genciz biz kasım 2011

54

Upload: ueskuedar-belediyesi

Post on 26-Mar-2016

262 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

Üsküdar Belediyesi Aylık Gençlik Dergisi Kasım 2011 Sayı: 1

TRANSCRIPT

Page 1: Genciz Biz Kasım 2011
Page 2: Genciz Biz Kasım 2011
Page 3: Genciz Biz Kasım 2011

Biz geldik! Gıcır gıcır sayfalarımızla, hem eğlenceli hem bilgi içerikli dosyalarımızla tam da dergicilik bitti denen dönemde “iyi” olanı yeniden hatırlatmak için geldik… Bu ülke gençleriyle

şekillenen, gençleriyle kalbi çarpan bir ülke. Atılan her adım onların yarınlarına kalacak bir iz. Bu yüzden devletin gençlikle ilgili bir yatırım yapmasından, bir cümle kurulmasına kadar her aşama aynı titizliği hak ediyor. Bu titizlikle düşünen, hareket eden insanlar yatırımların yanına iyi cümleleri, fikirleri de ekliyor. Oradan yeni projeler, yeni yatırımlar çıkabilsin diye.

Gençlik için olumlu olumsuz söylenmiş, söylenebilecek çok şey var. Duyduk, gördük… Klişeleşmiş cümleler yanı başımızda “ne gerek var, herşey yazıldı, söylendi” makamında çınlatıyor kulaklarımızı. Yarınları-mızın umudu, geleceğimizi inşa edenler, enerjinin, coşkunun, üretimin adresi gençlik diyenler bir yana, bir de “ne olacak bu gençliğin hali” diye dert yananların tarafı var. Biz her zaman gençlerden çok şeyi de-ğiştireceklerine dair umut taşıyanlardan olduk.

Gençlere sürekli tavsiyeler, öğütler veriliyor, ne yapıp ne yapmama-ları gerektiği söyleniyor. Biz ise alternatifler arasında kendisini mutlu edeni seçebileceği bir saha oluşturmaya çalışıyoruz. Bütün bu tanımla-maların ötesinde sınırlandırmadan, kasmadan “bir de böyle bir şey var” deyip başınızı başka bir yöne daha çevirmenizi istiyoruz sadece.

Mustafa KARA gençliğin ve genç nüfusun önemini çok iyi bilen biri olarak gençlikle ilgili çalışmalara hassasiyet gösteriyor. Bu hassasiyetin ürünü olan dergimiz ilk sayısıyla şimdi okuyucu karşısında. İlerleyen zamanlarda bir gençlik platformuna dönüşmesini hedeflediğimiz dergi-miz gençliği ilgilendiren her konuda hem rehberlik etme, hem de keyifli vakit geçirme hedefiyle yola çıkıyor. Kimbilir belki de gençlerin projele-rinin hayat bulacağı bir platform olacak bu dergi.

Müzikten sinemaya, eğitimden spora kadar bir gencin hem fikir dün-yasına hem de sosyal yaşamına yapabileceği katkılar bu sayfalarda gizli. Şimdi bu dergiyi bir marka olma yolunda ileriye taşımak siz okuyucu-larımıza düşüyor. Umutlarımız yarınlar için. Bırakacağımız izlerle yola çıkacaklar olacağını biliyoruz. Sorumluluğumuzun, üzerimize yüklenen misyonun farkındayız. Yayın kurulumuz bu sorumluluğu hayatının her anına taşıyabilmiş arkadaşlarımızdan oluşuyor. Çabamız zayi olmasın, yerini bulsun dileklerimizle sizi ilk sayımızla baş başa bırakıyoruz.

İsmihan ŞİMŞEK

Yeni bir başlangıç için Merhaba!

İMTİYAZ SAHİBİMustafa Kara

YAYIN DANIŞMANIHasan Ekmen

YAYIN YÖNETMENİİsmihan Şimşek

YAYIN KURULUAyşe Şahinboy DoğanM. Zübeyir KoçuluGülizar SönmezErsin ÇelikHalit Ömer Camcı

MUHABİRLERAyşegül DumanPınar Hilal Balta

GRAFİK&TASARIMÖmer Somay

ADRESBurhaniye Mah. Genç Osman Sk. No:13 P.K. 34676 Üsküdar / İstanbul

TELEFON0216 557 71 98

[email protected]

Page 4: Genciz Biz Kasım 2011

2 Kasım 2011

Beyaz perdedenTÜL PERDEYEDışarı çıkıp sinema salonları-na vakit ayıramayanlar, artık kendi salonlarını sinemaya çeviriyor. Beyaz perdeleri-nin ucundan kıvırıp tül per-deyle yer değiştiren filmler, gelişen teknolojiyle birlikte evde keyif yapmak isteyen-lerin ayağına geliyor.

İstanbul’a yakın, bir günde gidip gelinebilecek uzaklıkta bu sporu yapabileceğiniz aklınıza geldi mi hiç? O halde Melen Çayı üzerine ku-rulu Düzce Rafting tesisleri keşfinizi bekliyor..

14 Hız ve adrenalinin adı:RAFTİNG...

40

Protestonun Ritmi

6i ç i n d e k i l e r

Karadeniz müziğiyle meydanları dolup taşıran Grup Karmate’nin solisti Resul Dindar:

Yeni yazılan şarkıları hissedemiyorum

26

Page 5: Genciz Biz Kasım 2011

3Kasım 2011

4 MUSTAFA KARA Bu sofra bizim, bereketlendirelim...

Bu noktada bizler elimizden gelen desteği vermeye, “Gencizbiz” sesine kulak vermeye ve gençlerimizin, sizlerin heyecanlı şarkısını keyifle dinlemeye devam edeceğiz.

10 ERHAN AFYONCU Osmanlı'da okula nasıl başlanırdı?

12 Masalsı lezzet ÇİKOLATA

16 Sokağın Melodisi SOKAK MÜZİSYENLERİ Hayatın gürültüsüne, bir desen, bir dinginlik katan gezgin müzisyenler, herhangi bir ekibin, herhangi bir organizatörün planlamadığı, yaşadığımız yüzyılın en insancıl hareketlerinden biri...

20 Murat Menteş diyor ki;

24 Üniversiteliye iş haritası Üniversite, mesleğimize karar vermek bir dönüm noktası. Peki, bu seçimimizde nelere dikkat etmemiz gerekiyor, yol haritamız ne olmalı?

30 Simitsiz ve peynirsiz öğrenci menüsü Ders mi çalışacaksın, yoksa yeni açılan mekana mı takılacaksın ya da uzun zamandır beklediğin film vizyona girmiş onu mu izleyeceksin? Sizlere İstanbul'da öğreciler için öğrenci menülerini araştırdık.

32 Bir yönetmenin ilhamı SALACAK Fotoröportaj bölümümüzün ilk konuğu görüntünün idari amirlerinden Murat Saraçoğlu.

36 Kısa film gevezelik yapmama sanatıdır

37 ERKAN CAN: Kısa film farklı zeka ister

38 Yok konuşmak İngilizce

44 Ah o gemiyi ben de yapsaydım...

46 TEZAT TV

48 Gençlik Ajandası

52 Bilişim

Page 6: Genciz Biz Kasım 2011

4 Kasım 2011

“Gencizbiz” diye yükselen bu sesi, birkaç ay önce duymuştum. Hayal gibi, rüya gibi, umut gibi bir şeydi. Kulak verdim, tekrar tekrar dinledim. Güzeldi, ahenkliydi, he-yecanlıydı, enerji doluydu… Ve daha da

güzeli, daha da heyecanlı olanı, bu sesin “yeni bir başlangı-cı” fısıldıyor oluşuydu.

Göreve geldiğim ilk günden bu yana, gençlerin hayatında yeni bir başlangıç, yeni başlangıçlar olsun diye çalışan bir belediye başkanı olarak bu sesin, benim için anlamı büyük-tü. Ve bu ses büyüdükçe büyüdü. Rüyadan gerçeğe, hayalden hakikate dönüştü. Çok şükür, işte bugün yeşeren bir umut; tarihe düşülen bir not oldu.

Göreve geldiğim günden bu yana dedim ya, ben gençlerle ve gelecekle ilgili sorumluluk taşıyan biriyim.

Evet, çağımızda bir şehri yönetmek… Daha doğrusu, ça-ğımızda bir şehre hizmet etmek demek, o şehri geçmişten geleceğe taşımak demekti. Geçmişten geleceğe derken, öyle kuru bir lafla değil, dünüyle, bugünüyle; tarihiyle kültürüyle ve elbette insanıyla yaşayan bir şehir inşa etmekti. Bir yan-dan şehrinizin asırlık çınarlarının yeşil kalmasını sağlamak, bir yandan da yeni çınarlar büyütmekti.

Önce şehrinizin sokaklarında büyüyen, cadde cadde, sokak sokak havasını soluyan anne-babaları, dedeleri, delikanlı kı-lacak kadar huzurlu bir ortam sağlamak; sonra da böyle bir ortamda hayata yeni adım atan, “yeni birer başlangıç” ya-pan gençleri büyüklerinin izinde geleceğe hazırlayabilmekti. Velhasıl, bir şehri yönetmek demek, “şehr emini” demek, sorumluluk demekti…

Sorumluluk deyince, başta 30 bini aşkın genç sesin yük-seldiği; doğasıyla, insanıyla, tarihi ve kültürüyle bir dünya şehri olan Üsküdar’ın Belediye Başkanı olmak, bu sorumlu-luğu birkaç kat daha fazla hissetmek demek… Çünkü Üskü-dar, bir ilk İstanbul. İstanbul’dan önce bir Türk kültür hav-zası… Anadolu’nun birikimi, enerjisi… Dünyanın gözbebeği Boğaziçi’nin incisi…

Bu sofra bizim, bereketlendirelim...

Mustafa Kara

Bu noktada bizler elimizden gelen desteği vermeye, “Gencizbiz” sesine kulak

vermeye ve gençlerimizin, sizlerin heyecanlı şarkısını

keyifle dinlemeye devam edeceğiz.

Page 7: Genciz Biz Kasım 2011

5Kasım 2011

Bu yüzden sevgili gençler, Üsküdar’ı herhangi bir kent gibi yönetemezdik. Bir ilçe, bir Anadolu kasa-bası gibi hiç yönetemezdik. Üsküdar’ı bir dünya şehri olarak, dünya vizyonu olan bir şehir olarak yönetmek gerekti ve baştan beri de bu sorumluluk bilinciyle yö-netmenin gayreti içerisindeyiz.

İşte bu noktada, hasbihalimizin başına dönmek isti-yorum. Üsküdar’ın bu vizyona sahip olabilmesi için, en önemlisi, en çok önemsediğim konu, işte başta duydu-ğum ve bugün hepinize ulaşan şu sestir: “Gencizbiz”. Gençlikten aldığımız bu sesten aldığımız güç ve he-yecanla, neredeyse ülkemizin hiçbir şehrinde olmadığı kadar güzel bir Gençlik Merkezi inşa ederek, bu sese cevap verdik; “Gençseniz, ‘Gelecek’siniz” dedik.

Biliyor musunuz? Bu sese Ankara’dan da bir cevap

geldi. Bu cevap, Üsküdar Gençlik Merkezi “En Başarılı Gençlik Projesi” seçildi. Çok şükür, Türkiye’nin ilk ödül-lü gençlik merkezi oldu.

Şimdi, bu ödüllü, güzide mekan sizler için kurulmuş bir sofra olarak; kültürle, sanatla ve sporla bezenmiş bir mekan olarak hizmetinizde…

Bu sofrayı bereketlendirmek, renklendirmek eliniz-de… Bu noktada bizler elimizden gelen desteği vermeye, “Gencizbiz” sesine kulak vermeye ve gençlerimizin, sizle-rin heyecanlı şarkısını keyifle dinlemeye devam edeceğiz.

Bu vesileyle, geleceğe uzanan yolda, ‘Yeni bir baş-langıç olarak, bu ilk adımı önemsiyor ve başta “Gen-cizbiz” ekibi olmak üzere, hepinizi, bütün gençlerimizi yürekten kutluyorum.

Hepinize güzel bir gelecek dileklerimle…

Page 8: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 20116

M. Zübeyir KoçuluAKTÜEL

PROTESTONUN

RİTMİP

rotesto, zamana ve kültürlere göre değişiklik gösterse de, insanlık tarihiyle aynı yaşta bir ‘itiraz’ ya da ‘isyan’ bi-çimi neredeyse. ‘İsyan Ahlâkı’nın enstrümanlarından biri olarak görebileceğimiz protestonun sanatla yollarının ne zaman kesiştiğini, sanatın ne zaman protestonun ritmine

ayak uydurduğunu bilmiyoruz. Ancak, son yüzyılda, sanatla ifa-de edilen kültürel protestoya dair geniş kitleleri harekete geçi-rebilmiş, sinemadan müziğe, şiirden tiyatroya kadar birçok örnek mevcut. Kassovitz’in Paris’in gettolarında yaşayan üç kafada-rı, patronları koltuklarında bir hayli rahatsız etmişti mesela. Filmde, patronla konuşmasını şarkıyla sürdüren, başkaldırısını notalarla ifade eden Jamaikalı, protestonun ritmine, ya da rit-min protestosuna dair zihinlerde kalıcı bir yer edinmişti.

Son yıllarda da, müziğiyle ses getiren protestolara imza atan sa-natçılar hiç de az değil. Bunlardan bazıları, yaptıkları müzikle, mü-ziğin notasıyla, basıyla, şarkının sözüyle protestoya hayat verirken, bir kısmı da müziğinin icrasını bir silah gibi kullanarak, zulüm al-tındaki ülkelerde çalmayı reddederek seslerini duyurdu. Protestonun ritmini yakalayan sanatçılardan bir kaçını sizler için araştırdık…

Page 9: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 2011 7

Irkçı duvarları sarsan adam:

ROGER WATERSRoger Waters. ‘Another Brick in the Wall’ şarkısı, Gü-

ney Afrikalı çocuklar tarafından, eşit eğitim hakkını savunmak için kullanılan Pink Floyd’un kurucusu. Hani, Güney Afrika hükümeti, ‘kültürel abluka’ uygulayarak, baskıya uğramış kitlelerin mottosu olan bu şarkıyı ya-saklamıştı. 25 yıl sonra, Batı Şeria’da İsrail’in haksız ablukasına karşı festivalde bir araya gelen gençler, Waters’ın aynı şarkısını, bu kez İsrail’in kulaklarında çınlattı: “İşgale ihtiyacımız yok. Irkçı bir duvara ihtiya-cımız yok!” Waters, bir yıl sonra, Tel Aviv’de konser ver-mek üzere anlaşma yaptı. İsrail’e akademik ve kültürel bir boykot uygulanılması gerektiğini savunan Filistinli bir grup, ünlü şarkıcıya Tel Aviv’de konser verme fikrini bir kez daha gözden geçirmesini tavsiye etti. Waters, o günlerde, ‘protesto’nun ritminin İsrail söz konusu ol-duğunda izlenmesi gereken yol olup olmadığı konusun-da emin değildi. Filistinli grup, “Bunu, Batı Şeria’daki duvarı gördükten sonra düşünme” teklifinde bulundu. Waters, Batı Şeria’daki duvarı, Kudüs ve Beytüllahim’i BM koruması altında ziyaret etti. Ünlü müzisyen, bu yolculuğu şu sözlerle anlatacaktı: “Hiçbir şey, o gün

gördüğüm şeye beni hazırlayamazdı. Duvar, görülmesi gereken korkunç büyük bir yapı. Başka bir dünyadan sı-radan bir gözlemci olan bana küçümser bir tavırla mu-amele eden genç İsrail askerleri tarafından korunuyor. Yabancıya böyle hissettiren duvarın, Filistinliler için ne anlama geldiğini tahmin edin. O gün yaşamları İsrail'in işgaliyle her gün ezilen Filistinlilerin kaderinden kaça-mayacağını fark ettim.” Waters, Filistinlilerin yanında olduğunu göstermek için, utanç duvarına “Kontrole ih-tiyacımız yok” yazdı. Sonra, ‘zulmü meşrulaştırmamak için’ Tel Aviv’deki konserini Neve Şalom’a taşıdı. 60 bin kişinin katıldığı bu konser, İsrail’in kısa geçmişinde-ki en büyük müzik şöleni oldu. Roger Waters, o gün konser bitiminde 60 bin kişiye şöyle seslendi: “İsrail hükümeti komşularıyla barış yapmalı, Filistinlilerin va-tandaşlık haklarına saygı duymalı!”

Roger Waters, yıllar sonra, protesto hakkını savunan bir yazı kaleme aldı. Makalesi şu sözlerle sona eriyor-du: “Sanatçılar, apartayd yıkılana ve beyazlarla siyahlar eşit haklardan faydalanana kadar Güney Afrika'da Sun City'de çalmayı reddetmekte haklıydı. Ve işgal duvarı yı-kılana ve Filistinliler İsraillilerle hak ettikleri barış, öz-gürlük, adalet ve itibar içinde bir arada yaşamaya baş-layana - ki hiç şüphesiz o gün gelecek- kadar İsrail'de çalmayı reddetmek hakkımızdır.”

Roger Waters

Page 10: Genciz Biz Kasım 2011

8 Kasım 2011

AKTÜEL

GITARINI SATAN MEKSIKALI: SANTANAMeksikalı şarkıcı Carlos Santana, Amerikanca konuş-

mayı reddeden, savaşa, zulme ve işgale karşı koyabilen sanatçılardan biri. Amerikan’ın Irak’ı işgal ettiği gün-lerde, Santana, en değerli silahını usta bir nişancı gibi kullanmasını bildi. En değerli silahı, yani gitarı. 21 Ağustos 2003’te, Santana’nın mavi elektro-gitarı, Irak halkı ve Filistinli çocuklar için açık artırmayla Dubai’de satışa çıkarıldı. Sanatçının imzasını taşıyan gitardan elde edilen 6 bin 800 yüz dolar, Amerikan kâğıtlarının ekonomik değerinden çok daha fazla anlam taşıyor-du. Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü, yardımı Irak ve Filistin’e ulaştırırken, Santana’nın gitarı Washington’ın ve Tel Aviv’in işgalci zihinlerine unutamayacakları bir enstrüman olarak kaydedilecekti.

ETIYOPYA’DA GELDOF RÜZGÂRI1965’te Vietnam Savaşı’nda Amerika’ya karşı San

Francisco’da düzenlenen büyük gösteri, protest müzisyenlere cesaret verdi. Yaklaşık 20 yıl sonra, 23 Ekim 1984’te, İngiltere’nin Etiyopya üzerin-deki sömürgeci politikaları, Bob Geldof’la bir-likte pek çok müzisyeni ayağa kaldırdı örneğin. Geldof, Etiyopya’ya gitti ve burada, fakir bıra-kılmış, mazlum halka hitap etti. Band Aid kon-

serlerinden elde edilen 144 milyon dolarlık geliri Etiyopya halkına bağışladı. Geldof, protestosunu, bir taksinin arka koltuğunda kaleme aldığı ‘Do They Know It’s Christmas” şarkısıyla taçlandırdı:

“Korkmaya gerek yok,Bu yılbaşı vaktinde, ışığa geçit veriyoruz,Yasaklıyoruz gölgeyi.Bolluk dünyamızda, sevinç gülümsemeleri dağıtabiliriz, Bu yılbaşı zamanında, dünyanın her tarafına uzat kollarını. Haydi, bir dua et, başkaları için bir dua,Bu yılbaşı zamanında.”

Santana

Page 11: Genciz Biz Kasım 2011

9Kasım 2011

80’LI YILLARIN RITMI, NÜKLEERE KARŞI!80’li yıllarda müzik dünyası, nükleer silah-

lanma karşısında, ‘notaları’ hep birlikte ye-niden düzenledi. Amerika’dan İngiltere’ye, Rusya’ya kadar birçok ülkede, silahlan-ma karşıtı gösterilerin yanında, onlar-ca şarkı bestelendi, okundu. Frankie Goes To Hollywood’un “Two Tribes’ı, Nena’nın “99 Luft Ballons” şarkısı, Midnight Oil’in “Minutes to Midnight”ı, Du-ran Duran’ın “Planet Earth”ü, Elvis Costello’nun “Shipbuildings’i ritme protesto kazandıran örneklerden sadece bir kaçı.

SUÇSUZ INSANLARI GÖREBILEN ŞARKICI: ELVIS COSTELLOİngiliz şarkı sözü yazarı ve

yorumcu Elvis Costello, 2010 yı-

lında, sürpriz bir kararla Filistin topraklarında İsrail’in izniyle yapacağı konserlerini iptal etti. Costello, İs-

rail rejiminin “aşağılama ve yıldırma politikala-rı” sebebiyle bu protestoyu planladığını açıkladı.

Protestonun ritmine şu sözleriyle ayak uydurdu ünlü şarkıcı: “Konserleri iptal kararım, insani sorumluluğumdu. Bu kararı almamış olsaydım,

insanlar bana ‘Suçsuz insanların çektiği sıkıntıları görmüyor musun?’ diye sorardı.”

SAVAŞA BAŞKALDIRAN NOTALARDAN BIR SEÇKI

Masters of War –Bob DylanBorn in the USA –Bruce SpringsteenHeaven is Falling – Bad ReligionUs and Them – Roger WatersOliver’s Army –Elvis CostelloU.S. Forces –Midnight OilCall it Democracy – Bruce CockburnWar – Barret StrongGet Up, Stand Up – Bob MarleyFlowers of Guatemala – R.E.M.Between the Wars – Billy BraggDon’t Let the Bastards – Kris Kristoferson

Elvis Costello

Bob Geldof

Page 12: Genciz Biz Kasım 2011

10 Kasım 2011

O smanlı döneminde çocuklar, dört ile altı yaş ara-sında okula başlarlardı. İlkokul eğitimi veren okul-lara sıbyan mektebi, mahalle mektebi veya taş mektep denirdi. Çoğu taştan camilere bitişik inşa edilen mektepler, büyük bir odadan ibaret olurdu.

Mekteplerin caminin yakınında olması çocukların dini eğitim al-maları içindi.

Çocukların okula başlaması gelenek haline gelmiş törenler-le olurdu. Çocuğu okula başlayacak bir aile ziyafetler düzenler, mektebin hocasına hediyeler verilirdi. Okuldaki diğer öğrencile-re de şeker, simit vs. dağıtılırdı.

Aileler çocuklarının mektebe başlama gününü kandillere denk getirmeye çalışırlardı. Eğer kandile denk gelmezse çocuklar Pa-zartesi veya Perşembe günleri okula başlarlardı. Okula başlaya-cak çocuğu olan aile evlerini baştan aşağı temizler, ailenin ka-dınları temizlikten sonra okula gidecek öğrenci adayıyla birlikte hamama giderek eğlenirlerdi.

Çocuğun okula başlayacağı gün, bütün aile hava aydınlanma-dan kalkardı. Yeni elbiseler giydirilen çocuğun boynuna işlemeli bir Kur’an cüz kesesi asılırdı. Fesin giyildiği dönemde çocuğun başın-daki püskül mavi olur ve fese bir nazarlık takılırdı. Evden hazırlıklar bittikten sonra Eyüp Sultan ve Fatih türbeleri ziyaret edilirdi.

AMIN ALAYIAile türbe ziyaretinden döndükten sonra mektebin diğer ço-

cukları okula başlayacak arkadaşlarını evinden alarak ilahi ve aminlerle götürmek için eve gelirlerdi. Çocukların okula törenle başlamalarına "amin alayı" veya "bed-i besmele" denirdi.

Mektebe başlayacak çocuk evin önünde kendisini bekleyen süslenmiş ata bindikten sonra tören başlardı. İlahicilerin duala-rını amincilerin "Amin, amin" sözleri takip ederdi.

Çocuk ata bindirildikten sonra amin alayı yürümeye başlardı. Alayın en önünde atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elif-ba taşınırdı. Arkasından da başının üzerinde çocuğun okulda otu-racağı minder ve elifbayı koyacağı rahleyi taşıyan birisi giderdi. Bu iki kişiyi ata binmiş çocuk takip eder, arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları, ilahiciler ve aminciler gelirdi.

Osmanlı'da okula nasıl başlanırdı?

Osmanlı döneminde çocukların okula

başlamaları büyük törenlerle olur, bütün

mahalle eğlenerek çocuklarını okula

başlatırlardı.

Erhan Afyoncu

Page 13: Genciz Biz Kasım 2011

11Kasım 2011

Törende çocuğun akrabaları ve davetliler de bulunur-du. Çocukların anneleri ve mahallenin kadınları da okula başlayan çocuğa eşlik ederlerdi. Ayrıca töreni seyretmek isteyenler yol boyunca dizilirlerdi.

"ELIF"LE BAŞLAYAN ILK DERSAmin alayı ilahiler eşliğinde okulun önüne gelince,

okul hocasının yardımcılarından biri öğrenciyi elinden tutarak okula götürürdü. Okuldan içeri giren çocuk ho-casının elini öptükten sonra arşısında bulunan minde-rine otururdu. Besmele çeken hoca cüzde Arap alfabe-sinin ilk harfi olan "Elif"i göstererek adını yüksek sesle söylerdi. Ardından da "Bugünlük dersin bu kadar, unu-tursan kulaklarını çekerim" derdi.

Okullar çoğunlukla tek bir odadan oluştuğu için eği-tim bir hoca tarafından yürütülürdü. Mektep hocası da genellikle caminin imamı olurdu. Öğrenciler arasında sınıf ayrımı yoktu. Hoca seviyelerine göre öğrencilerle gruplar halinde çalışırdı. Hocanın kendileriyle ilgilen-mediği zaman öğrenciler ya yazı yazar, ya da istirahat ederlerdi. Eğitim kesintisiz olarak devam ederdi ve tatil diye bir kavram yoktu. Öğrenciler de senenin istedik-leri ayında eğitime başlarlardı. Okula kız erkek karışık giderdi.

Okulun masrafları mahalle halkı tarafından çekilirdi. Okulda çocuğu olan aile mektebin hocasına gücüne göre para veya kumaş, koyun, yiyecek, ayakkabı gibi şeyler verirlerdi. Ayrıca okulun ısınma ve diğer giderlerini de aileler karşılardı. Fakir çocuklar ile öksüz ve yetimler için kurulmuş vakıflar vardı.

Mektepte eğitim Osmanlı döneminde kullanılan alfa-benin öğrenilmesiyle, yani "elifba" ile başlardı. Alfabe bazen tekerlemelerle öğrenilirdi. Sıbyan mekteplerinde Kur’an, ilmihal bilgileri, namaz sureleri ve matematik öğretilirdi.

Okullarda eğitim öğlende yemek ve namaz arası ha-ricinde kesintisiz devam ederdi. Teneffüs yoktu. Okullar mahalle mektebi olduğu için öğrenciler evlerine giderek yemeklerini yiyip, tekrar okullarına dönerlerdi. Okullar-da öğretimin yanında terbiyeye de önem verilir, suç iş-leyen veya yanlış bir davranışta bulunan çocuk falakaya yatırılarak cezalandırılırdı.

Van Mour’un fırçasından 18. yüzyılın başlarında okula başlama töreni.

Öğrenci Kur’an’da belli bir yere geldiğinde hocasının elini öpüp, hocanın yardımcıla-rından biriyle evine giderdi. Evde büyük-

lerinin elini öperek eğitiminin belli bir seviyeye geldiğini gösterirdi. Öğrencinin ailesi durumları-na göre hocanın yardımcısına bir hediye verirdi. Sıbyan mekteplerini bir öğrencinin bitirmesi, hatim indirmesi, yani Kur’an’ın tamamını oku-masıyla olurdu. Eğitim iki üç yıl sürerdi. Öğ-rencilerin hatim indirmelerinde tören yapılırdı. Öğrencinin ailesi ziyafet hazırlar, hocaya hedi-yeler verirdi. Mahalle mektebini bitiren okuma-ya kabiliyetli ise medreseye gider, yeteneği veya durumu uygun olmayan da bir sanat öğrenirdi.

Mektebin masrafları mahalle halkı tarafın-dan çekilirdi. Okulda çocuğu olan aile mektebin hocasına gücüne göre para veya kumaş, koyun, yiyecek, ayakkabı gibi şeyler verirlerdi. Ayrıca okulun ısınma ve diğer giderlerini de aileler karşılardı. Fakir çocuklar ile öksüz ve yetimler için kurulmuş vakıflar vardı. Vakıflar öğrencilere yemek, harçlık ve elbise verirdi.

EĞITIM VE MEKTEP MASRAFI MAHALLELIDEN

Page 14: Genciz Biz Kasım 2011

12 Kasım 2011

Gülizar SönmezYAŞAM

Gürültülü su desek muhtemelen ilk aklınıza gelecek şeylerden biri şelale olur. Ama biz size ne "damlayan musluk"lardan ne de bir şelaleden bahsetmeyeceğiz. Çok daha tatlı bir şey: "Çikolata..."

Çikolata, anlam olarak "gürültülü su" demek. Bu ismi ona Aztek’ler vermiş. Kakao çekirdekleri havanda dövülürken çıkan ses için gürültü anlamında "choco" ve su anlamına gelen "atle" kelimelerinden oluşuyor.

BIR KEZ TADINI ALDIN MI, GERISI GELIR...Artık vazgeçilmez bir zevk olan çikolata kendine özel

mekanlara da sahip. Bir işin hakkını vermek önemlidir, çikolatanın hakkını vermek daha önemlidir. Tatlı denil-diğinde illa adının anılması gereken konu çikolatadır. "Çikolata&Kahve" bu özel mekanlardan biri.

Çikolatanın buluşturucu bir güç olduğunu anlatan, Juliette Binoche ve Jonny Deep’in rol aldığı Chocolat filmi gibi "Çikolata&Kahve"nin sahibi Bülent Bey de bu güce inanıyor. İnşaat sektöründe 20 yılından sonra evlilikle tazelediği hayatını iş olarak da yenilemek is-temiş, Bülent Bey ve eşi. 95 m2, 3 masa, 6 tabure ile rengârenk çikolataları, dükkânı buram buram kaplayan çikolata ve kahve kokusu, arka fonda bazen bir İnce-saz şarkısı, bazen bir Loreena Mckennitt ezgisi, bazen dokunaklı bir türkü en çok enstrümantal müzikleri, vazgeçilmez sıcak çikolatayı ve muhabbeti ile 6 yıldır bir çınar gibi kök salmak için orada.

Masalsı lezzetÇİKOLATA

Çikolatanın buluşturucu bir güç olduğunu anlatan, Juliette Binoche ve Jonny Deep’in rol aldığı Chocolat

filmi gibi "Çikolata&Kahve"nin sahibi de bu güce inanıyor.

Page 15: Genciz Biz Kasım 2011

13Kasım 2011

ATOM MÜHENDISINDEN EMANET HAYAL Ahmet Yüksel Özemre’nin "Üsküdar’da Bir Aktar

Dükkanı" adlı kitabından ödünç almışlar bu hayali, kitapta bahsi geçen aktar dükkanı insanların toplanıp tasavvuf, edebiyat ve müzik üstüne derin sohbetlere daldıkları bir mekan ve o aktarda yaşanılanların anlatıl-dığı ince bir kitap. "Kitap için vakit var" diyor, Bülent bey. "Eşim bunun için notlar alıyor, burada yaşanı-lanlar kayda geçecek, burada tanışıp evlenenlerle edilen muhabbet, tesadüfen dükkana yolu düşmeler olacak" diyor. Çocuklarının büyüdüğü mutfakta, eşi ile yapıyor her bir çikolatayı.

ÇOK PARA CEPTEN TAŞAR KALBI BOZAR"Çok kazanmak olmasın derdimiz para

çoğalır, cepten taşar kalbe girerse tüm bereket kaçar" diyor. Reklamsız 6 yı-lını tamamlamış "Çikolata&Kahve", "buradaki muhabbet güzelleştiri-yor, sevdiriyor burayı, sevenler

sevdikleri ile paylaşıyor, onlar geliyor, onlarda baş-kaları ile paylaşıyor. Sevgi ile anlatılan da yalan olmaz, bu reklam bize yetiyor."

"İnsanlar buraya geliyor, memnun kalıyor, çiko-lata yiyor ve mutlu oluyor ya, bir de ben rızkımı çıkarıp evimi geçindiriyorum ya, daha ne olsun" diyor. "En çok hangi çikolatanız için geliyor insanlar" diyoruz, "truffe" için diyor "her zaman olmaz. Ya-zın sadece hafta sonları, kışın her gün ama sadece öğlene kadar. Ve en çok sıcak çikolata içmek için geliyorlar."

"Marketlerden ne farkı var sizin çikolataların?" diyoruz "marka vermem ama üretilip ambalajlanıp bir rafa gelmesi 3 ay sürüyor bizimki en fazla 3 gün

duruyor tüketiliyor."Mekanı bulması çok kolay -Çengelköy Çınaraltı'ndan 2 sokak sonraki Balıkçının yanındaki sokakta- ama çıkması çok zor... Çikolataları yemesi de çok kolay ama tadını unutmak çok daha zor...

KIYMETINI BILEMEMIŞ AMERIKA’YI KEŞFEDEN COLOMBE

Çikolatayla ilk karşılaşan ‘beyaz’ adamlar, Chris-tophe Colombe ve İspanyol Cortês. Kıymet bil-mez Colombe, Azteklerin kutsal bildiği bu tat-lının değerini anlamadığı için onu İspanya’ya

taşıyan Cortês olmuş.Avrupa burjuvası, çikolatanın şekerle daha da

tatlı olduğunu fark etmiş. Ardından da malzemelerin içine süt katılması gelmiş. Sıcak bir içecek olarak tü-ketildiği dönemler de olmuş ki, bir süredir kafelerde

sıcak çikolata yine revaçta. Katı gıda sınıfına girmesi ve derken, sanayi dönemi ile seri üretim aşamaları gelmiş.

Bugün, işi çikolata üretmek olan pek çok sanayi devi firma var. Devasa firmaların olduğu bu alanda bugünlerde çok yeni başlayan bir başka akım da el yapımı çikolatalar. Her şeyin sanayileştiği ve tekdü-zeleştiği bir alanda, çok daha spesifik tatlarla müşte-rilerinin damak tatlarına hitap etmeyi amaçlıyorlar.

"Çikolata Kah-ve", ev yapımı çikolataların bulunduğu bir mekan. Uğrayıp bir sıcak çikola-ta içilmeli, kahve yanında çikolata yeme keyfi de-nenmelidir.

Page 16: Genciz Biz Kasım 2011

14 Kasım 2011

Ayşe Şahinboy DoğanSİNEMA

Sinema görüntüleri, ses efekt-leri, oyunculuklarıyla sizi iki saat içinde yaşadığınız dünya-dan koparıp kendine hapseden büyüleyici bir sistemdir. Bu

sisteme dahil olmayı her zaman istesek de çoğu zaman hayatımızın yoğunluğu arasında sinemaya yer bulamayız. Film-lerin bizi renklendiren dünyalarından uzaklaşmak mümkün mü peki, elbette hayır! Dışarı çıkıp sinema salonlarına va-kit ayıramayanlar, artık kendi salonlarını sinemaya çeviriyor. Beyaz perdelerinin ucundan kıvırıp tül perdeyle yer değiş-tiren filmler, gelişen teknolojiyle birlikte evde keyif yapmak isteyenlerin ayağına geliyor.

Dönemin yapımcıları tarafından izlenmeyecek,

zayıf bir proje olarak görülen "Yıldız Savaşları"nın mimarı George Lucas, şim-dilerde sinema hayranı ev kullanıcılarına yönelik çalışmalara ilk adım atanlardan. Seslerin sinema salonlarındaki kadar sa-hici olmasını sağlayan bir sistem gelişti-ren Lucasfilm’in tabiri caizse mucizesidir THX. Ev sinema sistemlerinin akustik performansını arttırmaya yarayan THX bir ses düzenleme yöntemidir.

Sinemalarda surround sesleri vermek için salonun kıyısında birçok hoparlör bulunur; oysa ev sinema sistemlerinde, bu hoparlör sayısı genellikle ikidir. THX,

bu farklılığın yaratacağı performans sorununu gider-mek için ön ve surround hoparlörler arasında bir "ses rengi eşlemesi" işlemini üstlenir. Böylece odanın için-

George Lucas'ın yönettiği THX 1138 filminin afişi

Page 17: Genciz Biz Kasım 2011

15Kasım 2011

Bağımsız filmler, kültler, kimsenin arşivinde olmayan festival filmleri, vizyondakiler ve daha fazlasını içinde barındıran devasa bir sinematek MUBİ.

Ev sinema sistemleri kurmak isteyenler için THX logolu ürünler ne kadar vazgeçilmezse, filmlere ulaşma konusunda da MUBİ o derece önemli.

Bağımsız filmler, kültler, kimsenin arşivinde olmayan festival filmleri, vizyondakiler ve daha fazlasını için-de barındıran devasa bir sinematek MUBİ.

"Silikon Vadisi taze internet projelerin, milyon dolarlık şirketlere dönüştüğü sihirli bir mekan. Kaliforniya’nın bol ağaçlı, dışarıdan bakıldığında son derece mütevazi görünen küçük şehirlerinden biri de Palo Alto. Silikon Vadisi’nin enerjisinden payını almış Palo Alto’dan; Google, YouTube, Facebook, eBay gibi inanılmaz büyük şirketlerin çıktığına şehri görenin inanması hayli zor. İşte bu Palo Alto’da, bundan 3 yıl önce çevrenin en popüler kafelerinden biri olan Coupa Café’de, iki Türk olarak kafa kafaya verip bir internet fikri geliştirdik." diye anlatmaya başlıyor rö-portajımızda Efe Çakarel, MUBİ’nin doğuş hikayesini.

İnternetin gelişmiş alt yapısını doğru kullanabil-mek ve bunu iyi tasarlayabilmek için iyi firmalarla ortaklık sağladıklarını belirten Efe Çakarel, Mubi’nin gelişmesinde Sony Playstation’ın yerini şöyle anlatı-yor: "Sony Playstation bir oyun firması olmaktan çok bir eğlence üssü. Bambaşka bir platform sunan yeni bir mecra adeta. İçinde müzik, sinema ve performansı barındıran yeni bir dünya. Bizim için son derece uy-gun bir alan... Sony Playstation ilerleyen zamanlarda bir ‘oyun konsolundan’ çok daha öte olduğunu göste-

recektir... Bu yola MUBI ile girdi."2 milyonu aşkın üyesiyle birlikte MUBİ her ge-

çen büyümeye devam ediyor. Üyeler sadece film izlemekle kalmıyor, sinema üzerine tartışmalar, gündeme dair gelişmeler ve yönetmenler hakkın-da yorumları da diğer kullanıcılarla paylaşabiliyor.

Gelecek bilimkurgu filmlerindeki gibi ya da George Lucas’ın bize hayal ettirdiği gibi mi ola-

cak bilemiyoruz. Ama teknolojisi hızla gelişmeye ve kullanıcıların keyif aldıkları mecralarda rahatlık sağlamaya devam ediyor.

Efe Çakarel

INTERNETTE DEVASA FILM ARŞIVI

de "hareket eden" sesin tonunu dengeler. Ve size sinema salonlarındaki kaliteye yakın bir iz-leme keyfi yakalama fırsatı sunar.

Page 18: Genciz Biz Kasım 2011

16 Kasım 2011

Yazı ve Fotoğraflar: Halit Ömer CamcıMÜZİK

Çok sevdiğimiz filmlerde bizi etkileyen ana un-surları hiç düşündünüz mü?

Hikaye, oyuncular, filmin romantizmi.. Hepsi önemli, hepsi bizi hassas noktalarımız-dan yakalayan detaylar. Çoğu zaman bu de-tayların hemen arkasında yer alan ve aslında

bizi izlediğimiz hikâyeden, kurgudan, oyunculardan daha da etkileyen şey o filmin müziğidir. Görüntüler akıp giderken kendimizi çoğu zaman müziğin rüzgârına kaptırır ve filmin içinde kayboluruz.

Ben ilk kaybolmamı on küsur yıl önce ilk yurtdışı tec-rübem olan Ukrayna seyahatinde yaşamıştım. Kiev met-rosunun girişinde kendimi bir müziğin akışına bırakmış, ilk başta hoparlörlerden geldiğini zannettiğim ‘keman sesi’ bir koridoru dönünce karşıma orta yaşlı, fötr şap-kalı bir virtüöz olarak çıkmıştı. Aynı gün Kreschatik caddesinde bizim ‘kanun’a benzer bir müzik aleti olan

Sokağın Melodisi

Hayatın gürültüsüne, bir desen, bir dinginlik katan gezgin müzisyenler, herhangi bir ekibin, herhangi

bir organizatörün planlamadığı, yaşadığımız yüzyılın en insancıl hareketlerinden biri...

SOKAKMüZiSYENLERi

Sokak müziğini icra eden-lerin ortak karakteri aynı zamanda gezgin olma-ları. Müzikleri-ni icra ederek kazandıkları paralarla bir şehirden di-ğerine yolcu-luklar yaparak dünyayı da dolaşıyorlar.

Page 19: Genciz Biz Kasım 2011

17Kasım 2011

banduraları çalan rahipler, sokak müziği kültürümün ilk kilometre taşı oldular. Daha sonraki yolculuklarım-da Amerika’dan, Güney Afrika’ya, Tunus’tan, Malezya’ya dünyanın birçok yerinde ve nihayet ülkemizde karşılaş-tığım sokak müzisyenleri, modern yüzyılların ozanları olarak hafızalarımızda yer etmeye başladı.

MÜZIĞIN GEZEN RUHU YA DA RÜZGARA BIRAKILAN MELODILERSokak müziğini icra edenlerin ortak karakteri aynı

zamanda gezgin olmaları. Müziklerini icra ederek ka-zandıkları paralarla bir şehirden diğerine, bir metro-polden bir başkasına yolculuklar yaparak dünyayı da dolaşıyorlar. Gittikleri yerlerin müziklerini de portföy-lerine ekleyen müzisyenler, yoluculuklarının uzunlu-ğuna göre repertuar zengini ‘müzik ustası kişiler’ de oluyorlar. Örnek olarak; Amerika’dan başlayan yolculu-

Page 20: Genciz Biz Kasım 2011

18 Kasım 2011

MÜZİK

ğu Çin’de bitiren bir müzisyen aynı zamanda belgesel değeri çok yüksek olan bir hafızaya da sahip bir ‘değer’ haline geliyor.

Özellikle büyük şehirlerin kalabalık caddelerinde gö-rebildiğimiz müzisyenler, onları dinleyen insan sayısının azlığına ya da çokluğuna aldırmadan ömürlerinden bir zamanı gittikleri yeni şehirde geçirerek sanatlarını icra

ediyorlar. İyi bir müzik eğitimi alıp, kendi ülkelerinin ‘popstarı’ olmaktansa, şehir şehir dolaşıp müziği

yaşamayı tercih etmelerindeki esas sebep, öz-gür ruhlarının tatmin olmaz tarafları olabilir. Müzik onların pasaportu, rüzgâra bıraktıkları melodileri de önlerinde rehberleri oluyor çoğu

zaman. Ülkeler onlar için bir besteden, bir tınıdan ibaret.

SOKAKLARDA ÜCRETSIZ CANLI KONSER

Dünya müziğine yön veren meşhur bir şarkıcının bir köşe başından karşınıza çıktığını düşünün. Bir konser bileti almanıza gerek kal-madan, yer kapma telaşına girmeden, önlerden

olsun koltuğum sevdasına kapılmadan; sokakta, güpegündüz ya da herhangi bir akşam vakti onunla

Şöhreti bir televizyon kanalında ya da bir şarkı yarışmasında değil sokakta bulan bu isimsiz sanatçılarının çoğu bir enstrümanla şarkılarını söyler.

Page 21: Genciz Biz Kasım 2011

19Kasım 2011

karşılaştığınızı ve kendinizi büyü-lenmişçesine o müziğe kaptırdığını-zı akledin. Bugün hiç tanımadığınız o sokak şarkıcısının bir gün şöhre-tin basamaklarında ilerleyeceğini ve dünyanın en meşhur şarkıcılarından biri olmayacağını kim söyleyebilir.

ENSTRUMAN VE BERABER VE SOLO ŞARKILAR Şöhreti bir televizyon kanalında ya

da bir şarkı yarışmasında değil sokakta bulan bu isimsiz sanatçılarının çoğu bir enstrümanla şarkılarını söyler. Grup halinde şarkı sözü olmadan sadece müzik yapanlar, arkada orkestra önde solo şarkı söyleyenler, aynı anda birçok aletle müzik yapabildiğini gösterenler, günlük hayatta başka bir eşya olarak kullanılan bir aleti enstrüman gibi kul-lananlar ya da sadece flütle şaheserler çıkaranlar şeklinde görebiliriz onları. Sokağın gerçeği, sokağın sesi, sokağın büyüsüdürler.

HER RENK VE MILLETTEN MÜZIKLERLE BIR ULUSLARARASI GÖSTERI Ülkemizde en çok İstanbul’da İstiklal

caddesinde rastgeliyoruz sokak müzis-yenlerine. Dünyanın farklı milletlerinden, farklı renk ve inançlarından onlarca sokak müzisyeni kendi müzik ve hayat kültürü-nü de gittikleri yerlere taşıyan birer kültür elçisi aynı zamanda. Kızılderilisinden, Av-rupalısına, Çinlisinden Güney Amerikalısına dünya coğrafyası kendi sokaklarımızda ‘ses veriyor’.

Sokak müzisyenlerini artık sokağın, caddenin doğal bir sesi saymak gerekiyor. Metropol şehirlerin kalabalık caddeleri-ni onlarsız düşünmek; pastoral bir tabloda gökyüzünü, denizi, ağaçları, kuşları çizme-mek gibi büyük bir eksiklik hissi oluşturuyor. Hayatın gürültüsüne, bir desen, bir dinginlik katan gezgin müzisyenler, herhangi bir eki-bin, herhangi bir organizatörün planlamadı-ğı, yaşadığımız yüzyılın en insancıl hareket-lerinden biri beklide.

Kendimiz olmak, kendimiz kalmak, kendi-mizi dinlemek için; dinleyelim.

Page 22: Genciz Biz Kasım 2011

20 Kasım 2011

Fotoğraflar: zübeyir koçuluSERBERST KÜRSÜKonuşturanlar: İsmihan Şimşek, Ersin Çelik, Ayşe Şahinboy Doğan, Zübeyir Koçulu, Gülizar Sönmez, Ayşegül Duman

MUTLU MU OLACAĞIZ, BILGE MI?

İnsanoğlunun dünyada yürüyebileceği iki yol vardır: 1- Mutluluk yolu, 2- Bilgelik yolu. Mutluluk, tatmin arayışından elde

edilen sonuçtur. Bilgeliğe ise olgunluğu keş-fetme çabasıyla ulaşılır. Oscar Wilde’ın ünlü romanı Dorian Gray, bu ikiliği anlatır. Mo-dern kapitalist dünyada birey olmak, kendi mutluluğunu inşa etme gücünü ele geçirmek olarak sunuluyor. Yani sistemli bir bencillik sayesinde, ideallerimizi gerçekleştirebili-riz. Hâlbuki bencil olmak için bile önce bir benliğimizin olması lazım. Beni, bir başka-sından ayıran ve onunla buluşmamı anlam-lı kılacak farklarım olmalı. Herkesin para hırsıyla, mülk edinme endişesiyle hareket ettiği bir evrende, insanlar tek-tipleşirler. Banal hedeflere yürüyen, sıradan, güdümlü bir güruha dönüşürler. Bu koşullarda haki-katen insan olma onuruna eremeyiz. Elbette çalışalım, kazanalım. Fakat paylaşmadığımız zaman hayatımız, vicdanımız, giderek benli-ğimiz tıkanır. Mülkü, parayı, serveti önem-li olmaktan çıkarabilirsek, veren, paylaşan insanlar olursak, ancak o zaman birbirimizi bilgeliğe sevk etme iradesini açığa vurmuş oluruz. Sanata, düşünceye, zarafete, haysi-yete, bilgiye önem veren bir toplum haline geliriz. Aksi takdirde güdülen, kandırılan, çaresiz, korkak, hasta ruhlu kimseler olarak kalırız.

Hepimiz öleceğiz. Bundan kaçış yok. Ha-yatın manası, ölümün sabitliğinden destek alır. Ölümü göz ardı ederek, ölümsüzmüşüz gibi yaparak sıhhatli düşünmemiz, hisset-memiz ve yaşamamız mümkün değildir. Ka-pitalist uygarlık, ölümü dışlayarak işleyişini sürdürür. İnsanın ihtiyaçlarının sınırsız oldu-ğunu söyler. Hâlbuki insanın kendisi sınırlı olduğu halde, ihtiyaçları sınırsız olamaz. Bu çok büyük ve yıkıcı derecede aptalca yalanı hayatımızdan çıkarmazsak zehirleniriz.

MURAT MENTEŞ

Page 23: Genciz Biz Kasım 2011

21Kasım 2011

Yaşlılık çok önemli bir dönemdir. İnsanın daha birikimli, tecrübeli olduğu çağdır. Fakat insanlar artık

yaşlanmıyorlar. Yaşlılık reddediliyor. Hami-lelik gibi, yaşlılık da bir hastalık sanılıyor. Eskilerin bir şakasıdır: "Biz bu sakalları değirmende ağartmadık" derler. Yani sa-kalımız beyaz, fakat değirmendeki unun yapışmasıyla oluşmuş bir beyazlık değil bu. Okumanın, düşünmenin, direnmenin, sabrın, hayatın getirdiği, bilginin işareti bir beyazlık.

Bir gençlik obsesyonu var. Gerçekten genç olanlardan hoşlanan yetişkinler yok. 50 yaşındaki biri 20 yaşındaki birine şefkat gösteremiyor. Kendisi zaten genç olmak is-

tiyor. Gençler, büyüklerinin rakibi. Dola-yısıyla hiç de iyi muamele görmüyorlar.

Ben gençlere ‘Fatih’in İstanbul’u fet-hettiği yaştasın’ diye hitap etmek istemi-yorum. Zaten insanlar aslında çocuktur. Attilâ İlhan’ın çok sevdiğim bir dizesi var: ‘Çocukluktan çıktığımızı zannetmek aslında çocukçadır’ ... Vonnegut da "Askerler be-bektir" der. Buna karşılık birçok büyük icat, sanat eseri, fetih, keşif vs. genelde 30 ya-şın altında insanlar tarafından ortaya kon-muştur. 98 yaşında resim yapmayı öğrenip, 100 yaşında sergi açan da var. Bu da bence çok kıymetli bir şey. Gençliğimiz uzun sür-sün istiyorsak, ileri yaşlarda da okumayı, öğrenmeyi sürdüreceğiz, bu kadar basit.

Gelişkin bir zihin, espritüel bir anlatım, kendi-mizi ifade etmede yetkinlik, başkalarını doğru anlamamıza imkân veren bir kavrayış gücü isti-

yorsak; bilgeliğe yöneleceğiz. Kitaplardan, bilgiden, sanattan, düşünceden kaçan bir toplumun iradesi erir. Burada şahsiyet sahibi insanlar yetişmez. Emir alan, emir veren, yalnız, çaresiz, umutsuz, pısırık, riyakâr mahluklar türer. Birbirinin açığını kollayan, birbirine zulmeden, baskı uygulayan, birbirini dışlayan, alaya alan, korkutan, tehdit eden, ezen, yoran, kahreden, hiçe sayan beyinsiz canavarlar...

Birbirimizi neden sevmiyoruz? Çünkü rakibiz. Yani düşman. Her başarı, başkalarını başarısızlığa mahkum etmek suretiyle elde ediliyor. Rekabeti kutsayan, para ve makam sahibi olmak için etçil yırtıcılar gibi dav-ranmayı meşru sayan kimselerin birbirlerine hayrı do-

kunmaz. Bugün büyüklerin, ihtiyarların gençlere söyleye-

cek sözü, verecek nasihati yok. Çünkü kendileri de bir şey bilmiyorlar. Evlatları ev ve araba alsın, tamam. Hâlbuki hayatın bu kadar insafsız, acımasız, şefkatsiz akması, insanın insana değer vermemesinden kaynak-lanıyor. Dolayısıyla kendimizi, toplum olarak ürettiği-miz vahşetten korumak zorunda kalıyoruz. Bu vahşe-tin en önemli özelliği, aptallıkla dolu olmasıdır. Bir aptala "Bunu neden yapıyorsun?" diye sorulduğunda size iki cevap verir: 1- Herkes böyle yapıyor. 2- Ben hep böyle yapıyorum. Yani, herkes gibi olmayı meşru, süreklilik kazanmış tutumu geçerli sayar. Şahsiyet sa-hibi insanlar; herkes gibi olmayı, kendini herkese göre ayarlamayı ve sırf geçerli diye bir yanlışı sürdürmeyi reddederler.

REKABETI KUTSAYANLAR HAYIRDA YARIŞ-A-MAZ

YAŞLI, GENCE ŞEFKAT GÖSTERMIYOR ÇÜNKÜ KENDISI GENÇ OLMAK

ISTIYOR

Page 24: Genciz Biz Kasım 2011

22 Kasım 2011

SERBERST KÜRSÜ

Okumak, ağaçtan meyve toplamak gibidir. Bakmak, görmek, koparmak, yeşertmek, yetiştirmek. İzlemek öyle değil. Film

izlemek; akan suya bakmak gibi. Okuduğunuz zaman zihnimiz hareket etmek zorunda... Oku-mak aktif olmayı gerektirir. Bu nedenle bizde İzlemekle kıyaslanamayacak kadar derin izler bırakır. Hayatlarında, daha derin, daha ince bir şeyler olsun istiyorlarsa insanlar, okusunlar. As-lında... "okumayan insanlar" diye bir şey yok. Okuyacaksın. Okumayan insan olamaz. Oku-mazsak; anne, baba, arkadaş, evlat, tacir ola-mayız. Hiçbir şey olamayız. Okumayan insan âşık da olamaz. Okumayan insanlara; güven-meyin, onlarla arkadaş olmayın, onlara oy vermeyin, onlarla evlenmeyin. Evlendiyseniz de boşanın. Kimsenin kölesi, maymunu ol-

mak istemiyorsanız, başınız dik olsun, müstakil, bağımsız, şahsiyet sahibi

insan olmak istiyorsanız; bunun yolu kitaplardan geçer. Kitapsız bir hayat olmaz. Okumayan in-sanlara dikkat edin. Hayatları yoktur. Hayatın cevherini ki-taplar besler. Okumuyor diye bir insandan nefret etmem. Ama ona saygı da duymam. İyi bir film izleyeceğine, kötü

bir kitap oku. Daha çok şey öğrenirsin, daha çok

gıda alırsın.

IYI BIR FILM IZLEYECEĞINE KÖTÜ BIR KITAP OKU

ZALIM, KENDINI DISIPLINLI SANIR; KABA KIMSE, SAMIMIYETIYLE ÖVÜNÜR

Cesaret, asalet, zeka gibi müspet kavramlar ne-rede karşımıza çıkıyor? Cesareti, ticari girişim-cilikte görüyoruz. Asaleti markalı kostümlerle

poz vermek sanıyoruz. Zekâ, başkalarına üstünlük kurmaya yarayan bir araç... Yani saldırganlığı cesa-ret, gösterişçiliği asalet, kurnazlığı ve açgözlülüğü de zeka sanıyoruz. Niye böyle? Çünkü kitap oku-muyoruz. Balzac okuyan kişi, insan ilişkilerinin in-celiklerini kavrar; Dostoyevski okuyan kişi, insanın iç dünyasının, vicdanının, zanlarının, korkularının fonksiyonlarını görür; Shakespeare okursan, hayatın bütününü göz önünde tutmanın değerini anlarsın... Binlerce tasavvufi kıssa, binlerce Uzakdoğu hikâyesi, binlerce roman, hikaye, destan... bizlere kendi ha-yatımıza taşıyabileceğimiz besleyici gıdalar sunar. Cesaret gerçekte nedir, pişmanlık, umut, zafer, he-lalleşme, zenginlik, aşk, zeka, nezaket, merak, insaf, haklılık, merhamet, hasret, tevazu, hayret... nedir? Bunları hikâyelerden öğreniriz. İnsana niçin değer verilir, Allah’la nasıl konuşulur, hayatın saçmalığı neden aşılmalıdır? Bunları kitaplardan öğreniriz. Kö-tülüğün, kibrin, tahakkümün, aptallığın, kabalığın, cehaletin, tembelliğin, haysiyetsizliğin, parazitli-ğin... doğasını da, yapısını da kitaplar bize kavratır.

İnsan kendi yerini kolayca inkar edebilir. Ken-dini kandırmak çok yaygın bir durum. Zalim adam kendini disiplinli sanır; tembel, kanaatkâr olduğunu düşünür; kaba kimse, samimiyetiyle övünür; haksız servet sahibi olan, "Allah’ın verdiği nimet" diye gö-rür elindekileri...

IKTIDAR ILLUZYONDUR

İşte, şahsiyetli olmanın önemi burada. Bir şeyleri rasyonalize etmeden, bir de vicdanı-mızda tartarak kavramalıyız. Yoksa mantıklı,

tutarlı açıklamalar bulmak, bahaneler üretmek dünyanın en kolay işidir.

İktidar sahibi olmak, insanı muazzam bir il-lüzyonun içine sürükler. Gerçekte insan muktedir değildir. Dünyanın gelmiş geçmiş büyük liderlerinin hepsi öldü. Bizi ölümden korumayan bir gücün, iktidarın, gerçek olmadığını anlamak için de fazla zekâ gerekmiyor. Dolayısıyla iktidar bir vehmin, illüzyonun teza-hürüdür. Bizler üstünlük değil, eşit-lik arayışına yönelmeliyiz.

Page 25: Genciz Biz Kasım 2011

23Kasım 2011

ÖZYEĞIN ÜNIVERSITESI HAKKINDA:Yaşamla iç içe, yenilikçi, yaratıcı ve girişimci bir öğrenim merkezi olarak top-luma hizmet vermek amacıyla Hüsnü M. Özyeğin Vakfı tarafından kurulan Öz-yeğin Üniversitesi, Türkiye ortamında olduğu kadar bölgesel ve küresel ölçek-te de geçerli olacak yaratıcı, özgün, faydalı ve uygulanabilir bilgi üretmeyi ve üretilen bilginin uygulamaya geçirilmesi sürecinde aktif bir rol oynamayı hedefliyor. Öğrenim programlarını, yükselen mesleklerde derinlemesine bilgi sahibi, yabancı dile hakim, iletişim ve bilgi teknolojileri kullanımında yetkin ve uygulama becerisi olan gençler yetiştirmeye yönelik şekillendiren Özyeğin Üniversitesi, bireysel sorumluluk alabilen, ilkelerine bağlı, sonuç odaklı, teorik bilgi ve uygulama deneyimine sahip, sürekli öğrenmeyi ilke edinen mezunları sayesinde sahip olduğu vizyonu gerçekleştirmeyi amaçlıyor.

Türkiye’nin İlk Çevreci Kampüsünde

• Öğrencilerimizin birinci sınıf bir akademik kadro ile çalışmalarına imkan sağlamak için, kadromuzu oluştururken son derece titiz ve seçici davranıyoruz. Türkiye ve dünyanın sayılı üniversitelerinde eği-tim görmüş akademisyenleri üniversitemiz bünyesine dahil etmeye özen gösteriyoruz.

• Başarılı öğrencinin, şartları ne olursa olsun kaliteli eğitime ulaşabilmesi gerek-tiğine inanıyoruz ve kurulduğumuz gün-den bu yana zengin burs olanaklarımızla bu konudaki sözümüzü yerine getiriyoruz. Tüm öğrencileri değişik oranlarda burslar ile alıyor olmamız, toplumun her kesimi için ulaşılabilir bir üniversite olmamızı sağlıyor.

• Sektörel çözümler derslerimiz, staj ve yurt dışı değişim olanaklarımız, yenilikçi egitim sistemimiz ve sektörlerle iç içe olan akademisyenlerimiz ile işverenlere hemen katkıda bulunacak mezunlar yetiştirmeyi hedefliyoruz.

• Özyeğin Üniversitesi’nde lisans eği-timinde olduğu kadar, araştırma ve li-sansüstü çalışmalarda da mükemmelliğe erişmeye büyük önem veriyoruz. Böylelikle en yeni gelişmeleri sunabiliyoruz ve öğren-cileri bilgi üretimi sürecine dahil edebili-

yoruz.• Türkiye’nin ilk Girişimcilik Lisans

Programı’na bu seneden itibaren tamamı tam burslu öğrenci kabul ederek girişimci ruha sahip öğrencileri bulup onlardaki po-tansiyeli geliştirmeyi hedefliyoruz. Türkiye girişimcilik ekosisteminde yer alan önemli boşlukları doldurmaya adayız.

• Kısıtlı kaynakları en fazla fark yara-tabileceğimiz alanlarda değerlendirmeyi tercih ettiğimizden, az ve öz program açıyoruz. Bu sene yeni açtığımız altı prog-ram da dahil, tüm programlarımızda iddia-lıyız. Özyeğin Üniversitesi’nin önümüzdeki birkaç sene içinde bütün programlarında Türkiye’de ilk beş üniversite arasında ol-masını hedefliyoruz.

• Uluslararası alanda önemli bir sıra-lama olan ABD’deki University of Texas at Dallas’ın yaptığı araştırmaya* göre, dünya-nın en prestijli 24 işletme dergisinde 2009 yılından bu yana yer alan akademik yayınlar sıralamasında ilk 200’e giren iki Türk üni-versitesinden biri Özyeğin Üniversitesi’ydi. Geçtiğimiz sene üçüncü kişiler tarafından yapılmış olan iki ayrı öğrenci memnuniyet anketinde de birinci ve ikinci olduk.

YAŞAM BAŞLIYOR

Rektör Prof. Dr. Erhan Erkut’un

değerlendirmesi:

ÖĞRENCİLER ÖZYEĞİN

ÜNİVERSİTESİ’Nİ NEDEN TERCİH

ETMELİ?

www.ozyegin.edu.tr

Özyeğin Üniversitesi Yeni Kampüsü

Page 26: Genciz Biz Kasım 2011

24 Kasım 2011

Ayşegül DumanEĞİTİM KARİYER MERKEZİ

Gelişen dünya ile beraber ortaya çıkan kül-türlerin entegrasyonu buna bağlı olarak da yeni doğan üretim ve tüketim biçimleriyle birlikte her alan değişimlere ve gelişmele-re uğruyor. Bu değişimden meslekler ve iş

alanları da nasibini alıyor. Örneğin küreselleşmenin ve enformasyon iletişim teknolojilerinin gelişmesi ile beraber önceden en itibarlı, en çok kazandıran ve tercih edilmesi istenen doktorluk, mühendislik, öğretmenlik gibi mesleklerin yerini farklı alanlar-daki meslekler alıyor. Şimdilerde öğrencilere iş ya-şamlarında daha çok fırsat sunan ve birçok alanı içine alan meslekler rağbet görüyor.

İş seçimi yaparken mesleğin geçmiş-ten bugüne tercih edilme durumuna, mezun sayısına, işsiz mezun sayısına bir de eğer mezun olduktan son-ra devlet işi düşünülüyorsa KPSS alım puanlarına bakılarak tercih yapılması gerekiyor. Buradaki en önemli nokta yeni bölümlere soğuk bakan adayların gelişen dünyada meslek gruplarının değişimini göz ardı etmemesi...

SOSYAL HIZMET BÖLÜMÜBu önerilerden sonra üniversitelerde ilgi çeken bir

bölüm olan Sosyal Hizmet bölümünü ile ilgili birkaç bilgi verelim. Sosyal Hizmetler bölümü, son yıllarda oldukça talep alan teorik ve uygulamayı bir arada bu-lunduran bir bölüm. Teoriyi öğretirken aynı zamanda da uygulama yapmayı sağlayarak iş tecrübesini kazan-mayı da içinde barındırıyor. Sosyoloji ve psikolojiden beslenen bir meslek ama çok ince farklarla bu alanlar-dan ayrılarak bambaşka bir alanı oluşturuyor. Eğitim alırken psikoloji ve sosyolojiden ayrılan tarafı uygu-lama yönünün daha yoğun olması. İş alanlarından

bazıları ise çocuk esirgeme kurumları başta olmakla beraber adliyeler, mahkemeler,

huzur evleri, yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşları vb. yerler. Fakat bir başka yönü ise her sosyal hiz-met görevlisinin işi kendi için-de farklılaşıyor. Örneğin çocuk esirgeme kurumunda çalışan bir sosyal hizmet görevlisi çocukla-rın yaşadığı, geldikleri ortama bakarak onun için hangi yurt daha iyi, nasıl bir ortam sunul-

İŞ HARİTASIÜniversiteliye

Üniversite, mesleğimize

karar vermek için bir dönüm noktası.

Peki, bu seçimimizde nelere dikkat

etmemiz gerekiyor, yol haritamız ne olmalı?

Page 27: Genciz Biz Kasım 2011

25Kasım 2011

Üniversite eğitimi hakkında bilgi aldığımız İstan-bul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamit Okur konuyla ilgili bakın neler söyledi:

"Kişilerin genetik kimliklerine göre meslek tercihi yap-maları gerekiyor. Bu konuda ülke olarak maalesef çok gerideyiz. Öğrenciler meslek seçerken mesleklerin süslü

ve cazibeli isimlerine takılmadan kendileri için hangi meslek uygunsa o alana yönelmeli-

dirler ve mesleklerinde başarılı olmak için kendilerini çok iyi yetiştirmelidirler."

Üniversite mezunlarının eskisi kadar kolay iş bulamadığına değinen Okur söz-

lerine şöyle devam ediyor: ‘Üniversiteye giren bir gencin daha ilk yıldan itibaren

kendisini diğer akranlarından farklı kılacak bir takım ek eğitimleri planlaması gerekir. Üniver-sitelerimizde çift diploma, yan dal uygulaması gibi fır-satlar var. Gençlerimiz üniversite yıllarında bu imkânları iyi değerlendirmeliler. Sahada çalışacaksa eğitimi süre-since kendisini pratik hayatta başarılı kılacak uygula-malı eğitimlere ve pratik uygulamalara yönlendirmelidir. Akademik olarak geleceğini planlamışsa konusu ile ilgili bilimsel dergileri takip etmeli, bilimsel kongre ve çalış-

taylara katılmalı hatta imkân varsa bilimsel ortamlarda kendisini geliştirici sunular yapmaya gayret etmelidir.’

ULUSAL VE ULUSLARARASI TECRÜBELERININ ARTMASIOkur’un bir başka üzerinde durduğu konu ise yabancı

dil konusu. Okur öğrencilere kaçırmamaları gereken fır-satlar olarak da şu tavsiyelerde bulunuyor: ‘Avrupa Üni-versitelerinde 1998 yılından itibaren Bologna kriterleri uygulanmaya başladı. Ülkemiz de 2001 yılında Bologna kriterlerini resmen kabul ederek üniversitelerimizde Bo-logna sürecini başlattı. Bu süreç öğrencilere birçok fır-satlar sunmaktadır. Eğitim sürecinde ikinci bir diploma almak, eğitiminin bir kısmını başka bir üniversitede sür-dürmek, yurtdışı staj vb. gibi uluslararası imkânlar bu-lunmaktadır. Diploma Eki ve Avrupa Kredi Transfer Sis-temi gibi uygulamalarla alınan diplomaların uluslararası tanınabilirliğine imkân tanınmaktadır. Bu programlar ulusal ve uluslararası tecrübelerinin artması amaçlan-maktadır. Avrupa Üniversitelerinde 1998 yılından itiba-ren Bologna kriterleri uygulanmaya başladı. Ülkemiz de 2001 yılında Bologna kriterlerini resmen kabul ederek üniversitelerimizde Bologna sürecini başlattı.

GENETIK KIMLIKLERINE GÖRE MELEK TERCIHI YAPMALARI GEREKIR

malı, bunlara bakarken aynı kurumda bağım-lılığı olan bir çocuğa başka türlü davranma-sı gerekiyor. Sosyal Hizmetler görevlisinin çalışabileceği alanlar göçmenler, engelliler, şiddet görenler de olabiliyor. Uluslararası ve yerel sivil toplum kuruluşlarında çalışan sos-yal hizmet görevlileri dezavantajlı grupların haklarını savunma, göçmen sığınaklarına gi-dip onları bilgilendirme görevlerinde de bu-lunurlar.

PEKI YA ÜNIVERSITEYE YERLEŞMIŞ GENÇLER NE YAPMALI?

Son sınıfa gelmiş ve kaçırdığı fırsatlar için hayıflanan öğrencilerin sayısı görmezden gelinecek gibi değil. Üniversiteye başlamış veya bu ilk yılı olacak arkadaş-

lar sizler için en büyük önerilerden birisi okulunuzun çift ana dal veya yan dal imkânı olup olmadığını öğrenmelisiniz. Kısa bir bilgi verecek olursak çift ana dal, okulunuzu iki diploma ile bitirme imkânı sunan bir program. Yan dal ise kendi diplomanızın yanında sizi başka bir bölümden sertifi-ka sahibi yapan program. Tabi bunun için belli bir not orta-laması gerekiyor. Bir de bölüm okuyacak arkadaşlar için eğer imkânınız olursa formasyonunuzu okul bitmeden almanız! Yabancı dil ve erasmus da kaçırılmayacak fırsatlar arasında.

Prof. Dr. Hamit Okur

Page 28: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 201126

İsmihan Şimşek | Fotoğraflar: Yasin YüceRÖPORTAJ

İlk defa Kâtibim

Festivali’nde kon-

serini izledim

Karmate’nin... Kon-

ser alanını dolduran-

ların coşkusunu, sahneden

dinleyiciye akan enerjiyi

gördüğümde dedim ki;

"nedir bu Karmate?" 6 bin

kişinin aynı anda türkülere

eşlik edip horon tepmesine

sebep olan Karadeniz müzi-

ğinin muhteşem grubunun

ciddi bir dinleyici kitlesi

varmış meğer! Daha önce 2

albüm çıkaran grubun şarkı-

larını gençler ezbere biliyor.

Özellikle üniversite gençli-

ğinin dinlediği grup Kara-

deniz müziğini hiç dinleme-

yenleri bile kendini hayran

bırakıyor. Grubun solisti

Resul Dindar işte bu büyüyü

anlattı bize. Karadeniz’den

esen rüzgarın herkesi içine

aldığı büyüyü...

Karadeniz müziğiyle meydanları dolup taşıran

Grup Karmate’nin solisti Resul Dindar:

Yeni yazılanşarkılarıhissede-miyorum

Page 29: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 2011 27

Biz "çaçara" (geveze) deriz, sunucu çaçara olmayacak. Kültür-sanat adamı

olacak yani. Ne sorduğunu bilecek. Karadenizli bir müzisyeni davet ederken ‘aa.. uşağum!’ diye çağırmayacak seni.

Önce ‘Karmate’ isminden başlayalım. Nedir Kar-mate?

Laz olduğumuz içindir. Lazca’dır ‘Karmate’. Değirmen anlamına gelir. Grup ismine uygun olduğunu düşün-dük. Önce hasatlar için emek veriliyor ve sonra değir-mene girip öğütülüyor. Müzik de öyledir. Grup 3 kişiyle başladı. Sonra 9 kişi olduk. ‘Karmate’ adını aldık.

Karmate neler yapmaz mesela?Politik, siyasi bayrağı, çatısı olan hiçbir etkinliğe

katılmaz Karmate. Sonuçta bir toplumu, her türlü fikri, düşüncesi olan bir halkı temsil ediyorsun. Kaç dilde müzik yapıyorsun. Kendi fikirlerine göre bunları de-ğiştiremezsin. Şu insanlar dinlesin bunlar dinlemesin oluyor bu. Biz müziğin evrensel olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Onun için politik veya siyasi hiçbir hareke-timiz yoktur ve içinde de yer almıyoruz.

Peki, sanat ve sanatçılar siyasi anlamda veya toplumsal olaylarla ilgili nasıl bir duruş sergileme-li? Tepkisini göstermemeli mi? Sosyal anlamda bir duruşu, misyonu olmalı mı?

Doğayla ilgili bir sorunsa olabilir. Ki Karadeniz’de son zamanlarda ciddi bir sorun var. Hidroelektrik sant-rali. İnsanla ilgili herhangi bir şey olabilir bu sorun. Bu konulara karşı seslerini duyurmaya çalışan bir sivil toplum örgütünde veya bir platformda yer alabilir ‘Kar-

mate’. Karadeniz ile ilgili bir duruş gerekiyorsa ‘Karma-te’ oradadır.

Sahnede Ermenice, Rumca şarkılar söylüyorsu-nuz. Müziğinizle ötekileştirmeyi yok ediyorsunuz. Bu da bir tavır... Bununla ilgili müzik dışında neler yapılabilir?

Bu çok derin bir konu. Şimdi bazı isimler var ki; bu ‘ötekileşmeyi’ aştı zaten. Karadeniz’in müziğini bize gösterdi. Erkan Ocaklı, Birol Topaloğlu, Fuat Saka me-sela. Ki en önemlisi Kazım Koyuncu. Sonuçta bu et-nik bir müzik. Halkınsa, halkın müziği varsa ortada bu otantiktir ve bunu bozamazsın. Karadeniz’de bu diller her yerde rahat konuşuluyor zaten. Eskiden kendi dil-lerinde konuşmak istedikleri şarkı söylemek istedikleri için siyasi yaftaların altında bırakılmış çok vatandaşı-mız oldu. Biz bunu aştık. Karadeniz’de herkes bu kül-türü yaşıyor.

Peki yerellik ne durumda, devam ediyor mu?Batı’nın etkisi altında kalıyor Karadeniz. Karade-

niz sahil yolunun bu kadar rahat kullanıma açılması, turizme açılması, internetin oralara ulaşması. Bunlar etkiliyor tabi.

Sizi Kazım Koyuncu’ya benzetiyorlar. Tarzınız, duruşunuz benzetiliyor. Bununla ilgili ne düşünü-yorsunuz?

Page 30: Genciz Biz Kasım 2011

28 Kasım 2011

RÖPORTAJ

‘Kazım’ çok başkadır. ‘Karmate’ çok farklı. Bizim kul-landığımız enstrümanlar da çok farklıdır. Belki Kazım abi de doğru Karadeniz müziği yaptığı içindir. Biz de doğrusunu yapmaya çalışıyoruz. Az önce demiştim ya Karadeniz’de her şey çok normal, herkes özgür. Bizde sahneye çıktığımızda bunu yapıyoruz. Plan, program yok. İnsan toprağına benzer. Bununla alakalıdır belki de.

Sizin dinleyicilerinizle ilgili gözleminiz ne? He-def kitlenizin kimlerden oluştuğunu düşünüyorsu-nuz?

Hedef kitlesi... Bizim öyle bir kaygımız yok ki za-ten. Ben bunu Kazım Koyuncu’nun Karadeniz müziği üzerindeki devrimiyle örneklendireyim. Sadece 30-40 yaş üstü insanların dinlediği bir Karadeniz müziği vardı 2001 yılına kadar benim bildiğim. Kazım Koyuncu’nun

devrimi Karadeniz müziğini batı enstrümanlarıyla çok güzel bir şekilde harmanlayıp gençleri kazanmasıydı. Kazım Koyuncu’yu sadece gençler mi dinliyordu? Ha-yır. Herkes dinliyordu. Zaten kendi enstrümanlarına ilgi duyan, kendi müziğini seven bir genç kitlesi vardı. Bu konuda rahattık. Karmate’nin yaptığı sounda bakarsa-nız eğer, rahatsız etmeyecek bir müziktir. Elektrogi-tarların kullanıldığı bir müzik değildir. Tane tane ens-trümanların duyulacağı yerlerde çalındığı bir müzik. O yüzden herkes dinler ‘Karmate’yi. Tesadüfen konserde olan dinleyiciler de kaçmıyor.

Biz bir imaj çizelim gibi bir hedefiniz oldu mu hiç?Yok. Ben Karadeniz’de 25 sene yaşadım. Orada nasıl

yaşadıysam, yaptığım her şeyde ne hissediyorsam, sah-

nede de o anları hissediyorum. Müzik seni götürüyor aslında coğrafyaya. Nereye götürüyorsa o oluyorsun.

INSANLAR KENDI KIRLETTIKLERI DÜNYADAN ARTIK RAHATSIZGeçenlerde gazetede bir şey okudum, "2000’li

yıllar bir kültür üretmedi, biz daha çok oluşan kül-türün nostaljisini yapıyoruz" deniyordu. Siz diyor-sunuz ya ‘Karadeniz Kültürü’ diye... Bu da bir nos-talji mi?

Bence 2000’li yıllardan her alanda insanların imkânları arttı. İnternet bulunmaz bir nimet bu an-lamda. Bir tıkla ulaşıyorsun her şeye ve bu insanların kültürlerini tanımalarına yardımcı oldu. 2000’li yıllar-dan sonra kültür daha doğru ifade edildi diye düşü-

nüyorum.Yeni bir şey belki üretilemedi ama öze dönüş an-

lamında sağlam adımlarla ilerledik diyorsunuz?Ben "yeni"den hoşlanmıyorum. Yeni yazılan şarkıları

hissedemiyorum. Karadeniz’i o şarkılarda yaşayamıyo-rum. Ben eski Karadeniz şartlarıyla yaşanan, değişti-rilmeyen, farklılaştırılmayan o coğrafya içerisindeki aşklarla yazılan şarkıları seviyorum. Onların içerisinde gerçekten Karadeniz ruhu var.

Aslında o düşünceyi de desteklemiş oluyorsunuz. Gerçekten 2000’li yıllar bir kültür oluşturamadı ki biz eskiyi seviyoruz hala?

Bu bütün dünyada geçerli. Her yerde etnik kimliğe bir dönüş var. Kıyafetlerimiz de bile eskiye özlem var.

"Hopa’lıyım ama eşkıya değilim. Halkın müziğini yapıyoruz bizi halktan mı koruyorlar? Protokollerekarşı sert bir tavır koymak isterdim."

Page 31: Genciz Biz Kasım 2011

29Kasım 2011

Bilmiyorum. İnsanlar kendi kirlettikleri dünyadan her-halde rahatsız olmaya başladılar.

Bildiğim kadarıyla iki albümünüz var. Biraz bun-lardan bahsetseniz...

İlk albüm ‘Nani’. Çalışmalarına 2008’de başladık. 2009’da çıkardık. İlk albümdeki "nani", ninni demek Lazca. Biz bu grubu çocuk gibi düşündük. Ninniyle bü-yütelim dedik ve ninni adını verdik. O albümde çev-remizde tanıdığımız müzisyen arkadaşlarımızı hepsini projeye dahil ettik. Olumlu tepkiler aldık bu albümle birlikte ve bu bizi motive etti. Karmate çok daha sağ-lam durabilir. Siyasete de, sisteme de eğer durulması gerekirse durabilir. Çünkü arkasında kendine inanan ve güvenen bir kitleye sahip.

Var mı böyle duruşlarınız?Zamanında bir etkinliğe katıldık. Biraz politikti biz

bunu sonra fark ettik. Gelen insanlar daha bilinçliydi. Onu da sonra fark ettik. Ama hiç kimse yanımızdan, alandan ayrılmadı. Orada her türlü insan vardı siyasi olarak. Daha sonra konser bitti. Ben orada anladım. Eğer birileri sizi seviyorsa, güveniyor. Hiç bir şey dü-şünmüyor. Bu şekilde daha güçlü sistemlere cevap ve-rebiliriz. İstediğimiz gibi hareket edemiyoruz. Tavrımı-zı koyamıyoruz mesela konserlerde.

KIMI KIMDEN KORUYORLAR?Nelerle karşılıyorsunuz mesela?Örneğin ben protokollerden hiç hoşlanmam. "Sizi

koruyoruz" diyorlar falan. Kimi kimden koruyorsun. Ho-pa’lıyım ama eşkıya değilim. Halkın müziğini yapıyoruz bizi halktan mı koruyorlar? Protokollere karşı sert bir tavır koymak isterdim. "Kaldırın şunları, çıkmıyorum" demek isterdim. Ama kendini anlatman lazım. Bunun için sahne gerekiyor sana. Her şeye de ters cevap verir-sen insanlara ulaşamazsın. Yolların tıkanır.

Albümleriniz birçok farklı dilde okumuşsunuz eserleri. Bazıları ayırt da edilemiyor...

Birinci albümde 5 tane farklı dil vardı. İkinci albüm-

de 7 farklı dil var.Bu dilleri biliyor musunuz yoksa ezberliyor mu-

sunuz?Yok, ben Lazcayı, Gürcüceyi biliyorum. Diğer dille-

ri bilmiyorum ama elimden geldiğince doğru telaffuza çalışıyorum. İkinci albüm ‘Nayino’ sevdiceğim demek. Rumcadır. Özellikle düşünmedik. Hepimizin çalarken zevk alıyorduk. ‘Nayino’ olsun dedik.

Yeni albüm ne zaman geliyor?Üçüncü albümde, repertuar çalışmalarına başladık.

Mayıs ayı gibi çıkar.Röportajın başında dediniz ya biz basında çok

yer almıyoruz diye. Bu bir sitem mi, tercih mi?Tercih. Ben özellikle görsel basını sevmiyorum. Gör-

sellik bizim için önemli değil, biz müzisyeniz. Klip de çekmiyoruz dikkat ederseniz.

SUNUCU "ÇAÇARA" OLMAYACAKNeyi baz alıyorsunuz TV programına çıkarken?Birkaç program seçtik seçkin olanlardan. Bu hormon

reklamları var ya. Böyle şeyler çıkmayacak. Biz "ça-çara" (geveze) deriz, sunucu çaçara olmayacak. Kül-tür-sanat adamı olacak yani. Ne sorduğunu bilecek. Karadenizli bir müzisyeni davet ederken ‘aa.. uşağum!’ diye çağırmayacak seni. Kadın programları, evlendirme programları. Okan Bayülgen gibi, karşısındaki insanları aşağılayan bir sunucu olamayacak. Ki davetlerini red-detmiştik. İlk 24 TV ile başlamıştık. Moderatör çok iyi bir program. Bir daha olsa bir daha çıkarız. TRT mesela, gözümüz kapalı gideriz.

Kazım çok başkadır. ‘Karmate’ çok başka. Bizim kullandığımız enstrümanlar da çok farklıdır.

Belki Kazım abi de doğru Karadeniz müziği yaptığı için, biz de

doğrusunu yapmaya çalışıyoruz.

Page 32: Genciz Biz Kasım 2011

30 Kasım 2011

Ahsen FermanÖĞRENCİ BÜTÇESİ

İstanbul deyince herkes önce bir durur. Gü-zel şehirdir, kalabalığı biraz ürkütür, sosyalli-ği cezbeder, tarihi insanı çok uzaklara götürür. İstanbul’da yaşamak bir efsanedir. Özellikle de gençlerin hayalini süsleyen bir efsane. Yaka silki-

nen; “aman ufff yaşanmaz” dedirten hallerde bile güzel şehirdir İstanbul.

İstanbul’da öğrenci iseniz birçok olanak vardır, ama bir taraftan da bir o kadar zorluklar. Ders mi çalışacak-sın, yoksa yeni açılan mekana mı takılacaksın ya da uzun zamandır beklediğin film vizyona girmiş onu mu izleye-ceksin? Film afişleri, etkinlikler, kafeler ve mağazaların cezbeden vitrinleri var olan "çalışma azmini" tamamen ortadan kaldırıyor. Sonra da final haftası etekleri tutuşan öğrenciler.

Simit ve peynirsiz

öğrenci menüsü

Beyazıt civarında öğrenci iseniz ya da oralara yolunuzu düşürmek için iyi bir neden bulmuş iseniz Süleymaniye man-

zaralı tarihi kurufasulyecilere uğramadan dönmeyin...

Ders mi çalışacaksın, yoksa yeni açılan mekana mı takılacaksın ya da uzun zamandır beklediğin film vizyona girmiş onu mu izleyeceksin? Film

afişleri, etkinlikler, kafeler ve mağazaların cezbeden vitrinleri, insanın var olan "çalışma azmini" tamamen ortadan kaldırıyor. Sonra da final

haftası etekleri tutuşan öğrencilerin İstanbul imtihanı başlıyor…

Page 33: Genciz Biz Kasım 2011

31Kasım 2011

UCUZUN UCUZU ETÇIL MEKANLAR MI YOKSA…Bir şeyler yemek ise başlı ba-

şına bir meseledir. Dışarıda yemek istiyorsunuz, öğrencisiniz, ay başını nasıl getiririm diye düşünüyorsanız, fazla para ödemek gibi de bir lük-sünüz yok ise bu şehirde bunun için seçenekleriniz çok. İlk bilinen si-mit sarayları oluyor. 80’lerin meşhur fast-foodcusu gibi ucuzun ucuzu etçil mekanlardansa bilinen en yerel tadı, 40 yıllık simidimizi yeriz bu küçük her köşe başındaki saray adındaki kulübe-lerde.

Gurbettesiniz, anne yemeğini özlediniz işte o zaman dekorasyonu güzel diye astronomik bir ücret vermek ye-rine bir esnaf lokantasında karnınızı her zaman istedi-ğiniz şekilde, 10 lira gibi makul bir fiyata doyurabilirsi-niz. Eskiden “iyy…. ayyy…” diye kaçılan bu yerler son dönemde daha güzel mekânlar haline gelmiş durumda.

Şöyle bir püf noktası var ki; buralarda kaliteli ve ucuz yemek için ara sokaklardaki, müşterisi sabit lokan-talara gitmek gerekiyor. Bu mekânlar müşteri tutabil-mek için mutlaka kaliteli ve lezzetli yemek yapıyorlar. Kasımpaşa'da Yonca Lokantası, Aksaray'da Balkan Lo-kantası, Kapalı Çarşı'da Havuzlu Lokanta, Üsküdar’da Öz Bolu Lokantası.

ÇIĞ KÖFTE VE KURU FASULYE YEMEDEN OLMAZ!“Bütçesi az olanlara” dedik işte bu az bütçe ile es-

naf lokantalarına en ala rakip Unkapanı’nda yıllardır yol

kenarlarını mekân edilmiş seyyar pilavcılarda da karnınız doyurmak mümkün. Gittiğinizde 10 metre kuyruk görürseniz şaşırmayın. Maaş kuyruğu değildir, meşhur pilavcıdan pilav almak isteyenlerin sırasıdır. Pusulayı oraya kadar çevirdiği-nizde Fevzipaşa Caddesi üzerinde Çıra’dan çiğköfte yemeniz, Adana Burmacası’ndan Adana tatlısı de-nemenizde mutlaka tavsiye edilir.

Beyazıt civarında ise okulunuz dersten çıkıp, Süleymaniye'de

kuru fasulye yemenin tadı da vazgeçil-mezdir. Buralarda çay içmek için illa Lalezar, Mimar Si-nan Kafe uğranılması gereken mekânlardır.

MENEMENDE DEVRIMIN ADRESIFatih Balat Mahkeme Altı Caddesi'nde bulunan Orkide

Pastanesi tatlı ve çayın ucuza bulunabileceği bir yer. Fatih’te sadece burası yok; Edirnekapı civarında Kariye Pembe Köşk’ün buram buram tarih kokan bahçesinde-ki çınar ağaçlarının altında dürüm yiyebilir. At Pazarı meydanındaki Eski Kafa’da organik ürünlerle hazırlanmış yöresel yemeklerden tadabilirsiniz.

Küçük Ayasofya Camii’nin avlusundaki külliyeler de öğ-renci arkadaşlarınızla keyfili çay sohbetleri için idealdir. Pazar sabahları evdeki o annenizin hazırladığı keyif kah-valtılarını özlediyseniz yine Küçük Ayasofya’da Marmara Kafe size menemende devrim duygusunu yaşatabilir.

İstanbul’da iseniz vapurda muhabbetle simit-çay martı metaforu da fazlası ile keyif vericidir, arka fon İs-tanbul olduktan sonra…

ÜSKÜDAR'IN LEZZET DURAKLARI

Kandili durağının arkasındaki çınar altında gölgelenip bir nefes deniz kokusu içinize çekmeden geçmeyin bu yolu…

Salacak merdivenlerinde bir gölgelik bulup, köşe başı muhabbeti çevirip dünyayı kurtar-ma imkanı bulabilirisiniz. Yanında Istanbul manzarası da sizindir.

Validebağ korusunda bir piknik güzel olabilir. İp top ve mangalı da kapıp bir de markete uğradı-nız mı değmeyin keyfinize..

Üsküdar’da Fetihpaşa herkesin ezberin-dedir… Ama en az Fetihpaşa kadar güzel bir

mekan olan hatta boğaz manzarası daha güzel olan gözleme yenecek bir mekanda yeşil-ma-vi.. Fetihpaşa’dan biraz ilerde…

Çengelköy’de böreklerinizi kapıp Çınaraltı’nda-ki evhamlı teyzelerden kalan masalarda kahvaltı edebilirsiniz.

Üsküdar merkezde taburesini kapanın otur-duğu sağ-sol masaların hepsinin belli bir sürre sonra tanışınız olduğu meşhur Çınaraltı’nı da es geçilmemeli.. Lena ve Dergah Üsküdar merkezi-nin saklı güzellikleri… Kedileri seviyorsanız illa Dergah…

Unkapanında uzanan bir kuyruk gö-

rürseniz bir merak edin gidin deriz. O

kuyruk maaş kuyruğu değildir, pilav

yemek isteyen müdavinlerdir.

Page 34: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 201132

Ayşe Şahinboy Doğan | Fotoğraflar: Kenan KocaFOTOROMAN

Bir yönetmenin ilhamıSALACAK

Kısa cümleler kurmak istedik. Gördüklerimizin bize anlattıklarını işitmek için dikkatlice bakmayı

düşündük. İnsanın halleri ne çok sözü bir saniyede anlatır aslında. Bizim tam olarak yapmak istediğimizde buydu. Lisanı hal ile kadrajın ardında, farklı bir röportajla sizleri baş başa bırakıyo-ruz. Derdimiz, görüntünün cümlelerin önüne geçen ağırlığını bir nebze ortaya koymak. Fotoröportaj bölümümüzün ilk konuğu görüntünün idari amirlerinden Murat Saraçoğlu. Şimdiye kadar kamera-nın ardından yükselen gölgesini objek-tifin önüne çektik ve sorduk. Sorula-rımıza yer vermedik, size cevaplardan soruları bulmak düştü. İyi seyirler...

BİYOGRAFİ Murat Saraçoğlu, 1970 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo - Tv Bölümünü bitir-di. 1991'den bu yana sektörde çalışıyor. Uzun yıllar asistanlık ve yar-dımcı yönetmenlik yaptıktan sonra yönetmenliğe geçti. Ayrıca 1999 yılında "Yaşar Nabi Nayır Hikaye Armağanı"nı kazandı. Hikayeleri

Varlık, Edebiyat ve Eleştiri gibi dergilerde yayınlandı. 2002 yılında çıkan ilk kitabının adı Salacak - Harem. (Don Kişot Yayınevi)

SİNEMA FİLMLERİ2011 - 72. Koğuş2009 - Deli Deli Olma

2008 - O... Çocukları2008 - 120

Page 35: Genciz Biz Kasım 2011

33Kasım 2011

ERKEN YAŞTA EVLENDIM. BU SEKTÖRÜN IÇE-RISINDE HABER SUNMAK DIŞINDA HER ŞEYI YAPTIM. YÖNETMENLIĞE 2 BININ BAŞINDA BAŞLADIM. ÖNCE DIZILERI TECRÜBE ETTIK, SONRASINDA 120 FILMIYLE GÖNLÜMDE YATAN SINEMA AŞKINA BIR ADIM ATTIM.

BENI ARAYAN BU ÇAY BAHÇESINDE BULUR. GARSONLARI TEK TEK TANIRIM. CÜZDANIMI UNUTSAM KOŞUP ARDIMDAN GETIRIRLER. EM-NIYET DUYGUSU VERIR, BU TANIŞIKLIK BANA.

ZEYNEP KAMIL’DE DÜNYAYA GELDIM. YÜZMEYI HAREM’DE ÖĞRENDIM. YÜZYILLARDIR DEĞIŞMEYEN BIR ISTANBUL SILUETIYLE BÜYÜDÜM. BEN ÜSKÜDAR’DA DOĞDUM, ÜSKÜDAR’DA BENIM IÇIMDE...

Page 36: Genciz Biz Kasım 2011

34 Kasım 2011

FOTOROMAN

SALACAKTA GEÇEN BIR HI-KAYEM VAR, SU KARANLI-ĞI. BIR KIŞ ISTANBUL’UNDA VE BU SAHILDE GEÇIYOR. YAŞAMAK, ÖLMEK, VA-ROLMAK GIBI MEVZULARI KAPSIYOR. FAKAT ÇOK DA KÜÇÜK VE SIRADAN BIR HIKAYE. FILMINI YAPMAK IÇIN BIR KIŞ HIÇ ÇALIŞMA-DAN OTURSAM YETECEK.

FILMLERIN SENARYOLARINI OTURUP DÜZENLERIM BURADA. SALA-CAK BANA IÇINDEKI AHENGIYLE ILHAM VERIR. ÇOCUKLUĞUMDA PLAJDI BURALAR. BIRAZ TEHLIKELIYDI AMA BIZ SANDAL ÇALIP AÇI-LIRDIK DENIZE. ANNEM ARDIMDAN GELIRDI BOĞULACAĞIM DIYE.

SEMTIYLE IÇ IÇE GIRMEK SANIRIM EDEBIYATÇILARA HAS BIR DURUM. BEN SADECE ŞIMDIYE KADAR BIR ÖYKÜ KITABI TAMAMLAYABILDIM. O DA SALACAK-HAREM. 98-99 YILLARI ARASINDA EN SON YAZDIM BITIRDIM O HIKAYELERI. HAYAT SALACAK’TA BAŞLIYOR, HAREM’DE BITIYOR. HAREM’DEN OTO-BÜSE BINIP ÇOK UZAKLARA GIDEBILIRSINIZ. BENDE GITTIM ZAMANINDA... BÖYLE METAFORIK BIR TARAFI DA VAR.

EVIM, MAHALLEM KISACA HER ŞEYIM BURADA. MADDI ZORLUK YAŞADIĞI-MIZ BIR DÖNEMDI, BURADAN AYRILIP DAHA UYGUN BIR YERE GEÇMEYI DÜŞÜNDÜM. AMA NE EŞIM NE DE SALACAK BENI BIRAKMADI BAŞ-KA YERE. EŞIMDE DOĞMA BÜYÜME SALACAK’LI. MUT-LUYUZ BURADA...

Page 37: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 2011 35

SALACAK YOKUŞUN-DA OTURUYORUM. ORTADA SILAH-TAR AĞA ÇEŞMESI VAR. YANINDA BIR ÇIKMAZ SOKAK VAR. SELAHATTIN ER EGEMEN SOKAK. YILLARDIR ÖNÜNDEN GEÇERIM, GEÇEN BAŞKA BIR ŞEYI ARARKEN RASTLA-DIM, KORE ŞEHIT OLMUŞ BIR ASTEĞ-MENMIŞ O MESELA.

ESKI SEMTLERE HAS BIR DURUMDUR TANIŞIK OLMAK. MESELA BEN MANAVI, KÖFTECIYI MAHALLEDEKI EFNASLARI TANIRIM. AMA KIMSE BANA YÖNETMEN DEĞIL, "NABER MURAT" DIYE SESLENIR.

MAHALLELI BIRBIRINI TANIR, TANIMADIĞIN VARSA BILE YÜZ AŞINALIĞI VARDIR. ISTANBUL’UN ÇOĞU ESKI SEM-TINDE KALMADI MAALESEF BU. “BOZUK ÇIKIŞMADIYSA SONRA VERIRSIN” DIYEN BIR MAHALLE KALMADI.

BABAM ÖLDÜĞÜ ZAMAN DA BURADA OTU-RUYORDUM, ÇOCUĞUM DOĞDUĞU ZAMANDA. SANIRIM ÖMRÜMÜN SONUNU DA...

CEMALETTIN ABI MAHALLE-NIN NABZINI TUTAR. 77’DE BALKAN ŞAMPIYONU OLMUŞ. LAKABI ‘DEMIR YUMRUK’. MAHALLENIN ABISIDIR. BIR SORUN YAŞANSA HEMEN MÜDAHALE EDER. SALA-CAK’TA MAHALLE DUYGUSU INSANA HUZUR VERIR.

Yönetmenin son filmi Aralık ayında vizyona girecek. Yangın Var adlı film, gerçek bir olaydan kurgulanmış. Filmin hikâyesi ise şöyle: İtfaiye kamyonları bozulan Karadenizli Çayırbağı beldesine Diyarbakır Bel-ediyesi bir itfaiye aracı hibe eder. Karadenizli iftaiyeci Koşman kamyonu teslim almak için hayatında ilk kez Diyarbakır’a ayak basar. Aşk, hüzün ve kahkaha dolu 1.200 kilometrelik yolculuk Koşman ve Diyarbakır’dan kendisine katılan Asya’nın bütün hayatını değiştirir.

Page 38: Genciz Biz Kasım 2011

36 Kasım 2011

KISA FİLM Ömer Sevimli

kısa film

Herkese merhabalar. Sizlerle dergimizin bu ilk sayısından itibaren kısa filmler adına çok şey paylaşacağız. Kısa film nasıl çekilir, yönetmen olma yolundaki aşamalar, ekip ruhunun önemi

ve Türkiye’de kısa filmciliğin önündeki engeller hakkın-da yazmadan önce anlamamız gereken başka bir şeyden bahsetmek istiyorum.

KISA FILM NEDIR?Genel olarak bilinen bir yanlıştan başlayalım. Kısa

film sanıldığı gibi herhangi bir uzun metrajlı filmin öze-ti ve kısa bir parçası değildir. Tamamen özgün senaryosu ve giriş gelişme sonuç bütünlüğü içerisinde hazırlanan ve 30 dakikaya kadar süresi olabilen filmlerdir. Kısa film-leri, kısa videolardan ayıran en büyük fark bu özellikle-ri içinde barındırması ve bir sorunu yansıtması, mesaj vermesi veya eser sahiplerinin derdini dile getirmesidir.

Kısa filmler kısa zamanda birçok şeyi ifade edebilen yapıtlardır. Gevezelik yapmadan kısa zamanda çok şey anlatma esasına dayanır. Zira kısa film başlı başına si-nemadır ve herhangi bir maddi kaygı gözetilmez. Her kısa filmcinin hedefinde uzun metraj film çekmek vardır fakat kısa metrajın tadını alan genç yönetmenler dünya çapında gişe rekorları kıran filmlere imza atsalar dahi kısa film çekmekten vazgeçmezler. İşte kısa filmi güzel yapan bu özellikleridir

TÜRKIYE’DE KISA FILMYaklaşık iki yıldır Ülke TV’de Kısa Film Festivali isimli

programı hazırlayıp sunmaktayım. Amatör kısa filmciler, profesyoneller, öğrenciler, tanınmış oyuncular veya ünlü yönetmenleri ağırladığımız program, kısa filmle uğraşan ve gönül veren herkese açık. Program yaptığımız ko-nuklarımdan ve izlediğim kısa filmlerden çıkardığım bir tespit var. O da Türk sinemasının gelecek senelerde çok daha büyük başarılara imza atacağı ve müthiş bir "kali-teli yönetmen" zenginliğine kavuşacağıdır.

Türkiye’de kısa film her ne kadar Amerika ve Avru-pa’daki gibi bir sektör haline gelememişse de çok güzel işler başaran yönetmenler ve yönetmen adayları saye-sinde seyir zevki veren harika çalışmalar ve zekice ha-zırlanmış senaryolar izleyebiliyoruz.

‘HAYAT GERÇEKLERDEN KAÇAMAYACAK KADAR GERÇEKTIR’Filmin konusu, yukarıdaki öner-

me üzerine kurulmuş bir tecavüz hikâyesi... Bu güne kadar izlediğimiz kadın karakterler üzerinden ilerleyen ve kadın dramının anlatıldığı tecavüz filmlerinin aksine erkek üzerinden te-cavüz dramını anlatmış Ahmet Toklu.

GEVEZELIK YAPMAMA SANATIDIR!

Tecavüzüyle yüzleşen adam!Her sayımızda sizlerle bir kısa

film senaryosunun hikâyesini paylaşacağım. İlk senaryomuz

sevgili dostum ödüllü yönetmen ve senarist Ahmet Toklu’nun

çalışması olan: "Yüzleşme"

AhmetToklu

Page 39: Genciz Biz Kasım 2011

37Kasım 2011

ERKAN CAN:

Kısa film farklı zeka ister

"Yüzleşme" filminin ekibi sette hatıra fotoğrafı çektiriyor.

Her ne kadar gerçeklerden kaçarsak kaçalım başkalarının sınırlarına giriyorsa yaptığız şey bunun peşimizi bırakmayacağını savunuyor film. Konusu ise kısaca şöyle; Mahir genç bir Anadolu delikanlısıdır. Çalışmak için büyük şehre gider. Taşrada yetişmesi sebebiyle kadın – erkek ilişkisi pek oluşmamıştır. Eğlenmek için götürüldüğü barda alkolün etkisiyle kendisine yakınlık gösterdiğini düşündüğü bir kıza teca-vüz eder. Sonrasında bu durumdan pişman olur ve yaptığı şeyden dolayı kendisiyle yüzleşmek-ten kaçar. Bu gerçeği gizler ve kimseye söyle-mez. Kendisi dışındaki herkes onu hapse adam yaralamadan girdi diye bilir. Hapisten çıkar ve yeni bir hayat kurmak için köyüne döner. Mahir geçmişte yaptığı hatadan dolayı vicdan azabı

gitgide büyümektedir. Ay-nalara bakmamakta sudaki yansımasını bile gördü-ğünde sinirlenip uzaklaş-maktadır. Ailesi Mahir’in durumundan habersiz yeni bir yuva kurması için onu evlendirmek is-ter. Gerdek gecesi vicdan azabına daha fazla daya-namayan Mahir gerçeği evlendiği kıza söyleme-ye karar verir. Sana söy-

leyeceklerin var der. Kız Mahir’den önce söze girer. Kendisinin ona layık bir kız olmadığını ve sevdiğini söyleyen birinin ona tecavüze edip kaçtığını anlatılır. Kız elinde bir şey tutmakta-dır. O kansızdan geriye bir tek bu kaldı diyerek onu yatağa bırakır ve kapıya doğru yürür. Mahir o şeyi alır. Ortadan menteşe ile açılan iç tarafı aynalı bir hediyedir bu. Sol tarafta kıza tecavüz eden kişinin fotoğrafı vardır sağ taraftaki ay-nada da Mahir’in yüzü yansımaktadır. Kız dönüp sorar ‘Ya sen ne söyleyecektin Mahir?’...

KISA FILMKısa ve acısız derler ya... Çok önemli ve değerlidir. Uzun metraj filme göre daha zordur. Zira kısa zamanda bir şey anlatmak gerekir. Bu yüzden farklı bir zekâ lazımdır.

BİTMESİN İSTEDİĞİ BİR DİZİ Düğün şarkıcısı" keşke bitmeseydi. Çok keyifliydi, kaliteli bir işti.

EN SEVEREK OYNADIĞI ROLHer rolümü sevdiğim için kabul ettim ve oynadım. Hepsi benim çocukla-rım gibi. Hiçbirini ayıramam. Hepsi benim için aynı değerdedir.

ÜSKÜDARAnadolu Üsküdar ile başlar. Işık önce Üsküdar’a vurur. "Uyan Üsküdar’da sabah oldu" derler ya hani... Hani "Üsküdar’dan bu yana" der ya Ahmet Arif...

EN KEYIF ALDIĞI ŞEYGöztepe sanayisinde tamirhanede takılırım. Bir Amerikan arabam var. Onunla uğraşmayı, tamir etmeyi se-verim. Oradaki esnafla vakit geçirmek ve Amerikan arabalarının arasında olmak bana büyük keyif verir.

1

2

3

4

5

Page 40: Genciz Biz Kasım 2011

38 Kasım 2011

Sandra Cısneros | Çeviren: M. Zübeyir KoçuluÖYKÜÇ

İZE

R: F

UR

KA

N P

AYA

S

Page 41: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 2011 39

Mamacita, sokağın karşısındaki üçüncü katta oturan adamın büyük annesidir. Rachel, onun adı-nın Mamasota olması gerektiğini söylüyor, fakat bunun bir önemi yok. Adam, onu buraya getirmek için para biriktirdi. Biriktirdi, biriktirdi çünkü Mamacita, o ülkede bebeğiyle birlikte yalnız yaşıyordu. İki işte çalıştı. Eve geç geldi, evden erken çıktı. Her gün.

Birgün, Mamacita ve bebeği sarı bir taksiyle geldi. Taksinin kapısı bir garsonun kolları gibi açıldı. Küçük pembe bir ayakkabı, tavşan kulağı kadar yumuşak bir ayak, sonra kalın bilek, kalça salınışı, eflatun güller ve yeşil parfüm taksiden dışarıya adımını attı. Adam onu çekmek zorunda kaldı, taksi sürücüsü itmek. İt, çek, it, çek. Poof!

Kadın, aniden belirdi. Büyük, devasa, seyri hoş; şapkasının ucundaki sarımsı pembe tüyden, ayakucunda-ki minik gül goncasına kadar. Küçücük ayakkabılarından gözlerimi alamadım.

Yukarı, yukarı, mavi bir battaniyeye sarılmış bebeğiyle merdivenlerden yukarı çıktı. Adam valizlerini, lavan-ta rengi şapka kutuları, bir düzine saten yüksek topukları taşıdı. Sonra onu görmedik.

Kimisi, çok şişman olduğu için, kimisi üç katlı merdivenler yüzünden, dedi, fakat ben İngilizce konuşmak-tan korktuğu için dışarıya çıkmadığına inanıyorum. Belki de sadece sekiz kelime İngilizce bildiği içindir. Ev sahibi geldiğinde "Burda yok" demesini biliyor, bir başkası geldiğinde "Yok konuşmak İngilizce" diyor, ha bir de "Vay canına." Bunu nereden öğrendiğini bilmiyorum, fakat bir keresinde bunu söylerken onu duymuş, oldukça şaşırmıştım.

Babam bu ülkeye geldiğinde 3 ay boyunca omlet yediğini anlatır. Kahvaltı, öğle ve akşam yemeği. Omlet. Bildiği tek kelime buydu. Artık omlet yemiyor.

Şişman olduğundan, merdivenleri tırmanamadığından veya İngilizce’den korktuğu için; sebebi ne olursa olsun, hiçbir zaman aşağıya inmeyecek, Mamacita. Pencere kenarında gün boyu oturuyor. İspanyol radyosu çalıyor ve ülkesine dair bütün memleket şarkılarını bir martınınkine benzer ses tonuyla söylüyor.

Memleket. Memleket. Memleket, fotoğraftaki bir evdir. Pembe bir ev, ürkütücü pek çok ışığıyla bir gülhatmi kadar pembe. Adam, dairenin duvarlarını pembeye boyadı, ama bu aynısı olmaz, bilirsiniz. O hala kendi pembe evi için iç geçiriyor; bana kalırsa sonra da ağlıyor. Ben öyle yapardım.

Adam bazen yaka silkiyor. Bağırmaya başlıyor. Sokağın aşağısına kadar yol boyunca sesini duyabilirsiniz. Kadın ‘ay’ der, üzgündür.Adam, ‘oh’ der, "yine mi.""Cuando, cuando, cuando?" diye sorar.Ay, Caray! Evimizdeyiz. Burası ev. Ben buradayım ve burada kalıyorum. İngilizce konuş. İngilizce konuş.

Aman tanrım!Ay! Mamacita, ilgilenmeden, arada bir çığlık atar; histerik, yüksek. Adam onu hayatta tutan tek bağı

kopartmış gibi, o ülkeye giden tek yolu.Ve sonra kalbini sonsuza dek kırmak için sanki, konuşmaya yeni başlayan bebeği, televizyonda duyduğu

pepsi reklam şarkısını söylemeye başladı.

Yok, İngilizce konuşmak, dedi tenekeye benzeyen bir dilde şarkı söyleyen çocuğa. İngilizce konuşmak yok, İngilizce konuşmak yok. Ve gözyaşlarına boğuldu. Hayır, hayır, hayır, kulaklarına inanamıyormuş gibi...

Yok konuşmak İngilizce

No Speak English, The House on Mango Street kitabından.

Page 42: Genciz Biz Kasım 2011

40 Kasım 2011

SPOR Hicret Aydoğdu | Fotoğraflar: zeynep ilhan

Hız ve adrenalinin adı:

RAFTiNG...

Bir çok kişinin merak ettiği ama yapma-ya cesaret edemediği sporlardan raf-ting. Tv’de izlerken ya da hakkındaki yazıları okurken "vay be" diyerek, yü-reğimiz ağzımıza gelerek hem içten içe

yapmak ister, hem de tehlikeli olacağını düşünüp korkarız. (Nerede ve nasıl yapıldığını bilememek de bu adrenalin dolu sporu yapmamızdaki engel-lerden...) Hakkında çok az şey biliyoruz ve bilme-diğimiz çoğu şeyden olduğu gibi raftingden de uzak duruyoruz. Biz de bu önyargılarımızı bir ke-nara koyup, hakkında daha detaylı bilgi aldığımız raftingi yaparak meraklılarına anlatmak istedik ve düştük Düzce yollarına...

Eğlenceli ve adrenalin dolu bir spor rafting... Özellikle bahar ile kış aylarında tam bir cesaret sporuna dönüşüyor. Çünkü akarsuyun debisi di-ğer aylara göre 2-3 katına çıkıyor. Üstelik ad-renali yüksek diğer sporlardan daha az masraflı

rafting... İstanbul’a yakın, bir günde gidip geli-nebilecek uzaklıkta bu sporu yapabileceğiniz ak-lınıza geldi mi hiç? O halde Melen Çayı üzerine kurulu Düzce Rafting tesisleri keşfinizi bekliyor..

ÖNCE NEFIS KÖY KAHVALTISISizi ilk olarak, köy peyniri, köy ekmeği, tere-

yağı gibi yöreye ait yiyeceklerin yer aldığı şahane bir açık büfe kahvaltı sofrası karşılıyor Düzce Raf-ting Tesisleri’nde. Yediklerinizi eritmek için reh-ber eşliğinde bir köy gezintisi de yapıyorsunuz.

Köyümüz Düzce, Cumayeri- Dokuz Değirmen Köyü... Rafting ekibi olarak çıktığımız yürüyüşte ilk durak erişte kesip, ekmek pişirerek kışa ha-zırlık yapan teyzelerin yanı. Ardından köye adını veren dokuz değirmeni görebilmek için tepelere tırmanıyoruz. Gözümüzün alabildiği her yer yeşil, her yer su... Dokuz değirmenden bugün sadece ikisi aktif durumda.

Page 43: Genciz Biz Kasım 2011

41Kasım 2011

Page 44: Genciz Biz Kasım 2011

42 Kasım 2011

SPOR

BEŞINCI ŞARLAĞA KADAR RAFTING MÜMKÜN

Akarsu sporlarında, beyaz ve köpüklü görün-tüler sergileyen bölgelere "Rapid" (Şarlak) adı veriliyor. Rapid ve çağlayan gibi engeller,

zorluk derecelerine göre uluslararası standart-larda sınıflandırılıyor. Sınıflandırma şöyle;

KLAS 1: Çok basit akıntı. Suda hiçbir çalkalanma yoktur, son derece sakin bir biçimde, köpüklenme yapmadan akar.

KLAS 2: Basit rapidler. Akıntı azdır. Suyun akışı ve küçük engeller hafif dal-galanmalar oluşturur. Bunlar hiç bir teh-likesi olmayan basit geçişlerdir.

KLAS 3: Orta zorlukta rapidler. Nehir bura-larda, yüksek sayılabilecek dalgalar oluşturur. Dalga boyu bir metreye varır. Rapidin arkası durgun ve gö-rüş alanı içindedir.

KLAS 4: Zor rapidler. Rapidin başlangıcından bi-

tişini görmek her zaman mümkün olmaz. Akıntı, ol-dukça büyük ve karışık dalgalar oluşturur. Su altı ve su üstü engelleri bulunur. Emniyet için kıyıda kur-

tarma ipiyle ekibin olması gerekir.KLAS 5: Çok zor rapidler. Su bazen çav-lanlar bazen de çok büyük dalgalar oluş-turur. Dalga boyu 5 metreye varabilir. Her taraf bembeyaz köpük içindedir. Dar geçişler olabilir. Bu bölgelerden geçiş için çok deneyimli olmak, zor du-

rumlarda neler yapılacağını iyi bilmek gerekir. Emniyet sistemi kurmadan bu su-

lara girmek son derece risklidir.KLAS 6: Geçilemeyecek kadar zor rapidler. Nehir

buralarda ya metrelerce yukarıdan dökülür. Ya da art arda bir dolu engele rastlayarak çok türbülanslı ve dalgalı bir bölge oluşturur.

Türkiye'de rafting yapılan belli başlı noktalar: Köprü-çay , Dalaman, Alara, Dim Çayı, Çoruh, Düzce Melen, Eşen, Manavgat, Zamantı, Fırtına, Maçka, Tortum ve Barhal.

Bugün dokuz değirmenden sadece ikisi aktif durumda.

Köyün kadınları erişte kesip, ekmek pişirerek kışa hazırlık yapıyorlar.

Page 45: Genciz Biz Kasım 2011

43Kasım 2011

Rafting, "raft" adı verilen botlarla yapı-lıyor. Bu botlar, Amerika'da, önceleri (1900'ların başında) akarsularda gü-

venli olarak yük taşımakta kullanılıyormuş. Raft, her türlü akarsuda hareket edebilecek yapısı ve yapıldığı sağlam malzeme nedeniy-le nehir taşımacılığında tercih ediliyor. II. Dünya savaşı sırasında çıkartma amaçlı ola-rak kullanılan botlar diğer ülkelerin de dik-katini çekiyor ve yaygın olarak kullanılma-ya başlanıyor. Spor amaçlı kullanım da yine Amerika'da başlıyor. Yeni yer keşifleri, akar-su yolculukları ve çeşitli etkinlikler yapmak üzere kurulan bir kulüp 1973 yılında "Sobek Expedition" adını alarak dünyanın çeşitli ül-kelerinde bilinmeyen doğal güzelliklerde raf-ting yapmaya başlıyor. Çoruh'u da Nehri'ni de 1982'de ilk bu ekip geçiyor.

YÜK TAŞIMACILIĞINDAN ADRENALIN DOLU SPORA

VE ŞIMDI RAFTING ZAMANI!Yediklerimizi eritmemize de neden olan keşif yürü-

yüşünün ardından tesislere inip rafting takımlarımızı alıyoruz; 4 mm Neoplan giyisi, patik, kask, kürek ve can yeleğinden oluşuyor. Kendimi bir anda savaşa ha-zır bir robokop gibi hissediyorum.

Botlarımızın etrafında toplandığımızda raftingle il-gili küçük bir eğitim veriyor hocamız Şaban Yıldırım... Şaban Bey aynı zamanda Düzce Rafting Tesisleri’nin sahibi ve işletmecisi. Başlıyor anlatmaya.. Önce bot-larda nasıl duracağımız, neler yapacağımızla ilgili bir eğitim ardından acil kurtarma dersi. Ve Melen Çayı üzerinde süzülmeye başlıyoruz. Tabi bu süzülme çok uzun sürmüyor. Dalgalar, su hızlandıkça üzerinize ge-liyor, kayalara çarparak ilerlemeye, çığlıklar ve kahka-halarla muhteşem bir doğa manzarası eşliğinde kürek çekmeye başlıyorsunuz.

IKI SAAT BEŞ DAKIKADA BITTI!Raftinge bir saat sonra köy ürünlerini tadabileceği-

miz bir yerde ara veriyoruz. Burada ekibin bir bölümü voleybol oynarken bazıları da yüzerek suyun keyfini çı-

karıyor. Köy ürünlerinden evlerine de götürmek isteyenler satın almak için sıraya giriyor.

Çaylarımızı içerken yediğimiz mis gibi köy ekmeğini ördek ve kazlarla pay-laşmayı da ihmal etmiyoruz. Tekrar botlarımıza binerek suya bırakıyoruz kendimizi. 2 saat süren yolculuğu-muz hepimize 5 dakikada bitmiş

gibi geliyor. İndiğimiz yerdeki tesiste duş alıp, kıyafetlerimizi değiştiriyoruz.

Otobüsle başlangıç noktasına getirilirken muhteşem doğa manzaralarını daha da çok görme fır-satımız oluyor.

7'SINDE DE 70'INDE DE RAFTINGRaftingin ardından Şaban Bey’den Düzce Rafting

Tesisleri hakkında şu bilgileri aldık: Tesise ilk yıl 425, ikinci yıl 2 bin 700, üçüncü yıl 5 bin 600 kişi gelmiş. Bu yılki beklenti ise 8 bin kişi civarında. Raftingi her yaştan sporcu yapabiliyor. Bu sporu 70'inde yapanlar da var 7 yaşında da. Üstelik yüzme bilmek de gerek-miyor. Sadece bir hafta sonunda 600 kişi ağırladıkla-rı olmuş Şaban Bey’in... Çok tehlikeli bir durumla da karşılaşmamışlar şimdiye kadar. Başka rafting yapılan yerler de olmasına rağmen böyle bir tesis olmamasın-dan dolayı rafting yapma şansını bulamayabiliyorsu-nuz. Oysa Düzce Rafting’e ne zaman gitseniz, ortam ve hizmet her zaman hazır. Ne dersiniz, rafting için bir hafta sonu kaçamağı yapmaya değmez mi?

Şaban Yıldırım

Page 46: Genciz Biz Kasım 2011

44 Kasım 2011

Ayşegül DumanHOBİ

Kocaman gemilerin zaman içinde küçülmesinin öyküsün de kaybolmaya ne dersiniz? Düşünse-nize zamanında ne savaşlar yapmış, padişahla-rı taşımış gemiler, kayıklar şimdilerde vitrinle-rimizi süslüyor.

Küçücük model gemilerin, maketle ayrımını anlatarak başlayalım. Tarihte var olmuş bir objenin (gemi, uçak vb.) belli ölçekler kullanılarak ortaya konulmuş üç bo-yutlu hali model. Maketse bir tasarımcının hayalinin üç boyutlu hale dönüştürülmesi oluyor. Bu iki tanım sık sık birbirine karıştırılsa da siyah ve beyaz kadar farklılar as-lında. Modelde bir yaşanmışlık var, model yapan kişi asla kendi görsel zevklerine göre model üzerinde bir değişik-lik yapmıyor.

Model yapmak, insanı tarihin derinliklerine sürükle-yen bir iş. Aynı zamanda insana geçmişini de öğreti-yor, çünkü tarihten bir gemi çalışıyorsanız o geminin aynısını yapabilmek için bilgi gerekiyor. Kendi isteği-niz doğrultusunda bir değişiklik kabul edilemiyor model yapımında. Büyük bir el becerisi kazandırıyor, aynı za-manda da düşünceyi geliştiriyor. Model büyük bir sab-rın, emeğin ürünü. Öyle ki aylarca çalıştığınız bir modeli yanlış bir işlem sonunda çöpe atabilirsiniz ve verdiğiniz onca emek boşa gider. Örneğin tarihte önemli bir rolü olan geminin maketine macun atmışsınızdır ve bir gün boyunca kuruması gerekiyor. Düzeltmek için zımparalar-sınız, boya atarsınız fakat bir bakmışsınız çatlama yap-mış ve vurduğunuz boyayı atmış! Bu aylardır uğraştığınız geminiz çöp olmuş demektir.

UÇAK MODELCILIĞINDE GÖRSELLIK YOKBu işin çok para gerektirmeyen bir iş olduğunu be-

lirten Cengiz Dumlupınar, sadece gemi modeli çalış-malarının sebebini görselliğe müsait bir alan olması-na bağlıyor. Örneğin uçak modelciliğinde görsellik ve sanatın olmadığına dikkat çeken Dumlupınar, "Neden gemi modelciliği?" sorumuzu ise şöyle cevaplıyor: "Uçağın uçabilmesi için önemli olan mühendisliktir. Gemi modelciliğinde ise günün ekonomik şartlarında maddi kazanç elde etmek güç... 150 lira gibi bir para

Ah o gemiyi ben de

YAPSAYDIM...

Page 47: Genciz Biz Kasım 2011

45Kasım 2011

bu işin başlangıcı için yeterli. Bir de bir geminin üze-rindeki objelerin ne kadarını kendiniz yapabilirseniz o kadar ucuzlar. Ama ben yapacağım diye aslının dışına çıkmayacaksınız."

MODELCILIK SABRI DA ÖĞRETIRModel Ustası Cengiz Dumlupınar en çok da gençle-

rin ilgisizliğinden şikayetçi: "Gençlerin bu işe sarılması çok önemli, kazanacakları çok şey var. Müşterilerimiz arasında da gençler çok az, gençlerin öncelikleri çok farklı. 40 yaşındaki insanlar modelciliği tercih ediyor.

Gençler bu işten çözümleme yapmayı ve sabrı öğre-necekler. Sadece el becerisi değil düşünce olarak da gelişecekler. Bizler gençlerin de bu konuya ilgi duyma-larının sağlanmasını ve bu sanatın geleceğe ulaştırıl-masını istiyoruz. Bu tür uğraşlara yönelmekle, farkında olmadan kazanacakları olumlu özellikler o kadar çok ki hayatlarında bunu faydasıyla hissedecekler. Bir de İngilizlerin bir atasözü vardır; "hobisi olmayan insan kötü insan" diye. Boş vakti olan insan lüzumsuz düşün-celere ve vehimlere kapılır. Her insan kendi becerisine göre bir şey bulabilir. Balıkçılık yapar, fotoğraf çeker,

mutlaka bir şey bulur ve çağımızın insanının buna çok ihtiyacı var, çok bunalmış durumda"

Gençlere çağrıda bulunan Cengiz Usta’nın dediğine göre modele merak saranlar genellikle iş yoğunluğu yaşamayanlar veya emeklilermiş. Ona göre modelcilik maddi geliri olmayan, fakat özenin, sabrın sonucunda çok güzel ürünlerin ortaya konulduğu bir sanat dalı...

SIPARIŞLE SANAT OLMAZ

İ lginç bir bilgi de model yapan insanların çoğunun sipariş üzerine çalışmamaları. Çünkü o zaman işin tadının kaçacağı-nı ve en önemlisi tedirgin olarak çalışacaklarını düşünüyorlar.

Türkiye’nin önemli Model Ustalarından Cengiz Dumlupınar da sipariş üzerine model yapmıyor. İstedikleri bir gemiyi keyifle modelleyip müşterisi çıktığında da satabileceklerini belirten Dumlupınar sipariş model yaptıkları za-man ise "ya beğenilmezse" diye düşündüklerini bunun da eziyete dönüştüğünü söylüyor.

CengizDumlupınar

Page 48: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 201146

Yaz döneminde onlarca yeni diziyle tanıştık. Bazı-ları 4-5 bölümden sonra "tutmadı" genel gerek-çesiyle yayından kaldırıldı. atv'deki "Kalbim Seni

Seçti" adlı dizi gibi "tutanlar" da oldu. Karmaşık ilişkiler yumağının etrafında dönen aşkların

birbirine bağladığı ailelerin hikayesini yansıtan "Kalbim Seni Seçti" yeni sezona terfi de etti. Birçok dizide ol-duğu gibi "Kalbim Seni Seçti'de de gizemli bir karakter var; Burçin Oraloğlu'nun canlandırdığı Yavuz.

Kızının müzisyen olan kocasından ayrılması için türlü entrikalar çeviren, kardeş olduklarını bilmeyen torunla-rının kesişen yollarını bölen, İstanbul’daki özel bir üni-versitenin sahibi/rektörü olan iktisat profesörü Yavuz.

Yavuz karakterinin bu köşeye konu olmasının nedeni ise rektörlüğünün dışında organize suç örgütü li-deri imajında olması. Kızına dair sırları çeşitli entrikalarla saklı tutmayan iktisat profe-sörü rektörümüz, foyaları ortaya çıkma-sın diye infazlara imza attırıyor. Ama aynı zamanda baba parasıyla okuyan öğrencilerine hayat dersleri de veri-yor. Altlarındaki pahalı arabaları di-line doluyor mesela. Özel hayatında ise entrika, yalan, dolan profesörlü-ğü yapan Yavuz, canlandırma da olsa "böyle rektör, eğitmen olur mu" de-dirtirken sinema ve dizi geçmişimiz-deki bir kirliliğin devam ettiğini gözler önüne seriyor.

Toplumun en saygın insanları olan/ol-

ması sorumluluğunu taşıyan imamlar, yıllarca Yeşilçam filmlerinde izbe insanlar olarak yansıtıldı. Uzun iğreti

sakallı, gaddarca bakan, insanları aşağılayan, ölü-nün hortlayacağına inanacak kadar cahil imam

karakterleriyle insanların din algısıyla bir şe-kilde oynandı. Sadece imamlar değil; polis, hemşire, sekreter, doktor ve öğretmenlere ne çamurlar bulaştırıldı ekranlardan. Vaktiyle sekreterleri yuva yıkan, mutlaka mini etek giyen, mektup yazarak patronlarının gönül-lerini eğlendiren afişte işçi gibi tanıtanların çocukları gün geldi "yönetici asistanı" ola-bilmek için dirsek çürütmeye başladı. Ama akıllardaki bir soru hep cevap aradı... Dün

imamları hoyratça canlandıranlar, bugün rek-tör Yavuz'u mafya babası yaparken sadece rey-

ting kaygısı mı taşıyorlar(dı) acaba?

Öyle imamdan böyle rektöre...

Ersin Çelik

Page 49: Genciz Biz Kasım 2011

Kasım 2011

80'lerde Fenerbahçe Galatasaray neden yok?

Bu zamana kadar yapılmış en kaliteli dönem dizilerin-den" Öyle Bir Geçer Zaman ki" yeni sezonda 80'li yıl-ları ekranlara taşıyor... 70'lerdeki öğrenci olaylarına

şahit olduğumuz dizi yeni sezonda sıkıntılı bir dönemi

yansıtacak. Malum 12 Eylül darbesi süreci ve sonrası var. Geçen sezon, Berrin, Ahmet, Hakan ve Resul üzerinden verilen sağ sol olaylarında dizi solcu öğrencileri yücel-tip sağcı öğrencileri küçük düşürdüğü için tepki çekmişti. Darbe sürecinde nasıl bir tavır takınılacak bunu önümüz-deki günlerde göreceğiz. Fakat benim akılama takılan başka bir soru var... 70 ve 80'ler üzerine dizi birçok konu-yu ele alıyor. Zamanı yansıtmak için elden gelen her şey yapılmış. Sadece mekanlar ve günün araçları değil mü-zikleri, ünlü grupları, sokak olayları vs. ayrıntısına kadar yansıtılıyor. Ama bu dönemlerde futbol neden yok merak ettim. Elde onlarca eski maç görüntüsü imkanı olmasına rağmen diziye Fener, Beşiktaş, Galatasaray üzerinden renk katılmamasının geçerli gerekçesi ne olabilir acaba?

Eskiden sadece haber, dizi, sinema ve eğlence programlarıyla izleyici kitlesine hitap eden televizyon

kanalları 2000'li yılların başından sonra ise kitlesini müşterileş-tirdi. Abartı reklamlarla da-yatılanlar yetmedi, ürünler için özel programlar yapıldı. Ekrandaki satış cinliklerine direne-meyen tüketim çılgınlığımız şimdilerde ise çok ciddi bir sağlık testinde. Çünkü uzun bir süredir televizyon kanalları sağlık pazarlama işine soyunuldu.

Önceleri aktarlar aracılığıyla, şifalı otlarla ekran ba-şındaki hemen herkesin bir derdine deva olan sağlık programları son dönemde işlerini uykuda zayıflamaya

kadar götürdü. Çok sayıda insanın öl-mesine neden olan ve nihayetinde ülkemizde de yasaklanan zayıflama haplarıyla, suya sabuna dokunma-dan onlarca kilo verme garantisi su-

nan programlar RTÜK'ün önlemlerini ise yeni kılıflarla aşmasını bildi hep. Dün

ölümcül haplarla bir ayda 8-10 kilo verme garantisi sunanlar bugün uykuda incelmeyi garanti etmeye başladı. Yüzlerce bilim adamının yıllar süren çalışmalarını boşa düşürecek bir buluşu sunarcasına sözde zayıflatma yayını yapan kanallardan, fazla kilo-larından dolayı umutla sarıldıkları haplarla hayatı so-lanların hesabı sorulmadığı için uykuda inceliriz, hatta ölürüz ama kopmayız biz!

Uykuda incelir ama kopmayız biz!

Kanallar çocukları mı uyutuyor RTÜK'ü mü?

RTÜK'ün geç saatlere kadar televizyon izleyen çocuklara, uyku saatini hatır-latmak için başlattığı "İyi Uykular Çocuklar Projesi" sene başından beri hiç bir kanal tarafından es geçilmeden uygulanıyor. Fakat RTÜK, ekran başındaki

çocuklara yine ekrandan hadi yatın derken, kanallar çocukları uyutmamak için elle-rinden geleni yapıyor. Çocuk dizi ve filmlerini saat 20.00'den sonraya koyan kanal-lar, yayının yarısında saat 21.30'u gösterirken, "Haydi çocuklar uykuya, bugünlük televizyon yeter, hepinize iyi geceler" spotunu alttan girmeyi hiç ihmal etmedi. Çocuklar da o güzelim film ve dizileri yarıda kesip direk yataklarına koştular ve ma-ceranın sonunu hiç merak etmeden kendilerini uykunun kollarına bıraktılar. RTÜK uyku saatine konulan çocuk programlarına dikkat ediyor mu bilmem ama projesi aksamadan işliyor. Kanallar çocukları mı uyutuyor RTÜK'ü mü onu bilemeyiz!

47

Page 50: Genciz Biz Kasım 2011

48 Kasım 2011

Hazırlayan: Mehlika Sultan DoğanGENÇLİK AJANDASI

Goethe Enstitüsü, Alman-ya ve Türkiye arasın-da imzalanan İşçi Alımı

Anlaşması’nın 50. yılını kültür ve sanat etkinlikleriyle kutluyor! 50 yıllık birlikteliğin kültürel, politik ve toplumsal yansımaları; sergi, film, konferans, konser, atölye ve tiyatro etkinlikleriyle gündeme getirilecek.

Bu etkinliklerin ana projele-rinden “Fiktion Okzident” başlıklı sergi; Türkiye-Almanya ilişkilerini kalıcı olarak, yeni bir toplumsal ve politik temele dayandıran, Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü-nün 50. yıldönümü nedeniyle özel olarak tasarlandı. Sergi, on sekiz sanatçının yapıtlarıyla, zihinleri-

mizde var olan ve gündelik haya-tımıza yansıyan olguları, değişik açılardan, sanatçıların gözüyle ele alıyor. Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde açılan “Fik-tion Okzident” sergisi, 26 Kasım’a dek ziyaret edilebilecek.

Berlinli yazar, gazeteci ve ti-yatro yazarı Anja Tuckermann ile oyuncu ve tiyatro yönetmeni Haluk Yüce tarafından hazırla-nan “Yaşamayı Beklerken…” adlı müzikli tiyatro oyunu ise; Goet-he Enstitüsü’nün göçün 50. yılı nedeniyle düzenlediği İstanbul programının kapanış etkinliği olarak, 10 Aralık Cumartesi günü saat 20:30’da Beyoğlu Kumbaracı 50’de sahnelenecek.

AVAM GARDE TRIO

Avam Garde, müziği kalıplara sığdırmaya çalışmayan, sey-yah mizaçlı ve maceraperest ahenk sevdalılarının biraraya gelmesiyle doğan bir ruh.

İşte bu ruh, geleneksel müziğimizin verdiği ilham ve çağdaş müziğin sağladığı imkân sayesinde ete kemiğe bürünüyor.AVAM GARDE TRIO:Kemal Arslan: Bağlamalar, VokalBora Bekiroğlu: Perdeli ve Perdesiz Bas Gitarlar, Elektro KontrbasUğur Onatkut: Klavyeler, AltyapılarDaha fazla bilgi: www.avamgardetrio.com

BIR YÖNETMEN BIR ALBÜM

Usta yönetmen David Lynch, 'Crazy Clown Time' adlı ilk albümünü 8 Kasım'da ya-yınlıyor. Albümde sözleri

Lynch tarafından yazılmış 14 parça bulunuyor. Usta yönetmene, albümde Yeah Yeah Yeahs grubundan Karen O da eşlik ediyor. 'Eraserhe-ad', 'Wild at Heart', 'Blue Velvet', 'Lost High-way', 'Mulholland Drive' gibi başyapıtlara imza atan, ancak 2006 yapımı 'Inland Empire'dan sonra sadece reklam filmleri çeken Lynch, öyle görünüyor ki, sinemadan bir süre daha uzak kalacak.

2 ALBÜM

Ödüllü filmler sadece 1 lira

Kültür Bakanlığı ve Film Yönet-menleri Derneği ortaklaşa dü-

zenlediği ‘Bu Benim İlk Filmim’ toplu gösterimi 11 Kasım’da başlı-yor. ‘İlk film’ projeleri olan yapım-lar, 24 Kasım’a kadar Beyoğlu Yeşil-çam Sineması’nda sinemaseverlerle buluşacak. Film Arası Dergisi’nin de sponsorları arasında yer aldığı ‘Bu Benim İlk Filmim’ toplu gös-teriminde 14 film şunlar: Kavşak, Çoğunluk, İncir Reçeli, Memlekette Demokrasi Var, Kaledeki Yalnızlık, 11’e 10 kala, Melekler ve Kumar-bazlar, Saklı Hayatlar, Başka Dilde Aşk, Gişe Memuru, Küçük Günahlar, Öfkeli Çılgınlık, Karamsar Çile, Kar Beyaz, İki Dil Bir Bavul. Filmlerin gösterimlerindeki bilet fiyatı ise yalnızca 1 TL!

Türkiye’den Almanya’ya Göçün 50. Yılı

Page 51: Genciz Biz Kasım 2011

49Kasım 2011

Beyaz Perde’nin Sefilleri

Oscarlı yönetmen Tom Hooper, Fransız klasiği 'Sefiller'i beyazperdeye uyarlıyor.

Geçen yıl 4 Oscar ödülü kazanan ''King's Spe-ech'' filminin yönetmeni Tom Hooper, Fransız klasiklerinden ''Sefiller''i beyazperdeye taşımaya hazırlanıyor. Hikâyesi daha önce de film ve mü-zikallere konu olan Victor Hugo'nun ünlü romanı Sefiller'in son sinema uyarlamasında, ünlü Holl-ywood oyuncuları Anne Hathaway, Hugh Jackman ve Russell Crowe yer alacak.

Senaryosunu ''Gladyatör'' filminin senaristi Wil-liam Nicholson'ın yazdığı filmin yapımcılığını ise eserin müzikal versiyonun da yapımcılığını üstle-nen Sir Cameron Mackintosh yapacak. ''Sefiller'', 2012 yılının Aralık ayında gösterime girecek.

'The Hobbit' çizimleri ilk kez yayımlanıyor

F antastik kurgu eserleriyle tanınan İngiliz yazar J.R.R. Tolkien'in ünlü romanı 'The Hobbit'e ait

daha önce görülmemiş bir dizi çizimin ilk kez ya-yımlanacağı açıklandı. Romanın 1937 yılındaki ilk

baskısında kullanılmayan çizim-ler, kısa süre önce İngiltere'nin Oxford kentindeki Bodlei-an Kütüphanesi'nde bulundu. Tolkien'in çizimleri, mürekkep baskılı taslaklar ve resimlerden oluşuyor. Kitapta, ilk yayım-landığında 10 adet siyah beyaz

resim ve iki haritanın yanı sıra Tolkien'e ait cilt ve kitap kılıfı tasarımları bulunuyor. Yeni keşifle birlikte çizimler, haritalar ve planlardan oluşan 100'den fazla yeni parça ortaya çıkmış oldu.

CELAL TAN VE AILESININ AŞIRI ACIKLI HIKAYESI Tanınmış anayasa profesörü Celal Tan, çevresi ve ailesi tarafından sevilen, örnek gösterilen önem-li simadır. Eşini kaybetmesinin ardından hayatını kurtardığı genç öğrencisiyle evlenmiştir. Ailesi Celal Tan'ın 65. doğum gününü kutlamak için kendisine sürpriz bir doğum günü partisi düzenler, fakat kutlama öncesi yaşananlar tüm ailenin hayatını değiştirecektir... Filmde; Ortala-ma bir Türk ailesinin, ortalama okumuşluktaki, ortanın ortası ve belirli ölçülerde muhafazakâr bir Türk ailesinin başına hiç kimsenin başına gelmesini istemeyeceği bir şey geliyor ve aile de bir arada durmaya çalışıyor.

THE IDES OF MARCHOhio eyaletinde seçim kampanya-ları oldukça çekişmeli geçmektedir ve başkanlık adayları mücadelede son aşamaya gelmişlerdir. Başkan Mike Morris'in (George Clooney) kampanya basın sözcüsü olan Stephen Myers (Ryan Gosling) Morris'e sadık biçimde var gücüyle çalışırken, birden politik bir skandalın içene doğru çekildiğini fark eder. Şimdi bir karar verme sırası ondadır... Oscar ödüllü aktör George Clooney'in yönetmenli-ğinde çekilen ve senaryosunu da gene Clooney ile Grant Heslov'un Beau Willimon'ın "Farragut North" adlı oyunundan uyarladığı filmin başrollerinde Clooney'nin yanı sıra Ryan Gosling, ağır rollerin adamı Philip Seymour Hoffman, Paul Giamatti ve güzel oyuncu Evan Rachel Wood yer alıyor.

Vizyon tarihi: 25 Kasım 2011

Yönetmen: George Clooney

Oyuncular: George Clooney,Ryan Gosling, Philip Seymour Hoffman,

Süre: 102 dk

Vizyon tarihi:18 Kasım 2011

Yönetmen: Onur Ünlü

Oyuncular: Selçuk Yöntem, Ezgi Mola, Tansu Biçer, Köksal Engür

Süre: 95 dk

2 FiLM

Page 52: Genciz Biz Kasım 2011

50 Kasım 2011

GENÇLİK AJANDASI

ONAYLANMAMIŞ OTOBIYOGRAFI

Julian Assange ALFA YAYINLARI

Yayımladığı belgelerle dün-ya gündemini sarsan Julian Assange bu defa otobiyog-rafisiyle tartışma yaratacak.

Onaylanmamış Otobiyografi tüm dünyayla birlikte Kasım ayında Alfa Yayınları tarafından yayınlana-rak Türk okuruyla buluşacak. Çocukluğunu ve onu bugünkü Julian Assange yapan etkenleri tüm sa-mimiyetiyle paylaşan Assange, Wikileaks’in kuru-luş ve yükseliş öyküsünü de anlatıyor.

HOLLYWOOD'U KAPATTIĞIM GÜNAlev AlatlıEVEREST YAYINLARI

Kitap genel olarak Ameri-kan sinema endüstrisinin, Amerika siyasi tarihiyle nasıl içli dışlı olduğunu ve

birbirlerini nasıl desteklediklerini bol bol örnek-lerle ve resimlerle anlatıyor. Pek çok ilginç şey de öğreneceksiniz. Mesela Teddy Bear (oyuncak ayı) kavramının nereden geldiğini, Amerikan sinema tarihinde yer etmiş oyuncuların ezici çoğunluğun liseden terk olduğunu...

2 KiTAP

İlki 1982 yılında 28 yayınevinin katılımıyla dü-

zenlenen Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, bu yıl kapılarını yakla-şık 600 yayınevi ve si-vil toplum kuruluşunun katılımıyla 12 Kasım'da açacak.

İstanbul Kitap Fuarı, otuzuncu yılında “ulusla-rarası” yurt içi ihtisas fuarı olmayı hak ederek kapılarını açma-ya hazırlanıyor.

Bu sene Kitap Fuarı’nın teması

ise, İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu tarafın-dan “Umut: Düş mü? Gerçek mi?” olarak be-lirlendi. İstanbul Ki-tap Fuarı, 30. yılında umuda çağrı yaparak bu tema çerçevesinde yurt dışından çok de-ğerli yazarları konuk etmeye hazırlanıyor.

30. Uluslararası İstan-bul Kitap Fuarı hafta içi günlerde öğrenci ve okulların fuarı daha ra-hat ziyaret edebilmeleri için kapıla-rını bir saat erken açacak.

Ana sponsorluğunu Ak-bank Private Banking

ve destek sponsorluğunu Zorlu Center’ın üstlendiği Contemporary İstanbul, 24-27 Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ile Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilecek.

6. Contemporary İs-tanbul’a 22 ülkeden 89 çağdaş sanat galerisi katılacak. Contemporary İstanbul’un Onur Sanat-çısı Komet olacak. Fuarda Komet’in 70. yaşı “O De-

ğilse Başkasıdır - Esrarengiz” baş-lıklı sergiyle kutlanacak.

Sinemanın usta aktörü Al Pa-cino, İstanbul'da sahneye çı-

kacak. 71 yaşındaki Pacino, 2010 yazında Central Park'taki Delacorte Tiyatrosu'nda oynamaya başladı-ğı, ardından Broadway'e taşıdığı; İtalya, İspanya ve İngiltere'de de sahnelediği Shakespeare'in 'Vene-dik Taciri' adlı oyununu İstanbul'da da oynayacak. 28 Kasım'da mini bir partiyle duyurusunun yapılacağı Al Pacino'nun oyunu, Ocak sonunda dört gala olarak sahnelenecek. Has-köy'deki Yün İplik Fabrikası'nda sah-nelenecek oyunda, sürpriz bir Türk sanatçı da, Pacino'yla oynama fırsatı yakalayacak.

BABA

SAHN

EDE!

Kitap fuarı 30 yaşına girdi

Contemporary Istanbul’un onur sanatçısı Komet olacak

Page 53: Genciz Biz Kasım 2011

51Kasım 2011

A J A N D A 7 G Ü N

GÖSTERİ: CM101MMXI / Cem Yılmaz GösteriYER: Türker İnanoğlu Maslak Show CenterTELEFON: 0212 286 66 86 ÜCRET: 1. Kategori - 98.00 TL, 2. Kategori - 82.50 TL, 3. Kategori - 55.50 TLNEREDEN ALINIR: Biletix Gişeleri, Biletix çağrı merkezi (0216) 556 98 00, TİM Gişe

14 -30KasımPazartesi

KasımÇarşamba

TİYATRO: Gönlümdeki Osman Hamdi BeySALON: İBB Şehir Tiyatroları Kadıköy Haldun Taner SahnesiTARİHLER: 16 Kasım Saat 15:00 - 20:30, 17-18 Kasım Saat 20:30, 19 Kasım Saat 15:00 - 20:30, 20 Kasım Saat 15:00TELEFON: 0216 349 04 63 ÜCRET: Tam: 9 TL. İndirimli: 6 TL.NEREDEN ALIRIM: www.ibb.gov.tr/sehirtiyatrolari ve Tiyatro Gişesi

16 -20KasımÇarşamba

KasımPazar

SERGİ: Uzaktan YakındanYER: Caddebostan Kültür MerkeziTELEFON: 0216 467 36 00KONU: Bir şehre veya o şehrin bir bölümüne ya da bir tek parçasına, hatta dokusuna objektiflerini çeviren 4 fotoğrafçının bütünden detaya doğru arayışlarında, kar-şımıza hiç ummadığımız kareler çıkararak, bütüne bakıp detayları kaçırmak, detaylarda kalıp bütünü görememeyi hatırlatıyorlar. FOTOĞRAFÇILAR: Mehmet Gürsoy, Yılmaz Bulut, Orhan Öğücü, Cengiz Solakoğlu.

14 -24KasımPazartesi

KasımPerşembe

PANEL: Alldesign 2011YER: Haliç Kongre MerkeziTELEFON: 0212 255 69 28KONU: Dünyaca ünlü tasarımcılar 17-18 Kasım tarih-lerinde Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek olan ‘alldesign 2011’de buluşuyor. ‘Aklın gözüyle görmek’ sloganıyla yola çıkan konferansta, iki gün boyunca sek-törünün lider konumundaki firmalar ve önemli tasarım-cılar bir araya gelecek.

17 -18KasımPerşembe

KasımCuma

KONSER: İncesazYER: Cemal Reşit Rey Konser SalonuTelefon: 0212 232 98 30BİLET ÜCRETİ: 30.00 - 25.00 - 20.00 - 15.00 TLNEREDEN ALIRIM: Biletix Çağrı Mer-kezi: (0216) 556 98 00, Biletix Satış Noktaları, www.biletix.com, CRR Gişe

16 KasımÇarşamba

Saat: 20.00

KONSER: John GrantYER: Salon İKSVTELEFON: 0212 334 08 41 BİLET ÜCRETİ: Masa - 50.50 TL - Ayak-ta - 39.50 TL - Öğrenci - 28.00 TLNEREDEN ALIRIM: Biletix.com, Bi-letix Gişeleri, Biletix Çağrı Merkezi: 0216 556 98 00, Salon İKSV

15 KasımSalı

Saat: 21.3016 Kasım

Çarşamba-

16 KasımÇarşamba

Saat: 20.00

KONSER: Yüksek SadakatYER: İKÜ Akıngüç Oditoryumu ve Sanat MerkeziTELEFON: 0212 498 41 03BİLET ÜCRETİ: Vip - 60.00 TL - 1.Kategori - 40.00 TL - 2. Kategori - 30.00 TLNereden Alırım: Biletix Satış Noktaları, İKÜ Akıngüç Oditoryumu ve Sanat Merkezi

Page 54: Genciz Biz Kasım 2011

52 Kasım 2011

BİLİŞİM

İnternet filtresi ‘filtreden’ geçirildi!

Tüm ülkede büyük tepkilere neden olan 22 Ağustos internet filtre-si tekrar gözden geçirildi. Binlerce insanın protesto edip sokaklara döküldüğü bu filtre seçenekleri taleplere daha uygun hale getirildi. İnternet Kurulu bu tepkileri yerinde buldu ve BTK’ya filtreleri gözden geçirmesi için tavsiyede bulundu. Üç ay ertelenen filtreleme uygu-laması aile ve çocuk başlıklarıyla 4’ten ikiye düşürüldü. Hiçbir filtre seçmeyenler ise standart uygulamaya devam edecek.

Geçtiğimiz günlerde Internet Explorer kullanıcılarını kızdıran bir olay yaşandı. AptiQuant Psycho-metric Consulting adındaki bir şirket 4 hafta boyunca internet kullanıcıları üzerinde araştırma yaptığını ve testler sonucunda Explorer kullanan insanların düşük IQ seviyesine sahip olduğunu duyurmuştu. Haber siteleri de bu olaya inanarak kurumlarında yer verdi. Çok geçmeden böyle bir şir-ketin var olmadığı ve hatta bunun bir şaka olduğu ortaya çıktı.

IQ’sü düşük şaka!

Dünya çapında milyonlarca kişinin kullandığı Twitter sistemi doğru yorumlanırsa psikanaliz için bile kullanılabiliyor. Gelişti-rilen bir program tweetleri analiz yaparak kullanıcıların karakterini ortaya koyuyor. Mitre adlı şir-ketin geliştirdiği programa göre kullanıcıların yazdığı kelimeler bile onların kişiliklerini ortaya çıkartabiliyor. Saçtan ve kıyafet-ten bahseden kullanıcılar daha çok kadın oluyor.

Twitin neyse sen de o sun!

Google + karşısında zor duruma düşmesi beklenen Facebook yeni rakibini daha doğmadan öldürmeye çalışıyor. Bu uğurda yapılan en son yenilik ise doğ-mamış çocuğa hesap açabilme özelliği oldu. Kullanıcılar artık, gelecekte doğacak çocukları için Facebook’a hesap açabiliyor. Çocuğun tahmini doğum tarihi yazıldığı zaman sistem oto-matik olarak bunu profilinizde gösteriyor.

Doğmamış çocuğun ‘donu’ Facebook’ta

Hazırlayan: Cem Süer

www.shıftdelete.net

Son 50 yıldaki en önemli buluşların başında gelen ve milyonlarca

insanın hayatının vazgeçilmez bir parçası olan internet 6 Ağustos

günü 20 yaşına bastı. İlk olarak ABD’de askeri amaçlarla geliştirilen

internet, henüz 20 yıl önce halka açılmıştı. Bu teknolojik devrim

zamanla, tüm dünyaya yayıldı. İnternet geçtiğimiz 20 yılda kul-

lanıcılarını, e-posta, spam, trojen, e-ticaret, haber siteleri,

MRC, MSN, Google, facebook, twitter ile tanıştırdı ve

hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girdi. Bir gün,

bir gün internet olmasa neler olur, ne sıkın-

tılar baş gösterir kestirmek müm-

kün görünüyor?

İnternet ‘abi’ oldu!