ey türk kendine dönulkunet.com/ucuncusayfa/devlet_001_yeni_2462.pdfben kendi hesabıma sevinçli...
TRANSCRIPT
ey Türk kendine dön
i
K
* H*
i
mi n
DEVLET * 7/NİSAN/1969 * SAYFA : 2
E. Isınsu Okcıı
DEVLET DÜZENİ Biz milliye Kileri» kaderi
dir; kimi zaman görünür, kimi zaman kayboluru/.! Diyeee ğlm, görünmek isteriz de., hep Hak'tan yana. milli birlik ten yana olduğumuz için pek öyle herkesin is*ne gelmeyiz, kaybederler bizi! Okuyucularımdan, iki yıl önce bir g"ze ıeden ayrılmak zorunda kalmıştım. Şimdi, DEVLİ İ t le buluşuyoruz. Sizleri bilemem ben kendi hesabıma sevinçli yiııı. Çünkü, diyeceklerim var şöyle dereden tepeden ve hâli ahvalden konuşmayı özledim. «De, diyeceksiniz, konuş Kimin umurunda? Vallahi haklısınız. Bu zaman, başkala rının zamanı çünkü. Söz on tarın, hüküm onların; Biz sağcıyız efendim, gericiyiz bir şeyden anlamayız; İktisat ilminin yanından geçmemişiz, «milliyetçilik» gibi modası geçmiş bir mefhumu tutturmuşuz! Falan filan, zırvamı ararsınız, çuvalla! Gözünüzün içine Baka baka yalan söylerler, kılları kıpırdamaz. Kalemlerinden kan damlıya iftira ederler, çaldıkları minare ye kılıf uydurmaya çalışırlar; gazetelerinin satışı düşmez. Hem de pek şuurlu (!) kapita üstlerin çarşaf t*ibi ilânlarım basa basa imkânlarım çoğaltır. Bilmem ki, dünyanın nere sinde görülmüştür, adam; «Başınıza galip, sizi kıtır kıtır doğrayacağız.» der yemin bil lalı eder. Ananıza, bacınıza söver. Siz, yazdığı gazeteye i-lân üstüne ilân verip iyice bes lenmesini sağlarsınız. Zahir sizi keserken kolu incinip yorulmasın diye ; Velhasıl akd almadık, söz ermedik işler o-lur; rahmetli Fuat aşa, «Siz dışardan, biz içerden uğraştık. Devleti bir türlü yıkama dik demiş. _Bu söz, o zamandan bu ger
çekle ilişkisini zerre kaybetmeden gelegelmlşllr. Lâtife bir yana, durup düşünmek ge rek. Hem dışardan önce uğraşılmasına rağmen, evlet'-in bir türü yıkılmayışlan-nm sebebi ne? Sebeb, Orta Asya'ya; Büyük Hun Devlerine değin uzanır, Sağlam Türk Töreleri ve bu törelere yürek, kafa ve davranış ile tam mânasıyle itaat.. Anahtar, budur. İslâmiyet'i ka bul ettiken sonra, manevi kurallarla bağdaşan ve bir daha zenginleşen Türk İslâm tö releri, Han'ın, hükümdarın, padişahın her ne isim verilir se baştakine .onun üstündedir. Baştaki; hanlığını beyliğini, padişahlığını ancak bu
türelere en iyi şekilde uyarak ispat etmek zorunlugundadı.\ Türk İslâm evlet Düzeni; iyilik, dürüstlük, adalet kavram lan üzerine kurulmuş, bu kav ramların yürütücüsü ve kor*t-yucusudur. Karşı gelene, bozgunculara cezası kesindir. Ga ye, şahsi çıkar veya rey endi şeşi olmayıp, milli bütünlüğün devamı ve devlet düzeninin esirgenmesi olduğu için tavize ivaza sapılmaz, «şimdi Hk idare» yoluna hiç gidilmez Tarihte geçen olaylar, bu gaye uğruna kardeş kardeşi öldürmeyi gerektirmiştir. Akan kan, milli birliğin ve devlet düzeninin devamı içindir, tar uşması yapılamaz. Ve simdi sallanan düzen yara yara ayrılan milli birlik. Sebep? Sorar mısuıız?
Ve şimdi sallanan düzen, yara yara ayrılan milli birlik. Sebeb? Sorar mısınız? Batı hayranlarının iliklerini* zc sindirdiği küçüklük kompleksiyle uzaklaşmayı marifet saydığımız Türk İslâm törenlerinden kopuşumuz ve bizi can evimizden vuran yaban cı kültür emperyalizmidir... desek, daha sonra misini/.? Rey endişelerinden, şahsi çıkar, koltuk kapma ihtirasından bahis rai açarsınız? Yoksa, tahsil ettikleri dilin yabancı olduğuna aldırmayıp, Hzmİdir... desek, daha sonra mısınız? Rey endişelerinden, çıkar, koltuk kapma ihtirasın dan bahis mi açarsınız? Yok sa, tahsil ettikleri dilin yaban cı olduğuna aldırmayıp yabancı otomobile kızan gençleri mi, bağrımızda ortodoks kininin bir abidesi gibi yükselip, bağrımızı delmeye ça lışan Patrikâneyi mi, Rumeli II i sarı'mıı yanında, Anadolu Hisarına inat, «Türkler oradan girdi Bizans'a biz buradan gireciğiz.» diyen Roberl Kolleji görmeyip, sırf Ruslara boy göstermek amacı ile karasularımızı ziyaret eden Amerikan gemicilerini sille lokat denize atan çocukları mı, düşünürsünüz? Daha neler gelir aklınıza? «Tümenle» diyeceksiniz. Doğru. Fakat hep sinin nedenini, yine Türk İslâm törelerini hor görüp onlardan kopuşumuza bağla mak gerekir. Çünkü milli şuu ru veren, devlet düzenine bağ lıhğı, itaati veren törelerdir. Eğer bugün düzen sallanıp sal lanıp bir yerde duruyorsa: yinede bu törelere uyan bir kısım halk ve uymaya çalışan bir kaç devlet adamının yüzü suyu hürmetinedir.
DEVLET
ÖTÜKEN
Türkçede «Devlet» in kuru bir hukuk terimi olmayıp, çok daha lazlasiyle «talih, baht, saadet* mânaları taşıması üzerinde durmak gerekir, işi yolunda, bahn yaveı olanın «başına devlet kuşu» konmuşun. Bir ana-babanm, çocuklarının refah ve rahatını görmeleri «ne devlet!» tir. Sevilen, ağırlanan bit dost veya büyük, «devletle!» uğurlanır. Gördüğünden edilmiş veya yüksek mevkiim kaybetmiş olan «Devlet Düşkünü» olur. Bizim ev «fakirhane» ise sevdiğimiz, saydığımız adamın ki «Devlethane» dir
iler iki manâda «devleisızlik» öyle korkunç bir felâket ki, ölümlerden ölüm beğenmek gibidir. Onun için iki rahmetten biri anlamına:
Ya devlet başa> ya kuzgun leşe... d e mislerdir. Velhasıl, Allah Dil Kurumunun «öfkesinden, tepkesinden yargılasın!» Devlet, bol manâlı, bol devimli, bol ahenk kelimedir.
Hukukî anlamiyle devlet, bir milletin tanınması, var olması, öbürleri arasında şahsiyet sağlaması demektir. Millet, onsuz birşey değil; hukuksuz, adaletsiz insan yığınıdır. Demek caizse, bir milletin «kimlik belgesi» dir. Devlet, bahtı ve gu rurudıır. Bayrak onun alâmetidir. Meclis onun. istiklâl, hürriyet, hâkimiyet, adalet hep onun sayesinde vardır.
Bir milletin esil olması, işte devletini kaybetmesi demektir. Devlet başta olmadı mı, leşe de kuzgunlar üşüşür. Millet za man içinde erir, kaybolur. Balkanlardan ve Orta Doğu'dan Türk Devleti kalktıktan sonra nitekim Türk Milleti de kalma mıştır. Kıbrıs'ta devletimizi sürdüremedi ğimiz için pire gibi Yunanlının arslan gibi Türkü oradan kaçırdığı görülmüştür.
Tarih içinde şöyle böyle değil, onallı büyük devlet (imparatorluk) kurmuş (yer yüzünde üçten fazla devlet kurmuş olan başka bir millet gösteremezsiniz^ ve Sö
ğütte bir uç-beyliği'nden «Cihangir'ine bir devlet çıkarmış» olan Türklüğün, yeryüzünde bugün yalnız bir tek devleti vardır ki. o da bizim devletimizdir. İşte şim di bütün kem gözler yeniden büyümesi, cihana hükmetmesi mümkün ve muhakkak olan bu bizim devletimize dikilmiştir.
Rusya, Kızıl Çin, Orta - Doğu ve Balkanlarda bugün 120 milyon Türk yaşıyor.
Ahmet KABAKLI
Onlar, devletsiz oldukları için bugün esirdirler. Devletsiz, bayraksız, bahtsız, talih sizdirler. Yann biz güçleneceğiz: Onları da devletler yapacağız. Başlarına devlet kuşu konduracağız. 15 yıla kalmadan yal nız bir tek Türkiye Cumhuriyeti değil, kardeş Türk Devletleri de olacak. Kıbrıs'ta bir devletin çekirdeği kuruluyor. Yakında başkaları da hazırlanacak. Türk genci buna inanmalıdır. Büyüme, çoğalma ülküsüne inanmalıdır. Bu dünyada hayat hakkı «iddia sahipleri» nindir. Ya büyüklük peşinde koşarsın, ya balarsın...
Onun için devletini ululaman, böyle bir nimete sahip olduğunun şükrü ile başlaman lâzun. Osmanlı'ma kanunlar üs tü töresi «Devlet-i ebed müddet» ülküsü idi. Bunun için milleri, devletinin adı ile «Osmanh» diye çağırması bile manâlıdır İnsanlar, hükümetler evet fânidir. Fakat devlet ebedî ve kalıcıdır. Sen öleceksin, devlet yaşayacak. Şehit olacaksın, çalışacaksın, canlar bağışlayacaksın. Çünkü devletsiz şeref, devletsiz mülk, devletsiz istikbal mümkün değildir. v
Devlet... Devlet... Osmanlı, devleti o kadar ululamış. «Beytülmal» e el sürmeyi en büyük günah saymış. Eşkiyası bile devletin karşısında «bir kuşça canım, bir kılca boynum var» deyip durmuş. Onun uğrunda şehit olmak, hem dini, hem namusu, hem aileyi kurtarmak şevkiyle nur-lanmış.
Ya sen şimdi ne yapıyorsun! Dışarıda, içeride ona hakaret! Almana, Frenge kötülemek istiyorsun! Sevgili bayrağının yerine paçavralar bulup kulelerine çekiyorsun. Kanuna, polise karşı çıkıyorsun! Çok acı ama bilerek, bilmiyerek Türk Devletini yıkmak, bizi dünyadan silmek isteyenlere âlet oluyorsun. Çocukluk desem, değil bu. Cinnet...
Dahası, devleti soyan soyana. Vergi kaçırırken, unutma, devletine kötülüktür. Rüşvet alırken devletin şerefine tecavüz. Sana verilmiş vazifeyi boşa geçiriyor, sınıflara, dairelere, kışlalara politika sokuyor, içki, kumar dolduruyorsun... Kanunun püf noktasını bulup, cebe birşey ler indiriyorsan... Yevmiyeler, fazla mesailer, dış ve iç seyahatler ayarlıyorsan... Unutma devleti yıkıyorsun. Ya devlet başa» ya kuzgun leşe, denilmiştir. Bu atasözünü düşünmelisin.
illet'den devlete
Sevgili okuyucularımız,
Milletten Devlet'e başlığını taşıyan bu sütunda siz kıymetli okuyucularımızın değerli fikirlerini, bize ışık tutacak tavsiyelerini, Devlet yolu ile geniş bir okuyucu kitlesi iletilmesini istediğin tz mem leket meselelerini yazarlarımızın görüşlerini eleştiren mektuplarınızı neşretmek istiyoruz.
Biz, katiyen inanıyoruz ki: milletimizin her ferdi bir cevherdir. Türk milliyetçiliğine hizmet etmek için çıkan Devlet, bu aslî cevherlerin de, kendi ile birlikte bu ülkeye katkıda bulunacaklara kucağın» açmayı şeref saymaktadır. Türk milletinin
geleceğini omuzlarında taşıyacak olan gençlik, bilhassa üniversiteli gençlik, kendi nesline aktarılan aslî kültürümüzle, yaşadıkları çağın getirdiği ve ö-züne aykırı düşmeyen, Türk milletinin kalkınmasında kullanabilecekleri yenilikleri nasıl bağdaştırabi-leceklerini bu sütunlarımızda rahatlıkla münakaşa edebileceklerdir. Ancak, Devlet benimsediği ve uğrunda mücadeleye giriştiği ülküsüne aykırı düşecek muhtevaya sahip yazılara yer vermiyeceğini şimdiden beyan etmeyi faydalı saymaktadır.
O k u y u n u z Size ait bir sütunu doldurmuş olduğumuz için
özür diler, göndereceğiniz yazılarınızı beklerken, Devlet'in bütün milletimize hayırlı olmasını temenni ederiz.
DEVLET * 7/NİSAN/1969 * SAYFA : 3
«Anayasa nizamını koruma tasarısı» üzerine...
D Ü N Y Â D Ü Z E N İ •
Ne kayırdım işimde kimseyi ben. Ne de bozdum nizâmı kimsem için : Ya, çocuk, gol, nizâmı âleme uy; Ya feda ol nizâm-ı âlem için!
Ni/.âm-t âlem : Dünya düzeni.
Arif Nihat ASYA
^msmmmxm9mmmmmmmm^^>iA:;^^m^m^:^^\., • 6$
CLevlet'ten millete
Sevgili Okuyucular, Yeni bir denemeye başlıyoruz. Dilemimiz ve ümi
dimiz, sonumuzun bizden öncekilere benzememeyidir Her hafta huzurunuza çıkacağız. Adımız DEVLET... Yolumuz milliyetçilik, rehberimiz ilim ve fikir, tarzımız siya settir.
Niçin DEVLET, önce tarih boyunca Türklüğün yaşa ma gücünü ve üstün vasıflarını en İyi şekilde belirten
yüce mefhum olduğu için, Milletin henüz tamamen yıkılmamış köklü bir oeleneöe bağlılığını İfade ettiği için Sonra. Milliyet. Vatan. Cumhuriyet. Hürriyet gibi İsimlerin, bu kelimelerin gerçek mânalarına yabancı, hattâ düşman yayın vasıtaları tarafından benimsenmemesine karşılık, DEVLET'in başına böyle bir felâket gelmediği için..
Yolumuz Milliyetçiliktir. Yurt içinde ve dışında daki bütün faaliyetleri Türk milletine hizmet açısından değerlendirmeğe çalısısacağız. İnsanların değerini ve davranışlarının faydasını elbettekî yalnız içtimaî manada milliyetçiliğimizin İcaplarına uygunluk nisbetleri ile ölçeceğiz Olaylara dünya hakimiyeti uğrunda çalışan blok ların gözü İle değil. Türk qibi bakacağız. Yabancı çıkarların propaganda oltalarına takılan şaşkın balıklara benzemekten kaçınacak, öz dünyamızın sesini duyurmak I-çin uğraşacağız.
Doğruluğuna inanmadığımız bir şeyi hoşumuza gitse bile yazmayacağız. Beğenmediğimiz fikirlerin karşısına
yanlışlıklarını ortaya koyacak delillerle çıkacağız. Söv* menin ve iftira etmenin de bir mücadele yolu olabileceği görüşüne asla itibar etmeyeceğiz. Basınımıza. Türk
ün asaletine yakışacak terbiyeli bir havanın hâkim ol* ması gerektiğine İnanıyoruz.
Memleketimizin davaları dar kalıplardan ayrılmayan taassup ifadesi reçetelerle değil, ilmin İcaplarına uyulmakla çözülecektir. Safsata bataklığında çırpınanlar milletimizi selamate ulaştıracak imkânları tüketmekle vakit harcamaktadırlar. DEVLET, mütemadiyen çalkalanan bir memleketde suların durulmasına, kurtla kuzunun seçilmesine hizmet edecektir. Milletimizin dert leri ehliyetimiz nisbetinde. ama tam bir samimiyetle or taya konacaktır.
Siyaset konusu, ilim ve sanatın ihmal edilmemesi şartı ile. dergimizin ağırlığını taşıyacaktır. Ancak, siyasetin gittikçe alışılan kötü manasından uzak duracağız. Hükümlerimizi vermeden önce. ilmin rehberliğini daima hatırlayacağız.
Siyasî bir partinin malı değiliz. Partiler ve siyasetçiler, milliyetçiliğe yakınlıkları ölçüsünde, bize yakın olurlar. Sırası gelmişken, şu ciheti de açıkça belirtmek isteriz: Milliyetçiliklerine İnandığımız kimseler, aykırı bir tutumlarını görmediğimiz müddetçe, hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar, müttefikimiz sayılacaklardır. Ama siyasi partilerimizden bazılarının, yapıları yönünden milliyetçi düşüncesinin yaşamasına İmkân vermediklerini de bilmekteyiz..
Yayınımızın ana hedeferinden biri de, siyasetçilerin yatırımına çok müsait bir saha gibi görüldüğü için hemen herkesin sahip çıktığı milliyetçiliği yozlaşmaktan korumak, sahtesi İle gerçeğini ayırmaktır. Milletimiz bilhassa memleketin meselelerine çözüm yolu arayanla öylesine koyu bir safsata karanlığı ve propaganda
bombardımanı altındadırlar ki, önlerinin mutlaka aydınlatılması gerekir.
DEVLET'i çıkaranlar, yapmak istedikleri ile yapabilme imkânları arasındaki dengesizliği, milletimize besledikleri sevginin büyüklüğüne sığınarak gidermek azmin-dedirler.
DEVLET hepinizindir. Yaşamasını faydalı bulursanız yardımlarınızı esirgemeyiniz.
DEVLET ""•Mfı.^^gçşu^jjpç-" '•^K?SJWMi»W8*f*s®sııs 889&£T®£-'?: '•• "'•' ''W'l0S?*,ımtlK"'' 'm,-m" ' ^ » > y ' - v * y » ^ ^ ^
ey Türk kendine don.
Haftalık
Milliyetçi
Siyasi
Gazete
SAHİBİ ve
Yazı İşleri Müdürü Halil ÖZYILDIZ
• Teknik Sorumlu
Yılmaz YALÇINER •
Sekreter S. Bülent YAHNİCİ
• Almanya Temsilcisi Niyazi ÖZDEMİR*
İLANLAR: Arka kapak renkli: 2.500.— TL. tek renk: 2.000.—TL. tç kapak: 1.5«L— TL. dır. Bifter savfalar santimi 40. — TL. ABONE: Yfllık 70. TL. altı avhk 35. TL. Dı$ memleketler için ücret iki misli alınır. Tel: 12 58 10
YAZIŞMA. İLAN VE ABONE ADRESİ: Atatürk Bulvarı 137/15 ANKARA, Dizjd ve baskı: Güneş Matbaacılık T./l.S.
ANKARA
*Mwmm&mm mwmmmmmmtmm^m^mm»mımmm
DEVIET * 7/NİSAN/1969 * *
YOL iç ° L A Y L A R
KAMİL TURAN
İktidarsız iktidar Bizi idare edenlerin perişanlığına bakıp ağla
maklı oluyorum. Parmak hesabı felesefesi ile iktidar olabileceklerini uman bu insanların aldırmazlığı cahilin cehaleti gibi yürek sızlatıyor. Eloğlu «iktidarlar gürbüz ve çevik bir atın sırtındaki uyanık süvari olmalıdır» derken, bizimkiler iktidarı eyer yapmış, sırtlarına geçirmiş çoğunluk gibi, günün yirmi dört saatinde, yurdun her santimetre karesi üzerinde değişebilen muğlak bir mefhumu kafalarına doldurmuş uyukluyorlar. Moskova seferinde i-ken bir akşam üstü kararan ufka bakarak «Şimdi Fransa'nın bütün ışıkları yandı» diyecek kadar mille tini güvenle tanıdığını ima eden Napolyon gibi bir iktidar süvarisi ile, iktidarın yükü altında ezilmiş bizim iktidar kazazedeleri de heyhat, devlet idare e-diyorlar
Devlet'i Agora sohbetlerinde veya Konvansiyo nun Nehir nutuklarında değil, onaltı cihangir impara torluğun, onlarca devletin ve yüzlerce beyliğin şa-haser hükümranlığında yaşayan büyük Türk Milletinin idarecilerine bakın. Bir taraftan menfaat ve baskı grupları, diğer taraftan beynelminel gizli teşki Ifitlar, kulağı geçen boynuzlar gibi iktidarı solda sı fır etmişler. Locaların, altı köşeli yıldızın ve profes yonel vurguncuların arasında erimiş olan iktidarın yalnız, cılız hayali seçiliyor. Solun şirretliği kanun ve nizamı ayaklara pas pas yapmış; müeseselerin millet hakimiyetine aldırdıkları yok, kendi yaptığı kanunları yurütemiyen iktidar, bir futbol topu gibi bayırdan aşağılara yuvarlanan millî varlığımızla ilgili bile değil. Komünizmin meddahlarına «Yürüsün ler yollar eskimez» diyor. Topal geliri ile durmadan şahlanan fiyatları bir türlü yakalayamayan vatandaşla alay edilir gibi spekülatörler yüzde birkaç yüz kd n beğenmiyor, iktidar ücbeş yüz lira kredi açtığı vatandaştan aldığı yüksek faizlerle tefecilere örnek oluyor. Tütüne, şekere yaptığı zamlarla veya dışarıdan gelecek sadakalarla ancak maaş verebilen iktidar, peynir, kavanozunun etrafında dolaşan fare gibi milleti seçimden seçime kalkınma yalanları ile oyalıyor, dil döküyor.
Bütün bu düzensizliğin çarkları, arasında inleyen Türk Milleti kimlerin birinci derecede mes'ul olduğunu biliyor. Türk Milletinin dertlerinin müsebbibi taşıdığı yükün altında ezilip biten iktidardır. Bu iktidar belki hain değil, belki şuurlu bir düşman değildir. Amma muhakkak olan şudur ki, acizdir, iktidarsızdır. Felsefesi yok, millî ve manevî dünya görüşü yok; belirli bir yolu yok, bir yıllık bütçe süresinin ötesine ulaşan devlet etme şuurundan yoksundur.
I Vatanın toprakları üzerinde anarşiyi körükle-
> yenlere, bölge mezhep farklarından istifade edenlere, Bayazıt kulesine kızıl bayrak çekenlere «mem lekette demokrasi var» demek bir çare değildir Garbin kokmuş alışkanlıklarının zehirlenmesine göz yummak, dindarlarla komünistleri aynı kanunla cezalandırmak, ondan sonra da «ne yapalım anaya-
Iea var I» diye feryat etmek bir çare değildir. Bu aldatmaca oyunu çoktan İflâs etmiştir. Millet yalnız seçimlerde değil, düşünüşünün icraatının her saf-
I hasında kendisinden olan İnsanları beklemektedir. Menfaat oyunlarının girdi çıktısından başka birşey bilmeyen iktidarın, tükenişinin en önemli sebebi yi
I ne kendi iktidarsızlığıdır.
I I I I I I I I I
I I I I
Anayasa nasıl korunacak e Orta Doğu Teknik Üniversitesinde bir konferans • I.R.T.
dedikleri • Boykotlar devam ediyor
I I
I
I
Türkiye'de iktidar mes'uliyet demektir. Millî ve manevî değerlere bağlılık demektir. Yıllık geliri ikibln lirayı bulamayanlara ekmek vermek, iki asırdan beri her tarafından hırpalanan müslüman Türk medeniyetini ihya etmek, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkartmak, cesaretini gösterecek ve bunun kavgalarını yapacak güce sahip olmak demektir.
Milletimizin masum itimadı yıllardan beri zayıf iktidarların ellerinde heder olmuştur. Tesadüflerin gölgesine sığınıp Türkiyeyi idare edenlerin devri kapanmıştır. Gültekin anıtlarından kopan bir cümle «Ey Türk titre ve kendine dön» diyerek bağırlarımızda kurtuluşun ateşini yakmıştır. İşte tarih, işte mantık: Türkiye'de başını fikri için veren tek hareket MİLLİYETÇİLİKTİR. İktidar da ancak bu imanla dolu olanların hakkıdır. Bu hak er veya geç sahibine iade edilecektir.
• ANAYASA NASIL KORUNACAK? TÖM Meclisinde bereketli
bir yağmur mevsimi bağladı; Tasarılar yağmuru!* Hepsi hoş hepsi güzel ama, ille de «Anayasa Nizamını Koruma Tasarısı» Aklı başında çok in sanla konuştuk ya. bu tasarının neve ve kime hizmet i-çin hazırlandığım bilen bir Allahm kuluna rastlayama-dık. öyle bir tasarı ki, fikri partilerden hiçbirisi memnun zikri ne olursa olsun, siyasi değil. Hattâ, iktidar partisi de öfkeli. Seçmen kızıyor, teş kilat kızıyor, milletvekilleriyle senatörlerin çoğu kızıyor, daha tuhafı hükümet üyeleri arasında bile tasarıyı beğenmeyenler var. Solcu basın kö pürüyor. sövüyor. Sağcı basın üzülüyor. Milleti direnmeye çağırıyor.
Gençliğin «Milliyetçi Türkiye» ye gönül yermiş olanlanda tasanya karşı, «go Home» di ye bağıranları da. Üniversitelerden, barolardan, kısacası memleketin hiçbir müessesin den müsbet bir ses duymaya imkân yok. Peki ama bu meş hur tasan kimi memnun etmek içip hazırlandı? Tasarının tenkidini gelecek sayılarımıza bırakarak, şimdilik şu cihetleri açıklamakla vetnne-ceğiz.
1 — Anayasa Nizamını Koruma Tasarısının mevcut sek li ile kanunlaşması mümkün değildir. Diğer engellerden önce, iktidar partisj çoğunlu ğunun buna imkân vermeyece ğini sanıyoruz. Elbette ki, sağduyunun henüz ölmediğine inanmak istediğimiz için bövle bir hüküm veriyoruz. Tasannın aynen kanunlaşması, diğerlerinden çok iktidar partisinin zararınadır. Sandık tan çıkma crururları tehlikeye girecek, çok rev kaybedeceklerdir. Fikir hürriyeti şamppi-yonluğundan artık vazgeçme leri gerekecektir.
2 — Günümüzün çıkmaz yolu. yürürlükteki kanunların yetersizliğinden ötürü açıkça suc işlenmekte, meselâ 141 ve 142. maddeler her gün birkaç defi ihlâl edilmekte, fakat suçluların cezalandırılması çe sitli sebenler vüzünden müm kün olnmnmaktadır. Basiretli bir Hükümet, veni kanunlardan vardım beklemek verine mevcut hükümlerin uygulanmasını enîfelleven sebet) leri ortadan kaldırmağa çalış mak zomndadır.
3 — övle hatalar vardır ki. yervüzünün en süslü laflarını bir araya getirseniz, üzeri
Daha kaç gün süreceği belli değil.
ni yine de örtemezsiniz. Sayın Hasan Dinçer Tasarısı işte bu cinsten bir hatâ örneği dir Hasımlarını dinlemese bile, dostlarının uyarmasına kulak asmayışmı anlamakta güçlük çekiyoruz. Niçin diren diğini anlıyamıyoruz: acaba mecbur mudur? Sorusu zihni mize takılıyor. Son beyanatını okuduk. Tasarıyı, tnönü Hükümetince hazırlanmış bir başka tasarı ile mukayese ede rek savunduğunu gördük. I-nönü'nün yaptıklarına benzer şeyler yapmanın marifet sayıldığını da bövlece öğrenmiş olduk.
Sayın Dinçer demiş ki: Hür rivetlerin suistimali önlenecek; Aslında Tasan kanunlaş tığı taktirde, hürrivetlerin su» istimal; degil, istimali önlene çektir;
© • TÜRKEŞ ORTA —
DOĞUDA
Dedikodusu çok önceden başlamıştı. 31 Mart günü aşırı solcuların hadise çıkaracak lan kulaktan kulağa fısıldanıyordu, aslında, dedikodular gerçekleşmedi, solcuların her hangi bir davranışı görülmedi. Ama aynı 31 Mart pazartesi günü. başka bir şey oldu: Milliyetçi Hareket Partisi Başkanı Alparslan TÜRKEŞ, Orta Doğu Teknik Üni-ersitesinde, «Dis politikada gelişmeler ve Türkiye» konu sunda bir konferans verdi.
Saat 16.30 a geldiği vakit salon tikim tıklım dolu idi.
TÜRKEŞ, binden fazla gencin coşkun tezahüratı ile karşı-belkide çok uzayacaktı, fakat landı. «Hoş geldiniz» töreni TÜRKEŞ hemen kürsüye geç ti ve konuşmaya başladı. Az sonra salonun elektirikleri söndü. Herkes tahrik edici bir şüpheye kapıldı, buna rağ men sessizlik bozulmadı. Herhangi bir karışıklığa meydan verilmedi. Sadece, kürsünün iki yanma sıralanmış bulutlan vazifeli gençlerin daha dikkatli bir tavır aldıklan «ö rüldü. TÜRKEŞ. elektriklerin yanmasına kadar geçen varım saatlik süre içinde, iki radyum lambasının ışığında devam etti. Bu arada, asıl ko-ve mikrofonsuz konuşmasına nuya geçmeden önce, sosyalistlerin hadise çıkaracaktan hakkında bazı haberler aldığı nı. TÜRK MİLLİYETÇİLERİ NIN fikir mücadelesi yaptığı nı, fakat kaba kuvvetin hiçbir türlüsünden de asla çekinmeyeceklerini belirti. Salon, bir anda gayet heyecanlı bir havaya bürünmüşıtü, konuya
tam zamanında geçildi. Al-paprslan TÜRKEŞ. sık sık te zaküratla kesilen iki saatlik konuşmasında, dünya siyasetindeki son gelişmeleri vo milliyetçi bir dış politikanın hangi esaslara dayanması ga rektiğini anlattı. Konferansın Türk Milliyetçiliği yönünden en mühim bölümleri ve ni sömürgecilik bahsi ile dışı kuvvetlerin memleketimizdeki faaliyetleri bahsi idi. Türkeş, sınırlanınız dışında yaşayan soydaşlarımızla münasebetlerimiz konusunu şimdiye ka* dar hiçbir siyasetçimizden] duymadığımız bir manada de ğerlendirdi: Günümüzde, hemen hemen bütün milletle* rin diğer milletler- arasında kendilerini seven guruplar teş İkil etmeye çalıştıklarını bu uğurda büvük masraflara gir diklerim bövlece siyasi, ikn-sadi ve kültürel faydalar sa§-ladıklannı anlattı. Türkiyenht bu bakımdan diğer milletlere? kıyasla çok talihli olduğum» masrafa girmemize ve herhaıt gl bir fKövre* sanffctmemiz» ihtiyaç kalmadan l«wnşul»r>
v - - .-•
DEVLET * 7/NİSAN/19G9 * SAYFA: I
- £- WL
EKTUPLAR GllİD ERDEM
Millî Birlik Şartı
Hepimizin bildiği, yine de çoğumuzun unutur göründüğü bir gerçeği hatırlatmanın tam zamanıdır. Milletimizin düşmanları hem sayıca çokturlar, hem de güçlüdürler. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı düşünürken, aklımızdan hiç çıkmaması gerektiği halde, düşmanlarımızın varlığını ve gücünü hesaba kat mıyor gibiyiz. Unuttuklarımız arasında varlığımızın başlıca şartı saydığımız «MİLLÎ BİRLİK ve BERABERLİK» en başta geliyor. Üzücü de olsa itiraf etmeliyiz:
Türk milleti, hele son yıllarda, birbirini adetâ düşman sayan zümrelere ayrılmıştır. Çekişmekle sövüşmekle yetinmiyoruz, hattâ dövüşüyoruz. Hem yalnız yumruklarımızla değil, sopalarımızla, bıçaklarımızla tabancalarımızla dövüşüyoruz. Her gün yeni bir belirtisi ile karşılaştığımız bu durumun demokrasi çağının vazgeçilmez sonuçlarından biri gibi düşünülmesine imkân yoktur. Demokrasi, hürriyet ve değerli sayılan diğer bütün mefhumlar, milletimizin yükselmesine ve güçlenmesine yardım et tikleri sürece saygı görürler. Fakat nifak tohumla* rının yeşermesine müsait bir zemin haline gelirlerse, itibarını yitirmekten kurtulamazlar. Fikir ayrılık larının düşmanlığı dönüşmesine izin verilmez. Milletin varlığını kıyamete değin sürdürmek ülküsü, cümle hakların üstünde kutsal bir vazifedir. Milletin hayrına olacaksa, aslında nefesimizin tatmin e-dilmesine yarayan ve kitaptan çıkıp hayata girince manasından daima uzaklaşan hürriyetlerimiz için direnmek hüner değildir. Kimse gücenmesin, açık söylerim: Döğüşmeye devam edeceksek, aynı mitle te mensubiyetin hazzını paylaşacak yerde, bir kin denizinde hep birlikte boğulacak, hırsımızı doyurmak için süslediğimiz nutuklar en kestirme yoldan cehennem seferine başlamalıdırlar! Bir millet ancak sınır boylarında dövüşür, vatanın imanının soyunun düşmanlarına karşı dövüşür. Kardeş kavgası başlarsa kimin haklı olduğunu araştırmanın bile bir değeri kalmaz. Milliyetçilîö iddiasını güdenler, kendi hesaplarına zararlı sonuçlar verse de, gittikçe büyüyen düşmanlığı önlemeğe mecburdurlar. Doğruluğu şüpheli ucuz hükümlerin peşine takılmak, «millete fenalık edenlerle dövüşüyoruz demek, hataların bağışlanmasına yetmez. Doğrudur: Türklüğe kötü lük edenlerle elbette dövüşülecektir. Ama neyin, hangi fikrin ve nasıl bir davranışın kötülük olduğunu, hiç kimse keyfine göre teshil edemez. Türklüğe kötülük gerçek ölçüsü çağımız şartlarının Türk gözüye incelenmesinden, üç bin yıllık tarihimizin
emrettiği icaplardan, dünyadaki yerimizin manasını bilmekten doğacaktır. Sayısız denemelerle anlaşılmıştır ki, bir milletin bütün fertlerini aynı şekilde düşündürmek asla mümkün değildir. Fikir ayrılıklarına sadece münakaşa etmek hakkı tanınır. Hiç kim sc. kendisiden ayrı bir görüşe inandığı için bir baş kasının yaşamak hakkını tehdit edemez. Yeter ki, değişik fikirler arasında milletin varlığına kasdedenler bulunmasın. Kendimizi millet saymak ve bize zarar veren fikirler ezilmezse milletin yıkılacağını öne
sürmek, eğer aptallık değilse, mutlaka ihanettir. Türk milletini sevmekte birleşenler, birbirleri
ni sevmekte birleşmeğe de mecburlardır Aksi takdirde millet sevgileri kimsenin inanmıyacağı boş bir laftan ibaret kalır. Biliyoruz: Birbirimizi sevmemiz gerektiğinin yazılması kolaydır; fakat uygulan ması güçtür. Yine de dünya nimetlerine erişmek hırsının kışkırttığı nefsimizi yenmemizin yollarını aramalı, davranışlarımızın hesabını önce kendimize vermeliyiz. Kavganın devam etmemesi, millî Birlik ve Beraberlik şuurunun tam bir hakimiyet kazanma sı milletimiz için bir varlık şartıdır. Tarihe bakınız, artık yalnız adlarını hatırladığımız milletleri düşününüz. Hepsinin içlerinden yıkıldığını önce birbirleriyle dövüşmeye başladıklarını, nihayet düşmanları na yem olduklarını göreceksiniz. Buna karşılık, bugün izahında bile güçlük çektiğimiz büyük başarıların sahipleri, diğer üstünlüklerinden daha çok, birbirlerini sevmenin muhteşem gücünden yararlan mıstardır. Yine, içtımayyatçılarır» ortaya koyduğu bir gerçeği daima hatırlamalıyız: Bir milletin mensupları birbirlerini sevdikleri sürece düşmanlarına karşı uyanık olurlar. Birbirlerini sevmedikleri vakit, tehlikeyi görmek imkânını ezmek gücünü kaybederler. Belki yüksek hayallerimize gölge düşürür ama birbirlerini seven kimselerden meydana gelmiş milletlerin diğer milletlerden hiç hoşlanmadıkları ve bu durumun milletin faydasına olduğu da içtimai i-limlerin bir hükmüdür. Savaşlarda millî şuurun güçlenmesi de bu yüzdendir. Birbirimizi sevmediğimiz vakit, diğer milletleri sevmeğe başlarız; fikrimizi paylaşmış görünen bir yabancıyı milletdaşımızdan üstün tutarız. Başkalarının kavgasını benimser, çok defa farkına varmadan yabancı ideolojilerin hizmetine girer, düşmanın zaferi uğrunda öz kardeşlerimi zin kanını akıtırız. Böylece ihanet çukuruna düşeriz. Yarın, kaçınılmaz hesap günü geldiğinde şehitler yüzümüze tükürecektir!.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN!
mı/m birçoğunda gönüllü sempati guruplarına sahip bu Umduğumuzu işaret etti. Türk çe konuşan dilimizi ve kültü rümüzü paylaşan milyonlarca Türk'ün dış politikadaki başarılarımız için büyük bir destek olabileceklerini hatır-İsıttı, «Türkiyenin milli hedef Icri yeryüzünün en eüçlü ülkesi haline çelmektir. Türkiyenin güvenliği Balkanlarda.
Tuna ve Vardar'dan Ege'de adalardan başlar.» diyen Alparslan TÜRKEŞ, gelişinde olduğu cibi gidişinde de coşkun tezahüratla uğurlandı. Ve O.D.T.Ü:*nin tecrübeli koridorları ile bahçesi, uzun bir süre BOZKURT ve MEHTER marsları ile çınladı durdu.
• TRT DEDİKLERİ
Adalet Partisi Hükümetinin tutumunu çok kimse beğenmiyor. Türk milliyetiçlerinin büyük bir kısmı da, haklı sebepler yüzünden, Hükümetin davra nışlarından hoşlanmıyorlar. Buraya kadar herşey doğrudur, ta biidir Yalnız AP. Hükümetini be ğenmemek. Hükümete karşı çıkanlarla her konuda aynı görü şü paylaşmak mânasına gelmemelidir. Bu girişi TRT kanununu değiştirmek isteyen tasarı münasebetiyle yapıyoruz. 8ilin-diği gibi, TRT tasarısı, başta si yasî partilerimiz olduğu halde, Pek çok teşekkülün itirazına yol
açtı, direnme tecrübelerine zemin hazırladı. Biz, böyle bir ko nuda Türk milliyetçiliğine inan mış siyaset adamlarının çok dikkatli olmaları gerektiğini dü sunuyoruz. Hükümet tasarısını kınamak, TRT'yi korumak gibi bir sonuca gitmemelidir. TRT'nin özerkliği Türk milliyetçiliğine hiçbir şey kazandırmamış, ama çok şey kaybettirmiştir
Milliyetçi siyaset adamları TRT' ntn gerçek hüviyetini daima hatırlamak zorundadırlar. Hükû
met TRT'yi bir noktadan beğen miyorsa, milliyetçilerin şikâyeti hemen her noktadandır. TRT'nin özerkliğine getirmiştir? Bir cümle ile özetleyelim: Kendi dünya görüşlerinin propoganda-sını yapmak hürriyeti üstelik. TRT'nin benimsediği dünya görüşü hem Türk milliyetçiliğine aykırıdır, hem de milletimizin değil çoğunluğunu yüzde birini bile temsil etmez. TRT. en bü yük dertlerimizden birinin, yabancı kültür emperyalizminin başlıca âletidir öyle bir alet ki
«Va mı yol eskiten?..»
milletin parası ile beslenir de terbiyeli olmak ihtiyacını bile duymaz. Türk sanatını sevmez. Türk müziğine adetâ düşmandır. Kilise müziğine ayırdığı saatin onda birini mehter müziğinden esirger. Ya TRT'nin dili? işte" o, tam bir felkettir. Güya, sözüm meclisten dışarı Öztürkçeci geçinir. Sorun*u ve belleki ool bir dille konuşur ama, guver • nör demekten de ;htç sıkılmaz. Ölülere rahmet dilemeği gerici lik saydığından mı nedir, hep «Toprağı bol olsun» der. Böylece bütün bif milleti «kendi top rağının bol olacağı güne hasret çektirir. Spikerleri vardır.
Türkçe bilmezler. Bir tarihta «Cemal Gürsel'in hastalığı veha-metini koruyor!- cümlesi Tan-ganika radyosundan değil, TRT den duyulmuştur. Cumhurbaşkanına hakaretten mahkûm olmadıkları için şükretmeleri gerekirdi.
Kısacası, TRT'nin, milliyetçi Irk açısından tutulacak bir tara f i yoktur. Millî şuuru inciten, geleneklerimizle alay eden prog ramlarının hesabını henüz vermemiştir. Aslında TRT'nin özerk ligi demek, Türk milliyetçiliğine düşman bir kuvvetin millet parası ile yaşatılmak istenmesi demektir. Fazla söze ne hacet! öyle bir TRT dir ki o. bunca u-
•
yarmalara rağmen, Sinkiang lâfından halâ vazgeçememiş, Doğu Türkistan demeğe dili varma mıştır. Peki ne yapmalı TRT'yi Hükümetin emrine mi vermeli? Orasrnı bilemeyiz. Ama, Türk devletinin emrine verilmesi şart tır. ötesi hikâye..
• BOYKOTLAR
Boykot salgını yine başladı. Hele Ankara Üniversitelerinin hızlılığı gittikçe artıyor. Kim haklı, kim haksız? öyle bir konu ki, haklılıkla haksızlık yan yana. hattâ iç içedir. Üniversitelerimi zin birçok bakımdan, yetersiz olduğu doğrudur. Öğretim üyelerinin çoğu yetersizdir. İlimce, faziletçe, samimiyetle yetersizdirler, öğrencilerin eğitimleri, beslenmeleri ve barınmalarını sağlayacak müsait şartlar hâla hazırlanamamtştır. Fakat günümüzün boykotlar» kısaca özetlediğimiz yukarıdaki haklı sebeplerden ziyade, öğrenci dertleri ve eğitim düzeni ile tamamen ilgisiz hedeflere yönelmiş görü nüyor. Hiç değilse boykotları yöneten bir azınlık, siyaeî ve i-deolojik gayelerle hareket ediyor. Böylece boykotların bir mil lî eğitim davası olmaktan u-zaklaştığını, memleketimizdeki kavganın bir bölümünü teşkil
(Oevamı 11 nci tejfada)
>EVLET * 7/NİSAN/1969 * SAYFA : S
«TÜRK DEVLETİNİN ISTIKBJNE İNANMAK LAZIM» FAK i • O
I — SAĞ - SOL KAVGALARI VE FMPERYALİST DEVLETLER
İstanbulun Taksim Meydanında kardeş kardeşi vuıuuKian ve kan döküldükten sonra Türkiye Başbakanı Sayın Demirel, «Türkiye'de gerginlik var, batıyoruz demeye lüzum yok»... «Türk Devletinin istikbaline inanmak lâzım» buyuruyorlar.
Sayın Demirel Türkiyede gerginliğin var olduğunu itiraf ediyorlar, ancak Türkiyenin batmasına yeterli bulmuyorlar, ve bu gerginliğe rağmen Türk Devletinin istikbaline inanmamızı istiyorlar.
Sayın Demirdin bu sözlerinden, maalesef, bir mana çıkaramadık. Biz, birçok Devletler kurmuş Yüce bir Milletin evladı olmak sıralıyla, elbette Türk Devletin istikbaline inanıyoruz. Bizim endişelerimiz ve şüphelerimiz bu devletin kaderini hernasılsa eline geçirmiş olanlarıyj inanıp inanmadıkla-
Görünüş odur ki, Türkiye iki hasım kampa ayrılmıştır, veya ayrılmasına çalışılmaktadır. Şuursuz bir sağ-sol mücadelesi halini almış olan bu savaş, fikir yönünden Milletimizi XX. asrın çok gerilerine itmektedir.
Böylece, bu savaş memleketimize pekçok zaman ve guç kaybettirmekte ve dolayısıyla Milletimiz bir türlü arzu edilen seviyeye ulaşamamaktadır.
Peki, bu itişme kakışma Türkiyenin muasır medeniyete ulaşabilme savaşı olmadığına göre, nedir bu sağ—sol kavgaları?
Büyük bir felâketin geleceğine işaret sayılması gereken bu kavgaların nedenlerini anlayabilmek için yakın tarihimiz
de vuku bulan Millî mücadelemizin armağanı olan Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasasının niçin Türk Milliyetçiliği esasına göre hazırlandığını, bugün ise, sinsi sinsi, bu esastan neden uzaklaşmak istenildiğini idrak etmek kâfidir.
1939 yılından bu yana Türk Milletinin maddî mânevi menfaatlerini korumakla mükellef Devlet adamlarmm, Millî birliğimizin ve bağımsızlığımızın tek sigortası olan Türk Milliyetçiliği bir kenara itilerek, emperyalist devletlerin menfaat v i arzuları karşısındaki davranışları, memleketimizi bugünkü çıkmaz duruma sokmuştur.
Hakikat odur ki, Türk Milletinin parlak mazisini birlür-lü hazmedeıniyenler, emperyalist devletlerin de teşvik ve yar dıınlarıyla, Türklüğü yoketme mânasına gelen sırtlarındaki aşağılık kompleksi kamburunu atacakları yerde, bu kamburu bütün bir millete maletmek gayretlndedirler.
Emperyalist devletler ise, böl ve hükmet, makyavelist siyasetini elden bırakmıyarak, azgelişmiş memleketlere yardım veya Kültür anlaşmaları bahanesiyle, bilvasıta, eskiden olduğu gibi bugün de bu memleketleri insaniyet nâmına sömürmekte devam etmektedirler.
Bu sömürme ameliyesini rahatça yürütebilmeleri için, içerden elde ettikleri adamlar vasıtasıyla, Müstevliler, Milliyetçiliğe karşı ya doğrudan doğruya cephe almakta, veya bu müesseseyi soysuzlaştırmağa çalışmaktadırlar.
Böyle bir soysuzlaşma programını tatbike koyabilecek hükümetleri, bugünkü açık veya kapalı beynelmilel teşkilâtlar la iş başına getirmek artık mesele olmaktan çıkmıştır. Netekim bunun numunelerini gerek perde içi, gerekse perde dışı memleketlerde sık sık görmekteyiz.
Bu hükümetlerin vazifeleri, Millî olan herşeyi soysuzlaştırmaktadır.
Meselâ, Doğum, Dil, Kültür, Eğitim gibi millî müesseseler, sırasıyla, Doğum kontrolü, Dil uydurmacılığı, Kültür emperyalizmi, Eğitime yabancı unsurların sokulmasıyla; iktisat ve Sanayi gibi müesseseler ise, karşılıksız iç ve dış- borçlanmalar, yabancı sermaye akımı, montaj sanayii teşvik ve ya bancıların tekeline terketmekle soysuzlasın
conc
METu wOR|T)-' -
f İ n . . . ^"^JOpe fO O
yjy'YER^-ry
ew, •. school system ne
ıope fo an anaent area
with IMAGIJ4E, if you will, a Russian styîc aü elasses taught in Russian, but operaıing in
ington, D. C, and funded by the U. S. Government. This fantasy, with natıonal variations, is a rcality in inkara, capital of Turkey. Here a ncw unıvcrsityj^
5.000 of the çlite of the national high schoçl
starteii v ing yea Vssemb licat un "fâcultic cializcd , a mi Sci' i be latt.
«Rus stilinde, bütün derslerin Rusça verildiği fakat Washington, D.C'de kurulmuş y_e A.B.D. hükümetinin parası ile beslenen bir üniversite hayal edin, Bu fantezi, bazı millî değişiklerle Türkiye'nin Başkenti Ankara'da bir gerçektir.»
Bu kıstaslar gözönünde tutulunca, memleketimiz nâmma endişe duymamak mümkün değildir Bir de buna şuursuz bir sağ—sol kavgası eklersek ülkemizde ne gibi dolapların döndüğünü ve ne yapılmak istenildiğini anlamakta güçlük çekmeyiz.
Doğum kontrolü meselesi hayati önemi haiz olmakla beraber, biz bu yazımızda özellikle Türk Milliyetçiliği, veya modern anlamıyla Türk Dili ve Kültürü üzerinde durarak «Türk Devletinin istikbaline inanmak lâzım» diyenlerin bu düşünceden ne kadar uzak olduklarını cereyan etmiş olaylarla isbat ediyoruz.
Yalnız mevzua geçmeden önce, doğum kontrolü meselesine kısaca temas etmeyi gerekli buluyoruz.
Hemen söyliyelhn ki, Türkiyede Doğum kontrolü tam manasıyla bir cinayettir ve bunu teşvik veya tasvip edenler her halükârda vatana doğrudan doğruya ihanet etmektedirler. Birkere düşmanlarımızın nüfusları süratle artmaktadır, ikincisi, ve en önemlisi bu kontrol bizim değil yabancıların elindedir, herşeyimiz onların elinde olduğu gibi. Doğum kontrolü ilâçları, bilhassa bizim için, dışarda hazırlanmakta ve bunlann tahlili tarafımızdan tam yapılamamaktadır. Yabancı lar, grup grup köylerimizin içine kadar girmekte ve halkı kandırmaktadırlar. Türk neslinin farkında olmıyarak tükenmesi veya, sakat kalarak, fikren ve bedenen güçsüz hale gelmesi Türklük dâvamızın sona ermiş olması demektir ki, bu da Türklüğün bekası için doğum kontrolü meselesinin ne kadar önemli olduğunu göstermeye kâfidir.
Şimdi, Milletimizin fikir ve beden bakımından bir güç olduğunu kabul ettikten sonra, niçin Türk Milliyetçiliği veya başka bir deyimle Türklük dâvası üzerinde duruyoruz, onu izah edelim.
Çünki Türk Milliyetçiliği veya Türklük veya Türk Dili ve Kültürü Milletimizin bekası için asgari şarttır. Onsuz hiçbir millî dâvayı halletmek mümkün değildir.
Türk Dili ve Kültürünün inkişafı davası kat'î bir dokunulmazlık prensibine bağlanmadan, millî dâvaların onsuz ve doğrudan yabancı unsurlarla halledilebileceği düşüncesi boş bir tefekkürden ibarettir.
Bu dâvanın önemi anlaşılmadıkça, Dil ve Kültürümüze gereken hassasiyet gösterilmedikçe, «Türk Devletinin istikbaline inanıyoruz» veya 6. Filoyu istemezük, Amerikalıya «go home» demişiz bundan ne çıkar.
Üniversitelerimizde, Amerikanca tedrisatı hoş karşıladıktan sonra Amerikan sefirinin arabasını yakmışız veya Türk Devletinin istikbaline inanıyoruz demişiz, neyi ifade eder
Bir yandan 6 Filoyu protesto ederken, öbür taraftan Beyazıt Kulesinden Türk bayrağım indirmekle Türk Milliyetçiliğine hizmet mi edildiği zannediliyor?
II — TÜRKLÜK, OLAYLAR VE TÜRK DEVLETİNİN İSTİKBALİNE İNANMA MESELESİ
Türklükle ilgili görüşlerimi, zaman zaman, günlük gazetelerde efkârı umumiyeye açıklamıştım. Hemen ilâve etmeliyim ki, bu fikirlerle, Türk fikriyatına bir yenilik getirmiş değilim. Sadece bir Türk fikriyatının var olduğunu ve bu varlığın temel unsuru Türk Dili olduğunu, Türk fikriyatının gelişmesi ise Türk Kültürüne dayandığım ve bu itibarla, Türk Dil ve Kültürünün, Milletimizin bekası bakımından, baltalanmaması gerektiğini savundum.
Bugün Türkiye yanlız iktisadî buhranla karşı karşıya kalmış değildir. Fakat görünüş odur ki iktisadî buhran, Türk mânevi varlığının çökertilmesini süratle..dirmek için, kasten yaratılan ve devam ettirilen bir baskı unsuru olmuştur.
Netekim bu baskının tesiri altında bunalan vatandaş, ya geçim derdine düşmüş, ya kolay kazanç peşinle koşmakta, veya tevekkülde çareyi bulmuştur.
Bir millet için bundan daha tehlikeli bir an olamaz. Boy le bir anda, bir Millet ne diline ne de kültürüne sahip çıkmayı düşünemez.
Böyle bir anda, tahrip unsurları derhal faaliyete geçerek, hiçbir millî müessese ayakta bırakmamak amacıyla, Devleti ve Hükümeti nihayet alaşağı etmek suretiyle, bütün bir Milleti manen çökerttikten sonra, Onu Millet olmaktan çıkarır ve bir halk yığını haline sokar.
Dikkat edilirse, benliğini kaybetmekte olan bir milletin hükümeti dalma zayıftır. Arkasını yabancı devletlere dayamış, tek bir şahıs dahi, böyle bir hükümete her istediğini yap-tutabilir. ^
* Türkiyede böyle bjr durumun olup olmadığım bilmiyoruz ne de temenni ederiz. Fakat itiraf etmeliyim ki, bazı olay lar insanı şüpheye düşürüyor.
Meselâ, geçen haziran ayında, her nedense, aşırı sol hareketlerin öncülüğünü yapan O-D.T.U. si ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Hariç, diğer bütün üniversitelerde, dışardan idare edildiğine şüphe olmıyan boykot, işgal ve tedhiş gibi gayri kanunî hareketlere karşı yetkili makamların hiçbir tedbîr alma yoluna gitmek istememeleri ve hatta, ana muhalefet partisinin bu hareketleri kışkırtır bir mahiyet taşıyan «boykot ne ise işgal odur» şeklinde demeç vermesi, kanunları çiğneyen ve Vatanı bölmeğe matuf bu kışkırtma hareketlerini kanun çerçevesinde durdurmağa çalışan gençlerimizi, 1944
hâdiselerindeki gibi, uyd^ t takarak yıldırmağa ça lışması, üniversite ve ü " komünist metodlaria, efkârı umumiye nezdinfın düşürülmek istenmesi, iç ve Dış politikanirf^ulanan millî temellere oturtulması yerine, eski*Ian ve düyunu umumi-yeleri hatırlatan bir istff» bu şüphe ve endişelerimizde pek de haksız oÇstŞrir.
Türk Milletini temeF^hyetlerini tevsik edici mahiyette bir hâdise de i cereyan etmiştir.
Edinilen bilgilere göfnlarna, 1969 yıllık programı eğitim bölümünde^1111 kısmında, 1959 yılın da tatbik edilmek üzere* b ir program hazırlamış ve bu program Yüksek£Ve Bankalar Kurulunun tasvibini görmüş ve nstİF maddelerin resmî gazetede ilânı gerekirken, h diğerleri yanında yer almadığı hayretle görül£raHk 1968, sahife 107).
9. madde derki: Tif retimde dilinin Türkçe olması esastır. YabancrkIarmdan yararlanmayı sağlamak amacıyla, h a z a y a ilk sınıflardaki yoğun dil öğretimine özelPe* kaydıyla mevcut ve kurulacak kurumlarda fn Türkçe olması sağlanacaktır. (5/12/68, HizrU
Devlet plânlama 19«aniIr»a alınan bu 9. mad de, Türklüğün kuvvetlerfelmesi bakımından, Türkiye Cumhuriyetinin Kf rk'ün görüşlerine tamamen uygun olmasına rflfddeiun nasıl ve kini tarafından resmi gazeted* a?ağıda telgraftan anlaşılmıştır:
Sayın Süleyman Dell Başbakan A N K A R A
Planlama Teşkilâtın!doğramı tedbirler bölümüne Türkiyede açılmı{s.?nra açılacak üniversitelerin eğitim lisanları?11 rk? e olması gerektiği yolunda bir madde koyf v e bunda İsrar ettiğini
Prof. Dr. ULUCAY
öğrenmiş bulunuyoruz» i i - ç r . , Türkiyenin muasır £ ' ^»meş inde en etkili
bir vasıtanın Türk eğitham;"Jması ve bir ışığın söndürülmesi anlamına].v ?!?lrt hiçbir şekilde yetkisi ve ilişkisi olma** d i . , y u k çatışmaları sinesinde taşımakla ola*» i t l e r i n i z e arz ede:
Karadeniz Teknik \[ CAV $ nda bulunmak üzere Ankara'dan ayrıl* 1 - e j t * . ^ n ve butun gücümle karsısında di ren» ' S l ze şahsen ilete-rşısında medim. Onun için telle
Saygılar O, D T ? kurda* • f • U. si rektörü
.grafı u* Kurdasın arz mablştir. ' r e m i r telakki
edilerek, tekmili de ypevletint Evet bu ihanete ri£ T.BAil ı İ S t a c b a l l n e i n a '
nıyoruz», ve bke Mrakt g ö r i S finde' b ü t ^ müzakerelerinde, »Planın Inri1TU u r k e n ' h e r v»l olduğu gibi, bu yıl datemai1 K , ^ ° ^ r e t m ı y a p" ması ve bu Üniversite» m**nş\n tutumunun tenkid edilmiş oU*
'ehlivano&ı Ordu Milletvekili, plâna «Vji"' Devlet Plân
lama teşkilâtının ikhı< koyduj^^rfk Öğretim Türkçeyle yapılır» diy«.ükmü d u 7 - «temesi üze-rine, Kurdaş'm faaliy* redir, buni, d u g u n u ö n e
sürmüş, «Ne haddine? u n a s « yapar?» demiştir. ihi Soyer' * v
Niğde Milletvekili j «Kuvvetw K e m a l K u r ' daş'm haddini aştığı*» "•• nereden alıyor» demiştir.
11 korUmaWı Memleketimizin Hfn üzerind„ î mükellef,
TBJV1.M. si bu çok Ö^ğmi ü^T: »«arla duracağım ve Kurdasın * ^ e kararSu 6 ? y o r u z *
Aksi halde Ankara*ne kimgeJJ™ kurmuş bir umumî valinin Türkiy4 Şüphesi kal-mıyacaktır. ı sus» fikir ve »„
Bize gelince, anlalffui başbafc m i l u a h l a k
yönünden bu kadar t a l ı k ç a önemle karşılanmış olmasa
Gerçekten, birkel*p *• hia4d* T - , . . (1) Devlet Plânl*" «n etkin ' . T u r k ı y e t t ı n
muasır medeniyete *JP al l»amaktan * vasıi^1
Türk Eğitiminin e l in*
DEVLET * 7/NİSAN/1969 * SAYFA : T
Bu kapıdan TÜRKÇE giremez!..
Tam aksine, bu vasıtanın önemi açıkça beliruıaikten sonra, Türk eğitimindeki gerçek yeri gösterilmektedir.
Türk eğitiminde, ismi üzerinde, esas olan Türkçedir. Yok sa Kurdaş haddi olmıyarak Türk dilini mi inkâr etmek isti yor? Etmiyorsa, ne zamandan beri, vasıta olan bir şey, esas olan bir şeyin yerini alabilir.
Bukadar basit bir muhakemeyi yürütmekten âciz bir zat, nasıl oluyor da Türk Eğitiminde, hey'eti vekileyi de hiçe sayarak, bir kararnamenin değiştirilmesinde söz sahibi olabiliyor. Bunlar, doğrusu, anlaşılması çok güç olan hususlardır.
(2) Üniversitelerimizde, ana dilde tedrisatın yapılması, bir ışığın söndürülmesi anlamına gelmesi, ve bunun üzerinde İsrarla durulmak istenmesi cidtlen dehşet verici bir anlayıştır.
Böyle bir anlayışa, ancak ve ancak bir Türk düşmanı sahip olabilir.
Bu bir fikir olamaz, düpedüz ihanettir. Nihayet,
(3) Bir Türkiye Başbakanının, Devlet Plânlama dairesinin hazırlamış olduğu bir maddeyi önce kabul ettikten sonra, gayrımesul bir şahsın, gider ayak çektiği bir telegrafı ciddiye alarak, bu maddenin resmi gazetede neşrini durdurması, veya durdurulması hususunda emir vermesi çok gariptir.
Üniversitelerimizde, Türkçe tedrisat, Türk bilim dilinin ve kültürünün temel unsurunu teşkil ettiğine göre, Başbakanlık gibj en yüksek İcra organının, seviyesiyle mütenasip ilk hareketinden dönerek, gayrimesul bir şahsın giderayak çektiği bir telegrafa uymuş olmaları, cihetteki dâvanın önemt dolayısıyla, tatminkâr bir izahatın verilmesini müstelzlmdir, aksi halde maddenin, resmî gazetede ilâm gerekmektedir.
Bu meselenin ne kadar önemli olduğunu, ve üzerinde durulması gerektiğini takdir etmekle beraber, cereyan etmiş olan hadisenin vahametini daha da iyi tebarüz ettirmek maksadıyla meseleyi şu soruyla karşılaştıralım.
ATATÜRK, «Türklüğün yabancı mandasına ve kontrolüne tahammülü yoktur» fikrini ileri sürmekle, Batı emperyalizminin her çeşit istilâsına karşı bütün bir Milleti seferber etmekle, ve nihayet İstiklâl savaşını kazanmakla, Türkiyenin muasır medeniyete ulaşmasına, ve birçok ışıkların parlamasına mâni mi olmuştur.
işte buradaki mantık ne ise telegraftaki mantık da odur. Dil ve Kültürün önemini idrak eden Yunanlılar, Izmire
şu günün emriyle ayak basmışlardı: Bir ülke askerlerle değil, fikirlerle zaptedilir. Bunun için İlk görevimiz Izmirde Yunanca tedrisat yapan bir üniversite kurmak olacaktır.
Kurdaş ise, Yunanlıları geride bırakıp, daha da ileri giderek, işte burada ilericiliğin tam hakkım vermiş oluyor, Anadolunun merkezinde, yabancı dilde tedrisat yapan bir FANTEZİ üniversitenin gelişmesini arzulamakta, ve bunun için direneceğini, hem de bir Türkiye başbakanına, pervasızca bildirmekte. '
Biz, 1964 yılında, bir kopyesini de Milli Eğitim Bakanına sunduğumuz istifanamemizde» O.D.T.U. sinin bir ilim müessesesi olmadığını, memleket çapmı aşan yüksek menfaatlerin çarpıştığı bir siyasî teşekkül' olduğunu, ancak sağlam ellerde bulunduğu takdirde Türk Milletine yararlı bir duruma gelebileceğini bildirmiştik.
Başka yazılarımızda ise, Devlet eliyle kurulan, bütün ihtiyaçlarını Devlet hazinesinden sağlıyan, bu üniversitenin, yabancı dilde tedrisatın da kattığı gayri millî bir hava içerisinde, kuruluş kanununun öngördüğü esas gayeden tamamen ayrıldığını ve bu itibarla ondan beklenen hizmetleri yerine ge-tiremiyeceğini anlatmaya çalışmıştık.
Gerçekten, çeşitli fikirlerin ve mesleklerin geliştiği, üniversite hüviyetinde bir müessesenin tek bir şahıs tarafından daresi, birkere mümkün değildir. Bilinen ve yürürlükte olan odur ki, üniversiteler, akademik lıey'etler tarafından idare edilirler, ve özellikle, Amerikan stilinde bir Üniversiteni,, rektörü, akademik karyerden gelsin gelmesin, bu hey'etlere başkanlık edemez. Netekim, O.D.T.U. si, Amerikan stilinde bir üniversite olması keyfiyeti dolayısıyla bu husus 7307 sayılı kanunda gözönünde tutulmuştur.
Diğer taraftan, B. M. Meclisinde, itiraz ve münakaşalara sebebiyet vermiş olan 2. maddenin, a) fıkrası, yani
«Muayyen evsafı haiz Türk öğrencilerine ilmî, teknik ve mesleki sahalarda umumiyetle ingiliz dilinde ileri bir öğretimi temin edecek geniş imkânlar sağlamak», daha çok, Devlet Plânlamanın hazırlamış olduğu 9. maddenin taşıdığı mânaya gelir, hiçbir zaman ingilizce tedrisat mânasına gelmez. Bu mânaya gelebilmesi için a) fıkrasının şu şekilde yazılmış olması gerekirdi:
«Muayyen evsafı haiz -Türk öğrencilerine ilmî, teknik ve meslekî sahalarda geniş imkânlar sağlamak amacıyla İngiliz dilinde Öğretim yapılır.»
Binaenaleyh, O.D.T.U. sinde ingilizce tedrisat hem kanuna, hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasamın 3. maddesine aykırıdır. Bu madde der ki:
«Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Resmî Dil Türkçedir».
Açık seçik bu maddeler karşısında, Başbakanın Devlet Plânlamanın hazırlamış olduğu 9. maddeyi kaldırtması, «Türk Devletinin istikbaline inanmak lâzım» sözüyle tezat teşkil etmektedir.
Bize ders vermeye kalkışan madrabazlardan çok daha iyi biliyoruz ki, Batı Devletleri, muasır medeniyete, başkaların lisanlarıyla, taklitçilikle değil, kendi dillerinde ifade etmiş oldukları yeni fikirlerle, ve yine kendi dillerinde yazmış ol dukları orijinal eserlerle ulaşmışlardır.
Ama Kurdaş gibi «Elli yıla kadar bir Türk Devleti kal-mıyacak» diyenler ve bu gaye için çalışanlar, elbette ki, vasıta olmaktan ileri gidemiyen bir yabancı dilin Türk Eğitiminde esas olan Türk dilinin yerine getirilmesine karşı itirazları bir ışığın söndürülmesi, veya söven mânasma geldiği üzerinde duracaklar ve bunda direneceklerdir.
III — O.D.T.Ü.'Sİ TÜRKİYE'DE BİR FANTAZİDİR
üniversiteler, bir milletin ayinesidir. Yabancı dilde tedrisat yapan bir üniversite, devlet eliyle dahi kurulmuş olsa o milleti temsil edemez.
Bu yanlış fikirde İsrar edildiği takdirde, Türk Milletinin anasın asliyesi bu kozmopolit müesseselerde kaybolur gider.
Türk Milletine karşı uzun vadeli bir komplonun hazırlanmış olduğunu, ve bunun adım adım, sinsi sinsi yürütüldüğü nü her Türk bilmelidir.
Türkün topla, tüfekle ne de , XX. asrın füze ve atom bombalarıyla yüulamıyacağını anlamak güç değildir. Fakat Kültür emperyalizmi, Türk'ü imha edebilir, bunda da kimsenin şüphesi olmasın.
Türk Devletlerinin yıkılması, Türk Diline ve Kültürüne yeteri kadar önem verilmemiş olmasının tabii ve kaçınılma/ bir neticesidir.
Türkiye Cumhuriyetini ayni âkibete zorlıyacak en müsait yer, yabancılar tarafından durmadan propagandası yapılan O.D.T.U. sidir.
Gerçekten, hedefe varabilmek için, Kurdaş, mütevelli, hey'etini kendi arzusuna göre seçtirmekte, 7307 sayılı kanununun 7. maddesini hiçe sayarak yetki gaspıyla, kendi riyasc tinde uydurma bir akademik konseyle, kontrat marifetiyle, ve bol paralarla öğretim üyelerini ayrıca kendisine bağlamakta, bu da kâfi değilmiş gibi, CIA ajam bilinen, Türk Eğitimini kontrolünde tutan, vatanperver ilim adamlarının idarî vazifelerinden alınmalarında büyük rolü olmuş bir zatın başında bulunduğu Ford yardımını da istediği şekilde kullanmaktadır.
Bu haliyle, bu üniversitenin bir FANTEZİ olduğunu, evvelki neşriyatlarımda defalarca belirtmiştim. Ama ayni fikrin, Kurdaş'm çok güvendiği Batıdan da geleceğini doğrusu lıiç tahmin etmemiştim.
Gerçekten, geçenlerde, tesadüfen elimize geçen bir yabancı mecmuada, fikirlerimiz, hem de bir iki satırda tevid ediliyordu.
Amerikada, Evanston'da basılan, The Rotarian adlı aylık bir mecmuanın, cilt 113, sayı 3, Eylül 1968 inişlisinin 33. sa-hilesinde OD.T.U. si hakkında, Missouri Üniversitesi Dekan-larmdan, Paul Dean Proctor, bakınız ne diyor:
(Dîvamı 11 nci Sayfada)
Başvekil Kim?
*€VL£T * 7/NİSAN 1960 • SAYFA : 8
TURKIYEDE DİH EĞİTİMİ
DIS OLAYLAR
Doç. Dr. Yaşar KUTLUAY
Kaynayan bir ülkeye geien huzur • General Frankonun memleketinde neler oluyor* Nixon Avrupayı gezdi
Bizim eski hastalıklarımızdan birisi de umumundan gettşıuu«s**U«a ıiıcaınuu olmadığımız müesseseleri ıslah etmeye ug»asu»u*Uınsa onu ynsıp ortadan kaldırmaktır. Bu hastalık ÇOK "*»na genls? *>lçıioe günümüzde de nüksetmiş gibidir. DikKaı «ttfecatt, **>» ydlaun en çok kullundan sloganı «bo-günKt luı/.cıui) değişmesi» dır. Bu düzen değişmeli, bu düzenle üşütmemize ıınka» yoktur, bu bozuk düzenin gidisine dur denmemin ııiunşeılen hergiı»» gazelde t i kaplamaktadır. Halbuki luemie&ettf tıuKuımeıma olan «düzen» hiç şüphesiz bir Anayasa ve demokrasi nizamıdır. Bunun aksayan, düzeltilme yv nnıiıtac Ktsımtan elbette vardıı ve olacaktır, ama işi o ta-falla., alırsak aksaklıkları düzeltme ve ıslah çareleri sorulacaktı) ıa«M on ıtı/anıı topyekün kötüler de değişmelidir der »eu »anki daha müsbet davranmış, meseleyi kökünden hal-lcuilımş savanlar vardır.
Dun c£imn müesseseleri mevzuunda da bu mantıkla hareket ettmıuşur. Cumhuriyetin ilk yıllarında birbiri ardı sıra girişilen inkılap hareketleri sırasında medreseler, imam hatip totodan ve oılahare de ilahiyat Fakültesi birbiri ardından * apaiıtBMQlardır, Bu müeses?lerin o günkü durumları tat mtnkaı goriıimemiş, vazilelermi layıkiyle yapmadıkları ve ce miyeıe zarailı oldukları mülahazaları ile hepsi lağvedilmiş-leru.ı Kn .uuauan itibaren bu müeseseierln bünyelerinde gi rişt.Kterı utana] ve yenileşme hamlelerine, Medreseden Da-rüiıuıuuıa i (üniversite; geçiş çalışmalarına bakılmamış, bu çalışiinıiarır. suıâtlendirilmesi yoluna katiyen gidilmemiştir. Bunun in loptan kapatılmalarının «din meselesini» kökünden halicuccegt venmıne düşülmüştür.
ı evrimi l'cdıisat Kanunu hükümete din adamı ve hizmet :..cr.ın yitiştirmek İçin gerekli okulların açılması vazife-•in. vitkicdiği halde o yola gidilmemiş, dinin cemiyetin vazgeçilme/ bir unsuru olduğu gerçeğinden kaçınılmak istenmiştir
Mcıniettctımtze dm hizmetlisi olarak çalışanların toplanın m. W om civarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu kadar geni •>.! K.tteyi yetiştiren ocaklar tamamen ortadan kaldırılınca ne olacaktı? Camiler, mescitler yıkılacak, din hizmetleri gocuimı* mı olacaktı? Elbette hayır. Fakat boşalan kadrolar «yarım» hatta «çeyrek» yetişmiş kimseler tarafından doldurulacaktı Bilgisine, selâhiyetine güvenen filân ve falan hocalar açacakları tamamen özel kurslarla eleman yetiştirecek-lerd. Bu elemanlar beliren ihtiyaçları karşılayacaklardı. Nitekim bu durumu yalnız cemiyet değil bizzat hükümet de kabul etmiş ve imtihanla vaiz ve müftü ve din görevlisi tayin için talimatname hazırlamıştır. Bu talimatname Diyanet işleri Başkanlığında yıllar yılı tatbik edilmiştir. Müezzinler 4çin sadece kıraat, imamlar İçin kıraatin yanında basit din bilgisi. vai/.let İçin bunların yanında arapça, tefsir, hadîs, fıkıh bilgisi, müftülerde ayrıca feraiz bilme şartı bu talima-tın hükümJerlndendi-
Müsbet bilgilerden mahrum, ilk ve orta tahsil görmemiş kimseler] bu vazifelere getrilmesi elbette mahzurlu idi, bun-laı için de tek müsbet sebep ortada yoktu.
Uu mah/.urlariii ve cemiyetin bu cephesinin takviye edilme», taam relinin t ark edilmesi 1949—1950 yılma rastlamaktadır, /.amanın hükümeti ve Milli Şefi ya girilen çok partili devrede yapılan tartışmaların sonucu, yahut da çok yaklaşan umunu seçimlerde şirin görımebilinek için süratle bir düzine İmam Hatip Okulu ve bir ilahiyat Fakültesi açtı. Bu okulları açma kararının arkasından ortaya dinî dersleri okutabilecek öğretmen bulma meselesi bütün azameti üe ortaya çüc-ta. imam Hatip Okullarının 1949—1953 yılları arasındaki bütün öğretmenleri tam mânâsı ile ve meşhur tabirle «alaylı» İdiler Ayni kifayetsizlik MiUî Eğitim Bakanlığı için de bahis konusu idi. Bunun en tipik örneği zamanın Talim ve Terbiye Dairesinin hazırladığı ders ve müfredat programıdır.
1953 yilmda ilahiyat Fakültesi mezunlarının ilk partisinin bu okullarda vazife almasından itibaren lenkid edilen. Klanı istenen bu programlar için Bakanlıkça birkaç defa teşebbüse geçilmiş, her defasında kurulan ihtisa komisyonları •Programın ıslah kabul etmeyecek kadar bozuk olduğu, binaenaleyh tamamen yeniden hazırlanması gerektiğini» ileri sürmüşleı ise de en küçük ilerleme elde edilebilmiş değildir.
imam Hatip Okullarının Ok mezunlarını vermelerinden az sonra yine alelacele açılan Yüksek islâm Enstitülerinin ders ve müfredat programları için de ayni hükmü vermek haksız ve yanlış olmayacaktır. Bu programları hazırlayan en •elâhiyetlj müessese olan Talim Terbiye Dairesinde bâlâ bu İşlerden anlayan değil aza, raportör bile bulunmaması bu ki fayetsizliğip sebebini açıkça göstermektedir.
Açılı-imlan bugüne seçen yirmi yıl içinde İmam Hatip Okullarının ve Yüksek islâm Enstitülerinin programlan an-latıldi'iı şekilde dururken ilahiyat Fakültesi çok dikkate de-ğeı tekâmül merhalelerinden geçmiştir. 1949 yilmda açıldığı Saman titvtn edilen dört kurucu profesörden sadece birisinin islâm- disiplin derslerinden birini okutabildiği, diğer dersler İçin öğretim görevlisi büe bulunamadığı bir vakıa iken, bugün nlasihm merhale Milli Eğitim Bakanlığına bağlı müesseselere nazaran son derece ileri ve tatminkârdır. Gelecek yazımızda meselenin bu cephesi üzerinde duracağız.
PAKİSTAN Aylardan beri Pakistan kasıp kavuran büvük anarşi dalga sı 25 Mart günü kansız bir ihtilâlle iktidarı devir alan or du tarafından durduruldu. 10 Yıldan ben Pakistan'ın idaresini küvetli elleri arasında bulunduran Eyüp Han, ses siz sedasız bir şekilde idare yi kader arkadaşı General Yahya Hana terletti. Yahya Hana gönderdiği bir mektup da Maraşal Eyüp Han şövle diyordu: «Vatanımızın iki parçava bölünmesini ve merkezi idarenin tesirsiz hale sel meşini istiyorlar. Benim baş kanlığımda memleketimin vı kılışının kuk'u bulmasını ka bul edemem.» ANARŞİNİN GAYELERİ
Aylardan oen doğu ve batı Pakistan'da bir takım profes yöne] politikacılar tarafından körüklenen nanarşi, memleke tin mevcudiyetini felce uğrat mıştı. Meydanlarda ateşli nu tuklar soylüyen Avamı partisinin mensupları, doğrudan doğruya karışıklığı ve huzursuzluğu gaye edinmiş görünüyorlardı. Fakir halkın acıklı durumu insafsızca istismar ediliyor, memleketin iktisadi realiteleri kale alınmadan hal kın sefaletinden Maraşal E-yüp Hanın düpe düz mesul olduğu söylcnis'or, fabrikalar da işçiler, köylerde köylüler vağma hareketlerine davet e-diliyorlardı. Pakistan'da mevcut bulunan etnik gruplar i cinde ayrılık arzusu kızıştın-hrken, fakirlere refahın, mem leket iktisadi rahatlığın, otori tenin katledilmesi Üe gelece ğini taahhüt ediyorlardı
Avam Partisinin mensup larından Zülfükâr Ali Butto ve 84 yaşındaki Basan i Çin taraftan solcular olarak bili niyorlardı. Hatta gözlemciler Doğu Pakistan'da bu şahısla rm teşviki ile uyanan ayrıl ma arzusunun Hindistamn Bengal bölgesinde olduğu gibi Çinlilerin tahrik ve' teşyi kinden yardım gördüğünü be-lirtmekden çekinmiyorlardı. Pakistan da anarşinin temsilcileri haline gelen Butto ile Başarü sırf karışıklık yaratmak ve dünyanın bu köşesin de Çin emperyalizmine kolay bir zemin hazırlamak" için a-narsivi hedef alıyorlardı.
ÜLKENİN UĞRADIĞI ZARARLAR
Menfî ve düşman bir muhalefet felsefesinden hareket
«Herşey Pakistan için
PpkisUıfraki Mahut
eden Pakistamn düşmanları, güçlü bir istikbâle namzet olan memleketlerinin böğrün de tamiri güç yaralar açmış lardı. Bir taraftan kan dökül meşine mani olmak için tereddüt içersinde bulunan iktidarın ölçülü davranışları memlekette bütün düzeni sü plirmüş en .yüksek resmi te şekkülden en küçük müesseseye kadar her şev anarşinin dalgalan içinde eriyip git misti. Boykotlar, işgaller, direnme hareketleri, kanunları aşmış ve her şeyi alt üst etmişti. Bu yetmezmiş gibi Doğu Pakistan'da Bcngalcıliği kışkırtan solcular Pakistan'ın doğu parçasını ban parçasından avırmak için vatı i, Hinclli müslümanlarm 1947 yi lında kurmaya muvaffak ol dukları bu büvük devleti ortadan kaldırmak için en şeni harekellere dahi girmekte tereddüt etmivorlardı. Pakistan'ın birlik ve beraberliğini müdafaa edenler, köşelerde kıstırılıp öldürülüyor, linç ediliyor veya çarmıha geriliyorlardı Can ve mal emnive ti tamamiyle artadan kalkmış ti. Bunlardan daha lerıası mernleke.in iktisadi vönden uğradığı kayıplardı. Yalnız Karaşi dolaylarındaki sanayii tesislerinin kaybı 2,5 milvar lira idi. Memleketten anarşiden korkup dış ülkelere kaçan sermaye 1 milvar liraya baliğ oluyordu Tahmil çanliye işçilerinin bir grevi 100 milyon liralık malın gemilere yüklenmesine mani olmuştu.
Kan. ateş, ölüm içinde solcular devleti silip süpür-mekle kalmamış zararlı cere-vanlan güçlendirmeye çalınmış ve memleketi tam bir iflâsın eşiğine getirmişti. Lâyık olmadığı halde diktatör damgasını yiyen Eyüp Hanın «Pa kistan'ı kurtarın!» şeklindeki feryadı işitilmiyor gibi idi.
ÇÖZÜM Çok eeçmeden solun anaşi-
sine karşı o zamana kadar sessiz duran Pakistan ordusundan beklenen ses işitildi. Maraşal Eyüp Han iktidarı kader arkadaşı olan Muhammet Yabya Hanın* ellerine ter kediyor, Pakistan radyoların da konuşan Yahya Han memlekette ordunun idareyi ele aldığını ilân- ederek «askerlere karşı direnen kim olursa olsun Vüz kırbaş vurulmak su retiyle cezalandırılacaktır» di yordu. Askeri iktidann kuruluşundan sonra Pakistan'da kudurmuş hale gelen anaşi-
nin birden dindiği gürülü\ot-du. İhtilâl şarkıları okuyanlar kenar yollarda kaybolmuş troçki edası ile kitleleri isya na sevkedenler ortalıkda gö tütmez olmuş, demir bir oto rite boykotları, işgalleri ve di tenisleri toprağın altına geçil misti. Maraşal Evüp Hanın feryadı nihayet Yahya Hanın «Devletin iradesi yürüyecektir» cevabını alıyordu. Fesat ve fitne ocaklarının söndürül meşinden sonra Pakistan yeni den huzura kavuşuyordu. E-vüp Hanla Yahya Han birleşerek Pakistan'ın bütünlüüü-nü ve huzurunu bunamts üui dar delilerine Çin ajanlarına, solun manyaklarına ve başı-hoş iğfal edilmiş zavallı ihti lâl heveslilerin? karşı garenti ye almışlardı.
İSPANYA Ispauva iç harbinin bitişi
3U ucu yıl dönümünde bir müddetten beri memlekette kurulmuş bulunan fevkalâde1
de hal rejiminin sona ermesine vesile olmuştur. Bir çokla rı bu sevindirici haberi ihtiyarlamış bulunan General Franko'nun bir lu'.fu gibi ka bul etmişlerdi. Hakikatte ısö General Franko'nun etrafında biribirleri ile gizliden gizi.ve didişen kuvvetlerin mücadele terinin netiesi olan bu hal bi razda Frankist rejimin zayıflamasının emareleridir.
DÖRT KUVVET Eskiden beri İspanyol umu
mi efkârı biribirine düşman dört kuvvetin muadelesi için de parçalanıyordu. Solu tem sil eden sosyalistler, komünistler ve anarşistler 1936 1939 yıllan arasında oereyan eden iç harpden sonra milli-veteiler tarafından ezilmişlerdi. Fırsat buldukça başkaldı-ran bu kuvvet her zaman ikti darın yumruğu altında yamyassı idi İkinci kuvvet >Ç harpden muzaffer olarak çıkmış falan'üstleri temsil ediyordu Hali hazırda sendikalara hakim olan bu milliyetçi; ler. çok defa rejimin termilci si gibi gözüküyorlardı. Üçüncü kuvvet ise falanjistlerle bi raber sivil harod? Franko'nun vambaşında yer alan ordunun temsil eddiği kuvvet* ti. Nihayet masonluk gibi gi£ li bir teşkilât olan, sinesinde tspanva'nm koyu katolik cev relerini toplavan ve sanayii h*
DEVLET • 7/NİSAN1969 * SAYFA: 9
yatma hakim olan Opus Dei gizli teşkilatı vardı Bu dört kuvvetin biribirlen ile vaptık lan açık mücadelede, solcular «afdışı kılınmış, diğer üc kuv vetin temsilcileride hükümetteki mesulivetleri paylaşmışlar'1'
FALANJİSTLER PLÂNI îspanva'da halihazırda sen
dikalar bakanlığını uhdesinde bulunduran Jose Solis sendikalar içerisinde falanjistleri teşkilâ landırmiş ve avlardan beri sessiz sedasız hazırladığı bir kanunu hükümetin tas tikinden aeç;rmeve çalısıvor du Bu kanuna söre sendikaların idaresi devle1 i temsil e-den bütün diğer kuve lerin di şında valniz kendisinin irale sine terkedilecekti Kanun hü kümetin tastikine sunulduk-cian sonra ilk protesto hareketi ordudan seldi Yüksek rütbeli subavlar «Biz sendika ların devlet idaresinin dışında bir kuvve: olmalarına mü s?ade edemeviz» divorhrdı Böylelikle ordunun protestosu la başlayan bir falani düş manbğı OPUS Dei emıhunun-da harekete «rermesine sehebi vet verivordu önce fevkalade hal idaresine sivil harbin zaferinin 30 uncu vıl dönümünde son verilivor. bövlelik le millive'ci fal an üstlerin kar sısmda solculann veniden nudu*luda olsa ver amaları temin ediliyordu Ordu ile fa lan i bu kuvvet denemesini yanarken sanavii tesislerinin ço*unu ell°ri altında bulundu ran Oous Dei'cüer bu kavea-n<n ganimetini tonbıvorlardı Z'ra fevkabdde hâl idaresinin kaHırılmasmin en hüvük favdasmı onlar eörib'orla.rdı Normal reiimin avdeti memleketten kaçan sermavenin ee rî dönüsünü saftlavacak. sanavii merkezleri vniden bol kazançlı faaliyetlerine devanı edeceklerdi.
Bütün bu mücadelelerin al *mda aslında tspanva'd* rejimin akibeti duruvordu. Çünkü 30 yıldan beri fiilen iktidarda bulunan General Franko ihtiyarlamış er re i im meselesi daha da hallclilme tnisdi. tsoanva'da ki kuvvetler yaptıkları mücadelelerle Franko'dan boşalacak veri doldurmaya hazırlanıyorlardı.
\wv\ Belli başlı Avrupa başkent
lerini dolaşan Birleşik Ameri ka Cumhur başkanı Nixson 2 Mart arihinde memleketine döndüğü zaman hür bloka mensup bütün memleketlerde bir ferahlık havası doğma sına sebebiyet verdi. Hür dünyanın liderliğini yapan Bir leşik Amerika Devletleriyle ' hür Avrupa devletleri arasında teşekkül eden buzlar cö»
fctHmege başlamıştı. Johnson »m anlayışsız ve softuk idare tarzından sıyrılan Amerikan Politikasının Müttefiklerine *arşı güler yüz göstermesi Mir dünvanin birliği içİEuen-ö l s e edenleri sevindirdi. Nix-'°n ziyaret ettiği bütün baş-*entlerden bugün artık aktua «te hayatının bir darbı meşe
iDtvmbı 11 nci sayfada)
Modern demokrasilerde sendikalar, özellikle tşçi sendika lan. ülkenin sosyal ekonomik ve sivasal hayatında önemli bir ver almakta, baskı grup-olarak ortava çıkmaktadırlar tsçi ve işverenlerin müşterek iktisadi sosval ve kültürel menfaatlerini korumak ve gel'srirmek amacıyla kendi aralarında baCımsiz ve de-mokra+ik esaslara eöre ser best bir şekilde kurmuş olduk lan, özel hukuk tüzel kişiliğini haiz mesleki şahıs birlikle rine sendika adı verilir. Bu tariften de anlaşılacağı üzere, sendikaların en önemli un surlarından birisi bakımsızlık unsumduT Sendikalann bağımsızlığı, söz konusu sendika isçi sendikası ise. işvereni sveren sendikası ise işçi tarafından gelebilecek her türlü tesir, nüfu? ve müdaha leden uzak kalması demektir. Sendikaların devlete karşıda bafcımsı? olmaları gerekmekte ise de. biz bu konuyu. Sen d ikaların serbest kuruluş ve işleyişi prensibi içinde incele mevi düsünd;«Cümüzden. bu vazimızda sadece sosval taraf lann birbirlerine k a n bağım sizliği nrenslbi ele alınacaktır.
Sınıf kavgası yerine sınıflar arası bans ve dengeyi kurmak isteyen hür demokrasilerde, üretimin iki esaslı unsuru emek ve sermaye, özel İlkle bunlann şahinleri, birbi rine düşman ve hasım iki ta raf gibi değil, banşcı ve bütünleyici iki taraf olarak orta ya çıkmaktadırlar. Bunun 1-çindlr ki, modern tş Hukuku ve Sosyal Politika literatü -ründe isçi ve İşveren sosval-partiler sosyal taraf ola rak nitelendirilmek cdir. Ancak, bu sosyal tarafların tem sil ve müdafaa ettikleri men faatler birbirine zıt olduğundan «Milli» veya «Milliyetçi toplumcu» devlete düsen KO rev bu zıtlığın sosval bir ça fetna şakUnde değil, mdllf bir barış ve denge içinde çö zümlenmestdir.
Üretimden paylarına düşeni almak İsteyen isçiler, bu amaçlarına ulaşmak için sen dikalar İçinde birleşmeyi sa nayi devriminin başladığı gün den beri gerçekleştirmeğe uğ raşnuslardır. Ne var ki. dev letler, tarihin seyri içinde bu birleşmeyi önce yasaklamış» sonra hoşgörüyle karşılamış ve daha sonra da bunlann var lığım kabul ederek anayasa teminatı altma almak zorunda kalmıştır.
Yukarda verilmiş olan tarifte sendikalann birer a • maç kuruluşlan olduklan be lirtilmişti. Bu amaç sendika üyelerinin iktisadî, sosval ve kültürel menfaatlerinin ko • runması ve geliştirilmesidir.
Bu husus, 274 sayılı Sendika lar Kanunumuzun 1. madde • sinde açık bir şekilde öngö • rülmüştür. Sendikalar bu a-maçlarına ulaşmak için uv • gulamada toplu iş sözleşme • leri yapmakta, çeşitli yollar * la İş hayatının düzenlenmesine ilişkin kanun ve mevzu • atm çıkartdmasına uğraşmak tadırlar. Yapılan her toplu iş sözleşmesinde, çıkartılması istenen her kanun ve mevzuatta sendika, isçi sendikası i se işçi lehine yapılmasını ve çıkartılmasını İstemek -tedlr. Meselâ 1968-1970 yılla-n için Türkive Şeker Sanayii İşçileri Sendikası ile Türkiye Seker Sanavii İşverenleri Sendikası arasında yapılmış olan 3. dönem toplu iş sözleş meşinde. Seker Sanayii İşçi leri Sendikası, üyesi bulunan İşçiler lehine İki vılhk bir sü reve ilişkin olmak üzere 40. 000.000 T.L. civarmda bir zam almavı bosarabilıroVtir. Böy lece Seker İsçilerinin eüıılük ücretleri 4 TX. avhk ücretleri İse 120 TL. olarak artmış bulunmaktadır.
Bu küçük misal de göster-
Doç. Dr. Fikret EREN
İşvereni naçık veya kapalı arzu ya da baskısıyla kurulan bir işçi sendikası, bağımsızlık niteliğini kaybeder. İşverenin arzu veya baskısıyla kurulan sendikalara san sendika adı verilir. Bu tip sendikalar üye lertnln fenfaatine, İşve-ventn mentaatini Üstün tuttuklarından bağımsız olamazlar. Bu sebeple bir sendikanın kuruluş safhasında ba ğımsız olabilmesi İçin. onun valniz ve valniz kurucularının hür İrade ve kararına davan ması gerekir. Sendika kurucu lannin hür ve soontane İrade si. bağımsız kuruluş olayının en önemli şartım teşkil eder. mektedir ki, işçi ve İşveren sendikalar birbirine zıt menfaatler sahip olup bunlan sa vunmak ve gerçekleş İrmek zorundadırlar. Bu sebeple de, Toplu kollektif İş hukukunun sülesl olan sendikalann, üye terinin müşterek menfaatleri nl koruyup geliştirebilmeleri, tonlu is sözleşmeleri yapmala rina ve gerektiğinde İs müca delesl tedbirlerine vanJ grev ve lokaut'a gidebilmelerine bağlıdır. Bu ise. sendikalann kararlarını, karşı taraftan ba ğımsız bir şekilde alabllmesly le mümkündür. Bu ltlrVrla. sosval taraflardan birisinin, meselâ İşçi sendikasının, işve ren veva işverenler sendikası mn nüfuz ve tesiri altmda kal ması. sendikalann bağımsızlığı nrensibinl ortadan kaldırır, zira işverenin nüfuz ve etkisi altında bulunan bir iş d sendikasının üvesl bulunan işçiler lehine toplu iş sözleşmesi vaoablleceği. gerektiğinde greve başvuracağı düşünülemez.
Bilim ve uygulamada, bağımsızlık prensibi daha ziyade isçi sendikalan yönünden önem taşımaktadır. Gerçekten, bir işveren veya işveren sendikasının İşçi sendikasının nüfuz ve etkisi altında ka lıp, ona bağlı olabileceği, uy gulamada ender görüldüğünden, bağımsızlık psensibi de nlldiği zaman, bununla daha çok İsçi sendikalarının kaste dikliği anlaşılmalıdır.
İşçi sendîkalannın .her çeşit üretim araçlarına sahip işveren karsısında, varlığım korumak ve devam ettirebilmek icln emeği ve işgücünden başka bir şeyi olmayan İşçi üyelerinin menfaatlerini savunabilip, emek sermaye a-rasmdaki hak eşitliğini kurabilmesi bağımsız olmasını ge rektirir. Bu sebebledir ki. dok trinde haklı olarak işveren karşısında bağımsız olunu-yan isçi sendîkalannın, sendi
ka niteliğini kazanmıyacağı ileri sürülmektedir.
Bir sendikanın, özellikle işçi sendikasının bağımsız olabilmesi, kuruluş, vönetim ve işleyiş safhalarında. İşverenin nüfuz ve müdahalesinin mevcut olmamasına bağlıdır.
Bağımsız kuruluş safhasında, sendika tüzüğünün hazırlanması da yer alır. Tüzük kuru culann bağımsız kuruluş İradesini dış aleme yansıtan vazıh bir hukuki muamele olduğundan, bunun İşverenin basım veya yayım araçlarında hazırlanması, bağımsızlık prensibini bozar.
İsçi sendikasının yönetimine, özellikle yönetim veya yü rutine organına işçilerin sahip olması gerekir. İ«veren veya vekilinin l*ci sendikasının yönetimine katılması, sen dikanın karar organının vere ceği kararlan etkllevlp ve hat ta bazan önllyeceğlnden ba-ğımsızUk prensibini ortadan kaldırır. Grev karan almak durumunda olan bir U&J** dikasmın vöne im veva vurüt me kurulunda bulunan İşverenin, kendi alevblne olacak bu tedbire müsbet oy vermesi düşünülemez.
Sendikalann işleyiş, vanl faaliyetleri de karşı tarafın nüfuz ve etkisinden uzak. kısaca bağımsız olmalıdır. Sen dikanın faalivetlerine İlişkin kararlan, yöneticilerinin her türlü etki ve baskı dışında teşekkül eden hür İradelerine dayanmalıdır
Sendikalann bağımsızhğını tehlikeye düşürebilecek en ö-nemll olay. karsı tarafın yapacağı mali yardımlardır. O-zellikle tüzükte açıkça ver a-lan veya dolavb ve gizli yollarla yapılan mali yardımlar, sendikanın bağımsızlığım or-dlkası ise işverenin uvdusu haline getirir Uvaulamada bu tip sözde veva san sendl-
. katara raslanmaktadır. Yapılan mali yardımın sekli önem U değildir. Bu para seklinde olbileceği gibi. arsa. bina. kır tasive veva taşıt seklinde de olabilir keza bu şekildeki m» 11 yardımlar sendikanın kuru lus safhasında yapılabileceği gibi, Heyis safhasında da yapılabilir. Sendikalann en büyük mali kaynaklan üyelerinden topladıktan aidatlar olduğundan «vesl az olduğu 1-çln aidatı da sınırh bulunan bir İşçi sendikası, gerçekte mali gücüne oranla cok aşın
masraf ve faaliyette oulunu-yorsa, bağımsız bir send ka olup olmadığına Karar verilir ken titiz davranmak «rerekir.
Sendikaların oagtmsızuğı yönünden üzerinde durulması gereken diğer bir orobıem İşverenin, toplu ts *Özir«.mesİ-ne konulan şart uyanma -en dika adına, üyelerinin aidatını kesmesidir. Yabancı doktrinde tartışmalı olan ou tonu. Hukukumu? yününden pek önem taşımamaktadır £1 ra 274 sayılı sendikalar kamı nunun 23. maddesine röre iş veren, işyerinde çalışan '«çilerin belirli bir oranına sahip bulunan sendikava üve aidatı ile davanısma aidatım kes inek zorundadır Buna karşılık sendikalar uvmılamada grev fonu veva aidat, adı altmda üvelerinden bellrit »m* para topladıklarından *t *>u naranın İşverence kesileceği adı geçen kanunda önsörül-müs olmadı Çından ere» a'da tmın kesilmesinin tonlu tş 6özlesmesind< tcarari»v**M-ıl-ması halinde bu durumun, sendika bakımsızlığını zedele yip zedelemlveceftf dii iiniile-bilir. Bizce, kuruluş. ıs evıs ve yönetimi yönünden hür o'abi lcn bir sendikanın bu »artı esasen İşverenle vantıgı belirt 11 tartışmalar sonunda kabul 1 ettirmiş olacakından sendika I mn bağımsızlık İlkesini zede- I liyeceğl kabul olunamaz. Kal I di U. grev aldatın»*» işveren- | ce kesilmesi, bu aidatlar çoğu kez. isçinin bir günlük ÜC ret! tutannda olduğundan, doğru veya tam olarak toplanması, sendikanın vapacağı masraflardan tasarruf edilme al ve nihayet aldatın vaktinde ve kesin olarak tahsili ba kindarından, da savısız faydalar sallamaktadır
Sendikaların u<wuaızlıgi prensibi üzerinde* m-iudııera» rası sözleşmeler ve umu ıusv zuatta Önemıe ouruunaktar dır. Mesela, Milletlerarası çalışma teşkilatının 9b nolu Sözleşmesinin A. mauuesn.de, İşçi ve İşveren Kuruluşlarının, kuruluş, islcyı, ve vone timleri yönünden, karsı taraf tan gerek kuruluş ve gere&se mümessil ve üyeleri tarafından gelebilecek muaanaıeıere karşı gereği «jtbı Korunması öngörülmektedir. Aıu <eçen maddeye göre müdahaleden maksat, bir işveren veva işverenler kuruluşunun bağımlı işçi kuruluşlar- nuruma veya işçi kuruluşlarım sveren veya İşveren kuruluşunun nüfuzu altma sokmak cin. pa ra veya diğer suretlerıe desteklemeye matuf fiillerdir. Milli mevzuaumu yönünden 274 sayılı Sendikalar kanunu da. tşci ve işveren münasebetleri basildin ta ıvan 17. maddesinde tsçi ve işverenlerin doğrudan dofcruva veya dolayh vollarla birbirlerinin kuruluş, vönetim ve isle isleri ne nüfuz tesis etmek amacıy la müdahalede oulunamıva-caklarım öngörmüştür. Keza aynı maddeye göre bir tsçi kuruluşunu bu* işveren veya İşveren kurulusunun kontrolü ııa tabii kılmak veva bunlann nüfuzu altmda kurulmasını tahrik etmek yasaklanmıştır. IMğer taraftan, adı «ecen madde. ise» send'kalannm, işveren kuruluşlannca mail yönden desteklenmesini de men etmiştir
Sendikalann oagımsızlık ilkesini bozmava yönelen dav ramşlann cezai müevvidest Sendikalar Kanununun 31. maddesine fföre atar nara ce zasıyla hapis cezasından ibarettir Hukuki müevvlde vo-nünden ise Kamm'anmızda bir hüküm vok*ur Bizce, hür ve milli sendlkacıl»*ın <-ell°l-minde. büvük bir önem taşıdığına İnandı*»*"!"» •**»*»**»sız hk ilkesini «blâl eden «art sendikalara bu durumlar» mahkeme Önünde »s»»at ed'le-bildifcl taktirde «e««ı-Va niteliğinin tanınma»*»»»! en İyi çözüm volu olacak+ır.
M V U T • 7/NİSAN 1969 * SAYFA: 10
A.P. MECLİS oURUBUNDA MÜNAKAŞA
Gurup toplanamamış, ekseriyet seçim telâşında. •katiyet vazife basında olduğundan.
Bizim memleketimizde her zaman böyle olur. Halbuki, bunun aksi olunca toplanamamaları gerekirdi:
Zira bu memlekette ekaliyet her zaman ekseriye İ dağıtmıştır. Aklı basına gelmesin de beni teşhis •dip başımı ezmesin diye...
BOYKOT
Gazete manşetleri arasında gezinirken en çok rastladığım «BOYKOT» oldu şurada boykot, orada boykot-
Niye bizim sütunumuzda da olmasın sevgili okuyucular. GELECEK HARAYA KADAR BOYKOT!
O.
ANKARA'NIN TAŞI Mehdi Z IT
İ l i Mart l%9 ULUS)
YUMURTA DELIGÎN AĞZINA GELİNCE «On ikye beş kala» derler ya... tşte tara onun eibi. CHP Genel Başkam da seçimlere beş ay kala, teşkilâta
fcir eenelge göndererek, halkm ihtiyaçlarının îesbitini istemiş. Kırk yıldan ben neredeydin?. Halkın ihtiyaçları, seçimlere 5-6 ay kala mı aklına geldi? Yılardan ben yapamadıklarını, altı ayda mı yapacaksın? Dostlar alış verişte görsün... 0 Bir millet de bu kadaı enayi yerine konmaz ki.. Bİ2 sayın CHP Genel Başkanının hareketini de milleti
tiddiye almamak gibi bir davranış görüyoruz... Sen yılarca ıktdarda kal ve sonra da tam seçim arefe-
tindc teşkilâttan ihtiyaç listesini iste... Sanki onları yapacakmış gibi... «Sabahın Kolimera» derler adam.. Yıllarca iktidar sür 1960 tan sonra, çatısı kapanmış te
lislerin temelini atarak, eskimeye başlamış fabrikaları törenle açmak vakit geçir, sonra da. tam ontkiye beş kala, kal kıp vatandasın ihtiyaçlarını sor.
Buna açıkça samimiyetsizlik denir. Yoksa, vatandaşın ihtiyaçlarına ancak mı sıra geldi? Şimdiye kadar, vatandaşın değil de. başkalarının ihtiyaç
•stelerivle mi meşgul olunuyordu? Yılarca laklâkiyatla vakit geçireceksin ve sonra de se-
C'inlere 6 ay kala, teşkilâttan halkın ihtiyaçlarının îesbitini rey ip güya halkın meseleleri ile meşgul oluyormuşsun hava
«mı vereceksin Halk da buna inanacak öyle ini?. Halk yarım asır sonra mı aklına geldi? Bize kalırsa istenen ihtivaç listelerinin cevabı hiç de uzun
•İmayacaktır. «Gölge etme başka ihsas istemez!» Ö kadar!
* Bövlelestiren Y.G.
mm&mr
Av» fiden avlanır'..
rmm>
Arkadaşlar yeni çıkmaya başlıyan DEVLET dergisinde bana böyle bir başlık ayırmışlar. Ya o, ya o.. Bu nun ortası yok. Hani bizim mizancımıza da uygun bir başlık. Malum ya biz Türki ye'de sivri uçlardan biri -yiz. Öyle diyorlar sivri di yorlar, aştrı diyorlar. Kendi kendime düşünüyorum: Benim nerem sivri? Burnum sivri, amma bu benim elimde mi? Allah böyle ya ratmış. Bir şeye inanmışım yıllardır bu inancım istika metinde qidiyorum. Taviz vermeden ısrarla bu inancın bu dâvanın takipçisi • yim. Üstelik bu dâva benim dâvam değil. Memleke tin. milletin dâvası. Modalar gibi mevsimden, mevsi me. parti Darti değişeyim durayım Tnı.
Ne yapmalı da bu sivrilikten kurtulmalı? Başka daha neremiz sivri? Kime batıyoruz? Aklıma bir şey geliyor amma, benim öyle bir hovardalığım da yok. Eh o halde.. Yürürken ortadan gitmiyorum. Ben in sanrm. yolun ortasından hayvanlar, nakil vasıtaları
geçer. Ben yolun sağından gidiyorum, sağdan gitmek hata mı Sivrilik mi. Günah mı. Hamdolsun sağım. Sıhhatim yerinde va sadıkça da sağ olacağız, sağ kalacağız.
• • * Ya Devlet başa. deyin •
ce, Bölükbaşı'nın Kartalı aklıma geldi. Bu başlık amma da çok yakışırdı. Kartal gagası gibi burnu, tepeden bakmaları, yük ~ sekten atmaları, her şeye çatmalarıyla ona daha çok yakışırdı. Hiç bir zaman başa gelemiyeceğine göre hissesine düşecek nesne malum..
Üstadın son zamanlarda sığırcık avladığım duyuyo ruz. Anlaşılan sağırcıktan korktu da zavallı sığırcıkları avlıyor. Her gün solcu gazetelerde İsmim ve resmim çıksın diye de sola taviz verişleri, Amerika'ya çatışları caba.
Bu gidişle şimdi sığırcık avİayan Bölükbaşı'nın. seçimlerde sinek avlıyaca ğı muhakka k
Serdengeçti DBM... DÜM... - i
DEVLET Savunmakla avunmak sıktı artık milleti.
Dediler: Savlet olsun! Saye-i hürriyette. Türkiye'de hersey var.
Biraz dr DEVLET olsun! I ı ı \ &
l OH. 1 Adnan Oteken be ye «
Bak özgür, anayasal, hukuksal yapıtlara I niııml» «ktlriUri «tınmıvor caDutlara! Olumlu etkileri sığmıyor çaputtara!
N.G. I vermişlerdir. Hedef: Türk Sinemasının alt ve üst yapısını materyalist felsefeye oturtmak ve materyalist — İhtilalci bir
_ seyirci gurubu yetiştirmek.. Bu hususta ban dernekler, aine-£ 1 % . ma kulüpler ve yayın organları işbirliği yapmışlardır. Bu faa
\&P /—v livetler organize edeo de, kuruluşundaki gayelerden uzakla v 10^ f Q ı Şar> sanatı politikanın dar çerçevesinde değerlendirmeye ça-
_ ^ ^S/k V O 1 hşan Türk Sinematek Derneğidir. Üyeleri için düzenlediği ya-X t*—~JBİ / C S I — 1 y"1 org*™1 &1 sinema dergisi ve kendi çalışmaları.. Şimdi bu
| ı çalışmalara ve sanat kisvesi altında gizlenen ar d niyetlere • v - - •_.,.. —-.- —"" j «Genç Sinema — Devrimci genç Sinema Dergisi» nde çıkan
yazılardan aldığımız paragraflarla bir göz gezdirelim: . , «Genç Sinema varolan bir sinema düzenine karşı çıkar.
T l İ D İ / C l f e i r f t â A C f l M A 117 Â M A â J ( ) l , u n "? i n d e bulunduğu toplumsal düzene karşı çıktığı gibi...» M I U K İ A ^ i f i L İ Y l M D I Î t M U L A l i A r i «Halk kavramı yemden tanımlanmalı, halk içn ve halk
adına deyimleri aydınlatılmalı, halk kavramından amacın l / j j f t l | f g i rw% emekçi sınıf demek olduğu belirtilmeli..» K İ K İ İ1LLİ1İC Dergi çalışmalarını bir savaş olarak niteledikten sonra: •%••%*»• s. a. a. a. s % «Çünki savaş dünyanın çeşitli köşelerinde, çeşitli biçim-
Oğuzata ALTAYLI terde, açılmış ve sürdürülmektedir. Kesin başarı, zafer, dün-yanın bu köşelerindeki savaşlar kazanıldığında elde edilmiş olacaktır.»
Gerçek anlamı ile elli yıllık bir geçmişe sahip Türk si- . • £ *gP değiştirmek İçin savaşıyor genç İnsan.. Yeni raernasmuı filmleri bugün seyircimiz tarafından bir eğlence *u"ü™* bir uygarlıkta, ekonomik düzen İçinde yeni değer-vasıtası olarak kabul edilmekten ileri gidememiştir. Bunun »ere ulaşmak için veriyor bu savası. •ebebleri bir çırpıda veremiveceğimiz kadar çok olmakla be- " • • • •£ **«* İSS^ÜSStJS!^. 5 5 ^ f Ç ^ l a n , raber, sinemamızdakl güçsüz ve fikirsiz kadronun çıkarcı bir «"faştan komünist ihtilalini kasdettikleri açıkça anlaşılmak-anlayış ile yürüttüğü «cep sanan» felsefesinin sinemamız ı a d ı r - -^ «zerindeki olumsuz etkisi inkâr edilemiyecek derecede bü- T ü r k sinematek Derneği. Yeni Sinema adlı yayın orga-yüktür Bu ortamda verilen kotu eserler ve sinemamızın ken- nında bu ihtilalci — devrimci emekçi genç sinemacıları (!) 4i kendini inkâr eden tutumu, yapımcı • seyirci arasına ku destekledikten sonra üyeleri arasında bîr anket düzenliyor, rulan menfaat köprüleri, Türk Devleti yöneticilerinin bu me- cevaplandırılmış anketin —her nedense— kimseye verilme-aeledeki kayıtsız tutumları, sinemamızı, sosyal, ekonomik ve mesi gerektiğini »ıkı sıkıva tembihliyor ve malum sorularına ahlâki bir çıkmaza götürmüştür. Ancak bütün bunlara rağ- başlıyor: men Türk sineması, Türk toplumu üzerindeki önemini kay- «Devrimci ve Ulusal Türk Sinemasından ne anlıyorsu-bermemişth. nuz»?
işte bu karışık durum İçinde, son günlerde aşırma ftklr- « s i z c e buS"n devrimci ve ulusal Türk Sinemasından ler çerçevesinde Türk sinemasına yeni bir şahsiyet kazandır- söz edilebilir mi, neden?» ma fikri doğmuştur. «Bu nasıl olacak?», «Bu fikri ortaya « B a z ı T ü r k Sinemacıları yaptıkları sinemanın devrimci atanlar kimler ve fikirleri hangi felsefeye dayanıyor?» soru- v e u lusal Türk Sinemasının örnekleri olduğunu, halkın bu st-lanna verilecek cevaplar, bize Türk Sinemasına uzanan kirli nemayı beğendiği gerekçesiyle savhyorlar: elleri gösterecektir. * — )Her Türk filmine ulusal Türk Sinemasının filmi de
nilebilir mi? Bugün ondört milyonluk bir seyirci kitlesine sahip Türk b — ) Halkın bir filmi beğenmesi — halkımızın içinde
Sineması, gerçekten bir endüstri haline gelmiştir. Üstün bir bulunduğu, toplumsal, ekonomik, siyasal koşullan göz önün-propaganda gücüne sahip olması sinemayı bütün emperya- de tutarak — o filmin devrmci ve ulusallığının bir deliüml-Hstlerin önemli bir silâhı haline getirmiştir. Aynı silâhı em- dir? peryallzmin yerli simsarları bu noktada ele atmışlar ve sim* Devrimci ve ulusal Türk Sinemasının halkı, eğitme di kendi anlayışlarıodaki «devrimci — ulusal» (!) Türk Si. — uyarma, bilinçlendirmede önemli bir etken olduğu konu-uçmasını yaratmak İçin kadrolaşma faaliyetlerine iyice tuz sunda fikriniz nedir? (Sonu 1i nci Sayfada)
KALKINMA
Aybar: «Türkiye'nin kalkınma sı, ancak tabanın kalkınması ila mümkün olacaktır.»
Halbuki Türkiye'nin kalkınması, Avanesinin meydan-ı siya setten tabanları kaldırmaları ile mümkündür!!
DOĞRU-
Ecevit köylülerle konuşurken sesi kısılmış ve «Çok şükür, bizim sesimizin bittiği yerde artık köylünün sesi yükseliyor.» demiş.
Doğru!.. CHP'nin sesi kısılma dıkça Türk köylüsünün sesi de ğll, nefesi bile çıkmaz!.
ŞUNLARA BAKIN HELE
Pekin Radyosu: «Pravda yala* söylüyor.»
Pravda: «Pekin Radyosu ya* I anadır!»
— İkisi de halt etmiş... Sos* yalist yalan söylemez!..
T.R.T.
«T.R.T. Tasarısı Anayasa'yJ aykırı.» — Gazeteler -
— T.R.T. Anayasa'ya parala mi yani ..
ODUN
«Âma bir gencin başına odu* düşünce, gözleri açıldı! «— G* zeteler —
— Bütün bakarkörlerin de c* m odun istiyor demektir.
DEVLET • 7 / N İ S A N 1 9 6 9 * S A Y F A : tf
(Baş t a raf t 9 ncu sayfada) li haline aclen tekerlemeyi kullanıyordu. Ellerini sıklığı Cumhurbaşkanlarına (gelmiş geçmiş bütün Amerikan Cum hur başkanlarından daha fazla Avıuna ile ilgileneceğim) diyordu.
Nutson un seçimleri kazanışı ve Amerikan Demokrat Par tisinin iktidarının son buluşu Cumhuriyetçi parti aday) o-lan veni başkanın Avrupa politikasında çekingenlik ve aşı rı bir ölçünün verine yakınlık ve samimiyeti Belireceği bil<-nivordu. Zira oldum olası her zaman Cumhuriyetçiler Dünya politikasındaki ağırlıklarını Jatı Avrupada teksif eder ken. Demokratlar bu i l g i * & u/ak doğuya vermeyi tercih ediyorlardı.
GEZİ Başkan Nixson ziyaret ını
ilk istasyonu olarak Bürük-asll seçmişti. Bu tesadüfi bir olay delildir. Zira Belçika'nın baş şehri natonun genci karargahım barındırıyor du. Nato ise Amerikan politi kasının Avrupadaki mihrakı olmakta devam ediyordu. Ayrıca NLvson Bürüksel'de Nato üyesi 15 memleketin temsilcileri ile görüşecek, onlara natonun desteklenmesi konusunda sahiu olduğu kararlı tu tumunu iletme fırsatını bulacak ti.
LÂTİN KARDE$LERLE BERABER
1958 yılından beri «Angılı-sakson hakimiyetine karşı La tin milletlerini uyarıp «Atlantik'ten urallara kadar Avrupa» politikasını bağlamak isteyen Dögol batı cemiyasının zayıflayan birliğinin bir temsilcisi cipi kabul edilmekleydi. Milletlerin eşit plân üzerinde müktefik olmasını kap sayan Dögol'ün düşüncesi eski başkan Johnson tarafından anlayıp görmemişti. Bilâkis Johnson politikası Dö-gol'ü mütamadiyen kır starttı aya çatlakları uçurum yapmaya meyyal gözüküyordu.
Avrupa seyahatini yeniden yakınlaşmaya vesile yapmak isteyen Nikson fırsatı kacır-madı. Önce Roma'ya giderek İmporatorluk devrinin haşmetli dekoru içinde sıcak kan \ İtalyan milletini honore ct-
l u Daha sonra yıllarca anglı-h.aK$on diplomasının kuşkudan *J.$yuya attığı Dögol'ün gönlü Jju aldı ve hür milletler, ce-Vİl^1 içinde ne Fransa ve t-« X a 8ib i lâtin milletlerinin, g?de diğer müktefiklerra hiç pT zaman ikinci derecede
u,et seviyesine düşürülmi-
AVRUPA yeceği hakkında teminat verdi.
SONUÇ Niixson Avrupavı terk eder
ken arkasında bir yığın huzur lu kalp bırakıyordu. Tereddüt ler zail olmuş her kes ferahla misti. 1949 yularının kenetlen miş hür dünya günlerine dö nülmüş gibiydi. Okadarki Mart sonunda ölen eski başkanlardan Ayzinhaverin defin merasimine iştirak etmeyi ve sile yapan Avrupalı devlet a damlan, Nikson'un anlayışlı davranışına mukabelede bulunmak için Normandiya çıkartmasının baş komutanının tabutu önünde savcı ile eğil-inek için akın akın Amerika-va uçacaklardı.
ALMANYA'DA Avrupa seyahatinin Lond
ladaki samimi görüşmeler den sonraki istasyonu Alman ya oldu. Harbin bitişinden be ri îierçckleştirmeğe muvaffak olduğu büyük kalkınma hamlelerine rağmen, çözümü bu lunmamis sayısız problemler içersinde bocalayan Alman milleti Cumhuriyetti partinin bir başkanının Almanya'ya yanacağı bu ziyareti büyük bir merakla bekliyordu. Meşe lelcr çapraşık ve zordu. Harp ten bu yana 24 yıl geçtiği hal de doğu ile batı arasında par çnlanmış bulunan Almanya daha birlesememiştir. Berlin iehri vüksek bir duvarla iki-ve avrılmış, batı Berlin doğu emperyalizm denizinin orta
sında ancak bakışlara huzur veren bu hürriyet ddaaj idi. Öder navs hududu milyonlar ca Alman'm vatan hasretini tahrik edivordu. Daha öncele ri Amerikan Cumhur başkan larından Avzınhaver ve Kene di Berlin'i ziyaret etmiş. A-ınerikan oolitikasınm hic bir zaman hür Berlin şehrini feda edemiveceğini belirtmişler di. Nikson'da hiç bir zaman bu politikanın değiştirilemiye ceğini belirtmek için önceleri başkan lohsonla bir türlü anlaşamamış bulunan Alman Başbakanı Kizinger ile batı Berlin'in yolunu tuttu. Batı Berlin de (Ho si Min!) diye bağırarak gürültü çıkarmak istiyen bir avuç solcuya gülümserken batı Berlin'in ana caddelerinden biri olan Kur-luş tendam bulvarında kendi sini isti kbale çıkan on binlerce batı Berlin linin çiçek vağmu runa tutuldu. Berlin'de bu büyük kitleye (yer yüzünde hürriyet istiyen her insan ha kiki bir Berlinlidir. diyerek bir kaç vüz metre ötede vük selen batı Berlin'i doğu Ber Hn'den aviran esaret duvarını işaret ett i
Johnson'un soğuk anlayışsız idaresinin 5 vildan beri Avrupada uyandırdığı sevimsiz hava ümitsizliğe kapılmak üzere bulunan batı Almanya nın kalbinden silinmiş varın birleşecek olan ve 70 milyonluk bir milleti temsil edecek birleşmiş Almanya düşüncesi batı Almanya'yı veniden hür dünya birliğine perçinledi
Türk Sineması (Baştarafı 3 ncü Sayfada)
Bugünkü .sinema düzenine karşı çıkan ve hareketlerine genç sinema adı veren kişilerin eylemler hakkında bilginiz varandır?!»
Görüldüğü gibi oyun çok yönlü oynanmaktadır. Türk Sinematek Demeğinin yaptığı bu anket üyelerinin sanat anlayışı ile bir ölçüye varmaktan çok, onun siyasî eğilimlerini ölçmek ve daha şuurlu çalışma imkânları elde etmek için yapıl maktadır. Hedef Yeşilçamda olduğu gibi yine seyircidir.
Türk Sinematek Derneğinin altı bin civarında üyesi, olduğu ve çoğunluğunu da üniversite talebelerinin teşkil etliği dikkate alınırsa bu derneğin emelleri ortaya çıkar. Ankette yeni hedefler açücça görülmektedir. Eğer yapabilirse,^ Türk Sinemasının ekonomik, sosyal ve ahlâkî düşeni devrimci — ulusala — emekçi — sımfçı — materyalist ve htilâlci bir sinema ile yer değiştirecektir. Böylelikle Türk seyircisi komünist ihtilâline fikren ve bedenen hazırlanacaktır.
Emperyalizmin yeril simsarları bu oyunlarını ne kadar devam ettirecekleridir? Ta ki, sinemanın millet olarak hayatımızdaki önemini kavnyahm. Eğer o zamanda tavşan yamaca geçmiş olmazsa...
ÜfiHfiZ £/V </ Misafir odası takımı ^ V Yatak odası takımı
<S Yemek odası takımı % J Potiester ve
< « /Lake ^Sâ<,^
«Türk Devletinin istikbalin* inanmak lâzım» fakat..
' Haşıarafı Ora Savfadaf «Amerika Birleşik Devletleri taralından kurulnıu> \Vaa>
hington D. C. de faaliyette bulunan, bütün sınıflarında Kuşça) tedrisat yapılan, Rus stilinde bir Üniversite, şayet dü^ünebi» Hyorsamz, işte böyle bir FANTEZİ, TürkiyenH başkenti. An* karada bir HAKİKATTİR».
işte Sayın Demfrel, siz Başbakanı bulunduğunuz ıürkiya* de FANTEZİ üniversiteleri koruyorsunuz, sonra da «Türk Devletinin istikbaline inanmak İâ/.ım» diyorsunuz.
Evet, tarih tekerrürden ibarettir sözü. bilhassa biz I ürk-ler için söylenmişe benziyor.
Yüzyıllardır, Türkler kendi dillerini ihmal ederek, ve bir aşağılık duygusuna kapılarak, Farsça, Arapça gibi dilleri âdet la kendi dillerini terkedercesine, benimsemekle. Türk "demine ne kazandırmışlardır?
Uç ki t'aya yayılan Türk imparatorlukları, Türk'ün örf ve âdetlerini yaymak yerine, onların örf ve âdetlerinin test rinde kalarak, belki de savaşlarda, düşmanlarına karşı sağla) dıklan üstünlüğün kendilerine vermiş olduğu güvenle, fa»» kında olnuyarak ve büyük bir safiyetle, bugün geçirmekti» olduğumuz bocalama, ve hattâ yokolma şartlarını hazırlamış lar, ve neticede Türk Milletini, özellikle kültür alanında var* la yok arasında bırakmışlardır.
Türk — Moğol orduları Çini zaptederkeu, basiretsiz bit müsamahaya gönül vererek, Türklüklerini kaybetmişler. Fan kat, bugün Çinliler ayni müsamahayı göstermek niyet*nde ol madıklannı, Türkleri peyderpey ortadan kaldırmakla sba4 etmekteler.
Aynj imha hareketini, Rusyada. Balkanlarda ve Batı Trak yada seyretmekteyiz.
Kurdasın önünde küçülmeyi şeref saydığı. Batı medeni-yetinin himayesinde, ve teşvikiyle vuku bulan bu katliam kar şısında, bugün ne kadar gözyaşı dük sek. yapılan hataları ta» mire kâfi gelmez. t
Kaldı ki, Selçuk ve Osmanlı Türk imparatorlukları hataları ayni ihtişam ve safiyetle tekrarlamışlardır.
Türkiye Cumhuriyetine gelince, Maarif Vekâletini Milft Eğitim Bakanlığına çeviren ATATÜRK'le âdeta alay edere» sine, tam bir gaflet havası içerisinde, Dil ve Kültürümüzün^ ipe sapa gelmez bahanelerle baltalanmalarına ve soysuzlasın* I arma müsaade etmekle, ayni hatalı yolda devam et inekledin
Bir de bunun üzerine, sanki herşey tam yolunda imiş gibi, yine Sayın Demirci, «MİLLETE VERİLECEK »İl SABİMİ/ TERTEMİZDİR» demektedir.
ihanete kadar varabilecek bu yanlış gidişe DUR denilmt dlği takdirde, ister sağcı, itser solcu ister ilerici, ister devrimci, ne olursak olalım, biçbirşey olmadığımı/ gibi- kendi» mlzl tarihin tekerrüründen kurtarmamız da mümkün olm>* yacaktır.
Batılılar Yunan medeniyetini Avrupaya Arapların ^eth* iliğini, birçok ilmi buluşların onlara ait olduğunu sm terler.
Maalesef, Türk okluklarına hiç şüphe edilnriyen t arahi gibi büyük Türk âlimlerinin yazmış oldukları eserler I üıij Dilinde yazılmadıklarından dolayıdır ki. Avrupalıları böytt bir haksız kanaate itmiştir.
Halbuki o devirlerde Türk Dilinin bir ilim Dili olduğu^ KUDATKUBILIG eserinin varlığı Ue sabittir.
Telâfisi gayrı mümkün olan bu kayıplardan ders almamız gerekirken, bu gibi gayrı millî hareketlerin birer FAM-TEZİ olduğu da billniyorken yabancı dilde tedrisat vapan ko-Iejlerin sayısı günden güne artmakta, şöhret kazanmış memlekete büyük hizmetlerde bulunmuş liselerimizden Türkçe tedrisat kaldırılmakta, Türk Dilinde modern teknoloji 'iğretimi yapılamaz maskara gerekçesiyle, yabancı d:ldc «e*trisat yapan üniversiteler açılmakta, ve böylece. Mîllî Birlik pan. calanarok. Türk Milletine karşı uzun vadeli bir suikası bhr kere dal»a hazırlanmaktadır.
Basiretli Türk ilim adamlarımızın. Vatanperver MCileıv*-killerimizin Milliyetçi gençlik teşkilâtlarımızın ve hattâ ya> bancı dergilerin İkazlarına rağmen, bu hatalı ve tehlikeli tav tumda İsrar edilmekte, şuursuz bir inatla, illâ da tarihin t » kerrür etmesi zorlanmaktadır.
Anayasalar, kanunlar çiğneniyor diye yaygarayı basaniasv Türklük dâvasına gelince, ayni anayasaları ve kanunları çift-nemekte tereddüt etmiyorlar.
Fakat, Türk Milleti baki, hakikat ta hakikat kalacağın* göre, bu hakikati, anlamak Istemiyen kafalara vura vura sal kaçak, ve milletin sinesinden elbette bir devlet adamı daha çıkacaktır.
Boykotlar
Anafartalar Çarşısı Kat: 1 No:10İ - Tel: 11 67 72 ULUS-ANKARA
(B-astafı 5 nci sayfada i
ettiğini görüyoruz. Artık öğrencilerin isteği iyi öğretim üyesi değildir. Ucuz kitap için, ucuz yemek için, rahat bir yurt için direnmiyorlar. Şimdi onlar, düzenin değişmesini istiyorlar. Hü kûmetin hazırladığı ve umumiyetle kendilerini ilgilendirmeyen tasarılara karşı ateş püskürüyor lar konunun bu safhaya ulaşmasından sonra, eğitim düzeninin aksaklıkları ile yetinmek İ l bette bir çözüm yolu değildir. Milliyetçilik «diğer bütün meseleler gibi, boykotlara da, milletimize ne kazandıracağını ve ne kaybettireceğini hesaplayarak bakar. Üniversitelerimizin yetersizliğini bilmekteyiz, öğrencile
rin bu yoldaki şikâvetterînp ta» mamen hak veriyoruz a kat boykotlaıin sosyalist bir düze* kurma hazırlığının bir böiümft haline getirilmesine Türk milli» yetçlleri izin- vermiyeceKİerdfr. Haklı İsteklerin haklı sebepler» dayanması gerekir. Sırası gal misken, boykotçulann ıstekleıl arasındaki bir çelişmeye de işa> ret edelim .Bir taraftan kültür emperyalizmine karşı çıkılıyor, diğer taraftan da TRTnin mOdal faası yapılıyor. Bu nasıl işt i r f Hem kültür emperyalizminin ka? şısına çıkacağız, hem de k ü l t ü emperyalizminin başlıca vasitakf rından birini korumak için soka» ğa döküleceğiz. Türk eençtepV sözlerinin ve isteklerinin şu tu* na varmak zorundadırlar.
9CVLCT * 7, NİSAN 1969 * SAYFA: 10
A.P. MECLİS GURUBUNDA MÜNAKAŞA
Gurup toplanamamış. Ekseriyet seçim telâşında, tkaliyet vazife başında olduğundan.
Bizim memleketimizde her zaman böyle olur. Halbuki, bunun aksi olunca toplanamamaları gerekirdi:
Zira bu memlekette ekaliyet her zaman ekseriyeti dağıtmıştır. Aklı başına gelmesin de beni teşhis •dip başımı ezmesin diye...
BOYKOT
Gazete manşetleri arasında gezinirken en çok rast Mığ ım «BOYKOT» oldu şurada boykot, orada boykot..
Niye bizim sütunumuzda da olmasın sevgili okuyucular. GELECEK HAFTAYA KAOAR BOYKOT!
O.
mmmmmmw
i ANKARA'NIN TASI f
Mehdi ZIT 0İ Mart l%9 ULUS)
VUMURTA DELIGÎN ACZİNA GELİNCE «On ikye beş kala» derler ya... tşte tam onun eibi. CHP Genel Başkanı da seçimlere beş ay kala, teşkilâta
kir eenelge göndererek, halkın ihtiyaçlarının tesbitini istemiş. Kırk yıldan ben neredeydin?. Halkın ihtiyaçları, seçimlere 5-6 ay kala mı aklına geldi? Yılardan ben yapamadıklarını, altı ayda mı yapacaksın? Dostlar alış verişte görsün... 0 Bir millet de bu kadat enayi yerine konmaz ki.. Bİ2 sayın CHP Genel Başkanının hareketini de milleti
şjiddiye almamak gibi bir davranış görüyoruz... Sen yılarca ıktdarda kal ve sonra da tam seçim arefe
•inde teşkilâttan ihtiyaç listesini iste... Sanki onları yapacakmış gibi... «Sabahın Kolimera» derler adam.. Yıllarca iktidar sür 1960 tan sonra, çatısı kapanmış te
lislerin temelim atarak, eskimeye başlamış fabrikaları törenle açarak vakit geçir, sonra da. tam onikiye beş kala, kal kıp vatandaşın ihtiyaçlarını sor.
Buna açıkça samimiyetsizlik denir. Yoksa, vatandaşın ihtiyaçlarına ancak mı sıra geldi? Şimdiye kadar, vatandaşın değil de. başkalarının ihtiyaç
Siteleriyle mi meşgul olunuyordu? Yılarca laklakıyatla vakit geçireceksin ve sonra da se-
E" nlc-re 6 ay kala, teşkilâttan halkın ihtiyaçlarının tesbitini ey ip güya halkın meseleleri ile meşgul oluyormuşsun hava
•mı vereceksin Halk da buna inanacak öyle mi?. Halk yarım asır sonra mı aklına geldi? Bize kalırsa istenen ihtivac listelerinin cevabı hiç de uzun
akmayacaktır. «Gölge etme başka ihsan istemez?»
< O kadar! * Bövleleştiren Y.G.
Ava «iden avlanır'.
Arkadaşlar yeni çıkmaya başlıyan DEVLET dergisinde bana böyle bir başlık ayırmışlar. Ya o, ya o.. Bu nun ortası yok. Hani bizim mizancımıza da uygun bir başlık. Malum ya biz Türki ye'de sivri uçlardan biri • yiz. öyle diyorlar sivri di yorlar, aşırı diyorlar. Kendi kendime düşünüyorum: Benim nerem sivri? Burnum sivri, amma bu benim elimde mi? AH ah böyle ya ratmış. Bir şeye inanmışım yıllardır bu inancım istika metinde qidiyorum. Taviz vermeden ısrarla bu inancın bu dâvanın takipçisi • yim Üstelik bu dâva benim dâvam değil. Memleke tin. milletin dâvası. Modalar gibi mevsimden, mevsi me. parti oarti değişeyim durayım ^mı.
Ne yapmalı da bu sivrilikten kurtulmalı? Başka daha neremiz sivri? Kime batıyoruz? Aklıma bir şey geliyor amma, benim öyle bir hovardalığım da yok. Eh o halde.. Yürürken ortadan gitmiyorum. Ben in sanrm, yolun ortasından hayvanlar, nakil vasıtaları
geçer. Ben yolun sağından gidiyorum, sağdan gitmek hata mı Sivrilik mi. Günah mı. Hamdolsun sağım. Sıhhatim yerinde va sadıkça da sağ olacağız, sağ kalacağız. * • *
Ya Devlet başa. deyin • ce. Bölükbaşı'nın Kartalı aklıma geldi. Bu baştık amma da çok yakışırdı. Kartal gagası gibi burnu, tepeden bakmaları, yük -sekten atmaları, her şeye çatmalarıyla ona daha çok yakışırdı. Hiç bir zaman başa geiemiyeceğine göre hissesine düşecek nesne malum..
Üstadın son zamanlarda sığırcık avladığını duyuyo ruz. Anlaşılan sağırcıktan korktu da zavallı sığırcıkları avlıyor. Her gün solcu gazetelerde İsmim ve resmim çıksın diye de sola taviz verişleri, Amerika'ya çatışları caba.
Bu gidişle şimdi sığırcık aviayan Bölükbaşı'nm. seçimlerde sinek avlıyaca ğı muhakka k
Serdengecti DUM DUM
DEVLET Savunmakla avunmak sıktı artık milleti.
Dediler: Savlet olsun! Saye-i hürriyette. Türkiye'de hersey var.
Bira* âz DEVLET olsun! 1
DİL | Adnan öteken beye •
Bak özgür, anayasal, hukuksal yapıtlara I rtı . .»*ı. . *«irtl**i «ınmıvnr canutlara!
\ _
Olumlu etkileri sığmıyor çaputlara! N.G. I
vermişlerdir. Hedef: Türk Sinemasının alt ve üst yapısını materyalist felsefeye oturtmak ve materyalist — İhtilalci bîr
^. seyirci gurubu yetiştirmek- Bu hususta bazı dernekler, slne-* / * ma kulüpler ve yaym organları İşbirliği yapmışlardır. Bu faa
w^v^P *>—v livetler organize edeu de. kuruluşundaki gayelerden uzakla-L g ^ ( Q \ fan, sanaü politikanın dar çerçevesinde değerlendirmeye ça-Ç ^ a \ p J lışan TÜrk Sinematek Derneğidir, üyeleri İçin düzenlediği ya-
Y ı^^ZJKM / ı S i • • y™ o rKa n ı bh* sinema dergisi ve kendi çalışmaları.. Şimdi bu ]""" I çalışmalara ve sanat kisvesi altında gizlenen a id niyetlere
7- - i «Genç Sinema — Devrimci genç Sinema Dergisi» nde çıkan yazılardan aldığımız paragraflarla bir göz gezdirelim:
. , «Genç Sinema varolan bir ginema düzenine karşı çıkar. Y İ İ D İ / C 9 & 1 C İ A A C 3 8 J A 1 1 7 A M A M ° n u n i c i , H , e bulunduğu toplumsal düzene karşı çıktığı gibi...» 4 U t l l \ J İ R L f f l A ^ l n M U L M i l M n «Halk kavramı yeniden tanımlanmalı, halk içn ve halk
adına deyimleri aydınlatılmalı, halk kavramından amacın • S İ m İ r i | m emekçi sınıf demek olduğu belirtilmeli..» K İ R L İ fcL L H l ^ ^ Çalışmalarını bir savaş olarak niteledikten sonra: • * • • • • • • fcfcfcfcam «Çünki savaş dünyanın çeşitli köşelerinde, çeşitli biçim
O "u zat a ALT AYLI i e r de, açılmış ve sünlüriUmektedir. Kesin başarı, zafer, dün-s yanın bu köşelerindeki savaşlar kazanıldığında elde edilmiş
olacaktır.» Gerçek anlamı İle elli yıllık bir geçmişe sahip Türk si- . 2*JtgP değişUrmek için savaşıyor genç insan.. Yeni
•emasmuı filmleri bugün seyircimiz tarafından bir eğlence *«•"«*»* ***?*&$*, ekonomik düzen içinde yeni değer-ans.tas, olarak kabul edilmekten Ueri gidememiştir. Bunun »ere ulaşmak için veriyor bu savaşı. •ebebleri bir çırpıda veremiyeceğimiz kadar çok olmakla be- ^ " o İ S SZM^SS^TJS^ S u n a k - ' raber, sinemamızdakl güçsüz ve fikirsiz kadronun çıkarcı bir »yaştan komumst ihtilalini kasdettikleri açıkça anlaşılmak-anlayış ile yürüttüğü «cep sanatı» felsefesinin sinemamız a ~~\ «zerindeki olumsuz etkisi inkâr edilemiyecek derecede bü- T ü r k sinematek Derneği. Yeni Sinema adlı vayuı orga-yüktür Bu ortamda verilen kötü eserler ve sinemamızın ken- nmda bu ihtilalci — devrimci emekçi genç sinemacıları (!) «U kendini inkâr eden tutumu, yapımcı - seyirci arasına ku destekledikten sonra üyeleri arasında bir anket düzenliyor, rulan menfaat köprüleri, Türk Devleti yöneticilerinin bu me- cevaplandırılmış anketin —her nedense— kimseye veri I meselede ki kayıtsız tutumları, sinemamızı, sosyal, ekonomik ve mesi gerektiğini süa sıkıya tembihliyor ve malum sorularına ahlâki bir çıkmaza götürmüştür. Ancak bütün bunlara rağ- başlıyor: men Türk sineması, Türk toplumu üzerindeki önemini kay- «Devrimci ve Ulusal Türk Sinemasından ne anlıyorsu-betmemiştlı . n u z w ?
İşte bu karışık durum içinde, son günlerde aşırma fikir- *Sizce b u S ü n d e v r i n , c i ve ulusal Türk Sinemasından ler çerçevesinde Türk sinemasına yeni bir şahsiyet kazandır- soz edilebilir mı neden?» ana fikri doğmuştur. «Bu nasıl olacak?», «Bu fikri ortaya « B a z ı T u r k Sinemacüarı yaptüdarı sinemanın devrimci atanlar kimler ve fikirleri hangi felsefeye dayanıyor'» soru- v e u I u 5 £ ü T ü r k Sinemasının örnekleri olduğunu, halkın bu si-larma verilecek cevaplar, bize Türk Sinemasına uzanan kirli ««mayı beğendiği gerekçesiyle saylıyorlar: •İleri gösterecektir. a — )Her Türk filmine ulusal Turk Sinemasının filmi de
nilebilir mi? Bugün ondört milyonluk bir seyirci kitlesine sahip Türk b — ) Halkın bir filmi beğenmesi — halkımızın içinde
Sineması, gerçekten bir endüstri haline gelmiştir. Üstün bir bulunduğu, toplumsal, ekonomik, siyasal koşullan göz önün-, propaganda gücüne sahip olması sinemayı bütün emperya- de tutarak — o filmin devrmci ve ulusallığının bir deliliml-Ustlerin önemli bir silahı haline getirmiştir. Aynı silâhı em- dir? peryallzmin yerli simsarları bu noktada ele almışlar ve şim* Devrimci ve ulusal Türk Sinemasının halkı, eğitme «U kendi anlayışlarradaki «devrimci — ulusal» (!) Türk Si- — uyarma, bilinçlendirmede önemli bir etken olduğu komı-uemasını yaratmak için kadrolaşma faaliyetlerine iyice tuz sunda fikriniz nedir? (Sonu 1i nci Sayfada)
KALKINMA
Aybar: «Türkiye'nin kalkınma sı. ancak tabanın kalkınması ila mümkün olacaktır.»
Halbuki Türkiye'nin kalkın-ması, Avanesinin meydan-ı siya setten tabanları kaldırmaları ila mümkündür!!
DOĞRU
Ecevit köylülerle konuşurken sesi kısılmış ve «Çok şükür., bizim sesimizin bittiği yertis artık köylünün sesi yükseliyor.* demiş.
Doğru!.. CHP'nin sesi kısılma dıkça Türk köylüsünün sesi ğil, nefesi bile çıkmaz!.
ŞUNLARA BAKIN HELE
Pekin Radyosu: «Pravda yalan söylüyor.»
Pravda: «Pekin Radyosu ya* (arıcıdır!»
— İkisi de halt etmiş... Sof yalist yalan söylemez!..
T.R.T.
«T.R.T. Tasarısı Anayasa'y* aykırı.» — Gazeteler I
— T.R.T. Anayasa'ya parala mi yani ..
ODUN
«Âma bir gencin başına odu* düşünce, gözleri açıldı! «— G! zeteler —
— Bütün bakarkörlerin de < * nt odun istiyor demektir.
DEVLET • 7/NİSAN1969 * SAYFA : *f
(Başlarafı 9 ncu sayfada) li haline gelen tekerlemeyi kullanıyordu. Ellerini sıklığı Cumhurbaşkanlarına (gelmiş geçmiş bütün Amerikan Cum hur başkanlarından daha butla Avruou ile ilgileneceğim) diyordu.
Nıxson'un seçimleri kazanışı ve Amerikan Demokrat Par tisinin iktidarının son buluşu Cumhuriyetçi parti adayı o-lan veni başkanın Avrupa politikasında çekingenlik ve aşı rı bir Ölçünün verine yakınlık ve samimiyeti Belireceği biliniyordu. Zira oldum olası her zaman Cumhuriyetçiler Dünya politikasındaki ağırlıklarını ;atı Avrupada teksif eder ken. Demokratlar bu a£ııl^ &ı u/ak doğuya vermeyi tercih ediyorlardı.
GEZİ Başkan Nixson ziyaretini
ilk istasyonu olarak Bürük-sel'i seçmişti. Bu tesadüfi bir olay değildir. Zira Belçika'nın baş şehri natonun genel karanjahım barındırıyor du. Nato ise Amerikan politi kasının Avrupadaka mihrakı olmakta devam ediyordu. Aylıca NLvson Bürüksel'de Ka-lo üyesi 15 memleketin temsilcileri ile görüşecek, onlara natonun desteklenmesi konusunda şahin olduğu kararlı tu tunumu iletme fırsatını bulacaktı.
LÂTİN KARDEŞLERLE BERABER
1958 yılından beri «Angılı-•fckson hakimiyetine karşı Lâ tjn milletlerini uyarıp «Atlantik'ten urallara kadar Avrupa» politikasını bağlamak isteyen Dügol batı cemiyasımn zayıflayan birliğinin bir temsilcisi gîbi kabul edilmekteydi. Milletlerin eşit plân üzerinde müktefik olmasını kap sayan Dögol'ün düşüncesi eski başkan Johnson tarafından anlayış* görmemişti. Bilâkis Johnson politikası Dö-fiol'ü mütamadiyen kırşkır-tnaya çatlakları uçurum yapmaya meyyal gözüküyordu.
Avrupa seyahatini yeniden Yakınlaşmaya vesile yapmak isteyen Nikson fırsatı kacır-madı. Önce Roma'ya giderek lrnporatorluk devrinin hasret l i dekoru içinde sıcak kan *. İtalyan milletini honorc ct-
s h °aha sonra yıllarca anglı-, kson diplomasının kuşkudan Jjj yuya attığı Dögol'ün gönlü jJİ aldı ve hür milletler, ce-tai?1 J Ç m d e n e Fransa ve î-nertf ^ i *^ tm milletlerinin, kj^e diğer müktefiklerin hiç «*iill*Zaman ^ n c ' derecede
"** seviyesine düşürülmi-
AVRUPA ycccğj hakkında teminat verdi.
SONUÇ Niixson Avrupavı terk eder
ken arkasında bir yığın huzur iu kalp bırakıyordu. Tereddüt ler zail olmuş her kes ferahla misti. 1949 yularının kenetlen miş hür dünya günlerine dö nülmüş gibiydi. Okadarki Mart sonunda ölen eski başkanlardan Ayzinhaverin defin merasimine iştirak etmeyi ve sile yapan Avrupalı devlet a damları, Nikson'un anlayışlı davranışına mukabelede bulunmak için Normandiya çıkartmasının baş komutanının tabutu önünde saygı ile eğilmek için akın akın Amerika-va uçacaklardı.
ALMANYA'DA Avrupa seyahatinin Lond
ladaki samimi görüşmelerden sonraki istasyonu Alman ya oldu. Harbin bitişinden be ıi sjerçckleştirmege muvaffak olduğu büyük kalkınma hamlelerine rağmen, çözümü bu lunmamiş sayısız problemler içersinde bocalayan Alman milleti Cumhuriyetçi partinin bir başkanının Almanya'ya yanacağı bu ziyareti büyük bir merakla bekliyordu. Mesc leler çapraşık ve zordu. Harp ten bu yana 24 yıl geçtiği hal de dofiu ile batı arasında par calanmış bulunan Almanya daha birieşemeraiştir. Berlin iehri vüksek bir duvarla ikiye avrılmıs. batı Berlin doğu emperyalizm denizinin orta
sında ancak bakışlara huzur veren bu hürriyet ada&j idi. Öder nays hududu milyonlar ca Alman'in vatan hasretini tahrik ediyordu. Daha öncele ri Amerikan Cumhur başkan larmdan Avzmhaver ve Kene di Berlin'i ziyaret etmiş, A-merikan nol i ti kasının hiç bir zaman hür Berlin şehrini feda edern iveceğin i belirtmişler di. Nikson'da hiç bir zaman bu politikanın değiştirilemiye ceğini belirtmek için lönceleri başkan Johsonla bir türlü anlaşamamış bulunan Alman Başbakanı Kizinger ile batı Berlin'in volunu tuttu. Batı Berlin de (Ho şi Min!) diye bağırarak eürüllü çıkarmak istiyen bir avuç solçuva gülümserken batı Berlin'in ana caddelerinden biri olan Kur-fuş tendam bulvarında kendi sini istikbale çıkan on binlerce batı Berlin linin çiçek vaânıu mna tutuldu. Berlin'de bu büyük kitleye (yer yüzünde hürriyet istiyen her insan ha kiki bir Berlin'lidir. diyerek bir kaç vüz metre ötede vük selen batı Berlin'i doğu Ber Jin'den aviran esaret duvarı m işaret etti
Johnson'un soğuk anlayışsız idaresinin 5 yıldan beri Avrupada uyandırdığı sevimsiz hava ümitsizliğe kapılmak üzere bulunan batı Almanya mn kalbinden silinmiş varın birleşecek olan ve 70 milyonluk bir milleti temsil edecek birlenmiş Almanva düşüncesi batı Almanya'yı yeniden hür dünya birliğine perçinledi.
Türk Sineması (Baştarafı 3 neti Sayfada)
Bugünkü .sineni.» düzenine karşı çıkan ve hareketlerine genç sinema adı veren kişilerin eylemler hakkında bil ghüz varandır?»
Görüldüğü gibi oyun çok yönlü oynanmaktadır. Türk Sinematek Derneğinin yaptığı bu anket üyelerinin sanat anlayışı ile bir ölçüye varmaktan çok, onun siyasî eğilimlerini ölçmek ve daha şuurlu çalışma imkânları elde etmek için yapıl maktadır. Hedef Yeşilçamda olduğa gibi yine seyircidir.
Türk Sinematek Derneğinin altı bin civarında üyesi, olduğu ve çoğunluğunu da üniversite talebelerinin teşkil ettiği dikkate alınırsa bu derneğin emelleri ortaya çıkar. Ankette yeni hedefler açıkça görülmektedir. Eğer yapabilirse, Türk Sinemasının ekonomik, sosyal ve ahlâkî düzeni devrimci — ulusala — emekçi — sınıfçı — materyalist ve htilâlci bir sinema ile yer değiştirecektir. Böylelikle Türk seyircisi komünist ihtilâline fikren ve bedenen hazırlanacaktır.
Emperyalizmin yeri] simsarları bu oyunlarım ne kadar devam ettirecekleridir? Ta ki, sinemanın millet olarak hayatımızdaki önemini kavrıyalım. Eğer o zamanda tavşan yamaca geçmiş olmazsa...
«Türk Devletinin istikbaline inanmak (âzım» fakat.
(JBaştarafı Or;a Savfadaf «Amerika Birleşik Devletleri taralından kurulmuş. - \a»
hinglon D. C. de faaliyette bulunan, bütün sınıflarında Rusça tedrisat yapılan, Rus stilinde bir üniversite, şayet düşünebi» liyorsanız, işte böyle bir FANTEZİ, TürkivenH başkenti. Aıv kara da bir HAKİKATTİR».
işte Sayın Demfrel, siz Başbakanı bulunduğunuz Türkiye» de FANTEZİ üniversiteleri koruyorsunuz. sonra da «Türk Devletinin istikbaline inanmak lâ/.ım» diyorsunuz
Evet, tarih tekerrürden ibarettir sözü. bilhassa biz I m itler için söylenmişe benziyor.
Yüzyıllardır, Türkler kendi dillerini ihmal ed?rek. ve bhT aşağılık duygusuna, kapılarak, Farsça, Arapça gibi dilleri adeta kendi dillerini terkedercesine, benimsemekle, Türk »temine ne kazandırmışlardır?
Uç kıtaya yayılan Türk imparatorlukları, Türk'ün Örf ve âdetlerini yaymak yerine, onların örf ve âdetlerinin test rinde kalarak, belki de savaşlarda, düşmanlarına karşı sağla dıklan üstünlüğün kendilerine vermiş olduğu güvenle, faifc kında olmıyarak ve büyük bir safiyetle, bugün geçirmekte olduğumuz bocalama, ve hattâ yokolma şartlarım hazırlamış lar, ve neticede Türk Milletini, özellikle kültür alanında van» la yok arasında bırakmışlardır.
Türk — Moğol orduları Çini raptederken, basiretsiz bit müsamahaya gönül vererek, Türklüklerini kaybetmişler. Fa-kat, bugün Çinliler ayni müsamahayı göstermek niyetinde ol inadı klan m, Türkleri peyderpey ortadan kaldırmakla ;sbat etmekteler.
Ayni imha hareketini, Rusyada, Balkanlarda ve Batı Trak yada seyretmekteyiz.
Kurdaş m önünde küçülmeyi şeref saydığı. Batı medeni* yetinin himayesinde, ve teşvikiyle vuku bulan bu katliam kar şıstnda. bugün ne kadar gözyaşı dük sek. yapılan hataları ta» mire kâfi gelmez. t
Kaldı ki, Selçuk ve Osmanlı Türk imparatorlukları hal*. lan ayni ihtişam ve safiyetle tekrarlamışlardır.
Türkiye Cumhuriyetine gelince, Maarif Vekâletini MüR Eğitim Bakanlığına çeviren ATATURK'le âdeta alay edere** sine, tam bir gaflet havası içerisinde, Dil ve Kültürümüzün^ ipe sapa gelmez bahanelerle baltalanmalarına ve so\suztasmü I arma müsaade etmekle, ayni hatalı yolda devanı etmekledir.
Bir de bunun üzerine, sanki herşey tam yolunda imiş gibi, yine Sayın Demirci, «MİLLETE VERİLECEK HESABI. MIZ TERTEMİZDİR» demektedir.
ihanete kadar varabilecek bu yanlış gidişe DUR denilmt d iği takdirde, ister sağcı, User solcu ister ilerici, tele» dev* rimel, ne olursak olalım, hlçblrşey olmadığımız gibi- kendi» nıizi tarihin tekerrüründen kurtarmamız da mümkün olm> yacaktır.
Batılılar Yunan medeniyetini A ı m paya Araplart" £eti* d iğini, birçok ilmi buluşların onlara ait olduğunu sm terler.
Maalesef, Türk olduklarına hiç şüphe ed i im iven larabâ gibi büyük Türk alimlerinin yazmış oldukları eserler I ürl| Dilinde yazılmadıklarından dolayıdır ki, Avrupalıları boy W bir haksız kanaate itmiştir.
Halbuki o devirlerde Türk Dilinin bir ilim Dili olduğu, KUDATKUBILIG eserinin varlığı ile sabittir.
Telâfisi gayrı mümkün olan bu kayıplardan ders alma» mız gerekirken, bu gibi gayrı milli hareketlerin birer FANTEZİ olduğu da billniyorken yabancı dilde tedrisat yapan kolejlerin sayısı günden güne artmakta, şöhret kazanmış memlekete büyük hizmetlerde bulunmuş liselerimizden Ti ırkça tedrisat kaldırılmakta, Türk Dilinde modern tdcsdtorl iğretimi yapılamaz maskara gerekçesiyle, yabancı d'lde •e-lrisat yapan üniversiteler açılmakta ve böylece. Milli Birlik »ar. çalanarak, Türk Milletine karşı uzun vadeli bir suikast bhr kere daha hazırlanmaktadır.
Basiretli Türk ilim adamlarımızın. Vatanperver Miileıva» killerimizin Milliyetçi gençlik teşkilâtlarımızın ve hattâ ya» bancı dergilerin ikazlarına rağmen, bu hatalı ve tehlikeli tu» tumda İsrar edilmekte, şuursuz bir inatla, illâ da tarihin tekerrür etmesi zorlanmaktadır.
Anayasalar, kanunlar çiğneniyor diye yaygarayı »asanla*» Türklük dâvasına gelince, ayni anayasaları ve kanunları â§> »emekte tereddüt etmiyorlar.
Fakat, Türk Milleti baki, hakikat ta hakikat kalacağın* göre, bu hakikati, anlamak istemiyen kafalara vura vura 90 kaçak, ve milletin sinesinden elbette bir devlet adamı daha* çıkacaktır.
Boykotlar
Anafartalar Çarşısı Kat: 1 No:101 - Tel: 11 67 72 ULUS-ANKARA _
(Bastafı 5 nci sayfada)
ettiğini görüyoruz. Artık öğrencilerin isteği iyi öğretim üyesi değildir. Ucuz kitap için, ucuz yemek için, rahat bir yurt için direnmiyorlar. Şimdi onlar, düzenin değişmesini İstiyorlar. Hü kûmetin hazırladığı ve umumiyetle kendilerini ilgilendirmeyen tasarılara karşı ateş püskürüyor lar konunun bu safhaya ulaşmasından sonra, eğitim düzeninin aksaklıkları ile yetinmek e) bette bir çözüm yolu değildir. Milliyetçilik .diğer bütün meseleler gibi, boykotlara da, milletimize ne kazandıracağını ve ne kaybettireceğini hesaplayarak bakar. Üniversitelerimizin yetersizliğini bilmekteyiz, öğrencile
rin bu yoldaki şffcayatfflrHfa* ta» ma men hak veriyoruz akil boykotların sosyalist bir düze» kurma hazırlığının bir bölüm*, haline getirilmesine Türk milli* yercileri izin- vermiyeceKİerdfr. Haklı isteklerin haklı sebepler» dayanması gerekir. Sırası gat misken, boykorçuların istekle»! arasındaki bir çelişmeye de işaret edelim .Bir taraftan küftür emperyalizmine karşı çıkılıyor, diğer taraftan da TRT'nin müda faast yapılıyor. Bu nasıl iştirf Hem kültür emperyalizminin kat şısına çıkacağız, hem de kültür emperyalizminin başlıca vasrtalfl undan birini korumak için sok*> ğa döküleceğiz. Türk oençleHı sözlerinin ve isteklerinin şmuai na varmak zorundadırlar.
DEVLET • 7/NlSAN 1869 * SAYFA: 12
Biz
Türkçe İçin Gaza
Prof. Dr. Osman TURAN
-* *•
GAFLETİN CEZASINI ÇEKMEMEK VE MİLLETİMİZİN BEKASINI TEHLİKEYE SOKMAMAK İÇİN TÜRKÇENİN FERYADI KARŞISINDA HİSSİZ KALMAYALIM; İLMİN, KÜLTÜRÜN VE AKLISELİMİN İCAPLARINI VERİNE GETİRELİM. BURADA HER CİDDİ VE ŞUURLU TÜRK İLİM, FİKİR ADAMI, EDEBİYATÇI SI, SANATKÂRI, ŞAİRİ, HİCVİYECİ VE KARİKATÜRİSTİ VE HATTA MEKTEPLERDE ZORLAMA DİL İLE YETİŞENLER DE BİR MİLLİ VAZİFE KARŞISINDADIR.
Türk — islâm tarihinde din ve vatan uğrunda düş* manla yapılan savaşlara Gaza ve iştirak edenlere de Gazi denir. Türkçemize karşı girişilen tahribatın hayati bir teh İlke teşkil ettiğini kavrayanlar İçin, onu müdafaa maksa> glle. yapılan mücadeleyi de mukaddes gaza kelimcsile İsimlendirmekte hakikaten isabet vardır. Gerçekten bu-
f" in artık nesiller ve münevverler birbirinden uzaklaşmış; ürkçcyi yıkmak isteyenlerle müdafaa edenler arasında
şiddetli bir mücadele başlamıştır. Bu durumda koruyucu mücadelenin kutsiyeti inkâr edilemez ve bunun düşman istilâsı karşısında savaşmaktan daha az bir sebep olduğunu kimse iddia edemez. Zira bir millet düşman istilâsı altında bile önce milli dili ve onun üzerinde kurulu Mil-lî hars ve mefkuresi sayesinde kurtulabilir. Lâkin bir mil letin dili, kültürü ve mefkuresi kendi hayırsız evlâdları vasıtasile yıkılırsa o millet kendini ölüme mahkûm etmiş ve kurtuluş ümitleri kapanmıştır.
T_ işte feryâd eden Türkçemiz, millî kaderimizle ilgiH bir tehlike karşısında, bütün ciddî ve İdealist memleket aydınlarım bir mukaddes cihada; bir dil gazasına davet etmektedir Bugüne kadar dil hareketini ciddiyetsiz ve gülünç telâkki edenler pek aldırış etmemekte; daha ziya-de, nükte, fıkra ve karikatürlerle onu sadece bir İstihza ve eğlence mevzuu olarak ele almakda İdiler. Fakat artık İŞln şakaya tahammülü kalmamış; kültür ve ülkü bakımından en seçkin mütefekkirlerin mücadeleleri bile ga filleri'uyandırmamış, sapıkları hidâyete eriştirememiş ve kara kuvveti durduramamıştır- Bu sebeple bugün ciddi ve vatansever bütün Türk aydınlarının büyük bir hamle İle bu sapıklığa karşı harekete geçmesi milli bir vazife Haline gelmiştir.
1 _ Harekete milli dili yıkıcı bir niyetle iştirak edenlerin gayretleri veya ilmi ve fikri kifayetsizliği meselenin ciddiyetini inkâr için bir sebep teşkil etmez. Zira harekete milli bir heyecanla karışanlar bile bugünkü bozgun karşısında muztarip bir duruma düşmüştür. Dil Kurumu halen Türkçcyl kısırlaştırma yolunda elindeki maddi — manevî bütün vasıtaları kullanmakta, tahribatı «ödül» İle mükâfatlandırmakta; solcular ise Dil Kurumunu bile fersah fersah geçerek Türkçeyi dejenere ve hasta bir ha le getirmektedir. Eğer, her medeni memleket gibi, Tür üyede de Orta tahsil anadili, bir kaç asırlık bir tarihile, ftgretebilse, yahut otuz yıl önce mekteplere zorlanan ve f6gu serseri kelimelerden mürekkep suni dil düzeltilmiş •İsa idi dil anormallerini tecrid etmek kolay olurdu. t
Millî dâvaları anlayan, kültür meselelerini kavrayan, şevkini ve iz'anını muhafaza eden bütün memleket aydın lan için gayret ve himmet zamanı gelmiştir. Gafletin cezasını çekmemek ve milletimizin bekasım tehlikeye sokmamak için TUrkçenln feryadı karsısında hissiz kalmayalım; İlmin, kültürün ve akliselimin İcaplarını yerine getirelim. Burada her ciddî ve şuurlu Türk ilim, fikir adamı, edebiyatçısı, sanatkârı, şairi, hicviyeci ve karikatüristi ve hattâ mekteplerde zorlama dil ile yetişenler de bir millî vazife karşısmdadır. Zira gençler de münevverlik vasfım kazanabilmek İçin hakiki Türkçeyi ve tarihî dilimizi öğrenmek mecburiyetindedirler. Nitekim bu diln kurbanı Olmayan sağlam münevverler yalnız Türkçeye hâkim olmakla kalmamış; bir kısmı da, bütün menfî gayretlere rağmen, kendi aklıselim ve şuurları sayesinde bu dil has talığı içinde bulunduklarım anlamış ve yalnız kendilerini değil sapıkları da kurtarmak için ağabeylerinin mücadelesine katılmışlardır.
Biz, diinya'nın en büyük imparatorluklarını kurmuş ve'hakimiyeti « nl eski dünyanın bilinen her köşesinde yi) • rütmüş bir mîlletiz. İ
Bu İmparatorlukların sonuncusu varisi olduğumuz Osmanlı Devletidir. k
Osmanlı Devleti Söğütte kurulduğu 1299 yıllarında 400 atlıya sahip bir uç beyliği iken (1326) Bursa Fethi sı
rasında Orhan Bey (38.000) süvariye ku • manda ediyordu. Bu asker artışı, nereden geli yordu, fethedilen toprak lardan toplanamazdı. Zî ra bu yerin ahalisi Türk değildi, 400 çadırlık bir aşiret, 27 senede bu kadar çoğalamazdı. Selçuk Sultanlığı, asker yardımı yapacak halde değildi, O halde nere • den geliyordu, öyle an laşılıyorki, Bizans ucun daki bu beylik bütün Türk aleminin ülküsünü temsil ediyor, Türklük a leminln, fetret devrinde bile asla vazgeçmediği, İstanbul fethinin ve dün ya hakimiyetinin mümes sili sayılıyordu. Millî şuur ve ülkü Horasan'dan İzmir'e kadar her yerdeki Türk'ü Ertuğ * rul sancağına çekiyor, şeyhler, müftüler, mü • derrisler eli kılıç kabza sına yakışan her yiğidi, gönlü fazilet aşkı ile do lu her mümini, kafası salim düşünceye açıl • mış her talebiyi söğüt beyliğine sevkediyordu, küçük beylik az zamanda Türk âleminin otağı haline geldi.
Sultan-Medrese- Sipa hi muvazenesi ile ne a narşi nede Despetluğa fırsat vremeyen bir dev let kuruldu. Başta ha -neden olmak süzere bu -tün insanların devlete canborcu vardı ve bu borcu bütün Tebaa hükümdarlar dahil tered -dütsüz ödediler. Küçük devletin, fazileti büyük, müsamahası büyük, ide ali büyüktü. Bu manevi azamet devletin toprak larını çok kısa zamanda kendi seviyesine getir • di.
Bu devir 199'a kadar sürdü: bu dörtyüz se -nenin macerası söyle özetlenebilir: her yaz 3 ay sefere çıkılır, 3 gün muharele nizamı alınır. 3 saat kılıç çekilir. Bir ülke bir vilayet olarak devlete katılırdı.
Her yaz batıya kuzeye doğru bir koşu asırlar -ca devam etti.. Bu koşu,
KİMİZ
talan, istismar koşusu değil, müsamaha adalet ve huzur tesisi İçindi. Bu devrede Osmanlı hünkârı hakan-ı Behri ve Bahrin, Sultan ikli -mi Rum, Halifei Rııyî Zemin sıfatları ile yeryü zünde kendine muadil otorite tanımadı.
Karlofça bu uzun koşuda tökezlenen bir nokta oldu. 1699 dan s o n r a k i bütün çabalar, b ü t ü n düşünceler, o noktayı geç mek, o engeli aşmak i-cin aranan çareler, ileri sürülen fikirlerin kavga • sidir. Ne tedbirler dü -şünülmedi: Sünnet adı • na Kadızadeliler ortaya çıktı, çakşır haram, ka « vuk haram, kaftan ha -ram bunlardan soyunursak her iş yoluna girer dediler.
Avrupa'cılar türedi pantolon giyer, pelerin taşır, fes vurunursak me sele çözülür dediler. Ne Kadızadeliler islâmı anla mıştı, ne de avrupacılar batıyı. 25 milyon Km. lik vatanı birleşik tut -mak için taklitten başka tedbir düşünen olmadı.
İsyanlar, ihtilâller, so kak kavgaları oldu. Bir birimizi kırdık, sultanla rı kestik, nihayet kendi ordumuzu top ateşine tuttuk.
Mısır gitti, Cezayir gitti, bu yitirme devri
^afe** /**"0
150 yılda bizi Sakarya sahiline getirdi.
Bugün hainlerin kan • dırdığı gençlerin bir kıs mı hangi sebeplerle sos yalizmi istiyorsa dün on lar kadar samimi kimse ler liberalizmi istemişlerdi, bugün demokrasinin yeter olduğunu sa -nanlar gibi dün Tanzî -matı yeter sayanlar vardı. V e l h a s ı l 300 senedir kandaki mlk robun deride açtığı yarayı tedavi ile uğraşıyo ruz.
Biz bir cihan devleti nln kalıntısı üstünde cî han hâkimlerinin evlâtla rı olarak oturuyoruz.
«Rüyama girdi her ge ce bir fatihanezan»
Diyen şair kendini söylediği kadar bizi de söylemiştir. Ne geri kal mış milletlerin birisi ne de kurtuluş savaşı yapan kavimlerin birincisi siyiz. İstiklâlini son elli yıl içinde bizden almış 19 ülkenin efendisi idik.
«Azizi vaktidik O da zelil kaldı bizi»
Bu zilletin sebebini çıplak gözlerle aramalı ve açık yürekle ortaya koymalıyız. 150 yıldır her türlü uygulanan şekil kavgalarının terk zamanı gelmiştir. Millî şu ur Milliyetçi Hareketi do ğurmuştur. Bu hareket Şeyh Edebalı gibi gönül pirleri Çandarlı Hoca -Paşa gibi ilim ülkücülerini beklemektedir. Bu bekleyiş demiri eritene kadar sürecektir, Ergene kondan demiri eritince çıkmıştık.
Binlerce yıl önceki ef saneler tutulacak yolu göstermiştir. Demiri eri t ince ye kadar sabır.
Şekil kavgaları île, go home çığlıkları ile, grevlerle, öldürülecek vaktimiz yoktur. Sokak -tan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sa nayimizi kurmalı, büyük milletin imkânlarını, bü yük geleceği kurmak î-çin seferber etmeliyiz.»