editör: can baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · sayı 2 (ocak 1993) 23 say ... ¸...

112

Upload: others

Post on 07-Mar-2021

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 2: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 3: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Editör: Can BaskentAtes Hırsızı Dergisi Seçkisi

Türkiye’de Anarsist Düsünce Tarihi - 3

Ekim 2011 - Birinci BaskıISBN No: 978-0-9868586-9-7Dizgi: Propaganda Yayınları

Redaktörler: karakızıl KolektifiKapak: Iç Mihrak Propaganda Tasarım

Propaganda Yayınlarıwww.propagandayayinlari.net

[email protected]

Can [email protected]

COPYLEFT Bu eserin telif hakkı yoktur ve hiç bir hakkı saklı degildir. Çogalt, dagıt ve paylas!

HUKUKI SORUMLULUK REDDI Editör ya da yayıncı, bu kitapta yer alan metinlere katılıpkatılmadıgını saklı tutar. Bu metinlerin hukuki ya da yasal sorumlulugu editör ya da yayıncıyı baglamaz.

Propaganda Yayınları ve editör, bu metinlerin içerigi nedeniyle sorumlu tutulamaz.

Page 4: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 5: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

E D I T Ö R : C A N B A S K E N T

AT E S H I R S I Z ID E R G I S I S E Ç K I S I

T Ü R K I Y E ’ D E A N A R S I S T D Ü S Ü N C E TA R I H I - 3

P R O PA G A N D A YAY I N L A R I

Page 6: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 7: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Içindekiler

Sunus 9

Sayı 1 (Aralık 1992) 11

Sayı 2 (Ocak 1993) 23

Sayı 3 (Mart 1993) 35

Sayı 4 (Mayıs 1993) 37

Sayı 5 (Ocak - Subat 2004) 49

Sayı 6 (Nisan - Mayıs 2004) 61

Sayı 7 (Haziran 1995) 75

Sayı 8 (Aralık 1995) 81

Sayı 9 (Mart 1998) 89

Sayı 10 (Nisan - Mayıs 1999) 95

Dizin 111

Page 8: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 9: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sunus

Ates Hırsızı, anarsizmin Türkiye’deki yolculugunda iki açıdan bü-yük önem tasır. Ilk sayısının 1992 yılının aralık ayında, 10. ve sonsayısının ise Nisan 1999’da yayınlanmasıyla, Ates Hırsızı, kendisin-den sonraki anarsist dergi geleneginde, acısıyla tatlıyısla, belirleyiciolmustur. Dikkat edilirse ve daha önce yayınladıgımız Kara ve Efen-disiz dergileri seçkileriyle karsılastırılırsa fark edilir; Kara ve Efendi-siz ihmal edilebilecek aksamalara ragmen sasırtıcı derecede düzenlive aksaksız çıkmısken, Ates Hırsızı, hem bu iki dergiden daha fazlasayı yayınlamıs, hem de yayınlanma süreci yedi (1992 - 1999) yılı bul-mustur. Ates Hırsızı, bu manada, aperiyodik ve yıllara yayılan anar-sist dergicilik gelenegini baslatmıstır. Aynı zamanda, genis dagıtımagıyla (ve kitapçılarda uzun süre kalabilmesiyle belki de) Türkiyepolitik sahnesinde, kendisinden önceki iki dergiye göre, oldukça bi-linir bir dergi olmustur: Kara ve Efendisiz, birer sene yasamısken,Ates Hırsızı yedi yıl yasamıstır. Kuskusuz, bunda Türkiye’nin degi-sen politik yapısıyla, radikal sol ve anarsist düsüncenin (mütevazi birölçege göre) nispeten daha da tanınır olmasının rolü ihmal edilemez.

Ikincisi, Ates Hırsızı, çok dilli bir dergidir. Ilk sayısından itibaren,sadece birkaç sayfa olsa da, Kürtçe yazılara ve bildirilere yer vermis-tir. Hatta, sadece Kürtçe degil, diger batı dillerinde yazı özetleri vebildirilere de rastlanır dergide. Ayrıca, Ates Hırsızı, okur mektup-larına genis bir sekilde yer ayırmasıyla, okuru derginin organik birögesi haline getirmeyi becerebilmistir. Hemen belirtelim, Türkçe dı-sındaki yazılara ve dergide yayınlanan mektuplara bu seçkide yervermedik. Hatırlanmalıdır, Propaganda Yayınları seçkilerini hazır-larken, ilk ilkemiz, günümüzde de geçerliligi olan, bu topraklardakianarsizmin tarihinin anlasılmasına hizmet edecegini düsündügümüzyazıları seçmek.

Ates Hırsızı, daha da genisleyen yazar kadrosuyla da, anarsizmfikriyatını daha genis çerçeveden yansıtmayı önemli ölçüde basarır.Bunu yaparken, günümüzde hala ilham verici olan yazılar ve ka-pak konularıyla, sarsıcı bir kuramsal ve pratik etki pesinde de kosar.Özellikle (günümüzde ve gelecekte bu tartısmaların daha da büyü-yecegini üzülerek varsayarsak) Ates Hırsızı’nda seçimler üzerine ya-zılan makalelerin önemi inkar edilemez. Benzer sekilde, Ates Hırsızı,Kürt meselesi üzerine yayınladıgı etkileyici yazılarla da anarsizmingüncele ve gündeme müdahalesini somutlastırabilmistir. Her ne ka-dar düzensiz ve aperiyodik yayınlanan anarsist dergi geleneginde,gündeme müdahale pratik olarak pek mümkün olamasa da, Ates

Page 10: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

10 editör: can baskent

Hırsızı, bunu elinden geldigince becerebilmis görünmektedir.Ates Hırsızı’nı okurken, aklıma Meinhof’un ünlü sözü gelir sık-

lıkla: ‘Üzgün olmaktansa, öfkeli olmayı tercih ederim!’ Ates Hırsızı,bu anlamda, kendisinden önceki iki dergiden daha keskin bir se-kilde ayrılabilmekte. Önceleri (bilhassa Kara’da) melankolik ve bık-kın duygulanımları yansıtan yazılara asina okura, Ates Hırsızı’nındegindigimiz melankoliyi politik bir öfkeye dönüstürmüs ve bunucesurca sayfalarına tasımıs yazıları sasırtıcı ve dikkate deger gelecek-tir.

Ates Hırsızı Dergisi Seçkisi, yayınladıgımız serinin üçüncü kitabı.Bu kitabın dizgisinde kara-kızıl kolektifinin dizgi ve redaksiyonun-dan yararlandık. Dolayısıyla, ilk ve en büyük tesekkürü karakızıl ko-lektifi hak ediyor - anarsizmin Türkiye’deki tarihinin yitip gitmesinedirenirken harcadıkları emek ve göznuru için. Propaganda Yayınlarıolarak, Türkiye’de Anarsist Düsünce Tarihi serisinde, bu toprakla-rın ilk anarsist dergilerinden seçkiler yayınlamaya devam ediyoruz.Yayın programımızda Amargi ve A-Politika dergileri seçkileri de bu-lunmaktadır.

Can [email protected], www.canbaskent.netEkim 2011

Page 11: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 1 (Aralık 1992)

Deliler Kahkahası

Uzun bir bekleyisten sonra, biz de alısılagelmis ve artık iyice sıra-danlasmıs sekliyle, fikrimizi bir dergiyle mamul hale getirip politikave kültür piyasasına sürü verdik.

Istanbul’un Cagaloglu semti, kültür pazarına ‘mamul düsünceüretme merkezi’dir. Bu merkezin dısında Türkiye’de konusabilmekiçin çok fazla seçeneginiz yoktur. Ya oyunu bütün kuralları ve arena-sıyla birlikte reddedip kendi yöntem ve istemlerinizle kendinizi varedeceksiniz ya da onların gösterdigi bu kontrollü alanda sansınızıdeneyeceksiniz. Iste bu kontrollü alan dısında hiçbir sans ve imkanı-mız olmadıgından Cagaloglu gibi sevimsiz bir yerde dünyaya geldik.

Ama biliyoruz; düsünce, kitap ve dergi sayfalarında kaldıgı sü-rece cansız, ruhsuz ve ölüdür. O, hayatın canlı akısı içinde ete-kemigebüründügü ölçüde ancak yasayan düsünce olarak amacına ulasabilir.Ve yine biliyoruz ki; düs gücümüz mürekkep olup kagıda aktıgında,yukarıda belirttigimiz gibi mamul hale gelip nesnelesir. Nesne iseher zaman oldugu gibi öznesine yabancıdır.

Demek istiyoruz ki, çıkarmakta oldugumuz bu dergi okuyucuylaaramıza bir iletisim aracı olarak girmesine ragmen ne tam olarak bizianlatacak ne de okuyucuyu bize tanıtacak.

Insanların yüz yüze iliskileri arasına giren binlerce ‘iletisim aracı’ndanbiri olacak. Iletisim adına iletisimsizlikten baska bir seye yol açmayanbu araçların olmadıgı, insanların dogrudan yüz yüze iliskide olduk-ları bir yasamın pesindeyiz.

Sistemin bugün ulastıgı düzey, yüzyüze iliskiye girebilecegimizbir alan hemen hemen bırakmamıstır. Bütün bunların farkında ola-rak, okuyucumuzla dogrudan iliskiler içinde olabilecegimiz, medyave teknolojinin sınırlandırmadıgı genis (denetimsiz, esit ve özgür)yasam alanları olusturmak amacındayız. Bir dergi elbette her sey de-gildir. Ama, öncelikle bir esin kaynagı olusturmada fonksiyon tası-yabilir ve tasımalıdır.

ATES HIRSIZI felsefi, teorik ve politik bir esin kaynagı olacak. Bubaglamda; teoriyi sistematiklestirip sematize eden yaklasıma karsı-dır. Filozofların öngörülerinden, yola çıkarak gelecek toplumu dü-zenlemek gibi soyut bir teori degil, bugünü yasayan, bugünün pra-tiginden hareket eden ve düslerini bugüne dönük kuran pratik birteoriden söz ediyoruz. Toplumu statü ve kategorilere bölerek yasamıyapay alanlarla parçalayan bugünkü sistem, kitlelerin dısında ve on-

Page 12: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

12 editör: can baskent

ların iradesi üstünde baslıbasına bir politika alanı yaratmıstır. Anar-sizm dısındaki bütün siyasal düsünceler, politikayı, iktidarı ele geçir-menin bir yolu, bir sanatı olarak benimser. Politik partiler kitleleriniradesi üstünde olusan bu yapay alanlara çekilip tahakküm aygıtınıele geçirdiklerinde, artık uzman yöneticiler olarak kitlelere hükme-derler.

Yasamı birbirinden ayrı alanlara bölüp parçalayan, toplumsal ilis-kiler arasına set çeken ve bu sayısız alanlarda insanı-insana karsıuzmanlastırıp sınırsız bir rekabetle tüm insani yaratıcılıkları politikkanallarda bogan yasam tarzına ve bu anlamda politikaya karsıyız.Yönetmenin, hükmetmenin bir yolu, bir aracı olarak politikayı red-detmekle kuskusuz biz de politik bir muhtevaya sahibiz. Çünkü in-san dogası geregince politiktir. Ama, parlamento ve çok çesitli po-litik partilerle yasamın küçük ve kapalı alanında olusturulan politi-kayı bir meslek, bir uzmanlık olarak sürdürmek demek, yönetmekve hükmetmek demektir. Otorite demektir!

Bütün bunlardan anlasılacagı gibi, devlet aygıtını ele geçirmek,iktidar kurumu olarak yönetmek ve hükmetmek düsüncesine karsı-yız. Politik-düsünsel hedefimiz gelecegi düzenlemek degil, bugünüyıkmaktır. Bugün varolanı begenmiyoruz, istemiyoruz. Gelecekte na-sıl yasanılacagı, ancak bugün yıkılırsa yeterince görülebilir. Onuniçin hedef bugün’dür! hedef simdidir!

Toplumsal devrim; iktidar aygıtının temel varlıgına yönelmedikçe,onun varlıgını baska baska biçimler içinde sürdürdükçe peynir-ekmekkavgası olmaktan öteye geçemez. Peynir-ekmek kavgası da programhedefleri içine alındıgı sürece pis bir reformculuktan öteye geçemez!

Biz romantik devrimciler, küçük küçük arenalara hapsedilmis itdalasını degil, dünyayı istiyoruz! Deliler kahkahasıdır devrim. Dev-rim istiyoruz! Peynir-ekmek degil, enkaz-ı kainat’ı istiyoruz!

Isimsiz

Ey Hitapsız!

Ne diye hitap edecegimi bilmedigim ey sen!.. Önce beni iyice birdinle, eger kendini dinliyormus -gibi olursan o zaman söyledikle-rimi ciddiye al. Yok eger burada söylenenlerle hiçbir frekans tuttura-mıyorsan sittir et gitsin! Zaten birbirimize ihtiyacımız yok demektir.Ama benim birilerine ihtiyacım var (ki benim varsa baskalarının dabana, birilerine ihtiyacı var demektir).

Niçin mi?1- Çünkü; kendimi çok küçük (bir toz zerresi kadar) ve güçsüz

hissediyorum. Beni her gün ögütmeye çalısan sistemle tek basıma,tek tek durumlarda savasacak gücü kendimde bulamıyorum. Çoguzaman kuyrugu toplayıp araziye uymak feci sekilde gururumu in-citiyor. Gündelik hayatımda da güvenebilecegim dost insanlarla da-yanısmaya girmek, bana her gün milyonlarca kez yeniden yenidenyasatılan hiçlik duygusunu bertaraf etmek, varlık duygusunu tatmakistiyorum.

Page 13: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 13

2- Çünkü; bu düzende, oyunun kurallarına uyamadım ve kelime-nin tam anlamıyla basarısız oldum. Bu son derece dogal, çünkü buoyunu sevememistim. Derler ya ‘istemek basarmanın yarısıdır’ isteben bunu istemiyordum. Statüko ise seni, beni, hepimizi her seyimiziistiyor. Eger statükoya dahil olacaksan ona her seyini vermelisin. Cis-min bu dünyaya, zihnin ise baska bir dünyaya ait olacaksa sen, karsıtaraftansın demektir. Yani ben, evet karsı taraftanım.

3- Çünkü; biliyorum ki sen de benim gibi bu zamanda ve bu me-kanda yasamaktan memnun degilsin. Hatta sen de kendini Anarsist,Liberter Özgürlükçü, Devrimci vb. gibi tanımlarla ifade etmeye çalı-sıyorsun. Sagda solda tartısıyorsun. Zaman zaman bir seyler yapmakistegiyle yanıp tutusuyorsun, ama çevrene baktıgında güvenecek bir-iki arkadasından baskasını göremiyorsun, hatta kimisi bu kadarınıbile bulamıyor. Ortada anarsist, özgürlükçü, bireyci vs. olarak geçi-nen bir sürü entelektüel karikatürünü görünce senin hevesin kursa-gında kalıyor. Insanların bireysellik diye yücelttikleri, seyin teorizeedilmis bencillikten, sevgiyi, hosgörüyü, vermeyi, paylasmayı unut-mus bir sefaletten baska bir sey olmadıgını görüyorsun. Moralin bo-zuluyor ve kendini yine yalnız hissediyorsun.

4- Çünkü; ben bir muhafazakarım. Özgürlügümü ve devrimci ro-mantizmimi hala muhafaza ediyorum. Özgürlükçü olmam liberal-lesmemi gerektirmiyor. Aynı zamanda devrimci romantizmimi ko-rumam sosyalist, kolektivist olmamı gerektirmiyor. Tıpkı bireyselligisavunmamın dayanısmaya ve cemaate karsı çıkmamı gerektirmemesigibi.

5- Çünkü; simdiye kadar sana toplumculuk, ortaklık, demokrat-lık ve esitlik nutukları atanların, kendi kariyerizmleri ugruna insan-ları nasıl koyun gibi güttügünü, ne kadar çıkarcı, bencil tahakkümcüolabildiklerini çok iyi biliyorsun. Yönetime karsı çıkanlar tarafındanyönetilmek, hiç de cazip gelmiyor.

6- Çünkü; herhangi bir politik olusum içinde yer almak daha bas-tan bireyselliginden özgürlügünden ve özgünlügünden vazgeçmekolacaktır. Teorik olarak savunulan erdemler politik hareketlerin tak-tik manevralarında ezilir suyu çıkarılır, amaçlar araçlara feda edilir,sonunda ahlaki kaygılarla bir hareket içinde yer alan sen, kendiniahlaksız, kirlenmis ve muhalif hissetmeye baslarsın. Sonunda depo-litize olmayı seçersin, bir bakıma da iyi yaparsın.

7- Çünkü; geçmiste Marksizme sempati duymus ya da ona bayagıinanmıs-sındır. Ama onun ne vaatleri cazip gelmektedir ne de düslerieskisi kadar parlak ve kirlenmemistir. Seni bunaltan tahakküm sis-temi, büyük kent yasamı, endüstriyel çılgınlık ve bunun sonucu ola-rak çevre kirliligi karsısında çok daha sempatik buldugun yesil ha-rekete hatta feminizme ilgi duyarsın. Ancak bunları biraz tanıyınca,kafandaki sorunların onların varlık sahalarının sınırlarının çoktan dı-sına tastıgını ve bu yapılarıyla ruhundaki kıpırdanıslara asla cevapveremeyecegini anlarsın. Ve bu olusumlardan da biraz uzak kalmayıtercih edersin.

8- Çünkü; her seye ragmen bir seyler yapmaya, kendini ifade et-meye çalısmıs-sındır. Söz gelimi birkaç arkadasınla birlikte birkaç

Page 14: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

14 editör: can baskent

sayı dergi bile çıkarmıssınızdır. Hatta dergi parasızlıktan batmıs ola-bilecegi gibi dergide teorik takılan bazı heriflerin, dergiyi babalarınınçiftligi gibi algılamalar yüzünden birbirinize girmis ve bu yüzden bumacera da bitmis olabilir. Ve bu yüzden ne yapacagını bilmeden ha-yat gailesiyle ugrasıp duruyorsundur.

9- Çünkü; ‘Çalısmayıp da ne yapacaksındır? Ögrencilik bir türyasam tarzı ama o da geçici. Ögrencilik bitince ne yapacaksın? Yaticarete atılacaksın, ya da hiçbiri olmadı köprü altında yatıp kalka-caksın. Her birinin kendine göre iyi-kötü yanları var tabii ki. Amahepsinin dısında ve statükonun ötesinde bir seyler olsaydı daha iyiolmaz mıydı.’ diye düsünüyor-sundur. Hatta statükonun ötesindeolabilecek bir seyler tasarlamıssındır da belki. Ama bunları simdiyekadar hayata geçirmeyi ya hiç denememissindir, ya da zaten dene-meyi düsünmüyorsundur. (Niye?)

10- Ey sen hitapsız (kitapsız yani)! Bu muhtemelen sana çok ben-zeyen (muhtemelen de pek çok konumda benzemeyen) bir adamınçagrısıdır. Belki daha safça bir çagrıdır, ama yine de saflıgın pek dekötü olmadıgı düsünüldügü için buna cüret edilmistir. Ve der ki buçagrının sahibi; ‘Yetmez mi, bu kadar bireysel takıldıgın. Kollektivisttoplumcu düsünceyi ve onun otoriter zeminini birçok konuda desifreettik. Hatta o kendisi desifre oldu, itibar kaybetti. Artık bireyselles-menin degil atomize olmanın sıkıntısını yasıyoruz. Yasamda (eferve-sant bir tablet gibi) eriyip gidiyoruz. Buna karsı bir seyler yapalım.Tabiri caizse birbirimizin elini tutalım, bir araya gelip oturup konu-salım, neler yapabiliriz, neler yapamayız onu görelim. Birbirindensorumlu ama birbirinden bagımsız bireyler olmayı deneyelim. Cos-kularımızı, duygularımızı paylasıp paylasamayacagımızı görelim.

Isimsiz

Birey, Toplum, Bütünsellik ve Dergi Gibi Seyler Üzerine

Anarsizmin diger ‘izm’lerden farkı bir doktriner yapıya sahip olma-masıdır. Hiçbir yazar ‘Anarsizmin Ilkeleri’’ni yazamayacaktır. Çünküonun tek bir ilkesi vardır o da özgürlük’tür. Toplumculuk bireylerikategorize ederek birey mühendisligi yaparken, toplumbilim top-lumsal olay ve davranısları kategorize ederek toplum mühendisligiyapar.

Evet... birey, toplum, bütünsellik, bireycillik, toplumculuk vs. gibikavramlar bazı malum çevrelerde çokça anılıyor ve daha da anıla-cak... Tabii burada amaç bu kavramlara deginip onlar karsısında birtutum almak ve kendini açıklamak. Hiçbir felsefi yaklasım bu kav-ramları es geçemiyor. Çünkü buralarda insanlık durumunun sebep-leri ve kaçınılmaz sonuçlarına dair çok sey bulabilirsiniz. Burada ön-celikle bütünsellik kavramını ele almak isterim. Bütün felsefi ele alıstarzlarında bir bütünsellik kurma çabası görülür... Çünkü parçalarbirbirleriyle iliskilendirildikleri zaman anlam kazanırlar. Pozitif söy-lemler kadar negatif söylemlerde bu bütünsellik kaygısından uzakduramaz. Sadece ikincisinde parça negatif bir bütünün parçasıdır o

Page 15: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 15

kadar. Burada öncelikle modern toplumun kurmaya çalıstıgı bütün-selligi anmadan edemeyecegim. Çünkü modern toplum bir yandanmanipülatif bir biçimde bütünsellesmeye çalısırken öte yandan kaçı-nılmaz çözülüsler üretir. Bu haliyle çok tipik bir ders konusu gibidir.Modern toplum; tüm ulusal birlik, toplumsal ödevler, ortak çıkar-lar, isbirligi vs. gibi çıgırtkanlıklarına ragmen arzuladıgı bütünselligikurabilmis degildir ve daha da kurabilecek gibi görünmemektedir.Çünkü çagdas tüketim toplumu bireyleri daha fazla tüketmeye çagı-rıp onlar arasında rekabeti körüklerken sizofrenik davranmakta va-rolan kütlesel yapıları parçalara ayırarak (atomize ederek) bunlarınyerine yeni kütleler yaratmaya çalısmaktadır. Yani önce varolan bü-tünsellikleri parçalara bölüp tuzla buz edeceksin sonra da bu par-çaları birbirine yapıstırarak grotesk bir bütünsellik kurmaya çalısa-caksın... Saçma mı? Saçma... Aynen bir anarsistin yapmaya çalıstıgıkadar...

Toplum ve Devlet Bütünselligi Yukarıda pozitif ve negatif söylem-lerin bu bütünsellik kaygısının dısında kalamayacagını belirtmistim.Bu baglamda anarsizm de bu kaygıdan azade degildir. Çagdas top-lumda toplum, ulus ve devlet içice geçmesi bir bütünsellik olustur-ması karsısında pek tabiidir ki özgürlükçü düsüncenin de bir bütün-sellige ihtiyacı olacaktır. Ve bu verili toplumsal bütünsellik düsün-cesinin dısında olmak zorundadır. Çagdas devlet bir yandan bireyidıslar ve onu toplumsal bir yıgın, bir sürü halinde tasarlarken öteyandan da her bireyi daha fazla yalınlastırarak (birbirine karsı izoleederek) sürülestirme sürecini öteki ucundan tamamlayacak kontrolmekanizmaları gelistirmeye çalısmaktadır. Tüm bu çabalar devletikütlelerle daha fazla bir iletisim içine sokmakta, bir alıs-veris ortamısaglamaktadır. Bunun sosyolojik ifadesi devletin sosyallesmesi ya dabaska deyisle toplumun devletlesmesidir. Bu durum karsısında anar-sizmin önerebilecegi tek bütünsellik bireyin kendi iç bütünselligidir.Tabii burada bir tehlike var gibi görünüyor. Öyle ya... Bireyin kendiiç bütünselliginin sosyal ya da ahlaki ölçütleri nelerdir, nerede baslarve nerede biterler? Burada önemle ele alınması gereken sey bireyitoplumun totalliginden ayırdıktan sonra ‘sosyalliginin ön plana çı-karılmasıdır. Bireyi toplumun ‘totalliginden ayırmaksızın girisilecekbir toplumsallastırma çabası sadece toplumculuga hizmet eder. Hiç-bir bireyin iç bütünselligi diger bireylerin iç bütünselligi demek de-gildir. Bu bireyin özgünlügünün ve özgürlügünün ifadesi yani anarsidemektir. Ve toplumsal manada kurulacak bir bütünsellik ancak böy-lesi anarsik bir tarzda kurulmak durumundadır (sayet tahakkümünyan tesirlerinden uzak durulmak isteniyorsa). Ki bu aynı zamandabaska türlü bir parçalanma olarak da mütalaa edilebilir. Ancak buseferki atomize edici ve sizoid degil, yakınlastırıcı ve dısavurumcubir tarzda olacaktır.

Bu ne demektir?* Toplumsal bir devrim önermek ama bunu mevcut toplumsallıga

ve onu var eden her seye karsı bir durumda tasarlamak.* Yekpare bir görünüm yaratmaya çalısan tahakküm toplumunun

bu potansiyelini görmek ama asla onu öyle kabullenmemek ve ona

Page 16: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

16 editör: can baskent

‘alternatif’ olmamak.* Kendi yıkıcı söylemini, kendi anarsik bütünselligini monolitik

toplumcu bütünselligin karsısına ‘alternatif’ olarak çıkarmak.* Bireyi merkeze koymak, önemsemek ama ben-merkezci olma-

mak, diger bireylerle birlikte olmak gibi bir kaygı tasımak.* ‘Bireyciyim çünkü toplumun içinde erimek istemiyorum, çünkü

bireyi en üst düzeyde toplumsallasmıs insan olarak tasarlıyorum veancak bireyle iliskilendirilmis bir toplumsallıgın anlamlı olabilece-gine inanıyorum’. ‘Toplumsalım, çünkü hepimizin birilerine ihtiyacıvar. Çünkü bireyleri birbirine rakip olarak degil, birbirinden dogalolarak farklı ama birçok bakımdan da birbirine benzeyen unsurlarolarak tasarlıyorum ve inanıyorum ki birimizin varlık nedeni aynızamanda bir digerimizin varlık nedenidir’ diye düsünmek demektir.

Pozitif Söylemin Eksikligi* Bir anarsistin baskaları ve dünya için önerebilecekleri ancak so-

yut seylerdir. Somut seyleri ancak kendisi için söyleyebilir ve yapabi-lir. Çünkü kimseyi temsil etmek gibi bir niyeti yoktur. O yol gösterir,etkiler ve eyler ama asla yönetmez. Gerisi digerlerinin bilecegi istir.Ki bu yüzden ‘Anarsizm’ pozitif söylemin eksikligini hissetmemistir.

* Anarsizmin diger ‘izm’lerden farkı bir doktriner yapıya sahipolmamasıdır. Hiçbir yazar ‘Anarsizmin ilkeleri’ni yazamayacaktır. Çün-kü onun tek bir ilkesi vardır o da özgürlük’tür. Çünkü doktriner yak-lasım saf politik yaklasımın çocugudur. Anarsistler doktrinle, politikprogramlarla, sosyolojik analizlerle hatta sosyolojiyle baglarını ko-parmalıdırlar. Toplum denen sey kendisinden baska bir seyle açıkla-namayacak kadar karmasık ve baska bir seye benzemeyendir. Öyleki toplumu; tek tek toplumsal olayları örnek göstererek de açıkla-yamazsınız. Sekil bakımından birbirine benzeyen toplumsal olaylararasında sebepler ve sonuçlar bakımından büyük farkılıklar olabi-lir. Daha önceki gözlemlerde pek çok benzer sonuçlar dogurdugusaptanmıs olan toplumsal olaylar her seferinde aynı sonucu vermekzorunda da degildir. Bu durum sosyolojik kategorilendirmeleri vebunları dayanak alacak analizleri imkansızlastırır. Sosyoloji ve sosya-lizm aynı agacın birbirini tamamlayan iki ayrı dalı gibidir. Toplum-culuk toplumu olusturan bireyleri total bir yaklasımla (sınıf, kültür,ideoloji, gibi kategorilendirmeler vasıtasıyla) ele alırken toplumbilimtoplumsal olayları yine sınıf, kültür, ideoloji, din vs. gibi kategorilen-dirmeler vasıtasıyla ele alır. Aralarındaki fark belki söyle açıklanabi-lir: Toplumculuk bireyleri kategorize ederek birey mühendisligi ya-parken, toplumbilim toplumsal olay ve davranısları kategorize ede-rek toplum mühendisligi yapar (burada insanın aklına ister istemez‘beni kategorize etme’ sarkısı geliyor). Bu bakımdan anti-sosyalist birsöylemin anti-sosyolojik olma zorunlugu da vardır.

* Simdi ‘negatif söylemin pozitivitesinden’ söz etme zamanı geldi.Oldu olası anarsizmin negativiteyi asamadıgından, pozitif bir söylemgelistiremediginden dem vurulur. Her ne kadar bu konudaki idi-alar öncelikle sosyalistlere ve de liberallere ait olsa da anarsistleriniçinde de böyle düsünenler yok degildir. Ki ben bunu yeterince ne-gatif hissetmemeye ve dü-sünmemeye baglıyorum. Tahakküm kültü-

Page 17: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 17

rünün konformist yanılsamalarından epistemolojik ve duygusal birkopusu yasayamayanların pozitif söylemin eksikliginden yakınma-ları dogaldır. Oysa her negativite kendi pozitivitesini de içinde tasır.Negatif olan yıkımı, pozitif olansa yapımı temsil ediyorsa yeni birsey yapmak için önce eskisini yıkmak gerekir. Yıkım olmadan kisiözgürlesemez. Yıkıcı neyi yıkacagını bilir ve onu yıkar, ama yerinene yapacagını bilmek zorunda degildir. Aksi takdirde bütün yıkımve yapım süreci rasyonel (kurgusal) bir hal alır. Bu ise kontrol de-mektir Ilke olarak böyle bir seyi reddetmiyorum ama yıkım süre-cini önceden kurgulanmıs bir planın parçası olarak da tasarlamıyo-rum. Insan yıkacagı seyin yerine ne koyacagını bilebilir. Ama yinede her yıkım ilk oldugu için bir meçhuldür de yıkıcı için. Bunundevamında kesif ve bilgi bekler yıkıcıyı... Pozitif söylemin eksikligin-den sikayeti ziyadesiyle tehlikeli bulmaktayım. Çünkü, hayatın enönemli iki aktivitesini ‘yıkım’ ve ‘yapım’ı (ki bunlar yaratımda birle-sirler) birbirinden ayırmaktır. Oysa yaratım (yeniden yapım, kesfede-rek yapım) içinde yıkımı da yapımı da barındıracak bir kapsayıcılıgasahiptir. Hayatın bitmez tükenmez devinimi sadece pozitivite ve ne-gativite’nin diyalektik bütünselligi üzerine kurulmustur. Söz gelimi‘tahakküm’ bir anarsist için negatif bir degerken ‘özgürlük’ pozitifbir degerdir. Özne karsısında negatif tutum aldıgı bir anlamda kendivarlık nedeni de olan nesneyi ortadan kaldırdıgında yeni nesnesi (öz-gürlük) karsısındaki tutumu da pozitif olacaktır. Bu denli tumturaklılaflar etmemin nedeni su; gelecegi bilemeyiz ve falcı hiç degiliz. Egerpozitif söylemden gelecek üzerine ayrıntılı öngörülerde bulunmakkastedilecek olursa kusur kalsın derim. Çünkü asıl zor olan bugün-den degistirmeye, yıkmaya baslamak. Ertelenecek isimiz yok, çünküvakit dar ve (kimseyi de beklemeyecegimize göre) kolları sıvamakkadar pozitif ne olabilir? Yalnızca bir tasın altını kaldırabilsek gerisigelir. Nasıl mı? Tasın altından hiçbir sey çıkmasa bile en azından otası kaldırmamız gerektigini ögrenmis oluruz ve bu tecrübeler hane-sine kaydedilecek essiz bir birikimdir. Buradan her seyi el yordamı ileögrenmek gerektiginin önerildigi sanılmasın, sadece bilgi, tecrübe,teori gibi vasıfların önceki yanılgıların pozitif çıkarımlarından baskabir sey olmadıgını hatırlatmak isterim.

Ve Dergi* Simdi gelelim ‘bir dergi nasıl olmalıdır* sorusuna. Böyle bir so-

ruya çesitli cevaplar verilebilir ve bu cevaplar önceki deneyimleri-mizden oldugu kadar tasarladıklarımızdan da kaynaklanıyor olabi-lir. Ama her halükarda bir dergi söyle olmalıdır böyle olmalıdır vb.seyler üzerine ahkam kesmek yararsız ve vakit öldürücü bir çaba gibigörünüyor. Burada söylenecek her söz gelecekte baglayıcılık olustu-racak ve özgür yaratıcılıgımızı engelleyecektir. Hatta bugün söyle-diklerimizle yarın yapacaklarımız arasında bir benzemezlik, tutar-sızlık yaratabilecektir. Oysa bir anarsist, programlardan çok ruhuyladavranan kisidir. Yani aklına eseni yapar, yapmak istedigini yapar.Kendisini zorunluluklara teslim etmekten hoslanmaz (bu yüzden enbüyük günahkardır o). Burada yine geliyoruz pozitivite - negativitemeselesine... Galiba kisinin en kolay bildigi sey ne olmaması ya da ne

Page 18: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

18 editör: can baskent

yapmaması gerektigi. Ne olmak-ya da ne yapmak istedigimizi hangibirimiz yeterince biliyoruz ki?

* Bir dergide sunun ya da bunun olmasının zorunluluklara baglıolmaktansa rastlantılara baglı olması her zaman evladır. Önemli olanyapmak istediginizi yapıyor olmanızdır, gerisi bostur. Arzu olmadancoskuyu ve doyumu yasayamazsınız... Hepsi bu kadar...

Ahmet Arslaner

Liberter Sürece Elestirel Bakıs

Bir kaç yıl öncesine kadar (kısmen bugün de) binlerce devrimcinindilinde anarsizm kavramının son derce sıradan, basmakalıp bir ta-nımı vardı. Sol yayınlarından çıkan kitapların dipnotlarında ya daisim dizinlerinde bir tür prefabrik bilgi aktarımı tarzında bu kavram‘küçük burjuva dünya görüsü, karsıdevrimci sapma’ biçiminde tanı-tıldı. SBKP kaynaklı, bu tek yönlü bilgi akısı, politik düzen muhalifiolarak siyasallasmıs sayısız insanı anarsizme karsı dogmatik sartlan-malarla haksız fanatik tavır takınmalara sürüklemis ve sürüklemek-tedir. Aynı dogmatik tavrın yıllarca Troçkistlere karsı sürdürüldügüde biliniyor. Troçki’yi Stalin’den, Proudhon ve Bakunin’i Marks’tanögreten bu metod; süngüsü düsen sosyalizmin bugün yasamakta ol-dugu depresyona baglı olarak yerini kısmi bir hosgörü ve yumusa-maya bırakmakta.

Bu dogmatik alıskanlık daha çok Bolsevik iktidardan sonra sos-yalizm cephesinde kötü giden ne varsa ve her türlü yanlısa ucuzbir tanımlama olarak, bir tür küfür ve asagılama niyetine, anarsizmdenmesinden kaynaklanıyor. Marks öncesi sosyalizmi yine Marks’ınyorumundan ögrenen ve yarım asırdan beridir Türkiye’deki politikmücadeleye damgasını vuran Türk ve Kürt devrimcileri, Marksiz-min kendi dısındaki bütün düsünce ve hareketlere, tarihin çöplü-güne atılmıs eser-i atika gözüyle bakıp burun kıvıran mantıgını ol-dugu gibi devraldılar.

Son on yıldır isler yolunda gitmeyince, eski defterler yeni yenikarıstırılmaya baslandı. Marksizmin, Troçki gibi kimi seytanlarınınaklanması SBKP kaynaklı bilgi akısına ve dogmatik sartlanmalaraönemli bir ket vurdu. Böylece yeniden Marks öncesi sosyalizm tari-hinin tartısılması ihtiyacı dogdu. Türkiye’de anarsizmin kendi kay-naklarından ve kendi literatürüyle konusmaya ve yazmaya baslamasıise henüz çok yeni bir girisim.

1986-87’de Istanbul’- da yayınlanan KARA dergisi ‘liberter’ kav-ramıyla ele aldıgı anarsist düsünceyi somut bir yoruma oturtarakpolitik muhalefete tanıtmaya basladı. Anarsizmin Türkiye’de bilin-meyen tarihi ve bu konudaki derin bilgisizlik hatırlandıgında epeyheyecanlı bir girisimdi KARA. Bu önemli politik adım kısa zamandaKARA’nın sımarık okurunu böbürlemeye basladı. KARA, yerini is-teksizce EFENDISIZ’e ve ardından baska baska çabalara bırakıp, si-lindi gitti.

Bu yazı, bugün artık yayınlanmayan, KARA ve EFENDISIZ’de

Page 19: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 19

somutlasmıs olan liberter sürece elestirel bir degerlendirmedir. Buihtiyaç, muhatapsız bir polemigi baslatmak isteginden degil, anarsistbir tarzın kendi öncüllerini tanıması gereginden kaynaklandı.

KARA ve EFENDISIZ dergileri, bütün yetersizliklerine ragmen,anarsist düsünceyi hatırı sayılır bir okuyucu çevresine aktarıp tanıttı.Ancak, anarsizmin tarihine tümüyle yabancı olan bu topraklarda biralan açmak elbette her iki derginin de güç ve yeteneklerini, iliski veislevlerini oldukça asacaktı. Eger politik muhalefet içinde kalıcı biryer edinilemediyse, bunun nedeni liberterlerin kendisinde aranmalı-dır. KARA ve EFENDISIZ’in üzerine oturdugu okuyucu ve savunucutoplulugu bu liberter sürece ne denli sahip çıkabildi? Türkiye’dekipolitik muhalefet içinde silueti görünüp kaybolan bir çevre bundandaha fazla iz bırakamazdı. Çok daha ısrar etmek gerekiyordu. Oysatarihsel misyonuyla orantılı bir ısrar ifade edilemedi.

Yukarıda da belirtildigi gibi, KARA ve EFENDISlZ liberter dü-sünceyi Türkiye’ye tasıyarak önemli bir islev üstlendiler. Bütün eksikve yetersizliklerine ragmen her zaman adı anılacak önemli bir bas-langıçtı bu. Övgüye deger pek çok yanıyla birlikte bu yayın sürecininbir de elestirilmesi gereken bazı önemli sonuçlan var. Liberter süre-cin yasatılmasında bu sonuçların fonksiyonu oldukça önemlidir. Onedenle KARA ve EFENDISIZ’in kendine yönelttigi elestiri ve muha-sebeye yeni bir-iki sayfa eklemek gerekiyor. KARA ve EFENDISIZ’deifadesini bulan liberter sürecin olumsuz yanlarını, su baslıklarla sıra-lamak mümkündür.

> Sorumsuz bireysellik.> Umursamaz kendiligindenlik.> Bireyler arasındaki siyasal kopukluk ve dagınıklık.> Komün ve kolektif davranısın bilinç düzeyinde islenmemis ol-

ması.> Sistemle uyumluluk.> Yasal çalısma alıskanlıgı.> Toplumsal alanı niteleyememe.> Militan radikal ruhun islenmemesi.> Ulusal sınırlar içinde mücadele.> Ulusal kurtulus hareketleri karsısında belirsizlik vb.Her iki derginin üç yıldan fazla süren yayın dönemi noktalandı-

gında ortalıkta hala bir avuç dagınık liberter vardı. Bu bir avuç insanıortak bir tipte birlestirmek de mümkündür. Bu tip, yalnızca dagınıkdegil, güveni sarsılmıs, umutsuz, saskın ve gırtlagına kadar siyasibunalım içinde. Iste bu noktadan itibaren KARA ve EFENDISIZ’ingünahlarıyla karsılasmaya baslıyoruz. Çünkü bu ortak tipin, içindençıkıp geldigi sürecin muhatabı KARA ve EFENDISIZ’dir. Yukarıdakiolumsuzlukları bu ortak tip nezdinde ele alırsak: KARA, bu kisiyebirey olmayı; birey olarak davranmayı hep söyledi. Ama, ortak dav-ranıs içinde birey olmayı onun pratigine oturtamadı. Çünkü bu siya-sal bir pratik gerektiriyordu. Siyasal pratigi, basım ve dagıtımındanibaret bir dergi de olsa olsa bunu ancak teoride isleyebilirdi. Sonucabakıldıgında, siyasal çalısma umursamaz bir kendiligindenlige ya dabir-iki kisinin gayretine terk edilmis. Genel bir sahiplenmeye herkesi

Page 20: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

20 editör: can baskent

kapsayan esit bir katılıma rastlamak hemen hemen hiç görülmüyor.Kisi önceden belirlenmis herhangi bir bulusmaya bile gelemeyecekbir keyfiyet ve hesap soramamanın getirdigi gerekçesiz bir acizlikiçinde. Oysa aynı kisi, eger bir iste çalısıyor veya okuyorsa ise veyaokula karsı bu denli umursamaz ve gerekçesiz degildir. Ise ve okulayetisebilmek için zeki bir yaratıcılıkla koca kentin trafigine umulma-dık koordinatlar ekleyebiliyor. Bu haliyle siyasal çalısmayı, bazı du-yumsuzluklarını tatmin eden sıradan bir hobi düzeyine indirgeyenbirey, zaten toplumsal muhalefetin yenilgi ortamıyla kusatılmıs, hızlaatomize edilmeye hazır bir yapıdadır. Buna bireyler arası kopuklukve ahlaki teorik düzeydeki ‘birey olmak’ bilinci de eklenince dogalolarak serpilip gelisen sorumsuz bireysellige yol vermis ya da müda-hale edilemeyerek seyirci kalınmıstır. Öte yandan komünal kolektifiliskiler’ neredeyse bilinç düzeyinde de hedeflenmemis. Bugündenkomünal bir yasamın yaratımı, bunun teorik sorunları ve detaylarıüzerine yeterli bir tartısma açılamamıs. Haliyle kisilerde saklı du-ran dogal benlikleri, mevcut kapitalist toplumun egemen kültür kıs-kacında edinilmis alıskanlıkları kendiliginden bir sekillenmeye terkedilerek üzerine gidilememis, teorik dogrular ya da ahlaki önyargı-larla etkilemekten kaçınılmıstır. Bu tür eksik ve yetersizliklerin de-vamını saglayan hatta bunlara kaynaklık eden temel sorun ise, po-litik bir hareketin olusamamasıdır. Birçok kisi buna itiraz edebilir,konunun yanlıs kavranıldıgını, hatta fazlasıyla politik davranıldıgınıve ‘politik hareket’ten farklı seyler anlasıldıgını iddia edebilir. Nevar ki; bu saptamayı saga-sola çekmenin, üslup farklılıgından ibaretcümlelerle yorumlamanın pek bir yaran olmayacak. Çünkü KARAve EFENDISIZ bu konuda temel veriler olarak durmaktalar. Her ikidergi de öncelikle politik olduklarını ısrarla belirtmislerdi. Öyleysebu politik içerige denk düsen, aynı orantıda bir liberter politik ha-reketin olusmadıgını iddia etmek ve bunun gerekliligini savunmakyanlıs degildir.

Bunlardan baska, yayın süreci izlendiginde dikkat çeken eksik-lerden biri de militan radikal bir ruhun teorik ya da ajitatif düzeydeislenmemis olmasıdır. Her iki dergi de pek çok makalede mevcuttoplumsal sistemin temellerine yönelik devrimci perspektifler sun-masına ve çok önemli teorik halkalar yakalamasına ragmen, bunlarıpropagandif bir dille okuyucuya aktaramamıs. Otorite ve sisteminkötülügüne dair saptamalar çokça yapılmıs, yalnızca kitap ve dergisayfalarında duran bu ahlaki önyargılarla bir okuyucu kitlesi de ya-ratılmıs, fakat bu kitleye, otoritenin fiziki varlıgına karsı koyabilecek,kin ve öfkeyle bilenmis bir isyan ruhu tasınamamıstır. Kisi, siyasaliçerigi iyice törpülenmis, neredeyse salt ahlaki nedenlerle mevcutdüzene karsıdır. Dolayısıyla, mahallesinde, okulunda, isinde hasılıbütün günübirlik ortamında olusa gelen pürüzlerini titizlikle gider-meye çalısan iyi huylu, uysal vatandas olarak sistemle uyumlu birkaraktere kendiliginden oturmustur. En ılımlı bir deyisle asi, anar-sik bir ruh haline ve çalısma tarzına rastlamaktan çok sineye çeken,idare-i maslahatçı bir ahlakın izlerine rastlıyoruz. Yine bu anlayıs-lara baglı olarak KARA ve EFENDISIZ’in bastan sona kadar bütün

Page 21: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 21

sürecinde kötü bir yasal çalısma alıskanlıgı vardır. Militan bir anar-siye yol verilememis. Tek tek kisilerdeki kınına sıgmazlık bu yasalçalısma aglarına takılıp kalmıs ve yasal çalısma yalnızca bir anlayısolarak degil, aynı zamanda bir ruh hali olarak da gelisip pekismistir.

Yukarıdan beri ele alınan liberter yayın sürecinin tamamlayama-dıgı en önemli eksikliklerinden biri de; bulundugu toplumsal alanıniteleyememesidir. Her ne kadar EFENDISIZ kendinden önceki sü-rece benzer bir elestiri yönelterek, toplumsal alanın özgünlüklerinitanımayı ve buna uygun politikalar saptamayı önermisse de bu ça-lısma (birkaç konu dısında) amacına ulasamadan yayın faaliyeti nok-talanmıstır. Burada dikkate alınması gereken nokta yayının erken ka-panmıs olup olmaması degildir. Çünkü liberter sürecin o güne kadargeride bıraktıgı üç yılı ve degisik nitelikte olmak üzere yirmi sayıyıaskın muhtelif yayını bulunuyordu. (Zaman zaman basvurulması ge-reken bir arsiv oldugunu da belirtmek isterim.) Üç yılda yirmidenfazla yayınla en temel olguların adı konulamamıssa burada politikbir perspektif sizlik var demektir. Bu temel olgulardan biri, Kürt ulu-sal hareketine iliskin belirsizlik, digeri ise, uluslararası mücadeleyleilgili belirsizliktir.

Liberter sürecin genel olarak ulusal devlet, ulusal mücadele veözel olarak da Kürt ulusal kurtulus hareketine iliskin bir perspek-tifi olmamıstır. Fakat bu ne ayıp ne de suçtur. Hatta elestirilecek birsey de degildir. Elestiriden önce bu konuda yapılması gereken sey-ler var. Genel olarak ulusal mücadele, özel olarak da Kürdistan’dakimücadeleye iliskin temel anarsist perspektiflerin olusturularak so-mut pratik tavır gelistirilmesi gerekir.

Ileri ki sayılarda bütün detaylarıyla ele almak istedigim bu ko-nuda simdilik sunu önemle belirtmek istiyorum: Eger çagdas nihilistbir ögrenci grubundan, bir hippi hareketinden ya da ahlaki teolojikbir topluluktan söz etmiyorsak; Kürdistan’daki toplumsal mücadeleolgusunu göremeyen, hesaba katmayıp dıslayan liberter devrimci birhareketin Türkiye’de yasama ve büyüyüp gelisme sansı yoktur. Bukadar açık ve net!

Sonuç olarak: Ulusal sınırlar içinde liberter devrim kavramını tar-tısan KARA ve EFENDISIZ en azından bir o kadar da evrensel mü-cadele perspektifini tartısmalıydı. Bugün KARA ve EFENDISIZ yokartık. Ama, bu tartısma konusu hala önümüzde duruyor.

Halil Beytar

Page 22: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 23: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 2 (Ocak 1993)

Güncel, Ulusal Sorun ve Rasyonalite Üstüne

Günceli yakalamak ve devrimci olmak mümkün mü? Güncel nedirve onu hangi sekillerde yakalayabiliriz? Esaslı sorulardır bunlar.

Güncel var olan, yasanmakta olan ve kendi öncellerinin hazırla-dıgı kosulların zorunlu sonucu olarak ortaya çıkan ve bizi bir dizifiili durumla karsı karsıya bırakan öncenin sonrasıdır. Yani her gün-celin öncesinde dünün güncelligi ya da öncenin iradesi yatmaktadır.Günceli yakalamak (ya da çagı yakalamak, hiç fark etmez) önümüzekonmus görevlere soyunmak, sunulu seçenekleri kabullenmek zo-runlulugundan baska bir sey degildir. Çünkü güncel kendi neden-sellik diyalektigi içinde gelisimini zaten sürdürürken kendi çözüm-lerini de zaten kendisiyle birlikte sunmaktadır. Bu durumda günceliyakalamak için yapacagınız sey gayet basittir, önce onun varlıgını ka-bul ederek onun sundugu çözümlere yöneleceksiniz (böylece günceliyakalamıs olacaksınız). Sonra da güncel tarafından tanımlanmıs rolüoynayacaksınız. Artık güncele dahil olmussunuzdur (yani güncel siziyakalamıstır). Güncel zaten saçmadır. Siz bu saçmayı anlamlandır-maya çalısır ve ona rasyonel çözümler üretirsiniz. Ama saçmaya ras-yonel çözümler üretme çabasının kendisi zaten saçmadır.

Güncelin müthis endüktif bir gücü vardır. Çünkü o yasanandır,sıcaktır, sarmalayıcıdır. Hatta hakkını yemeyelim çogu kez zorunlu-luktur, aciliyettir, olmazsa olmazdır. Onu görmezlikten gelemezsiniz.Aksi takdirde gafil avlanabilirsiniz. Yasamınız dahil her seyinizi kay-bedebilirsiniz. Bu anlamda güncel son derece tehlikeli ve tehditkar-dır da.

Güncel öncenin sonrasıdır dedik. Bu aynı zamanda güncelin bir‘yapı’ olduguna isaret eder. Ve öylesine güçlü ve de yogun bir ya-pıdır ki onu açamazsınız, degistiremezsiniz. Onu açmaya, degistir-meye çalısanları hemen yutar ve kendi yapısına dahil eder (endük-siyon). Devrimci olmak ve devrimci kalmak için biraz uzagında kal-mak onun anaforuna kapılmamak gerekir. Onun yogun yapısını par-çalayıp ortadan kaldırmaktan, bir balyoz darbesiyle onu tuzla buzetmekten baska çare yoktur. Çünkü o tüm mistik zamanların lanetinitasıyan bir büyü gibidir. Yaklasanı teslim alır. Bunlar devrimler bileolsa sonuç degismez.

Güncel ve RasyonaliteGüncelle liberallesme arasında çok sıkı bir iliski vardır. Güncelligi

anlamaya, ona çözümler üretmeye çalısmak, tam da liberallesmeyle

Page 24: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

24 editör: can baskent

eseylemlidir. Liberalizmin ideolojisi var olanı anlamaya, onun önünüaçıp aklilestirmeye çalısarak dogdu. Gelecek ekonominindi, ekonomigüne hakim olmustu ve önemli ihtiyaçları vardı. Bu durumda yapı-lacak is ‘lasse passe, lasse fair’di.

Kral ve aristokrasi serbest dolasım ve özgür isgücünün yaratıl-ması karsısında ayak bagı olmaya baslamıstı. Öyleyse monarsiye biralternatif bulunmalıydı. Yurttaslık hakkı tanınmalı, toprak köleligikaldırılmalıydı. Bunlar güncele bulunan, daha dogrusu güncelin sun-dugu çözümlerdi ve güncel bunları liberallerin agızlarından sunu-yordu.

Çar ve ailesi sefaletin farkında degildi. Halk açlıktan ve savastankırılıyordu. Ekonomi felç olmustu. Durum böyle devam edemezdi.Bir çözüm bulmak gerekiyordu. Liberaller söz konusu olabilecek tümçözümleri yalvararak haykırıyorlardı. Ama Çar onları dinleyecek du-rumda degildi, o bir Çar’dı ve anlayamıyordu. Digerleri (liberaller)ise Çar’a karsı gelecek kadar maceraperest degillerdi. Sonuçta gün-celin çözümünün dısında bir çözüm ortaya çıktı ki bu devrim’di.Ancak devrim güncelin yarattıgı sonuçların ve tahribatın üstesindengelemeyecek kadar irrasyoneldi. Insanlar açlıktan ölüyorlardı bu ba-kımdan rasyonaliteye ihtiyaç vardı. Iste bu rasyonalite günceli yaka-lama ya da yakalanmanın baslangıcıydı ve güncelle bulusan devrimliberalize olmaktan kurtulamayacaktı. Böylece açlık ve sefalet tedricibir süreçte yerini tokluk ve tahakküme bırakacaktı.

Güncellik denen seyi bir delinin bin yıl önce bir kuyuya tas at-masına benzetiyorum. Simdi milyonlarca akıllı o tası çıkarmaya ça-lısıyorlar. Kuyunun basından geçenler ise büyük bir merakla asa-gıya iniyorlar (bu durumu galata köprüsündeki açıkgöz isportacıla-rın çevresine toplanan meraklı kalabalıga da benzetebiliriz). O günbu gündür asagıya milyonlarca insan indi ama hiç dönen olmadı.Çünkü asagıya ilk inen meraklının asagıda bir tastan baska bir sey ol-madıgını görüp essiz bir hayat dersi almaktan öte bir kazancı olmadıve geri dönmek için davrandıgında kuyunun agzından üzerine ge-len milyonlarca akıllının gürültüsü arasında feryatları boguldu. Kıs-sadan hisse; güncel, dönüsü imkansız bir yol ve bir sürüklenistenbaska bir sey degildir.

Devrimci olmanın yolu güncelin rasyonalitesini parçalamaktan,güncelin gerekleri açısından irrasyonel davranmaktan geçer. Buradakuyuya tas atan deli örnegine göre, devrimciye öbür akıllılarla bir-likte kuyudan tası çıkarma yerine kuyuya inenleri taslama rolü çokdaha uygundur. Ki bu yüzden digerlerince ‘bir baska deli’ olarakkodlanması ihtimali yüksektir. Ama sorun toplumun ya da güncelli-gin onu nasıl tanımlaması gerektigi sorunu degildir.

Güncellik ve Milliyetler SorunuGüncelligin kendi kosullarını ve sonuçlarını nasıl dayattıgı mil-

liyetler sorununda açıklıkla görülebilir. 19. ve 20. yüzyıllarda ulu-sal uyanısla, ulusal devletlerin (ulus-devlet) dogusu her zaman bir-birine kosut gitmedi. ‘Egemen ulusun’, ‘ezilen ulusun’ ulus-devletörgütlenmesine olanak tanımaması (ya da daha önce uluslasma veörgütlenme sürecini yasaması), ulusal çatısma ve kutuplasmaları kö-

Page 25: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 25

rükledi. Böylece ünlü ulusal bencilligin mesru temelleri dogdu. Herulusal sorun bir baska ulusal sorunun nedeni aynı zamanda yeni yeniulusal krizlerin baslangıcı, çözülen her ulusal sorun yeni çözümsüz-lüklerin ilk adımı oldu. Bugün 20. yüzyılın sonuna gelindiginde yüz-yılın basında duruldugu sanılan ‘ulusal-humma’nın yeniden ortayaçıkısını görüyoruz. Bagımsızlıgını kazanan ‘ezilen uluslar’ bagımsız-lık ugruna döktükleri kanlar kurumadan kendi devlet sınırları için-deki öbür milliyetlerin bagımsızlık arzularını en kanlı biçimde bas-tırmaktan çekinmediler. Böylece ‘e-zen ulus’, ‘ezilen ulus’ kavramlarıbirbirine karıstı ve yer degistirdi. Bu da gösterdi ki tüm bu yakıstır-malar sadece güncele ait olan seylerdir ve statik olmadıkları gibi biradım ötesini de açıklamakta yetersizdirler.

* Devrimci olmanın yolu güncelin rasyonalitesini parçalamaktan,güncelin gerekleri açısından irrasyonel davranmaktan geçer.

* Her ulusal sorun bir baska ulusal sorunun nedeni aynı zamandayeni yeni ulusal krizlerin baslangıcı, çözülen her ulusal sorun yeniçözümsüzlüklerin ilk adımı oldu.

Güncelin saçmalıgından söz etmistik; son yıllar bu saçmalıgı an-lamayı giderek kolaylastıran örneklerle dolu. Özellikle Balkanlar’dave eski Sovyet cumhuriyetlerinde olanlar klasik ezen-ezilen, haklı-hak-sız sablonlarıyla üstünkörü bir yorum yapmaya dahi elverme-yecek karmasıklıkta görülüyor. Sovyetler Birligi’nin dagılısı gelenek-sel Rus milliyetçiligini yeniden su yüzüne çıkarırken Baltık Cum-huriyetleri kendileri için zorlu asamalardan sonra bagımsızlıklarınıkazandılar. Ancak sorun burada bitmedi. Öncelikle bu cumhuriyet-lere yerlesmis önemli orandaki (Estonya’da yüzde elli civarı) Rusazınlık artık kendisini Baltıklı olarak görüyor ve geri dönmek iste-miyordu. Baltıklılar ise,onları Rusların besinci kolu ve tehdit unsuruolarak görüyorlardı. Yıllarca ulusal ege-menlik hayalleriyle yasamısama Ruslastırma politikalarına maruz kalmıs Gürcistan bugün biryandan iç iktidar kavgası yasarken öte yandan Abhazlar ve GüneyOsetiler (Çerkezler)’le egemenlik kavgasına girmis durumda. Yineyıllarca Ruslastırma politikalarına maruz kalmıs Ermeni ve Azeri-ler bagımsızlıklarını kazanır kazanmaz birbirlerini bogazlamaya bas-ladılar. Isin ilginç yanı ise savasa neden olan gerek Daglık Kara-bag bölgesinin gerekse Nahcivan özerk bölgesinin sosyalizm döne-minde Stalin’in milliyetçiligi zayıflatmak amacıyla pek sık basvur-dugu zorunlu göç politikaları sonucu yapay olarak olusturulmus ol-ması. Yine aynı politikaların sonucu olarak yurtlarından ‘devletin gü-venligi’ için sürülen Ahıska Türkleri, Gagavuzlar, Kırım Tatarları...Ukrayna’nın tehdidini yasayan Moldava ve burada hükümete karsısavasan Rus gerillalar... Balkanlara gelince bir yanda azılı Sırp milli-yetçiligi öte yanda Bosna-Hersek’liler, Hırvatlar, Slovenler, Kosova’daArnavutlar, Makedonlar vs...

Ve Kürt SorunuBu tablo içinde Kürt sorununa (ki çok güncel bir sorundur) ge-

liyoruz. Bu gün Kürt sorunu T.C. sınırları içinde yasayan herkesidogrudan ilgilendiren ve etkileyen bir sorun olarak gündemin bassayfasına yerlesmis bulunmaktadır. Bundaki en büyük neden dev-

Page 26: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

26 editör: can baskent

letin artık eskisi gibi yönetemez duruma gelmesidir. Bunun, gereksilahlı Kürt örgütü PKK’nın gerilla savasını belirli bir istikrar içindetırmandırması, gerek Kürt aydınlarının ulusal harekete ideolojik des-tek vermesi, gerekse gelisen teknoloji ve medya araçlarının dünyanınherhangi bir yerinde olan bir olayı anında her yana yayıyor olmasıyüzünden böyle oldugunu tahmin etmek zor degil. Ancak buradaönemli olan sorunun güncelligi ve beraberinde kendi çözümlerini dedayatıyor olmasıdır. Ve güncelin dayattıgı hiçbir çözüm sekli ne busavası ne de dökülen onca kanı haklı ve anlamlı kılıyor. Her kafa-dan birbirine benzer sesler çıkarken buradan garip bir sesin çıkmasıhiç de fena olmaz herhalde. Güncelin dayattıgı çözümlerin ne de-rece ‘köklü’ olduklarını görmek için önerileri kabul etmis görünelimve mantıgı kendi iç bütünlügünde sonuna kadar götürerek bir Kürtörgütü yöneticisiyle hayali bir röportaj yapalım (nasıl olsa tiraj kay-gımız yok bu yüzden hayali oldugunu açıkça söyleyebiliriz).

Soru: Kürtler kimdir ve ne isterler?Cevap: Kürtler çogunlukla (gerçi büyük kentlere göçle son du-

rumun ne oldugu biraz meçhuldür) Türkiye’de dogu ve güneydoguAnadolu ile Mezopotamya’da yasamıs, yasayan bir halk, bir kültür,bir ulustur. Topraklarımız dört parçaya bölünmüs ve sömürgeci dev-letler tarafından ilhak edilmistir. Bu yüzden her halk gibi bagımsızve özgür olmak istemektedirler.

Soru: Bagımsız ve özgürlükten anladıgınız nedir?Cevap: Tabii ki her ulus gibi kendi toprakları üzerinde egemenlik

sahibi olmaktır. Bayrak, ulusal kültür ve ulusal sınırlara sahip olmak-tır...

Soru: Ya özgürlük?Cevap: Biz özgürlügü, ferdi özgürlükten çok ulusal ve toplumsal

özgürlük olarak düsünüyoruz. Sömürge politikaları altında yüzyıl-lardır inleyen halkımızın ilk hedefi ulusal bagımsızlıgını kazanmakve kendi kültürel kimligine sahip olmaktır. Bir halk ancak böyle öz-gürlesebilir.

Soru: Yanlıs anlamıyorsak özgürlük kavramını ulusal bagımsız-lıga (ki bunu bagımsız siyasi bir devlet kurma mesele si olarak aldı-gınız anlasılıyor) havale ediyor ve ulusun özgür olmadıgı yerde bi-reysel özgürlügün fantezi olacagını düsünüyorsunuz. Bu durumdaözgürlük kavramını ulusun (total) özgürlügüne, bagımsızlık kavra-mını da siyasi bir devlet kurma sorununa indirgemis olmuyor mu-sunuz?

Cevap: Herkes bilir ki sosyal pratikte uluslararası güç dengelerinihesaba katmaksızın politika üretemezsiniz. Bu baglamda siyasi birdevleti arzuladıgımız dogrudur. Ayrıca bunu halkımız da arzuluyor.Sonra devlet kurma ayrıcalıgı sadece Türklere mi ait? Bunu onlaraniye sormuyorsunuz?

Soru: Burada bizi daha çok bagımsızlık ve özgürlük kavramlarıilgilendiriyor. Su ana kadar bagımsızlık ve özgürlükle ilgili ayrıntılıaçıklamalar yapmadınız ve gelecekle ilgili tasarılarınızdan, gündelikhayatta özgürlügün ve bagımsızlıgın nasıl somutlasacagından hemenhiç söz etmediniz. Yalnızca sınır, devlet ve bayrakla ifade edilecek

Page 27: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 27

bagımsızlık ve özgürlük fazlaca sembolik ve yüzeysel kalmıyor mu?Cevap: Bizim mücadelemiz ulusal bir kurtulus mücadelesidir ve

bu anlamda ulusal sembollere son derece ihtiyacımız vardır. Bun-ları küçümsemenizi dogru bulmuyorum. Bunların kazanılması ulu-sumuzun kendi ulusal kültürel kimligini bulması anlamına da gel-mektedir. Sizin söylediginiz... gündelik hayattaki ayrıntılar zaten adıüzerinde ayrıntıdır ve bütün ayrıntıların mükemmelen hayata geçiri-lebilmesi için mücadelemiz henüz çok gençtir.

Soru: Dünya görüsünüzün marksist oldugunu söyleyebilir misi-niz?

Cevap: Tabii ki evet. Önderligimiz marksizm - leninizme yürek-ten inanmaktadır. (Bireysel soruya kolektivist cevap veriyor) Ve bizM-L ideolojiyi Kürdistan özeline çok somut bir biçimde uyguladıgı-mıza inanıyoruz. Kaldı ki bu gün hareketimiz dünya konjoktürün-deki tüm anti-komünist rüzgarlara ragmen marksizm - leninizmeKürdistan’da prestij kazandırmıstır.

Soru: Madem marksistsiniz devlet hakkında iyi seyler düsünmü-yor olmalısınız... Cevap: Kesinlikle öyle.

Soru: Simdi, Marks’ın devleti ortadan kalkması gereken bir baskıaygıtı olarak tanımladıgını biliyoruz. Bu durumda sizin kuracagınızdevlet (ulusal kurtulusu sagladıgınızı varsayarsak) kime karsı baskıyapacak?

Cevap: Bizim ulusal davamızın basarıya ulasması onun düsman-larının bittigi anlamına gelmez. Kaldı ki ulusal bagımsızlıgı sosyalistinsa takip edecektir. Devletimiz esas olarak ulusal bagımsızlıgımızıtehdit edecek dıs ve iç mihraklara ve de ulusal birligimizi bozmakisteyecek ajan - provokatör unsurlara karsı bir devlet olacaktır vebunlara kesinlikle müsamaha edilmeyecektir.

Soru: Bunlara karsı ne gibi önlemler alacaksınız?Cevap: Nereye varmak istediginizi biliyorum. Ama biz bundan

çekinmiyoruz. Halkımızın özgürlügü ve bagımsızlıgına yönelecek teh-ditler karsısında yumusak olmamız beklenemez. Bunun için gerekliolan ulusal milis, ordu, ıslahevleri yargı örgütlenmelerini kurarızve kanla kazanılmıs özgürlügümüzü kimselere teslim etmeyiz. Buugurda gerekirse yine kan dökmekten çekinmeyiz.

Soru: Gelecekteki ulus - devletinizde yer alacak azınlıkların du-rumu ne olacak? Onlara ne gibi haklar vereceksiniz? Örnegin Zazala-rın, Arapların, Süryanilerin ya da Alevi ve Sünni Kürtler arasındakifarklılıkları nasıl gidereceksiniz?

Cevap: Ne demek ne olacak?.. Su anda ulusal mücadelemize hal-kımız bir bütün halinde destek vermektedir. Sanki Kürt ulusu içindebir Zaza sorunu ya da mezhep ayrılıgı sorunu varmıs gibi sorularsormanızı kasıtlı buluyorum (saldırı). Biz olgular üzerinde konusu-yoruz, olmayan sorunlar yaratıp aklınızca beni köseye sıkıstırmayıdüsünüyorsunuz. Ayrıca bu tür yaklasımlar Kürt ulusunun bütün-lügünü bozmaya yönelik çabaların devamıdır. Kürt halkı Zazasıyla,Kurmançıyla, Alevisiyle, Sünnisiyle bir bütündür (politika)...

Bu röportaj daha da uzatılabilir ve bu tarzda uzar gider. Buradaamaç kontra sorularla konusmacıyı nasıl mat ettigimizi göstermek

Page 28: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

28 editör: can baskent

degil, (kaldı ki hayali bir röportajda bunu yapmak imkansız), tersinebir özgürlükçü ile bir Kürt milliyetçisi arasında geçmesi olası bir ko-nusmayı olabildigince gerçege yakın bir sekilde vermeye çalısarak,buradaki mantıgı kendi akıl yürütmemize nesne edinerek bir yerlerevarmaya çalısmak. Söz konusu röportaj sahiden de yapılabilirdi amaböyle bir gerilla lideri bulup da röportaj yapmak için referanslarımızyetersiz kalabilirdi.

Röportajdaki konusmacının tanımlarının herhangi bir teorik de-gere sahip olmadıgı çok açıktır. Zaten bu yönde fazlaca bir kaygıtasıdıgı da söylenemez. Onun tek amacı var olan fiili durumun (gün-celin) lehine olan unsurlarını kullanarak politik ve propagandif birsöylem olusturmaya çalısmaktır. Burada ilginç olan bir diger noktaröportajın hemen basında mazlumun temsilcisi tavrını takınan ko-nusmacı, ulusal devletin kuruldugunun var sayılması üzerine hemenegemen devlet söylemine geçmesi (bölücüler, provaktörlerden sözederken ulusal birlige atıfta bulunması) ve hosuna gitmeyen sorularkarsısında ise ajitatif ve tehdit-kar bir tavrı benimsemesidir. Simdibu bölümdeki isimleri ve yerleri degistirirseniz aynı konusmayı her-hangi bir hükümetin temsilcisi ya da T.C. basbakanı da yapabilir.Bunlar yanlıs seyler degillerdir ve gerçekçi davranmak gerekirse bir‘devlet adamı’ elbetteki böyle konusacaktır. Kendi güvenligini sagla-yamayan, varlıgını zorla mesrulastırmayan bir devlet düsünülemez.(Bu bakımdan devletleri en iyi anarsistler anlar ve bu yüzden devletekarsı çıkısları sadece teorik degil daha çok ahlakidir). Zaten ulusla-rarası hukukta devletlerin kendi güvenlikleri tehlikeye düstügündebasvuracakları ‘hukuk dısı’ uygulamaları ‘hukuki’lestiren mesru sa-vunma hakları vardır (olaganüstü hal, savas hali gibi). Bütün dev-letler bu hakkı savunur ve birbirleri için de anlayısla karsılarlar, taki kendi ulusal çıkarları bir baska devletin mesru savunma hakkıile çatısıncaya dek. Uluslararası bir anlasmazlıkla bir liberalin tavrınıkimin haklı ya da haksız oldugundan çok ulusal çıkarları ve duy-guları belirleyecektir. Ermeni ulusal davasına destek verir görünenbatılı liberaller ne kızılderili katliamının ne de Cezayir vahsetininhesabını daha verebilmis degillerdir. Türk liberalleri ise Azerbaycan,Bosna-Hersek ve Kıbrıs gibi ulusal davalarda insan hakları sampi-yonlugunu kimselere bırakmazken gerek Kürdistan’da yürütülen sa-vas konusunda gerekse Ermeniler konusunda tek yönlü bir amigo-luktan bir türlü vazgeçemezler.

Ulus-Devlet ve Kültür IliskisiHer ulusun bir devleti her devletin de bir ulusu gereksedigi çok

açıktır. Devlet ve ulus birbirinin varlık nedenidir. (Ulus devlet iliski-leri, ulusal devletlerin dogusu bir baska yazının konusu oldugundansimdilik üzerinde durmuyoruz.) Bu bakımdan her ulusal sorun aynızamanda bir devlet sorunudur. Milliyetçilige, sovenizme ve her türlüulusal baskıya karsı radikal ve/veya ahlaki bir karsı çıkıs bu dü-süncelerin temelinde yatan devlet düsüncesine karsı çıkmakla müm-kündür. Ezen bir ulusun milliyetçiligine (sovenizmine) karsı çıkıpmilliyetçilik yapmak, ulusal söylemler olusturmak ‘dinime küfredenmüslüman olsa’ deyisini akla getiren bir paradokstan baska bir sey

Page 29: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 29

degil.Güncelligin daha bir dolu ulusal-etnik sorun üretecegi (ki bera-

berinde çözümlerini de üretecektir) gün gibi asikar. Ancak güncelinürettigi sorunların reel çözümlerinin de her durumda uygulanabiliroldugu düsünülmemelidir. Öyle sorunlar vardır ki güncel çözüm-ler sadece kagıt üzerinde kalır ve çözümsüzlük kroniklesir. Çünküsoruna taraf olan güçlerin farklı çözümleri vardır ve her iki tarafda kendi çözümlerini kendi varlık nedenleri haline getirdiklerindenbundan asla vazgeçmezler. Esaslı bir çözüm için güçler dengesindede esaslı degismeler gerekir. Söz gelimi Irlanda sorununun çözümüIrlandalılar için farklı, Ingilizler için farklı hatta IRA için farklıdır.Keza Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Yunanlılarla Türklerinhatta Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin farklı farklı düsündüklerikesindir. Filistin sorununa gelince, ulusal sorunla devlet (iktidar) so-rununun özdeslesmis olması bu sorunun reel çözümünü imkansızkılmaktadır. Binlerce yıl aynı topraklarda yasamıs iki toplumun (ba-rıs içinde) bir arada yasaması imkansız gibidir. Çünkü özünde birdevlet egemenligi sorunu olan ulusal sorun böyle bir çözüme izinvermemektedir. O topraklar Filistin halkına aitken baskaları (Yahu-diler) geldiler ve egemen oldular. Bir Filistinli için kabul edilemezbir durum. Ancak binlerce yıllık Yahudi kültürünün dogdugu kut-sal yerler yine bu yerlerdi. Kudüs’ün her üç büyük din içinde kutsalsayılması rastlantı degildir. Çünkü bu üç dinin de iktidar sorunuvardı ve birbirlerine karsı binlerce yıldır mücadele ediyorlardı (*).Bu topraklarda egemenlik onların da en dogal hakkıydı(!). Çünkükendi dinsel ögretileri onlara hükümranlık hakkı (baska kavimlerüzerinde) veriyordu. Bu durumda her iki kavim için de ‘vatan’ ve‘kutsal topraklara’ hakim olma düsüncesi kültürel bir seydi ve her ikikültüre ait bireylerin varlık nedeni haline gelmisti. Bu topraklardaMusevilerle Filistinlilerin (ya da Müslümanların) barıs içinde yasa-yabilecegini varsaymak için herhalde tam bir liberal olmak gerekir.(Çünkü liberaller akla ve ‘sagduyuya’ [her ne demekse] pek inanır-lar.) Bir Filistinli Müslümanla Israilli Yahudinin barı içinde ve birlikteyasayabilmesi için kendi kültürel kimligini ve bunun vaaz ettigi ege-menlik hakkı düsüncesini reddetmesi gerekmektedir. Yani Filistinlive Müslüman olmaktan vazgeçen Filistinlilerle, Israilli ve Yahudi ol-maktan vazgeçen Ibrani kökenliler ancak barıs içinde bir arada yasa-yabilirler. Bugün gerek B.M. çevrelerinde gerekse batılı, dogulu ay-dın çevrelerde Israil’in bir isgalci olarak Batı Seria ve Gazze’den çe-kilmesi Kudüs’e iliskin politikalarından vazgeçmesi düsüncesi agır-lıkla kabul görmekte. Oysa isgalci de olsa bir devletin kendi güven-ligini her seyin üstünde tutması kadar ‘normal’ ne olabilir? Sürekliartan Filistinli nüfusu Israil devletinin güvenligi ve bekası için teh-dit unsuru olmaya devam ettikçe buralarda yeni yerlesim birimlerikurulması, misilleme ve katliam eylemlerinde bulunulması vakayiadliyeden olaylardır ve yüregi ‘zavallı’ insancıkların ‘sevgisiyle’ kav-rulmus hümanist liberallerin, kendisini ‘özgürlük savasçısı’ olaraktanıtan milliyetçi ve militaristlerin döktügü timsah gözyasları bosu-nadır. Burada söz konusu edilmesi gereken ‘normal’ olan degil dogal

Page 30: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

30 editör: can baskent

olandır. Eger bu politikalar ahlaki olarak içe sindirilemiyorsa, kendisonuçlarının varması gereken yere kadar vardırılmasında fayda var-dır ve orada normal kavramının yerine ‘dogal olmayan’ kavramıylakarsılasılacaktır ki o da ‘devlet’tir, onun tasarruflarıdır.

SonuçEger karsılastırmak gerekirse kendi özgün farklılıklarını içlerinde

tasıdıklarını kabul etmekle birlikte Kürt sorunuyla Filistin sorunubazı bakımlardan birbirine benzemektedir. Hem Filistinlilerin hemde Kürtlerin binlerce yıldır aynı topraklarda bu günkü muarrızlarıylabirlikte aynı cografyayı paylasmalarına ragmen bir ulusal devlet ku-ramamıs olmaları en önemli ortak noktadır (ki bunu geç uluslasmayabaglamak mümkündür).

Ulusal-etnik sorunlar dahil her türlü güncel sorunun beraberindegetirdigi çözüm yeni yeni çözümsüzlükleri ve sancıları içinde tası-maktadır. Güncelin rasyonalitesi ve de reelligi kabul edilince ortalıkgüllük gülistanlık olmamaktadır. Oysa tüm bu olanı biteni ortadankaldıracak anarsik çözümler mümkündür ama bu gün için gerçekçidegildir. Zaten onu güncelin, liberalizmin, her türlü konformizminve tahakkümün karsısına koyan da budur. Ya da öyle olmaları zatenasi, çocuksu ve de hayalperest olmalarının zorunlu sonucudur.

(*) Yahudiligin Israilogullarına ait bir din oldugunu ve Hristiyan-lıgın buna karsı çıkarak dogdugunu, Islamiyetin ise hem Museviligihem de Hristiyanlıgı hedef aldıgını ve de dinsel mitolojilerinin ortakbir kökten geldigini ama zincirleme bir sıra izledigini hatırlayalım.

Celal Süveyda

Savas Üstüne

Devrimciligi politik bir kimlik olarak kabul edip, kendini kapitalist-emperyalist sistemin yaptıklarına göre konumlandıranlar açısındansorunun çözümü son derece basittir. ‘Soru: En büyük kapitalist kim?Cevap: Amerika. Soru: Amerika ne yapıyor? Cevap: Irak’a saldırı-yor. Kapitalizme karsıyız o halde Amerika’ya da karsıyız. ÇünküAmerika’nın kazanması demek Ortadogu’da Amerikan nüfuzununartması anlamına gelir. O zaman Irak’ı desteklemeliyiz.’

Savas, ‘yani militarizmin varlık nedeni. Yani iki devletin, iki ta-hakküm aygıtının, iki ordunun, insanları iradelerini sormadan ölümegönderen hatta çogu kez onları bu isin gerekliligine inandıran, ikiörgütlenmenin birbirini çökerterek ya da bir toprak parçasını eldeedebilmek için yaptıkları topyekün mücadele.’

Avusturyalı ünlü general Clausevvitz, ünlü sözü ‘savas siyase-tin baska araçlarla sürdürülmesidir’! söylerken elbette sonuna kadarhaklıydı. Çünkü antik Yunan’da site’lerin tarihe karısması, merkezikrallıkların ve imparatorlukların kurulmasıyla birlikte politika ikti-darı ele geçirme, güç kazanma ya da iktidarı (devlet iktidarını) eldetutma sanatı haline gelmeye baslar (ki günümüzde de anlamı budur).Bu aynı zamanda demokrasi’nin etimolojik olarak demos (halk) vekrotos (erk)’tan kaynaklanan halkın kendi kendini yönetmesi anla-

Page 31: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 31

mından uzaklasması ve dogrudan demokrasinin tarihe karısmasınıntrajedisidir. Eski Yunan’da köleler dısındaki yurttaslar sitenin yöne-timi ile esit erke ve haklara sahiplerdi. Site’nin sorunlarıyla ilgili ola-rak görüslerini ve egilimlerini açıkça ortaya koyarlardı. Site tehlikedeoldugu zaman ise kılıçlarını kusanıp savasa giderlerdi. Yani o zamanAtina’da ne bir yönetici sınıf, ne bir hükümet ne de sürekli bir orduvardı. Simdi bunu burada bırakıp hükmetme sanatının en büyük kla-sigini yazmıs olan Machiavelli’den alıntılar yapmak istiyorum. Hük-metme ve iktidarı kazanma sanatı olan politikanın yasalarını ya dayöntemlerini anlayabilmek açısından onun ‘Hükümdar’ adlı yapıtıessiz derecede önemlidir.

Machiavelli söyle der: ‘Yenilik getirmek isteyenlerin ya bu isin al-tından kalkacak kadar kendi güçleri vardır, ya da baskalarına daya-narak böyle bir ise girisirler. Bu girisimleri için ya rica ve yalvarma yada zora basvuracaklardır. Rica ve yalvarma ile bu is yürütülmez. Yal-nız kendi güçlerine dayanıp zor kullanabilirlerse basarısızlık ihtimaliazdır. Silahlı peygamberlerin basarıya ulasmaları, silahsız olanlarınise basarısızlıga ugramaları bu yüzdendir. Çünkü belirttigim sebep-lerden baska, milletlerin karakterleri de degiskendir. Onları bir tarafayönlendirmek kolaydır. Fakat orada tutmak zordur. Bunun için o se-kilde davranmak gerekir ki inanmadıkları zaman bile onları zorlainandırmak mümkün olsun. Bunun, önce büyüklerle bir benzerligivardır. Siracuza’lı Hieron örnegidir bu. Hieron sıradan bir vatandasiken talihinin yardımı ile Siracusa’ya hükümdar oldu. Bu yer halkıbaskı altında ezilirken onu basa geçirdi. Böylece Hieron üstün yete-neklerini kanıtlamıs oldu. Aslında hükümdar olmadan önce de yete-nekleri biliniyordu. Tarihçiler ondan kral olması için krallıktan baskahiçbir eksigi olmayan kisi olarak söz etmislerdir.

Hieron eski milis örgütünü dagıtıp yenisini kurdu. Eski ittifaktanbozdu, yenilerini gelistirdi. Bütünü ile kendisine baglı askerlere vedostlara sahip olduktan sonra yönetimini kolaylıkla temellendirdi.Öyle ki, büyük güçlüklerle geldigi yerini rahat bir biçimde korudu.’(Machiavelli, Hükümdar)

Simdi bu kadar uzun alıntıyı niye yaptım? Eger politik iktidarıelinizde toplamak istiyorsanız yapmanız gereken seyleri anlatıyorMachiavelli. Politik iktidarı elde toplamak demek, diger bireyleri ik-tidarsızlastırmak demektir. Toplumsal iktidar bir kisinin elinde yo-gunlasırsa o toplumun hükümdarı süphesiz o kisidir. Ancak bu is okadar kolay bir sey degildir. Gerek toplumsal iktidarın (gücün) esitpaylasılmasını isteyeceklere karsı, gerekse toplumsal iktidarı kendieline geçirmek isteyecek baska hükümdarlık heveslilerine karsı sü-rekli olarak bir zor mekanizması hazır bulundurulmalı ve gerekti-ginde kullanılmalıdır, yeni bir düzen getirildiginde (ki bu yeni birhükümdar anlamına da gelebilir) yeni ittifaklar ve yeni örgütler ku-rup eskilerini dagıtmak gerekir. Evet bunları anlatıyor Machiavellive o bu kitabı yazalı yüzyıllar oldu ama bu temel kurallar hemen hiçdegismedi.

Günümüzde de hükümdarlar ve hükümranlar iktidarlarını sür-dürebilmek için sık sık zora basvuruyorlar. Aynı yöntemleri kullanıp

Page 32: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

32 editör: can baskent

yeni örgütler kuruyorlar, eski örgütleri dagıtıyorlar. Mesela bu du-rum son derece ilginç. Sanki bütün ünlü hükümdarlar Machiavelliolmuslar. Hitler iktidara gelir gelmez kendisini iktidara geçiren SAörgütünü fesheder ve SS teskilatını kurar. Rusya’da çarlık okrahanasıyıkılır yerine ÇEKA kurulur. Ancak bir süre sonra bu dagıtılır, çünkübu örgüt devrime katılmıs ve o süreçleri yasamıs militanlardan olus-mustur, onun yerine NKVD kurulur. Stalin döneminde bu örgüt deiyice desifre olur ve adı KGB olarak degistirilir. Bir baska örnek isegünümüzde Saddam’ın ordusu içindeki seçkin birlikleri olan Cum-huriyet Muhafızları’dır. Bunlar hem daha iyi donanımlı kuvvetlerdir,hem de daha iyi para alırlar. Bunun Iran’daki karsılıgı ise DevrimMuhafızları’dır.

Süphesiz bütün hükümdarlar Machiavelli’yi mutlaka okumus ola-mazlar ama onlar kendilerinden önceki ve çagdasları olan hüküm-darlardan çok sey ögrenirler. Simdi bunları neden anlatıyorum. Çünkübir yerde savas varsa o savası var eden mekanizmalar var demektir.O mekanizmalar derinligine anlasılmadan günlük, sıg ve saf politikçözümlemeler yapılırsa hiçbir yere varılamaz demeyecegim, varılırvarılmasına ama varılan yer var olanın ne uzagında ne de tam kar-sısında bir yer olur. Tersine var olanın bir uzantısı konumuna düs-mekten baska bir yere varılamaz. Savas sorununa yaklasımda, sorun,devrimciligin gerçekte nasıl algılandıgıyla dogrudan baglantılıdır.Devrimciligi politik bir kimlik olarak kabul edip, kendini kapitalist-emperyalist sistemin yaptıklarına göre konumlandıranlar açısındansorunun çözümü son derece basittir. ‘Soru: En büyük kapitalist kim?Cevap: Amerika. Soru: Amerika ne yapıyor? Cevap: Irak’a saldırı-yor. Kapitalizme karsıyız o halde Amerika’ya da karsıyız. ÇünküAmerika’nın kazanması demek Ortadogu’da Amerikan nüfuzununartması anlamına gelir. O zaman Irak’ı desteklemeliyiz.’ Oysa so-runu böyle degil de, devrimciligi, toplumsal devrim gibi bir hedef-lilik içinde kendisini bir birey olarak konumlandırmıs biri gibi or-taya koyabilenler, yazının basından beri sorulan tüm soruları dik-kate almak zorundadırlar. Toplumsal devrime yürekten inanma vebunun muhtevasını özgürlükçü ve radikal (devrimci) bir anlayısladoldurma durumunda, bir üst paragrafta kurulmus olan basit akılyürütmeden kurtulunabilinir. Söyle de diyebiliriz:

1- Bütün savaslar militarizmin anasıdırlar.2- Çünkü bütün savaslar orduların savaslarıdır ve bu savaslar mi-

litarist orduların varlıgını mesrulastırır.3- Bütün ordular hiyerarsik, bürokratik, disipliner ve militarist

yapılarıyla birer tahakküm kaynagı ve koruyucusudurlar. Ordularınvarlıgı bile özgürlügü ortadan kaldırmaya yeter.

4- Bütün ordular bir devlet adına savasırlar ve orduların savasıaynı zamanda devletlerin savasıdır.

5- Tarihte hiçbir haklı savas yoktur, çünkü savas en büyük hak-sızlıktır. Devrimci bir harekete karsı savas açılmıssa yani bir iç savasbile olsa bunun adı haklı savas olamaz.

6- Özgürlük için ölünür, öldürülür, mücadele edilir ama ‘savasıl-maz’. Çünkü savas bireyi ‘askerlestirir. Asker ise bir tabanca, ya da

Page 33: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 33

mermi gibi belli bir niceligi olan bir ‘savas gereci’nden baska bir seydegildir.

7- Bundan dolayıdır ki tarihte ‘savasmak zorunda kalan’ devrim-ler devrime hep veda etmek zorunda kalmıslardır. Çünkü savas birkez çıktıktan sonra ne tarafın kazandıgı o kadar önemli olmuyor.Bakınız Ispanyol devrimi, bakınız Rus devrimi. Bu yüzden hiçbir or-dunun bir baska ülkeye ya da bölgeye ‘savasarak’ özgürlük tasımasıimkanı yoktur. Barıs için savas ise apaçık bir demagojidir. Çünkü neiçin savasırsanız savasın sonuçta savasıyorsunuzdur ve ‘ben barıs içinsavasıyorum’ demeniz sadece kendinize yaptıgınız bir atıftan ibaret-tir. Karsı taraf da süphesiz kendine bir sürü atıfta bulunacaktır. Amahiçbir atıf ortada çırılçıplak duran savas gerçegini degistiremeyecek-tir.

8- Gerçek anlamda barısçı olmak demek, siddetin bütün örgütlen-mis tarzlarına karsı olmak anlamına gelir. Ama her barısçı mutlakapasifizmi savunma durumunda degildir. Çünkü siddetin örgütlen-memis (zora dönüsmemis) biçimleri de vardır.

Örnek olarak Körfez savasını ele alalım, bu savasta ne gibi bir ta-vır almak gerekir? Öncelikle böyle bir soru kendi basına yetersizdir.Çünkü soruyu kim kime sormaktadır? Soruyu soranla, soruya mu-hatap olan dünyaya aynı gözlerle mi bakmaktadırlar, yani yasamdanbeklentileri ve önyargıları ortak mıdır? Aynı ideolojiyi paylasan ikiinsan için bile imkansız olabilir bu durum. Öncelikle böyle bir so-runu ortaya koyarken su an en çok neyi istedigimizi sormak gerekirkendimize. Eger su an sadece Amerika’nın basarısızlıgı bizi her sey-den çok ilgilendiriyorsa tavrımız üç asagı bes yukarı bellidir. Yokeger Saddam Hüseyin’e gıcık kapıyor ve onun mahvolmasını istiyor-sak o zaman da gönlümüz Amerika’nın yanında demektir. Ama heriki durumda da biz ne dersek diyelim, o kadar karsı oldugunu söy-ledigimiz savasta bir taraf olmusuz ve hazırlanan savas tezgahınıniçine çekilmisiz demektir. Oysa bu savasa gerçekten karsı olmak içinsavasan hiçbir tarafı desteklememek gerekir. Taraflardan biri destek-lenmeye baslanınca ‘kazanmak için ne yapılması’ gibi akıl yürütme-ler islemeye baslar. Bu ise savası beslemek ve onu mesrulastırmaktanbaska bir sey degildir.

Günümüzde de insan birey olarak atomize edilmis ve güçsüz kal-mıstır. Savasa gerçekten karsı olan milyonlarca insana savasa üzül-mekten baska yapacak pek bir sey kalmamaktadır. Oysa kendi tepki-lerini aktiviteye dönüstürmeyi deneseler ve diger bireylerle organizebir sekilde davranabilseler dünyada hiçbir savas olmayacaktır. Ancakonlar bunun farkında olmadıkları için savasa hem üzülürler, hem debir tarafın yanında yer almayı seçerler ya da istemeye istemeye sa-vasa katılıp gidip ölürler.

Savasa tüm sonuçlarıyla karsı çıkan biri için ne savasta taraf tut-mak ne de tarafsız kalmak bir yol olamaz. Olması gereken savasakarsı taraf olmaktır. Bugün bu tavrı tek basına da olsa ortaya koy-maya çalısmak gerekir. Ancak bunun savası engellemeye yetmeye-cegi açıktır. Insan güçsüzlügünü bilmelidir. Bu teslimiyet degildir.Çünkü kendinin gerçekte var olan güçsüzlügünü kabullenmemeli,

Page 34: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

34 editör: can baskent

ancak kendine çok büyük misyonlar affetmemelidir. Bu sonuçta birbaska güç odagının kuyruguna takılmaya yol açabilir. Çünkü ondanemilen güç devletlerde, ordularda ve kurumlardadır. Birey’in güçlen-mesi ise devletin, ordunun ve kurumların güçsüzlesmesi demektir.

Sonuç olarak sunu söyleyebilirim ki savas tahakküm dünyasınınsadece özgül bir durumu. Ama yasamımızda degistirmemiz gerekenseyler o kadar çok ki. Bunlar her birini yeterli derecede önemseme-den sadece her seyi savasa yüklemek, birbiriyle baglantılı olan butahakküm mekanizmalarını ve onların bizlerin üzerindeki etkilerinigözden kaçırmamıza neden olacaktır.

Yani savasa hayır, ama militarizme ve ordulara da hayır!Ahmet Arslaner

Page 35: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 3 (Mart 1993)

Devlet Kocanızdan Daha Erkektir!

Cinsiyetçi ahlakın dogusunda yalnız dinin degil baska nedenlerin deönemli rolleri olmustur. Erkek ve kadının günümüz erkeklik ve ka-dınlık hakkındaki endiselerini saptamak tarihte uzun bir yolculugaçıkmak demek olur ki - o zaman bu yazı çok çok uzun olur ve bensıkılırım- zor olur.

Buna kısaca yakın bir tarihten örnek verecek olursak; 18. yy’dayükselen burjuva kültürünün 19. yy’daki zaferi beraberinde yeni birahlak ve dini anlayıs getirmistir. Örnegin 19. yy Ingiltere’sinde za-manla evin özel, ‘kadınsı’ ortamı ile piyasanın kamusal, ‘erkeksi’dünyası arasında durmadan genisleyen bir uçurum dogmustur. Er-kek egemen toplumun en küçük birimi olan ailede ise bu durum ka-dın için ekonomik bagımlılıgın artması, evlilik içi cinselligin evlilikdısı cinsellige karsı daha da önem kazanması (tabii ki kadının cinsel-ligine kocasının cinsel ihtiyaçları açısından bakılıyordu) ve çocuklaraçok daha fazla duygusal yatırımlar yapılması anlamına geliyordu.Bu kosullarda aile içinde toparlayan, düzene sokan ve en önemlisigelecek kusagı yetistiren birey olarak kadın, tabii ki dıs dünyayla enaz iliski kurdugu sürece basarılı sayıldı ve ev içi sorumlulukları vb.nedenler kadının dıs dünyayla iliskilerini en aza indirmeyi basardı.

Öte yandan sınıfsal çeliskilerin yogunlastıgı 19. yy’da kadınlaregemen güçlere karsı mücadelede önemli roller üstlenmislerdi. Bu-nun faturasını yasamlarıyla ödeyenler oldu. 8 Mart 1857’de 40 binNew York’lu dokuma isçisi kadın agır çalısma kosullarını ve siyasalisteklerini dile getirmek amacıyla protesto gösterisinde bulundular.Polisle çıkan çatısmada birçok kadın öldü.

Kadın ve erkek insanlıgın dogusuyla dogmadı. Insanoglunun var-lıgından haberdar oldugumuz günlerden bu güne gelinceye kadartarih öyle gösteriyor ki bu iki cins karsı cinsler olup çıktılar. ‘Kadıntam kadın, erkek tam erkek olmalı’ yargısı insanların düsüncelerineiyice sızdı, yerlesti. Oysa hem biyolojik hem psikolojik hem de digeryönlerden ne kadar farklı oldukları ortadadır (!) Aynı havayı solu-yan, aynı topraklarda yasayan, aynı sorunları mutlulukları paylasaninsanlar ne kadar farklı olabilirler ki zaten? Günümüz dünyasınınkokusmus zihniyetince kadın ile erkek; artı ile eksi, ak ile kara, dogruile yanlıs gibidir.

Bir zamanlar erkekle her alanda aynı kosulları paylasan özgür birbirey olan kadın zaman içinde birtakım nedenlerden dolayı ikinci

Page 36: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

36 editör: can baskent

sınıf insan konumuna düsürülmüstür. O günlerden beri ‘Kadınlartüm dünyanın zencileridirler.’

Kadınların ikinci sınıf insan konumuna düsmelerinin nedenle-rine gelince; bunun en bildik (bizlerin bildigi) örnegi Türklerdir. EskiTürkler’de kadın toplum içinde erkekle aynı konumdayken siyasalyasamda aktif bir sekilde rol almıstır. 10. yy’da El Belhi’nin, 12. yy’daIbn Cübeyr’in, 13. yy’da Marco Polo’nun ve Cüveyni’nin, 14. yy.’daIbn Batuta’nın yazdıklarından anlasılıyor ki Türk ülkelerinde kadın-lar ve erkekler aynı hak ve sorumlulukları tasımakta kısaca erkekegemenliginde degil erkeklerle birlikte yasamaktadırlar. Peki Türkkadınını erkegin hizmetine terk eden, sehvet aracı haline getiren güçnedir? Bunun yanıtı da bildik bir yanıttır. Tabii ki din. Türk top-lumundaki cinsiyetçilik Türklerin Islamiyeti kabul etmelerinden buyana süregelen bir olgudur. Bunu 1908’de ABD’de Manhatten’lı ip-lik isçisi kadınların grevi takip etti. Bu olaydan sonra 1910 yılındaII. Enternasyonal’de düzenlenen ‘Kadın Konferansı’n-da ‘Clara Zet-kin’in önerisi ile 8 Mart ‘Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edildi.8 Mart, 1960’lardan bu yana kadınların özgürlük mücadelesinin sim-gesi haline gelmistir. Ne yazık ki hala da böyle. Hala bir 8 Mart var.Böyle bir tarihin böylesine simgelesmesi ve hala bu durumun devametmesi cinsiyetçi politikanın tüm dünyada hala hüküm sürdügününgöstergesidir. 8 Mart özel bir gün olma niteligini korudugu sürecekadın-erkek ayrımı sürüyor demektir. Ne acı...

Günümüz kadınları cinsiyetçi politikayla savasıyorlar. Savasan buazınlık da çesitli yöntemler kullanarak kendince bu anlayısa bir sonvermeye çalısıyor. Bu yöntemlerden biri de parlamentoya girmek.Bazı kadınların -kendi- esitlik anlayıslarına göre parlamentoya girmeçabaları (ki bu onlar için çok önemlidir. Bir erkek hatta bir sürü erkekparlamentoya giriyorsa kadınlar da girebilmelidir.) garip bir durumbence. Bir kadının parlamentoya girebilmesi ve kendi deyimiyle ezi-len kadınları ve tüm kadınları temsil edebilmesi için, aynen bir erke-gin yaptıgı gibi ilk önce çok parasının olması gerekir. Bunun yanındapartinin üst düzeydeki yöneticileriyle iliskilerinin çok iyi olması, ba-sınla arasının çok iyi olması vs... gerekmektedir. Görülüyor ki sistemaynı kaldıgı sürece kadına verilen ya da aldıgı seçme ve seçilme hak-kının hiçbir önemi yoktur. Hatta daha ileri gidecek olursak isin dog-rusu kadın bu seçme ve seçilme hakkını kullanarak (aynı seyi yapanbirçok erkek gibi) otoritenin en güçlüsüne boyun egmis olmaktadır.Bu sekilde erkek otoriteyle savastıgını sanan kadınların yüzlerine bi-rileri haykırmalıdır ‘devlet sizin kocanızdan daha erkektir!’ diye.

8 Mart’ın özel bir gün olmaktan çıkması dilegiyle...Özlem Akarsu

Page 37: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 4 (Mayıs 1993)

Ulusun Imkansızlıgı

Sosyalist sistemin dagılmasıyla birlikte son yıllarda doruk noktalaravaran ulusal, etnik çalısmalar uluslararası statüko yeni bir dengeyekavusuncaya kadar aynı yogunlukta devam edecek görünmektedir.Bu karmasa içinde herkes pozisyonunu almaya ve soruna kendi ide-olojik ihtiyaçları açısından bir cevap bulmaya çalısmaktadır. Kiminegöre bu milliyetçiligin kaçınılmaz geri dönüsüdür, kimine göreyseyok olacak olan milliyetçiligin, ölümünden önceki son büyük çıkısı-dır. Bazıları ise tarihin sonuna gelindigi kanısını tasımaktadır.

Bu yazının amacı özgürlükçü bir perspektifle konuyu tartısmayaaçmak ve kendimizi tüm bu olan bitenler içinde hangi mevzilerdekonuslandırabilecegimizin ipuçlarını yakalamaya çalısmaktır.

Ulus denen insan toplulugunun gökten zembille inmedigi ve ta-rihsel bir arka-plana sahip oldugu açıktır. Ve durumu pek çok yö-nüyle kavramak için ille de yüzler-binlerce yıl ötesine gitmek ge-rekmiyor. Günümüzdeki savaslar uluslas-mıs-uluslasamamıs ya dauluslasmak isteyen - istemeyen topluluklar hakkında pek çok soru-nun cevabını açıklıkla ortaya koymakta hiç de az elverisli degildir.

Ikinci bir nokta ise; ‘ulusun’ kavram olarak ‘etnos’, ‘budun’, ‘ka-vim’ kavramlarından temellük etmekle birlikte onları asan bambaskabir yapıya kavusmus karmasık ve soyut bir kategori olarak vücutbulmus olmasıdır.’

Bu yazının asıl hedefi, ulusun mutlak bir kategori olup olmadıgı-nın ortaya konulup gelecege dair saptama ya da tahminlerde bulun-mak yerine, ulusun olusum sürecini ve milliyetçilik düsüncesini elealıp onu özgürlükçü bir yaklasımla kavrama çabasıdır.

Ulusun Dogusu‘Ne kadar ekonomi o kadar sınır, ne kadar devlet o kadar ulus’.

Konuya girerken öncelikte ulus-ulusal-cılık iliskisine dair bir iki vurguyapmak elzem görünüyor. Liberaller ya da sosyalistler ulus-ulusalcılıkbaglantısını, nedense pek gevsek kurma konusunda söz birligi etmisgibidirler. Ulusalcılıgın kötü ve sevimsiz yanları çokça tartısılabilirama ‘ulus’ kavramına dokunulamaz. Çünkü o ortada bir fenomenolarak vardır. Tarihsel gelisimin bir evresinde ortaya ‘kaçınılmaz’ ola-rak çıkmıstır ve...

Bu noktadan sonra yaklasım farklılıkları baslasa da ortaya çıkısesnasındaki ‘kaçınılmazlık’ degerlendirmesi ortak paydadır. Kaldı kisosyalizmin söyleminde ulusun varlıgını, birligini tehdit edecek her-

Page 38: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

38 editör: can baskent

hangi bir vurguya rastlamak pek olası da degildir. Sadece sosyalist-ler ‘ulus’ yerine ‘halk’ kavramını daha islevsel bulurlar hepsi bu.‘Ulus’un bu günkü varlıgını açıklarken öncelikle ‘ulusal-bilinç’tenhareket etmek gerektigini düsünüyorum. Eger milliyetçilik rüzgar-ları bu kadar kuvvetli esiyorsa ve her etnik grup kendi ulusal-bilincineve de ulusal-devletine sahip olmayı ‘arzuluyorsa’ bunu ilkin ‘ulusalbilinç’i ele alarak açıklamaya baslamak daha dogru görünüyor.

Soyut olarak ele alındıgında her bireyin içinde yasadıgı toplulugakarsı bir baglılık ve sorumluluk duygusu tasıdıgını ön yargı olarakkabul etmek durumundayız. (Günümüz modern insanının toplumakarsı kayıtsızlıgını ve yabancılasmasını bu tartısmanın dısında tutu-yorum.)

Bireyin kendi kimligini ‘toplumsal aidiyet duygusu’ diye tanım-layabilecek bu yöneliste buldugunu, varlık ihtiyacını ise bu aidiyetduygusu çerçevesinde karsıladıgını düsünüyorum. Kabile kültürle-rinde, her topluluk üyesi kendisini ailesinin, atalarının, törelerinin vebirlikte yasadıgı toplulugun olusturdugu bütünün bir parçası olarakkavrar ve düsünür. Bir yasantı birligi içindeki tüm kabile üyeleri birbüyük aile olarak ortak kaygı ve sevinçleri tasırlardı. Kabilenin avlak-ları, tarım alanları ve de barındıkları yerler onların yurtları idi. Egerkabile göçebe idiyse ‘yurt’ kavramı tekil anlamını kaybeder ‘yurtluk’olarak çogul ve degisken bir ifadeye dönüsürdü. ‘Yurt’ ya da ‘Va-tan’ kavramını böyle bir perspektif içinde yerli yerine oturtacak olur-sak bugünün ideolojik ‘yurtseverlik’ kavramlastırmalarının ne kadarabes kaldıgı görülecektir. ‘Ekonomi-dısı’ dogal kabile hayatı içindebir kabile üyesinin kendi yurdunu sevmemesi gibi bir durum olagankabul edilemeyecegi için ‘yurtseverlik’ gibi özel bir kavrama hiç deihtiyaç yoktu. Yurdunu sevme, atalara saygı, törelere baglılık ve onurgibi degerler toplumsal ritüelin vazgeçilmez yapıtaslarıydılar ve bir-birlerinden ayrılmazdılar. Bu bakımdan çagdas yurtseverlik bireyiniçinde yasadıgı topluluga ve ülkeye yabancılasmasına, duyarsızlas-masına karsı ortaya atılmıs bir önlem oldugu gibi dahası çogu kezfarklı kültürler arasında asla olmamıs bir yakınlıgı kurmanın basla-gıcı ya da aracıdır.

Her insanda önsel olarak varoldugunu kabul ettigimiz (hatta hay-vanlarda bile) bu toplumsal aidiyet duygusu ortadan kaldırılamazbir güdüdür. Ve her topluluk üyesi kendi toplumsal varlıgını teh-likede gördügü anda buna elinden gelebilecek tüm biçimlerde tepkigöstermekten çekinmeyecektir. ‘Ekonomi-dısı’ dogal kabile hayatındabu hayata gelebilecek en büyük tehdit ya dogal bir felaket tarafındanya da saldırgan baska bir kabile tarafından yöneltilecektir. Her ikidurumda da yapılacak is toplulugun yasam alanlarını korumak içinörgütlenmek ve toplumsal hayatın sürekliligini saglamak için müca-dele etmektir. Nelerdir toplulugun yasam alanları? Barınma yerleri,tarım alanları, avlakları, ibadet ve eglence yerleri vs. gibi çesitli top-lumsal, kültürel aktivite alanları. Burada bir baska isgalci güç tara-fından saldırıya ugrayan bir toplulugun kendi varlıgını savunmasın-dan daha mesru bir sey düsünülemez. Çünkü söz konusu topluluk‘otorsik’ yasamıyla bir baska topluluk için tehdit olusturmamakta ve

Page 39: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 39

öteki topluluklara tahakküm etmeye çalısmamaktadır.Simdi aynı iliskiyi günümüz ulusları arasında kuracak olsak hiç-

bir ulusal toplulugun bu örnekteki kadar tartısmasız haklı ve temizolmadıgını görürüz. Dogrudur. Çünkü günümüzde gerçekten tar-tısmasız haklı bir ulusal dava yoktur. Bunun neden böyle oldugu-nun cevabı ‘ekonomi-dısı’ topluluk hayatından ‘ekonomik toplum-sal’ hayata, toplumsal aidiyet duygusundan ‘ulusal-bilince’ tahak-kümsüz dayanısma toplumundan tahakküm-cü-militarist toplumageçisin açıklanmasıyla verilebilir ancak.

Tahakkümsüz topluluk hayatından tahakküm toplumuna geçisteekonominin rolünü kavramak için onu yeniden tanımlamak ve top-lulugun hayatını idamesi için zorunlu üretim faaliyeti ile basit mü-badele iliskilerini tanımlamaktan öte bir yere, para - ticaret - devletiliskilerinin yanına oturmak gerekmektedir (Bu konuda ayrıntılı bilgiiçin bkz.: ‘Efendisiz, Sayı:2, ‘Tahakküm ve Ekonomi’ (Luciano Lanza).Simdi basa dönelim ve ulusal bilincin bir ihtiyaç olarak ortaya çıkı-sını anlamaya çalısalım.

Ekonomi toplumsallıgın tam ortasında yerini almaya basladıkçatoplumsal ihtiyaçlar da ekonomik ihtiyaçlara paralel olarak biçim-lenmeye basladı. Üretim fazlası, mal mübadelesini, mal mübadelesiortak degisim degeri (para) ihtiyacını körükledi. Para ticareti, ticaretzenginligi dogurdu. Tüm bunlar olup biterken her seyin bir topluluk(ya da köy) ölçeginde kalması beklenemezdi. Zenginlik ekonomikgücü dogurdu ve bunu toplumsal güçle pekistirdi. Dolasım ve ticaretgelistikçe toplumsal hayatın hacmi de genisledi. Köylerle kasabalar,kentler arasında kalıcı baglar kuruldu. Dogal kabile hayatını sürdü-ren insanın yerini kasabada, kentte yasamını ekonomik örgü içindebir ödev üstlenerek sürdüren ‘ekonomik-insan’ almaya basladı. Do-gal kabile insanının, kabile yasam alanlarının dısına tasmayan darufkunun yerini, ‘ekonomik-insan’ın ticaretin gittigi en son noktayakadar gidebilen genis utku aldı. Sosyal, kültürel hayat, inançlar, tö-reler degisti. Bu; yurt, toprak, ülke, iç, dıs, biz, onlar gibi kavram-ların da degismesi demekti. Ekonomi büyüdükçe toplumsal yasamölçekleri de büyüdü. Kasabalar kentlere ulastı, kentler birbirlerine...Ülkeler, krallıklar, hatta imparatorluklar dogdu. Aynı oranda kültü-rel ve manevi ölçekler de büyüyordu. Burada belirtilmesi gerekentüm bu sürecin kendiliginden ve zahmetsizce yürümedigi, sürecinihtiyaçlarına uygun toplumsal - kültürel ve her türlü manüplasyon-ların (güdülendirme) egemenler tarafından bizzat körüklendigidir.Iste ‘ulusal-bilinç’ bu süreç içinde yeniden üretilen toplumsal aidi-yet duygusunun deformasyonuyla olusturulmus bir seydir. Bu se-kilde olusturulan her ulusal bilinç varolan ya da varolması istenenher ulusal-devletin varlık sebebi, temel dayanagı olmustur.

Devlet, Ulus, Iktidar...Ticaretin gelisimi ve giderek piyasa mekanizmalarının olusumu,

sermaye birikimini, ekonomik ve toplumsal gücün belirli ellerde yo-gunlasmasını getirmisti. Tabii ki sorun bu kadarla da kalmadı, ‘eko-nomi - politigin’ yasaları islemeye baslayarak ‘hukuk’ alanında dakendi kurumlarını yaratmakta gecikmedi. Yeni yasam tarzı hukuk-

Page 40: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

40 editör: can baskent

sal ve kültürel formlarına kavusuyordu. Bu aynı zamanda tahakkü-mün kurumlasması, toplumsal olarak örgütlenmesi anlamına geli-yordu. Piyasa olgusunun olusması ile ortaya çıkan ekonomik enteg-rasyon (yerlesim birimleri arasındaki) ortak dil, kültür ve davranısbirligi ihtiyacını dogurdu. Hükümdarların egemenlik sahası içindekalan ve aynı ekonomik cereyanlara muhatap olan insan gruplarınıbirbiriyle daha organik iliskilere sokmak gerekiyordu (gerçi ticaretbunu önemli bir ölçüde yapıyordu, ama ortak moral degerler ve dilde gerekiyordu). Iste bu noktada ulusal-bilinç ortaya çıkabilirdi ar-tık. Otarsik topluluk ekonomik - topluma dönüsmüs, devasalasmıstı.Buna baglı olarak toplumsal aidiyet duygusunun da aynı orandadevasalasarak ulusal bilinç ölçegine varması son derece normaldi.Ancak bu noktada birtakım güçlükler vardı. Tüm ekonomik-toplumüyelerini ortak payda altında birlestirmek, onların tek bir özne gibidüsünmelerini saglamak o kadar kolay degildi. Bunun için tüm top-lumu ‘hükümdar’ ya da ‘devlet’ ile simgelemek, toplumsal mitleryaratmak, ‘ortak’ idealler ortaya koyup insanları bunlara motive et-mek gerekiyordu ve bu bir süreç meselesiydi.

Iste dogal-kabile yasantısının ticaret vasıtasıyla yıkılmasından (*)endüstriyel kapitalizmin dogmasına kadar geçen süreç böylesine san-cılı bir süreçti. Acımasız savaslar, isyanlar, yıkımlar ve katliamlar, hü-kümdarın tebasını yogurdu biçimlendirdi, ortak hafıza dogdu. Bir-likte ruhsal sekillenmenin (kader birliginin) kosullarını yarattı. Ulu-sal bilinç ‘de facto’ olarak gelisti ve ulusu yarattı. Ve ulus ‘entegre’olmus devasa bir kütle oldugu için yönetilmeye muhtaçtı. Ulusunüyelerinin birbirlerini tanımaları imkansız oldugundan yerel tem-sil organlarına (vali, asilzade) ve bunları koordine edecek merkeziiktidara ihtiyaç vardı. Artık yasalar tüm ulus için yapılıyor, devletulusu yönetiyor ve ona hizmet ediyordu. Bu bakımdan adı da ulu-sal-devlet olmayı hak ediyordu. Liberalizm ile birlikte modern temsilkurumları ve demokrasi, devleti endüstriyel ekonominin ihtiyaçla-rına göre örgütlemeyi basarmıstı. Ekonomik toplum ulusunu, ulusdevletini, devlet de iktidarını bulmustu. Buradan dogal kabile ha-yatının her kosulda ticaret yoluyla yıkılması gerektigi gibi bir anlamçıkarılmamalıdır. Amerikan, Avustralya, Afrika yerlilerinin dogal ha-yatlarının hiç de böyle kendiliginden yıkılmadıgını biliyoruz. Yazınınamacı, tahakkümün ve ulusun içsel dinamiklerini bulup çıkarmak ol-dugundan bu yola basvurulmustur.

Ulusun Imkansızlıgı...Ekonomik toplum endüstriyel topluma varıp dünya üzerinde gi-

rilmedik delik, ayak basılmadık cografya kalmayınca birbirinden izoleolarak yasamını sürdüren kapalı kültürler, dört yandan cereyanlaramaruz kaldılar. Dahası yabancı oldukları kültürlerle bir arada yasa-mak zorunda kaldılar. Endüstriyel hayat tarzı kendisine uyum sagla-yanlardan diyetini, onlara kendi kültürünü kabul ettirerek alıyordu.Bu tarz hayatı kabul etmeyen ‘yerel kültürler’ ise zorbalıkla yok edi-liyorlardı. Böylesi bir güdümleme kültürel asimilasyonla birlikte so-nuçlarını veriyor ve zaruri bir uyum ortamı olusturuyordu. Ancak buzaruri uyum ortamı ne ulusa dahil edilen kültürlerin binlerce yıllık

Page 41: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 41

geleneklerini sile-bilecek ne de bu kültürlerin birbirlerine ve toplumakarsı varolan yabancılıklarını tamamen ortadan kaldırabilecekti. Buamaçla ‘dıs düsmanlar’ icadedildi. Tüm ulusun kendisini ‘kronik’bir paranoya içinde hissetmesini sagladı. Silahlanma yarısları ve sa-vaslarla bu duygu güçlendirildi. Ulusal birligi pekistirmek için ulu-sal-dıslama mekanizmaları harekete geçirildi. Bunun için en elverislihedefler komsu ülkeler ve de komsu ülkelerle etnik akrabalık tasıyanülke içindeki kültürel gruplardı. Hitler Alman Ulusu’nu harekete ge-çirmek için gerek Yahudi düsmanlıgını, gerekse öteki ülkelerdeki Al-man azınlıkları gayet iyi kullandı. Balkanlarda Bulgarlar, Yunanlılar,Türkler bu sorunları birbirlerine karsı gayet iyi kullandılar. Amaçulusu homojenlestirmek ve moral motivasyonu saglamaktı. Ama busürecin bir yanıydı ve hiç de kolay islemiyordu. Bölgesel savaslar,uzun süreli anlasmazlıklar, karsılıklı nüfus mübadeleleri vs. gibi agırfaturalar ödemek gerekiyordu. Peki sürecin öteki yanı neydi, diyesorulabilir haklı olarak. Günümüz modern ulusları gerek ideolojik -kültürel - iletisimsel güdümleme gerekse cebri asimilasyon politika-ları ile ulusal homojenlesme yolunda az mesafe almadılar. Ne ki yinede bunu tamamıyla basarabilmis bir ulus yoktur. Nerede ulus varsaorada kendini dıslanmıs, yabancı hisseden topluluklar da olacaktır.

Günümüzde ‘vakayı adliye’den görülen bölgesel, etnik savasları,soykırımları bir hikayeyle açıklamak isterim.

‘Bir zamanlar kocaman bir gezegende birbirinden habersiz mil-yonlarca insan yasarmıs. Bunların çogu kendi köylerinden baska köybilmezlermis. Ama hepsi de mutlu ve özgür bir hayat sürüyorlar-mıs. Bir gün iki arkadas köyün bilinen sınırlarını asarak baska ufuk-lara açılma cesaretini göstermis. Gittikleri yerlerde baska kültürlerle,baska insanlarla karsılasmıslar. Gittikleri yerlerde hep kendi köyle-rini ballandıra ballandıra anlatmıslar. Onların hikayesini dinleyenbaskaları da onların köyünü bulmak için yola koyuluyormus. Böy-lece gel zaman git zaman tüm gezegen insanları arasında iletisimdogmus. Önce teknolojik yenilikler karsılıklı aktarılmıs, sonra alıs-kanlıklar, kültürler ve nihayetinde iyi ve kötü olan her sey... Önce-leri birbirlerine ilginç gelen insanlar giderek birbirleriyle yasamak-tan hoslanmamaya baslamıslar. Artık gezegen eskisi gibi büyük de-gilmis ve kesfedilecek yeni bir sey kalmamıs. Artık herkes kendisiniıssız bir adada hapis kalmıs ve birbirine mahkum olmus gibi gör-meye baslamıs. Bunun üzerine herkes bir suçlu aramaya baslamısve bulmus da. Buna göre herkesin yurduna kültürüne ilk gelen ya-bancılar, tüm yozlasmanın en büyük sorumlusudur. Derken herkeskendi yurdundan ‘misafirlerini’ kovmaya baslamıs. Çünkü herkes es-kisi gibi kendi törelerine uygun olarak yasamak istiyormus. Oysaburaya gelen ‘misafirler’ nicedir buraları yurt olarak bellemisler vehiçbir yere gitmeyi düsünmüyorlarmıs. Burada dogdukları, buradabüyüdükleri ve burada doydukları için direnmisler. Ve tüm barıs ge-zegeni dökülen kanlarla kızıla boyanmıs.’ Evet endüstriyel ekono-minin ulusal pazarları dünya pazarına entegre etmesi, bu hikayedeanlatılana benzer etnik göçlere, çatısmalara neden olmustur. Endüst-riyel pazara negatif sekilde entegre olup açlık ve sefalet çeken ülke-

Page 42: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

42 editör: can baskent

lerden batıya dogru olusan göç dalgası bir yandan da homojenles-tirme sürecinin umutsuz bir duruma sürüklenmesine neden olmak-tadır. Ulus-devletin sınırları aracılıgıyla zoraki olarak birbirlerindenayrılan insanlar, yasamlar yine aynı sınırlar sayesinde zoraki olarakbir arada tutulmakta aynı cografyayı paylasmaya, aynı toplumsal-lıgı yasamaya zorlanmaktadır. Çünkü ulusal devlet hiçbirimizin özelhayatımızı yasamamıza izin vermedigi gibi hiçbir grubun kendi sos-yal hayatını yasamasına da izin vermez. Son olarak ABD’nin Teksaseyaletinde yasanan olay! Bir çiftlige kapanıp kendi sosyal hayatlarınıulusal-devletten bagımsız olarak yasamak isteyen ‘Davidiyen’ tari-katı mensuplarına ‘Amerikan Federal Demokrasi’sinin sabır sınırı 51günden fazla olmamıs ve bu süreç sonucunda tarikatın tamamınayakını bilinçli olarak yakılarak imha edilmistir.

SonuçEndüstriyel sistemin ulusal sorunları ortadan kaldırması uzun

vadede mümkün görünmemektedir. Daha önceki yazımda (Güncel,Ulusal Sorun ve Rasyonalite Üzerine, bkz.: Ates Hırsızı, Sayı:2) be-lirttigim gibi her ulusal sorunun çözümü yeni bir ulusal sorununbaslangıcıdır. Çünkü endüstriyel üretim, ulusal devlet ve ulus birbi-rinin zorunlu kosullarıdır. Biri olmazsa digeri de olmaz.

Insanlık, kalkınma (ekonomi) mantıgının dısına çıktıgı zaman an-cak özgürlesebilecek ve ulusal - devletlerin barbarlıgını daha iyi gö-rerek kendi toplumsal kimligine sahip çıkacak. Ulusalcılık düsünce-sini hak ettigi yere, cehennemin dibine gönderebilecektir.

Bireyler eger seçme hakkına sahipseler (ya da bu güç ellerin-deyse) o zaman seçmeme hakkına da sahiptirler. Tüm yasamını iba-det üzerine kurmus bir müslümanla benim bir alıp verecegim ola-mayacagı gibi, benim gibi din-dısı yasayan birinin varlıgı bile onuntoplumsallıgı için tehlike yaratmaktadır. Insanın aklına ister istemezsu meshur siyasi benzetme geliyor: ‘Hepimiz bir gemideyiz... Egerbu gemi batarsa hepimiz boguluruz.’ Evet aynı gemide oldugumuzkesin ama gemi batarsa bazılarımızın sag kalma ihtimali var, ancakbatmazsa da zaten birbirimizi yeterince bogazlıyoruz.

Celal Süveyda

Kürdistan Siyasal Sorununa Anarsik Bir Yaklasım

Sosyalist sistem ve sosyalist teori bütün dünyada büyük bir yenilgisüreci yasıyor. Eskiden Sovyetler Birligi ve izleyicileri için söylenen‘sosyalist sistem’! daha da genelleyerek alırsak, ortada sözü edilebi-lecek bir sistem kalmadıgı artık herkesçe biliniyor. En güçlü otoriter -sosyalist devlet SSCB’nin yerini yeni yeni burjuva milliyetçi kamplas-malar aldı. Otoriter-sosyalizm yalnızca pratik degil, ideolojik olarakda bir çözülme süreci yasıyor. Bunlar dogru olmasına dogru ama,kendi televizyon kanallarında babalarının basarılarıyla övünen yeniburjuva pust kusagının otoriter-sosyalist devletin kimliginde dev-rime her fırsatta hayasızca dil uzatması kanıma dokunuyor. Çünkü, oölünün anılarında benim maceralarım da var. Çünkü, otoriter-sosyalist

Page 43: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 43

devletin kimliginde benim özgürlük heyecanıma, ütopik hedeflerimeve romantik duygularıma saldırılmaktadır. Çünkü, milyonlarca insa-nın yasam çizgisinde, tutku ve anılarında ve kafalarında hala sürüpgiden bir seyler var.

Sosyalizmin bu günkü durumuna karsın, çok uzun zamandan be-ridir devam edegelen ‘ulusal kurtulus hareketlerinin kısmi basarılarısosyalistlere az da olsa moral deger tasıyor. Sosyalist teorik - pratiksarsıntı böylece ulusal mücadele ile ikame ediliyor.

Muhtevasında Marksist teorik hedefler bulunan ve sosyalist lite-ratürü kullanan ulusal kurtulus hareketleri özellikle su son yıllardabaslı basına bir önem kazanmaktadırlar.

Dünyaya harita üzerinden birazcık bakarsak; klasik ‘ulusal kurtu-lusçu güçlerin dünyanın çok az bir bölgesinde varlıklarını görürüz.(Bu arada sunu hemen belirteyim: Ulusal güç, sınıfsal güç, temel güç,yedek güç vb. gibi kavram ve sınıflandırmalar anarsist literatüre ya-bancıdır. Bu yazıda bastan sona kullanılacak olan fakat içerigine ka-tılmadıgımız pek çok kavram ve nitelemeleri okura ve dizgiciye güç-lük çıkarmamak için iki de bir dip not düsmekten ve ya tırnak içindevermekten vazgeçiyorum. Nitelemelerin çogu Marksist literatürden-dir. O nedenle, bu yazı boyunca kullanılan sözcük ve kavramlardanziyade, yorum ve perspektiflere dikkat edilmelidir.)

Bolsevik teorisyenlerin sematize ettikleri biçimiyle; uluslararasıisçi sınıfının bilesen gücü olan sömürge ülkelerin ulusal kurtulus ha-reketleri Vietnam, Cezayir, Gine, Mozambik, Angola vb. yerlerde kla-sik süreçlerini yasayarak siyasal hedeflerine ulasıp ulus-devletlerinikurdular. Bu nitelikte olup henüz siyasal hedefine ulasamayan KuzeyIrlanda, 1900’lerin basından itibaren süregelen bir kangren olarak de-vam ediyor. Siyasal ve toplumsal nitelikleriyle bir baska kangren deIspanya’daki Bask Hareketidir. Zaman zaman sansasyonel nitelikle-riyle kendini duyuran Korsika ise, Fransa’ya yönelen ulusal müca-delesinde çok daha dingindir. Amerika kıtasında ise, ulusal kurtulushareketleri olarak ele alınabilecek güçler hemen hemen hiç yok.

Balkanlar ve Kafkasya’da yasanan savaslar sömürge-sömürgeciiliskiler içinde degerlendirilemez. Çünkü, ele aldıgımız ulusal kur-tulus hareketlerinin belirgin niteligi, sömürge ülkelerin bagımsızlıktalebinden hareket etmesidir. Klasik ulusal kurtulus hareketleri dı-sında, devletler arasında süren sınır ve bölge anlasmazlıklarındançıkan çatısmalar, geçmisin yeterince ‘çözülememis’ ulusal sorunu ol-makla birlikte klasik sömürge sorunlarıyla kıyaslanamayacak nite-liklerdedir. Yugoslavya ve eski Sovyetler’in haritalarındaki yeni sınırve devlet sekillenmeleri, gerek sanayi ve gerekse dogal kaynaklarıkapsadıkları için çiçegi burnunda yepyeni pazar alanları olarak is-tah kabartan özelliklere sahiptirler. Henüz kalıcı hukuksal statülerde kazanamadıklarından çok ani çatısmalara yol açmaktalar. Bütünçevre devletlerin pay alma sansı her an dogabilecegi için, basının özelilgisiyle gereginden fazla gündemlestirilmektedirler.

Asya’ya dogru baktıgımızda Srilanka’daki Tamil ‘kaplanlarını gö-rüyoruz. Uzak Asya ve Okyanusya’daki Kaledonya, Dogu Timur vedaha binlerce ada su sıralar maalesef ulusal bir sükunet içinde. Bun-

Page 44: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

44 editör: can baskent

lardan baska, göze çarpan ulusal mücadeleler Ortadogu’da yogun-lasmaktadır.

Kuzey Afrika’daki Batı-Sahra’da Polisario’lar Fas’a karsı epeydirbir sessizlik içindeler. Afrika Boynuzunda Etiyopya’ya karsı 1970’liyılların en dinamik gücü olan Eritre Kurtulus Hareketi, sosyalist su-bayların yönetimden uzaklastırılmalarıyla birlikte, çözülememis birsorun olmasına ragmen tarihinin en suskun dönemini yasamaktadır.Daha yukarılara dogru geldigimizde en eski, klasik ulusal kurtulushareketlerinden biri olan Filistin Kurtulus Hareketiyle karsılasırız.

Okul kantinlerimizi, üniversite kampüslerimizi, çesit çesit der-nekleri, çocukluk ve gençligimizin sokaklarını süsleyen, rengarenkafislerle resmedilen, dikenli teller arasındaki mahzun Arap bakıslaryok artık. 68’in mücadeleci gençligini dünyanın dört bir yanından, si-irleriyle aska ve kavgaya çagıran romantik devrimci Filistin yok artık.Topyekün mülteci ve muhacir Filistin ‘sosyal konutlar’ına yerlesmeküzere.

Görüsme masasında ikna yolu ile ekarte edilen Filistin hareketiarzuladıgı ulusal devletine kavustu. Hatta, Türkiye ile Filistin ara-sında ‘terör ve kaçakçılıgın önlenmesi’ yolunda ilk ilke anlasması im-zalandı bile. Böylece, Filistin devleti yıkılmak üzere dünyanın digerdevletleri arasına katılırken, bitmemis olan Filistin devrimi simdilikarsive kaldırıldı. Bilindigi gibi, gerek dört ayrı ülkedeki sınırları, ge-rek bünyesindeki siyasal - toplumsal güçleri ve gerekse de bölgedekikonumu nedeniyle, epeyden beridir Kürt ulusal hareketi de reel po-litik gündemin basında yer almaktadır. Türkiye’de sıradan bir sanatçevresini bile etkileyen bu sorun, her siyasal akım gibi anarsistleri deetkileyerek su ya da bu yönde tavır gelistirmeye zorlayacaktır. Benbu durumun farkında biri olarak ‘Sovyetler sizi ziyaret etmeden sizSovyetler’i ziyaret edin’ vecizinden de hareketle konunun inceleniptartısılmasını gerekli görüyor ve elimden geldigince Ates Hırsızı’nınsayfalarına tasıyorum. Anarsist perspektifimizi tartısmaya sunmalıve kendi tarzımızı Kürtler’e dogru genisletmeyi düsünmeliyiz.

Kısa bir özetCumhuriyete geçisle birlikte devletin Osmanlı’dan devraldıgı en

çaprasık sorunlardan biri Kürdistan sorunuydu. I. paylasım savasıyılları boyunca Ermeni ve Rum toplulukları fiili imhalarla saf dısıedildiler. Askeri cumhuriyete geçildiginde, Karadeniz ve Ege kıyı-ları, Istanbul, Klikya ve Ermenistan’ın tümü, Hıristiyan halkların etkigücünden ve büyük çogunlugundan arındırılmıstı. Rum ve Ermenisorunu büyük soykırımlarla bitirilip ‘çözümleniyor’du. Kürt sorunuise, Sevr, Lozan ve Musul görüsmeleriyle yeni ‘hukuki’ statüler kaza-nacak ve bölge haritası yepyeni sınır ve devletlerle sekillenecekti. Buyeni duruma göre, Kürtler’in yasadıkları topraklar dört ayrı ülkeninsınırları içinde kalacak sekilde uluslararası yeni ‘hukuki düzenleme-lerle’ parçalanıyordu.

Cumhuriyet devletine yönelen ulusal ve siyasal nitelikli silahlıKürt direnisi bu yıllardan ‘itibaren baslar. Seyh Said, Agrı, Dersimgibi genis çaplı, kendiliginden direnme hareketlerinin tümü bastırı-larak her defasında büyük kitle katliamlarıyla sonuçlanıyordu. Kürt

Page 45: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 45

hareketi Türkiye’de 1960 ve özellikle 70’li yıllarda sosyalist aydın-ların etkinligiyle yeniden biçimlenip, Leninist terminolojinin ölçü-leri içinde çok daha genis siyasal taleplerle gündeme geldi. Sosya-list teorinin çesitli versiyonlarını sunan politik Kürt grupları, Türksosyalistleriyle yıllarca sürdürdükleri polemiklere ragmen, ancak 80sonrası silahlı direnisin etkileriyle onları istedikleri konuma oturta-bildiler.. Dün, sosyalist Kürt gruplarını ‘burjuva-milliyetçi’ diyerekelestiren Türk sosyalistleri, bugün düpedüz burjuva milliyetçi Kürtgruplarıyla epeyce sar-mas-dolas ‘baglasıklıklar içindeler.

Kürt siyasal gruplarının 80 öncesi yayınlarına bakıldıgında, ‘ulu-sal sorun’dan çok Marksizmin teorik sorunlarının yer aldıgı görü-lecektir. ‘Proletarya enternasyonalizmini ciddi biçimde kendilerinedert edinen bu gruplar bugün kullandıkları ulusal literatürle gözlegörülür milliyetçi bir konuma çekilmislerdir. Bu milliyetçi dalganınbir nedeni, savasın acımasız imha eylemine maruz kalmıs olmalarıolabilir. Belki bir baska nedeni de, 80’den itibaren ‘mülteci bir ya-sam’ sürdüren politikacı ve teorisyenlerinin yasadıkları alanlardakisomut kültürel çatısmalarla beslenen ve ‘vatan hasreti’ kanalına açı-lan duygularından kaynaklanıyor. Üzerinde duruldukça elbette dahabaska nedenleri de bulunabilir. Ancak, su bir gerçek ki; artık dev-let boyutuna varmıs olan Kürt siyasal hareketi, ister PKK, ister birbaska grup nezdinde olsun, geçmisiyle kıyaslandıgında bugün çokaçık milliyetçi bir perspektifte gelisip güçleniyor.

Körfez savasından itibaren Irak Kürtleri’ne silah bıraktıran gelis-meler ABD tarafından ‘çekiç güç’ aracılıgıyla adım adım yürürlügekonuldu. Zamanında Iran üzerinden Amerika ile kurdugu kısmi ilis-kileri nedeniyle Kürt sosyalistleri tarafından ihanetle nitelendirilenMustafa Barzani, meger o günkü diplomasisiyle kendi siyasal kimligiölçüsünde çok daha masummus. Aynı sosyalistler, yanılttıkları ka-muoyundan bir özür bile dilemeden, Türkiye ve Çekiç Güç destekliKürt federe devletini alkıslamaya devam ediyorlar. Hazin olan birbaska nokta da su ki; her fırsatta Kürt hareketinin ehlilesmemesi ge-rektigi uyarısını yapanların, politikanın o ‘kaygan zemini’nde oradanoraya savrulurlarken sonunda politik pragmatizmden baska, siya-sal tezlerinin hiçbir yerine oturtamayacakları Barzani ve Talabani’nintampon federe devletini tanıyacak kadar ehlillesmis olmalarıdır.

‘Ateskes devrime hizmet eden bir adım’ mıdır?Öyle görünüyor ki, PKK’nın tek taraflı ateskesi, uzun diplomatik

temas ve Çandar’lardan geçerek gerçeklesmistir. 20 Marttan beridironlarca kisinin öldürülmesine ragmen PKK ateskese kararlı sekildeuymaya devam ediyor. Diplomasinin gereklerine milimetrik olarakuyan PKK, yüzyıllık devletler gibi davranarak ‘ciddiyet’ ve ‘mesru-iyete’ nasıl baglı oldugunu da kanıtlıyor.

Eger konuya yalnızca bir hümanist gözüyle bakarsak, ‘çok iyioldu, artık kan dökülmeyecek’ deyip memnuniyetimizi belirterek isiniçinden çıkarız. Ama ne yazık ki, yasanılan bu kadar kolay degildir.Görüsme masaları kanlı pazarlıklar üzerine kuruludur. Bu kahrolasıtuzak bazen öyle basarılı kuruluyor ki, baslattıgı iyimserlik havasıçok büyük katliamlarla noktalanabiliyor. Uluslararası koordinasyonu

Page 46: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

46 editör: can baskent

kurulan ve görüsme masasına alınan Kürdistan siyasal sorunu, Filis-tin örneginden çok daha kötü biçimde, ‘yeni dünya düzeni’nin Orta-dogu’daki ihtiyaçlarına uygun olarak çözülmek istenecektir. Sorun,basta PKK olmak üzere Kürt hareketinin bu noktada ne kadar dire-necegi ve ne tür ‘kozlar kullanacagıdır.

Su bir gerçek ki, ‘devrim programı’yla’ ortaya çıkan siyasal güç-lerin masaya razı olmaları, kendi kendini bitirmeye basladıgı bir sü-recin isaretlerini veriyor.

Diplomasi her zaman çıkarlar üzerine kuruludur. Daha büyük çı-karlar ve her defasında yeni çıkarlar için yeni kozlara ihtiyacı var.Diplomatik destek demek, ileri sürdügümüz ödünlere göz kırpıldıgıve bize karsı kimi kozların kullanılacagı anlamına gelir. Egemen dip-lomasinin en önemli özelliklerinden biri de düzen dısı baskaldırıs-ları düzen sınırları içine çekebilmektir. BM ve uluslararası diplomasimasasında görüsülmeye baslanan bir sorun en önemli devrimci özel-liklerini yitirerek ancak oraya varabilir.

Son yıllarda uluslararası diplomasi masalarında sıkça görüsülenKürt sorunu, öncelikle Kürt politikacılar tarafından, ‘Kürdistan dev-rimi’ niteliginden soyutlanıp yalnızca ‘Kürt sorunu’ olarak sisteminkabulleri dogrultusunda ve ‘yeni dünya düzeni’nin mantık sınırlarıiçinde ele alınmaktadır. Salt bu nedenle bile Kürt ulusal güçlerinin,sistemin politik mantıgına direnen devrimci niteligi yok olmus, ulu-sal hareket çerçevesinde fiilen kendini liberal - demokrat bir içeriklesınırlamıstır.

Çünkü, dıs politika ve diplomasiyi mücadelenin bas kösesine oturt-mustur. Islam fasizmiyle, Kemalist ve BAAS’çı katillerle binlerce ölü-nün kanı üzerinde ‘taktik manevra geregi’ deyip böylesine perva-sızca kucaklasırsanız, profesyonel birer taktisyen oldugunuz, özgür-lük ve devrimi de aynı taktik manevra geregi savundugunuz kusku-sunu yasamınız boyunca silemezsiniz.

Kürdistan devrimi neleri basarabilir?Buraya kadar hiç anarsistçe konusmadım. Günübirlik politika-

nın sekillendirdigi ölçüler içinde Kürt siyasal hareketine bakmayaçalıstım. Yazının zahmetine katlanıp bu satırlara kadar okumaya de-vam eden birçok kisinin yüzlerinde yavas yavas eksimeler, kızarma-lar ve kızgınlıklar belirecegini düsünüyorum. Hele gönüllerinde ulu-sal kurtulus aslanı yatıyorsa daha da köpürebilirler. Ulusa ve ulusunkurtulmaya çalısırken kurdugu devlete anarsistçe bakan yaklasım-lara yabancı olan pek çok okur, saskınlık içinde sıkı sıkıya önyargı-larına sarılabilir. Ilk kez böyle bir ‘terslikle’ karsılasabilecek okuruhaksız görmüyor ve anlayısla karsılıyorum.

Daha pek çok kisi, dile getirmeseler de bu yazıya tepki göstere-ceklerdir. Bunu biliyorum. Binlerce ölünün kanı üzerinde sahlanmısolan ulusal duygulara dokunmanın bu topraklarda çok sansı olmadı-gını da biliyorum. Örnegin, on yıldır hapiste yatan biri, ugruna hapisyattıgı ideallerine bir saldırı olarak görebilir bu yazılanları. Uzak ül-kelerin gri iklimlerine mülteci olmak zorunda kalmıs biri, yemyesilülkesine ve içtenlikli ulusuna karsı ‘yurtsever’ duygular tasımadıgımiçin beni kınayabilir. Kaç yıldan beridir en zor kosullar içinde dag-

Page 47: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 47

larda yasayan ve ulusu için ölümü göze almıs herhangi bir gerilla,rastlantıyla bu yazılanları okusa mücadelesine ve sevgili partisinedüsmanlık besledigimi düsünerek öfkeyle dergiyi savurup atabilir.Fakat, bu anlatılanlarda rolü olan herhangi bir politikacı bu satırlarıokudugunda içten içe haklı oldugumu görecek, ama asla bunu bas-kalarına hissettirmeyecektir.

Kürdistan’da olup bitenleri izledikçe kendime ve herkese soruyo-rum; Kürdistan devrimi neleri basarabilir? Aklıma ilk gelenleri sıra-layayım:

- Kürdistan’ın zenginlik kaynaklarını (toprak, petrol, çesitli ma-denler, ulasım, hayvancılık, sanayi ve ticareti) özel mülkiyetten arın-dırarak demokratik bir cumhuriyet idaresi altında toplumsallastıra-bilir. (Bunu kafadan atmıyorum. Kürdistan’daki bütün siyasi aksi-yonların programında bu hedefler var.)

- Egitim ve saglık hizmetlerini parasız olarak sunabilir. Toplumunher alanında modernizasyonu hedefledigi için yogun bir sanayilesmeve endüstriyel üretimi temel alan kalkınma planları baslatabilir.

- Dengeli bir beslenme ve saglıklı bir toplum için yogun egitimkampanyalarını baslatabilir.

- Sovyetler’deki kadar basaralı olmasa da sanat ve edebiyat etkin-likleriyle bir tür ‘sosyalist insan’ yaratmaya çalısabilir.

Ilımlı bir yaklasımla belirtmeme ragmen bence ancak bunları ba-sarabilir. Peki bütün bunlar, Sovyetler’de, Çin’de, Küba’da, Cezayirve Nikaragua’da basarıldı da ne oldu? Ben bütün bunlar için mi dev-rimci oldum?

Insanların parasız egitimlerle aptallastı-rılıp ‘modern insan’ diye‘tek tip’lestirilmeleri için mi? Halk ordusu, halk polisi adı altındayeni bürokratik diktatörlükler, yeni modern devlet cihazı ve onunbekası için mi yoksa?

Elbette hiç biri! Modern devlet, parasız, egitim, dengeli beslenmeve toplumsal refah gibi seyler devrimin degil reformun talepleridir.Çünkü reform onarır, devrim yıkar. Çok açık ki bugün bütün ülke-lerin ve bütün toplumsal sistemlerin onarılacak hiçbir tarafı kalma-mıstır.

Senlikli bir yasam içinUlusları ve sınırları öncelikle zihnimizdeki yerinden çıkarmamız

gerekir. Ulus ve ülke kavramına imtiyaz tanımıyorum. Eger ülkelerolacaksa, her köy her mahalle birer ülke birer cumhuriyet olmalı.

Bagımsız merkezi ulusal devlet yerine, mülksüz federatif kanton-lara ne dersiniz? ‘Bagımsız Birlesik Demokratik Kürdistan’ siarınınyerine, isgalci-sömürgeci otoritelere karsı denetimsiz özgür bir ya-sam siarlastırılarak hiç bir merkezi baglantısı olmayan federe, oto-nom kantonlarla senlikli bir yasam hedeflenebilir.

Bert Alan

Page 48: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 49: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 5 (Ocak - Subat 2004)

Teknoloji Üzerine Düsünceler

Insanlar korkunç olandan korkmazsa, en büyük korkunçluk yaklas-maktadır.

Lao Tse

Çagımızda hemen herkes (tabii ki bu derginin okur ve yazarları ha-riç) teknolojinin devamlı gelismesi için çalısmanın bir görev olmasınıve onun günlük yasamımıza hükmetmesini hava ve su gibi dogalkarsılıyor. Oysa teknolojinin bu kadar agır sorunları henüz yarat-madıgı eski zamanlarda bile bazı düsünürler -bu konuda rahatsızlıkduymus olacaklar ki- teknoloji üzerine de düsünmüslerdir. Onlarınbir kısmını toparlamaya çalıstım. Marx: Marx’a göre insan dogayıdenetler, dogaya egemen olur ve kendi çıkarları için kullanabilir. Isteinsanı dünya tarihinde önemli kılan da budur. Marx insanın böyle birgücü oldugunu iddia ettigi gibi bu gücün meyvelerini toplamasınada, yani teknolojiye de karsı degildir. O sadece insanların hayran-lık uyandıran bu dogaya hükmetme gücünün denetimden çıkmasınakarsıdır. Ona göre bu güç karsılıgında korkunç bir bedel ödemek du-rumunda kalıyorsak, bunun nedeni, kapitalizmin tüm sınıfları çem-beri içine almıs olan yasalarıdır.

Descartes: 17. yüzyılda yasayan Descartes, modern bilimi kur-mus, matematikle, akılla, ölçüp biçmeyle dogayı semalastırmıstır. Böy-lece o zamana kadar bir bütün halinde yasayan insan ve doga birbi-rinden kopmustur. Biri sema öbürü de semaya bakan olmustur. 300yıldır batı uygarlıgının temelini kuran bu düsünceyi daha iyi açık-lamak için hem Almanya’da, hem Hindistan’da aylarca yasamıs birarkadasımın deneyimini aktarmak isterim: ‘Her iki toplumu da de-rinlemesine tanıyınca çok önemli bir fark ortaya çıkıyor. Bir dogulukırdaki çiçekleri görünce bu çiçekler çok güzel diye düsünür ve on-ların içinde saatlerce kaybolur. Bir batılı ise çiçegin niçin bu kadargüzel oldugunu merak eder, bunu arastırmak için çiçegi koparır, la-boratuvarına götürür, yapraklarını teker teker yolar, içini açar bakar.Tabii, ortada çiçek kalmaz.’

Bacon: Özellikle batıda ve özellikle son 300 yılda hakim kalan dü-sünceye göre insan efendi, doga köle olarak görülmüstür, bu yüzdende teknolojiye sınır tanınmamıstır. Francis Bacon’un bir cümlesi debu konuda önemli ipuçları veriyor: ‘Dogayı fena halde sıkıstırmalı-yız ki sorularımızı yanıtlamak zorunda kalsın.’ Yıllar sonra bugünkü

Page 50: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

50 editör: can baskent

duruma bakınca söyleyebilecegimiz su: ‘Dogayı fena halde sıkıstırı-yoruz, hatta iskence yapıyoruz ama yanıtlarını dinlemeye fırsatımızolmuyor.’

Heidegger: Varolusçulardan Heidegger, teknolojiye karsı ya dataraftar olmanın hiçbir anlamı olmadıgını savunur. Netice olarak tek-noloji bizi eline almıstır. ‘Bu oynadıgımız varolus kumarının bir ko-zudur.’

Yesiller: 68’den sonra çarpıcı eylem ve çarpıcı örneklerle ekolojiktoplumu ‘hemen simdi’ kurmak isteyenlerin basında geliyorlar. Birörnekleri teknolojinin insana ne kazandırdıgını çok güzel anlatıyor:

Amerikan erkegi yılda 1600 saat arabası ile ilgileniyor (yolda git-mek, gitmezken içinde beklemek, tamir ettirmek, bakım yapmak,yola hazırlanmak, benzin, vergi, sigorta, köprü paralarını kazanmakiçin çalısmak). Yılda ortalama yaptıgı yol ise 7500 mü. Yani saatte 5milden az yol yapıyor, ilkel tasıtları kullananlar hatta yürüyenler bilebu hızı yapabilirler. Ingiliz yesil Jonathan Porrit, yesil politikayı çokfarklı bir çagda geçerli olan eski bir bilgeligin yeniden kesfi olaraktanımlıyor.

Isaac Asimov: Isaac Asimov bir bilim-kurgu yazarı olarak tek-nolojiye karsı olmadıgı gibi insanlıgın varlıgını sürdürebilmesi içinteknolojiye muhtaç oldugunu da söylemektedir. Diyelim ki insanlıksavasların saçma oldugunu gördü, tüm adaletsizlikleri ortadan kal-dırdı, dünya ülkeleri federasyon haline geldi, önemli projeler için bir-likte karar almaya basladı. Bu peri masalının gerçeklesmesi halindebile güvenlik içinde yasayabilmek için daha çok teknolojiye ihtiyacı-mız olacak. Yüz bin yıl sonra meydana gelecek buzul devrinden nasılsakınacagız? Iklimi denetim altına alabilecek miyiz? Yedi milyar yılsonra kızıl bir dev haline gelecek olan günesten kurtulabilecek kadaruzay uçusları yapabilecek miyiz? Ya evren büzülmeye baslayınca neolacak? Bilginin sınırı olmadıgına göre teknolojinin de sonsuza dekgelisecegi düsünülebilir. Ama Asimov bile teknoloji hakkında bazıkuskularını dile getirmistir. Örnegin sera etkisi. Fosil yakıtlarının ya-kılması ve ormanların yok edilmesi atmosferdeki karbondioksit ora-nını son 90 yılda %30 arttırmıstır. Bunun yarattıgı sera etkisi yeryüzüsıcaklıgını arttıracak sıg denizler kuruyacak, dünya yasanmaz halegelecek. Üstelik bütün bunlar teknolojimizin bile önlem alamayacagıkadar kısa sürede olacak.

Kızılderili Büyük Sef Seattle: Toprakları Amerikan baskanı tara-fından satın alınmak istendiginde tarihe geçmis uzun bir mektupyazmıstı. Bu mektubun beyaz adamın teknolojisine dokunan bazı bö-lümleri söyle: ‘Dünya beyaz adamın kardesi degil ama düsmanıdır.Ve onu fethetti mi ilerlemeye devam eder. Babalarının mezarını ge-ride bırakır ve aldırmaz. Çocuklarından Dünya’yı kaçırır. Aldırmaz.Babalarının mezarları ve çocuklarının hakları unutulmustur. AnnesiDünya’ya ve kardesi göge, satın alınan, yagma edilen, koyunlar yada parlak boncuklar gibi degisilen birer malmıs gibi davranır. IstahıDünya’yı yiyip bitirecek ve geride bir çöl bırakacaktır.’

‘Ben vahsiyim ve baska bir yoldan anlamam. Çayırlarda yürüyenbinlerce bufa-lo gördüm, beyaz adamın geçen trenden vurup bırak-

Page 51: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 51

tıgı. Ben vahsiyim ve dumanlı demir atın, bizim sadece canlı kalmakiçin öldürdügümüz bufalodan nasıl daha önemli olabildigini anlamı-yorum.’

Saim Deniz

Teknolojik Toplum

Insanlık, ilk basit dogal iliskiler içinde çevresindeki nesneleri araçolarak kullanan insandan bugünkü uzay ve sualtı teknolojisinin ‘tek-nik adam’ına ulasmakla çok büyük kefaretler ödedi, onulmaz acılarçekti. Çaglar boyunca teknik ilerleme ve gelisme toplumsal refah veözgürlük saglayacagı inancıyla büyük bir erdem olarak savunuldu.Elektronik ve bilgisayar teknolojisinin yarattıgı yıkım üzerine, bindokuz yüz elli’lerden sonra yeni yeni karsı çıkıslar ve teknolojiyireddeden tavırlar bas gösterdi. Ancak son yirmi yıldır, teknolojininözgürlük ve refah getirmeyecegi tam tersine daha büyük boyutlardatoplumsal bunalımlara yol açtıgı, dogayı ve yasamı tehdit ettigi açıkve belirgin tepkilerle ortaya konuldu. Konuya bir bütünlük vermekamacıyla geçmis tarihsel dönemlerden baslayarak irdelemek istiyo-rum.

Araç-Ihtiyaç MantıgıYazılı ve sözlü bilgilerden hareketle bellegimizi biraz zorlarsak,

insan türünün klan denilen küçük topluluklar halinde göçebe ola-rak yasadıgı dönemlerde, yasamlarında bugün bize çok basit gibigörünen teknik iliskiler oldugunu tahmin edebiliriz. Hatta bu iliski,insanın ellerini ve vücudunu diger canlı türlerinden farklı biçimlerdeve çesitli amaçlara göre kullanmaya basladıgı o eski ana kadar bilegötürülebilir. Insan, bir tas, bir agaç parçasını belirlenmis bir amacayönelik kullanmaya basladıgından beri teknikle yüz yüze gelmistir.Bitki ve hayvanların ıslahı, tarım ve hayvan ürünlerinin elde edilisigiderek karmasıklasan teknolojik bir ‘ilerleyis’i baslattı. Basit, fizik-sel bir davranıs olarak teknikle bulusan ilk özgür insan, binlerce yılsonra bütün iliskilerimizle teknik tarafından belirlenip bugünkü me-kanik toplumsal yasamın esiri olmamıza ‘neden’ oldu.

Antropologların bulgularını geçerli bir veri olarak kabul edersek,dogadaki çıplak insanın her pratik teknik bulusu aynı oranda bir bil-gilenme ye zihinsel düsünme sürecini baslattı. Öteki canlı türlerin-den ve uygun olmayan iklim kosullarından korunma ve sürekli birbesin kaynagını bularak hayatın devamlılıgını saglamayı binlerce yılsürdügü tahmin edilen pratik deneyimlerle basarabildi. Her yeni tek-nik bulus, (araçlarla avlanmak, diger canlılara karsı kendini araçlarlakorumak gibi) kaçınılmaz zihinsel sonuçlar yarattı. Bu zihinsel süreçdogal olarak onun yasamında yeni yeni teknik ihtiyaçlar yaratacaktı.

Örnegin, avladıgı hayvanların derisiyle örtünmeyi yeterli bulma-yıp, iklim kosullarına daha dayanıklı ve öteki canlıların saldırılarınakarsı daha korunaklı, kalıcı barınakları kesfedecekti. Ne var ki, sabitbarınaklar dogal olarak kendi yerlesim çevresinde uygun olan yasamkosullarının yaratılmasını dayatacaktır. Bu da onu sonsuz teknik bu-

Page 52: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

52 editör: can baskent

lus ve ihtiyaçlarla yeni yasam kosullarına sürükledi. Atesi denetimaltına alması, demir ve bakırı islemesi, ıslah ettigi bitkilerden edin-digi tohum ve tahılın bir sonucu olarak el degirmenine ulasması hepbu pratik-zihinsel sürecin, birbirini karsılıklı olarak gerektiren araç- ihtiyaç mantıgının sonucuydu. Bu öylesine bir etkilesimdi ki, heraracın bir ihtiyaç, her ihtiyacın da bir aracı zorunlu kılarak insan ya-samını bir kader çizgisi gibi belirledi. Denilebilir ki insan artık özgürdegildi, artık yasamaktan daha baska seylerle ugrasıyordu.

Büyüyen toplumsal ihtiyaçların saglanması için uygun araçlarıngelistirilmesi baslı basına entelektüel bir faaliyet ve bir uzmanlık ge-rektiriyordu. Çünkü, topragı sürmek için saban, ekini toplamak içinorak gibi araçlar toplumsal yasamın akısında o güne dek bizzat onunyasam iliskileriyle neden oldugu birer ihtiyaç olarak onun karsısınaçıkıyordu. Üstelik ‘teknik gelisme’yi sınırlamak bir yana, daha da üstboyutlara vardıracak bir karakter tasıyordu bu araçlar. Orak hep tır-pan olma egilimi gösteriyordu. Orak, tırpan ve sabanla elde edilentahılı hangi el degirmeni ögütebilirdi ki?.. Her zaman yaratıcı bir so-yutlama gücüne sahip olan insan, rüzgar ve su gücünü kesfetmektegecikmeyecekti. Bu araç-ihtiyaç mantıgının pratik - zihinsel süreci in-sanı öylesine sınırsız ihtiyaçlarla karsı karsıya getirdi ki, bes bin yılönce insan kalkıp bira mayalayacak ve bizi hayretler içinde bıraka-caktı.

Ihtiyaçların Metalasmasına DogruTeknigin, insan yasamında giderek belirleyici bir rol oynaması,

ticaret mallarının kent sınırlarını asarak daha uzak alanlarda pazar-lanmaya baslanmasıyla dogrudan baglantılıdır. Ticaret kervanlarınakısa ve güvenilir yol arayısları cografi bir bilgi birikimini yaratacaktı.Pusula ve haritanın bulunusu deniz yollarının kesfiyle içice bir sü-reçte tamamlandı. Böylece, denizasırı ticaret iliskileri dünyanın her-hangi bir yerindeki teknik bulus ve bilgileri kendiliginden dünyanınbir baska yerine tasıyarak, üretilip satılması için hem yeni ihtiyaçlaryaratıyor hem de insan iliskilerini bütünüyle teknolojik bir yapıyadogru zorluyordu. Kuskusuz öldürücü darbe, dünyanın her bölge-sini bir pazar haline getiren yogun meta üretimi için fabrika tekno-lojisi’ne geçisle geldi.

Teknik, artık yalnızca araç ve ihtiyaçları degil, insan iliskilerini debelirtiyordu. Bu dönem aynı zamanda ticaret sirketlerinin de birerteknik araç niteligini kazandıgı bir dönemdir. Artık ihtiyaçlar kolaycasaptanıp, kolayca sahip olunamayacak kadar karmasıklasmıs ve herbiri baslı basına bir üretim (çalısma ve is) sürecini gerektirecek kadarkisisel ve iradi olmaktan çıkmıstır. Sanayinin türlü türlü is kollarıncaplanlanan, üretilip dolasıma sokulan bir meta niteligine kavusaraktoplumsal yasamın dinamigini belirleyen bir karakter kazanmıstır.

Bilimin SanayilesmesiOn dokuzuncu yüzyıl ortalarında elektrikli ve içten patlamalı

motorların üretime girmesiyle, endüstriyel kapitalizm geleneksel ya-samı makinaların manyetik gücüyle yogun bir saldırı altına aldı. Ma-kinanın makinayla üretilmesi, bilgiyi ve bilimi zanaatkarın, pratikadamın elinden alarak endüstriyel bir kurumlasmaya oturttu. Bilim

Page 53: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 53

bizzatihi sanayileserek kendi tekniker mucit’ini üretti! Süphesiz buyalnızca pozitif bilimlerin alanıyla sınırlı kalamazdı. Toplumsal ya-samın bütün alanlarındaki yogun makinalasma, bilim, kültür, sanatve siyaseti aynı sanayi mekanizması içinde üretmeye basladı. Çünkü,otomatik makinaların daglar gibi yıgdıgı stokların eritilebilmesi an-cak tüketim mekanizmasının bizzatihi endüstrinin denetimine su-nulmasıyla mümkün olabilirdi. Üretim gibi, tüketimin de planlan-ması metanın pazardaki dolasım selameti için gerekliydi. Çözüm;üniversitenin sonsuz bilim dallarına endüstri mühendisligi diye birbilim dalı daha eklemekti. Haklı olarak anlamsız buldugumuz, pa-zarlama mühendisleri, gıda mühendisleri, tüketici temsilcileri, man-ken ve modacılar hep bu endüstriyel planlamanın ürünleridir iste.

Bu planlama sonucu, toplumsal kültürel ve siyasal yapıların bü-tün iliskileri teknikle belirlenerek, çagın basarılarına ‘bilimsel tekno-lojik devrim’, adına ise, ‘bilgi ve iletisim’ çagı denildi. Insanın, kendiyaratımlarına yabancı ve yenik düserek alkısladıgı bu ‘bilimsel tek-nolojik devrim’ çagı, bilimle teknigin laboratuvardan geçerek bilgiotoritesini hayata egemen kılmasıydı.

Bilim bütünüyle sanayinin ihtiyaçlarına cevap verecek biçimdebizzatihi endüstriyel bir kurumlasma içine giriyordu. Maki-na veyapı mühendisligi, petro - kimya, metalürji, isletmecilik, yönetim,banka ve borsa uzmanı yetistiren iktisat ve planlama vb. gibi dal-budak saçarak sanayinin getirdigi binlerce isbölümü içinde endüst-riyel bir karakterle vücut buluyordu.

Politik Yapılar da Makina Kadar TekniktirToplumsal yasamın gün geçtikçe daha yogun endüstriyel dina-

miklerle belirlenmesi, yasamın her alanında oldugu kadar siyasalalanlarda da hızlı teknik yapılasmayı getirdi. Sosyal ve siyasal ku-rumlasma tıpkı makinanın geçirdigi evrimi geçirmistir. Kabile ya-samı binlerce yıllık tarihte degise dönüse, dal-budak saçarak günü-müz teknik toplumsal kurumlasmasına ulasmıstır. Eskinin sehir dev-letleri egemenliklerindeki toprak parçasını ülke olarak tanımlamıs vebulundukları kalelerinden bu ülke üzerinde hükümranlık sürmüs-lerdir. Devlet ile birey arasındaki bagın özünü bireyin hükümdarabaglılık ifade etmesi olusturuyordu. Devlet hükümdarın vergi, askerve savas gücünü olusturan, bu gücü sürekli kılan prensip, gelenek,efsane ve satafatlı bir törendi. Evet, tebaa’sı olunan bir hükümdarvardı, ama o, kaf dagının ardındaki kus tüyü sarayında yasardı. Ka-pitalist teknik nitelikler kazanıncaya kadar bu özelliklerini sürdü-ren devlet, fiilen ferdin yasamı dısında, saray ya da kalelerde kuru-lurdu. Varlıgını vergi, savas ve yagmalarla hissettiren devlet, özündeinsanların günlük yasamlarının çok uzagında, tamamen bir fazlalıkve gereksiz bir kurum niteligindeydi. Devletin bunca despotlugunakarsın, düzenleyici bir fonksiyonu yoktu. Bünyesindeki farklı yasamtarzlarını tek yapıda merkezilestirebilecek teknik mekanizmalara sa-hip olmadıgından toplumsal hayata, çok daha büyük etki tasıyan veçok daha fonksiyonel olan rejimle degil, dogrudan askeri bir otori-teyle müdahale ediyordu.

Kapitalist büyüme ve yayılmayla orantılı olarak devlet ve onun

Page 54: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

54 editör: can baskent

tüm kurumları her ayaklanmada, her toplumsal olayda islevsiz kalanbir yanını görerek sanayi mekanizmasına uyumlu bir tarzla teknikörgütlenmeye geçerek kendini yeniledi. Sanayinin getirdigi teknikanlayıs devlet ve siyasal kurumları son derece etkili kılarak toplum-sal degisimin önünde her zamankinden daha organizeli, her alandadaha güçlendirilmis bir engel haline getiriyordu. Devlet, teknokratikve polisiye bir tarzla alenen hem toplum içinde örgütleniyor, hemde ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel tüm alanlarda toplumu dayukarıdan asagıya dogru hiyerarsik bir düzenlemeyle örgütlüyordu.Artık soyluların tarihsel sanı, dinsel tercihleri, gelenek ve efsaneleridegil, devletin ideolojisi vardı. Ve bu ideoloji temel karakterini ser-mayenin rasyonel büyümesinden, burjuvazinin siyasal saldırganlı-gından ve paranın ahlaksızlıgından alarak teknolojik devleti aktif birorganizma olarak günlük yasamın içine tasıdı. Elektronik bilgi ça-gına düsen sey, devlet otoritesini her bireyin bilincine tasımak oldu.Merkezi tahakkümü toplumsal dokuya tasıyan bilgi çagı, devleti kafdagının ardındaki kus tüyü sarayından alıp sokagımızın basında günyirmi dört saat bizi gözleyen ve geçip gitmek istedigimizde kıpkır-mızı bir ısık tehlikesiyle bize dur! diyen trafik lambasının içine yer-lestirdi.

Elektronik Teknigin Yarattıgı BunalımBütün toplumsal kıpırtıları istatistige baglanmıs olan endüstriyel

gelisme ve büyüme, yasamı sonsuz teferruatlarıyla mikro düzeydekodlayıp, insanı bilginin otoritesi altına almıstır. Elektronik ürünle-rin bütün dünya pazarlarına sokulmasıyla insanın özgün dünyasıparçalanıp yok olmustur. Kapitalist tahakkümün en büyük basarıla-rından biri, her bireyi elektronik iletisim aglarıyla sistemin merkezietki alanı içine almak olmustur. Sistem; siyasal, kültürel, sanatsal veekonomik merkezi bombardımanlarla bireyin akıldısı özgünlügünütahrip ederek onu kendi rasyonel alanına çekip, yönlendirilebilir,hükmedilebilir ve özgünlügüne yabancılasmıs, edilgen bir kisilikleatomize etmistir. Üretim süreci ve özellikle bilgisayar teknolojisiylegelen uzmanlastırıcı meslekler, is’i, bölündükçe çogalan sonsuz kol-lara ayırarak insanı bu küçücük ayrıntılarda yalnızca tek boyutlu uz-manlastırıp dogal yetilerini köreltmis ve onu yeteneksizlestirmistir.Sistem, artık tek basına bir takım elbise yapabilen terzi yerine; ma-kinacı, makasçı, ilikçi, dügmeci, overlokçu, remayözcü, ara ütücü,katlamacı, ambalajcı, pazarlamacı vb. gibi sürüp giden uzmanlar veis bölümü zincirini yaratmıstır. Ivan Illich yerinde bir belirlemeylebuna, yete-neksizlestirici uzmanlık çagı diyor.

Bu çagın bir özelligi de üreticiyle tüketici arasında derin bir bilgiuçurumu açması ve üreticiyi uzmanlastırırken tüketiciyi edilgenlesti-rip bunalım yaratmasıdır. Insanlar telefon kabinlerindeki ankesörleribosuna kırmıyorlar. Çünkü, insan kullandıgı makinaya yabancıdır.Kullandıgı aracın teknik bilgisinden yoksun olmak, her zaman dür-tükleyici bir merak güdüsüne sahip olan insan üzerinde baskı olustu-rur. Birbirine kapalı is bölümlerinde uzmanlasmıs olan bu bilgi, diye-lim ki digital bir hesap makinasında somutlasıp milyonlarca edilgenkullanıcının karsısına teknik bir araç olarak çıktıgı andan itibaren

Page 55: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 55

yeteneksiz uzmanın bilgi otoritesi bir baskı aracı haline gelerek mil-yonlarca insan üzerinde egemen bir bilgi kompleksi olusturacaktır.

Iste bu nedenle, yüzlerce yeteneksizlesmis uzman tarafından, yük-sek duvarlarla, telörgülerle, kamera sistemi, özel egitimli personel vekurt köpekleriyle korunan, insana kapalı endüstri manastırlarındaüretilen bu makinalar ancak uzmanları tarafından kullanılabilirler.Insanlar, Japonya’dan, Çin’den, Tayvan’dan ve daha kim bilir dün-yanın neresinde üretilip piyasaya boca edilen bu elektronik araçlarayabancıdır. Günlük yasamında televizyonunun verdigi basit bir arızakarsısında çaresiz kalan insan, kaçınılmaz olarak bilgi çagı’nın, yanio yeteneksizlesmis uzmanın otoritesi altına girmektedir.

Ihtiyaçların Giderilmesi Bir YanılgıdırGelisme hayranlarının kitleler üzerinde en etkili propagandaları,

sanayi toplumunun yaratacagı refah, bolluk ve sosyal ihtiyaçlarla,hak ve özgürlüklerin güvence altına alınacagı yollu propagandadır.

Bilindigi gibi, sanayi toplumunun durmaksızın isleyen üretim vetüketim mekanizmaları var. Bu yogun üretim, sistemin siyasi propa-gandalarının aksine refah ve bolluga degil, yoksulluk ve acılara yolaçmaktadır.

Dünyayı bir ham madde kaynagı olarak gören üretimin temelmantıgı, onu yagmalayarak en düsük maliyetlerle mamul maddeyedönüstürüp pazara sürmektir. Dagların derin damarlarını, Asya boz-kırını, Afrika yesilini, tropik ormanların ulasılmaz gizini, okyanusla-rın o uzak yalnızlıgını ve tabiatın kucagında ne var ne yoksa met-ropol merkezlerden uzanan korkunç makinaların parçalayıcı-emicigücüyle çekip sanayi toplumunun ‘ihtiyaç’larına sunmaktadır. Pi-yasanın tıka basa doydugu ve çürütülmek üzere depolanan mamulmadde stoklarını bolluk toplumu diye ifsa etmek politika cambazla-rının bilinçli bir aldatmacasıdır. Karsılıgında (yine üretim mekaniz-malarınca belirlenmis oranda bir fiyat,) parça parça bir yasam öden-medigi sürece bu stokların her defasında imha edildigi bilinen birgerçektir. Karsılıgı, doga ve insanın tükenisi olan ‘refah ve bolluk’kaç yüzyıldan beridir otoritenin örgütlü zoruyla sürebilmektedir.

Refah ve bolluk diye empoze edilen sey; sanayinin havaya, suya,rüzgara ve bulutlara bile hükmederek onları birer endüstri nesnesihaline getirip gün be gün yasamı tüketmesidir. Tabiatı, ham maddekaynagı diye kasıp kavurarak dünyayı çöplüge çeviren sanayi top-lumu, milyonlarca kisiyi insan degirmeni sehirlere çekip hep bir arada,çalısma ve tüketmeye mahkum etmektedir. Hala övgüyle sözü edi-len sanayilesme yeryüzünü mutlak bir yoksulluga, insanlıgı ise, birpuan alım gü-cü ugruna kıyasıya rekabetin ihtirasına sürerek kisilik-sizlestirmektedir. Oysa, yoksulluk, alım gücüne sahip olup olmamakdegil, bu çılgın üretici sistemin çaresiz tüketici bir kölesi olarak kal-mak.

Sistemin cilalı ambalajlarla tüketiciye yamadıgı bin bir çesit ıvır-zıvırın ne kadar, bir ihtiyaç oldugu sorgulandıgında karsımıza üre-tim planlaması çıkacaktır. Çünkü, üretim planlaması bütünüyle ih-tiyaç yaratma mantıgı üzerine kuruldugundan sanayi toplumundaihtiyaçlar asla giderilemez! Çalısma (üretim) ile bos zaman (tüketim)

Page 56: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

56 editör: can baskent

arasında programlanan insan, aralarında vitrinlerin de oldugu kitleiletisim araçlarınca cazip hale getirilerek mutluluk kaynagı olarak su-nulan sonsuz ihtiyaçlarla kusatılmıstır. Bu öylesine seytani, öylesineçagdas akılcı bir tuzaktır ki, gidermekte oldugumuz bir ihtiyaç bizebir sürü yeni ihtiyaç dayatmadan giderilmiyor. Sürekli gözümüzüniçine dogru körüklenen ihtiyaçların giderilmesi bizzatihi yeni ihti-yaçların olusmasının nedenidir: Ihtiyaç diye bize her gün durmadandayatılan bin bir çesit sanayi döküntüsünü reddettigimizde sanayitoplumunu en temel dayanagından vurmus oluruz. Sanayi ve üre-tim olmadan yasanılamayacagı yalanı yalnızca otoriteyi, makina veendüstriyel sistemi sürekli kılmaktan baska bir ise yaramaz.

Endüstriyel Teknolojik ÖlümMakinayla ilgisi olan veya makinalardan çıkan her seyin meta

kimligine bürünmesi, metanın yogun üretimi ve dolasımı hayatınher alanında hızlı bir makinalasmaya yol açarak geleneksel toplumuendüstriyel topluma dönüstürdü. Varılan yer, her seyin eski yasam-dan binlerce misli ölçeklerle ayrıldıgı, yabancılasmıs bir sanayi toplu-muydu. Yirminci yüzyıl, özellikle de Ikinci Dünya Savası sanayi top-lumuna nükleer enerjiyi kullanabilecek alanlar sundu. Enerji ve ham-madde kaynaklarını hızla tüketen endüstriyel büyüme, yeni kaynakarayıslarına yöneldi. Nükleer reaktörlerin devreye girmesiyle hemsavas sanayiinde hem de uzay teknolojisinde yeni bir döneme girildi:Kıtalararası füzeler ve uzay roketleri!.. Ülkelerarası rekabetin hızlan-dırdıgı nükleer silahlanma ve uzay yarısı bir yandan dünyayı topyekün yok olu-sun esigine getirirken, bir yandan da üst boyutlardaekolojik sorunlar yarattı.

Bugün bütün açıklıgıyla yasanılarak görüldügü gibi, endüstriyelteknolojik merkezilesme dogal yasamı parçalamıs, insanı kırsal alıs-kanlıklarından ve-dogasından koparıp kent’in kimyasal atmosferinetutsak ederek ruhsal bunalımlara sürüklemistir.

‘Teknolojik gelisme’, ‘ilerleme’ ve ‘bilgi çagı’ insanı, yaban kırınınsınırsız, zamansız, basına buyruk yasamından teknik mekanizma-larla çekerek kentin ticaret nesnesi haline getirdi. Kentte; sistematikegitim, medya, kural, disiplin, zorunlu çalısma ve programlanmıszamanın tahakkümü altına alınan insan, yalnızca ruhsal dünyasınıdegil, rengarenk tabiatı, topragın bin bir çesitlilikteki bereketini, do-ganın sıcak koynunu ve psikolojik bedensel dengesiyle uyumlu olanbiyolojik metabolizmasını da yitirdi. O, simdi uçarı dogasıyla birliktetüm yasam enerjisi alınmıs, sigortacı, çagdas, akılcı toplumun bir anönce basından atıp kurtulmaya çalıstıgı ekonomik bir yük ve anlam-sız bir emek posası olarak, beton, çelik ve plastigin soguk gri dünya-sında derinden gelen agır öksürüklerle, çesit çesit ilaçların ölümcületkisinde kimya endüstrisinin somut bir karı ve fakat umutsuz birhastası olarak yasıyor.

Ekolojik Toplumsal ÜtopyaÖzellikle Rönesans ve aydınlanma çagıyla birlikte makina hay-

ranı filozoflar, gelisme ve ilerleme’yi fütursuzca alkısladılar. Yalnızcaalkıslamakla kalmayıp önemli ölçüde gelismenin teorisini de kurdu-lar. On dokuzuncu yüzyıl bilimsel sosyalistlerinin aydınlanmacılar-

Page 57: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 57

dan devraldıgı bu miras hala bugün de otoriter sosyalizmin omur-gasını olusturmaktadır. O günün bilimsel sosyalistleri üretici güç-lerin gelismesi diye kapitalist gelismeyi eski düzenlerin karsısındamesru, haklı ve devrimci olarak görüyorlardı. Bugün ise, üretici güç-lerin gelismislik düzeyi varabilecegi en üst boyuta varmıstır. HattaMarks’ın pek çok öngörüsü yönünde kapitalist üretim iliskilerini deortadan kaldıran bu gelismislik düzeyi yetmis yıllık bir sosyalizmdeneyini yasamıs, nükleer enerji kullanmıs, baska gezegenlere insangöndermistir. Öyleyse, sormak gerekir; üretici güçlerin bu gelismis-lik düzeyi tarihsel olarak kime yaramıstır? Kendilerine ve dogayayaramamıs oldugu kesin. Peki öyleyse kime? Bu sorunun açık cevabısu ki; özel mülkiyetli toplumlarda mülkiyet sahiplerine, sosyalizmdeise, düne göre çok daha açıkça görüldügü gibi mülkiyetin dogru-dan sahibi olan devlete ve dolayısıyla yönetici ve bürokratik sınıf-lara hizmet ediyor. Tarihin hiçbir döneminde üretici güçlerin gelis-mesi kendilerine hizmet etmemistir. Bugün ütopik veya bilimsel, bü-tün sosyalistlerin görmeleri gereken gerçek; tarihin ilerleme mantıgıkarsısında zorunluluk diye saygıyla egilmeyi reddetmeleri ve üreticigüçlerin gelismesine karsı çıkmalarıdır.

Çünkü üretici güçler gelistikçe proletaryanın sınıfsal varlıgı veücretli emegi yok olmak yerine, çok daha karmasık tekniklerle süre-cektir. Üretici güçler, planlı kalkınma, agır sanayilesme gibi kavram-lar marksizmin bugün yasam tarafından geçersiz kılınan en önemliyanılgılarıdır. Endüstri ve teknoloji konusunda gerek markizmin te-orisinin, gerekse sosyalist ülkelerin pratiginin kapitalist endüstri veteknolojiden geri kalır bir yanı yok. Sosyalistler, istisnasız bugün deteknolojiye karsı çıkmayıp teknolojinin kendileri tarafından kullanıl-dıgında tıpkı iktidar gibi nitelik degistirecegini sanmaktalar. Hiçbirsekilde reddetmedikleri endüstrilesmenin refah ve bolluk getirece-gine inanırlar. Kimi zaman teknolojinin, Çernobil gibi trajik sonuçla-rına karsı çıksalar bile bir bütün olarak teknolojik gelismeyi savunur-lar. Çünkü, endüstri ve onun teorik mantıgı reddedilmeden teknolojireddedilemez!

Kapitalist toplumu bütün ayrıntılarıyla çözümleyip endüstriyeltoplumsal bir ütopya kuran marksizm, kendi çagında teknolojininçarpıcı sonuçlarını göremedi. Ama (Marks’tan yüzyıl sonra) sosya-listlerin bugün artık teknolojinin insanlıgı nasıl bir yok olusa götür-dügünü görmeleri gerekmez mi? iktidar hangi sınıfta olursa olsundevletin artık teknolojik bir aygıt haline geldigi ve endüstriyel da-marlarla beslendigini görmeleri gerekmez mi?

Sosyal sonuçları nedeniyle, tüm politik özgün örgütlenmeler top-lum üzerinde en az endüstriyel teknoloji kadar etkilidir. Parti örgütü-nün ortaya çıkısı bilgisayar teknolojisinden daha az etkili olmamıstır.O nedenle teknolojiye karsı gelistirilen tavrın aynısı teknigin politikdüzeydeki aracı olan özel örgütlenmelere de yönelmeli.

Günümüzde özellikle yesil hareketin gelistirdigi ekolojik duyarlı-lık teknolojiye karsı kısmi bir çıkısı da beraberinde getirmistir. Artıkteknoloji denildiginde hemen herkes red ya da kabul yönünde pekçok sey söylemekte. Ancak, teknolojiyi reddedenler alternatif bir ya-

Page 58: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

58 editör: can baskent

sam konusunda belirgin bir ütopyaya sahip degiller. Bu bulanıklıkister istemez insanları çesitli açmazlara ve kısmi teknolojik iliskilerikabullenmeye zorlamaktadır.

Bugün birçok ekolojist, toplumsal bir ütopya olusturmak yerine,dogaya duyulan piknik bir özlemle ‘tutsak kentler’den kisisel kaçıs-ları düslemektedir. Ekolojiyi anti-endüstriyel, toplumsal bir içerikleele almadıgımız sürece, karsımıza kapitalizmin mıntıka çöpçülügüolan çevrecilik çıkar.

Artık iyice uzayan bu yazının kapsamı ütopyamı yazmama elver-miyor. Fakat su kadarını söyleyeyim; ben, dünyayı sanayiden arındı-racak bir ekolojik toplumsal devrimle ütopyama varmak isterim.

Kisi olarak bu konunun devamını, tartısma ve esaslı elestirilerbekledigimi belirteyim.

Halil Beytar

Halkı Affedelim mi?

Bu yazının baslıgı ‘Anarsistler ne yapmalı?’ da olabilirdi. Evet, anar-sistlere akıl verme yetkisini kendimde görüyorum, ne olmus? Busoru-baslık, dünyadaki bütün anarsistler için geçerli, çünkü bütünyerlesik toplumlar gönüllü kullukla maluldür. Yabanıl toplumlar isepatronların, askerlerin, agaların sultası altında degil belki, ama ta-bularının esiridir. Zaten o kadar az ve uzaklar ki, ancak bize ilhamverecek laboratuvarlar gibiler bence.

Türkiye’de 12 Eylül öncesinde devrimciler bir kördögüsüne itildiABD tarafından. Devrimcilerle kedi fareyle oynar gibi oynadılar. Dev-rimciler bu oyunu gördü. Fare de görür. Bilir kedinin öldürmedenönce biraz oynamak istedigini. Ama hareketsizce beklemek kesinölümdür ve bu ölüm sende oyunu onun için bir hayat mücadelesidir.Devrimciler bu oyunu gördü ve oynadı. Tabii bu oyun sırasındakisahte kazanımları, onları zaman zaman halkı yanında sanmak gibisarhosluklara, ya da halka baskı yaparak yapay bir iktidar saglamakgibi yanlıslıklara sürükledi.

Halk ise bu oyunu korku içinde seyretti ve Kenan Evren’i birkurtarıcı gibi karsıladı. Çünkü artık herkesi esir alan korku, gözle-rini yıldırmıstı. Huzur ve güven isteniyordu. Tabii bu toprakları binyıl yöneten asker, cumhuriyeti kuran asker, halkın hem bir baba gibiçekindigi, hem de bir baba gibi saydıgı, bası azıcık sıkısınca yollarınıgözlemeye zaten alısık oldugu bir kurtarıcıydı. Bu da 12 Eylül’e ve-rilen destegin bir baska nedeni. Evren’i bir baba gibi karsılayan halk,bence ortaya sürülen mazeretlerin aksine, yeni anayasayı canı gönül-den destekledi. Taptıgı güç öyle buyuruyordu çünkü. Bu toprakla-rın insanları da gönüllü birer kul olarak, anasını aglatacak anayasayıbelki mazosistçe bir zevk de alarak, ‘Evet’ demekte mahzur görmedi.

Yoksullar, yoksulların iktidarı için canlarını vermeye hazır dev-rimcilerin iskenceler altında can vermesini ‘Oh olsun’ diyerek des-tekledi. Ihbar mekanizması bir kez daha bastacı edildi.

Sag ve dısarıda kalan devrimcilerin birçogunun kapitalist olması

Page 59: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 59

yalnızca döneklikle izah edilemez. Bunların bir kısmı hedefteki ikti-darı ve ellerindeki iktidarı kaybedince yeni iktidar arayıslarına girer-ken, bir kısmı da halktan tiksindi. Halk için çileler çeken kendilerineacıdılar ve bu milletin hiçbir fedakarlıga degmeyecegini düsündü-ler ve düzenle kaynastılar. Fedakarlık etmislerdi, çünkü öncüydü-ler. Adaletsizlikler ahlaklarına ters geldigi için, yoksullara ‘acıdıkları’için devrimcilige yönelmislerdi.

*Mesela su zavallı Hadi Uluengin’in yazılarını okuyorum da, ‘ava-

nak solcular, avanak solcular’ dedikçe nasıl da kendi avanaklıgınayanıyor aslında diye düsünüyorum. Harcanıp gitmis gençligine ya-nıyor. Hayatındaki her türlü melaneti solculuguna baglamakta öyleuç noktalara varmıs ki, vaktiyle sokak kedilerine duydugu sevgiyibile marksistliginden kaynaklanan bir hastalık olarak görüyor. Simdikedisini öyle avanak solcular gibi degil, akıllı kapitalistler gibi besli-yor.

Marksist askeri disiplinden 12 Eylül’le kurtulan köle ruhlar, yeniefendilerini bulmakta fazla zorlanmıyorlar. Yeni efendileri onlara alı-sık olmadıkları bir seyi, ‘bireyselligi’ bagıslıyor. Ama niye bana görebireyselligi özgürce arama isteginin en güçlü ifadesi olan anarsizm,onlara hiçbir sey ifade etmiyor? Çünkü halktan yedikleri kazık, on-ları ‘digerlerine’ düsman kılıyor. Ayrıca gökten zembille inmediler,gönüllü kulluk onların da mayasında bulunuyor. En yüce deger di-yerek emege tapanlar, simdi her türlü uçukluklarına anlayısla gü-lümseyen batılı yontulmus sermayeye tapıyorlar.

Halkımız ise bugün, soldan daha da nefret ediyor. Bunun Sovyetsosyalizminin iflas etmesi ile bir alakası bulundugunu sanmıyorum.Söyle bir izah, daha mantıklı geliyor: Bugün düzene soldan karsı çık-mak göt istiyor. Baskaldırmaktan korkan halkımız, korkmayanlardanölesiye nefret ediyor. Çünkü ona cesareti ve yigitligi hatırlatıyorlar.Dev Sol’dan söz etmiyorum. Legal Sol’un cesareti ve yigitligi bileyetiyor nefret etmesine. Düzenden hosnut olmayanlar, devletin izinverdigi, destekledigi düzen içi Islami hareketlere yöneliyor. Kimsekorkmasın, necip Türk milleti, devletin sertlestigini görünce, Islami-yete de sırt çevirmekte tereddüt etmeyecektir.

Saygı degmez halkımız için bu lafları etmem, öfkeye ve asagıla-maya deger özel ‘artılarını’ belirtmek için. Yoksa diger halklarda dabulunan ortak degismezler bile, bu artılar olmasa da, hepimizin birer‘Halk Düsmanı’ olmasını gerekli kılıyor. Sosyalist hareketin nedenyoksul ülkelerde görece daha güçlü oldugunu açıklamak kolay. Sos-yalist devrimciler peynir - ekmek devrimcisidir. Anarsist toplumlabirçok benzerlikler gösteren komünist toplum, onlar için çok uzaktır.Adeta, Marx söylemis bir kere diye savunurlar. Asıl amaçları, üre-tim araçlarının mülkiyetinin kamulastırılması, sömürücü sınıfın yokedilmesi, iktidarın emekçilere geçmesi ve ürünün adilce dagıtımıdır.Adaletsizligin en acı biçimde vurdugu yoksulların sosyalistlere sem-pati duymasında sasılacak bir sey yok (Sempati duymamalarında sa-sılacak çok sey var).

Yeri gelmisken, sosyalistlerin demokrat olmamaları nedeniyle hal-

Page 60: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

60 editör: can baskent

kın nefretini kazandıgı yolundaki görüsler de hikaye. Sovyetler Bir-ligi, Stalinist uygulamalar nedeniyle degil, sermaye birikimi sagla-mamıs bir ülkede devrim yapan bir partinin, gelismis bir Batı ile si-dik yarısına girmeye zorlanması nedeniyle çöktü. Kanaatimce Stalin,sosyalizmin tek kalesini korumak yerine, korkaklık etmeyip diger ül-kelerdeki, özellikle Avrupa’daki devrim hareketlerini destekleseydi,anti demokratik manti demokratik, Sovyet sistemi hala ayakta, hattabelki dünyayı ele geçirmis olabilirdi.

Sosyalist hareketlerin neden yoksul ülkelerde kök salabildiginianlıyoruz. Ama geçmise bakarsak, anarsizmin yıldızı da isçilerin,köylülerin acılar içinde oldugu ülkelerde parlamıs yalnızca. Günü-müzde ise malum, hiçbir yerde güçlü degiliz. Simdi soruyorum: Anar-sizm, hürriyet sevdası demekse, neden zengin ülkelerde kimse anar-sist olmuyor? Insanların aklına anarsizm neden acıkınca geliyor?

Karnı tok köleler neden özgürlük istemiyor?Sunu da soruyorum: Neden her ülkede bir avuç da olsa anarsist

var? Neden bazı insanlar, örnegin ben, karınları tok oldugu haldeanarsist oluyor?

Sakın bana ‘Halk bilinçsiz’ demeyin. Halk domuz gibi ‘bilinçli-dir’. Keske bilinçsiz olsaydı, ya da biz gökten zembille inmis olsay-dık. O zaman, hayvanların içgüdüsüyle, halkın da sagduyusuyla ha-yatlarını idame ettirdigini düsünür, ‘E naapsınlar canım, onlar bizimgibi tanrısal yaratıklar degil ki. Ne anlasınlar özgürlükten’ der, buinsana yakın yaratıkları hos görürdük.

Ama ne biz gökten indik, ne de onlar insana yakın yaratıklar.Garip ama gerçek; onlar ne in ne cin. Onlar da bizim gibi ademoglu,ademkızı.

Farkımız su: Biz kölelige isyan ediyoruz, hürriyeti arıyoruz. Hiçkimse için degil, kendimiz için. Onlar ise arayıs içinde degil. Çünküonların yerine her seyi kesfetmis bir toplumsal, bireysel rehberlerivar: Ideoloji.

Ona sıkı sıkıya baglılar ve ondan kurtulmak istememeleri içinhiçbir nedenleri yok ve kurtulmak istememelerine hiçbir mazeretleride yok.

Iktidar pesinde olsaydık, politika yapmamız gerekirdi. Politikageregi de halkı yüceltmemiz, begenmedigimiz taraflarını görmezdengelmemiz gerekirdi. Ama iktidar pesinde degiliz. O nedenle halkayag çekmek zorunda degiliz ve bizim de halkı affetmek için hiçbirnedenimiz yok.

E halka düsman olup kösemize mi çekilecegiz? Olabilir tabii. Iste-yen öyle yapsın. Ama benim içimden böyle yapmak gelmiyor. Benimiçimden özgürlüge övgüler, gönüllü kölelere sövgüler düzmek ge-liyor. Hem belki asagılamalarımız ve alaylarımız, halkın küçük birbölümünün kendine sorular sormaya baslamasına yol açabilir, kimbilir?

Iste ilan ediyorum: ‘Bir numaralı halk düsmanıyım’. Halk, halkoldugu sürece, zalim alaylarımdan kurtulamayacak.

Sinasi Danısoglu

Page 61: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 6 (Nisan - Mayıs 2004)

Seçmeyi ve Seçilmeyi Reddediyoruz Isimsiz

Türkiye’nin elli yıllık, çok partili siyasi sistemi temel bir gerçegi bü-tün açıklıgıyla ortaya koymustur. Bu gerçek; seçme ve seçilme ilis-kilerinin devletten bagımsız ve özgür iradi kosullar-da tezahür et-medigidir. Seçimlerin ne zaman gerekli olduguna karar verenlerinseçmenler degil, siyasi partiler oldugu gerçegi göz önüne alınırsa, si-yasi partilerin toplumsal yasam üzerindeki denetleyici, yönlendiricipolitik ideolojik tahakkümleri rahatlıkla anlasılabilir.

Yıllardır birbirleriyle dügümlenip toplumu bir azap agı gibi sar-malayan parti yönetimleri her defasında yasamımız üzerinde yenitasarruflar kurabilmenin politik cambazlıgını tezgahlamaktalar. Eko-nomik, kültürel, siyasal, kısaca yasamımızın her alanında kusaklarboyu devam edegelen ve çagın çıg gibi büyüyen sorunlarıyla birle-sip devasa boyutlara varan sorunların bizzat kaynagı ve nedeni olanpartilerin çözüm sunabilmelerini beklemek ya da düsünmek bos biravuntudan öteye geçemez.

Yasamımızı baskı, para ve entrikayla cendere içine alıp bizi son-suz acılara sürükleyen partilerle degil, partileri ve yönetimi reddedenbinlerce özgür iradenin inisiyatifli demokratik davranısını yaratmakzorundayız. Ya paranın tahakkümü ya insanlık! Ya ihalelerin igrençentrikaları ya özgürlügün temiz ahlakı! Hepimizin önündeki tercihbudur iste.

Yerel yönetim büyük bir yalandırBu ülkede yasayan ve az da olsa siyasal yasamı izleyen hemen

herkes yerel yönetim denen seyin gerçekten yerel degil, devletin her-hangi bir yerele indirgenmis yönetimi oldugunu kolaylıkla görebi-lir. Bizzatihi iktidarlar tarafından yoksullastırılmıs olan toplum çokderin ayrımlarla saflasmıstır. Kisi ne kadar tutarlı ahlak prensiple-rine sahip olsa da iktidarın sundugu ayrıcalık ve nimet mekanizmasıiçinde kendisini seçen binlerce insandan farklılasacaktır. Yönetici ileyönetilenin kaçınılmaz kuralıdır bu. Yıllardır yasanılıp görüldügügibi, bize hükmedecek kisiyi ‘yerellik’ ve ‘temsil’ yanılgısıyla kendiellerimizle seçip, iktidarın ayrıcalıklı ve kar hırsı üzerine kurulu ta-hakküm koltuguna oturtmaktayız.

Eger gerçekten yerel ve özgür bir yasamdan söz edilecekse; yası,cinsiyeti, dili, dini, vb. ne olursa olsun her bireyin kendi yasadıgıalandaki sorunlara müdahale etmesi ve ortak katılımlarda bulun-masının yolu açılmalıdır. Insanların iradeleri dısında alınan kararlar

Page 62: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

62 editör: can baskent

onlara karsı isleyecektir. Herkesin gönüllü katılımını temsili degil,dogrudan dogruya saglayabilecek demokratik bir isleyis tarzı gerek-lidir. Köy ve mahallelere, birey ve gruplara kendi iradelerini özgürceortaya koymalarını saglayan bir tarz, aynı zamanda muhalif bir azın-lıgın kendi haklarını güvence altına almasını da saglayacaktır. Öbürtürlü, bugünkü gibi, çogunlugun yanıltıcı temsilinin diktasıdır. He-pimizin yakından tanıdıgı bu esgal, paramiliter avanta çarklarıylabütünlesip, yerel yönetim adı altında her bes yılda bir zulüm ve ta-lan cumhuriyetinin tepesine çöreklenmektedir.

Iste bu nedenle, partisiz otonom inisiyatifi, senlikli özgür bir yasa-mın vazgeçilmez güvencesidir. Kitlelerin partilere karsı ortaya koya-cakları dogrudan inisiyatif, kendi yasamlarına sahip çıkarak mevcuttoplumsal ve politik engelleri ortadan kaldırması ve sorunlara çö-züm sunabilme-sidir. Yoksa, proje ve hizmet demagojisiyle arkasınamafya destegi alan politika hokkabazlarının kentleri beton mezarlık-lara çevirme despotizmine düsülür.

Çevre düzenlemesi diye, tabiatın dogal dokusunu parçalayıp in-sanı kendi tabii ortamından koparıp beton ve plastik bahçelere ka-patmanın adı hizmet olamaz. Gözlerimizi oyan bitmez tükenmeztabelalar, kulaklarımızı sagır eden motor ve mahseri kalabalık gü-rültüleri, göge dogru yükselip giden imar planları ancak ve ancakonlardan zarar gören binlerce insanın dogrudan dogruya kendi ini-siyatifleriyle durdurulabilir.

Kentler, köyler, mahalleler ancak orada yasayan insanların sözsahibi olmalarıyla yasanabilir, güzellesebilir.

Isimsiz

’Devrim Sonrası’ Yok! Aslolan Sonsuzluktur

Ortaokul ögrenciligimin çocuklukla ergenlik arası o uzak sonbahargününü hatırlıyorum. Kasabadan köylere uzanan patika yollan hergün, sabah aksam güle oynaya arsınlardık. Okulun, alısmak isteme-digimiz disiplinini, kimi hocalarımızın ders anlatıs tarzını ve yasa-mımıza tümüyle yabancı olan okulu bu ders dısı saatlerde eglencekonusu yapar, hicve ederdik. Çünkü kafamızda, yeterince kullana-bilecegimiz soru isaretleri olusturulmustu. Ergen ögrenciligimin busen sakrak ‘köy yolu’ bölümü yıllar sonra da okul metoduna karsıasıl ögrenmenin gerçeklestigi bir panzehir oldu.

Çiçegi burnunda solcu’lugumun o uzak sonbahar gününü ve herokul çıkısı o köy yolunu bugün büyük bir özlemle hatırlıyor, yenidenve yeniden yüregimde yasatıyorum. -Peki bu düzeni degistirdiktensonra ne olacak? Devrimden sonra okul olmayacak mı? Yeniden ye-sermis çimenliklerle, bir karıs kadar boy vermis sonbahar ekinlerininarasından kıvrılarak giden o köy yolunda böyle sormustu arkadasım.Bu soru karsısında, devrime dair her seyi sahiplenip, körpecik dagar-cıgımla ‘gelecek düzen’ in nimetlerini ve kendi devrimimin sonrasınıövgüyle arkadasıma anlatmaya çalısmıstım.

Okulun, fabrikanın, tarlaların ve devletin devrimden sonra da

Page 63: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 63

varlıklarını sürdürecegini hem de ‘emekçilerin malı’ olarak varola-caklarını çok sonraları ögrenecek ve öyle olması gerektigini anar-sizmle yüz yüze gelinceye dek inançla savunacaktım.

O ele avuca sıgmayan hasarı çocuk ise, ‘azıcık asım agrısız ba-sım’ kültürünün çürümüslügüyle, devrimin büyüleyen tarihindenve ruhumuzdaki anlamından koptu. Binlerce militanın romanlasantutkulu maceralarını duymadı, görmedi yasamadı. Ne o gün içindebüyüdügümüz 71 hareketi, ne çocuk ütopyalarımız ne de 75-80 arasımücadelenin cavcavlı dönemi onun ilgisini çekmedi. O, gürül gü-rül bir akısın ortasında duymayan, görmeyen, anlamayan ‘bihaber’kisi olarak sagır dilsiz bir yasam fanusuna çekilip, teorik örnekle-melerimizin ‘sokaktaki adam’ı, ‘sıradan insan’ı oldu. Özenle sakındıve bizim yolumuza sapmadı! Ezeli bir alıskanlıgı devralarak devletkapısında is tutmanın ‘bahtiyar-lıgıyla’ hareketsiz, ruhsuz bir siluetolarak, ‘yirmisinde evlenen, kırkında emekli olan, ellisinde ölen’ ougursuz ‘alın yazısı’nı yasıyor simdi.

Peki ya devrim?...Devrimi 1972 kısında, aranan devrimcilerin duvarlardaki afisle-

rine büyük bir merak ve hayranlıkla bakarken, bir daha silinmeme-cesine bellegime kazımıstım. Birçok devrimci gibi, yıllardır içimdetasıdıgım bu duyguyu cilt cilt kitaplardaki vurgusuyla pekistirip ögünden beri dillendirmeye çalıstım hep.

Neydi devrim?Beni bunca sıglıklara düsüren bu kavram, kanımda böylesine esen

bu duygu yalnızca kitaplardaki o ölü anlatını mıydı? Yoksa, tarihselolayların patlamasıyla gelip yasam kıyılarımıza çarpan ve sonra dageri çekilen bir med-cezir miydi devrim? Evet, belki de buydu dev-rim! Belki de Kıslık Saray’ın mitral-yözlerle ates altına alınmasıydı.Ama benim için, devrim bambaska bir seydi. Benim için o, bitme-yen bir ruh’tu! Kıslık Saray’ın ele geçirilmesinden çok, Vera Bogo-duhovskaya’nın Sibirya’ya sürgüne gittigi andı! 1972 kısında, aranandevrimcilerin duvarlardaki afisiydi devrim. Koynumuzda tomar to-mar gizli dokümanla daglık köylere dogru yola çıktıgımız o ay ısıklıgecede namlularımızın parlayan ucuydu devrim.

Zamanla, duvar afislerinden, duygulardan bir bir sıyrılıp kitap-lara, dergilere, sendika, dernek ve partilerin amaç ve programların-daki anlamına oturdu. Hızla kitabilesip, bilimselleserek özünü yi-tirdi. Artık pek çok sey onun, ruhuna yabancılasan bu bilimsel man-tıgına ters düsebilirdi. Sözgelimi, Narodnik Vera’nın yasamı boyuncaruhunda tasıdıgı o yıkıcı devrimci romantizmini ‘bilimsel olarak’ ter-cih etmek söz konusu olamazdı artık. Yasam, nice zamandan sonra,renkleri, sesleri, sözleri ve duygularıyla devrimi asındırdı. Gelismedenilen amansız hastalık onun ruhunu kemire kemire teslim aldı.Plan, programla perçinlenen devrim, duygularını bütünüyle yitire-rek rasyonellesti. Bir kalkınma aracı olarak ehlilestirilip, sosyoloji la-boratuvarında asama ve ara asamalara ayrıstırılarak, huzurla bin birnimete açılan bir kapı tabelası olacak kadar anlamsızlastırıldı. Artık,mutluluga varan bir ‘sonrası’ vardı. Ve simdi önemli olan bu son-rası’nın nasıl programlanacagıydı. Kitlelerin kanında çılgınca esen o

Page 64: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

64 editör: can baskent

fırtına simdi dinmis ve yerini yalnızca, sonrası programlarının nelerine kadar verecegi gibi, artık kimsenin kılını kıpırdatmayacak denliakıllı ama ruhsuz, duygusuz, mutlu gelecek vaatlerine bırakmıstır.‘Sosyal güvence’ tuzakları, kent bulvarlarını atese veren ve daglaraçekilen umudu tutsak aldı.

Yalnızca o uzak sonbahar gününde degil, yasamımın her adı-mında ‘devrim sonrasında ne olacak?’ sorusuyla hep karsılastım,karsılasıyorum. Iktidara tapan köle ruhlarla, duygudan uzak, ekono-miyle malul rasyonel kafalar için devrimin müreffeh bir sonu olabilir.Bir gece yarısı ya da bir safak vakti kentleri muhasara altına alıp dev-rimi bir zafer, bir istiklal olarak düsleyince ister istemez onun istikbal(gelecek) safhası da olacaktır.

Oysa devrim özü geregi akıldısı ve çılgındır! Ekmek, sarap vemutluluk onun geçerken yol açtıgı sonuçlarıdır. Asıl ilkesi: durmak-sızın gönülden gönüle geçen özgürlüktür. Özgürlügün biten bir sonuyok. O nedenle, devrimin de durup istirahat eden bir arası, sonu,sonrası yok.

Devrim sürekli bir haldir.Latif Seydagil

Ideoloji, Örgüt, Politika, Sınıf

IdeolojiHer Sınıf ya da toplumsal zümre (bunlar iktidarı ele geçirip üre-

tim araçlarını tekellerine alarak sınıf haline gelirler) iktidara gelebil-mek için bir ideolojiye gereksinme duyar. Her ideoloji bir mistifikas-yondur. Yani iktidar sınıfının, kitleleri, bir yandan inandırmasına biryandan da baskı altına almasına ve sonuç olarak hakim sınıfın ege-menligini gizlemeye yarayan, yalan ve demagojilerden olusan dü-sünsel sistemdir. Hiçbir iktidar sınıfı ya da iktidara hazırlanan kesimideolojisiz yola çıkamaz. Marx ve Engels de, eger yanlıs anımsamı-yorsam Alman Ideolojisi’nde ideolojinin gerçegi gizlemeye yarayanbir mistifikasyon oldugunu belirtmislerdir. Ancak bu iki düsünür,iktidarı reddetmediklerinden, tersine gerekli bir araç olarak gördük-lerinden düsüncelerinin, ardılları tarafından bir ideoloji haline geti-rilmesi kaderinden kurtulamamıslardır.

Yalnızca iktidara geçme becerisine ve olanagına sahip olan sınıfve zümrelerin ideolojileri vardır. Böyle bir olanaga sahip olmayansınıf ve zümrelerin sistemlestirilmis ve mistifike edilmis bir ideolo-jileri oldugundan söz edilemez. Çagımızda ‘isçi sınıfı ideolojisi olanMarksizm - Leninizm’den bol bol söz edilmis olmasına ragmen as-lında bu ideoloji isçi sınıfının degil, iktidara geçebilmek ve iktidardatutunabilmek için isçi sınıfına gereksinme duyan bürokrat-aydınlarınideolojisidir.

Ideoloji sorununu irdelerken aydınlar kesiminin özelliklerinin, ta-rihteki rolünün incelenmesi gerekmektedir. Çünkü aydınlar, ister bellibir temel sınıfın adına olsun, ister dogrudan dogruya kendi adlarınaolsun ideolojik mistifikasyonun basta gelen üreticileridirler.

Page 65: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 65

Daha eski zamanlarda, örnegin feodal çagda aydınlar feodal sını-fın hizmetinde son derece dar bir zümreydiler. Geçimleri dogrudandogruya feodal sınıf tarafından saglanıyordu. Bu yüzden de aydınlarfeodal sınıfın ideolojik hegemonyasının hizmetkarları durumunday-dılar. Ancak daha sonraki gelismeler içinde yükselen sınıf burjuvazidaha siyasal iktidarı dahi eline geçirmeden üretim araçlarının mül-kiyetini eline aldıkça aydınların hizmet ettigi sınıflarda da bir de-gisiklik oldu. Süreç içinde aydınlar kesimi burjuvazinin hizmetinegirdi. Burjuva egemenliginin ideolojisini üretmeye basladı. Kapita-lizmin gelisip serpilmesiyle aydınlar kesiminde de bir gelisme ve ge-nisleme göze çarptı. Egitim artık çok dar bir aristokrat kesimin teke-linden çıkmıs ve topluma yayılmaya baslamıstı. Artık toplumun herkesiminden besleniyordu aydın kesim ve iyice kalabalıklasıyordu.Önceleri burjuvazi bu aydın kesimi beslemekte ve istihdam etmekteyeterlilik gösterebilmisti. Ancak daha sonraki gelismeler içinde bualanda bir yetersizlik göze çarpmaya basladı. Burjuvazi ancak kendiideolojik egemenligi için gerekli miktarda aydını istihdam edebiliyorve besleyebiliyordu. Bu anlamda, sayısı hızla kabaran aydın kesimdegizli ve açık issizlik bas gösterdi. Buna baglı olarak aydınların önemlibir kısmı feodal düzendeki ayrıcalıklı konumdan uzak kalmaya veyoksullasmaya basladı. Bu yoksullasma kaçınılmaz olarak aydınlardaburjuvaziye karsı bir muhalefeti dogurdu. Aydınlar, sınıf dogalarıgeregi iktidardan uzak kalmaya ve üstünlüklerinin tanınmamasınaalısık degillerdi. Bu yüzden kapitalizme karsı muhalefetleri yer yeryıkıcı bir mücadeleye bile dönüsebildi. Artık kendilerini besleyecekbir hakim sınıf desteginden yoksun kalan ve kapitalist sistem tara-fından emilemeyen aydınlar (ki, bu özellikle, bir yandan feodalizmindagıldıgı, ama diger yandan burjuva sınıfının henüz güçlü olama-dıgı kapitalizm açısından görece geri kalmıs toplumlarda çok dahafazla’ geçerliydi) artık muhalefetlerini dogrudan dogru kendi adla-rına ifade ettiler ve kendi iktidarlarını gerçeklestirmek üzere yeni birideolojik mistifikasyonun pesine düstüler. Özellikle kapitalizm bakı-mından geri kalmıs ülkelerde üstelik onları bekleyen bir toplumsalmisyon da söz konusuydu. Bu ülkelerde burjuvazi, geç kapitalizmintemsilcisi olarak ülkeyi sanayilestirme ve çagdaslastırma becerisin-den yoksundu. Üstelik bu burjuvazi, ülkenin geri kalmıslıgının dogalbir sonucu olarak yarı feodal bir özellik arz ediyor ve ileri kapitalistülkelerin vesayetinden bir türlü kurtulamıyordu. Bu kosullarda bugörevi aydınlar zümresi üstlendi.

Iktidara aday olan aydınlar zümresi için Marksizm biçilmis kaftanbir ideoloji arz ediyordu. Bir kere bu ideoloji, dogrudan dogruya biraydın hegemonyasından söz etmiyor, bunun yerine tarih sahnesineçıkmıs yeni bir sınıfın iktidarından, isçi sınıfının iktidarından demvuruyordu. Her zaman bir baska sınıfın adına ideolojik mistifikasyongörevini üstlenmis aydınlar açısından bu dönem çok elverisliydi. Neyapılırsa yapılsın, bu üstelik adalet arayan bir sınıfın adına yapılmısolacak, böylece kendi gerçek iktidarları gizlenmis olacaktı. Öte yan-dan Marksizmin diger bir elverisli yanı, pozitivist aydınlanmacı gele-nekten geliyor olması ve ilerlemeci radikal sanayi atılımlarına cevaz

Page 66: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

66 editör: can baskent

veriyor olmasıydı. Üçüncü bir nokta, Marksizmin, ulusal kurtulus veulusal birlik ihtiyacına hiç de kapalı bir tutum içinde olmamasıydı.Ayrıca zamanla asırı enternasyonalist yaklasımlar pekala bulunabilir,ulusalcı yön gerekli revizyonlarla ön plana çıkarılabilirdi. Nitekim deöyle yapıldı.

Bu genel saptamalardan sonra ülkemizdeki aydınların pozisyo-nuna girebiliriz. Bütün bu ön saptamalara ek olarak Türkiye aydın-larının emekçi sınıfların temsilcisi ya da öncüsü olarak çıkmalarımtesvik eden baska bazı ögeler de vardır. Osmanlı Imparatorlugu dö-neminden baslayarak Türkiye aydınları diger benzeri ülkelerle kar-sılastırıldıgında (Rusya benzerlik açısından bir istisna olusturur) ol-dukça kalabalık bir kesim olusturmuslardır. Bunda Osmanlı Impara-torlugu’nun toplumsal yapısı hayli belirleyicidir. Osmanlı Imparator-lugu merkezi bürokratik bir imparatorluk oldugundan devlet yapısıbaska devletlerden çok daha fazla sayıda memura ve subaya gerek-sinme göstermistir. Öte yandan Osmanlı imparatorlugunda batıdakibildigimiz türden kandas bir aristokrasi sınıfı yoktu.

Hakim bürokrat kesim devsirmelerden olusurdu. Tarihte bol bolokudugumuz örneklerde gördügünün gibi en alt toplumsal kesim-lerden gelen insanlar, eger devlete hizmette sebat ederlerse en üstpasalık hatta sadrazamlık görevlerine yükselebilirlerdi. Bu gelenekTürkiye Cumhuriyeti devletinde de devanı etmistir. Devlet, kadrogereksinimleri dolayısıyla her zaman kendi gereksinimlerinin de öte-sinde bir aydın kesimin yetismesi için yaygın egitimi tesvik etmistir,bu yaygın egitim, örnegin batı toplumlarından çok farklı olarak altsınıfların çocuklarına kadar ine bilmistir. Bugün bile Türkiye’de bellibaslı aydın mesleklerine intisap etmis insanların sınıf kökenleri aras-tırıldıgı zaman, batılıları sasırtacak ölçüde bir ‘halk çocukları’ kesi-miyle karsılasırız.

Ancak yukarıda da belirttigimiz gibi, hele Türkiye gibi kapitalistgelisme açısından geri kalmıs bir ülkede böylesi yaygın bir egitimve aydın üretimiyle kapitalist sistemin çatısması kaçınılmaz hale gel-mistir. Bu çatısma, özellikle 1960’dan sonraki toplumsal gelismelerlede birlesince bir patlamaya dönüsmüs ve kapitalist sistem tarafındanemilemeyen kalabalık bir aydın kesimi kendini sistemin kenarlarındabulmus ve direnise geçmistir.

Bu direnis, kaçınılmaz olarak aydın kesimin hem Türkiye’nin mo-dernlestirilmesi misyonuna sarılmasına, hem de dolayısıyla burjuva-zinin ötesine geçip radikal istemlerle iktidara aday olmasına olanaksaglamıstır. Bu dönemde basta isçi sınıfı olmak üzere köylülerde veemekçi tabakalarda meydana gelen toplumsal hareketlilik, bu mu-halif aydın kesimin kendi iktidarı için bir toplumsal taban buldugukanısını güçlendirmistir. O dönemde Türkiye’de yaygınlasmaya bas-layan Marksist ideoloji kolayca aydınların iktidar kavgasının ideolo-jisi olarak hizmet yapabilmistir.

Aydınlar kesiminin bu mücadelesi, bir süre sonra, yüksek okul-lardan mezun olan issiz ve genç, gelecek arayan yarı-aydın kalabalıkbir kille tarafından beslenmistir. Bu kesimin mücadeleye katılması,isçi sınıfının iktidarı için mücadele edildigi mistifikasyonunu daha

Page 67: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 67

da güçlendirmistir. Çünkü özellikle bu kalabalık kesim iyiden iyiyeemekçi kesimlerin çocukları konumundadır. Çogunun anası babasıisçi, köylü ya da küçük esnaftır. Bu kalabalık kitlenin belleginde veanılarında yakın geçmislerinde, çocukluklarında emekçilerin çektik-leri acılar son derece canlıdır. Bu yüzden bu genç insanların kendi-lerini emekçi sınıfların öncüleri ya da temsilcileri olarak görmeleriiçin çok daha fazla neden vardır. Özellikle 1970’lerdeki büyük is-siz egitimliler patlaması bu durumu açıkça görmemizi saglayacaktır.Burjuvaziden kopmus, kapitalist sistem tarafından observe edilmesiimkansız hale gelmis bu kesim kendi gelecegini iktidar mücadele-sinde gördü. Bu kesimin insanları, toplumda, edindikleri bilgi ileorantılı hiçbir itibar görmüyorlardı. Diplomaları hiçbir ise yaramı-yordu, kalp paradan farksızdı. Üstelik kendilerini göstermeleri içinsistem onlara hiçbir olanak saglamıyordu. Günlük yasamlarını, ay-dın onurlarım zedeleyecek isler yaparak kazanmak zorunda kalıyor-lar, aslında yer yer isçi sınıfından bile daha yoksul bir konumda ol-duklarını görüyorlardı. Kisilikleri hiçe sayılıyordu. Bir birey olarakbu toplumda hiçbir kıymet-i harbiyelerinin olmadıgını ve olmayaca-gını görmeleri için geri zekalı olmaları gerekiyordu. Oysa bunlarınbüyük çogunlugu, emekçi halkın içinden yetismis en yetenekli, encevval gençlerdi. Üstelik iktidar derken, sonum salt bir devlet ikti-darı olarak görmeyelim. Iktidar iliskileri her yerdedir, toplumun herhücre-sindedir, soluk aldıgımız havanın içindedir. Bu yüzden kapi-talist sistemin kendisine hiçbir sey vaad etmedigi, adam yerine bilekoymadıgı enerji dolu bir gencin, sansım, ilerde bir gün kendisininde Lenin gibi iktidara gelmesine yol açacak bir Marksist örgütte de-nemesi son derece mantıkidir. Ilerde iktidara gelmek bir yana, kapalıdevre bir örgütün iç iliskilerinde bir iktidara sahip olma sansı hiçde öyle uzak bir olasılık degildir. Hatta son derece olanaklı bir du-rumdur bu. Edindigi aydın yetenekleriyle Marksist - Leninist klasik-leri ezberleyen bir gencin örgütünde kısa zamanda yükselmesi, öncebir bölge sekreteri olması, böylece tatmin edilmemis otorite ve ik-tidar duygularım daha alttaki üyeler üzerinde uygulaması, giderekörgüte hizmeti sayesinde, kooptasyonlar vb. yoluyla hızla yükselipörnegin MK’ne girmesi isten bile degildir. Bu, elbette içinde hapisha-neler, iskenceler, zorluklar olan bir yolu göze almak demektir. Amadaha önemli olanı devlet iktidarını bile ele geçirmeden bir örgütteiktidar olabilmenin, emredebilmenin verdigi manevi tatmindir. Birçok enerjik genç, küçük bir büroda islevsiz bir memur olarak pi-neklemekten ya da issiz kalıp isportacılık yaparken zabıtalarla kösekapmaca oynamaktan-sa, içinde tehlikeler de barındıran bu iktidaryolunu kolayca seçebilmislerdir. Üstelik itibar ve iktidar, yalnız butür tatminlere yol açmaz. Frendeu ve Reichcı bir yaklasımla bakacakolursak, örgüt içi iktidarlar, cinsel basarıda da önemli bir silahtır. Ör-gütünde yükselen ve basarılı olan bir genç, bu tür örgütlerdeki bütüncinsel perhiz önlemlerine ragmen gizliden gizliye, belki de normalkosullarda ulasamayacagı kızlara da ulasabilmektedir (bu konumdaolan kızların sayısı son derece azdır, ataerkil yapıdaki bu örgütlerdegenellikle seçme konumunda olan erkek önderlerdir).

Page 68: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

68 editör: can baskent

Baslangıçta iktidar için mücadele eden her sınıf ve zümrenin birideolojiye gereksinimi oldugunu belirtmistim. Bunu daha da özelles-tirerek söyle söyleyebiliriz: iktidar için sansını denemek üzere kurul-mus her örgüt kendi spesifik ideolojisine sahip olmak zorundadır.Bu yüzden, her örgütün ideoloji üreticisi aydınları ya da kadrolarıörgütlerinin varlıklarını haklı bir temele dayandırmak için geneldeMarksist olarak adlandırılsa da özel bir Marksist ideoloji ayrımı koy-mak ve bunu üretmek zorundadırlar. Bunu üretemeyen örgütler kısabir bocalamadan sonra dagılmak ya da ideolojisini daha dört köselibir sekilde açıklayan örgüt tarafından yutulmak zorundadırlar. Buçaba Marksizm - Leninizmin sonu gelmez farklı açıklamalarını do-gurur. Yani aslına bakılırsa, gerçekte ve temelde gerçek bir farklılıkyoktur da, örgütün varlıgını hem tabana hem de örgütün dısındaki-lere açıklamak için zorlama bir farklılık üretilmistir.

Örgütün yaratıcıları, öncelikle içinden çıktıkları örgütle aralarınabir ayrım koymak için isim degisikligini vurgulu bir sekilde belir-tirler. Örnegin TKP, TKP-B, TKP-R, TKP-ML adlarıyla çogalır. SonraTKP-ML TKP-ML Hareketi olur ve böylece uzayıp gider. Elbette isimfarklılıgı tek basına bir sey ifade etmez. Bunun ardından belli birideolojik gelenek yaratılmalıdır. Örgütün uzun erimli bir tarihi ol-dugu ispatlanmalıdır. Bunun için örgütün köken olarak geldigi gele-nek açıklanır, bu gelenek o örgütün halihazır ideolojik tutumuna tamolarak uymasa da tarihini olusturdugu için önemlidir. Bunun ardın-dan tarihteki büyük önderler, kahramanlar ve sehitler üzerine yara-tılan mistifikasyonlar gelir. Bu, özellikle üye ve taraftarların ideolo-jik inancını ayakta tutmak, duygusal gıdalarını saglamak açısındanönemlidir. Bunun yanı sıra uluslararası plandaki Marksist geleneginmirasına gönderme yapılır. Bu örgüt Marks’ın, Lenin’in, Castro’nunya da Mao’nun ya da Enver Hoca’nın vb. takipçisidir. Ya da koyu Sta-lincidir. Diger Stalin’e sahip çıktıgını söyleyenler bunu sahtekarlıkla-rından yapmaktadırlar vb. Mistifikasyonun en önemli unsurlarındanbiri de, eger varsa örgütün tarihinin büyük bir baslatıcı öndere da-yandırılmasıdır. Bu önder ölmüs ya da sehit edilmisse mistifikasyonaçısından daha da olumlu bir dunun vardır. Çünkü ölüler konusa-maz ve onları istediginiz kalıba dökebilirsiniz. Örnegin geçenlerdeGreen Lane üzerinde bisikletle giderken TKP-ML Hareketi’nin yenibir afisini gördüm. Bu afiste Ibrahim Kaypakkaya’nın bası, kökleriderinde olan güçlü bir agacın gövdesini olusturuyordu. Bu gövdedenyukarı dogru dallar uzanıyordu. Der dalın ucunda yuvarlak içinealınmıs bir devrim sehidinin resmi yer alıyordu. Ancak resme uzak-tan bakılınca Ibrahim Kaypakkaya’nın bası, çevresine dikenlerden birçelenk konmus ve National Galeri’de örneklerine pek sık rastladıgı-mız Isa’nın tablolarından farksız görünüyordu. Hatta ben uzaktanilk gördügümde bunun bir Hristiyan örgütünün afisi oldugunu san-dım! Elbette afisi hazırlayanların dogrudan böyle bir amaçları yoktuama niyetleri ne olursa olsun Ibrahim Kaypakkaya’dan bir aziz yarat-tıkları gerçekti. Ibrahim Kaypakkaya arkadasımdı. Yanakları pembepembe son derece sevimli bir köylü delikanlısıydı. Herhalde bu mü-cadeleye girisirken böyle bir aziz haline gelecegini hiç düsünmemis-

Page 69: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 69

tir.Mistifikasyonlar böylece birbirini izleyerek gider. Öncüye saygı

telkini, öncünün öncüsüne yani Merkez Komitesine ya da önderligesaygıya dönüsür. Giderek bu, örgütün tek liderine, hali hazırda ön-derlik etmekte olana saygıya, giderek kliklesmeye dönüsür. Bu, el-bette o önder, örgütün çıkarları dogrultusunda hareket ettigi süreceböyledir. Ters bir durumda örgüt, önderini en tepeden bataklıgın di-bine fırlatmasını da bilir. Örnegin TIKB (Türkiye Ihtilalci Komünist-ler Bir-Iigi)’nin kurucusu Aktan Ince’nin ve TKP - ML Hareketi’ninkurucusu Garbis Altınoglu’nun basına gelen budur.

Sanılmasın ki, ideolojik mistifikasyonun önemli bir parçası olanönder mistifikasyonunu yaratan yalnızca liderlerdir. Bu gereksinimibelki liderlerden de fazla duyan o örgütün tabanıdır. Çünkü bu tabanmücadele edebilmek ve ‘sıkı durmak’ için bu tür dopinglere muhtaç-tır. Hatta bazen kültlesme, liderin direnmesine ragmen yapılmaya ça-lısılır. Örnegin ben TIKP’nin Merkez Komitesindeyken tabandan veorta düzeydeki yöneticilerden Dogu Perinçek’in resimlerinin partiiçinde dagıtılması yolunda yogun bir baskı geldigini anımsıyorum.Dogu buna karsı çıktı. Tabanın isteklerinin temsilcisi olduklarını söy-leyen yöneticiler ‘evet ama insanlar bunu talep ediyorlarsa ne yapabi-liriz’ diyerek ayak dirediler. Sonunda Dogu’nun direnmesi ve kabuletmemesi üzerine resimler dagıtılmadı. Simdilik Sefik Hüsnü’nün re-simleriyle yetinilmesine karar verildi. Bu olayı anlatırken, Dogu’nunne kadar kariyerizmden uzak bir lider oldugunu anlatmak degil ni-yetim. Zamanı geldiginde onun bu istege sonunda ‘boyun egecegi’kesindir. Ama henüz zamanı degildir. Akıllı bir lider olan Dogu za-mansız adımlar atmamak için en azından bu noktada kendisini gem-lemistir.

Mistifikasyonların son unsurlarından biri de, uluslararası planda‘kardes parti’ bulmaktır. Gerçi günümüzde bu kardes partiler ol-dukça azalmıstır. Ama örgütler yine de arayıp tarayıp bir seyler bul-maktan geri kalmamaktadırlar. Su anda Enver Hocacılar ve SovyetlerBirligi taraftarları bu açıdan en kötü durumdadırlar ve bu yüzdenmoralleri çok bozuktur. Bu boslugu nasıl dolduracaklarını düsün-mektedirler (bu, Sovyetler Birligi taraftarları açısından pek söz ko-nusu degil, çünkü geçmiste propagandalarını tamamen SBKP nokta-sına dayandırmıslardı ve o yıkılınca kendileri de yıkılmak zorundakaldılar). Su anda enternasyonal planda kardes parti adayları olarakKüba, Çin ve Kore partileri kalmıstır. Basta isçi sınıfı olmak üzereemekçi sınıf ve tabakaların ideolojisi yoktur. Çünkü her ideoloji ik-tidar ugruna gerçegin çarpıtılmasından ve gerçege yabancılasmadanibarettir. Isçi sınıfının ise iktidara gelmek gibi bir olanagı olmadıgıgibi gerçegi çarpıtmaya da gereksinimi yoktur.

Isçi sınıfı neden iktidara gelemez? Çünkü üretimdeki bir sınıfın,üretime yabancılasmaktan ve üreticilere boyun egdirmekten baskabir anlamı olmayan iktidara gelmesi kendi kendini inkar etmesi olurve bu olanaksızdır. Elbette tek tek isçiler iktidarda yer alabilirler amasınıfın bütünü için bu söz konusu degildir. Isçi sınıfının iktidara gel-digini farz edelim. Bu iktidarı ne için kullanacaktır? Hadi söylendigi

Page 70: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

70 editör: can baskent

gibi burjuvaziye boyun egdirmek için kullandıgını farz edelim. On-dan sonra? Iktidar kaçınılmaz olarak üretimi düzenleyecektir. Iktida-rın üretimi düzenlemesi demek üreticinin iktidara ve onun temsilcisiolan yerel iktidar ve yönetimlere boyun egdirilmesi demektir. Bu du-nunda iktidardaki isçi sınıfı kendi kendisine mi boyun egdirecektir?

Bir sınıf hem üre-timde hem iktidarda olabilir mi? Bir sınıf hemyönetilen hem yöneten olabilir mi? Bir sınıf hem boyun egdiren hemboyun egdirilen olabilir mi? Eger boyun egdirmeyecekse o zamaniktidar olarak da bir fonksiyonu kalmıyor demektir. Bir sınıf hemüretimde hem iktidarda olabilir mi? Bir sınıf hem yönetilen hem yö-neten olabilir mi? Bir sınıf hem boyun egdiren hem boyun egdirilenolabilir mi? Eger isçi sınıfının sınıf olarak degil de, temsilcileri aracılı-gıyla yönetiminden söz ediyorsak o zaman demem baskadır. Temsilcidemek temsil edilene yabancılasmak demektir. Bu, her durumda veher zaman böyledir. Isçi sınıfının yönetilen, ‘isçi sınıfı temsilcilerinin’yöneten oldugu bir durumda her zaman yönetilenle yönetenin karsıkarsıya gelmesi kaçınılmazdır. Ve bugüne kadar hep böyle olmus-tur. Hiç kimse için serbetli oldugunu düsünmemek gerekir. Nitekimbugün kapitalizme hizmet eden bütün sendikaların yöneticileri ço-gunlukla isçi sınıfından gelmislerdir. Bu sendikacılar isçi sınıfındankopup biraz üstün bir konuma girdikleri an yozlasmaya baslamıslar-dır. Bazıları, yasanan deneylerden dersler çıkararak yozlasmayı ön-leyici mekanizmalar yaratılabileceginden, örnegin isçi sınıfıyla sıkıbaglar kurulmasından söz etmektedirler. Mekanizmaların ve bagla-rın bu durumu hiç de önleyemedigi defalarca görülmüstür. Tersinebu sıkı baglar ve mekanizmalar isçi sınıfının agzını tıkayan ve muha-lefetini engelleyen araçlar olmustur. Bu mekanizmalar olmasaydı isçisınıfının sisteme muhalefeti çok daha saglıklı olabilecekti. Bazıları daisçi sınıfının bir bütün olarak iktidarı yönetebilecegini, Lenin’in de-digi gibi bir alıcı kadının bile devlet görevlerinde dönüsümlü olarakgörev alabilecegini belirtmektedirler. Bu olanaksızdır. Devlet denensey, günlük olarak rutin bir sekilde isleyen bir makinadır. Üretimdekiisçilerin hepsinin bu makinada görev alması makinanın günlük isle-yisine terstir ve devletin çalısmasında kargasaya yol açmaktan baskasonuç vermez. Üstelik herkes devlet islerine kosarsa üretimi kim ya-pacaktır? Bu islerin dönüsümlü yapıldıgını düsünmek de idealist birçaba degilse bir aldatmacadır. Çünkü devlet deren makina uzman-lasma ister. Alıcı kadın diyelim ki, bir ay için bir makamı yönettiktensonra çekip gidecek, o alanda hiçbir uzmanlasma göstermeden ye-rini terzi kadına bırakacaktır. Samimi olalım. Bu, kitlelerin bu ilkelbürokratik yöntemden daha fazla yakınmasına neden olacak, bizzatçalısan kitleler baslarında hiçbir isten anlamayanların ikide bir gelipdevlet islerini yazboz tahtasına çevirmesinden gına getirip gerçektenisinin ehli devlet yöneticilerini talep edeceklerdir ki, bu da kitlelerdedüzenli isleyen devlet mekanizması fikrini güçlendirmekten baskabir sonuca yol açmayacaktır.

Isçi sınıfının iktidar sınıfı olmadıgı için bir ideolojiye de gerek-sinimi olmadıgını söyledim. Evet, isçi sınıfının ve diger sömürülentabakaların sömürüden kurtulmak için gerçege yabancılasmaya de-

Page 71: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 71

gil, gerçegi bilmeye ve tanımaya gereksinimleri vardır. Sömürüdenkurtulmus özgür ve esit insanlar olarak yasama özlemi iste bu gerçe-gin isçilerin ve emekçilerin bilincine çıkmasından ibarettir. Bu bilinçisçi sınıfının içinde vardır ve mücadele içinde daha da gelisip serpi-lir, daha da bütünlüklü bir hal alır. Bu yüzden isçi sınıfına dısarıdanaktarılacak bir ‘bilinç’ söz konusu degildir. Isçi sınıfının kurtulusukendi eseri olacaksa, onun bilinçlenmesi de kendi eseri, kendi müca-delesinin eseri olacaktır. Bu elbette isçi sınıfının içindeki en uyanık,en öncü kesimlerce kavranacak ve onlardan diger kesimlere yayıla-caktır. Yayılacak bu bilinç, bir ideoloji degildir, bir doktrin degildir.Yalnızca sınıfın dogasına ve içinde bulundugu konuma uygun birtopluca sömürüden kurtulma, esitlik ve özgürlük bilincidir. Isçi sını-fının kurtulusu kendi eseri olacagı gibi, onun kurtulusu sınıf olmak-tan, proleter olmaktan kurtulmakla olacaktır ve isçi sınıfı, baslangıçtabütünlüklü olmasa da, bölük pörçük de olsa bu bilinci içinde yasat-maktadır.

Ideolojik mistifikasyonun temsilcisi örgütler, isçi sınıfının içindeön plana çıkmıs öncü isçileri daima ideolojik gerilik sopasıyla kor-kutmuslardır. Egitimsizligin kurbanı olan ve üretim kosullarındandolayı entelektüel faaliyet gösteremeyen isçiler bu sopayı her zamankafalarının üzerinde görmüslerdir. Parti yöneticiligim zamanında birçok isçinin ve köylünün fabrikadan ya da tarladan yorgun argın dön-dükten sonra bir de yarı uyur yarı uyanık kendilerini zorlayarak na-sıl egitim toplantılarına katılmak ya da kitap okumak için olaganüstübir çaba gösterdiklerini gözlemlemisimdir. Örgüt içindeki, ellerindegörünmez sopalar tasıyan kadroların gözünden düsmemek ve örgütgörevlerini yapabilmek için kendilerini harap ederlerdi. Üstelik ög-renmeleri istenen bir sürü seyin, onları hiç de ilgilendirmemesi biryana, onları gerçek isçi bilincinden uzaklastırılması ve gelecegin bü-rokrat yönetici adayları haline getirmesi de cabası.

Isçiye gerekli olan bilinç, bir sınıf olarak dayanısma yoluyla top-lumsal devrim, esitlik ve özgürlük yolunda ilerlemek, bu yolda ik-tidarı top-yekün bir devrimle ya da parça parça yürütülen yıkıcımücadelelerle yıkmaya çalısmaktır. Bu mücadelede en önemli sey,sınıfın birlik halinde hareket etmesi ve kendi öz örgütlenmesini ya-ratmasıdır. Bunu bilmek ve bu ugurda mücadele etmek isçi sınıfı içinyeterlidir. Bunun ötesinde tek tek isçiler olarak bilgi birikimimizi art-tırmak, kültürel gelismemizi saglamak elbette gereklidir. Bunun içinçaba göstermek gerekir. Ama bu noktada da iradeci olmamak ge-rekir. Sömürülen sınıfların sömürü kosullarında kültürel mülksüz-lesmeden kurtulmalarının sınırı vardır. Kültürel yoksulluktan kur-tulmakla mülkiyetsizlikten kurtulmak arasında kesin bir bag vardır.Bu da tek tek bireysel çabalardan çok sınıfın topluca kurtulusuyla,proletarya olmaktan çıkısıyla mümkündür. Isçi sınıfı, Marksistlerinempoze etmeye çalıstıgı gibi yönetici bir sınıf olamayacagına görebu sınıfa öncelikle gerekli olan sey, yönetici sınıflarda aranan kültü-rel niteliklerden önce sınıfsal dayanısma ve sistemleri yıkma bilincive kararlılıgıdır. Yukardan beri söylediklerimizin bir sonucu olarakbelirtmeliyiz ki, anarsizm bir ideoloji degildir. Anarsizm, emekçi sı-

Page 72: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

72 editör: can baskent

nıfların sistemleri yıkma mücadelesi içinde ortaya çıkmıs gerçeklerinsistemlestirilmekten uzak bir ifadesidir. Sistemi yıkmaya girisen birisçinin illa anarsist olması gerekmedigi gibi anarsizmin yıkıcı sınıflariçinde belirleyici bir ideoloji olmaya da gereksinimi yoktur. Anarsizmyıkma bilincinin ‘izm’le ifade edilen adından baska bir sey degildir.

Örgüt‘Öncü’ denen örgütler ya da partiler, iktidarı ele geçirme ve ik-

tidara geldikten sonra da yeni kumlan devleti yönetme araçlarıdır.Iktidarı ele geçirme diye bir sorunu olamayan isçilerin ve emekçile-rin böyle bir örgüte de gereksinimleri yoktur. Isçi sınıfının kısmi yada sistemi yıkmaya yönelik mücadeleleri içinde ortaya çıkan gerçeköncü unsurların bu tür ‘öncü’ partilerde yer almaları bu öncülerin sı-nıftan kopmalarından ve iktidar adayı zümreyle kaynasmalarındanbaska bir anlama gelmez. Bu örgütler devrimci yetistirmez. Kitle mü-cadelesi için ortaya çıkmıs devrimci unsurları, devrimden sonra ikti-dara gelecek ve bizatihi devrimi bastırma görevini yüklenecek züm-renin yönetici kadroları haline getirir, yani devrimcileri bürokratlaradönüstürme araçlarıdır.

Kanımca emekçilerin bir ‘öncü’ partiye gereksinimleri olmadıgıgibi, üyelik aidatı ödenen ve anarsistlerden olusan bir anarsistler ör-gütüne ya da federasyonuna da gereksinimleri yoktur. Çünkü ne ka-dar iktidar olma iddiasından uzak olursa olsun böyle bir özel üyelianarsistler örgütü de kitleden kopacak ve bir ‘öncü’ partinin görünü-müne bürünecektir. Bu söyledigimiz, anarsistlerin hiçbir örgütlenmeyapmamaları gerektigi anlamına gelmemelidir elbette. Yıkıcılık fik-rini kitleler arasında yaymak, bunun propagandasını yapmak üzereanarsist propaganda ve yayın örgütlenmeleri kurulabilir, hatta kur-mak gerekir. Ama bu kadar. Bunun ötesinde bir özel anarsist örgüt-lenme bizi kitlelerin karsısında ayrıcalıklı bir konuma getirecektir ka-çınılmaz olarak. Aynen halkın silahlanmasından ayrı özel bir anarsistsilahlı gücün örgütlenmesinin bizi halktan kopartacagı gibi.

Sık sık duymaktayız. Özellikle Marksistler anarsizmi örgütlenmekarsıtlıgı olarak sunuyorlar. Oysa bu yanlıstır. Anarsistlerin özel birörgütlenmeden kaçınmaları, hiçbir zaman örgütlenmenin reddi anla-mına gelmemektedir, güçlenmeden kaçınmaları, hiçbir zaman örgüt-lenmenin reddi anlamına gelmemektedir. Marksistler, örgütlenmedenince yalnızca kendi özel örgütlenmelerini anladıkları için bunubu sekilde algılıyorlar ya da böyle sunmak islerine geliyor.

Anarsistler tam tersine örgütlenmenin savunucusudurlar, öyle ol-malıdırlar. Ama nasıl bir örgütlenmenin? Özel bir örgütlenmenin de-gil, dogrudan dogruya sistemi yıkma mücadelesine girisecek emekçikitlelerinin öz örgütlenmesinin. Bu, bütün emekçileri kapsayacak birkomün örgütlenmesidir ya da 1905 Sovyetleri tipinde bir örgütlen-medir. Anarsistlerin esas olarak örgütlenmeden anlamaları gerekenbudur ve kitlelerin böyle bir örgütlenmeyi bugünden olusturmalarıiçin yardımcı olmak olmalıdır onların islevi.

PolitikaPolitika iktidarı ele geçirme sanatıdır. Bu yüzden iktidarı ele ge-

çirmek diye bir sonum olmayan, çıkarları her türlü iktidarı yıkmakla

Page 73: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 73

özdes olan emekçi kitlelerin politika yapmak diye bir islevi olamaz.Politika iktidardaki ya da iktidar adayı sınıf ve zümrelerin isidirve her türlü Politika sonuç olarak iktidar sorununa dayandıgındanemekçi sınıfların karsıtıdır ve aynen ideolojik mistifikasyon gibi kit-lelerin aldatılmasından baska bir anlama gelmez. Kitleler bunun çokiyi bilincindedirler. Günlük kahve konusmalarında bile bunu böyledile getirirler. ‘Hangisi gelse aynı’ derler. Bu basit sözler karmasıkgerçegin emekçi dilinden basit ifadelendirilmesinden baska bir seydegildir.

Bu yüzden isçi sınıfının ve emekçi sınıfların çıkarları politika yap-mayı degil, her türlü politikayı berhava etmeyi, bozguna ugratmayıgerektirir. Bu yüzden isçi sınıfı politikayla, politikayı yıkmak için il-gilenir. Her türlü politikanın yıkıldıgı ve sona erdigi gün insanın in-sana yabancılasması da sona ermis ve insanlıgın kurtulusu gerçek-lesmis olacaktır. Bu baglamda su sorunun üzerinde durmalıyız: kar-sılastıgımız ve tanıstıgımız birçok insan peki siz anarsist düzeni kur-dugunuz zaman ne olacak diye sormaktadırlar. Aslında ‘anarsizm’-le‘düzen’ sözcüklerinin yan yana gelmesi bile abestir. Bu soruya veri-lecek yanıt kanımca su olmalıdır: Biz anarsist bir düzen kurmak içinmücadele etmiyoruz. Biz özgürlük ve esitlik için mücadele ediyo-ruz. Daha dogrusu kitlelerin bunları kendi elleriyle kazanmalarınayardımcı olmak için mücadele ediyoruz. Bu anlamda biz ‘öncü’ fa-lan degiliz. Kimsenin öncüsü olmak iddiasında degiliz. Bizim fonk-siyonumuz yeni bir düzen falan da kurmak degildir. Bizim fonksi-yonumuz özgürlük ve esitligi kazanmada insanlıgın önündeki en-gelleri yıkına mücadelesinde kitlelerin bir parçası olarak çalısmaktır.Biz gelecekte neler olacagını bilemeyiz, bunun için de emekçi kitle-lerine projeler sunmak gibi bir misyonumuz yok. Ne yapacaklarını,özgürlük ve esitligi nasıl kazanacaklarını ve nasıl elde tutacaklarınıonlar kendi öz deneyimleriyle ögreneceklerdir. Kısmi ya da bütünseltoplumsal devrimler yapa yapa kendi kurtulusları yolunda ilerleye-ceklerdir. Muhtemelen bir toplumsal devrimi bir digeri izleyecektir.Yaptıkları toplumsal devrimlerin ardından muhtemelen yeni iktidarodakları ortaya çıkacak ve belki yeni devletler kurulacaktır. Ama on-lar özgürlük ve esitlik yönündeki içgüdüleri öldürülmedigi süreceyeniden mücadelelere girisecekler ve yeniden yıkacaklardır. Yenidenve yeniden yıkarak ilerleyeceklerdir. Bugüne kadar oldugu gibi.

Söyle bir son ikiyüz yıla bakalım. Yıkılan ne varsa bu, kitlele-rin eseri olmustur. Krallıkları, çarlıkları, padisahlıkları yıkmıslardır.Sömürge yönetimlerini, ulusal baskıları yıkmıslardır. Baskı yönetim-lerini, oligarsileri, askeri diktatörlükleri, Fasist diktatörlükleri yık-mıslardır. Yer yer kapitalist devletleri ve onların ardından kurulansosyalist adlı bürokratik diktatörlükleri yıkmıslardır. Bu yıkımlarınardından yeni yeni iktidarlar, yeni yeni baskı yönetimleri kurulmus-tur. Bir süre dinlenmisler, güç toplamıslar ve yeniden yıkmaya giris-mislerdir. Iste toplumsal devrim böyle ilerleyecektir. Artık yıkılacakbir iktidar odagı kalmadıgı, yeni iktidar odaklarının ortaya çıkmasıiçin kosulların ortadan kalktıgı noktada esitlik ve özgürlüge ulasıl-mıs olacaktır. O zaman da kitleler gelecekte nasıl yasayacaklarına,

Page 74: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

74 editör: can baskent

özgürlük ve esitligi yasatan bir toplumsal iliskiler agını nasıl yara-tacaklarına kendileri karar verecekler ve bu isin de üstesinden gele-ceklerdir. Belki bu yıkma mücadelesi içinde kitleler ‘toplum’ denendevasa toplulugu da yıkacaklar, yerine insanla ve dogayla çok dahafazla uyum içinde bambaska birimler olusturacaklardır. Özgürlük veesitlik neyi gerektiriyorsa osu yapacaklardır. Bunları simdiden kimsebilemez. Bildigimiz bir tek sey varsa o da kitlelerin içinde var olan vesu anda epeyce bastırılmıs gibi görünen özgürlük ve esitlik özlemi-nin, tekrar tekrar bir patlamaya dönüsüp sınıflı toplumlarını derin-den sarsacagı, sonunda yıkacagıdır. Biz anarsistlerin görevi bu objek-tif gelismeyi çabuklastırmak üzere toplumsal devrim ve yıkım fikriniyaymak, halkın öz örgütlenmesini bugünden tesvik etmek, her türlüideolojik mistifikasyonu, her türlü ‘özel öncü’ örgütlenmesini, hertürlü politikayı tarihin müzesine yollayacak sarsıntıları kolaylastır-mak için çalısmaktır.

Gün Zileli

Page 75: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 7 (Haziran 1995)

Anarsizmin Trajikligi

Kendi içinde tutarlı her anarsi kuramı, sonunda kendini yok etmeyeyönelir, kaçamak çıkıslar arasa da. Aslında bu tür kaçamaklara anar-sizmin ihtiyacı yoktur. Çünkü bu durum, anarsizmin, baskaldırdıgıher bir iktidarin haksızlıgına karsı kazanacagı geçici zafer anında,zaferin keyfini sürmeyip, henüz unutmadıgı karsı çıktıgı sey adınakendini kahramanca ortadan kaldırmasıdır. Ama bu ortadan kalkmason degildir. Anarsizm, tıpkı Phoiniks gibi kendi küllerinden kendiniyine yaratır. Bu trajik yok olus - dirilis sürekliligi, anarsizmin biricikhakikati ve haklılıgıdır.

Burada su soru ortaya çıkıyor: Yoksa anarsi, iktidarın düzenleyiciaraçlarından biri midir? Iktidar, onu kullanıyor mu? Soruya ‘evet’demek istemiyorum. Istencim, düsüncemi yönlendirmeli.

Iktidar, kendini yineleme aracı olarak anarsiyi kullansa bile, bu,ilkin anarsinin bozucu ‘yenileyici’ etkisini, dolayısıyla onun kendibasına varlıgını kabul etmek anlamına gelir. Ikincisi, anarsi yoluylakendini yenileyen iktidarın iktidarı artmaz, tersine eksilir. Bu nedenleiktidar, anarsiyi istemez, fakat ona ancak katlanabilir. Katlanılan sey,denli araç olarak adlandırılabilir!

Anarsizm, ‘insanın zorlanmadıgı bir yasamı’ erek edinir. Bu, anar-sizmin ütopyasıdır. Bu erek, kendisine gittikçe yaklasılan, insanlıgınson amacı olarak kavranır. Bu yolda olunur. Anarsizm yoldadır, yo-lun sonunda degil. Yokolus - dirilis sarmalı ile anarsizm, bu durak-sız, trajik çabada ilerler. Anarsizmden yana olmak, insanın insanlı-gından yana olmak demektir. Bu da özgür bir dünya düsü kurmaktır.Ama yol çetindir. Kendimizi aldatmayalım. Insanlık 200 yıldan faz-ladır kendisine vaat edilen dünya ‘cennet’lerinin hiç birine giremedi:Aydınlanma erginligi, Fransız Devrimi özgürlügü, kapitalizm zen-ginligi, Marksizm kurtulusu vaat etmisti. Bu ‘cennet’lerin ‘yalancı’çıkmalarını baslıca bir nedeni, her birinin bugünden yarına gerçek-lestirilebilir olduguna inanılmasıydı. Oysa anarsizm, böyle bir yanıl-gıya düsme lüksünü kendine tanımaz. Anarsizmin ütopyası, ancakbir erek, yol gösterici bir ısık olabilir. Bastan bilinmeli: Bu yolda yolalırken kaç anarsizm ölüp ölüp dirilecek. Ölen, anarsizmin bedeni-dir; ruh bedenin külünden her defasında daha diri ve genç olarakdogar.

Ömer Naci Soykan

Page 76: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

76 editör: can baskent

‘Cepheye Elimde Bir Temizlik Beziyle Gebermeye GelmedimDevrim Için Yeterince Kap Yıkadım’

Bu sözler 1935 yılında Ispanyol bir kadının, bir miliciananın sözleri-dir. Isyan eden bir miliciananın.

Erkeklerin siddetle -ister savunmaca ister saldırgan konumda- ta-nısık oldugunu düsünen geleneksel bakıs açısı ‘yıkıcı erkegin’ ya-nında ‘koruyucu kadın’ı da tanımlar. Kadınlar dogası geregi(!) ver-digi yasamı korumakla, düzenlemekle sorumludurlar. Onlar siddeteyabancıdırlar: yıkmaz, savasmaz, kin gütmez, mücadele etmez, enfazla erkegin yapuklanm yorumlarlar. Bazı çıkıntılar vardır tabii ki.Onlarsa olsa olsa erkege özenen kompleksli kadınlar, gözü dönmüscadılar, belki de lezbiyenlerdir.(!)

Oysa kadınlar tarihin her döneminde yazgılarına(!) baskaldırmıs,savasmıslardır. Nedir peki, kadınları kendi tarihlerine baskaldırtangüç?

1694 yılında bir kadın, Mary Astell ‘Hanımlara Ciddi Bir Öneri’kitabında kadınlara soruyordu ‘Nasıl, güzel görünüp karsılıgındahiçbir ise yaramamayı göze alarak yeryüzünde bahçedeki laleler gibiyasamakla yetinebilirsiniz?’ Ve iste yetinmeyenlerden yalnızca bir ör-nek: Yıl 1930’lar, yer Ispanya. Lucia Sanchez Saornil Nisan 1936’dabirçok anarsist kadınla birlikte Mujeres Libres’i kuruyor. ‘Özgür Ka-dınlar’ adlı örgütün -o dönemin kosullannda-20.000’den fazla üyesivar. Aynı adlı dergileri Mujeres Libres yüzbinlerce kadına ulasıyor.

Aynı anda hem devrimi hem de savası kazanmak isteyen Ispanyolkadın anarsistleri, Mujeres Libres de kadınlara sesleniyordu ‘Bugün-den Kurtulus!’ Mujeres Libres savasın en kızgın anında cinsel ay-dınlanmadan, çocuk yetistirmeye, esit ücret talebinden, fuhus kuru-muna kadar her konuya el atıyordu. Bu anarsist kadınlar hem CNT,FAI’nin erkekleriyle ugrasırken hem de fasistlerle çarpısıyorlardı. Odönemin Ispanyası’nda anarsistlerin içinde Proudhon’dan etkilenen-lerin sayısı pek az degildi. (Proudhon çalısmanın kadının ‘dogasına’uygun olmadıgını söylüyordu.) Tüm bu olumsuz kosulların yanındageçmisten beri kadınlar adına düsünüp karar vermeye çalısan erkek-lere, kadınlar kendi tarihlerini yazabileceklerini gösterdiler.

Enternasyonal Kongrelerinde kadınlar fabrikalarda çalısmalı mı;diye tartısan erkekler o gün de kadınlar bizle savassın mı, diye dü-sünüyorlardı. Çünkü anarsist, komünist kadınlar savasmak için cep-heye gidiyor, her türlü çalısmaya katılıyorlardı. Erkeklerin bu sorusukısa sürede sonuçlandı. Tabii ki fasistlere karsı ‘kadın yoldaslar’labirlikte savasılacaktı. Onlar bugünkü tutumlarından dolayı saygı du-yulması gereken insanlardı, alkıslanmayı hak ediyorlardı. (Saygı du-yuyorlardı çünkü cephelerde savasan kadınlar erkeklerden daha da-yanıklı daha cesur olduklarım ispatlamıslardı. Bunun için erkekler-den 4-5 saat fazla nöbet tutup uykusuz kalmayı göze almaktan tutunda yanında ölen dostu için aglamamaya çalısan kadınlar, cephedekürtaj olup aynı saat grubuna geri dönüp çarpısmanın planlanın ha-zırladılar.)

Bu kadınlar erkek yoldasları onları ‘zayıf kadınlar’ olarak görme-

Page 77: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 77

sin diye günlerce cephede bir parça pamuk istemeden regl oldular.Bacak aralan yaralarla doluydu. Neden? Çünkü erkek yoldaslarınıntaleplerinden fazla sey talep ermemek; ‘zarif, narif, ayak bagı olankadınlar’ olmamak için. Gerek komünist partizan kadınlar gerekseanarsist kadınlar sunu söylüyor: ‘Sürekli kendimizi kanıtlama zo-runlulugunun gerilimini yasıyorduk. Sunu kimse inkar edemez. Bizkadınlar tek savasta degil her an erkeklerden daha fazla, belki ikibelki üç kat daha fazla çalısmak zorundayız.’ (Silahlı Direniste Ka-dınlar - Ingrid Strabl) Bunlardan dolayı erkek yoldaslar kadınlarasaygı duyuyorlardı. Fakat birlikte savasmaktan dolayı mutlu görü-nen erkeklerin düsüncelerini anarsist kadın Lucia Sanchez Saornil1935 Eylülünde söyle degerlendiriyordu: ‘Savasta kadınların isbirli-gini içtenlikle isteyen yoldasların sayısı pek çoktur. Ancak bu dilekdegismis bir kadın anlayısıyla baglantılı degildir. Bu yoldaslar ka-dınların isbirligini zafere daha kolay ulasmak için bir yapıtası, adetastratejik bir etken olarak istemektedirler. Ancak bu nedenle bir aniçin bile olsa kadının özerkligini düsünmemekte ve kendilerini dün-yanın merkezi olarak görmeyi bırakmamaktadırlar.’

Savasçı kadınlar o an için özgürdüler ama bundan sonra olacak-ları az çok tahmin edebilmis Lucia Sanchez gibi kaç kadın vardı? Par-tizan kadınlar yoldaslarının onlara ihanet edecegini bilebilir miydi?Partizan kadınlar ‘hem savası hem devrimi’ aynı anda kazanmak is-teyen anarsist kadınları biraz geç anladılar. Anladıklarında is istengeçmisti ve KP onları mutfaklarına, dikis makinalarının basına gön-dermisti.

Parolası ‘Önce savası kazanmak, sonra gerisini düsünmek’ olanKP’nin karsı devrimi sonucu anarsistler yenildi. 1937 Haziran’ındaonlar için her sey bitmisti. Fakat bu sondan kısa bir süre öncesinekadar KP’nin milicianaları için de durum giderek farklı bir hal alı-yordu. KP giderek daha fazla milicianayı cepheden alıp geri hizmet-lere gönderiyordu. (Çamasır, dikis, yemek. ütü, vs...) Bunun gereklili-ginden söz eden KP’nin alt örgütü Mujeres Antifascistas (Anti-fasistKadınlar)’m yayın organı ‘Mujeres’ kadınlara sürekli söyle sesleni-yordu: ‘Kadınlar su an ’bencilce’ isteklerini bir kenara bırakmalı vedevrim için var güçleriyle ellerinden geleni (çamasır, ütü, bulasık, ye-mek islerinden bahsediliyor) yapmalıdırlar.’ Devrimin ve erkek yol-dasların hala onlara ihtiyacı vardı.

Kısaca savas KP için arak geregince devam edecekti. Komünler,kooperatifler dagıtıldı. Milisler; askeri disiplini, hiyerarsisi ve yargı-sıyla düzenli orduya dönüstürüldü. Hemen kadınlara cephe hizme-tini yasaklayan bir kararname çıkarıldı. Çok az kadın birliklerindekaldı ama bu neyi ifade ederdi ki! Özgürlük ve kadınlar yine yenil-misti. Kazanan ise ‘iktidar isteyen, güçlü’ erkeklerdi.

Ellerinde silahlarıyla cephede erkeklerle birlikte geçirilen yıllar-dan sonra ‘baba evine’ dönmek partizan kadınlar için çok onur kına,asagılık bir durumdu. Savasa kadar pantolon giymemis Ispanyol ka-dınına pantolon giymeyi ögreten milicianalar, cepheden, aglayarakevlerine gönderilecekleri kamyonlara bindiriliyorlardı. Bir kadın par-tizan söyle diyor o an için: ‘Hırsımdan aglamamak için kendimi öyle

Page 78: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

78 editör: can baskent

sikam ki! Bu çok asagılayıcı bir durumdu. Savastan sonra madalyalarerkeklere verildi. Biz ise madalya törenlerinde, hiçbir yerde hatırlan-madık. Ilk kez röportaj yapmaya siz geldiniz.’ (Röportaj yılı 1987.aradan 50 yıldan fazla zaman geçmistir.)

Kısacası tarihsel bir yanılgıdan partizan kadınlar da paylarına dü-seni almıslardı. Özgür olmaları için emekçilerin kurtulusunu bek-lemeleri gerekiyordu. Yani, devrimden sonra kurtulabileceklerdin).Simdi tüm ‘bencilce’ isteklerini bir kenara bırakmak zorundaydılar.Tarih onlardan bahsetmeyecek de olsa’ onlar savasmaktaydı.

Mujeres Libres ve Mujeres Antifascistas, Ispanya’nın tarihindeönemli roller üstlenmis örgütlerdi. Birçok kisinin ifade ettigi gibi ‘ka-dınlar direnisin belkemigiydiler’. Ama yenildiler. ‘Devrim için yete-rince kap yıkadım. Artık bana bir tüfek verin, savasacagım’ diyenIspanyol kadını gibi pek çok kadın, erkekler tarafından yazılmıs ta-rihte asagılandı, hatta yok sayıldı, görmezlikten gelindi.

Karanlık Çaglardan, Antik Çag Kadınlarından, Ortaçag cadıla-rının(?) yakılısından kim söz eder ki? Fasistlerle savasmaya kararverdigi ana kadar hiç pantolon giymemis Ispanyol kadınının elinderevolveriyle çekilmis fotografı neden Che’ninkiler kadar bilinmez?Fasistlerle karsılasana kadar kocasının sözünden, köyünün sınırla-rından hiç çıkmamıs Italyan kadınının yeraltı barikatlarında onlarcaerkekle birarada nasıl uyudugunu kim merak eder? ‘Onlar mezba-haya giden koyunlar gibiydiler’ resmi tarih yutturmalarının bir iseyaramadıgı Yahudi direnisindeki kadınlar peki! O dindar, masum,siddet karsın düsüncelerle büyümüs Yahudi kadınları! Neden ’gettoharekatı’ SS tugayı komutanı Jurgen Stroop ‘Önce Kadınları Vurun!’diye emretmisti askerlerine. Çünkü bu kadınlar yakalandıklarındaçogu kez kendi yapakları bombalan bellerine baglayarak hem ken-dilerini hem Alman askerlerini havaya uçuruyorlardı. Çünkü Ingilizgizli örgütü sefi söyle diyordu: ‘Hayatim seven herkes için önce ka-dınları vurmak çok akıllıca bir düsüncedir.’ Çünkü onlar kadınlarınkararlılıklarından, cesaretlerinden korkuyorlardı.

‘Himalaya köylüsü erkek ayıyla karsılastıgında magrurBagıra bagıra korkutur canavarı ve kaçırırAma böyle sıkıstırıldıgında ayının disisi, disiyle tırnagıyla saldırırÇünkü türün disisi erkeginden daha acımasızdır.’ (1)Bu acımasızlık degil baskaldırının kararlılıgıydı. Hem kendi tari-

hine, hem fasizme, hem dine, her seye baskaldıranın kararlılıgı.Ispanya’da, Italya’da, Polonya’da, Fransa’da, Hollanda’da. Rusya’da.

Yunanistan’da, Yugoslavya’da, Vietnam’da, Cezayir’de. Küba’da, Iran’daher yerde savasan bu kadınlar nerede? Hatta CTA’da. IRA’da, FKO’deRAF’ta. PKK’de ve diger örgütlerde savasan kadınlar nerede?

Ister müslüman, ister Marksist, ister komünist, ister anarsist ol-sun bu savasçı kadınların ortak bir yanı var. Tarih onları yazmadı,yazmıyor. Tarih1 kadınları reddediyor. Hele savasan kadınlan erkek-lerin tarihi kabul etmiyor!

‘... Kadınlan ipekli prangalarla ele geçirmeye çalıstıklarım ve on-lan kölece bir sevda kan-dırmacasıyla oyaladıklarını görüyordu: amabu kılık degistirmis korkutucu düzmecelik yalnızca onun karsı çıkı-

Page 79: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 79

sını güçlendirmeye yarıyordu.’(2)1- The Female of the Species - Rudyard Kipling-’Önce Kadınlan

Vurun’ adlı kitaptan.2- Godwin’in bir yazısından.Yararlanılan Kaynaklar1- Okurken sevmedigim ve pek ise yaramayan kaynaklar:‘Kadınlar ve Isçi Hareketi’, A. Mahaim-Alix Holt-Jocqueline He-

inem, Yazın Yayıncılık.2- Benim için okunmasının iyi oldugunu düsündügüm kitaplar‘Önce Kadınlan Vurun’, Eileen MacDonald, E Yayınlan.‘Dünyayı Degistiren Kadınlar’, Norgard Kohlhagen, Cep Üniver-

sitesi Kadın- Iletisim Yy.3- Okurken ‘iyi ki bunu okuyorum’ dedigim kitaplar:* Fasizme ve Alman Isgaline Karsı Silahlı Direniste Kadınlar, Ing-

rid Strobl, Belge Yayınlan.* Kadınlar Direnis ve Devrim, Sheila Rowbotham, Payel Yayınları.Su Çaglar

Page 80: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 81: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 8 (Aralık 1995)

Devlet ve Komplo Teorileri

Günümüzde herkes uzman... Ekonomi uzmanları ekonomik gidisatüstüne, toplumbilimciler toplumsal gidisat üzerine, siyasi gözlem-ciler ise siyasal gidisat ü-zerine yorumlar yapıyor. Her kategorideninsanların ideolojik önyargılarına göre böyle seyler yapmalarını el-betteki dogal karsılamak gerekir. Ne var ki, görünüste çokta zıt ku-tuplardaki yönelislere angaje görünen bireylerin benzer seyler söy-leyerek sadece telaffuz ya da nüanslar düzeyinde farklılasma duru-munda kalmaları çok ilginç.

Söz gelimi Türkiye’de en sagcısından en solcusuna hatta en ente-lektüeline, darbecisinden laisist’ine kadar her kesimde görebilecegi-niz bir ‘dıs güçler’ teorisi vardır. Bu kadar genis bir yelpazede kar-sılasılan bu ortak dıs güçler teorisi akla çok ilginç bazı sorular getir-mektedir. Eger bir göstergebilimci olsaydım bu dıs güçler teorilerininhepsini ortak metin olarak kabul eder, bunlarda geçen ‘dıs mihrak-lar’ ya da ‘dıs güçler’ vb. kavramları ortak payda, ortak gönderenolarak ele alır ona göre bir sonuca varmaya çalısırdım. Bu kadarfarklı görünen ideolojileri birbirine baglayan ortak paydanın ne ola-bilecegi konusunda kafa yorar ve sonunda, baslangıçta dogal olaraktemiz olan ‘bizim toplumumuza’, ‘milletimize’, ‘halkımıza’, ‘memle-ketimize’ tüm kötülüklerin dısardan bir takım güçlerce ithal olarakgetirildigi ve bu kötülüklerin bertaraf edilmesi için tanımlanan seyher ne ise (toplum, millet, halk, ülke) onun birlesmesi, bütünlesmesi,böl-yönet politikalarına karsı durarak bu oyunu bosa çıkarması ge-rektigi sonucuna varırdım. Yani her durumda aslolan bütünlüktür.Kaos, bölünme, savas vb. seyler geçicidir. Böylesi dıs oyunlar bosaçıkarılınca toplumsal hayat normale dönecek ve hersey tekrar gül-lük gülistanlık olacaktır. O zaman burada bir kez daha oturup dü-sünmek gerekir: Nedir dısardan gelen kötülüklere karsı savunulmasıgereken; devlet mi, millet mi, halk mı, toplum mu, ülke mi, vb. mi?Bu her nasıl tanımlanırsa tanımlansın anlasılan odur ki, teori ve ta-nımlama sahipleri kendilerini bu tanımlanan kategorinin içinde birunsur olarak kabul ettiklerinden buna karsı yapılacak her türlü te-cavüze tavır alıyorlar ve bu kategori içinde kötülük aramak aynı za-manda kendilerini de suçlamak anlamına geleceginden bu suça ortakolmak istemeyip herseyi dıslama yolunu seçiyorlar. Peki nedir bu dısgüçler, dıs mihraklar? Pek net olarak bilinmese de kimi dıs ülkelerinçıkarlarını koruyan bazı gizli servisler, ya da bazı ‘düsman’ devletle-

Page 82: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

82 editör: can baskent

rin hükümetleri yahut onların destegindeki bazı illegal örgütler, yada emperyalist-kapitalist devletlerin parayla yönlendirdigi çesitli çı-kar gruplarıdır. Tüm bu sag - sol, islamcı vb. kavramlastırmalarmortak paydasının milliyetçilik oldugunu görmek pek zor degil. Egersonuçtan sebebe varmaya kalkısırsak, tüm bu teorilerin ardında millibirlik ve milliyetçilik kavramlarını buluruz ki bu da olan biteni yete-rince iyi açıklayacagından oldukça islevsel ve yerinde bir tezdir.

Aslında bu milliyetçi ‘dıs güçler’ söylemi daha genis bir anaka-rada yapılmıs komplo teorilerinin sadece bir cografyada çıkıntı yap-mıs burnu gibidir. Toplumsal hayattaki komplo teorileri sadece ‘dısgüçler’ le sınırlı kalamayacak kadar yaygın ve kapsamlıdır. Ve asıl elealınması gereken bu komplo teorisi üretme kültürüdür. Her türdendogmatik düsüncenin inandırıcı olmak için basit, temel ve kıskırtıcıbazı konseptlere ihtiyacı vardır. Çünkü bu tür ideolojilerin kitlelerikazanmak gibi bir problemi vardır. Çünkü ancak kitleler kazanıldıgızaman iktidar kazanılabilir ya da sürdürülebilir. Ve çünkü kitlelerinyönetilmeye ihtiyacı vardır. Onlara neyin dogru neyin yanlıs oldu-gunu ögretmek, göstermek gerekir. Onlara ‘bilinç’ asılamak gerekir.Aksi takdirde kitleler bir yıgın ve sürüden farklı degildirler. Ideolo-jinin temel konseptlerinin ise en geri unsurları dahi kapsayacak se-kilde üretilmesi ihtiyacı ortaya çıkar. Burada söylemin, ne kadar ba-sitlestirilip, popülize edilirse o kadar çok kitlesellesecegi yankı bula-cagı hesaba katılır. Yani propaganda bir bakıma herseydir ve kitleleremuz niyetine bok bile yedirebilirsiniz, yeter ki isinizi iyi yapın. Halböyle olunca iktidar mücadelesi içinde olan çesitli siyasi fraksiyon-lar baslarlar halk dalkavukluguna; ‘benim isçim, benim memurum,benim köylüm dürüsttür, çalıskandır ama kötü amaçlı dıs güçlerinmasası bazı odaklar milli birlik ve beraberlik istemedigi için dirlik vedüzenligimizi bozmaya çalısıyorlar’ dır. Eger bir yerde grev varsa,bu grevin nedeni sefalete tepki gösteren isçiler degil, ‘amacı karan-lık, kıskırtıcı bazı kisi veya kisilerdir.’ Eger bir kitle gösterisi söz ko-nusuysa, burada kendiliginden gelisebilecek bir kitle inisiyatifi ye-rine ‘devlet düsmanı bazı provokatörlerin provokasyonlarından sözetmek gerekir.’

Veya söyle de olabilir; ‘memleketimizin bu hale gelmesinin asılnedeni kapitalist ve maddeci hristiyan batı dünyasıdır. Onlar nüfu-sunun %99’u müslüman olan bu ülkenin kalkınmasını ve güçlen-mesini istemiyorlar, bu yüzden de müslümanları birbirne düsürmekiçin çesitli oyunlar oynuyorlar. Laikler-seriatçılar diye müslümanlarıbölmeye çalısıyorlar. Bunlarla da kalmayıp müslüman Türk milletini(ya da Türkiye müslümanlarını) Arap ve Acem milletleriyle birbirinedüsürmeye, aralarını açmaya çalısıyorlar. Böylece siyonist-hıristiyanittifakı müslümanları güçsüz düsürmeye, onları sömürmeye devamedecektir.’ Bir baska görüse göre ise: ‘kapitalist emperyalist sistem,içine düstügü bunalımdan kurtulmak için her geçen gün daha acı-masız bir sömürüye yönetiliyor. Sömürü düzeninin pekismesi, isçisınıfının ve emekçi halkın yükselen mücadelesinin bastırılması için,yerli isbirlikçi tekelci burjuvazi ve yerli gericiligi her geçen gün dahafazla isçi sınıfına ve emekçi halka saldırtıyor. Emperyalist sistemin

Page 83: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 83

yerli misyonerleri olan devlet güçleri ve fasist hareket pervasızca sal-dırarak Kürt halkının ve Türkiye isçi sınıfının yükselen mücadelesinibogmaya çalısıyorlar. Böylesi bir konjonktürde Kürt ve Türk halk-larının ve isçi sınıfının birligi daha da yakıcı bir önem kazanıyor.’Tüm bu örneklerde; ideoloji sahipleri kendi kavrayıslarındaki top-lumsallıgı aslen pozitif ya da kaotik olmayan, barıs içinde biraradayasaması gereken bir öbek olarak görürler. Bu provokasyonları ya-panlar içerden birileri olamaz, Sivas’ta insanları canlı canlı yakanlarinsan degildir vs. Oysa toplumsalın kendisi uyum, düzen ve barısiçermedigi gibi, tersine kaos, siddet ve çatısma içerir. Toplum sal’aait insan kümelerinin çıkarlarının ortak olduguna dair istediginiz ka-dar ekonomik analizler yapıp onları barıs içinde birarada yasamayaçagırınız. Onlar sizlerin bu ekonomik, siyasi, kültürel tahlillerinizihiç bir zaman dinlemeyecektirler. Çünkü toplumsal çoktan onarıla-maz bir biçimde çatlamıs, kırılmıs ve kaosu içsellestirmistir. Bir se-riatçı niçin kendinden farklı düsünen insanlarla birlikte yasamak is-tesin! Onun mesajı vardır ve bu mesajı egemen kılmak istemektedir.Buna boyun egmeyen yok edilmelidir. Bir alevi, seriatçı gibi saldır-gan davranmasa da kendinden farklı olanlarla birlikte yasamak is-temez, sehrin belli yerlerinde öbeklenir, kız alıp vermemeye dikkateder. Bir isçiyle patronun birbirlerine ihtiyacı vardır. Fabrika olma-dan patron, patron olmadan da isçi olmaz. Bu bakımdan isçi sınıfı vesermaye sınıfı her ne kadar birbirlerinden hoslanmasalar da birbir-lerine ihtiyaç duyarlar. Ve toplu sözlesme gelip çattıgında da su yada bu sekilde anlasmanın bir yolunu bulurlar ama, yasama kültürüve inançları açısından birbirlerine asla tahammül edemiyor olabilir-ler. Burjuva bir patron fabrika dısında ‘sefil’ ya da ‘kültürsüz’ birisçiyi asla görmek istemez ve kendini malikhanelere, özel yerlere,yüksek sosyeteye ‘hapseder’(!) Keza bir eski Istanbul beyefendisi ilegecekonduda yasayan bir zontayı aynı otobüse bindirir-seniz ikisi debundan rahatsız olacaktır. Ayrılık noktaları sayısız derecede çogaltı-labilir ama sonuçta görülecek olan toplumsalın paramparça bir yapıiçerdigi gerçegidir. Bu paramparçalık hiç bir zaman bazı ‘safdillerinsandıgı gibi bir mozaik degildir Çünkü isgal ve siddet her yanda-dır. Vandalizm ve yagmacılık toplumsalın içindedir herkes adaletinkan dökülerek elde edilebilecegine inanmaktadır. Devlet tahakkümkültürünü toplumsalın en ücra köselerine kadar zerk etmeyi basar-mıstır. Çagımızın tüketim toplumu milyarlarca insan kadar tüketiciyaratmıs olsa da bu tüketicileri ortak tüketim ideolojisi altında birles-tirmeye çalıssa da tüketim kültürü barıs içinde birarada yasamayı ge-tirmemekte hatta gerektirmemektedir. Tüketim ideolojisinin her seyeeklemlenebilen hatta ondan öte eklemlendigi seye uyum saglayıpsonra onu kendine ait bir sey haline getiren müthis bir endüksiyongücü olmasına ragmen ve/veya böyle oldugu için tüketim ideolojisive kültürü hem her seydir hem hiç bir seydir. Yani hem insanları tü-ketici olarak konuslandırarak onları benzer davranıslar göstermeye,benzer alıskanlıklar edinmeye zorlar hem de onların dinsel, siyasi,ideolojik inançlarına dokunmaz, onlarla açıkça uzlasır ya da onlanbir sekilde kapsar. Çesitli kültürel öbeklerin önyargılarıyla herhangi

Page 84: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

84 editör: can baskent

bir tartısmaya girmedigi için de bu kadar kapsayıcı ve endüktif ol-mayı basarır.

Buradan hareketle tüm toplumsal düzen savunucularının (Pla-ton’dan Hegel’e, Muhammed’den Marks’a) topluma bir çeki düzenvermek gibi bos bir hayalin pesinde kosmus olduklarını söylemekabartı degildir. Özellikle kendi dogmalarının herseye cevap verebi-lecek tek realite oldugunu savunan bu düsünürler için varılan bunokta oldukça trajiktir. Söylemlerini modern - anti modern, emek-sermaye, inananlar-inanmayanlar ikilemi üzerine kuran tüm ideoloji-ler açıkça savas çagrısı yapmakta ve tahakküm kültürünü kendi kav-ramlarıyla doldurarak hakim kılmaya çalısmaktadırlar. Çünkü mız-rak çuvala sıgmamakta ve hiçkimse kendi kimliginden, inançların-dan vazgeçmek istememektedir. Bu durumda dikensiz gül bahçesihep baska baharlara kalmaktadır. Kaos’un, siddetin ve vandalizminbaki, barısın ve uzlasmanın ise dönemsel oldugu düsünülürse, Filis-tin’deki, Bosna’daki, Somali’deki, Çeçenya’daki, Irlanda’daki, Bask’taki, Kürdistan’daki vb. yerlerdeki bir türlü bitmeyen, bitemeyen sa-vasların sebebi biraz daha iyi anlasılabilir. Toplumsalın içerdigi tümbu kaos ve parçalanmıslık içinde en bütünlüklü sınıfın devlet yanibürokrasi oldugunu söyleyebiliriz. Çünkü degisken ekonomik ve sos-yal dengeler tüm sınıfsal kombinasyonları etkilese de etkilemedigitek sınıf devlet yani tahakkümün icracısı olan toplumsal katmanlar-dır. Söylemini özgürlük üzerine kurma derdinde olan biri cin ise,devleti içerdigi tüm bürokratik ve militarist katmanlarla birlikte enbütünlüklü ve statik sınıf olarak tanımlamak hiç de yanlıs olmaz.Çünkü bu sınıfın bütün ekonomik gerekçelerden daha sahici bir te-meli var, o da iktidardır yani tahakkümdür...

Olaya buradan baktıgımızda ne istedigimiz sorusuna eger özgür-lük cevabını verebiliyorsak, devrim düsünün, yalancı müttefiklerlebataklıkta bogulmasının önüne daha simdiden geçmis oluruz. Herkim ki, devletle bir derdi varsa ve illede özgürlük diyorsa o kimse-nin ideolojisine, sosyal sınıfına bakılamaz. Tahakküme karsı en sa-hici, en devrimci ayıraç devlete karsı olmak ve özgürlükçü bir ahlakıbenimsemis olmaktır.

Günümüzde politikacıların kitleleri yönettigini sananlar aldan-maktadırlar. Aslında burada yumurtu - tavuk ikileminin bir benzeridurumla karsı karsıya olundugunu belirtmeliyim. Meydanlarda kit-lelere yalanlar söyleyen o politikacılar bir sonraki seçim dönemindeseçilmeyi garantilemek için amuda kalkmak dahil herseyi yapmayahazırdırlar. Sözgelimi kendilerine oy veren yandasların devlet kade-melerine, KiT’lere, bazı stratejik noktalara yerlestirilmesinden tutun,yandas yörelere asfalt, elektrik, su, dogalgaz götürülmesi, ilçelerinil yapılması, taban fiyatlarının duruma göre yüksek verilmesi dahilbinlerce siyasi rüsvet biçimi mevcuttur. Muktedir olamadıkları (tanrıolmadıkları için) düsünülürse bu edim güçleri hiç de küçümsenme-meli ve politikacıların mı kitleleri yoksa kitlelerin mi politikacılarıkandırdıgı sorusu bir kez daha düsünülmelidir. Aslında burada nekitleleri ne de politikacıları kınamak gerekir. Çünkü temsili demok-rasi tam bir siyasi rüsvet sistemi olarak örgütlenmistir. Hem politi-

Page 85: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 85

kacılar hem de kitleler ne istediklerini ve ne alabileceklerini gayetiyi bilmektedirler. Politik akımlar kitleleri kazanmak için, oportünistdavranıyorlarsa da kitleler de az oportünist degildirler. Burada asıltrajedi ‘masum’ kitlelerin kandırıldıgını düsünen ve onları ısıklarıylaaydınlatmaya çabalayan aydınların umutsuz, çırpınıslarındadır.

Özgürlük ugrunda ölünmeye degecek kadar önemli bir seydir.Tüm dünyanın özgür olması büyük bir düstür. Anarsistler insan-ları özgürlük için mücadeleye çagırmaya hep devam edeceklerdirama bu benim kafamdaki özgürlük kavrayısını herkese önerdigimanlamına gelmez. Özgürlük önce benim problemim, benim gibi ka-fasında özgürlügü öncelikle kendi problemi olarak düsünenlerle bir-likte olmak için iyi bir baslangıç noktasına sahibim demektir. Kafa-sında özgürlük gibi bir problemi olmayanlarla ‘devrimci’de olsalarbir yol arkadaslıgı sözkonusu olamaz. Özgürlük, özgür olmak iste-yenler içindir. Tahakküm yandasları benim düsmanım-dır, köleler yada köle olarak yasamak isteyenler bırakalım öyle kalsınlar, onlaraözgürlügün ne ulvi bir sey oldugunu anlatacak sözcüklere sahip de-giliz.

Ahmet Arslaner

Bir Girisim Için Öneriler

Anarsistlerin bugün yasadıkları cografyada kendilerini ciddi anlamdavar edebilmeleri için öncelikli olarak mücadele tarzlarını olusturma-ları gerekir. Belirginlesmis bir mücadele biçimi hareketin artık sözlegitmeyecegini, eylemlilige geçilecegini ve anarsistlerin diger muha-lif gruplardan farklı olusunun, sadece hayata bakıslarıyla degil, ha-kim devlet güçleriyle savasma sekliyle de olacagını ortaya koyacaktır.Yasamı anlayısıyla, durusuyla, düsünce ve söylem farkıyla bugünekadar gelmis bir siyasi ahlak felsefesinin artık iktidar kaynaklarına,kendisine muhalif diyen diger hareketlere; teorisinin farklılıgını ak-tarmaktan çok pratik eylemlilik tarzının da farklı oldugunu göster-melidir. Sözle çok sey yapabilir, ütopyalar kurar ütopyalar yıkabiliriz.Ama sıra önce nasıl yapılıp, gelisecek oldugu saptanmıs bir perspek-tifin dogrultusunda eylemlilige, düsüncelerimizi hayata geçirmeyegelince yöntem belirsizliginden hiç bir sey yapamayız. Devrim, Ba-kunin’in dedigi gibi bir ayaklanmayla da gelecek olsa, insanlar ayak-lanmadan çok daha önce içlerindeki tahakküm kültürünün mira-sını öldürecekler ve ulasmak istedikleri yapıyı bugünden yasayacak-lardır, devrim sonrasında degil. Sonuçta bizler varlıklarıyla sistememuhalif, alternatif bir yasam sunan bireyler olarak, dogru oldugunainandıgımız düsüncelerimizi bugünden gündelik hayatımıza sokup,özgürlügünü arzuladıgımız insanlara, illa da bize ögretildigi gibi ya-samak zorunda olunmadıgını bunun dısında da bir sekilde payla-sarak, baskıya karsı müdahale ederek ayak direterek yasanabilece-gini göstermeliyiz. Tabii ‘birimiz bile özgür degilse hepimiz tutsagız’sloganına katılıyorsak eger. Yok amacımız sadece kendimize toplumdısında ayrıcalıklı bireyci bir özgürlük kazanmaksa; bunu zaten gö-

Page 86: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

86 editör: can baskent

rünüsle ya da iliski kurma biçimiyle saglayabiliriz. Sosyal hayattakendi ekonomik özgürlügünü kazanmıs kisiler veya gelirine ailesitarafından hesap sorulmayan kisiler, pekala da gözlerini kapatıp içedönük yasadıklarında ayrıcalıklarını koruyup baskıyla karsı karsıyakalmadan yasayabilirler. Bu durumda özgürlük arayısı direkt kendihayatına yönelik olacagından, diger insanların özgürlügü, hayatları-nın ezikligi onları ilgilendirmeyecek ve o insanlara örnek olmak gibibir kaygı da tasımayacaktır. Ben sahsi fikrim olarak, kendine özgür-lükçü diyen, tahakkümün her türüne karsı oldugunu belirten insan-ların, yasadıkları cografyadan baslayıp hayatı dönüstürmeleri gerek-tigine inanıyorum. Bunun da güncel olaylara direkt kendi gelistirdi-gin yöntemlerle tepki vererek olacagını düsünüyorum. Ayrıca, birey-selligini koruyan insanlar hayatı kökten degistirme mücadelelerini,yalnızca siddete dayalı içeriksiz, tepkisel eylemlilik olarak da görme-melidirler. Devrim, sınırları hakim güçlerce çizilmis baskı odaklarınıkurumları, kolluk güçlerini ve hepsinin kaynagı olan devleti siddetyoluyla tümden yıkmaksa da siddet, kesinlikle bilinçli biçimde uygu-lanan ve uygulayan kisiyi egemenligine almayan bir araç olarak kul-lanılmalıdır. Sadece tepkisel, o anki ruhsal durumumuza baglı yıkıcıegilimler, yine baska zamanki ruhsal durumumuza göre bizi pasi-fize edebilir. Daha da önemlisi bizi etkisi altına alabilir. Kisiligimizlebagdastırdıgımız fiziksel güç kontrolsüzce hayatımıza girip iliskileri-mizde belirgin bir tahakküm aracı olabilir. Mevcut sistem, insanlarınıegitirken nasıl ezeceksin, zayıf olanın ayakta kalmaya hakkı yok gi-bisinden söylevlerde bulunuyorsa, siddeti iliski biçimi olarak kulla-nan bir insan da kendine ne derse desin sistemin istediginden farklıdavranmayacaktır. Insan yasadıgı, egitildigi kültürünü bir anda bı-rakıp baska bir kültür ve ahlakla yasayamaz. Yaratmak istedigi yeniyasam onun için ne kadar dogru olursa olsun, çevresi hala yanlısbuldugu diger kültürel deger yargılarıyla yasıyor olacagından onuda bu degersiz buldugu ahlaka tanık edecektir. Bu nedenle, bireyle-rin ahlaklarını yasatabilecekleri, kendilerini deneyebilecekleri, baskainsanlara sistem içinde de komünal iliskilerin yasanabilecegini göste-rebilmeleri için öncelikle bir mekana ihtiyaçları var. Belirli aralıklarlagelinip kolektif üretime katılman bu yerde insan düsüncelerinin so-mut karsılıgını görecek, diger insanlarla hayatını paylasarak, bugünekadar kafasından geçirdigi ideal toplum biçimini sınırlı da olsa yasa-yacaktır. Burada olası bir yanlıs anlasılma üzerinde duralım. Bu ko-münler kesinlikle amaç degildir, yani insanlar dısarıda kendi komün-lerinin dısında sistem tarafından yapılan, dozajı baskaldırıya orantılısekilde artan bir baskı mekanizması varken yarattıkları, kısmi bir öz-gürlük yasadıkları komünlerine kapanmazlar. Komünler, insanlarınüzerlerindeki belli belirsiz baskıdan kaçıp sıgındıkları dıs dünyaylailiskisi kesilmis, güncel gerçeklikle ilgisiz mekanlar olmayacaktır. Bu-ralarda daha çok, simdiye kadar kullandıkları mülksüzlük, cinsiyet-sizlik, paylasım, iktidarsızlık gibi kavramlara verdikleri anlamlarlayasayacak ve ahlaklarının tutarlılıgını göreceklerdir. Bu sekilde elealındıgında komünler, devlet, toplum ve kurumlasmıs ya da kurum-lasmamıs her türlü baskıdan kaçıs degil, üzerimizde var olan veya

Page 87: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 87

olabilecek baskıyı yok etmek için hazırlık yapılabilecek merkezlerdir.Yani olmaları gerektigi gibi araçtırlar. Zaten yasanılacak olan kendiniyasadıgı süre içerisinde yine basta belirledigi amaçlar dogrultusundagidip gitmedigiyle kanıtlayacaktır. Her sey beklenilen sonucu ver-meyebilir. Kendi sorumlulugunun farkında olmamıs insanların katı-lımından tut da içerik olarak içine kapanık, asıl amacı olan, hayatıkökten degistirmeyi bir kenara bırakmıs, sadece komün içi yasamıamaçlayan bir yapıya dönüsebilir. Olay, bence deneyebilecek cesaretigösterip, tüm olumsuzluklara karsın yılmadan kendi mücadele tar-zımızı yaratabilmektir.Bu tarzın bir yolu da sloganlarımızda toprak,komün, özgürlük dedigimize göre komünden geçmelidir.

Hayatını, dogruluguna inandıgı ahlakı yönünde yasayan, rahat-sızlıklarında tepkisini açıkça ifade edebilen, tahakkümün etkisi al-tındaki insanlara karsı duyarlılıgını yitirmemis, bu duyarlılıgını dasadece siddet yoluyla ortaya koymayan, özgürlükçü kisiligini komü-nal yasama isteginden alan, otoriter iliskileri tümüyle reddetmis vebu tür iliskileri çevresinde görmek istemeyen insanların oturup dü-sünme zamanıdır. Yoksa elimizde tuttugumuz bir kaç güzelligi dehiç bir sey yapmamaktan yitirip gidecegiz. Her yeni gün yeni insan-larla ne yapabilecegimize karsı konusmaktansa, yine yeni insanlarınkatılımı engellenmeden herkesle ciddi bir programlılık ortaya kon-malıdır. Komünal yasamın gerekliligiyle birlikte basta degindigim verahatsızlıgını yasadıgım baskalarının da yasadıgını düsündügüm so-run bence budur. Ortalıkta ne yapacagız diye dolanmak, olayı sadecedergicilik olarak götürmek artık pek yeterli olmuyor. Dergilerin birmisyon yüklenebilmeleri için sadece söz degil, söylesi, panel, anarsisttarih içerikli film gösterisi gibi ilk planda aklıma gelen ve etkisi dahaarttırılabilecek hareketlilikler yapılmalıdır. Hem böylelikle dısımızdaolan, tanımadıgımız insanlarla iliski kurma kolaylıgı da saglanmısolur. Eger yapabileceklerimizde samimi isek, vazgeçebileceklerimi-zin farkındaysak, imkanlarımızı zorlayıp daha fazla insana nasıl ula-sacagımızı bulmalı, özgürlesme sürecini tahakküm kültüründen birkopus gibi algılayıp hayatın merkezine yerlestirmeliyiz.Bunun yoluda bence kanatları olusmus, alan çalısması yapan, kurumlarda tav-rıyla söz sahibi olmus, kesinlikle sosyal taraf olma amacı tasımadanhemen hemen her olusuma katılan, bunu gerçeklestirirken de yinehiyerarsisiz, sefsiz, birey inisiyatifine dayalı ortak karar mekanizma-sını uygulayan ve bir bölgede is bittiginde baska bölgede hiç terfietmeden, kimseye emir vermeye kalkmadan aynı yerden baslayacak,ilkelerinden taviz vermeyen bir yapı olusturmaktır.

Ilke Kara

Page 88: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 89: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 9 (Mart 1998)

Devrim ve Anarsi

Yeryüzünde hiç bir devrimci düsünemiyorum ki, devrim nedir? so-rusunu kendine sormamıs olsun. Devrim nedir? sorusu, mücadeleyebaslarken her devrimcinin kendi kendine sordugu ve cevabını arar-ken hızla döngüsüne kapıldıgı durdurulmaz bir tutku anaforudur.Paradoks gibi görünse de bu (utku, devrimciyi sordugu soruya ce-vap arayısından uzaklastırır. Çünkü, devrimin atılgan, coskun ruhu,onun retorigini daima gölgede bırakır. Bu nedenle, devrimci, sor-dugu soruya ha deyince teorik bir cevap bulamaz. Peki bu. sadecedevrimcinin mi cevabını bulamadıgı bir sonı? Elbette hayır. ‘Teorikaçıdan bir derya’ olan önderleriyle, toplumun nabzını elinde tuttuk-ları farz edilen nice isçi partileri, nice devrimci sendikalardan tutunda toplum kuramını didik didik eden sosyologlara varıncaya dekkimse kolay kolay bu soruya ortak bir cevap veremiyor. Devrim üze-rine çok sey söylenmesinin nedeni belki de budur. Isterseniz, halabirlikte aynı mitinglere katıldıgımız ve devrimin ruhuna en çok yak-lasan, onun sıcak solugunu yakından hisseden 68’lilere, devrim nedirdiye sorun, bakalım ortak bir cevap alabilecek misiniz?

Öyleyse, ben de devrimin bu karmasık içerigine dair, ‘teorik dog-rular’m kaygısına düsmeden, kimi duygusal öngörülerle çesitli ta-nımlamalara varabilirim.

Insanın iyi ile kötünün ayırımına varması çok eskiye, belki de ta-rih öncesine dayanır. Biz, iyi ile kötü arasındaki çatısmanın izlerimarkeolojik bulguların yanı sıra, çok degisik kaynaklardan türemis,birbirini tamamlayan ve dogrulayan mitoslardan görüp anlıyoruz.Anlasılan o ki, iyi ile kötünün kavgası Habil ile Kabil’den de ön-ceydi. Tarihte hep olaylar olurdu ve bu olayların adı iyi ile kötününkavgasıydı.

Önce sosyolojinin bir sorunu, sonra da temel bir konusu olarakdevrimin kuramlastınlması yüzyılın sonlarına dogru basladı. Fran-sız Devrimi’nden sonra ise, giderek iyice sekillenip çesitli kalıplaradöküldü. O günden sonra artık filozofların dikkatini bir sey çekmek-tedir; ardı arkası kesilmeyen ve her defasında gelip saray kapılarınakadar dayanan tarihteki bu tekerrürün temel bir dinamigi ve olgu-sal bir nedeni olmalıydı. Öyle ya, olgun bir elma nasıl yerçekimiyledalından kopup sasmaz bir biçimde yere düsmek zorun-daysa, top-lumu harekete geçiren, onu alt üst oluslara götüren bu doga yasasıgibi sasmaz bir toplum yasası da olmalıydı. Devrimin, filozofların

Page 90: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

90 editör: can baskent

aklından süzülerek geçip teorik seklini aldıgı, bilimsel mantıkla yüzyüze geldigi dönemidir bu. Artık iyi ile kötü arasındaki kavganın adıkonulmustur: Devrim! Toplum, hasta veya saglıklı olabilecek, olgun-lasıp çürüyebilecektir. Hatta kimi filozofların öngörüsüyle eski top-lum yeni bir topluma gebe kalacak, devrim de bu toplumun ebesiolacaktır. Dünyayı yorumlayanlar arasına Marx’ da katılmıstır artık.Plan ve programla rasyonellestirilen devrim, duygularını, ruhunu veözünü yitirerek bütünüyle kitabilesmis, gelisme ve kalkınma deni-len amansız hastalıga yakalanmıstır. Devrim belli bir sosyoloji man-tıgıyla -ve onun da temelinde ekonomi olmak üzere- teorik ve prog-ramatik seklini böylece almaya baslar. Toplumun ebesi olan devri-min neler yapacagı, hangi hedeflere varacagı artık bellidir. Devrim,teorisyenlerin kalemiyle bilimsel seklini alarak, ekonomi, felsefe vetarihle ayrı ayrı iliskilendirilerek materyalist tarih zincirinin zorunluhalkaları olarak örülmektedir. Ekonomi-politik üzerine insa edilenbu devrim sosyolojisinin bir tek amacı vardır: Insanın insanlık dısıyasamdan kurtulması!

Peki bu amaç temel anlamıyla özgürlügü içerir mi? Çünkü ‘insan-lık dısı yasam’ her tarihsel dönemde birbirinden farklı kriterlerle tas-vir edildi. Sözgelimi, Hıristiyan teolojisi için çok tanrılı antik dönem.Islam teolojisi için ‘yaratılıs’la baslayıp tek tanrılı dönemin baslangı-cına dek süren ‘cahiliye dönemi’, Rönesans ve aydınlanma filozoflarıiçin skolastik ortaçag dönemi, kapitalist çagın en modern düsüncesiolan sosyalizm için sınıflı toplumun dogusundan günümüze dek bü-tün insanlık tarihi ‘insanlık dısı yasam’dır. Devrim sosyolojisi, insa-nın insanlık dısı yasamdan her kurtulusuna bir özgürlesme olgun-lugu atfetmekle, hem devrimin temel kavramsal içeriginden hem deonun ruhundan kopup uzaklasmıstır.

Çünkü bu sosyoloji; Fransız Devrimi’yle Paris Komünü arasın-daki 80 yıllık dönemde, bütün ögrenci ve doktorlarıyla Hegel Okulu’nun klasik Alman felsefecilerinden, Ingiliz ekonomistlerinden ve Fran-sız sosyalist kusagı gibi genis kaynaklardan beslendi. Böylece, bilim-sel mantıgın yapı taslan üzerinde ilerleyerek sistematik bir düsünceniteligini aldı. Bir kalkınma aracı olarak sosyoloji laboratuvarındaasama ve ara asamalara ayrıstırıldı. Hayalın canlı akısındaki ama-cından koparılarak ölü formülasyonlara indirgendi. Devrim sosyolo-jisinin bu gelisim seyri, devrimi, insanın siyasi ve iktisadi özgürlü-günün temel bir aracı olarak kuramlastırdı. Devrimi, politik özgür-lük ilkesinin aracı olarak formüle eden aydınlanmacı düsünürlerinbirbirini tamamlayan bu toplum felsefesine karsı ilk baskaldırı ise,Proudhon’dan geldi. Proudhon politik özgürlügün toplumsal özgür-lük önünde daima bir engel olusturdugunu ve bu nedenle, her türlüpolitik örgütlenmeyi ve iktidarı reddeden bir anarsist oldugunu ilanediyordu.

1840’lann düsünürleri arasında hissedilir bir agırlıga sahip olanProudhon’un anarsi kavramım açıkça benimseyip, onu olumlu biriçerikle biçimlendirmesi, felsefe ve sosyalizm tartısmalarında kısa birsüre içinde etkilerini gösterdi. Bu etki. Fransız ütopik sosyalistleri dö-nemini sona erdirdigi gibi, onu Sol Hegelcilik’ten gelen Moses Hess

Page 91: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 91

ve Karl Marx gibi bilimci Alman sosyalistlerinden de ayırdı.Paris’te gizli gruplasmalara baslayan Fransız ve Alman komü-

nistlerinden ayn kalan anarsist Proudhon’un yasam ve mücadele se-rüveni kendi basına bir yazı konusudur. Anısına selam olsun deyipgeçelim.

1840’lardan itibaren Proudhon’un felsefe ve sosyalizm tartısma-larında araladıgı bu pencereden felsefi olgulara bakan bir kisi dahavardı: Rus kökenli Mihail Bakunin.

Felsefeyi, insanı kurtulusa götürecek bir yol ve dinin yerine ko-nulacak bir inanç olarak gören Bakunin, 1837 yılından itibaren RusHegelcileri arasında en belirgin kisidir. Içinde dogup büyüdügü Rusaristokrat çevresinin ve topçu subaylıgının nimetlerinden bir tatminbulamayan Bakunin, bir gün bütün bunları Rusya’da bırakarak ak-lını ve gönlünü kaptırdıgı hakikat’m ardına düser. O yıllarda hakikat,umumiyetle Berlin ya da Paris’tedir. Berlin’e, oradan da Paris’e ge-çen Bakunin, Besançonlu bir sarap üreticisinin oglu olan Proudhon’ubulur. Tartıstıgı konu; ‘insanın insanlık dısı yasamdan nasıl kurtu-lacagı’ sorunudur. Bakunin’in, bu Avrupa yolculugundan bekledigisey gerçeklesti; düsüncesi alt üst oldu: ‘Gerçekle uzlasma’dan, ger-çegin reddine, ‘felsefi eylem’den eylem felsefesini tartısma noktasınageldi.

1842 yılında yayınladıgı Almanya’da Gericilik makalesinde He-gelci felsefeden kopusunu ilan ederken, eylemin devrimci felsefesi-nin teorik temellerini ortaya koyuyordu. O güne dek felsefe çevre-lerinin soyut bir spekülasyon olarak tartıstıkları gerçek kavramını,gerçegin devrimci yoldan degistirilmesi gibi yepyeni bir tarzla elealıyordu: ‘Nitel bir dönüsüm olacak, veni bir yasam, hayat veren biresin, yeni bir gök ve yeni bir dünya’, bugünkü uyumsuzluklarımızınuyumlu bir bütün içinde eriyip yok olacagı genç ve güçlü bir dünya.Yıkan ve yok eden ölümsüz ruha güvenelim. Çünkü, hayatın son-suz ve akıl almaz yaratıcı kaynagıdır bu. Yıkıcı tutku aynı zamandayaratıcı bir tutkudur’ diyordu.

Içinde yasanılan ‘gerçekligin’ ve düzenin anarsist devrimci biryoldan topyekün yıkılması gerektigini ilan eden Bakunin, devrimsosyolojisinin aydınlanmacı ve Sol Hegelci zemininden kesin bir bi-çimde koparak devrim kavramım, toplumsal özgürlük ve anarsi kav-ramıyla birbirinden koparılamaz bir bütünlük içinde, hem teorik ola-rak yeniden düzenledi hem de devrimci eylem biçiminde hayata uy-guladı.

Kuskusuz, ondaki bu temelden degisimi etkileyen kisi Proud-hon’du. Paris’te geceler boyu süren tartısmalarda Bakunin’in sekil-siz devrimciligi iyice belirginleserek yasamı boyunca sürecek olanbiçimini aldı. Bu süreç aynı zamanda Marksizmle anarsist hareke-tin karsılıklı sekillenisi, olgunlasması, zaman zaman aynı zeminlerdebulusması ve en sonu da I. Enternasyonal’deki kavgayla tamamenbirbirinden koparak gelip tarihi yol ayrımına varması sürecidir. Ba-kunin iste bu süreçte etkili ve belirleyici bir figür olarak anarsizmekarakterini kazandıran kisi oldu. Bu karakter, bir mihenk tası isle-viyle, Marksizmle anarsizm arasındaki en önemli ayraçlardan biri

Page 92: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

92 editör: can baskent

olan devrim kavramının muhtevasına isledi.Marksist teorinin bilimsel bir titizlikle ifade elligi devrim, siyasi

erki ele geçirerek, onu bütün kurumlarıyla toplumsal alanın reali-tesine yemden uyarlar. Neresinden bakılırsa bakılsın toplumsal birdönüsüm degildir bu. Tersine, bin yıllık, asınms deforme konum-ların, sosyal ve kültürel yapılana sosyal bir krizle aniden alevlenippolitik bir fonu alarak yeniden toplumsal realitedeki rejimin akısınagirmesidir. Olay, inkılap boyutları içinde siyasal bir erk degisikligidir.Dolayısıyla, insanın uçan dogasından, binbir türlü içgüdüsünün dısavurumundan ve akıl dısı çılgınlıgından uzaktır. Ekonominin güncelseyriyle belirlenmis ölçüde reel ve politik akla dayalıdır. Hesap dısıhiçbir beklentiye, hiçbir sürprize yer yoktur. Meta dolasımı ve ser-best isgücü önündeki engellerin ya da üretim araçları üzerindeki özelmülkiyetin siyasal zor’la ilga edilip törenle devletlestirilmesinde an-lasılamayacak hiçbir soyutluk yok. O nedenle, kendi ekonomi-politikmenzilinde güncel ve somuttur. Ama, asla devrimin ruhuna erise-meyecek denli statükocu ve rasyoneldir. Çünkü, devrim, güncelinrasyonalitesini parçalayıp yıkacak kadar irrasyoneldir.

Anarsi ise, tarihin hiçbir zaman tanımadıgı en radikal degisimiönerir. Anarsizmin önerdigi kadar toplumsal köklere dogru derin birdönüsüm tek bir terimle ifade edilebilir: Devrim! Bu yüzden devrimtotal reddir. Erk ise, toplumsal bir düzenleyicidir. Devrim toplumsaldüzenleyiciyi yıkmak, parçalamak yolunda ve hedefinde olmalıdır.

Yeniden basa dönerek devrim nedir sorusunun cevabını kimi fel-sefi çıkarsamalarda arayalım:

Devrim tasarım ve eylemdir. Tasarım, bellekteki isyandır. Karan-lık isyanın anasıdır. Isyan karanlık kuytuda mayalanır, büyükçe birenerji kasırgasıyla açıga çıkar. Devrim, çemberi sonsuza varan da-iresel bir mekanda zamanın tamamlanmasıdır. Yani, toplumsal dü-zenleyiciden kaynaklanan bütün kültürel sekillenisleri, yasaları, gö-renekleri ve zamanı önce ile sonra olarak kitlesel bir bellek arınma-sıyla ikiye ayırıp, hedef ile an arasında yola koyulmaktır.

Devrim, topluma yeniden anlam veren, bir mesruiyetin sonunuve bir baskasının baslangıcını ilan eden bir an’dır.

Tören ve tatil gününün ilan edilmesi, devrimin baslangıçtaki sen-ligini bitirir, onu statik duraganlıga dogru sürerek dondurur, kalıp-lastırır ve tamamlar. Tamamlanmıs devrim baskaldırıyı dıslar. Sid-deti yasallastırır, terörü mesrulastırır. Devrim tarih asındır tamamla-namaz, tamamlan-mamalıdır.

Anarsiye gelince: O, renklerin, seslerin, her türlü insani içgüdü vedevinimin, tutku ve ahengin kaotik toplamıdır. Sayısız hayat dama-rından beslenen, binlerce kutbun ortasında özgürlügün ısıltılı renkcümbüsüdür.

Anarsi hiçbir seye gem vurmadıgı, tüm içgüdülerin serbest bıra-kılmasını, dısa vurulmasını istedigi için devrimin özü anarsidir.

Isimsiz

Page 93: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 93

Fetisizm ve Hobi Anarsistligine Hayır!

Anlasılan o ki, ates hırsızı’nın kapagındaki kara bayragın altına yak-tıgımız ates, yeni renklere ve yeni kılıflara bürünmüs renk fetisizminitutusturmaya yetmiyor. ‘Ilke Kara, Karasavas, Kara selamlar. Karagünler’ türünden isimler ve kelimeler tedavüle girdikçe, insan isteristemez bu isin sonunun nereye varacagını merak ediyor. Zira ‘kara’fetisizminin ayak seslerini duyar gibi oluyoruz. Masum bir sempa-tiyle baslayan bu kara ilgisi, tutkuya ve ardından da saplantıya dö-nüsecege benziyor. Öyleyse buna ilk çelmeyi takmanın zamanıdır.

Kızıl günes, kızıl yıldız, kızıl kayalar, kızıl çiçekler, kızıl saçlı, kızılgözlü, kızıl yürekli; evet böyle uzayıp gidiyor ‘kızıl liste’. Yıllar yılıbizleri tek renge itaat etmeye zorlayarak tektiplestiren kızıl fetisizmi-nin beynimizde olusturdugu tabuları henüz yeni yeni yıkmaya bas-lamısken bu defa da tutup kara tabusunun tohumlarını serpmek deneyin nesi oluyor arkadaslar? Yoksa tek tip kızıl renksizligi doyasıyayasamadık mı? Kızıl tabelayı söküp yerine kara tabelayı monte etmekve böylece aslında tabunun varlıgını sürdürüp sadece rengini degis-tirmek ne demek oluyor? Anarsist yaratıcılık dedigimiz sey bu muarkadaslar? Pek çok arkadas dergiye yazdıgı mektubu ‘kara selam-lar’ ile bitiriyor. Dogrusu çok merak ediyoruz, kara selam ile kara ol-mayan selamı nasıl birbirinden ayıracagız? Selamın kara renkli olanınasıl bir sey acaba? Bu kolaycı yaklasımlardan hepimiz yıllarca çektikve böylesine su katılmamıs renk fetisizmini bir kere daha yasamayahiçbir sekilde niyetimiz, tahammülümüz olmamalı. Bu kara tutkunuarkadaslar sunu bilmelidirler ki, hayata bir kez karanın penceresin-den bakılmaya baslandı mı, bu isin sonu gidip her seyin kara ile ifadeedilip, karanın göklere çıkarılmasına varır. Açıktır ki, böylesine yüce-lestirilip, tabulastırılan bir karanın, kızıldan öyle fazla bir farkı falanda kalmayacaktır. Kızıl fetisizmini elestirirken, bir yandan da karayıallayıp pullamak hangi gerekçeyle açıklanabilir?

Fetisizm bu kadarıyla, bu sözlü düzeyle sınırlı kalsa yine iyi, amabakılan isi o kadar ilerletmisler ki, neredeyse koca bir endüstri dog-mus. Boy boy siyah tisörtler, kolyeler, bileklikler üzerine islenmisanarsist semboller, çantalara, ceketlere, kot pantolonlara ve postal-lara çizilen-yazılan A sekilleri, sloganlar, siirler ve saire ve saire...Inanır mısınız, bir arkadasın burnuna taktıgı bir hızmanın üzerindebile daire içinde a isareti gördüm! Bu ne telas, bu ne fetisizm, bu nedoyumsuzluk allah askına?

Peki tüm bunlar neyin ifadesidir? Yüzüne, gözüne, yıgınla sem-bol asan - çizen- takan, donanma generallerinin gögsüne madalya-larım sıralaması gibi bir sürü rozet asan, ayaklarından tutun da sırtçantalarına kadar her tarafına ‘yazılama’ yapan arkadaslar neyi ka-nıtlamaya çalısıyor? Bize ne anlatmaya çalısıyorlar da biz anlamıyo-ruz? Lütfen böyle bir tiplemenin bir tercih, kisisel bir begeni olduguiddia edilmesin! Öyle olmadıgını hepimiz biliyoruz. Eger bu bir ter-cihse, neden birisi de kalkıp Çinliler, Araplar, Afganlılar gibi giyin-mez öyleyse? Tercihler neden her defasında kara deri cekete, siyahkotlara, rock ve metal müzige yöneliyor? Herhalde bu bir tesadüf

Page 94: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

94 editör: can baskent

olmasa gerek! Öte yandan, böyle bir tiplemenin toplumun yerlesikkılık- kıyafet egemenligine, ceketi devamlı ilikli olan kravatlı memurdüzenine karsı bir baskaldırı oldugunu iddia eden arkadaslar da çok.Ancak bu yaklasımın samimiyetine inanmak bir hayli zor. Madembu kadar düzene baskaldırma sevdasıyla yanıp tutusuyoruz, öyleyseneden diger baskaldırı biçimlerini de hayata geçiremiyoruz? Okulu-muzda, mahallemizde, yanıbasımızda 24 saat dikilip bizi gözetleyenotoriteler, kılık-kıyafet otoritesinden daha mı soyut?

Arkadaslar, bu fanatik biçimciligi sorgusuz sualsiz bir sekilde sin-dirmek anarsizmin ruhuna pek de denk düsen bir tavır olmasa ge-rek. Bütün devrimci degerleri birer tüketim nesnesi haline getiren bupanayır modasının üzerinde biraz durup düsünsek fena olmaz mı?Elbette begenilerimiz ve tercihlerimiz üzerinde söz sahibi olmak du-rumundayız, ama öte yandan da anarsistler, birer ayaklı reklam pa-nosu olmamalıdır diye düsünüyoruz. Giderek standartlasan bu tarz;farklılık, aykırılık olmaktan hızla uzaklasıyor! Hiç kuskusuz isteyenistedigi seyi giymekte, takmakta özgürdür. Ama özgürdür diye isi birtür anarsist üniforma saçmalıgına vardırmanın da alemi yok. Giyim -kusam tarzlarındaki bu ‘anarko-fetisizm’, anarsistligi sirk palyaçolu-guna dönüstürmemelidir. Anarsist devrimci, otoriteye karsı gelistir-digi baskaldırılarda, gerçekten akıllara durgunluk veren seytanlıklardener. Ama her defasında tutarlılık seviyesini özenle korumaktan dageri durmaz. Anarsistler hiçbir zaman düzeysiz ve içeriksiz tavır-lara umut baglamadı. Anarsizm ile yeni yeni yüz yüze gelen gençhararetli arkadasların ‘ilk müdahaleyi’ giyim kusam tarzlarına yap-maları elbette yadırganacak, elestirilecek bir durum degildir. Bizimvurgulamaya çalıstıgımız sey ise, bu oto-müdahalenin giyim kusamtarzlarıyla sınırlı kalmayıp yasamın bütün alanlarına yayılmasıdır.Örnegin hiçbir anarsist sembolü kaçırmayan dostların, aynı duyar-lılıgı diger çalısmalara da göstermelerini beklerdik. Anarsist olmak,dıs görünüsümüzün degismesinden ibaret olmamalı.

Isimsiz

Page 95: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Sayı 10 (Nisan - Mayıs 1999)

Heyheylerim Üstümde

1. Seçimler geldi çattı. Tasası bana düstü: Kime oy verecegim? Biliyo-rum, dogrusu herkesin oyunu kendine saklaması, kimseye vermeme-sidir. Ama bunu nasıl yaparsın, bunca oy vericiler arasında? Insanlaroy vermeye öyle tesne ki, senin seçime katılmayısın anlamını yiti-riyor. ABD’de oy verme oranı yüzde kırklar dolayındaymıs. Bizdeyüzde altmıs bile olsa, ne cahilligimiz kalıyor, ne ‘yurttaslık sorum-lulugu’. Yurttasın baslıca üç görevi varmıs: Biri para verme (vergi),digeri can verme (askere gitme), üçüncüsü de oy verme. Malını, ca-nını devlete vermek yetmiyor, bir de oyunu vereceksin. Aslında budevlettaslık sorumlulugudur, yurttaslık degil. Çünkü yurt insandanhiçbir sey istemez, isteyen devlettir. Yun yalnızca verir. Ama insanınaçgözlülügü, yurdunu, yani dogayı talan etmekle sonuçlanır. Dog-rusu bu talan, insan topluluklarının belli bir örgenlesmis biçimi olandevlette yapılır. Devletler olmasaydı, hiçbir çevre sorunu-olmazdı.Devletler, aralarındaki üstünlük mücadelesini, yalnızca birbirleriylesavasarak degil, günümüzde daha çogu dogayı tahrip ederek yapı-yor. Kim doganın daha çok altını üstüne getirmisse, o daha ileri, dahakalkınmıs, daha zengindir. Ve bu yarıs bir mesruluk kazanıyor: Ne-den biz onlardan geri kalalım? Ilerleme ya da geride kalma yarıstasöz konusudur.

2. Yurt, insanlılastınlmıs doga parçasıdır. Yurttasın sorumlulu-gundan söz edilecekse, bu, öncelikle onun doga karsısındaki tulu-munda aranmalıdır. Öte yandan insan doganın bir parçası oldugunagöre, aynı sorumluluk onun kendi dogası için de söz konusudur. Buiki doga, yani insanın dogası ve genel doga birbirini yok edebilecekdenli çeliski içinde olursa, bu çeliski, gelisme olsun, uygarlık olsunhiçbir sey adına masum, mesru gösterilemez. Insan-doga uyumu, il-kin insanın kendi dogasıyla barısmasıyla olanaklıdır. Özellikle mo-dem çagdan beri bu barıs yitirilmistir. Insanlık, eger sürekli barısçagına gerçekten girmek istiyorsa, her seyden önce, bu son birkaçyüzyıllık geçmisini dogru biçimde sorgulamalıdır. Dogaya egemenolmak diye baslayan sürecin asıl amacı insana egemen olmaktır. Bin-lerce yıllık tarihinde kılıç yoluyla dize getirilemeyen insan, bu kezdogaya egemen olmak adına bilim ve teknoloji yoluyla sindirilmekistenmektedir. Böylece bir yandan doga, diger yandan insan dogasıuysallastınlmak isteniyor. Kuzuların sessizliginde Tanrıların isi ko-laylasır. Onların isini kolaylastırmak istemiyorsak, her dem heyhey-

Page 96: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

96 editör: can baskent

lerimiz üstümüzde olmalı.3. Yurttaslık ile devlettaslık kavramlarının sınırlan iyi çizilmeli.

Ama özellikle anarsizme karsı çıkanlar böylesi bir açıklıgı görmekistemezler. Çünkü onlar, herkes için iyi bir etki bırakan yurt sözcü-günün içine devlet anlamını koyarlar. Açıktan açıga devleti savuna-madıklan için, bunu yurt sözcügüyle yapmak isterler. Oysa bu ikikavramı birbiri karsısında sınırlamak hiç de güç degildir. Insanınyurduyla bagı tek yönlü ve gönüllüdür: Insandan yurda dogru. Buyüzden kimse yurdunu terk etmek istemez. Buna mecbur bırakılan-lar ise gittikleri yerlerde ömür boyu yurt, sıla hasreti çeker. Amadevlet sahipleri dısında hiç kimse, ‘Ah benim devletimi’ deyip, ‘dev-let hasreti’ çekmez. Devlet-insan bagı ise çift yönlü ve en azındanbir yönü zorlayladır. Devletin insana yükledigi yükümlülükler, dev-letten insana olan zorlayıcı yönü, insanın devletten beklentileri vealdıgı nimetler de karsı yönü gösterir. Bazen bu da örnegin egitimdeoldugu gibi zorlayıcıdır. Devletten kurtulmanın iyi bir yolu, onunnimetlerine sırt çevirmektir. Dendigi gibi her nimet bir külfet karsılı-gıdır.

4. Insan - doga iliskisinin bir tarzı da dogaya ad vermedir. Doga,adlandırılmak yoluyla insan için bildik olur, tanıs olur. Verilen adınnesnesiyle daima bir uygunlugu gözetilmistir. Bu, insan adlarındada böyledir. Adına uygun davranan biri için eskiden ‘ismiyle mü-semma’ denirdi. Çamlıhemsin’in öteden beri deli dolu akan, ismiylemüsemma bir deresi vardır: ‘Fırtına Deresi’ Simdilerde üstüne barajyapılacakmıs. Bari adını da degistirsinler. Örnegin ‘uslu dere’ olabi-lir.

5. Iktidar sözcüleri, baskaldıran insanın karsısına dikiliyor: ‘Had-dini bil!’ Anarsizm el kitabının bir baslıgı söyle olmalı: ‘Haddimibilmezsem ne olur?’ Max Stiner söylüyor: ‘Devlet, ancak haddini bil-mez basına buyrukluk tarafından alasagı edilebilir.’ Doganın çocuguinsan, doga gibi basına buyruk olmalı.

Heyheyleriniz üstünüzde olsun!Ömer Naci Soykan

Kürt Hareketinde Yeni Bir Dönem

Daha öncekiler gibi bastırılacagı söylenen 29. Kürt ayaklanması bir-kaç ay sonra 15. yılını geride bırakacak. Askeri yaygınlıgı önemliölçüde kontrol altına alınsa da hala pek çok bölgedeki varlıgı veeylemlerini intihar gibi uç bir boyuta vardırması, hızından pek debir sey yitirmedigini gösteriyor. Öte yandan, dünyanın her tarafınayayılan Kürtler, Avustralya’dan Ingiltere’ye, Japonya’dan Fransa veKanada’ya kadar neredeyse dünyanın her ülkesinden ‘ulusal özgür-lük’ taleplerini yükseltiyorlar. Gidilmeyen bir Kenya kalmıstı, nihayetoraya da gidildi!

Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan kaçırılmasıyla, Kürt hareketi yenibir döneme girerken Türkiye daha da zor sorunlarla karsı karsıya ka-lacak. Devletin su günlerde son sınırına kadar kullandıgı zafer psiko-

Page 97: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 97

lojisi, sanırım Öcalan’ın ilk durusmasından itibaren degismeye basla-yacak. Aslan avının heyecanı yavas yavas yatıstıkça sorunun özündebir degisiklik olmadıgı, asker cenazeleriyle ortaya çıkacak. Çünkü,bedeli insanın sopsomut yasamı olan bir sorun yüz yıldır yok sa-yılıyor. Oysa Kürt gerçekligi, zamanın unutturacagı bir sorun degil.Devlet, bu konuda bilinen katı tutum ve kararlarından vazgeçmedigisürece daha nice insanların kanına mal olan bu sorun etnik-siyasi birkangren olarak devam edecektir. Öcalan’ın ele geçirilmesiyle yenibir sürecin baslayacagı herkes tarafından dile getiriliyor. Hükümet,kendi hedefleri açısından bazı adımları atacagını açıkladı. Bu yön-deki olası gelismelerin özeti su: Devlet, sorunun çözümü anlamınagelebilecek adımları atmayacak. Hükümet bunun isaretini kesin birdille verdi. PKK militanlarını pismanlık yasası çerçevesinde teslim ol-maya çagırması hiçbir müzakereye yanasmayacagı anlamına geliyor.Hatta bölgede her türlü kontrolü saglayarak sorunu mevcut haliyletasfiye etme planları gelistirmektedir.

Biz anarsistler, federasyonu merkezi yapılara bagımlı bir yönetimmodeli olarak reddederiz. Bizim için federasyon, ancak otonomla-rın yan yana, esit ve ademi merkeziyetçi bilesimini koordine etmekanlamına gelir.

Bölgede küçük sanayi ve hayvancılıgın canlandırılması, tarım vesanayi yatırımlarının kısmen baslatılması, köylere kontrollü bir geridönüsün saglanması, kapalı okulların yeniden açılması, OHAL’inkaldırılması, köy koruculugunun alanı daraltılarak daha da milita-rize bir sistemle yeniden örgütlendirilmesi, kısaca Ecevit’in ‘bölge-sel esitsizlik’ görüsünden hareket edilip bölgenin ekonomik ve sos-yal kalkınmasına hız verilerek sorunun ‘bitirilmesi’ hedeflenecektir.Devlet su anki tavrıyla bundan bir adım daha öteye geçmeyecegi-nin isaretini veriyor. Ancak, uluslararası arenada, sorunun çözümüyönünde ciddi baskılarla karsılasacagı kesindir. Bunun örnekleri öte-den beri vardı. Buna ek olarak; Kürt hareketinin, sürdürdügü diplo-masiyle uyumlu bir görünüm alması ve siyasi temsil engelini asarakuluslararası lobilerde hızla kabul görmesi bu sonuca yol açacaktır.Bütün bunlar devleti, Kürt sorununu her defasında birileri tarafın-dan kullanılacak bir koz olmaktan çıkarmak gerektigine ikna ede-cektir. Bu durumda da atacagı siyasi adımlar, sanırım Kürt etnikrealitesinin degil, kültürel folklorik degerlerin kabullenisiyle sınırlıkalacaktır. Bu da; Kürtçe basın-yayın hakkının ismiyle zikredilerekyasal güvenceye alınması, Kürtçe yayın yapan radyo ve televizyo-nun kabulü, yasal sınırlar içindeki kültürel ve siyasi örgütlenmeleremüsamaha gösterilmesi, DGM’lerin kaldırılması, Terörle MücadeleYasası’nın degistirilmesi, siyasi af ilan edilmesi, askerligin yeniden12 aya indirilmesi, vatandaslıktan çıkarılanların tekrar kabulü vs...Devletin, gerek Kürt gerek uluslararası mercilerin baskısıyla çöze-cegi Kürt sorunu budur. Elbette bu bir çözüm anlamına gelmeyecegiiçin sorun devam edecektir.

Çözüm Ne?Bu noktada biraz da Kürt cephesindeki yeni beklenti ve sekillen-

melere bakmak gerekir. Kürt hareketindeki yeni yapılanma sorunun

Page 98: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

98 editör: can baskent

siyasal düzeyde çözümünü saglayabilecek mi? Öncelikle, ‘siyasal çö-züm’den ne kast ediliyor, önerilmek istenen sey nedir? Kürt bası-nında, bagımsız ulusal devlet hedefi dısındaki siyasal çözüm; ulusalkültürel özerklik, otonomi ve federasyon gibi kavramlarla ifade edili-yor. Kürt sorununu Türkiye özgülünde ele aldıgımızda mevcut sınır-lar içinde yeni bir siyasi yapı önerilmis olur. Bu da özetle; Kürtlerinetnik varlıgının kabulünden öte, bu varlıktan dogan siyasi haklarınınAnayasa’da belirtilerek garanti altına alınmasını gerektirir. Örnegin,otonomi veya federasyon çözümünde anlasma kosullarına baglı ola-rak dillerinin ikinci bir dil olarak resmilesmesi, idari yapıda Kürttemsilinin olusması, otonom bölgenin yönetim mekanizmasının ya-sal olarak düzenlenmesi vs...

Anayasal çerçevede ikili toplum anlamına gelecek olan federas-yon, ortak merkezi yapıya bagımlı olmak kaydıyla ulusal bütün ku-rumlarının teskilini gerekli kılar. Bu arada sunu belirtmek gerekir:Kuskusuz bu tanım, federasyonun tahakküm toplumuna uyarlana-rak deforme edilmis bir tanımıdır. Biz anarsistler, federasyonu mer-kezi yapılara bagımlı bir yönetim modeli olarak reddederiz. Bizimiçin federasyon, ancak otonomların yan yana, esit ve ademi merke-ziyetçi bilesimini koordine etmek anlamına gelir. Konuya dönersek;Kürt ulusal grupları bugüne dek hep bagımsız ulusal devlet talebiyleortaya çıktıkları için, örnegin Türkiye somutunda otonomi ve fede-rasyonu, bir çözüm programı olarak detaylandırıp sunmamıslardır.Son yıllarda ulusal bagımsızlık yerine, sık sık ‘siyasi çözüm’den sözeden PKK de bu kavramın içerigini yeterince izah etmemis. Siyasi çö-züm hangi haklan kapsayacak, ne tür yasal düzenlemeler getirecek,hangi siyasi ve cografi alana uygulanacak? Bunların hiçbiri belli’ de-gil. Çünkü, ‘siyasi çözüm’ diye baslı basına bir formasyon yoktur.Örnegin, sorunun savas yoluyla, yani taraflardan birinin askeri basa-rısıyla sonuçlandırılması pekala bir siyasi çözüm degil midir? Özel-likle ateskes ilan edildigi zamanlarda Öcalan’ın ifade ettigi anlamıylasiyasi çözüm, ulusal kültürel özerklige tekabül ediyor. Yine de bu çö-zümü genel anlamda otonomi kavramıyla özdes olarak düsünelim.

Ulusal Sorun Klasik Anlamını YitirdiHer seyden önce, bugünkü dünya siyasetinde ulusal sorun klasik

anlamını yitirdi. Tek merkezli egemen dünya siyaseti, uyguladıgı sta-tüko politikasıyla uyumlu olmayan hiçbir talebi kabullenmiyor. Çokgüçlü toplumsal bilesenleri olan ulusal ayaklanmalar bile uluslara-rası diplomasinin kıskacına alınarak massediliyorlar. Bagımsız ulu-sal devlet kurma iradesi, dünyanın tek egemen gücü olan ABD’nintasarrufuna geçmis bulunuyor. Eskiden uluslararası siyasetin denge-leri bugünkü gibi tek merkezden yönlendirilmedigi için, ulusal hare-ketlerin kendi dinamizmi, güç dengeleri arasında zaman zaman olu-san boslukları kendi lehine çevirebiliyordu. Oysa günümüzde, ulu-sal kurtulus hareketleri toplumsal içerikten hızla soyutlanarak statü-koyu dayatan güçlerin politik manevralarının basit birer aracı halinegeldiler. Kendilerini boyunduruk altına alan merkezi güçlere karsısavas açarken, destegini aldıkları benzer baska güçlerin politik he-sapları içinde birer koz haline geldiler. Ayrıca; savas teknolojisi, as-

Page 99: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 99

keri egitim, istihbarat ve lojistik destegin, mücadelenin kaderini be-lirleyici bir öneme sahip olması, ulusal güçleri eskisinden çok dahafarklı destek arayıslarına ve oldukça komplike iliskilere zorluyor. Budurum, söz konusu ulusal sorunu dogrudan dogruya bir dizi dev-letin sorunu haline getirerek onların siyasi çıkarları dogrultusundaolusan dengelere mahkum ediyor.

Öcalan’ın yakalanması üzerine tepkilerini dile getiren Kürt grup-larından biri olan Kawa örgütü, çesitli devletlerle kurulan iliskileriima ederek ‘Bagımsızlıgımızı ve özgürlügümüzü elde etmek için özgücü-müze dayanmaktan baska seçenegimiz yoktur’ diyordu. Demek ki,savasın günümüzde bütünüyle teknik bir mücadeleye dönüstügünügöremiyor. Mücadeleler, eski çaglardaki gibi mızrak, kılıç veya yakıntarihteki gibi basit piyade tüfegiyle yapılıyor olsaydı, Kawa kendi öz-gücüne dayanabilirdi. Oysa, savas artık teknik bir uzmanlıkla sürdü-rülebilir. Bu teknik uzmanlık ise, her türlü lojistik ve konvansiyonelsilahın donanım ve kullanımı için sıkı bir askeri egitim, istihbaratve karsı istihbarata dayalı askeri stratejiyi, milyarlarca dolarlık büt-çeleri, diplomatik üstünlükleri ve buna ek olarak insan gücünü ge-rektirir. Bütün bunlar da bir baskasına karsı kullanılmak üzere çesitlidevletler tarafından üretilmekte ve savas piyasasına sürülmektedir.Para karsılıgında silah ve mühimmat alabilirsiniz, ama o silahı yö-nelteceginiz hedefe dair savas stratejisini ve istihbaratı her zamanparayla alamazsınız. Ancak ödün verirseniz, yani baskasının kozuolursanız alabilirsiniz. Teknoloji, mücadele ve savas alanında da herseyi degistirdi. Artık insanın kitlesel gücü savasın askeri boyutunuetkilemiyor, ona yön veremiyor. Para, diplomasi, silah, istihbarat vebunların koordinasyonuyla olusan strateji her seyi belirlemektedir.Bundan ötürü, Kawa ve benzerlerinin ‘özgücümüze dayanalım’ türüçagrıları bir temenni olmaktan öteye geçemez. Sormak istiyorum:Peki, Kawa’cıgım hani nerede özgücün? Köyleri baslarına yıktırıla-rak kentlere sürülen ve yarısı issiz yarısı isportacı yıgınına dönüsmüsolan ‘özgücün’-le mi bagımsızlıgını kazanıyorsun? Düsün ki, Barzanive Talabani bile artık senin özgücün degildir. Devlet olmak istiyorsankimi devletleri dost kimilerini de düsman belleyeceksin. Bunun ka-çınılmaz bir sonucu olarak dost dedigin gizli servislerin diplomatikpasaportunu da jetlerini de kullanacaksın. Yok eger bunları istemi-yorsan o zaman küçük bir yayın grubu olmaya mahkumsun.

Bütün bu etkenler göz önüne alınınca, ulusal kurtulus hareket-leri istedikleri kadar basarılı askeri mücadele sürdürsün, emperya-list güç merkezleri ulusal sorunu görüsmeler yoluyla çözülecek -yada sürüncemede bırakılacak- bir sorun konumunda tutuyorlar. Ör-negin, kayda deger bir ulusal kurtulus mücadelesine tanık olmadı-gımız halde, Yugoslavya’nın sekiz yıl içinde sekiz devlete bölünmesibunun en somut örneklerinden biridir. Kosovalı Arnavutlar’la ilgiliolarak Fransa’da sürdürülen ‘barıs görüsmeleri’nin sonuç vermemesigerekçe gösterilerek NATO’nun Sırplar’a karsı saldırıya geçmesi ulu-sal sorunun istenildiginde nasıl bir koz haline getirilebilecegini gös-termiyor mu? Sanki dünyanın bir çok bölgesinde yüz yıldır sonuçvermeyen daha bir sürü ‘barıs görüsmesi’ yokmus gibi. Bugünkü

Page 100: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

100 editör: can baskent

mevcut güçler dengesine bakıldıgında, bagımsız bir Kürt devletininkurulması demek, en azından Ortadogu statükosunun bastan asagıparçalanması ve degismesi demektir. Bunu hiçbir devlet istemez vedesteklemez. Kürt ulusal mücadelesinin kendi dinamizmiyle bu sta-tükoyu parçalayabilecegini ileri sürmek ise, yalnızca öznel ideolojikbir varsayım olur. Çünkü, bagımsız devlet talebi Kürt örgütleriningündeminden düsmeye basladı. Bu nedenlerden ötürü, kısa bir va-dede Kürt sorununun ulusal bir devlet kurularak çözümü mümküngörünmüyor.

Çözüm Için Bir Adım: Glasnost ve PerestroykaKürt siyasi grupları ve topyekün Kürt hareketi, tarihinin en kri-

tik dönemeçlerinden birini yasamaktadır. Mücadelenin seyrini belir-leyen en etkili güç PKK olmakla birlikte, hayli küçülmüs olan di-ger eski grupların varlıgı da hala söz konusudur. Öteden beri bütünbu grupların PKK’ den temel bir sikayetleri vardı: ‘PKK, tek kisi-nin otoritesine baglı, antidemokratik bir harekettir.’ Bu yalnızca Kürtgruplarının ileri sürdügü bir iddia degil, Türk sol gruplarından tu-tun da yerli ve yabancı kimi yazar, çizer, aydın, sanatçı, gazeteci vemedya sözcülerine kadar hemen hemen herkeste olusmus yaygın birkanıydı. PKK ve lideri hakkında söylenen, bu ve buna benzer birçok seyin dogru olduguna inanıyorum. PKK’de tek sef iradesininbelirledigi bu merkeziyetçiligin vardıgı boyut, liderini, örgütüstü vetartısmasız bir ‘önderlik’ konumuna yüceltmistir. Bu denli bir ebediönderlik misyonuna erisen Öcalan, örnegin PKK’nin 4. Kongresi’nekatılmadıgı halde, gıyabında tekrar Genel Sekreter olarak seçilmistir.Bu düzeyde bir merkeziyetçi hiyerarsi, kendi iç muhalefetini yıllaryılı fiziki imhayla tasfiye edecekti. Bunlar PKK’ye iliskin artık her-kesin bildigi gerçeklerdir. Üstelik bu konuda hemen herkeste bir ka-naat olusmustur. Fakat, bu yazıda üzerinde durmak istedigim seylerbunlar degil. En az PKK kadar otoriter ve merkeziyetçi olup, onudemokratik olmamakla suçlayan öteki grupların abesle istigallerininbundan asagı kalır yanı yok.

Bu gruplar senelerden beridir, PKK’nin basta Suriye olmak üzere,çesitli ülkelerin kontrolüne girdigini, Öcalan’ın sınırsız yetkilerinindüpedüz despotik bir iktidara dönüstügünü, yirmi yıllık sürgün vebir nevi tutukluluk kosullarına dönüsen yasamına ek olarak, totali-ter kisiliginin de gruplararası her türlü ortak davranıs ve yakınlas-manın yolunu tıkadıgını her fırsatta dile getirirler. Bütün bu elestiri-ler -kendilerini de kapsamak kaydıyla- dogru ve haklıdır! Öcalan’ınbahsedilen despotik kisiligi, özellikle iktidarının su son yıllarında,amiyane bir tabirle söylemek gerekirse, iyice ‘cozutma’ sınırına da-yanmıstı.

Kendi içinde de oldukça tutarsız, olur olmaz demeçler vermesi,mücadele arkadaslarım sık sık ve olmadık sekilde asagılaması, onuiyiden iyiye bir tükenise sürüklemisti. Artık her bakımdan yaratıcıdönemini geride bırakmıs, her gün itibarından bir seyler yitiren, hemzihinsel hem bedensel olarak hantallasmıs bir Öcalan portresiyle kar-sılasıyorduk. Tapınma düzeyinde ona inanan yoldasları ve PKK çev-resi dısında hemen herkeste, bulundugu mertebeye layık olmayan ve

Page 101: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 101

itibardan düsmüs bir Öcalan imajı çoktandır olusmustu. Üstelik budüsüsü, düsmanlarının çabası degil, kendi basınında kendisi ortayakoyuyordu. Hal ve gidisatının vardıgı boyut kendi kaynaklarındanolanca açıklıgıyla ortalıga yayılıyordu.

Hazır yeri gelmisken ekleyeyim: Imralı’da basına neler gelecegi,özgürlügünün ne ölçüde ve ne kadar süreyle kısıtlanacagı konu-sunda bir seyler söylemek için vakit biraz erken. Bunları henüz tamolarak kestiremeyiz. Ancak, yakalanmıs olmasını bütün bu süreçler-den soyutlayarak, salt kisisel yasamı çerçevesinde ele alırsak; üç-besyıllık bir mahpuslugun Öcalan’a çok iyi gelecegini söyleyebilirim.Hapishane bazen, on binlerce kisiye hükmeden birine de çok sey ög-retebilir. Ben, Öcalan’ın okumaya susamıs olduguna, Imralı’nın de-niz ve yosun kokulu sükunetinde zihnini çok iyi dinlendirecegine,saglıgına kavusup gayet zinde olacagına inanıyorum. Binlerce insa-nın yasamından bu ünlü mahpusun beynine yansıyıp donmus olansayısız hatıra ve izdüsümler, bu türden bir mahpusluk dönemindeçok ilginç yaratımlara dönüsebilir. Çünkü, yirmi bes yıldır kan re-van içinde süren bir mücadele pratiginin bellegine ve muazzam anıbirikimine sahip olan Öcalan’ın zeki biri oldugundan kuskum yok.

Tekrar konumuza dönersek; PKK’ye ve özellikle Öcalan’ın sah-sına yönelik yapılan ve birkaç satırla özetledigim bu elestiriler dedi-gim gibi dogru ve haklı elestirilerdir. Ancak, bu elestirileri yapanlarınçogu haksızdır. Çünkü, PKK ve liderinin izledigi siyaseti ve pratiginiaynı siyasal ve örgütsel düzlemde kalarak elestirmek mümkün degil-dir. Hem ulusal devlet talebinde bulunup, ulusal kurtulus çizgisinisavunmak, hem de bu mücadele pratiginin dayattıgı kaçınılmaz sü-recin dısında kalınabilecegini düsünmek mümkün degildir. Surasıbilinen bir gerçek ki, ulusal mücadele daima kitlelere karizmatik birönder empoze eder. Ulusun varlıgı ve mücadelesi o önderle özdes-lesir. Gelmis geçmis bütün ulusal önderler Öcalan’dan nitelik olarakfarklı degiller. Silahlı mücadele sürdüren Marksist gruplarda da buböyledir. Ister Afrika, ister Latin-Amerika, ister Ortadogu ve Uzak-dogu’da olsun PKK’ye benzer nitelikteki gruplar -kimi kültürel fark-lar dısında- hemen hemen aynı ortak özelliklere sahipler. Öcalan;Amilcar Carbal’dan, Arafat’tan, KimIl Sung’dan, Pol-Pot’tan, EnverHoca’dan, Çavusesko’dan ya da Barzani ve Talabani’den farklı neyaptı?

Hadi bunlar da bir yana; Öcalan’dan on yıl önce Kürt ulusal mü-cadelesine baslamıs olan bazı örgütlerin tepesindeki kimi isimlerinbu konuda Öcalan’dan ne gibi bir farkları var? Bunlar otuz yıl önceörgütlerini kurup birlikte mücadeleye basladıkları o ilk arkadasla-rından bugün kaçıyla birlikte devam ediyorlar? Ilımlı liderler olaraktanıtılan bu kisiler, birlikte mücadeleye basladıkları ve hemen hepside kendi akranı olan en az on on-bes kisi- lik o ilk arkadaslarının ba-sına neler getirdi, neden bugün onlarla birlikte degiller? Daha niceılımlı liderler, birlikte mücadeleye basladıkları yoldaslarının tümünütasfiye ettiler! Eger bunlar da PKK gibi silahlı mücadele ve savasiçinde olsalardı inanın omuz üzerinde bas bırakmazlardı. Fiziki im-haya yönelmemis olmalarının tek nedeni; birer, yayın ve ideolojik

Page 102: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

102 editör: can baskent

propaganda grubu olmalarıdır. PKK gibi bir savas makinasının ba-sında olsalardı herhalde aralarındaki düsünce farklılıklarım ciltlerdolusu tartısmalarla degil, ıssız vadilerde, magara diplerinde bilinenimha yöntemleriyle ortadan kaldırırlardı. Her biri 50-60 yasının üze-rinde olan ve 25-30 yıldır örgütlerinin tek hakimi, tek efendisi duru-mundaki bu liderlerin kalkıp Öcalan’ı ‘tek sef, antidemokrat, despotve diktatör’ diye elestirmelerinin ahlaki bir dayanagı olabilir mi?

Hangi yüce gerekçelerle olursa olsun, insanın insan üzerindekiher türlü egemenligine, her türlü otorite ve hiyerarsiye biz anarsist-ler kadar temelden karsı çıkılmadıkça Öcalan ve PKK gibi örgüt veliderleri elestirmek daima ikiyüzlü bir tutum içerir. Herkes bilir ki,Kürt siyasi gruplarının tümü lider otoritesine baglı, merkeziyetçi birisleyise sahipler. Lider sultasından kurtulmak yalnızca PKK için de-gil, hepsi için gereklidir. Eger, gerçekten lider sultasından kurtulmakisteniyorsa öncelikle hiyerarsik örgütsel yapıların tümü lagvedilme-lidir. Çünkü, otorite ve merkeziyetçilik Kürt hareketinin ortak nite-ligidir. Bu nedenle, gerçek anlamda bir demokrasiden söz edileme-yecegi açık. Ancak, kendilerinin yorumladıgı ve savundugu ölçüdebir ‘örgütsel demokrasi’ için, irili ufaklı grupların hepsinin glasnostve perestroyka gibi bir reform sürecine ihtiyacı var. Böyle bir süreç,çözüm kosullarını hızla olgunlastırır.

PKK Ekseninde BirlikKürt örgütlerinin hemen hemen tümü, PKK ile iliski kurma ve or-

tak mücadele etmenin Önünde Öcalan’ı, kesin bir engel olarak görü-yorlardı. Haklıydılar. Nedenlerini uzun uzadıya saymaya gerek yok,nedenler herkesin malumu. Simdi bu engel ve nedenler -istenmeyenbir sekilde de olsa- ortadan kalktı. Görünen o ki, uzun bir zamanboyunca da eski konumuna benzer bir etkisi olmayacak. Dolayısıyla,PKK eksenli yeni bir yapılanma kosullarından söz edilebilir, bencetam zamanıdır. Niçin ‘PKK eksenli bir yapılanma’ sorusuna gelince;çünkü diger grupların hali ortada. Seslerini duyuracak basit bir yayınçalısmasını bile sürdürecek durumda degiller. Bu grupların büyükölçüde güç kaybettikleri herkesçe bilinmektedir. Bas-kan’sız kalanPKK’nin çözülme sürecine girecegini ve bu çözülmeden kendilerinedogru bir akıs olacagını beklerlerse fena halde yanılırlar. PKK’lilerinyapmayacagı tek sey budur.

Gelismeleri izledikçe, kendi kendime, ‘Akıl verme hakkı sadeceörgütlere mi mahsus, madem demokrasi oyunu fikir beyan etmehürriyetini gerektiriyor ve mademki sorun hepimizi ilgilendiriyoröyleyse naçizane fikrimi sunayım.’ dedim. Her neyse... Üstüme va-zife olmayıp tamamen isgüzarlıgımdan kaynaklanan önerim sudur:Parti, örgüt ve grup özelligi tasıyan bütün Kürt siyasi teskilatları-nın yapılarını feshederek ‘bagımsızlar’la birlikte PKK’ye katılmala-rını öneriyorum. Sorunun çözümü yönünde atılacak en dogru adımbudur. Bu aynı zamanda herkes için adil bir öneridir. Çünkü;

a) Bu grup ve kisilerin hepsi azınlıgın çogunluga uyması gerek-tigine inanıyorlar. Aynı hedefler dogrultusunda hareket ediyorlar vekendileri azınlık, PKK ise büyük bir çogunluktur.

b) PKK’nin kendilerinden yüz kat daha güçlü, örgütlü, yaygın,

Page 103: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 103

ulusal ve uluslararası öneme sahip oldugunu -açıkça kabul etmeselerde- biliyorlar.

c) Kimi küçük nüanslar dısında PKK’ den farklı bir programa sa-hip degiller. Çeyrek asırlık mücadele pratigi sonucunda ‘reaksiyonerküçük burjuva devrimcisi’nden ‘proleter devrimci’sine ‘ekabir sos-yalistinden ‘yurtsever milliyetçi’sine kadar hemen hepsi ‘ulusal ha-reket’ kimligiyle fiilen aynı noktaya gelmislerdir. Hiçbirinin ayranıötekinden daha tatlı degildir.

d) Böyle bir adım atılırsa Kürt hareketi daha bütünlüklü ve tekmerkezli bir hareket olacagı için, sorunun çözümünü saglayacak si-yasi bir kabul gündeme gelebilir.

e) Program farklılıgını ileri sürerek su ya da bu gerekçelerle ol-madık mazeretler uydurup özünde üç-bes militan üzerindeki liderlikkonumlarını korumaya çalısanlar yalnız bırakılmalıdır.

f) Kürt hareketinin tek çatı altında birlesip bütünlesmesi, onu,kısa sürede bütün dünya devletleri nezdinde bir taraf, bir muhatapkimligine kavusturabilir. Bu da dogrudan dogruya ‘siyasi çözüm’ de-dikleri süreci baslatır. Türkiye’nin su anda en çok korktugu olasıgelismelerden biri budur. Kaldı ki, bütün gruplar zaten BirlesmisMilletler’in çözümünü benimsemekte ve elbirligiyle sorunu görüsmemasasına tasımaktadır. Bu çözümün ilk adımı, Türkiye’ de Kürt var-lıgının kabulüdür.

g) Sürgün Parlamentosu’nun tamamen PKK denetiminde olduguve hiçbir parlamentonun ulusal hareketten bagımsız olamayacagı açıkçakabul edilmelidir. Bunun dısında, üyelerinin görev süresini, seçilmeve görevden alınabilme mekanizmasını isterse yeniden düzenleyipbuna riayet edebilir.

h) Hem PKK hem de Parlamento, Kürt sorununu çözmeye çalısır-ken Zaza boyundurugunu güçlendirmemeli, Zaza sorununun ken-dilerinde dügümlenen kısmını derhal çözmelidirler. Bölgede Kürt-ler’den sonraki en yogun nüfus Zaza nüfusudur. Zazalar’a karsı sür-dürülen asimilasyon ve inkar politikasından vazgeçilmelidir. Lehçepolitikası çok tanıdık geliyor, ama tutmuyor ne yapalım? Dili, kül-türü ve etnik grup yapısıyla Zazalar’ın Kürt olmayıp ayrı bir halkoldugu kabul edilerek Zaza temsilcileri de Sürgün Parlamentosu’nadavet edilmelidir.

Kürt hareketi kısa sürede bu türden bir perestroyka sürecini ta-mamlarsa hem devletin atacagı adımları bosa çıkarabilir hem de so-runun çözümü yönünde önemli bir asamaya varır. Sunu da belirt-meliyim ki, yaptıgım önerinin bilincindeyim. Kürt hareketinin PKKgibi otoriter bir örgüt ekseninde toparlanmasını savunmak hele debir anarsist için akıl alır sey degil! Bu akıl almaz öneriyi iki nedenleyapıyorum.

Birincisi; Savas, insanı insanlıktan çıkaran korkunç bir yıkımdır.Herkesin yasamaya hakkı var ve bu hak, savasın bitirilmesini gerek-tirir. Hiçbirimiz Kürtler’e kosulsuz teslim olmalarını öneremeyece-gimize göre, gelinen noktayı görmek durumundayız. Savas her ikitaraf için de çıkmaza girmis ve yolun sonuna varılmıs. Ileri sürülentalepler ugruna daha binlerce insanın ölümünü düsünmenin politik

Page 104: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

104 editör: can baskent

çıkarları bizden uzak olsun. Kaldı ki, kimi ulusal hak taleplerine kar-sın varılacak uzlasma, bizim irade ve etki alanımızın çok uzagındaolusan bir realitedir. Bu uzlasmanın saglanabilmesi için Kürt ulusaltemsilinin olusması gerekir. Böyle bir temsil dogrultusunda PKK’ninbütün grupları içine alarak yeniden yapılanması, sorunu çözebilecekbir adım olur. Çünkü, sorun ne tek basına PKK’yle ne de PKK’sizçözülebiliyor.

Ikincisi; Kürtler’in lehine bir çözüm olursa biz anarsistler için dehem bazı sanslar dogar hem de iyimser bir atmosfer olusur. Çünkü,Kürt hareketi bu sürece ancak kendine özgü bir glasnost ve perest-royka hareketiyle varabilir. Bu da Kürt otoriter hareketini kaçınıl-maz olarak degistirecektir. Soyut otoriter kurumlar insanilesen ya-sam içinde karsılıgını bulamadıkça itibardan düser, onları yücelten-lere durmadan güvensizlik asılar. ‘Ulvi degerler’i sorgulamaya bas-layan bu süreç, pek çok seyin baslangıcı diyebilecegimiz iliskileribagrında tasır. Ulusal haklara bu denli kilitlenmis bir hareket, onuastıktan sonra neyle ugrasır? Toplumsal sorun ve arayıslar 1970’liyıllardaki kadar bir agırlıkla yeniden Kürt hareketinin gündeminegirecektir. Teorik kazı ve arayıslarına zevkle müdahale edebilecegi-miz bir hareketin yanı basımızdaki varlıgı kötü mü? ÖDP çizgisineparalel hale gelmis ve onun birkaç katı büyüklügündeki bu hareket-ten anarsistlere zarar degil, anarsistlerin maharetlerine baglı olaraksayısız yarar gelebilir.

Ayrıca, bu sorunun çözümü, fasist milliyetçi dalganın gerileme-sine, militarist ve polisiye baskıların gevsemesine yol açabilir. Dü-süncelerimizi, projelerimizi böyle bir atmosferde daha kolay hayatageçirebiliriz.

Kabul etmek gerekir ki, bu kavsaga çıkacak bütün yolların ucuKürt sorununda dügümlenmistir. Üstüme vazife alıp-Kürtler’e glas-nost ve perestroyka önermemin yegane saiki budur.

Gazi Bertal

Seçimler... Laf Ola Beri Gele

Seçim curcunası gündemdeki diger aktüel olayları bastırarak yogunbir siyasi atmosfer olusturdu. Malum, Ates Hırsızı’ nın bu sayısı se-çim atmosferine denk geldi. Böyle bir havada seçimden hiç söz et-meden geçseydik çogu okurumuz tarafından duyarsız olmakla suç-lanırdık. Seçimlere dair yorumlarımızı merak eden okurlarımız içinaz da olsa ‘güncel bir duyarlılık’ gösterelim.

Surası açık ki, seçim üzerine perspektif anlamında özel bir seysöylememiz veya yazmamız gerekmiyor artık. Yasamın kimi sorun-larına iliskin düsüncelerimizin pek çok insan tarafından (özetle deolsa) en iyi bilinen kısmı bu konuyla ilgilidir. Söyle de diyebiliriz:Toplum, anarsistlerin seçime iliskin düsünce ve tutumlarını biliyor.Tabii ki toplum derken; okuyan, yazan, konusan ya da en azından iz-leyen, seyreden bir toplum kesiminden söz ediyoruz. Bu söylenenleriabartılı bulan herhangi bir arkadas, yukarıdaki ölçüler içinde olmak

Page 105: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 105

kaydıyla ilk karsılastıgı kisiye su soruyu bir sorsun bakalım: ‘Anar-sistler seçim hakkında ne düsünür, tutumları nedir?’ Alacagı orta-lama cevap su olur: ‘Anarsistler seçimleri reddederler, seçimlere kar-sıdırlar, kimseye oy vermezler.’ Eger bu soru, yayınlarımızı ve anar-sist kaynakları dikkatle ve ısrarla izleyen birine sorulursa alınacak ce-vabın asagı yukarı söyle olacagı kuvvetle muhtemeldir: ‘Anarsistler,yönetme ve yönetilmeyi, yani genel anlamıyla yönetimi reddettikleriiçin, parlamento gibi bir yönetim sistemini belirleyen seçim meka-nizmasını da dogal olarak reddederler. Bu, parlamentoya karsı geçicibir boykot tavrı degil; temsil mantıgına karsı oldukları için, bu tarzdabir demokrasiyi kölelestirici bularak onun bu tür mekanizmalarını,ister yerel ister genel olsun bastan sona reddederler.’

Seçim hakkındaki düsüncelerimizi bugün artık ‘orta kırat’ sos-yalistler de bu sekilde özetleyebilirler. Dolayısıyla, her seçimde ye-niden basa dönüp neden seçim mekanizmasını reddettigimizi de-falarca tekrarlamamız, hem okurun bellegine güvenmemek hem de‘bizde bir degisiklik yok, eski düsüncelerimizi teyit ediyoruz’ anla-mına gelir. Oysa biz, degismeyen düsüncelerimizi sık sık teyit etmekyerine; degisen, derinlesen, yeni boyutlar kazanan düsüncelerimiziortaya koymayı tercih ederiz. Bu söylenenlerden sonra eger hala AtesHırsızı’nın seçimler hakkında nasıl bir çerçeve sundugu anlasılama-yıp merak ediliyorsa, derginin 6. sayısında yayınlanan ‘Seçmeyi veSeçilmeyi Reddediyoruz’ baslıklı yazı bir çerçeve olarak kabul edi-lebilir. O çerçevenin içine gönlünce bir resim yerlestirmek ise okurakalmıs bir istir.

Bunun dısında, bizim için seçimlerin ciddiye alınacak bir yanıyoktur. Seçimleri ancak tiye alabiliriz. Fakat, kimi yenilen pehlivan-ların seçimlere bir türlü doyamadıgını ve seçimleri fena halde ciddiyealdıklarını görüyoruz. Sözümüz sosyalistlere! Seçime katılan sosya-listlerin onu ciddiye alması dogal. Mevcut siyasal düzeni ve seçimsistemini demokratik bulmadıkları halde bu sisteme dahil olmaklaonu mesrulastırdıklarını pekala biliyorlar. Herhangi bir bilgi eksik-ligi yok, tercihleri budur. Eger hayat böyle sürerse iktidarı degil ama,eninde sonunda birkaç sandalye ele geçireceklerdir. Burda fazla sözegerek yok. Eger, bir gün oy istemek için kapımızı çalarlarsa kendile-rine söyleyecek birkaç lafımız olur. Onlara yeni hayaller esinleyecekumut dolu bir nüfus sayımı geçirmelerini dileriz. Ömer Laçiner, buseçimlerin sosyalistler için bir nüfus sayımı anlamına gelecegini vur-guluyor. Seçime giren sosyalist partilere gelecek olan oy toplamı Tür-kiye’ deki sosyalist ya da sosyalistseverlerin sayısını verecekmis. Ola-bilir. Ortaya çıkacak sayıya hangi gözle bakıldıgına baglı. Eger alınanyüzde oranı sadece sosyalist umuda bir moral asısını simgeleyeceksesöylenecek bir sey yok. Ama bu yüzdeyi ‘Aslında alt ve orta sınıf-lar sosyalizmi istiyor,’ gibi zorlama yorumlarla, sisteme tam anla-mıyla kenetlenmenin gerekçesi haline getireceklerse o zaman is de-gisir. Bunun neden böyle olmayacagını sosyalistlerin sıkça basvur-dugu ‘komplo teorileri’ne dayanarak izah edebiliriz. Sosyalistlerinalacagı her oy sosyalist seçmenden gelmeyecek. Aynen sosyalistlerinsöyledigi gibi ‘ülkenin içinde bulundugu kosullar’ ve ‘demokrasinin

Page 106: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

106 editör: can baskent

önündeki engeller’ geregince, CHP’ye gönülsüzce giden kimi oylarsosyalistlere dogru maniple edilecektir. Niçin mi? ANAP’ın en uygunkoalisyon ortagı olan DSP’nin güçlenmesi için. Belli ki, baraj yakın-larında seyredecek olan CHP, bu misyonu yüklenecek bir güce sa-hip olmayacak. Dolayısıyla, DSP’ye gitmeyecek kadar ‘sol’ olan kimiCHP oylarının gidebilecegi en uygun adres sosyalistlerdir. Peki, kimbu manipülasyonu yapacak? Komplo teorilerinin klise mantıgıyla ce-vap verelim: MIT, CIA, Kontrgerilla ve Batı Çalısma Grubu! Bu odak-lar bir araya gelip, ‘irtica’ya karsı sosyalistlerin oylarını maniple ede-cekler. Böylece, hem Ecevit kazansın diye CHP’nin oylarını bölmüsolurlar, hem de bir-iki puanlık bir yüzdeyle sosyalistlerin ayagını se-çim sandıgına ve Hür Demokratik Rejim’e alıstırmıs olurlar. Buyrun,size gayet muhtemel bir komplo teorisi.

Süphesiz bu spekülatif bir yaklasım. Ama, sosyalist partilerin ala-cagı toplam oylardan yola çıkarak, sosyalist düzenin arzulandıgı so-nucuna matematiksel islemle varmak da en azından bu kadar spekü-latif bir yaklasım olur. Demek istiyorum ki, denizdeki balıgın hesa-bını yapmayalım. En iyisi, biz bu oy sayımından simdilik vazgeçelim.Simdilik diyorum, çünkü biliyorum ki, artık her seçimde alacaklarıen düsük orandaki oylan üzerinde bile kocaman teoriler insa edi-lecek.

19 Nisan’da oy isteyen sosyalistlerin durumunu net olarak göre-bilecegiz. Ancak, 1973’ten beri seçimleri boykot eden halkçı sosya-listlerin her defasında seçimlere %15-20’lik katılmama oranına sahipçıkması hos bir komedi. Biz de bu orandan payımıza düseni isterizarkadas. Çeyrek asır boyunca bu ülkenin popülist sosyalistleri, ‘Dü-zen partilerine oy verme, hesap sor’ siarıyla boykot politikasını sür-dürdüler, hala da sürdürüyorlar. Eskiden daha kalabalıktılar ve ses-leri daha gür isitilirken simdi iyice ufaldılar. Ancak anlayıslarında birdegisiklik söz konusu degil. Kullandıkları her sözcügü on süzgeçtengeçiren bu popülistler, ‘Düzen partilerinden hesap sor’ sözünün as-lında düzeni ve düzen partilerini mesru görmekten kaynaklandıgınıyıllar yılı anlayamadılar. Öyle ya; düzen partilerinden neyin hesa-bını soracagız? Tabii ki, bir önceki seçimde aldıkları oylara karsınsunmadıkları hizmetin hesabını soracagız. Iyi de, seçim dedigin seyde zaten bu türden bir hesap sorma mekanizmasıdır. Sandık basınagiderek vaatlerini yerine getirmeyenlerden hesap soruyorsun, seçmi-yorsun vs... Sistemin seçmenden istedigi sey de budur.

Parlamento ve onu olusturan seçim mekanizması top yekün red-dedilmedikçe, suna ya da buna verilmeyen oylarla kimseden he-sap sorulamaz. Popülist sosyalistler, parlamento ve seçimin reddineepeyce yaklastıkları halde, neden bir türlü bu perspektife ulasamı-yorlar? Ulasamazlar! Çünkü, Lenin ‘onların gözlerini baglamıs vekulaklarını mühürlemis’. Onun için, parlamentonun fonksiyonunubildikleri halde bir türlü reddetmezler. Çünkü, Lenin de Duma se-çimlerini hem boykot etmis hem de katılmıs. Popülist sosyalistler Le-nin’in bu ikili tavrını sayfalar dolusu alıntılarla birbirlerine bir türlüizah edemezler ve bilmem kaçıncı kez de bu nedenle bölünürler. Birkısmı, Lenin’in Duma’yı boykot eden metinlerine dalarak parlamen-

Page 107: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 107

tonun nasıl bir aldatmaca oldugu ve isçi sınıfım boyunduruk altınaalmanın ne kadar muazzam bir aracı oldugunu dile getiren sözle-rim ötekilere karsı saglam bir Leninist dayanak haline getirirler. Ta-bii ötekilerin bos duracak hali yok ya, onlar da yine aynı Lenin’in‘proletaryanın parlamento kürsüsünden yararlanması’ gerektigi yo-lundaki sözlerini berikilerin yüzüne bir samar gibi indirirler. Me-sele biter mi? Elbette hayır, çeyrek asır boyunca sürer, bugüne gelir.Oysa, her iki taraf da haklı! Çünkü Lenin, Duma’ya kendi adamlarınısokma ihtimalini gördügünde proletaryanın parlamento kürsüsünükullanmasından dem vurur, böyle bir ihtimal olmadıgı zamanlardaise, isçi sınıfının kendisini yönetecek sömürücü cambazları seçmesi-nin bir aldatmaca olmasından yakınır. Yani bir öyle der, bir böyle.Peki Lenin’in bu tezleri hala ortalıkta dolasırken bizim Leninist sos-yalistler ne yapsın? Lenin’in doksan yıl önce Duma’yı boykot etmegerekçesine dayanarak 18 Nisan 1999 seçimlerini boykot eden Mark-sist - Leninistler çok sükür ki hala var. Sabır tasını çatlatan bu taham-mül, tarihi bir deger niteligindedir. Olur olmaz kaynaklardan kaçı-nılması, çok özenle beslenmesi ve Lenin’in toplu ciltleriyle korumaaltına alınması gerekir.

Ironi bir yana, popülist sosyalistlerin açması bir durumu da yineçeyrek asırdır tekrarladıkları, ‘Burjuva partileri halkı aldatıyor’ na-karatıdır. Halkçılıkları gözlerini kör ediyor, burunlarının ucunu gö-remiyorlar. Halbuki, halkın bilmeden oy kullandıgı ve aldatıldıgıvarsayımı yanlıstır. Halk bilerek ve isteyerek, çıkarlarını gözeterekoy kullanır. Yoksa partiler ve politikacılar onun umurunda bile de-gil. Politikacıların oy almak için bunca dil dökmeleri bosuna degil,çünkü halk esasen politikacıya inanmaz, güvenmez. Oyunu koz ola-rak kullanır, hizmet listesi sunar, is olanakları üzerinde pazarlık ya-par. Halk politikacıya oy verirken adeta, ‘Senin ne mal oldugunubiliyorum, ama oyumu su, su islerimi yapman karsılıgında sana ve-riyorum’ der. Hatta, çogu zaman halk politikacıyı kullanmanın yol-larını arar. Hiç kimse sandık basında kime oy verecegine karar ver-mez. Menderes zamanından beri halk politikacıdan bir dizi hizmetsözü almadan bir tek oy bile vermiyor. Parasız egitim, parasız sag-lık hizmeti, ucuz kredi, her türlü is imkanı, yol, su, elektrik vb. gibihizmetleri isteyen halk masum mu? Politikacılar da yıllarca pesindenkostukları bu türden ihaleleri aldılar mı, hizmet örtüsüyle perdeleyipsasaalı törenlerle halka sunuyorlar. Hizmet ve oy mekanizması ancakhalkın katılımıyla aldatmacaya dönüsüyor. Halkın hizmet beklentisiona pahalıya mal oluyor. Öncelikle bu hizmeti reddediyor muyuz?Devletten hiçbir hizmet beklemeyenin ne verecek oyu var, ne de ya-pacak pazarlıgı.

Bugün Çiller’i, Yılmaz’ı, Ecevit’i, Baykal’ı vs. tanımayan, bilme-yen bir Allanın kulu seçmen var mı? Onların mafya, çete, soygun vetalan odaklarıyla iç içe geçen iliskilerini bilmeyen var mı? Demek ki,bu iliskiler onlara oy veren halkı o kadar da rahatsız etmiyor. Halkı,bilmeyen, çıkarlarını anlamayan ve hep basına çorap örülen bir ko-numda görmek, kurtarıcı misyonunu yüklenmis bir halkçılıga yolaçar. Karsı çıkılan politikacıların da en çok kullandıkları malzeme-

Page 108: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

108 editör: can baskent

lerden biri bu popülist kimlik kartıdır.Sonuçta halk taleplerini somut listelere dökerek oyuyla birlikte

vekillerine sunacaktır. Ertesi gün, eger kimse yeterli oy çogunlugunualamamıssa akla hayale gelmeyecek yorumlar yapılacaktır. ‘Sandık-tan çıkan mesaj...’ diye baslayan bu yorumlarla nice hükümetler ku-rulacak ve niceleri de daha kurulmadan azledilecek. Çünkü, sandık-tan çıkan matematiksel sonuç her türlü yoruma ve herkesin isineyarayacak çesitliliktedir. Söz gelimi; kimileri, ‘halk Ecevit’i özlemis’derken kimileri de ‘millet koalisyon görevini Yılmaz’a verdi’ diye-cektir. Yine bunun gibi, sosyalistlerin bir kısmı, ‘halk, sosyalistleriMec-lis’te görmek istedigini ortaya koydu’ derken bir kısmı da ‘hal-kın %18’i oy kullanmayarak çözümün, burjuva partilerinde degil, de-mokratik halk devriminde oldugunu gösterdi’ diyecektir.

Anlasılan o ki, bizim dısımızda herkes sandıktan nasiplenecek.Sandık herkese mesajını verecek.

Isimsiz

Kurban Vahseti

Artık her kurban bayramında aynı görüntüler... Bogazlanmak üze-reyken kaçıp kurtulmak isteyen kurbanlıklar, insanın sadist ruhunuaçıga çıkaran manzaralar sergiliyorlar. Bogalar, danalar, iri iri koçlar,kementlerini koparıp can havliyle fırlıyor, sıgınacak bir yer, insan-dan ırak bir kovuk bulmaya çabalarken kentin caddelerindeki trafikpususuna düsüyorlar. Çaresizce saga sola kaçısırken bu kez de ina-nılmaz bir çevirme harekatıyla yeniden zincire vuruluyor, hatta kur-suna bile diziliyorlar. Yani, her halükarda kurban ediliyorlar. Erzu-rum, Kars veya Anadolu’nun çesitli yaylalarından, vagonlara, kam-yonlara yüklenip kentlere getirilen bu hayvanlar, baslarına kötü birsey gelecegini aslında hissetmislerdir. Sahiplerinin sesindeki titre-simden, telaslı davranıslardan bunun ugursuz bir yolculuk oldu-gunu hissederler. Birkaç günlük yolculuktan sonra, belki bir gecevakti karanlık ve sakin bir gökyüzünden çok uzaklarda, alabildiginekörlestirici bir ısık ortamına gözlerini açarlar. Kentin durmadan ya-nıp sönen spotları, ardı arkası gelmeyen trafik akısı, korna gürültü-leri ve insan kalabalıgı arasında, oradan oraya sürüklenirler. Dogalkır ortamından ve sürüsünden ayırılmıs olan kurbanlık, kısa süredeyeme içmeden kesilir ve çökmeye baslar. Fazla kilo kaybına ugrama-dan satılabilmesi için sahibinin sahte sevkati genellikle sonuç verirve zavallı hayvan satılıp sahip degistirinceye kadar bu durum böyledevam eder. Son saatlerini daracık bir bahçe içinde, seslerinden, ko-kularından yabancı olduklarım hissettigi insanların korkulu bakıslarıaltında geçirir. Az ötesinde, temkinli duran çocukların ürkekligin-den, büyük bir tehlikenin esiginde oldugunu çoktan sezinlemistir o.Artık yapacagı tek sey var: Önüne çıkan bütün engelleri asıp yollaradüsmek.

Günahkar müminimiz ise her seyden habersiz, bıçaklarını bile-mektedir. Kent insanının cahilligi iste. Boynuna kement geçirdigi,

Page 109: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

ates hirsizi dergisi seçkisi 109

günlerce baglayıp korkuttugu hayvancagızın her seyi fark ettigini,o tedirgin bekleyiste ölümün kol gezen havasını sezdigini bilmez. Buhaldeyken bile kurbanından sadakat bekler.

Su insanoglunun düs gücüne hayran olmamak elde degil. Senkalk, ‘kıldan ince, kılıçtan keskin’ bir köprü yaptır, onca günah isle,sonra da hoop köprüden asagı... Tam da fokurdayan cehenneme gi-den akıntıya kapılmak üzereyken, kementlerle baglayıp, gözünü kırp-madan bogazladıgın o güzelim hayvan, gelip seni ve onca zulmünüsırtlasın; cennete, hurilerin arasına tasısın seni. Sebep ne peki? Sen-den kurtulmak için canını disine takan ve sonunda yüzlerce tuzagın-dan kurtulamayan bu hayvan ne diye bir daha gelip o katil suratımgörsün ki. Avuntu iste..

Ömrün boyunca yaptıgın o ahlaksızlıkları, o zulmü ve o sadistruhunu ne cehennemin fokurdayan kazanları paklar ne de kurbandiye katlettigin hayvanların seni kanatlarında tasıması... Cehennemkazanlarından kurtulamayacaksın sayın hacı mümin. Kafanda tası-dıgın o cehennem, gölgen gibi izleyecek seni, kulaklarındaki zeba-nilerin sesi hiç dinmeyecek. Kana, kurbana doymayan Tanrın, sanahos bir sürpriz hazırlıyor: Köprüden alasagı yuvarlandıgın an, al-dıgın bütün tedbirlerin bosa çıkacak. Katlettigin bütün kurbanlarınçevrende uçacak ve kanat vurup hak ettigin yere gönderecek seni.Var mı öyle hesap vermeden hurilerin arasına gitmek!

Kurbanlıkların kaçısı sadist ruhlara eglenecek manzaralar sunu-yor. Yarattıgı bu vahsetle eglenecek kadar sadistlesen insanoglu, te-vekkülle Tanrısının huzuruna çıkıyor. Aynı mantıgın ürünü olan Tanrıda kulunu bagıslıyor, onu cennetle mükafatlandırıyor. Ölüm kor-kusundan, bencillik hırsından, kendinizi ebediyyen güvenceye almadürtüsünden, hayvanlara kıyarak kurtulamazsınız!

Hiçbir Tanrı için, hiçbir cennet düsü için, herhangi bir canlınınyasama hakkına kastedilemez. Bu barbarlıga dur demenin zamanıçoktan geldi.

Isimsiz

Page 110: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,
Page 111: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Dizin

Isimsiz, 11, 12, 61, 89, 93, 104, 108

Akarsu, Özlem, 35Alan, Bert, 42Arslaner, Ahmet, 14, 30, 81

Bertal, Gazi, 96

Beytar, Halil, 18, 51

Çaglar, Su, 76

Danısoglu, Sinasi, 58Deniz, Saim, 49

Kara, Ilke, 85

Seydagil, Latif, 62Soykan, Ömer Naci, 75, 95Süveyda, Celal, 23, 37

Zileli, Gün, 64

Page 112: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · 2020. 9. 17. · Sayı 2 (Ocak 1993) 23 Say ... ¸ Kara ve Efendisiz, birer sene yasamı¸ sken, ... Filozofların öngörülerinden,

Editör: Can BaskentAtes Hırsızı Dergisi Seçkisi

Türkiye’de Anarsist Düsünce Tarihi - 3Propaganda Yayınları - Ekim 2011

ISBN No: 978-0-9868586-9-7www.propagandayayinlari.net

[email protected]