kuran eleştirileri derlemesi ve yorumları (by efendisiz)

91
Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları Önsöz eklenecek İçerik Bölüm 1 1-Açık bir din olarak İslam 2-Kuran'da Allah'ın Varlığının Delilleri 3-Kur'an apaçık anlaşılır bir kitap mı?..................................... Bölüm 2 Kuranda'ki çelişkilerden bazıları (Çelişkiler)...................... 4-Tanrının Fikir Değiştirmesi ............... 5-Kötülük tanrıdan mı gelir? 6-Hristiyan ve Musevilerin Cennete Gidip Gidemeyecekleri Hakkıda İkilemli ayetler 7-Allah'in 1 günü 1.000 yil mi, 50.000 yil mi? 8-) Yapılan iyilikler karşılıksız kalacak mı kalmayacak mı? 9- İçki konusunda çelişkili ayetler: 10- Dinde Zorlama Var Mıdır? 11- İnsanın Yaratılışı Bölüm 3 Kuran'da Kadın - Şiddet 12- Tanrı'nın insanları eşit yaratmamış olması - Kadına şiddete teşfik ve Meşrulaştırma 13- Henüz Ergenliğe Girmemiş Kızla Cinsel İlişkiyi Meşrulaştıran Ayet 14- Peygambere ensest ilişkinin ve akraba evliliklerin helal kılınması, Çok eşliliğin meşrulaştırılması 15- Kuran'da Cinsiyet Ayrımcılığı 16- Kuran'da Şiddetin meşrulaştırılması 17- Kuran'da Miras Bölüm 4- Diğer Mantık Dışı Ayetler Bölüm 4 Kuran'da Mantıkdışılık Peygamber Sabrı Dağlar Depremleri Önlemek için

Upload: efendisiz

Post on 23-Jun-2015

952 views

Category:

Documents


3 download

TRANSCRIPT

Page 1: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları

Önsöz

eklenecek

İçerik

Bölüm 11-Açık bir din olarak İslam 2-Kuran'da Allah'ın Varlığının Delilleri3-Kur'an apaçık anlaşılır bir kitap mı?.....................................

Bölüm 2Kuranda'ki çelişkilerden bazıları (Çelişkiler)......................4-Tanrının Fikir Değiştirmesi ...............5-Kötülük tanrıdan mı gelir?6-Hristiyan ve Musevilerin Cennete Gidip Gidemeyecekleri Hakkıda İkilemli ayetler7-Allah'in 1 günü 1.000 yil mi, 50.000 yil mi?8-) Yapılan iyilikler karşılıksız kalacak mı kalmayacak mı?9- İçki konusunda çelişkili ayetler:10- Dinde Zorlama Var Mıdır?11- İnsanın Yaratılışı

Bölüm 3 Kuran'da Kadın - Şiddet12- Tanrı'nın insanları eşit yaratmamış olması - Kadına şiddete teşfik ve Meşrulaştırma13- Henüz Ergenliğe Girmemiş Kızla Cinsel İlişkiyi Meşrulaştıran Ayet14- Peygambere ensest ilişkinin ve akraba evliliklerin helal kılınması, Çok eşliliğin meşrulaştırılması15- Kuran'da Cinsiyet Ayrımcılığı16- Kuran'da Şiddetin meşrulaştırılması17- Kuran'da Miras

Bölüm 4- Diğer Mantık Dışı Ayetler

Bölüm 4 Kuran'da MantıkdışılıkPeygamber SabrıDağlar Depremleri Önlemek için

Page 2: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

1-AÇIK BİR DİN OLARAK İSLAMAllah gönderdiği kanunları, hükümleri değiştirir mi?

Kuran açık seçik ayetler halinde müslümanlığa sunulmuştur, ve Allah'ın kanununda asla bir değişiklik veya sapma olmayacağı aşağıdaki ayetler ile belirtilmiştir.

Hacc (22) suresi 16. ayet16. İşte böylece biz o Kur'an'ı açık seçik âyetler halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah dilediği kimseyi doğru yola sevkeder.

Zuhuf (43) Suresi 3.ayet-Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yaptık ki akıl erdiresiniz. Diyanet Vakfı: (2-3) Apaçık Kitab'a andolsun ki biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık.

Yusuf (12) Suresi 2. Ayet : Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.

Yasin suresi 69. AyetBiz ona (Peygambere) ŞİİR öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir ÖĞÜT ve APAÇIK bir Kur'an'dır.

Ahzab(33) Suresi 62. Ayet Diyanet İşleri : Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın.fakat...

Bakara (2) Suresi 106. Ayet : "biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?"

Fetih (48) Suresi 23. ayetDiyanet İşleri : Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

Fatır (35) Suresi 43. ayet43-Bu, yeryüzünde bir büyüklük taslamak ve suikast düzenlemek istediklerindendir. Oysa kötü tuzak, yalnızca sahibinin başına geçer. O halde öncekilerin kanunundan başka ne gözetirler?! Sen Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın, Allah'ın kanununda asla bir sapma da bulamazsın!

En'am (6) Suresi 115. Ayet Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.

Nisa (4) Suresi 82. Ayet 82. Hâla Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.

Page 3: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

2- Kuran'da Allah'ın Varlığının Delilleri

Şura suresi 32. ayet: "denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de o'nun (varlığının) delillerindendir."

Açıkçası denizde giden gemilerin varlığı Allah'ın varlığında delil oluşturmaz.

Şura suresi 33. ayet: "Dilerse o, rüzgarı durdurur da onun (denizin) üstünde kalakalırlar..."

Allah burada alçak basınç yüksek basınç hareketleri sonuncunda : Yani bilimsel olarak açıklanabilen doğa olaylarıyla , kendi varlığını dellilendirmek istemiş. Aslında gerçekten bir Allah olsaydı bu kadar basit bir olayı kendi varlığının delili olarak göstermekten çekinmez miydi? Bence çekinirdi. Mesela ben gerçekten bir tanrı olsaydım; insanların hiçbir şekilde çözemeyeceği bir bir doğa olayı meydana getirirdim. Sanıyorum ki Kuran'ın ortaya çıktığı dönemde insanların çözemeyeceği bir doğa hadisesi olarak düşünülmüş bir Allah' varlığını ispatlama örneğidir.

Lokman suresi 31. ayet: "size varlığının delillerini göstermesi için, Allah'ın lütfuyla gemilerin denizde yüzdüğünü görmedin mi?

Açıkçası bilmiyoruz. Bir Tanrı'nın varlığının denizde yüzen gemilerle ispatlanabiliyor olması oldukça gülünç ve utan verici olsa gerek.

Rad (13) Suresi 12. Ayet : O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.

Bulutların oluşumu bilimsel olarak rahatlıkla gösterilebildiği gibi 15 yaşındaki bir insan bile evinde yağmur yağdırabilir. Bu yüzdendir ki, bu ayet Allah'ın varlığının bir delili olamaz.

Rad (13) Suresi 13. Ayet : Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.

Rad 13 : Ben şimdiye kadar yıldırımlarla insanı çarpan bir Allah görmedim. Peki ya siz gördünüz mü?

Page 4: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

3- Kur'an apaçık anlaşılır bir kitap mı?

Şuara-195'te Muhammed, "uyarıcılardan olabilsin diye" Kur'an'ın "apaçık bir dille" indirildiği;

Zuhruf/ 2-3 'te daha açık olarak, " Apaçık Kitaba yemin olsun ki şüphesiz biz O'nun düşünüp anlayasınız diye " indirildiği;

Fussilet-44'te Kur'an ayetlerinin uzun açıklamalı olmadığı;

Yusuf-12'de Kur'an'ın, herkesçe "okunup anlaşılması için" indirildiği;

Duhan-58 'de, herkese öğüt alsınlar diye kolaylaştırıldığı söylenir.

Ancak Kur'an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.

Şimdi tüm açık seçik haliyle yazılmış olan ve asla bir değişiklik ya da sapma olmayan Kuran-ı Kerim'i birlikte inceleyelim.

Enfal (8) Suresi 65 ve 66. ayetlerdeki çelişki,

4-Allah'ın Fikir Değiştirmesi

enfal suresi(8) 65.ayet Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

66. Ayet: Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

Enfal Suresi 65. ve 66. Ayetle ilgil not: Her şeye kadir olan ve her şeyi görüp bilen Allah'ın arka arkaya gelen ayetlerde fikir değiştirmesi açıkçası dikkatimizden kaçmadı. Bizde zayıflık olduğunu 66. Ayette bilen Allah 65. Ayeti neden göndermiş olsun ki. O zaten her şeyi önceden bilir!

Elbette çeşitli karşıt görüşteki kaynaklar bu ayetlerle ilgili savunmalarını yaptılar. Ne demişler: “Minareyi çalan kılıfını hazırlar!”

Page 5: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

5-Kur'an Mekke ve çevresine mi yoksa tüm insanlara mı gönderilmiştir?

Enam-92. Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler.

Kalem-52. Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir. Bu iki ayet de kendi içinde çelişmekte. Allah ne yapacağına karar verememiş durumda.

Belki de sonradan vazgeçmiş olabilir. Ayrıca kutsal sayılan dinlerin gönderildiği düşünülen ülkelere

dikkat edecek olursak ne Çin, ne de Japonya'ya indirilmiş bir kutsal kitap bulunmamaktadır.

6- Kötülük Allah'tan mı gelir?

Nisa suresi(4)/78'e göre evet, aynı surenin (4)/79. ayetine göre hayır.

Nisa (4) - 78/7978. Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi Allah'tandır"" de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!

79. Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.(diyanet meali)

Görünen o ki; Allah'ın kötülüğün ve iyiliğin sadece kendisinden mi yoksa kötülüğün insan nefsinden mi geldiğini açıklayamamış. Bu çok enteresan bir şey olsa gerek. Eminim islam savunucuları bu iki ayeti: “kötülük hem Allah'tan gelir hem de kendi nefsinizden.” diyerekten kılıfına uydururlar.

not: Nisa Suresi'nin 78. ayeti bitiminde “ Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” cümlesi de eşşiz bir yaratıcı olan tanrının üslübunun ne derece insan zekasına yakın bir içerik taşıdığı hakkında derin ipuçları vermektedir. Zira gerçekten bir yaratıcı olsa bir türlü laf anlamıyorlar demez, yarattığı canlıların anlayacağı şekilde bir kutsal kitap gönderirdi. Bu ayette daha çok; peygamberin kişisel düşüncesi Allah'ın sözüymüş gibi karşımızda durmaktadır.

Page 6: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

7- Hristiyanlar, Yahudiler ve Musevilerin Cennete Gidip Gidemeyecekleri Hakkıdaki ayetler

Gidebilir Diyen Ayetler :

Bakara (2) Suresi 62. Ayet : 62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.

El Maide (5) Suresi 69. Ayet : İman edenler ile yahudiler, sâbiîler ve hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe (gerçekten) inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.

Al-i imran (3) Suresi 84. Ayet

84. De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.

Gidemez Diyen Ayetler :

El Maide (5)/72 Andolsun ki "Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesîh'tir" diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesîh "Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur" demişti.

Al-i İmran Suresi (3)/85. ayet 85. Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.

Hacc suresi (22) 17. ayetŞüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sabiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Allah’a ortak koşanlar var ya, Allah kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah her şeye şahittir.

Aynı Konuyla ilgili -bu sefer alt alta yazıyorum ki daha belirgin olsun.

Mâide (5) Suresi 69. Ayetİman edenler ile yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe (gerçekten) inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.

Mâide (5) Suresi 51. AyetEy iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.

Page 7: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

8- Allah'in 1 günü 1.000 yil mi, 50.000 yil mi?

Kuran'daki bazi ayetlerde Allah'in bir gününün kaç dünya yılına eşdeğer oldugu konusunda da çelişkiler bulunmaktadir: Hacc (22) Suresi :47. Ayet : (Resûlüm!) Onlar senden azabin çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vâdinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarinizdan bin yil gibidir.

Secde (32) Suresi 5. Ayet : Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre “bin yil tutan bir günde” O'nun nezdine çikar.

Yukaridaki ayetlerde, Allah'ın bir gününün, dünyanin 1.000 yilina denk oldugu söyleniyor. Halbuki, aşagidaki ayette ise, Allah'ın bir gününün, dünyanin 50.000 yilina denk oldugu ifade ediliyor: Mearic (70) 4. Ayet: Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktari (dünya senesi ile) “ellibin yil olan bir günde” yükselip çikar.

Peki, bunlardan hangisi dogru? Bu birbiriyle çelişen ayetlere göre, Allah'in bir günü, dünyanin 1.000 yilina mi, 50.000 yilina mi eşdeğer? Bu hatayı Allah-varsa eger- yapmış olabilir mi, yoksa, Kuran Muhammed'in mi kelamidir? Allah versa eger, boylesine bir hatayi yapmayacagina gore, Kuran'in insan elinden cikma bir kitap oldugu, Allah'in degil, Muhammed^'in kelami oldugu anlasilmaktadir.

9-) Yapılan iyilikler karşılıksız kalacak mı kalmayacak mı?

Bakara(2) Suresi 217. Ayet Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mes-cid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

Al-i İmran (3) Suresi 115. Ayet 115. Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.

Page 8: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

10- İçki konusunda çelişkili ayetler:

Kuran'daki çelişkilerden bir örnek de içki konusundadır. Bunlardan birinci ayette:

"Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden de içki ve güzel rızık elde edersiniz." (Nahl-16/67) denilmektedir.

Daha sonra bu ayetteki anlama karşı gelecek şekilde :

Bakara-(2) Suresinin 219. ayetinde; "Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar; De ki o ikisinde de büyük günah vardır. İnsanların bazı faydaları varsa da günahları faydalarından büyüktür." (Bakara- 2/219) denilmektedir.

Bir başka ayette "Ey insanlar! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın." (Nisa-4/43) Ve başka bir ayette de:

"Ey insanlar! Şarap, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işidir. Pisliktir. Bundan sakınınız. Ta ki kurtuluşa eresiniz." (Maide-5/90) yazmaktadır.

Görülmektedir ki, Kuran'da içki lehinde bir ayet ve içki aleyhinde 3 ayet ile bu konuda da çelişki mevcuttur. Aslında bu durum, Kuran'ın Allah'ın-varsa eğer- sözü olduğunu değil, bir insan eseri olduğunun bir diğer göstergesidir. Çünkü, bir Tanrı, aynı konuda çelişkili ifadeler kullanmazdı.

Nahl-16/67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

Bakara-2/219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. "İhtiyaç fazlasını" de. Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.

Nisa- 4/43. Ey İnananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, yolcu olan müstesna gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz yahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar.

Maide-5/90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Page 9: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

11 - Dinde Zorlama var mıdır yok mudur?

Ali Imran (3) Suresi 85. Ayet : Kim İslam’dan başka bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, âhirette hüsrana düşenlerdendir.

Tahrim (66) 9. Ayet: Ey Peygamber! Küfre sapanlarla ve münafıklarla mücadele et ve onlara karşı sert davran! Varacakları yer cehennemdir onların. Ne kötü dönüş yeridir o!

Ali Imran (3) Suresi 19. Ayet: Allah katında din İslam’dır.

Tevbe (9) Suresi 5. Ayet : O haram aylar çıkınca artık müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun! Eğer tevbe edip namaz kılar ve zekatı verirlerse, onları serbest bırakın; çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir.

Yunus Suresi 99. Ayet : Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mü'min olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

Yunus Suresi 100. Ayet : Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah pislik içinde bırakır!

Tevbe (9) 29. Ayet : Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.

Enfal (8) Suresi 39. Ayet : Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.

Söylemeye gerek yoktur ki farkli din ve inançta olanları zorla,şiddet yolu ile Islâma sokmaya yönelik bu tür âyet’ler, “Din’de zorlama olmaz” , ya da “Sizin dininiz size, benim dinim bana” seklinde âyet’lerle çelişmektedir.

Kafirun (109) Suresi 6. Ayet :“Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.”

Bakara (2) Ayet 256 : Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Gasiye (88) Suresi 21. Ayet : O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.

Gasiye (88) Suresi 22. Ayet : Onların üzerinde bir zorba değilsin.

Abese (80) Suresi 7. Ayet : Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.

Abese (80) Suresi 11. Ayet : Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,

Abese (80) Suresi 12. Ayet : Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,

Page 10: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

12- İnsanın Yaratılışı

İnsan, "yaratıldı" ise, "ne"den yaratıldı? Önemli bir soru.. Dinciler ile bilimciler farklı görüşteler. Bakalim, Kuran'da bu konuda neler yaziyor? Okuyunca akliniz karişacak, çünkü Kuran bu konuda farkli farkli şeyler söylüyor. Diğer bazi konularda olduğu gibi, bunda da çelişkili ifadeler var.

Ne kadar çok çesitli maddeden yaratildigini söylüyor insanin, Kur'an.. Bu kadar degisik ve akil karistiran ifadelerin, Allah'in -varsa eger-kelami olmasi mümkün mü? Yoksa, Muhammed'in kelami midir?

"Kan pihtisi"ndan (96:1-2), "su"dan (21:30, 24:45, 25:54), "toprak"tan (15:26, 3:59, 30:20, 35:11), "hiç"ten (19:67), sonra bunu "inkar etmek" (52:35), "nutfe"den (16:4) ve de "meni"den (75:37)

Diyanet Meali

Alak (96) Suresi 1. Ayet. Yaratan Rabbinin adiyla oku! 96/2. O, insani pihtilasmis kandan yarattı.

Enbiya (21) Suresi 30. Ayet : inkar edenler, gokler ve yer yapisikken onlari ayirdigimizi ve butun canlilari sudan meydana getirdigimizi bilmezler mi? inanmiyorlar mi?

Nur/(24) Suresi /45. Ayet. Allah butun canlilari sudan yaratmistir. Kimi karni uzerinde surunur, kimi iki ayakla yurur, kimi dort ayakla yurur. Allah diledigini yaratir, Allah suphesiz herseye Kadir'dir.

Furkan/25/54. insani sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herseye Kadir'dir.

Hicr/15/26. And olsun ki, insani kuru balciktan, islenebilen kara topraktan yarattik.

Aliimran(3)/ 59. Ayet Allah'in katinda isa'nin durumu kendisini topraktan yaratip sonra ol demesiyle olmus olan Adem'in durumu gibidir.

Rum (30) Suresi /20. Ayet: Sizi topraktan yaratmasi O'nun varliginin belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryuzune yayilirsiniz.

Fatir(35) Suresi 11. Ayet Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmis, sonra da sizi çiftler halinde varetmistir. Dişinin gebe kalması ve dogurmasi, ancak O'nun bilgisiyledir. Omru uzun olanin çok yaşamasi ve ömürlerin azalmasi şüphesiz Kitap'dadir. Doğrusu bu Allah'a kolaydir.

Meryem(19) Suresi 67. Ayet - Bir insan kendisi onceden bir sey degilken onu yaratmis oldugumuzu hatirlamaz mi?

Tur(52)Suresi 35. Ayet - Onlar, yaratan olmaksizin mi yaratildilar yoksa yaratanlar kendileri midir?

Page 11: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Hud(11) Suresi 61. Ayet : Semud milletine kardesleri Salih'i gonderdik. "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan baska tanriniz yoktur; sizi yeryuzunde yaratip orayi imar etmenizi dileyen O'dur. Oyleyse O'ndan magfiret dileyin, sonra da O'na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size yakin ve dualari kabul edendir" dedi.

Mümin (23) Suresi 12. Ayet : Andolsun ki, Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık.

Saffat (37) Suresi 11. Ayet: Şimdi sor onlara: "Yaratılışça kendileri mi daha çetin, yoksa Bizim yarattıklarımız mı?" Biz kendilerini cıvık bir çamurdan yarattık.

Sad (38) Suresi 71. ve 72. Ayet 71-Bir vakit Rabbin meleklere demişti ki: "Haberiniz olsun, Ben bir çamurdan bir insan

yaratmaktayım.

72-Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!

Sad (38) Suresi 72. Ayetiyle ilgili not: Eğer Allah; insanlara ve hayvanlara ruh üfürüp onlara can veriyorsa, bu şekilde canlılık gerçekleşiyorsa:

Klonlanan canlıların ölü doğması gerekir. Çünkü bir hayvana can verecek, yani Kuran'da geçtiği gibi “Ona ruh üfürecek olan yalnızca Allah'tır.” Zaten başka şekilde olması mümkün değildir. Zira Allah'ın yerine bir hayvana can vermek Allah'ın işine karışmaktır. Bu bağlamda Allah'ın yaratıcı gücünü hiçe sayarak yapılan bütün canlı klonlamaları başarısızlıkla sonuçlanması gerekir.

Ancak yapılan çalışmalar, hayvan klonlamasının ne derecede başaralı olduğunu bize “bilimsel olarak” açıklamaktadır.

Kutsal kitaplarda sözedilen "insanın çamurdan yaratıldığı" fikri, kutsal kitapların ortaya atılmasından çok daha önceki çağlarda yaşayan insanların eserlerinde ve efsanelerinde görülmüştür. Bu durum, kutsal kitapların içine bu eser ve efsanelerden alıntı yapıldığının, kutsal kitaplarin bir Tanrı/Allah-varsa eğer- tarafından değil, kendilerine peygamber adını veren zamanının toplum lideri olabilecek kabiliyette insanlar tarafından yazıldığının (hazırlandığının) somut bir göstergesidir.

Bu efsane ve kutsal kitapların ifadeleri şu şekildedir:

1)Gılgamış Destanı: "Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp yazıya attım. Ve bu yazıda ,kahraman Engidu'yu yarattım."

2)Sümer'lilerin Enuma-eliş Destanı: "Bunun üzerine ben de Ea'nın yardımını istedim. Toprağı, Kingu'nun kanıyla yoğurdum. İlk insanı meydana getirdim."

3)Çin Efsanelerinden: "Bunun üzerine Tanrıça Ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı."

4)Mısır'da Luxor Tapınağı'nda bulunan kabartma bir resim: "Kral Amonhotap III olarak betimlenen Tanrı Khnemu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor."

5)Hesiodos Destanı: "Namlı, şanlı Hephaisdos'u çağırdım hemen. 'Bir parça topral al, suyla karıştır' dedim. 'İçine insan sesi koy, insan gücü koy."

Page 12: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

6)Yunan Efsaneleri'nden: "Gözyaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum (Prometheus anlatıyor.) Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece.)

7)Tevrat'tan: "Ve Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu."

8) Kur'an, Mü'minün 12-16:"And olsun ki Biz insanı süzme çamurdan yarattık."

9) Kur'an, Es-Safaat 11: "Hakikat Biz onları cıvık bir çamurdan yarattık."

10)Kur'an, Sad 71-76: "Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın."

Bu konu hakkında daha detaylı yazılmış olan şu yazıya bakınız:http://kadinvedin.ipbfree.com/index.php?act=ST&f=13&t=167

Nuh'un ailesine "Tufan"da ne oldu?

Nuh'un ailesinin tufanda baþýna gelenler, Kuran'in ayrý ayetlerinde ayrý þekilde hikaye edilmektedir. Kuran'ýn Enbiya/21:76 ayetine göre, Nuh'un ailesi kurtulur. Saffat/37:77, soyunun devam ettiðini söyler. Halbuki, ayet Hud/11:42-43 ise Nuh'un oðlunun tufanda boðulduðunu söyler.

Hangisine inanacaksınız?

Diyanet tercümesinden:

Enbiya(21) Suresi 76. Ayet : Nuh da daha onceleri Bize yalvarmisti, onun duasini kabul edip, kendisini ve ailesini buyuk sikintidan kurtardik.

Saffat(37) Suresi 75. Ayet : And olsun ki, Nuh Bize seslenmisti de duasina ne guzel icabet etmistik.

Saffat (37) 76. Ayet: Onu ve ailesini buyuk sikintidan kurtarmistik.

Saffat (37) 77. Ayet: Ancak onun soyunu surekli kildik.

Hud (11) Suresi 42. Ayet : Gemi, daglar gibi dalgalar icinde onlari otururken, Nuh, bir kenarda ayri kalmis olan ogluna "Ey ogulcugum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma" diye seslendi.

Hud (11) Suresi 43. Ayet: Oglu: "Daga siginirim, beni sudan kurtarir" deyince, Nuh: "Bugun Allah'in buyrugundan O'nun acidiklari disinda kurtulacak yoktur" dedi. Aralarina dalga girdi, oglu da bogulanlara karisti.

Page 13: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Kuran'daki "cennet" Sayısı

Bir tane mi cennet var, yoksa, birden çok mu cennet var?

Muhammed, Kuran'i yazdirirken bu konuya pek dikkat etmemis.. Bazan tekil, bazan çoğuk ifade kullanmiştır. Bu da, Kuran'ın, Allah'in kelami degil, fakat Muhammed'in kelami olduğunu gösteriyor.

Ayetlere bakalim:

Zümer (39) Suresi 73. Ayet: Rablerine karsi gelmekten sakinanlar, boluk boluk cennete goturulurler. Oraya varip da kapilari acildiginda, bekcileri onlara: "Selam size, hos geldiniz! Temelli olarak buraya girin" derler.

Fussilet/ 41/30-2. "Rabbimiz Allah'tir" deyip sonra da dogrulukta devam edenler, onlari, melekler, olumleri aninda: "Korkmayiniz, uzulmeyiniz, size soz verilen cennetle sevinin, biz dunya hayatinda da, ahirette de size dostuz. Burada, canlarinizin cektigi, umdugunuz seyler, bagislayan ve aciyan Allah katindan bir ziyafet olarak size sunulur" diyerek inerler.

Hadid/ 57/21. Ey insanlar! Rabbiniz tarafindan bagislanmaya, Allah'a ve peygamberine inananlar icin hazirlanmis, genisligi yerle gogun genisligi kadar olan cennete kosusun; bu Allah'in diledigine verdigi lutfudur. Allah, buyuk lutuf sahibidir.

Naziat/ 79/40-1. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kotulukten alikoymussa, varacagi yer suphesiz cennettir.

Yukaridaki ayetlerde, "cennet", "tekil" olarak yazilmiş. Yani, bir "adet" cennet anlaminda..

Halbuki, asagidaki ayetlerde ise tam tersi yazilmis: Cennet degil, ama "cennetler"den sözediliyor:

Kehf/18/30-1. iyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz. Dogrusu, inanip yararli is yapanlara, iste onlara, iclerinden irmaklar akan Adn cennetleri vardir. Orada altin bilezikler takinirlar, ince ve kalin ipekliden yesil elbiseler giyerek tahtlari uzerinde otururlar.

Ne guzel bir mukafat ve ne guzel yaslanacak yer!

Hacc (22) Suresi 23. Ayet : Dogrusu Allah, inanip yararli is isleyenleri, iclerinden irmaklar akan cennetlere koyar. Orada altin bilezikler ve inciler takinirlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.

Fatir (35) Suresi 33. Ayet : Bunlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altin bilezikler ve incilerle suslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir.

Nebe/78/31-4. Dogrusu, Allah'a karsi gelmekten sakinanlara kurtulus, bahçler, bağlar, yaşıtlar ve dolu kadehler vardir.

Hangisine inanacaksiniz?

Kuran, Allah'in-varsa eger- kelami olsa idi, böyle yanlislar yapar miydi?

Ama, Muhammed'in kelami olunca, bu tip yanlislari yapmis Muhammed..

Page 14: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Formulu tutmayan ayet

Ayetin iniş sebebi,

Müslümanlardan bazıları sık sık Muhammed'e gelerek özel görüşme talebinde bulunuyorlardı. Önemli konulardan bahsetmez Muhammed'in değerli vaktini harcarlardı. Hem de eziyetine sebep oluyorlardı. Bu durumda Allah aşağıdaki ayeti indirerek samimi olanlarla olmayanları imtihan etti. (Sanki bilmiyormuş gibi) Hem de Muhammed'e yönelik olan eziyeti önledi. (2 haftalığına)

Muhammed ile özel görüşmek isteyen önce sadaka vermeli (muhammed'in sadaka toplayan adamına) daha sonra görüşmeye gelmesi istenmektedir. İmam (a.s)'dan bu konuda şöyle nakledilmiştir: "Bu ayet nazil olduğunda benim bir dinarım vardı. Onu on dirheme bozdurdum. Her gün bir dirhem sadaka verdikten sonra Resulullah'ın huzuruna varıp istifade ediyordum. Benim dirhemlerim bittiğinde bu hüküm de kaldırıldı."

Söz konusu ayetlerin metni şöyledir:Mücadile (58) Suresi 12. Ayet. Elmalı Hamdi Yazır Meali

Ey iman edenler, peygambere gizli bir şey danışacağınız zaman, fısıltınızdan önce bir sadaka verin! Bu sizin için hem bir hayır hem de daha ziyade temizliktir. Fakat gücünüz yetmezse, şüphe yok ki, Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.

Bu ayetle Allah, Muhammed ile özel görüşmenin ön şartı olarak sadaka vermeyi emretmişti. Bu ayet indikten sonra, öncelikle Hz. Ali uygulamış fakat geniş çevrelerce uygulanmadığı için hükmü bir sonraki ayetle kaldırmış ve Allah onları affetmiştir.

Mücadile (58) Suresi 13. Ayet (Elmalı Hamdi Yazır)

Yoksa fısıltınızdan önce sadaka vermekten korktunuz mu? Madem ki, yapmadınız, Allah da size tevbe lütfetti, artık namaza devam edin, zekatı verin ve Allah'a ve peygamberine itaat edin! Allah her ne yaparsanız haberdardır.

"Gizli , özel bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır." (Mücadele,13)

Mücadele 12 ayeti kısa bir süre yürürlükte kalmış, yerine Mücadele 13 ayeti inmiştir.

Page 15: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Bölüm 3 Kuran'da Kadın

− Kadının Kuran'daki Yeri

Bakara (2) Suresi 228. Ayet :Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç adet beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz. Allah'a ve ahiret gününe imanları varsa gizlemezler. Kocaları da barışmak istedikleri takdirde o süre içerisinde onları geri almaya daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız, erkekler için onların üzerinde bir derece vardır. Allah'ın izzeti var, hikmeti var.

13- Tanrı'nın insanları eşit yaratmamış olması

Kadına şiddete teşfik

Nisa (4) Suresi 34. Ayet :

(diyanet meali)

Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse DÖVÜN. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Cinsiyet ayrımcılığının daha açık bir tarifi herhalde olamaz. ‘Hâkimlik’, ‘Üstünlük’, ‘İtaat’ ve ‘Dayak’... Açıklama gerektirmeyecek kadar niyeti aşikâr bir ayet.

Nisa (4) Suresi 11. Ayet 11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi)

emreder

Page 16: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

14- Henüz Ergenliğe Girmemiş Kızla Cinsel İlişkiyi Meşrulaştıran Ayet

Talak (65) Suresi 4. Ayet

Talak(65) Suresi'nin 4. Ayeti Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

Boşanmanın esaslarının anlatıldığı bu ayet hayli ilginç bir detay içeriyor. ‘Henüz adet görmeyen’ kadınlardan ‘nasıl boşanılacağı’ anlatılıyor. Doğal olarak buradan şu sonuç çıkarılıyor; daha ergenliğe girmemiş kızlarla evlenilebilir ve hatta boşanılabilir! Esasen pedofili diye tabir edilen bu durumda pek şaşılacak bir şey yok, zaten yüzyıllardır İslam'ın egemen olduğu ülkelerde yaşanan bir uygulama. Kurandaki karşılığı da bu ayette kendini göstermiş.

Ayetin bu açık lafı, yaşı küçük olduğundan dolayı henüz adet görmeyen kızları da kapsamakta!

Aslında bu, ''meal kaynaklı'' bir sorun değil! Çünkü aşağıda örnekleyeceğim üzere, Arapça bilen (hatta Arap olan) müfessirler de, bu ayeti bu şekilde tefsir etmişlerdir. Ama yine de bunu teyid eden muhtelif meal örnekleri de verelim:

Diyanet İşleri Eski:''Kadınlarınızdan ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay hali görmemişolanların iddetleri hususunda''

Diyanet İşleri Yeni: ''Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenlerhususunda''

Ömer Nasuhi Bilmen: ''Ve o kadınlar ki, hayızdan kesilmişlerdir veya hayız görmeye başlamamışlardır''

Süleyman Ateş: ''(Yaşlılıklarından ötürü) Adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme süresinden) şüphe ederseniz, (bilin ki) onların bekleme süresi üç aydır. Henüz adet görmeyenler de böyledir. ''

Ali Bulaç: ''Kadınlarınızdan artık adetten kesilmiş olanlarla henüz adet görmemiş bulunanların iddet (bekleme süre)leri''

Suat Yıldırım: ''Kadınlarınızdan âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt ederseniz, onların iddet süreleri üç aydır. Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir.''

Şaban Piriş: ''Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar eğer tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Henüz âdet görmemiş olanlar da böyledir.''

Ümit Şimşek: ''Hayızdan kesilmiş hanımlarınızın iddetinde şüpheye düşerseniz, onların da,henüz hayız görmemiş olanların da iddeti üç aydır.''

Page 17: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Bütün bunlardan zorunlu olarak çıkartmamız gereken sonuç:

Talak/4'te, yaşı küçük olduğundan dolayı henüz adet görmeyen, yani büluğ çağına girmemiş olan kızların boşanma durumunda bekleme süresinin 3 ay olduğu yazmaktadır.

Dolayısı ile, Kuran'a göre, ergenlik çağına girmemiş, henüz adet görmeyen küçük kızlarla evlenmek caizdir.

Ahzab/49'da cinsel temas olmadan boşanılırsa, bekleme süresi olmadığı söylenir.

Dolayısı ile, Kuran'a göre, büluğ çağına girmemiş küçük kızlarla sadece evlenmek değil, cinsel ilişkide bulunmak da (kocası için) caizdir.

Yukardaki ayetlerden çıkan zorunlu sonuç bu. Şimdi bir de, İslam alimlerinin konu ile görüşlerini alalım.

Talak (65) suresi 4. ayetin tefsirine örnekler

Bu konuda Mevdudi, oldukça açık sözlü bir şekilde ayetlerden zorunlu olarak çıkan sonucun adını koyuyor:Alıntı:Mevdudi, Tefhimu'l Kuran, Talak/4'ün tefsiri

Büluğa ermediği için hayız görmeyen veya bazı nedenler dolayısıyla geç hayız gören ya da çok büyük bir istisna olup da hiç hayız görmeyen kadınlar, hayızdan kesilmiş kadınlar gibi talaktan sonra 3 ay iddet beklerler.Kur'an'ın bu açıklamasına göre, burada "Mudhale" (kocasıyla gerdeğe girmiş) bir kadının sözkonusu olduğuna dikkat edilmelidir. Çünkü mübaşeret olmasaydı eğer, iddet sözkonusu olmazdı. (Bkz. Ahzab: 49) Bu yüzden, henüz hayız görmeye başlamamış kızların, iddetinin beyan edilmesinden anlaşıldığına göre, bu yaştaki kızlarla evlenmek ve kocalarının kendileriyle cinsel ilişkide bulunması caizdir. Dolayısıyla Kur'an'ın caiz gördüğü bir davranışı hiçbir Müslümanın yasaklamaya hakkı yoktur.

Diğer müfessierler, zorunlu sonucun adını koymaktan kaçınsalar da, en azından Talak/4'te, yaşı küçük olduğundan dolayı henüz adet görmeyen kızların da kastedildiğini açıkça söylemekteler:

Alıntı:Seyyid Kutub, Fizilal'il Kuran, Talak/4-5'in tefsiri:Boşanma sonrası bekleme döneminin süresine ilişkin bu sınırlandırma hayız görmeyen, bir de hamile olmayan kadınlar içindir. Hayız görmeme durumu hem hayızdan kesilmiş kocamış kadınlar hem de yaşının küçüklüğünden veya bir hastalıktan dolayı henüz hayız görmeyen kadınları kapsıyor

Alıntı:Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran Tefsiri, Talak/4'ün tefsiriVe o kadınlar ki, altmış veya elli beş yaşında oldukları için hayzdan kesilmişler veya pek genç oldukları için henüz hayz görmeğe başlamamışlardır, eğer bunların boşandıkları vakit iddetleri hususunda şüpheye düşmüş iseniz biliniz ki: onların iddetleri üç aydır. Bu kadar müddet bekleyince kendilerini boşamış olan kocaları ile bağları tamam kesilmiş olur, artık başkaları ile evlenebilirler.

Alıntı: Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini - Kuran Dili, Talak/4'ün tefsiri

Page 18: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Bunlar gerek on yedi yaşından küçük olup henüz büluğa ermemiş olduklarından dolayı hayız görmemiş olanları ve gerek büluğ yaşının en üst sınırı olan on yedi yaşını geçmiş, binaenaleyh yaş itibariyle büluğa ermiş oldukları halde âdet görmeyenleri kapsamaktadır.

Alıntı: İbn-i Kesir,Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (Çağrı Yayınları), çevirenler: Prof. Dr. Bekir Karlığa / Prof. Dr. Bedriddin Çetiner, Talak/4'ün tefsiri

Allah Teâlâ, yaşlılık nedeniyle âdetten kesilmiş olan kadınların iddet müddetinin âdet gören kadınlarla ilgili olarak Bakara sûresinde (228. âyet) belirtildiği gibi üç temizlik üzerine üç ay olduğunu belirti*yor. Henüz âdet yaşına erişmemiş olan küçük kızların da âdetten kesil*miş hanımlar gibi üç ay iddet bekleyeceklerini bildiriyor

Alıntı: Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri (Anadolu Yayınları), Talak/4'ün tefsiriİniş Sebebi:Ubey b. Kâb (R.A.), Peygamber Efendimize: «Ya Resûlellah! Kadınların iddetiyle ilgili âyet inince Medineli bazı kişiler, ayhalinden ümidi kesilenle henüz ayhali olmayan kadınların ve bir de hâmile kadınların iddeti hakkında Kur'ân'da bir açıklama ve hüküm yoktur, diyorlar. Bu hususta ne buyurursunuz?» diye sorunca, ilgili âyetler indi.< (...) Yaşı küçük olduğundan henüz ayhali görmüyorsa, o da boşandıktan sonra üç ay bekler; bu süre dolmadan başka biriyle evlenemez.

Alıntı: Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t Tefasir(Ensar Neşriyat), Talak/4'ün tefsiriAynı şekilde, küçüklüğünden dolayı hayız görmeyenlerin iddeti de üç aydır.

Alıntı: Ali Küçük, Besairu'l Kuran (Adım Yayınevi), Talak/4'ün tefsiriYaşlılıklarından dolayı hayızdan kesilmiş, hayızdan ümidi kesilmiş, hayız görme dönemi bitmiş ve henüz hayız görmemiş, hayız görecek yaşa gelmemiş kadınların iddetleri hususunda bir şüpheye düşerseniz, bilesiniz ki onların iddetleri üç aydır. Gebe olan kadınların iddetleri ise doğumları ile tamamlanmış olur.

Alıntı:Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kuran Tefsiri (Üçdal Neşriyat), Talak/4'ün tefsiriVacip Tealâ kadınların hayız görenlerinin iddetini beyan buyurunca huzur-u risalette bulunan ashaptan (Müaz b. Cebel) ''Ya Resulallah! Hayız erbabının iddetini bildik. Erbab-ı hayızdan olmayanların iddeti nedir?'' ve diğer bir kimsenin dahi ''sabiyye olanların iddeti nedir?'' ve bir başkasının da ''karnında çocuk olanların iddeti nedir?'' demeleri üzerine şu suâl olunan hatunların iddetlerini beyan etmek üzere buyuruyor: ''Talâk verdiğiniz nisvandan sol hatunlar ki onlar hayızdan kesilmekle çocuk getirmekten me'yııs oldular. Eğer onların iddetlerinde şüphe ederseniz onların ve hiç hayız görmeyen sabiyye hatunların müddet-i iddetleri üç aydır ve üzerleri çocuklu olan hatunların gerek mutalleka olsun ve gerek kocaları vefat etmiş olsun iddetleri üzerlerinde olan doğuruncaya kadardır.

Yani elli-ellibeş yaşını tecavüz etmekle hayızdan ve çocuktan ümidi kesilmiş me'yus veyaşlı olan kadınlara ve henüz sinn-i rüşde baliğ olmamış sabiyye olanlara talâk verip de iddetinde şekkederseniz onların iddetleri eğer talâk ayın bidâyesine tesadüf ederse o ayın ibtidası ve ayın ortasına tesadüf ederse gün hesabiyle üç aydır.

15- Peygambere ensest ilişkinin ve akraba evliliklerin helal kılınması

Page 19: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Çok eşliliğin meşrulaştırılması

Ahzab (33) Suresi 50. Ayet Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir.

Muhammed'in cinsel hayatı hakkında inen bu özel ayetin Türkçeye tercümesi esnasında anlamından sapan bir detay daha görüyoruz. ‘Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri’ denilirken burada savaş esirlerinden bahsediliyor. Ailelerini savaşta kaybeden, müslümanların eline düşen, muhtemelen müslüman bile olmayan kadınlar ‘helal’ kılınıyor. Buradaki helal kılınmaktan kastedilenin ‘tecavüz’ olduğunu anlamak için herhalde hafız olmak gerekmiyor. Hala kızı, dayı kızı, teyze kızı gibi ensest olgulara ise hiç girmek istemiyoruz.

Nisa (4) / 3. Ayet :Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

Dört kadına kadar çokeşliliği uygun gören, günümüzde hala bu ilkelliğin sürdürülmesine sebep olan ayet. Elbette çokeşlilik derken, bu hakkın sadece erkeklere verildiğini de belirtelim. Bir diğer dikkat çeken nokta da ‘veya cariyeler ile yetinin’ kısmı. Buradan anlaşılacağı üzere, nikâhlı dört kadından öte sınırsız sayıda cariye (alınıp satılabilen kadın köle) sahibi olmak ve onlarla ‘yetinmek’ de dinen meşru.

16- Kuran'da cinsiyet ayrımcılığı

Bakara (2) Suresi 282. Ayet : Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun.

Nisa (4) Suresi 11. Ayet : Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder.

Açıklamaya gerek görmüyoruz. Burdaki cinsiyet ayrımını açık ve net görebiliyorsunuzdur.

Nisa (4) 34. Ayet 34. Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından

harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Page 20: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Kuran'ın Nisa Suresi 34.ayetinin tercümeleri:

Nisa Suresinin 34.ayeti Erkeklere kadınları dövme özgürlüğü verir mi vermez mi?Kontrol ettiğim Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Elmalılı hamdi Yazır'ın ve Süleyman Ateş'in

Türkçe Kur'an tercümeleri ile Pickthall'ün,i Shakir'in ve Tusuf Ali'nin Ingilizce Kur'an tercümelerine ve dünyadaki diğer Kuran tercümelerine göre, "Evet, koca, karısını dövebilir".

Ancak, 07 Ağustos 2000 tarihinde, Show TV Reha Muhtar'ın sunduğu haber programında, Kemal Güran'ın Müslümanın El Kitabı adlı eserinde kadınların dövülmesiyle ilgili bölümü tartışıldı. tartışmaya katılanlardan Kezban Hatemi, Kuran'ın Türkçe tercümesinde Nisa Suresi'nin 34.ayetinin yanlış tercüme edildiğini, Kuran'da kadının dövülmesine dair bir emir olmadığını söyledi.

Benzer iddiayı, çeşitli TV programlarında Yaşar Nuri Öztürk de dile getirmiştir.

Bakalım gerçek nasıl?

Türkçe tercümesi:(Diyanet)Nisa 4/34. Allah'in kimini kimine ustun kilmasindan oturu ve erkeklerin, mallarindan sarfetmelerinden dolayi erkekler kadinlar uzerine hakimdirler. Iyi kadinlar, gonulden boyun egenler ve Allah'in korunmasini emrettigini, kocasinin bulunmadigi zaman da koruyanlardir. Serkeslik etmelerinden endiselendiginiz kadinlara ogut verin, yataklarinda onlari yalniz birakin, nihayet “dövün”. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayin. Doğrusu Allah Yüce'dir, Büyük'tur.

Türkçe tercümesi:(Prof.Dr.Süleyman Ateş, Kur'an-ı Kerim Meali Yeni Ufuklar Neşriyat, 1975 - Milliyet 1996)

Allah, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçimini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itaatkar olup, Allah'ın kendilerini korumasına karşılık (Allah'in kendilerine verdiği başarı ile) gizliyi korurlar (kocalarına asla ihaney etmezler). Hırçınlık etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlarasokulmayın, dövün. Eğer size itaat ederlerse onların aleyhine başka rol aramayın. Allah yücedir, büyüktür.

Türkçe tercümesi:(Yaşar Nuri Öztürk, Kuran-ı Kerim Meali (Türkçe Çeviri), Hürriyet Ofset, 1994 baskısı)Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizlikleinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin/onları dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka söz aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Page 21: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Türkçe tercümesi: (Yaşar Nuri Öztürk, Kuran-ı Kerim Meali (Türkçe Çeviri), 64.Baskı, Yeni Boyut, Istanbul 1999 baskısı)Nisa 4/ 34. Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsızlık ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Yaşar Nuri Öztürk'ün 1994 ve 1999 yıllarında yayınladığı Kuran tercümeleri kıyaslanınca görülüyor ki; 1999 baskısındaki tercümesinde Yaşar Nuri Öztürk, fikir değiştirmiş!.. Ayette, erkeklere kadınları "dövün" diyen kısmı çıkarmış!..

Başka dillerdeki Kuran çevirilerinde aynı ayette ne deniyor?

Abdullah Yusufali'nin İngilizce tercümesi:Men are the protectors and maintainers of women, because God has given the one more (strength) than the other, and because they support them from their means. Therefore the righteous women are devoutly obedient, and guard in (the husband's) absence what God would have them guard. As to those women on whose part ye fear disloyalty and ill-conduct, admonish them (first), (Next), refuse to share their beds, (And last) beat them (lightly); but if they return to obedience, seek not against them Means (of annoyance): For God is Most High, great (above you all).

M.H. Shakir'in Ingilizce tercümesi:Men are the maintainers of women because Allah has made some of them to excel others and because they spend out of their property; the good women are therefore obedient, guarding the unseen as Allah has guarded; and (as to) those on whose part you fear desertion, admonish them, and leave them alone in the sleeping-places and beat them; then if they obey you, do not seek a way against them; surelyAllah is High, Great.

M.M. Picthall'in İngilizce tercümesi:[an-Nisa' 4:34] Men are in charge of women, because Allah hath made the one of them to excel the other, and because they spend of their property (for the support of women). So good women are the obedient, guarding in secret that which Allah hath guarded. As for those from whom ye fear rebellion, admonish them and banish them to beds apart, and scourge them. Then if they obey you, seek not a way against them. Lo! Allah is ever High, Exalted, Great.

Zaten Ingilizce biliyorsanız ya da elinize bir sözlük alıp bakacak olursanız, İngilizce Kuran'larda da aynen Diyanet'in, Elmalı Hamdi Yazır'ın ve Süleyman Ateş'in Türkçe Kuran çevirilerinde olduğu gibi, erkeklere kadınları "dövün" diyor.

Sonuç: Yaşar Nuri Öztürk'ün 1999 tarihli Kuran çevirisinde Nisa 34 yanlış tercüme edilmiştir. Nisa 34'e göre, erkekler, kadınları dövebilirler. Yaşar Nuri Öztürk'ün, 1994 yılındaki çevirisinde, diğer uzmanların yapmış olduğu Kuran tecümelerinde olduğu gibi "dövme"ye yer verilirken, 1999 yılındaki çevirisinde bunun sansür edilerek çıkarılması, bir bilim adamına yakışmıyor. Bu hareket, çağdaş kadının islamiyet gerçeklerini görerek islamiyetten uzaklaşmaması için yapılmış olan bir kandırmacadır.

Page 22: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

17- Kuran'da Şiddetin meşrulaştırılması

Nur (24) suresi 4. ayet : "zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer sopa vurun. Eğer allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara allah'ın dinini uygulama konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun."

sen su ayetteki insafsizligi, insansizligi; gorunen gorunmeyen alemleri yaratan, dunyayi ve uzerindeki biz su sefilleri milyarlarca yil sonunda gaz ve toz bulutlarindan varedene yakıştırabiliyorsan ben ne diyeyim gayri?

Maide (5) Suresi 38. Ayet : Yaptıklarına bir karşılık ve Allah'tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Ceza sisteminin bozukluğunu anlatan, şiddeti körükleyen bir diğer ayet. Hırsızın elini kesmek gibi korkunç ve geri döndürülemez bir cezayı öngörüyor. İnsana verilen değeri göz önüne seren, suçluyu ıslah edip topluma kazandırmak yerine onu tamamen işe yaramaz hale getirmeyi amaçlayan, tam ortaçağa yakışır bir ceza.

Tevbe (9) Suresi 29. Ayet Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

Enfal(8) Suresi 12. Ayet : Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

Tevbe (9) Suresi 5. Ayet : O haram aylar çıkınca artık müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun! Eğer tevbe edip namaz kılar ve zekatı verirlerse, onları serbest bırakın; çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir

Tevbe (9) Suresi 123. Ayet : Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.

Tevbe (9) Suresi 73. Ayet : Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir variş yeridir!

Tevbe (9) 111. Ayet : Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.

Yunus Suresi 13. Ayet: Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletleri helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız.

Bakara Suresi 256. Ayet : Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.

Page 23: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

18) Kuran'da miras

Nisa (4) / 11. Ayet

Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir.

Şahitlik konusundaki ayrımcılığın miras konusunda da karşımıza çıkmasına ek olarak, burada tarif edilen bölüşüm matematiksel olarak da imkânsızdır. Bunu düzeltmek için sonradan hesaplamalar uydurulmuştur.

Kadinlarin cenaze namazi kilip kilmamasi konusunda bile büyük eksikliklere sahip olan Kuran’da, miras konularina nedense büyük yer ayrilmiş ve bu konuda çok detayli ayetlere yer verilmiştir.

Asagidaki ayetler, “miras” hukuku ile ilgilidir. Bu ayetlere göre hesap yapildiginda, mirasçilarda, “sona kalan dona kalmakta”dir, çünkü, mirasin paylari toplandiginda, toplam, mirastan “fazla” olmaktadir!

Önce ayetlere bakalim, sonra iki ayri örnek üzerinde mirasi paylastiralim ayetlere göre:

Nisa (4) Suresi 11. Ayet : Allah size, çocuklariniz hakkinda, erkege, kadinin payinin iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadin iseler, ölünün biraktiginin üçte ikisi onlarindir. Eger yalniz bir kadinsa yarisi onundur. Ölenin çocugu varsa, ana-babasindan her birinin mirastan altida bir hissesi vardir. Eger çocugu yok da ana-babasi ona vâris olmuş ise, anasina üçte bir (düşer). Eger ölenin kardeşleri varsa, anasina altida bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacagi vasiyetten ve borçtan sonradir. Babalariniz ve ogullarinizdan hangisinin size, fayda bakimindan daha yakin oldugunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafindan konmuş farzlardir (paylardir). şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.

Nisa (4) suresi 12. ayet : Yapacaklari vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eger çocuklari yoksa, biraktiklarinin yarisi sizindir. Çocuklari varsa biraktiklarinin dörtte biri sizindir. Çocugunuz yoksa, sizin de, yapacaginiz vasiyetten ve borçtan sonra, biraktiginizin dörtte biri onlarindir (zevcelerinizindir). Çocugunuz varsa, biraktiginizin sekizde biri onlarindir. Eger bir erkek veya kadinin, anababasi ve çocuklari bulunmadigi halde (kelâle şeklinde) mali mirasçilara kalirsa ve bir erkek yahut bir kizkardeşi varsa, her birine altida bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktirlar. (Bu taksim) yapilacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara ugramaksizin (yapilacak)tir. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkiyle bilendir, halîmdir.

Nisa(4) Suresi 176 Ayet: Senden fetva isterler. De ki: “Allah, babasi ve çocugu olmayan kimsenin mirasi hakkindaki hükmü şöyle açikliyor: Eger çocugu olmayan bir kimse ölür de onun bir kizkardeşi bulunursa, biraktiginin yarisi bunundur. Kizkardeş ölüp çocugu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kizkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) biraktiginin üçte ikisi onlarindir. Eger erkekli kadinli daha fazla kardeş mevcut ise erkegin hakki, iki kadin payi kadardir. şaşirmamaniz için Allah size açiklama yapiyor. Allah her şeyi bilmektedir.

Page 24: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Varsayalim ki, bir adam öldü ve geride üç kiz evlat, bir ana, bir baba ve eşini birakti.. Yukaridaki ayetlere göre miras paylaşimi şöyle olacaktir:

Üç kiz evlata mirasin 2/3′ü, ana ve babanin her birine 1/6, karisina 1/8 kalacaktir.

Bu durumda, matematik yapalim:

(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8)= 27/24 = 1,125 bulunur! (1,0 olmasi gerekirdi!..)

Yani, miras paylaşildigi zaman herbir mirasçinin aldiginin toplami, mirastan fazla çikmaktadir!..

Allah, miras paylaşiminda böyle büyük bir hesap hatasi yapamayacagina göre, ayet Allah’a ait olamaz, Muhammed’e aittir..

Hesap bilmeyen Muhammed’e..

Bir diger örnek verelim:

Bir adam ölür ve geride anası, karısı, ve iki kızkardeş kalır. Kuran’in yukarida verilen ilgili miras ayetlerine göre; ana’ya mirasin 1/3′ü, karisina mirasin 1/4 ‘ü, iki kızkardeşe de toplam 2/3′ü kalacaktir:

Hesap yapalim:

(1/3)+(1/4)+(2/3)= 15/12= 1,25 !..

Burada da, miras paylaşiliyor, paylar toplaninca, mirastan daha büyük, %25 daha büyük çikiyor!..

Allah-varsa eger- bu kadar hesap bilmez olabilir mi? Bu yanlış paylaşım oranları ile dolu ayeti Allah gönderemeyecegine göre,

Muhammed kendisi yazmiş olmaktadir..

Not:Okul önlerinde, Allah’in örtünme emri gerekçesi ile, “basörtüsü eylemi” yapan bayanlarin; inandiklari Allah’tan gelmis olduguna inandiklari Kuran’in bu ayetlerine göre, medeni kanunun miras haklarini kadinlarin aleyhine düzenlenmesi için eylem yapmalarini, bir erkek olarak çok arzu ederim.. (Malum, bu ayetlere göre erkekler daha avantajli da..)

Page 25: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Diğer Mantık Dışı Ayetler

Allah ve Meleklerin peygambere SALAVAT GETİRMESİAzhap (3) Suresi 56. Ayet

56. Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.

Not: Ben Tanrı olacağım, yerleri gökleri yaratacağım da, kendi yarattığım peygambere salavat mı getireceğim yok yahu!

Kuran'a Göre Dağlar Deprem'leri Önlemek İçindir

Tüm dünyada zaman zaman deprem oluyor. Müslüman olmayan topraklar, müslüman olan topraklar demeden, dünyanýn belirli bölgelerinde depremler oluyor.

1999 yılınının 17 Aðustos ve 12 Kasým günlerinde de Türkiye'de olan depremlerde onbinlerce kişi öldü, milyarlarca dolar maddi kayıp oluştu.

0 8.10.2005 tarihinde islami şeriatla yönetilen Pakistan'ın dağlık Keşmir bölgesinde meydana gelen 7,6 şiddetindeki deprem, onbinlerce kiþinin ölümüne neden olmuştur.

Peki, niye deprem oldu? Muhammed'in Kuran'inda, deprem olmasin, insanlar sallanmasin diye, Allah'in daglari yarattigi yazmiyor mu?

Bu bilimsel(!) gerçege ragmen, niye deprem oluyor?

"Enbiya/21/31. Yeryüzüne, insanlar sarsilmasin diye sabit dağlar yerleştirdik; rahat gidebilsinler diye aralarinda geniş yollar varettik."

"Nahl/16/15-6. Yeryuzunde, sarsilmayasiniz diye, sabit daglar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve isaretler meydana getirmistir. Onlar yildizlarla da yollarini bulurlar."

"Lokman/31/10. Allah gokleri gordugunuz gibi direksiz yaratmis, sizi sallar diye yeryuzune sabit daglar koymus; orada her turlu canliyi yaymistir. Gokten su indirip orada her hos ciftten yetistirmisizdir."

İrdeleyelim:

1) Allah, yarattigi daglarda imalat hatasi yapmistir.. Daglar, yeterince agir olmamistir, onun için yerin sallanmasini önleyemiyor..

2) Muhammed, bilmediği bir konu hakkında konuşarak, asýrlar sonra haksız çıkmıştır ..

Her konuyu bilen(!), tüm zamanlara(!) hitabeden Kuran'in Muhammed'in kelami oldugu bir kez daha anlasiliyor..

Page 26: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Peygamber sabrı nedir?

ilgili ayet. : Ahzab suresi (33)/53. ayet

53. Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır.

Ahzab (33) / 53

Kutsal Kitabın peygamber günlüğü olarak hissedilmesi

-yemeğinizi yediğinizde hemen dağılın sohbeti koyulaştırmayın. -Peygamberin, öldükten sonra eşlerime musallat olmayın mesajı vermesi.

- Açıkçası Allah'ın kelamı olan Kuran'da peygamberin şahsi sıkıntılarının da geçmiş olması bizi çok şaşırttı. Üstelik islami kültürde ve litaratürde peygamber sabrı bir deyim haline gelmişken sabırsız bir peygamber imajı oldukça düşündürücü. Bu tanrının sözü olan Kuran'ı oldukça basitleştirmiyor mu?

-Aynı zamanda ilgili ayette; peygamberden sonra onun eşleriyle nikahlamayı bir nevi yasaklıyor. Bu ayette, tanrı kelamından çok peygamberin kişisel kaygıları daha baskın gelmektedir.

Yıldızlar neden yaratıldı?

Kuran'a göre yildizlarin neden yaratildigi da, her zamanki "bilimsellik"(!) ile açiklanıyor. 1500 yil öncesinin Bedevi'si belki kanardi ama, 2010 yılının insani için bir masaldan ibaret:

Mulk (67) 5. Ayet : And olsun ki, yakin göğü kandillerle donattık, onlarla seytanlarin taslanmasini sağladik ve seytanlara çılgın alev azabini hazirladik."

Saffat (37) Suresi 6. Ayet: Şüphesiz Biz, yakin gogu bir susle, yildizlarla susledik."

Saffat (37) Suresi 7. Ayet: Onu, inatci her turlu seytandan koruduk."

Saffat (37) Suresi 9. Ayet : Onlar yuce alemi asla dinleyemezler.

Her yonden kovularak atilirlar. Onlara surekli bir azap vardir."Kuran'a göre, yildizlar, þeytana atiþ yapacak üsler olarak hazirlanmiþ!.. Böylelikle þeytandan korunmuþ olunacakmiþ.. Bu ayetten de Kuran'in Allah tarafindan gönderilmedigini, Muhammed'in bir bilim kurgu yazari gibi hayal gücünü çaliþtirarak yazdigini söyleyebiliriz. (Herþeyi dogru bilen Allah böyle komik gerekçeler göstermezdi..)

Page 27: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Doğa olaylarının korkutma ve cezalandırma aracı olarak gösterilmesi

Gök gürültüsü, şimşek, yıldırım gibi olaylar bilimsel olarak açıklanabildiği halde, tanrının kitabında:

Rad (13) Suresi'nin 12. ve 13. ayeti

Rad (13) Suresi 12. Ayet : O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.

Rad (13) Suresi 13. Ayet : Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.

Şüphesi, çelişkisi olanın soru sorması yasak!

Maide-101. Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur'an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Maide-102. Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu.

Allah'ın soru sorma yasağı koyması çok anlamsızdır, acayiptir.

Tanrı'nın insanları maymuna çevirmesi

Bakara (Bakara) Suresi 65. Ayet

Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun" demiştik.

Açıkcası, bilmiyoruz, görmedik ya da duymadık. Cumartesi yasağını çiğnedi diye maymuna dönüşen kavimlerin olduğu bir dünya oldukça eksantrik olsa gerek. Tabi burada iki ihtimal var. Birincisi gerçekten Tanrı’nın 1500 yıl evvel böyle işlerle (!) uğraşıyor olduğu, kavimleri maymuna dönüştürdüğü, ancak günümüzde artık bu huyundan vazgeçtiği. İkincisi ve akla yatkın olanı ise, bu saçma hikâyelerin, tıpkı diğer benzer masallar gibi insanlar tarafından uydurulduğu ve insanların bunlara inandırılıp korkutuldukları.

Page 28: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Maide suresi 110. Ayet:

http://diyanet7.diyanet.gov.tr/...=110&ı3.x=13&ı3.y=9

110.allah şöyle diyecek: "ey meryem oğlu isa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. ben seni ruhu'l-kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. sana kitab’ı, hikmeti, tevrat'ı ve incil'i öğrettim. iznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. israiloğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) israiloğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

not: ikinci cümlede sana tevratı ve incili öğrettim diyor. ama isanın yaşarken ne bir şey yazdığı ne de yazdırdığı görülmemiş. zaten tüm incillerin isadan sonra yazıldığı da biliniyor.

Savaşta Kazanılan Ganimetler Kime Aittir?

enfal (8) /1 ve /41. ayet

Enfal Suresinn 1. Ayetine Göre, Ganimetler Tanrı ve Peygambere ait ikenAynı surenin 41. ayetine göre ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir.

(8)/11. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.

(8)/414l. Eğer Allah'a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.

Ahzab (33) / 37-38

Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu-yöntemi buydu.

Burada da Zeynep’in hüzünlü hikâyesini görüyoruz. Zeyd; Muhammed’in evlatlığıdır. Zeynep ise Zeyd’in nikâhlı karısıdır ve Muhammed’den 20 yaş küçüktür. O dönemin geleneklerinde (şu anda olduğu gibi) evlatlık ile gerçek evlat arasında bir ayrım yoktu. Dolayısıyla evlatlığın karısı ile evlenmek de hoş görülmüyordu. Ne var ki, tam da Muhammed Zeynep’e göz koyduğu sırada, İslamiyet’in 15. yılında bu töre aniden değişti. Hatta sadece törenin değiştiğini göstermek için (!) Zeynep Muhammed’e nikâhlandı. Yoksa Muhammed’in hiçbir art niyeti yoktu. Hem zaten Allah’ın farz kıldığı şeyde peygambere vebal yoktur. (!)

Page 29: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Cehennemde kapışma?!

Alak/ 15-18. And olsun ki onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman taraftarlarını çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız.

Ayet, Ebu Cehil için söylenmiş. Güçsüz bir insanın "Allah benden yana" demesine benziyor. Yani insan sözü.

Tevbe (9) / 28-29

Tevbe (9) Suresi 28. Ayet : Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Tevbe (9) Suresi 29. Ayet : Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

Şimdi bu ardışık iki ayet, önemli iki noktaya güzel biçimde parmak basıyor. Birincisi diğer dinlere saygı konusu. Sanıyoruz ilk cümle yeterince açıklayıcı. Aynı cümleyi tersinden söylersek acaba Müslümanların hoşuna gider mi? ‘Allah'a inananlar ancak bir pislikten ibarettir’ dense mesela.

İkinci konu ise ‘İslam’ı din edinmeyenlerle cizye (haraç/vergi) verinceye kadar savaşın’ emri. Açık bir şiddet çağrısı, üstelik kendini savunma amacıyla da değil, sadece cizye için, yani sadece para için. Karşınızda barış dini İslam.

Müşrikleri Sövmek

En’am 6 Suresi 108. Ayet =. Onların Allah dışında dua ettiklerine/çağrıda bulunduklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah’a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir.

Ancak bir başka ayet de söven kendisidir..

Tevbe (19) Suresi 28. Ayet Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir..

Enfal suresi(8) 65.ayet Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

Page 30: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Yunus (10) Suresi 13. Ayet: Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletleri helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız.

*En'am Suresi 125. Ayet : Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.

Yunus Suresi 99. Ayet : Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mü'min olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

Yunus Suresi 100. Ayet : Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah pislik içinde bırakır!

Isra (17) Suresi 15. Ayet : Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.

Nahl 93. Ayet : . Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.

Kur'ân'daki çelismeler, sadece sûre'ler arasinda, ya da ayni bir sûre'nin çesitli âyetleri arasinda degil, fakat çogu zaman ayni bir âyet'in kendi satirlari ve sözcükleri arasinda da kendisini belli edebilir. Örnegin Nahl Suresinin 93.cü âyeti söyle:"Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardi. Ama O, istedigini saptirir, istedigini dogru yola eristirir. islediklerinizden, and olsun ki sorumlu tutulacaksiniz" (K. 16 Nahl 93). Görülüyor ki âyet'in ilk iki tümcesi ile son tümcesi arasinda çelisme yatmakta: ilk iki tümcede kisileri “dogru” ya da “egri” yola sokanin Tanri oldugu yazili! Böyle olduguna göre Tanri'nin kisilere, "egri" yola sapmis olmalarindan dolayi sorumluluk yüklememesi gerekir iken "yaptiklarinizdan dolayi mutlaka sorguya çekileceksiniz" diye cezalandiracagi anlatilmakta!

Not: Allah'ın kullarını oyuncak ettiği ayet. Sen mademki istediğinin kalbini İslam'a açıyorsun istediğini açmıyorsun. O zaman nerede kaldı senin sınavın? Madem ki sınav yapacaksın, o zaman yaratırsın herkesi eşit bir şekilde. Sana inanıp inanmayanlar arasında sınav yaparsın. Saçmalığın daniskası bu.

*Tevbe (9) 111. Ayet : Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.

Page 31: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Kafirlere Nasıl Davranmalı?

Gasiye 88.

21. Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün.

22. Üzerlerine musallat bir despot değilsin.

23. Tersine giden, nankörlük eden başka.

24. Allah, böylesine en büyük azapla azap edecektir.

25. Hiç kuşkusuz, onların dönüşleri bizedir.

26. Bunun ardından, hesapları da bizim elimizde olacaktır.

Görülüyor ki burada Muhammed’in bir “ögüt verici” oldugu, “kâfir”lere karşı zor kullanmaması gerektiği, ve “kâfir”lerin hesabının Tanrı tarafından görüleceği bildirilmekte.

Tevbe 9 Ayet 5. O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

Tevbe 9 Ayet 29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.

Görülüyor ki burada da, Tanrı’ya ve Muhammed’e boyun eğmeyen, ve Islâm’i din olarak benimsemeyen Yahudi’lere ve Hiristiyan’lara karşı savas açılması, ve bu savaşın, onlar tarafından küçülerek cizye” (kafa parası) verilmesine kadar sürdürülmesi emredilmekte.

Page 32: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Kuran

Birlesmis Milletler Genel Kurulu;Insanlik toplulugunun bütün bireyleriyle kuruluslarinin bu Bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak egitim ve ögretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygiyi gelistirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararasi önlemlerle gerek üye devletlerin halklari ve gerekse bu devletlerin yönetimi altindaki ülkeler halklari arasinda bu haklarin dünyaca etkin olarak taninmasini ve uygulanmasini saglamaya çaba göstermeleri amaciyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen bu Insan Haklari Evrensel Bildirgesini ilan eder.

Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakimindan esit dogarlar. Akil ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karsi kardeslik anlayisiyla davranmalidirlar.

Al-i Imran/28. Müminler, müminleri birakip da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artik onun Allah nezdinde hiçbir degeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakinmaniz baskadir. Allah, kendisine karsi (gelmekten) sizi sakindiriyor. Dönüs yalniz Allah'adir.

Nisa/144. Ey iman edenler! Müminleri birakip da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçik bir delil mi vermek istiyorsunuz?

Tevbe/29. Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kildigini haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savasin.

Muhammed/ 35. Üstün durumda iken gevseyip barisa çagirmayin. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.

Bakara/223. Kadinlariniz sizin için bir tarladir. Tarlaniza nasil dilerseniz öyle varin. Kendiniz için önceden (uygun davranislarla) hazirlik yapin. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavusacaksiniz. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele! (KADININ ONUR VE KISILIK HAKLARI HIÇE SAYILARAK ; ESYA, MAL DEREKESINE DÜSÜRÜLMESI)

Madde 2- Herkes, irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya baska bir görüs, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, dogus veya herhangi baska bir ayrim gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrica, ister bagimsiz olsun, ister vesayet altinda veya özerk olmayan ya da baska bir egemenlik kisitlamasina bagli ülke yurttasi olsun, bir kimse hakkinda, uyrugunda bulundugu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararasi statüsü bakimindan hiçbir ayrim gözetilmeyecektir.

Maide/ 51. Ey iman edenler! Yahudileri ve hiristiyanlari dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafini tutarlar). Içinizden onlari dost tutanlar, onlardandir. Süphesiz Allah, zalimler topluluguna yol göstermez.

Page 33: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Madde 3- Yasamak, özgürlük ve kisi güvenligi herkesin hakkidir.

Tevbe/ 5. Haram aylar çikinca müsrikleri buldugunuz yerde öldürün; onlari yakalayin, onlari hapsedin ve onlari her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eger tevbe eder, namazi dosdogru kilar, zekâti da verirlerse artik yollarini serbest birakin. Allah yarligayan, esirgeyendir.

Nisa/ 89. Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla esit olasiniz. O halde Allah yolunda göç edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eger yüz çevirirlerse onlari yakalayin, buldugunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardimci edinmeyin.

Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altinda bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktir.

Bakara/178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkinda size kisas farz kilindi. Hüre hür, köleye köle, kadina kadin (öldürülür). Ancak her kimin cezasi, kardesi (öldürülenin velisi) tarafindan bir miktar bagislanirsa artik (taraflar) hakkaniyete uymali ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi asarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardir.

Bakara/221. Iman etmedikçe putperest kadinlarla evlenmeyin. Begenseniz bile, putperest bir kadindan, imanli bir câriye kesinlikle daha iyidir. Iman etmedikçe putperest erkekleri de (kizlarinizla) evlendirmeyin. Begenseniz bile, putperest bir kisiden inanmis bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müsrikler) cehenneme çagirir. Allah ise, izni (ve yardimi) ile cennete ve

Nisa/92. Yanlislikla olmasi disinda bir müminin bir mümini öldürmeye hakki olamaz. Yanlislikla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meger ki ölünün ailesi o diyeti bagislamis ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eger öldürülen mümin oldugu halde, size düsman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzimdir. Eger kendileriyle aranizda antlasma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunlari bulamayan kimsenin, Allah tarafindan tevbesinin kabulü için iki ay pespese oruç tutmasi lâzimdir. Allah her seyi bilendir, hikmet sahibidir.

Maide/89. Allah, kasitsiz olarak agzinizdan çikiveren yeminlerinizden dolayi sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptiginiz yeminlerden dolayi sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiginiz yemegin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onlari giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunlari bulamiyan üç gün oruç tutmalidir. Yemin ettiginiz takdirde yeminlerinizin keffâreti iste budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açikliyor; umulur ki sükredersiniz!(ISLAM’DA ÖZGÜRLÜGÜ GASP EDILMIS (KÖLE) BIR KISININ DEGERI = ON FAKIRI DOYURMAK VEYA GIYDIRMEK)(ISLAM KÖLELERIN ÜZERINE BIR GÜNES GIBI DOGMUS VE KÖLELIGE BIR SON VERMISTIR! GÖZÜNÜN IÇINE BAKA BAKA YALAN SÖYLEMEK BU OLSA GEREK)

Madde 5- Hiç kimseye iskence yapilamaz, zalimce, insanlik disi veya onur kirici davranislarda bulunulamaz ve ceza verilemez.

Page 34: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Maide/38. Hirsizlik eden erkek ve kadinin, yaptiklarina karsilik bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

Maide/33. Allah ve Resûlüne karsi savasanlarin ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalisanlarin cezasi ancak ya acimadan öldürülmeleri, ya asilmalari, yahut el ve ayaklarinin çaprazlama kesilmesi, yahut da bulunduklari yerden sürülmeleridir. Bu onlarin dünyadaki rüsvayligidir. Onlar için ahirette de büyük azap vardir.

Muhammed/4. (Savasta) inkâr edenlerle karsilastiginiz zaman boyunlarini vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bagi sikica baglayin (esir alin). Savas sona erince de artik ya karsiliksiz veya fidye karsiligi saliverin. Durum su ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alirdi. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onlarin yaptiklarini bosa çikarmaz.

Nur/2. Zina eden kadin ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inaniyorsaniz, Allah'in dininde (hükümlerini uygularken) onlara aciyacaginiz tutmasin. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya sahit olsun.

Nur/4. Namuslu kadinlara zina isnadinda bulunup, sonra (bunu isbat için) dört sahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artik onlarin sahitligini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdirlar.

Nisa/34. Allah'in insanlardan bir kismini digerlerine üstün kilmasi sebebiyle ve mallarindan harcama yaptiklari için erkekler kadinlarin yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadinlar itaatkârdir. Allah'in kendilerini korumasina karsilik gizliyi (kimse görmese de namuslarini) koruyucudurlar. Bas kaldirmasindan endise ettiginiz kadinlara ögüt verin, onlari yataklarda yalniz birakin ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eger size itaat ederlerse artik onlarin aleyhine baska bir yol aramayin; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Nisa/15. Kadinlarinizdan fuhus yapanlara karsi aranizdan dört sahit getirin. Eger sahitlik ederlerse, o kadinlari ölüm alip götürünceye yahut Allah onlara bir yol açincaya kadar evlerde hapsedin.

Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kisiliginin taninmasi hakki vardir.Tevbe/29. Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kildigini haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savasin.

Bakara/223. Kadinlariniz sizin için bir tarladir. Tarlaniza nasil dilerseniz öyle varin….

Madde 7- Herkes yasa önünde esittir ve ayrim gözetilmeksizin yasanin korunmasindan esit olarak yararlanma hakkina sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykiri her türlü ayrim gözetici isleme karsi ve böyle islemler için yapilacak her türlü kiskirtmaya karsi esit korunma hakki vardir.

Nahl/75. Allah, hiçbir seye gücü yetmeyen, baskasinin mali olmus bir köle ile katimizdan kendisine verdigimiz güzel riziktan gizli ve açik olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç esit olurlar mi? Dogrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onlarin çogu (bunu) bilmezler.

Nahl/76. Allah, su iki kisiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir sey beceremez ve

Page 35: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayir getiremez. Simdi, bu adamla, dogru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse esit olur mu?

Madde 8- Herkesin anayasa yada yasayla taninmis temel haklarini çigneyen eylemlere karsi yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargi yoluna basvurma hakki vardir.

Maide/45. Tevrat'ta onlara söyle yazdik: Cana can, göze göz, buruna burun, kulaga kulak, dise dis (karsilik ve cezadir). Yaralar da kisastir (Her yaralama misli ile cezalandirilir). Kim bunu (kisasi) bagislarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'in indirdigi ile hükmetmezse iste onlar zalimlerdir.

Maide/47. Incil'e inananlar, Allah'in onda indirdigi (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'in indirdigi ile hükmetmezse iste onlar fâsiklardir.

Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir sekilde davasinin bagimsiz ve tarafsiz bir mahkeme tarafindan hakça ve açik olarak görülmesini istemeye hakki vardir.

Tevbe/29. Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kildigini haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savasin.

Madde 11-1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunmasi için gerekli olan tüm güvencelerin tanindigi açik bir yargilama sonunda, yasaya göre suçlu oldugu saptanmadikça, suçsuz sayilir.2. Hiç kimse islendigi sirada ulusal yada uluslararasi hukuka göre bir suç olusturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayi suçlu sayilamaz. Kimseye suçun islendigi sirada uygulanabilecek olan cezadan daha agir bir ceza verilemez.

Maide/38. Hirsizlik eden erkek ve kadinin, yaptiklarina karsilik bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.Tevbe/5. Haram aylar çikinca müsrikleri buldugunuz yerde öldürün; onlari yakalayin, onlari hapsedin ve onlari her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eger tevbe eder, namazi dosdogru kilar, zekâti da verirlerse artik yollarini serbest birakin. Allah yarligayan, esirgeyendir.

Madde 12- Kimsenin özel yasamina, ailesine konutuna yada haberlesmesine keyfi olarak karisilamaz, seref ve adina saldirilamaz. Herkesin bu gibi karisma ve saldirilara karsi yasa tarafindan korunmaya hakki vardir.

Madde 13-1. Herkesin bir devletin topraklari üzerinde serbestçe dolasma ve oturma hakki vardir.2. Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrilmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkina sahiptir.

Tevbe/ 28. Ey iman edenler! Müsrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yillarindan sonra Mescid-i Haram'a yaklasmasinlar. Eger yoksulluktan korkarsaniz, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Süphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.

Page 36: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Madde 14-1. Herkesin zulüm altinda baska ülkelere siginma ve siginma olanaklarindan yararlanma hakki vardir.2. Gerçekten siyasal nitelik tasimayan suçlardan veya Birlesmis Milletlerin amaç ve ülkelerine aykiri eylemlerden dogan kovusturma durumunda bu haktan yararlanilamaz.

Madde 15-1. Herkesin bir yurttasliga hakki vardir.2. Hiç kimse keyfi olarak yurttasligindan veya yurttasligini degistirme hakkindan yoksun birakilamaz.

Madde 16-1. Yetiskin her erkegin ve kadinin, irk, yurttaslik veya din bakimlarindan herhangi bir kisitlamaya ugramaksizin evlenme ve aile kurmaya hakki vardir.

Bakara/221. Iman etmedikçe putperest kadinlarla evlenmeyin. Begenseniz bile, putperest bir kadindan, imanli bir câriye kesinlikle daha iyidir. Iman etmedikçe putperest erkekleri de (kizlarinizla) evlendirmeyin. Begenseniz bile, putperest bir kisiden inanmis bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müsrikler) cehenneme çagirir. Allah ise, izni (ve yardimi) ile cennete ve magfirete çagirir. Allah, düsünüp anlasinlar diye âyetlerini insanlara açiklar.2. Evlenme sözlesmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradeleriyle yapilir.

Ahzab/50. Ey Peygamber! Mehirlerini verdigin hanimlarini, Allah'in sana ganimet olarak verdigi ve elinin altinda bulunan cariyeleri, amcanin, halanin, dayinin ve teyzenin seninle beraber göç eden kizlarini sana helâl kildik. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istedigi takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadini, diger müminlere degil, sirf sana mahsus olmak üzere (helâl kildik). Kuskusuz biz, hanimlari ve ellerinin altinda bulunan cariyeleri hakkinda müminlere neyi farz kildigimizi biliriz. (Bu hususta ne yapmalari lâzim geldigini onlara açikladik) ki, sana bir zorluk olmasin. Allah bagislayandir, merhamet edendir.3. Aile, toplumun, dogal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafindan korunur.

Madde 17-1. Herkesin tek basina veya baskalariyla ortaklasa mülkiyet hakki vardir.2. Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun birakilamaz.

Madde 18- Herkesin düsünce, vicdan ve din özgürlügüne hakki vardir. Bu hak, din veya topluca, açik olarak ya da özel biçimde ögrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açiga vurma özgürlügünü içerir.

Tevbe/29. Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kildigini haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savasin.

Madde 19- Herkesin düsünce ve anlatim özgürlügüne hakki vardir. Bu hak düsüncelerinden dolayi rahatsiz edilmemek, ülke sinirlari söz konusu olmaksizin, bilgi ve düsünceleri her yoldan arastirmak, elde etmek ve yaymak hakkini gerekli kilar.

Tevbe/5. Haram aylar çikinca müsrikleri buldugunuz yerde öldürün; onlari yakalayin, onlari hapsedin ve onlari her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eger tevbe eder, namazi dosdogru kilar, zekâti da verirlerse artik yollarini serbest birakin. Allah yarligayan, esirgeyendir.

Page 37: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Madde 20-1. Herkesin silahsiz ve saldirisiz toplanma, dernek kurma ve dernege katilma özgürlügü vardir.2. Hiç kimse bir dernege girmeye zorlanamaz.

Madde 21-1. Herkes, dogrudan veya serbestçe seçilmis temsilciler araciligi ile ülkesinin yönetimine katilma hakkina sahiptir.2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden esit olarak yararlanma hakki vardir.3. Halkin iradesi hükümet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya serbestligi saglayacak benzeri bir yöntemle genel ve esit oy verme yoluyla yapilacak ve belirli araliklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir.

Maide/5…….. Kim (Islâmî hükümlere) inanmayi kabul etmezse onun ameli bosa gitmistir. O, ahirette de ziyana ugrayanlardandir.

Madde 22- Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenlige hakki vardir. Ulusal çabalarla ve uluslararasi isbirligi yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarina göre, herkes onur ve kisiliginin serbestçe gelisim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarinin gerçeklestirilmesi hakkina sahiptir.

Madde 23-1. Herkesin çalisma, isini serbestçe seçme, adaletli ve elverisli kosullarda çalisma ve issizlige karsi korunma hakki vardir.2. Herkesin, herhangi bir ayrim gözetmeksizin, esit is için esit ücrete hakki vardir.3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yarasir ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmis bir yasam saglayacak adil ve elverisli bir ücrete hakki vardir.4. Herkesin çikarini korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakki vardir.

Madde 24- Herkesin dinlenmeye, eglenmeye, özellikle çalisma süresinin makul ölçüde sinirlandirilmasina ve belirli dönemlerde ücretli izne çikmaya hakki vardir.

Nahl/75. Allah, hiçbir seye gücü yetmeyen, baskasinin mali olmus bir köle ile katimizdan kendisine verdigimiz güzel riziktan gizli ve açik olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç esit olurlar mi? Dogrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onlarin çogu (bunu) bilmezler.

Nahl/76. Allah, su iki kisiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir sey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayir getiremez. Simdi, bu adamla, dogru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse esit olur mu?

Madde 25-1. Herkesin kendisinin ve ailesinin saglik ve refahi için beslenme, giyim, konut ve tibbi bakim hakki vardir. Herkes, issizlik, hastalik, sakatlik, dulluk, yaslilik ve kendi iradesi disindaki kosullardan dogan geçim sikintisi durumunda güvenlik hakkina sahiptir.

Bakara/269. Allah hikmeti diledigine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayir verilmis demektir. Ancak akil sahipleri düsünüp ibret alirlar.

Page 38: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Isra/30. Rabbin rizki diledigine bol verir, diledigine daraltir. Süphesiz ki O, kullarindan haberdardir, (onlari) çok iyi görür. 2. Analarin ve çocuklarin özel bakim ve yardim görme haklari vardir. Bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik disi dogmus olsunlar, ayni sosyal güvenceden yararlanirlar.

Madde 26-1. Herkes egitim hakkina sahiptir. Egitim, en azindan ilk ve temel egitim asamasinda parasizdir. Ilkögretim zorunludur. Teknik ve mesleksel egitim herkese açiktir. Yüksek ögretim, yeteneklerine göre herkese tam bir esitlikle açik olmalidir. 2. Egitim insan kisiligini tam gelistirmeye ve insan haklariyla temel özgürlüklere saygiyi güçlendirmeye yönelik olmalidir. Egitim, bütün uluslar, irklar ve dinsel topluluklar arasinda anlayis, hosgörü ve dostlugu özendirmeli ve Birlesmis Milletlerin barisi koruma yolundaki çalismalarini gelistirmelidir.

Maide/ 51. Ey iman edenler! Yahudileri ve hiristiyanlari dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafini tutarlar). Içinizden onlari dost tutanlar, onlardandir. Süphesiz Allah, zalimler topluluguna yol göstermez.3. Çocuklara verilecek egitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanin hakkidir.

Madde 27-1. Herkes toplumun kültürel yasamina serbestçe katilma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelismeye katilma ve bundan yararlanma hakkina sahiptir.

Tevbe/ 28. Ey iman edenler! Müsrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yillarindan sonra Mescid-i Haram'a yaklasmasinlar. Eger yoksulluktan korkarsaniz, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Süphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.2. Herkesin yaraticisi oldugu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden dogan maddi ve manevi çikarlarinin korunmasina hakki vardir.

Madde 28- Herkesin bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçeklesecegi bir toplumsal ve uluslararasi düzene hakki vardir. Bakara/159. Indirdigimiz açik delilleri ve kitapta insanlara apaçik gösterdigimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.

Maide/44. …….Ayetlerimi az bir bedel karsiliginda satmayin. Kim Allah'in indirdigi (hükümler) ile hükmetmezse iste onlar kâfirlerin ta kendileridir.

Madde 29-1. Herkesin, kisiliginin serbestçe ve tam gelismesine olanak veren topluma karsi ödevleri vardir.2. Herkes haklarini kullanirken ve özgürlüklerinden yararlanirken, baskalarinin hak ve özgürlüklerinin taninmasi ve bunlara saygi gösterilmesinin saglanmasi ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refahin gereklerinin karsilanmasi amaciyla yalniz yasayla belirlenmis sinirlamalara bagli olur.3. Bu hak ve özgürlükler hiçbir kosulda Birlesmis Milletlerin amaç ve ilkelerine aykiri olarak kullanilamaz.

Madde 30- Bu bildirgenin hiçbir kurali, herhangi bir devlet, topluluk veya kisiye, burada açiklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girisimde veya eylemde bulunma hakkini verir biçimde yorumlanamaz.

Page 39: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Görüyoruz ki, bugün hala yeryüzünde birçok cografyada ahlaksal degerlerin, toplumun ve devletin yasam sekli bilime ve hosgörüye sirt çevirerek elindeki bu yasam biçimini ilkelligine ragmen sürdürmeye ve kendisi gibi olmayan diger toplumlari asagilayarak bakmakta ve firsat buldukça saldirmaya devam etmektedir. Onlara göre kendi ahlaksal degerleri ve yönetim sekilleri degisemez olup her türlü yenilige ve gelisime kapalidir. Bunun gerekçesi ise bu degerlerin ‘Tanri’dan geldigi ve ancak Tanri tarafindan bildirilen yasalar ve ahlaki degerler evrensel olmalidir’ seklinde karsimiza çikar. Bugün artik insanlar her türlü ahlak yapisini, siyasi sistemi, bilimi rahatça sorguladiktan sonra demokrasi ve bilim yardimi ile güncelleyip daha gelismis bir düzeye çikma çabasi içinde bulunurken, Din buna asla izin vermez. Din kavrami kendi yapisi içinde sorgulanamaz, degistirilemez, ve dinin her sözü insanin bir hayat kilavuzu olarak görülür. Peki eger dinde, dolayisiyla Tanri’nin insana verdigi bu yasam kilavuzunda mantiga ve sagduyuya aykiri kavramlar varsa bunlar nasil karsilanir? Birde akil ve sagduyu dedigimizde ne anliyoruz? Akil ve sagduyunun bugünkü seviyeye ulasmasini saglayan en büyük faktör bilim ve insanin vicdani gelismisligidir. Bugün dinlerde karsimiza çikan ve bize akil disi olarak görülen kavramlar o dinin ilk ortaya çiktigi zamanda ve cografyada o zamanin bilim seviyesi ve toplumun ahlak anlayisi çerçevesinde ‘dogru’ olarak kabul görülüyordu ve aksini ispatlayacak verilerden yoksundu. Dinlerin hüküm sürdürdügü dönemlerde zaman zaman birtakim teoriler ortaya atildiysa da kisa zamanda dinin ölümcül emirleri karsisinda yasam imkani bulamadi. Bilim ve felsefe alaninda yeni fikirler ve kanitlar ‘büyücülük’ olarak adlandirildi ve derhal fikir ve kanitlar sahipleri ile birlikte engizisyonda yok edildi. Fakat sonunda aklin isyani galip geldi ve ortaçagin Reform dönemi ile, degismez denilen kanunlar, dolayisiyla Tanri sözü olarak kabul edilen kutsal kitaplar kiliseye tikilmasi sonucu bilim ve felsefenin önü açilmistir. Ve hemen bunun ardindan yine aklin isyani sonucu Fransiz ihtilalinin etkisiyle ahlaksal bir devrim gerçeklestirilmis ve bugünün demokrasi yapisinin temelleri atilmistir. Özetle söyle diyebiliriz ki insanlik kendi yarattigi din ile kendini prangaya baglamis ve karanlik çag dedigimiz uzun bir döneme girmistir, ve nihayet yine kendi yarattigi bilim ve ahlak anlayisi ile bu prangalardan kurtulmustur.

Insanliga sunulan herhangi bir sosyal sistem ne kadar Tanri’dan gelme ve kutsal olarak adlandirilirsa adlandirilsin nihayetinde bugünün bilim, sagduyu ve ahlak süzgecinden geçmedigi sürece varligini korumasi söz konusu degildir, elbette ki gelismis ve çagdas bir toplum olmaktan söz etmek istiyorsa.

Daha özgür, çagdas ve mutlu bir dünya için aklin ve bilimin yolundan sasmamak dilegiyle.

Düzenleyen: Hür irade

Page 40: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Hadislerin Sağlamlığı Üzerine Bir Analiz

Bildiğiniz üzere müslümanlar hadislere çok önem verir. Hadis, İslam’ın en güvenilir 2. kaynağıdır İslam ilahiyatına göre. Peki en güvenli kaynak olan Kur’an’ın bile değişme olasılığının büyük bir ihtimal olduğunu tarihsel olarak ortaya koymuşken,hadisler’in üzerinde de durmak gerektiğini düşünüyorum.

“Hadis nedir?” sorusu ile başlamak yerinde olacaktır.

Hadis, İslam dininde, Muhammed'in değişik olaylar ve sorunlar karşısında inananları aydınlatmak, Kur'an’ın bazı ayetlerini daha açık bir dille ifade etmek için söylediği iddia edilen sözler bütünüdür. İlk hadis kitabı, İmam Buhari tarafından oluşturulmuştur.

Kısacası hadis, Muhammed’in davranışları, sözleri hakkında bilgi vermek amaçlı düzenlenmiş sözlere verilen isimdir.

Bir de, müslümanlar için önemli olan bir diğer şey, kütüb-i sitte’dir. Ehli sünnet için en sağlam hadis kaynaklarına verilen genel isimidir.Bu hadis kaynaklarının isimlerini aşağıda sıralıyorum:

1- Sahih-i Buhari ->İmam Buhari-Doğumu: 21 Temmuz 810 , Ölümü:31 Agustos 869

2- Sahih-i Müslim ->İmam Müslim-Doğumu: 820,Ölümü:872

3- Sünen-i Nesai-> İmam Nesâî-Doğumu :830,Ölümü:915-916

4- Sünen-i Tirmizi-> İmam Tirmizi-Doğumu: 815, 821 veya 824,Ölümü: 883, 888 veya 892

5- Sünen-i Ebu Davud ->Ebu Davud-Doğumu: 817-818,Ölümü: 889

6- Sünen-i İbn Mace-> İbn Mace-Doğumu:824,Ölümü:273

Şimdi bir analiz yapalım:

Görüldüğü gibi, sahih hadis kaynakları ve yazarlarının isimlerini verdim. Üstüne doğum yılları ve ölüm yıllarını da belirttim. Bildiğiniz üzere ve daha önce de belirtmiş olduğum üzere ilk sahih hadis kitabını ‘İmam Buhari’ yazmıştır.

Doğum ve ölüm yılı arasında 'veya' geçen kişilerin doğum ve ölüm yılları kesin olarak bilinmemektedir. Ondan dolayı bir çok tahmin var. Tuhaf olan yeri ise; Sahih hadis yazarının doğum ve ölüm yıllarının kesin olmayışı!

Gelelim can alıcı noktaya:

Sahih hadis kitapların yazarlarının doğum tarihlerine dikkat etmenizi istiyorum ve Muhammed’in ölüm yılını göz önünde bulundurarak bir daha göz atmanızı rica ediyorum.

Page 41: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Evet çok fark var değil mi?

Muhammed, 632’de öldü. İlk hadis kitabını yazan İmam Buhari, 810’da doğdu. Arasında yaklaşık 178 yıl fark var.

İmam Buhari’nin doğar doğmaz hadis kitabı yazmadığını göz önünde tutarsak aradaki farkın daha da artacağına vararız. Mesela İmam Buhari, 20 yaşında hadislerini yazmaya başlasa ve aynı yıl içinde bitirdiğini varsaysak... (Çok iyimserim gördüğünüz gibi)

Yani kısacası, en iyimser rakamla, ilk hadis kitabı, Muhammed’den yaklaşık 200 yıl sonra yazılmıştır ki, bunu en yakın ihtimalle ve iyimserlikle yazıyorum. Varın gerçekte nedir ,ne değildir siz düşünün. 200 yıldan fazla bir zaman sonra yazılmış hadisler.

Şimdi bu yazdıklarımın üstüne kısaca özetleyecek olursak:

1 - Sahih hadisler islam’ın en sağlam 2. kaynakları olarak kabul edilmesine karşın, yazılı hale getirilmeleri 200 yıldan fazla bir zaman sonra olmuştur.

Peki o zamana kadar nasıl gelmiştir hadisler(sözler)?

Sözlü olarak, nesilden nesile aktrılarak.

Şimdi soruyorum size : Sözle, nesilden nesile aktarılan bir söz, 200 yıl sonra ne derece sağlam kalabilir?

Mantıklı olarak cevap verirseniz; kalamaz!

2 - Kur’an’ın çok büyük bir olasılıkla büyük bir kısmının değiştirilmiş olduğunu ve çağımızda Muhammed’in zamanından kalma orijinal bir Kur’an mushafı bulunmadığını daha önceki yazımda detaylı olarak anlatmıştım.

Şimdi ise islam’ın en sağlam ikinci kaynağı olarak kabul edilen hadislerin, çok, çok büyük bir ihtimalle sağlam olmadıklarını yazıyorum ve mantıklı bir kimse bunu kabul etmek zorundadır.

Peki soruyorum : O halde, İslam dini, sağlam temeller üzerine kurulu olan bir din midir ?

Kesinlikle hayır. Müslümanlar sürekli övünür; “kur’an değiştirilmemiştir ama incil değiştirilmiştir” diye. Hayır, İncil ve Kur’an, her ikisi de çok büyük bir ihtimalle değiştirilmiştir. Çünkü ne orijinaller var, ne de orijinalinden kopya edilmiş 1. elden mushafları. Hiç biri yok. Üstelik, kur’an’ın değişmediğini iddia eden zihniyetin elinde 7.YY’dan kalma yüzlerce kur’an olması gerekirken, bir tane bile yoktur!

Page 42: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Hz. Peygamber`in Hz. Âişe ile evlenmesi

Fasil : İSRÂ` VE Mİ`RÂC HADÎSİKonu : Hz. Peygamber`in Hz. Âişe ile evlenmesiRavi : Ümmü`l-mü`minîn AişeBaslik : PEYGAMBERİMİZİN HAZRET-İ ÂİŞE İLE NİŞANLANMASI

Hadis : Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben altı yaşında bir kız iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem beni akd ve nikâh eylemişti. (Üç sene sonra) biz Medîne`ye hicret ettik. Hâris İbn-i Hazrec oğullarının menziline indik. Müteâkıben ben, sıtmaya tutuldum. Bu cihetle saçım döküldü. (Hastalıktan kurtulduktan sonra) saçım gürleşti, uzayıp omuzlarıma döküldü. Bir kere ben, arkadaşlarımla berâber salıncakta oynarken annem Ümmü Rumân bana doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Beni ne edeceğini bilmiyordum. Annem elimi tuttu. Tâ evin kapısı önün (e geldiğimizde ora) da beni durdurdu. Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum. Nihâyet soluğum biraz yatıştı. Sonra annem biraz su aldı. Onunla yüzümü, başımı sıvazladı. Sonra beni eve koydu. Evde Ensâr`dan birtakım kadınlar hazır bulunyordu. Bunlar bana: - Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin! di(ye alkışla) dılar. Annem beni bu kadınlara teslîm etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyâfetimi düzlediler ve Resûlullah`a teslîm ettiler. Beni hiçbir şey sıkmadı. Ancak Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i habersiz görünce sıkıldım. (Resûlullah bir sedir üzerine oturmuştu. Yanında Ensâr erkeklerinden, kadınlarından oturanlar vardı. Beni Resûlullah yanına oturttu). Ensâr kadınları beni Resûlullah`a takdîm ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım.

HadisNo :1553 Bkz: Buhari, e’s Sahih, Kitabu Menakıbı’l-Ensar/44; Tecrid, Hadis no:1553; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikah/69, Hadis no:1422

Page 43: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Muhammed ve arkadaşları Kuran'ı nasıl hazırladılar?

İslamiyet, İslam Tarihi

Kendisini Tanrı-varsa eğer- elçisi olarak ilan eden Arabistan'ın Kureyş Kabilesi'nden Muhammed'in, okur-yazar olmayan birisi olduğuna inanılır. Islamiyetin kitabı Kuran'ın, Tanrı-varsa eğer- tarafından gönderildiğini savunanlar, okur-yazar olmayan birisinin nasıl kitap yazabileceğini sorarak, Kuran'ı Muhammed'in yazmadığını güya savunmaktadırlar.

Muhammed'in okur-yazar olması ihtimali de var.. Muhammed, okur-yazar olmasa bile, kör ya da sağır da değildi ve kendisine "anlatılanlar"ı Kuran'a koyacak kadar becerikli idi.. Kendisine kimler yardımcı oluyordu hazırladığı kitap için.

Turan Dursun'un "Din Bu" adlı kitap serisinin dördüncü cildinde, Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr ve Iranlı Selman (Farisi) ve İman adındaki yardımcılarından söz edilir. Bunlardan Bel'am, Yunanlı bir köleydi. Yaiş ve Cebr (Yemenli) de birer köle idiler.

Ilhan Arsel'in Şeriat'tan Kıssalar adlı kitabının önsözünde de Muhammed'in diğer öğreticileri/yardımcıları olarak Bahîra, Verkâ ve Abdullah Ibn-i Selâm'ın adları geçer.

Muhammed katiplerini genellikle Yahudilikten ya da Hristiyanlıktan dönme ya da İbranice ve Süryanice bilen kişilerden seçerdi. Bu dillere vakıf değil iseler, öğrenmelerini isterdi. Örneğin, Hicret'in dördüncü yılında katiplerinden Zeyd bin Sabit'e Yahudi yazısını öğrenmesini söylemiştir.

Söylendiğine göre, en ziyade yararlandığı kimselerin başında, Hristiyanlıktan dönme Selman-ı Farisî ile, Yahudilikten dönme Abdullah İbn-i Selam gelirdi. Siyer'in yazarları İbn-i İshak, İbn Hişâm ve Tabakat yazarı İbn-i Sa's gibi (ya da benzeri) kaynakların bildirmesine göre, Selman-ı Farisî, Iranlı bir "Mecusî" iken çok genç yaşta Hristiyanlığı kabul ederek Suriye'ye gelmiş, daha sonra Bedevîler tarafından esir alınıp bir Yahudi'ye satılmış ve onun tarafından Medine'ye getirilmiştir. Kölelikten kurtulmak için Muhammed'e başvurup da onun tarafından satınalınmasıyla İslam'a girmiş ve azad olmuştur. Hristiyan ve Yahudi dinlerini en iyi bilen birisi olarak Farisi, Muhammed'e sadece din konusunda değil, yönetim ve savaş konusunda da Muhammed'e yardımcı olmuştur. Hendek Savaşı olarak bilinen savaşta, Muhammede'e hendek kazılmasını öneren kişinin Farisi olduğu söylenir.

Abdullah İbn-i Selam'a gelince, Tevrat'ı en iyi bilen yahudi'lerden birisiydi. Muhammed'in Medine'ye hicretinden sonra Islamiyete girmiştir. Tevrat konusunda, Muhammed'e en fazla bilgi verenlerden biri olduğu kabul edilir. O kadar ki, Muhammed onu, muhtemelen bu yardımlarından dolayı, "Cennetlik olan on kişinin onuncusu" olarak tanımlamıştır. (Bkz. Sahih-i Buhari ... c.IX, s.81, ve c.X, s.25 vd.)

Muhammed bu kaynaklardan aldığı bilgileri, kendi günlük siyasetine uyduracak şekilde değişikliklere sokmuştur. Ancak, bunu yaparken, "kıssa"ları (masal ve hikayeleri) bir teviye ya da belli bir sıra ve silsile esasına göre değil, fakat Kuran'ın çeşitli surelerine ve bu surelerin ayetlerine dağıtmıştır. Bazılarını da hadis olarak ifade etmiştir.

Kuran'ın okur-yazar olmayan Muhammed tarafından hazırlanması bu şekilde mümkün olmuştur.

Page 44: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Ne var ki, Muhammed'in Kuran'ı, daha sonra bizzat halife Ebu Bekir tarafından yaktırılmış ve sonra da değişikliklere uğramıştır.

Muhammed, Allah'in-varsa eğer- sözü olduğunu iddia ettiği Kuran'i nasil ve kimlerle yazdi. Hristiyanlik, Musevilik, tarih ve efsanelerden alintilar yaparak celiskilerle dolu Kuran'i nasil yaratti

Kuran Nasıl Yazıldı? Muhammed'in Öğretmenleri mi? Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, Iranlı Selman

Konuya iliskin Kur'an ne diyor?Kur'an'daki "Tanrı", her zamanki gibi ant içerek açıklama yapıyor:"And olsun ki biz, onların:'O'na (Muhammed'e) bir insan öğretiyor kesinlikle.' Dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kimsenin dili yabancıdır. Buysa (Kur'an), apaçık bir Arapça'dır."(Nahl, ayet:103)

Bundan sonraki ayetlerde, "inanmayanlar" korkutuluyor, "yalancı, iftiracı" olarak nitelendiriliyor ve "işkenceli bir ceza"yla cezalandırılacakları bildiriliyor.

Yukarıdaki ayette, Muhammed'e öğreticilik ettiği söylenen kimsenin, "Arap olmadığı, yabancı olduğu" belirtiliyor.

Yunanlı Bel'am, Yaiş..

Kimilerine göre, Muhammed'in öğretmeni, bir Yunanlı köleydi. Bel'am adında bir köle.

Ibn Abbas anlatıyor:"Peygamber, Mekke'de köle olan birine öğretimde bulunuyordu. Yabancıydı. Puta tapardı. Adı da Bel'am'dı. Peygamberin yanına girişinde ve çıkışında putataparlar görüyorlardı. 'Muhammed'e her şeyi öğreten Bel'am'dır..' diye konuştular." (Bkz. Taberi, Cami'ul-Beyan, 14/119)

Ya da Yaiş'ti üzerinde durulan köle. Bel'am için söylenen, Yaiş için de söyleniyordu. "Yaiş, Muhammed'e öğretmenlik yapıyor" deniyordu. (Bkz. Aynı yer)

Ya da, Muhammed'e öğreticilik eden köle, Cebr'di. (Bkz. Aynı yer)

Ya da, Yemenli CEBR, YESSAR, ADDAS.

"Hadrami'lerin iki genç köleleri vardı. Yemen halkından olan bu iki köleden birinin adı Yessar, öbürünün adı Cebr'di" diye aktarılır. Bu iki kölelerin sahiplerinin tanıklığı şöyle:"Bizim iki genç kölemiz vardı. Kendi dilleriyle kitaplarını okurlardı. Peygamber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İşte bunun için, putataparlar, 'Muhammed, bunlardan öğreniyor..' dediler." (Taberi, 14/119)

Fahruddin Razi'nin yer verdiği aktarmada, bunların yanında bir üçüncü köle daha var: Huvaytıb'ın kölesi Addas. (Bkz. F.Razi, tefsir, 24/50)

Görülüyor ki, ister Yunanlı, ister yemenli olsunlar, kölelerin Muhammed'le ilişkilerine bakışlar değişik açılardan:

Page 45: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Müslümanların bakışları ve savları başka, "putatapar" dedikleri inanmazların bakışları ve savları başka.

Müslümanlardan kimine göre: Muhammed'le köleler arasında bir "öğretme ve öğrenme" ilişkisi vardı, ama öğreten Muhammed'di, öğrenenlerse köleler. Inanmayanlara göreyse bunun tam tersi gerçekti. Yani, öğreten kölelerdi. Muhammed'se öğreniyordu onlardan.

Müslümanlardan kimine göre de, aradaki ilişki, "okuma ve dinlenme" ilişkisini geçmiyordu. Köleler, kutsal kitaplarını kendi dillerinde okuyorlar, "peygamber" de "dinliyordu" yalnızca.

Müslümanların bu savları karşısında şu soru yanıtsız kalıyor:

"Dillerini bilmiyordu"ysa, Muhammed'in bu köleler arasındaki sürekli işi neydi? Ve kendi dilleriyle okuduklarını Muhammed'in dinlemesinin ne yararı oluyordu?

Kısacası, müslümanların savları, akla sığacak türden değil.

Iman nereli?

Muhammed'in kendisinden bir açıklaması bu konuda oldukça ışık tutucu:

"Iman, Yemen'lidir."

Bu hadis, Buhari'nin "e's-Sahih"inin de içinde bulunduğu en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında yer almıştır. Hadis'e göre, "hikmet (bilgi, bilgelik) de Yemen'lidir." Dahası: "Fıkıh da Yemen'lidir," hadise göre. (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Meğazi/74; Tecrid, hadis no:1362; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Iman/81-91, hadis no:51-52, ve öteki hadis kitapları.)

Bu hadis, incelemecilere göre, sağlamlığın en yüksek basamağında olan "mutevatır hadis"ler arasındadır, ve peygamberin arkadaşlarından onbir kişi tarafından aktarılmıştır. (Bkz.Ebu'l-Feyz Muhammed, Lukatu'l-Lai'l-Mütenasire Fi Ahadisi'l-Mutevatıre, Beyrut,1985, s.42-43,hadis no:10)

Kimi yorumcu, buradaki "Yemen"i, birtakım zorlamalı yorumlarla, "Mekke ve Medine" olarak göstermeye çabalar. (Bkz.Tecrid,1362 no.lu hadis,Kamil Miras'ın izahı.) Ne var ki, hadisin kimi aktarılışında "Yemenliler"den de açıkça sözedilir. Yani, buradaki Yemen, coğrafyada herkesin bildiği Yemen'dir.

Demek ki, bu hadise göre, "imanı"yla, "hikmet"iyle ve "fıkh"ıyla (buradaki 'fıkh', sözlük anlamında olmalı) Islam, yabancı kökenlidir, "Yemen"lidir.

"Muhammed'e öğreten, Iranlı Selman'dır ya da.." (Selman Farisi).

Kimileri de, Nahl Suresi'nin 103.ayetinde sözü edilen yabancının, Iranlı Selman olduğu görüşünde.(Bkz. Taberi,aynı yer.)

Sonradan Müslüman kimliğiyle ortaya çıkan ve müslümanlar arasında büyük ün kazanan Selman'ın, Muhammed'le son derece sıkı bir ilişki ve işbirliği içinde bulunduğu, herkesçe biliniyor.

"Müslüman" olması, Selman'a çok şey sağlamıştır. En başta, özgürlüğü, yani, "kölelikten kurtulma"yı. Sonra da ünü, saygınlığı ve maddi, manevi çıkarları..

Page 46: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Ya da, sözü edilen "yabancı", önc Müslüman olup sonra Islam'ı bırakan bir "vahiy katibi"dir.

Bunu ileri sürenler de var. (Bkz. Taberi, aynı yer)

"Vahiy katibi"nin başına gelenler:

Adam, önce müslüman olmuştur. Selman gibi o da Muhammed'le işbirliği halindedir. Ama sonra ne olursa olur, bırakır Islam'ı. Ve bir de açıklama yapar:

"Muhammed'e ben öğretiyordum, ve benim öğrettiklerim Kur'an'a vahiy olarak yazılıyordu.."

Sonra, adam ya öldü, ya da öldürüldü. Ölüsüne gelince, bir türlü gömüldüğü yerde kalmıyordu. Muhammed'in adamları şunu yayıyordu:

"Bu olay, Tanrı'nın gazabının yansımasıdır. Adam, Tanrı'yı çok öfkelendirdi. Şimdi durum ortada. Gömülüyor, toprak da kabul etmiyor, edemiyor, Tanrı'dan korkuyor. Onun için de kafiri, mezarının dışına fırlatıyor. 'Ibret almak' gerek.."

Gerçekten de adam gömülüyordu, ama, birkaç gün sonra, sabahleyin bakılıyordu ki, adam mezarın dışında. Birkaç kez olmuştu bu.

Muhammed'in arkadaşlarından Enes (Malik Oğlu), çok sonra, şöyle anlatacaktır olayı:"Bir adam vardı. Neccaroğullarından..Hristiyan'dı, Müslüman olmuştu. Bakara ve Ali İmran surelerini okumuştu. Peygambere de vahiy yazıyordu. Sonra, yeniden Hristiyan oldu ve kaçıp Hristiyanlara katıldı. 'Ben ne öğretip kendisi için yazdımsa, Muhammed yalnızca onu bilir, başka bir şey bilmez,' demeye başladı." (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l Menakıb/25,c.4,s.181-182;Tecrid, hadis no:1477)

Enes'in anlattığına göre, Tanrı adama öfkelenmiş, boynunu kopararak öldürmüş. Hristiyanlar, gömmüşlr adamı. Ama sabah bakmışlar, ölüsü ortada. Ve kefensiz. Hristiyanlar, "Muhammed adamları kefenini soymuş, kendisini de işte böyle ortada bırakmışlar.." diye konuşmuşlar. Adamı bir daha gömmüşler. Bu kez biraz daha derince. Ertesi gün sabah yine aynı durum. Sonra aynı konuşmalar. Sonra yeniden ve daha derine gömme. Sonra aynı durum ve aynı yorumlar. Bir kez daha ve derince gömme. Aynı durum. Bakmışlar ki bu böyle sürüp gidecek, adamı gömmekten vazgeçmişler artık.

Bu adamın söylediğini söylemiş, yani "ben ne diyorsam, ne yazıyorsam o vahiy oluyor.." demiş, muhammed'in "Tanrı'dan falan vahiy almadığını" söyleyerek, Islam'ı bırakmış birisi daha vardı: Ebu Serh Oğlu Sa'd Oğlu Abdullah. Ama , onun başına yukarıdaki olay gelmedi nedense..Muhammed tarafından idamına karar verilmişti. Ne var ki, Halife Osman'ın süt kardeşiydi. Ve Osman'ın araya girmesiyle, bağışlandı. Sonra, Mısır Valisi bile oldu. (Ölm.656-657. Bkz. Islam Ansiklopedisi.)

Ayetteki Cevap

"Muhammed'e ögreten Tanrı değil, insandır.." diyenlere, ayette verilen cevap ne ölçüde doyurucu?

Cevap, yukarıda verilen ayetin anlamında da görüleceği gibi şöyle:

1) Muhammed'e öğrettiği söylenen kişi, Arab değildir, yabancı biridir.

Page 47: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

2) Kur'an'sa apaçık Arapça'dır.

3) Öyleyse, Muhammed'e sözü edilen kisi ögretmis olamaz.

Oysa, Arapça'yı bilen yabancı biri de Muhammed'e "eskilerin söylencesi"nden, "Tevrat"tan, "Incil"den, başka "kutsal metin"lerden birtakım "bilgiler" verebilirdi. Ileri sürülen de bu. Muhammed, aldığı bilgileri, Arapça kalıplara döküp, kendi uslubu içinde sunmuş olamaz mıydı? Kaldı ki, "apaçık Arapça" diye nitelenen Kur'an'da; Yunanca, Süryanca, Ibranca, Koptça.. gibi dillerden birçok sözcük bulunduğunu, müslüman incelemeciler bile örnekleriyle yazıyor. (Bkz. Suyuti, el Itkan Fi Ulumi'l-Kur'an, Arapça, Mısır, 1978, 1/178-185)

Kur'an'da bu denli değişik yabancı sözcüklerin bulunması da "Muhammed'e yabancının (ya da yabancıların) bilgi verdiği, öğrettiği" yolundaki savı desteklemez mi?

Muhammed'e bir yabancının ya da yabancıların yanında, bir ya da birkaç Arap da ögretmiş olabilir.

Islam için çok önemli bir kaynak, "Müseyime"dir.

Müseylime, müslimcik demektir. Müslümanlar, onu küçümsemek için böyle demişler, ayrıca da "kezzab" yani "çok yalancı" demeyi uygun görmüşlerdir. Müslümanların bir sövgüsüdür bu. Anlaşılıyor ki, onun kendi adı "Müslim"di. Bu adı taşımış olması çok önemlidir. "Islam" ve "müslim" sözcüklerinin kaynağına götürür niteliktedir.

Müslümanlarca sövülen, aşağılanan bu kişiye, "Rahman", "Yemame Rahmanı (Yemameli Rahman" da deniyordu. Yani adam aslında böyle ünlüydü. Bu da çok ilginç.

Bir başka ilginç olan da, Mekke'lilerin, Muhammed'e söyledikleri şu sözler:Bize ulaşan bilgiye göre, sana öğreten (Tanrı değil), Yemame'deki şu adamdır. Rahman denen adam. Tanrı'ya ant içerek söyleriz ki, biz Rahman'a inanmayız." (Bkz. Ibn Ishak, Siyer, tahkik ve ta'lik: Muhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254)

Mekkeli'lerin bu söyledikleri nedensiz miydi?

Müseylime, daha doğrusu "Müslim", bir başka adıyla "Rahman", Yemame'nin Hanifeoğulları kabilesindendi.

ilgiç üç ad: "Müslim", "Hanife", "Rahman".Bu adlar, hele ilk ikisi bir araya gelince daha da ilginçlik kazanıyor: Kur'an'da islam inanırlarının, "müslim"lerin "ad babası" olarak tanıtılan Ibrahim (bkz.Hacc,ayet:78) için hem "Hanif" hem de "Müslim" denir. (Bkz.Bakara:135; Ali Imran:67,95; Nisa:125; En'am:161; Nahl:120,123.) "Peygamber" olarak yer alan Ibrahim, kısa anlamı ile "yıldız tapımı" demek olan Sabiilik Dini'nin "peygamberi"ydi. Islam kaynaklarından yaptığım incelemelerden vardığım sonuç bu. Muhammed de ilk ortaya çıktığında Sabii olarak niteleniyordu. (Bkz.Buhari,e's-Sahih,Kitabu't Teyemmüm,/6,c.1,s.89) Sabii'liğin dili Süryanca'ydı. "Allah", "Kur'an", "Furkan", "kitab", "melek" ve daha bir çok sözcük gibi "Islm", "müslim", "hanif", ve "Rahman" da bu dilden geliyordu. (Bkz.Aziz Günel,Türk Süryaniler Tarihi,Diyarbakır,1970,s.46-48;Suyuti el Itkan,1/180-184;Doğubilimci Arthur Jeffery,The Foreign Vocabulary of the Quran,Kahire,1938,s.12 ve ötk.)Yine benim incelemelerimden vardığım sonuca göre: Yıldız tapımı, "Sabiilik" adı altında, Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine de kaynaklık eden bir din olarak kurumlaşırken, özellikle Ortadoğu'da "Müslimler"I ve "Hanifler"i içine alıyordu. Önce, "Müslimler" vardı, sonra "Hanifler" kolu meydana geldi. Ibrahim, bu kolun "peygamberi"ydi. Işte, "Yemame Rahmanı" diye ünlü "Müslim (Müseylime)" ve ondan çok şey öğrendiği anlaşılan

Page 48: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Muhammed de bu kola bağlıydı. (Sabiilik konusunda geniş bilgi için, bkz.Eren Kutsuz-Turan Dursun, 'Saçak Dergisi', Subat 1988, sayı 49.)

Yemame Rahmanı, Muhammed'in yararlandığı kaynaklardan yalnızca biri olabilir.

Yukarıda adı geçenler ve daha başkaları, tek tek de, tümü birden de Muhammed'in "öğretmenleri" olabilirler. Furkan sures'nin 4.ayetine göre, Muhammed'in yardımcılarından, yani öğretmenlerinden "kavm", yani "topluluk" diye sözedilmistir. Bu ve bunu izleyen iki ayetin anlamı şöyle: (Diyanet'in resmi çevirisi)

"Inkar edenler, 'Bu Kur'an, Muhammed'in uydurmasıdır. Ona başka bir topluluk yardım etmiştir.' Diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. 'Kur'an öncekilerin masallarıdır. Başkalarına yazdırılıp, sabah akşam onu okunmaktadır' dediler. Ey Muhammed, de ki: 'O'nu göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." (Furkan, ayet:4-6)

Buna göre, Kur'an'ın "uydurma" olduğunu söyleyenler, şunları da söylüyorlar:

1)Muhammed'e bir topluluk yardımcı oluyor,

2)Muhammed, Kur'an ayetlerini, başkalarından alıp yazdırıyor,

3)Muhammed'e sabah akşam okunuyor

4)Ayetler, "eskilerin masallarından" oluşuyor.

Buna karşılık, Kur'an'ın cevabı şudur:"Yalan ve haksızca iddia. Kur'an'ın ayetlerini Tanrı indirmiştir. O, göklerin ve yerlerin gizini bilir.."

Hars Oğlu Nadr, Muhammed'in kendisini "Tanrı'nın elçisi", yani Tanrı'yla insanlar arasında yer almış, Tanrı'nın bildirilerini insanlara iletme görevini üstlenmiş biri olarak tanıtmaya yöneldiğinde, ve "Kur'an ayetlerini" sunması karşısında Mekkelileri uyarma yoluna gitmişti. Ve şöyle demişti:

"Sakın inanmayın bu adama. 'Tanrı'dandır' diye ileri sürdüklerinin tümü, eski masallardır. Ben size, onunkilerden daha güzellerini söyleyebilirim.." Iran krallarına, Iran'lı masal kahramanlarına ait söylencelerden örnekler aktarabileceğini söylüyor, anlatıp duruyordu Nadr.(Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan,18/137-138)

Nadr, haklımıydı? "Eskilerin masallarından" varmıydı Kur'an'da?

Bilindiği gibi,Kur'an'da "kıssa" denen birçok öykü var. Bir çoğu; başta Tevrat; Yahudi kaynaklarında, kimileri Incil'lerde yer alır. Incelendiğinde görülür ki, bunların bir kısmı, Tevrat'tan da çok önceki çağların söylencelerinde aynen var. Örneğin, "Nuh Tufanı"na ilişkin öykü, "Gılgamış Destanı"nda hemen hemen aynıdır. Daha başka örnekler de verilebilir.

Mekke'de, Medine'de ve çevrelerinde çeşitli din ve inançların inanırları vardı. Çeşitli toplumların "söylenceleri"ni, "kutsal metinler"ini bilenler az değildi. Muhammed'in özgürlüklerini söz verdiği ve işbirliği yoluna gittiği kölelerden de bu nitelikte olanlar bulunduğu biliniyor. Daha önce adlarına yer verilen Bel'am, Yaiş, Yessar, Addas, Cebr, Iran'lı Selman..da bunlardan.

Bunların ya da başkalarının, Kur'an'ın oluşması için Muhammed'e yardım etmiş, öğretmenlik etmiş olmalarını düşünmek akla uzak değil. Aklın ve mantığın kabul edemeyeceği şey, "Tanrı'nın,

Page 49: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

insanlara gökten mesaj göndermesi" ve bunun için şu ya da bu insanı aracı olarak seçmesidir. Bunu insan aklı değil, ancak, akılla ilgisi olmayan "iman" kabul eder.

Not: Muhammed'in Kur'ani hazirlarken istifade ettigi ve Islamiyet'e koydugu eski Arap gelenekleri ve âdetleri hakkinda bilgi almak icin buraya tiklayiniz.

Kaynakça:Turan Dursun, Bir Tabu Yıkılıyor, Din Bu kitaplar serisi ve Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni.

İkincil Kaynak: http://kadinvedin.ipbfree.com/index.php?showtopic=103

Kuran'ın tek harfi bile değiştirilmedi mi?

Müslümanlar Kur’an’nın Allah tarafından Cebrail aralcılığıyla Muhammed’e vahiy yoluyla indirildiğine ve Kur’an’ın tek harfi bile değişmeden günümüze kadar geldiğine inanırlar. Bu inançlarını dayandırdıkları kaynak yine Kur’an-ı kerim’dir. Yani iddia ve iddia’nın kaynağı aynıdır. Bu konu üzerinde yaptığım araştırma ve incelemelerin sonucuna göre bir değerlendirme yapacağım. Objektif olmaya özen göstereceğim.

Müslümanlar’ın Kur’an-ı Kerim’in tek harfinin bile değişmeden günümüze kadar sapasağlam geldiğini dayandırdıkları kaynağın yine Kur’an-ı kerim olduğunu yazmıştım. Şimdi o ayet’e bakalım;

Hicr suresi 9. ayetnونqظsافnحnل qهnا لzنsإnو nا الذ�ك�رnل�نzزnن qح�نnا نzنsإŞüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.

Bir iddia’ya cevap vermek için Kuran’dan bir ayet göstermek geçersiz bir yöntemdir. Çünkü değişmediğini ispatlamak için değiştiği şüphesi olan(ki eldeki veriler değiştiği yönünde) Kur’an’dan bir ayet ile açıklamak akla yatkın bir yol değildir. Kur’an’ın değiştiren(bilerek veya bilmeyerek) kişi veya kişiler değişmediğini vurgulamak ve ispatlamak için böyle bir ayeti Kur’an’ın içine koymuş olabilir.

İnançları dogmatik yapanda budur. Düşünmek ve sorgulamak, eleştirmek yasaktır. Zaten düşünmeye başladığınız zaman o inancın akla ve mantığa aykırı olduğunu anlarsınız. Bu aykırılıklardan bir taneside; ‘ Kur’an’ın değişmediği iddiasıdır’

Ayet ile Kur’an’ın değiştirilmiş olamıyacağınının mantıksızlığını açıkladıktan sonra geriye kalan en önemli ve sağlamlığı daha fazla olan tarih’e bakalım. Daha bilimsel bir yöntem ile kur’an’ın değişip, değiştirilmediğini tarihi detayları iredeliyerek bir sonuç çıkartmaya çalışalım.

Tarihsel olarak Kur’an’ın kitap haline getirilmesi:

Kur’an’ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı.

Kur’an’ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

Page 50: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Kur’an’ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan “azmalar”. Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

Kur’an’ın üçüncü orjinali üzerine:

Osman döneminde mushaflaştırılan Kur’an’ın orjinalinin bulunmayışı çok tuhaftır. Osman döneminden kalan orjinal bir Kur’an mushafı yoktur, ama Osman’ın dönemindeki kur’an’ın kopyaları -ki en iyimser rakamla 8.yy’a ait bir kopya vardır elimizde(1)- kendi zamanından çok sonrasına aittir.

Peki Osman ne zaman halifelik yapmıştı?

644 yılından 656′daki ölümüne kadar, 12 yıl boyunca, halifelik yapmıştır.

Elimizde ki en eski mushaf en iyimser rakamla 8.yy’la aittir. 8.yy,701-800 tarihleri arasındaki zaman dilimini temsil eder. Osman 644-656 yılları arasında halifelik yapmıştır. Elimizde ki o mushafa göre ve Osmanın halifelik yaptığı zamanı kıyaslarsak; elimizde ki mushafın Osman’ın döneminden daha sonra yazılmış olduğuna varırız. O halde Osman zamanında ki mushafın orjinali yeryüzünde yoktur. Elimizde ki en eski mushaf’ın Osman’ın döneminde ki orjinalin kopyası olduğunu düşünsek bile ortaya bir kaç sorun daha çıkıyor ;

Elimizde ki mushaf’ın Osman döneminde ki orjinal mushaf’tan kopya edildiğini düşünürsek en iyimser rakamla yaklaşık 50 sene fark var. Orjinal’den kopya edilmiş olsa bu eser neden 50 sene sonrasında kopya ediliyor?

Cevabı kimse bilmiyor aslında. Elimizdeki verilere göre bir mantık yürütürsek: Kur’an ın orjinali ve/ya orjinalinden kopya edilmiş saf haliyle bir Kur’an mushafı elimizde yoktur. O halde Kur’an ın tek harfi bile değiştirilmemiş bir kitap olması bir yana tamamının değiştirilmiş olması bile söz konusudur.

Şimdiye kadar yazdıklarımımı islami kaynaklara dayanarak yazdım ve elimizde ki verileri mantıksal bir süzgeçten geçirdim.Bir sonuca varcak olursak:

1- Kur’an Muhammed’den çok sonra yazılmıştır ki bu konuda islam’da aynı şeyi söyler.

2- Elimizde osman zamanından kalma orjinal ve/ya kopya herhangi bir mushaf yeryüzünde bulunmamaktadır.En eski Kur’an mushafı –ki islami çevre Osman zamanından kalma olduğunu iddia eder,matematiksel ve mantıksal süzgeçten geçirdiğimizde bunun olamıyacağını ve olması dahilinde ortaya başka sorunların çıkabilceğini yazdım- 8. yy ‘a ait ve şu an Özbekistan-Taşkentte bulunan koruma altında ki mushaftır.

3- Kuran’ın tek harfi bile değişmedi iddia’sının sav dahi olamayacağını ve eldeki verilere göre geçersiz bir iddia olduğunu anlamış bulunmaktayız..

Page 51: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Başka bir bakış açısıyla konuya göz atacak olursak:

Şimdiye kadar ki araştırma yazımda Kur’an’ın orjinalinin bulunmadığını ve elimizde ki en eski Kur’an mushafının 8.yy’la ait bir el yazması olduğunu yazdım. Oysaki güvenlik ve sağlam kalması açısından Muhammed yaşarken kur’an’ı düzgün bir biçimde vahiyin gelme sırasına göre dizmeliydi, ama dizmedi. Peki Muhammed bunu akıl edemediyse, Allah’ta mı akıl edemedi?

Böylesi önemli bir noktayı gözden kaçırmış olamazlar. Bu sorundan bile çıkarılabilcek bir sonuç vardır aslında. Muhammed’in Kur’an’ı kendi yazmış olması ve önemsememesi.

Oysaki gerçekten Allah’ın sözleri olsaydı, Allah bu önemli noktayı atlamazdı.Hak din olduğunu iddia ettiği İslam’ın en önemli kaynağını yani Kur’an’ın düzgün bir biçimde kayda geçirilmesini Muhammed’e emretmesi gerekirdi.Ama böyle bir emir(ayet) yada başka bir şey yoktur. Buda bize Kur’an’ın tanrısının(Allahın) Kur’an’ın gelecek nesillere ulaşmasını umursamadığını göstermektedir. Ne tuhaftır ki üstelik son din olduğunuda önemle vurguluyor.

Sonuç: Kur’an’ın tek harfi bile değişmediği iddiası mantıksal ve bilimsel verilerle çelişen, yanlışlanan geçersiz bir iddiadır. Kur’an’ın tek harfi’nin değişmediği bir yana büyük bir kısmının değişmiş olabilceği ihtimali vardır. Çünkü elimizde orjinal bir Kur’an yoktur. Orjinalden kastım Muhammed zamanından kalma bir mushaf yoktur. Muhammed öldükten sonra kitaplaştırma çalışmaları olmuştur ama elimizde yine yoktur ki Ebubekir zamanında ki mushafın yakıldığını hadislerden öğreniyoruz.(2)

Ayrıca, Kur’an’ın içindeki çelişkilerin nedenlerini buna bağlayabiliriz. İslam dininin tüm kaynakları sağlam temellere dayanmamaktadır. Böylesi bir inanca körü körüne bağlanmak ne demektir artık orası sizin sorgulama yeteneğinize kalmıştır.

Yazımı ömer tarafından söylendiği belirtilen bir rivayet ile bitirmek istiyorum:

‘’İçinizden kimse, Kur’an’ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur’an’ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur’an’ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)’’

-Okan-

Mushaf: Kur’an’ın kitap halindeki şeklidir. Tevatür: (dini anlamda) Yalan olarak söylenmiş bir söz üzerine birleşmeleri mümkün olmayan, her zaman güvenilen kimselerin bir haberi bildirmeler– Bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti.(1) En eski kur’an mushafı 8.yy’a aittir.Özbetistan-Taşkent’te koruma altında bulunmaktadır.(2) Bkz. Buhari, e’s- Sahih, Kitabu Fedaili’l-Kuran/3.

KAYNAKLAR :Turan Dursun-Din Bu,Diyanet işleri başkanlığı kur’an meali,Tdk türkçe büyük sözlükYararlanılan İslami Kaynaklar: 1. Buhari, e’s- Sahih, Kitabu Fedaili’l-Kuran,Sahihi Buhari -.Müslim E’s-Sahih,.Ebu Davud,İmam Süyuti.

Page 52: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Türklerin Zorla MüslümanlaştırılmasıTalkan ve Curcan Katliamları

Türkler Nasıl Müslümanlaştı?

Türk-İslamcı resmi tarihimizin gizlediği konu : Türkler nasıl Müslümanlaştı? Tarih ders kitaplarımızda bu konu, Türklerin 9. ve 10. yy.'da İslamiyeti benimsediği yazılırak geçiştirilir. Türk boylarının kendi istekleri ile İslamı benimsedikleri sanısı verilir. Orta-Asya'dan göç etmiş Türk kabileleri henüz bir devlet olmamaları ve iç anlaşmazlıkları nedeniyle bilhassa Müslüman Emevilerin yaptığı katliamlara uğramışlardır. Şaman Türkler, Müslümanlar tarafından Curcan ve Talkan şehirlerinde çocuk, kadın, yaşlı demeden kitle katliamına uğramıştır.

Aşağıdaki bilgilerin tamamı İslami kaynaklardan, Taberi ve Zekeriya Kitapçı gibi İslami tarihçi ve yazarlardan alınarak düzenlenmiştir.

Türklerin kılıç zoruyla Müslümanlaştırılmaları ile ilgili 670’li tarihlere dayanan bilgiler maalesef okullarda bizlere hiçbir zaman verilmemiş, verilen bilgiler ise, Türklerin Müslümanlığa geçişleri kendi istekleri ile olmuş gibi gösterilerek, 740’lara kadar ki tarih atlanarak verilmiştir.

İslam''ın Türklere zorla kabul ettirilmeleri ile ilgili 670’lerden başlayarak 740’lara kadar uzanan tarihin bize okullarda anlatılmamasının nedenlerini, bu kısa tarihi öğrenince biraz daha anlamak mümkün olabilecektir. Şimdi, bu atlanan 70 senelik tarihe bir göz atalım..

1. TARİHİN EN AŞAĞILIK SOYKIRIMLARINDAN BİRİ - TALKAN KATLİAMI

Buhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir.. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar.. Sogd meliki Neyzek Tarhan, şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akibete uğramışlardır.. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptiğı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.. Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir..Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür.. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder.. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen nekadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler... Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür.. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar.. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır.. bütün bunlar hep İslam adına yapılmıştır..Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer.. erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar.. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar.. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.. Daha sonra

Page 53: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister.. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar.. Erkekleri dövüşerek ölürler.. Bütün şehir yakılır.. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler.. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır.. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez.. Bu arada kış yaklaşır.. Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir.. Muhammed ibni Selim Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur.. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez.. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar.. Haccac Tarhan için, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.. Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir.. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür.. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir.

Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.. Kuteybe Caygan’la işbirliği yapar.. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür.. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar.. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler..

Bu olay, Ziya Kitapçı''nın, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır ;Bu harblerden birinde, et-Taberi''nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe''ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman''ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesinide önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu harblerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır,

”Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.

Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.”

Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür..Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır.. “Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece herşey karanlıklara gömüldü.. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı..Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür..Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.. Taşkent ve Fergane’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler..Semerkant, kuşatılır.. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.. Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır..Bu anlaşmaya göre,

Page 54: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir..2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir..3.Şehirde Cami yapılacaktır..4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır..5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir..

Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner.. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır..Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.. Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yi işgal etmesi talimatını verir.. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz.. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler.. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar.. Tam Kasgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür.. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir..

Taberi Anlatımları

Aşağıdaki pasajlar doğrudan Taberinin anlatımından alınmıştır.

Tarih-i Taberi / Cilt 3/(Syf-343)

Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar.Ve Türk’leri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübaleğa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merv’e geldiler.

Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladı. Sonra göçüp Talkan’a vardı. Şehrek ki Talkan meliki idi. Neyzekle müttefik idi. Kuteybe’nin geldiğini işitince kaçtı. Kuteybe Talkan’a girdiği vakit hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler. Ne kadar kırabilirlerse kıralar. Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada hesapsız adam öldürdü.

Rivayet ederler ki 4 fersenk yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi. Oradan göçtü. Mervalarüd’e kondu. Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki oğlunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler.(Syf-344)

Kuteybe dedi: - Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim ki (Uktülühü uktülühü uktülühü). ( Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün )Bunun üzerine Neyzek’i ve iki kardeşi oğulları ki biri Sol ve biri Osman’dır. Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler.hepsi 700 adam idi. Buyurdu başlarını kesip Haccac’a gönderdiler.(Syf-347)Kuteybe deve palanı demek olur.(Syf-351)

Bu 70 yıl süren Türk-arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları ;

1- 100.000'in üstünde Türk katledilmiştir.2- 50.000'in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.3- Şehirler yağmalanmış , ganimet diye halkın herşeyi talan edilmiştir.4- Tüm zenginlikler , tarihi eserler yokedilmiş , yakılmış , yıkılmıştır.5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan "Talkan Katliamında" 40.000 Türkün kesilerek

Page 55: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.( Tarihte örneği çok azdır.)6- Aynı şekilde "Curcan Katliamında da esir alınan 40.000 Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş , nehrin suyu kıpkızıl olmuş , cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.7- "Teslim olursanız canınız bağışlanacak" sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş ,"Şeriat söz tanımaz" denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.

8- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.9- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.10-Bu tarihi gerçekler "islam etkilenmesin" düşüncesiyle gizlenmekte , bahsedilmemektedir. Türkçü siyasetçiler dahi konuyu geçiştirmektedir. Bundan da Araplar nasiplenmektedir

Türkler Nasıl Müslüman Oldular ?

Giderek daha çok siyasete bulaştırılmak istenen İslam, ilk olarak Türklere ne şekilde ve hangi şartlarda gelmiştir pek bilinmez, sanki bilinmesi de pek istenmez. Ancak, bir çoğumuzun bilmediği, yada bilmek istemediği bu tarih, en çok bilmemiz gereken konuların başında gelmektedir..Aşağıdaki döküman tamamen İslami kaynaklardan, Taberi ve Zekeriya Kitapçı gibi İslami tarihçi ve yazarlardan düzenlenerek hazırlanmıştır.

Türklerin ilk Müslümanlaştırılmaları ile ilgili 670 li tarihlere dayanan bilgiler maalesef okullarda bizlere hiçbir zaman verilmemiş, verilen bilgiler ise, Türklerin Müslümanlığa geçişleri kendi istekleri ile olmuş gibi gösterilerek, 740 lara kadar ki tarih atlanarak verilmiştir.İslam'ın Türklere zorla kabul ettirilmeleri ile ilgili 670 lerden başlayarak 740 lara kadar uzanan tarihin bize okullarda anlatılmamasının nedenlerini, bu kısa tarihi öğrenince biraz daha anlamak mümkün olabilecektir. Şimdi, bu atlanan 70 senelik tarihe bir göz atalım...

Buhara'nın Talan Edilmesi

Horasan’ın kendileri tarafından tamamen işgal edilmesinden cesaret alan Araplar, Muaviye’nin ilk Horasan valisi olan, Ubeydullah bin Ziyad 673 yılında bu sefer ilkinden çok daha kalabalık 24000 kişilik bir ordu ile Ceyhun nehrini geçerek Kibac Hatun yönetimindeki Buhara’yı kuşatır. Kibac Hatun diğer Türk beyliklerinden yardım istersede bu yardım kendisine gelmez ve Araplar verdikleri kayıplardan dolayı Buhara’yı işgal edemezlersede tam anlamıyla talan ederler.. Daha sonra, Muaviye’nin ikinci Horasan Valisi, Halife Osman’ın oğlu Said’de Buhara’ya saldırmaya hazırlanır.. Kendisine diğer Türk Beyliklerinden yardım gelmeyeceğini anlayan Kibac Hatun, Said’le anlaşma yapmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre, Kibac Hatun, Said’e diğer Türk Beyliklerine yapacağı saldırılarda önüne çıkmayacağına dair güvence ve bu güvencenin teminatı olarak da Buhara’daki Türk asilzadelerinden rehinler verir.. ( Bu sayı kimi tarihcilere göre 50 kimine göre de 80’ dir... ) Bu anlaşmanın verdiği rahatlıkla Said, zenginliğini öteden beri duyduğu Semerkant’a saldırır.. Semerkant’ı baştan aşağı talan eder ve topladığı binlerce Türk gencini, köle pazarlarında satmak için Horasan’a getirir.. Said daha sonra Kibac Hatun’dan aldığı 80 kadar rehine tarafından bir punduna getirilmiş ve hançerlenerek öldürülmüştü....( Said’i öldürdükten sonra dağa kaçmayı başaran rehinlerin orada açlıktan öldüğü söylenir ) Said’den sonra, Horasan Valisi Salim bin Ziyad olur. Horasan’da Muaviye’nin oğlu Yezid’e bağlıdır.. Ziyad’da ayni şekilde 680 yılında Türkleri İslamlaştırmak ve şehirlerini talan etmek için saldırır fakat püskürtülerek geri çekilirler.. Bu sefer, kendi orduları Türkler tarafından talan edilerek silahları alınır.. Daha sonra Araplar daha güçlü bir orduyla tekrar saldırır ve Türkleri gene talan ederler.. Bu talandan her Arap 2400 dirhem alır.. ( Bir kölenin satış fiyatı 300 ile 500 dirhem arasında olduğu düşünülürse, bu durumda aldıkları ganimet adam başına 7 veya 8 köleye eş değerdedir..)

Page 56: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Haccac ve Rutbil

İslam’da ilk asimilasyon 685 yılında Abdülmelik ile başlar.. Abdülmelik, etrafını İslamlaştırmaya adı İslam tarihine kandökücü zalim olan Haccac’ı kendisine yardımcı seçerek başlar.. Abdülmelik önce civar halkların dillerini Arapçalaştırdı.. Harac karşılığı önceden bazı hakları kabul edilmiş olan gayri müslimlerin bütün haklarını geri aldı.. Bu arada Haccac’ı Irak genel valiliğine atadı.. Haccac’ın Irak’a genel vali atanmasından sonra Türklerin kaderinde ilk köklü değişikler başlamış oldu.. Haccac ilk olarak Ubeydullah ibni Ebi Bekri’yi Sicistan’a, Muhalleb ibni Ebi Sufra’yi da Horasan’a vali yapar.. O tarihte, Sicistan’ın Türk Hükümdarı Rutbil’dir ve Araplara vergi vermektedir.. Haccac, bununla yetinmez ve Ubeydullah’ı Rutbil’in üzerine göndererek ondan tam olarak teslim olmasını ister.. Rutbil önce bu teklifi kabul etmek istemez.. Bunun üzerine Ubeydullah Rutbil’in üzerine yürür.. Rutbil 18 fersah geriye çekilerek Ubeydullah ve ordusunu kuşatma altına alır..Ubeydullah, Rutbil’den kurtulmak için 700000 dirhem teklif ederse de Rutbil kabul etmeyerek Arap ordusunu büyük bir bozguna uğratır.. Buna çok kızan Haccac 40000 kişilik büyük bir ordu toparlayarak, Abdurrahman ibn Esas komutasında Rutbil’in üzerine gönderir.. Rutbil’i yenemiyeceğini anlayan Esas, bu sefer onunla anlaşır.. Bu olay karşısında çılgına dönen Haccac, Esas’ı yakalatmak üzere bir birlik gönderirse de, Esas’ın ordusu bu birliği yenilgiye uğratır ve geri kalanları da Basra’ya kadar sürer. Ancak burada yenilen Esas’ın ordusu dağılır ve Esas Rutbil’e sığınır.. Bunun üzerine Haccac, Esas’ı kendisine vermesi için Rutbil’i tehdit eder.. Vermediği taktirde çok büyük bir ordu ile üzerine yürüyeceğini ve bütün Türk şehirlerini harap edeceğini, verirse de kendisinden 7 sene hiç vergi almayacağını söyler.. Türk şehirlerinin tekrar bir savaşa girmesini istemeyen Rutbil, 7 sene haraçtan muaf tutulacağını da düşünerek Haccac’ın bu teklifini kabul eder ve Esas ve yakınlarını Haccac’a teslim eder.. Ancak, Rutbil Haccac’a güvenmekle hata yaptığını daha sonra anlayacaktır.. Haccac Rutbil’den Esas’ı teslim aldıktan sonra derhal yeni bir ordu düzenleyerek 699 yılında Muhelleb bin Ebi Sufyan komutasında Türk şehirlerinin üzerine gönderir.. Hocente, Kes, Sogd ve Nesef’i ele geçirirsede Türkler direnirler.. Horasan valiliğine Muhelleb’in oğlu Yezid gelir.. Yezid ibni Muhelleb’de Türk şehirlerini talan eder.Yezid’in savaşçıları, Harzem’den ele geçirdiği Türkleri boyunlarına damga vurarak köle pazarlarında satarlar.. Bu tarihlerde, Araplar Türkler'in yurtlarını devamlı olarak istila edip şehirlerini talan ettilersede kalıcı bir üstünlük sağlayamamışlar, elde ettikleri yerleri sonunda tekrar Türkler'e geri vermek zorunda kalmışlardı...

Kuteybe ibni Müslim

705 yılında Abdülmelik öldüğünde yerine oğlu Velid geçer.. Ve Türk tarihini önemli şekilde etkileyecek olay, Kuteybe ibni Müslim’in Horasan’a vali atanması olur.. Bu zamana kadar kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar onun zamanında Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmişlerdir. Türklerin gerçek anlamda kılıç zoru ile Müslümanlaştırılmaya başlamaları Kuteybe zamanında olmuştur..Vali olduğu andan itibaren, Türk Beyliklerinin toptan işgal edilerek İslamlaştırılması için çok güçlü bir ordu kurmaya başlar.. Merv’de askerleri toplayarak, Allah kendi dininin aziz olmasi için size bu toprakları helal kıldı der.. Sanki, Bakara suresi 193’ü .... “Yalnız Allah dini kalana kadar onlarla savaşın...” yada “8.Enfal /.39’u “din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” . ayetlerini savaşçılarına hatırlatarak Arap ordusunu Türklerin üzerine sürer.. Kuteybe ilk olarak Baykent’i kuşatır.. Diğer Beyliklerden Türk Savaşçılar Baykent’in savunmasına yardıma gelirler.. İki ay süren bir savaş olur. Kuteybe tam bir zafer kazanamazsa da, Türkleri haraca bağlayan bir anlaşma yapmaya zorlar.. Şehir yıkımdan kurtulur ama, şehre giren Araplar anlaşmaya rağmen şehrin bir kısmını yağmalarlar ve şehirden ayrılırlarken arkalarında bir de askeri garnizon bırakırlar.. Başlarına gelecekleri anlayan Türkler ayaklanmaya başlarlar ve kendi aralarında silahlanarak karşı bir mücahit birliği kurarlar, Baykent’de karışıklıklar başlar.. Bunun üzerine Kuteybe Baykent’e tekrar gelerek nekadar silahlanan Türk varsa hepsini öldürtür.. Kadınları ve çocukları esir alır ve şehri tekrar baştan aşağı yağmalar.. Taberi’nin anlatımlarına göre, Kuteybe’nin aldığı ganimetlerin haddi hesabı yoktur.. Taberi, bütün

Page 57: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Horasan’ı işgal ettiklerinde dahi bu kadar ganimet toplayamadıklarını söyler.. Şehrin yağmasından sonra, daha önce Horasan’da Merv’e getirilmiş olan Arap aileleri, Merv’den getirilerek Baykent’e yerleştirilir.. Muhafız birlikleri oluşturulur.. Valilik den vergi tahsildarlığına kadar bütün denetim organları Araplar’dan oluşturulur.. Türklerin Budist ve Zerdüşt inançlarını simgeleyen bütün heykeller toplatılır, taş olanlar kırılır, altın olanlar eritilerek ganimet olarak Araplar tarafından alınır.. Bunlar, Enfal suresinde yazdığı gibi, sanki Araplara Allah’ın verdiği ganimetlerdir.. Daha sonra esir edilen kadın ve çocuklar kocalarına ve babalarına geri satılır.. Müslümanlar, Baykentli Türklerin neleri var neleri yoksa almışlar, şehrin onarımı da gene Türklere kalmıştır..Bundan sonra sıra gelir Buhara’nın tamamen işgal edilip Müslümanlaştırılmasına..

Buhara'nın Tekrar Kuşatılması ve İlk Türk Katliamı

Kuteybe Merv’de büyük bir hazırlık yapar.. Bu arada Vardana ve Buhara beylikleri arasında çatışmalar vardır.. Müslümanlara karşı mücadele etmek için bu çatışmalar derhal durdurulur ve Vardan Hudat, Kuteybe’ye karşı Türklerin başına geçer.. Kuteybe önce, Numiskent ve Ramitan’a saldırır ve buraları kolayca istila eder.. Demirkapı önlerinde Vardan’la çarpışırlar.. Vardan savaşı kaybeder ve Buhara’ya doğru çekilir.. Ancak Kuteybe’de, savaştan yorgun düştüğü için Buhara’yı alamadan Merv’e geri döner.. Haccac bunu başarısızlık olarak kabul eder ve, Buhara’yı mutlaka almasi için Kuteybe’ye emir verir..Kuteybe büyük bir hazırlık yaparak bir sene sonra tekrar Buhara’yı kuşatır.. Türkler direnir ve Kuteybe başarılı olamaz, ordusu dağılmaya başlar.. Bunun üzerine Kuteybe her bir Türk başı için askerlerine 100 dirhem vaad eder.. Para hırsı ile gayrete gelen Araplar, şehri istila ederler..Bütün direnen Türkler kılıçtan geçirilerek tam bir katliam yapılır, Araplar Türk kadınlarına tecavüz ederler, beğendikleri kadınları ya cariye olarak kullanmak yada köle pazarında satmak üzere alıkoyarlar.. Erkeklerden de binlerce kişiyi köle olarak satmak üzere beraberlerinde götürürler.. Araplardan oluşan yeni bir idari kurumlaşma yapılır.. Diğer beyliklerden tepkiler gelmeye başlayınca da, Buhara Melikesi Hatun’un oğlu Tuğ Sad kukla hükümdar yapılır.. Tuğ Sad tarihe hain bir işbirlikçi olarak geçer.. Daha sonrada Müslüman olarak oğluna da, efendisi Kuteybe’nin ismini vererek bağlılığını kanıtlar.. Etkili bir kolonizasyon yapmak isteyen Kuteybe bunun için öncelikle yerli halkı İslamlaştırmaya başlar.. Buhara halkı önceleri Müslüman olmuş gibi görünselerde bu dini kabul etmek istemezler..Kuteybe Türklerin aslında Müslüman olmadıklarını, evlerinde İslami kuralları tatbik etmediklerini anlar ve yeni bir yöntem geliştirir..Bu yönteme göre Türkler evlerini Araplarla paylaşmak zorunda bırakılırlar ve bu şekilde bire bir kontrol altına alınırlar.. İslami kurallara uymayanlar ise ağır cezalara uğratılırlar.. ( Bugün, bazı İslami yazarlar bu getirilen tedbirlerin İslam'ın Türkler tarafından kabul edilmesinde çok yarar sağladığını açıkca ifade ederler..Bu yaklaşım da üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.. ) Kuteybe’nin bu zorlamaları karşısında, halkdan bazı direnişçiler çıkar.. Gizlice silahlanırlar..Bu durum karşısında Araplar camiye dahi silahsız gidemez olurlar..Kuteybe baskıları arttırır, kendi aralarında örgütleşen Türkleri yakalattırıp öldürtür.. Bu arada yeni vergi yasaları getirir.. Yerli halk, halifeye senede 200000 dirhem, Horasan valisi Haccac’a da 10000 dirhem vergi ödemeye mecbur bırakılır.. Bunun dışında Arap askerlerinin atlarına yem temin etmeye, oraya getirilip yerleştirilen Arap ailelerine odun temin etmeye ve onlara tahsis edilen arazilerde çalışmaya mecbur bırakılırlar.. Kadınlar, kızlar Araplara cariye yapılırlar.. Buhara Türkleri bu yıllarda dünyadaki çok az milletin yaşadığı vahşeti ve ızdırabı yaşar.. Kuteybe’nin getirip Türk evlerine yerleştirdiği Arap’lar, Türklerin o zamana kadar yaptıkları bütün birikimlerinin üzerine konarlar, Türklerin tarlalarını alır ve Türkleri o tarlalarda çalıştırırlar.. İste Tek din İslam oluncaya kadar savaşın diyen ayet, Arapları Türklerin sırtından geçimlerini sağlayacak ortamı yaratmıştır..Allah dini dedikleri İslam, Ahzab Suresi / 50 de olduğu gibi, savaşta gasp edilen Türk kızlarınıda ganimet olarak görür, ve Araplara cariye olmalarını helal kılar..Cuma namazı zorunlu hale getirilir.. Genede Türkerden rağbet görmez. Bunun üzerine Kuteybe, namaza gelenlere 2 dirhem vaad ederek önce fakirler üzerinde İslamın etkili olmasını temine çalışır.. Bu uygulama nispeten başarılı olur.. Fakir halktan para için camiye gidenler olur...

Page 58: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

1. Büyük Katliam ( Talkan Katliamı )

Buhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir.. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar.. Sogd meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akibete uğramışlardır.. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptiğı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.. Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır.. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir..Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür.. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder.. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen nekadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler.. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür.. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar.. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır.. bütün bunlar hep İslam adına yapılmıştır.. Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer.. erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar.. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar.. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.. Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister.. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar.. Erkekleri dövüşerek ölürler.. Bütün şehir yakılır.. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler.. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır.. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez.. Bu arada kış yaklaşır..Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir.. Muhammed ibni Selim Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur.. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez.. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar.. Haccac Tarhan için, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.. Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir.. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür.. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir.. Kuteybe sanki Kuran’daki ayetleri yerine getirmiştir..

9 Tevbe. 123. Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.

Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.. Kuteybe Caygan’la işbirliği yapar.. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür.. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000

Page 59: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

civarında esir alırlar.. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler..

Bu olay, Ziya Kitapçı'nın, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır ;Bu harblerden birinde, et-Taberi'nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe'ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman'ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesinide önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu harblerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır,

Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.

Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler. ( Sayfa 314 )

Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür..Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır.. “Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece herşey karanlıklara gömüldü.. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı..Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür..Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.. Taşkent ve Fergane’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler..Semerkant, kuşatılır.. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.. Daha fazla dayanamıyacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır..Bu anlasmaya göre,

1.Semerkant Araplara hersene 2.200.000 altın ödeyecektir..2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir..3.Şehirde Cami yapılacaktır..4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır..5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir..

Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner.. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır.. Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.. Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yi işgal etmesi talimatını verir.. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz.. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler.. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar.. Tam Kasgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür.. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir..

Page 60: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

2. Büyük Katliam.. ( Curcan Katliamı )

Kuteybe ve Haccac’ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik yapmamıştır.. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe’den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir.. Kuteybe’nin öldüğü aynı yıl olan 716 da, Yezid ibni Muhelleb Horasan’a vali atanır.. İlk iş olarak Dağıstan’ı işgal eder.. Dağıstan meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır.. Sonunda Dağıstan düşer.. Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür..Dağıstan’dan sonra Curcan’a yönelir.. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim olur.. Yezid, Curcan’a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan’ a doğru yola koyulur.. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden 10000 kişilik bir yardım alarak savaşa başlar.. İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler.. Yezid öfkeye kapılır, Curcan’lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah’a yemin eder.. Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür.. Curcan beyi, şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir. 7 ay süren savaştan sonra, kale düşer.. Curcan beyi öldürülür.. Kaledeki askerler esir alınır.. Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler.. Burada da aynı şekilde Kuteybe’nin yaptiğı katliama benzer bir katliam yapılır.. Türkleri öldürerek, 4 fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara astırır.. Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türk’ü, Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada askerlerine korumasız Türkleri öldürtür.. Öldürülen Türklerin kanlarını nehire akıtır.. Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve Allah’a verdiği sözü yerine getirir.. Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beş de biri cariye olarak halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında ganimet olarak paylaştırılır.. Kaynaklar Curcan katliamında Talkan katliamında olduğu gibi yaklaşık 40.000 Türk’ün öldürüldüğünü söylerler..717 yılından sonraki zaman, Arapların kendi aralarındaki çatışmalarla geçer.. Buraya kadar dikkat ederseniz, ilk Arap saldırıları başladığında Kibac hatun diğer Türk Beyliklerinden yardım istediği halde istediği yardım kendisine verilmemişti.. Sonra o yardımı göndermeyenler, yardıma muhtaç duruma düştüler.. Bu olaylardan Türklerin daha o zaman da aralarında tam bir birlik ve beraberlik sağlayamamış olduklarını görüyoruz.. 717 yılında Ömer ibni Abdulziz halife olur..İki yıl sonra hastalanır yerine, 719 da, Yezid ibni Abdülmelik geçer.. Yezid ibni Abdülmelik ile Yezid ibn Mehleb’in arası iyi değildir.. Yezid ibn Mehleb hapse attırılır ancak, Yezid ibni Mehleb hapisten kaçarak, Basra’da örgütlenir ve Yezid ibni Abdülmelik’e karşı ayaklanır.. 721’de Abbas ve Mesleme adında iki komutan önderliğinde kurulan hilafet ordusu Yezid ibni Mehleb ile savaşır.. Bu savaşta Abbas ve Yezit ibni Mehleb olur.. Yezit’in kafası kesilerek halife Yezit ibn Abdülmelik’e yollanır.. Mesleme, Mehleb’in yakını olan yaklaşık 300 kişinin daha kafasını kestirerek öldürtür. Yezid ibni Mehleb’in oğlu olan, Muaviye ibni Yezid’de elinde bulundurduğu 32 kadar Mesmele taraftarının kafasını kestirtir.. Aralarındaki savaş, Mehleb taraftarlarının tamamen yok edilmesi ile biter… Mesmele, Mehleb’den ele geçirdiği aralarında Türklerin de bulunduğu cariyeleri Cerrah ibni Hakem’e satar..Bu arada, Yezid ibni Mehleb’in yerine getirilen yeni Horasan Valisi, Cerrah ibni Abdullah, Türkmenistan’ın iç kısımlarına bazı saldırılar yaparsada başarılı olamaz.. Kuteybe’nin ölümüyle birlikte Türk topraklarına yapılan akınlar eskisi kadar başarılı olamamışlardır.. Bu dönemde İslam yayılmacılığı bir duraksama içine girer.. Halife II. Ömer ibn Abdülaziz, işgal altında bulunan yörelerdeki Arap egemenliğinin her geçen gün biraz daha zorlaşır bir hale gelmesinden dolayı bu bölgelerde yaşanan gerginliğin azaltılarak İslam’ın kuvvetlendirilmesine çalışır.. Kendisine bağlı yöneticilere, “ Bundan böyle Türk Beyliklerine saldırmayın, hakimiyetiniz altında bulunan bölgelerde gücünüzü arttırarak İslamı yaymaya çalışın” demiştir.. Ayrıca, II. Ömer, Müslüman olan halklardan cizye alınmamasını istersede, Arapların gelirlerinde önemli ölçüde düşme olmasından dolayı bu karardan daha sonra, Türklerin Müslümanlıkarında samimi olmadıkları bahane edilerek vazgeçilmiştir.. Bu arada Horasan’da Cerrah ibni Abdullah, yerine Abdurrahman ibni Nuaym atanmıştır..

Page 61: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Hakan Sulu'nun Göktürk Boylarının Başına Geçmesi

Türkler, Arapların istilasına karşı direnişlerini Çin’den yardım isteyerek sürdürürler.. Daha önce Araplarla işbirliği içinde olan Tugsad da, 718 yılında Çin imparatorundan yardım ister.. Çin, Türklere yardım göndermez.. Turgis Kaani Sulu, Bati Göktürk Boylarının başına geçerek, 720 yılında Sogd’daki Türklerin Araplara karşı isyanını desteklemek için bir birlik gönderir.. Sulu’nun, Kur-Sul adındaki komutanı, Seyhun nehrini geçerek, Sogd’a gelir ve oradaki diğer Türklerle birleşerek, Semerkant’a doğru yürür.. Arap Valisi, Said ibni Haris, Türkleri durduramaz ve Semerkant’a çekilir.. Ancak Türkler Semerkant’ı kuşatamazlar.. Bu arada Said ibni Haris yerine 721 yılında Horasan’a Said ibni Harasi atanır.. 722’de Hisam Halife olur, Said ibni Harasi’yi görevden alarak yerine Müslim ibni Said’i atar.. Müslim ilk olarak Afşin’i haraca bağlar.. Seyhun’u geçerek bütün ekinleri ve ağaçları yakarak ilerler.. Bunun üzerine Turgis Hakanı Sulu, Müslim’in üzerine yürür.. Sulu’nun üzerine geldiğini ögrenen Müslim geri çekilmeye başlar.. Seyhun nehri yakınlarında, bir başka Türk birliği tarafından durdurulur.. Bir yandan yukardan Sulu’nun birlikleri ilerlediği için acele eden Müslim, zayiat vermesine rağmen, Seyhun nehrini geçerek Semerkant’a çekilir.. Bu yenilgi üzerine, Müslim görevden alınır, yerine Esed ibni Abdullah atanır..Esed ilk olarak Hoten şehrini ele geçirerek yağmalar.. Ancak, Turgis Hakanının Müslim’i kovalamasından cesaret alan halk Araplara karşı ayaklanır.. 726 yılında Turgis Hakanı Sulu kararlı bir şekilde Esed’in üzerine yürür.. Huttal’da çarpışırlar.. Esed, Sulu karşısında ağır bir mağlubiyet alır.. Bunun üzerine 727’de Esed’de görevden alınarak yerine Esres ibni Abdullah atanır..Esres halk üzerinde baskı uygulayarak denetim kurabileceğini düşünürsede başarılı olamaz.. Bir kısım halk Müslüman olduklarını söyleyerek vergi vermek istemezler ve Turgis’lerden yardım isterler. Turgis Hakanı Sulu 728 yılında Buhara’yı zapteder.. Bu arada Esres’in yerine Cüneyt ibn Abdurrahman geçer..Araplar Semerkant’a çekilir..Hakan Sulu ve Kur-Sul idaresindeki Turgis kuvvetleri 729 yılında 58 gün süreyle Arapları Kemerce kalesinde kuşatma altında tutarlar.. Açlıktan ölme noktasına gelen Araplar Kemerce’den çıkarak teslim olurlar, yapılan anlaşma gereğince teslim olanlar Debusia’ya gönderilirler.. Daha sonra Hakan Sulu, Semerkant’ı kuşatır.. Semerkant’ın işgal komutanı Savra ibni Hurr, Cüneyd ibni Abdurrahman’dan yardım ister.. Cüneyd yardıma gelmeden Savra ve Hakan Sulu Semerkant yakınlarında savaşırlar.. Araplar savaşı kaybeder, Semerkant’ın Arap Karargah komutanı Savra bu savaşta ölür.. Halife Hisam, Kufe ve Basra’dan 20000 kişilik ek bir kuvveti Cüneyd ibni Abdurrahman’a gönderir.. Hakan Sulu 732’de Buhara’yı terk ederek çekilir.. 734’de Cüneyd ibni Abdurrahman ölür, yerine Asım ibni Abdullah geçer, bir yıl sonra onun da yerine Halid ibni Abdullah geçer.. Hakan Sulu'nun Ölümü ve Cuzcan Beyinin ihaneti

Hakan Sulu, 737 yılında Halid’in üzerine yürür.. Araplar zayiat vererek Ceyhun’un güneyine çekilir.. Türkler Ceyhun nehrini geçerek Arapları Belh’e kadar çekilmeye zorlar, ancak Cuzcan önderi, Arap’larla birleşerek Hakan Sulu’nun ülkesine çekilmesine sebep olur.. Göründüğü kadarı ile eğer Cuzcan önderi Araplarla işbirliği yapmamış olsaydı Hakan Sulu’nun ordusu muhtemelen Arapları Türk topraklarından temizleyecekti.. Hakan Sulu ülkesine döndükten sonra bir zamanlar Araplara karşı beraber savaştiğı Kur-Sul tarafından şahsi nedenlerden dolayı öldürülür.. Bu gelişmenin birazda Çin tarafından tezgahlandığı, ve tarihte Çin’in Türk Beyliklerini birbirine düşürme siyaseti olarak görülür.. Hakan Sulu’nun ölmesi Araplar arasında sevinçle karşılanır.. Öyleki Horasan Valisi Araplara Hakan’ın öldürülmesinden dolayı şükür orucu tutulmasını ister.. Haberi Halife Hisam’a ulaştırırsa da, Halife bu haberin doğruluğunu anlamak için güvendiği adamlarını yollayarak haberin doğruluğunu öğrenmelerini ister.. Hakan Sulu’nun öldürülmesinden sonra Türkler bir daha toparlanamazlar.. Arapların Türk yurtlarından temizlenmeleri ile ilgili umutları bir anda söner.. Öncelikle Dikhanlar denen yerel egemenlikler Araplara büyük tavizler verirler.. Müslümanlığı kabul eden kişilere büyük ekonomik çıkarlar sağlanır.. Cizye olarak alınan vergilerin miktarları düşürülerek önceki zorlamalara göre çok daha yumuşak bir sömürü politikası uygulanır.. Buraya kadar ki tarihte Türklerin zorla Müslümanlaştırılmalarına hizmet etmiş olan en

Page 62: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

önemli 2 isim, Arap Komutanı Kuteybe ve Hakan Sulu’nun tam önemli bir darbe indirmek üzereyken kendini Araplara satarak onlarla işbirliği içine giren hain Cuzcan Beyi’dir.. Kur-Sul’da, Turgis Hakanı Sulu’yu şahsi çıkarları uğruna öldürerek ister istemez Arapların korkulu rüyasını ortadan kaldırmış, Müslümanlığın Türk topraklarında daha rahat bir şekilde yayılmasına neden olmuştur..Kur-Sul'un Ölümü ve Türk Ordularının Dağılması

Emevilerin son valisi, Nasır ibni Seyyar’ın valiliğe gelmesi ile birlikte Güney Türkistan’da Arap güçlerinde bir toparlanma başlar. Nasır, Arap hakimiyetinin yumuşak bir politika ile daha kolay bir şekilde yayılabileceği bilinci ile güçlü bir ordu kurarak Türk topraklarına yayılır. 739 yılında Araplar Semerkant’a tamamen yerleşirler.. Ancak, Seyhun nehrini geçmeye çalışırlarsada, Kur-Sul komutasındaki Türk ordusu tarafından durdurulurlar.. Sayı olarak Kur-Sul’un ordusundan daha kalabalık olmalarına rağmen, nehrin öte tarafına geçmeye cesaret edemezler.. Ancak bu arada Araplar için hiç beklemedikleri bir gelişme olur.. Araplara karşı saldırı düzenlemeyi planlayan ve bu nedenle nehrin etrafında keşif yapan Kur-Sul, Arap askerlerine yakalanır.. Nasır, Kur-Sul’u hemen öldürerek cesedini Türklerin görebileceği şekilde Seyhun nehrinin kenarına astırır.. Bu manzara çok geçmeden Türkler üzerinde beklenen etkiyi yapar ve Türk ordusu zaten sayıca üstün olan Araplar karşısında dağılır.. Taşkent ve Fergana da teslim olur.. Nasır,bundan sonra Arap hakimiyetini daha yumuşak politikalar uygulayarak sürdürür.. Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir.. Halk içinden Müslüman olanlara bazı ekonomik ve sosyal çıkarlar sağlanarak, onların kendiliğinden Müslümanlığı seçmeleri teşvik edilir.. İslam’ın taraftar bulabilmesi için, gerek korkutarak, gerek teşvik ederek gereken her türlü tedbiri alınır.. Bu alınan tedbirler yavaşda olsa sonuç verir.. Türk topraklarındaki son Emevi Arap valisi Nasır ibni Seyyar Türklere İslam’ı kabul ettirtmeyi başarmıştır..

Bizi ilgilendiren tarih buraya kadardır.. Bundan bir süre sonra Arap topraklarında, Emevi Hanedanının egemenliği son bulur ve Abbasilerin devri kendini gösterir.. 749’da Abbasiler Emevi Hanedanını zorlamaya başlar.. Arap topraklarında başlayan iç savaş, Emevilerin dışarı yayılmaları için gerekli olan kuvvetin bölünmesine yol açar.. Abbasilerle birlikte, Müslümanlaştırılan halklar üzerinde daha uyumlu, onların örf ve ananelerine uyan bir İslam uygulanır.. Emevilerden sonra İslamiyetin evrensel bir din olduğu şeklinde uygulamalar yapılarak İslam'ın daha geniş kitlelere yayılmasına özen gösterilir.. Bu şekilde önceleri Arap dini olarak kurulan din, giderek daha bir evrensel görünüm kazanır. Bu arada Araplar arası çatışmalar da giderek şiddetlenir.. Araplar arası kavgada Mevaliler, yani azat edimiş köleler de belli bir önem kazanırlar.. Bu çatışmaların içinde olan Arap şefleri Mevali’yi kendi taraflarına çekmek isterler.. Ancak, bütün Müslümanları eşit gören İslam karşısında Mevali’nin durumu belirsizdir.. Mevali, eşitliği öngören İslam adına, Arap üstünlüğüne karşı çıkar.. Ali tarafı ve Peygamberin amcası Abbas’ın soyu, Emeviler tarafından kendilerinden hile ve zorbalıkla alınan iktidarlarının asıl sahipleri olarak görünmeleri, beraberinde bir takım siyasal sorunları da başlatır.. Bu arada, sınıfsal farklılıklar ve beraberinde yaşanan olumsuzlukların nedeni olarak, ezilen sınıf tarafından İslamın kendisi değil, Emevi hanedanın iktidarı sorumlu tutulur..

Page 63: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Müslüman Araplar Türklere Neden Saldırmıştır?

Genelde, bu tarihi bilen İslami çevreler, Müslüman Arapların Türklere saldırmasını, onları İslam dinine davet etmek, gerekirse bu uğurda zor kullanarak, onları İslam'a boyun eğdirmeye zorlamak şeklinde yorumlarlar.. Ancak tek neden bu değildir..Bu konu da ayrıca Zekeriya Kitapçı'nın Yeni İslam Tarihi ve Türkler adlı Kitabında anlatılmıştır.. Aşağıdaki pasaj, aynı kitaptan alınma bir bölümdür.

Değişen Arap Toplumunun Yeni Hayat Anlayışı

a-) Harbeden Askerlerin Servete Kavuşma İsteği

Arapları, Orta Asyayı fethe zorlayan bir diğer faktörde harbeden askerlerin kısa zamanda büyük servet ve zenginliklere sahip olmaları idi. Değil daha sonraki devirler, ilk devirlerdeki fetih hareketlerinde bile sosyo-ekonomik nedenlerin çok önemli bir faktör olduğu ortaya çıkmaktadır. Genellikle Bedevi, çölde yaşayan, fakru zaruret içinde çok insafsız bir hayat mücadelesi içinde yoğrulan Araplar, daha İslamın ilk devirlerinde harbedeb askerlerin verilen yüksek maaş ve ganimetler dolayısıyla kısa zamanda büyük bir servet ve zenginliğe kavuştuklarını görmüşlerdir. Mücahit gazilerin bundan sonraki yaşantıları ve hayat seviyeleri bir anda değişmiş ve harbe iştirak etmeyenlere nazaran çok daha iyi ve müreffeh bir hayat sürmeye başlamışlardır. Bu kabil Arap bedevilerinin o zamanki durumu, bugün Anadolu'nun iç kısımlarından kalkarak aynı sosyo-ekonomik nedenlerle çalışmak için Almanya'ya giden Türk köylüsünü ve onun sosyal hayatındada meydana gelen başdöndürücü değişiklikleri hatırlatmaktadır. Bunun içindir ki Arap kabileleri çeşitli cephelerde savaşmak için hata Hz. Ömer devrinde Medine'ye çok büyük kafileler halinde akın akın gelmeye başlamışlardır. Daha sonraları bunları Bedevi aileler takip etmiş ve dolayısıyla Arap yarımadasının dışına daha o devirlerden itibaren çok büyük bir Müslüman Arap göçü L. Caetani'nin ifadesiyle tarihte ilk defa Sami ırkının göçü başlamış oluyordu.Tarihte belki ilk defa vaki olan bu Sami Arap göçü, Emeviler devrinde de bütün canlılığı ile devam etmiş, sadece İran'a değil, Türkistan'ın Buhara, Baykent, Semerkant gibi daha birçok büyük şehirlerine önemli ölçüda Arap aileleri yerleştirilmiştir. Özellikle Buhara'ya yerleştirilen bu kabil muhacir Arap aileleri o kadar çoktu ki, Kuteybe b. Müslim be yerleşik Arap nüfusu ve kesafetine dayanarak bu büyük Türk şehrini nerede ise kolonize etmeye kalkışmış ve bunda önemli ölçüde de muvaffak da olmuştur. Genellikle 25-50 bin arasında değişen ve aile efradıyla birlikte yapılan bu göçler, bir taraftan İran ve Türkistan'ın büyük şehirlerinin Arap nüfusuyla iskan edilmesine, diğer taraftan da siyasi Arap hakimiyetinin bölgede daha kolay bir şekilde yerleşmesine ve hatta İslam dininin gelişme ve yayılmasına da yardım etmiştir.

b-) Yaygın Geçim Sıkıntısı

Müslüman Arapları komşu ülkeleri ve bu arada Türkistanı fethetmeye zorlayan önemli sebeplerden bir diğeri de çok yaygın hale gelen geçim sıkıntısıdır..Nitekim, el-Mesudi'nin en güzel kitap olarak tavsif ettiği ve fetih hareketlerini çok daha objectif kriterler içinde ele alan ilk tarihçilerimizden Belazuri'nin Fütuhu'l Büldan adındaki kıymetli eserinde, Arapların geçim sıkıntısı yokluk ve mahrumiyetler içinde sürdürdükleri hayat mücadelesi nedeniyle komşu ülkeleri fethetmeye zorlandıkları ve bu ülkelerde çok büyük sayıda yerleştikleri hakkında sarih ifadeler vardır. ( Sayfa 299..)

Page 64: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Taberi Anlatımları

Aşağıdaki pasajlar doğrudan Taberinin anlatımından alınmıştır.

Tarih-i Taberi / Cilt 3/(Syf-343)

Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar.Ve Türk’leri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübaleğa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merv’e geldiler. Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladı. Sonra göçüp Talkan’a vardı. Şehrek ki Talkan meliki idi. Neyzekle müttefik idi. Kuteybe’nin geldiğini işitince kaçtı. Kuteybe Talkan’a girdiği vakit hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler. Nekadar kırabilirlerse kıralar. Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada hesapsız adam öldürdü.Rivayet ederler ki 4 fersenk yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi. Oradan göçtü. Mervalarüd’e kondu. Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki oğlunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler.(Syf-344)Kuteybe dedi: - Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim ki (Uktülühü uktülühü uktülühü). ( Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün )Bunun üzerine Neyzek’i ve iki kardeşi oğulları ki biri Sol ve biri Osman’dır. Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler.hepsi 700 adam idi. Buyurdu başlarını kesip Haccaca gönderdiler.(Syf-347)Kuteybe deve palanı demek olur.(Syf-351)Ganimet malının beşte birini Haccac’a gönderip Semerkant’ın fethini de ilan etti. Haccac da bu haberi işitip sevindi. Kuteybe tekrar Merv’e döndü. Kardeşi Abdullah’ı Semerkant’a emir yaptı. Askerlerinin bir miktarını onun yanında bıraktı ve lüzumu kadar harp aleti verip, Abdullah’a dedi: Kafirlerden hiç kimseyi Semerkant’a girmeye bırakma, ancak eline bir parça balçık ver ve o balçığın üzerine mühür vur.(Syf-353) Kuteybe’nin Havarizem Şehrine Gitmesi Haberi

Havarizem melikinin adı Çaygan idi. Ondan küçük Havarizad adlı bir kardeşi vardı. Çaygan’ın üzerine galebe etmiş idi ve onun bütün işini tutmuş idi. İşitse ki Çaygan’ın eline güzel bir cariye girmiş, yahut bir nefis bir kumaş almış derhal adam gönderip aldırırdı.Yine işitse ki bir kişinin güzel kızı var yahut güzel bir avreti var derhal mecal vermez,çekip alırdı.Hiç kimse men edemezdi. Ve Çaygan’a ondan şikayet etseler ben ona bir şey diyemem,derdi. Çaygan da onun elinden bunalmış idi.Bu işi bu şekilde uzatınca Çaygan’ın tahammül etmeye takatı kalmadı.El altından Kuteybe’ye adam gönderdi. Havarizem şehirlerinden üç şehrin kilitlerini bile gönderdi.Ve Kuteybe’ye dedi: Havarizem’e gelip kardeşimi öldürürsen her ne dilersen vereyim,dedi.Lakin bu haberi hiç kimseye bildirmedi.Bu haber Kuteybe’ye ulaşınca gaza vaktı idi.Kuteybe kavmine Segat gazasına varırız diye bildirdi.Çaygan’ın adamını geri gönderdi.Havarizad’e haber verdiler ki Kuteybe Segad’a gazaya gider. O da gayet sevindi. Ve kavmine bildirdi ki bu yıl cenkten eminsiniz,zira Kuteybe segad’a gidermiş.Ve bizde iş’e meşkul olalım dedi.Bilmedi ki Kuteybe kendi üzerine gelir. Bu esnada Kuteybe ansızın bin atlı ile Medinetül Fil ki Havarizemin ulu ve muazzam şehridir.Zira Havarizem ülkesi üç şehirdir.Ondan ulusu yoktur.Kuteybe çıkıp geldi.Havarizem halkı Kuteybe’yi görüp korktular. Kuteybe doğru Çaygan’ın yanına geldi.Ve Havarizad’a haber verdiler ki ne gafil durursun işte Kuteybe erişip alemi fesada verdi.Havarizad anladı ki bu iş Çaygan’ın başı altındadır.Diledi ki Çaygan’ı öldüre.Lakin fırsat ve mecal bulamadı.İmdi hazır bulunan sipahi ile sürüp Medinetil Fil’e geldi.Çaygan o üç şehri Kuteybe’ye verip kendisi de Kuteybe’nin yanına geldi.Ve Havarizad şaşkına döndü. Nihayet Kuteybe’ye adam önderip aman diledi.Kuteybe dedi: Amanı kardeşinden dile eğer o aman verirse benden emin ol.

Page 65: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Havarizad dedi: -İmdi bildim ki benim ölmem lazım. Zira benim kardeşime boyun eğmem ölmek demektir.Belki ölmek muti olmaktan iyidir,dedi. Bunun üzerine cenge koyuldu. Bir saat cenk edip sonunda tutuldu.Kuteybe’ye getirdiler. Kuteybe dedi:Kendini nasıl görürsün. Havarizad dedi: -Ey emir,beni melamet etme ki ben kılıca eli onun için vurdum ki seninle benim aramda bir hüküm zahir ola.İmdi fırsat senin oldu,bana ne öğünmek gerek,ne dilersen et. Bunun üzerine Kuteybe buyurdu.Dışarı çıkıp boynunu vurdular.

Çaygan dedi: -Ey emir,henüz gönlüm şifa bulmadı.Kuteybe dedi: -Daha ne dilersin? Çaygan Dedi: -Dilerim ki onunla bile olan kimselerin hepsini öldüresin. Kuteybe dedi: -İmdi sen benim yanıma topla, ben öldüreyim.

Çaygan da hepsini tutup getirdi.Kuteybe cümlesini öldürüp mallarını aldı. Çaygan şöyle şart etmiş idi ki:Bin baş esir ve nice bin kumaş vere. İmdi Kuteybe Medinetül File girip o malı Çaygan’dan aldı.Çaygan Kuteybe’den yardım diledi.Zira Camhüd meliki daima gelip Çaygan ile cenk ederdi.Ve Çaygan’ı gayet incitirdi.Kuteybe Abdurrahman’ı ona yardıma gönderdi.Ve Abdurrahman varıp muharebe etti ve o meliki öldürdü.Çaygan o yerleri fethedip dört bin baş esir aldılar. Kuteybe buyurdu. Hepsini öldürdüler. (Syf-349-350)-Şaş askeri bize gece baskın etmek dilerrmiş, imdi varın onların yolunda filan yerde pusuda durun.Ve onlar çıktığı vakit üzerlerine sürünüz.Ola ki bir fetih edesiniz,dedi.Muslih b.Müslim’I bunlara kumandan tayin etti.Muslih de gelip o 700 adamı üç bölük etti.Bir bölüğünü yolun sağ yanına,bir bölüğünü sol yanına koydu ve kendisi bir bölükle yolun üzerine durdu.Gece yarısı geçince Şaş askeri çıkıp geldiler.Muslih’i yol üzerinde görünce cenge meşgul oldular.Ve o iki bölük gaziler de iki taraftan hamle edip aç kurdun koyuna girdiği gibi kafirleri tarumar ettiler.Gazilerde Şübe adlı bir bahadır yiğit vardı.Kendisini Şaş güruhuna ve kalabalığına vurdu.Onların ortalarında bir melikzadeleri vardı.Yetişip Şübe onu kulağı tözünden kılıç ile çaldı.Öyle bir çaldıkı başı top gibi havaya uçtu.Şaş askeri bu heybeti gördüklerinde hepsi bozguna uğradılar.Müslümanlar ardına düşüp onları hesapsız kırdılar.Onlardan kurtulan pek az oldu.Ve onların ekserisi Melikzadeler idi.Ziynetli ve silahlı kimselerdi.Onların başlarını ve silahlarını ve elbiselerini hepsini aldılar geri dönüp Sürür ile Kuteybe’nin yanına geldiler. Ertesi gün Kuteybe hükmetti ki cenge atılalar.Gavrek Kuteybe’ye adam gönderip dedi: -Bu ettiğin harbi öyle zannetme ki arapların kuvveti ile edersin belki acemden benim kardeşlerimdir ki sana yardım edip cenk ederler.Yoksa harbe

arapları gönder.Gör ki biz de neler ederiz,dedi.Kuteybe bu sözü işitip gadaba geldi ve münadilere çağırttı.Müslüman mübarizleri toplanıp kafirlerin üzerine yürüyüş ettiler ve buyurdu ki mancınık kurdular ve bir burcu döğe döğe yıktılar.Ve Müslümanlar o yıkılan yerden hücum ettikte kafirlerden bir bahadır er gelip o gedikte durdu her kim ileri gelse mecal vermez öldürürdü.Müslümanlarda silahşörler çok idi.Kuteybe onları çağırtıp dedi

ki:Sizden kim ki o şahsı ok ile vurursa ben ona on bin dirhem veririm.O silahşörlerden biri ileri yürüyüp ok ile o şahsı atıp gözünden vurdu ve ensesinden çıktı.derhal düştü.O kişi

Kuteybe’nin yanına gelip on bin dirhemi aldı.(Syf-351-352)

Page 66: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Evrim

Evrim, canlılığın zaman içerisindeki değişiminin göstergesidir. Dünya üzerinde yaşamış olan türlerden %99 unun, günümüzde soylarının tükendiği düşünülmektedir. Soyların tükenmesi, canlılığın evrimleşmesinin bir yoludur.Evrimin temel bileşenlerinden birisi olan doğal seçilim, ortam şartlarına uyum sağlayamayan veya diğer türler arasında başarısız kalan türlerin, doğa tarafından seçilime uğrayarak sayılarının azalmasını ve sonunda da ortadan kalkmalarını gerektirir.Canlıların sahip oldukları kalıtım maddesi (DNA), canlılar arasındaki akrabalık derecesinin temel göstergesidir. Kural olarak, yakın akraba olan türlerin veya aynı atasal canlıdan evrimleşerek bugünkü halini almış olan türlerin, DNAlarındaki baz dizilimleri birbirlerine benzerdir. DNA benzerlik derecesi, türlerin birbirlerine ne denli yakın akraba olduklarının en önemli ve tartışmasız kanıtıdır. Örneğin; goriller ile aynı ortak atadan evrimleşmiş olan insanların (lütfen dikkat ediniz, gorillerden evrimleşmiş değil!!) DNları, birbirlerine çarpıcı şekilde benzerlik gösterir. Bilim adamları tarafından, canlı gruplarının gen frekansları ve protein yapıları üzerinde yapılan araştırmalarda, zaman içerisinde meydana gelen evrimsel değişiklikler ortaya çıkarılmaktadır.Evrim teorisine göre, dünya üzerindeki tüm yaşam formları, ortak bir atadan gelmektedir ve birbiri ile akrabadır. Evrimin en önemli iki kanıtı olarak fosilleri ve homolojiyi sayabiliriz.Fosiller, bize günümüz öncesinde yaşamış olan canlı formları hakkında bilgiler verir ve canlılar arasındaki akrabalık derecelerinin tanımlanmasına yardımcı olur. Homoloji ise, ortak kökenlerden gelişen yapıları inceler. Sucul memeliler olan balinalarda, yürüme işlevleri olmamasına rağmen kalça kemerlerinin kalıntıları bulunur. Çok büyük bir ihtimalle bu canlılar, karasal yaşama uyum yapmış olan yürüyen memeliler ile ortak bir atadan evrimleşmiştir. Paleontologlar tarafından, daha gelişmiş arka üyelere sahip olan fosil bir balina formu (Pakicetus) bulunmuştur. Bu da, balinaların yürüyen memelilerden evrimleşmiş olmalarını teorisini doğrulayan bir kanıttır. Çünkü bu teoriye göre, eskiden yaşamış olan balinalar, atalarına daha fazla benzerlik göstermelidir.Resime bakmak için tıklayınız:http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/evrim1.jpgDiğer bir ilginç fosil, tıpkı kuşlar gibi tüylü kanatları olan bir dinozora aittir: Archaeopteryx. Kuşlara benzer kanatları olan bu dinozorun, kuşların aksine dişlerinin olması oldukça ilginçtir. Bu durum, kuşlar ve dinozorların ortak bir atadan evrimleştiği ve kuşların, dinozorlardan arta kalan son gelişmiş örnekler olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Resime bakmak için tıklayınız:http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/evrim3.jpgAnaloji ve homoloji kavramlarını birbiriyle karıştırmamak gerekir. Analog iki organ, aynı işleve sahip olabilir ancak kökenleri farklıdır. Homolog organların ise kökenleri aynıdır. Örneğin böceklerin kanatları ile kuşların kanatları, aynı görevi görmelerine rağmen farklı kökenlerden gelişmiştir. Bu nedenle de homolog değil, analog organlardır ve kuşlar ile böcekler yakın akrabalar değillerdir. Birbiriyle yakın akraba olan türlerde, homolog organlar bulunur. Homolog organların işlevleri her zaman aynı olmayabilir. Örneğin; balinaların ön üyeleri (yüzgeçleri), yarasaların kanatları ve insanların elleri homologdur, ancak bu farklı memeli gruplarında, farklı işlevlere sahiptirler. Kuşların ve yarasaların kanatları da homologdur. Her ikisinde de bir üst kol kemiği (humerus), alt kol kemikleri (radius ve ulna), bilek kemikleri ve parmak kemikleri bulunur. Yani, aynı genetik plandan çıkmışlardır.Deniz CandaşKaynak: http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=2&so

İkincil Kaynak: http://www.facebook.com/note.php?note_id=231113493860

Page 67: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Evrimi Destekleyen Kanıtlar ve Analizleri Evrim,biyolojinin felsefi bir boyutudur. Evrim konusunu anlayabilmek ve yorumlayabilmek için ,biyolojik bilimler bilgisine genel anlamda sahip olunması gerekir. Biyolojik bilimlerde ne kadar iyi bilgi düzeyine sahipseniz,bu konuda o kadar net yorumlar yapabilirsiniz. Evrimi açıklayabilmek için yararlanılan bilimsel verileri aşağıdaki maddeler halinde özetlemek mümkündür.

1.Paleontolojik(fosil) kanıtlar: Jeolojik devirlere ait katmanların incelenmesi sonucu, geçmişten günümüze," basitten karmaşığa doğru" bir değişim sürecinin yaşandığı tespit edilmektedir.

2.Embriyolojik kanıtlar: Omurgalı embriyonlarının, gelişimlerinin ilk evrelerinde gösterdiği şekil benzerliği, "canlıların ortak atadan evrimleşmesine" kanıt olarak gösterilmektedir.

3.Biyokimya ve Fizyolojik kanıtlar: Evrimsel kriterler baz alınarak yapılan sınıflandırmada, birbirine yakın olan taksonomik kategorilerin, türlerinin protein benzerliği söz konusudur. Bu durum aynı zamanda gen benzerliği demektir. Örneğin :Memelilerin sindirim sitemlerindeki enzimlerin çoğunun benzerliği...

4.Morfolojiden elde edilen kanıtlar: Homolog(kökendeş=ortak bir atadan kalıtılan fakat farklı görevler yapan) organların varlığı. Örneğin fok ve kedinin ön üyeleri homolog organlardır.

Bu anlamda bazı canlılardaki ön üyeler, örneğin:İnsanda kollar,koyun,at ve kertenkelede ön bacak,fok ve balinada yüzgeç ;kuş ve yarasada kanatlar homolog organlardır.

Kuş ve yarasa kanadı bağımsız olarak geliştiği nden kanat olarak homolog organ değillerdir. Ancak her ikisinin anatomisinde homolog kemikler vardır.Bu nedenle kanat olarak analog, ön üye olarak ise homolog kabul edilirler. (Keeton-Gould Genel Biyoloji s520)

Anolog (görevdeş=işlev ve çoğunlukla yüzeysel yapıda benzerliği olan fakat kökenleri faklı) organlar bu anlamda kullanılamazlar.

5.Sistematikten elde edilen kanıtlar: Taksonomik kategorilerin oluşturulması sonucu ortaya çıkan düzen ,evrimsel açıdan yakınlıkları da ifade eder.

6.Evcilleştirme olayından elde edilen kanıtlar: Evcileştirilen türlerin, doğal türlerle eşleşebilmeleri, verimli döller oluşturabilmeleri söz konudur.

7.Parazitolojiden elde edilen kanıtlar: Ortak atadan geldikleri var sayılan iç parazitlerin bazılarının ileri derecede farklılaşması söz konusudur. Örneğin insan ve domuz ascaris parazitleri, birbirlerinin konaklarını etkileyemezler.

8.Sitoloji ve genetikten elde edilen kanıtlar: Tüm canlıların hücrelerden oluşması ve hücre içi yapıların ortak olması söz konusudur.

Genetik olarak ise şu örnek verilebilir:Hayvanlar (omurgalı(memeliler),omurgasız(böcekler)),bitkiler ve mantarlar alemlerindeki 28 türde mitokondri yapısındaki Sitokrom C'nin amino asit dizisi incelenmiş ve çarpıcı bir benzerlikler gözlenmiştir.(Keeton-Gould Genel Biyoloji s524)

9.Organizmaların coğrafi dağılımlarından elde edilen kanıtlar: Biyocoğrafya da genel olarak kabul edilen bir görüşe göre; "hayvan ve bitki türlerinin tek bir noktadan ve bir defada ortaya çıkmıştır."

Page 68: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

EVRİMSEL ve EKOLOJİK GENELLEME KURALLARI

ALLEN KURALI : Soğuk iklimde yaşayan memeli ve kuşların vücut çıkıntıları ve üyeleri , sıcak iklimde yaşayan akrabalarına göre daha küçüktür. Böylece vücudun dış ortamla temas yüzeyi daha az olduğundan daha az ısı kaybına yönelik bir adaptasyondur.

BERGMAN KURALI: Soğuk iklimde yaşayan memeli ve kuşların vücut büyüklükleri ,sıcak bölgelerde yaşayan akrabalarına göre daha büyüktür. Böylece vücut büyüdükçe yüzey/hacim oranı küçülmekte ve daha az sıcaklık kaybı yaşanmaktadır.

Klin: Bir türün bir karakterinin coğrafya ile ilişkili göreceli varyasyon göstermesi durumunda ,bu varyasyonlara verilen isimdir."Örnek olarak bir çok memeli ve kuş ortalama vücut büyüklüğü açısından kuzey-güney klinleri gösterirler."(Bergman kuralı)

DOLLO KURALI: Evrim bası geri mutasyonların olmasına karşılık,geriye dönük değildir. Sürekli ileriye doğru giden bir düzendedir.

COPE KURALI: Omurgalılar, sürekli vücutlarını büyütme eğilimi içindedirler. Vücut büyüdükçe, çevre şartlarına olan bağımlılık(besin açısından) azalacaktır.

GLOGER KURALI: Kuzey yarım küredeki kuş ve memeliler,kuzeye doğru gittikçe açık renkli,güneye doğru gittikçe daha koyu renkli olmaktadırlar.

GAUS KURALI: Aynı habitatta aynı nişi gerçekleştiren iki tür uzun süre birlikte kalamazlar. Güçlü olan diğerini baskılar ve dışlar.Zayıf olan tür zamanla tükenebilir.

Kaynak : http://www.genbilim.com/content/view/7327/34/

Page 69: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Gözün evrimi/gelişimi

Evrim karşıtları sürekli olarak göz gibi "mükemmel" organların oluşmasının tesadüflerle açıklanamayacağını, bunun yaradılış teorisini destekleyen bir kanıt olduğunu ileri sürüyorlar.Charles Darwin’in, evrim teorisini ilk olarak formüle ettiği Türlerin Kökeni Üzerine kitabının basılmasının 150. yılında teori, hala bilimdışı itirazlar ile karşılaşıyor.

Safsata: Göz mükemmeldir, evrimle oluşamaz

Akıllı tasarım taraftarları –insanlar ve fotoğraftaki kaplumbağanınki de dahil- omurgalıların gözlerinin adım adım oluşmuş olamayacağını söylerler. Çünkü gözün, pekçok birleşenden oluştuğunu ve tüm bu bileşenlerle varolmadığı sürece işlev göremez olacağını iddia ederler.İddia, gözün tesadüflerle değil tek bir seferde üstün bir akıl tarafından üretilmiş olması gerektiği savı ile devam eder.

Akıllı tasarımı savunan bir organizasyonun sözcüsü Casey Luskin “Eğer evrimsel şemalara bakarsanız, genellikle kornea ya da lensin aniden eklendiğini görürsünüz. Ancak evrimde işler aniden ortaya çıkma şeklinde yürümez. Adım adım ilerlemesi gerekmektedir.” diyor.

Evrimcilerin cevabı

Gözün evrim ile oluşamayacağını iddia eden akıllı tasarımcılara, Evrim: Fosiller Ne diyor ve Neden Önemli? kitabının yazarı ve Kalifornia Batı Kolejinde paleontolojist olan Don Prothero "omurgalı gözündeki basamaklar fosil kayıtlarında görülebilir" diye cevap veriyor. Prothero, “Göz gibi karmaşık yapıların, zar zor ışık reseptörü denebilecek basit göz noktalarından kademeli süreçlerle meydana gelebileceğini gösteren pek çok ve iyi belgelenmiş çalışma bulunmaktadır.” diyerek akıllı tasarımcıların basitçe kanıtları görmezden geldiğini vurguluyor.

Göz mükemmel mi?

Fotoseller omurgalıların gözü, karmaşık bir yapıya sahip olmasına karşın mükemmel olmaktan hayli uzak. Örneğin, insan gözü pekçok kusura sahip: Gözdeki fotoreseptörler gözde ters durmakta; retina ters yüz olmuş durumdadır. Fotoselleri beyne bağlayan kablolar, retinanın yüzeyini her yönden kaplamış, bu nedenle ışık ışınları fotosellere çarpmadan önce kablo yığınından oluşan bir katmandan geçmek zorunda kalmıştır. Fotosellerin geride konumlanmış olmasının sonuçlarından biri de, onların verilerini taşımakta olan kabloların, bir şekilde retinadan geçip beyne geri dönmelerinin gerekiyor olmasıdır. Omurgalı gözünde bunun için bu "kablolar", retinadaki belli bir deliğe doğru yaklaşıp, onun içine doğru dalmaktır. Sinirlerle dolu olan bu deliğe gerçekten ışığa karşı kör olduğu için kör nokta deniyor, hatta gerçekte gayet geniş olduğundan bu kör noktayı kör bir leke olarak tanımlayanlar da bulunmaktadır.

Karanlık mağara ve yer altında yaşayan birçok hayvanın gözleri ise mükemmel olmanın aksine körelmiş hatta bir deri parçası ile kapanmıştır. Bu canlılar gözleri mükemmel olduğu için değil, tam tersine mükemmel olmadığı için evrimsel olarak rakiplerine göre daha avantajlı olabilimiştir. Enfeksiyona açık, az korunaklı göz oyuğunun kapanması ve gözün işlevinin azaltılması, bu tür örneklerde hayatta kalmayı gözleri normal olan rakiplerden daha olanaklı kılar.

Kaynak: http://www.agnostik.org/11232-goz-mukemmel-mi.html

Page 70: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Semud kavminin nasıl yokedildiği konusunda kuranı yazan kişinin bir türlü karar verememesi.

-deprem gibi bir şeyle yok edilmiş. (araf 78)-korkunç uğultulu ses (hud 67, hud 94)-bela yağmuruna tutularak (furkan 40)-azap yakalamasıyla (şuara 158)-tuzak kurarak (neml 50-51)-şu yöntemlerden birisi seçilerek a. taş yağmuru b. korkunç ses c. suda boğma (ankebut 40)-korkunç ses (sad 13)-yıldırım çarpması (fussilet 13, fussilet 17)-yıldırım çarpması (zariyat 44)-korkunç ses (kamer 31)

(diyanet mealinden yararlanılmıştır.)(verdiğim tüm ayetleri okumadan kötüleyen kafir olsun)

Kaynakça

eklenecek

70Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları

Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Onu şekillendirip ruhumdan ona üfledim mi, derhal ona secdeye kapanın!»

uzar evet. Ama anladın sen beni. :) En az 16 ayet hatırladım insanın yaratılışıyla ilgili. Hepsini yazamam; hele ki dediğin şekilde hepsini alt alta yazmam mümkün değil yani. tüm mealiyle, arapçasıyla hatta belki de Buhari tefsirleriyle çok zaman alırdı. İlgilenen okur araştırır eder falan. İnsanın yaratılışı her zaman konu olmuştur.

Gılgamış Destanı'nda "Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp yazıya attım. Ve bu yazıda ,kahraman Engidu'yu yarattım."

der mesela.

Sümer'lilerin Enuma-eliş Destanı: "Bunun üzerine ben de Ea'nın yardımını istedim. Toprağı, Kingu'nun kanıyla yoğurdum. İlk insanı meydana getirdim."diye geçer.

Çin Efsanelerinde ise: "Bunun üzerine Tanrıça Ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı."

Mısır'da Luxor Tapınağı'nda bulunan kabartma bir resimde "Kral Amonhotap III olarak betimlenen Tanrı Khnemu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor."

Page 71: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Hesiodos Destanı'nda "Namlı, şanlı Hephaisdos'u çağırdım hemen. 'Bir parça topral al, suyla karıştır' dedim. 'İçine insan sesi koy, insan gücü koy." : ) der

Yunan Efsaneleri'nde ise "Gözyaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum (Prometheus anlatıyor.) Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece.)

Tevrat'ta mesela: "Ve Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu."diye geçer. Daha bir sürü kaynak bulunabilir. Zaten biliyorsundur. Dinler var mı? evet var. Muhammed'in yaptığı o dönem için mantıklı bir şey miydi? Belki iyimser bir niyetle Bir bakıma. Evet Kuran'ın değişip değişmediyle ilgili de ciddi tartışmalar mevcut. Dinlerin Sümer'deki kökenleriyle ilgili de ciddi araştırmalar var. İnanıp inanmamak değil mesele. İnsan neye inandığını yada neye inanmadığını bilmeli sadece. Bir kısım Evangelic Hrıstiyanlar, dünyanın İncil’de yazdığı gibi 6000 yıl kadar önce yaratıldığına inanıyor.:)) Sadece bi' anektod. Bu da tartışmaya açık. Zaten düşünmek, irdelemek mutlaka bizleri doğru yola getirecektir. Aşkı da biz yarattık merak etme diyorum. :) Hayvansal bir içgüdü. Ama çok uzuyor bu konu.

Demişsin ki bu bir İNANÇ bilim değil. O yüzden ispata gerek yok. Ne güzel valla. Doğru diyorsun; konu inanç olunca ispata gerek yok diyip işin içinden çıkmak çok rahatlatıcı. (Ha burada sana laf geçirmiyorum bilmiş ol) (Samimiyim yani) Keşke biz de bu kadar rahat olsak. Ne bileyim. Bilim bulur diyip işin içinden çıksak. evrenin genişlemesini anlamak için öncelikle zaman kavramını anlamak gerekir. zaman sonsuz'dur. bir nevi evrenin tanrısı zamandır.başlangıcı olan herşeyin sonu vardır'dan hareketle... evrenin de sonu gelecektir. ama şahsi kanaatim bunun çoğu bilimadamının inandığı gibi "evrenin genişlemesini sonsuza kadar sürdüreceği ve tüm yıldızlar enerjilerini tüketip sönene kadar devam edeceği" şeklinde değildir. başlangıcı olan herşeyin sonu var ise; sonu olan herşeyin de bir başlangıcı olmalıdır. işte o başlangıcın mantıklı bir temele oturması gerekir.big bang oldu ve evren boşluğa yayıldı şeklinde bir açıklama bence yeterince doyurucu değil. ne oldu da big bang oldu esas mevzu o.madde her zaman en kararlı ve en düşük enerji seviyesinde olmak ister. boşlukta bunu yapmanın en kolay yolu güzel yuvarlak bir küre olmaktır. neden küp ya da dikdörtgenler prizması gezegenler veya yıldızlar görmediğimizin sebebi budur. günümüz fiziği ile açıklayabileceğimiz kütleler bu formlarını boşlukta koruyup güzelce geçinip giderler. peki ya big bang in genişleme hızı yavaşlayıp durduğunda tüm yıldızlar yakıtlarını tüketip beyaz cücelere, karadeliklere veya pulsar lara döndükten sonra ne olacak? kütle varolduğu için kütleçekimi de varolmaya devam edecek. yeterince uzun zaman diliminde evrendeki tüm kütle geriye doğru çökmeye başlayacak. kütleler birbirine eklendikçe daha büyük kütleçekim kuvvetleri ortaya çıkarak etraflarındaki gezegenleri yıldızları hatta galaksileri içine çekmeye devam edecek. işte bu surece big crunch deniyor. peki bu geri çöküş nereye kadar sürecek...evrendeki tüm madde bir tekillik oluşturana kadar sürecek. o tekilliğin kütlesi o kadar devasa olacak ki içindeki maddenin yoğunluğunu ve sıcaklığını açıklamakta günümüz fiziği yetersiz kalacak. tüm maddenin sıcaklığı planck sıcaklığına eriştiğinde, o madde çorbasında artık alt atomik partiküller kalmayacak. nötron, proton elektron ne var ne yok herşey inanılmaz basınç ve sıcaklık altında saf enerjiye dönüşecek. o kadar küçük bir alana sıkışımış o devasa enerjiye ne mi olacak?

e kaçınılmaz olarak o ufacık planck zamanında.... big bangyeniden gerçekleşecek. yeni bir evren oluşturmak üzere herşeyi silip tekrar başa saracak. tek değişmeyen şey olan zaman akmaya devam edecek.geriye çökmesi döngüsünü anlayabilmek için öncelikle madde ve enerjinin davranış biçimini anlamak gerekir.madde hep kararlı olmak ister düzen ister, enerji ise devamlı dönüşmek ister kaos ister. işte bu şahane ikili, o mucizevi döngüyü sonsuza dek tetikleyecektir.

misal; demir cevherine enerji verir onu eritir, rafine eder, içine karbon ekleyip çelik elde edersiniz. şekillendirip ısıl işlem uygulayıp, bileyip şahane bir katana yaparsınız. ama o şahane katana hep yüzyıllardan beri durduğu, en düşük enerji seviyesinde bulunduğu demiroksit halini özleyecektir.

Page 72: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

bir savaşta savaşçısının cansız bedeni ile beraber yere serilip toprak altında kaldığında zamanla içine eklediğimiz enerjiyi salarak, en düşük enerji seviyesine geri dönecektir.

oysa enerji hep kararsız olmak ister hep dönüşmek ve hep kaos ister, güneşten foton paketleri ile dünyaya ulaşır, toprak ve denize ulaştığında madde tarafından soğrulur, verdiği ısı ile atomları titreştirir, düzeni bozar * suyu buharlaştırır, atmosfer hareketlerini tetikler, rüzgar oluşturur. bitkiler tarafından soğrulur fotosentezde kullanılır. enerji kararsızdır. kararsız olma eğilimindedir.evrenin o inanılmaz uzun zaman dilimi içindeki yoyo hareketi; madde ve enerjinin değişik bir yaşamdöngüsünü benimsemiş olmasından kaynaklıdır. eninde sonunda evrendeki tüm madde bir tekillik oluşturarak çöküp kalmak isteyecek, ama içinde barındırdığı devasa enerji hiçbir zaman buna izin vermeyecektir.çünkü evrendeki madde miktarı biraraya toplandığında kararlık bir tekillik oluşturacak miktardan çok fazladır. işte bu sebeple her tekillik oluşturma enemesinde bunu beceremeyecek saf enerjiye dönüşerek patlayacaktır. belki bir sonraki patlayışında ortamın kaotik yapısından kelli; oluşacak elementler, metaller, gazlar şu an çevremizde olanlardan çok farklı olacaktır.belki bir hayat oluşmasına imkan sağlayacak ortam bile oluşmayacaktır.evren böyle gariptir.

benim anladığım, kuran-ı kerim'de bildirildiği söylenen bir ilmi gerçeğin ortaya çıkması için önce batının bir keşif yapması ve sonra da bizim din tacirlerinin buna uygun bir kurguya girmesi gerekiyor. muhtemelen yahudi efsaneleriyle ilgili bir sureyi zorlayarak, ayetlerin orasını burasını çekiştirerek ve hırpalayıp anlamını değiştirerek "e hafız aha işte yazıyor burada" şeklinde saçmalamak çok çekici ve basit olsa gerek.Yeni buluşları arsızca sahipleniyorlar madem, bari kuran'daki yanlışları da hazmetseler ya, nerde o fazilet?

Başka bir konu ise bilimin tanrının varlığını ispatlayabilir yada ispatlanamaz kılmayışı.Belki de en azından şimdilik böyle. Ama dinazorlar var, enteresan bir şekilde kutsal dinlerin doğuş yerlerine bakıldığı zaman Sümer'deki bağlantısı ortaya çıkıyor. Namaz'ın islamiyetten önce var olduğu konusu var. Kurban onusu da aynı şekilde. Sünnet'in de Tevrat'tan hadislerle geçtiği bilinmekte. ilginç şeyler ortaya çıkıyor. Canlılığın gelişimiyle ilgili de ciddi çalışmalar var. Bu uzatılmaya o kadar açık bir konu ki buradan iki satır yazıyla işin içinden çıkılması mümkün değil. Ama koskoca Prof.'un açıklamaları beni hayretler içerisinden bıraktı.Daha iyisini bekliyordum kendisinden. Neyse artık Türkiye saatiyle çok geç oldu. Uzattım biraz. :)

Page 73: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Kuran'daki Mucize İddialarına Cevaplar Evrenin Genişlemesi

1. Mucize İddiasıMucizeci ekolün sıkça dillendirdiği meşhur iddilardan biri de “evrenin genişlemesi” bahsidir.

Önce iddiayı bu ekolün dilinden dinleyelim:

• Harun Yahya (Adnan Oktar)’a ait sitelerden: “Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim’de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47

Yukarıdaki ayette geçen “sema (gök)” kelimesi Kuran’ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye “Şüphesiz biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız)” olarak çevrilen Arapça “inna le musiune” ifadesindeki “musi’une” kelimesi “genişletmek” anlamına gelen “evsea” fiilinden türemiştir. “Le” ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek “çok fazla” anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade “Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz” anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran’da bize bildirilenle aynıdır.(…)Bu bilimsel gerçek henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken Kuran’da asırlar önce açıklanmıştır. Çünkü Kuran tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah’ın sözüdür.”

2. Zariyat/47’nin Anlam(lar)ı

İlk olarak dikkat çeken husus mucize iddiacılarının kutsal olarak gördükleri kitaba karşı sergiledikleri “ilmi samimiyetsizlik” örneğidir. Yukarda aynen alıntıladığımız iddiada Zariyat/47’nin diğer çeviri ve yorumlarından söz edilmemekte, “evrenin genişlemesi” ayetten zorunlu olarak çıkan “tek mümkün anlam” olarak sunulmaktadır. Oysa -Müslümanlar tarafından da genel kabul gören- birkaç meal ve tefisir örneğine bakmak durumun hiç de böyle olmadığını anlamak için yeterli olacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (internet sitesinde de bulunan) resmi Kuran Meali’nde ayet şu şekilde çevrilmiştir:

• Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.Ve sadece bir dipnot olarak mucizecilerin iddia ettikleri çeviri ve yoruma değinilmiştir:

• “Âyet “Göğü kudretimizle biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz” şeklinde de tercüme edilebilir. Bu bakış açısı modern astrofizikte gündemde bulunan “evrenin sürekli genişlemekte olduğu” görüşünü desteklemektedir.”Diyanet Vakfı’nın Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş’ten oluşan uzman heyetine hazırlattığı tefsirde bu ayetle ilgili olarak şu açıklamalar yer almıştır:

• “Şüphesiz biz genişletmekteyiz” diye çevrilen cümle için yapılan başlıca yorumlar şunlardır:a) Biz vüs’at yani genişlik ve kudret sahibiyiz. Semadaki bu ihtişamı sağlamakla kudretimizden bir şey eksildiği sanılmamalıdır; dilesek daha da genişletiriz. Bakara Suresi’nin 255 ve Kaf Suresi’nin 38. ayetlerindeki içerik ve üslûp bu manâyı çağrıştırmaktadır.b) Hiçbir şeye muhtaç olmadığımız gibi nimetleri bol bol ihsan eden de biziz. Sıkıntıları giderir,

Page 74: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

darda kalanlara genişlik veririz.

•• c) Evreni genişletmekteyiz. Bu yorum daha çok uzay cisimlerinin birbirinden uzaklaştığı ve

aralarındaki mesafenin gitgide arttığı yönündeki bilimsel tespitten hareketle ortaya konan “genişleme teorisi” ışığında yapılmıştır.”Kur’an Yolu – Türkçe Meâl ve Tefsir, Heyet: Prof.Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. İ. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Ankara/2007, Zariyat/47Görüldüğü üzere konunun uzmanları “evrenin genişlemesi” manâsını tek mümkün anlam olarak değil -aksine- en düşük ihtimal olarak görmektedir.

Elmalılı M. Hamdi Yazır ayetteki ilgili kısmı şu şekilde açıklamıştır:

• “Ve hiç şüphesiz biz çok genişliğe malikiz. Bunun iki manâsı vardır: Birisi kudret genişliğini ifade eder. Kudret ve kuvvetimiz öyle geniştir ki semayı bina ile tükenmedikten başka onu daha çok genişletebilir. Bu manâ hem “Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.” (Fâtır, 35/35) hem de “O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır.” (Bakara, 2/255) ayetlerinin manâlarını andırır. Birisi de zenginliği, nimet ve nimet vermede genişliği ifade eder. “Biz darlıkları genişletiriz. Yalvaran, darda kalmışlara icabet eden, sıkıntıları açan, ihtiyaçları gideren, fakirleri zenginleştiren, nimet vereniz” demek olur.”Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zariyat/47Ömer Nasuhi Bilmen, ayeti

• “Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki biz elbette kaadirleriz.”olarak çevirmiş ve şu açıklamayı eklemiştir:

• “Şöyle ki: (Ve göğü bir kuvvetle) Pek muazzam olan bir kudretle, bir şiddetle (bina ettik) varlık alanına getirdik (ve şüphe yok ki, biz) yâni: Büyüklük ve yücelikle vasıflanmış olan ilahî zatını (elbette kaadirleriz.) Böyle nice alemleri meydana getirmeğe kaadiriz. Evet.. Yüce zatın kudret ve hakimiyeti pek geniştir; mahlûkatı idareye, onların yaşamalarını, geçimlerini sağlamaya fazlasiyle kâfidir.“musi’une” kuvvet, takat, genişlik sahibi demektir.”Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri, Zariyat/47Daha birçok farklı meal ve tefsir örneğinden de görülebileceği üzere bizzat konunun uzmanlarının tespitine göre ayetteki ilgili kısım Kuran’ın dili olan 6-7. yüzyıl Arapçası’nda bir ifade kalıbı olarak öncelikle “kuvvet, güç, takat, genişlik” sahibi olmayı anlatmakta bunun yanısıra “bol bol nimet verme”, “darlıkları, sıkıntıları açma, genişletme” anlamına da gelmekte.

Mucize iddiacılarının yöntem olarak kullandığı dil cambazlığını şu örneklerle daha iyi anlayabiliriz: Her dilde bir veya birden çok kelimeyi asıl sözlük manâsından farklı bir anlam bütünlüğünde birleştiren kalıplaşmış ifade şekilleri ve deyimler vardır. Örneğin Türkçede “eli geniş” veya ‘eli bol’dan kastedilen cömertliktir; elin gerçekten geniş/enli veya bol oluşu değil. Aynı şekilde “gönlü geniş” ifadesi hoşgörülü olmayı, “mezhebi geniş” ifadesi ise namus/iffet konularında toplumun genel algısına göre daha rahat davranmayı ve düşünmeyi anlatır. Bu üç deyimde de “geniş” sözcüğünün asıl sözlük anlamı olan mekânsal genişlikle ilgisi yoktur.

Arapçada, dolayısı ile Kuran’da da buna benzer birçok deyim vardır. Örneğin Bakara/228’de “eli geniş” ifadesi (Türkçedeki gibi cömertlik değil) zenginlik anlamında kullanılmıştır (çünkü Arapçada “eli geniş” deyimi zenginlik ifade eder).

Mucize iddiacılarının yaptığı ise şuna benzemektedir: Mesela Türkçe bir eserde (aslında cömertlik anlamında) “onlar ki elleri geniştir” gibi bir cümle yer alıyor ve varsayalım ki günün birinde uzayda elleri gerçekten de (maddi anlamda) geniş/enli olan akıllı varlıklar bulunuyor. Bu durumda birisinin çıkıp da “Bakın işte, bu eserde “eli geniş” ifadesi geçmekte. Demek ki eserin yazarı bunu ta o zamandan bilmiş. Bu bir mucizedir” demesi ne denli gülünç ise “kuvvetli, takatlı” olma ve “bol bol

Page 75: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

nimet vererek sıkıntıları, darklıkları açma, çözme” anlamında kullanılan Arapça bir ifade kalıbını -günümüzün bilimi, evrenin genişlemesinden yola çıkıyor diye- sözlük anlamıyla yorumlamak o denli gülünçtür.

Oysa sonsuz güç ve bilgi sahibi bir yaratıcı, bu ayette 14 asır sonra keşfedilecek olan evrenin genişlemesi olgusuna işaret etmek istemiş olsa idi kuşkusuz bunu açık seçik bir ifade ile yapabilirdi. Örneğin “Bunu bugün tam olarak anlayamasanız da size vermiş olduğum akıl ile şüphesiz günün birinde keşfedeceksiniz. Eserim olan kâinatı incelemeye, araştırmaya gayret edin.” şeklinde ifadeler de ekleyebilirdi. Hatta bu, insanlar için hem bilime teşvik hem de bilimsel gayretlere yön verici bir ipucu olurdu. Fakat durum böyle değil. Ayette geçen ibare tıpkı “eli geniş”, “gönlü geniş” deyimlerinde olduğu gibi kalıplaşmış bir ifade biçimi ve mekânsal genişleme ile ilgisiz. Dolayısı ile ve doğal olarak bu ayette ileride bulunabilecek bilimsel bir olguya işaret olduğu, tarih boyunca hiçbir Müslüman’ın, alimin, müfessirin aklına dahi gelmemiş. Ta ki Müslüman olmayan bilim insanlarının araştırmaları sonucu evrenin genişlemesi teorisi bilim dünyasında kabul görmeye başlayana kadar… Bundan sonra ayetin anlamı birden bire değiştirilerek bu bulguya gönderme içerecek şekilde yeniden kurgulanmaya başlandı. Hem de tıpkı cömert (veya Arapça’da zengin) anlamında kullanılan “eli geniş” deyimini sözlük manâsında (yani maddi olarak geniş/enli el) yorumlar gibi. Ayrıca bu gayretlerin sahipleri açısından söz konusu bilimsel olgunun ne denli kanıtlanmış olduğu da mühim değil. Bilim dünyasındaki değişikliklere, revizyonlara, yeniliklere göre ayet her daim yeniden yorumlanabilir ne de olsa… Üstelik bütün bu gayretkeşliklerin ve işgüzarlıkların asıl motivasyon kaynağı, kâinatı veya hiç olmazsa Kuran’ı daha iyi anlama azmi bile değil! Tek niyet Müslüman olmayanları Kuran’ın gerçekten de Allah kelamı olduğuna ikna edebilmek (ve belki de daha çok, Müslümanların şüphelerini bertaraf edebilmek). Bütün bunları açık-seçik söylemekten de çekinmemekteler.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri adlı eserinde, Zariyat/47’nin açıklamasında aynen şu ifadeleri kullanmaktadır.

• Başta Einstein olmak üzere son asrın fizikçileriyle astronomları bu muhteşem kâinatın bir bütün halinde devamlı genişlediğini söylüyorlar. Kuvvetli bir ihtimalle eğer bunun doğruluğu isbat edilirse, Kur’an’daki ilgili beyânın bu manâya delalet ettiğini söyleyebiliriz. Zira ayetin böyle bir yoruma tahammülü vardır ve o zaman inkarcı maddecilerin on beş asır öncesine dönüp o çağda böyle bir tespitin mümkün olup olmadığını araştırmaları gerekir.

3. Kuran’daki Evren Algısı

Oldukça genç bir kuram olarak evrenin genişlemesi teorisi ancak “modern” evren anlayışı bağlamında anlamlı olabilir. Bu “modern” evren algısı en kaba hatlarıyla günümüzde ilkokul düzeyinde genel malum olan -örneğin- Dünya’nın yuvarlak olduğu ve Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerle birlikte Güneş’in etrafında döndüğü, Ay’ın Dünya etrafında döndüğü, “gökler”in Dünya üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı değil uçsuz bucaksız uzay olduğu gibi bilgilerden oluşmaktadır. İlkel evren algısında ise Dünya düz bir tepsi veya döşek şeklindedir. Güneş bu düz tepsinin/döşeğin belli bir noktasında doğar, yükselir ve diğer uç noktasında batar. “Gökler” ise bu döşek üzerine kurulmuş ve yıldızlarla süslenmiş bir kubbe/çatıdır. Üstelik -mucizevi bir şekilde- direk/sütun olmadan yukarda durabilmektedir. Bu naif dünya ve evren algısının hakim olduğu bir ortamda “göklerin genişlemesi”nden söz edilmesi hiçbir surette modern evren anlayışı bağlamında geçerliliği olan “evrenin genişlemesi kuramı” ile ilişkilendirilemez. (ki zaten yukarda açıklandığı üzere ayetteki ilgili ibarenin manâsı da mekânsal genişleme değildir.)

Şimdi önyargısız bir şekilde ilgili Kuran ayetlerinde hangi evren anlayışının(1) hakim olduğunu inceleyelim:

Page 76: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

İlk olarak mucize iddiacılarının Zariyat/47’yi örnek olarak gösterirken -her nedense- hiç söz etmedikleri hemen bir sonraki ayete de bakalım:

• Zariyat/47 Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.

• Zariyat/48 Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.Zariyat/48’de “yerin” döşendiği, yani bir döşek gibi serildiği, yayıldığı anlatılmaktadır. Ayete her önyargısız bakan bu cümlenin Dünya’nın düz bir tepsi/döşek olduğu fikrini desteklediğini kabul edecektir. (2)

Aynı anlayış diğer bazı ayetlerde de ifade edilmiştir:

• Hicr/19 Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik (3), yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.Kuran’da Kehf Suresi’nin 83. ayetinden itibaren Zülkarneyn’in hikâyesi anlatılır.

• 83. (Resulüm!) Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.• 84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için

bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik.• 85. O da bir yol tutup gitti.• 86. Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada)

bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz “Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin” dedik.Kehf/86’da açıkça Dünya’nın başı ve sonu olan düz bir tepsi/döşek olarak tahayyül edildiği anlaşılmaktadır. Güneş, Dünya’nın bir ucunda doğuyor, gök-kubbe boyunca yükseliyor ve diğer ucunda da batıyor. Yani “güneşin battığı bir yer”, bir uç/kenar mevcut. Dünyanın bu ucuna kadar giden olursa (Zülkarneyn gibi) Güneş’in battığı noktaya varmış olur. Hattâ -ayete göre- Güneş’i “kara bir balçıkta” batarken izleyebilir. (4)

• Ra’d/2 Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır.

• Lokman/10 Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.

• Hac/65 Görmüyor musun ki Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.Bu ayetlerde de yine Dünya’nın düz bir tepsi/döşek olduğu ve göklerin de işte bu tepsi/döşek üzerine kurulmuş ve muzicevi bir şekilde, herhangi bir görünebilen direk olmadan yukarlarda duran bir kubbe/çatı olduğu anlayışı ifade bulmaktadır. Açık bir şekilde “gökler” çadır gibi Dünya üzerine yükseltilen/kurulan bir kubbe olarak düşünülmüş ve yere düşmeyip de yukarda kalabildiği için açıklamalar getirilmiş.

Yani Kuran’daki evren anlayışında Dünya uçsuz bucaksız uzayda herhangi bir gök cismi değil; aksine “gökler” işte bu Dünya üzerine kurulmuş, “kandillerle” (yıldızlarla) süslenmiş, aslında yere düşmesi gereken fakat Allah’ın görünmez direklerle havada tuttuğu bir kubbe/çadır olarak düşünülmekte…

Üstelik Kuran’da işte bu şekilde tahayyül edilen “gökler”in (bilim-öncesi ilkel evren modellerinin ortak bir özelliği olarak) doğaüstü/mistik “yorumlanması” da yer almakta.

Page 77: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

• Mülk/5 Andolsun ki biz (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.Kuran’daki bu ilkel evren anlayışı için ayrıca bkz: ”Altı Günde Yaratılış” => 3. ”Altı Günde Yaratılış”ın Çarpıklığı

4. Sonuç

Sonuç olarak söz konusu ayette geçen ibareyi mekânsal bir “genişleme” olarak yorumlamak tıpkı “eli geniş” ibaresini geniş/enli el anlamında yorumlamak gibi anlam ve ‘anlambilim’e yapılan bir tecavüzdür.

Fakat bundan bağımsız olarak ayette gerçekten de bir şekilde “göklerin genişlemesi” kastedilmiş olsaydı bile Kuran’da “gökler”in nasıl tasavvur edildiğine, hangi tür bir evren algısının hakim olduğuna baktığımızda -bu ibareden- modern astrofizikteki evrenin genişlemesi kuramına bir gönderme çıkarmak ancak gülünç olarak nitelendirilebilir.

Dipnotlar(1)Metinde “modern” evren anlayışı bilinçli olarak “en ilkel” evren algısı ile karşılaştırılmıştır. Yoksa günüzümüzün bilgi düzeyine gelene kadar farklı medeniyetlerde farklı evren anlayışlarının olduğu ve bunların da birçok evreden geçtiği elbette bilinmektedir. Örneğin Dünya’nın yuvarlak olduğu Aristo tarafından bile savunulmaktaydı. Hatta Aristo’dan bir asır kadar sonra yaşayan matematikçi ve astronom Samoslu Aristarchus’un (m.ö. 310-230) güneş merkezli bir evren modeli öne sürdüğü bilinmektedir. Daha sonra Avrupa’da Ortaçağ olarak adlandırılan dönemde Aristo’nun dünya merkezli evren modeli benimsenmiştir. Halk nezdinde yaygın olan bir tarihi yanılgının aksine kilise, Galileo’nun Dünya’nın yuvarlak olduğu iddiasına değil Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğü tezine karşı çıkmıştır. O dönemdeki kilise bilginleri zaten Dünya’nın düz olduğu inancında değildiler. Metinde konu edilen “en ilkel” evren algısının “en ilkel”olarak adlandırılması tarihi/kronolojik anlamda değildir. Dünyanın düz bir tepsi/döşek olduğu, göklerin bu döşek üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı olduğu anlayışı bilimsel bakışın en gerisinde, en saf bakış olduğu için “en ilkel” olarak adlandırılmıştır. Metinde görüleceği üzere, Kuran’da işte bu “en ilkel” evren algısı hakimdir. Yani 6.-7. yüzyıl Arap Yarımadası’nda yaygın olan anlayış -bin yıl kadar önce eski Yunan düşünürleri tarafından çok daha “modern” hipotezler savunulmuş olmasına rağmen- işte bu “en ilkel” evren anlayışıdır. Zaten İslam coğrafyasının geniş çapta Yunan felsefesi ve bilimi ile tanışması da bundan sonra gerçekleşecektir.

(2) 1242-1273 yıllarında yaşayan Imam El Kurtubi, Zariyat/48’deki ilgili ibareyi şu cümleyle açıklamıştır:

• Yani Biz yeri tıpkı bir döşek gibi suyun üzerinde yaydık ve uzattık.El Kurtubi, Tefsiri-el Camiul Ahkamul Kur’an, çeviren: M. Beşir Eryarsoy, Buruç Yayınları Zariyat/48983 yılında öldüğü kabul edilen Es-Semerkandi’nin tefsirinde Zariyat/47 ve 48’in şu açıklaması yer almaktadır:

• Hak Teâlâ kendi birliği ve sonsuz kudretinin delillerini bildirdi. Ve şöyle buyurdu: İnsanları yarattık. Gücümüzle-kuvvetimizle onu hiç yoktan var ettik. Gökleri dileğimizle sapasağlam kıldık. Yeri de Kâbenin altından başlamak üzere Kâbenin her bir yanına beşyüz yıllık mesafeli şekilde yaydık.Ebu’l-Leys Semerkandi Tefsiri, Zariyat 47-48(3) Döşek gibi serilen Dünya’nın üstüne yerleştirilen dağlar hakkında başka ayetlerde şu “bilgi” verilmektedir:

• Lokman/10 Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsmasın diye sabit

Page 78: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.

• Nahl/15-16 Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar, yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.

• Enbiya/31 Yeryüzüne insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik; rahat gidebilsinler diye aralarında geniş yollar varettik.Oysa bugün bilinmektedir ki en şiddetli deprem hatları, dağların yoğunluklu olduğu bölgelerle de örtüşmektedir.

(4) Dünyanın başı ve sonu olan düz bir tepsi olduğu ve güneşin bir uçtan doğup diğerinden battığı düşüncesini ifade eden daha birçok ayet ve hadis örneği getirilebilir. Burada hepsine değinemesek de ana metindeki ayetlere ilaveten bir ayet ve bir de hadis ekleyelim:

• Şu’ara/28 Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu böyledir” dedi.Bu ayette de dünya’nın doğuda ve batıda olmak üzere bir başı ve sonu olduğu tasavvuru ifade bulmuştur.

Muhammed’in nasıl bir evren algısına sahip olduğunu şu sahih hadisten de açıkça anlayabiliriz:

Bilim-öncesi topluluklarda tarih boyunca sorulagelmiş olan bir soruya Peygamber cevap vermekte: “Güneş geceleri nereye gidiyor?”

Peygamberin cevabı:

• Arş’ın altında secde yapmaya gider; bu maksatla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: ”Geldiğin yere dön!” denir. Böylece battığı yerden doğar.(Buhari, Tefsir Ya-sin 1, Bed’ul-Halk 4, Tevhid 22,23, Müslim, İman 250, (159), Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, 4225)

Kaynak site için tıkla:

Page 79: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Semavi dinlerin kökeni:Hindistan

alptegin

17-08-08, 00:40

Arkadaşlar yazı biraz uzun gelebilir ama akıcıdır bu konularda bilgili olanlar zorlanmadan anlıyabilirler.

kısacası İbrahimin hindistanlı bir rahip Brahma olduğunu anlatır.

Bu vesileyle Ateist arkadaşlar için bir üst başlık oluşturulursa orda etliye sütlüye karışmadan muhabbetimizi ederiz.

Yahudiler Tarihi” Kitabında, Yahudi tarihçi ve ilahiyatçı Flavius Josephus (M.S. 37 - 100), Yunan filozof Aristo’nun “..bu Yahudiler Hint Filozoflardan gelmedirler, Hintliler onlara Kalani derler.” (Kitap 1:22)

Soli’li Clearchus şöyle yazmıştır, “Yahudiler menşei Hint Filozoflardır. Filozoflara Hindistan’da Kalanilar ve Suriye’de Yahudiler denilir. Başkentlerin adı çok zor telaffuz edilir, ona “Jerusalem” (Küdüs) denilir.

Godfrey Higgins "Anacalysis" kitabında (Cilt I, sayfa 400) şöyle yazar. “Seleucus Nicator tarafından İsa'dan üç yüz yıl önce Hindistan'a gönderilen ve yazdıkları gün geçtikçe doğrulanan ****sthenes şöyle diyor: Yahudiler Kalani adında bir Hint kavim veya mezhepti..."

Martin Haug, Ph.D., "The Sacred Language, Writings, and Religions of the Parsis", ([Zerdüşt/Mecüsi] "Farsilerin Kutsal Dil, Yazı ve Dinleri"- sayfa 16) kitabında şöyle yazar: "Magiler (Zerdüşt ve Mazda rahipleri) dini kitaplarını gökten indirdiği inanılan Abraham'a (Hz. İbrahim) atfederler.

Hindu tanrı Brahma ve eşi Saraisvati ve Yahudi Abraham ve eşi Sarai arasında tesadüfün ötesinde bazı dikkat edici benzerlikler vardır. Bütün Hindistan'da Brahma'ya ait sadece bir mabet olmasına rağmen, bu mezhep Hindistan'ın üçüncü en büyüğüdür.

Meksikalı yazar Tomás Doreste, "Moisés y los Extraterrestres" kitabında şöyle yazar: "Voltaire Abraham'ın Hindistan'ı terk edip öğretilerini dünyaya yaymak isteyen sayısız Brahman rahiplerden biri olduğunu inanırdı ve bunu kanıtlamak için isim benzerlikleri ve Abraham'ın doğduğu Ur şehrinin İran hududuna yakın Hindistan yolunda olduğunu ileri sürmüştü.

Brahma adı Hindistan'da çok saygındı ve etkisi Fırat ve Dicle nehrine dek yayılarak İran'a sarılmıştı. Farsiler Brahma'ya sahip çıkıp uyarladılar. Daha sonra Tanrının Hindistan'a giden yolun ortasında bulunan dağlık Bactria'dan geldiğini söyleyeceklerdi. (sayfa 46-47.)

Bactria (kadim Afganistan'ın bir bölgesi) ayrıca Ur-Jaguda olarak bilinen Juhuda veya Jaguda isminde bir Yahudi prototip ülkesinin yeriydi. Ur [Türkçe'de yurt] "memleket veya köy" anlamına gelir. Dolayısıyla, Tevrat'ta Abraham'ın "Keldani'lerin Ur"undan geldiğini yazmakla doğrusunu yazmıştı. "Keldani" veya daha doğrusu Kaul-Deva (Kutsal Kaul) etnik bir grubun değil, Afganistan, Pakistan ve Hint Keşmir'de bulunan Hint Brahman bir rahip sınıfıydı.

Page 80: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

"Brahmin Abraham'ın Ioud kavimi Hindistan'daki Oude krallığını terk etmiş veya oradan kovulmuştu ve Mısır'da Goshen veya Güneş Evi, Heliopolis'e yerleştiler ve oraya Hindistan'da terk ettikleri yerin ismini verdiler, Maturea" (Anacalypsis; Cilt I, sayfa 405.)

"Onun menşei İran dini ve Melchizedek'di" (Cilt I, sayfa 364.)

"Farsiler aynı Yahudiler gibi İbrahim'i kurucuları olarak kabul ediyorlar. Dolayısıyla bütün kadim tarihlere göre Farsiler, Yahudiler ve Araplar Abraham/İbrahim soyundandır (sayfa 85)... Abraham'ın babası Terah'ın aslında Keldani, Kaldi ve Kuldili doğu şehri Ur'dan gelip Mezopotamya'da yerleştiği yazılmakta. Orada bir süre bulunduktan sonra Abraham, Abram ve Brahma ve karısı Sara veya Sarai veya Sara iswati babalarının evlerini terk ettiler ve Kenan ülkesine geldiler. Abraham ve Sara'nın Brahma ve Saraiswati ile aynı oluşu ilk kez Jesvit misyonerler tarafından keşfedilmişti" (Cilt I; sayfa 387.)

Hint mitolojisinde Sarai-Savati Brahma'nın kız kardeşidir. Tevrat İbrahim konusunda iki hikaye vermektedir. İlk hikayede Abraham Firavuna Sarai'yı kız kardeşi olarak takdim ettiği zaman yalan söylediğini açıklar. İkinci hikayede Gerar krallığına da Sarai'yın gerçekten kız kardeşi olduğunu söyler. Ancak kral yalan söylediği için azarladığı zaman, Abraham Sarai'yın hem karısı, hem de kız kardeşi olduğunu söyler: "...o gerçekten kız kardeşimdir. Babamın kızıdır, ama annemin kızı değildir ve karım olmuştur." (Tekvin 20:12)

Ancak benzerlikler burada bitmiyor. Hindistan'da Saraisvati nehrin Ghaggar adında bir kolu vardır. Aynı nehrin ayrıca Hakra adında bir kolu vardır. Yahudi geleneklere göre, Hagar Sarai'ın hizmetçisiydi. Müslümanlar onun Mısırlı bir prenses olduğunu söylerler. Ghaggar, Hakra ve Hagar'ın benzerliklerine dikkat ediniz.

Tevrat'a göre Hagar'ın oğlu Ismail ve soyundan gelenlerin Hindistan'da yaşadıklarını yazar: "İsmail son nefesini verdi ve öldü ve yakınlarına döndü... Onlar Shur'un yanında ve Asur'a dek Mısır'a yakın olan Havilah'ta (Hindistan) yaşarlardı (Tekvin 25:17-18.). Hem İsak, hem de İsmail adlarının Sanskritçe'den gelmesi ilginçtir: (İbranice) İşak = (Sanskritçe) İşakhu = "Şiva'nın Dostu", (İbranice) İşmail = (Sanskritçe) İş-Mahal = "Büyük Şiva."

Abraham hikayesinin üçüncü şekli on bir "Nuhéa çevirir. Abraham'ın Hindistan'ı terk etmesi bir tufan veya selden olduğunu biliyoruz: "... İsrail'in Rabbi şöyle der, atalarınız, hatta Abraham ve Naçor'un babası Terah bile eskiden tufandan önce yaşadılar ve başka tanrılara hizmet ettiler. Ve babanız Abraham'ı tufandan aldım ve Kenan ülkesinden geçirdim." (Joshua 24:2-3)

Tekvin 25 cariyesi Ketura'nın bazı torunlarından söz eder (Not: Müslümanlar Hagar'ın diğer bir adı olduğunu iddia ederler): Jokşan, Şeba, Dedan, Efer. Nuhun bazı torunları Jokan, Şeba, Dedan, Ofir'dir. Bu farklı şekiller Tevrat'ı yazanların Yahudiliğin farklı dallarını birleştirmeye çalıştırdıkları konusunda düşünmeme sevk etti.

Yaklaşık olarak M.Ö. 1900 yılında şiddetli yağmur ve depremler kuzey Hindistan'ı parçaladığında hatta İnduz ve Saraisvati nehirlerin yönlerini değiştirdikten sonra bazı Hint gruplar tarafından Brahm kültü Orta Doğu ve Yakın Doğu'ya aktarıldı. Klasik coğrafyacı Strabo Kuzey Batı Hindistan'ın terkinin ne denli geniş çapta olduğunu anlatır: "Aritobolus der ki Hindistan'a belirli bir görev için gönderildiğinde, İndus nehrinin yatağını değiştirdiği için köyleriyle birlikte bin şehirden fazla yerin boşaldığı bir ülke görmüştü." (Strabo Coğrafya, XV.I.19.)

"M.Ö. 1900 yıllarında Saraisvati nehrinin kuruması Sindhu ve Saraisvati vadilerinde önemli göçlere neden olmuştu ve Hindistan'dan batıya doğru bir göce sebep olan olay olabilir. Bundan kısa bir süre

Page 81: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

sonra Batı Asya, Mısır ve Yunanistan'da Hint unsuru gözükmeye başlıyor." (Indic Ideas in the Graeco-Roman World, (Grek-Roma Dünyasında Hint Öğeler) yazan Subhash Kak, IndiaStar online literary magazine; sayfa 14)

Hint tarihçi Kuttikhat Purushothama Chon, Abraham'ın Hindistan'dan kovulduğuna inanıyor. (Hint Avrupalı) Ariler, Asuraslara (Bir zamanlar İndus Vadisini hükmeden ticari sınıf ve Harappanlar) karşı yıllardır savaşmışlardı ve onları yenmek için devasal suni göl ve sulama kanal sistemlerini yok edip sellere sebep oldular. Bunun üzerine Abraham ve yakınları vatanlarını terk edip Batı Asya'ya doğru göç ettiler (Bakınız "Remedy the Frauds in Hinduism," "Hinduizmdeki Aldatmacalar ve Düzeltilmesi"). Dolayısıyla, Kuzey Irak'tan seller tarafından kovulmaları dışında, Ariler ayrıca Hint tüccarlar, sanatçı ve eğitimli sınıfların Batı Asya'ya kaçmalarını zorladılar.

"India in Greece" (Yunanistan'daki Hindistan) kitabında Edward Pococke şöyle yazıyor: "Uzun yıllar Hindistan'ı baştan başa kasıp kavuran bu büyük dini savaşlara kıyasla hiç bir benzeri olay bu denli ciddi sonuçlara yol açmamıştı. Bunun sonucunda erken uygarlık sanatlarında usta ve büyük çoğunluğu savaşçı büyük bir insan kitlesi ülkelerinden dışarıya kovuldu. Kuzeyde Himalaya dağların ötesine, güneyde son kaleleri Siri Lanka'ya ve İndus vadisinden batıya itilen bu zülüm edilen halk Avrupa'nın sanat ve bilimlerinin tohumlarını taşıdılar. Punjab engelini aşan bu insan seli sonuçta Avrupa ve Asya'ya vararak uygarlığın filizlenmesine neden olacaktı. Bu göçün mesafesi o denli uzundu ki, isimlerin kılık değişikliği on denli iyiydi ki, Yunanlıların anlattıkları o denli yanıltıcıydı ki, ancak teorik ilkeleri bir kenara koyarak ve bağımsız araştırma yaparak doğruyu eğriden ayıklama ile doğru bir teşhise varma şansımız olur." (sayfa 28)

Eğer bütün bu göçmen idareci halklar tamamıyla Hint asılıysa neden harih onlardan söz etmiyor? Kadim Hindistan'dan göçler hepsi aynı anda olmadı, ama yaklaşık olarak bin yılı aşan bir dönemde oluştu. Tarih onlardan Kasit, Hitit, Suriyeli, Huri, Arami, Hiksos, Mitani, Amalekit, Etiyop (Atha-Yop/Habeş), Finikeli, Keldani ve daha bir çokları olarak söz etmiştir. Ancak bize hatalı olarak onları sadece Batı Asya'ya ayıt etnik gruplar olarak kabul etmeye öğretilmiştir. Tarih kitaplarımız onlara "Hint-Avrupalılar" demiştir ve onların menşei konusunu yanıtsız bırakmıştır. "Hint halkı sosyal kimliklerini ırk ve kavim bazında değil, Varna ve Jati (kast sınıf sisteminin sosyal işlevleri) bazında görmeye alışmıştır" (Foundations of Indian Culture; "Hint Kültürün Temelleri", sayfa 8).

Hint halkının insanları nasıl sınıflandırdıkları konusunda işte bir örnek: Hükmeden sınıfa Kasis (Kasitler), Kuşi (Kuşitler), Kazaklar (Rus askeri sınıf), Kaiser ve Sezarlar (Roma hakim sınıfı), Hatiya (Hititler), Kutit (Hititçe'nin bir lehçesi), Kathay (Çin liderleri), Kaşitıl/Kaşikeh (Azteklerde), Kaşikhel/Kişeh (Mayalarda) ve Keşuah/Kuş (İnkalarda). Suryaniler, İngilizce'de Assyrians, İspanyolca'da Asiros, Hindistan'da Asuras eya Ashuras, Sümer ve Babil'de Aşuriya, Asuriya, Arabistan'da Asir, İranda Ahura, Meksika'da Sure vs. Bunlara Surya'ya (güneş) tapan halklar.

Tabii ki bu dinin yaygın olduğu yerlerde ülkelerinin gerçek adları ne olursa olsun "Suryaniler" olarak bilinirdiler.

Alimlerin Hint-Avrupalıları Hintli olarak tanımada diğer bir sorun, Hindistan'ın hiç bir zaman bir ülke olmamasında yatar. Ayrıca onun adı Hindistan bile değil, "Bharata"dır [Baharatlar adını nereden geldiği anlaşılıyor] ve Bharata bile bir ülke değildir. Bharata aynı Avrupa gibi bir ülkeler topluluğudur ve şu şimdilik İslam'ın yayılması gerçek veya hayali korkusuyla birleşmektedir. Hint alimler bu yayılma durduğu anda "Bharata Birliği" tekrar koparak birçok ayrı devlet oluşur.

"Arap tarihçileri Brahma ve ataları Abraham'ın aynı kişi olduğunu öne sürürler. Farsiler (İranlılar) genelde Abraham'a İbrahim Zerdüşt derler. Kirüs Yahudi dinini kendi diniyle aynı olduğunu kabul ederdi. Hindular Abraham'da veya İsrailoğlular Brahma'dan gelmiş olmalıdır." (Anacalypsis; Cilt I, sayfa 396.)

Page 82: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Abraham gerçekten Hindu tanrısı Ram mıydı? Ram ve Abraham muhtemelen ya aynı kişiydi veya aynı kavimdendi. Örneğin "Ab" veya "Ap" Keşmir dilinde baba demektir. Prototip Yahudiler Ram'a "Ab-Ram" veya "Baba-Ram" demiş olabilirler. Brahm kelimesinin de "Ab-Ram"dan geliştiği de düşünülebilir, ama tersi değil. "İlahi merhamet" Keşmir dilinde "Raham"dır [Rahmet, Rahim, Rahman??] ve bu da Ram'dan türemiştir. Dolayısıyla, Ab-Raham = İlahi Merhametin Babası. İbranice'de Rakham = "İlahi Merhamet". Ram ayrıca da İbranice'de "yüksek makamlı lider veya hükümdar" anlamına gelir. Vedic Age'de çıkan "Traditional History From the Earliest Times" ("En Erken Devirlerden Geleneksel tarih") makalesinin yazarı Hint tarihçi A.D. Pusalker, Ram'in M.Ö. 1950 yılında hayatta olduğunu yazıyor, bu da Hint-İbraniler ve Hint-Arilerin Büyük Tufandan beri Hindistan'dan Orta-Doğuya göçü gerçekleştirdikleri döneme rastlar.

"Kabe'deki tapınakların biri de Hint Yaratıcı Tanrı Brahma'ya adanmıştı, bundan dolayı İslam'ın eğitimsiz peygamberi Muhammet onun Abraham'a adandığını iddia etmişti. "Abraham" kelimesi Brahma kelimesinin yanlış telaffuzundan başka bir şey değildir. Her iki kelimenin kök anlamlarına inerseniz bu açıkça kanıtlanır. Abraham, Sami ırkının en eski peygamberlerinden biri olduğu söylenir. Adının iki Sami kökenli kelimelerden kaynaklarını, baba anlamına gelen "Ab" ve yüce anlamına gelen "Raam/Raham." Tevrat'ın Tekvin kitabında, Abraham basit olarak "Kalabalık Topluluk" anlamına gelir. Abraham kelimesi Sanskirtçe'de Brahma'dan kaynaklanır. Brahma'nın kökeni "Brah"tır ve büyümek, sayı olarak çoğalmak anlamına gelir. Ayrıca, Hinduizm'in Yaratıcı Tanrısı Brahma'nın İnsanların Babası ve bütün tanrıların en yücesi olarak kabul edilir. Çünkü bütün varlıklar ondan zuhur etmiştir. Burada yeniden "Yüce Baba" anlamına rastlarız. Bu açıkça Abraham'ın semavi baba Brahma olduğunu açıkça ima eder." (Vedic Past of Pre-Islamic Arabia; İslam Öncesi Arabistan'ın Vedik/Hint Geçmişi, Bölüm VI; sayfa.2.)

"Abram"dan bir kaç sözcük anlamını çıkartabiliriz, bunlardan her biri onun yüceltilmiş konumuna işaret edebilir. Ab = "Baba;" Hir veya H'r = "Baş; Üst; Yüceltilmiş;" Am = "Halk." Dolayısıyla, Abhiram veya Abh'ram "Yüceltilmişin Babası." Bir örnek daha: Ab - î - Ram = "Merhametlilerin Babası." Ab, ayrıca "Yılan" demektir, Ab-Ram (Yüceltilmiş Yılan) bir Naga kralı olduğunu ima eder. Bileşken "Abraham" adından çıkarılacak bütün anlamlar takipçilerin ilahi kaderini gösterir. Örneğin Kral Süleyman'ın yakın dostu Tireli Hiram "Yüce Halk" veya Ahi-Ram (Yüce-Yılan)'dır.

Kadim Hindistan'da Aryan Kültüne "Brahm-Aryan" denilir. Aryanlar birçok tanrıya taparlardı. Abraham çoktanrıcılığa sırtını çevirmişti. Böyle yapmakla "A-Brahm" (Gayri-Brahman) olmuştu. Aryanlar Asuralara "Ah-Brahm" derlerdi. Dolayısıyla, İndus uygarlığın atalarının muhtemelen Yahudi prototipleri olduğunu güvenle söyleyebiliriz.

Abraham'ın ölümü sırasında Kudüs (Jerusalem) bir Hitit (Hint hükmedici sınıfı) şehriydi. Tekvin 23:4'de Abraham Kudüslü Hititlerden bir mezar alanı satmalarını ister. Hititler'in cevabı "..aramızda bir prensiniz, kabrimizde istediğiniz yerde ölülerinizi gömünüz, hiç kimse sizi esirgemez." (sayffa 6). Abraham Hititler tarafından bir prens sayıldıysa, demek ki Hindistan'ın soylu hakim ve savaşçı kast sınıfının saygın bir üyesiydi. Eski Ahit Abraham'ın bir Hitit olmadığını hiç yazmamıştır. Sadece "Aranızda yabancı bir misafirim" (Tekvin 23:4). Hititler'in dediği gibi, Abrahamı kendilerinden bile üstün saymışlardı. Hititer özgün bir etnik grup olmadığı gibi, Amorit veya Amarrular için de aynı şey geçerli. Marruta avam için kullanılan kast sınıfın adıydı. "Amorit" (Marut) Hint Vaişiyaların: sanatçılar, çiftçiler, sığır çobanları, tacirler, vs., ilk adlarıydı.

G.D. Pande, "Ancient Geography of Ayodhya", "Ayodya'nın Kadim Tarihi" kitabında "Marutlar Visah'ı temsil ederler. Marutlar sürüler veya ordular oluşturdukları söylenir. Marutların babası Rudra sığırların efendisidir (sayfa 177). Malita J. Shendge şöyle demiştir: "... Marutlar halktır" ("The Civilized Demons", "Uygar İfritler", sayfa 314). Kattiler (Hititler) ve Marutları (Amoritler) Kudüs'ün babaları (koruyucuları) olarak anaları (hizmetkarları) olarak işlev görmeleri bizi

Page 83: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

şaşırtmamalıdır.

Hindistan'da Hititler Cedi veya Chedi (Hatti veya Ketti olarak telaffuz edilir) olarak bilinirler. Hint tarihçileri onları Yadavasların en eski kastlarından biri olarak sınıflandırırlar. "Cediler erken Vedik dönemde Ksatriyaların (Hititler ve Kassitlerden oluşan aristokrat sınıf) en eski kavimlerinden birini oluşturdular. Rig Veda kadar erken bir dönemde Cedi krallar çok ünlenmişlerdi... bu büyük destanda kuzey Hindistan'ın hakim güçlerinden biriydiler." (Yadavas, Through the Ages, Çağlar Boyunca Yadavaslar, sayfa 90) Ram veya Rama da Yadava aşiretindendi. Eğer Abraham, Brahm ve Ram aynı kişilerse, Abraham Kudüs'e kendi halkına katılmak için gitmişti.

Ram'in toplulukları Sanskritçe'de "Yenilmez" anlamına gelen Ayodhya adında kendi cemaatlarında ayrı ayrı gruplara bölündüler. Sanskritçe'de savaşçı Yuddha veya Yudh demektir. Abraham ve grubu Ayodhya (Yehudiya, Judea) inançsızlardan ve Amalekitlerden (Ariler?) kendilerini ayrı tutan topluluğa mensuptu.

Şimdiye dek söylediklerim yeterli değilse Melkizadek... Salem arifi konusunu ele alalım. Melkizadek gizli mistik ve sihirli güçlere sahip Kudüs'in (Jerusalem) kralıydı. Aynı zamanda Abraham'ın hocasıydı.

Kassit bir kralın oğlu, Melik-Sadaksina büyük bir Hint prensi, majisyen ve ruhani önderdi. Keşmiri ve Sanskritçe'de Sadak = "sihirli, majikal, doğa-üstü güçlere sahip kimse" anlamına gelir. Ayrıca Zadok (Sadak?) adında biri Kral Süleyman'ı kutsamıştı. Nasıl oluyor da Kassit (asil kastten) Melik-Sadaksina, efsanevi bir Hintli, aniden kudüste Abraham'ın dostu ve öğretmeni olarak ortaya çıkıyor? "Hindu History", Hindu tarihini yazan Akshoy Kumar Mazumdar'e göre, Brahm Arilerin ruhsal lideriydi. Bir Ari, Aryan (Yah'dan değil [not Sanskritçe'de önde bir a eki değil anlamına gelir]) olarak doğal olarak putlara inanırdı. Tevrat'a göre onları imal bile etmişti. Putperestlik ve dini hayalperestlik halkına nasıl zarar verdiğini görünce, Abraham Arilikten uzaklaştı ve her ne kadar onun da insan yapımı kusurlarla çökmekdeyse de kadim Hint (Yah) felsefesine (Maddi Evren Kültüne) geri döndü. İnsanoğlunun sadece gerçeklere dönerek kendini kurtarabileceğini inanmıştı.

Halkın barbarlığına ve körlüğüne karşı şok olan Proto (ilk) -İbraniler arasındaki bilginler ve eğitimli kişiler kendilerini halktan soyutladılar. Dr. Mazumdar şöyle demişti: "Ahlaki düşüşü çok hızlıydı. Kahinler ve bilge kişiler halktan ayrı yaşarlardı. Ender olarak evlenirdiler ve çoğu zaman kendilerini dini tefekküre verirlerdi. Yönlendirme ve bilgilendirmeden uzak kalan halk aşırı yabanileşmeye ve kabalaşmaya başladı. Tecavüz, zina, hırsızlık vs. yaygınlaşmaya başladı. İnsan doğası sapıtmaya başladı. Brahma (Abraham) bir reform yapıp insanları diriltmeye karar verdi. Kahin ve bilge kişilerin halkla evlenmelerini ve karışmalarını sağladı. Çoğu evlenmeyi kabul etmedi, ama 30 kişi kabul etti." Brahm üvey kız kardeşi Saraisvati ile evlendi. Bu bilge kişiler prajapatis (üretenler) olarak anıldılar.

"Kuzey Afganistan Uttara Kuru olarak bilinirdi ve büyük bir bilim merkeziydi. Oraya bir Hintli kadın gitti ve Vak unvanını aldı - Saraisvati (Leydi Sarah). Onun üvey kardeşi ve öğretmeni Brahm, güzelliği, eğitimi ve zekası ile o denli, etkilenmiş ki evlenmiş" (Hindu History, Hindu Tarihi; sayfa 48).

Güney Afganistan'daki kutsal topluluktan benzeri topluluklar dünyanın her tarafına yayıldı: Hindistan'ın tamamı, Nepal, Tayland, Çin, Mısır, Suriye, İtalya, Filipinler, Türkiye, İran, Yunanistan, Laos, Irak - hatta Amerikalara bile! Brahma'nın dünyanın muhtelif yerlerinde varlığı bariz dil kanıtlarıyla açıkça gözükmekte: Farsi/Acemce: Braghman (Kutsal); Latince: Bragmani (Kutsal); Rusça: Rachmany (Kutsal); Ukraynaca: Rachmanya (Rahip, Kutsal); İbranice: Ram (Baş Lider); Norveççe: From (Tanrısal). Hindular arasında kutsal bir sözcük mistik hece OM, üçlü evren, yeryüzü, gök ve sema ile bağlantılıdır. Aynı zamanda Brahm'ın başka bir adıdır. Aztekler de OM'u

Page 84: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

evrenin ikilemli ilkesi olarak zikredip tapmışlardı. Mayaların rahip sınıfı Balam (B'lahm teleffuz edilir). Eğer maya dilinde "R" harfi olsaydı, Brahm telaffuz edilirdi. Perulu İnkalar güneşe İnti Raymi (Hindu Ram) olarak taparlardı.

Rama'dan geldiği inkar edilmez olan kelimeler Amerikan Kızılderili dilde çok yaygındır. Özellikle Amerikanın güneybatısından Meksika'ya ve oradan güneye Peru'ya kadar inen bölgelerde. Chihuahua'nın Tarahumara Kızılderililer buna ideal bir örnektir. Gerçek adları Ra-Ram-Uri'dir. Sümer ve Kuzey Hindistan'da olduğu gibi Ra-Ram-Uri "Uri" = "Halk." İspanyol "R" vurgulandığı için bu "Uri" savaşçı, fatih için Sanskritçe kelime Udi veya Yuddi de olabilir. Birçok Meksika kavmi eskiden Yuri adında yabancı bir kavmin o civarları işgal ettiklerini anlatırlar. Ra-Ram-Uri güneş tanrısı Ono-Rúame'dir. Keşmirce Ana = "En Çok Sevilen Oğul;" Ra-Ram-Uri ay Ono-Rúame'nın eşi, Eve-Rúame'dır. Keşmice Hava = "Havva, Eve" veya Kadın İlkesi.

Bir Ra-Ram-Uri valisine Si-Riame denilir. Sanskritçe/Keşmirçe Du-Rama = "Büyük Rama." Meksika efsanelere göre Yoris Surem (Su-Ram?) adında bir kavime mensuptu. Fetihlerinden önce, Orta Meksika ve Amerikan Colorada'ya kadar Güneybatısı Suré olarak bilinirdi. Keşmirce'de Suré= güneş. Tarahumara şifacı şaman veya rehber Owi-Ruame olarak bilinir. Sanskritçe'de Of = "Ümit." Şeytan Repa-Bet-Eame olarak bilinir. Keşmirce'de: Riphas (Görüntü) + Buth (Kötü Ruh) + Yama (Ölüm Meleği). Ra-Rama-Uri dilinde daha bir çok şaşırtıcı benzerlikler vardır. Kadim Finike, Sümer ve Kuzey Hindistan'a ilişkisi şüphe götürmez. Bir çok insan Finikelileri bir zamanlar bugünkü Lübnan'da mekan eden bir denizci kavim olduğunu düşünürler. Ancak, Hindular tarafından Pancika veya Pani olarak bilinen veya Romalılar tarafından Puni (kökeni Rama olan başka bir kelime) çingeneler gibi dünyanın dört bir yanına dağılmışlardı.

İspanyollar Ra-Ram-Uri ülkesine Chiahuahua ülkesi derlerdi. Bunu yerliler Şivaya" olarak telaffuz ederler. Sanskritçe'de Şivaya = "Şiva'nın Mabedi." Hindu dini alimlere göre, Ram ve tanrı Şiva bir zamanlar aynı ilahtılar. Şiva ve Yah (Kitabi Mukaddes'te söz edilenle aynı) adları Amerikan yerli dinlerinde yaygındır ve yaygın olarak Amerikan güneybatısında taş oymalarda kazıldığı görülür. ("India Once Ruled the Americas!", "Hindistan Bir Zamanlar Amerikaları Hükmetti" kitabıma bakınız).

Ayodhya ayrıca Tanzania Afrika'da ve Kudüs'te (Judea) Dar-es-Salam için başka bir addı. Yerusalemitler'e (Kudüslüler) Yehudiya veya Judeans (Yah Savaşçıları) denildiği bilinir, bu da Yahudilerin Hint kökenini kesin bir şekilde doğrular.

Çin dahil, kadim dünyada Ram'ın dini fikirlerinden etkilenmeyen bir taraf yoktu. Örneğin, Hıristiyanlar ve Yahudiler Muhammet'in öğretilerini Yahudi kaynaklardan kopya ettiği konusunda beyinleri yıkanmıştır. Oysa, Muhammet'in zamanında Ram veya Abraham'ın ilahiyatı bütün dini mezheplerin temelini oluşturuyordu. Muhammet'in tek yaptığı şey bunları putperestlikten arındırmaktı.

"... Mekke Mabedi Hindistan'dan gelen Brahmin misyonerleri tarafından kurulmuştu. Muhammed'in zamanında kutsal bir yerdi ve ölümünden sonra bir kaç asır oraya haça gitmelerine izin verildi. Onun peygamberden çok önce kutsal bir yer doluğunu inkar edilmez bir gerçektir." (Anacalypsis, Cilt I, sayfa 421.)

"... Brahminler eski kitaplarındaki kayıtlara dayanarak Mekke şehrinin Hindistan'dan gelen bir koloni tarafından kurulduğunu söylerler ve sakinleri en eski devirlerden beri onun Agar'ın oğlu İsmail tarafında inşa edildiğini söylerler. Bu şehre İndus dilinde İsmailistan denilirdi." (Anacalypsis, Cilt I, sayfa 424.)

Muhammed'in zamanından önce, Arap halkının Hinduizmine Tsaba denilirdi. Tsaba veya Saba

Page 85: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

"Tanrıların Meclisi" anlamına gelen bir Sanskritçe kelimedir. Tsaba ayrıca Işa-ayalam (Şiva'nın Mabedi) denilirdi. Müslüman kelimesi Moşe-ayalam (Şiva'nın Mabedi) Sabaizm'in başka bir adıdır. Kelime şimdi İslam olarak kısalmıştır. Muhammet kendisi Kureyşi kaviminin bir mensubu olarak ilk başta bir Sabaist'ti. Tsabaistler Abraham'ı bir tanrı olarak görmezlerdi. Onu bir avatar veya Tanrı tarafından seçilmiş bir öğretmen, Avather Brahmo (yeraltı dünyanın yargıcı) olarak kabul ederlerdi.

İsa'nın zamanında Arapların ve Yahudiler'in dilleri, dini simgeleri ve gelenekleri hemen hemen aynıydı. Eğer zaman makinesi ile geçmişe dönsek, çoğumuz Yahudi ve Araplar arasında fazla fark görmezdik. Tarihi kayıtlara göre İsa'nın zamanında Araplar putlara taparlardı. Alt tabaka ve kırsal Yahudiler için de aynı şey geçerliydi. Bundan dolayı Orta Doğudaki Yahudi ve Müslümanlar; ile Hindistan'daki Müslüman ve Hindular arasındaki kavga son derece saçmadır. Tamamen bir hiç uğruna, Müslümanlar Yahudilere ve Hindulara karşı savaşıyor veya tersi, zira her üç grup aynı kaynaktan geldiler.

Hebron'un (İbranice'de Khev'run) Keşmirce -Sanskritçe karşılığı Kudüs'ün eski sakinlerinin Hint kökenini açıkça gösterir: Khab'ru (mezar; tabut). (Grierson'un Sözlüğü'ne bakınız; sayfa 382.) İbranice'de bile Kever = "Tabut."

Hint dil bilimci ve oryantalist Maliti J. Shendge'in "The Languages of Harappans" (Harappanların Dilleri) kesin bir şekilde Batı Asya ve İndus Vadisi Uygarlığı bir araya getirir. Sadece Harrappa dilinin Akkatça ve Sümerce olduğunu kanıtlamıyor, ilk "Abraham" Havva göğüs kemiğinden yaratılmadan önce Adem olduğunu kanıtlıyor.

"... denilebilir ki, Fırat-Dicle'den İndus ve doğusuna dek, kendilerine sonra Asshuriau diyen Akkatça konuşan Samiler bulunuyordu. Onların Hint adı Rig Veda'dan "Asura" olarak bilinirdi. Bu bölgenin aynı etnik grubundan değişik aşiretler tarafından mekan edilmesi bizi şaşırtmaması gerekir. Ancak onların ırk olarak homojen bir grup olduklarını düşünmek doğru olmaz. Dil bilimi kanıtları gösterdiği gibi Akkatlılar ve Sümerler oluşmuş karışık bir nüfusları vardı. İleride araştırmaya konu olabilecek diğer etnik grupların da bulunma olasılığı var. Bu karışık nüfus günümüzdeki bilgiye ters düşmemektedir. İndus vadisinde bu değişik etnik mozaik muhtemelen tarih öncesinden uygarlığın başlarında mevcut olan bir demografik yapıydı.

"Eğer bu Akkatlılar Batı Asya aşiretleriyle aynıysa, Vedik mitolojide ilk çift konusunda eşit derecede söz edilmesi gerekir. Ancak, şifreli bir atıf dışında bu çift'den hiç söz edilmiyordu. Bu biraz kafa karıştırıcı. Tanrıları Asura olmasına karşın bu kavimin ilk atası olmaması pek anlaşılır değil. Rig Veda'da Brahman'ın tarih öncesi baba olarak mevcut olması yeterli değildir, çünkü tek başına eril bir unsurdur. Brahman yakından incelendiğinde iki sözcükten oluştuğu görülür Abu + Rahmu, bunlar da Sami mitolojide ilkel çifttir. Rahmu'nun Akkad karşılığı Lahmu'dur, bu da sonradan denizden doğan ve tanrılar ve ifritler tarafından kur yapılan tanrıça Laksmi'ye dönüşmüştü. Lahmu Akkadlarda bir ejderhadır, ama Ugaritçe'de Rahmu Abu'nun genç kızıdır. Brahma (abu + rahmu = abrahma = brahma), burada düşünülen bütün değişimler bu eşleştirmelerle açıklanabilir, veya Abu Samilerin en büyük tanrısının kızı birçok dönüşümden geçmiştir ve Hindu panteonda birçok karşılığı vardır, bunların arasında Laksmi, bütün maddi tezahüratların tanrıçası olarak önemlilerden biridir. Dolayısıyla Indus vadisinin Asura aşireti ilkel çift olarak Abu-Rahmu'ya tapıyorlardır." (sayfa 269-270).

Bayan Shendge'nin araştırmaları Hebron'daki Abraham ve Sarai mezarları gerçekten Brahm ve Saraisvati'ninikiler olduğu inancımı iyicene güçlendiriyor. Bizim Abraham anlaşılan bir rahipti, belki de Abu-Rahmu (Adem ve Hava) kültünün kurucusuydu ve tektanrılı dinini Batı Asya'ya taşıdı. Kendisi ve Sarai yurtları Hindistan'da ilahlaştırılmalarına karşın Yahudilikte insan olarak anılmışlardı.

Page 86: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

SÜMER DİNİ EFSANELERİNDENTEK TANRILI DİNLER VE DİN KİTAPLARINA GELEN ETKİLER:

Bu geniş konuyu kısa süreye sığdırmak olanaksız. Elden geldiğince özetleyerek genel bir bilgi vermeye çalışacağım.

Kimdi bu Sümerliler? Ne yapmışlar? Kendilerinden yüzlerce sene sonra gelenleri nasıl etkilemişlerdir?

Sümerliler bundan hemen hemen 6000 yıl önce Mezopotamya’ya gelip yerleşmişler ve orada izleri zamanımıza kadar ulaşan büyük bir uygarlık geliştirmişlerdir. Bu uygarlığın en önemli buluşu tekerlek ve dillerine göre bir yazıdır.

Yazı ilk olarak resim şeklinde taşlar üzerine yazılmış. Daha sonra Dicle ve Fırat nehirlerinin getirdiği bol kil üzerine yazılmaya başlanmış. Bu yüzden yazı şekil değiştirerek işaretleri oluşturan çizgiler çiviye benzemiş, (Bunun için şimdi “ çiviyazısı ” deniyor) kelimeler de kısmen hece olmuş. Böylece hem kendileri istediklerini yazabilmişler, hem de Ortadoğu milletleri olan Babilliler, Asurlular, Hurriler, Hititler, Urartuların da kendi dillerini yazmalarını sağlamışlardır. Ugarit ve Persler de bu yazıdan harf yazısı yaparak yararlanmışlardır.

Geçen yüzyıldan beri gerek Mezopotamya’da gerek Anadolu ve Suriye’de yapılan kazılarda on binlerce çiviyazılı tablet bulunmuş, yazılar okunmuş, diller çözülmüş ve tamamıyla unutulmuş, en az üçbin yıllık Ortadoğu milletlerinin tarihleri, dinleri, efsaneleri, günlük yaşantıları ortaya çıkmıştır. (1)

Bu yazılı belgelerin en önemlileri Sümer Edebiyatı ve dinine ait olanlardır.

Sümer Dini çok Tanrılı bir dindi. Fakat inanç ve dini işlemlerde tek Tanrılı dinlere büyük etkileri olduğu anlaşılıyor.

Tanrı’nın yaratıcı ve yok edici gücü, Tanrı korkusu, insanların Tanrı tarafından yargılanması, Tanrılara yaranmak için kurbanlar verilmesi, törenler, dualar, tütsüler, ilahiler, çalgılarla Tanrı’yı sevindirmek, iyi ahlaklı, saygılı olmak ve temizlik, Sümer inanışlarının temeli idi. Bunlar tek Tanrılı dinlere geçmiş.

Sümerlilere göre Tanrılar şehirleri ve bütün kültür varlıklarını meydana getirip insanlara vermişlerdir. Aynı düşünceyi Kuran’da da buluyoruz. Allah’ın insanlara elbiseler yaptığı (Araf: 26), dağlara barınaklar, sıcaktan koruyacak elbiseler, savaştan koruyacak zırhlar (Nahl: 81) ve gemileri (Yasin: 82) yaptığı yazılıyor.

Sümer’de Tanrılar “ol” deyince o şey olur. Yasin: 82’de “Allah’ın yaratmak istediğine ‘ol’ demesi yeterlidir.” denmektedir.

Sümer’de Tanrılar istediklerini yok ederler. Ordular Tanrılarındır. Aynı düşünceyi Kuran’da da (Enfal: 17) savaşta insanların değil, Allah’ın öldürdüğü, atılan öldürücü silahların Allah tarafından atıldığı yazılı.

Page 87: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Sümer Tanrıları kızarsa kendi ülkelerini bile yakıp yıkarlar. Tevrat’da, Yahve’ (Yehova) nın insanlara kızarak onlara yok edici felaketler verdiği, komşu devletleri İsrail’in üzerine saldırttığı bildirilmektedir. Kuran’daki birçok sure içinde Allah’ın çeşitli milletleri nasıl yok ettiği sayılmaktadır. Bunların bazıları kasırga, bazıları dondurucu soğuk ile ortadan kalkmış (Ankebut: 38, Furkan: 38, Hace: 44, Akkaf: 27, Muhammet: 13, Fussilet: 13.. bunlardan birkaçı).

Sümer Tanrılarının gök yüzünde Duku denilen toplandıkları yerleri, kürsüleri vardı. İsraillilere göre de Tanrı’nın gökte sarayı ve etrafında bir çok yarattıkları var. Kuran da 26 ayette Allah’ın Arş’da, etrafında melekler, cinlerden oluşan bir toplulukta oturduğu yazılı. Arş’da saray demek.

Sümer’de Krallar yeryüzünde Tanrıların vekili sayılıyor. İslam’da da halife Allah’ın gölgesi, vekili idi. Papa da öyle. İslam’a giren kadınların başlarını örtmeleri Sümer mabed fahişelerinin simgesiydi.

Sümerliler dünyadaki olayların ve Tanrı isteklerinin yıldızlarda yazılı olduğuna inanırlardı. Burue: 17-18, Nemi: 75 ayetlerinde Kuran’ın ve diğer olayların gökte Levh-i Mahfuz’da yazılı olduğu bildiriliyor.

Sümer’de sosyal adaleti koruyan Tanrıça senede bir kez insanları, o yıl içindeki davranışlarını göre yargılar. Bu inanış İslam’a Şaban ayının on beşindeki Beraat Kandili olarak girmiş.

Sümerliler dini törenlerini ayın görünüşüne göre yaparlardı. Tek Tanrılı dinlerde de öyle.

Sümer’de her şahsın ve ailesinin kendilerine özgü bir Tanrısı vardı. Onun görevi onları korumak isteklerini büyük Tanrılara iletmekti. Kuran’da (Kaf: 17-18) “ ..hiç kimse yoktur ki, onun üzerinde bir koruyucusu ve denetleyicisi bulunmasın ” denmektedir.

Tevrat ve Kuran’da bulunan evrenin, insanın yaradılışı, Havva’nın Adem’in kaburgasından var edilişi, Habil Kain cinayeti, Cennet’ten Kovulma, Tufan, Babil Kulesi, Tek Dil, Eyüp Peygamber, konuları hep Sümerlilerden gelmektedir.

Bunlardan başka Kuran’daki Harut Marut Melekleri ile ilgili konu,

Tevrat’taki Süleyman’ın “ Şarkılar Şarkısı “ bölümü (2),

İbrahim Peygamber’in karısı Sara’yı Firavun’a sunma hikayesinin de Sümerlilerin bereket kültünü oluşturan Kutsal Evlenme Törenleri’nden kaynaklandığı son yıllarda anlaşıldı. (3)

Kuran’da her konu ayrı ayrı çok yüzeysel çeşitli surelerdeki ayetlere dağılmış ve birbirlerine bağlantısız olarak yazılmış.

Yaratılış: Her üç dinde de evren büyük bir su, Ondan bir dağ çıkıyor, ikiye ayrılıyor. Üstü gök, altı yer oluyor. İnsan çamurdan Tanrı görüntüsünden yaratılıyor. İlk yaratıldığına inanılan “ Adam “ ın anlamı da “ Kırmızı Toprak.” Havva’nın Adem’in kaburgasından yaratılması ve Cennet’ten kovulmaları da bir Sümer efsanesinden geliyor:

Kuran’da Aden Bahçeleri olarak tanımlanan Sümer’in Tanrılar Bahçesi Dilmun’da, Yer Tanrıçası 8

Page 88: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

bitki yetiştiriyor. Bunların koparılması yasak. Fakat Bilgelik Tanrısı dayanamayıp tatlarına bakıyor. Buna çok kızan Tanrıça, Tanrı’yı lanetleyerek yok oluyor. Bunun üzerine Bilgelik Tanrısı ölüm derecesinde hastalanıyor. Büyük zorluklardan sonra Tanrıça bulunarak Bilgelik Tanrısı’nı iyi etmesi için ikna ediliyor.Tanrıça hasta olan 8 bitkiye karşı 8 organı için 8 Tanrı ve Tanrıça yaratıyor. Son olarak Tanrı’nın kaburgasını iyi edecek bir Tanrıça’dır. Adı da “ Kaburganın Hanımı ‘ anlamına gelen “ Ninti “ dir. Burada Nin - Hanım, Ti ise Kaburga demektir, Ti ’ nin bir anlamı da “ Yaşam “ dır. Eğer isme buna göre anlam verirsek “ Yaşamın Hanımı “ olur.

Bu efsane Tevrat’a geçerken Tanrıça kaburgadan yaratılan kadın olmuş, Kaburganın Hanımı anlamına gelen ad yerine de Yaşamın Hanımı anlamına gelen Havva adı konmuştur. Burada Tanrıların Bahçesi, yani Cennet, yasak meyve, meyveyi yiyen erkek Tanrı, kaburga ile ilgili kadın (Tanrıça) ve Tanrı’nın yasak meyve yiyip lanetlenmesi Tevrat hikayesine tamamıyla uymaktadır.

Kuran’da ne Havva’nın adı, ne de kaburgadan yaratıldığı yazılı. Cennetten Tevrat’taki gibi yılan değil, şeytan çıkartıyor onları. Yasak ağacın adı “ Sonsuzluk Ağacı.”

Adem’in çocukları Habil Kain (İslam’da Kabil) Hikayesi: Tevrat’a göre Habil koyun çobanı, Kain çiftçi. İkisi üzümlerinden Tanrı’ya sunuyor. Tanrı Habil’in getirdiğini beğendiği için kardeşi Kain onu öldürüyor. Konu Kuran’da Maide 27-31’de, ne çocuklarının adları, ne getirdikleri yazılıyor. Hadislerde de bol bol ve çeşitli şekillerde anlatılmış.

Sümer’de hikaye şöyle: Çoban Tanrısı ile Çiftçi Tanrısı, Aşk Tanrıçası ile evlenmek isterler. Tanrıça, Çoban Tanrısı’nı ve onun getirdiği ürünleri yeğler. Çiftçi de aradan çıkar. Buna paralel bir başkasında “ Yaz “ kendi ürünü olan tahılı, “ Kış “ da hayvanlarından Tanrı Enlil’e sunarlar. Tanrı “ Kış “ ın ürünü hayvanı kabul eder. Ya da buna razı olur. Tevrat’ta neden onlara cinayet yaptırılmış? Hele böyle bir din kitabında!

Tufan: Tevrat - Tekvin Bab - 8:9 ‘ da Tufan olayı kısaca şöyle anlatılmış:

İnsanlar bozulmuş olduğundan Rab hepsini yok etmeye karar veriyor. Yalnız Rab’a iman eden Nuh’a Tufan yapacağını, tarif ettiği gibi bir gemi yapmasını, içine neler alacağını bildiriyor. Nuh söyleneni yapıyor. Tufan başlıyor, 40 gün sürüyor. Sular 150 günde çekiliyor. Gemi Ararat dağına oturuyor. Sular tamamiyle çekildikten sonra Nuh gemiden çıkarak Rab’a kurbanlar kesiyor, Nuh’a 950 yıl ömür veriliyor. Rab’da yaptığına pişman oluyor.

Kuran’da bu olay 7 Sure içinde 20 kadar Ayette değişik şekillerde çok yüzeysel olarak yazılmış. Tufan adı bir kez geçiyor, geminin nasıl yapılacağı, Tufan’ın ne kadar sürdüğü gemiden nasıl çıktıkları, Nuh’un neden 950 yıl yaşadığı bildirilmemiş.

Buna karşın Allah’ın insanlara kızması, olayın Nuh’a bildirilmesi, gökten, yerden suların taşması, gemimin bir dağa yanaşması, bir kısım insanların kurtulması.. Tevrat ile paralel.

1872 yılına kadar Tufan hikayesinin yalnız Tevrat’ta olduğu biliniyordu. Fakat Ninive’de çıkarılan Asurbanipal Kitaplığı içindeki bir çiviyazılı tablet okununca büyük bir şaşkınlık olmuştur. Gilgamış Destanı’nın son kısmını oluşturan bu hikayeyi, ölümsüzlüğü arayan Gilgamış’a Nuh’un Babilce karşılığı olan Utnapiştim anlatmış. Buna göre çoğalan insanların gürültüsünden rahatsız olan Tanrılar bir tufan yapmaya karar veriyorlar. Fakat Bilgelik Tanrısı gizlice bir duvar arkasından Utnapiştim’e durumu bildiriyor. Gemi 7 günde yapılıyor. İçine Utnapiştim akrabalarını, sanatçıları çeşitli hayvanları dolduruyor. Tufan başlıyor. 6 gün 6 gece sürüyor. 7’inci gün gemi Nizir Dağı’na oturuyor. Suların çekildiği kuşlar gönderilerek anlaşılıyor. Gemiden dışarı çıkınca Utnapiştim kurbanlar kesiyor. Onların kokusunu duyan Tanrılar üşüşüyor. Tanrılar Utnapiştim’e ölümsüzlük vererek Tanrıların bulunduğu yerde oturtuluyor.

Page 89: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Bu hikaye geç çağda Sami olan Akat dilinde yazılmıştır.

Bu yüz yılın daha erken çağına ait bu hikayenin Sümercesi bulundu. Tablet çok kırık olmasına rağmen, Tanrıların bir tufan yapmaya karar verdiği, bu kararı Bilgelik Tanrısı Enki’nin duvar arkasından Utnapiştim’in Sümerce karşılığı Zinusudra’ya bildirdiği, Tufan’ın 7 gün 7 gece sürdüğü, bittiğinde Zinusudra’nın kurbanlar yaptığı yazılı.

Görüldüğü gibi Tufan hikayesinin Sümerlilerde yazıya geçtiği, onlardan Akad’ların aldığı onlardan da Tevrat’a, arkadan Kuran’a geçtiği anlaşılmaktadır.

Sümer’de vaktiyle insanların tek dilde konuştuğu, fakat Bilgelik Tanrısı’nın kızarak onu bozduğu ve insanların dillerini karıştırdığı yazılı. Bu konu Tevrat’da olduğu gibi Kuran’da da var. Bunun izini 2 ayette buluyoruz.

Birincisi: Hud: 118-119

Rab’ın dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı, onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. Zaten Rab onları bunun için (dalaşsınlar diye) yarattı.Rab’ın “ Andolsun ki cehennemi tüm insanlar ve cinlerle dolduracağım ” sözü yerini buldu.

İkincisi: Maide 5: 48

(Ey Ümmetler!) Her birinize bir yol ve şeriat verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı. Fakat size verdiğinde (yol ve şeriatta) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyle ise birbirinizle yarışın, hepinizin dönüşü Allah’adır. Üzerinde ayrılığa düştüklerinizi o haber verecektir.

Eyüp Peygamberin sabrı ve ödüllendirilmesi konusu Tevrat’ta 1040 satırlık şiir halinde yazılmış,Sümer’de de “İnsan ve onun Tanrısı” adlı şiir aynı konuyu kapsıyor, çeşitli felaketlere uğrayan bir adam sabır ederek Tanrılara yaptığı dualar ve yakarışlarla bunlardan kurtuluyor, eski sağlık ve zenginliğine kavuşuyor. (4)

İlginç olanı 1846’da bir Amerikalı tarafından yazılan bir kitapta, Tevrat’taki bu şiirin Musevilere ait olamayacağı, başka bir dilden aktarmış olduklarını yazması. En az yüzyıl sonra bunun Sümerlilerden alındığı kanıtlandı. (5)

Kuran’da bu konu 2 sure içinde 15 ayette (Enbiya: 81-94, Sad: 41-44) kısa olarak yazılmasına rağmen, dert ve üzüntülerin sabır ve Allah’a dua ile giderileceği, eski varlığa kavuşulacağı bildiriliyor.

Suların kan olması: Tevrat çıkış- Bab 7: 14-25’de Musa suları kana çeviriyor.

Bu Kuran’da – Araf, 132-133 ayetlerinde “ ..Su baskınını, çekirgeyi, kurbağayı, ve kanı her birini ayrı mucizeler olarak onlara musallat ettik.” deniyor. Bu da Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna’nın, kendisine tecavüz eden bahçıvana kızarak ülkesinin sularını kana çevirmesine paralel. (6)

Kuran – Bakara, 102: Adı geçen Harut Marut meleklerine ait hadislerde yazılan hikayelere göre bunlar, Sümer’lilerin Venüs yıldızını simgeleyen Aşk Tanrısı’nın aşıkları çoban Tanrısı Dumuzi ile çiftçi Tanrısı Enkidu’nun bir devamıdır. (7)

Tevrat’taki Süleyman’ın Şarkılar Şarkısı bölümündeki şiirlerin Sümer’de yeni yıl bayramlarını oluşturan kutsal evlenme törenindeki şarkılara paralel olduğu hatta birçok satırların aynı olduğu

Page 90: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

saptandı. (8)

Tevrat – Tekvin, 12’de anlatıldığına göre İbrahim Peygamber karısı ile Mısır’a gidiyor. Karısı güzel olduğu için onu alıp kendisini öldürecekler korkusu ile İbrahim, karısını kız kardeşi olarak tanıtıyor. Firavun onu karılığa alıyor, fakat saraya gelen felaketlerin kadının yüzünden olduğunu öğrenen Firavun kadını bir cariye ile geri veriyor. Ayrıca sığırlar, altın ve gümüşlerle İbrahim’i zengin olarak ülkesine gönderiyor.

Bu hikayede İbrahim neden karısının kız kardeşi olduğunu söylüyor? Neden onu krala veriyor? Neden bunun için İbrahim cezalandırılacağı yerde Firavun cezalanıyor? Neden Firavun İbrahim’i zengin yapıyor? .. sorularına yüz yıllar boyunca Tevrat araştırıcıları cevap bulmaya çalışmışlardır.

1946 yılında İsrail’de Kumran mağaralarında İsa zamanına yakın tarihlenebilen tomar halinde İbranice ve Aramica yazılı metinler bulundu. Deri üzerine yazılmış, fakat samanla çok yıpranmış metinlerin çevirilerini bilim adamları zorlukla da olsa yapmaya çalışmaktadırlar. İşte bu belgelerden birinde bu hikayenin daha ayrıntılı olarak yazılmış olduğunu gördüm.(9) Buna göre aslında böyle bir olay olmamış. İsraillilerin, Sümer’in Kutsal Evlenme Efsanesi’nden çeşitli motifleri alarak bu hikayeyi meydana getirmiş oldukları anlaşılıyor.(10)

Bize Sümer yolunu açarak, bunları meydana çıkarmamızı sağlayan Ata’mızı şükranla anıyorum.

Muazzez İlmiye CığÇivi Yazıları Uzmanı, İstanbul

DİPNOTLAR:

1 - Sümerliler ve kültürleri hakkında daha geniş bilgi için: Samuel Noah Kramer, History Begins at Sumer, Tarih Sümer’de Başlar, Çeviren: Muazzez İlmiyeÇığ, Ankara 1990; Samuel Noah Kramer, The Sümerian, Their History, Culture and Character, Chicago 1963; Hartmut Schmökel, Das Land Sumer, Almanya 1955; C. Leonard Wooley, The Sumerian, New York 1965.

2 - Yazılan bu konuların geniş olarak karşılaştırmalı açıklamaları için : Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni, 2. Baskı ,Kaynak Yayınları -İstanbul 1996.

3 - Bu konu İbrahim Peygamberle ilgili yeni yayınlanacak kitabımda ve Bilim ve Ütopya Dergisi, 1997Mart sayısında geniş olarak açıklanmıştır.

4 - Muazzez İlmiye Çığ, Tevrat, İncil, Kuran’ın Sümer’deki Kökeni, s. 56 - Sümer şiiri ilekarşılaştırılması.

5 - Robert Cooper, The inquirer’s Text Book, Being Substance of Thirteen Lectures on the Bibel,Boston 1846 p. 110.

6 - Muazzez İlmiye Çığ, Tevrat, İncil, Kuran’ın Sümerdeki Kökeni, s. 47 - Sümer şiirinin bir bölümü.

7 - Daha geniş karşılaştırma için Bilim ve Ütopya Dergisi, 1996 Ekim, Muazzez İlmiye Çığ, Kuran’daki

Page 91: Kuran Eleştirileri Derlemesi ve Yorumları (by efendisiz)

Harut Marut Meleklerinin Sümer’deki Kökeni s. 34.

8 - Muazzez İlmiye Çığ, Tevrat, İncil ve Kuranın Sümerdeki Kökeni, s. 62 - karşılaştırmalıgösterilmiştir.

9 - Yıgael Yadım, Message of the Scrolle, Newyork 1962, P. 145 vol.

10 - Bu konu açık ve karşılaştırmalı olarak Bilim ve Ütopya, Mart 1997’de yayımlandı. Muazzez İlmiye Çığ, İbrahim Peygamber, İstanbul, Kaynak Yayınları 1997, s. 87. Ayrıca,yayınlanmış olan “İbrahim Peygamber, Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre”, İstanbul, Kaynak Yayınları 1997, kitabımda bulunur.