Öğretmen yetiştirme programlarının yeniden yapılandırılması
TRANSCRIPT
Hazırlayan
Ahmet Fethi Yıldırım
EĞİTİM FAKÜLTELERİ, ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMLARININ
YENİDEN YAPILANDIRILMASI
GİRİŞ
En önemli yatırım insana yapılan yatırımdır. 21.yüzyılda rekabette
üstünlük sağlanması için nitelikli insangücü yetiştirmek, öncelikli
amaç olmalıdır. Nitelikli insangücünde aranan temel özellikler ise;
işini iyi yapan, bilgi ile yaşamayı öğrenen, kendisini sürekli
geliştiren ve demokrasi değerleri ile bütünleştiren
insandır.Geleceğin tüm meslekleri ve işleri, bugüne göre daha
nitelikli insangücünün istihdamını zorunlu kılmaktadır. İnsangücüne
nitelik kazandıran işgörenler ise, öğretmenlerdir.
Öğretmenlik çok eski çağlardan beri yapılagelen bir
meslektir.Toplumlar geliştikçe örgün eğitim anlayışı yerleşmiş
çeşitli öğretim kademelerinde okullar açılmaya başlanmıştır.Daha
sonra bu okullarda eğitim-öğretim yapacak kişilerin yetiştirilmesi
bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.Her ülke, öğretmen yetiştirme
konusunu kendi özel şartları içinde düşünmesine rağmen; eğitim
alanında ülkelerarası karşılaştırmalı araştırma ve incelemeler
arttıkça, toplumlar öğretmen yetiştirme alanında yapılan
uygulamaları ve bunların sonuçlarını değerlendirmişlerdir. Dolaysıyla
birçok meslekte olduğu gibi, öğretmenlik mesleği için de birtakım
evrensel ölçütler, standartlar ve modeller oluşturulmaya
çalışılmıştır (Oğuzkan, 1984).
Eğitim olgusunun birbirleriyle devamlı etkileşimde bulunan üç
temel ögesi bulunmaktadır. Bu üç temel öge öğrenci, öğretmen ve
program olarak adlandırılmaktadır. Bir eğitim sisteminin etkililiği
ve verimliliği bu üç ögenin belirli bir hedefe doğru bir uyum
içerisinde ilerlemesine bağlıdır. Bu ögelerin herhangi birinde
meydana gelebilecek bir bozukluk, zayıflık, verimsizlik veya yanlış
işleyiş bütün bir sistemin verimliliğini düşürecektir. Bu ögelerden
herhangi birinin diğerinden daha önemli olduğu söylenemez. Ancak
bunlardan öğretmen ögesi dikkatli bir ilgiyi gerektirmektedir. Çünkü
eğitim sisteminin girdisi olan öğrenci üzerinde öğretmen yetiştiren
kurumlar olarak eğitim fakültelerinin bir denetim gücü yoktur.
Program ögesi ise, ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığınca
belirlenmektedir. Eğitim sistemimizin etkili bir biçimde işleyişini
sağlamakta üzerinde en çok denetim gücümüzün bulunduğu öge “öğretmen
yetiştirilmesi” süreci olmaktadır. Diğer iki ögenin üzerinde en fazla
etkiyi de öğretmen sağlamaktadır (Karagözoğlu ve diğerleri
1993;Aktaran Üstüner,2004).
1990’lar Türkiye’sinde öğretmen yetiştirme sistemimizde bir
tıkanıklığın yaşandığı açıktır. 1982 yılındaki değişiklik ile
öğretmen yetiştirme görevini üstlenen Eğitim Fakülteleri anılan
yıldan itibaren eğitim sistemimizin ihtiyacı olan nitelikli
öğretmenlerin yetiştirilmesine önemli katkı getirirken, bazı
alanlarda yanlış yapılanma ve eğilimler nedeniyle hızla değişen
ülkemiz koşullarına ayak uyduramaz hale gelmişlerdir. 1990’lar
itibarı ile bakıldığında Eğitim Fakültelerimizde bir misyon karmaşası
olduğu, yani bazı alanlarda öğretmen yetiştirmenin fakültelerimizin
2
öncelikli misyonları içinde görülmediği saptanmıştır. Bu eğilimin bir
sonucu olarak, bazı alanlarda eğitim sistemimizin ihtiyacından fazla
öğretmen yetiştirilirken, sınıf öğretmenliği, rehber öğretmen ve okul
öncesi öğretmenliği gibi bazı kritik alanlarda sayısal olarak kısa
sürede kapanması imkansız öğretmen ihtiyacı ortaya çıkmıştır (Şişman
1999,28).
Türkiye’de öğretmen yetiştirmenin 157 yıllık bir geçmişi
vardır.Ülkemizde ilk kez çağdaş anlamda, yüksek askeri uzmanlık
okullarının öğrenci gereksinimlerini karşılamak için, 1838 yılında
açılan rüştiyelerin(ortaokulların) öğretmen gereksinimini karşılamak
için İstanbul’da 16 Mart 1848 tarihinde Dar-ül Muallimin-i Rüşti
(ilköğretmen okulu) açılmıştır.
Cumhuriyet ile birlikte, eğitimde önemli atılımlar
gerçekleştirilmiştir.Bu atılımların başlıcaları; Öğretim Birliği
Yasası (1924), Maarif Teşkilatına Dair Yasa (1926), Kayseri ve
Develi’de açılan Köy Muallim Mektebi, Gazi Eğitim Enstitüsünün
açılması (1926-1927) vb.dir.
Bu çalışmada, Kasım 1997 tarihinde YÖK’ün “Eğitim Fakülteleri
Öğretmen Yetiştirme Programlarının Yeniden Düzenlenmesi” kararı
üzerinde durulacaktır.Fakat bu konuya değinmeden önce cumhuriyetin
kurulmasından, 1997 yılına kadar, öğretmen yetiştirme uygulamaları
konusunda kısa bir hatırlatma yapılacaktır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİREN KURUMLAR
İlköğretmen Okulları
1923-1924 öğretim yılında, Türkiye’de toplam 20 Darülmuallimin
(Erkek Öğretmen Okulu) ve Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu),
3
bulunuyordu.1924-1925 öğretim yılında sayısı 24’e çıkan bu okullar
aynı yıl, “Erkek ve Kız Muallim Mektepleri” adını almışlardır. Bir
yıl sonra bu sayı 25’e çıkmıştı. Fakat, okulların sayısının artması,
ülkenin öğretmen ihtiyacının karşılanacağı anlamına gelmiyordu.
Çünkü, Cumhuriyet’in ilk öğretim yılı olan 1923-1924 öğretim yılında
uygulamaya konan “Mıntıka Darülmualliminleri” yani bölge öğretmen
okulları projesine rağmen, sınırlı sayıda fakat nicelik ve nitelik
bakımından gelişmiş öğretmen okulları oluşturma çabası , henüz olumlu
sonuçlar vermeye başlamamıştır ( Öztürk, 1996 ).
1924 ‘te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat ( Öğretim Birliği ) Kanunu
ile öğretmenlik bir meslek olarak kabul edilmiştir. İlki 1926’da
olmak üzere, üç yıl süreli öğretmen okulları açılmıştır. Denizli ve
Kayseri Zincirdere’de açılan Köy Öğretmen Okullarına ilkokulu
bitirenler alınıyor, üç yıl öğrenim gördükten sonra köylere öğretmen
olarak atanıyordu. 1935 yılına kadar öğretmen yetiştirme işinde büyük
bir bocalama dönemi geçirilmiş ve köy öğretmen okulları’ndan da
istenen sonuç alınamamıştır. ( Abece, Mayıs 2000).
İlkokul öğretmeni ihtiyacını karşılamak amacıyla 1936’dan
itibaren eğitmen yetiştirmek üzere sekiz ay süreli Eğitmen Kursları
açılmış, bu uygulama ile küçük köylere öğretmen yetiştirmek
amaçlanmıştır. 1937 yılında Köy Eğitmenleri Kanunu çıkarılmıştır.
Küçük köylere öğretmen yetiştirmek amacıyla da Köy Eğitim Yurtları
açılmıştır. 1939’da Köy Enstitüleri kurulmuş, ilk uygulama Eğitim
Yurtlarında başlamıştır. 17 Nisan 1940’da Köy Enstitüleri Kanunu
çıkarılmıştır. Kanuna göre, bu okullar öğrencilerini köylerden
alacak, içinde bulundukları ortamdan uzaklaştırmadan köy hayatının
4
içinde yetiştirecekti. 1953 yılına kadar sayıları 21’i bulan Köy
Enstitüleri, lise seviyesindeki üç yıllık Öğretmen Okulları ile
birlikte ilkokul öğretmeni ihtiyacını karşılamada önemli iki kaynak
oluşturmuştur(Abece, 2000).
Köy Enstitüleri 4 Şubat 1954 tarihinde kabul edilen 6234 sayılı
yasa ile İlköğretmen Okulu adını alarak kapatılmıştır.
1954-1974 yılları arası dönemde de İlköğretmen Okullarının
öğretim süresi altı yıldı. İlk üç yılın müfredatı, ortaokulların
müfredatıyla hemen hemen aynıydı. Aynı benzerlik, son üç yılınki ile
liselerin müfredatı arasında da söz konusuydu. Bu nedenle, ortaokul
mezunları, doğrudan ikinci kısma, yani İlköğretmen Okuluna
giriyorlardı( Öztürk, 1998 ).
1973 ‘te yayınlanan 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile
tüm okul kademelerinde görev alacak öğretmenlerin yüksek eğitim
görmeleri esası getirilmiştir. Bunun üzerine 1974-1975 öğretim
yılında İlköğretmen Okulları kapatıldı ve onların yerine iki yıllık
Eğitim Enstitüleri kuruldu ( Tebliğler Dergisi, S. 1840 ).
İki Yıllık Eğitim Enstitüleri
1974-1975 Öğretim yılında, İlköğretmen Okulları bünyesinde lise
ve öğretmen liselerine dayalı iki yıllık Eğitim Enstitüleri
açılmıştı. Bu yapılanmadan sonra, eski İlköğretmen Okulları Öğretmen
Lisesi haline getirilmiş ve bunların mezunlarına, herhangi bir
yükseköğretim kurumuna devam etme hakkı tanınmıştı ( Öztürk, 1998 ).
1980’de, iki yıllık Eğitim Enstitüleri sayısı, 36’sı
kapatılmak suretiyle, 13’e indirilmiş;1981’de üçü ve 1982’de de
biri tekrar faaliyete geçirilerek bu sayı 17’ye çıkarılmıştı. İki
5
yıllık Eğitim Enstitüleri de diğer öğretmen yetiştiren kurumlar
gibi,1982’de üniversitelere bağlanmıştı (Öztürk,1998 ).
Eğitim Yüksek Okulları
1982 yılında, yukarıda da belirtildiği gibi, iki yıllık Eğitim
Enstitüleri üniversitelere bağlanıp, Eğitim Yüksek Okullarına
dönüştürüldü. Bir yıl sonra, ülkedeki sınıf öğretmeni ihtiyacı göz
önünde bulundurularak , bu kurumların sayısı 17’den 24’e
çıkarıldı. Fakat 1986-1987 öğretim yılında 21’e indirildi.
1983 Yılı başında , hiçbir üniversite kentinde Eğitim Yüksek
Okulu bulunmuyordu. Bu nedenle, 2809 sayılı kanunla, İstanbul,
Ankara, İzmir, Adana, Bursa , Samsun, Trabzon ve Diyarbakır gibi
üniversite kentlerinde Eğitim Yüksek Okulları kurulmuş, ilk
etapta bunların altısı faaliyete geçmişti. Bu kurumlarda, öğretim
süreleri dört yıla çıkarılana kadar, Eğitim Enstitülerinin
programına yakın bir öğretim programı uygulanmıştı.
Eğitim Enstitüleri Eğitim Yüksek Okullarına dönüştürülürken
, hiçbir araştırma , ön çalışma ve planlama yapılmamıştı. Bu
düzenleme ile Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen yetiştirme işlevini
tümüyle üniversitelere devretmişti. Fakat, bu alanda yeterli
deneyimi ve hazırlığı olmayan üniversiteler, güç durumda
kalmıştı. Her şeyden önce, üniversitelerin Eğitim Yüksek
Okullarında istihdam edecek, sınıf öğretmenliği alanında
öğrenim görmüş, deneyimli öğretim elemanı yoktu. Bina sıkıntısı
da pek sık karşılaşılan sorunlar arasındaydı. Ayrıca, çağdaş bir
eğitim ve öğretim için gerekli olan araç, gereç, kütüphane ve
laboratuvar gibi donanımlar yetersizdir. Dersler genellikle düz
6
anlatım, öğrenciye not tutturma ve soru-cevap etkinlikleriyle
sürdürülüyordu. Böyle bir eğitim sürecinden geçen öğretmen
adaylarının, Türkiye’deki ilkokullarda çağdaş bir eğitim
yapmalarını beklemek fazla iyimserlik olacaktı ( Öztürk, 1998 ).
XI. Milli Eğitim Şurası’nın (1982) her düzeydeki eğitim ve
öğretim kurumlarında istihdam edilecek öğretmenlerin en az dört
yıllık bir öğrenim görmeleri koşulunu getirmesinden dolayı YÖK,
1989-1990 öğretim yılında Eğitim Yüksek Okullarının öğretim
süresini dört yıla çıkarmıştı. Başlangıçtan itibaren eğitim
fakültelerin bünyesinde özel bir yapıya sahip olan bu kurumlar,
1992 yılında bu fakültelerin sınıf öğretmenliği bölümlerine
dönüştürülmüştür.Öğretmen yetiştirme görevi, gerekli alt yapı
(öğretim elemanı, bina, ders programı ve ders aracı ) hazırlığı
tamamlanmadan üniversitelere devredilmiştir.
ÇİZELGE 1
1993-1994 Öğretim Yılında 33 Eğitim Fakültesi ile, 9
Veteriner Fakültelerinin Öğretim Elemanı ve Öğrenci Durumu
7
Bu tablo ülkemizde insan yetiştirmeden sorumlu öğretmenlerle,
hayvan yetiştirmeden sorumlu veterinerlerin eğitimine ne derece değer
verildiğini gösteriyor ( Tekışık, 1996 ).
YENİ DÜZENLEMEYE TEMEL TEŞKİL EDEN SORUNLAR VE İHTİYAÇLAR
1982 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı yasa gereğince hizmet
öncesi öğretmen yetiştirme işlevi tamamıyla üniversitelerin Eğitim
Fakültelerine verilmiştir. Geçen 15 yıllık sürede her ne kadar Eğitim
Fakülteleri ülkenin öğretmen ihtiyacını karşılamada en önemli kurum
olmuş ise de bugün gelinen nokta dikkate alındığında Eğitim
Fakültelerinin yanlış yapılanma, temel amaçlardan uzaklaşma gibi
33 EĞİTİM FAKÜLTESİ 9 VETERİNER
FAKÜLTESİ S
ayı Bir
Öğretim Gör.
düşen öğrenci
Sayı
Bir Öğretim Gör.
düşen öğrenciProfesör 165
416
Doçent 144
477
Yrd. Doçent 364
189
Öğretim ve 1909
36
Araştırma Gör.
107
46
82
60
101
49
298
9
8
çeşitli sorunlarla karşı karşıya bulunduğu ve ülkenin öğretmen
ihtiyacını karşılamada gerek nitelik gerekse nicelik bakımından
yetersiz kaldığı görülmektedir. Aşağıda, Eğitim Fakültelerinin
öğretmen yetiştirme programlarının yeniden düzenlenmesine temel
teşkil eden sorun ve ihtiyaçlara ilişkin önemli noktalar
tartışılmaktadır( YÖK, 1998).
1. 1982 yılında gerçekleştirilen yeniden yapılanma ile kurulan
Eğitim Fakülteleri, Türkiye’de öğretmen niteliğinin yükselmesi
konusunda önemli katkılarda bulunmuştur. Öte yandan, 1997 itibarı ile
Eğitim Fakültelerine bakıldığında 1982’deki kuruluş amaçlarından
bazılarının biraz aşırı biçimde öne çıktığı, diğer en az bunlar kadar
önemli bazı amaçların ise ihmal edildiği ve ikinci planda kaldığı
kolayca fark edilecektir. Şöyle ki, belli öğretmenlik alanları
dışında Eğitim Fakülteleri, asli görevlerinden birisi olan öğretmen
yetiştirme işini ihmal etmeye başlamıştır. Eğitim Fakültelerimizin
çoğunluğu (özellikle büyük ve köklü fakültelerimiz) ülkenin öğretmen
gereksinimini ön plana alan bir örgütlenme ve büyümeye yönelmek
yerine, “bilim ve temel araştırma yapma” gerekçeleri altında ihtiyaç
fazlası olan veya hiç talep olmayan fakat prestijli gibi görülen
(lise alan öğretmenlikleri ve eğitim bilimleri bölümleri gibi)
alanlarda büyümeyi tercih etmiş, bunun sonucu olarak ortaokul, sınıf
ve okul öncesi öğretmenliği gibi bazı kritik alanlarda kısa sürede
kapanması imkansız öğretmen açıkları ortaya çıkmıştır. Bu açığı
telafi etmek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlik sertifikası
bile olmayan binlerce kişiyi sınıf öğretmeni olarak atayarak eğitim
sistemine dahil etmek zorunda kalmıştır. Eğer öğretmen yetiştirme işi
9
Eğitim Fakültelerinin sorumluluğunda ise ülkenin ve öğretmenlik
mesleğinin değişen ihtiyaç ve özelliklerine göre gerekli yenilik ve
değişiklikleri yapmak öncelikle YÖK ve sonra da Eğitim Fakültelerinin
görevi olmak durumundadır. Bu nedenlerle, yeni düzenleme Eğitim
Fakültelerinin en önemli misyonlarından birinin öğretmen yetiştirme
olduğunu önemle vurgulamaktadır.
2. Öğretmen yetiştiren kurumların içinde yer aldığı
üniversitelerde Eğitim Fakülteleri ve Fen-Edebiyat Fakülteleri
arasında etkili bir işbirliği gerçekleştirilememiş, pek çok durumda
Eğitim Fakülteleri ile Fen-Edebiyat Fakülteleri arasında yapılan iş
açısından tekrarlar (duplication) ortaya çıkmıştır. Bazı alanlarda
öğretmen yetiştirme işi birden fazla alanın veya fakültenin etkili
bir işbirliğini gerektirir. Bugün bünyesinde Eğitim Fakültesi ve Fen-
Edebiyat Fakültesi bulunduran pek çok kampüs üniversitemizde, Fen ve
Edebiyat Fakülteleri ve Eğitim Fakülteleri arasında etkili ve verimli
bir işbirliği yoktur. Oysa, böylesi bir işbirliği yoluyla gereksiz iş
tekrarlarından (duplication) ve pek çok alandaki israftan
kurtulabiliriz. Tam tersine, bazı durumlarda aynı kampüs içinde her
iki kurumu da barındıran bazı üniversitelerimizde Eğitim Fakülteleri,
Fen-Edebiyat Fakültelerinin yaptıkları işi yapar hale gelmişlerdir.
Dahası, bazı üniversitelerimizde Fen-Edebiyat Fakültesi neredeyse
Eğitim Fakültesi içinde örgütlenmiştir. Bu kurumlar arasında amaç ve
hedef karmaşası yaratmakta, yüksek öğretime ayrılan sınırlı kaynaklar
israf edilmekte, bu ortam içinde yetişen akademisyen adayları yanlış
akademik normlar edinmektedir. Bu gerekçelerle, Eğitim Fakülteleri
10
ile ilgili yeni düzenleme alan öğretmeliklerinin önemli bir kısmını
mezuniyet sonrasına çekmekle bu sorunu çözmeyi hedeflemektedir.
3. Yukarıdaki sorunla ilintili olarak, son yıllarda Eğitim
Fakültelerinin belli alanlarında formasyonunu tamamlayan araştırma
görevlileri mensup oldukları alanın öğretiminden çok Eğitim
Fakültelerinde, Fen-Edebiyat Fakültelerinde yapılan tarzda “temel
araştırmalar” yapmanın doğal bir etkinlik olduğunu kanıksamaya,
alanın öğretimi ile uğraşmayı, bu konuda araştırma yapmayı ve hizmet
üretmeyi ikinci sınıf bir iş olarak görmeye başlamışlardır. Oysa,
Eğitim Fakültelerinde kritik ihtiyaç, alan öğretimine yönelik
uzmanlaşmanın geliştirilmesidir. Geride bıraktığımız on beş yıl
içinde öğretmen yetiştirme işlevi sadece Eğitim Fakülteleri
tarafından yerine getirildiği halde, alan öğretimine ilişkin
uzmanlaşma yeteri kadar gelişmemiş, bu konudaki araştırma ve hizmet
geliştirme etkinlikleri oldukça zayıf kalmıştır. 1982 yapılanmasından
sonra Eğitim Fakültelerinde alan öğretimi ile uğraşan akademik
personelin büyük çoğunluğu Fen-Edebiyat Fakültelerinden gelen
personel tarafından yürütülmüştür. Bu personel yeteri derecede bir
oryantasyondan geçmediği için Eğitim Fakültelerindeki özel öğretim
yöntemleri dersleri içerik olarak alan bilgisi öğretimine kaymıştır.
Oysa, gelişmiş ülkelerde alan öğretimi ciddi bir uğraş alanıdır;
oldukça geniş ve sağlam bir araştırma ve literatür altyapısına
sahiptir. Bu durum doğal olarak bu alanda çalışan personelin özel
öğretim yöntemleri hakkında ciddi düzeyde uzmanlaşmasını gerektirir.
Yükseköğretim Kurulu tarafından yürütülen Hizmet Öncesi Öğretmen
Eğitimi Projesindeki deneyimler, ilk anda alan öğretimi amacıyla yurt
11
dışına gönderilmek istenen araştırma görevlilerinin alan öğretimi
fikrine tepki göstermelerine rağmen, yurt dışına gönderildikleri alan
öğretimi programlarında edindikleri deneyimlerle ciddi bir anlayış
değişimine uğradıklarını göstermiştir. Bu nedenlerle yeni düzenleme
alan öğretiminin öne çıkarılmasına özel bir önem vermektedir.
4. Yükseköğretim Kurulu (dolayısıyla öğretmen yetiştiren Eğitim
Fakülteleri) ile öğretmeni istihdam eden Milli Eğitim Bakanlığı
arasında sağlıklı ve verimli bir iletişim ve işbirliği kurulamamış,
aynı sorunlar Eğitim Fakülteleri ile okullar arasında da ortaya
çıkmıştır. Bu nedenlerle, öğretmen yetiştirme işinde teori-pratik
dengesi teori lehine aşırı derecede bozulmuştur. Halihazırda hizmet
öncesi öğretmen eğitimi programlarında uygulamaya ayrılan zaman
oldukça yetersizdir. Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesindeki öğretmen
yetiştirme sistemlerinde yapılan değişiklikler dikkatle
incelendiğinde, en önemli boyutun öğretmen yetiştirme etkinliklerinde
sınıf içi kuramsal boyutun azaltılarak okullarda geçen uygulama
boyutunun önemli ölçüde artırılması olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum
birden fazla amaca hizmet etmektedir: Bu uygulama yoluyla öğretmen
adayları hizmetöncesi eğitimleri sırasında okul ortamlarında daha
fazla olgunlaşmakta, öte yandan bu durum öğretmen yetiştiren
kurumlarla okulların sıkı bir işbirliğini gerektirdiği için kurumlar
arasında etkileşim ve iletişimi de ciddi biçimde güçlendirmektedir.
Okul ve sınıf ortamlarına yeteri kadar hazırlanmamış öğretmen
adayları bu ortamlara girdiklerinde önemli sorunlar yaşamaktadırlar.
Bu nedenle öğretmeni yetiştiren ve istihdam eden kurumların
işbirliği, denetim ve gözetimi altında uygulanması ve sürdürülmesi
12
oldukça kritik hale gelmektedir. Yeni düzenlemede uygulama ve okul
deneyimine ayrılan zaman önemli ölçüde artırılmaktadır.
5. Özellikle sınıf öğretmenliği alanında Eğitim Fakültelerinin
artan ihtiyacı karşılayacak düzeyde öğretmen yetiştirememeleri Milli
Eğitim Bakanlığı’nı gerekli formasyondan geçmemiş binlerce üniversite
mezununu sınıf öğretmeni olarak atamak zorunda bırakmıştır. Milli
Eğitim Bakanlığı ve Eğitim Fakülteleri arasındaki iletişim ve
işbirliği eksikliğinin bu durumdaki payını inkar etmemekle birlikte,
Eğitim Fakültelerinde ortaya çıkan ve yukarıda değinilen misyon
karmaşasının da (öğretmen yetiştirmenin ikinci planda görülmesi)
bunda önemli bir payı vardır. Bu amaçla, yeni düzenleme sınıf
öğretmenliği, okul öncesi ve ortaokul öğretmenliği gibi kritik
alanlarda kısa sürede ciddi sayısal artış sağlamayı hedeflemektedir.
6. Herhangi bir alan fakültesinden mezun olan adaylara yönelik
olarak düzenlenen öğretmenlik sertifika programları içerik ve süreç
açılarından yetersiz kalmış, son yıllarda bu programlar Eğitim
Fakülteleri için sadece bir para kazanma yolu olarak görülmeye
başlanmıştır. Yukarıda sıralanan sorunlar dikkatle irdelendiğinde
bütün sorunların birbirleriyle ilintili olduğu kolayca
farkedilecektir. Sayısal anlamda alan fakülteleri mezunlarının
sertifika programları yoluyla öğretmen olması yolu uzunca bir süredir
ülkemizde uygulanmaktadır. Ancak bu sertifika programlarının kalitesi
konusunda ciddi eleştiriler ve kaygılar vardır. Zaman zaman bu
programlar oldukça sınırlı bir zaman dilimine sıkıştırılarak
verilmekte, programdaki derslerin içeriği değiştirilmekte ve
uygulamaya yeterli özen gösterilmemektedir. Daha da vahimi, son
13
yıllarda sertifika programları bazı Eğitim Fakültelerimiz tarafından
bir para kazanma aracı olarak görülmeye başlanmış, adaylardan 40-50
milyon Türk Lirası gibi astronomik rakamlar talep edilir olmuştur.
Bazı durumlarda ise, Milli Eğitim Bakanlığının sertifika
programlarına alınmamasını istediği alan fakültesi mezunlarına dahi
sertifika verilir olmuştur. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından ataması yapılmayan bu adaylar çeşitli politik kanalları da
kullanarak Milli Eğitim Bakanlığı üzerinde baskı kurmaya
başlamışlardır. Önerilen yeni düzenlemenin bir sonucu olarak bu sözü
edilen sertifika programları aşamalı olarak kaldırılacaktır.
7. 1982 yılındaki yeniden yapılanma ile Eğitim Fakülteleri daha
çok ortaöğretim öğretmeni yetiştirmeye yönelmişler ve ilköğretim II.
kademe öğretmeni yetiştirmeyi ihmal etmişlerdir. Bunun sonucu MEB
lise öğretmenliği programlarından mezun olam öğretmenleri bu düzeyde
de işe almak zorunda kalmış ancak bu durum uygulamada çeşitli
problemleri beraberinde getirmiştir. Sadece bir branşta (Fizik,
Tarih gibi) yetişen öğretmenler ilköğretim II. kademede yer alan Fen
Bilgisi, Sosyal Bilgiler gibi dersleri öğretmekte zorlanmışlar ve
çoğu durumda bu düzeyde öğretmenlik yapmak istememişlerdir. Ayrıca
tek alanda yetişen branş öğretmenleri yan alanları olmadığı için
kendi alanları dışında başka bir derse girememişler ve özellikle
küçük ilköğretim okullarında her branş için bir öğretmen bulundurma
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu da özellikle köy ve kasaba
ilköğretim okullarında çoğu zaman mümkün olmadığı için öğretmensiz
geçen ders problemi ortaya çıkmıştır. Yeni düzenleme Eğitim
Fakültelerindeki bölüm yapılanmasını, milli eğitim sistemimizdeki
14
okul yapılanmasına parelel hale getirerek yan alan uygulamasına yer
vermekte ve öğretmenlerin birden fazla alanın derslerini
öğretebilecek şekilde (Fen Bilgisi ve Matematik ya da Türkçe ve
Sosyal Bilgiler gibi) yetiştirilmesini öngörmektedir.
8. Eğitim Fakültelerinde son yıllarda çok sayıda açılan program
geliştirme, eğitim yönetimi, halk eğitimi, ölçme ve değerlendirme
gibi eğitim bilimleri lisans programlarının belirli istihdam alanları
yoktur. Bu alanlar öğretmenlik becerisi üzerine inşa edilmesi ve
lisansüstü düzeylerde açılması gereken programlardır. Bu alanlarda
lisans eğitiminden geçen öğrenciler mezun olduklarında çoğunlukla ya
işsiz kalmakta ya da kendi alanları dışındaki işlerde çalışmak
zorunda kalmaktadırlar. Böylece Eğitim Fakültelerinin önemli bir
öğretim elemanı kapasitesi verimsiz bir şekilde kullanılmaktadır.
Yeni düzenleme bu alanlardaki lisans programlarını kapatarak
lisansüstü düzeye taşımakta ve varolan kapasitenin lisans düzeyinde
öğretmen yetiştirmede ve lisansüstü düzeyde ise eğitim bilimleri
alanında yapılacak bilimsel çalışmaların bulgularını öğretmen
yetiştirmeyi iyileştirme yönünde kullanılmasını öngörmektedir.
9. Daha önce Eğitim Fakültelerinde bazı alanlarda, örneğin metod
derslerini öğreten yetişmiş eleman sıkıntısının olduğu vurgulanmıştı.
Bunun hem sonucu hem de nedeni olan gerçek Eğitim Fakültelerindeki
ilgili kadroların alan uzmanları ile doldurulmuş olmasıdır. Uzunca
bir süredir bu sorunu giderme konusunda ciddi bir girişim yoktur.
Daha da kötüsü örneğin Milli Eğitim Bakanlığı elindeki yurt dışı burs
imkanlarını öğretmenlik alanları dışında çoğunlukla temel fen
bilimleri ve mühendislik alanlarında kullanmıştır. Bu kaynağın yanlış
15
kullanımı Eğitim Fakültelerinin şu an çok ihtiyaç duyduğu alan
öğretim uzmanlarının yurt dışı kaynaklardan yetiştirilmesini
engellemiştir. Yeni düzenlemenin önemli bir halkası olarak,
Yükseköğretim Kurulu ve MEB ortak bir kararla, 1416 sayılı yasaya
göre verilen doktora burslarından 750 tanesini öğretmen eğitimi ile
ilgili alanlara ayırmıştır. Bu burslardan 324 tanesi Ocak 1998
itibarı ile doldurulmuştur. Kalan burslar için de öğrenci seçimi
çalışmaları devam etmektedir. Bu şekilde 4-5 yıl sonra Eğitim
Fakülteleri ihtiyaç duydukları alanlarda önemli sayıda doktoralı
öğretim elemanına kavuşacaktır.
10. Yukarıdaki nedenlerle, Eğitim Fakültelerinde varolan
kaynaklar yanlış alanlara yönlendirildiği için, eğitime ayrılan çok
sınırlı ulusal kaynaklar israf edilmektedir. Yukarıda özetlenen
gelişmelerin bir sonucu olarak, Eğitim Fakültelerimizin bazılarında
temel araştırmaya yönelik ve ciddi maliyeti olan laboratuarlar
kurulmuş veya en azından üniversite yönetimlerine bu tür istekler
gelmektedir. Birbirine yürüme mesafesinde fakültelerin bulunduğu
kampüs üniversitelerimizde bile bu oluşumları görmek mümkündür. Bu
durum gereksiz iş tekrarlarının yanısıra ciddi bir kaynak ısrafıdır.
Yeni düzenleme, alan öğretmenliklerinin önemli bir kısmını mezuniyet
sonrasına çekmek yoluyla hem fakültelerin asli misyonları ile
uğraşmalarına hem de kıt ulusal kaynakların etkili ve verimli
kullanımına hizmet edebilecektir.
Sonuç olarak, Eğitim Fakültelerinin öğretmen yetiştiren
programlarında yapılan yeni düzenleme ile Eğitim Fakültelerinin,
ülkenin öğretmen ihtiyacını daha etkili ve verimli bir biçimde
16
karşılamaları, daha nitelikli öğretmen yetiştirmeye yönelik
programlar yürütmeleri ve daha sağlıklı bir yapı içinde işlevlerini
yerine getirmeleri öngörülmektedir(YÖK,1998).
EĞİTİM FAKÜLTELERİ ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMLARININ, YENİDEN
YAPILANDIRILMASI
4 Kasım 1997 yılında YÖK, Eğitim Fakültelerinde yeniden
yapılandırmaya gitmiştir.Bu modelin ana kaynağı, ABD’de “ Carnegie
Forum” un 1986’da yayımladığı “Bir ulus hazırlanıyor: 21. yüzyıl
için öğretmenler” adlı raporda ABD için üretilmiş öneriler arasında
bulunan ,şu üç öneriye dayanıyordu: “Öğretmenlik mesleğinin
standartlarını belirleyecek bir ulusal komite kurulmalıdır; öğretmen
eğitimi için fen-edebiyat alanlarının birinden lisans derecesi
alınması önkoşul olmalıdır; öğretmen yetiştiren programlar yüksek
lisans derecesi verecek biçimde geliştirilmelidir.” (Balantine,1989;
Aktaran:Okçabol, 2001).
Carnagie raporundaki, ulusal komite kurma önerisine uygun olarak
YÖK, “Öğretmen Yetiştirme Milli Komitesi” oluşturmuştur.Bu komite,
YÖK’e danışma organı olarak hizmet verecekti.
YÖK,bu komiteye oldukça önemli olan şu görevleri vermiştir:
Öğretmen yetiştirme ile ilgili olarak, programları ve dersleri
oluşturup güncelleştirmek,
Bu konuda ulusal ölçütler geliştirip uygulanmasını sağlamak,
Bu programların kontrolünü, sürekliliğini ve güncelliğini
sağlamak,
17
Öğretmen eğitiminin büyük ölçüde uygulanmaya dayanmasını
sağlamak,
Öğretmen temini ve istihdamı ile ilgili olarak MEB’le işbirliği
içinde çalışmak,
Programlara uygun öğrenci seçimine destek sağlamak,
YÖK-MEB-fakülteler ve diğer kurumlar arasında bilgi ve
iletişim akışını sağlamak,
Hizmetiçi eğitim kursları ve yurt dışı eğitim bursları
yoluyla personel eğitimine destek sağlamak,
Sınıf tabanlı eğitim araştırmalarının yaygınlaşmasına yardımcı
olmak,
Öğretmen yetiştirme ile ilgili verileri toplamak, saklamak ve
ilgililere sunmak ,
Hizmet öncesi öğretmen yetiştirme sürecini etkin ve verimli
hale getirmek,
Belirlenecek alanlarda çalışma ve araştırma yapacak grupları
oluşturmak ve çalışmaları değerlendirmek,
YÖK’e tavsiyelerde bulunmak (YÖK,1998).
MEB yayınına göre bu komitenin adı “Öğretmen Yetiştirme Türk
Milli Komitesi”dir (MEB,2000,s.223). Bir YÖK üyesinin başkan olduğu
bu komitede,MEB adına Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel
Müdürü,Yüksek Öğretim Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü, Hizmetiçi
Eğitim Dairesi Başkanı ve Talim Terbiye Kurulu Başkan Yardımcısı yer
alıyor; yükseköğretim adına da ÖSYM’den bir üye ile YÖK’ün eğitim
fakültelerinden seçtiği beş üye bulunuyor.
18
Yeni Modelin Niteliği
Yeni model ile, İlköğretim ile Bilgisayar ve Öğretim teknolojileri
Eğitimi gibi iki yeni bölüm açılmıştır.YÖK tarafından belirlenen
öğretmenlik alanlarıyla ilgili programlar fakültelere
gönderilmiştir.Yeni modele göre; ilköğretim, yabancı diller,
bilgisayar eğitimi, okul öncesi, beden eğitimi ve güzel sanatlar
öğretmenlikleri 4 yıllık programlarda yetiştirilecektir.Bu
programlarda, alan dersleri olabildiğince fen-edebiyat
fakültelerinden alınacaktır, belirli sayıda saptanan öğretmenlik
formasyon dersleri fakültelerde verilecektir.Ortaöğretimin diğer
alanlarına öğretmen yetiştirmek üzere iki ayrı uygulama
getirilmiştir.Bunlar:
1-Eğitim fakültesine lisans programında alınacak öğrenci,3.5 yıl
alan dersini ilgili fen-edebiyat fakültesinde okuyacak,sonra (lisans
programında verilen ) öğretmenlik formasyon derslerini 1.5 yılda
alarak yüksek lisanslı öğretmen olacaktır.
2-Fen-edebiyat alanında lisans derecesi alan kişiler, eğitim
fakültelerinde, ağırlıklı olarak lisans düzeyindeki öğretmenlik
formasyonundan oluşan 1.5 yıllık tezsiz yüksek lisans programına
girerek, yine yüksek lisanslı öğretmen olacaklardır.
Dört yıllık fakültelerde ve tezsiz yüksek lisans programında üç
dönemde okutulacak dersler şunlardır:Öğretmenlik Mesleğine
Giriş,Gelişim ve Öğrenme,Öğretimde Planlama ve Değerlendirme,Özel
Öğretim Yöntemleri I,Okul Denetimi I,Öğretim Teknolojileri ve
Materyal Geliştirme,Sınıf Yönetimi,Özel Öğretim Yöntemleri II,Okul
19
Denetimi II,Öğretmen Uygulaması , Öğretmenlik Uygulaması Semineri ve
Rehberlik.
Bu model, Milli Eğitim Şuraları’nda ve öğretmen yetiştirme ile
ilgili olarak toplanan komisyonlarda alınan kararlarla eğitsel
toplantılarda oluşan görüşleri göz ardı etmiştir.150 yıllık öğretmen
yetiştirme konusundaki birikimleri de yok saymıştır(Öğretmen
Yetiştirme Araştırması, 2003).
Eğitim Fakültelerinin Sınıf Öğretmenliği Bölümleri/Ana Bilim
Dalları
1992’de eğitim fakülteleri bünyesinde faaliyet göstermeye
başlayan sınıf öğretmenliği bölümleri; 1998’de bu fakültelerde
gerçekleştirilen yapılanma projesi kapsamında, yeni kurulan
ilköğretim bölümlerine bağlı sınıf öğretmenliği ana bilim dallarına
dönüştürülmüştür( YÖK, 1998 ).
Sertifika Programları
MEB-YÖK iş birliği sonucunda, sekiz yıllık ilköğretimin getirdiği
öğretmen ihtiyacı göz önüne alınarak; branş fazlası öğretmenleri
ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirmek amacıyla, eğitim
fakültelerindeki yeni düzenlemeye paralel olarak öğretmenlik
sertifika programlarının açılması sağlanmıştır.
1997-1998 öğretim yılından itibaren;
Okulöncesi öğretmenliği sertifika programı (29 kredi/saat;)
İlköğretim (sınıf) öğretmenliği sertifika programı (33 kredi/saat)
İngilizce öğretmenliği sertifika programı (31 kredi/saat) olarak
uygulamaya konulmuştur.
20
1998-1999 öğretim yılında 34 eğitim fakültesinde sertifika
programı açılmıştır.Anılan yılda bu programlara katılanların sayısı
şöyledir:
Okulöncesi öğretmenliği sertifika programına 274,
Sınıf öğretmenliği sertifika programına 13.086,
İngilizce öğretmenliği sertifika programına 59,
olmak üzere toplam 13.419 öğretmen adayı katılmıştır.
Değerlendirmeler sonucu;01.06.2000 tarihinde itibaren okul öncesi
öğretmenliği sertifika programına son verilmiş, sınıf öğretmenliği
sertifika programı kapsamı daraltılmıştır.
Buna göre eğitim fakültelerinin;
Matematik Biyoloji
Almanca
Fen Bilgisi Coğrafya
Fransızca
Fizik Tarih
Beden Eğitimi
Kimya Sosyal Bilgiler
Öğretmenliği bölümü/ana bilim dalı mezunlardan alan fazlası
öğretmenler ile eğitim bilimleri fakültesinin ve eğitim
fakültelerinin eğitim bilimleri bölümlerinin;
Eğitim programları ve öğretim
Eğitimde ölçme ve değerlendirme
Eğitim yöneticiliği ve denetçiliği
Halk eğitimi
21
Eğitim yönetimi ve planlaması
bölümü/ana bilim dalı mezunları sınıf öğretmenliği sertifika
programına başvurabileceklerdir. İngilizce öğretmenliği sertifika
programı uygulaması ise aynen devam etmektedir (YÖK, 1998).
Yeni Modelin Olumlu Olarak Değerlendirilen Yönleri
Başka açılardan bakılırsa, yeni öğretmen yetiştirme
düzenlemesinin temel ve olumlu özellikleri şöyle belirtilebilir
(Kavcar, 1999):
* Türkiye’de şimdiye kadar neredeyse tümden ihmal edilmiş olan "özel
öğretim yöntemleri" konusuna önemle el atması... Her bilim dalının
özel olarak nasıl öğretileceği konusunda Amerika ve Avrupa’da ciddi
çalışmalar ve yayınlar 1960’tan sonra giderek artmıştı. Ne var ki
ülkemizde belli dallarda öğretmen yetiştiren kurumlar böylesi
çalışmalardan habersiz görünüyordu.
Yükseköğretim Kurulu, ilk ve ortaöğretim kurumlarında öğretmenliği
olan bilim dallarında yurt dışına, özel öğretim yöntemleri alanında
yüksek lisans ve doktora yapmak üzere öğretim elemanları göndermiştir
ve bu olumlu bir çabadır.
* Yeni sistemin bir başka olumlu yanı, öğretmenlik uygulamasına
gereken önemi verme yaklaşımıdır. Eskiye oranla bu konuya daha ciddî
eğilme çabası görülmektedir ve uygulamanın hem Fakültedeki dersler
içinde hem de Millî Eğitim Bakanlığı okullarında önemi ve süresi
artırılmıştır.
* Standart program yaklaşımı olumlu sayılabilir. Çünkü belli bir işe
görevli eleman yetiştirirken, birbirine benzer programlarla
yetiştirilmesi gereği vardır. Ancak bütün derslerin YÖK tarafından
22
belirlenmesi yerine, Fakültelere %20-30 bir esneklik tanınması
düşünülebilirdi.
* Sınıf öğretmenliği sorununa ciddî olarak el atma yaklaşımı
olumludur. Çünkü bu alan çok ihmal edilmişti, ihtiyaç katlanarak
artıyordu. YÖK ve MEB bu konuya daha önceden gereken önemi
vermemişlerdi.
* Yeni model, 8 yıllık kesintisiz temel eğitime öğretmen yetiştirme
hazırlığı bakımından olumlu yenilikler getirmektedir. İlköğretimin 6-
8. yıllarına yani son üç yılına öğretmen yetiştiren bölümleri devreye
sokmuştur. Türkçe, sosyal bilgiler ve fen bilgisi gibi derslerin
öğretmenliği önceden çok ihmal edilmişti.
* Modelde, öğrencilerin lisans eğitiminde asıl dallarının yanında
alınması istenen yan alanlar, ülkemiz gerçekleri ve öğretmen
ihtiyacını karşılama bakımından temelde olumlu bir yaklaşımdır. Yan
alan uygulaması, eskiden Yüksek Öğretmen Okulunda ve Eğitim
Enstitülerinde yer alan işlevsel ve gerçekçi bir uygulama
idi(Kavcar,1999).
Bu yeni düzenleme, öğretmen yetiştirme sistemimizi, özerk ve
akademik bir yapı içerisine alarak bir bütünlük sağlarken, bu
kurumları siyasi etki alanı dışına çıkarmak; akademik kariyer sahibi
öğretim kadrosuna kavuşmak, ihtisaslaşma, araştırma ve yayın
imkanlarına sahip olmak bakımından da olumlu gelişmeler sağlamıştır
(Duman,1998).
Yeni modele getirilen eleştiriler:
Yeni modelde, alan bilgisi ağırlık kazanmakta ve öğretmen
adaylarının okuldaki uygulamalarına önem verileceği görülmektedir.Bu
23
iki olumlu gelişmeye karşın, yeni model aşağıda değinilen pek çok
konuda eleştirilmektedir (Adem,1998; Eşme, 1997; Kavcar, 1997;
Okçabol, 1997:Aktaran:Öğretmen Yetiştirme Araştırması,2003):
Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre öğretmene kazandırılması
gerekirken genel kültür boyutu, yeni modelde yer almamıştır.
1997 yılı başlarında açıklanan taslak modele göre,on binlerce
rehber öğretmene gereksinim varken, rehber yetiştiren lisans
programları kapatılacaktır.Bu konudaki eleştiriler üzerine bu
alandaki lisans programları korunmuş; ancak, bu taslakta olmayan
diğer eğitim uzmanlıklarındaki lisans programlarının
kapatılması tartışılmadan uygulamaya konmuştur.
On binlerce eğitim yöneticisine ve uzmanına gereksinim varken,
bu ve diğer eğitim uzmanlıkları alanlarının lisans programları
kapatılmıştır.Bin dolayında Halk Eğitimi Merkezi yanında,
binlerce yaygın eğitim kurumu ile özel ve gönüllü kuruluşlarda
sürdürülen yetişkin eğitimi hizmetleri için binlerce yetişkin
eğitimciye gereksinim varken, dört yılda mühendis, ekonomist ve
psikolog gibi onlarca değişik alanda uzman yetiştirilebilirken,
yetişkin /halk eğitimci yetişmez gerekçesiyle, YÖK tarafından
1989 yılında açılmasına izin verilen, Halk Eğitimi Bölümleri
kapatılmıştır.
1989 yılında Sınıf Öğretmenliği programına zorunlu ders olarak
giren Halk Eğitimi dersi 1997’de kaldırılmıştır.
Bazı bölümlerde 4 yıl içinde okutulan formasyon dersleri, 3+1,5
ve 4+1,5 modelinde birden tezsiz yüksek lisans dersleri
durumuna dönüşecektir.Sınıf öğretmenliği gibi 4 yıllık
24
programlarla kişiye formasyon kazandıran aynı dersler, 3+1,5
ve 4+1,5 modellerinde, öğrenciye yüksek lisans derecesi de
kazandıracaktır (Öğretmen Yetiştirme Araştırması, 2003).
Ancak, Kasım 1997’de başlatılan öğretmen yetiştirmede yeniden
yapılanma ve düzenleme çalışmalarının eleştirilmesi gereken yönleri
ve yetersizlikleri de bulunmaktadır.Bunların başlıcaları şöyle
sıralanabilir (Kavcar,1999):
* Çalışma gruplarında, nasıl ve neye göre seçildikleri belli olmayan Türk öğretim
elemanlarının yanı sıra, Türkiye koşullarını bilmeyen, sadece kendi ülkelerindeki uygulamalar
ile sınırlı yabancılar çok yüksek ücretlerle görevlendirilmişlerdir. Uzman sıfatıyla gelen
yabancıların (İngiliz ve Amerikalı) ne derece uzman oldukları belirsizdir. Bu
bakımdan, kendi 150 yıllık ulusal deneyim ve birikimlerimize
dayanmayan, kendi eğitimcilerimizce, akademik kurullarda
tartışılmadan, tepeden inme bir biçimde ortaya çıkan bu yapılanma,
"dışarıdan alınan bir model" görüntüsü vermektedir. 150 yılda
edinilen birikimin dışlanması, üzücü ve düşündürücüdür.
Bu yönüyle yeni düzenleme, Eğitim Fakültelerindeki öğretim
elemanlarının desteğini almayan bir uygulamadır. Oysa, bu yapılanmayı
uygulayacak olanlar öğretim elemanlarıdır. Onları güdülemeden ve
onların desteği alınmadan verim ve başarı beklenebilir mi? Bütün
Eğitim Fakültelerinde yeni yapılanmanın birden uygulanması yerine
pilot bir uygulama ile işe başlanması daha uygun olurdu.
* Programlardaki derslerin düzenlerinde sistematik açıdan
yanlışlıklar göze çarpıyor. Öğretmenlik için çok gerekli olan "genel
kültür" boyutu göz ardı edilmiş görünüyor. Psikoloji, Sosyoloji,
25
Felsefe, Eğitim Psikolojisi, Türk Eğitim Tarihi gibi dersler
programda yok.
* Yeni düzenlemenin getirdiği tezsiz yüksek lisans uygulaması, ilk
bakışta ilginç ve çekici görünüyor. Ortaöğretim dal öğretmenliği için
lisansüstü eğitim öngörülmesi, niteliği yükseltici bir etken olarak
görülebilir. Ancak bu yaklaşım, Türkiye gerçeklerine ve koşullarına
uygun değil. Çünkü üç yıl önce hiçbir önkoşul konulmadan lisans
mezunu herkes öğretmen yapıldı, ihtiyaç yine karşılanamadı. Şimdi
süre 1-1,5 yıl uzayacak. Nüfus artışı sıfır olan ülkelerde böyle
modeller düşünülebilir, doktora koşulu bile aranabilir. Ancak %2,5
nüfus artışı olan Türkiye’de tabandan büyük baskı ve talep olduğu
için 5,5-6 yılda öğretmen yetiştirmek lükse kaçar ve gerçekleşmez.
Ayrıca, akranları 4 yılda hayata atılırken başarılı ve yetenekli
adaylar öğretmenliği seçmez, aday kalitesi baştan düşer.
* Tezsiz yüksek lisans programı için öngörülen dersler lisans
dersleridir. Bunlarla yüksek lisans diplomalı, bilim uzmanı diploması
verilemez. Verilmeye kalkışılırsa akademik kavramlarda ve değerlerde
yozlaşma olur. Bu da bilimsel tutum ve akademik değerler açısından
sakıncalıdır.
* Ortaöğretim dal öğretmenlikleri için 4 yıllık lisans programı 3,5
yıla mı sığdırılacaktır, yoksa öğrenci iki ayrı programı bir yarıyıl
birlikte mi yürütecektir? Dört yıllık lisans mezunu öğretmenle tezsiz
yüksek lisansı bitiren öğretmen arasında görülen sürelerdeki
farklılık istihdamlarına nasıl yansıyacaktır? Belirsiz...
26
* Öğretmenler arasında, tezsiz yüksek lisans yapan-yapmayan ikililiği
ve çekişmesi olacaktır. Eskiden, Fakülte mezunu-Eğitim Enstitüsü
mezunu çekişmesi ve çatışması vardı.
* Yeni düzenlemede, öğrenci kaynağına hiç değinilmiyor. Oysa
nitelikli öğretmen için nitelikli adaylar gerekir. 1959 yılında
oluşan Yüksek Öğretmen Okulu Modeline bir göz atılsaydı, ülkemiz
gerçekleri açısından öğrenci kaynağının önemi anlaşılırdı.
* Öğretmenlikte çok önemli bir yeri olan meslek sevgisi, hizmet
duygusu, meslek ruhu ve motivasyon, tezsiz yüksek lisans yaklaşımıyla
kolay kolay kazandırılamaz. Oysa Yüksek Öğretmen Okulunda öğretmen
adayları, on yıl süreyle beyni ve kalbiyle hazırlanıyordu mesleğe
(Kavcar, 1999).
Kasım 1997’de YÖK’ün giriştiği öğretmen yetiştirmede yeniden
yapılanma ve düzenleme çalışmalarında iki noktanın özellikle
belirtilip tartışılması gereklidir:
* Eğitim Bilimleri Fakültesinin amacının ve öğretiminin
değiştirilmesi
YÖK, 4 Kasım 1997 tarihli kararıyla, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesinin Lisans düzeyinde o şekliyle öğretim
yapmasına son vermiştir. Oysa ülkemizde, 1848’lerden beri eğitimin
bir bilim alanı olması için bir çok eğitimci çaba harcamış ve nihayet
1965’te Eğitim Bilimleri Fakültesi kurulmuştu (Akyüz,1999).
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinin 1965’te
yasal ve yazılı kuruluş gerekçelerinden ilki şöyledir
(Topçuoğlu,1968;Aktaran:Akyüz,1999):
27
"Ülkemizde eğitimle ilgili çeşitli problemlerin bilimsel yöntemlerle akademik seviyede
araştırılmasını ve toplumumuz için en isabetli çözümlerin bulunmasını sağlayacak bilim
adamları ve eğitimciler yetiştirmek."
Bu gerekçe şu anda geçerliliğini yitirmiş midir? Otuz yıldan
fazla bir süre lisans ve lisans üstü düzeyinde değerli eğitimciler,
eğitim uzmanları, öğretmenler vb. yetiştirmiş, bünyesinde pek çok
değerli bilimsel araştırmalar yapılmış bir kurum iken büyük bir
bilimsel gücü olan Eğitim Bilimleri Fakültesinin bu amaçları yok
sayılıp yalnızca "öğretmen yetiştiren" bir kurum haline dönüştürülmesi
yerinde midir? Bu, isabetli bir "düzenleme" ve "yeniden yapılandırma"
mıdır(Akyüz, 1999)?
YÖK belgelerinde, yeni düzenlemenin temel gerekçesinin,
“Eğitim Fakültelerinin Yanlış Yapılanması” ve bu fakültelerin içine
düştükleri “misyon karmaşası olduğu” belirtilmektedir.Bu tespite
göre, öğretmen açığının ortaya çıkmasının başlıca nedeni, eğitim
fakültelerinin “bilim ve temel araştırma yapma gerekçeleri altında
ihtiyaç fazlası olan veya hiç talep olmayan fakat prestijli gibi
görülen (lise alan öğretmenlikleri ve eğitim bilimleri bölümleri
gibi) alanlarda büyümeyi” tercih etmiş olmalarıdır.Düzenlemeyle,
mezunlarının istihdam sorunu yaşamadığı varsayılan bazı programlar
dışında, eğitim bilimlerinin tüm lisans programları (Eğitim Yönetimi
ve Planlaması, Halk Eğitimi, Eğitimde Program Geliştirme ve Öğretim,
Eğitimde Psikolojik Hizmetler vb.) kapatılmıştır.Gerçekte,
kapatılmayan programların da, bir disiplinin lisans programları
olmaktan çıkarılıp, bir meslek elemanı yetiştiren lisans
programlarına dönüştürüldüğü göz önüne alındığında, eğitim
28
bilimlerinin tüm lisans programlarının kapatıldığını belirtmek
yanlış olmayacaktır.Örneğin, eğitim bilimlerinin bir alt disiplinini
ifade eden “Özel Eğitim” lisans programı, “Özel Eğitim Öğretmenliği”
olarak değiştirilmiştir.Benzer biçimde “Eğitimde Psikolojik
Hizmetler” lisans programı kapatılarak “Psikolojik Danışma ve
Rehberlik” adı altında “rehber öğretmen” ya da “psikolojik danışman
ve rehberlik uzmanı” yetiştiren lisans programı açılmıştır.Böylece
düzenlemeyle iki vahim hata birden yapılmıştır: Birincisi, lisans
düzeyindeki öğretim programlarının, bir bilim dalının varlığı
açısından ne denli önemli olduğu gerçeği görmezden gelinmiştir.
İkincisi, lisans programının tek varlık nedeninin istihdam sorunu
olmayan meslek elemanları (özel eğitim öğretmeni, rehber öğretmen
vb.) yetiştirmek olduğu varsayılmıştır. Bu durumda meslek
elemanlarına duyulan ihtiyaç ortadan kalktığında, bilim dalına ne
olacağı sorusu yanıtsız kalmaktadır.Öte yandan, mezunlarının istihdam
sorunu yaşamadığı varsayılan lisans programlarının da (Özel Eğitim
Öğretmenliği ile Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık), lisans
düzeyinde uzman yetiştirilemeyeceği gerekçesiyle çok yakın bir
gelecekte kapatılmaları olasılık dahilindedir(Ünal; Aksoy; Özsoy;
Güngör, 2004).
* Türk Eğitim Tarihi dersinin kaldırılması
Milletimizin tarih boyunca yaşadığı eğitim tecrübesinin
bilinmesi bugünkü eğitim ve öğretmen sorunlarımızın daha iyi
anlaşılmasına ve çözülmesine ışık tutacaktır. Eğitim tarihimizin
fikir, düşünce, başarılı ya da başarısız, parlak ya da tutarsız
deneyim birikiminden yararlanmamız gerekir. Bu birikimi öncelikle
29
öğretmen olacak gençlerin ve eğitimcilerin bilmesi şarttır. Bu da
öncelikle Eğitim Fakültelerinde okutulacak Türk Eğitim Tarihi
derslerinde yapılabilir. Ancak, 4 Kasım 1997 tarihli kararlarıyla
1998-1999 öğretim yılından itibaren YÖK, Türk Eğitim Tarihi dersini
Eğitim Fakülteleri programından çıkarmıştır! Oysa, her Fakültede, o
bilim alanında mutlaka bir ya da daha fazla Tarih dersleri vardır.
Burada İnkılâp Tarihi derslerinden söz etmiyorum; onlar zorunlu
olarak var. Demek istediğim şu: Her bilim alanının tarihî boyutu da
vardır ve bu bilgiler ilgili Fakültede okutulur. Kimse bunları
çıkarmayı aklından geçirmez(Akyüz).
Kısaca 1996 yılına kadar öğretmen yetiştirme
uygulamalarımızdaki aksaklıklar dikkate alınarak girişilen eğitim
fakültelerinin yeniden yapılandırılması sürecinde, bazı sorunları
çözmesi beklenmiştir. Ancak yapılan bu uygulamaların çoğu,
kendisinden bekleneni –geçmişteki öğretmen yetiştirme
uygulamalarımızda olduğu gibi- vermemiştir. Eğitim fakültelerinin
yeniden yapılandırılması süreci sonucunda ortaya çıkan öğretmen
yetiştirme uygulamalarımız da bugün bir karmaşa içerisindedir. Bu
karmaşıklığın birçok nedeni vardır, ancak bunlardan bazıları öğretmen
yetiştirme uygulamalarımızı çıkmaza sokacak niteliktedir. Eğitim
fakültelerinde bulunan öğretim üyesi sayısının diğer fakültelerdeki
öğretim üyesi sayısından az olması ve öğretim üyesi başına düşen
öğrenci sayısının en çok eğitim fakültelerinde olması temel
sorunlardan biridir. Yeniden yapılandırmanın öngördüğü “uygulama
ağırlıklı öğretmen yetiştirme” sürecinin gereği gibi
işletilememesinin temel nedeni öğretim üyesi azlığıdır. Durumun
30
anlaşılabilirliği ve kanıtı açısından Eğitim Fakülteleri, Fen-
Edebiyat Fakülteleri ve İktisadi İdari Bilimler Fakültelerindeki
öğretim üyesi sayısı, öğrenci sayıları ve öğretim üyesi başına düşen
öğrenci sayıları aşağıdaki tabloda verilmiştir(Üstüner, 2004).
Tablo 1: Eğitim, Fen-Edebiyat ve İktisadi-İdari Bilimler
Fakültelerindeki Öğretim üyesi ve öğrenci sayıları
Topla
m
Ö.Üye
si
Pro
f.
Doç
.
Yrd.
Doç
Öğren
ci
Sayıs
ı
Öğrenc
i
Öğreti
m
Üyesi
Eğitim
Fakültesi
(60)*
1459 312 190 957 188.8
29
129.4
Fen-
Edebiyat
Fakültesi
(71)*
3172 896 582 1694 126.3
80
39.8
İktisadi-
İdari
Bilimler
Fakültesi(65
)*
1589 552 253 784 140.94
8
88.7
Toplam fakülte sayısı- Kaynak:
www.osym.gov.tr/araştirma/yuksekogrist/index(Aktaran:Üstüner,2004)
31
Tablo 1’de görüldüğü gibi eğitim fakültelerinde bir öğretim
üyesi başına 129.4 öğrenci düşerken fen-edebiyat fakültelerinde bu
sayı 39.8 , İktisadi İdari Bilimler fakültelerinde 88.7 olmaktadır.
Fakülteler arasındaki bu niceliksel dağılım farklılığının yanı sıra,
eğitim fakültelerinin büyük kentlerde ya da taşrada olması
bakımından da öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayıları büyük
farklılıklar göstermektedir. Bu durumun anlaşılması ve kanıtı
açısından, bazı büyük kent eğitim fakülteleri ile taşra eğitim
fakülteleri karşılaştırılmıştır.
Tablo 2: Bazı Eğitim Fakültelerinde Bulunan Öğretim Üyesi ve
Öğrenci Sayıları
Eğitim
Fakülteleri
Topla
m
Ö.ÜYS
Pro
f.
Doç
.
Y.
Do
ç
Topla
m
Ö.Say
ısı
Ö.ÜYS/
Öğrenci
oranı
Kazım Karabekir
Eğit. Fak.
(Erzurum)
124 12 910
3
11.51
092.8
İnönü Üniv.
Eğit. Fak.
(Malatya)
46 8 5 33 6.511 141.5
Fırat Üniv.
Eğit. Fak.
(Elazığ)
5 1---
-4 858 171.6
32
Cumhuriyet Üniv.
Eğt. Fak.(Sivas)20 1 4 15 2.150 107.5
Ziya Gökalp Eğt.
Fak.
(Diyarbakır)
33 5 7 21 4.732 143.3
Fatih Eğit. Fak.
(K.T.Ü. Trabzon)28 3 7 18 7.899 282.1
Yüzüncü Yıl
Üniv. Eğit. Fak.
(Van)
25 1 5 19 3.835 153.4
TOPLAM(TAŞRA) 281 31 3721
3
37.49
5133.4
O.D.T.Ü Üniv
Eğit. Fak.
(Ankara)
42 19 8 15 2.220 52.8
Hacettepe Üniv.
Eğit. Fak.
(Ankara)
70 27 17 26 4.785 68.3
Gazi Eğit. Fak.
(Gazi Ünv.
Ankara)
199 54 4010
5
12.81
264.3
Buca Eğit.
Fak. . (İzmir)108 36 10 62 9.597 88.8
Uludağ Üniv. 54 8 6 40 6.042 111.8
33
Eğit. Fak.
(Bursa)
Atatürk Eğit.
Fak. (İstanbul)71 42 6 23 9.548 134.4
Ankara Eğit. Bil. Fak.
(Ankara)59 26 12 21 1.965 33.3
TOPLAM(BÜYÜKKENT) 603 212 9929
246.969 77.8
Kaynak:
www.osym.gov.tr/araştirma/yuksekogrist/index(Aktaran:Üstüner,2004)
Tablo 2’de görüldüğü gibi yedisi büyük kentlerde, yedisi de
“taşra üniversiteleri” olarak ifade edebileceğimiz üniversitelerde
bulunan eğitim fakültelerindeki öğretim üyesi ve öğrenci sayılarına
baktığımızda taşrada olan eğitim fakültelerinde öğretim üyesi başına
133.4 öğrenci düşerken büyük kentlerdeki eğitim fakültelerinde
öğretim üyesi başına 77.8 öğrenci düşmektedir. Türkiye’de öğretmen
yetiştirme işi taşra üniversitelerine bırakılmıştır. Siirt, Adıyaman,
Ağrı, Kilis, Giresun, Kırşehir, Aydın, Uşak, Kilis gibi illerimize
akademik kadro yeterliliği ve alt yapı sorunları çözülmeden eğitim
fakülteleri açılmıştır.Yeniden yapılandırma sürecinin bir katkısı
olarak belirtilen ve çeşitli komisyonlarca hazırlanan ilgili
öğretmenlik formasyonu dersine ait kaynak kitaplar birçok eğitim
fakültesinde yetersizlikleri nedeniyle kullanılmamaktadır. Öğretim
teknolojileri ve materyal geliştirme, sınıf yönetimi, özel öğretim
yöntemleri gibi derslerin uygulama saatleri ile nitelikli öğretmen
34
yetiştirmeye önemli katkılar sağlayacağı belirtilmiş olmasına rağmen
uygulamada neyin yapılacağına ilişkin bir belirsizlik yaşanmaktadır.
Örneğin 2+2 olarak düzenlenen sınıf yönetimi dersi hemen hemen tüm
eğitim fakültelerinde üç saatlik teorik ders olarak okutulmaya devam
etmektedir(Üstüner,2004).
SONUÇ
Cumhuriyetten günümüze öğretmen yetiştirme sistemimizin belli
kesitlerinde reform niteliğinde uygulamalara rastlanmasına karşın
kalıcı bir öğretmen yetiştirme sistemine kavuşulamamıştır. Bugün de
sistem arayışımız devam etmektedir. Oysa gelişmiş ülkelerde,
öğretmen yetiştirme sistemleri genelde kalıcı bir yapıya
kavuşturulmuş olup, sadece niteliğin geliştirilmesine yönelik
çalışmalar yapılmaktadır. Ülkemizde de artık sistem arayışlarına son
verilmeli nitelik konusunda arayışlara yönelinmelidir.
Hızla değişen dünyada eğitimin amaçlarında meydana gelen
değişiklikler öğretmen rollerinde de değişiklikleri
gerektirdiğinden nitelikli öğretmen arayışı elbette ki kalıcı bir
yapıda olmayacaktır. Eğitimin dinamik bir süreç oluşu nedeniyle
öğretmenlik mesleği de dinamik bir yapıya sahiptir.
Sonuç olarak, öğretmen yetiştirme sorunları ülkenin diğer
sorunlarıyla iç içedir. Ülkenin sorunlarıyla eğitimin sorunları
birbirine bağlıdır. Genelde diğer kurumlarla, eğitim ve öğretim
kurumları birbirlerinden soyutlanamaz. Nitelikli bir eğitim,
nitelikli bir öğretmen tipi yetiştirir. Nitelikli eğitim, çocuğun
düşünce imgeleme gücünü artıran, programların ve ders kitaplarının
üzerine çıkaran bir eğitimdir. Bu şekilde çocuk, sınırlı olan
35
algılama ve akıl dünyasının üzerine çıkar ve zihinsel özgürlüğe
kavuşur, çocuğu araştırmaya sokar, derslerle ilgili hayal gücünü
geliştirir.
KAYNAKÇA
Akyüz,Yahya. “Türk Eğitim Tarihi” İstanbul 1999.
Angi, Hacı. “Yozlaştırılan Öğretmen Yetiştirme Düzenimiz” Abece
Dergisi, Mayıs 2000.
Duman, Tayyip, “Cumhuriyetimizin 75. Yılında Öğretmen Yetiştirme
Sistemimiz ve Sorunları” Milli
Eğitim, Temmuz-Ağustos-Eylül 1998.
Kavcar, Cahit. “Nitelikli Öğretmen Sorunu”, 21.Yüzyılın Eşiğinde
Türk Eğitim Sistemi Ulusal
Sempozyumu, Ankara Kasım 1999.
MEB Cumhuriyetin 50. Yılında Rakam ve Grafiklerle Milli Eğitimimiz,
İstanbul 1973.
Oğuzkan,A. Ferhan. “Eğitim Bilim” sayı:38 1982.
Okçabol, Rıfat. “Öğretmen Yetiştirmede Merak Edilen Konular”
Y. .Müdafaa-i Hukuk
Dergisi Aralık, 2001.
36
Öğretmen Yetiştirme Araştırması, Eğitim Sen Yayınları, Ankara Nisan
2003.
Öztürk, Cemil. Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, Ankara
1996.
Öztürk, Cemil. Türkiye’de Öğretmen Yetiştiren Kurumların Doğuşu,
Milli Eğitim, 1998.
Öztürk, Cemil. Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren
Kurumlar, İstanbul 1998.
Şişman, M. Öğretmenliğe Giriş. Pegem A Yayıncılık,Ankara 1999.
Tebliğler Dergisi. S. 1840, 19 Mayıs 1975.
Tekışık, Hüseyin Hüsnü. “Eğitim Sisteminde Öğretmen Yetiştirme
Politikaları ve Sorunları”
I.Ulusal Öğretmen Yetiştirme Sempozyumu, 1996.
Turgut,İhsan. “Öğretmen Yetiştirme Sorunları” I. Ulusal
Öğretmen Yetiştirme
Sempozyumu, 1996.
Ünal, Işıl; Aksoy, Hasan Hüseyin; Özsoy, Seçkin; Yıldız,
Ahmet;Güngör, Sabri. Eğitim
Çağrı, Eğitim Bilimlerini Yeniden Düşünelim!, 29 Aralık 2004
Ankara.
37
Üstüner, Mehmet. Geçmişten Günümüze Türk Eğitim Sisteminde ÖğretmenYetiştirme ve Günümüz Sorunları Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 5Sayı: 7Dönem: Bahar Yıl: 2004
YÖK Eğitim Fakülteleri Öğretmen Yetiştirme Programlarının YenidenDüzenlenmesi,
Ankara
1998.www.yok.gov.tr/egitim/ogretmen_yetistirme_lisans/rapor.pdf
38