murat Çobanoğlu'nun aşık olma sürecinde görülen Şamanizm İzleri

17
1 MURAT ÇOBANOĞLU’NUN AŞIK OLMA SÜRECİNDE GÖRÜLEN ŞAMANİZM İZLERİ Yıldıray Erdener* 1982 yılı Ocak ayında aşık karşılaşmaları üzerine bir araştırma yapmak için Kars’a geldiğimde Çobanoğlu, Halk Ozanları kahvesinde bir arkadaşı ile “uzun” denilen tavlaya benzer bir oyun oynuyordu. Kars’ta iken gözlem ve izlenimlerimi yazdığım not defterinde Çobanoğlu’nun solunda Aşık Üzeyir Pünhani, onun yanında da Aşık İlhami Demir’in oturduğunu kayıt etmişim. Sözünü ettiğim bu üç aşık ta ne yazık ki aramızdan ayrıldı. Aşıklar dünyasından en son kayan yıldız ise Erzurumlu Aşık Yaşar Reyhani oldu. Kaybettiğimiz bu değerli Aşıkları rahmetle anıyoruz. Doğu Anadolu’da geçirdiğim oniki ay içinde Kars’ta ve bazan da Erzurum’da toplam altıyüze yakın aşık karşılaşması izledim. Bu yörede konuştuğum kırka yakın aşıka nasıl aşık olduklarını sordum. Çobanoğlu’nun dışında hiçbir aşık açık havada bir su kenarında veya bir pınar başında uykuya dalıp rüyasında bir pir elinden bir şey içtiğini ya da bir şeyler yediğini ve bunun sonunda şiir söyleme yeteneğini kazanıp “ilhamlı aşık” olduğunu söylemedi. Söyleyenler ise sonradan toplumun beklentileri ve baskısı sonucu bu tür şeyler söylediklerini itiraf ettiler. Hatta pir elinden bir şeyler içip “badeli aşık” olabilmek ümidiyle genç bir aşığın her gece yatmadan önce bir bardak tuzlu su içtiği söyleniyordu. Çobanoğlu’nun nasıl aşık olduğu bize eski badeli aşıkları hatırlatıyor. Örneğin yöre halkı ve doğulu aşıkların büyük bir çoğunluğu Çıldır’ın Suhara (Yakınsu) köyünden Aşık Şenlik ile (1850-1913) Erzurum’lu Aşık Sümmani’nin (1861-1915) nasıl aşık olduklarını çok iyi bilirler. Bu ve diğer eski ustaların aşık olma sürecinde açık seçik şamanizm izleri görülmektedir. Bu yazıda doğu Anadolu’nun geçmişteki en ünlü iki badeli aşığı olan Aşık Şenlik ve Sümmani’nin nasıl aşık olduklarına kısaca göz attıktan sonra Murat Çobanoğlu’nun bir çeşme başında uyuyakalmasını ve sonrada ağır hastalanmasının şamaniz ile olan benzerliklerini inceleyeceğiz. AŞIK ŞENLIK VE AŞIK SÜMMANİ Aşık Şenlik (Hasan) ondört yaşında pusuda yaban ördeklerini beklerken uyuyakalır. Oğlunu merak eden babası köyün imamı ile Hasan’ı bulduklarında neler olduğunu sorunca Şenlik “Bir sağalmaz derde” düşğünü, pirlerin yardımıyla “Kevser Bulağından (pınar)” bade içtiğini ve sevgilisi Salatını rüyasında gördüğünü söyler: Rüya-yı alemde yattığım yerde Neçe yüzmin hayal güşuma geldi Üğbe üç cismine saldı bir ateş Sevdiğim Salatın düşuma geldi. __________________________________________ *Yıldıray Erdener, Teksas Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri dışında Orta Doğu Folkloru, Şamanizm ve Orta Asya ve Türkiye’de müzik kültürleri dersleri vermektedir.

Upload: independent

Post on 12-Nov-2023

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

MURAT ÇOBANOĞLU’NUN AŞIK OLMA SÜRECİNDE GÖRÜLEN ŞAMANİZM İZLERİ Yıldıray Erdener* 1982 yılı Ocak ayında aşık karşılaşmaları üzerine bir araştırma yapmak için Kars’a geldiğimde Çobanoğlu, Halk Ozanları kahvesinde bir arkadaşı ile “uzun” denilen tavlaya benzer bir oyun oynuyordu. Kars’ta iken gözlem ve izlenimlerimi yazdığım not defterinde Çobanoğlu’nun solunda Aşık Üzeyir Pünhani, onun yanında da Aşık İlhami Demir’in oturduğunu kayıt etmişim. Sözünü ettiğim bu üç aşık ta ne yazık ki aramızdan ayrıldı. Aşıklar dünyasından en son kayan yıldız ise Erzurumlu Aşık Yaşar Reyhani oldu. Kaybettiğimiz bu değerli Aşıkları rahmetle anıyoruz. Doğu Anadolu’da geçirdiğim oniki ay içinde Kars’ta ve bazan da Erzurum’da toplam altıyüze yakın aşık karşılaşması izledim. Bu yörede konuştuğum kırka yakın aşıka nasıl aşık olduklarını sordum. Çobanoğlu’nun dışında hiçbir aşık açık havada bir su kenarında veya bir pınar başında uykuya dalıp rüyasında bir pir elinden bir şey içtiğini ya da bir şeyler yediğini ve bunun sonunda şiir söyleme yeteneğini kazanıp “ilhamlı aşık” olduğunu söylemedi. Söyleyenler ise sonradan toplumun beklentileri ve baskısı sonucu bu tür şeyler söylediklerini itiraf ettiler. Hatta pir elinden bir şeyler içip “badeli aşık” olabilmek ümidiyle genç bir aşığın her gece yatmadan önce bir bardak tuzlu su içtiği söyleniyordu. Çobanoğlu’nun nasıl aşık olduğu bize eski badeli aşıkları hatırlatıyor. Örneğin yöre halkı ve doğulu aşıkların büyük bir çoğunluğu Çıldır’ın Suhara (Yakınsu) köyünden Aşık Şenlik ile (1850-1913) Erzurum’lu Aşık Sümmani’nin (1861-1915) nasıl aşık olduklarını çok iyi bilirler. Bu ve diğer eski ustaların aşık olma sürecinde açık seçik şamanizm izleri görülmektedir. Bu yazıda doğu Anadolu’nun geçmişteki en ünlü iki badeli aşığı olan Aşık Şenlik ve Sümmani’nin nasıl aşık olduklarına kısaca göz attıktan sonra Murat Çobanoğlu’nun bir çeşme başında uyuyakalmasını ve sonrada ağır hastalanmasının şamaniz ile olan benzerliklerini inceleyeceğiz. AŞIK ŞENLIK VE AŞIK SÜMMANİ Aşık Şenlik (Hasan) ondört yaşında pusuda yaban ördeklerini beklerken uyuyakalır. Oğlunu merak eden babası köyün imamı ile Hasan’ı bulduklarında neler olduğunu sorunca Şenlik “Bir sağalmaz derde” düştüğünü, pirlerin yardımıyla “Kevser Bulağından (pınar)” bade içtiğini ve sevgilisi Salatını rüyasında gördüğünü söyler: Rüya-yı alemde yattığım yerde Neçe yüzmin hayal güşuma geldi Üğbe üç cismine saldı bir ateş Sevdiğim Salatın düşuma geldi. __________________________________________ *Yıldıray Erdener, Teksas Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri dışında Orta Doğu Folkloru, Şamanizm ve Orta Asya ve Türkiye’de müzik kültürleri dersleri vermektedir.

2

Mektep medrese görmeyen ama harfleri tanıyabilen Hasan “Kelam-ı Kadim içinde harfi harften seçerim” diyor ve rüyasında kudret mektebinde ders verdiklerini, Farsça, Arapça ve İmran (İbranice) dillerini öğrendiğini söylüyor:

Kudret mektebinde verdiler dersi

Zahirde göründü arş ile kürşü Hıfzımda zapt oldu Arab-i, Fars-i Lügat-ı İmran-i seçtim bu gece Aşık Şenlik’in rüyasında içtiği bade “hakikat badesi”dir. Onun Salman Bey adlı hikayesinde bir derviş Salman Bey’e bade sunar. Salman Bey ehl-i İslam evladı olduğunu, bu badenin bir damlasının bile haram olduğunu söyleyince derviş “Bu bade senin bildiğin badelerden değildir” der (Aslan, 1992: 27-28, 417).

Bu badıya hegiget badası deyeller, bu badayı nuş elliyen elmi hekmetden ders alıb, on iki terigete yol gösdedir.

Şenlik ile aynı zamanda yaşayan ve bir dana çobanı olduğu söylenen Narman’lı Aşık Sümmani de (Hüseyin) Şenlik gibi suya yakın, yani bir çeşme başında uykuya dalar ve rüyasında üç-beş derviş belirir: Selam verdi geldi üç-beş dervişan Lisanları bir hoş sedası tek tek Sümmani’ye abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar:

Dediler vaktidir kılak namazı Aldılar abdestin edasın tek tek Şenlik gibi hiç okuma yazma bilmediği halde (ümmi) Sümmani de rüyasında Kuran’ı okumayı öğrenir:

Okudular üç had yeşil yapraktan Okudum harfini, noktasın tek tek.

Dervişler Sümmani’ye Bedeşhan’da Şah Abbas’ın kızı Gülperi’yi gösterirler ve Sümmani onun elinden bade içer (Hınçer, 1968: 30-32). Eski ustalardan Şenlik ve Sümmani’nin dışında daha birçok aşık rüyada pir elinden veya İslam dininde kutsal sayılan kişilerin elinden bade içerek aşık olmuşlardır. Aşıkların yaşam öyküsünü konu alan hikayelerde de rüyada bade içme motifi küçük değişiklikler dışında hemen hemen aynıdır. Örneğin, Aşık Garip (Resul) hikayesinde üç derviş Resul’e görünür ve aşk badesi sunarlar. Sonra Tiflis’te Hoca Sinan’ın kızı Şah Senem’i gösterirler. Şah Senem ve Aşık Garip birbirlerine aşk badesi verip aşık olurlar. Dervişler Aşık Garip’e Şah Senem’e ulaşmanın kolay olmayacağını, bir çok zorluklarla karşılacağını ama bu zorlukları yenmede ona yardım edeceklerine söz verirler (Türkmen, 1974).

3

Şenlik, Sümmani ve diğer badeli aşıkların hepsi kendinden deyişler söyleyebilme yeteneğini derin uykuya daldıkları zaman kazanmışlardır. Ronald Grambo “derin uykuya dalmak şamanizmin esasını oluşturur” diyor. Şaman derin uykuya daldığı zaman ruhu bedeninden ayrılır ve bedeni cansız bir hal alır (Gambo, 1973: 418). Türkçede buna kendinden geçmek, esrimek, veya vecd hali deniyor. Sufiler kendinden geçmeye fana, Budistler ise şunyata der. Bazı kültürlerde insan uyuyunca ruhunun bedenden ayrıldığına inanılır. Türkiye’de de bu tür inanışlara rastlanır. Örneğin Kandıra’da insan uyurken ruhu bedenden çıkıp gezdiği için rüya görüldüğüne inanılır (Uyguner,1972: 6341). Aşıklar da derin uykuya dalınca sanki ruhları bedenlerinden ayrılmışcasına uzun süre kendilerine gelemezler. Adil Özer derin uykudan uyanan aşık adayı için “bihuş” yani sarhoş olur diyor (Özder,1947:17). Aşık Garip’in kendine gelmesi normal bir uykudan uyanma gibi değildir. Kendine geldiği zaman ağzından burnundan akan kanlar içinde yatmaktadır. Aşık Şenlik uzun süre eve dönmeyince babası ve köy halkı onu “baygın bir halde bulurlar. Yaşadığı alemden uyandığına pişman bir halde etrafına toplanan [köy] halkını süzer (Aslan: 27). Artvinli Aşık Mahiri (1850-1914) kendine geldiğinde ağzının etrafında beyaz beyaz lekeler (köpükler) vardır. Çobanoğlu çeşme başında uyandığında yüzünün rengi kaçgındır. Aşıkların kendilerini kontrol edemeyipte bir çeşme başında veya mezarlıkta aniden uyuyakalmaları normal bir uykuya dalma gibi değil de bir çeşit kendinden geçme gibi görünüyor. Aşık Şenlik ile Aşık Sümmani’nin gördüğü rüyalardaki ortak yönleri şöyle özetleyebiliriz. Her ikiside ergenlik çağındayken bir su kenarında uyuyakalırlar. Rüyalarında İslam dinindeki kutsal kişilerin yardımıyla bir şey içip anında deyişler söyleme ilhamını alırlar. Bu ilham, kutsal kişiler aracılığı ile Tanrı tarafından verilen bir armağandır. Hasan ile Hüseyin mektep-medrese görmedikleri halde Hasan rüyasında “kudret mektebinden” ders aldığını, Hüseyin ise Kuran’ı okuduğunu söyler. Eski dilde buna “vahiy” denir. Peygamberimiz de “vahiy” yoluyla Tanrı tarafından bilgilendirilmiştir. Hasan ve Hüseyin rüyada yeni bir kimlik kazanırlar biri Şenlik, diğeri Sümmani olur ve biri Salatin’e diğeri ise Gülperi’ye aşık olur. Bazı hikayelerde aşık adayı rüyasında kendisine gösterilen sevgili ile sevişir. Şenlik ve Sümmani’nin rüyadan sonra gözlerini açıp kendilerine gelmeleri normal bir uykudan uyanış gibi değildir, ikisinin de bir çeşit kendinden geçmiş bir halleri vardır. AŞIK MURAT ÇOBANOĞLU 1940 yılında Kars’ın İstasyon Mahallesinde doğan Murat Çobanoğlu’nun babası Aşık Şenlik’in en son çırağı olan Aşık Gülistan Çobanlar’dır. Gülistan İran’da ki Ravan kentinden gelip Arpaçay’ın Koçköyüne yerleşir sonra da Murat’ın annesiyle Kars’ta evlenir. Bir yaşındayken annesini kaybeden ve üvey ananın elinde ezilen Murat altı kardeşin en küçüğüdür. İlkokulun üçüncü ya da dördüncü sınıfındayken rüya görür ve okuldan ayrılır ama daha sonra ilkokul diplomasını alır. Çobanoğlu Kars yaylasına giderken yol kenarındaki çeşmeden su içmek için arabadan iner. Orada biraz oyalanınca yaylaya giden göç dağı aşar ve Çobanoğlu orada suyun başında uyuyakalır. Rüyasında Peygamber efendimiz zamanında yaşamış bir veli olan Veysel Karani’yi görür:

4

Yaşlı da değildi. Çok fakirane bir çölde yeşil bir örtü arkasında yüzünü görmek istedim ama ancak bardaktaki suyu içtikten sonra yüzünü gördüm. Rüyada bana Kuran’ı okutmaya çalıştı.

Rüyadayken Kuran’ı okuduğunu ama uyandıktan sonra okuyamadığını söyleyen oniki onüç yaşındaki Murat’ı çeşme taşının kenarında bulduklarında yüzünün “rengi kaçgındı.” Murat “ilhamlı aşık ya saz sesine uyanır, ya ezan sesine uyanır” diye ekledi. O gün günlerden Cuma olduğu için yaylada ezan okunuyordu. Murat derin uykusundan ezan sesiye uyandı, sonra:

…beni pedere götürdüler. Peder dedi ki: “Ben Aşık Şenlik’in yanında kaldığım için ilhamlı aşığın ne olduğunu anlarım…

“Haramlanırsa ilhamını kayber” korkusuyla Gülistan Usta oğlunu kırk gün yanından bir yana ayırmadı. Rüyadan sonra Murat “her gördüğü şeye kendinden söylemeye” başladı ve onbeş gün veya bir ay hiç dışarı çıkmadan babasıyla karşılıklı oturup bütün makamları öğrendi. Öğrendiği ilk divanlar arasında “Mereke Divanisi”, “Çıldır Divanisi” ve “Yerli Divani” olduğunu hatırlıyor. Eski aşıklar gibi rüyasında bir kıza aşık olup olmadığını sorunca: Bir kız siması gösterdiler bana. Aldığım cevapta İran tarafını gösterdiler ama isminin ne olduğunu bilemiyorum…Ondan sonra sevgilimi yani bu hanımı ona benzettim… Rüyada bade içerek bir güzele tutulan aşıkların çoğu o güzelin bir benzerini kendi çevrelerinde bularak onunla evlenir. Çobanoğlu da yakın arkadaşı Asım’a evlendiği eşinin rüyada gördüğü kızın simasına çok benzediğini söyler. Çobanoğlu eşi ile nasıl karşılaştığını ise şöyle anlatıyor:

Ben İstasyon’da o Kaleiçi’nde oturuyordu. O zaman ismim yayılmıştı… Mahalleden geçerken bunlarda çarşıdan geliyorlarmış, kızı görer görmez buna aşık oldum…[rüyamdakinin] aynısını gördüm orda, ona aşık oldum. Ondan sonra kızı istedik.

Ama nişanlandıktan sonra nişanlısını başkaları da istediği için Murat’ı zehirlemişler. Bir gün İstasyon mahallesinde arkadaşları ile kahvede oyun oynarken vücudunu ateş basmış. ”En az altmış-yetmiş bardak çay içtim. Kalkacağım kalkamadım.” Bir akrabasına seslenip onu eve götürmesini istemiş. Tam herkes harman döverken Çobanoğlu zehirlenip ölüm döşeğine düşmüş ve üç ay sonra ancak yılbaşında kalkabilmiş. “Ciğerlerim kapandı, nefesi omuzdan alıyordum” dedi. Doktorlar bir çare bulamamışlar. Yüksek ateşi (40.5) olduğu için kendisi hatırlamıyor ama babası sonradan Allah’a ve Veysel Karani’ye yalvardığını söylemiş. Komşuların “Çobanoğlu yaşamaz” dediklerini duyuyormuş ama uykudan gözlerini açamıyormuş. Böyle ateş içinde kendinden geçmiş bir halde yatarken elinde bastonlu yaşlı bir ihtiyar

5

görünüyor ve “inşallah iyi olacaksın” diyor. Murat bunun Veysel Karani olup olmadığını bilemedi. Hemen ertesi günü Orhan Üstteğmen adında askeri bir doktor Murat’ın yattığı odaya girer girmez “zehir vermişler” deyip bir Avrupa iğnesi vuruyor.

Akşam 8-9 arası bir araba sesi duydum. Gelen Dr. Üstteğmen ateşimin otuzdokuza düştüğünü söyledi. “Biraz yemen lazım” dedi ama fakir zamanımız…Yetmiş kilodan otuzbeş kiloya düştüm, bir deri bir kemik kaldım.

Doktorun verdiği ilaçları kullanıp çorba v.s içerek kendine gelmiş ama üç ay yemeğin kokusu kötü gelmiş. Onun için sadece soğuk su içebilmiş (Söyleşi Kars, 4.7.1982 ve 27.10. 1982). ŞAMANLARIN BİR GÖREVİ DE DESTAN SÖYLEMEKTİ Elimizdeki bazı kaynaklar Anadolu aşıklarının atalarının şamanlar olabileceğini göstermektedir. İslam dininin kabulünden önce güney Sibirya’daki Türk boyları arasında yaşayan şamanlar başarılı bir av olması için destanlar (epic) söylerlerdi (Chadwick ve Zhirmunsky, 1969: 334).

…şamanlık ile destancılık birbiriyle sıkı sıkıya bağlıydı…[Sonradan] Orta Asya’da kullanılan “Bakşı” sözcüğü bu iki mesleği de içine alır…

.J. Castagne` de Orta Asya’daki Türk şamanlarının önemli görevlerinden birinin destan söylemek olduğunu yazar. Destan söylemenin dışında şaman, gelecekten haber veren, doktorluk yapan dini bir liderdir (Castagne`, 1930: 99). Kuvvetli bir destan geleneği olan Vogul, Ostyak ve Tunguz’larda da destanlar şamanlar tarafından icra edilir. Yakutlarda kahramanlık şarkılarının sözleri ile şamanlar hakkındaki hikayeler birbirinin aynıdır. A.T. Hatto, Dede Korkut’un da bir şaman olduğu görüşünün çok yaygın olduğunu söyler (Hatto, 1970: 7, 11, 16-17). Orta Asya ve Kuzey Doğu Asya’da yaşayan Türk boyları arasında şaman olabilmek için rüya görmek mutlaka şarttı. Şaman olmuş kişi rüyasında yardımcı ruhlardan ve yöresindeki usta şamandan bir çok şeyler öğrenmiş olan kişidir. Baykal Gölü civarında yaşayan Tunguz’larda şaman adayı rüyasında ölmüş olan usta şamanın ruhuyla iletişim kurar ve usta şaman ona şaman olması için izin verirdi. Altay Türkleri arasında şamanlık ya babadan oğula geçer ya da gördüğü bir rüyada atalarının ruhları ona şamanlığı öğretir. Orta Asya’daki Türk halkları arasında da şamanlık Tanrılar ve ruhlar tarafından verilen bir armağan olarak düşünülür (Eliade, 1974: 13, 16, 18, 19). Rüyada atalarını görmek şamanlığa bir çağrı olarak düşünülür. Ölmüş şamanlarla konuşup onlardan şamanlığı öğrenebilmek için rüyayı gören kişinin de simgesel olarak ölmüş olması gerekiyor. Çünkü ölülerle ancak ölüler iletişim kurabilir. Ölüler herşeyi bildiği için simgesel olarak öldüğü kabul edilen şamanın da herşeyi bildiğine inanılır (Eliade: 84). BAKŞILAR: ŞAMANLARIN MODERN TEMSILCILERİ Wilhelm Radloff’a göre bakşılar şamanların günümüzdeki modern temsilcileridir. A.T. Hatto, İslam dininin kabulünden sonra şamanların elinden bazı görevler alınınca bakşıların ortaya çıktığını öne sürer. Orta Asya’daki Türkler için de anında şiir

6

söyleme ilhamının ana kaynağı rüyadır. Örneğin; Kırgız bakşı bu ilhamın rüyada Allah tarafından kendisine verildiğine söyler (Radloff, 1885: xvii): Ben istediğim deyişi söyleyebilirim çünkü Allah bu yeteneği benim kalbime koymuştur. Ben sözcükleri hiç aramam Allah onları benim dilime koyar. Özbekler’de de bakşı olmak isteyen genç Anadolu’daki aşıklar gibi açık havada uyuyakalır ve rüyasında bir evliya ona bir dombra verip çalmasını ve türkü söylemesini ister. Uykusundan uyanan genç hiç zorlanmadan kendinden deyişler söylemeğe başlar. Türkmen bakşı da bizim aşıklar gibi rüyada dolu içerek şiir söyleme yeteneğini kazanır. Örneğin; ünlü Türkmen bakşı Mahdum Kulu rüyasında Peygamber ve dört halifenin elinden bade içmiştir (Zhirmunsky: 524). İslam dininin kabulünden sonra şaman, toplum içindeki önemini giderek kaybeder. Onun dini görevleri hocalara ve şamanlığın bir devamı olan bakşılara devredilir (Centlivres, Slobin, 1971: 162). Mollalar bakşıların kendinden geçerek bazı hastalıkları sağaltmalarının İslam dininde günah olduğunu, bakşının şeytanla iş birliği yaptığını ve bu tür şeylere inanmanın İslam dininde kesinlikle yasak olduğunu (İnan, 1972: 86) ve bakşının çaldığı çalgının da ahlakı zayıflatan bir alet olduğunu ileri sürerler (Slobin, 1976: 50). İslami otoriteler bu suçlamaları yüzyıllar boyunca sürdürürler. Anadolu’daki aşıklar, özellikle de sufi tekkelerinde olanlar bu suçlamalara karşı çıkar. Örneğin; Aşık Dertli (1772-1848) şeytanın sazın neresinde olduğunu sorar ve bunu her dördüncü dizede tekrar ederek mollalara ve kadılara adeta isyan eder:

İçinde mi dışında mı? Burgusunun başında mı? Göğsünün nakışında mı? Şeytan bunun neresinde?

Orta Asya’daki bakşılar ve Anadolu’daki aşıklar, özellikle kentlerde yaşayanlar saz çalıp şiir söylemenin İslam dinindeki ulular (peygamberler, evliyalar, pir, Hızır, Kırklar v.s) aracılığı ile Allah tarafından gönderilen bir “vergi” olduğunu, dolayısıyla aşıklık mesleğinin de Allah ile onun sevgili peygamberleri ve evliyaları ile bir bağı olduğunu savundular (Erdener, 1978: 8399-8402, 8427-8429). ÇEŞMEBAŞI, PINARBAŞI VE MEZARLIKLAR ŞAMANLAR VE AŞIKLAR İÇİN ÖNEMLİ YERLERDİR Dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde yaşayan şamanlar pınarları ve çeşmeleri yeraltı tanrısına ulaşmak için kullanırlar. Bir çok kültürlerin mitolojilerinde evren yeryüzü, gökyüzü ve yerin altı olmak üzere üç kısımdan oluşur. Ortadaki bir delikten geçen bir eksen bu üç kısmı birbirine bağlar (Eliade, 259). .

..Tanrılar bu delikten yeryüzüne inerler. Kendinden geçmiş bir durumda olan şamanın ruhu da aynı delikten geçerek gökyüzü, ya da yeraltı Tanrısına ulaşır.

7

Kendinden geçmiş bir şamanın ruhu yeraltı Tanrısına ulaşmak istiyorsa mağara deliklerinden veya yeraltını kazıp tüneller açan hayvanların deliklerinden de yararlanır. Kaliforniya’daki bazı Kızılderili şamanların ruhu suların geldiği pınarlardan yer altına girer. Kalahari çölünde yaşayan şamanlar da insanların içtiği suların geldiği delikten yararlanarak yeraltına inerler (Harner, 1990: 25-27). Dünyanın her yerinde pınar başı ve çeşme başlarının yanısıra mezarlık ve türbeler de şamanlığa ait bilgilerin elde edildiği yerler olarak düşünülür. Örneğin; Ammasalik Eskimo’larda yaşlı şaman, genç adayın toplumdan ayrılıp ıssız bir mezarlık veya göl kenarına gitmesini önerir. Burada beklerken genellikle gölden bir ayı çıkar ve adayın etlerini kemiklerinden ayırarak yer. Sadece bir iskelet kalan şaman adayı ölmek üzereyken uyanır ve kendine gelir (Eliade 58-59). Avusturalya’daki Euahlayi kabilesinde şaman olmak isteyen adayı gece mezarlığa götürüp bir yere bağlarlar ve bir kaç gece mezarlıkta bırakırlar (Parker, 1905: 25). Bardızlı Aşık Nihani (1885-1967) bir yaz günü iki arkadaşı ile babasının davarlarını otlatırken aniden uykusu gelir. Başını dayayacak bir taş arar ve bulur. Taşı yoklayınca bunun bir şehit mezar taşı olduğunu anlar. Genç Mustafa’nın içi ürperir ama diğer arkadaşlarına seslenmek istemez. İki rekat namaz kılarken kendinden geçer ve mezar taşının üstünde uyuyakalır (Kazmaz, 1946: 5). Çıldırlı Aşık İlyas ta (1916- ) bir Cuma günü babasıyla koyun güderken babası “git köyden ekmek getir de yiyek” der. Köyden dönerken Rus harbinden kalan bir şehit mezarının yanına gelince İlyas’ı uyku basar ve ertesi günün akşamına kadar orada uyur. “…eski hocaların karşısında diz çöküp elifba dediğim yoktur” diyen İlyas diğer aşıklar gibi derin uykusunda Kuran’ı okumayı öğrenir (Söyleşi Sarıkamış, Hamamlı köyü 14 Ağustos, 1982) ve kendine geldiğinde Sümmani’nin uyaklarını kullanarak şöyle der (Kazmaz: 11-12): Bir elif okudum yeşil yapraktan Noktası üstüne verdiler tek tek. Okudum dersimi, Kurandan verdi (Peygamber) Örgettiler yolu erkanı tek tek. Ondokuz yaşındayken çok hasta olan Ardanuçlu Aşık Efkari’yi (1900-1980) iyileşmesi için Anza mevkiindeki bir ziyarete götürürler. Orada yatıp uyuyan Efkari (Adem) rüyada bir ihtiyarın elinin içini öper ve sevgilisi Belkiye’nin elinden üç nar tanesi yiyerek kendinden deyişler söyleme yeteğini kazanır (Özder: 9-10). Ardanuçlu Aşık Efkari de (1900-1980) ) Murat Çobanoğlu gibi bir pınar başında uykuya daldığını ve dolu içtiğini söyler (Hınçer: 30): Bilmez idim uyumuşum Kasımoğlu Pınarında Bir dolu verdiler içtim Kasımoğlu Pınarında. Bir konuşmamızda Erzurumlu Aşık Yaşar Reyhani “insan bir mezarlıkta veya bir su kenarında uyursa o insana Hızır görünebilir ve isteklerini yerine getirir” dedi (Söyleşi,

8

Erzurum 10 Şubat, 1982). Mezarlıklıklar, türbe ve ziyaretler, pınar ve çeşmebaşları badeli aşıkların derin uykuya daldıkları önemli yerlerdendir. ŞAMANIN VE AŞIĞIN YARDIMCILARI Şamanlıkta yardımcı ve koruyucu ruhlar çok önemlidir. Koruyucu ruhlardan yardım alamayan birinin şamanlık yapması zaten mümkün değildir. Yeraltı Tanrısı Erlik Han’a veya yıldızların ötesindeki ışık Tanrısı Bay Ülgen’e yolculuğa çıkmadan önce kendinden geçen şaman yardımcı ve koruyucu ruhlarla konuşur, onlara dua eder ve yardım ister. Örneğin; Altay’lı bir şaman böyle bir yolculuğa çıkmadan önce bütün ruhları yardımına çağırır (Eliade, 275-276). Kazak-Kırgız bakşılarının da cennetten gelen beş yardımcı ruhu vardır (Radloff, 1872: 60). Anadolu’daki badeli aşıklar gibi Goldi şaman da rüyasında güzel bir kadın (ayami) görür. Bu kadın şamana yardımcı ruhlar vereceğine ve ona şamanlığı öğreteceğine söz verir: Bir defasında hasta yatağımda yatarken bir ruh bana yaklaştı. Bu çok güzel bir kadındı. “Ben senin atalarının ayami’siyim, onlara şamanlığı öğrettim şimdi de sana öğreteceğim. Sen şaman olacaksın çünkü hastaları sağaltacak şaman kalmadı. Seni seviyorum. Şu anda benim kocam yok, sen benim kocam, ben de senin karın olacağım (Eliade: 72). Şaman adayı derin uykudayken Anadolu’daki bazı hikayelerde görüldüğü gibi bir kadınla cinsel ilişkiler kurar. Örneğin; Buryat ve Teleut’larda yaşlı şaman genç şaman adayının ruhunu göklere çıkarıp ona şamanlığı öğrettikten sonra dans, doğurganlık ve bolluk tanrısı Tekha Şara Matzkala’yı ziyaret ederler. Genç adayın ruhu Tekha’nın dokuz karısıyla romantik ilişkiler yaşar. Daha sonra adayın ruhu göksel bir varlık olan karısıyla tanışır ve onunla da cinsel ilişki kurar (Eliade: 75). Leo Sternberg’e göre her Teleut şamanın göğün yedinci katında oturan kutsal bir karısı vardır. Genç samanın ruhu gökyüzü tanrısı Bay Ülgen’e giderken yolda karısıyla buluşur. Karısı genç şamanın bir süre kalmasını önerir. Onu “genç kam’ım (şaman), kocam” diye çağırır ve perdenin gölgesine saklanarak sevişmelerini ve iyi bir zaman geçirmelerini ister (Eliade: 76). Anadolu aşıklarının başlıca yardımcıları ise Pir veya Hızır’dır. Özellikle karşılaşmalarda eski usta aşıklar sık sık pirine yalvarır, ondan yardım beklerler. Aşık İzani hazırladığı muammayı çözmesi için Şenlik’e üç gün süre verir. Çok zorlanan Şenlik muammayı çözebilmek için pirine yalvarır:

Men Şenlik’em yalvarıram pirime Hakkın ismi ezber oluf dilime.

Eğer Yaradan’ım bir fırsat verse Nurani Pir’lerim imdada gelse. (Aslan: 102-103). Aşık Kasım ile yaptığı karşılaşmada Şenlik: Birinci aşıkam hıfzımda Kuran Mana bade verdi pirlerle eren (Aslan: 89).

9

Şenlik: Pirini bilmeyen bu yolda tordur (acemi) Aşıklık dediğin polattan zordur (Aslan: 121). Yusufeli’li Aşık Muhibbi de (1823-1868) rüyada pirlerin onun için dua edip ona yardım ettiğini söylüyor (Özder:11): Esma Han getirdi badeyi verdi Pirler dua kılıp bana el verdi. Hızır bazan aşıkların rüyasında görünür ve onlara bade sunar. Aşık Yaşar Reyhani ergenlik çağındayken gece gündüz aşık olmayı düşündüğü için Hızır’ın kendisine görünmesi için Allah’a dua edermiş (Söyleşi, Erzurum 10. 2.1982). Halk hikayelerinde Hızır darda kalan aşığa yardımcı olur. Örneğin; Aşık Garip ve Şah Senem hikayesinde Aşık Garip çok zor durumdayken ağlamaya başlar ama Hızır imdadına yetişir ve birkaç saniye içinde onu Şah Senem’in oturduğu Tiflis’e götürür. Karşılaşmalarda da aşıklar Hızır’dan söz ederler. Aşık İzani ile Şenlik karşılaşmasında İzani: Bugün dünya yarın ahret yohu varı neylerem Hocam Hızır, pirim Adem işte vasfım eylerem …………. ………………. Şenlik: Şenlik aşkın abdalıdır hu çeker gündüz gece Hızır’a delil İskender, Cebrail oldu hoca (Aslan:100). Çobanoğlu: Beni aşık yapan pirim Veysel Karani’dir…”Hak Aşığı” ilhamlı aşığa denir. Pir rüyada aşığa ilham verir ve yardım eder. İlham alan aşık uyanınca kendinden söyler... (Söyleşi, Kars 8. Ağustos, 1982). Rüyasında pirlerin elinden bade içen aşık adayı derin uykudan uyanır uyanmaz ardı arası kesilmeyen deyişler söylemeğe başlar. Buna “Vergili Aşık”,”Hak Aşığı” ya da Çobanoğlu’nun tabiri ile “İlhamlı Aşık” denir. Kendinden söyleyebilme yeteneği Tanrı tarafından gönderilen ulu kişilerin verdiği bir parça ekmek, bir nar tanesi veya bir bardak su (bade) v.s. aracılığıyla kazanılır. Çobanoğlu’nun dışında konuştuğum kırka yakın aşığın hiçbiri pirlerden veya Hızır’dan yardım aldığını söylemedi. 1982 yılının Mart ayında Kars’tan Çobanoğlu, Taşlıova, İlhami Demir, Mevlüt İhsani ve ben Sivas’ın İmralı kazasına gittik. Salonda ön sırada oturan İmralı’nın genç kaymakamı Çobanoğlu’na 1956 yılındaki bir olayı hatırlattı. Çobanoğlu arkadaşı Aşık Mecit ile ilk kez Kars’ın dışına çıkıp Ağrı, Eleşkirt derken Taşlıçay’a gelirler. Yaz mevsimidir ve kahvede 30-40 kişi vardır. Murat çalıp söylerken gözlerini yumunca Çobanoğlu’nu dinleyen kaymakam Mecit’i yanına çağırıp “bu niye böyle gözünü yumuyor?” diye sorar. Mecit “efendim bu gözünü yumduğu zaman pirler ona haber veriyor…istediği zaman herkesin kalbini de söyler”

10

der. Ertesi günü kaymakam Çobanoğlu için bir askı hazırlar ve çiftini harmanını bırakan kahveye Murat’ı dinlemeye gelir. Kaymakam Çobanoğlu’na “arkadaşının dediğine göre sen askı açıyormuşsun. Bu mendilin içinde ne varsa bulacaksın” der. Ne yapacağını bilemeyen ve çok zor durumda kalan Murat kahvede saz çalarak dolaşırken dinleyiciler arasında yaşlı bir adam Murat’ı yanına çağırır ve “oğlum dün kaymakamın kolunda bir saat vardı, ama sazı çal ki kimse duymasın” der. Murat: Hazreti Yusuf’tan kaldı yadigar Takılır kollara insan içinde. deyince kaymakam “peki oğlum sen ne biliyorsun? Başka bir şey var mı içinde?” Murat İmralı’daki dinleyicilere “ Ben ne bileyim, evel Allah bilen ihtiyar” diyor. Murat yine yaşlı adamın yanına gelir. Yaşlı adam “kaymakamın yanında oturan da yüzüğünü koymuştur, korkma oğlum söyle.” Murat: Garip bir dünyada bülbül öter mi? Çalışmayan muradına erer mi? Ol Habib Ali’ye verdi hatemi (yüzük) Yadigar bıraktı divan içinde “Bravo be oğlum, maşallah ne biliyorsun?” Mecit, “Kaymakam Bey hele gör ki pirinin biri gelmiş.” Kaymakam, “Peki oğlum yine var mı içinde?” İhtiyar adam, “oğlum yanında oturan muhtardır. O da mührünü koymuş. Korkma git söyle.” Mühürü de bildikten sonra Kaymakam mendilin içinde başka bir şey olup olmadığını sorunca yaşlı adam Murat’a “yanında oturan “Bismillah” yazmıştır, git söyle.” Murat mendilin içinde olanları bir bir bilince kaymakam mendili açar saati Murat’ın koluna takar, sazın başına da elli lira asar. Ondan sonra Çobanoğlu kaymakamın Adapazar’ındaki hasta babası ile ilgili soruları yine ihtiyarın yardımıyla bir bir cevaplar. Murat bir ara ihtiyara “Allahını seversen gitme bir çay içelim öyle git” deyince ihtiyar “olur” der. Mecit ile dinleyicilerden topladıkları paraları saydıktan sonra terli terli hemen dışarı koşan Çobanoğlu ihtiyarı bulamaz. Nasıl olduysa ihtiyar adam ortadan kaybolmuştur (Sivas, İmranlı 24.Mart.1982 de kayıt edildi). Çobanoğlu dinleyicilere bir defa bile olsun kendisine yardım eden ihtiyarın Hızır olabileceğini söylemedi ama onu dinleyen herkes mendilin içinde olan herşeyi bilen bu yaşlı adamın ancak Hızır olabileceğini apaçık anlamıştı. Hızır kültü yalnız Anadolu’da değil Orta Doğu halkları arasında da yaygın bir inanıştır. Kuran’da Hızır’dan hiç söz edilmemesine rağmen tüm tasavvuf ve tarikat çevrelerinde, Zerdüştlük, Hıristiyanlık, Yahudilik ve Şamanizm gibi inançlarda Hızır’dan sözedilir. Değişik kalıplarda görünebilen Hızır kahvede olduğu gibi ihtiyar bir adam veya genç bir çocuk olabilir. Çobanoğlu gibi darda kalanlara yardım eder ve işini bitirince aniden ortadan kaybolur. Çobanoğlu acemi er eğitimini Denizli’de yapar. İlhamlı bir aşık olduğu için asker ve çavuşların beddua eder korkusuyla ondan çekindiklerini söyledi. Bir gün depo astsubayı İlhan bir terzihanede bir başkası ile oturuyordu [O da astsubay ama sivil giyinmiş]. Sivil astsubaya bir hafta hapis vermişler…Terzi

11

[sivil astsubayı göstererk Murat’a] “bu adama da birşeyler söyle, sen ilhamlısın, deyince: Çobanoğlu derki kalmamış vefa Sağlık olursa sürersin sefa Anladım kumandan çekmişsin cefa İnşallah kurtulursun yarın efendim. Sivil astsubayın cezası resmen ertesi günü bitiyormuş. Çobanoğlu’nun söylediği son dörtlüğü duyunca arkadaşı depo astsubayına:”Sen bunun elinden silahını al, yazık değil mi böyle bir adama” der. Sonra Murat’a dönerek “sen nasıl bildin yarın çıkacağımı?” diye sorar. Çobanoğlu bana: “Ben ne bileyim, söyleten Allah.” dedi. Acemi Birliğindeki çavuşlar her gece onun hikaye söylemesini istemişler. Hikayeyi en can alıcı yerinde bırakmama rağmen çavuşlar ‘Bu adam beddua eder diye bir şey söyleyemiyorlardı…Öyle bir hikaye söyledim ki tam otuzbeş günde zor bitirdim (Söyleşi 8.Ağustos.1982). Halk eski zamanlarda şamanlardan, sonrada bakşılardan beklediklerini Anadolu’daki badeli aşıklardan bekler. Ardanuçlu Aşık Efkari’nin (1900-1980) rüyasında bade içtiği duyulunca civar köylerden hastalar akın etmeğe başlar. Köylüler daha iyi ürün alabilmek için Aşık Efkari’nin ilk tohumu ekmesini ve ilk buğday başağını kesmesini isterler (Koşay, 1966: 16). Karslı Aşık Üzeyir Pünhani bir konuşmamızda badeli aşıklardan Posoflu Aşık Müdami’nin (1914-1968) üç cilt Şemsil Maarif kitabını kullanarak güçlü büyüler yaptığını hatta arpayı duvarda yürüttüğünü gözleriyle gördüğünü, Aşık Şeref Taşlıova da Kars yakınındaki bir köye çalıp söylemek için gittiğinde yaşlı bir kadının ondan kaybolan kazını bulmasını istediğini söyledi. RÜYADA TANRI TARAFINDAN KAZANDIRILAN BİLGİLER Şamanlık hakkındaki bilgiler genç adaya usta şamanlar tarafından öğretilmesine rağmen en önemli bilgiler derin uykudayken bir ruh tarafından öğretilir. Bu ruh ayami gibi bir kadın, daha önce ölen usta bir şaman ya da “ak saçlı yaşlı bir ihtiyar” olabilir (Mikhailovskii, 1895: 153). Daha öncede gördüğümüz gibi Anadolu’daki badeli aşıkların çoğu “ümmi” olmalarına rağmen derin uykudayken Kuran’ı okumayı öğrenmişler ve birçok kutsal bilgiler edinmişlerdir. Murat Çobanoğlu da rüyasında Kuran’ı okuyabilir ama uyanınca okuyamaz. Rüyada kutsal veya yarı kutsal kişiler tarafından verilen bu bilgilerin Tanrı tarafından gönderildiğini kabul etmezsek o zaman hiç okuma-yazma ve Arapça bilmeyen birinin rüyada aniden Kuran’ı okumaya başlaması, Türkçeden başka dil bilmeyen birinin rüyasında iki-üç dili birden öğrenivermesi, ya da daha önce hiç saza dokunmamış olan Aşık Garip veya Emrah’ın rüyadan sonra usta bir aşık gibi nasıl saz çalabildiklerini açıklamak dahada zorlaşır. Emrah pir elinden bade içtikten sonra 366 damarının yanmağa başladığını söyler. Derin uykudan uyanıp kendine gelince daha önce kendinden deyişler söyleyemeyen Emrah babasını karşılaşma yapmaya çağırır ve onu zor durumda bırakır. Karşılaşma sırasında herkes Emrah’ın

12

kutsal bilgiler edindiğini anlar çünkü rüyadan önce Emrah’ın bu bilgilerden tamamen yoksun olduğu herkesçe bilinir (Emrah ile Selvi,1971:13-19). GEREK ŞAMAN GEREKSE AŞIK RÜYADA YENİ BİR İSİM VE YENİ BİR KİMLİK KAZANIR Şamanizm konusunda birçok kitaplar yayınlayan ünlü bilgin Mircae Eliade, şaman olmak isteyen bir adayın derin uykuya dalıpta kendinden geçtiğinde yeni bir dil öğrendiğini ve yeni bir isim aldığını, böylece yeni bir kimlik kazandığını yazıyor (Eliade: 65, 93). Tanrılara ulaşmak için yola çıkan şamanın ruhu çeşitli kuşlardan yardım alır. Örneğin; Çelkanlı’larda ay ganatlı garaguş herzaman şamanın önünde uçar, olup bitenleri ona –kendi dilinde- haber verir ve şamanın gelmekte olduğunu Bay Ülgen’e bildirir. Diğer Türk boylarında karakuş, cennet kuşu merkut, karlık, kaz, kartal, turna gibi kuşlardan da söz edilir (Potapov, 1996: 107-117). Yakut şamanizminde kuşlar değil ama atın çok önemli bir yeri vardır. Yakutlarda at ve şaman birbirinden ayrı düşünülemez. Yolculuğa çıkmağa hazırlanan bir şaman at derisinden uzun bir cübbe giyince kendisinin bir at olduğunu düşünür, başını sağa sola sallayarak kişnemeye başlar (Diachenko, 1994: 265-271). Castagne` de Kırgız-Tatar bakşının yolculuğa çıkmağa hazırlanırken çadırda bir köpek veya öküz gibi sesler çıkardığıni, bir kuzu gibi melediğini yazar. (Castagne`: 93). Tanrılara ulaşmak için uzun yolculuğa çıkacağı zaman çeşitli hayvanların kimliğine bürünen veya onların yardımıyla gökte bir kuş gibi uçan, bir at veya bir geyik gibi yol alan şaman bu hayvanlarla onların kendi dillerinde konuşur. Adayın öğrendiği bu dil kuşkusuz Arapça veya Farsça değil ama doğanın dilidir. Örneğin; Tunguz şaman da kendinden geçtiğinde doğanın dilini anladığını söyler (Lehtisalo:1-34). Hastalık ve simgesel ölümden sonra şaman adayı yeni bir kişilik ve yeni bir ad kazanır (Eliade: 64, 65). Avam Samoyed adlı bir şaman çiçek hastalığından üç gün ölü gibi yatar ve bu süre içinde bir denizin ortasına götürülür. Denizin ortasında çiçek hastalığı birden konuşmağa başlar ve “su tanrılarından sana şaman olma armağanı verildi, senin şaman adın bundan böyle “Huottarie” yani “Dalgıç” olacak” der. Hasan’ın Şenlik, Hüseyin’in Sümmani olması gibi Avam Samoyed te Dalgıç mahlasını alır. Anadolu aşıklarının rüyada bir güzele tutulmaları gibi Avam Samoyed te sudan çıktıktan sonra bir dağa tırmanır, orada çıplak bir kadınla karşılaşır ve memesini emmeye başlar, ama bu kadın bir sevgili değil su tanrıçasıdır. Dalgıç’a “sen benim çocuğumsun onun için seni emzirdim, sen birçok zorluklarla karşılacaksın ve çok yorulacaksın” der. Su tanrıçasının kocası ile yeraltı dünyasının tanrısı yeraltına inebilmesi için Dalgıç’a iki yardımcı verirler (Eliade, 1974: 39) Şenlik ve Sümmani gibi diğer aşıklar da rüyada yeni bir kimlik ve yeni bir isim (mahlas) alırlar. Artvin’in İphan köyünden Osman, rüyasından Aşık Mahiri olarak uyanır: Binikiyüz seksen iki tarihte Mahir ismin aşikare dediler

13

Aşık Kul Muhibbi’nin adı da pirler tarafından verilen bir armağandır: Kul Muhibbi adın bahşiştir bizden Sıyırdık perdeyi kaldırdık yüzden (Özder: 11). Sözlü gelenekte mahlas bir imza işlevini de yüklenir. Her aşık kendinden söylediği deyişin en son dörtlüğünde mahlasını söyleyerek o deyişe imzasını atmış olur. Badeli olmayan aşıkların büyük bir çoğunluğu da sonu “i” ile biten bir mahlas alırlar: Efkari, İlhami, Selmani, İhsani, Feymani gibi. İlhamlı aşık olduğunu söyleyen Murat ta önceleri Yamani mahlasını kullanırken sonra nedense soyadını mahlas olarak kullanmağa başlamıştır. ŞAMANLAR DAVUL SESİYLE AŞIKLAR İSE SAZ SESİ İLE KENDİLERİNE GELİRLER Altaylı şaman, hastasının kaybolan ruhunu bulup yeryüzüne getirmek için yeraltı dünyasına iner ve Erlik Han’ı ziyaret eder. Yeryüzüne dönüp oturunca, “ biri şamanın elinden davulunu alır ve [davula] üç defa vurur. Davul sesini duyan şaman uykudan uyanıyormuş gibi gözlerini oğuşturur ” (Eliade, 1974: 203). Böylece davul sesi şamanı başka bir dünyadan geri getirir. Saz sesi de aşıkları derin uykusundan uyandırır. Örneğin, sabah olmuş, güneş yükselmiştir ama Artvin’li Osman (Aşık Mahiri 1850-1914) derin uykusundan ayılamamıştır. Kızkardeşi Mihriban erkek kardeşinin öldüğünü sanar ve kefen aldırmak için köyünden (İphan) bir tanıdığını Erkinis nahiyesine gönderir. Orada meşhur usta Aşık Muhibbi Baba ile karşılaşan köylü olup bitenleri anlatınca Aşık Muhibbi adamın aldığı kefeni hemen geri vermesini söyler. İkisi birlikte köye geldiklerinde Osman hala derin uykusundadır. Rüyasında üç pirin elinden bade içmiş ve diğer badeli aşıklar gibi o da Kuran okumayı öğrenmiştir. Aşık Muhibbi sazına düzen verdikten sonra: Ne düşmüşsün çocuk hab-ı gaflete Uyan yavru uyan göreyim n’olmuş Çok mu daldın erenlerle sohbete? Aç gözün uykudan sorayım n’olmuş. Ağzının etrafında beyaz beyaz lekeler olan Osman (Aşık Mahiri) saz sesini duyunca ağır ağır gözlerini açar. Köy halkı hayret içinde olup bitenleri izlemektedir. Bir yaşlı kadın “Gu, herif hortladı m’ola” diyerek hayretini gizleyemez (Gökalp,1960: 2250-2252). Adil Özder, “rüyasından sıyrılan aşık kendinden geçmiş ve şaşkına dönmüştür” diyor. Öldü sanılan aşığı badeli bir aşığın gelip sazı ile uyandırması gerekir. Eğer kendi haline bırakılırsa “uzun süre kendine gelemez” (Özder: 7-8). Sarıkamış’ın Başköy’ünden başka bir aşık ta onüç yaşında kuzuları güderken düşer ve uyuyakalır. Derin uykudan uyanması için getirilen aşık yanında saz çalınca uyanır ve kendine gelir (Kazmaz: 6). Eski aşıklardan Aşık Nihani (1885-1967) Sümmani’nin yardımıyla, Sarıkamışlı Aşık İlyas ta başka bir aşığın sazın tellerine vurmasıyla derin uykularından uyanırlar (Kazmaz: 6).

14

Yusufeli’li Huzuri (1886-1951) bir gece dinleyicilerinin ısrarı üzerine irticalen Lütfü Bey adlı bir hikaye anlatır. Hikayede Lütfü Bey derin uykusunda bade içer ve kendinden geçer. Babası Mirza Bey koşup oğlunun yanına gelir ama oğlunu uyandıramaz. Mirza Bey oğlunun derdine çare bulanı her isteğine kavuşturacağını duyurur. Yüzotuz yaşlarındaki bir kadın “kocakarı” ilaçlarını alıp konağa gelir ama bir hastalık bulamaz. “Aşık olmuştur, sazlı bir aşık getirin, çalıp söylesin, kalkar ve kendi derdini söyler” der. Bunun üzerine şehirde bulunan Aşık Hicrani çağrılır. Mirza Bey oğlunu uyandırmasını ve konuşturmasını emreder. Sazın sesini duyan oğlu Lütfü Bey doğrulup kalkar Hicrani’nin elinden sazı çekip alır ve deyişler söyler. Eski aşıkların yaşamlarını konu alan diğer hikayelerde örneğin, daha önce sözünü ettiğim Aşık Garip hikayesinde de hiç saz çalmasını bilmeyen Resul, saz ile onu uyandırmaya çalışan yaşlı komşunun elinden sazı kapıp kırk yıllık usta gibi çalmaya başlar. Emrah ile Selvi,

hikayesinde de hikaye kahramanı derin uykusundan usta bir aşığın sazı ve sözü ile uyanır. Murat Çobanoğlu rüyada bir insanın saz çalmayı öğrenemeyeceğine ama Kuran okumayı öğrenebileceğine inanıyor. Ağrı’da oturan ve asıl adı Turan olan Aşık Mihmani’nin rüyada Kuran okumayı öğrendiğini, Bayram Hoca adlı ilhamlı aşığın da rüyada Kuran okuduğu için aşıklığı bıraktığını ve Sivas’ta hocalık yaptığını söyledi (Söyleşi, Kars 4.7.1982). Hatırlayacağınız gibi Çobanoğlu “ilhamlı aşık ya saz sesine uyanır, ya ezan sesine uyanır” demişti. Ezan sesiyle uyanmak İslam dinininin kabulünden sonra eklenmiş bir unsur olabilir. İslam dininin hoş görmediği bir müzik aletinin (saz) sesiyle uyanmak yerine kutsal ezan sesiyle uyanmak bu mesleğin bir şeytan işi değil de yarı kutsal bir meslek olduğunu da vurgulamaktadır. ŞAMAN ADAYI VE AŞIK HASTALANARAK SİMGESEL BİR ÖLÜM GEÇİRİR Mircea Eliade, Myths Dreams and Mysteries adlı kitabında (London, 1960: 59-72) rüya görmenin ve ağır hasta olmanın şaman olmada iki önemli unsur olduğunu yazar. Buryatlar da ağır hastalanma ve rüyanın şaman olmada iki önemli faktör olduğunu bilirler (Eliade, 1974: 43). Simgesel ölüm ve yeniden hayata dönme şamanlığa giriş ayinlerinde sıkça görülür. Sofron Zateyev adlı Yakut şaman genel bir kural olarak şaman adayının simgesel bir ölümden geçtiğini ve çadırda (yurt) yemeden içmeden üç gün ölü gibi yattığını (Eliade: 36), başka bir şaman ise üç ile yedi gün arasındaki sürede adayın uzuvlarının bedeninden ayrıldığını ve tenha bir köşede yerde zorlukla nefes alıp ölü gibi yattığını söylüyor. Çobanoğlu da hasta olduğunda ciğerlerinin kapandığını ve nefesi omuzdan aldığını söylemişti. Tunguz şaman Ivan Cholko da bir şaman adayının hastalanmasının, bedeninin parçalanmasının ve kanının kötü ruhlar tarafından içilmesinin şart olduğunu öne sürüyor. Avam Samoyed adlı şaman çiçek hastalığından üç gün ölü gibi yatar. Bir Tunguz şaman ise bir yıl hasta yattığını, bu süre içinde türküler söyleyerek birazda olsa kendini iyi hissettiğini, şaman atalarının gelip ona rüyada şamanlığı öğrettiğini anlatır (Eliade: 43, 39). Bazı şaman adayları hastalık geçirmezlersede giderek davranışlarını değiştirirler. Örneğin, ıssız yerlerde zaman geçirmeyi, oralarda dolaşmayı ve uyumayı çok severler. Genellikle dalgın ve çok düşüncelidirler. Bu belirtiler yeni bir hayatın belirtileridir (Eliade: 35). Erzurumlu Aşık Reyhani ve Karslı Aşık Üzeyir Pünhani de aşık olmadan önce aynı belirtileri göstermişlerdir. Örneğin Aşık Reyhani onüç

15

yaşlarında iken Kaygana Deresi diye bilinen bir yere gider, oralarda yalnız başına dolaşır, namaz kılar, ağlarmış (Söyleşi, Erzurum 10 Şubat 1982). Ardanuçlu Aşık Efkari de (Adem Şentürk) Murat Çobanoğlu gibi ağır hasta olur. Köyde doktor olmadığı için hocanın tavsiyesine uyarak onu bir ziyarete götürürler. Sonra kendini dedelerinden Aşık Cesimi’nin (1835-1917) uyuyakaldığı Garip Mezarının yanındaki pelit ağaçının dibine bulur. Yarı baygın halde sayıklar, “yükseklere uçar ve görmediği şeyleri görür.” Genç Adem’i pelit ağacının dibinden kaldırıp eve götürürler ve evde kendini bilmeyerek kırk gün yatar. İlkbaharda iyileşip gözlerini açtığı zaman kendinde bir başkalık hisseder (Özder: 9-10). Yukarıda sözünü ettiğim Artvin’li Osman’ın (Aşık Mahiri) kızkardeşi de erkek kardeşinin öldüğünü sanarak bir tanıdığını kefen almak için Erkinis nahiyesine gönderir.

ŞAMANLAR VE AŞIKLAR

Şaman ve aşık adaylarının mesleğe girişlerinde ilginç benzerlikler göze

çarpıyor. Aşıklar pınarbaşı, çeşmebaşı ve mezarlıklarda derin uykuya dalarlar,

şamanlar da tanrılara ulaşabilmek için suların geldiği pınarlardan yeraltına

inerler. Bazı kültürlerde de mezarlıklar şamanların mesleğe giriş için tercih

ettikleri yerlerdendir. Mesleklerinin gereğini yerine getirebilmek için Hızır ve

pirler aşıklara, çeşitli koruyucu ve yardımcı ruhlar da şamanlara yardım eder.

Hem aşık hem de şaman adayı rüyada önemli bilgiler edinir. Şamanlar

kendilerinden geçtiklerinde çeşitli ruhlardan şamanlık mesleğini öğrenirler,

aşıklar da İslam dinindeki uluların elinden içtikleri veya yedikleri şeylerle

hazırlıksız deyişler söyleme yeteğini kazanırlar. Her iki grup ta derin

uykularında yeni bir ad, yeni bir kimlik ve yeni bir dil öğrenir. Şamanlar davul

sesiyle aşıklar ise saz (ezan) sesi ile uyanırlar. Aşık ya da şaman olmak için

rüya görmek ve ağır hasta olmak her iki grup için de önemlidir.

SONUÇ Kuşkusuz ki Çobanoğlu’nun rüyada neler gördüğünü tam olarak bilmemiz olanaksız. Murat, Aşık Şenlik’in son çırağı olan babasından Aşık Şenlik ve badeli aşıklar hakkında birçok şeyler dinleyerek büyüdüğü için kafasında bir “badeli aşık” modeli geliştirdiğini ve ergenlik çağına girince bu modelin beklentileri doğrultusunda bir davranış sergilediğini söyleyebiliriz. İlginçtir ki Çobanoğlu ve bade içtikleri kabul edilen eski ustaların aşık olma sürecinde gösterdikleri bu davranış şekli Orta Asya ve Sibirya’daki Türk boyları arasında eskiden çok yaygın olan şamanizmin yüzyıllar boyunca birçok değişikliklere uğrayarak Anadolu’da kendini göstermesidir. ________________________________

16

YARARLANILAN KAYNAKLAR Ensar Aslan, Çıldırlı Aşık Şenlik, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayını No. 4, 1992. J. Castagne`, “Magie et exorcisme chez les Kazak-Kirghizes et autres peoples Turcs Orientaux.” Revue des etudes Islamiques 4 (1930): 99 Viladimir Diachenko, “The Horse in Yakut Shamanism,” Shamanism in Central Asia and the Americas adlı kitapta. Editörler: Gary Seaman ve Jane S. Day. Colorado: The University Press of Colorado, 1994. Mircea Eliade, Shamanism. Princeton: Princeton University Press, 1974. Emrah ile Selvi, İstanbul: Halk Kitapçılık, 1971, sayfa 13-19. Yıldıray Erdener, “Baksı I ve BaksˆII” Türk Folklor Araştırmaları 349, 350 (1978): 8399-8402, 8427-8429. _________, Erdener, The Song Contests of Turkish Minstrels, New York & London: Garland Publishing, 1995. Mehmet Gökalp, “Mahiri ile Mahtapan Hikayesi” Türk Folklor Araştırmaları 135, (1960): 2250-2251. Ronald Grambo, “Sleep as a Means of Ecstasy and Divination” Acta Ethnographica

Academiae Scientiarum Hungaricae, Tomus 22 (1973): 417-441. Michael Harner, The Way of the Shaman, San Francisco: Harper, 1990. A.T. Hatto, Shamanism and Epic Poetry in Northern Asia, London: School of Oriental and African Studies, 1970. İhsan Hınçer, Aşıklık, Bade içme, İrtical, Atışma ve Muamma, Türk Folklor Araştırmaları 20 Yıl Özel Sayısı (1968): 30-32. Abdülkadir İnan, Şamanizm, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1972. Süleyman Kazmaz, Aşık İlyas, Ankara, 1946. Hamit Koşay, Susmuş Saz. Ankara: Aydınlık Basımevi, 1966. T. Lehtisalo, “Beobachtungen über die Jodler,” Journal de la Societe Finno- Ougrienne, XLVIII, 2 (1936-37): 1-34.

17

V.M. Mikhailovskii, “Shamanism in Siberia and European Russia,” Journal of Royal Anthropological Institute 24 (1895): 62-158. M.Adil Özder, Doğu İllerimizde Aşık Karşılaşmaları, Bursa: Emek Basımevi, 1965. Langloh K. Parker, The Euahlayi Tribe: A Study of Aboriginal Life in Australia. London: Archibald Constable, 1905. Potapov, “The Shaman Drum as a source of Ethnographical History,” Shamanism in Siberia adlı kitapta. Editörler: V. Dioszegi ve M. Hoppal. Budapest: Akademiai Kiado, 1996, 107-117. Wilhelm Radloff, Proben der Volksliteratur der Türkischen Ståmme Vol. IV, St. Petersburg: Kaiserliche Akademie der Wissenschaften, 1882. ______Radloff, Proben der Volksliteratur der Türkischen Ståmme Vol.V St. Petersburg: Kaiserliche Akademie der Wissenschaften, 1885. Mark Slobin, Music in the Culture of Northern Afghanistan, Tucson, Arizona: The University of Arizona Press, 1976. Micheline, Pierre Centlivres ve Mark Slobin, A Muslim Shaman of Afghan Turkistan,” Ethnology 10 (1971): 162 Fikret Türkmen, Aşık Garip Hikayesi, Ankara: Baylan Matbaası, 1974. Muzaffer Uyguner, Türk Folklor Araştırmaları, 275 (1972): 6341. Victor Zhirmunsky, The Legend of Singer’s Calling, (Legenda o prizvanii pevtsa) Issledovaniia po istorii kultury naradov vostoka. Chadwick ve Zhirmunsky, Oral Epic of Central Asia, Cambridge: Cambridge University Press, 1969.