diş dostu journal january 2010

16
OCAK 2010 1 Yeni Bir Yıla, Yeni Bir Döneme Merhaba... Dr. Seyhan Gücüm D eğerli Diş Dostu Ailesi, 2010 yılına girdiğimiz bu yeni yıl- da, yeni bir döneme hep beraber mer- haba diyoruz. Yeni yıl, yeni dönem her zaman hepimizin ha- yatında yeni umutlar taşır. Bu bizler için yeni mo- tivasyon, gerçekleştirmek istediklerimiz için yeni bir kuvvet demektir. İşte bizler de ülkemizdeki ağız sağlığı bilincini yükseklere taşımaya gönüllü kişi- ler olarak bu kuvvetle tekrar ve yeni bir hamle için- de olma umudunu taşımalıyız. Ülkemizin içinde bulunduğu ağız sağlığı düzeyi hepimizin malumu. Biz “Diş Dostu” ailesi olarak “Bu konuda neler yapabiliriz?” diye yola çıktığı- mızdan beri epey yol aldık. Ama bunun yeterli ol- duğunu söylemek için henüz çok erken. Bu nedenle hepimize büyük görevler düşüyor. Bu dönemde hem “Dişhekimliğinde Kalite” hem de “Diş Dostu Gönüllülerinin Eğitimi” projeleri öncelikli olarak gündemimizde yer alacak ve bu projelerle paralel olabilecek nitelikte başka proje- ler de önemle desteklenmeye çalışılacaktır. Bu sı- rada yardımlarınız hepimize güç katacaktır. Kendi mesleğimizle ilgili topluma karşı olan sosyal sorumluluk görevinin bilincinde olan gönül- lü topluluğu olarak birlikte hareket edeceğimize inanıyorum. Bu sayede genel vücut sağlığının önemli bir par- çası olan ağız sağlığı umuyoruz ki ilerde ülkemizde de gelişmiş ülkeler seviyesine çıkacak ve pırıl pırıl, sağlıkla gülümseyen insanlar ülkesine dönüşmüş olacağız. En azından bizler bu sorumluluğu taşıyan gö- nüllüler olarak üzerimize düşeni yapmaya çalışma- nın gönül rahatlığı içindeyiz. Hepinize iyi seneler! Dr. Seyhan Gücüm OCAK 2010 1

Upload: dis-dostu-dernegi

Post on 06-Mar-2016

237 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

includes interviews with Turkish celebrities, hints to promote caries, articles from famous dentists

TRANSCRIPT

Page 1: Diş Dostu Journal January 2010

OCAK 2010

1

Yeni Bir Yıla, Yeni Bir Döneme Merhaba...

Dr. Seyhan Gücüm

Değerli Diş Dostu Ailesi,2010 yılına girdiğimiz bu yeni yıl-

da, yeni bir döneme hep beraber mer-haba diyoruz.

Yeni yıl, yeni dönem her zaman hepimizin ha-yatında yeni umutlar taşır. Bu bizler için yeni mo-tivasyon, gerçekleştirmek istediklerimiz için yeni bir kuvvet demektir. İşte bizler de ülkemizdeki ağız sağlığı bilincini yükseklere taşımaya gönüllü kişi-ler olarak bu kuvvetle tekrar ve yeni bir hamle için-de olma umudunu taşımalıyız.

Ülkemizin içinde bulunduğu ağız sağlığı düzeyi hepimizin malumu. Biz “Diş Dostu” ailesi olarak “Bu konuda neler yapabiliriz?” diye yola çıktığı-mızdan beri epey yol aldık. Ama bunun yeterli ol-duğunu söylemek için henüz çok erken.

Bu nedenle hepimize büyük görevler düşüyor. Bu dönemde hem “Dişhekimliğinde Kalite” hem de “Diş Dostu Gönüllülerinin Eğitimi” projeleri öncelikli olarak gündemimizde yer alacak ve bu projelerle paralel olabilecek nitelikte başka proje-ler de önemle desteklenmeye çalışılacaktır. Bu sı-rada yardımlarınız hepimize güç katacaktır.

Kendi mesleğimizle ilgili topluma karşı olan sosyal sorumluluk görevinin bilincinde olan gönül-lü topluluğu olarak birlikte hareket edeceğimize inanıyorum.

Bu sayede genel vücut sağlığının önemli bir par-çası olan ağız sağlığı umuyoruz ki ilerde ülkemizde de gelişmiş ülkeler seviyesine çıkacak ve pırıl pırıl, sağlıkla gülümseyen insanlar ülkesine dönüşmüş olacağız.

En azından bizler bu sorumluluğu taşıyan gö-nüllüler olarak üzerimize düşeni yapmaya çalışma-nın gönül rahatlığı içindeyiz.

Hepinize iyi seneler!

Dr. Seyhan Gücüm

OCAK 2010

1

Page 2: Diş Dostu Journal January 2010

OCAK 2010

2

Derleyen: Ebru Demirel

“Hayatımda Değişmeyen Tek Şey Değişim”

Melike Güner

Page 3: Diş Dostu Journal January 2010

OCAK 2010

3

Birçoğumuz onu “Ekmek Teknesi” dizisiyle tanıdı. Daha genç nesiller ise “Doktorlar” dizisiyle karşılaştı

bu yetenekle… Bu sayıdaki Hoş Sohbet konu-ğumuz “Mahallenin Muhtarları”, “Hayat Bağ-ları”, “Kızlar Yurdu”, “Organize İşler” gibi bir-çok başarılı projede yer almış ve oyunculuk ka-riyerinde emin adımlarla ilerleyen “Melike Gü-ner”. Şu sıralar uzun bir dinlenme döneminde olan genç oyuncu Melike Güner tiyatro, oyun-culuk, gelecek ve yaşamıyla ilgili tüm detayla-rı siz Diş Dostu okurları için anlattı.

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?Nasıl karar verdiğimin çok da farkında deği-lim aslında. Şimdi düşününce zaten o yaşta hayata dair böyle önemli bir karar almak zo-runda olmak çok gergin bir durum bence. Ama ben şanslılardanım sanırım. Çocukluk hayalimi hatırlayıp, onun peşine düştüm ve kararımı vermiş oldum.

Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?Olmak istediğim yerde olmayı.

Bildiğimiz kadarıyla İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunusunuz. Neler değişti bugüne kadar?Mezun olurken almış olduğum birçok karar de-ğişti aslında. Ama en önemlisi “tiyatro yapmama kararımın” değişmiş olması sanırım. Çünkü şu anda da tiyatro yapmamayı düşünemiyorum.

Televizyonda ilk deneyiminizi “Hayat Bağları” dizisiyle yaşadınız. Biraz o dönemden bahseder misiniz?“Henüz öğrenci olduğum, televizyon dünyası-nı hiç tanımadığım ve her şeyin çok daha kolay olduğunu düşündüğüm daha naif bir dönem-di.” diyebilirim.

“Mahallenin Muhtarları”, “Ekmek Teknesi”, “Organize İşler”, “Doktorlar”... Sayamayacağımız kadar dizi, film ve bir o kadar da tiyatro oyunu... Hepsini bir arada yürütebilmeyi nasıl başarıyorsunuz? Nereden besleniyorsunuz?Şu aralar uzun bir dinlenme dönemindeyim aslında… Ama hem tiyatro hem de dizi yaptı-ğım dönemlerde gerçekten de insanüstü bir tempoda çalışmak zorunda kalıyordum. Ama yaptığınız işi sevdiğinizde bu bile bir keyif kaynağı oluyor. Çünkü sevdiğiniz bir işi yapı-yor olmak, insanı yeterince besleyen bir şey bence.

En son “Doktorlar” dizisinde oynadınız. Çok sevilen bir dizi ve çok sevilen “Zenan” karakteri... Böyle bir başarı bekliyor muydunuz?Açıkçası nasıl bir başarıya ulaştığı hakkında pek de fikir sahibi değilim. Ama sevildiğini dü-şünüyorum. En azından insanlardan aldığım tepkiler böyleydi.

Dizi neden sona erdi?Hiçbir fikrim yok. Zira benim konum değil bu. Benim anladığım tek şey “oynamak”.

“Çok daha farklı bir rol gelse keşke!” dediğiniz oldu mu hiç?Özellikle dizilerde bir karakteri uzun süre oy-nadıktan sonra sanırım bütün oyuncular ister böyle bir şeyi.

Canlandırdığınız roller arasında size en yakın gelen karakter kimdi?Ben böyle yakınlıklar kurmayı çok doğru ve sağlıklı bulmuyorum açıkçası.

Peki siz gerçekte nasıl bir karaktersiniz?Sanıyorum bir ikizler burcu insanı olduğum için olacak ki “hayatımda değişmeyen tek şey değişim”. Bu sebeple tüm hayatımı bir parag-rafta anlatmam mümkün olmayacak.

Olmak istediğiniz yerde misiniz?Daha çok yolum var. Ama en azından olmak is-tediğim yoldayım diyebilirim.

Şu ana kadar hep asi, hırçın rollerde izledik sizi. Hep böyle mi gidecek?Hep böyle gitmemesini umarım. Zira her işte olduğu gibi oyunculukta da sınırları zorlamak, farklı şeyler yapmak insanı geliştiriyor.

Genellikle izleyiciler oyuncuları canlandırdığı karakterle özdeşleştirirler. Böyle bir tedirginliğiniz var mı?Hiç böyle bir tedirginlik duymadım.

“Sevdiğiniz bir işi yapıyor olmak, insanı yeterince

besleyen bir şey.”

Page 4: Diş Dostu Journal January 2010

OCAK 2010

4

Oyuncu olmanız özel hayatınız söz konusu olduğunda avantaj mı yoksa dezavantaj mı?Hayatta sizin için neyin önemli olduğuna bağlı aslında. Ama benim için avantajları, dezavan-tajlarından fazla diyebilirim.

“Hayalinizdeki rol nedir?” diye sorsak...Hayalini kurduğum belirli bir rol yok ama hayal etseydim sanırım beni zorlayacak ve “Ben şimdi ne yapacağım?” dedirtip, uykumu kaçıracak bir rol olurdu.

Sizce Melike Güner nasıl bir oyuncu? “Bu soruyu benim yanıtlamam çok da doğru olmaz.” diye düşünüyorum. Ama kendimi iz-lerken sürekli eleştirdiğimi söyleyebilirim.

Diziler sürekli başlayıp bitiyor. Bir oyuncu olarak bundan nasıl etkileniyorsunuz?Bu işin doğası da bu… Yani benim değişken doğama çok uygun aslında. Yapılacak tek şey keyfini çıkarmak. Çünkü her iş yeni bir yolcu-luk, yeni bir hayat aslında.

Tiyatro DOT oyuncususunuz. Buradaki çalışmalarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?Tekrar tiyatro yapmak istememe neden olan DOT’la dört yıl önce tanıştım, birçok oyunda oy-

nadım, birçok oyunda asistanlık yaptım. Şu anda da yeni bir oyunun asistanlığını yapıyorum.

Tiyatroda oyuncuyu zorlayan şey nedir?Tiyatro yapmak başlı başına zor bir iş zaten. Bu izleyici koltuğundan bile görülebilecek bir şey bence. Ama en önemlisi sahnede kesip başa alamıyorsun ya da hata yaptığında kaçıp gide-miyorsun.

Tiyatrodan beklentinizle, televizyondan beklentiniz arasındaki fark nedir?Birbirine çok yakın görünse de benim için za-ten bambaşka iki iş ve bambaşka doyumlar. Dolayısıyla böyle bir kıyaslama yapmak sağ-lıklı olmayacaktır.

Tango dersleri aldığınızı ve yan flüt çaldığınızı duyduk. Hala devam ediyor musunuz?Zaman zaman da olsa tango yapmaya çalışıyo-rum. Ama ne yazık ki flütle aram artık pek de iyi değil açıkçası.

Bundan sonra sırada hangi projeler var? Gelecek planlarınızdan bahseder misiniz?Çok sevdiğim bir söz var. “Tanrıyı güldürmek istiyorsan planlarından bahset.”

Hayatta olmazsa olmazlarınız nedir?Tek olmazsa olmazım kendimim.

Nelerin peşinde koşarsınız? Sizi ne mutlu eder?Aslında bunun cevabı “kocaman bir mutlu-luk”. İnsanı mutlu eden şeyler de zaman za-

man değişiyor, farklılaşıyor. O yüzden ben de değişen tüm duygularımın peşinden gitmeye çalışıyorum.

Bir gününüz nasıl geçiyor? Çalışma saatlerimiz ve günlerimizin bu kadar belirsiz olmasından kaynaklanıyor olsa gerek ki net bir cevap veremiyorum. Bilmiyorum açık-çası... Bir günüm bir günümü tutmuyor yani.

Bu yoğunluk içinde beslenmenize ve sağlığınıza dikkat edebiliyor musunuz? Elimden geldiği kadar. Ama zaman zaman is-tikrarımı kaybettiğim olmuyor değil.

5 kelimeyle kendinizi tarif etmenizi istesek...Heyecanlı, inatçı, duygusal, çalışkan, belki bi-raz da şımarık.

Ağız ve diş sağlığınız için neler yaparsınız? Çok sevdiğim süper bir dişhekimim var. O ne derse onu yapıyorum.

Değerli vaktini bize ayıran Melike Güner’e ve röportajda emeği geçen Dt. Arzu Baydar’a Diş Dostu ekibi olarak teşekkür ederiz.

“Her iş yeni bir yolculuk, yeni bir

hayat aslında.”

Page 5: Diş Dostu Journal January 2010

KISA KISA

OCAK 2010

5

Dünyanın en popüler gezici sergilerden biri olan The Robotzoo Sergisi ve gezdiği 12 şehirden sonra şimdi İstanbul’da...

Çocuklara yönelik eğitici bir sergi olan ve 8 adet dev biyo-mekanik interaktif hayvan robotlarından oluşan The RobotZoo Sergisi, ço-cukların hayvan anatomisini keşfetmesi amacıyla İstanbul’da! Kanyon’da

toplam 850 m²’lik bir alanda sergilenecek bukela-mun, gergedan, mürekkep balığı, ornitorenk, karasi-

nek, çekirge, zürafa ve yarasa gibi dev hayvan ro-botlarından oluşan The RobotZoo Sergisi, 30 Mayıs 2010’a kadar mi-

nik misafirlerini ağırlıyor. The Robot-Zoo Sergisi için tüm çocuklar ve aileleri

Kanyon’da buluşuyor.Çocuklara hayvan anatomisini merak uyandıran

eğlenceli oyun ve sürprizlerle anlatan The RobotZoo Sergisi, yenilikçi teknolojik konseptiyle öğrenmeyi daha

da keyifli hale getiriyor. The RobotZoo Sergisi, kişisel de-neyime odaklı eğitim mantığına dayanmakta.

www.robotzoosergisi.com

Dev Robotların İşgali!

Türkiye Fotoğraf Sa-natı Federasyonu danışmanl ığında Anadolu Hayat Emeklilik tarafın-dan her yıl gele-neksel olarak dü-zenlenen “Kadın Gözüyle Hayattan Kareler” fotoğraf yarışmasının bu yılki başvuruları, 01 Ocak-12 Mart 2010 tarihleri arasında gerçek-

leşiyor. Fotoğraf sanatına ilgi duyan amatör-profesyonel tüm kadınlara açık olan yarış-manın bu yılki konusu “Hayata Dair”...

Anadolu Hayat Emeklilik, kadınların ha-yata bakış açılarını farklı ve kalıcı bir yön-temle yansıtmalarına vesile olan ve gördüğü yoğun ilgi ile 4’üncü yılını kutlayan “Kadın Gözüyle Hayattan Kareler” fotoğraf yarış-masına tüm kadınları davet ediyor.

Kadın Gözüyle Hayattan Kareler 2010’un sonuçları, jüri değerlendirmesinin ardından 29 Mart 2010 tarihinde www.anadoluhayat.com.tr adlı web sitesinde yayınlanacak.

Beyoğlunda farklı bir lezzet mekanı olan Me-kan Restaurant, akşam yemeklerinde olduğu kadar öğlen yemeklerinde de alışkanlık yarat-maya aday. Sıcak atmosferi, enfes ev yemekleri ve tadına doyulmaz mezeleriyle müdavimi olacağınız Mekan Restaurant ile keyfinize ke-yif katabileceksiniz.

50 yıllık 2 dostun bir lezzet ustası ile tanışıp rüyalarını gerçekleştirdiği bu mekanda yemeğe olduğu kadar eğlenceye de doyacaksınız.

Mekan yemeklerini bugüne kadar tatmadıysa-nız lezzete doymamışsınız demektir. Mekan Res-taurant birbirinden leziz yemekleri, özel sıcakları

“Kadın Gözüyle Hayattan Kareler

2010”

ve etnik mezeleriyle sizleri farklı kültürlere götü-rüp önce damaklarınızı sonra sizleri mest edecek.

Dostlarınızla paylaşmak istedi-ğiniz özel günlerinizi unutulmaz kılan Mekan Restaurant ile nişan, nikah, evlilik yıl dönümleri ve do-ğum günleri gibi mutlu günlerin yanı sıra özel davetler ve yemekli iş toplantıları gibi organizasyonla-rı da bu farklı lezzet mekanında gerçekleştirebilirsiniz.

Mekan Restaurant hakkında ayrıntılı bilgiye www.mekanres-taurant.com adresinden ulaşabi-lirsiniz.

Beyoğlu’nda Farklı Bir Lezzet Mekanı

Mekan RestauRant

Page 6: Diş Dostu Journal January 2010

AĞIZ SAĞLIĞI

OCAK 2010

6

Bütün dünyada olduğu gibi ülke-mizde de en sık görülen doğumsal anomali dudak-damak yarıklarıdır.

Her 1.000 doğumdan birinde rastlanan dudak yarığı erkeklerde daha sık görülürken her 2.500 doğumdan birinde rastlanan damak yarığı ise kızlarda daha sık görülmektedir.

Diğer doğumsal anomalilere oranla çok daha fazla görülmesine rağmen dudak-damak yarıklı bireylerin bütünsel tedavileri ülkemizde her za-man istenilen düzeyde başarıyla yapılamamak-tadır. Bu durumun birçok sosyoekonomik nede-ni olmasının yanı sıra bu tedavilerle ilgilenen kamu ya da özel sektörde, multidisipliner çalış-ma gruplarının çok az hatta bütün ülke içinde sadece birkaç tane olması en temel sorundur. Multidisipliner çalışma kavramını kullanırken bu konuyla ilgili birçok disiplinin birlikte çalış-ması yani bir takım çalışması kastedilir.

Aslında bizim burada söz ettiğimiz “takım çalışması” kavramı, klasik multidisiplin söz-cüğüyle açıklanamaz. Çünkü bu kavramda bir-den fazla disiplinin varlığı söz konusudur fa-kat bunların birbirleriye nasıl bir ilişki içinde oldukları belirsizdir. Dudak-damak yarıklı bi-reylerin tedavilerinde rol alan bütün disiplinle-rin, hastanın doğumundan tedavinin bitimine kadar (planlamadan başlayarak, tedavinin bü-tün aşamalarında) birlikte interaktif bir şekilde çalışması gereklidir. Bu nedenle bu tür takım-lara “interdisipliner çalışma grupları” adını vermek daha doğru olacaktır.

Dudak-damak yarıklı bireylerin tedavilerin-de yukarıda söz edilen temel sorunun yanı sıra ülkemizin diğer bir büyük sorunu da hem he-kimlerin hem de ailelerin bu konuda çok az bil-gi sahibi olmalarıdır. Dudak-damak yarıklı bi-reylerin takım çalışmasıyla yürütülen tedavile-rinin başarılı olabilmesi için takım içinde olma-yan fakat bu tip hastalarla karşılaşma olasılığı yüksek olan diğer hekimlerin de bu konu hak-

Diğer doğumsal anomalilere oranla çok daha fazla görülmesine rağmen dudak-damak yarıklı bireylerin “bütünsel” tedavilerinin her zaman istenilen düzeyde yapılabilmesi için takım çalışması esastır.

Dudak-Damak Yarıklarında Takım ÇalışmasıDoç. Dr. Toros Alcan

Page 7: Diş Dostu Journal January 2010

AĞIZ SAĞLIĞI

OCAK 2010

7

kında asgari bilgiye sahip olması gereklidir.Bu yazının amacı hem bu takımların içinde

hem de dışında olabilen biz dişhekimlerine dudak-damak yarıklı bireylerin tedavilerinin temel aşamalarını kısaca hatırlatmaktır.

İnterdisipliner çalışma gruplarında genelde 2 temel grup vardır:

• Hekimler• Hekim olmayan uzmanlarHekim grubu da temel olarak 2 ana gruba

ayrılır:• Tıp hekimleri• DişhekimleriDudak-damak yarıklı bireyle karşılaşma sı-

rasına göre takıma ilk dahil olan, daha doğum öncesi ultrasonografi incelemelerinde kadın-doğum ve hastalıkları uzmanı ve/veya radyo-loji uzmanıdır. Gelişen tıbbi görüntüleme tek-nikleri sayesinde dudak-damak yarıklı embri-yolar artık daha rahat tespit edilebilmektedir. Fakat bu gelişme farklı bir etik tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Anne adaylarına so-runlu bir bebeğe sahip olacakları söylendiğin-de farklı tepkiler (düşük yapma isteği vb.) gel-mektedir. Bu yüzden bu bilginin saklı kalma-sını isteyen uzmanlar olduğu gibi, bu bilginin aile ile paylaşılmasını hatta mümkünse anne karnında cerrahi girişim yapılmasını savunan uzmanlar da vardır.

Doğum sonrası pediatrist ve hemen sonra-sında plastik ve rekonstrüktif cerrah takıma katı-lır. Eğer bir sendromla birlikte dudak-damak ya-rığı söz konusu ise takıma genetik uzmanı, nö-rolog ve sendromun tipine göre diğer tıp uz-manları dahil olur. Daha sonra tedavinin çeşit-li aşamalarında kulak-burun-boğaz hastalıkla-

rı uzmanı takıma katılır. Bütün tıp hekimleri tedavi süresince hem dişhekimleri ile hem de diğer uzmanlarla interaktif bir şekilde çalışma-ları yürütürler. Farklı ülkelerde farklı uygula-malar olmakla birlikte genelde tıp hekimleri arasındaki koordinasyonu plastik ve rekons-trüktif cerrah yürütür.

Dudak-damak yarıklı bireylerin tedavi takı-mındaki hekim grubunun diğer bölümünü de dişhekimleri oluşturur. Dişhekimliği pratiğin-de en sık rastlanan doğumsal anomalilerin ba-şında olan dudak-damak yarıkları, doğrudan ağız bölgesini ilgilendirmesi açısından dişhe-kimliğinin birçok disiplinini ilgilendirmektir.

Doğum sonrası bebekle ilk karşılaşan diş-

hekimleri genellikle ortodontistlerdir. Daha sonra pedontist, periodontolog, ağız cerrahı, implantolog, protez uzmanı ve gerektikçe diğer dişhekimliği disiplinleri de takıma katılır. Bu uzmanların uyguladıkları bazı tedavi biçimleri, kendini yetiştirmiş dişhekimleri tarafından da yapılabilmektedir. Bununla birlikte dudak-damak yarıklı bireylerin tedavileri klasik diş-hekimliğinden farklı deneyimlere gereksinim duyduğundan, bu konu birikim sahibi dişhe-kimleri tarafından yürütülmelidir. Takım içinde yer alan dişhekimleri arasındaki koordinasyo-nu genellikle ortodontistler yürütür.

Dudak-damak yarıklı bireylerin tedavi takı-mında hekimlerin dışında diğer uzmanlar da görev alır. Bunlar konuşma tedavisi uzmanları,

pedagoglar ve sosyal görevlilerdir. Hekim dışı uzmanlık dallarından olan sosyal görevlilerin henüz ülkemizde olmayışı sebebiyle bu açığı hekimler kapatmaya çalışmaktadır.

Bu üçlü takımı tamamlayan önemli unsur-lardan biri de aslında ülkemizde şu ana kadar bir örneği bile olmayan aile dernekleridir. As-lında bu dernekler birçok ülkede dudak-damak yarıklı çocukları olan veya kendileri dudak-damak yarıklı olarak doğan bireylerin kurduğu bir çeşit çıkar gözetmeyen bağımsız organizas-yonlardır.

Dudak-damak yarıklı bir bebeğe sahip ol-mak bir aile için baş edilmesi zor ve büyük bir travmadır. Hatta bu durum Türkiye’deki büyük

aile yapısı söz konusu olduğunda bütün sülale için bir utanç kaynağı bile olabilmektedir. İşte bu durumlarda aile yardımlaşma dernekleri bü-yük bir önem taşımaktadır. Hekimler ve diğer uzmanlar dudak-damak yarıklı bireylere bir hasta olarak davranmakta, tedaviye yoğunlaşır-ken aileler özellikle anneler ile yeterince ilgile-nememektedir. Damdan düşen Nasreddin Hoca’nın “Bana tabip değil, damdan düşen bi-rini getirin” sözünde anlatıldığı gibi bu dernek-leri kuranlar aslında damdan düşenlerdir. Aile-ler arasındaki bu ilişkilerin tedaviye de olumlu etkiler yapacağı açıktır. Zira ailenin iş birliği olmadan ideal bir tedavi ve sonuç almak müm-kün değildir. Özellikle bölgeleri arasında sos-yoekonomik uçurumlar bulunan bizim gibi ge-lişmekte olan ülkelerde dayanışma dernekleri daha da önem kazanmaktır.

Yazımızın sonunda kısaca dudak-damak ya-rıklı bireylerin tedavi basamakları ve zamanla-madan söz etmek isterim.

Dudak-damak yarıklı bir bebek dünyaya geldiğinde bebek öncelikle pediatrist tarafın-dan incelenir ve durumun herhangi bir send-romla ilgili olup olmadığı araştırılır. Eğer olgu bir sendromun parçası olarak oluşmuş ise ilgili hekimlerden konsültasyon istenir. Var olan du-rum herhangi bir sendromla ilgili değil ise be-beğin temel sorunu olan beslenme durumu de-ğerlendirilir. Bu tip bebeklerde özellikle çift ta-raflı dudak-damak yarıklılarda emzirme büyük bir sorundur. Hatta biberonla besleme bile ko-lay olmamaktadır. Bu yüzden bebeğe mümkün olduğu kadar erken beslenme plağı yapılması gerekir. İşte bu aşamada tedavi takımındaki or-todontist devreye girer. Beslenme plağı ile daha kolay beslenebilen bebek artık her ay bir

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de en sık görülen doğumsal anomali

dudak-damak yarıklarıdır.

Page 8: Diş Dostu Journal January 2010

AĞIZ SAĞLIĞI

OCAK 2010

8

kez bütün takım tarafından tekrar değerlendiri-lir ve gelecek tedavi aşamaları planlanır.

Beslenme plakları çok çeşitli olmakla bir-likte pasif ve aktif olarak temel olarak 2 grupta toplanırlar: Pasif olanlar var olan durumu koru-makta ve bebeğin beslenmesini kolaylaştır-maktır. Aktif olanlar ise hem alveoler segment-leri düzenlemeyi hem de var olan burun defor-mitelerini birincil ameliyat öncesi hafifletmeyi amaçlamaktadır.

Uygun kan tablosuna ve yeterli kiloya ula-şan bebeğe plastik ve rekonstrüktif cerrah tara-fından dudak onarımı girişimi yapılır. Bebekler genelde bu girişime ilk 3-4 ay arasında hazır olurlar. Dudak onarımı sonrası 1 ya da 2 hafta sonra bebeğin damak ameliyatına kadar kulla-nacağı yeni beslenme plağı ortodontist tarafın-dan yapılır. Bir yıl boyunca ortodontist tarafın-da takip edilen bebeğin 12-14 aylık dönemde damak onarımı yapılır.

Daha sonraki dönemde süt dişlerinin sür-mesinin (2-3 yaş) tamamlanmasıyla devreye pedodontistler girer. Bu tip çocuklarda hijyen sorunları sıklıkla şiddetli çürüklere neden ol-duğundan çeşitli koruyucu dişhekimliği uygu-lamaları pedodontist ya da bu konuda yetkin bir dişhekimi tarafından yapılmalıdır. Bu za-man diliminde konuşmaya da başlayan çocuk, konuşma tedavisi uzmanı tarafından incelenir. Anatomik bir nedenden dolayı konuşma soru-nu yaşanıyorsa plastik ve rekonstrüktif cerrah

tarafından ikincil onarımlar gerçekleştirilir.Dudak-damak yarıklı çocuklarda çoğunluk-

la üst çenede darlık ve ön-arka yönde yetersiz-lik görülür. Bu durum 5-7 yaşlar arasında belir-gin bir hale gelir. Bu ortopedik sorunlar orto-dontist tarafından çene genişleticiler ve yüz maskeleriyle tedavi edilirler.

Çocukların sürekli köpek dişleri sürmeden, durumun şiddetine bağlı olarak ağız cerrahla-rı veya plastik ve rekonstrüktif cerrah tarafın-dan yarık alveoler bölgelere kemik greftleri uygulanır.

11-13 yaşlar arasında sabit ortodontik teda-viler tamamlanarak bireylerin düzgün bir diş dizisine ve kapanışına kavuşması sağlanır. Fa-kat bu tip çocuklarda büyük çoğunlukla yarık bölgelerdeki dişler eksik olmaktadır. Ortodon-tik tedavilerle her zaman bu boşlukların komşu dişlerin bu bölgelere kaydırılması ile kapatıl-ması mümkün olmamaktadır. Bu yüzden bu bölgelerin yapay dişlerle geçici olarak tamam-lanması gerekir. Ortodontik tedavi sonrası pro-tez uzmanı veya genel dişhekimi tarafından ge-çici protezler yapılır.

Kalıcı protezler ise büyüme-gelişim evresi sonrası yine aynı ekip tarafından uygulanır. Ek-sik diş bölümleri klasik protezlerle tamamlana-bileceği gibi çeşitli implant uygulamaları da bir çözüm olabilir.

Dudak-damak yarıklı birey genç-erişkin yaşa ulaştığında eğer gerekli ise kozmetik amaçlı küçük burun ve dudak girişimleri geçi-rir. Bu uygulamalar genelde bireye uygulanan son girişimlerdir. Bu tedavi zamanlamasına tam olarak uyulamadığında veya çok ağır olgu-larda ideal tedavi yaklaşımı, erişkin yaşa ulaşıl-dığında üst çenenin ileri alınması için ortogna-tik cerrahi işlemi uygulanmasıdır.

Dudak-damak yarıklı bireylerin topluma sağlıklı ve üretken bir birey olarak katılması için tedavi takımının hem interdisipliner bir yöntemle çalışması hem de çağdaş bilgilerle sürekli donanmaları gereklidir. İşte bu yazının amacı da bu konuyla ilgilenenlere kısaca temel yaklaşımları hatırlatmak olmuştur.

Kaynak: Dentalife Sayı 11Doç. Dr. Toros Alcan, Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı öğretim üyesidir.

Page 9: Diş Dostu Journal January 2010

Sat›fl Fiyat› 150.00 TL (KDV Dahil) Tan›t›m Fiyat› 100.00 TL (KDV Dahil)

Banka Havalesi Perpa-‹st Yap› Kredi Bankas› Kredi Kart›Quintessence TL Hesab› 0744-723 898 82

Hesab›na havale yap›ld›ktan sonra banka dekontunu afla€›daki formla Quintessence adresine gönderiniz. Kitab›n›z faturan›zla birlikte kargo ileadresinize teslim edilecektir.

Kredi kart› hesab›mdan ………….……………………………..TL çekilmesini onayl›yorum.Kredi Kart› No:....................../…................../....................../...................../....................Son Kullanma Tarihi:......../.......… CVS No(Kredi kart›n›n arkas›ndaki son 3 say›):..........Ad›:............................................................Soyad›:.......................................................................Adres:………………………………………........…………………………………………………….....…………………………………………………….......…………………..………………………….......‹lçe………………………...fiehir…………………….......….Posta Kodu....................................….Telefon:.............................Faks:.......................................E-mail:.................................................Vergi Dairesi:................................Vergi Daire No:......................…….‹mza:…….……………..

Çeviri editörleri:Dr. Arzu Naipo€luDr. Haflmet Gökdeniz

Quintessence Yay. Tan.Paz.D›fl.Tic.Ltd.fiti.Büyükdere Caddesi Sakarya Apt No: 8/7PK 34360 fiiflli-‹stanbulTel: 0.212.343 05 99Faks: 0.212.230 34 19E-mail: [email protected]

Uygulamal› implant difl hekimli€i, bu heyecan verici alana girmek isteyen difl hekimler için pratik ve pragmatik yaklafl›m› öner-mektedir. Bu kitap detayda, implant difl hekimli€inde genifl perspektifte uygun tedavi yöntemleri için gereken klinik ifllemleri ta-rif etmektedir. Konular düflen tek bir diflin de€ifliminden, sert ve yumuflak doku gerektiren çoklu implantlar›n de€iflim yönetiminiiçeren genifl bir yelpazeyi göstermektedir. Kitap, implant difl hekimli€inde diagnostik cerrahi ve restoratif görünümleri metodikve kapsaml› bir yaklafl›mla anlatmaktad›r. ‹mplant uygulamak isteyen difl hekimleri için paha biçilmez bir rehberdir. Uzman imp-lantolojistlerin deneyimlerini sergiledi€i bu kitab› okumak gereklidir.

Ciltli 288 sayfa; 540 resim ve flekil ISBN: 978-605-89856-3-6 Sat›fl Fiyat›: 150.00 TL (KDV Dahil) Tan›t›m Fiyat› 100.00 TL (KDV Dahil)

implant_ilan 12/25/09 10:05 AM Page 1

Page 10: Diş Dostu Journal January 2010

OCAK 2010

10

Mucizenin Fotoğrafını Çekebilir misin?

H ayattaki en değerli anlardan biri de hiç şüphesiz ki bir bebeğin dünyaya “merhaba” dediği do-

ğum anıdır. Bu mucizevi ana önceleri sadece anne ve doğumhanedeki uzman kişiler tanık-lık edebilirdi, ta ki Şengül Pallı’ya kadar. Bu sayıdaki konuğumuz doğum fotoğrafçısı Şen-gül Pallı. Türkiye’nin ilk doğum fotoğrafçısı olan ve yakın bir zaman öncesine kadar pro-

fesyonel olarak ebelik yapan Şengül Pallı, bu-güne kadar birçok bebeğin doğum öncesi ve doğum sırasındaki fotoğraflarını görüntüledi. Diş Dostu olarak doğum fotoğrafçılığı hak-kında merak edilen her şeyi Şengül Pallı’ya sorduk.

Kısaca kendinizden bahseder misiniz? 33 yaşında, 1 kız çocuk annesiyim. Marmara

Derleyen: Ebru Demirel

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü mezunuyum. Ayrıca İ. Ü. Cerrahpaşa Ebelik Yüksekokulu’nu bitirdim.

Çeşitli hastanelerde doğum hemşiresi olarak görev yaptınız. Peki ya fotoğrafçılık nasıl girdi hayatınıza? Hemşirelik yaptığım dönemlerde resim kursu-na gidiyordum ve Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girmeyi istiyordum. Hayalim 2000 yılında ger-çekleşti ve M. Ü. Fotoğraf Bölümü’ne girdim.

Doğum fotoğrafçılığı yapma fikri nereden aklınıza geldi? Bildiğimiz kadarıyla her şey hocanızın size verdiği bir cezayla başlamış. Aynen ceza ile doğru. Hiç giremediğim bir ders vardı. Hocam eğer doğum fotoğrafı çek-

Page 11: Diş Dostu Journal January 2010

OCAK 2010

11

mezsem dersinden kalacağımı söyledi. Bu hi-kaye böyle başlamış oldu.

Şu an size çok aşina gelen doğum anıyla ilk kez karşılaştığınızda neler hissetmiştiniz?İlk kez Bakırköy Doğum Evi’nde doğuma gir-miştim. Fazla uzun kalamadan bayılmışım. Tabii o sıra 18 yaşındaydım ve hiç doğumha-ne deneyimim yoktu. Doğrusu bir daha hiç gi-remem diye düşünmüştüm ama artık bütün iş hayatım doğumhanelerde geçiyor.

Neden siyah beyaz çekimler ağırlıkta?Çekimi renkli yapıyoruz fakat daha sonra siyah beyaza çeviriyoruz. Doğum anında duyguyu vermesi anlamında siyah beyazı daha başarılı buluyorum.

Çekimleriniz için kimlerden izin almak gerekiyor?Doktordan ve ameliyathaneden izin almakta fayda var.

derdik kendimizi. Şu an aynı şeyi doktorların ve hemşirelerin hissettiği-ni düşünüyorum.

Doğum fotoğrafçılığı nasıl bir meslek? Yadırgandığınız ya da olumsuz tepkiler aldığınız oluyor mu? Bazen tuhaf bir meslek olarak algılana-biliyor. Ancak ilk günlerdeki gibi zor-lanmıyorum. Artık o günler geride kaldı. İnsanları bu konu ile ilgili ön yargıların-dan arındırabildik diye düşünüyorum. Tabii bu anlamda basının da büyük etki-si oldu. Basında fotoğraflar yer almaya başladıktan sonra algı farklılaştı.

Türkiye’de bu mesleği yapan kaç kişi var, hangi şehirlerde yapılıyor?Tam olarak kaç kişi yapıyor bilmiyorum ama herhalde 10 kişi vardır.

Doğumun anında ne kadar detaya iniliyor? Çekimler doğum anını da kapsıyor mu? Normal doğumda doğum anını görüntü-lemiyorum. Ancak doktor bebeği eline aldıktan sonra ve bebeğin göbeği kesilir-

ken çekiyorum. Sezaryende ise ayırım yapmı-yorum bebeğin çıkış anını görüntülüyorum.

Dünyanın dördüncü, Türkiye’nin ilk doğum fotoğrafçısısınız. Bu gurur verici olmalı...Ben yapı olarak övülmekten veya övünmekten çok hoşlanan biri değilim. Her zaman daha iyi-sini yapmanın peşinde koşuyorum. Bu kişisel olarak çok yorucu hem fiziken hem de zihnen. Ancak sanırım gerçek başarının sırrı buradan geçiyor. Bir işte öncü olmanın ve usta olmanın, uzmanlaşmanın tek yolu bu.

Bu işi genellikle bayanlar yapıyor. Bu mesleği tercih eden erkekler de var mı?Bayan olmak çok büyük bir avantaj. Bir anne, karşısında bayan fotoğrafçı gördüğünde daha rahat ediyor. Çünkü bu çok mahrem bir olay.

Doğarken fotoğrafını çektiğiniz bebeklerin gelişimini kaç yaşına kadar takip ediyorsunuz?Yaklaşık 3 yaşına kadar.

Kaç senedir doğum fotoğrafçılığı yapıyorsunuz? 8 yıldır.

Bugüne kadar kaç doğuma katıldınız?Saymayı uğursuzluk olarak görüyorum ve say-mıyorum.

Doğum hemşiresi olmanız doktor ve aileleri rahatlatan bir unsur olmalı...Evet kesinlikle öyle. Hemşirelik yaptığım dö-nemde işi bilen bir hasta yakını yanımızda ol-duğunda tedirgin olmazdık, daha rahat hisse-

“Her zaman daha iyisini yapmanın peşinde

koşuyorum.”

Page 12: Diş Dostu Journal January 2010

OCAK 2010

12

Çekimler için herhangi bir şart aranıyor mu?Gebelik haftası 34’ün altında ise çekim yapmayı çok tercih etmiyoruz.

Stresli bir mesleğiniz var. Her şey saniyeler içinde olup bitiyor. Diyelim ki doğum gerçekleşti. Siz fotoğraflarını çektiniz ve aile sonuçtan memnun kalmadı. Hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?Şu ana kadar böyle bir sorun yaşamadım.

Peki sorunlu bir doğumla hiç karşılaştınız mı?Bazen olabiliyor ama ne mutlu ki bu anne ya da bebek kaybı ile sonuçlanmadı.

Siz de bir annesiniz... Doğum fotoğraflarınızı kime çektirdiniz? Objektifin karşı tarafında olmak nasıl bir duygu?Kendi ekibim çekti. O gün hayatımın en mut-lu günüydü. Objektifleri pek de fark edeme-dim aslında.

Ekibinizde kaç kişi çalışıyor?Benim dışımda 3 fotoğrafçı arkadaşım ve 1 asistanım var. Toplamda 5 kişilik bir ekibiz.

Ekip kurarken seçiminizi neye göre yaptınız? Ekibinizdeki kişilerin sadece yetenekli bir fotoğrafçı olması yeterli mi bu mesleği yapabilmek için?Elbetteki yetenekli ve performansı yüksek ki-şiler olması gerekiyordu. İstanbul’un çeşitli bölgelerinde oturuyor olmalarına dikkat ede-rek, tamamı bayan olacak şekilde süper bir ekip kurdum. Ebe hemşire olmam, bu mesle-ği yaparken bana çok büyük artılar sağladı. Bu konudaki bilgi ve tecrübelerimi ekip arka-daşlarıma da eğitim olarak verdim.

Birçok doğumun en yakın şahidisiniz. Başladığınız ilk günkü heyecanla mı yapıyorsunuz mesleğinizi?Evet kesinlikle. Her doğum benim için ayrı bir heyecan.

Page 13: Diş Dostu Journal January 2010

DİŞİNİZE TAKILANLAR

OCAK 2010

13

Neden bir kişi diş sorunlarını hallet-mek için rahatlıkla bir dişhekimine başvurur ve bu sorunlardan rahat-

lıkla kurtulabilirken bir diğeri yıllar boyunca bu işlemlerden kaçınır ve hatta bu sorun sağlığını tehdit edici bir noktaya gelse bile dişhekimine gidemez? Eğer ekonomi, erişilebilirlik vb. ko-şullar engel teşkil etmiyorsa genellikle bu duru-mun nedeni aynı konu hakkında insanların birbi-rinden farklı düşüncelere sahip olmalarıdır.

“Dental Fobi”yi dişhekiminin koltuğunda ya-şanan hafif tedirginlikten, genel sağlığı tehlikeye girse bile yıllarca dişhekimine gitmemeye kadar giden bir ruhsal problem şeklinde özetleyebili-riz. Peki ama bir insanı başka bir insanın rahat-lıkla altından kalkabildiği durumlardan alıkoyan bu problemin nedenleri ve çareleri nelerdir?

Fobiler yani belirli ortamlar veya nesnelere karşı duyulan gerçeküstü korkular, yıllardan beri psikiyatrinin konusu olmuştur. Bu korkulara ör-nek olarak hayvanlara karşı duyulan korkular, uçak vb. araçlara binmeye yönelik korkular, kan-ser vb. hastalıklara yakalanma ile karakterize sağlığa zarar gelmesinden duyulan korkular ve-rilebilir. Aslında burada korku duyulan nesne veya ortamlarda çoğunlukla bir gariplik yoktur. Elbetteki bu ortam veya durumlarda gerçekçi tehditler vardır. Bindiğiniz uçak düşebilir de... Ancak burada önemli olan, var olan tehdit algı-sının artması ile beraber kişinin yaşadığı duygu-nun baş edilemez seviyede oluşudur. Düşünce-nin içeriğinde gerçekçi yanlar olmakla beraber tehlikenin ortaya çıkma olasılığında bir hesapla-ma hatası söz konusudur.

Dişhekimine gitme korkusu da bu fobilerden biridir. Ağzının içine vınlayarak giren bir torna, keskin parlak metaller çoğu insan için hoş olma-yan duygular ve hatta gerçekçi duyumlar yarata-bilir. Ancak sağlıklı düşünüldüğünde elde edile-cek fayda için bu baş edilebilir bir sıkıntıdır. Fo-bik bir kişi ise bu tehlikeyi bir felaket olarak de-ğerlendirir. Dişhekimine gittiğinde ya da gitme düşüncesi aklından geçtiğinde şöyle düşünceler aklına üşüşür:

• Doktor tornayı elinden kaçıracak, dilim ve yanağım parçalanacak.

• Kesin anesteziye karşı alerjim vardır. Anes-teziden bir daha hiç uyanamayacağım.

• Acı öyle dayanılmaz olacak ki çıldıracağım.

Zihne hücum eden bu ve benzeri düşünceler kişilerin hangi davranışlarda bulunacağını belir-ler. Bilişsel ve davranışçı terapiler de tam bu alanda kişilere tedavi anlamında yardımcı olma-ya çalışır. Bu nedenle psikoterapistler gerçek dışı kaçınmaların varlığında öncelikle kişide bu ka-çınmalara neden olan ve kişinin o sırada aklın-dan geçen düşüncelere odaklanırlar. Ortak soru-muz ise şudur: “O sırada aklından ne geçti?”

Doktorun ofisine gitmemesini veya koşarak kaçmasını sağlayacak aşırı duygularından he-men önce aklından geçen bu “olumsuz otomatik düşünceler” tespit edilmeye başladığında kişi ar-tık tepkisinin bir “delilik” olmadığını, zihinsel bir sürecin sonucu olduğunu anlamaya başlar. Aklından geçen bu düşüncelere kanıt ve karşı-kanıt arama çalışması bilişsel terapinin en güçlü silahlarından birisidir.

Yani tüm bu düşünceler mercek altına yatırı-larak, kanıt ve karşı-kanıt aranır: “Bildiğin kaç doktor tormayı elinden kaçırmış ve insanların ağzı parçalanmış? Sorun çıkmadan tedavisini ol-muş kaç hasta tanıyorsun?”

Elde edilen cevaplara göre korkulan durum tekrar çerçevelenmeye çalışılır: “Korktuğun du-rumlarla sorunsuz geçen durumları karşılaştırdı-ğımızda dişhekimine gitmeme isteğini nasıl de-ğerlendirebiliriz?”

Genellikle bu soru kişinin tepkisinin, tehlike-ye oranla gereksiz büyüklükte olduğunu tam ola-rak anlamasına neden olur. Eğer korkma alışkan-lığı kişinin kişiliğinin derinliklerine çok işleme-mişse aşamalı olarak mantıksız kaçınmaların üs-

tüne gidilmeye başlanır. Belki ilk gün sadece dişhekiminin bekleme odasına gidilir. Ertesi gün veya bir sonraki hafta sadece dişhekimi koltu-ğunda oturulur. Fobinin konusuna göre belki bir süre sonra küçük işlemlere kısa sürelerle başla-nır. Bu aşama terapi sürecinin davranışçı kısmı-nı oluşturur. Bu tekniğin bir diğer adı da “aşama-lı maruz bırakma”dır. Tedavinin sonuçları ise ço-ğunlukla yüz güldürücüdür.

Bununla beraber bazen eşlik eden duygular o kadar yoğun olabilir ki kişi düşüncelerinin far-kında olmasına rağmen “maruz kalma egzersizleri”ni yapamayabilir. Bu gibi durumlar-da ise daha uzun süren psikoterapiler veya ilaç tedavisi eklenmesi faydalı olabilir.

Fobiler, diğer psikiyatrik hastalıklar gibi psi-kiyatrinin konusudur. Ve bu nedenle uzmanlarca tedavi edilmelidir. Ancak fobik kişilerle çalışan kişilerin sadece işin mantığını bilmesi bile sıkın-tı çeken kişiye yardımcı olmasına yarayabilir. Kişinin korku ve kaçınmasına neden olan dü-şünceler, aslında en iyi dişhekimi tarafından saptanabilir. Ve bu düşüncelere karşı kanıtlar da en iyi dişhekimleri tarafından bilinir. Bu neden-le bilişsel ve davranışçı tekniklerden haberdar olan bir dişhekiminin hastasının bilinçaltında yatan düşüncelerini saptaması ve buna ilişkin aksi örnekleri uygun bir dille hastasına anlatma-sı, hafif vakaların herhangi bir ek tedavi alınma-dan giderilmesine olanak tanıyabilir. Bunların dışında orta ve ağır olgular uzmanların yardımı-nı gerektirebilir.

Page 14: Diş Dostu Journal January 2010

Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen akta-rılarak belirli özellikleri değiştiri-

len bitki-hayvan ya da mikroorganizmalara “transgenik” ya da “genetiği değiştirilmiş or-ganizma” denilmekte ve bu ürünler kısaca GDO olarak adlandırılmaktadır. Bu kapsam-da örneğin domuza ait gen domatese, bakteri veya virüse ait gen de bir bitkiye aktarılabil-mektedir.

GDO Çalışmaları Nasıl ve Ne Zaman Başladı?

• GDO ile ilgili bilimsel araştırmaların bü-yük bir bölümü 1980’lerde başlatıldı.

• İlk tarımsal deneyim İngiltere’deki İmpe-rial College’de gerçekleştirildi.

• Ticari üretime yönelik ilk girişim 1996 yılında Amerika’da yapıldı.

• Endüstriyel alana taşınması Monsanto fir-ması ile başladı.

• Alman şirketi Bayer, tarımsal kimyasallar ve biyoteknoloji alanında faaliyet gösteren bir firma olarak GDO işine girdi.

Neden GDO Tekniğine İhtiyaç Duyulur? Bir tarımsal ürünü bol ve kaliteli üreterek iyi gelir elde etmek günümüzde bazı şartları ye-rine getirmeye bağlıdır. Bu şartlar:

• Üretilen bitkilerin hastalıksız ve sağlıklı yetişmesi (bitkiler için).

• Ürünün güzel görünmesi ve müşteri is-teklerine uygun özellikleri içermesi.

• Birim alandan maksimum ürün elde edil-mesi.

• Tüm bu koşulları sağlamak için ilaçlar, gübreler kullanmanın yanı sıra tarımı yapıla-cak ürünün DNA kodunu değiştirmek de kar-lılığı arttıracak bir unsurdur.

TREND SAĞLIK

OCAK 2010

14

“Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” son günlerde en çok tartışılan konulardan biri. Bu tanım son dönemde hayatımıza girdi...Peki ama nedir bu GDO’lar?

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)Taylan Kümeli

Page 15: Diş Dostu Journal January 2010

TREND SAĞLIK

OCAK 2010

15

Taylan Kümeli Hakkında...Taylan Kümeli 1962 yılında Ankara’da doğdu. 1986 yılında Hacettepe Üniversi-tesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden derece ile mezun oldu. 1986-1988 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversite-si Gıda Mühendisliği Bölümü’nde “Gıda Katkı Maddelerinin İnsan Sağlığına Etki-leri Üzerine” konulu teziyle yüksek li-sans programını tamamladı.

20 yılı aşkın bir süredir sağlıklı beslen-me söylemine farklı bir soluk getirmeyi amaçlayan Kümeli, 1999 yılında açtığı Beslenme Danışmanlık Merkezi’nde bi-reysel özelliklerin ön plana alındığı ve “Sentez Diyeti” adı altında isimlendir-diği yöntemini geliştirdi.

Kümeli ADA, ICDA, EFAD, Türkiye Diye-tisyenler Derneği, Türkiye Diabet Der-neği üyesidir. 2009 yılının Ocak ayın-dan itibaren özgün çalışma yöntemiyle yetiştirdiği ve yöntemini paylaşmaktan mutluluk duyduğu diyetisyenleri ile ve-dalaşan Kümeli, “TK1962” adını verdi-ği ve Türkiye ve dünyada bir ilk olacak yöntemi hayata geçirecektir.

GDO’lu Ürünler Hakkında EleştirilerGDO teknolojisindeki gelişmeler ve bu tür bitkilerin daha yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte GDO’lu ürünler hakkında tartışmalar da yoğunlaştı. GDO’lu ürünler, özellikle in-san sağlığı ve çevreye etkileri konusunda eleştirilerin merkezine yerleşti.

GDO Olmazsa Açlık mı Olur?Dünyadaki tarımsal üretim ve tüketime baktı-ğımız zaman bazı bölgelerde “açlık” bazı böl-gelerde ise “fazla tüketim” olduğunu görebi-liriz. Dünyada ortalama bir insanın günlük kalori ihtiyacı 2000-3000 kalori arasında de-ğişmektedir. 2001-2003 yılı FAO verilerine göre dünya nüfusunun büyük bir kısmı günde

3000 kalori ve üzeri enerji tüketirken genelde Afrika ülkelerindeki küçük bir nüfus günlük 2000 kalori ve civarı enerji tüketmektedir.

Elbetteki açlık incelenirken sadece enerji-ye değil, protein tüketimine de bakmak gere-kir. Protein tüketimi incelendiğinde ülkenin gelişmişlik düzeyi arttıkça protein tüketimi-nin de arttığı bilinmektedir.

Sonuçta konuyla ilgili çalışan tüm araştır-macı ve ilgililer bilmektedir ki açlık bir tarım-sal üretim değil, gıda dağıtım sorunudur. Üre-tim yeterlidir ve daha uzun süre yeterli ola-caktır. Ancak gıda ihtiyaç sahibine yeterli se-viyede ulaşamamaktadır.

Neden GDO?Günümüzde genetik mühendisliği, geni bir hücreden diğerine nakledebilmektedir (Gen naklinin yapıldığı hücrelerden biri bitki, diğe-ri bir insan veya hayvan hücresi ya da bir mik-roorganizma da olsa). Yani bir böceğin, bir ba-lığın genleri bir bitki ya da mikroorganizmaya aktarılabilmektedir.

Örneğin akrebin zehirini üreten gen bir vi-rüse nakledilebilmekte, böcek öldüren bir bakterinin geni de bitkilere nakledilebilmekte-dir. Böylece tarım ürünlerinde verimin arttırıl-ması, ürünlerin zararlılardan etkilenmemesi gibi çeşitli amaçlarla genetik müdahaleler ya-pılmaktadır.

GDO’yu Kimler İster?GDO’yu en başta ürün geliştirebilecek ser-maye birikimi ve sağlam dağıtım altyapısı olan uluslararası firmalar ister. Çünkü bu ürün ile GDO üretimi yapamayacak kadar küçük birçok firmaya karşı büyük rekabet avantajı sağlarlar.

GDO’lu Ürünlerin İnsan Sağlığına EtkisiGDO’lu bitkiler yüksek alerji riski taşımak-ta. Alerjenler, genetik mühendisliği yoluyla bireylerin güvenli olduğunu düşündükleri için tüketmekte sakınca görmedikleri besin-lere de aktarılabiliyor. Bu durumda birey, alerjeni taşıdığını bilmediği besini tüketerek kendini riske atabiliyor.

11 Aralık 2003′te Rusya’da bir grup bilim adamı son 3 yıl içerisinde alerji belirtisi gös-teren hastaların sayısında 3 kat artış olduğu-nu ve bunun altında yatan nedenin Genetiği Değişmiş Ürünler’in tüketimi olabileceğini açıkladılar.

Toksik (Zehirleyici) EtkilerAraştırmalar GDO’lu patateslerin fareler için toksik etki yaptığını, bağışıklık sisteminde bozukluklar, viral enfeksiyonlar gibi birçok etkileri olduğunu ortaya koyuyor.

1980’lerin sonunda bir Japon firması “trip-tofan” adlı bir aminoasidi bir bakteriye üretti-rerek besin takviyesi olarak ABD’de satışa sundu. Aylar içinde ürünü kullanan kişilerde sinir sistemini etkileyen, kas ağrıları ve kan-daki bazı hücrelerin sayısında artış ile seyre-den “eozinofili-miyalji sendromu” ortaya çık-tı. Bu sorunları yaşayan 155 kişide kalıcı ha-sar meydana geldi, 37 hasta yaşamını yitirdi. Yapılan inceleme sonucu genetiği değiştiril-miş bakterideki artmış triptofan üretiminin toksik bir yan ürün oluşumuna yol açtığı ve

Günümüzde genetik

mühendisliği, geni bir hücreden

diğerine nakledebilmektedir.

Page 16: Diş Dostu Journal January 2010

TREND SAĞLIK

OCAK 2010

16

Gelecek, bugün yapılan doğru ve yanlışlarla

belirlenir.

sendromun toksik madde nedeniyle orta-ya çıktığı anlaşıldı.

Antibiyotiğe Karşı Dayanıklılık OluşturmasıGenetiği Değişmiş Ürünler’in üretimi sıra-sında belirteç gen olarak kullanılan antibiyo-tik direnç genlerinin en büyük tehlikesi, or-tamda bulunan bakteriler aracılığı ile yayıl-masıdır.

Bakteriler arasında doğal yollarla gen alış-verişi yapıldığı biliniyor. Antibiyotik direnç genlerinin hastalık yapan mikroorganizmala-ra geçişi, bu bakterilerin neden olduğu enfek-siyonların kontrol altına alınmasını güçleştiri-yor. Bu tür ürünleri tüketen canlının sindirim sisteminde bulunan bakterilerin o ürünün ya-pısında bulunan antibiyotik direnç genini al-ması mümkün.

BT’nin (Bacillus Thuringiensis) EtkileriTarımda uzun zamandır böcek öldürücü ola-rak kullanılan BT spreyi toprakta parçalanı-yor. Ayrıca tüketilen ürün yıkanarak BT spre-

yinden arındırılabiliyor. Ancak BT geni akta-rılmış ürünlerde BT toksininin parçalanması ya da ürünün yıkanarak temizlenmesi söz ko-nusu değil. Bu durumda BT toksini bütün et-kisini ürün tüketilene kadar, hatta belki de tü-ketildikten sonra da sürdürüyor. BT geni ak-tarılmış ürünlerin tüketiminde bireyin maruz kaldığı BT toksini miktarı BT spreyindekinin 10-100 katı.

Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler BT toksininin memelilerde aktif olduğunu, sindi-rim sisteminde parçalanmadığını, bağırsak-larda bağlanabildiğini ve insan sağlığı açısın-dan tehdit oluşturabileceğini ortaya koyuyor. Filipinlerdeki bir BT mısır ekim alanının ya-kınında yaşayan köy halkında solunum yolu, sindirim sistemi, cilt reaksiyonları ve ateşle seyreden hastalığın; mısırın polen saçtığı dö-nemde ortaya çıktığı fark edildi. Bu bireylerin kan örneklerinde BT toksinine karşı antikor-lar saptandı.

Sağlıksız Hayvanlar ve Hayvansal Ürünler

• Süt verimini arttırmak için ineklere GDO’lu ürünler veriliyor. Bu hayvanların sağlıkları bozuluyor. Meme enfeksiyonları, rahim, sindirim sistemi bozuklukları, yumur-talık kistleri görülüyor. Gebelik oranı düşü-yor. Antibiyotik kullanma sıklığı artıyor.

• Bilim adamları ayrıca 2 tür potansiyel tehlikeye dikkati çekiyor: Durgun virüslerin yeniden harekete geçmesi ve virüsler arasın-da yeni bulaşıcı diziler oluşturabilecek kom-binasyonlar!

Sağlıksız Beslenme ve Yol Açtığı SorunlarSadece verimli ve dayanıklı birkaç ürün yetiş-tirilmesine yol açan GDO’ların yarattığı en büyük tehlikelerden biri de gen çeşitliliğinin yok olmasıyla birlikte insanları tek tip gıda al-mak zorunda bırakıyor olması.

Tek tip gıdalar insanların sağlıklı ve denge-li beslenmesini engelleyecek. Bu durumda tek tip beslenmeye mecbur kalacak olan yok-sullar sağlığını yitirirken maddi imkanı iyi olanların da gıda takviyeleri, tedavi yöntem ve ilaçlarına büyük miktarda para harcaması gerekecek.

Önerim…Gelecek, bugün yapılan doğru ve yanlışlarla belirlenir. Bilim insanları daima doğruyu ak-tarmak ve farkındalığı arttırmak görevini unut-mamalıdır.Saygılarımla.