dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. benim de rolüm...

16
56 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2 İnfeksiyon hastalıklarının önemini anlamak istemeyenler, dalımızı yok etmeye çalışıyor! Tarsus’un bir köyünde başlayıp İstanbul’a, oradan da Ankara’ya uzanan hayatını ve infeksiyon dünyasındaki yolculuğunu Prof. Dr. Emin Tekeli’den dinledik… www.bilimseltipyayinevi.com

Upload: others

Post on 07-Aug-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

56 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

İnfeksiyon hastalıklarının önemini anlamak istemeyenler,

dalımızı yok etmeyeçalışıyor!

Tarsus’un bir köyünde başlayıp

İstanbul’a, oradan da Ankara’ya

uzanan hayatını ve

infeksiyon dünyasındaki

yolculuğunu

Prof. Dr. Emin Tekeli’den

dinledik…

www.bilimseltipyayinevi.com

Page 2: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

�� Kendinizden bahsedebilir misi-niz? Nerede dünyaya geldiniz? Ai-lenizden, İlkokul, Ortaokul, Lise veÜniversite öğreniminizden ve dahasonrasından ana hatları ile bahse-debilir misiniz?

Ben Tarsus’un bir köyünde, YanıkKışla’da doğdum. Tarsus’a 29 kmmesafede, Ankara yolu üzerinde,asfalttan yaklaşık 3 km içerde, birdağın eteğinde şirin bir köy. Tabii,köyün ismi neden Yanık Kışla ol-muştur, ben de merak ettim, araştır-dım. Köy gerçekten bir iki kez yan-mış ve tekrar ihya edilmiş. Herhal-de ondan dolayı ismi Yanık Kışlaolmuş. 6 kardeşli bir aileye mensu-bum. Ailemin ikinci üyesiyim. Ba-bam aydın görüşlü, köyde ileri ge-len, sözü dinlenen birisiydi. 1947 yı-lında ilkokula başladım. Köyümüz-de ilkokul yoktu. Okulu olan, oku-yabileceğim en yakın köy yaklaşıkiki, iki buçuk saat mesafedeydi. Benher gün, bir yıl süreyle sabah akşamyaklaşık iki, iki buçuk saat yol yü-rüdüm. İkinci sınıfa geçtiğimde, kö-yümüzde ilkokul yapıldı. İki veüçüncü sınıfı köyümüzdeki ilkokul-da okudum. Öğretmenim, bana

okumayı yazmayı sevdiren, çok sev-diğim bayan bir öğretmendi. Bura-da müsaade ederseniz, bir anımdanbahsetmek isterim. Üçüncü sınıfınsonuna yaklaşmıştık. Hocamız kü-çük bir tiyatro oyunu düzenledi.Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin, özellikle an-nemin bütün muhalefetine rağmenrolümü oynadım. İyi ki de o rolü oy-namışım, çünkü bana daha sonrakiokul hayatımda yararlı oldu. Dör-düncü ve beşinci sınıflarda bendehikaye ve şiir yazmaya merak baş-ladı. Yazdığım şiirleri hocam dergi-lere gönderdi. Yaklaşık on kadar şi-irim dergilerde yayınlandı. Orta-okulu Tarsus’ta okudum. Girişte desöylediğim gibi babam ileri görüşlübir kişiydi. Beni Tarsus AmerikanKoleji’nde okutmak istedi. Ameri-kan Koleji o yıllarda çok kaliteli,ayrıcalığı olan bir okuldu. Kayıtiçin koleje gittik. Hatırımda kaldı-ğına göre kayıt için yıllık yaklaşık725 lira civarında para istendi. Ba-bamın ne kadar üzüldüğünü yüzü-nün kızarmasından ve yüz ifadesin-den anladım. Çünkü istenen para

yoktu. Nasıl olabilir ki? Kendisininmaaşı zaten 125 lira idi. Böylecetahsil hayatımın ilk basamağındailk olumsuzluğu yaşadım. Bu benimiçin gerçekten çok üzücü bir hadi-seydi. Ortaokulu Tarsus Ortaoku-lu’nda okudum. Çok değerli hocala-rım oldu. İyi yetiştirildiğimizi zan-nediyorum. Ortaokula dair anlata-cağım çok şey olmakla beraber hiç-bir yerde anlatmadığım, benim içinçok özel bir olay var. Bundan söz et-mek istiyorum. İkinci sınıfta idik.Bir gün beden eğitimi öğretmenimizbölgede 100 metre ve 500 metre içinkoşu müsabakaları yapılacağınısöyledi. Bu yarışa benim de katıl-mamı istedi. O güne kadar kendim-de böyle bir özelliğin olduğunu hiçdüşünmemiştim. Hocamın ısrarı,biraz da emri ile koşuya katıldım vetesadüfen birinci oldum. O gününşartlarında bir kravat ve kol saatiy-le ödüllendirildim. Çok canlı, ve-rimli bir lise hayatımız oldu. TarsusLisesi, fen şubesi sınıfında okudum.Sınıfımız 16 kişilikti. Hocalarımızınhepsi çok kaliteli, çalışkan insan-lardı. Boş dersimizin geçtiğini ha-tırlamıyorum. Sınıfımızı üniversite

57İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

Onüç yıl önce, yayıncılık haya-tına ilk adımı attığımız yıllar-da tanıdım Emin Hoca’yı.

Bunca yıl pek çok şey öğrendim ken-disinden. Bir başka hastanede ihtisasyaptığım yıllarda başlayan ilişkimiz;bazen bir ağabey-kardeş, bazen birhoca-öğrenci, bazen bir baba-evlat

ilişkisi şeklinde bugünlere kadar gel-di. Asaleti, insaniyeti ve nezaketi öğ-rendim ben hocamdan. SanırımO’nu tanıyanlar bu tespitime katılır-lar. Paranın, makamın ve gücün hük-mettiği günümüz dünyasında bunla-rın hepsine sahip olmuş hocamdan;“değerler”in değerini öğrendim. Busözlerimi kanıtlayacak, birlikte yaşa-dığım o kadar çok hatıram var ki.Kim bilir belki bir gün bana da o ha-tıraları detaylı bir şekilde anlatacağımbir fırsat doğar…

Röportaja başlarken “O’nu kendicümleleri ile yeterince tanıtamama”endişesi taşıyorum. Çünkü tanıyanlarbilirler. Emin Hoca son derece nazikve tevazu sahibidir. Ola ki yanlış an-laşılır diye başkalarının ballandıra bal-landıra anlatacakları türden başarıla-rını bile mütevaziliğinden geçiştirive-

rir. Tarsus’un Yanıkkışla köyündebaşlayan hayatını kendi ellerinde şe-killendirmiş ve pek çok insanın ha-yalleri olan başarılara imza atmışEmin Hoca. Onu tanıdığınızda beye-fendi kişiliğinden ve tavırlarından et-kilenmemek mümkün değil…

Camiamızın ileri gelenleri ile başladı-ğımız bu röportaj serisini gerçektençok sevdim. Çünkü bu sadece bir rö-portaj değil. İnfeksiyon Hastalıklarıve Klinik Mikrobiyoloji’nin ülkemiz-deki yakın tarihine not düşmüş olu-yoruz aynı zamanda. Bu anlamda ca-miamızın önemli isimlerinden olanProf. Dr. Emin Tekeli’yi tanımış ol-maktan ve infeksiyon dünyasındakiyolculuğunu ve düşüncelerini sizlerlepaylaşmaktan son derece keyif aldı-ğımı vurgulamak istiyorum.

Mustafa Aydın ÇEVİK

Page 3: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

hayatına yönlendiren matematikhocamızdı. Onun önerisiyle ben, İs-tanbul Teknik Üniversitesi ve İstan-bul Tıp Fakültesi imtihanlarına gir-dim. Teknik Üniversite’yi kazana-madım. Tıp fakültesini iyi bir puan-la kazandım ve üniversiteli oldum.

Tıp fakültesindeki hayatım istedi-ğim gibi oldu diyemem. Ailevi ne-denlerle yaklaşık bir buçuk yılımkayboldu. Ama azimliydim. Doktorolmak istiyordum. Oldum da. Tıpfakültesinde çok güzel günlerim ol-du. Hekimlik hayatımı şekillendi-ren hocalarım oldu. Müsaade eder-seniz, bir anımı daha anlatmak isti-yorum. Dördüncü sınıf öğrencisiy-dim. Rahmetli babam rahatsızlığınedeniyle İstanbul’a gelmişti. Birhocaya muayene olmak istiyordu.Prof. Dr. Osman Barlas hocaya mu-ayene ettirecektim. Kendisinin Ca-ğaloğlu’nda muayenehanesi vardı.Oraya gittim. Sekreterinden baba-mın muayenesi için randevu talepettim ve öğleden sonra saat üçtegelmemizi istedi. Öğleden sonra sa-at üçte gittiğimizde hoca hemen ba-bamı içeriye aldı. Ama ben sekrete-rin yanında oturmayı tercih ettim.Kendime göre düşüncelerim vardı;bir tıp öğrencisi olarak babamın

para vermesi engellenebilirdi. O ne-denle hocanın yanına girmedim.Yaklaşık 20-25 dakika sonra hoca-nın sekreterini aradığını anladım.Zili çalıyordu çünkü. Sekreter ba-na, “Hoca seni istiyor içeriye” dedive içeriye girdim. Osman Barlas ho-ca bana, “Buyur evladım, otur” de-di. Ben oturdum. Çay ikram etti.Babam, kendisi ve ben çaylarımızıiçtik. Bu sırada sohbetin bir bölü-münde, “Bak evladım” dedi, “Senbizim öğrencimiz misin?” “Evet,hocam. Öğrencinizim” dedim. “Ba-ban” dedi, “Bana rüşvet teklif etti.Bu rüşveti aldım. Ama bu rüşvetişimdi ben sana vereceğim. Bu rüş-veti alacaksın, kendine bir deonto-loji kitabı alıp, bu deontoloji kitabı-nı hazmedeceksin, okuyacaksın.Nerede görülmüş bir hekimin, biröğretim üyesinin bir hekim adayı-nın babasından para alacağı? Bunusana kim öğretti?” dedi. Tabiatıylaçok üzüldüm ama bir taraftan daçok sevindim. Böyle bir davranışlakarşılaşmak, hocamdan bunlarıduymak beni çok memnun etti.Üzülmedim değil, üzüldüm. Hatı-rımda kaldığı kadarıyla da baba-mın teşhisini “Hipoasidite (Hipok-loridi)” olarak söyledi. Tabii, tıbbi

terminolojiye o yıllarda çok hakimdeğiliz, tanıları bilmiyoruz. Ve ba-bama, hatırımda kaldığı kadarıyla280 kuruşluk bir ilaçtı, o ilacı verdive muayenehanesinden çıktık. Ba-bam bana; “Ben, Tarsus gibi biryerden, taa 800 km’lik yoldan 280kuruşluk ilaç için mi geldim?” diyeserzenişte bulundu. Ama tabii ogünlerin, fakültenin çok büyük birhocasıydı. Ben de kendisine dilimindöndüğü kadar hocayla ilgili sözlersöyleyerek, bu ilacı alması gerekti-ğini söyledim ve bu şekilde hocam-la, Osman Barlas hocamla bir hatı-ram oldu. Bu benim ileriki hayatımiçin, üniversite hayatım için, İnfek-siyon Hastalıkları ve Klinik Mikro-biyoloji Anabilim Dalı’ndaki asis-tanlık yıllarım için ve de öğretimüyesi olarak bulunduğum yıllar içinçok büyük bir ders oldu; hayat der-si oldu benim için. Ve bundan dola-yı ben, hiçbir hastamdan -bu da id-dialı bir laf gibi geliyor ama bu ke-sinlikle doğrudur- muayene ücretialmadım. Hele hele bir meslektaşı-mın yakınından veya uzaktan yakı-nından para almak gibi bir hatayadüşmedim. İyi ki diyorum ben, Os-man Barlas hocaya babamı götür-müşüm. İyi ki, böyle bir hocadanders almışım. Ve kanaatimce de kö-tü bir özellik değil. Ve iyi ki bu ders-leri almışım diye düşünüyorum. Bubenim gerçekten de akademik ha-yatımda çok etkili oldu. Ve yine oyıllarda deontolojiye merak sarmış-tım. Rahmetli Süheyl Ünver hoca-nın derslerini hiç kaçırmazdım. Oderslerden çok şeyler öğrendim.Akademik hayatımda bu deontolojibilgilerimi uygulamaya çalıştım. Vebunda da hiç kaybım olmadı. Hepyararını gördüm.

1967’de fakülteyi bitirdikten sonraAnkara’ya gelmek zorunda kaldım.Çünkü benim şimdi hayat arkada-şım, eşim Ankara’da çalışıyordu.Ankara’ya gelmek zorundaydım.Ankara’ya geldikten sonra şu andamensubu olduğum “İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyo-

58 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“Tıp Fakültesi eğitimimdeçok değerli tıp bilgilerinin

yanında hayatıma yönveren, beni ben yapan

dersler aldım.”

Page 4: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

loji Kliniği”ne gittim. Orada boşkadro olduğunu öğrendim ve imti-hana girerek kazandım. Akademikhayatım da bu şekilde başladı. Üçyıllık ihtisas süremin sonunda as-kere gittim. Askerlik dönüşümderahmetli Behiç hocam, beni tekrarkliniğe kabul etti ve ondan sonrabaşasistanlık, doçentlik gibi aka-demik ünvanlar peş peşe geldi.

Akademik hayatımda bir takımgüçlüklerle karşılaştım. 1981 yı-lından önce üniversitelerde 1750sayılı yasa vardı. Ben, 1750 sayılıyasaya göre doçent olan bir kişi-yim. 1750 sayılı yasada uzman ol-duktan sonra, 5 yıllık bir başasis-tanlık süresi vardı. Bu 5 yıllık ba-şasistanlık süresi içerisinde, tekbaşınıza yapacağınız bir tez vardı;doçentlik tezi adı altında. Ben debu tezi hazırlamak için işe başla-dım. Tezim “toksoplazma infeksi-yonları” ile ilgili deneysel bir tez-di. Yaklaşık iki yıl süreyle uğraşa-rak tezimi tamamladım. Sonra,1978 yılında iki aşamalı bir imti-hana girdim. Birinci aşaması lisanimtihanıydı ve 200 kelimelik birparçayı ingilizceden türkçeye vede ayrıca yine bir parçayı türkçe-den ingilizceye çeviri yapmak su-retiyle imtihan olduk. Birinci ba-samağı geçip, tezim kabul edildik-ten sonra doçentlik imtihanına gir-dim. İmtihanda başarılı olarak1978 yılında doçent oldum. 1982yılına kadar kadrosuz olarak çalış-tım. 1982 yılı benim için üzüntüle-rin ve sevinçlerin olduğu bir yıl as-lına bakarsanız. 1982 yılında eşimrahatsızlandı. O nedenle çok üzü-lüyordum. Ama Allah’a şükür te-davisi yapıldı. Ben bu üzüntüyüyaşarken, bir teklif geldi. O günündekanı, dekan yardımcılığı görevi-ni teklif etti. Yaşım gençti ve aka-demik ünvanım doçentti. Kadrosuzbir doçent. “Acaba bu görevi yapa-bilir miyim, yapamaz mıyım” diyeçok düşündüm. Çok sevdiğim, gü-vendiğim insanlara gittim. “Böylebir görev teklif ediliyor, ne yapa-

yım?” diye fikirlerini aldım. Ve so-nuçta bu görevi kabul ettim. De-kan yardımcılığım böyle başladı.Dekan yardımcılığından sonra peşpeşe gelen başka idari görevlerimde oldu.

�� Karakterinizin önemli özellikle-ri nelerdir? Bu anlamda kendinizinasıl tanımlarsınız?

Aslında zor bir sual. Karakteri içininsanlar “Benim karakterim şu-dur” diye çerçevesini çizemez amabeni ben yapan özelliklerimden sözetmek ister isem, kısaca ‘disiplinbenim en önemli özelliğimdir’ di-yebilirim. Disiplini hayatımın heryönüne uygulamışımdır. Mesela,öğretim hayatımda, derslerime tamzamanında girerim. Ders başladığı

an kapılar kapanır. Hiç kimse degiremez. Öğrenci de bunu bilir za-ten. Derslerimin yüzde 90’ı hep do-lu geçer. Derslere zamanında girer,zamanında çıkarım.

Randevusuna çok dikkat eden birinsanım. Bugüne kadar, randevu-ma geç kaldığım zamanların topla-mı, saatle ölçülemez. Belki toplamyarım saatlik bir kayıp vardır. Ver-diğim randevuya mutlaka zama-nında, en azından beş on dakikaerken giderim. Randevu verdiğimkişiyi bekletmem. Benim en önem-li özelliklerim bunlardır.

�� İyi bir Beşiktaşlı olduğunuzubiliyoruz. Ne zamandan beri Be-şiktaşlısınız ve hangi düzeydedirtaraftarlığınız?

Evet, iyi bir Beşiktaşlıyım. Doğru.Ama ne zamandan beri derseniz,ben ortaokul ikinci sınıfta Beşik-taşlı oldum diyebilirim. Daha öncebahsettiğim yarış sonucunda aldı-ğım birinciliğin karşılığı olarak,belki anı olarak bana bir saatlekravat hediye edilmişti. Kravatınrengi siyah beyazdı. Sonra bir derozet verildi. Ben o rozetin ne anla-ma geldiğini de bilmiyordum. Her-halde benim beden eğitimi hocamBeşiktaşlı olsa gerek, taraftar ka-zanmak için bana o rozeti vermişolsa gerek. Ve o rozeti aldım, tak-tım. Taktığım günden beri o rozeti,fakülteye kadar hiç çıkarmadım.Fakültede niye çıkardım? Fakülte-de başka bir rozet, tıp fakültesi ro-zeti takmam gerekiyordu. O neden-le Beşiktaşlı rozeti bir ara çıktı.Gerçekten Beşiktaş’a karşı sevgim,Beşiktaş sevgim çok fazladır. Öğ-rencilik yıllarımda Beşiktaş’ın hiç-bir maçını, hiçbir antrenmanınıkaçırmamışımdır. Öyle ki, fakültehayatımda yaşantımın büyük ço-ğunluğu da Beşiktaş semtinde geç-miştir. Beyazıt’ta okumama rağ-men, Beşiktaş’ta ev tuttum arka-daşlarla. Yaklaşık dört yılım Be-şiktaş semtinde geçmiştir. Bu birseçimdi. Beşiktaş takımının ant-renman sahası semte yakındı ve

59İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“HocalarımBehiç Onul

ve Melahat Onul’dan hasta takibini,

disiplinli çalışmayı,bu dalın

inceliklerini ve ülkenin bu dala ne kadar ihtiyacı

olduğunu öğrendim.Bu dal için mücadele

potansiyelimihocalarımdan aldım.”

Page 5: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

antrenmanlarına giderdim. Onlarıseyrederdim. O nedenle, Beşiktaşsemtinde oturdum. Beşiktaş’ınmağlubiyeti beni çok üzer, galibiye-ti çok sevindirirdi. Bununla ilgili yi-ne kısa bir anı anlatmak isterim. Birgün koyu bir Beşiktaşlı öğrencimiz,kendisi doktor olduktan sonra birilaç firmasında çalışıyordu. Beni İs-tanbul’dan telefonla aradı. “Ho-cam, size bir paket göndereceğim,lütfen kabul edin.” dedi. Cevabendedim ki “Paketin içerisindeki ma-teryale bağlı, kabul edip etme-mem.” “Yok” dedi. “Çok seveceği-nizi düşündüğüm bir şey gönderiyo-rum.” Gerçekten bir gün kocamanbir paket geldi. Açtım içerisindenşu masada gördüğünüz, kartal rev-lövesi çıktı. Ve bunu da masamınüzerine koydum. Bugüne kadar damasamın üzerinden kaldırmadım.Yine bir başka arkadaşım da, birgün bana; siyah beyaz, içi doldurul-muş bir kuş getirdi. O da masamınüzerinde duruyor.

� Boş zamanlarınızı nasıl değerlen-dirirsiniz, hobileriniz nelerdir?

Ben boş zamanı pek bulamayan birkişiyim. Çünkü biliyorsunuz, TıpFakültesi 6 yılda bitmiyor. Ömrü-nüz olduğu süre içerisinde okumakgerekiyor. Tabii, hastane içerisinde,

hastalarımızla meşgulüz. Değişikmeşgalelerimiz oluyor. Ama evimizegittiğimiz zaman -eğer onu boş za-man kabul edersek- yine kitaplarokumak veya mecmua okumak şek-linde boş zamanı değerlendirmeyeçalışırım. Yine de artan boş zamanı-mızı diyeyim, herhalde bu soruyubu anlamda soruyorsunuz, müzikdinlemekle, müziği çok seven bir in-sanım -müziğin her türlüsünü seve-rim- müzik dinleyerek, olabildiğin-ce paramedikal kitaplar okuyarakbu şekilde değerlendirmeye çalışı-yorum. Ben yürümeyi de çok seve-rim. Hafta sonlarında, haftanın be-lirli günlerinde yürüyüşe çıkarım vebu şekilde boş dediğiniz zamanlarıdeğerlendirmeye çalışırım. Tıptankopmak mümkün değil. Arta kalanboş zamanımın bir kısmını tıpla il-gili kitaplar okumak şeklinde geçi-ririm.

�� İnfeksiyon Hastalıkları ve Kli-nik Mikrobiyoloji alanını tercih et-menizdeki faktörler nelerdi?

Ben, İstanbul Üniversitesi Tıp Fa-kültesi mezunuyum, İstanbul TıpFakültesi’nde bugünkü anlamdabu dal yoktu ve tıp eğitiminde deetkili değildi. Mikrobiyoloji eğitimison derece iyiydi İstanbul’da. Buyönden iyi bir Mikrobiyoloji eğiti-

mi aldığımızı düşünüyorum. Mü-saade ederseniz, sorunuza cevapvermek için başımdan geçen birhikayeyle girmek istiyorum konu-ya. Mikrobiyoloji eğitimimiz bit-miş, Şubat imtihanına hazırlanı-yordum. Mikrobiyolojiye çok ça-lıştım. Rahmetli hocam, ÖmerÖzek hoca da girdi imtihana. İmti-han odasına 5 kişi alındı. Ben gru-bun ortasında oturuyordum. So-rulan suallerden üç tane 1 aldım.“Bir” aslında pekiyi anlamında-dır. En yüksek not anlamında.Grubumuzdaki son öğrenci Türk-çe’si pek iyi olmayan yabancı uy-ruklu bir öğrenciydi. Hocanın sor-duğu suallere yeterince cevap ve-remedi. Ömer hoca çok kızdı. Kar-nelerimizi istedi. Aldı ve hepimize

geçmez, geçmez, geçmez yazdı. Ya-ni ben pekiyi ile geçeceğim imti-handa geçmez not almıştım. Zateno gün Ömer hocadan yaklaşık 20civarındaki öğrencinin hiç birisigeçmemişti. Ben de o geçmezlerkervanının içerisindeydim. Hazi-ran ayında Mikrobiyoloji imtihanı-na tekrar girdim ve başarılı oldum.Ama başarısızlığı bir türlü kabul-lenemedim; bir önceki başarısızlı-ğı. Belki bu dalı seçmemde gizlikalmış bir dürtü etkili olmuş olabi-lir diye düşünüyorum. Ama esasfaktör bu değildi tabii. Ben ihtisasimtihanına girmeden evlenmiştim.Eşim de Ankara’da çalışıyordu, iyibir işi vardı. Benim Ankara’da ih-tisas yapmam bir bakıma zorunlu-luktu. İşte bu nedenden, AnkaraÜniversitesi Tıp Fakültesi’ne mü-racaat ettim. İhtisas için müracaatettiğimde Kardiyoloji ve İntaniye’-de boş yer vardı. İntaniye Kliniğiile ilgili olarak güzel şeyler söylen-di. Kaldı ki, “Kardiyolojiye hiçmüracaat etmeyin” denildi. Çünkükardiyolojideki iki boş kadroya ikitane asistan adayı var, volanterasistan. O zaman ücretsiz olarakçalışan kişilere; bir yere girmek is-tiyor, ücretsiz çalışıyorsa volanterasistan deniyordu. Onun için “Ora-

60 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“Disiplin benim

en önemli özelliğimdir.

Disiplini hayatımın

her yönüne

uygulamışımdır.”

Page 6: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

ya müracaat etmeyin, giremezsi-niz” denildi. “Ama huzurlu bir yeristiyorsan, iyi bir klinikte ihtisasyapmak istiyorsan, İntaniye Klini-ği’ne müracaat et. Oranın hocasıda çok iyi bir hoca. Fakültemizinçok değerli bir hocası” denildi. Veböylece ben, İnfeksiyon Hastalık-ları ve Klinik Mikrobiyoloji, şimdi-ki adıyla “anabilim dalına”, o za-manki adıyla “kliniğine” müracaatederek, yapılan imtihanı kazanıp okliniğin asistanı oldum 1968 yılıHaziran ayında.

�� Uzun süre dekan yardımcılığı,başhekimlik, rektör yardımcılığı vemüsteşar yardımcılığı gibi görev-lerde bulundunuz. Bürokrasi ile il-gili deneyimlerinizden bahsedebi-lir misiniz?

Tabii, bu suallere cevap vereceğimama verdiğim cevapları inşallahbir bürokrat okumaz. Çünkü biryönüyle bürokrasinin bir rolünüoynadım. Bürokrasinin içerisindebir rol oynadım. Öbür taraftan dabilim adamıyım ben, üniversite öğ-retim üyesiyim. Başhekimlik de,başhekim yardımcılığı ve dekanlık,dekan yardımcılığı, rektörlük, rek-tör yardımcılığı da bürokratlıktır,

bürokrasidir aslında. Bu anlamdasöyleyeceklerim var tabiatıyla.Genç yaşta dekan yardımcısı ol-dum, dedim. Daha önce de söyle-miştim. Dekan yardımcısı olduğumzaman biraz heyecanlandım. Bufakültenin idari işlerini, bana veri-lecek işleri gerçekten yapabilecekgüçte miyim? Bilgi donanımına sa-hip miyim? Yasaları, yönetmelikle-ri biliyor muyum? Ve hemen çoksevdiğim, güvendiğim, devletin çoküst kademelerinde görev yapmışbir kişiyle oturdum, bu konuyutartıştım. Bana tabii, öğütler verdi.“Başarırsın” dedi ve bu işin içerisi-ne girdim. Ben idarecilikte şunugördüm. Bugünün işini yarına bı-rakmayacaksınız. Çok önemli ko-nuları da hemen aynı gün imzala-mayacaksınız. Üzerinde bir düşün-me, onu okuma, değerlendirme pa-yı bırakacaksınız. Ben bunlara çokdikkat ettim. Ve yine şunu öğren-dim: Bürokraside mutlaka kararlıolmanız gerekiyor. Vermiş olduğu-nuz, yapmış olduğunuz iş yanlışolabilir. Ama onu düzeltmek müm-kün. Ama ortada bırakmak, “yapa-yım mı, yapmayayım mı?” bu yan-lış. Sonra size o yetki verildiğinegöre yetkinizi kullanmak zorunda-

sınız. Benim çok sevdiğim bir lafvardır, bunu kendime prensip ola-rak da kabullenmişimdir. ‘Yetkisinikullanmayan memurdan amir ol-maz.’ Eğer siz amirlik yapacaksa-nız, bir memursanız, memurluktanamir olmak istiyorsanız, emredenkişi durumuna erişmek istiyorsa-nız, mutlaka yetkinizi kullanacak-sınız. Yetkisizlik o işte sizi başarı-ya götürmez. Yapamayacağınız şe-ye de söz vermemeniz gerekir. Benidari hayatımda bunu da çok gör-düm. Ve bunun yararlarını da gör-düm. Yapabileceğim şeylere; “Evet,ben bunu yaparım, ama şu kadarsürede yaparım,” yapamayacağımşeylerde de; “Ben bunu yapamam.Bunun için, bu konuda benim üze-rime gelmeyin” demişimdir. Yaniyapabileceğiniz şeyler için net birşekilde “yapacağım” demeniz veyapmanız gerekir; yapamayacağı-nızı da açık açık söylemek gerekir.Devletin işini, hangi pozisyondaolursanız olunuz, mutlaka takipetmek gerekir. Ben hiçbir zaman“Ben dekan yardımcısıyım, bu be-nim görevim değil, ben falan ba-kanlığa gidip de bu işi takip et-mem. Bunu memurlar yapsın!” de-medim. Dekanın bana vermiş oldu-

61İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

�� Bürokrasiyle ilgili görevleriniz sırasında sorunlarla karşılaştınız mı?“Neden bu görevi kabul ettim?” diye kendinizi sorguladığınız oldu mu?

Sorunuzun, “Niye bu görevi kabul ettim?” kısmı bende belki dekan yar-dımcılığının ilk ikinci yılında oldu. Bunu gerçekten rahatlıkla söyleye-bilirim. Çünkü dekan yardımcısı oldum, biraz önce de söyledim benimhayat felsefem her işi zamanında yapmak ve bana güvenen insanlarımahçup etmemek, onlara layık olmak. Bunun için çok çalıştım. Yani ve-rilen evrakları evime götürüp evde tetkik edecek kadar işi ileriye götür-düm. Tabii siz bunu yaparsanız, kendi eğitiminizle ilgili, kendi doktor-luğunuzla, mesleğinizle ilgili şeylerde kayıplarınız olur. Baktım ki, benbilgilerimden bir takım şeyler kaybediyorum, bunun üzerine yine ken-dime program yaptım. İstirahatımdan fedakarlık yaparak, bunu telafietmeye çalıştım. Nasıl? Sabahleyin eğer ben yedi buçukta veya sekizdekliniğe geleceksem bunun yerine altı buçuk yedide kliniğe geldim veasistanlarım da bu şekilde beni kabul ettiler. Onlar da erken gelirlerdi.Ve işte yaklaşık iki saatlik, üç saatlik klinikteki hizmetimden sonra bü-

rokratik hayatıma yani dekan yardımcılığı masasına oturmaya giderdim. Baştan kayıplarım oldu ve bukayıplarımı da sonra telafi ederek kendimi böyle bir çalışma temposu, çalışma düzeni içerisinde buldum.

Page 7: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

ğu bir görevi kendim gidip kayna-ğında, kendim halletmek için uğ-raştım. Ve bunun da çok büyükfaydalarını gördüm. Oradaki bü-rokrasideki insanlar da neticedegörev yapıyorlar. Onlarla iyi diya-log kurmak lazım. Onlarla kurulaniyi diyalogların dönüşü size pozitifoluyor. Ama siz ona gidip de kendi-nizi çok yüksekten göstererek,

“Ben şuyum,benim bu iste-ğimi yapacak-sınız!” dediği-niz zaman kar-şılığında almışolduğunuz ce-vap pek net vede pozitif ol-muyor. Bu be-nim dekan yar-

dımcılığımda da oldu, rektör yar-dımcılığımda da oldu. Rektör yar-dımcılığımda ben, sayın rektör ba-na bir görev verdiği zaman ki, -ma-li işlere baktım, personel işlerinebaktım, değişik işlere baktım- aldı-ğım evrakı hiçbir zaman kendi sey-rine bırakmadım. Evrak genel sek-retere gidecek, genel sekreterdensonra yazışmaları yapılacak, kur-

yeyle falan yere gidecek, bakanlığagidecek, oradaki işler bittikten son-ra size dönecek. O en az bir ay, ikiay alır. Oysa o üniversitenin işi, ofakültenin işi; bir aylık tahammülüyoktur. Belirli süre içerisinde bit-mesi lazımdır. Bunun bitmesi içinde ben, “Benden alttaki kişiler, altkademedekiler yapsın, bana gelsin.Ondan sonra ben işimi yapayım”demedim. Hemen evrakı alır, ilgilikurumlara gider ve işimi yapardım.Bugüne kadar idarecilik hayatımdaçözümünü yapamadığım, negatifdöndüğüm iş sayısı hemen hemenyoktur; yok denecek kadar azdır.Eğer idarecilikte başarılı oldumsakendime göre prensibim, hayat fel-sefem, bürokratik felsefem bu oldu.Onun için işlerimi de bitirdim, di-yebilirim.

62 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

� Yıllardır infeksiyon hastalıklarıve klinik mikrobiyolojiye hizmet et-tiniz. Şöyle bir geriye doğru baktı-ğınızda geride bıraktıklarınızdanmemnun musunuz?

Yıllardır İnfeksiyon Hastalıkları veKlinik Mikrobiyoloji camiasınıniçindeyim. Tamı tamına 38 yıl. Busüre içerisinde sorunuzda da kullan-dığınız kelimenin, yani “hizmet etti-niz”in karşılığını gerçekten yapabil-dim mi? Yani bu camiaya yeteri ka-dar hizmet edebildim mi? Bunun de-ğerlendirmesi tamamen diğer kişile-re bağlı. Ama şunu net bir şekildesöyleyebilirim: Bu camianın saygı-değer mensupları gibi ben de sevinç-leri de, acıyı da paylaşmaya çalıştım.Elime geçen her fırsatı, gücü bu da-lın daha iyiye gidebilmesi için kul-

lanmaya çalıştım. Hepimizin bildiğigibi dalımız son onbeş, yirmi yıldırçok çalkantılı bir dönemden geçiyor.1981’de yüksek öğretim yasasıylabaşlayan küçük sarsıntılar giderek,şiddetini artırarak yıkım yapacakdüzeye geldi. Bugün zaman zamanşiddetli, zaman zaman da artçı sar-sıntılar şeklinde bunu yaşıyoruz. İn-feksiyon hastalıklarının önemini an-layamayan veya anlamak istemeyenkaranlık güçler, hala bu dalı yok et-meye çalışıyorlar. Bugün yeni yenivirüs ve prion hastalıkları ile karşı-laşıyoruz, diğer yandan hepimizinkorkulu rüyası hastane infeksiyon-ları ciddi bir sorun olmaya devamediyor. Birilerinin ‘kayboldu’ deme-ye çalıştığı klasik infeksiyonlar -ko-lera, tüberküloz, tifo gibi, difteri gi-bi- toplum sağlığını tehdit ederken,

1947 yılından bu yana İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyolojiismiyle ve bu isme uygun donanımlahizmet veren bu dalı parçalamak is-tiyorlar. Bu beni çok üzüyor. Buuğurda ben de elimden geleni yap-maya çalıştım. Bu yolda hizmet et-tim. Eğer az da olsa elde edilen ba-şarıda katkım varsa sevinirim. Budalda çok değerli arkadaşlarımızvar. Onların yetişmesi için, bizimgeçtiğimiz dikenli yollardan geçer-lerken ayaklarına diken batmamasıiçin, geçtiğimiz köprülerden onlarında rahat geçebilmeleri için elimdengeldiğince gayret gösterdim. Sonuçolarak, bunları düşündüğümde so-runuzun son kısmına “evet, çokmemnunum!” diyebilirim.

Bu dal neden parçalanmak isteni-yor? Tabiatıyla bunu her infeksiyon-

“Ben idarecilikte şunu gördüm.Bugünün işini yarına bırakmayacaksınız. Çok önemli konuları da hemenaynı gün imzalamayacaksınız.”

Page 8: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

�� Editörlüğünü yapmış olduğunuzdergiler var, hangileri bunlar? Kı-saca bahsedebilir misiniz?

Editörlüğünü yaptığım dergileritek tek saymak yerine istersenizyayıncılık, dergicilik düzeyinde izbırakanlardan söz edeyim. Bunla-rın ilki, sayın Mustafa Aydın Çe-vik’le birlikte çıkardığımız TürkiyeTıp Dergisi idi. Ben editörlük ha-yatına öyle başladım. Bir gün Mus-tafa beyler bir grup arkadaşlarıylaberaber bana geldiler. “Hocam birdergi çıkarmak istiyoruz, bize ön-cülük eder misin? Bizimle birlikteçalışır mısın? Yardımcı olur mu-sun?” dediler. 1993 yılıydı. Cümle-leri hatırlıyorum, çok rahat hatırlı-yorum, kendilerine şunu söyledim:“Evet, ben sizinle böyle bir çalışmaiçerisine girerim. Ancak bir şartımvar. Eğer derginin hayatı kısa ola-caksa, üç beş sayıdan sonra çıkma-yacaksa benimle hiç konuşmamışkabul edin, ben bu işin içerisindeolmam. Ama derginin hayatı uzunolacaksa, uzun bir maraton koşusuyapacaksa, bu işin içerisinde olu-rum. Ve sizinle birlikte çalışırım”dedim ve öyle başladık. Gerçekten

de dergideki ekip arkadaşlarımınhepsi de çok çalışkan, kişilikli, sev-diğim insanlardı. O sözümüz yeri-ne geldi. O dergi çok güzel, çok ka-liteli bir şekilde uzun yıllar çıktı.Yıllar sonra bir an geldi, o dergininşekil değiştirmesi gerekiyordu.İsim ve kapsam değiştirerek dergiyayınlanmaya devam etti. TürkiyeTıp Dergisi’nin 2. ya da 3. yılındabaşka bir teklif getirdi Mustafabey. Bugün bizim camiamızın belkien güzel, en sistemli, en bilimseldergilerinden Flora Dergisi’ni çı-karmak üzere bir teklif getirdi;“Hocam bu camiada bir eksiklik”dedi. “Bu eksikliği tamamlamamızgerekiyor. Yine burada bir önce-kinde olduğu gibi beraber çalışabi-lir miyiz? Beraber bu dergiyi çıka-rabilir miyiz?” diye sordu. Ben debir önceki deneyimimiz iyi olduğuiçin, söylediklerimizin hepsi ta-hakkuk ettiği için, “Zevkle” dedimve editörlük sorumluluğunu üst-lendim. İyi ki de üstlenmişiz. Bu yılonuncu yılında dergi, kutluyoruz.Gerçekten çok hoşumuza giden,camianın çok beğendiği, disiplinli,sistemli, bilimsellikten taviz ver-

meyen, eş dost hatırı gütmeyen,hatır gönül işi yazılar yayımlama-yan bir dergidir Flora. Bu konuylailgili olarak burada, yine izninizle,küçük bir anı anlatacağım. Benimoğlum Mikrobiyoloji’de doçenttir,öğretim üyesi. Doçentlik imtihanı-na hazırlanırken, “Ne kadar yayınyaptın? Yayın sayınız?” gibi bir ta-kım kriterler var. Bunu tamamla-maya çalışıyor. Bir araştırmasınıFlora Dergisi’ne gönderiyor. FloraDergisi’nde sanıyorum uzunca birsüre geçmiş, sıra verilmiş, yayınıçıkmıyor. Ben de o derginin editö-rüyüm. Tabii oğlum bana geldi;“Dergiye bir yazı verdim. Hala çık-madı. Acaba çıkacak mı?” dedi.Ben kendisine “Soyadın Tekeli ola-bilir. Benim oğlum olabilirsin amaben dergideki arkadaşlara, yazınıngitmiş olduğu -eğer gittiyse- kişile-re bunun çabuklaştırılması için birlaf edemem. O dergi prensiplerüzerine oturtulmuş, prensipleriolan bir dergidir. Hatır gönül işi ol-maz. Zamanını bekleyeceksin” de-dim ve gerçekten zamanını bekle-di. Sırası geldiğinde yayını yapıldıdergide. Derginin prensibi gerçek-

63İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

cu biliyor. Mesela, adına dikkatederseniz; İnfeksiyon Hastalıkları veKlinik Mikrobiyoloji. Deniyor ki,neden Klinik Mikrobiyoloji? Şimdi,1947 yılında çıkan tüzükte bu dalınuzmanları hem hastaları muayeneeder, tanısını koyar, tedavisini yapar,hem de laboratuvarını yapar. Bura-daki Klinik Mikrobiyoloji formasyo-nuyla o işlemleri yapar. Ama KlinikMikrobiyoloji kısmı sanıyorum bazıdalları, mesela Mikrobiyoloji’yi ra-hatsız ediyor. Bu rahatsızlık nede-niyle bu dalın bizden koparılması is-teniyor. Koparılınca ne olacak, in-feksiyoncular laboratuvar açamaya-cak. Tabii ben bunu bu kadar basiteindirgemek istemiyorum. Bu aslındabir kısmı. İnfeksiyoncular laboratu-var açamayacak, dolayısıyla bu da-lın cazibesi azalacak. Ve bir başka

kısmı var bu işin. Bu dal hastalıkla-rın tanısını koyarken laboratuvar-dan yararlanıyor dedim. Gerçektenbu çok önemli. Biz bir hastanın tanı-sını yüzde 100’e yakın bir şekildekoyarız infeksiyoncu olarak. Çünküfarz edin ki, hasta menenjit. Menen-jitli bir hastada yapılacak işlemlervar. Lomber ponksiyonu yaparsınız,değerlendirirsiniz ve almış olduğu-nuz beyin omurilik sıvısı mayiininmikrobiyolojik tetkiklerini yapmaksuretiyle kesin olarak hastalığın adı-nı koyarsınız. Adını koyduktan son-ra yine kısa bir süre içerisinde 12 sa-at-18 saat içerisinde kültür sonucu-nu alırsınız ve vereceğiniz ilacı yüz-de 100 tespit edersiniz. Yüzde 100mikrobu belli, adı belli, verilecekilaç belli. Hastanın eğer fevkaladebir durumu olmazsa sonucu da belli.

Tabiatıyla iyi olacak. Bundan dahaiyi bir şey olamaz. Ama işte bu gü-zellik bazılarının menfaatine doku-nuyor veya sevmediğim bir şey amaparasal konuya dökmek suretiylemuayene, laboratuvar açılması en-gellenmek suretiyle saldırılara uğru-yor. Oysa, bu ülkenin gerçekleri dik-kate alındığında dalımızın “İnfeksi-yon Hastalıkları ve Klinik Mikrobi-yoloji” olarak kalması gerekir. Bugerçeği gören bürokratlar var. Bugerçeği gören bakanlar var. Ama birtürlü tam da istediğimiz şeyler otur-tulamadı. İnşallah bu önümüzdekisüre içerisinde pozitif gelişmelerolacak. Sanıyorum gelişmeler istedi-ğimiz şekilde olacak. Bu tüzükte dedalımız layık olduğu şekilde “İnfek-siyon Hastalıkları ve Klinik Mikro-biyoloji” adını alacak.

Page 9: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

ten böyle oturmuş, sağlam bir der-gi. İnşallah bundan sonra da uzunömürlü olacak ve bu camiaya hiz-met edecek diye düşünüyorum. Ta-bii diğer dergiler de var. Ben onla-rı küçümseme anlamında söylemi-yorum bunu söylerken. Dalımızıtemsil eden bir dergi olduğu içinsöylüyorum. Mesela, Viral Hepatit-le Savaşım Derneği’nin şu andabaşkanlığını yapıyorum. Dolayı-sıyla, burada çıkarmış olduğumuzbir dergimiz var. O da başlangıçtabelki yeterli değildi. Bir Flora’yla,bir Türkiye Tıp Dergisi’yle karşı-laştırılacak düzeyde değildi deği-şik yönleriyle ama yine biz o dergi-nin de düzenlenmesi için yeni birekip kurduk, arkadaşlarımız konu-yu ciddiyetle ele aldılar. Kalitelibir hale getirilmesini Sayın Musta-fa Aydın Çevik’ten rica ettik, o daeksik olmasın, yardımını esirgeme-di. Ve o dergiyi de iyi bir yereoturttuk zannediyorum. Şu anda oda güzel bir yayın olarak meslek-

taşlarımıza hizmet veriyor. Tabiibaşka dergiler de var. Gerek yar-dımcı editörlük, gerekse danış-manlık anlamında görevlerimizvar. Mesela, Klimik Derneği’nin çı-karmış olduğu derginin yayın ku-rulunda oldum. Başka dergilerdede, görevlerimiz var. Onların gerekgöndermiş oldukları yazıların de-ğerlendirilmesinde, gerekse başkabazı konularda yardımcı olmayaçalışıyorum.

�� Bugün ülkemiz tıbbına önemlihizmetleri olan derneklerimizde gö-rev aldınız, bir kısmının kurucusu-sunuz. Hangileri bunlar?

Evet, benim burada ön plana çı-karmak istediğim daha doğrusuemek verdiğim de diyebilirim, me-sela Klimik Derneği var. Viral He-patitle Savaşım Derneği var.AIDS’le Savaşım Derneği var. Bu-ralarda karınca kararınca görevyapmaya ve yararlı olmaya çalış-tım. Klimik Derneği bizim cami-amızın önde gelen bir derneğidir.

Burada iki dönem yönetim kuruluüyeliği yaptım. İçinde bulunduğu-muz yıllar itibariyle problemleri-mizin, dalımız adına problemleri-mizin çok yoğun olduğu, adeta yokedilmek için bazı mihraklar tara-fından saldırıya uğradığı bir dö-nem içerisindeyiz. Bunları bertarafetmek için, bunlarla mücadele et-mek için sözünü ettiğim KlimikDerneği’nde arkadaşlarımızla bir-likte çalışmalarımız oldu, gayretle-rimiz oldu. Başarıyı yakaladık mı,yakalamadık mı tartışılır. Zamanzaman başarılı olduk. Zaman za-man başarısız olduk. Başarısızlığı-mız sadece çalışma kaynaklı değil,tabiatıyla. Hukuki yönlerden birtakım engellerle karşılaştık. Amasonuçta bu dernekte hizmet verdi-ğimi ve camiamıza yararlı olabile-cek şekilde çalıştığımı ifade etmekisterim. Aynı şekilde, Viral Hepa-title Savaşım Derneği’nde de, dalıngereklerine uygun şekilde çalışma-larımız oldu. Çok değerli arkadaş-

64 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

Page 10: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

larımız var bu konuyla uğraşan.Onlara belki tecrübelerimden kay-naklanan yol göstericiliklerim olduve bu şekilde orada da hizmeti yü-rütmeye çalışıyoruz.

Kuruluş tarihlerini tam hatırlamı-yorum, tarihlerde yanlışlık olabilirama Viral Hepatitle Savaşım Der-neği 21 Aralık 1989’da, Klimik Der-neği 1983’de kuruldu hatırımda kal-dığı kadarıyla. Viral Hepatit Derne-ği’nin iki dönemdir başkanlık göre-vini de yürütüyorum. Bir de bizimEnfeksiyon Hastalıklarıyla Müca-dele Derneğimiz var. Fakat maalesefbu derneğin istediğimiz seviyedeüyesi olmadı. Ama yine de biz yürü-tüyoruz Enfeksiyon HastalıklarıylaMücadele Derneği’ni. Bu derneğinde aslında güçlenmesi gerekir. Hemadı itibarıyla, hem de yapılması ge-reken işler itibarıyla. Aktif ve dekatılımı, üye sayısı fazla olması ge-reken bir dernek ama maalesef iste-diğimiz seviyeye gelemedi.

�� En son Klimik Derneği bünye-sinde İHKMEYK başkanlığını yü-rüttünüz. Bu kurulda yaptıkları-nızdan bahsedebilir misiniz?

Evet, kısacası İHKMEYK olan İn-feksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji Eğitim ve YeterlilikKurulu’nda -açılım şekli budurbunun- görev aldım. Zaten İHK-MEYK kurulduğunda da yönetimkurulunda idim. Ve ilk seçim son-rasında kurulun yönetim kurulubaşkanlığına getirildim. Arkadaş-larım teveccüh gösterdiler. Bu ku-rulun yönergesinde çok güzel şey-ler var. Bunların yerine getirilmesi,yapılması bu dalın eğitimi için çokönemli. O yönergeyi yazan arka-daşlarımız, çalışan arkadaşlarımızgerçekten çok güzel şeyler düşün-müşler. Onlar yerine getirildiğitakdirde İnfeksiyon Hastalıkları veKlinik Mikrobiyoloji büyük yolalabilir, mesafe katedebilir. Biz gö-reve başladıktan sonra kısa bir sü-re içerisinde önce yönergedeki ya-pılanmayı sağladık. İki üç ay gibi

kısa bir süre içerisinde o yapılan-ma tamamlandı. Ve arkasından yo-ğun bir şekilde çalışmalarımızabaşladık. Çalışmalarımız bu dalınasistanlarının eğitimi, bu dalda gö-rev alan kişilerin görevlerinin dahaiyi nasıl yapılabilirliğinin ön planaçıkarılması ve problemlerin çözü-mü ile ilgiliydi. Doğrusu, yaklaşıkotuza yakın arkadaşımız ve yürü-tücü durumunda olan arkadaşları-mızın çok büyük gayreti ve çalış-masıyla önemli mesafeler alındı,bunların içerisinde asistan karnesivardı, eğitimin standardizasyonuvardı, bunlarla ilgili çok büyükmesafeler alındı. Ama bunların enönemlisi bir “Board İmtihanı”nın,yani yeterlilik imtihanının yapıl-mış olması oldu. Bir dernek düşü-

nün, daha doğrusu bir kuruluş dü-şünün. Kısa bir süre içerisinde, üçyıl gibi bir süre içerisinde teşkilatı-nı tamamlayacak ve “Board İmti-hanı”nı yapacak. Ve işte bu kuru-luş; İHKMEYK bu görevini yaptı.Ama bunu sadece bir Tekeli yap-madı. Ben o görevi yapan kişiler-den sadece birisiyim. Arkadaşları-mızın büyük gayretleriyle, çalış-malarıyla bu iş oldu. Ve son sene-mizde, 2005 yılının Haziran-Mayısayında Ankara Üniversitesi TıpFakültesi’nin salonlarında yöner-gede belirtilen şekilde imtihanımı-zı yaptık ve yeterlilik belgesini hakkazanan arkadaşlara belgeleriniverdik. En başarılı hizmet, banagöre bu oldu. Ve tabii, üç yıllık gö-rev bittikten sonra görevi başkaarkadaşlara devrettik. 2002 Eylülayından 2005 Kasım ayına kadarbu görevi yürüttüm. Son seçimler-de tekrar aday olmadım.

�� Bugün yeniden seçme şansınızolsa yine İnfeksiyon Hastalıklarıve Klinik Mikrobiyoloji’yi seçermiydiniz?

Yaklaşık 38 yıldır bu camianın içe-risindeyim. Fakülteye yani kliniği-mize başladığım tarihten bugünekadar acı tatlı, inişli çıkışlı çok anı-larım oldu. Bir insanın mesleğinitekrar seçip seçmemesi kanaatimce,icra ettiği mesleği sevmesi ve başa-rılarının başarısızlığından daha çokolmasına bağlıdır. Bir başka deyiş-le, seçtiği meslekte beklentilerininbaşarıya dönüşüp dönüşmemesinebağlıdır. Fakülteyi bitirirken gerçe-ği söylemem gerekirse, mensubu ol-duğum dalı uzmanlık için düşün-memiştim. Benim biraz da bu dalıseçmemde tesadüfler etkili oldu. İs-tanbul Tıp Fakültesi’nde, -ki o za-man bugünkü gibi ikiye ayrılma-mıştı- kadın doğum imtihanınarahmetli Prof. Dr. Tevfik Remzi Ka-zancıgil’den girmiştim. İmtihanı-mın iyi geçtiğini düşünüyorum. İm-tihan sonunda hoca, beraber imti-hanına girdiği doçentini yanına ça-ğırdı. Şöyle demişti: “Bu çocuğu

65İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

Prof. Dr. Tekeli;“Bu dalı bugün tekrar seçmem gerekirse evet,

seçerim. İnfeksiyonHastalıkları ve

Klinik Mikrobiyolojibu ülke için sonderece önemli ve

gerekli bir daldır.”

Page 11: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

www.bilimseltipyayinevi.com

kliniğimize alalım, yetiştirelim.”Dönemin en büyük hocalarındanbiri olan Tevfik Remzi hocadanböyle bir lafı duymak benim içinson derece önemliydi. O günün dü-şüncelerine göre, ben yolumu çizdi-ğimi, kadın doğum ihtisası yapaca-ğımı düşünmüştüm. Ama insanla-rın hayatına kaderleri yön veriyor.Ben fakülteyi bitirmeden nişanlan-dım. Bugünkü sevgili eşim İstanbulTeknik Üniversitesi’ni bitirmiş, An-kara’da işe başlamıştı. Benim hayatçizgimin de yönü Ankara’ya çevril-mişti. 1968 yılı Haziran ayında An-kara Üniversitesi Tıp Fakültesi de-kanlığına müracaatla boş asistankadrosu olan yerleri öğrendim. Er-tesi günü dilekçemi verdim. On günsonra yapılan sözlü ve yazılı imti-hanlarda da başarılı oldum. İntani-ye kliniğine böylece başlamış ol-dum. Rahmetli hocam Prof. Dr. Be-hiç Onul’u, asistan olduktan birhafta sonra tanıdım. Kendileri izin-deydiler. Dönüşte rahmetli hocamlave sevgili hocam Prof. Dr. MelahatOnul’la tanıştım. Daha ilk gün rah-metli bana çok büyük yakınlık gös-terdi. Beni arabasına alarak dekan-lığa götürdü ve eksik evraklarımıntamamlanmasına yardımcı oldu. İş-te o zaman ne kadar isabetli bir ka-rar verdiğimi düşündüm. Bu dalda-ki birinci dönemim böyle başladı.İkinci dönem ise İnfeksiyon Hasta-lıkları ve Klinik Mikrobiyoloji’yianlama, yorumlama dönemim oldu.

Asistanlık dönemimin yüzde 90’ınırahmetli hocam Behiç Onul ve Me-lahat Onul hocamla geçirdim. Ken-dilerinden hasta takibini, disiplini,konuya bilimsel yaklaşımı, disip-linli çalışmayı, bu dalın incelikleri-ni, araştırmaya açık bir dal olduğu-nu, ülkenin bu dala ne kadar ihtiya-cı olduğunu öğrendim. Özetle bugü-ne kadar bu dal için mücadele po-tansiyelimi hocalarımdan aldım.Sözünü ettiğim konularda iftiharlasöyleyebilirim ki, başarısızlığa uğ-ramadım. Zaman zaman bu cami-anın çok değerli üyeleriyle ayağımı-za dikenler battı. Dikensiz gül bah-çesinde dolaşmadık. Eğer güzel birgül koklamak istiyorsanız, dikeninekatlanacaksınız. ‘Gülü seven dike-nine katlanır’ diye bir atasözümüzvar, biliyorsunuz. Ben gülü çok se-viyorum ve mensubu olduğum dalındikenine de katlanıyorum. Öyleysesorunuzun cevabı açık. Bugün tek-rar seçmem gerekirse “evet, seçe-rim.” İnfeksiyon Hastalıkları veKlinik Mikrobiyoloji bu ülke içinson derece önemli ve gerekli bir dal-dır. Bunu anlamak istemeyenlerönümüzdeki yıllarda bu alandakisorunlarla karşılaştıkça bizzat ya-şayarak öğrenecekler. Bakın “avianinfluenza” gündeme geldi. Altı ayönce barsak infeksiyonları önemlibir problemdi. Ondan önce Kırım-Kongo Ateşi ciddi bir sorundu. Ya-şam var olduğu müddetçe mikroor-ganizmalar da olacak ve insanlarlamikroorganizmaların mücadelesihep devam edecek. Bunu asla unut-mamak lazım. Dünya var oldukça,yaşam var oldukça, bu meslek, budal hep var olacak.

�� Gerçi bir miktar belirttiniz amayeri gelmişken biraz daha açar mı-sınız, 20-25 yıl öncesi ile bugünükıyasladığınızda dünyada ve ülke-mizde infeksiyon hastalıkları sizcenereye gidiyor? Dün, bugün ve ge-lecek açısından infeksiyon hasta-lıklarının durumu nedir?

Bundan yaklaşık 4-5 sene önce da-lımızın bir kongresinde bir konfe-rans vermiştim; infeksiyon hasta-lıklarının dünü, bugünü ve gelece-ği ile ilgili olarak. Benzer bir ko-nuşmayı da Trabzon’daki YoğunBakım İnfeksiyonları toplantısın-da yapmıştım. Konu; Yoğun Bakımİnfeksiyonlarının Dünü, Bugünü,Yarını idi. Her iki konuşma için deoldukça geniş bir literatür tarama-sı yaptım. Her iki konuşmanın ha-zırlanmasında şu önemli gerçeğibir kez daha tespit ettim. İnfeksi-yon Hastalıkları toplumların ya-şantılarıyla yakından ilgili. Eğertoplumların kültür düzeyleri yük-sek, alt yapılarını bilimsel yöntem-lerle çözümlemişlerse, sosyoekono-mik düzeyleri yüksekse, bazı has-talıklar yok denecek kadar azsa buülkeler infeksiyon hastalıklarıylamücadele yöntemlerini, koruyucuhekimliğin önemini yüzyıllar önce-sinden kavramışlar ve uygulamış-lar. Dolayısıyla özellikle bakteriyelsalgınları kısmen önlemişler. An-cak viral infeksiyonlar konusundaaynı başarıyı gösterememişler. He-pimizin bildiği gibi günümüzde vi-ral infeksiyonların sınırları silin-miş durumda. Bir ülkede başlayangrip infeksiyonu kısa sürede kilo-metrelerce uzaktaki başka bir ül-keye bulaşabiliyor. Bu da ulaşım

66 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

“Flora Dergisi’nin bu yıl onuncu yılını kutluyoruz.Gerçekten çok hoşumuza giden, camianın çok

beğendiği, disiplinli, sistemli, bilimsellikten taviz vermeyen, eş dost hatırı gütmeyen, hatır gönül işi

yazılar yayımlamayan bir dergidir Flora.”

Page 12: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

teknolojisinin bir getirisi. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük, alt yapısıtamamlanmamış, çarpık yapılan-ma içerisindeki toplumlarda isebundan yıllar önce görülen salgınhastalıklar hala görülebiliyor. He-pimizin bildiği gibi 1950’li yıllarantibiyotiklerin peş peşe keşfedil-diği, hekimlerin hizmetine sunul-duğu yıllar. Bu nedenle özelliklebakteriyel infeksiyonların müca-delesinde kısmen başarılı olundu.Ancak mikro canlılar da en az in-sanlar kadar akıllı. Hemen kendi-lerini koruyucu tedbirler almasınıbildiler. Antibiyotiklere karşı di-renç mekanizmaları geliştirdiler.Dolayısıyla yeni çıkan, yeni bulu-nan antibiyotikler de kısa bir süreiçerisinde mikro canlılara yeterin-ce, istenilir düzeyde etkili olma-maya başladı. Tabiatıyla yeni, birbaşka ilacın aranması yoluna gi-dildi. Ama şunu hepimiz görüyorve biliyoruz ki, artık ilaç sektörün-de de antibiyotikler yönünden tü-kenmişlik var gibi geliyor bana.Yeni moleküller üretilemiyor, zatenbir molekülün ilaç şeklinde piya-saya sürülebilmesi için en az 15-20yıllık bir araştırma-geliştirme saf-hası geçiyor. Durum böyle oluncaeski ilaçların molekülüne bir ta-kım eklentiler veya çıkarmalar ya-parak, yeni ilaçlar üretiliyor. Tabiibu da ilaç firmaları açısından birmaliyeti beraberinde getiriyor. Bumaliyet, bu fiyat artışları tamamentopluma, hastalara yansıyor, böy-lece, bakteriyel infeksiyonların te-

davisi yönünde bir çıkmaza doğrugidiyoruz gibi geliyor bana. Tabiiişin bir başka yönü, bakteriler içinböyle uğraşılar verilirken, kontrolaltına alınmaya çalışılırken, viralinfeksiyonlar giderek artıyor. Za-ten doğada herhalde bir denge varmikro canlılar bakımından; bakte-riyel infeksiyonlar azalırken, viralinfeksiyonların artışı; viral infek-siyonlar azalırken, başka mikrocanlıların artışı gibi. Doğa bu den-geyi çok iyi düzenlemiş. Son za-manlarda, evveliyatını bildiğimizviral infeksiyonların yeniden başgösterdiğini, ortaya çıktığını görü-yoruz. Örneğin, grip salgınları gi-bi. Adı ne olursa olsun dünkü,1918’lerin “İspanyol Gribi,”1957’lerin “Asya Gribi,” 1968’lerin“Hong Kong Gribi” ve diğerlerininyerini şimdi “Kuş Gribi” adı altın-da yeni bir salgın almaya başladı.Ve kuş gribiyle ilgili henüz dahadetaylı bir bilgi birikimi yok; teda-visi yönünden, korunması yönün-den bilgiye ihtiyacımız var, bilgi-lenmeye ihtiyacımız var. Ama bili-nen o ki, bunun da insanlara ma-liyeti oldukça pahalı olacak. Yeniyeni viral infeksiyonlar ortaya çı-kıyor. İşte bir “SARS.” Yaklaşık1983 yılından bu yana devam eden“AIDS”, “Kırım Kongo KanamalıAteşi” gibi bir takım hastalıklarortaya çıkıyor. Bu viral infeksiyon-ların tedavisiyle ilgili elimizde şuan çok sayıda antiviralimiz yok.Mevcut antiviraller de yeterinceetkili değil. Yeni antivirallere ihti-

yaç var. Herhalde ilaç sektörü bun-dan sonra antivirallerle uğraşacak.Nereye kadar? Bir gün belki anti-virallerin de etkinliği olacak ve ar-kasından etkinlikleri azalacak. Ye-rine mantar infeksiyonları gelişe-cek. Ki, mantar infeksiyonları dabir yönüyle gündemimizde. Veözetle şunu söylemek mümkün. Bumikro canlılardan birisiyle uğra-şırken, “Ben meseleyi çözdüm”derken, hemen arkasından başkabirisi, toplumumuzun korkulu rü-yası oluyor, diye düşünüyorum.Olaya bu perspektiften bakıncaİnfeksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji’nin önümüzdeki yıl-larda giderek artan önemi daha iyianlaşılacak. Bu açıdan gelecektebizlere daha çok iş ve sorumlulukdüşecek. Sanırım sağlık idarecile-ri, karar vericiler, otoriteler de bu-nu anladı.

�� İnfeksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji camiasına yönelikönerileriniz neler olabilir? Bugüniçin camiada gördüğünüz eksikliklernelerdir? Neler yapılması gerekiyor?

Benim için cevaplaması gerçektençok zor bir sual. Bu röportajı ya-parken, daha doğrusu röportajabaşlarken, böyle kritik, cevapla-ması zor bir sual inşallah sorulmazdiye ümit ediyordum. Bir taraftanda, “sorulursa nasıl cevap vere-yim” diye kendi kendimi hazırlı-yordum. “Ben cevaplama yetkisineveya gücüne sahip miyim” diyekendi kendime soruyordum. Ben

67İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“Dalımız son 15, 20 yıldır çok çalkantılı birdönemden geçiyor. Peki biz ne yapmalıyız?Yapılacak şey bu dalı cazip hale getirmek!Klinik ve laboratuvar yönünü birbirinden

ayırmadan eğitim vermek. İnfeksiyon hastalıkları kliniği, klinik mikrobiyoloji laboratuvarı olmaksızın düşünülemez.”

Page 13: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

bunları düşünürken, korktuğumda başıma geldi. Herhalde bu sualbu meslekte, bu camiada geçirilenuzun yıllar ve tecrübelere istina-den soruluyor. Şöyle geriye dönüpbaktığımda camiada 38 yılım geç-miş. Girdiğim yıl aldığım kimlikkartının rengi sararmış. Yine bun-ca yıl içinde bu camiada acı tatlıbirçok olaya şahit olmuşum. Öy-leyse bu suale belirli ölçülerde ce-vap verebilirim diye düşünüyorumve rahatlıyorum.

İnfeksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji kliniklerine şöyle birbakalım. Problemleri var mı? Hu-zurlular mı? Huzurları bozuksa se-bep ne? Fikir ayrılıkları varsa ne-reden kaynaklanıyor? Akademikilerlemeleri engelleniyor mu? diyebir takım sualler sorulabilir. Aslınabakılırsa, bu dalın elemanlarını ra-hatsız eden tek bir ana konu var.Biz yaklaşık 15-20 yıldır uzmanlıkdalımıza yapılan sataşmalarla mü-cadele ediyoruz. Bu sataşmalarınönüne bir türlü geçemedik. Hemenhepimiz gücümüz oranında tek tekveya dalımızı temsil eden dernektemsilcileri tarafından mücadeleettik. Bir şeyin mücadelesi yapılırbaşarılı olmak için. Ama her za-

man işler istediğimiz gibi olmaya-bilir. Başarısızlık bizi nedense çoketkiliyor. Moralimiz bozuluyor.Birbirimizi acımasızca tenkit edi-yoruz. “Ben senden daha iyi yap-tım, sen benden başarısızsın” vs.gibi. Bir problemin çözümüne yak-laşım farklı olabilir, çözüm üretmeyöntemleri farklı olabilir. Bana gö-re sonuç ne olursa olsun, birbirimi-zi kırmadan, birbirimize destek ve-rerek, tartışarak sonuçlara ulaş-malıyız. Birbirimizle küsmemeli-yiz. İlişkilerimizi medeni ölçüleriçerisinde devam ettirmeliyiz. Bu-günün gençleri, bugünün tecrübelihocalarının, büyüklerinin prob-lemlere yaklaşımından, tartışmala-rından, beşeri ilişkilerinden hazduymalı, kendisine örnek almalıdiye düşünüyorum. Peki neler ya-pılması gerekiyora gelince; tama-men içimize kapanmadan, sen ben,senden benden ayrıcalığı yapma-dan, problemlerin çözümü için fi-kir üreterek, gençlerimize örnekolacak şekilde birlik ve beraberlikyapışkanı ile yapışarak, sevgi vesaygı esasına dayalı bir camia ol-malıyız. Bu tamamen benim kişiselfikrim. Haddimi aştımsa dalımızındeğerli üyelerinden özür dilerim.

�� İnfeksiyoncuların vizyonu sizcene olmalıdır? Bu alanda çalışanmeslektaşlarımız için gelecek viz-yonunu nasıl tanımlamak gerekir?

Bir önceki sualinize cevap verirkentemas ettiğim gibi bizim dalımız-daki temel problemlerden enönemlisi uzmanlık tüzüğümüzdekibaş kargaşadır. 1947 yılından gü-nümüze değin zaman zaman deği-şikliğe uğramış, hele son 15-20 yıl-dır iş çığırından çıkmış durumda.Bizim kimliğimiz iki ana unsurdanoluşmakta. Birincisi, klinik. İkin-cisi de birinciyi tamamlayan, on-dan ayrılması mümkün olmayanlaboratuvar kimliğimiz. Bu özelli-ğimiz bugüne kadar başarılı bir şe-kilde süregelmiş. Son zamanlardabir takım güçlerin etkisi ve ma-kamların da yetkisi ile değişiklikyapılmak istenmekte. Ne yapılmakisteniyor? Yapılmak istenen “İn-feksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji”yi sadece klinikselhüviyetine dönüştürmek ve “Kli-nik Mikrobiyoloji”yi kaldırarak,uygulama alanını elinden almak.Peki bu dalın hiçbir bilimsel ge-rekçe gösterilmeden, ilgili ve bilgi-li platformlarda tartışılmadan,parçalanması kimin işine yaraya-cak? Ülkenin sağlık politikalarıacaba bundan yarar mı, yoksa za-rar mı görecek? Şu unutulmamalıki, anabilim dalımız profesyoneldanışmanlık ve liderlik gösterenbir uzmanlık dalıdır. Son zaman-larda artan hastane infeksiyonla-rına karşı, yine zaman zaman ken-dini gösteren, toplum sağlığınıtehdit eden “grip, kuş gribi, kırım-kongo ateşi” ve diğerleri gibi sal-gınlara karşı, antibiyotik kullanı-mı politikalarının belirlenmesi gi-bi önemli konularda yönlendiricibir rolü vardır. Farz edelim ki, kli-nik mikrobiyoloji yanını bu dal-dan kopardınız. Peki, hastane la-boratuvarını kontrol edemeyen,hastasından üreyen mikroorganiz-maya ait birinci elden bilgiye sa-hip olmayan, değerlendiremeyen,

68 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“Bizim kimliğimiz iki anaunsurdan oluşmakta.

Birincisi, klinik. İkincisi debirinciyi tamamlayan,

ondan ayrılması mümkünolmayan

laboratuvar kimliğimiz.”

Page 14: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

antibiyogram yaparak uygun, et-kin antibiyotiği veremeyen bir in-feksiyoncu mu, yoksa bütün busaydıklarımızı yapabilen bir infek-siyoncu mu hastasına ve toplumayararlı olur? Elbette ikincisi. Yuka-rıda söylediğim gibi yaklaşık 60yıldır bu isim altında, bu ülkeninsağlık politikalarına yön vermeyeçalışan bir uzmanlık alanının birbölümünün kaldırılmaya çalışıl-ması acıdır. Kaldırılması için sağ-lam kanıtlara ihtiyaç vardır.

Şimdi dikkatinizi başka yere çek-mek istiyorum. Birkaç yıldır hepi-mizin gözünden kaçmayan, hepi-mizi endişelendiren bir gerçek var.Bir zamanlar cazip, TUS’ta yüksekpuanlarla girilebilen bir dal iken,şimdilerde tam tersi. En düşük pu-anlı adaylar kliniklerimize gel-mekte. Gelen asistanlardan bazıla-rı da bir süre sonra TUS’a yenidengirmekte ve başka branşları seç-mekte. Buradan çıkarılacak sonuçşu: İnfeksiyon Hastalıkları ve Kli-nik Mikrobiyoloji Uzmanlık Dalıeski cazibesini kaybetmiş, araştır-ma görevlisi geleceğini parlak gör-müyor. Uzman olup klinikten ay-rıldıktan sonra eğer bir yanı labo-ratuvarı olan muayenehane aça-mayacaksa para kazanmak yönün-den, ekonomik yönden endişesi var.Öyleyse kendisine geleceğini ga-ranti altına alacak meslek seçmesigerekiyor, gerekeni de yapmaya ça-lışıyor. Peki biz ne yapmalıyız? Ya-pılacak şey bu dalı cazip hale ge-tirmek! Üniversitelerde, eğitimhastanelerinde, klinik ve laboratu-var yönünü birbirinden ayırmadaneğitim vermek. İnfeksiyon hasta-lıkları kliniği, klinik bakteriyolojilaboratuvarı olmaksızın düşünüle-

mez. Elektrokardiyografi (EKG)’siolmayan bir kardiyoloji kliniği, en-doskopi, ultrasonografisi olmayanbir gastroenteroloji kliniği düşüne-bilir misiniz? Aynı şekilde labora-tuvarı olmayan infeksiyon hastalı-ğı kliniği de düşünülemez. İşinönemli bir başka yönü de hastala-rımızın tanısı ve tedavisinin yapıl-masıyla ilgili. Burada hepimizinbildiği gerçekleri tekrarlamak iste-miyorum. Sonuç olarak şunu söy-lemek isterim. Bu dalın çözümbekleyen önemli sorunları var. Busorunlar çözülemeyecek cinstendeğil. Birlik olur, birbirimize des-tek vererek uzmanlık derneğimiz,bugüne kadar olduğu gibi bundansonra da üzerine düşen görevi ya-parsa bu dal cazip hale gelir, gele-bilir. Kaliteli eğitim verilerek, kali-teli uzmanlar yetiştirilebilir diyedüşünüyorum.

�� Bu röportaj serimizin standartbir sorusu olacak. Bir gazete bu so-ruyu çok farklı özellikleri olan ünlü-lere sorarak her gün birisinin ceva-bını yayınladı. Sorunun cevabınınbir cümle olması ve veciz olması ge-rekiyor. Bu hayattan ne öğrendiniz?Mesela birisi ‘’bu hayattan öğren-menin sonu olmadığını öğrendim’’demiş. Aynı soruyu size sorsak bizeveciz bir söz olarak ne söyleyebilir-siniz? Bu hayattan ne öğrendiniz?

Bu hayattan ben şunu öğrendim:“Çalışma hayatında başarısız in-san yoktur; başarılamayan iş var-dır.” Ama bir de benim etkilendi-ğim Konfüçyüs’ün bir sözü var. Oda şu. Konfüçyüs diyor ki, “Başka-larının hoşuna gidecek şekilde gü-zel konuşan ve hoşa gitmek içingüler yüz gösteren kişilerden çokazı erdemlidir.” Bu söz de benim

çok hoşuma gider. Hayatımda dabuna uymaya çalışıyorum.

�� İnfeksiyon Hastalıkları ve Kli-nik Mikrobiyoloji eğitimi alan gençmeslektaşlarımıza, asistanlaraönerileriniz nelerdir?

Bu suale cevap verirken önce genelhakkında birşeyler söylemek istiyo-rum. Bugün ülkemizde çok sayıdaüniversite ve tıp fakültesi açıldı.Açılan bu üniversite ve tıp fakülte-lerinin alt yapıları yeteri kadar mü-kemmel değil. Öğretim üyesi bazın-da veya diğer yönleriyle bir takımeksiklikler var. Tabiatıyla bu fakül-telere giren, burada okumak, eğitimalmak isteyen asistanların da eği-tim açısından sorunları olacaktır.Bu hepimiz tarafından bilinen birgerçek. Şimdi biraz önce sözünü et-tiğim fakültede İnfeksiyon Hasta-lıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana-bilim Dalı açtığımızı düşünün. Ora-da yeteri kadar öğretim üyesi, uz-man, laboratuvar hizmeti verecekeleman yoksa, hatta ve hatta labo-ratuvarı olmayan yerler var ise böy-le bir klinikte veya anabilim dalın-da asistan eğitimi yeterli olmaya-caktır. Öyleyse asistanların genelanlamda bir eğitim sorunu var de-nebilir. Bu bahsettiğim eksikliklerinbir şekilde giderilmesi gerekir. Açıl-mış olan eğitim kadrosu, öğretimkadrosu yeterli olanlarda da sorun-lar var. Mesela eşdeğer iki veya üçanabilim dalı düşünelim. Bunlarınarasında da eşitsizlikler var asistaneğitimi yönünden. Bunun için bizimderneğimiz vasıtasıyla, özellikle İn-feksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji Eğitim ve YeterlilikKurulu diye- kısaltılmış olarakİHKMEYK- bir teşkilatımız var.Burada asistanların eğitimi ile ilgilisorunlar tartışılır. Her klinikte aynı

69İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji’nin

önümüzdeki yıllarda giderek artan önemi daha iyi

anlaşılacak. Bu açıdan gelecekte bizlere daha çok iş

ve sorumluluk düşecek. Sanırım sağlık idarecileri,

karar vericiler, otoriteler de bunu anladı.”

Page 15: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

eğitimin verilmesi yönünde çalış-malar yapılması gerekir. Daha ön-cede bahsetmiştim, ben bir dönemİHKMEYK’in başkanlığını yaptım.Bu sırada o yönetimde çalışan de-ğerli arkadaşlarımızın özverili ça-lışmaları sonucunda asistan karne-leri ve eğitimle ilgili diğer sorunlarele alınmıştı ve bir noktaya getiril-mişti. Umarım bu çalışmalar kısasüre içinde şekillenir, son şeklinialır ve bütün klinikler aynı eğitimiyaparlar diye düşünüyorum. Bueğitimde klinik ve laboratuvar kıs-mının her ikisine de hak ettiği ağır-lığın verilmesi gerekir. Eğitimdenkaynaklanan sorunlar da belki buşekilde çözülebilir. Tam da bu nok-tada asistanların laboratuvar eğiti-

mi almış olmasının önemini vurgu-lamak üzere bir anımı aktarmak is-tiyorum. 1972 yılında askerliğe git-tiğim zaman, askeri hastanedekimikrobiyoloji laboratuvarında çalı-şan teknisyen hemen o hafta “Teğ-menim ben izne çıkabilir miyim?”dedi bana. Şimdi daha bir haftadıroradasınız ve karşınızda labotatu-varın tüm teknik işlerini yürütenkişi izne ayrılmayı talep ediyor. Oanda, “Mayıs ayındayız, izin döne-mi değil. Niçin ayrılmak istiyor?”diye düşündüm. İhtimal beni dene-mek istiyordu. “Peki ayrılabilirsin”dedim hemen. “Ama yarın sabahle-yin bana yeteri kadar plak hazırla,kanlı agar ve endo agar dökeyim”diye ekledim. Plaklar ertesi gün ha-

zırlanmıştı. Ben, kendisini işe hiçkarıştırmaksızın vasatları döktümve o bunu gördü. Bir gün sonra daizne çıkmaktan vazgeçtiğini söyle-di. Bana göre, eğer bu işi başarama-saydım veya “Aman iznini ertele,ben buraları, girdisini çıktısını öğ-reneyim, ondan sonra git!” desey-dim bahsettiğim teknisyen üzerindebir otorite kurmam mümkün olma-yacak idi. Ben bu sıkıntıyı çekme-dim çünkü asistanlık eğitimimiz sı-rasında laboratuvarda yapılmasıgereken işlemler bize hocalarımıztarafından adım adım öğretilmişti.

Bugün laboratuvarlarda son derecemodern cihazlarımız var. Veriyorsu-nuz materyali, size hemen birkaçsaat sonra sonucu veriyor. Siz sonu-ca göre tanınızı koyuyorsunuz. El-bette bu tür donanımlı laboratuvar-larda, büyük hastanelerde referansmerkezlerde çok önemli işler görü-lüyor. Ancak bu dalda uzmanlıkeğitimi alan asistanların ileride hiz-met verecekleri yerlerde bu ileriteknolojik koşulları bulmalarımümkün olmayabilir. Dolayısı ilepek çok arkadaşımız laboratuvarişlemlerini geleneksel yöntemlerikullanarak, bizzat kendileri yap-mak ve yorumlamak durumundakalabilecektir. Bunu doğru bir şe-kilde yapabilmek için, asistanın la-boratuvarda çalışma disiplinini öğ-retim üyesinden görerek edinmesigerekir.

Bir başka eksiklik ise asistanlarınbilgiye ulaşmak için teknolojiyikullanmaları konusundadır. Tekno-lojinin geldiği durum, bugün bilgiyeulaşmayı son derece kolaylaştırmış-tır. Asistanlara bilgisayar eğitimiverilip onlara gerekli olanaklar su-nulmalı bilgi ağına girip istediğibilgiye ulaşabilmeleri sağlanmalı.Bu da sadece infeksiyon hastalıkla-rı ve klinik mikrobiyoloji asistanla-rının sorunu değil, genel bir sorun.

Ücret bakımından farklılıklarınınolması da ayrı bir sorun. Bakanlıkeğitim hastanelerinde eğitim alanasistanlar döner sermaye uygula-ması nedeniyle, fakülte hastanele-

70 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“Çalışma hayatında

başarısız insan yoktur;

başarılamayan iş

vardır.”

“Tamamen içimize kapanmadan, sen ben, senden benden ayrıcalığı yapmadan,

problemlerin çözümü için fikir üreterek, gençlerimize örnek olacak şekilde birlik ve beraberlik yapışkanı ile yapışarak, sevgi ve

saygı esasına dayalı bir camia olmalıyız. Bu tamamen benim kişisel fikrim.”

Page 16: dalımızı yok etmeye çalışıyor! · çük bir tiyatro oyunu düzenledi. Benim de rolüm vardı. Fakir, elbise-leri yırtık, yamalı bir çocuk rolü oy-nayacaktım. Ailemin,

rinde eğitim alan asistanlardançok daha fazla ücret alıyor. Alsın-lar, onların aldıkları ücretlere deben birşey demiyorum. Ama bura-da çok önemli bir detay var. O za-man ne oluyor? Fakültelere fazlaitibar olmuyor, daha çok bakanlıkhastanelerine doğru bir kayış var.Bu nedenle de üniversite hastane-lerinin anabilim dallarına, gerçek-ten o dalları sevenler yerine açıktakalmamak için sıradan tercih ya-zan asistan arkadaşlar geliyor kibu da bana göre iyi bir gelişme de-ğil. Şimdi sorunları belirleyici po-zisyonuna girdik. Kendimizle ilgilikısımlarını söyledik. Ama tabii buişin başka bir yönü daha var. Asis-tanlara düşen görevler. “Tamamhocam siz sorunlarımızı tespit etti-niz. Biz bunları öğrendik. Teşekkürederiz” mi denilecek? yoksa sorun-lar müştereken mi çözülecek? Beniyi bir eğitim vermiş olabilirimama asistanın almış olduğu eğitimigeliştirmesi gerekir. Yani boş dur-maması, okuması, çalışması, eğerinternet olanakları varsa güncelyayınları takip etmesi gerekir.Kongreler yapılıyor, yurt içi ve yurtdışı. Olanakları oranında olabildi-ğince kongrelere katılıp yeni bilgi-ler elde etmesi, orada öğrendikleri-ni gelip arkadaşlarıyla paylaşması,gidemeyenlere o bilgileri aktarma-sı şeklinde onlara düşen görevlerde var tabiatıyla. Ama zaman za-man görüyoruz, her arkadaşımızda bunu tespit ediyordur; hem busöylediklerimizi harfiyen yapan,gerçekten daha fazlasını da yapan,çok okuyan, çalışan kendisini iyiyetiştirenler olduğu gibi bununtersi de söz konusu. Bunu da üzüle-rek söylüyorum. Sadece ve sadecevizitlerde hocalarından almış oldu-ğu eğitimle yetinenler var. Ben yurtiçi yayınları küçümsemiyorum.Kesinlikle böyle bir düşüncem yok,tam tersine ben yurtiçi yayınlarınkalitesinin dışarıdan daha az ol-madığına inanan bir insanım. Ki-tap okumuyorlar, yayın fazla oku-muyorlar. Belki bu yabancı lisanı

az bilmekten kaynaklanıyor. Bunedenle çok iyi lisan bilmeleri vekendilerine düşen görevleri deyapmaları gerekir. Sadece hocalar-dan beklenmemeli. Hocalar kendi-lerine anahtarı verebilir, kapılarıaçması için. Kapıyı da lütfen ken-dilerinin açması gerekir. Açılankapıdan girdiğinde eksikleri görüpo eksikleri çözümlemeli, çözümle-yemediği yerde de hocasına sorunuaktarması gerekir.

Özetle eğitici ve öğretici kişilerleeğitim alan kişilerin birbirine çokyakın, sıkı temas içerisinde olupbirbirlerini severek, sayarak buproblemleri çözmeleri gerekir. Bir-birlerini sayarak cümlesinden ak-lıma hemen geliveren, yine üzerin-de çok durmak istediğim ve şahsen

bu konuda her hekimin de aynı du-yarlılığı göstermesini istediğim birkonu var. Daha önce de sanıyorumkısaca temas etmiştim. Bu meslek-te saygı ve sevgi çok önemli. Bumeslekte Hipokrat yeminine bağlı-lık çok önemli. Çünkü bu meslekgerçekten dünyanın belki en güzelmesleği. Seçilebilecek, mutlulukduyulabilecek en güzel meslek.Birbirimizi eğer seversek, sayar-sak, büyüğümüze küçüğümüzesaygı ve sevgi içerisinde bulunur-sak bundan daha güzel bir meslekben düşünemiyorum. Eğiticisi de,eğitimi alan kişisi de herhalde buprensiplere bağlı kalırsa, Hipokratyeminini uygularsa son derece ba-şarılı bir eğitim hizmeti olur gibigeliyor bana. ��

71İNFEKSİYON DÜNYASI • 2006/2

www.bilimseltipyayinevi.com

“Bu meslekte Hipokrat yeminine bağlılık çokönemli. Çünkü bu meslek gerçekten dünyanın belkien güzel mesleği. Seçilebilecek, mutluluk duyulabi-lecek en güzel meslek. Birbirimizi eğer seversek,

sayarsak, büyüğümüze küçüğümüze saygı ve sevgiiçerisinde bulunursak bundan daha güzel bir

meslek ben düşünemiyorum.”