cİnsel İŞlev bozukluklarinin...cinsel İşlev bozuklukları Çağlar boyu önemini kaybetmeyen,...

32
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARININ SINIFLANDIRILMASI VE EPİDEMİYOLOJİSİ Hazırlayan: Canan ÖRÜKLÜ

Upload: others

Post on 28-Dec-2019

31 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARININ

SINIFLANDIRILMASI VE

EPİDEMİYOLOJİSİ Hazırlayan: Canan ÖRÜKLÜ

Konu Başlıkları

Cinsel İşlev Bozuklukları

Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları

Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu

Kadında Orgazm Bozukluğu

Cinsel Organlarda -Pelviste Ağrı

Madde veya İlaca Bağlı Cinsel İşlev Bozukluğu

Tanımlanmış Diğer Bir Cinsel İşlev Bozukluğu

Tanımlanmamış Cinsel İşlev Bozuklukları

Konu Başlıkları

Erkek Cinsel İşlev Bozuklukları

Hipoaktif Cinsel İstek Bozukluğu

Erektil Disfonksiyon

Ejakülasyon Bozuklukları

Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma)

Gecikmiş Ejakülasyon

Cinsel İşlev Bozuklukları

Çağlar Boyu önemini kaybetmeyen, yaşamın doğal bir parçası ve temel insan

gereksinimlerinden biri olan cinsellik, her insanın kişiliğinin ayrılmaz bir

parçasıdır ve cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel rol, cinsel yönelim, erotizm,haz,

yakınlık ve üreme kavramlarını içerir.

Bu kadar geniş kavramı içinde içinde barındıran insan cinselliği ile ilgili ilk

çalışmalar laboratuvar ortamında Masters ve Johnson tarafından yapılmıştır.

Masters ve Johnson, cinsel eylem fizyolojisini uyarılma, plato, orgazm ve

çözülme olmak üzere dört evreye ayırmıştır.

Kaplan ise, cinsel yanıt evrelerini yeniden sınıflandırmış ve Masters ve

Johnson’ın belirlediği evreleri cinsel isteği de eklemiştir.

Kaplan’a göre arzu/istek cinsel yanıtın ilk ve en en en önemli fazıdır. Böylece

Masters ve Johnson modeline, cinselliğin beden ve vücut arasındaki

bağlantısını gösteren duygusal yön de dahil edilmiştir.

Cinsel İşlev Bozuklukları

Cinsel yanıt döngüsü, cinsel uyarana gösterilen fizyolojik tepkinin evrelerini

göstermektedir. Bu döngü; cinsel işlev bozukluklarının sınıflandırılması ve

altta yatan nedenlerin anlaşılabilmesi açısından önemlidir.

Cinsel işlev bozuklukları (CİB), ‘bireyin umduğu cinsel ilişkiyi yaşayamaması

durumu ya da anatomik, fizyolojik veya psikolojik etmenler sonucu cinsel

reaksiyon siklusunda ortaya çıkan ve cinsel performansı etkileyen aksaklıklar’

olarak tanımlanmaktadır.

Cinsel işlev bozukluklarının etiyolojisinde hem bedensel (organik) hem de

psikolojik nedenler bulunmaktadır. Bu nedenler ayrı ayrı olabileceği gibi,

bazen etiyolojide birlikte de bulunabilmektedir.

Cinsel İşlev Bozuklukları

Organik ve psikolojik nedenlerin bir arada bulunması, CİB’leri içinden çıkılmaz

bir hale getirebilmektedir.

CİB’lere neden olan organik nedenler arasında; hastalıklar, ilaçlar, hormon

düzeylerindeki değişiklikler, geçirilmiş operasyonlar vs. yer alırken;

psikososyal nedenler arasında yetiştirilme tarzı, psikoseksüel gelişim

dönemlerine ait sorunlar, cinsel mitler, travmatik cinsel deneyimler, aile

ilişkilerinin bozuk olması, kişiler arası ilişki bozukluğu, depresyon ve anksiyete

gibi psikiyatrik hastalıklar, cinsellikle ilgili abartılı beklentiler, utanma,

günahkarlık, suçluluk duyguları ve cinsel bilgisizlik/eğitimsizlik gibi nedenler

yer almaktadır.

Cinsel işlev bozuklukları, genellikle kadınlarda daha sık görülen, sıklıkla

kadınlarda cinsel istek azlığı, erkeklerde ise prematür ejakülasyon olarak

karşımıza çıkan; yaş, cinsiyet, hastalıklar, farklı kültür ve toplum yapılarına

göre sıklığı değişen bozukluklardır.

Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları

Kadın cinsel işlev bozukluğu; kadınların yaşam kalitesini bozan, benlik

saygısını, kişiler arası ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen, cinsel istek,

uyarılma, orgazm, cinsel ağrı gibi problemlerin tamamını bir arada bulunduran

psikoseksüel hastalıklar topluluğudur.

Kadın cinsel işlev bozukluğu, cinselliğin yaşam kalitesini önemli bir şekilde

etkilediğinin ortaya çıkması ve erkek cinselliği alanındaki ilerlemelerin

artması sonucu 21. yüzyılın başlarında önemli bir halk sağlığı sorunu olarak

belirlenmiş ve araştırmacıları kadın cinselliği ile ilgili araştırma yapmaya

yönlendirmiştir.

Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları

Kadın cinsel işlev bozukluğu, sık görülen bir problem olup etnik köken, ırk ve

yaşanılan bölgeye göre prevelansı değişmektedir.

Avustralya'da yapılan bir çalışmada kadınların %69'unda cinsel isteksizlik

olduğu, Çin'de yapılan bir çalışmada kadınların %80’inin uyarılma, %33’ünde

memnuniyetsizlik, %32’sinin vajinal lubrikasyon (ıslaklık), %30’unun orgazm,

%32’sinin disparoni sorunu yaşadığı saptanmıştır.

İran'da yapılan bir çalışmada ise kadınların %45.3’ünde isteksizlik, %37.5’inde

uyarılma, %42'sinde orgazm ve %42.5’inde ağrı problemi olduğu belirlenmiştir.

Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları

Türkiye'de toplumsal, kültürel, sosyal etmenlerin ve dini inançların etkisi

nedeniyle cinsellik, rahatça soru sorulamayan, konuşulamayan bir konu

olmaya devam etmekte ve halen tabu olarak görülmektedir. Bu nedenle kadın

cinsel işlev bozukluklarının epidemiyolojisini belirlemek oldukça güçtür.

Ülkemizde Cayan ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada, kadınların

%60.3'ünde cinsel isteksizlik, %43’ünde uyarılma, %38'inde lubrikasyon,

%45.8’inde orgazm problemleri, %38'inde memnuniyetsizlik, %36.8’inde

disparoni olduğu saptanmıştır.

Demirezen ve arkadaşlarının çalışmasında, kadınların %67.5’inin cinsel

yaşamlarına ilişkin sorunlar yaşadıkları belirlenmiştir.

Ege ve arkadaşlarının çalışmasında kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu

görülme sıklığı %45.6 olarak, Gölbaşı ve arkadaşlarının çalışmasında ise %69.4

olarak saptanmıştır.

Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları

Cinsel işlev bozuklukları genel olarak; istek, uyarılma, orgazm ve ağrı

bozuklukları olmak üzere dört grupta sınıflandırılmaktadır.

Farklı sınıflandırmaların söz konusu olduğu cinsel işlev bozuklukları bu

bölümde DSM-5’e göre sınıflandırılmıştır. DSM-5’e göre kadında cinsel işlev

bozuklukları şunlardır:

Kadında cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu

Kadında orgazm bozukluğu

Cinsel organlarda -pelviste ağrı (Disparoni, Vajinismus)

Madde veya ilaca bağlı cinsel işlev bozukluğu

Tanımlanmış diğer bir cinsel işlev bozukluğu

Tanımlanmamış cinsel işlev bozuklukları olarak sınıflandırılmaktadır.

Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu

DSM-5’e göre ‘cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu, kadında cinsel ilgi/uyarılmanın

yokluğu ya da belirgin olarak azalması’ olarak tanımlanmaktadır.

Genellikle kadında cinsel etkinliğe karşı ilgisizlik ya da çok az ilgi gösterme,

cinsel içerikli düşüncelerin ya da düşlemlerin olmaması ya da çok az olması,

cinsel etkinliği başlatmama ya da çok az başlatma, eşinin başlatma

girişimlerine karşılık vermeme, cinsel etkinlik sırasında cinsel coşkunun

olmaması gibi durumlar söz konusudur.

Ayrıca kadında erotik düşünce veya fanteziler azalmış veya kaybolmuştur.

Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu

Kadınların %40-70'inde görülen cinsel istek azlığı, en sık görülen cinsel işlev

bozukluğu olup; sıklıkla geçmişte yaşanılmış travmatik bir cinsel deneyim,

cinsel taciz, cinselliğe yönelik yanlış bilgi ve inanışlar (cinsel mitler), evlilik

çatışmaları ve eşler arası uyumsuzluğa bağlı olarak meydana gelir.

İş stresi, kişisel stres, kırılgan kişilik yapısı, kişinin kendisiyle ilgili olumsuz

duyguları, aile içinde hasta bir bireyin varlığı, maddi problemler, çocuğu

olanlarda çocukla ilgili problemler de hastalığın ortaya çıkmasını

kolaylaştırabilir.

İlaç kullanımı (antihipertansifler, kemoterapötikler, antidepresanlar,

antipsikotikler, narkotikler, sedatifler/anksiyolitikler, antiöstrojenler),diyabet

ve hipertansiyon gibi sistemik hastalıklar, depresyon, stres, uyuşturucu

kullanımı, gebelik ve doğum cinsel isteğin azalmasına neden olan diğer

durumlardır.

Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu

Cinsel uyarılma bozukluğu, cinsel istekte bir değişiklik olmadığı halde cinsel eylem sırasında uyarılmada azalma veya kayıp olmasıdır.

Bu bozuklukta tüm cinsel uyarma ve uyarılma çabalarına karşın beklenen fizyolojik değişiklikler oluşmamakta ve kadın uyarılma ile ilgili duyumları alamamaktadır. Yani uyarılma evresinde normalde genital organlara yönelen kan akımındaki artış, vajinal büyüme ve lubrikasyon ulaşamamaktadır.

Kadında ilişki için salgı yeterli değildir. Kişi, yeterli cinsel heyecana ulaşamamakta veya sürdürememektedir. Dolayısıyla tam olarak rahat ve doyurucu bir cinsel birleşme yaşanmamaktadır.

Obsesif kompulsif kişilik bozuklukları, maskelenmiş cinsel eğilim bozuklukları, gebe kalmaktan ve cinsel yolla bulaşan hastalık kapmaktan aşırı korkma, kendine güvensizlik, başarısızlık korkusu, insanlarla yakınlık kuramama, cinsellikten suçluluk duyma, çocuklukta ya da daha sonra cinsel tacize uğramış olma, kontrolü kaybetme korkusu nedeniyle baskılama gibi durumlar uyarılma bozukluğuna neden olmaktadır.

Kadında Orgazm Bozukluğu

DSM-5’e göre kadında orgazm bozukluğunda; yeterli bir cinsel uyarı ve uyarılma fazını takiben, en az 6 ay devam eden orgazmda belirgin gecikme, orgazm seyrekliği veya olmaması söz konusudur. Ayrıca kişide orgazm duyumlarının yoğunluğu da azalmıştır. Dolayısıyla bu bozukluk kişide belirgin derecede sıkıntıya neden olabilecek düzeydedir.

Kadında orgazm bozukluğu primer veya sekonder olabilir. Primer orgazm bozukluğunda sorun, kişinin ilk cinsel deneyiminden itibaren vardır. Genellikle travma ya da cinsel istismara uğrayan kadınlar da görülmektedir.

Sekonder orgazm bozukluğunda ise, daha önce herhangi bir sorun yaşamayan kişide sonradan orgazm olamama söz konusudur. Genellikle daha önce pelvik cerrahi geçiren kadınlarda ortaya çıkabilmektedir.

Ayrıca kadında orgazm bozukluğu yaygın ve durumsal olarak da ortaya çıkabilir. Yaygın tip orgazm sorunu uyarının türü ile ilgili değildir ve genel olarak tüm cinsel uyarılarda ortaya çıkabilir. Durumsal olanda ise; sorun belli uyarı biçiminde, durumda veya farklı bir eş ile ortaya çıkabilir.

Kadında Orgazm Bozukluğu

Orgazm bozukluğu, kadınlarda cinsel istek bozukluğundan sonra, en sık karşılaşılan ikinci cinsel işlev bozukluğudur. Kadınların %5-10'u hayatlarının hiçbir döneminde orgazm olmadıklarını (anorgazmi) ifade etmektedir.

Özellikle gençlerde ve cinsel ilişkiye yeni başlamış olan ve bu yüzden tecrübesi az olan kadınlarda, normal bir uyarılma döneminden sonra orgazm olamama durumu daha sık görülür.

Kadınlarda orgazm problemleri birçok faktöre bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bu faktörler arasında hastalıklar (kardiyolojik, renal, nörolojik hastalıklar, multipl skleroz, ateroskleroz, stres üriner inkontinans, pelvik taban zayıflığı vb.), pelvik cerrahi geçirme, ilaçlar (antihipertansif, antihistaminik, antidepresanlar), alkol ve madde kullanımı, menopoza bağlı hormonal değişiklikler yer almaktadır.

Ayrıca anorgazminin en sık görülen psikolojik nedenleri arasında; anksiyete, suçluluk ve utanma duygusu, eş ile iletişim problemleri, hata yapma ve başaramama korkusu ve beden imajının kötü olması yer almaktadır.

Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı

DSM-5’e göre cinsel organlarda ya da pelviste ağrı; vajinal ilişki esnasında güçlük yaşama, belirgin vulvovajinal veya pelvik ağrı; ilişki esnasında bu ağrı ile ilgili belirgin korku ve kaygı duyma; penetrasyon sırasında pelvik taban kaslarını çok germe ya da sıkma gibi belirtilerden en az birinin varlığı ile ortaya çıkan ve en az 6 ay süren bir bozukluktur.

Bu bozukluk yaşam boyu ve edinsel olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır. İlk cinsel ilişkiden itibaren ağrının varlığı yaşam boyu olarak, olağan bir cinsel işlevsellikten sonra ortaya çıkmışsa edinsel olarak kabul edilir.

Literatürde ağrı bozukluğu; disparoni ve vajinismus olarak iki şekilde bilinmektedir. Kadınlarda disparoni, belirgin sıkıntı ya da kişiler arası çatışmalara neden olan, cinsel aktivite esnasında sürekli ya da tekrarlayan biçimde ortaya çıkan ağrı olarak tanımlanmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri'nde kadınların %10-20'sinin disparoniden etkilendiği, ülkemizde yapılan çalışmalarda ise kadınların yüzde 28-50'sinde disparoni sorunu olduğu saptanmıştır.

Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı

Disparoni, yüzeyel ve derin disparoni olmak üzere ikiye ayrılır. Cinsel ilişki

esnasında, vajina girişinin etrafında ağrı varlığı yüzeyel disparoni olarak kabul

edilir.

Yüzeyel disparonide ağrı; tekrarlayıcıdır, yanma, kaşınma ve sızlanma

tarzındadır. Kadınlar genellikle cinsel birleşme esnasında patlama hissi

duyduklarını ifade etmektedir.

Yüzeyel disparoninin etiyolojisinde; vulvitus, genital herpes, üretritis gibi

enfeksiyonlar, lokal travmalar, hymen yırtıkları, labiumlarda laserasyon,

vajenin yetersiz kayganlaşması, vajinal irritasyon, şiddet deneyimleme (şimdi

ya da geçmiş), uyarılma bozuklukları, yetersiz ön sevişme, kalın hymen ve

vajinal septum gibi konjenital genital yol anomalileri rol oynamaktadır.

Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı

Derin disparoni; derin cinsel birleşme esnasında ortaya çıkan, genellikle

organik nedenlerden kaynaklanan pelvik ağrı olarak tanımlanır. Ağrı cinsel

birleşme esnasında, alt karın bölgesinde yaygın olarak hissedilir.

Etiyolojisinde; kronik servisit gibi üreme organ enfeksiyonları, herhangi bir

jinekolojik, pelvik veya abdominal cerrahi geçirme, genital veya pelvik

tümörler, üriner yol enfeksiyonu, üretral bozukluklar, over patolojileri, uterus

anomalileri ve pelvik relaksasyon yer almaktadır.

Disparoni kadınların fiziksel/mental sağlığını ve beden imajını bozan, eş

ilişkilerini olumsuz etkileyen bir sorundur. Ayrıca cinsel istekte azalma,

uyarılmanın azalması veya anorgazmi gibi diğer cinsel işlev bozukluklarına da

yol açabilir.

Genç yaşlarda olma, eğitim seviyesinin düşük olması, üriner sistem

hastalıkları, genel sağlık durmunun kötü olması, gelir düzeyinin düşük olması,

emosyonel problemler ve stres risk faktörleri arasında yer almaktadır.

Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı

Vajinismus; vajen girişindeki kasların spazmı sonucu cinsel birleşmenin

mümkün olmadığı, ya da son derece ağrılı olduğu biz bozukluktur. Bu

kasılmaya tüm bedenin kasılması, bacakların kapanması, korku, kaçınma

tepkisi ve vajinal birleşmenin olamayacağı inancı da eşlik etmektedir.

Kadının kontrolü dışında olan bu kasılmalar; yalnızca cinsel ilişki sırasında

değil, kadının jinekolojik muayene, tampon kullanımı ya da parmağın vajene

sokulması gibi girişim içeren durumlarda da ortaya çıkmakta ve kişide endişe,

korku ve panik durumu yaratabilmektedir.

Daha çok genç kadınlarda görülen, evlilikte sorunlara, infertiliteye ve cinsel

ilişki kalitesinde bozulmaya neden olan vajinismusun görülme sıklığı

literatürde %0.5-1 olarak ifade edilmektedir.

Vajinismus nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte; genel olarak

psikolojik, mental ve kültürel faktörlerin etiyolojide etkili olduğu

düşünülmektedir. Ayrıca çocukluktaki cinsel travmaların, dinsel etkenlerin ve

yetiştirilme tarzının etkili olduğu bir bozukluk olarak da ele alınmaktadır.

Madde veya İlaca Bağlı Cinsel İşlev

Bozukluğu

DSM-5’e göre, bu cinsel işlev bozukluğu bir ilacın ya da maddenin başlanması,

dozunun arttırılması veya kesilmesi sonrasında ortaya çıkmaktadır.

Kişinin cinsel yakınma örtüsü, fizik muayene ya da laboratuvar bulgularından

elde edilen verilerde, cinsel işlev bozukluğunun ilaç ve madde kullanımı ile

tam olarak açıklanabileceğine ilişkin kanıtların olduğu durumlarda, yani

semptomlar madde intoksikasyonu sırasında ya da sonraki bir ay içinde ortaya

çıktıysa, ilaç kullanımı yaşanan bozuklukla etiyolojik açıdan ilişkiliyse bu

kategori kullanılır.

Tanımlanmış Diğer Bir Cinsel İşlev Bozukluğu

& Tanımlanmamış Cinsel İşlev Bozuklukları

Tanımlanmış Diğer Bir Cinsel İşlev Bozukluğu:

Kişide belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda sorunlara

neden olan, cinsel işlev bozukluğunun belirtilerinin baskın olduğu ancak

tanı ölçütlerinin tam olarak karşılanamadığı durumlarda bu kategori

kullanılır.

Tanımlanmamış Cinsel İşlev Bozuklukları:

Bu sorunda bir cinsel işlev bozukluğu vardır, fakat belirtiler karışık ya da

atipiktir. Bu nedenle cinsel işlev bozukluğunun primer nedeni

belirlenememektedir.

Erkek Cinsel İşlev Bozuklukları

Cinsel sağlık; kişinin yaşı, medeni durumu ya da cinsel tercihi ne olursa olsun,

kişinin hayatının önemli bir parçasıdır ve çiftlerin yaşam kalitesine katkıda

bulunur.

Cinsel işlev bozuklukları kişilerin yaşam kalitesini ve sosyal yaşamlarını

etkileyen önemli bir sorun olup, yaşla da ilişkili olmak üzere erkeklerin %30-

67’sinde görülebilmektedir.

Toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü erkekler için cinsellik çok önemlidir ve

cinsel işlev bozuklukları, erkeklerin genel sağlıklarını olumsuz

etkileyebilmektedir.

Erkek cinsel işlev bozuklukları tüm yaşlardaki erkekleri etkileyebilen, ancak

yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan sağlık problemleridir.

Erkek Cinsel İşlev Bozuklukları

Erkekleri etkileyen cinsel fonksiyon bozuklukları DSM-5’e göre hipoaktif cinsel

istek bozukluğu, erektil disfonksiyon, prematür ejakülasyon/erken boşalma ve

gecikmiş ejakülasyon olarak sınıflandırılmaktadır.

Yapılan araştırmalar, erkeklerin yaklaşık %40’ının yaşamları boyunca en az bir

cinsel fonksiyon bozukluğu yaşadığını, en sık görülenin prematür ejakülasyon -

yaklaşık 3-4 erkekten birinde-, diğer sık rastlanan sorunların ise erektil

disfonksiyon ve cinsel istek azlığı olduğunu ortaya koymaktadır.

Farklı kültür ve toplum yapılarına, yaş, cinsiyet, eşlik eden bedensel ve

psikiyatrik hastalıklara göre tanı dağılımları ve oranlarda değişiklikler olsa da,

yüksek prevalans oranları bütün dünyada birbirine benzerlik göstermektedir.

Hipoaktif Cinsel İstek Bozukluğu

DSM-5’e göre ‘hipoaktif cinsel istek bozukluğu, erkekte sürekli veya

tekrarlayan biçimde en az 6 ay boyunca cinsel içerikli düşüncelerin ya da

düşlemlerin olmamasıdır.’

Hipoaktif cinsel istek bozukluğunun genel popülasyondaki erkeklerde görülme

oranı %16’dır. Boşanmış, eğitim düzeyi ve sosyoekonomik düzeyi düşük

olanlarda sıklıkla görülür ve yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar.

Hipoaktif cinsel istek bozukluğu yaşam boyu (her zaman) ve edinsel (yaşamın

herhangi bir döneminde) olarak görülebilir.

Hipoaktif Cinsel İstek Bozukluğu

Etiyolojisinde; hipofizer/hipotalamik hastalıklar (infiltratif hastalıklar,

tümörler), endokrin hastalıklar (testosteron eksikliği, tiroid hormon eksikliği,

endokrin tümörler, cushing sendromu, adrenal yetmezlik), psikiyatrik

hastalıklar (depresyon, madde kötüye kullanımı), nörolojik hastalıklar

(dejeneratif hastalıklar, merkezi sinir sistemi travması), ürolojik hastalıklar

(peyroni hastalığı, fimozis), renal hastalıklar, kronik ağrı, halsizlik ve

yorgunluğa yol açan durumlar ve aspartam kullanımı yer almaktadır.

Ayrıca yaşam boyu görülenlerde cinsel kimlik bozuklukları, parafililer; edinsel

olanlarda ise aşırı tutucu ailede yetişme, gelişimsel anormallikler ve istismar

öyküsü yer almaktadır.

Erektil Disfonksiyon

Erektil disfonksiyon (ED); en az 6 ay süre ile cinsel ilişkilerin tümünde veya

%75’inde seksüel aktivite için yeterli ereksiyonu sağlayamamak ve/veya

sürdürememek olarak tanımlanmaktadır.

ED sık görülen bir hastalıktır. 40-70 yaş arası erkeklerde yapılan çalışmalarda;

prevalansı ABD’de %52, Türkiye’de %69.2 olarak bulunmuştur. 40 yaşından

daha genç erkeklerde ise görülme sıklığı %2 olarak bildirilmektedir.

ED kişinin ve partnerinin hayat kalitesini negatif yönde etkileyen bir hastalık

olmasına rağmen, ED şikayeti ile başvuran hasta sayısı görülme sıklığının çok

altındadır.

Erektil Disfonksiyon

Erektil işlev bozukluğunda önemli etiyolojik faktörler şunlardır:

Damarsal rahatsızlıklar (örneğin hipertansiyon, ateroskleroz, kalp

rahatsızlığı)

Dislipidemiler

Diyabet

Depresyon

Diğer nispeten sık faktörler (demiyelinizan hastalıklar, spinal kord hasarı,

pelvik cerrahi), ilaçlar (örneğin tiazidler, B-blokerler, antiandrojenler,

seçici serotonin geri alım inhibitörleri)

Stres, anksiyete ve korkudur.

Ejakülasyon Bozuklukları

Literatürde ejakülatuvar fonksiyon bozukluklarının %30-40’a kadar çıkan

prevalans oranları ile erkek cinsel işlen bozuklukları içinde en sık görülen tip

olduğu ve tüm yaş grupları için önemli bir bozukluk olarak karşılandığı

bildirilmektedir.

Ejakülatuvar fonksiyon bozuklukları permatür ejakülasyon (PE) ve gecikmiş

ejakülasyon (GE) olmak üzere ikiye ayrılır.

Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma): Erkeklerde cinsel işlev bozuklukları

arasında en sık görülen ve genel popülasyondaki erkeklerin %20-30’unu

etkileyen bir sorundur. Cinsel birleşmeden hemen önce veya çok kısa bir süre

sonra (1-2 dk.) ejakülasyon gerçekleşmekte ve bu durum çifti olumsuz

etkilemektedir.

Prematür ejakülasyonu olan kişilerin yaklaşık %30’unda erektil disfonksiyon da

görülür. Ancak erektil disfonksiyon sıklığı yaşla birlikte artarken, prematür

ejakülasyon sıklığı yaşla artmaz.

Ejakülasyon Bozuklukları

Prematür ejakülasyon primer ve sekonder olarak ortaya çıkabilir. Kişinin ilk

cinsel aktivitesinden itibaren ortaya çıkmışsa primer, yaşamının daha sonraki

herhangi bir döneminde oluşmuşsa sekonder olarak kabul edilir.

Prematür ejakülasyonda kısa ejakülatuvar dönem ve kişide kontrol kaybı

vardır.

Bireyde anksiyete, depresyon gibi psikolojik sorunlara, utanma ve buna bağlı

olarak yardım aramama gibi durumlara yol açabilir.

Etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte; anksiyete, penil hipersensitivite,

serotonin reseptör disfonksiyonu gibi biyolojik ve psikolojik faktörlerin rol

aldığı ileri sürülmektedir.

Ejakülasyon Bozuklukları

Gecikmiş Ejakülasyon: GE, erkeklerdeki cinsel işlev bozuklukları içinde en az

ifade edilen durumlardandır ve DSM-5’e göre; en az 6 ay süreli olarak cinsel

ilişkilerin tümünde veya %75’inde ejakülasyonun inatçı ve tekrarlayan

gecikmesi ya da yokluğu olarak tanımlanmaktadır.

Etiyolojisi en az anlaşılabilen erkek seksüel bozukluğu olan GE’nin nadir

görülen bir seksüel bozukluk olması nedeniyle prevalansı tam olarak

bilinmemektedir. Ancak literatürde GE prevalansı %1-4 olarak bildirilmekte ve

yaşlanmayla birlikte görülme sıklığının arttığı ifade edilmektedir.

GE hayat boyu süren bir bozukluk olabileceği gibi (primer), normal bir cinsel

fonksiyonu takip eden periyodda da (sekonder) ortaya çıkabilir.

Ejakülasyon Bozuklukları

Primer GE; prevalansı %1-2 olan, yaşam boyu süren, öncesinde normal bir

ejakülasyon dönemi olmayan, cinsel ilişki sırasında uyarana ve cinsel ilişki

tipine göre nadiren boşalma ya da hiç boşalamama ile karakterize bir

durumdur. Olguların dörtte birini oluşturur.

Sekonder GE ise, olguların dörtte üçünü oluşturan, kazanılmış bir bozukluktur

ve öncesinde normal bir ejakülasyon dönemi mevcuttur. Genellikle travma,

ilaç kullanımı ve sistemik hastalıklar gibi altta yatan bir nedene bağlı olarak

gelişir.

GE’nin etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte genetik, nörolojik

(diyabet, multipl skleroz vs.), hormonal (testosteron seviyesinin düşüklüğü,

TSH ve prolaktinin yüksek olması), travmatik (prostat ve mesane boynu

cerrahileri vs.) ve kültürel faktörlerin rol aldığı bilinmektedir.

Ejakülasyon Bozuklukları

Sonuç olarak; cinsel işlev bozuklukları yaş, cinsiyet, hastalıklar, ilaçlar gibi

birçok faktörün yol açtığı, kültür ve toplum yapılarına göre sıklığı değişen

bozukluklardır.

Cinsel işlev bozuklukları; kadın ve erkeğin yaşam kalitesini bozan, kişiler arası

ilişkilerini olumsuz etkileyen ve genel sağlık durumunu bozan sorunlardır.

Bu nedenler hemşireler bireyleri değerlendirirken, cinsel fonksiyonlarını da

değerlendirmeli ve sorunlarını ifade etmelerini sağlamalıdır.