biyoloji 2

11
50 www.unkapani.com.tr YAŞAMIN TEMEL BİLEŞENLERİ Canlının en küçük birimi hücredir. Hücre, maddenin belirli bir düzen içerisinde bir araya gelmesiyle oluşur. Maddenin yapıtaşı ise atomdur. Maddeler ister sıvı, ister katı, ister gaz olsunlar tamamı atomlardan yapılmıştır. Atom; Proton ve nötron parçacıklarından meydana gelmiş bir çekirdek ve çekirdeğin etrafında bulunan elektronlardan oluşur. Element; Aynı cins atomlardan meydana gelen en basit maddelere denir. Örnek; Demir (Fe) oksijen (O 2 ) gibi… İzotop; Proton sayıları aynı, nötron sayıları farklı olan atom- lara denir. Bir elementin izotopları, kimyasal olarak aynı davrandıkları halde fiziksel olarak farklı davranırlar. İzotopla- rın atom ağırlıkları ve doğada bulunma yüzdeleri farklıdır. Örnek; Normal izotop N 14 N 15 C 12 C 11 , C 14 , C 15 İzotoplar biyoloji ve tıp araştırma alanlarında çok sık kulla- nılmaktadır. ÖRNEK; DNA’nın kendini yarı korunumlu olarak olarak eşlediğini ispatlamak için azot izotopları kullanılmıştır. Radyoaktif izotoplarla bir fosilin yaşı ölçülebilmektedir. Hastalıklara teşhis konulurken ve ilacın canlı vücudundaki etki yolu izlenirken izotoplardan yararlanılır. ELEKTRONLAR VE ENERJİ Atomlar, dışarıdan enerji aldıklarında, elektronlar bulundukla- rı enerji seviyelerinden daha yüksek enerji seviyesine çıkar- lar. Bu sırada elektron enerji kazanır. Elektron eski haline döndüğünde kazandığı enerjiyi geri verir. Biyosferdeki (dün- yada canlıların yaşadığı tabaka) en temel reaksiyonlarından biri olan fotosentezin çalışma mekanizması elektronun ta- şınma şekline göre değişiklik gösterir. ÖRNEK: Algler ve bitkilerde var olan klorofil pigmenti ışığı absorbe eder (soğurur). Güneş ışığı ile elektronlar daha yüksek enerji seviyesine çıkarak enerji kazanırlar. Bu elektronlar, Elektron Taşıma Sistemi (E.T.S.) basamaklarından geçerek enerjilerini, kimyasal bağ enerjisi olarak organik moleküllere aktarırlar. Elektronlar ise eski haline döner. Atomlar son enerji seviyelerini doldurmak ve daha büyük parçacıklar oluşturmak için bir diğer atomla bağ yaparlar. Bu şekilde birden fazla atom içeren parçacıklara molekül adı verilir. Bileşiklerin en küçük yapı birimi moleküllerdir. Moleküller organeller hücreyi oluşturur. Hücre en küçük canlılık birimidir. Molekülü oluşturan atomlar aynı cins ise element adını alırlar. ÖRNEK; O 2 gibi. Molekülü oluşturan atomlar farklı cins ise bileşik adını alırlar. ÖRNEK; H 2 O gibi. CANLILARLARDAKİ İNORGANİK BİLEŞİKLER A) SU Canlıların temel maddelerinden biridir. Canlıların büyük bir kısmını su oluşturur. Su miktarı her canlıda farklıdır. Hatta bir canlının dokularında bile su miktarı farklıdır. İki hidro- jen ve bir oksijen atomundan meydana gelir. ÖRNEK; Embriyo (döllenmiş yumurtadaki canlı minyatürü) su bakımın çok zengindir. Suyun Görevleri Su enzimlerin (katalizör) çalışması için gerekli ortamı oluşturur. Hücrede su %15-%18 ‘in altına şerse en- zimler çalışamaz. Çok iyi bir çözücüdür. Hücredeki bazı maddeleri de çözer. Normalde nötr olan su hidrojenlerin olduğu böl- gede protonlardan dolayı (+) yük, oksijenin serbest elektronlarından dolayı da (-) yük kazanır. Buna PO- LAR YAPI denir. Bu özellik su moleküllerinin birbirine tutunmasını sağlar. (ADHEZYON) Su böylece bulundu- ğu yüzeyde tutunabilir. (KOHEZYON) İNORGANİK MOLEKÜLLER SU ASİT BAZ MİNERALLER

Upload: biyo-loji

Post on 25-Dec-2014

2.678 views

Category:

Documents


9 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Biyoloji 2

50

www

.unk

apan

i.com

.tr

YAŞAMIN TEMEL BİLEŞENLERİ

Canlının en küçük birimi hücredir. Hücre, maddenin belirli bir düzen içerisinde bir araya gelmesiyle oluşur. Maddenin yapıtaşı ise atomdur. Maddeler ister sıvı, ister katı, ister gaz olsunlar tamamı atomlardan yapılmıştır. Atom; Proton ve nötron parçacıklarından meydana gelmiş bir çekirdek ve çekirdeğin etrafında bulunan elektronlardan oluşur.

Element; Aynı cins atomlardan meydana gelen en basit maddelere denir. Örnek; Demir (Fe) oksijen (O2) gibi… İzotop; Proton sayıları aynı, nötron sayıları farklı olan atom-lara denir. Bir elementin izotopları, kimyasal olarak aynı davrandıkları halde fiziksel olarak farklı davranırlar. İzotopla-rın atom ağırlıkları ve doğada bulunma yüzdeleri farklıdır. Örnek; Normal izotop N14 → N15 C12 → C11, C14, C15

İzotoplar biyoloji ve tıp araştırma alanlarında çok sık kulla-nılmaktadır.

ÖRNEK;

DNA’nın kendini yarı korunumlu olarak olarak eşlediğini ispatlamak için azot izotopları kullanılmıştır. Radyoaktif izotoplarla bir fosilin yaşı ölçülebilmektedir. Hastalıklara teşhis konulurken ve ilacın canlı vücudundaki etki yolu izlenirken izotoplardan yararlanılır.

ELEKTRONLAR VE ENERJİ

Atomlar, dışarıdan enerji aldıklarında, elektronlar bulundukla-rı enerji seviyelerinden daha yüksek enerji seviyesine çıkar-lar. Bu sırada elektron enerji kazanır. Elektron eski haline döndüğünde kazandığı enerjiyi geri verir. Biyosferdeki (dün-yada canlıların yaşadığı tabaka) en temel reaksiyonlarından biri olan fotosentezin çalışma mekanizması elektronun ta-şınma şekline göre değişiklik gösterir. ÖRNEK: Algler ve bitkilerde var olan klorofil pigmenti ışığı absorbe eder (soğurur). Güneş ışığı ile elektronlar daha yüksek enerji seviyesine çıkarak enerji kazanırlar. Bu elektronlar, Elektron Taşıma Sistemi (E.T.S.) basamaklarından geçerek enerjilerini, kimyasal bağ enerjisi olarak organik moleküllere aktarırlar. Elektronlar ise eski haline döner.

Atomlar son enerji seviyelerini doldurmak ve daha büyük parçacıklar oluşturmak için bir diğer atomla bağ yaparlar. Bu şekilde birden fazla atom içeren parçacıklara molekül adı verilir. Bileşiklerin en küçük yapı birimi moleküllerdir. Moleküller →organeller → hücreyi oluşturur. Hücre en küçük canlılık birimidir.

Molekülü oluşturan atomlar aynı cins ise element adını alırlar.

ÖRNEK; O2 gibi. Molekülü oluşturan atomlar farklı cins ise bileşik adını alırlar.

ÖRNEK; H2O gibi.

CANLILARLARDAKİ İNORGANİK BİLEŞİKLER

A) SU

Canlıların temel maddelerinden biridir. Canlıların büyük bir kısmını su oluşturur. Su miktarı her canlıda farklıdır. Hatta bir canlının dokularında bile su miktarı farklıdır. İki hidro-jen ve bir oksijen atomundan meydana gelir. ÖRNEK; Embriyo (döllenmiş yumurtadaki canlı minyatürü) su bakımın çok zengindir.

Suyun Görevleri

Su enzimlerin (katalizör) çalışması için gerekli ortamı oluşturur. Hücrede su %15-%18 ‘in altına düşerse en-zimler çalışamaz.

Çok iyi bir çözücüdür. Hücredeki bazı maddeleri de çözer. Normalde nötr olan su hidrojenlerin olduğu böl-gede protonlardan dolayı (+) yük, oksijenin serbest elektronlarından dolayı da (-) yük kazanır. Buna PO-LAR YAPI denir. Bu özellik su moleküllerinin birbirine tutunmasını sağlar. (ADHEZYON) Su böylece bulundu-ğu yüzeyde tutunabilir. (KOHEZYON)

İNORGANİK MOLEKÜLLER

SU

ASİT

BAZ

MİNERALLER

Page 2: Biyoloji 2

51

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

Su moleküllerinin arasındaki bu çekim gücünden dolayı su birikintilerinde yüzey gerilim kuvveti oluşur. Böylece bazı böcekler su üzerinde batmadan hareket edebilir.

Damarlı bitkilerde iletim demetinin parçası olarak bilinen

Ksilem ‘de (odun borusu) su taşınması en fazla terleme-kohezyon kuvveti ile olur. Böylece bitki cansız borular-da yani ksilemde suyu yükselterek taşır. Kök hücrelerin-de oluşan glikoz (nişasta +su → glikoz) su da çözünür. Böylece kök hücresinin osmotik basıncı artar. Bu ba-sınçla topraktaki su bitkiye doğru çekilir.

Aynı zamanda topraktaki suda çözünmüş olan mineral tuz-larda bu şekilde alınıp, bitkiye taşınmış olur.

Hayvanlarda kanın hareketi de suyun çözünürlüğü ile

kolaylaşır. Su taşıdığı inorganik tuzlar sayesinde dokula-rın osmotik basıncını, pH ve iyon dengesini de ayarla-mış olur.

Yarı geçirgen bir zarla ayrılmış iki ortamdan yoğunluğu çok olan bölge suyu kendine doğru çeker. Bu çekimden dolayı oluşan basınca osmotik basınç denir.

Saf su içindeki tüm canlılar kısa bir süre sonra ö-lür(Hemoliz). Bu sebeple belli bir süre canlı olarak sak-lanması gereken dokular, doku sıvısıyla aynı yoğunluk-taki çözeltilere konularak saklanır. Bu çözeltilere İZOTONİK SIVI denir. Her dokunun su miktarı farklı ol-duğu için, izotonik sıvısı da farklıdır. Hastanelerde has-taların koluna takılan sıvı izotonik sıvıdır.

Suyun buharlaşma ısısı yüksektir. Ani sıcaklık değişim-leri sırasında gaz haline geçerek vücudun korunmasını sağlar. Çünkü buharlaşma ile ısınan yüzey soğur.

ÖRNEK

Karpuzun kesilerek güneşte soğuması için bırakılması gibi ve sızan testide suyun daha çabuk soğuması gibi.

Bitkiler terleme (transpirasyon) suretiyle ısınan yaprak yüzeyini soğuturlar.

Hayvanlarda terleyerek ısınan vücut yüzeylerini soğu-

turlar. Böylece canlıların vücudunda bulunan proteinden yapılı enzimlerin bozulması önlenmiş olur.

Canlı vücudunda, iskelet, yağ ve depo moleküllerinin bulundukları yerde su miktarı azdır. Çünkü buradaki mo-leküller ya da tuzlar suda çözünmezler.

Uzun süreli açlık durumunda kanın osmotik basıncı düşer. Su kan damarlarının yayıldığı doku aralarında bi-rikir (ÖDEM). Ödem canlıda uzun süre devam ederse yağ birikimi görülür. Kalp sıvı miktarı azalan kanı pom-palamakta zorlanır. Kalp yetmezliği görülür.

ÖRNEK Kümes hayvanların yemlerine yemek tuzu veya arsenik katarak, yetiştiriciler dokularda ödem oluşumuna böylece hayvanlarının yağlanmasına çalışmaktadırlar.

Vücutta oluşan birçok zararlı artığın seyreltilmesini ve

atılmasını su sağlar. Aminoasitlerin solunum sonucu yadımlanması sırasında oluşan amonyağın (NH3 ) vü-cuttan idrarla atılması olayında da su kullanılır. Yine ba-lıklar ürettikleri amonyağı su içinde yaşadıkları için su ile seyreltip atarlar.

Sıcakkanlı hayvanlarda (vücut ısısı sabit) kan vücut ısısının düzenlenmesinden ve korunmasından sorumlu-dur. Kanın %90’ı sudur.

Su hücredeki polimerlerin (büyük moleküllerin) monomerlerine (yapı taşlarına ) dönüşümlerini sağlar. Bu olaya HİDROLİZ (sindirim) denir. Hücrede su mik-tarı azaldığı için osmotik basınçta artar. Hidroliz so-nucunda hücrenin yoğunluğu artar.

Sindirimde ATP enerjisi harcanmaz. enzim A + H2O a1 +a2 +………an Polimer su monomerler

Hücredeki monomerler birleşerek polimer oluştururken de su açığa çıkar. Bu olaya DEHİDRASYON SENTEZİ (polimerizasyon ) denir. Hücrede su artar ve yoğunluk azalır osmotik basınç ise azalır.

enzim a1 +a2 +……….an A +H2O ATP harcanır B) ASİTLER Su içinde çözündüklerinde hidrojen iyonu veren bütün bile-şiklere asit denir. Asitlerin tatları ekşidir. Yapısında karbon atomları bulunduran asitlerin çoğu organiktir.

ÖRNEK: Oksijenli solunumda oluşan asetik asit ve sitrik asit gibi asitler örnek olarak verilebilir. C) BAZLAR Su içinde çözündüklerinde hidroksil iyonu veren bileşiklere baz denir. Bazların tatları acıdır.

Örnek; sabun gibi. Organik bazların yapısında genellikle karbon ve azot bulu-nur.

Örnek; DNA ve RNA ‘nın yapısındaki pürin bazları (Adenin ve Guanin bazları ) ve pirimidin bazları (Sitozin, Timin ve Urasil bazları) örnek olarak verilebilir.

Page 3: Biyoloji 2

52

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

ASİT VE BAZ DENGESİ

Canlı vücudunda asit ve bazların belli bir dengede olması gerekir. Çünkü enzimler belli bir pH değerinde maksimum aktivite gösterirler. Asit- baz dengesini belirleyen başlıca element hidrojen atomudur. Ortamda var olan hidrojen iyo-nunun yoğunluğu pH denilen sembolle gösterilir. Bu pH sembolü 1–14 arasında değerler alır. Bu değer 1–7 arasında ise ortam asit, 7–14 arasında ise baz kabul edilir. pH =7 ise ortama nötr ortam denir. CO2 gazı biyoloji de en çok kullanılan gazlardan biri olup pH’ı düşürür. Yani asitlik artar. D) MİNERALLER Besinlerle alınan mineraller canlı için çok önemlidir. Canlını yaşamını düzenli sürdürebilmesi için minerallere ihtiyaçları vardır. Örnek; Kemik yapımı, diş yapımı gibi.

Minerallerin kaynağı ise yerküredir. Bitkiler topraktan suda çözünmüş halde aldıkları mineralleri metabolizma faaliyetle-rinde kullanıp ürettikleri besinlerin yapısına da katarlar. Böylece hazır beslenen canlılarda (HETETROF BESLEN-ME) bitkileri yiyerek ya da su içerek vücutlarına alabilirler. Kalsiyum ve fosfat; İnsan vücudunda en fazla bulunan mineraldir. Diş ve kemikleri mineral yapısındaki yumuşak doku kalsiyum ve fosforla kaplanarak sertleşir. Hücre içi sıvıların dengede kalması içinde bu mineraller gereklidir. Kalsiyum kanın pıhtılaşma mekanizmasında da görev alır. Kalsiyum, süt ve süt ürünleri, yeşil sebze, tahıllarda bulunur. Fosfat ise; nükleik asitlerin, ATP’nin, fosfolipitlerin, keratin fosfat gibi moleküllerin yapısında bulunur. Sodyum ve potasyum: Hücre içinin de dışının da asit baz dengesinin sağlanması için gereklidirler. Sinir sisteminin ve kas sisteminin çalışması da bu minerallerle sağlanır. Yemek tuzu şeklinde alırız ve fazlasını idrarla dışarı atarız.

Vücudumuza az miktarda alınması gereken mineraller vardır.

Bunlar; magnezyum (Mg), demir (Fe), iyot (I), flor(F), krom (Cr), bakır (Cu) ve arsenik (Ar)’tir.

Magnezyum: Enzimlerin çalışmasında görev alır. Kanda kalsiyum ve magnezyum dengesi sinirlerin ve kasların çalış-ması için çok önemlidir. Kemik yapımında da görev alır. Aynı zamanda bitkilerde de bulunan klorofil pigmenti Mg taşır. Bakır ve flor: Bakır; Enzimlerin çalışmasında görevlidir.

Flor; Diş çürümelerini önler.

Krom: Glikoz metabolizmasının işleyişinde görev alır.

Arsenik: Minimum miktarı canlını büyümesini hızlandırır. Yağ metabolizmasında görev alır.

Cıva, kurşun, arsenik gibi mineraller fazlaca alınırsa metabo-lizmada düzensizlikler ve zehirlenmeler görülür. Çünkü bu minerallerin fazlası özellikle başta enzimler olmak üzere proteinleri inhibe (bozmak) eder.

Canlılar mineral tuzları ve vitaminleri hücrede düzenleyici olarak kullanırlar. Bu moleküller sindirilmeden kana geçer. hücrede solunumda kullanılmazlar, enerji vermezler

CANLILARDA BULUNAN ORGANİK MOLEKÜLLER

Karbonhidratlar(Unlu, şekerli, nişastalı ve glikojenli yiyecek-ler) ,

Proteinler (Et, süt ve yumurtalı yiyecekler)

Yağlar (Lipitler)

Nükleik asitler (DNA ve RNA) ve vitaminlerden oluşur KARBONHİDRATLAR

Karbon, oksijen ve hidrojen atomlarından oluşan moleküller-dir. Temel görevleri, canlıda enerji sağlamak olduğu gibi, hücre zarının ve çeperinin yapısına da katılır. Karbonhidrat-ların solunumda kullanılması sonucu CO2,H2O, ATP (biyolo-jik enerji) ve ısı açığa çıkar.

Kapalı formülleri genellikle (CnH2nOn) şeklindedir. Hücrede birçok karbonhidrat çeşidi vardır.

En önemlisi ise monomer olan glikoz’dur. Glikoz altı karbonlu olup, kapalı formülü C6H12O6 ‘dır. Karbonhidratlar biyolojide “oz” eki ile adlandırılırlar. Adlandırılırken karbon sayılarının yanına oz eki yazılır.

ORGANİK

KARBONHİDRAT

YAĞ

PROTEİN

NÜKLEİK ASİT

VİTAMİN

ENZİM HORMON

Page 4: Biyoloji 2

53

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

1= mono, 2= di, 3= tri , 4= tetra, 5= penta ,6= hegza……) glikozda altı karbonlu olduğu için hegzoz olarak adlandırılır.

Karbonhidratlar sınıflandırılırken karbon sayısına göre sınıf-landırılır.

Yapısında tek şeker bulunan karbonhidratlara monosakkarit adı verilir. Monosakkaritlerden daha küçük şeker yoktur. Bu nedenle monosakkaritler karbonhidratların yapıta-şı(monomeri)dır.

İki monosakkaritin bir araya geldiği bileşik şekere disakkarit, daha fazla monomerin oluşturduğu şekere de polisakkarit adı verilir.

I-MONOSAKKARİTLER: Karbonhidratların yapısını oluşturan basit şekerlerdir. Monosakkaritler sindirilmezler. Hücre zarından kolayca geçebilirler.

Karbonhidratlar karbon sayısına göre sınıflandırılır.

Karbon sayılarına göre;

Pentozlar:

Beş karbonlu şekerdirler. Hücre metabolizmasında önemli görevler üstlenen DNA, RNA, ATP, NAD ve FAD gibi mole-külleri yapısında yer alırlar.

DNA’nın yapısındaki pentoza, deoksiriboz (C5H10O4 ), RNA’nın yapısındaki pentoza da riboz (C5H10O5) adı verilir.

Hegzozlar:

Altı karbonlu şekerlerdir. Hücrede doğrudan enerji eldesi için kullanılabilirler. Yapısında altı karbon taşıyan üç çeşit hegzoz vardır.

Bunlar, glikoz (C6H12O6), fruktoz (C6H12O6) ve galaktoz (C6H1206) dır. GLİKOZ

Bu şekerlerden en önemlisi glikozdur. Özellikle vücudumuz-daki beyin hücrelerinin çalışması tamamen glikoza ve oksije-ne bağlıdır. Beyin hücreleri glikoza karşı çok duyarlıdır.

Glikoza kan şekeri veya üzüm şekeri de denir. Glikozu otot-rof (üretici) canlılar fotosentez veya kemosentez ile üretebilir-ler.

Kanda ölçülebilen tek hegzoz ‘dur. Çünkü karaciğere gelen besinler içindeki hegzozlar burada glikoza dönüştürülerek kana verilir. Kanda glikoz miktarının düzensizliğinden şeker hastalıkları ortaya çıkar.

Hegzozlardan fruktoza meyve şekeri, galaktoza da süt şekeri adı verilir. Hegzozların kapalı formülleri aynı olmasına rağ-men adları farklıdır. Bunun nedeni hegzozların izomerleri faklıdır. Bu yüzden farklı isimle adlandırılırlar.

Galaktoz; primer izomer, Glikoz; sekonder izomere ve Fruktoz da tersiyer izomere sahiptir.

Hegzozların ince bağırsaktan emilim sırası; basit izomerden karmaşık izomere doğrudur. Galaktoz, glikoz ve fruktoz sırasına göre emilir.

C6H12O6 +6 H2O +2 ATP → 6CO2 + 6 H2O +40 ATP +ısı Glikoz hücre zarının yapısına da katılır. Özellikle hücrenin en önemli tabakası olan glikoprotein tabakasını oluşturur. Yine sinir hücrelerindeki glikolipit tabakası da örnek olarak verile-bilir.

DİSAKKARİTLER: Disakkaritler dehidrasyon sentezi ile oluşurlar. Sentezleri sırasın da enzim kullanılır ve ATP enerjisi harcanır. Su açığa çıkar. Hücrenin osmotik basıncı ise azalır. Monosakkarit + monosakkarit Disakkarit + H2O

Disakkaritlerde 1mol su açığa çıkar ve1 tane glikozitik bağ oluşur. Örnek: Glikoz + glikoz Maltoz +H2O (Arpa şekeri) Glikoz + fruktoz Sukroz + H2O (Çay Şekeri) Glikoz + galaktoz Laktoz + H2O ( Süt şekeri)

Bu disakkaritlerden maltoz, sukroz bitkisel, laktoz ise hay-vansaldır. Ancak bütün hayvanlar laktoz üretemezler. Lakto-zu sadece memeli hayvanların dişileri üretebilir.

Maltoz bitkisel bir şekerdir. Bira yapımı başta olmak üzere ekmek yapımında da kullanılabilir. Hayvan hücre-lerinde sentezini sağlayacak olan gen ve enzim birlikte-liği yoktur. Bu nedenle hayvan hücrelerinde sentezle-nemez ama sindirilebilir.

POLİSAKKARİTLER Polisakkaritler çok sayıda glikozdan oluşan karmaşık (komp-leks) yapılı bileşiklerdir. Dehidrasyon sentezi ile oluşurlar. Sentezleri sırasında enzim kullanılır, ATP harcanır ve n-1 kadar bağ oluşur ve su açığa çıkar.

Polisakkaritlerin temel yapısında glikoz bulunur. Glikoz moleküllerinin farklı bağlanması Polisakkaritlerin farklı olma-sına neden olur.

En önemli polisakkaritler; nişasta, selüloz, glikojen ve kitindir.

(n) Glikoz → (n-1) H2O = (n-1) glikozit bağı

polisakkaritler sentezlenirken açığa çıkar

Page 5: Biyoloji 2

54

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

Hidroliz reaksiyonları sırasında ATP enerjisi harcanmaz ve üretilmez. Bu reaksiyonlar sırasında su tüketilerek polimerler onları oluşturan monomerlere parçalanırlar.

Aşağıda çeşitli canlılarda sindirilebilen bazı karbonhidratların miktarları verilmiştir. I- 100 glikoz içeren maltoz II- 100 glikoz içeren nişasta III- 100 glikoz içeren sükroz

Yukarıda verilen karbonhidratların sindirimi için gereken su miktarı hangi seçenekte verilmiştir? I II III A) 50 99 100 B) 99 99 99 C) 50 99 50 D) 50 99 50 E) 100 99 100

Soruda verilen moleküllerden sükroz ve maltoz disakkaritken

nişasta ise polisakkarittir.

Disakkaritlerde; iki monomerden bir disakkarit oluşur. Yine 1 molde su açığa çıkar.

MALTOZ = 2 glikoz olduğuna göre 100 glikozun tepkimesi sonucu 50 maltoz oluşur. 50 tanede su açığa çıkar 50 malto-zu sindirmek içinde 50 mol su gerekir.

SÜKROZ = 1 glikoz + !Fruktozdan oluşur.100 glikoz içeriyor-sa 100 tanede sukroz oluşur.100 molekülde su açığa çıkar.

Polisakkaritlerde ise; Su sayısı n-1 ‘dir. 100–1=99 su çıkar Sindirimleri içinde açığa çıkan su sayısı kadar su gerekir.

Doğru Seçenek: A

NİŞASTA Bu polisakkariti sadece bitkiler üretebilir. Fotosentez sonucu ürettikleri glikozu bitkiler nişasta şeklinde depo ederler.

Nişasta bitki hücresinin depo polisakkaritidir. Buğday, mısır, patates, fındık, fıstık gibi bitkilerde bol miktarda nişasta vardır. Nişastanın ayıracı iyottur. Nişasta ve iyot birlikte tepkimeye girerek mavi –mor renk verir.

Amiloz tipi nişasta;Glikoz moleküllerinin α-1,4 bağlarıyla birleşmesinden oluşur. Düz zincirdir, suda çözünmez.

Amilopektin tipi nişasta; Amiloz zincirinin büyüklüğündeki zincirlere β-1,6 bağlarıyla glikoz molekülü bağlanır. Dallan-mıştır. Suda çözünür. Bitkilerde farklı türlere göre farklı oranlarda amiloz ve amilopektin bulunur. GLİKOJEN Hayvan, mantar, bakteri ve insan hücresinde glikozun depo-lanmasıyla oluşan polisakkarittir. Binlerce glikoz molekülü-nün birbirine β- 1,6 bağlarıyla bağlanmasıyla oluşur. Dallan-mış bir yapı gösterir. Suda kısmen çözünür. Depo polisakkarittir.

Kandaki glikoz miktarı normal seviyenin üzerinde olursa kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depo edilir. Kanda glikoz miktarının azalması durumunda glikojenden yeniden glikoz elde edilerek kana verilir. Ayıracı iyottur.

Glikojen ve iyot birlikte tepkimeye girerek kiremit kırmızısı renk verir. SELÜLOZ Bitkilerde bulunan yapısal polisakkarittir. Hücre zarının dı-şında bulunan hücre çeperinin yapısı selülozdan yapılmıştır. Bu çeperin görevi hücre zarını korumaktır. Cansızdır. Esne-mez.

Selüloz düz zincirden oluşur. Su da çözünmez. Yapı taşı glikozdur. Glikoz molekülleri α, 1–4 bağları ile bağlanır.

Hayvanlarda ve insanlarda selülozu doğrudan besin maddesi olarak kullanamaz. Geviş getiren otçul hayvanlarda odun yiyen bazı eklem bacaklılarda (termit ), bazı mikroorganizma-larda selülozu mide ya da bağırsaklarında bulunan tek hüc-reli kamçılılar sayesinde sindirebilirler. Böyle yaşayan canlı-lar birlikte karşılıklı fayda ilişkisine göre yaşarlar.(mutualist yaşam) insan vücudunda bu tek hücreli canlılar yoktur.

Polisakkaritlerde farklılığı monomerin sayısı ve bağlanma biçimi belirler. KİTİN Eklem bacaklıların vücudunu örten destek maddesidir. Gli-koz iskeletine azot atomu bağlandığı için azotlu hayvansal polisakkarittir. Hücredeki temel görevi yapısal polisakkarit olmasıdır. Suda çözünmez. ‘’Epidermis hücrelerinden” salgı-lanır. Birçok hayvanda kitin salgılayabilir. Yengeçler buna örnek olarak verilebilir. Şapkalı mantarlarda kitin mantarın yumuşak ve daha taze olmasını sağlarken diğer mantarlarda da hücre çeperinin de yapısına katılır. YAĞLAR (lipitler) Yapılarında karbon (C), hidrojen (H), ve oksijen (O) element-leri bulunur. Bazılarında azot (N) ve fosfat (P) gibi element-lerde bulunabilir. Canlıların temel besinleri arasında bulunan yağlar, canlının yapısına katılmakla beraber hücrede yüksek enerjili besin kaynağı olarak ta kullanılır.

Yağ molekülleri gliserol, yağ asitleri ve bazı bileşiklerden oluşur. Bu olaya esterleşme denir. Çünkü gliserol ve yağ asitleri ester bağı ile bağlanır. Tepkime sonucunda oluşan yağa nötral yağ veya trigliserit adı verilir.

3 yağ asiti + gliserol yağ + 3 H2O

Page 6: Biyoloji 2

55

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

Üretici olan ototroflar yağın monomerlerini kendileri sentez-lerken tüketici olan hetetroflar ise temel yağ asitlerini mutlaka hazır almak zorundadırlar.

Örnek:

İnsan vücudu bazı yağ asitlerini üretebildiği halde linoeik asit gibi bazı yağ asitlerini üretemez. Bu yağ asitlerine esansiyel veya temel yağ asiti denir.

Gliserol ün karbonlarına bağlanan, moleküllerin türüne göre yağlar çeşitlenir. Gliserole; yağ asiti, fosfat grubu ve glikoz bağlanabilir.

İkiye ayrılır:

1-) Doymuş Yağlar

2-) Doymamış Yağlar DOYMUŞ YAĞLAR Yağ asitleri, karbonlarının hidrojenle doyurulmasına göre doymuş ve doymamış yağ asitleri olmak üzere iki çeşittir. Karbonları tamamen hidrojen ile doymuş yağ asitlerine DOYMUŞ YAĞ ASİTİ denir. ÖRNEK: Palmitik asit doymuş yağ asitidir.

CH3-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-COO DOYMAMIŞ YAĞLAR Karbon atomları tamamen hidrojenlerle doyurulmamış oksi-jenle tamamlanmış olan yağlara DOYMAMIŞ YAĞLAR denir. ÖRNEK: Oleik asit doymamış yağ asitidir.

CH3-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-CH═CH-CH2-CH2-CH2-CH2-CH2-COOH

Doymamış yağlar fabrika koşullarında hidrojenle doyurularak MARGARİNLER elde edilir.

Solunumda var olan elektron taşıma sistemi sadece hidro-jenleri taşıyıp ATP’ ye çevirebilir.

Enerji kaynağı olarak kullanılan doymuş yağ asitlerinde, hidrojen sayısı fazla olduğu için solunum sonucu diğer yağ moleküllerinden fazla ATP elde edilir.

1gr yağ monomerinin yadımlanması sonucu 9,3 k.cal

1 gr protein monomerinin yadımlanması sonucu 4,3 kcal

1 gr karbonhidrat monomerinin yadımlanması sonucu 4,2 cal

Doymuş yağ asitlerinde karbon sayısı artarken hidrojen sayısı da doğru orantılı olarak artar. Görüldüğü gibi yağlar temel besin maddelerimiz içinde en yüksek enerji değerine sahip organik moleküllerdir. Ancak bu besin maddelerinin hücrede kullanılma sırası; karbonhidratlar, yağlar ve protein-ler şeklindedir.

Canlı hücresinde ilk enerji kaynağı olarak karbonhidratlar kullanılır. Bunun nedeni karbonhidratların yıkımının kolay ve çok az artık madde oluşturmasıdır. Karbonhidratların yıkımı içinde fazla oksijene gerek yoktur. Canlı karbonhidrat stokla-rını bitirirse ancak o zaman diğer organik moleküllerden enerji elde eder. Yağlar canlı vücudunun depo molekülleridir.

Bir tüpte, suyla karıştırılan X yağının üzerine, bu yağın yıkı-mını sağlayan enzim konmuştur. Bir süre sonra tüpte,

I. Yağ asitleri

II. Aminoasitler

III. Gliserol

IV. Glikoz

V. X yapının yıkımını sağlayan enzim

şeklindeki bileşiklerden hangileri bulunur? (ÖYS 1993)

A) I, III ve IV B) I, III ve V C) I, IV ve V

D) II, III ve IV E) II, IV ve V

Yağ molekülü bir polimerdir. Bu polimerin bulunduğu kaba hidroliz enzimi konulduğunda: sonuçta yağ monomerleri ve enzime rastlanacaktır. Bu yüzden cevap B seçeneği olmalı-dır.

Doğru Seçenek: B YAĞLAR CANLILARDA;

Kış uykusuna yatan hayvanlar, yazın depoladığı yağı kışın enerji ve su kaynağı olarak kullanırlar. Yağların so-lunumda kullanılması sonucu çok metabolik su üretilir.

Yağlar özellikle kutuplarda yaşayan hayvanlarda derinin altında depolanarak ısı kaybını engeller.(Kulak ve bu-runda yağ depolanamaz. Bu nedenle kutupta yaşayan canlılarda bu organları küçüktür

Yağlar doku, organları mekanik etkilerden korur.

Organları izole eder.

Memeli hayvanların böbreği buna örnek olarak verilebilir

Yağlarda herhangi bir kutuplaşma olmadığı için suda çözünmezler. Benzen, kloroform, aseton ve eter gibi or-ganik çözücüler yağları eritebilirler. Bundan dolayı yağ-

Page 7: Biyoloji 2

56

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

ların sindirimi güçtür. Suda çözünmemeleri sayesinde yağlar hücre zarının yapısına da katılırlar.

Göçmen kuşlar vücutlarına özellikle yağ depolar. Çünkü yağ hafiftir. Solunumunda çok metabolik su açığa çıkar. Develerde yağların bu özelliği sayesinde çölde on dört gün kadar susuzluğa karşı dayanabilirler.

YAĞLAR, Basit yağlar

Bileşik yağlar

olmak üzere iki çeşittir. BASİT YAĞLAR (NÖTRAL YAĞLAR) Bu yağlara trigliserit’de denir. Üç molekül yağ asitinin bir molekül gliserolle bağlanması sonucu oluşur. Moleküller birbirlerine ester bağları ile bağlanırlar. Bitki ve hayvanlar sentezleyebilir. BİLEŞİLİK YAĞLAR 1) FOSFOLİPİTLER: Hücre zarının yapısında yer alır. Yağ monomerlerine ek olarak yapısında fosforik asit ve bir azot bazı bulunur. Hücre zarında iki sıralı fosfolipit zinciri sırt sırta geldiğinde araların-da suyun sızamayacağı bir duvar meydana getirirler. Su ve suda çözünmüş haldeki maddeler bu duvardan değil özel por adı verilen deliklerden geçebilirler. 2) GLİKOLİPİTLER: Gliserolün glikozit bağı ile glikoza bağlanması sonucu oluşur. Bu yağ çeşidi hücre zarının yapısına katılır ve özellikle sinir hücrelerinde bulunur. 3) MUMLAR: Uzun zincirli yağ asitlerinin alkollere veya karbon halkalarına bağlanması ile oluşur. Hayvanlarda deri ve tüyleri korur. Esnek bir yapı kazandırır.

Suda yaşayan kuşlarda mum tabakası tüylerin ıslanmasını önler ve böylece hayvanlar üşümez. Bitkiler de ise kütikulanın yapısına katılan mumlar su kaybına karşı bitkiyi korur. Elma, kiraz, üzüm gibi meyvelerin dış yüzeyini de kaplayan mumlar meyvenin su kaybını önler ve parlaklık kazandırır. 4) STEROİDLER: Yağ moleküllerinin halkalı bir yapıya sahip olması sonucu oluşan büyük yağ molekülleridir. Dört karbon halkasından oluşan temel bir yapı vardır. Ancak bu temel yapıya bağla-nan fonksiyonel grupların sayısı ve çeşidi steroidleri oluştu-rur. 5) KOLESTEROL Önemli bir steroid olan kolesterol hayvanlarda hücre zarının önemli bir bileşenidir. Kolesterol aynı zamanda derimizdeki öncü D vitaminini aktif D vitaminine dönüştürür. Derimizde bulunan kolesterol derimize yumuşaklık kazandırır. Derinin

tahriş olmasını önler. Derimizin su kaybını da önler. Kanda kolesterol artınca damar tıkanıklığı (Arterioskleroz) hastalığı ortaya çıkar. Ancak vücudumuzda belli miktarda kolesterol vardır. Bu miktarı belirleyen karaciğerimizdir.

Bitkilerde kolesterol yoktur. Bunun yerine fitosterol adı veri-len steroidler vardır. Bitkilerde salgılanan kauçuk, reçine gibi salgılarda steroid ‘dir.

Önemli iki seks hormonu olan testosteron ve östrojen de steroidlerdir. Böbrek üstü bezlerimizden salgılanan Aldesteron ve Kortizol hormonlar da steroid ‘dir. Steroidler su da çözünmezler. Eter, kloroform, aseton gibi yağı eriten kimyasal maddelerde çözünürler. 6) KARATİNOİDLER: Özellikle bitkilerde renk maddesi olarak bulunan yağ mole-külleridir. Havucun ve portakalın rengini veren karotino-idlerdir. Karaten fotosentezde de görev yapar. Çeşitli dalga boyunda ki ışıkları emerek klorofile aktarır. PROTEİNLER Karbonhidratlardan ve yağlardan farklı olarak yapılarında karbon (C), hidrojen (H), oksijen (O) atomlarından başka azot (N) atomu da bulunmaktadır. Bazen yapısına kükürt ve fosfat da katılabilir.

Hücrede miktarı en fazla olan organik moleküllerdir. Protein-lerin hücrede ki temel görevi yapıcı ve onarıcı organik molekül olmalarıdır.

Zorunlu hallerde hücrede enerji kaynağı olarak ta kullanıla-bilirler. Proteinler; hücrede kemiğin, kıkırdağın tırnakların saçları, kas tellerinin hormonların, enzimlerin, antikorun, interfero-nun, albüminin ve kanın yapısında bulunurlar.

Proteinler; hücrelerin iskeletini oluştururlar. Örneğin, aktin ve miyozin proteinleri kas hücrelerinin yapısını oluşturarak hareketimizi kolaylaştırır ve şekil verir.

Canlıda büyüme ve yıpranan hücrelerin tamirinde prote-inlerin çok önemli rolü vardır. Eğer hücre ye yeterli pro-tein alınmaz ise; Canlıdaki zedelenmeler geç iyileşir. Kanın yapısı bozulur. Savunma sistemi zarar görür Pro-tein yetersizliğinde; yaralar geç iyileşir, tırnak geç uzar çabuk kırılır, saç dökülür.

Homeostasi (KARARLI İÇ DENGE) bozulur. Metaboliz-mayı düzenleyen enzimlerde çalışamaz. Çünkü enzim-lerin temel yapısı proteindir. Unutmayalım ki tüm biyolo-jik tepkimelerde enzimler kullanılır. Protein yetersizli-ğinde; yaralar geç iyileşir, tırnak geç uzar çabuk kırılır,

Page 8: Biyoloji 2

57

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

saç dökülür. Canlı vücuduna giren zararlılar, savunma hücreleri tarafından salgılanan protein yapıdaki antikor-larla etkisiz hale getirilir. Antikorların vücutta yetersiz üretilmesi sonucu ölümcül hastalıklar ortaya çıkabilir. Savunma sistemi zayıflar.

Hücre zarında ki en önemli tabaka olan glikoprotein tabakası da zayıflar. Bu tabaka hücrenin kimliğini belir-ler. Reseptör görevi üstlenerek hücreye seçici-geçirgenlikte sağlar. Uzun süreli açlıklarda kandaki pro-tein seviyesi düşerse ÖDEM oluşur.

Hayvanlar aleminde yer alan canlılarda madde taşınma-sı kan ile yapılır. Bu maddelerden olan hemoglobin pig-menti oksijen taşıyan pigmenttir. Yapısı proteindir ve al-yuvarla taşınır. Protein azlığında alyuvar yapımında dü-zensizlikler görülür.

Bazı bitkilerin tohumlarında bol miktarda protein depola-nır ve tohum çimlenirken bu proteini kullanarak çimlenir-ler. Yine yumurtanın içinde bulunan ak yani ALBÜMİN ile sütte bulunan KAZEİN, hayvanların kullandığı besin-lerdir.

Canlı vücudunda Homeostasi sağlanmaz ise canlının yaşamı tehlikeye girer. Bu denge karmaşık yapılı canlı-larda hormonlar ve sinir sistemi iş birliği ile gerçekleştiri-lir. Hormonlar büyük çoğunluğu protein yapılı olan kim-yasal maddelerdir.

Proteinlerin yapıtaşlarına aminoasit denir. 20 çeşit aminoasit vardır. Bir aminoasitte, Amino grubu, Karboksil grubu ve Radikal (Değişken Grup) bulunur. Amino grubu bazik, kar-boksil grubu asidiktir. Bu özellikten dolayı aminoasit AMFOTER’dir. AMİNOASİT

Amino grup ve karboksil grubu tüm aminoasitlerde or-

taktır. Radikal grup değişken olup, her aminoasit çeşi-dinde farklıdır.

Aminoasitlerin protein haline dehidrasyon sentezi ile

dönüşürler. Birbirlerine peptit bağlarıyla bağlanırlar. Peptit bağlar basit kovalent bağlardır. İki aminoasitin peptit bağı ile bağlanması sonucu oluşan moleküle DİPEPTİT, üç aminoasitin oluşturduğu yapıya TRİPEP-TİT, çok sayıda aminoasitten oluşan moleküle de polipeptit adı verilir. Bu moleküller oluşurken ATP har-canır.

Proteinler Oluşurken Atp Harcanır. Sentez Sonucunda Ami-noasit Sayısının Bir Eksiği Kadar Su Açığa Çıkar Ve Peptid bağı Kurulur.

Bir protein molekülü binlerce aminoasittin yan yana gelme-siyle oluşurken, en fazla 20 çeşit aminoasitten oluşabilir. Canlılarda ki proteinlerin farklılığını aminoasitlerin sıralanışı, sayısı ve çeşidi belirler.(Her proteinde 20 çeşit aminoasitin hepsi olmayabilir.)

Hücre bölünmeleri sonucunda bazen bir aminoasitin sırala-mada yer değiştirmesi sonucu orak anemisi gibi ciddi hasta-lıklar ortaya çıkabilir. Canlıdaki aminoasitlerin diziliş sırasını DNA adı verilen hücredeki yönetici molekül belirlemektedir.

Proteinlerin yapısında ki aminoasitlerin dizilişini kalıtsal olarak DNA (Genetik materyal) molekülü belirler. DNA’nın yapısında ki her üç nükleotid bir aminoaside eşittir. Üretici olan otorotrof canlılar kendi aminoasitlerini kendileri sentez-leyebilir. İnsanlar ve diğer hetetrof canlılar ise aminoasitleri hazır alırlar. Bu canlılar 20 çeşit aminoasitin tamamını ala-masalar da bazı aminoasit çeşitlerini organik bileşiklerden veya diğer aminoasitlerden dönüştürebilirler. Ancak bazı aminoasitleri mutlaka hazır almak zorundadırlar. Bu aminoa-sitlere temel ya da esansiyel aminoasitler denir. ÖRNEK

İnsanlar da 20 çeşit aminoasitin 8 çeşidi dönüştürüle-mez. Bunların mutlaka hazır alınması gerekir.(Esansiyel aminoasitler)

Her canlının proteini kendine özgüdür. Bir organizma-

nın her hücresindeki DNA dizilişi aynı olmasına rağmen işlev olarak çalışan kısmı hücrelerde farklıdır.

Canlılardaki protein benzerliği tek yumurta ikizlerinde

maksimum seviyededir. Canlılarda ki akrabalık arttıkça protein benzerliği de artar. Bu durum doku nakilleri ve organ nakillerinde büyük önem taşır.

Organ nakillerinde bu durum göz önüne alınır. Çünkü akra-balık arttıkça çökelme oranı azalır. Bu nedenle organ nakli yapılması gerekirse öncelikle bireyin akrabalarına bakılır.

Page 9: Biyoloji 2

58

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

DENATÜRASYON Yüksek sıcaklık, yüksek basınç ve pH değişikleri proteinlerin yapısını bozar. Bu olaya DENATÜRASYON denir.

Örnek: yumurtanın yağda pişirilmesi gibi… Proteinler Yapısına Göre,

Basit Proteinler

Bileşik Proteinler olmak üzere ikiye ayrılır. BASİT PROTEİNLER Sindirildiğinde sadece aminoasit açığa çıkan proteinlere basit proteinler (ALBÜMİN ve GLOBÜLİN) denir.

BİLEŞİK PROTEİNLER Sindirildiğinde aminoasit ve aminoasit olmayan maddeler açığa çıkıyorsa bu proteinlere bileşik proteinler denir.

(NÜKLEOPROTEİN, GLİKOPROTEİN VE LİPOPROTEİN gibi…) PROTEİNLERİN GÖREVLERİ

Canlılar için protein molekülleri oldukça önemlidir. Canlı vücudunda gerekirse; Karbonhidrat yağ proteine dönü-şebilir.

Hücre zarının yapısında miktarı en fazla olan organik

molekül proteindir.

Kanın pıhtılaşmasında görev yapan moleküller protein-dir. (Fibrinojen, protrombin gibi..)

Kanın osmotik basıncını ayarlayan moleküller protein-

dir.(Albümin ve globülin)

Hücrede katalizör olarak kullanılan enzimler proteindir.

Canlı vücudunda düzenleyici olarak kullanılan hormon-lardan bazıları protein yapılı olabilir.

Canlının vücudunda bulunan deri, tırnak ve kıl oluşumu-

nu sağlayan keratinde proteindir.

Hücre içindeki sitoplâzma sıvısında ki organik molekülle-rin büyük bir kısmı proteindir.

Omurgalı hayvanların kanında bulunan ve solunum

gazlarının taşınmasını sağlayan Hemoglobin pigmenti protein yapılıdır.

Tüm canlıların hücre zarlarında bulunan glikoprotein

tabakası hücrenin kimliğini belirler.

Proteinler hücrenin yönetici molekülü olan DNA üzerin-deki nükleotidlerin diziliş sırasına göre, ribozom adlı organelde sentezlenir. DNA üzerindeki bir mutasyon aynı zamanda protein molekülünün de hatalı sentezlenmesi-ne yol açar.

Aynı protein zincirine çok miktarda ihtiyaç varsa birçok ribozom yan yana gelerek aynı molekülü sentezleyebilir. Ribozomların yan yana gelmesi olayına polizom veya poliribozom denir.

Vücutta karbonhidrat ve yağlar azalmışsa veya besinler-

le az alınmışsa, solunumda aminoasitler kullanılabilir. Solunumda proteinlerin kullanılması sonucu CO2, H2O, ATP, NH3 (Amonyak=bazdır.) ve ısı açığa çıkar.NH3 me-tabolizma için zehir etkisi yapar. Bu yüzden amonyağın vücuttan uzaklaştırılması gerekir.

Canlılarda oluşan amonyak ancak boşaltım sistemi ile atılır.

Balık, amip, öglena ve paramesyum gibi canlılar yaşa-

dıkları ortamda bol su bulunduğu için amonyağı seyrelte-rek vücutlarından uzaklaştırabilirler.

Denizde yasayan balıklar su kaybını önlemek için amonyağı bol suyla atmazlar. Solungaçlarından tuzla birlikte atarlar.

Kurbağa ve memeliler sınıfındaki canlılar ise amonyağı üre şeklinde dışarı atarlar. Bunun nedeni bu canlıların daha az su ile boşaltım yapmalarıdır.

Kuşlar, böcekler ve sürüngenlerde su kaybını önlemek

için amonyağı ürik asit kristaline dönüştürerek dışkı ile dışarı atarlar. (ADAPTASYON) Bu nedenle canlıların dışkıları iki renklidir.

Buna göre;

En zehirli boşaltım ürününden en az zehirli boşaltım ürününe doğru;

Amonyak > üre > ürik asit olarak sıralanır.

En çok su ile atılan boşaltım ürününden en az zehirli boşaltım ürününe doğru

Amonyak > üre > ürik asit olarak sıralanır.

En çok ATP kullanılarak dönüştürülenden en az ATP kullanılana göre sıralama ise;

Ürik asit > üre > amonyak olarak yapılır.

Üre ve ürik asit organik, amonyak ise inorganik artıktır.

Page 10: Biyoloji 2

59

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

(Bu test için tavsiye edilen süre 20 dakikadır)

1. Bir bitkiye işaretli karbondioksit verilip izlendiğinde, işaretli karbon önce yapraktaki glikoz ve nişasta daha sonra gövdenin bir hücresindeki bir enzim molekülünün yapısında bulunmuştur.

Buna göre, işaretli karbondioksit bitki tarafından alı-nıp glikoz sentezlendikten sonra, işaretli karbonun enzim yapısına girebilmesini sağlayan;

I- Aminoasit yapımı II- Nişasta yıkımı III- Protein yapımı IV- Nişasta yapımı olayları, aşağıdakilerin hangisinde verilen sıraya gö-re gerçekleşmiştir? (ÖSS–1995)

A) IV, III, I, II B) IV, II, I, III C) III, IV, II, I D) II, IV, III, I E) II, I, III, IV

2. Aşağıdakilerden hangisi proteinlerin moleküler yapı-larının farklı olmasında rol oynamaz? (ÖYS–1988)

A) Aminoasitlerin protein molekülündeki yeri

B) Protein molekülünü oluşturan aminoasitlerin toplam sayısı

C) Molekülde kullanılan aminoasit çeşitle

D) Aminoasitlerin birbirine bağlanma biçim

E) Her bir aminoasit çeşidinin, proteinlerin molekül dizi-sinde kullanılma miktarı

3. Aminoasit gereksinimini, dış ortamdan protein ola-

rak sağlayan canlılarla ilgili olarak, aşağıdaki yargı-lardan hangisi her durumda yanlıştır? (ÖYS 1998)

A) Hücre dışı sindirimini gerçekleştirirler. B) Azotlu yadımla ürünü oluştururlar. C) Sindirim artıklarını dış çevreye atabilirler. D) Azotu, dış ortamdan azotlu tuzlar olarak almak zo-

rundadırlar. E) Fotosentez yapabilirler.

4. Azot atomları işaretlenmiş esansiyel (temel) aminoasit-

lerle beslenen bir insanın karaciğer dokusu, belirli bir sü-re sonra incelenmiştir.

İncelenen dokuda bulunan,

I. Glikoz II. Protein

III. Üre IV. Amonyak

bileşiklerinden hangileri, işaretli azot taşımaz?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve III

D) II ve III E) III ve IV

5. Protein molekülünün birbirinden farklı olmasında ilgili proteinin;

I- Amino asitler arasındaki bağ çeşidinin

II- Amino asit çeşitlerinin diziliş sırası

III- Amino asit sayısı

IV- Amino asit çeşitlerinin kullanılma miktarı

özelliklerinden hangileri etkilidir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I, II ve III

D) II, III ve IV E) III ve IV 6. Nemli bölge bitkisinden alınan bir yaprak hücresindeki

stoma hücresinde, ribozomun faaliyeti sonucu açığa çı-kan su molekülünün, kloroplastta fotosentez işlevi sonu-cu kullanılmasıyla 64 tane glikoz molekülü sentezlenmiş-tir.

Buna göre, ribozomda sentezlenen protein molekülü içinde kaç tane amino asit kullanılmıştır?

A) 386 B) 65 C) 128 D) 384 E) 385 7. I- Protein

II- Selüloz III- Yağ IV- Nişasta V-Vitamin moleküllerinden hangilerinin hidrolizi sonucu açığa çıkan monomerler ortamın pH’ını azaltır?

A) I ve II B) I ve III C) I, III ve V

D) II, III ve IV E) III, IV ve V 8. Canlıların temel bileşenlerinden sindirim sırasına

göre, ilk sırada kullanılan molekülle ilgili olarak han-gisi yanlıştır?

A) Hücre de enerji miktarı sıralamasında ikinci sırada yer alırlar.

B) Bu moleküllerden olan laktoz sadece memeli hay-vanların dişileri tarafından sentezlenebilir

C) Tüm canlı hücrelerde mutlaka pentoz olan deoksiriboz bulunur

D) Glikoz Kemosentetik ve Fotosentetik canlılar tarafın-dan sentezlenir

E) İnsanda, beslenmeyle alınan nişasta ve glikojen sin-dirim sisteminde hidroliz edildikten sonra kanla hüc-relere taşınır ve zardan kolaylıkla geçen bu molekül fosforilasyonda doğrudan kullanılır

Page 11: Biyoloji 2

60

Unk

apanı®

Yayın

cılık

w

ww.u

nkap

ani.c

om.tr

9. Proteinlerle ilgili aşağıda verilenlerden hangisi yan-lıştır? A) Prokaryot ve ökaryot canlıların tümünde evrensel bir

organel olan ribozomda sentezlenir B) Proteinler DNA daki genetik bilgiye göre sentezlenir C) Proteinlerin birbirinden farklı olmasında, monomerle-

rin dizilişi ve sayısı etkidir. D) Proteinlerin monomerlerinin dehidrasyon sentezi ile

bağlanması sonucu oluşan bağ evrenseldir. E) Sadece enzimlerin yapısındaki proteinler yüksek sı-

caklıkta denatüre olur. 10. I- Nişasta II- Yağ

III- Selüloz IV- Protein V- Vitamin VI-Glikojen Bir hücrenin bitkisel ya ada hayvansal bir canlıya ait olduğu yukarıda verilen organik moleküllerden han-gilerini sentezlemesi ile kesinlik kazanır?

Bitkisel canlı Hayvansal canlı A) I,II,III ve VI III, IV, V ve VI

B) I,II,III,IV ve V II, IV ve VI

C) II,IV ve V I, II, III ve VI

D) I, II,III ve V II, IV ve VI

E) III, IV ve V II, III, V ve VI

11.

İçlerinde farklı besin polimerleri olan deney tüplerine hid-roliz enzimleri ilave edip optimum sıcaklığa konuyor.

• 1. tüpteki polimer tüm bitki hücrelerinde deposal polisakkarittir.

• 2. tüpteki polimer tüm canlılarda evrensel olan tek organelde sentezlenir.

• 3. tüpteki polimer tüm canlılarda meydana gelen so-lunum sonucu en fazla enerji veren organik molekül-dür.

Buna göre, tüplerdeki organik molekülerle ilgili aşa-ğıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) 2. ve 3. tüplerdeki polimerlerin hidrolizi sonucu orta-mın pH’ı düşer ve asitlik artar.

B) 3. tüpteki polimer hem bitki hem de hayvan hücresi tarafından sentezlenebilir.

C) 1, 2. ve 3. tüplerdeki organik moleküllerin monomerlerinin eşit miktarının O2 li solunumda kul-lanılmasıyla açığa çıkan enerji miktarı 1>2>3 şeklin-dedir.

D) 1.tüpteki polimer iyotla tepkimeye girdiğinde ortamın rengi mavi-mor renk alır.

E) 2. tüpteki polimerin sindirimi ile açığa çıkan monomerler, hücrede enzim ve hormon sentezinde kullanılır.

12. Omurgalı hayvanlar boşaltım sistemleriyle aşağıdaki azotlu bileşikleri dışarı atarlar; I. Üre II. Ürik asit III. Amonyak

Bu ürünlerin atılımları sırasında ihtiyaç duyulan su-yun miktarı bakımından, çok su ile atılandan en az su ile atılana doğru nasıl bir sıralanma olur?

A) II, I ve III B) III, II ve I C) I, III ve II

D) II, III ve I E) III, I ve II

13. Eşeysel hormonların kimyasal yapısı aşağıdaki bile-şiklerden hangisine uyar?

A) Karbonhidrat B) Protein

C) Yağ D) Steroit

E) Mukopolisakkaritler

14. Aşağıda verilenlerden hangisi vücuttaki suyun göre-vi ile ilgili doğru bir açıklama değildir?

A) Besinlerin hidrolizi sırasında kullanılarak osmotik ba-sıncı artırır.

B) Su enzim aktivatörüdür.

C) Su iyi bir çözücüdür.

D) Su polar bir moleküldür.

E) Su molekülü depolarizasyon olayıyla impulslara karşı tepki gösterir.

15. Aşağıda bir amino asitin genel şekli verilmiştir.

H I (Amino grubu) NH2 – C –COOH (Karboksil grubu) I R (Radikal grup)

Amino asitlerden, n tanesi bir araya gelerek peptit bağla-rıyla bağlanır ve polipeptitleri meydana getirirler.

Polipeptitlerle ilgili olarak;

I. Monomerlerin yadımlanması sonucu azotlu metabolik artıklar oluşturur.

II. Bilinen yirmi çeşit amino asitin hepsinde amino ve karboksil grubu ortaktır.

III. Amino asitlerin her zaman aynı sayıda olması sonu-cu aynı polipeptit molekülleri elde edilir.

IV. Polipeptitlerde çeşitliliğin nedeni amino asitlerin bağ-lanma biçimi ve çeşitliliğidir.

ifadelerinden hangilerinin doğru olduğu söylenebi-lir?

A) I ve II B) I ve III C) II ve III

D) III ve IV E) I, II ve IV

1-B 2-D 3-C 4-A 5-D 6-E 7-B 8-A 9-E 10-B 11-C 12-E 13-D

14-E 15-A