bÝblÝyografyaþamlarý zikir halkasý oluþturduklarýný, sa-bahlarý da güneþ doðuncaya kadar...

3
373 esaslarýna riayet etmiþ bir þeyh olmasýna raðmen cehrî zikir uygulamasýna da yer vermiþtir. Müridlerinden Abdüllatif Bay- gazioðlu müridlerin salý ve perþembe ak- þamlarý zikir halkasý oluþturduklarýný, sa- bahlarý da güneþ doðuncaya kadar hatm-i hâcegân icra edildiðini, bu zikirler esna- sýnda bazan onar defa cehrî olarak tehlîl zikrinin yapýldýðýný, yatsýdan sonra siyer ve þemâil okunduðunu söyler. Resûlî’nin ken- disinden tarikat dersi almaya gelen öð- rencileri, “Sizin zikriniz derslerinizdir” di- yerek geri çevirdiði, yüksek mânevî tesi- riyle binlerce insaný baþta içki olmak üze- re birçok kötü ve yanlýþ davranýþtan vaz- geçirdiði nakledilmektedir. Âlimcan Baru- dî ve Rýzâeddin Fahreddin gibi birçok Ta- tar-Baþkýrt âlimi onun müridleri arasýn- dadýr. 1880’li yýllardan 1917’ye kadar Ýdil- Ural bölgesinde ve Troytsk’ta meydana gelen sosyal ve kültürel olaylarda, özellik- le eðitimde yenileþme hareketinde (usûl-i cedîd) Zeynullah Resûlî’nin doðrudan ve- ya dolaylý birçok katkýsý olmuþtur. Rusça öðrenmeye ve Rus okullarýna gitmeye kar- þý çýkmamakla birlikte Ortodoksluðun, Rus dili ve kültürünün müslüman Türkler ara- sýnda yayýlmasýnýn önüne geçmeye çalýþ- mýþtýr. Onun Kazak ve Kýrgýzlar’a yönelik faaliyetlerine Ortodoks misyonerlerce pek hoþ bakýlmamýþ, hatta nefret hisleriyle kar- þýlanmýþtýr. Zeynullah Resûlî usûl-i cedîd ile öðretime destek vermiþ, 1895’te Gas- pýralý Ýsmail’e iki muallimini göndererek bu yeni usulü öðrenmelerini saðlamýþtýr. Bu- nu 1897’den itibaren kendi medresesinde uygulamaya baþlamýþ, bu konuda maka- leler yazmýþtýr. Zeynullah Resûlî’nin altý oðlundan en büyüðü halifesi konumundaki Abdurrah- man Resûlî babasýnýn yerine bazý siyasî toplantýlara katýlmýþ, 1906’da III. Rusya Müslümanlarý Kongresi’nde on beþ kiþilik dinî komisyon üyeleri arasýnda yer almýþ, 1941’de Avrupa Rusyasý ve Sibirya Müs- lümanlarý Dinî Ýþler Ýdaresi’ne müftü tayin edilmiþtir. Diðer bir oðlu Hayrullah Efen- di, Medine’de bir Nakþibendî-Müceddidî þeyhine intisap etmiþ, Kargalý’da imamlýk ve müderrislik yapmýþtýr. Ýstanbul’da eði- tim gören Abdülkadir adlý oðlu Astrahan’- da imamlýk görevinde bulunmuþ, ömrü- nün sonuna doðru Nauka i Religiya ad- lý bir dergide din aleyhtarý bir yazý yayým- lamýþtýr. Ancak gerçekten ateizme yöne- lip yönelmediði bilinmemektedir. Abdul- lah isimli diðer oðlu Âlimcan Barudî’den ders aldýktan sonra eðitimini Ýstanbul’da sürdürmüþtür. Zeynullah Resûlî’nin el-Fe- vâßidü’l-mühimme li’l-mürîdi’n-Našþi- bendiyye ve’l-evrâdü’l-lisâniyye ve’½- ½alavâtü’l-meߦûre adlý eseri (Saint Peters- burg 1898) Nakþibendî derviþlerinin oku- malarý gereken zikir ve dualarý ihtiva eder, ayrýca bunlarýn ne zaman ve nasýl okuna- caðýna dair bilgi verilir. Troytsk Ulemasý ve Usûl-i Cedîde adlý on bir sayfalýk risâ- lesi (Orenburg 1911) usûl-i cedîdin aley- hinde olanlara karþý bir fetva niteliðinde- dir. Onun ayrýca Arapça ibarelerin çoðun- lukta bulunduðu, Elifbâ Hakkýnda adlý (Orenburg 1912) on üç sayfalýk Tatarca bir risâlesi vardýr. BÝBLÝYOGRAFYA : Rýzâeddin b. Fahreddin, Þeyh Zeynullah Haz- ret’in Terceme-i Hâli, Orenburg 1917 (Zeynullah Resûlî’yle ilgili hal tercümeleri yanýnda Rýzâed- din’in kýsaca hâtýralarýný da içerir); Zeki Velidi To- gan, Hâtýralar, Ýstanbul 1969, s. 44; a.mlf., Bu- günkü Türkili Türkistan ve Yakýn Tarihi, Ýstan- bul 1981, s. 541-542; Hamid Algar, “Shaykh Zay- nullah Rasulev”, Muslims in Central Asia (ed. Jo- Ann Gross), Durham-London 1992, s. 112-133; Ýbrahim Maraþ, Türk Dünyasýnda Dinî Yenileþ- me (1850-1917), Ýstanbul 2002, s. 99-101; V. V. Barthold, “Shaykh Zaynullah Rasulev, 1833- 1917”, Musulmanskiy Mir, I/1, Petrograd 1917, s. 73-74; Akdes Nimet Kurat, “Kazan Türklerinde Medenî Uyanýþ Devri”, DTCFD, XXIV/3-4 (1966), s. 95 vd. ÿÝbrahim Maraþ ZEYNÜ’l-AHBÂR ( א ) Gerdîzî’nin (ö. V./XI. yüzyýlýn ikinci yarýsý) Târîp-i Gerdîzî olarak da bilinen Farsça umumi tarihi (bk. GERDÎZÎ). ˜ ZEYNÜ’l-ELHÂN ( א ) Lâdikli Mehmed Çelebi’nin (ö. XVI. yüzyýlýn baþlarý) mûsiki nazariyatýna dair eseri. ˜ Tam adý Zeynü’l-el¼ân fî £ilmi’t-teßlîf ve’l-evzân olan eser Mehmed Çelebi’nin mûsiki nazariyatýna dair kaleme aldýðý ilk çalýþmasýdýr. Arapça yazýlarak II. Bayezid’e ithaf edilmiþ olup bazý yazarlarýn Fâtih Sul- tan Mehmed’e ithaf edildiði yönündeki ifa- deleri doðru deðildir. Telif tarihi bilinmi- yorsa da Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde kayýtlý bulunan (nr. 3655) nüshasýnýn so- nunda Hüseyin Hüsâmeddin Efendi’nin sonradan tahminî yazým tarihi diye ekledi- ði 888 (1483) yýlý, eserin Türkçe tercümesi göz önünde bulundurularak yapýlmýþ yerin- de bir tesbittir. Eserin diðer Arapça nüs- dönüþü tekrar Troytsk’a gelip Amur ma- hallesinde faaliyetlerine baþladý. Mahalleyi imar ederek medrese, imarethâne, mes- cid ve kütüphane yaptýrdý; bir külliye oluþ- turdu ve mahallenin adýný Mâmûriyye’ye çevirdi. Troytsk kýsa bir süre zarfýnda bir ilim merkezi haline geldi. Türk dünyasý- nýn birçok yerinden, özellikle Kazak ve Kýr- gýz bölgelerinden yüzlerce talebe ve mü- rid Resûliye Medresesi’ne ilim tahsili için akýn etti. Zeynullah Resûlî öðretim süre- si dört yýl ibtidâî, üç yýl rüþdiye ve dört yýl idâdî olmak üzere toplam on bir yýl olan bu medresede usûl-i cedîd metoduyla eðitim yapýyor, fen bilimleriyle dinî ilimleri birlik- te okutuyordu. Ýlim ve irþad faaliyetini öm- rünün sonuna kadar yoðun biçimde sür- dürdü. 2 Þubat 1917’de vefat ettiðinde arkasýnda Türk dünyasýnýn her tarafýndan binlerce talebe ve mürid býraktý. Zeynul- lah Resûlî’ye dair bilgiler onun hakkýnda yazýlmýþ hal tercümelerine dayanmakta olup resmî belgelere ulaþýlamamýþtýr. Rý- zâeddin Fahreddin, Resûlî’nin ölümünün ardýndan yazýlan hal tercümelerini ve ga- zete yazýlarýný derleyip bir kitap halinde yayýmlamýþtýr (Þeyh Zeynullah Hazret’in Terceme-i Hâli, Orenburg 1917). Rýzâed- din bu kitabýn giriþinde Resûlî’ye dair bel- gelerin Rusya Ýçiþleri Bakanlýðý veya Oren- burg Valiliði Arþivi’nde bulunabileceðini, Dîniye Nezâreti Arþivi’nin büyük bir kýsmý telef olduðundan bazý þikâyetnâmeler dý- þýnda fazla bir þey bulunmadýðýný söyler. Zeynullah Resûlî, bir ilim adamý ve ta- rikat þeyhi sýfatýyla Rusya müslümanlarý üzerinde derin iz býrakmýþ önemli bir þah- siyettir. Medresesinde yetiþen öðrencileri imam, müderris ve muallim olarak Rus- ya’nýn çeþitli bölgelerine göndererek eði- time büyük hizmette bulunmuþtur. Ýdil- Ural bölgesinin yaný sýra Kazak ve Kýrgýz bölgelerinin en uzak yerlerinden bile her yýl 100’den fazla öðrenci Resûliye Med- resesi’ne gelip eðitim görmüþtür. Keþþâf Tercümânî adlý bir yazar, ölümünün ardýn- dan yazdýðý bir gazete makalesinde onun Kazak-Kýrgýz halkýnýn eski dinî inançlarýn- dan, örf ve âdetlerinden gelen bazý anla- yýþlarýnýn yerine Ýslâmî unsurlarý yerleþtir- diðini ifade eder. Çeþitli istismarcýlardan dolayý “iþanlýk” (þeyhlik) müessesesine kar- þý çýkan veya tasavvufa hoþ bakmayan ay- dýn kesimin kanaatlerinin deðiþmesini sað- layan Zeynullah Resûlî “reþid mürþid”, “di- nî ilimlere vâkýf bir âlim” unvanlarýyla anýl- mýþtýr. Ýþanlara hoþ gözle bakmayan Zeki Velidi Togan bile ondan övgüyle söz et- mektedir. Resûlî, Nakþibendîliðin bütün ZEYNÜ’l-ELHÂN

Upload: others

Post on 23-Oct-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 373

    esaslarýna riayet etmiþ bir þeyh olmasýnaraðmen cehrî zikir uygulamasýna da yervermiþtir. Müridlerinden Abdüllatif Bay-gazioðlu müridlerin salý ve perþembe ak-þamlarý zikir halkasý oluþturduklarýný, sa-bahlarý da güneþ doðuncaya kadar hatm-ihâcegân icra edildiðini, bu zikirler esna-sýnda bazan onar defa cehrî olarak tehlîlzikrinin yapýldýðýný, yatsýdan sonra siyer veþemâil okunduðunu söyler. Resûlî’nin ken-disinden tarikat dersi almaya gelen öð-rencileri, “Sizin zikriniz derslerinizdir” di-yerek geri çevirdiði, yüksek mânevî tesi-riyle binlerce insaný baþta içki olmak üze-re birçok kötü ve yanlýþ davranýþtan vaz-geçirdiði nakledilmektedir. Âlimcan Baru-dî ve Rýzâeddin Fahreddin gibi birçok Ta-tar-Baþkýrt âlimi onun müridleri arasýn-dadýr. 1880’li yýllardan 1917’ye kadar Ýdil-Ural bölgesinde ve Troytsk’ta meydanagelen sosyal ve kültürel olaylarda, özellik-le eðitimde yenileþme hareketinde (usûl-icedîd) Zeynullah Resûlî’nin doðrudan ve-ya dolaylý birçok katkýsý olmuþtur. Rusçaöðrenmeye ve Rus okullarýna gitmeye kar-þý çýkmamakla birlikte Ortodoksluðun, Rusdili ve kültürünün müslüman Türkler ara-sýnda yayýlmasýnýn önüne geçmeye çalýþ-mýþtýr. Onun Kazak ve Kýrgýzlar’a yönelikfaaliyetlerine Ortodoks misyonerlerce pekhoþ bakýlmamýþ, hatta nefret hisleriyle kar-þýlanmýþtýr. Zeynullah Resûlî usûl-i cedîdile öðretime destek vermiþ, 1895’te Gas-pýralý Ýsmail’e iki muallimini göndererek buyeni usulü öðrenmelerini saðlamýþtýr. Bu-nu 1897’den itibaren kendi medresesindeuygulamaya baþlamýþ, bu konuda maka-leler yazmýþtýr.

    Zeynullah Resûlî’nin altý oðlundan enbüyüðü halifesi konumundaki Abdurrah-man Resûlî babasýnýn yerine bazý siyasîtoplantýlara katýlmýþ, 1906’da III. RusyaMüslümanlarý Kongresi’nde on beþ kiþilikdinî komisyon üyeleri arasýnda yer almýþ,1941’de Avrupa Rusyasý ve Sibirya Müs-lümanlarý Dinî Ýþler Ýdaresi’ne müftü tayinedilmiþtir. Diðer bir oðlu Hayrullah Efen-di, Medine’de bir Nakþibendî-Müceddidîþeyhine intisap etmiþ, Kargalý’da imamlýkve müderrislik yapmýþtýr. Ýstanbul’da eði-tim gören Abdülkadir adlý oðlu Astrahan’-da imamlýk görevinde bulunmuþ, ömrü-nün sonuna doðru Nauka i Religiya ad-lý bir dergide din aleyhtarý bir yazý yayým-lamýþtýr. Ancak gerçekten ateizme yöne-lip yönelmediði bilinmemektedir. Abdul-lah isimli diðer oðlu Âlimcan Barudî’denders aldýktan sonra eðitimini Ýstanbul’dasürdürmüþtür. Zeynullah Resûlî’nin el-Fe-

    vâßidü’l-mühimme li’l-mürîdi’n-Našþi-bendiyye ve’l-evrâdü’l-lisâniyye ve’½-½alavâtü’l-meߦûre adlý eseri (Saint Peters-burg 1898) Nakþibendî derviþlerinin oku-malarý gereken zikir ve dualarý ihtiva eder,ayrýca bunlarýn ne zaman ve nasýl okuna-caðýna dair bilgi verilir. Troytsk Ulemasýve Usûl-i Cedîde adlý on bir sayfalýk risâ-lesi (Orenburg 1911) usûl-i cedîdin aley-hinde olanlara karþý bir fetva niteliðinde-dir. Onun ayrýca Arapça ibarelerin çoðun-lukta bulunduðu, Elifbâ Hakkýnda adlý(Orenburg 1912) on üç sayfalýk Tatarca birrisâlesi vardýr.

    BÝBLÝYOGRAFYA :

    Rýzâeddin b. Fahreddin, Þeyh Zeynullah Haz-ret’in Terceme-i Hâli, Orenburg 1917 (ZeynullahResûlî’yle ilgili hal tercümeleri yanýnda Rýzâed-din’in kýsaca hâtýralarýný da içerir); Zeki Velidi To-gan, Hâtýralar, Ýstanbul 1969, s. 44; a.mlf., Bu-günkü Türkili Türkistan ve Yakýn Tarihi, Ýstan-bul 1981, s. 541-542; Hamid Algar, “Shaykh Zay-nullah Rasulev”, Muslims in Central Asia (ed. Jo-Ann Gross), Durham-London 1992, s. 112-133;Ýbrahim Maraþ, Türk Dünyasýnda Dinî Yenileþ-me (1850-1917), Ýstanbul 2002, s. 99-101; V. V.Barthold, “Shaykh Zaynullah Rasulev, 1833-1917”, Musulmanskiy Mir, I/1, Petrograd 1917,s. 73-74; Akdes Nimet Kurat, “Kazan TürklerindeMedenî Uyanýþ Devri”, DTCFD, XXIV/3-4 (1966),s. 95 vd.

    ÿÝbrahim Maraþ

    – —ZEYNÜ’l-AHBÂR

    �א����� ) )Gerdîzî’nin

    (ö. V./XI. yüzyýlýn ikinci yarýsý)Târîp-i Gerdîzî olarak da bilinen

    Farsça umumi tarihi(bk. GERDÎZÎ).

    ˜ ™

    – —ZEYNÜ’l-ELHÂN

    ( �����א� )Lâdikli Mehmed Çelebi’nin

    (ö. XVI. yüzyýlýn baþlarý)mûsiki nazariyatýna dair eseri.

    ˜ ™

    Tam adý Zeynü’l-el¼ân fî £ilmi’t-teßlîfve’l-evzân olan eser Mehmed Çelebi’ninmûsiki nazariyatýna dair kaleme aldýðý ilkçalýþmasýdýr. Arapça yazýlarak II. Bayezid’eithaf edilmiþ olup bazý yazarlarýn Fâtih Sul-tan Mehmed’e ithaf edildiði yönündeki ifa-deleri doðru deðildir. Telif tarihi bilinmi-yorsa da Nuruosmaniye Kütüphanesi’ndekayýtlý bulunan (nr. 3655) nüshasýnýn so-nunda Hüseyin Hüsâmeddin Efendi’ninsonradan tahminî yazým tarihi diye ekledi-ði 888 (1483) yýlý, eserin Türkçe tercümesigöz önünde bulundurularak yapýlmýþ yerin-de bir tesbittir. Eserin diðer Arapça nüs-

    dönüþü tekrar Troytsk’a gelip Amur ma-hallesinde faaliyetlerine baþladý. Mahalleyiimar ederek medrese, imarethâne, mes-cid ve kütüphane yaptýrdý; bir külliye oluþ-turdu ve mahallenin adýný Mâmûriyye’yeçevirdi. Troytsk kýsa bir süre zarfýnda birilim merkezi haline geldi. Türk dünyasý-nýn birçok yerinden, özellikle Kazak ve Kýr-gýz bölgelerinden yüzlerce talebe ve mü-rid Resûliye Medresesi’ne ilim tahsili içinakýn etti. Zeynullah Resûlî öðretim süre-si dört yýl ibtidâî, üç yýl rüþdiye ve dört yýlidâdî olmak üzere toplam on bir yýl olan bumedresede usûl-i cedîd metoduyla eðitimyapýyor, fen bilimleriyle dinî ilimleri birlik-te okutuyordu. Ýlim ve irþad faaliyetini öm-rünün sonuna kadar yoðun biçimde sür-dürdü. 2 Þubat 1917’de vefat ettiðindearkasýnda Türk dünyasýnýn her tarafýndanbinlerce talebe ve mürid býraktý. Zeynul-lah Resûlî’ye dair bilgiler onun hakkýndayazýlmýþ hal tercümelerine dayanmaktaolup resmî belgelere ulaþýlamamýþtýr. Rý-zâeddin Fahreddin, Resûlî’nin ölümününardýndan yazýlan hal tercümelerini ve ga-zete yazýlarýný derleyip bir kitap halindeyayýmlamýþtýr (Þeyh Zeynullah Hazret’inTerceme-i Hâli, Orenburg 1917). Rýzâed-din bu kitabýn giriþinde Resûlî’ye dair bel-gelerin Rusya Ýçiþleri Bakanlýðý veya Oren-burg Valiliði Arþivi’nde bulunabileceðini,Dîniye Nezâreti Arþivi’nin büyük bir kýsmýtelef olduðundan bazý þikâyetnâmeler dý-þýnda fazla bir þey bulunmadýðýný söyler.

    Zeynullah Resûlî, bir ilim adamý ve ta-rikat þeyhi sýfatýyla Rusya müslümanlarýüzerinde derin iz býrakmýþ önemli bir þah-siyettir. Medresesinde yetiþen öðrencileriimam, müderris ve muallim olarak Rus-ya’nýn çeþitli bölgelerine göndererek eði-time büyük hizmette bulunmuþtur. Ýdil-Ural bölgesinin yaný sýra Kazak ve Kýrgýzbölgelerinin en uzak yerlerinden bile heryýl 100’den fazla öðrenci Resûliye Med-resesi’ne gelip eðitim görmüþtür. KeþþâfTercümânî adlý bir yazar, ölümünün ardýn-dan yazdýðý bir gazete makalesinde onunKazak-Kýrgýz halkýnýn eski dinî inançlarýn-dan, örf ve âdetlerinden gelen bazý anla-yýþlarýnýn yerine Ýslâmî unsurlarý yerleþtir-diðini ifade eder. Çeþitli istismarcýlardandolayý “iþanlýk” (þeyhlik) müessesesine kar-þý çýkan veya tasavvufa hoþ bakmayan ay-dýn kesimin kanaatlerinin deðiþmesini sað-layan Zeynullah Resûlî “reþid mürþid”, “di-nî ilimlere vâkýf bir âlim” unvanlarýyla anýl-mýþtýr. Ýþanlara hoþ gözle bakmayan ZekiVelidi Togan bile ondan övgüyle söz et-mektedir. Resûlî, Nakþibendîliðin bütün

    ZEYNÜ’l-ELHÂN

  • 374

    ZEYNÜ’l-ELHÂN

    sýnda dönemin meþhur makamlarý rasttanbaþlanýp uþþakta biten on iki makam, yediâvâze, dört þube ve terkipler izah edilir.Üçüncü bölüm îkaa ayrýlmýþtýr. Önce îkaýntarifi ve îkaý oluþturan fâsýla, veted gibibilgiler verilir. Vuruþlarýn zamaný ve gider-leri insanýn konuþmasýndaki hýzlý, orta veyavaþ derecedeki süratlerle açýklanýr. Bir-çok çeþidi bulunan îkaýn kudemâ nezdin-de sayýsýnýn altý olduðu belirtilerek Safiy-yüddin el-Urmevî’nin altý îkaý açýklanýr. Ese-rin en önemli yönü müellifin kendi zama-nýnda kullanýlan, berefþanla baþlayýp darb-ýfetihle sona eren on sekiz usulün ardýndanhalk arasýnda kullanýlan cerr-i hafîf ile rikâbîka‘larýný ilâve etmesi ve her usulü sadecezamanýyla deðil ayný vuruþlarýyla tarif et-mesidir. Eserin hâtimesinde mûsikinin et-kisinden ve faydalarýndan bahsedilir.

    Mehmed Çelebi’nin eserini yazarken Fâ-râbî’nin, Ýhvân-ý Safâ’nýn ve Safiyyüddin el-Urmevî’nin mûsikiye dair eserlerinden ya-rarlanýldýðýný gösteren iþaretler vardýr. Na-zariyat eseri yazým metodunda Safiyyüd-din’in edvâr yazým ekolü takip edilmiþtir.Diðer eserlerde bulunmayan makam bil-gileri ve müellifin kendi zamanýnda kulla-nýldýðýný söylediði darb-ý tavîl ve darb-ý ka-sîr, çârdarb, amel, remel-i kasîr ve remel-itavîl, serendâz, nîm-sakýl, revan, serîü’l-he-zec, muhaccel, cerr-i hafîf gibi usullerdensöz edilmesi eserin özgün bir çalýþma ol-duðunu ortaya koymaktadýr. Bununla bir-likte müellif, er-Risâletü’l-fet¼iyye’de be-lirttiði gibi geçmiþte kullanýlýp kendi za-manýnda bulunmayan usullerden söz et-mez. Mûsiki tarihinde nazariyat dönem-lerini ifade etmek için “kudemâ, müteah-hirîn ve fî-zamâninâ” olmak üzere üç dö-nemden söz edilir. Çalgýlardan sadece þah-rûdun adý geçer.

    Zeynü’l-el¼ân ancak XX. yüzyýlda mü-zikologlarýn dikkatini çekmiþtir. Esere doðuTürk müziðiyle ilgilenen D’erlanger, HenryGeorge Farmer dýþýnda Türkiye’de ilk de-fa deðinen kiþi Rauf Yektâ Bey’dir (1924).Rauf Yektâ ve Mehmet Suphi Ezgi nazari-yat kitaplarýný yazarken Zeynü’l-el¼ân’-dan faydalanmýþlardýr. Gültekin Oransay,Lâdikli’nin eserlerinde bahsettiði usul vemakamlarýn tam bir listesini diðer eser-lerle birlikte vermiþtir (Prof. Dr. GültekinOransay Derlemesi I, s. 107 vd.). Farmer’ineserin adýný yanlýþ aktardýðýný kaydetmek-le birlikte, Türkçe’sinden hiç söz etmeyenAmnon Shiloah’ýn Zeynü’l-el¼ân’ý, müel-lifinin mûsikiyle ilgili nazariyat konusun-da ikinci eseri ve salt Arap mûsikisi teori-si olarak göstermesi yanlýþtýr (The Theoryof Music, s. 264, 266). Özellikle Fâtih Sul-tan Mehmed ve II. Bayezid dönemi Ýstan-bul mûsiki tarihinin önemli kaynaklarýn-dan olan eserde verilen bilgiler Selçuk-lular ve Anadolu beylikleri mûsikisine deýþýk tutmaktadýr. Zeynü’l-el¼ân’ýn Ýstan-bul ve Konya’daki Türkçe nüshalarý üzeri-ne Ruhi Kalender doktora tezi (1982, AÜÝlâhiyat Fakültesi), Ankara nüshasý üzeri-ne Nejla Dalkýran lisans bitirme çalýþmasý(1983, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sa-natlar Fakültesi Müzik Bölümü) ve Ah-met Pekþen eseri dil açýsýndan ele alanyüksek lisans tezi (2002, ÝÜ Sosyal Bilim-ler Enstitüsü) hazýrlamýþtýr. Bununla bir-likte eserin yayýnýndan sonra müzikoloji-ye uygun bir incelemesinin yapýlmasý ge-rekmektedir.

    BÝBLÝYOGRAFYA :Mehmed Çelebi el-Lâzikî, er-Risâletü’l-fet¼iyye

    fi’l-mûsîšå (nþr. Hâþim M. Receb), Küveyt 1406/1986, s. 9; Keþfü’¾-¾unûn, II, 1236; Osmanlý Mü-ellifleri, II, 51; Abbas el-Azzâvî, Mûsîša’l-£Irâšýy-

    halarý, Nuruosmaniye Kütüphanesi nüsha-sýndan XX. yüzyýlda çoðaltýlmýþ olup Tür-kiyat Araþtýrmalarý Enstitüsü Kütüphane-si (Arel Yazmalarý, nr. 105, 1923 tarihli),Ýstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplýðý (nr.K-20, 1335/1916 tarihli) ve Kahire Dârü’l-kütübi’l-Mýsriyye’de (Fünûn-ý Cemîle, nr.350, neþre 12, 1924 tarihli) bulunmaktadýr.

    Müellif eserini padiþaha sunduktan biryýl sonra Türkçe’ye çevirmiþtir. Bazý Arap-ça cümleleri aynen býrakýlan eserin tesbitedilen en eski nüshasý Ýstanbul Üniversi-tesi Kütüphanesi’ndedir (TY, nr. 4380) veferâð kaydýnda 10 Rebîülâhir 889 (7 Mayýs1484) tarihi görülmektedir. Türkçe diðeriki nüshadan Konya Mevlânâ Müzesi Kü-tüphanesi’nde bulunan nüsha (nr. 2192)1262’de (1846) Mevlevî Hemdem Çelebitarafýndan vakfedilmiþtir. Eseri tanýtan Ab-dülbaki Gölpýnarlý (Katalog, II, 271), “Kâðýt,imlâ ve yazý bakýmýndan zamanýna aittir”sözüyle onun XVIII. yüzyýlýn ilk yarýsýnda is-tinsah edildiðine iþaret etmiþ olmalýdýr. Di-ðer nüsha Ankara’da Millî Kütüphane’dekayýtlý olup (Ýbn Sînâ Salonu, Yz. A.1267)Ýstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndekinüshadan Mehmed Tâhir tarafýndan istin-sah edilmiþtir. Eserin Türkçe’sinde müter-cim belirtilmediði için bunun Lâdikli Meh-med Çelebi’ye ait olamayacaðý ileri sürül-müþse de müellifin ilk eseri olan Zübde-tü’l-beyân ile Zeynü’l-elhân nüshasýn-daki hatlarýn ayný oluþu, ayrýca kâðýt özel-likleri, Hüseyin Hüsâmeddin ile HüseyinSadettin Arel’in (Türk Musikisi Kimindir,s. 17) belirttikleri gibi Zeynü’l-el¼ân’ýnmüellifi tarafýndan tercüme edildiði ka-naatini desteklemektedir.

    Zeynül-el¼ân bir mukaddime, üç ma-kale (bölüm) ve bir hâtimeden ibarettir.Mukaddimede mûsiki ilminin, naðme veîkaýn tanýmlarý yapýlýr, güzel sesle okuma-nýn önemine Kur’an’dan âyetlerle iþaretedilir, bestecilikte kullanýlan on yedi ses-ten söz edilir, insan sesine en uyumlu çal-gýlarýn üflemeli ve telli çalgýlar olduðu vur-gulanýr. Eserin birinci bölümünde perdeve perde bölgelerinin taksimi ve telin ara-lýklara bölünmesiyle Safiyyüddin el-Urme-vî’nin metodu üzere on yedi naðme açýk-lanýr. Ayrýca zamanýn icrâcýlarýnýn perdebölgelerine perde ve girift dediklerine dik-kat çekilmesi mûsiki terminolojisi baký-mýndan önemlidir. Daha sonra mülâyimaralýklar, o dönemde kullanýlan on dört ara-lýk, aralýklar ve sýnýflandýrýlmasý, aralýklarýniki yöntemle bulunuþu, mülâyim ve müte-nâfir seslere yol açan sebepler, dörtlü vebeþli naðmeler anlatýlýr. Ýkinci bölümde,doksan bir daireden oluþan makamlar ara-

    Zeynü’l-el¼ân’ýn

    Arapça

    nüshasýnýn

    ilk iki sayfasý(Nuruosmaniye Ktp.,

    nr. 3655)

  • 375

    nin bir baþka nüshasýný buldu (metni içinbk. Lâmiî, s. 548).

    Zeynüddin el-Hâfî, Hâf þehrinin Berâ-bât köyünde yaptýrdýðý hankah ve ribâttairþad faaliyetine baþladý. 812’de (1409) ha-zýrlayýp 830’da (1427) tescil ettirdiði anla-þýlan vakfiyede bu yapýlarý kendisinin inþaettirdiðini, ayrýca Bâharz bölgesinin Ser-bâlâ mezrasýnda bir tekkenin daha inþa-sýnýn devam ettiðini belirtmektedir. Hâfî,Herat’ýn Derviþâbâd köyü ile Hâf, Bâharzve Herat’ta bulunan bir kýsým mezra, baðve su kanallarýný bu üç tekke için vak-fetti (Mahmûd Fâzýl Yezdî Mutlak, XXII[1989], s. 194-198). Abdürrahîm-i Rûmî’yeMuharrem 832’de (Ekim 1428) verdiðiicâzetnâmeden (Lâmiî, s. 554) Herat’ýnDerviþâbâd köyünde de bir dergâhýnýn ol-duðu anlaþýlmaktadýr. Zeynüddin el-Hâfî,kýsa bir süre içinde halktan büyük ilgigörmesinin yaný sýra yöneticilerin de dik-katini çekti. Tavsiye ve uyarýlarda bulun-mak üzere dönemin yöneticilerine mek-tuplar yazmasý (Ali Þîr Nevâî, s. 396-397), Timur’un oðlu Þâhruh ile Tebriz Sul-taný Ýskender arasýnda baþlamak üzereolan bir savaþý önlemesi (Sehâvî, IX, 262)onun devlet adamlarý nezdindeki itibarýnýgöstermektedir.

    822 (1419) yýlýnda hacca gitmek niyetiy-le Horasan’dan ayrýlan Zeynüddin el-Hâfî,Mýsýr’a vardýðýnda kendisini karþýlayanlararasýnda Molla Fenârî de vardý. Hâfî’ninFenârî ile birlikte Kudüs üzerinden haccagidip tekrar Kudüs’e döndükleri kaydedil-mektedir. Hâfî iki yýl sonra tekrar Mýsýr’agittiðinde bu defa kendisini Ýbn Hacer el-Askalânî övücü bir beyit okuyarak karþýla-dý, o da Ýbn Hacer’e yine þiirle karþýlýk ver-di. Kahire’de bulunduðu sýrada Þâfiî faki-hi Yahyâ b. Muhammed el-Münâvî, Cemâ-leddin el-Mürþidî el-Mekkî, Cemâl b. Celâlen-Neyrîzî ve Ebü’l-Fütûh Nûreddin Ah-med b. Abdullah gibi âlimler onun sohbet-lerine katýldý. Kahire’den Kudüs’e geçtiðianlaþýlan Hâfî, bir kýsým risâleleriyle tari-kat prensipleri açýsýndan en önemli eseriolan el-Ve½âya’l-Æudsiyye’yi 825 (1422)yýlýnda burada tamamladý. Zeyniyye tari-katýný Anadolu’ya getiren Abdüllatîf el-Kudsî muhtemelen ayný yýl onu evinde mi-safir ederek sohbetlerinden faydalandý.Kudsî, hac için Kudüs’ten Mekke’ye gidenHâfî’ye annesinin rahatsýzlýðý sebebiyle re-fakat edemedi, ancak dönüþte onunla bir-likte Horasan’a gitti. Taþköprizâde, Zey-nüddin el-Hâfî’nin Anadolu’ya gelmediði-ni söyler (eþ-Þešåßiš, s. 71). Evliya Çelebi’-nin, Bursa’ya geldiðini ve önemli halifele-rinden Abdürrahîm-i Rûmî’nin ona bura-

    da talebe olduðunu kaydetmesi (Seyahat-nâme, II, 399) ihtiyatla karþýlanmalýdýr. Zey-nüddin el-Hâfî 2 Þevval 838 (1 Mayýs 1435)tarihinde Herat’ta vefat etti ve Mâlîn’dedefnedildi. Kabri daha sonra Derviþâbâd’anakledilmiþ, buradan da Herat’ýn Maslamahallesindeki Îdgâh’a (Îdgâh-ý Herat) gö-türülmüþtür. Kabrinin yanýna büyük birimarethâne yapýlmýþ, türbesi Timurlu Hü-kümdarý Ebû Said Mirza Han tarafýndangeniþletilmiþtir.

    Zeynüddin el-Hâfî bölgede faaliyet gös-teren Nakþibendî þeyhleriyle samimi iliþki-ler kurmuþ, Nakþibendiyye’nin pîri Bahâ-eddin Nakþibend ikinci hac yolculuðundaHerat’ta onu ziyaret etmiþtir. Nakþibend’inönde gelen halifelerinden Muhammed Pâr-sâ ile Hâfî arasýnda ileri derecede bir dost-luk oluþmuþtur. Pârsâ 822’de (1419) hacsonrasý uðradýðý Medine’de vefat ettiðindeo sýrada Mýsýr’da bulunan Hâfî onun içinbir mezar taþý hazýrlatmýþ ve kabri baþý-na götürüp dikmiþtir. Bir diðer Nakþiben-diyye þeyhi Nizâmeddin Hâmûþ’un, müri-di Sa‘deddîn-i Kâþgarî’yi rüyalarýný yorum-latmasý için Hâfî’ye gönderdiði belirtilir.Bununla birlikte Nakþibendiyye’nin etkiliþeyhlerinden Ubeydullah Ahrâr’ýn bazý gö-rüþ farklýlýklarý sebebiyle Hâfî’ye mesafelidurduðu görülmektedir.

    Hâfî’ye intisap edenler arasýnda yeðeniAlâeddin b. Seyyid Afîfüddin, Hâce Þem-seddin Muhammed Kûsevî, Mevlânâ Þem-seddin Muhammed b. Esed, meþhur âlimÞemseddin es-Serahsî’nin oðlu MevlânâEbü’l-Hayr Ahmed, “allâme” lakabýyla aný-lan Ahmed b. Þa‘bân b. Þehâbeddin, Sey-yid Ali Horasânî, Ýzzeddin Hanbelî, Ebü’l-Feth Þemseddin Ýskenderî, Celâleddîn-iKâyinî, Hýzýrnâme adlý manzum Türkçeeserin müellifi Muhyiddin Çelebi gibi önem-li þahsiyetler vardýr. Oðlu Þeyh NizâmeddinYahyâ da muhtemelen babasýnýn yanýndayetiþmiþtir. J. F. von Hammer-Purgstall,Halvetiyye’den Pîr Ýlyâs Amâsî’yi, H. J. Kiss-ling ile D. S. Margoliouth, Nakþibendiyye’-den Sa‘deddîn-i Kâþgarî’yi, J. S. Triming-ham, Akþemseddin’i Zeynüddin el-Hâfî’-nin müridleri arasýnda saymýþtýr. Kaynak-larda bu üçünün Hâfî’ye mürid olmak içinteþebbüs ettiklerinden söz edilmekte, an-cak hiçbirinin ona intisabýnýn gerçekleþme-diði belirtilmektedir.

    Zeynüddin el-Hâfî ile birlikte Sührever-diyye tarikatýnda Zeyniyye adýyla bir kolteþekkül etmiþtir. Hâfî’nin þeyhi NûreddinAbdurrahman eþ-Þibrîsî’nin Rifâiyye’dende icâzetli olmasý sebebiyle Zeyniyye, Süh-reverdiyye ve Rifâiyye’yi birleþtiren bir ta-rikat olarak kabul edilmiþtir (Harîrîzâde,

    ye fî £ahdi’l-Mo³†l ve’t-Türkmân, Baðdad 1370/1951, s. 64-65; H. G. Farmer, The Sources of Ara-bian Music, Leiden 1965, s. 62, 318; Gölpýnarlý,Katalog, II, 271; A. Shiloah, The Theory of Musicin Arabic Writings, München 1979, s. 264, 266-267; H. Sâdeddin Arel, Türk Musikisi Kimindir,Ankara 1988, s. 17; Prof. Dr. Gültekin OransayDerlemesi I (haz. Serhad Durmaz – Yavuz Daloðlu),Ýzmir 1990, s. 107 vd.; M. Cihat Can, XV. YüzyýlTürk Mûsikisi Nazariyâtý: Ses Sistemi (doktoratezi, 2001), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.;Osmanlý Musikî Literatürü Tarihi (haz. Ekme-leddin Ýnsanoðlu v.dðr.), Ýstanbul 2003, s. 20-22;Rauf Yekta, “Lâdikli Mehmed Efendi”, AnadoluMecmuasý, 1/1, Ýstanbul 1340, s. 9-14; MustafaYeþil, “Türk Musikisi Bibliyografyasý Denemesi”,MM, sy. 221 (1966), s. 139; Recep Uslu, “LadikliMehmed Çelebi Üzerindeki Þüpheler”, a.e., sy.462 (1998), s. 33-38; a.mlf., “XV. Yüzyýlda Ya-zýlmýþ Türkçe Musiki Nazariyatý Eserleri”, TD,XXXVI (2000), s. 462-463; a.mlf., “Türkçe MüzikTeorisi Eserleri Nasýl Çalýþýlmalý”, Folklor / Ede-biyat, sy. 58, Ankara 2009, s. 47, 52, 54; a.mlf.,“Mehmed Çelebi, Lâdikli”, DÝA, XXVIII, 449;“Mehmed Çelebi, Lâdikli”, TA, XXIII, 405; Öztu-na, BTMA, II, 38; Nuri Özcan, “Osmanlýlar’da Mu-sikî”, Osmanlý Ansiklopedisi, Ýstanbul 1993, III,217.

    ÿRecep Uslu

    – —ZEYNÜDDÝN el-HÂFÎ

    ( �����א���א )Ebû Bekr Zeynüddîn Muhammed

    b. Muhammed b. Muhammed el-Hâfî(ö. 838/1435)

    Sühreverdiyye tarikatýnýnZeyniyye kolunun kurucusu.

    ˜ ™

    15 Rebîülevvel 757 (18 Mart 1356) tari-hinde Horasan’ýn Hâf þehrinde doðdu. Aile-si hakkýnda yeterli bilgi yoktur. Horasan,Mâverâünnehir, Azerbaycan, Irak, Þam,Mýsýr ve Hicaz bölgelerinde birçok âliminderslerine devam etti. Celâleddin Fazlullahet-Tebrîzî, Ebû Tâhir Celâleddin Ahmedel-Hucendî el-Medenî, Ebü’l-Berekât Sad-reddin Ahmed b. Nasrullah el-Kazvînî, Ýb-nü’l-Cezerî, Zeynüddin el-Irâký gibi âlimler-den icâzet aldý. Þehâbeddin el-Bistâmî, Þe-rîfüddin el-Ýskenderî, Ebû Bekir Zeynüd-din et-Tâyebâdî, Þehâbeddin Ahmed el-Fernevî gibi sûfîlerin sohbet meclislerindebulundu. Bir süre Tebriz’de Þeyh Kemâl-iHucendî’ye hizmet ettikten sonra Þeyh Ýs-mâil Sîsî’nin hizmetine girdi. Onun tavsiye-si üzerine Mýsýr’a giderek Sühreverdî þey-hi Nûreddin Abdurrahman eþ-Þibrîsî (eþ-Þirsî) el-Mýsrî’ye mürid oldu. Þibrîsî’nin ya-nýnda seyrüsülûkünü tamamlayýp icâzetaldý. Ýrþad faaliyetinde bulunmak amacýy-la memleketine dönerken Baðdat’ta icâ-zetnâmesini kaybetti. Yýllar sonra tekrarMýsýr’a gittiðinde artýk hayatta olmayanþeyhinin halvethânesinde icâzetnâmesi-

    ZEYNÜDDÝN el-HÂFÎ