balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

39

Upload: pdogan

Post on 16-Apr-2017

446 views

Category:

Education


6 download

TRANSCRIPT

Page 1: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show
Page 2: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz İddiaları: Özet

İddialara göre, 1. Ordu’da 2002-2003 senelerinde görev yapmış emekli bir subay Taraf Gazetesine bir bavul belge teslim etti.

Bir bavul belge arasında:Balyoz Güvenlik Harekat Planı (Aralık 2002), Ekleri, Balyoz planı kapsamında hazırlanmış eylem planları, 1. Ordu’da 5-7 Mart 2003’de gercekleşen Plan Seminerine ait ses kayıtları ve belgeler var.

Taraf gazetesi 20 Ocak 2010’dan itibaren Balyoz darbe planını haber yaptı.

Page 3: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Bu haber dizisi ve iddialara göre, AKP Hükümeti Kasım 2002 seçimleriyle iş başına gelir gelmez Çetin Doğan’ ın önderliğinde bir darbe planı hazırlandı, 8 Aralık 2002’de Balyoz Harekat Planı yazıldı.

Bu darbe planı kapsamında, darbeye zemin hazırlamak üzere camiler Cuma namazı esnasında bombalanacak, bir Türk jeti düşürülecekti. Darbe sonrası atanacak kabine üyelerinden, tutuklanacak gazetecilere kadar herşey belirlenmişti.

Balyoz planının provası ise 1. Ordu’da gerçekleşen Plan Seminerinde yapılmıştı.

Balyoz İddiaları: Özet

Page 4: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

5-7 Mart 2003’de gerçekleşen Plan Seminerine ait ses kayıtları gerçek. Ancak, bu Seminerde bir darbenin provasının yapıldığı, mevcut olguların ışığında (ve medyada yeralan “seçilmiş ” kayıtlardan dahi anlaşılabileceği üzere) inandırıcı değil.

Öte yandan, bu ses kayıtları ile birlikte aynı bavulda “paketlenen” Balyoz darbe planlarının sahte olduğuna dair birçok önemli işaret var.

Burada bu ipuçlarından 10 tanesini sunuyoruz.

Balyoz İddiaları: Özet

Page 5: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002)

“Dost Unsurlar” Bölümü:

Page 6: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Türkiye Gençlik Birliği ne zaman kuruldu?

“yayılmacı ve sömürgeci güçlere karşı verdiğimiz Ulusal Kurtuluş Savaşı ile kurulan bağımsız cumhuriyetimizi ve devrimlerimizi Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi’nde verdiği görev doğrultusunda savunmak, Türk gençliğini bağımsızlık mücadelesinde birleştirmek” amacıyla…

19 Mayıs 2006’da kuruldu!

O zaman, Balyoz Harekat Planı nasıl 2002’de yazıldı?

Page 7: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Bu sorunun gündeme gelmesinden sonra Taraf gazetesinin açıklaması:

“Belgede sözü edilen Türkiye Gençlik Birliği, 1997 yılında Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ile koordineli olarak kurulan ve 1999 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla isminin önüne Türkiye kelimesini alan Türkiye Gençlik Birliği Derneği.”

Peki, belgede sözü edilen gerçekten Türkiye Gençlik Birliği Derneği olabilir mi?

Page 8: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Türkiye Gençlik Birliği Derneği (TGBDER) Balyoz darbecilerin “dost unsuru” olabilir mi?

TGBDER’den son haberler● İtalya'da çevre temali gençlik değişim projesi "grow with

the flow" 10-19 temmuz 2009 ● tgbder Finlandiya'da eğitim kursunda!!!● "Through Europe, in dance steps" A.1.1 değişim projesi-9-

16 Mart 2009-Romanya

Dernekten etkinlik örneği Söyleşi: Aşk Neden, Neden Aşk?

TGBDER’in logosu Hayır, olamaz.

Page 9: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #1

Belgede adı geçen dernek Türkiye Gençlik Birliği Derneği değil, Türkiye Gençlik Birliği.

2006’da kurulan Türkiye Gençlik Birliği’nden dost unsur olarak bahseden Balyoz Harekat Planı Aralık 2002’de yazılmış olamaz.

Page 10: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Üç sene sonrasından birebir alıntı!Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002):“Peşi peşine gelen siyasi iktidarlar piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlayamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye’deki bu açığı gidermekte ve böylece yabancı para birimleri milli paramızın yerini almaktadır.”

Milli Ekonomi Kongresi Kapanış Tebliği (27 Kasım 2005):“Türkiye’de devlet piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlayamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye’deki bu açığı gidermekte ve böylece yabancı para birimleri milli paramızın yerini almaktadır.”

piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlayamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye’deki bu açığı gidermekte ve böylece yabancı para birimleri milli paramızın yerini almaktadır.”

Page 11: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #2

Kasım 2005’de sunulan tebliğden birebir alıntı içeren Balyoz Harekat Planı Aralık 2002’de yazılmış olamaz.

Page 12: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Planının J-Ek’inden iki sayfaEK-J

GİRİŞ:

Türk Silahlı Kuvvetleri mevcut anayasal sistemin ve İç Hizmet Kanunu’nun kendisine verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama görevini yerine getirerek (... tarihinde) Laik Cumhuriyetin kazanımlarının korunması amacıyla Devlet yönetimini devralmış bulunmaktadır. Bu tarihten itibaren yasama ve yürütme görev ve yetkisi, Milli Güvenlik Konseyi tarafından Türk Milleti adına kullanılmıştır. Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, dış ve iç düşmanlarının tertip ve tahrikleriyle haince saldırılara uğramış, milli birlik ve bütünlüğümüz tehlikeye düşürülmüştür.Bu durum karşısında girişilen harekatın amacı, Milli Güvenlik Konseyince; “Ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, Devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak” olarak belirtilmiştir. 2003 Türkiye’sinin artık herkes tarafından kabul edilen iki meselesi, Atatürk ilke ve inkılaplarının yeniden hayata geçirilmesi ile ekonomik durumun düzeltilmesidir.Yönetimimiz, Atatürk’ün önderliğinde kurulan laik, demokratik, hukuka bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korumakta, Atatürk ilke ve inkılaplarını her alanda pekiştirmekte, din ve vicdan hürriyetinin de teminatı olan laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine karıştırılmasını, siyasal amaçlarla ve çıkar hesapları ile istismarını önlemekte kesin kararlıdır.Kadınlarımızın kamusal alanlarda ve kamu kurumlarında, türbanı cumhuriyetin temel ilkelerini hedef alan bir siyasal simgeye dönüştürmesine karşı Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda her türlü önlem alınacaktır.

ADALET VE ASAYİŞ İŞLERİÇağın şartlarına uygun olarak, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerinin fiilen hayata geçirilebilmesi için, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bağımsız olarak yetkilerini kullanmasını ve görevlerini yerine getirmesini sağlayacak bir düzenleme yapılacaktır. Bu hedefin gerçekleştirilmesi maksadıyla, Kurul’da görev alan yargıçların her türlü etkilerden uzak kalarak, yalnızca Anayasa, yasalara ve vicdani kanaatlerine göre karar vermelerine olanak sağlayacak tedbirler alınacaktır. Yargı bağımsızlığını tam olarak sağlamak üzere gerekli tüm yasal düzenlemeler, yönetimimiz döneminde gerçekleştirilecektir. Uygulamadaki yasalar gözden geçirilerek, günün şartlarına cevap vermeyen hükümler kaldırılacak, değişmesi gerekenler değiştirilecektir.

Mevcut yargı sistemindeki tıkanıklıklar giderilecek, davaların hızlı ve etkin sonuçlandırılması sağlanacak, yargı teşkilatı yeniden yapılandırılacak, yargı sisteminin modern araç ve gereçler ile takviyesi ve bilgisayar kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar hızlandırılacaktır. Tutukevleri ile Ceza infaz kurumlarının kuruluş ve idaresi yeniden düzenlenecek, güvenlik ve disiplinin tam olarak sağlanması amacıyla buraların iç ve dış yönetim ve güvenliği Jandarma Genel Komutanlığı tarafından sağlanacak, hükümlülerin topluma yeniden kazandırılmasına önem verilecektir.Ülkede asayiş ve güvenliğin daha kısa sürede ve etkin olarak sağlanması, istihbarat, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadelede daha etkin olunması, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile etkin mücadele edilebilmesi, trafik hizmetlerinin daha iyi sunulabilmesi ve kazaların azaltılması maksadıyla kolluk güçlerinin koordinasyonunu sağlayacak yeni bir yapı oluşturulacaktır.Güneydoğu Anadolu bölgesinin sorunları coğrafi, sosyal ekonomik nedenlerden, bölgenin feodal yapısından ve dış tertip ve tahriklerden kaynaklanmaktadır.

EKONOMİK POLİTİKALAR:Ebedi Şefimiz Atatürk’ün çizdiği yolda devlet kuruculuğu sorumluluğunu taşıyarak Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’ni, Anayasa’da belirtilmiş düzenini her ne pahasına olursa olsun korumak ve kollamak en birinci vazifemizdir.

Büyük Atatürk, 1 Mart 1922’de yaptığı Meclis açılış konuşmasında şöyle diyordu:• ‘Her şeyden önce milli amacımız olan bağımsızlığımızı sağlamaya ulaşmaktan başka bir şey

düşünemeyiz. Bu nedenle de bizce önemli olan mali gücümüzün, bu sonucu sağlamaya yeterli olup olmayacağıdır’.

Atatürk, devletin tam bağımsız olabilmesi için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu vurgulamış ve kapitülasyonları kaldırmıştır. 1923’te İzmir’de İktisat Kongresi’ni düzenleyerek, kongrede, ‘ulusal bağımsızlık ilkesi’nden kesinlikle taviz verilmeyeceği ve bu ilke içinde kalkınmanın gerçekleştirileceği kararlaştırılmıştır.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kalkınmada uygulanan ulusal model ile çeşitli sahalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde uygulanan model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye ulaşmıştır. Ancak 1945 yılından sonra ülkemiz tekrar siyasi, kültürel, ekonomik yönlerden kuşatma altına alınmış; Batılı devletler, Atatürk döneminde hayata geçiremedikleri SEVR projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla uygulamaya başlamışlardır.

Bir taraftan uluslararası şirketler IMF ve Dünya Bankası yoluyla devletimizin bütçesine yön vererek ülkemizi kıskaca almaya çalışmakta, diğer taraftan da özelleştirmeler, KİT’lerin satışı, Uluslararası Tahkim, AB’ye uyum yasaları ve tahdit kanunları ile ulusal kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekilmektedir.

Ekonomik bağımsızlık, devletlerin bağımsızlığında gün geçtikçe daha belirleyici hal almaktadır. Ülkeler, borçlandırma yöntemiyle borç veren güçlerin egemenliğine girmekte, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel tavizler borçlandırma yöntemiyle kolayca koparılmakta, kısaca yeni bir silahsız savaş dönemi yaşanmaktadır.

Ekonomik anlamda sınırların önemini yitirdiği günümüzde; küresel dünyaya hakim olan güçler, “ulus-devlet anlayışının gereksiz olduğu” fikrini empoze etmektedirler. Unutmayalım ki ulus-devlet fikrini yitiren halklar, iç ve dış her türlü tehdide açıktır ve çaresizdir. AB, IMF ve Dünya Bankası’nın baskılarıyla çıkartılan kanunlar, çok ağır şartlara bağlanmış borçlar, mali yardım adı altındaki siyasi tavizler ulusal bağımsızlığımızı ortadan kaldırmaktır.

Doğal seleksiyon’un hâkim olduğu, yani güçlünün zayıfı yok ettiği serbest piyasa sisteminde, halk fakirliğe ve yokluğa doğru itilmektedir. Gelinen noktada emperyalist bir sömürü aracına dönen ekonomik sistemde halkın refahı ve ülkenin kalkınması yalnızca sözde kalmaktadır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulamaya konulan dış yardım ve borçlanmaya dayalı kalkınma politikaları, ülkemizin kalkınma çabalarını boşa çıkartmıştır. Kalkınma hamlelerini dış sermaye yatırımlarına bağlayan siyasi irade, yabancı sermayenin gelmesi için istenilen her şarta boyun eğmiş, yabancı yardımları almak için ulusal haklardan vazgeçerek ülkeyi satma noktasına getiren anlaşmalara evet demiştir.

Günümüzde dışarıdan alınan kredilerin hepsi şartlara bağlıdır. Küresel sermayenin, IMF kredileri karşılığındaki istekleri sadece verdikleri paranın geri iadesi olmamaktadır. Dış kredilerin alınmasında uluslararası şirketlere verilen teşvik adı altındaki imtiyazlar, yerli üreticiyi rekabet edemez duruma getirmiştir.

Ekonomimiz, 1999 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşamıştır. 2000 yılında IMF, vereceği borç paranın karşılığında ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında Türkiye’den SEVR’den daha ağır şartların yerine getirilmesini istemiş, maalesef bu istekler ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında yerine getirilmiştir. Devletin ekonomi kurumları, ‘yüksek faiz, iç borç, dış borç ve döviz baskısı’ altına alınarak etkisiz hale getirilmiş, diğer taraftan uluslararası şirketler kendilerine verilen imtiyazlarla ekonomiyi ele geçirmiş durumdadırlar. Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır.

Borçların karşılanması için halktan devamlı yeni vergiler alınmasını tavsiye eden IMF yetkilileri, uluslararası şirketlerin önündeki tüm engelleri kaldırmayı amaçlamışlardır.

Page 13: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Planının J-Ek’inden iki sayfaEKONOMİK POLİTİKALAR:Ebedi Şefimiz Atatürk’ün çizdiği yolda devlet kuruculuğu sorumluluğunu taşıyarak Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’ni, Anayasa’da belirtilmiş düzenini her ne pahasına olursa olsun korumak ve kollamak en birinci vazifemizdir.

Büyük Atatürk, 1 Mart 1922’de yaptığı Meclis açılış konuşmasında şöyle diyordu:• ‘Her şeyden önce milli amacımız olan bağımsızlığımızı sağlamaya ulaşmaktan başka bir şey

düşünemeyiz. Bu nedenle de bizce önemli olan mali gücümüzün, bu sonucu sağlamaya yeterli olup olmayacağıdır’.

Atatürk, devletin tam bağımsız olabilmesi için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu vurgulamış ve kapitülasyonları kaldırmıştır. 1923’te İzmir’de İktisat Kongresi’ni düzenleyerek, kongrede, ‘ulusal bağımsızlık ilkesi’nden kesinlikle taviz verilmeyeceği ve bu ilke içinde kalkınmanın gerçekleştirileceği kararlaştırılmıştır.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kalkınmada uygulanan ulusal model ile çeşitli sahalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde uygulanan model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye ulaşmıştır. Ancak 1945 yılından sonra ülkemiz tekrar siyasi, kültürel, ekonomik yönlerden kuşatma altına alınmış; Batılı devletler, Atatürk döneminde hayata geçiremedikleri SEVR projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla uygulamaya başlamışlardır.

Bir taraftan uluslararası şirketler IMF ve Dünya Bankası yoluyla devletimizin bütçesine yön vererek ülkemizi kıskaca almaya çalışmakta, diğer taraftan da özelleştirmeler, KİT’lerin satışı, Uluslararası Tahkim, AB’ye uyum yasaları ve tahdit kanunları ile ulusal kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekilmektedir.

Ekonomik bağımsızlık, devletlerin bağımsızlığında gün geçtikçe daha belirleyici hal almaktadır. Ülkeler, borçlandırma yöntemiyle borç veren güçlerin egemenliğine girmekte, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel tavizler borçlandırma yöntemiyle kolayca koparılmakta, kısaca yeni bir silahsız savaş dönemi yaşanmaktadır.

Ekonomik anlamda sınırların önemini yitirdiği günümüzde; küresel dünyaya hakim olan güçler, “ulus-devlet anlayışının gereksiz olduğu” fikrini empoze etmektedirler. Unutmayalım ki ulus-devlet fikrini yitiren halklar, iç ve dış her türlü tehdide açıktır ve çaresizdir. AB, IMF ve Dünya Bankası’nın baskılarıyla çıkartılan kanunlar, çok ağır şartlara bağlanmış borçlar, mali yardım adı altındaki siyasi tavizler ulusal bağımsızlığımızı ortadan kaldırmaktır.

Doğal seleksiyon’un hâkim olduğu, yani güçlünün zayıfı yok ettiği serbest piyasa sisteminde, halk fakirliğe ve yokluğa doğru itilmektedir. Gelinen noktada emperyalist bir sömürü aracına dönen ekonomik sistemde halkın refahı ve ülkenin kalkınması yalnızca sözde kalmaktadır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulamaya konulan dış yardım ve borçlanmaya dayalı kalkınma politikaları, ülkemizin kalkınma çabalarını boşa çıkartmıştır. Kalkınma hamlelerini dış sermaye yatırımlarına bağlayan siyasi irade, yabancı sermayenin gelmesi için istenilen her şarta boyun eğmiş, yabancı yardımları almak için ulusal haklardan vazgeçerek ülkeyi satma noktasına getiren anlaşmalara evet demiştir.

Günümüzde dışarıdan alınan kredilerin hepsi şartlara bağlıdır. Küresel sermayenin, IMF kredileri karşılığındaki istekleri sadece verdikleri paranın geri iadesi olmamaktadır. Dış kredilerin alınmasında uluslararası şirketlere verilen teşvik adı altındaki imtiyazlar, yerli üreticiyi rekabet edemez duruma getirmiştir.

Ekonomimiz, 1999 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşamıştır. 2000 yılında IMF, vereceği borç paranın karşılığında ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında Türkiye’den SEVR’den daha ağır şartların yerine getirilmesini istemiş, maalesef bu istekler ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında yerine getirilmiştir. Devletin ekonomi kurumları, ‘yüksek faiz, iç borç, dış borç ve döviz baskısı’ altına alınarak etkisiz hale getirilmiş, diğer taraftan uluslararası şirketler kendilerine verilen imtiyazlarla ekonomiyi ele geçirmiş durumdadırlar. Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır.

Borçların karşılanması için halktan devamlı yeni vergiler alınmasını tavsiye eden IMF yetkilileri, uluslararası şirketlerin önündeki tüm engelleri kaldırmayı amaçlamışlardır.

44. Hükümet Programı (1980)

Page 14: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Planının J-Ek’inden iki sayfaEKONOMİK POLİTİKALAR:Ebedi Şefimiz Atatürk’ün çizdiği yolda devlet kuruculuğu sorumluluğunu taşıyarak Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’ni, Anayasa’da belirtilmiş düzenini her ne pahasına olursa olsun korumak ve kollamak en birinci vazifemizdir.

Büyük Atatürk, 1 Mart 1922’de yaptığı Meclis açılış konuşmasında şöyle diyordu:• ‘Her şeyden önce milli amacımız olan bağımsızlığımızı sağlamaya ulaşmaktan başka bir şey

düşünemeyiz. Bu nedenle de bizce önemli olan mali gücümüzün, bu sonucu sağlamaya yeterli olup olmayacağıdır’.

Atatürk, devletin tam bağımsız olabilmesi için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu vurgulamış ve kapitülasyonları kaldırmıştır. 1923’te İzmir’de İktisat Kongresi’ni düzenleyerek, kongrede, ‘ulusal bağımsızlık ilkesi’nden kesinlikle taviz verilmeyeceği ve bu ilke içinde kalkınmanın gerçekleştirileceği kararlaştırılmıştır.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kalkınmada uygulanan ulusal model ile çeşitli sahalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde uygulanan model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye ulaşmıştır. Ancak 1945 yılından sonra ülkemiz tekrar siyasi, kültürel, ekonomik yönlerden kuşatma altına alınmış; Batılı devletler, Atatürk döneminde hayata geçiremedikleri SEVR projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla uygulamaya başlamışlardır.

Bir taraftan uluslararası şirketler IMF ve Dünya Bankası yoluyla devletimizin bütçesine yön vererek ülkemizi kıskaca almaya çalışmakta, diğer taraftan da özelleştirmeler, KİT’lerin satışı, Uluslararası Tahkim, AB’ye uyum yasaları ve tahdit kanunları ile ulusal kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekilmektedir.

Ekonomik bağımsızlık, devletlerin bağımsızlığında gün geçtikçe daha belirleyici hal almaktadır. Ülkeler, borçlandırma yöntemiyle borç veren güçlerin egemenliğine girmekte, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel tavizler borçlandırma yöntemiyle kolayca koparılmakta, kısaca yeni bir silahsız savaş dönemi yaşanmaktadır.

Ekonomik anlamda sınırların önemini yitirdiği günümüzde; küresel dünyaya hakim olan güçler, “ulus-devlet anlayışının gereksiz olduğu” fikrini empoze etmektedirler. Unutmayalım ki ulus-devlet fikrini yitiren halklar, iç ve dış her türlü tehdide açıktır ve çaresizdir. AB, IMF ve Dünya Bankası’nın baskılarıyla çıkartılan kanunlar, çok ağır şartlara bağlanmış borçlar, mali yardım adı altındaki siyasi tavizler ulusal bağımsızlığımızı ortadan kaldırmaktır.

Doğal seleksiyon’un hâkim olduğu, yani güçlünün zayıfı yok ettiği serbest piyasa sisteminde, halk fakirliğe ve yokluğa doğru itilmektedir. Gelinen noktada emperyalist bir sömürü aracına dönen ekonomik sistemde halkın refahı ve ülkenin kalkınması yalnızca sözde kalmaktadır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulamaya konulan dış yardım ve borçlanmaya dayalı kalkınma politikaları, ülkemizin kalkınma çabalarını boşa çıkartmıştır. Kalkınma hamlelerini dış sermaye yatırımlarına bağlayan siyasi irade, yabancı sermayenin gelmesi için istenilen her şarta boyun eğmiş, yabancı yardımları almak için ulusal haklardan vazgeçerek ülkeyi satma noktasına getiren anlaşmalara evet demiştir.

Günümüzde dışarıdan alınan kredilerin hepsi şartlara bağlıdır. Küresel sermayenin, IMF kredileri karşılığındaki istekleri sadece verdikleri paranın geri iadesi olmamaktadır. Dış kredilerin alınmasında uluslararası şirketlere verilen teşvik adı altındaki imtiyazlar, yerli üreticiyi rekabet edemez duruma getirmiştir.

Ekonomimiz, 1999 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşamıştır. 2000 yılında IMF, vereceği borç paranın karşılığında ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında Türkiye’den SEVR’den daha ağır şartların yerine getirilmesini istemiş, maalesef bu istekler ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında yerine getirilmiştir. Devletin ekonomi kurumları, ‘yüksek faiz, iç borç, dış borç ve döviz baskısı’ altına alınarak etkisiz hale getirilmiş, diğer taraftan uluslararası şirketler kendilerine verilen imtiyazlarla ekonomiyi ele geçirmiş durumdadırlar. Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır.

Borçların karşılanması için halktan devamlı yeni vergiler alınmasını tavsiye eden IMF yetkilileri, uluslararası şirketlerin önündeki tüm engelleri kaldırmayı amaçlamışlardır.

57. Hükümet Programı (1999)

44. Hükümet Programı (1980)

Page 15: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Planının J-Ek’inden iki sayfaEKONOMİK POLİTİKALAR:Ebedi Şefimiz Atatürk’ün çizdiği yolda devlet kuruculuğu sorumluluğunu taşıyarak Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’ni, Anayasa’da belirtilmiş düzenini her ne pahasına olursa olsun korumak ve kollamak en birinci vazifemizdir.

Büyük Atatürk, 1 Mart 1922’de yaptığı Meclis açılış konuşmasında şöyle diyordu:• ‘Her şeyden önce milli amacımız olan bağımsızlığımızı sağlamaya ulaşmaktan başka bir şey

düşünemeyiz. Bu nedenle de bizce önemli olan mali gücümüzün, bu sonucu sağlamaya yeterli olup olmayacağıdır’.

Atatürk, devletin tam bağımsız olabilmesi için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu vurgulamış ve kapitülasyonları kaldırmıştır. 1923’te İzmir’de İktisat Kongresi’ni düzenleyerek, kongrede, ‘ulusal bağımsızlık ilkesi’nden kesinlikle taviz verilmeyeceği ve bu ilke içinde kalkınmanın gerçekleştirileceği kararlaştırılmıştır.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kalkınmada uygulanan ulusal model ile çeşitli sahalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde uygulanan model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye ulaşmıştır. Ancak 1945 yılından sonra ülkemiz tekrar siyasi, kültürel, ekonomik yönlerden kuşatma altına alınmış; Batılı devletler, Atatürk döneminde hayata geçiremedikleri SEVR projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla uygulamaya başlamışlardır.

Bir taraftan uluslararası şirketler IMF ve Dünya Bankası yoluyla devletimizin bütçesine yön vererek ülkemizi kıskaca almaya çalışmakta, diğer taraftan da özelleştirmeler, KİT’lerin satışı, Uluslararası Tahkim, AB’ye uyum yasaları ve tahdit kanunları ile ulusal kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekilmektedir.

Ekonomik bağımsızlık, devletlerin bağımsızlığında gün geçtikçe daha belirleyici hal almaktadır. Ülkeler, borçlandırma yöntemiyle borç veren güçlerin egemenliğine girmekte, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel tavizler borçlandırma yöntemiyle kolayca koparılmakta, kısaca yeni bir silahsız savaş dönemi yaşanmaktadır.

Ekonomik anlamda sınırların önemini yitirdiği günümüzde; küresel dünyaya hakim olan güçler, “ulus-devlet anlayışının gereksiz olduğu” fikrini empoze etmektedirler. Unutmayalım ki ulus-devlet fikrini yitiren halklar, iç ve dış her türlü tehdide açıktır ve çaresizdir. AB, IMF ve Dünya Bankası’nın baskılarıyla çıkartılan kanunlar, çok ağır şartlara bağlanmış borçlar, mali yardım adı altındaki siyasi tavizler ulusal bağımsızlığımızı ortadan kaldırmaktır.

Doğal seleksiyon’un hâkim olduğu, yani güçlünün zayıfı yok ettiği serbest piyasa sisteminde, halk fakirliğe ve yokluğa doğru itilmektedir. Gelinen noktada emperyalist bir sömürü aracına dönen ekonomik sistemde halkın refahı ve ülkenin kalkınması yalnızca sözde kalmaktadır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulamaya konulan dış yardım ve borçlanmaya dayalı kalkınma politikaları, ülkemizin kalkınma çabalarını boşa çıkartmıştır. Kalkınma hamlelerini dış sermaye yatırımlarına bağlayan siyasi irade, yabancı sermayenin gelmesi için istenilen her şarta boyun eğmiş, yabancı yardımları almak için ulusal haklardan vazgeçerek ülkeyi satma noktasına getiren anlaşmalara evet demiştir.

Günümüzde dışarıdan alınan kredilerin hepsi şartlara bağlıdır. Küresel sermayenin, IMF kredileri karşılığındaki istekleri sadece verdikleri paranın geri iadesi olmamaktadır. Dış kredilerin alınmasında uluslararası şirketlere verilen teşvik adı altındaki imtiyazlar, yerli üreticiyi rekabet edemez duruma getirmiştir.

Ekonomimiz, 1999 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşamıştır. 2000 yılında IMF, vereceği borç paranın karşılığında ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında Türkiye’den SEVR’den daha ağır şartların yerine getirilmesini istemiş, maalesef bu istekler ‘Ek Niyet Mektubu’ adı altında yerine getirilmiştir. Devletin ekonomi kurumları, ‘yüksek faiz, iç borç, dış borç ve döviz baskısı’ altına alınarak etkisiz hale getirilmiş, diğer taraftan uluslararası şirketler kendilerine verilen imtiyazlarla ekonomiyi ele geçirmiş durumdadırlar. Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır.

Borçların karşılanması için halktan devamlı yeni vergiler alınmasını tavsiye eden IMF yetkilileri, uluslararası şirketlerin önündeki tüm engelleri kaldırmayı amaçlamışlardır.

55. Hükümet Programı (1997)

57. Hükümet Programı (1999)

44. Hükümet Programı (1980)

Page 16: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Planının J-Ek’inden iki sayfaMilli Ekonomi Kongresi (2005)Milli Ekonomi Kongresi (2005)

55. Hükümet Programı (1997)

57. Hükümet Programı (1999)

44. Hükümet Programı (1980)

Page 17: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #3

Hem 3 ayrı Hükümet Programından hem de 2005’deki bir kongrenin kapanış tebliğinden kopyalanarak oluşturulmuş J-Eki iddia edildiği tarihte ve iddia edildiği kişilerce yazılmış olamaz.

Page 18: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002)

“AKP Hükümeti (…) anayasa değişikliği ve hukuk reformu adı altında …”

AKP iktidarında ilk Anayasa değişikliği teklifi TBMM Başkanlığı’na Nisan 2004’te sunuldu.

AKP hükümeti ilk 20 günlük icraatı boyunca herhangi bir Anayasa değişikliği veya hukuk reformu gündeme getirmedi.

Page 19: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002)

“Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın ekonomik ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur.”

AKP hükümeti ilk 20 günlük icraatı sırasında herhangi bir medya kuruluşuna mali denetim yolu ile bir baskı uygulamadı.

Bunlar çok daha sonra oldu. Maliye Bakanlığı, Doğan Medya Grubuna toplam 4.5 milyar TL tutarında rekor bir vergi cezasını 2009 yılında kesti.

Page 20: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002)

“Bugün Türkiye Cumhuriyeti (…) önemli şirketleri ve kıymetli toprakları yok pahasına satılan bir ülke haline gelmiştir.”

2002 senesinde Özelleştirme İdaresi tek bir blok satış dahi gerçekleştirmedi.

2003 senesinin ilk çeyreğinde de gerçekleşmiş herhangi bir blok satış yok.

En önemli blok satışlar (Petkim, Türk Telekom, Erdemir Çelik, Başak Sigorta, Tüpraş) 2005-2006 yıllarında gerçekleşti.

Page 21: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #4

Balyoz Harekat Planı Aralık 2002’de yazılmış olamaz.

Page 22: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002)

8 Aralık 2002Pazar günü oluyor. Askeri belgelere imzaya açıldığı günün tarihi verilir. Bu Pazar günü olamaz!

Page 23: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #5

Balyoz Harekat Planı 8 Aralık 2002 Pazar günü yazılmış olamaz.

Page 24: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002)5-7 Mart 2003 Plan Semineri,

(1) 1. Ordu bünyesindeki seminerlere katılımları rutin olan personel, yani özel seçilmemiş personelle gerçekleşiyor,(2) Genelkurmay Başkanlığı ile Kara Kuvvetler Komutanlığı’ndan gönderilen gözlemcilerin nezdinde yapılıyor, (3) hiç de sınırlı olamayan bir sayıda personelle, tam 29 General ve 133 Subayın katılımıyla gerçekleşiyor.

Üstelik, söz konusu Seminerin ses kayıtları Çetin Doğan’ın yazılı emri ile yapılıyor.

Page 25: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #6

5-7 Mart Plan Semineri, sözde Balyoz Harekat Planı’nın provası olamaz.

Page 26: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz’un Oraj Hava Harekat Planı

Harp Akademileri nerededir?

İstanbul

Harp Akademileri nedir?Bir eğitim-öğretim kurumu

Harp Akademileri Komutanı’nin görevi?Kısaca; bir nevi Rektörlük.

Harp Akademileri Komutanı herhangi bir belgede “Hava Kuvvetleri Komutanlığı olarak” gibi bir ifade kullanamaz.

Page 27: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

3üncü ve 8inci Ana Jet Üst Komutanlıkları Harp Akedemilerinin emir/komutasında değil!

Harp Akademileri KomutanlığıİSTANBUL

3üncü Ana Jet Üs KomutanlığıKONYA

8inci Ana Jet Üs KomutanlığıDİYARBAKIR

Page 28: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz’un Oraj Hava Harekat Planı

134üncü Filo Komutanlığı, Konya’daki 3üncü Ana Jet Üs Komutanlığı’na bağlı. Harp Akademileri Komutanı’ndan emir alması sözkonusu değil.

Page 29: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #7

Oraj Harekat Planı Şubat 2003’de dönemin Harp Akademileri Komutanı tarafından yazılmış ve imzalanmış olamaz.

Page 30: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz’un Çarsaf ve Sakal Planları

İddia: Fatih ve Beyazıt Camilerini bombalamaya yönelik Çarşaf ve Sakal planlarının Balyoz Darbe Planı çerçevesinde yapıldı ve diğer planlarla birlikte 5-7 Mart 2003’deki seminerde müzakere edilecekti.

Çelişki: Her iki plan için de saptanan eylem tarihi 28 Şubat 2003, yani seminerden bir hafta önce!

Page 31: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #8

Cami bombalama eylemleri 28 Şubat için planlandığına göre, Çarsaf ve Sakal 5-7 Mart Seminerinde provasının yapıldığı iddia edilen Balyoz darbe planı için hazırlanmış olamaz.

Page 32: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Balyoz Harekat Planı (8 Aralık 2002)

“Harekât İstanbul’dan sevk ve idare edilecektir. Sıkıyönetim karargâhları İstanbul Büyükşehir Belediyesi Âfet Koordinasyon Merkezi binası ve anılan binanın imkânlarına sahip diğer kamuya ve/veya sivil sektöre ait binalar kullanılabilecektir. Eylemler ise ilgili bölgelerde kullanılacak Komuta Merkezlerinden sevk ve idare edilecektir.”

Balyoz Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Çetin Doğan

(1) Henüz sıkıyönetim ilan edilmemişken “Sıkıyonetim Komutanı” yazılmaz.

(2) Sıkıyönetim ilan edilince de “İstanbul Sıkıyonetim Komutanı” yazılır.

Page 33: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Darbe Harekatı İstanbul’dan nasıl yapılacak?

1. Ordu’nun görev ve yetki sahası

Plana göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi Âfet Koordinasyon Merkezi Sıkıyönetim karargâhı olarak kullanılacakmış. Peki, ya geri kalan 71 ilde ne olacak?

1. Ordu Ankara’daki Hükümeti nasıl devirecek?

Page 34: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #9

1. Ordu sözde Balyoz Planını uygulasa bile “ülke çapında” bir darbe yapamazdı.

Page 35: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Bir bavul belgeyi Taraf Gazetesine kim verdi?

İddia: 1. Ordu’da görev yapmış “onurlu” bir emekli subay.

Çelişkiler: Bu emekli subay ● sadece 1. Ordu’dan degil, diğer başka komutanlıklardan da (Deniz, Jandarma, vs.) belgeleri yürütmüş, ● yedi sene boyunca bu belgeleri saklamış, ve● her nedense, yedi sene sonunda (ve nedense Savcılara değil) Taraf gazetesine teslim etmeye karar vermiş.

Page 36: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Sonuç #10

Sahte Balyoz belgelerini kimi orijinal belgelerle (Seminer ses kayıtları) birlikte paketleyip Taraf gazetesine teslim eden kişi iddia edildiği gibi 1. Ordu’da görev yapmış bir subaysa, diğer komutanlıklardan (Jandarma, Deniz) gizli belgeler toplamış olamaz.

Dolayısıyla, bu belgelerin kaynağı konusunda yapılan açıklama inandırıcı değil.

Page 37: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Özet1. 2002 tarihli belgede 2006 yılında kurulmuş bir derneğin adı var.2. 2002 tarihli belgede 2005 yılındaki bir tebliğden birebir alıntılar var.3. Balyoz Planının J-Ek’inin tamamı 1980-2005 tarihli belgelerden kes-yapıştırlardan oluşuyor.4. 2002 tarihli belgede (AKP hükümeti henüz 20 günlükken) hükümetin seneler sonraki icraatlarından bahsediliyor.5. 2002 tarihli Balyoz belgesi 8 Aralık’ta, yani Pazar günü üretilmiş.6. Sözde Balyoz planı Mart ayındaki seminerde gizlice masaya yatırılıyor (ikiyüze yakın subayın katılımı ile, ve de Genelkurmay ve KKK gözlemcilerinin nezdinde).7. Oraj belgesinde dönemin Harp Akademileri Komutanı’nın Konya ve Diyarbakır’daki Üsleri harekete geçireceği iddia ediliyor.8. Seminerde (5-7 Mart) müzakere edilecek cami bombalama planları için saptanan eylem tarihi 28 Şubat.9. Balyoz belgelerinde 1. Ordu’nun dışında kalan 71 ilde darbe harekatının nasıl yürütülecegine dair tek kelime bulunmuyor.10. Seminer sırasında 1. Ordu’da görev yapmış emekli bir subay çeşitli komutanlıklardan da gizli belgeler toplayıp, 7 sene bekledikten sonra bu belgeleri Taraf gazetesine vermeye karar veriyor.

Page 38: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Son Söz

Ceza Muhakemeleri Kanunu’na göre tutuklama nedeni“Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması.”

Bugün onlarca kişi Balyoz iddialari ile tutuklu olarak cezaevinde bulunuyor.

“Kuvvetli suç şüphesi” ile…

Page 39: Balyoz iddialari 27 nisan 2010 v2003 show

Not

Biz, Pınar Doğan ve Dani Rodrik, Balyoz iddialari ile tutuklu bulunan Çetin Doğan’ ın kızı ve damadıyız.

Balyoz iddialarına ilişkin belgeler “soruşturmanın gizliği” nedeniyle sanık ve avukatlarıyla paylaşılmıyor. Bu sunumda belirttiğimiz çelişkileri basında yeralan sınırlı sayıda belge üzerinden tespit ettik (sunumdaki haber küpürleri Taraf gazetesinden alınmıştır.) Balyoz iddialarına dair çelişkilerle ilgili daha kapsamlı bilgi için Blog adresimiz:http://cdogangercekler.wordpress.com