başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz obaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz...

52

Upload: others

Post on 13-Jan-2020

18 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,
Page 2: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oaçık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet

geminin sisli şehir caddelerinde,köy mezarlıklarının tarlalarla kesiştiği boşluklarda,

çocuk parklarında ve kurgusu boşalmışluna-parklarda, sandalyeleri ters çevrilmiş

meyhanelerde, okuyucuları çoktan yokolmuşkütüphanelerin ıssız koridorlarında gezindiğinimutlaka birileri fısıldamıştır kulağınıza. Hatta

geceleyin birdenbire havlayan köpeklerin nedenürktüklerini o zaman hissetmişsinizdir.

Ya da tüm bunlar uyku ile uyanıklık arasındayaşanan türden bir hayal...

Page 3: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

seyir defteri

Artık, kapınızı çalıp, aniden evinize dalıp size bir KIŞ YARISIsergileyecek gezgin oyuncular yok. Tozlu tarihin içinde yitirilmişbu hayaletler şimdi, hayali bir sahnenin ortasında, tek başlarına

hüzünle izliyorlar. Sizleri. Sizin oyunlarınızı.

Oyun bitti mi? Neden haber vermediler? Işıkları kim söndürdü?Seyirciler nerede?

Yoksa herkes gündelik yaşamın uyduruk oyunlarını mı tercihediyor artık?

Page 4: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

içindekiler

4yalnızlığın oyuncakları

SANA YAZILAN BİR OYUNDU YAŞAMAKyelda karataş

6üstü çizilmiş kişiler

BİR 23 NİSAN GÜNÜnazlı ökten

9ay tutulması

YARI ÇIPLAK OYUNLARfulya aslan

10occam'ın usturası

İKİ POKER ÇEŞİTLEMESİadnan kurt

14deligömleği

KUMARBAZorhan selim

15kırık bebekler

ÖĞRENİYORUMçiğdem çalkıhç

16uçan bollandalı

YİNE DE OYNARMISIN BENİMLEmurat gülsoy

20sirenelerin kâbusu

ZARayşe düzkan

21çıkmaz sokak

BU, BU HİKAYENİN, AYNI ZAMANDA HİKAYENİN KENDİ İÇİNDE BİR ÇOK KEZ GEÇEN BAŞLIĞIDIR*david moser

24şişedeki mesaj

HAYAT ÇİZELGESİelvan göksel

Page 5: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

25düşdeğirmeni

ÜÇpınar türen

26gizli hazine

HERKES VE HİÇKİMSEsedef erkman

28aynadaki gölgeler

OYUNCAK VE OYUNCUcüneyt a. genç

30kara göründü!

MÜCADELE VE TEMSİLderleyen, nazlı ökten

33zamanın kapılan

TELGRAFergun kocabıyık

35deja vu

NASIL YANİali hakan muştu

37kimsesiz çığlık

BİR HİKAYEM OLSAYDI-ya da daha çok ablam-

halide velioğlu

39yanlış pusula

YATAĞINDAN DÜŞEN ADAMoliver sacks

41sis düşler i

GİYOTİNergun kocabıyık

42/o

HAYALET SEVGİLİyasemin sarıkaya

43ebedi siyah

ÖZER HOCAmurat gülsoy

44kimsesiz çığlık

UZUN EŞEK KORKUSUbayram keten

45başka bir dünya

TAKSİDEkaan yazıcıoğlu

47karanlıkta kızıl

TEREDDÜTLER LEKESİ ÖNÜ YAZbalil ibrahim özcan

Page 6: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

yalnızlığın oyuncakları

SANA YAZILAN BİR OYUNDUYAŞAMAK...

yelda karataş

Sevgili Oğuz Atay'ın anısına

Kimileri Promethe'ye soyunup, Brütüs'ü oynar...Kimileri oyunu baştan bozar... Pavese gibi. Zweig ya da Tezer Özlü,HİÇBİR ROLÜ OLMAYAN SELİM IŞIK gibi...Yaşam hiç bir rolüne uymaz onun. Belki bu nedenle durmadan oynar veoyunlarla yaşar. Ölüme karşı bir manifesto, bir başkaldırıdır onun oyunları...Otobüste oynar, konuşurken oynar, yazarak oynar.. Hatta öldükten sonraTurgut Özben'le oynar...Her uzandığı elde kendini kucaklama talihsizliğine (mi) uğrayanbütün sepya kahramanlar gibi.Sirenlerin sesi de yoktur yaralarım iyi edecek.O, zaten dünyaya ateşi getirmek için değil, ateşin kendisi olmak için gelmiştir.Tükenmeden yanan çırası, yürekten ve sevgiden oluşmuş bir ateş.Sevgi sözcüğünü her çağda yılışık ağızlarda, günlük konuşma dilininreklam çığlığı olmaktan kurtaranların soyundan gelir.Sinarit Baba gibi, sonunu görenlerin ama korkmayanların soyundan.Hiç denenmemişlere inanır. Çünkü, ayağının biri Karamazoflara, diğeriAmok Koşucularına uzanır.Oyunlarda ölenleri, oyunlarla yaşayanlarda dile getirir.Kendi ölümünü oynar... Yaşayarak.. Kader sözcüğüne gerçek anlamım yükler.Sınırsızlığın sınırlarını zorladığı yerde tek bir gerçek vardır: Kendisi.Böyle varolduğuna kızan ama başka türlü olmanın olanaksızlığına ulaşmış"yeni insaıı"dır o.Sonuçta, bu dünyayı reddetmediği için, kendini bu dünyaya reddettirir.Bu en görkemli oyunudur.Sevgili Oğuz Atay, günlüklerinde "bana bunu da yaptınız" derken,ne kadar suçsuzdur. İnsanı suçsuz kılan tek şey başka bir insana inanmasıdır.Ya inanacak insan yoksa? O zaman kendi varlığı bir oyundan başka nedir ki?Hamlet'i delirten oyun... Hamlet'i oyunlaştıran delilik...Belki son dönemlerde annesinin ona inanmasıyla intihar yerinecinayetlerle son bulur Hamlet oyunu... Ama Hamlet, babasının öldürüldüğü günintihar etmiştir zaten... Selim Işık da kendini tanıdığı gün...Başka çıkış yolu var mıdır? Oyunlarla yaşamaktan başka...Kırk bir döşek altındaki bezelye tanesinden rahatsız olanprensesler çağı yalnızca masallarda varoldu...

Bize de kendi oyunlarımızı yazmak ve seyretmek kalıyor... Ölümüne oynayarak...

4

Page 7: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-yalnızlığın oyuncakları-

TEHLİKELİ OYUNLAR

oğuz atay

... 'Oyunlar,' dedi, 'oğlum Hikmet, gerçeğin en güzel yorumlandır.Bizim gerçek dediğimiz şey de,-bazı güçlükler yüzünden iyi oy-nanamayan oyunlardır.' Neden gerçeklerden kaçtığımı, ben de

böylece anlamıştım. Artık kendimi geliştirmeliydim; soluğumu oy-unlara göre ayarlamalıydım. Bu amaçla her şeyi kullan-

malıydam. Bunun için de, önce her şeyi kullanmayıöğrenmeliydim. En küçük ayrıntı bile önemliydi.

"Birer oyun yazarı olarak yaşamağa başladık. Albayım hayatlailgili herşeyi biriktirmişti. [...] Durmadan cümle biriktirirdi albayım;insana ait her şeyi bir köşeye koyardı. Oyun alanını genişletmenin

gereğine inanmıştı. Beni de hafızam kuvvetli olduğu için, bu iştekullanmaya başlamıştı. Gerçeği, iyi oynanan bir oyun haline getir-

ebilmek için hiç bir fedakarlıktan çekinmemek gerekiyordu.İnsanların arasına karıştığımız zaman da, sabırlı bir yönetmen

gibi onlara oyunların kurallarını öğretmeliydik. İnsanlar çok kötüoyunlar oynuyorlardı genellikle. Her şeyi ancak bir kere, o da pro-va yapmadan, oynamak fırsatını buluyorlardı; üstelik iyi bir oy-

uncuda bulunması gereken özelliklerden de haberleri yoktu. Böyleuzun bir oyunu, bu kadar sorumsuzca oynamayı, albayımın aklıalmıyordu. İnsanların mimikleri ve jestleri son derece acemiceydi;diksiyonları inanılmaz bir şekilde bozuktu. Bir çok kelimeyi yanlışsöylüyorlardı. Başarısızlıkları bu yüzdendi. Bir çok insan da ken-

dine uygun olmayan rolü benimsiyordu. İyi bir yönetmeninvarlığına büyük ihtiyaç vardı. 'Anladım albayım,' diye bağırdım

bir gün. 'Demek bunun içininsanların arasında bulunmaya katla-namıyorum. Bu yüzden, onlar kötü oyunlarına başlayınca,

kaçacak delik arıyorum.' 'Sende doğuştan tiyatro sezgisi var,'dedi albayım. 'O halde ne yapalım albayım?' diye ümitsizce sor-

dum. 'Oyunları düzeltelim,' dedi kısaca.

5

Page 8: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

üstü çizilmiş kişiler

BİR 23 NİSAN GÜNÜ

nazlı ökten

Cumhurbaşkanlığı,Başbakanl ık koltuğunda.meclis sıralarında çocuklar.En iyi okulların en iy isınıflarının en iyi öğrencileribelli ki. Durumu garantiyea l m a k gerek, m a l u mp a t a v a s ı z c a b i r ş e ysöylememeliler, büyümüş deküçülmüş, çocuk olmayançocuklar olmalılar. Öncedenezberletilen metinleri etraftakigazeteci-televizyoncuk a l a b a l ı ğ ı n d a n kar ı şmışkafasından bulup çıkaranvatan yavruları ülkeyi yönetil"gibi" yapıyorlar. Değil ülkeüzerinde, kendi yaşamlarıüzerinde bile en ufak birk o n t r o l ü olmayan buzavallılar (bence çocuk olmadurumu hakikaten bir çeşilzavallılığa tekabül ediyor heran maruz kalınan baskılarıuygulamak çocukken çok dahakolay ve, bunları uygulayanlariçin. Ortaokul ve lisede Türkçe-Edebiyat hocası birhanım hatırlıyorum. En belirgin özelliği çocukları14 yaşından sonra ya da artık büyümeye, kişiliklerişekillenmeye başladıktan itibaren sevmemeyebaşlamasıydı. Ona sorarsanız bunun sebebiyitirdikleri saflıktı. Bana sorarsanız onun kişilikbozukluğundan kaynaklanan ezme ve üstün olmaisteğini çocuk olmaktan çıkan dolayısıyla dagüçlenen bu insanlar üzerinde artık ikna etmeyoluyla değil de baskı yapma yoluyla uygulamakzorunda olmasıydı neden. Bir başka neden debüyümenin cinsel kimlik edinmeyle ilgisiydi galiba.Artık kız öğrencileri köpek yavrusu gibi sevilecekminikler değil ona rakip birer kadın olma yolunagirmiş insanlardı) birkaç saatliğine de olsasembolik bir otoriteye sahip oluyorlardı. (Bu,çocuklarda bir iz bırakıyor mu acaba, yoksa birmüsamereye çıkar gibi mi algılıyorlar durumu?)Hangi okula gidecekeleri - ya da gidemeyecekleri,

hangi oyuncakla oynayacakları- ya da oynayamayacakları,hangi dine mensup olacakları

- ya da olamayacaklarıkonusunda hiç bir karar vermeyetkisine sahip olmayan -buaçıdan deliler, hayvanlar, çokihtiyar kimseler ve bazıtoplumlarda kadınlarla aynıkategoriye giren- bu insanlaraülkenin kontrolünü sembolikde olsa ellerinde tutsunlardiye bir bayram hediyeedilmiş.

Georges B a l a n d i e r "Lel 'ouvoir sur S c e n e s " ,"Sahnedeki İktidar" adlıkitabında edebiyatta gotikkorkunun yaratıcısı, Keşişr o m a n ı n ı n y a z a r ı M.G.Lewis'ten bir alıntı yapıyor.Yazar 1816 yılında kendisinem i r a s k a l a n ş e k e rp l a n t a s y o n l a r ı n ı n başınageçmek için Jamaika 'ya

gidiyor, l Ocak 1816'da karaya çıktığında yılbaşıkutlamalarına tanık oluyor. Kent her türden köleninelinde, günlük rutin tamamen alaşağı olmuş veefendiler uşaklarına hiç bir iş yaptırma hakkınasahip değiller: genelde kontrol altında tutulan sokaktoplantılara açılmış (Aklıma 12 Eylül 1980 sonrasıdönemde l Mayıs falan gibi günlerde üç beş kişi birmeydanda biraraya gelirse gelip dağıtan askerlergeldi) gece sokağa çıkmaları yasak olmasınarağmen (bu da pek yabancı değil) bu gece sokakonlara açık, yasaklanmış olan tüm Afrika ayinleriserbest, kayıp Afrika kültürel sembolleri ortada,plantasyon sahiplerinin disiplinlerinin yerine birsokak karnavalı hakim. Ayrıca bu sonuncular oyunakatılmak, yani yiyecek dağıtmak ve paylaşmakzorundalar. Balandier bir kaç gün süren buayaklanma gösterisinin toplumsal geri l imlerihafifleterek bir emniyet sübabı vazifesi gördüğünüsöylüyor. 23 Nisan'ın tabii ki böyle bir işlevi yok

6

Page 9: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

üstü çizilmiş kişiler

(maalesef bir çocuk ayaklanmasının olamayacağınıbiliyoruz çünkü güç ve örgütlenmeden yoksunlar.Gülümsemeyin gençlik hareketleri denilince gülüyormusunuz?) ama yapısal olmasa da sembolikbenzerlik çarpıcı değil mi?

Bir oyun gibi... Evet dünya bir sahne, evet oyunlarheryerde ve her zaman oynanıyor ama ben siyasetsahnesine (bir bilim sahnesi denmiyor mesela)bakmak istiyorum. Siyasi iktidarlar nüfuzlarınısürdürebilmek için sadece güce yaslanamazlarçünkü güç bir gün azalır ya da zorbalık sökmezbirileri isyan eder. Sadece aklın ikna ediciliği de tekbaşına sökmez çünkü her önerme alaşağı edilebilir.İşte o zaman daha diplerde bir yerlere seslenmelerigerekiyor, bazı işaretleri kafamıza kazımak gerekiyor.Karşımıza çıktığında sorgusuz sualsiz tek bir tepkivermemiz gereken işaretler... Bayrak gibi belki. Belkiiçinde yaşadığımız ülkenin haritası gibi. Belki dehiç bir zaman görüp tanımayacağımız yerlerlebağlantımızı kuran şeyler mitleşmiş yerler sonra:Çanakale Boğazı, Ayasofya, Ağrı Dağı... Sonra büyükinsanlar, milli kahramanlar. Napoleon, Büyükİskender, Washington, Lincoln, Gandhi, Jean D'arc,Fatih-Sultan Mehmet- Buğday başağı saçlı, denizgözlü koca dev tabii ki! Mustafa Kemal'den sadeceiyi bir asker, büyük bir politikacı ya da güçlü biryurtsever olarak etkilenmemiz yetmez, o aynızamanda pembe dizi kahramanı kadar yakışıklı,güçlü ve baştan çıkarıcı olmalıdır. Çapkınlıkhikayeleri sevenleri tarafından övünçle, kızanlarıtarafından aşağılamayla dolaşır dilden dile.Çocukları çoğunlukla esmer tonlar taşıyan birülkenin mavi gözlü sarışın devi başında silindirşapkasıyla olunması gereken, erişilmesi gerekengörsel bir idealin de resmidir. Küçükken tarladakarga kovalamış olması özellikle vurgulanır ilkokulkitaplarında, herhalde bu çok uzak resmin birzamanlar onlara yakın bir yerde durmuş olduğunuanlatmak için köylü yurttaşlarımıza. Hiç hatayapmamış bu kusursuz insan çocuk kafamızda biryarı tanrı düzeyine yükselir. (Bir arkadaşınçocuğunun her sabah evinin yakınındaki Atatürkheykelinin önünde onunla konuştuğunu ve adeta birsüperegoyu temsil eden ona, işlediği küçükkabahatler için neredeyse günah çıkardığınısöylediler. Bu yarı tanrı figürü eskiden okulkitaplarıyla sınırlanırken şimdi şeriat isteyen T.C.vatandaşlarına tepki göstermek isteyen T.C.vatandaşlarının sarıldığı en önemli silah. Bundanon beş yirmi yıl önce Atatürk rozetlerinin "in"olabileceğini pek de düşünülemezdi mesela.Geçenlerde bir pop şarkıcısının -Seden Gürel

sanırım- bir video klibini izledim. Şarkının uyan,yapılacak çok şey var yorulmuş olamazsın, elimdeçiçekler başında ağlıyorum gibisinden sözleri var,fonda bir görünüp kaybolan Atatürk ve askergörüntüleri. Bu uyan sözü beni çok çarptı. İlköğrendiğimiz şiirdir belki de. Doktor doktorkalksana lambaları yaksana Atam elden gidiyorçaresine baksana. Çocukken bu şiirin bir yerlerinideforme edip Atam sen kalk da ben yatam diyesöylerdik. Hala söylenir ülkede işler karıştığında. AhAtatürk sağ olsaydı bunlara izin vermezdi diye.Türkiye toplumu daha rüştünü ispatlamamış, halaçocuk, olan bitene hakim olmaktan aciz, her başısıkıştığında babasını çağırıyor yardıma. İsaçarmıhında son nefesini verirken "Baba beni niyeyalnız bıraktın?" dememiş miydi? cevap bileezberletilen gençler (benim hatırladığım karadıylaeskiden sadece Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi vardı,Gençliğin Atatürk'e Cevabı eklendi sonrasınıflardaki çerçevelere, 1980'den sonra mı acaba?)saygı duruşunda kıpırdar ya da gülümseyiverirlersefena halde cezalandırılır ve aşağılanırlar. Saygıduruşu birini -şehitleri, kayıpları- hatırlamanın,düşünmenin sembolik bir ifadesidir elbette. Amaokullarda dayatılan sessizlik öyle boyuttadır ki sankibu bir dilsizlik duruşudur. Bu sessizlik çok şey ifadeeder. Çıt çıkmaz, karşı duran çelişki yaratan sesyoktur sonra marş okunur hep bir ağızdan, aykırıbir ses olmadan. (Bazı örgütlerin cenazelerinde debenzer bir hava var galiba. Emanet devralınır,sözler verilir) Tüm bunlar o yan tanrıylai l i ş k i l e r i m i z i tar ihse l o lmaktan ç ı k a r ı pgündelikleştirir. Yine de o kadar ulaşılmazdır kibüyüyünce Atatürk olmak istemeye cesaret edençocuğa pek rastlanmaz. Öyle güçlü bir oyuncudur kisatranç tahtasında şahla vezirin yerini değiştirmiş,Şehr-i İstanbul'un bilmem kaç yüzyıllık saltanatınıyıkıp yerine Ankara'yı başkent yapmıştır. (Teşbihtehata olmaz derler ya bu sefer pek yerinde olmadıgaliba; değil mi ki İstanbul tüm şaşaasıyla tahtınakuaılmuş bir şah hala, ve Ankara da devlet işlerinekoşturup yetişen çalışkan bir vezir) Bin kocadanarta kalmış kahpe İstanbul'un, Sodom'un yerine saf,temiz çünkü köylü Ankara. Muhayyel coğrafyamızdaböyle alıyor her ikisi yerlerini.

Evet devlet diyorduk, iktidar eliyorduk, güç diyorduk,oyun diyorduk, temsil diyorduk. Ya askeri güçlerinresmi bayramlardaki geçitlerine ne dersiniz. Yalnız29 Ekim'de Vatan Caddesi'ni boydan boya katedenasker, top, tank, tüfek ve gökte uçak kalabalığı değil;l Mayıslar'da Kızıl Meydan'ın (eski) bir resminigetirin gözünüzün önüne. Komünist Parti Merkez

7

Page 10: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

üstü çizilmiş kişiler

Yönetim kurulu ağır paltolarıyla dizilmişselamlamadılar mı askerleri ve halkı ve almadılarmı askerlerin selamını? (Lenin'in mozolesindesıraya girip ölü bir bedeni ziyaret edenlerle McDonalds'de kuyruğa girenler aynı kişiler mi?)Amerikalılar hep daha coşkulu bir hava yaratmayıbilmişlerdir -(bkz. adamlar işi biliyor söylemi). 4Temmuz havai fişek gösterisi demek tabii ki (acabakırmızı urbaları temsili olarak denize döküyorlarmı? Yok o Boston Tea Party idi çaylarıdökmüşlerdi denize vergiye sinirlenip. Boston'dahala limana demirli o dönemin bir yelkenlisindedönemin kıyafetlerini giyinmiş askerler bayraktöreni yapıyorlar).

Devletin gücü toplu tüfekli pek somutsa da milletingücü iyiden iyiye temsili. Merak ederim meselaGaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşyıldönümlerinde kimler rol alır? Temsili de olsaErzurum'da dadaş, İzmir'de efe olmak için ya daAntep'te Fransız, Aydın'da Yunan olmamak içintorpil falan gerekir mi? O gün namuslu Türkkadınının peçesini yırtan işgalci düşmanı oynayanberber temsili milis kuvvetlerini canlandıranmüşterisiyle ertesi gün dargın mı kalıyor? Başkaülkelerde durum başka bir alem. Bu yıl Fransa'daNormandiya çıkarmasının -yani Fransa'nın Almanişgalinden kurtuluşunun daha doğrusu müttefiklertarafından kurtarılışının- 50. yıl şenliklerinde 1944'teparaşütle çıkarma yapan Amerikan askerleritutturdular temsili paraşüt çıkarması yapacağız diye.Zamanın civan delikanlıları tahmin edersiniz ki,sağlıklı beslenip jogginglerini ihmal etmemiş teo l s a l a r , b u g ü n y a ş ı n ı baş ın ı a l m ı şadamlar.Fransızlar önce hayır dediler kibarca,oranızı buranızı kırarsınız sizle uğraşanlayız demeyegetirdiler fakat Amerikalılar allem ettiler, kallemettiler atladılar. Aşağıda bir panik ambulanslar,doktorlar, hemşireler; allahtan birinin kırılanbacağı dışında bir talihsizlik vuku bulmadı.

Herneyse m i l l e t i n gücü zaten temsi ledilebilirliğinde. Temsil edilişinin kendisi de canlı,gerçek ve naklen. Önemli meclis oturumları naklenyayınlandığında milletvekilleri -temsilcilerimiz,yani, oyunu bizim yerimize oynayanlar- başrolde.Dersine iyi hazırlanmış olanla, evinde elektriklerkesilmiş olanı hemen ayırdetmek mümkün.Seyircilerin batıyı 'temsil' eden kısmında bir dudakbüküş. Bu kabzımal kılıklı adamlar mı bizi temsilediyor (acaba Lordlar kamarası mı bekliyorlardı?)Doğrusu kimse bu filmi seyretmek istemiyor, tıpkıTürk filmleri gibi. Sinema bir hayal alemiyse (yoksa

düşler dünyası mı demeliyim?) herkes çağımızdamümkün olan en iyi rüyayı tercih ediyor tabii ki,Amerikan rüyasını. Sinemayı kitleler kahramanlariçin seyretmez mi? Bowling dokuz taştan dahagelişmiş bir oyun değil mi? (Dokuz taşıbilmeyenlere not: Düzgün yüzeyli dokuz adet taşbulunur, üst üste dizilir ve belirlenmiş birmesafeden atılan taşla bunların oluşturduğu minikkule yıkılmaya çalışılır. Yıkılınca ne oluyordu, tamçıkaramıyorum.) Sonuç olarak tabii ki malzemelerinendüstriyel biçimde üretilen, piyasaya sürülen,pazarlanan standartları ve kuralları belirlenmiş biroyun, oyun olmayı aşıp spor diye adlandırılır.(Buradan dokuz taş oyununda kullanılan taşlan seriüretime sokup taşla oyuncu arasındaki mesafeyiTürk Standartları Enstitüsüne onaylatalım gibi biröneride bulunduğum anlaşılmasın.)

Siyaset sahnemizin bugünkü baş oyuncusu sarışın ve-Çetin Altan'ın deyişiyle- güvercin bakışlıbaşbakanımızı da bizi daha iyi temsil edecek diyeseçmedik mi? Bu oyunu Amerika'da da oynasaaltından kalkar diye? Sonra CumhurbaşbakanımızÇoban Sülü rolünü ve İsparta ağzını çoktan geridebıraktı; küçük ve orta çaplı tarımsal üreticivatandaşlarımızın oyları önemini kaybettikaybedeli. Siyaset sahnemizde başrollerden biriniyani sermayeyi oynayan Sakıp Ağa'nın şivesiholding toplantılarında da televizyon ekranlarındaolduğu kadar koyu mu merak ederim.

Siyasetçiler, devlet adamları belki de rolleriyle ençok özdeşleşenler. Hükümetlerin kendini devletsandığı yerlerde devlet adamları da cisimleşmişdevlet sayılırlar. Onlara yapılan eleştiri devletin"bekasına" saldırıdır ve bunu yapanlar vatan hainiilan edilebilirler. Bu açıdan en iyi vatandaş kendinirolüne veren ama abartmayandır. Biliyoruz ki, Maodöneminde siyasi suçlular inandırıcı bir itirafhazırlamak zorundaydılar. Ne pişmanlıklarında nede suçlarını sıralarken abartmaları hayırlı olmazdı.Çünkü ölçüyü kaçırıp abartanın ya aklındanşüphelenirler ya da alay ettiği sanılır. Mizah kayıtsızinanışla alaycı muhalefetin çizgisini bir o yana birbu yana çektiği için tehlikelidir. Orwell haklıydı. Eniyi vatandaş iki kere ikinin beş ettiğine inananvatandaştır.

8

Page 11: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

aytutulması

YARI ÇIPLAK OYUNLAR

fulya aslan

"Yarım kalış... Yarım kalmış bir oyun sonrası, yazmış; iki oyun öğrendim, ikisi deyaşamak demek..."

Rüyalarımda mavi tenli bir erkek çocuğu.Yarın yaşlanacak, yarın yaşlanacak diyorum.Uyanmam yarınlardan daha uzun sürüyor.

Dekor önce bir semt meydanı, sonra siyahperde. Koltuklara yayılmış gövdeler son kezrahat bir durum almaya çalışıyor.

Ve Acı Ve sessizlik

Bilmem nereden kalma...Oyunun başlaması an meselesi

Niye diyorum, niye sen de gazetedekikadınlara sakal, bıyık çizmedin, adamlaramakyaj yapmadın? Niye elinde bir mendilleşarkılar söylerken, mendilini seçtiğin kişininarkasına atmadın, neden hep o hariç başkabirinin ardına bıraktın?

Karanlık bir sahnede, en anlaşılmaz oyunları,en yorgun seyircilere oynayacak. Sahneaydınlanırsa oyun anlaşılacak, anlaşılarsaseyirciler birer oyuncuya dönüşecek ve biztüm oyunları, "gerçek ve içinde yaşadığımız"sanacağız.

Bir saklambaç Bir tiyatro

oyunu başlar.

Bir acı saklanırGözlerimi sımsıkı yumamamHem elliye kadar da sayamam ki bensıkılırım.Acı erken yaşanırOyunun bundan sonrasında mızıkçılıkyapamazsın-Sonsuza dek ebeyim.Bir köşe kapmaca oyunu başlar-Bir düş benimle yer değiştirirİyice köşeye çekilirim.Düş bir büyüdür, uzun süre kalamazsın-Başka düş köşeleri ararım, bulamam.Herkesin yeri bellidirEn fazla bir tekerleme kalır dudağındaonu söylersin, inci-boncuk takınıp-"Ama hayır anne, Hayır öpünce geçmiyor."

Yanlış oyunlar...Hangimiz yalnış oyunlarda oynamadık ki...Önceden hazırlanmış kostümler üzerimizeoldu diye olmamamız gereken sahnelereattık kendimizi. Sonra paramparça birkostüm, gözleri dolmuş bir kaç seyirciylekaybolduk. Diğerleri lanetler okuyarakayrıldı oyundan, doğru oyunları aramayakoyuldular. Saniyeler kalmışken bulmalarınayalnış oyunları anımsadılar. Onlar dakayboldular. Kaybolduk. Yeni bir isim debulamadık oyuna."Ama hayır,hayır ben rolümü hiç bir zamanezberleyemedim."

"İki oyun öğrendim, ikisi de yaşamak demek...Birbirine karıştı oyunlar soyunamazdım."

9

Page 12: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

occam'ın usturası

İKİ POKER ÇEŞİTLEMESİ

adnan kurt

Sıfır Toplamlı İki Kişilik Oyunların minimakskuramı, bu tür oyunlar için her zaman geçerli iyi

stratejilerin olduğunu öngörse de, bununhesaplanması çetin bir sorundur.*

J von Neumann et al., Tıvo Variants of Poker,JvN Collected Works V6,

Pergamon Press, 1963, pp 50

Oyun, başlangıcından bu yana dünyayı yönlendirenbir doğal görüngüdür. Maddenin şekillenmesindenmaddenin yaşamalanına dönüştürülmesine, veinsanlararası toplumsal davranışlara, her anyüzleştiğimiz bir görüngü. Oyunun tarihi, zamanınbaşlangıcına dayanmaktadır. Büyük Patlama'ylayayılan enerji herşeyi devinir kıldı, hiç bir zamandurmayacak bir maddesel girdap yarattı.Düzenleyen güçler/yasalar, bu süreci denetleyerek,olasılıktan uysallaştırdı. Sonuç katı kristallere değilde yaşam düzenine döndü. Başlangıçtan beriolasılık, düzenleyen yasaların ayrışmaz parçası oldu.

Şans ve kurallar oyunların temel öğeleridir. İlk öncetemel parçacıklar, atomlar ve moleküller arasındabaşlayan oynaşma, şimdi sinir hücrelerimizdesürüyor. İnsanoğlu oyunu kendi uydurmadı ama"oyun ve yalnızca oyundur insanı tamamlayan".(1)

Karmaşık dizgelerde, eğer yöneyi (vektörü) birbaşka yola itmeye kalkışırsanız, başkalarınınetkilerini de gözetmek durumunda kalırsınız.Başkalarıyla etkileşim ya da çatışmalarda nasıldavranılacağını öneren akılcı bir kuram pek de hoşolurdu diye düşünen J. von Neumann ve O.Morgerstern, Oyunlar Kuramı ve EkonomikDavranış The Theory of Games and EconomicBehavior, 1944 adlı bir kitap yazdılar. Kuramoyunlar üzerine kurulmuştu, çatışmalar üzerinedeğil..

Çatışma, kör dövüşünde olduğu gibi, her an hertarafın herşeyi yapabildiği süreçtir. Oyunda(örneğin satranç, poker) ise taraflar bir anda bellisayıda sınırlı adımlar atabilirler. Olası adımlaroyunun kuralları ya da durumun pratikliğiylesınırlıdır. Örneğin bir ordu komutanı bir anda tüm

savaşçılarına aynı komutları yayamaz ve bir takımseçenekleri elemek zorunda kalabilir. (Bir oyun:Öyle bir dizi iletişim kuralı bulun ki, belirsiz vesonlu sayıda asker, aynı hizada beklerken, bir baştaduran komutanın ateş emrini aynı anda yerinegetirebilsin -Tuğrul Anıldı'nın Automata Theoryanlatılarından).

Oyunlar kuramı konusunda genel fikirler edinmekiçin iki-kişilik basit oyunların özelliklerine bakmalı.Bu iki kişilik oyunlar şöyle sınıflanabilir: Tam ya daeksik bilgi içeren oyunlar; sıfır toplamlı ya datoplamı sıfır olmayan oyunlar. Tam bilgi içerenoyunlarda her oyuncu, karşı oyuncuya açık tümbilgiye sahiptir; satranç gibi. Eksik bilgioyunlarında, karşı oyuncuya açık bilgi ancakkestirilebilir, poker gibi. Sıfır toplamlı oyunlarda,kayıp ve kazanç toplamı sıfırdır. Yani bir tarafınkazandığı değer diğerinin kaybettiğine eşittir. Sıfırtoplamlı olmayan oyunda herkes kazanabilir,kaybedebilir, ya da farklı değer değişimleri olabilir.

Harvey Brooks, R. C. Lewontin'in yeni bilgilerinpolitik ve ekonomik erk tarafından kullanılarak,erkin tekellerde yoğunlaşıp, en azından şimdikitoplum düzeninde kötülük içerdiğini, iddia ettiği'Modern Zamanlarda Bilim Yaşayabilecek mi?' adlımakalesinde sıfır toplamlı bir oyunla uğraştığımızısöylüyor (Science 177, 1972). Bu, her bilimselgelişmenin güç, özgürlük ve zenginliği bir grup içinartırırken diğerlerinden almasını gerektiren biryorum. Oysa, Brooks'a göre, özellikle 20.yy'dakibilimsel devrim, toplumsal ve ekonomik oyunlarısıfır toplamlı nitelikten, herkesin kazandığı birduruma getirmişti. Böylece bilimsel bilgi, bir azınlıkerkini artırmak işlevini yitirip, yaygın bir gönençkapısını açıyordu. Yine de yalıtılmış sorunlarayapay dünyalarda çözümler bulan kuramsaltasarımlar, gerçek dünyaya uygulanırken çözümumudu neredeyse tükeniyor. Böylesi iyitanımlanmış (gibi) bir sorunun çözümü bileneredeyse olanaksız. Ve kişisel, geleneklerle ideolojive politikalarla bezenmiş seçimler ancak yanıtıyeğleme nedenimiz oluveriyor.

10

Page 13: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

occam'ın usturası

ana karnından yeni çıkmış bir çocuk bütün biryıl boyunca sadece ana sütü ile beslenebilir ve

yanısıra gerekebilecek besin de, annesininkazanabileceği veya yasal dilencilik mesleği ile

kaldırabileceği iki şilinden fazla tutmaz; ama işteben de çocukların tam bu birinci yaşı için öylebir öneri getiriyorum ki, çocuklar anık annebabalarına ve cemaate yük olup, ömür boyu

yiyecek ve giyecek istemek yerine, tersini yapıp,binlerce insanın yiyimine ve giyimine katkıdabulunabilsinler.[...] Londra'da tanıdığım çok

bilgili bir Amerikalı, bana, bir yaşında sağlıklı birçocuğun; buğulama, kızartma, fırınlama veyahaşlama olarak, çok lezzetli, besleyici, yüksek

değerde bir besin olduğunu söyledi. Yahnisinin deaynı lezzette olacağından eminim.Şu halde

hesaplamış bulunduğum yüzyirmibin çocuktanyirmibini, doğurganlık için bir kenara ayrılmalı,yirmibininin dörttebiri de oğlanlar olmalıdır. Bu

dörttebir, koyun, inek ve domuzlarımız içinöngördüğümüz sayıdan bile fazladır. Sözkonusu

çocukların, bizim vahşi insanlarımızın pek detakmadıkları evlilik kurumunun meyvalan

olduklarını düşünürsek, bir erkek dört dişiyehizmet etmeye yeter. Geriye kalan yüzbin tane bir

yaşına gelmiş çocuk ta, zengin sofralar içinetlenmek ve şişmanlamak üzere, son aylarda

annelerinden bol bol süt emmeli, zamanıgeldiğinde de krallığın kaliteli ve zengin

insanlarına satılmalıdır. Arkadaşlar arası bireğlence için, bir çocuktan iki tabak et çıkar;

ailece yenen yemeklerde de, göğüs ya da buttandörtte biri yeterli olur, tuzlanıp biberlendiktensonra da dörtte gün bekletilirse, haşlamasının

tadına doyulmaz, özellikle kışın.

Şans oyunlarında ya da gengüdüm (strateji)oyunlarında ya da her ikisini içeren oyunlardabirçok olası seçimlerle yönlendirildiği için, oyununher bir andaki yolu "tarihsel" olarak eşsizdir. Ardışıkadımlar, oyunun izleyebileceği karar ağacı dallarıboyunca yeni yollar açar. Oyunun niteliğine görekarar ağacı dallanması olasılıklarla, karşı oyuncunungengüdümüyle veya bunların bileşkesiyle oluşur.Oyun kuramı, herhangi bir durumda, eniyi(optimal) gengüdümün ölçütünü belirler. Buölçütler ekonomik ve politik sorunlarla başedebilmeyolunu da gösterebilir.

Sıkılanlar için tek kişilik oyun: 0.1 mm kalınlığındabüyük bir parça (çok büyük) kağıdınız var ve gezmekistiyorsunuz. Sonlu ve sayılabilecek sayıda hareketleaya gidebilir misiniz?

Doğadizgeden Endüstriyel Topluma

Ekonomik bir sistem, bir doğadizge gibi, birtakımdeğişkenlerle tanımlanabilir. O halde, OyunlarKuramı temel alınarak, eniyi (optimal) çözümleröneren i l işki ler kurulabilir. Bu i l işkilerinbenzerlerine denge dışı ısı dinamiği dizgelerindede, rastlanmaktadır. Böylece analitik ve nicelikselekonomik çözümlemeler için bir yöntemoluşturulabilmektedir. (Şuna dikkat etmeli: Tümkuramsal yapılanmalar ve çözümlemelerde olduğugibi, oyun kuramı da yalıtılmış olmayan gerçekdünya sorunlarına tam çözüm sunmaktan henüzuzaktadır).

Nobel ödülü töreninde yaptığı konuşmada MIT'denekonomici Paul Samuelson, Le Châtelier ilkesiniörnek alarak, niceliksel analitik ekonomiuygulamaların ana hatlarını sunmuştu (1970).Böylece ısı dinamiğinin denge koşulları veekonomideki eniyileme ölçütü arasındakikoşutluklar belirleniyordu.

Max Planck ve Carl Wagner tarafından kesin tanımıyapıldığı şekliyle Le Châtelier ilkesi, dış baskılar vegerilemelere karşı, fiziksel bir dizgenin nasıl tepkigöstereceğine ilişkin geçerli bilgi sağlar. Örneğin,kimyasal denge durumundaki bir sistem, sıcaklık,basınç ya da bileşenlerinin derişimlerindeki birdeğişikliğe karşı, en az gerginlik yönüne doğrudenge koşullarım kaydıracaktır. Çok ama çok kabacabenzetilirse, serbest ekonomide, ücretlerin ya dafiyatların artması her zaman tüketimi azaltacaktır.

Ekonomideki benzerliklerle birlikte, doğal düzen,doğadizgede oyun kuramı betimlemeleriyleyorumlanabilir. Sonuçta, kullanabileceğimiz/dönüştürebileceğimiz sınırlı zenginliklerimiz/kaynaklarımız var. Bitki örtüsü ancak güneşışınlarının günlük ve yıllık sınırlı enerji aktarımıylatoprak dönüşümü yapabiliyor. Ve doğanın ekolojikdengesi bu dizeme (ritm) uyarken, teknoloji, budengeyi bir çok cephede bozmuştur. Doğanınsağladığı fosil yakıtın tükenmesine pek az kaldı.Yenilenemez enerji kaynaklarını tüketmek bir çokşekilde sorun çıkaracaktır. Endüstrinin tümü buenerjiyi ve kaynak ürünlerini dönüşümünedayanmaktadır. Doğadan gelen hammadde veenerji kaynaklarını tutumlu değerlendirmenin biryolu da atık değerlendirme ve geri dönüştürümdür.Bu çok daha büyük enerji kaynaklan gereksiniminidoğuruyor.

11

Page 14: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

occam'ın usturası

Bu durum, bütün bilge ülkelerin; ya ödüllendirerekteşvik ettikleri, ya da kanunlar ve cezalarla zorunlu

kıldıkları evlilik kurumunu canlandıracaktır.Zavallı bebeklerinin geleceğinin, toplum

tarafından şu ya da bu şekilde düşünüldüğündenemin olan; her yıl masraf yerine kâr edeceğini

bilen annelerin de çocuklarına sevgisini veşevkatini artıracaktır.Bizler de, pazara kimin en

şişman çocuğu getireceği konusunda, evli kadınlararasında namuslu bir rekabeti izleyebileceğiz.

Erkeklere gelince; hamile dişi atlarına, ineklerineve doğurmak üzere olan domuzlarına gösterdikleri

nezaketi, karılarına da gösterecekler-, düşük olurkorkusuyla (şimdiki uygulamanın tersine),

karılarını dövmekten ve tekmelemektenkaçınacaklardır.

Jonathan S w i f tİRLANDA'DAKİ YOKSULLARIN ÇOCUKLARININ,

AİLELERİNE YÜK OLMALARINI ÖNLEMEK VEONLARI TOPLUMA YARARLI KILMAK ÜZERE,

MÜTEVAZI BİR ÖNERİÇev. Dara Çolakoğlu

Kara Mizah Antolojisi

İnsanoğlu, bir önemli kararın eşiğinde. Neolacak bu dünyanın hali?

Dünya Sistemi ve bunu anlamak, yorumlamak eniyigengüdümü geliştirmeleri için çalışan MIT'teki Clubof Rome grubu zaman zaman öneriler sunuyor. Buöneriler denge koşullarını bozmadan doğalkaynakların paylaşımı, toplumsal gengüdümlerinuygulanmasına ilişkin. Mesarovic ve Pestel'inraporu oldukça yaygın ilgi gördü, amaç genç kuşağaşunları aktarmaktı:*Dünyasal sorunları nesnel ve ayrıntılı olarakirdelemenin ne denli önemli olduğunu;*Bu alandaki sorunların çokluğu ve çekiciliği vebilgisayara veriler göndererek değil ancak yenifikirlerle çözümlenebileceğini

* Politik arenada sloganlar atmanın verimsizliğini:Gerekli ve istenen sonuca ulaşmak için toplumun vetüm doğadizgenin dengesini bozabileceksınırlamaları haykırmak, nedenini ve nasılyapılacağını bilmeden yalnızca tehlikelergetirecektir!

Bu tür öneri ve uyarıların genelgeçer yorumu,ekosistemlerdeki düzenleme örneğine dayanıyor.Eğer yalnızca ekolojik çözümlerse geçerli olan,

12

Page 15: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

occam'ın usturası

herşeyi gidişine bırakmakla dengeyi koruyabiliriz.Ama neyazık ki, insanca terimlerle, bukabullenilemez.

Büyümeyi sınırlamak -nüfus artışı, enerji kullanımı,anaparanın harcanması, hammadde işlenmesi vedoğa/çevre kirliliği gibi çeşit çeşit görüngüyeuyarlanabilir. Ve sorunu çözmenin adaletli yolu pekde kolay ayrımsanamaz. Ama eğer, bir öncelikvermek gerekse, nüfus artışını denetlemek öndegelecektir. Bu kaçınılmazdır. Çevresel kirlenmeyiyalnızca endüstrileşme ve gelişen teknolojiyebağlamak, olsa olsa haksızlıktır. Milyonlarca insanınyaşadığı şehirlerde otoyollar ve arabalar yerineatlar kullanılsaydı, sorunlarınızın ne olacağınıkestirebiliyor musunuz? Büyüyen çevre kirliliğineçözüm yine, en geniş anlamıyla İnsanlarınyönlendirdiği biyolojik ve ekolojik denetimsüreçlerini de içeren teknolojide yatıyor.

Bu yöntemler toplumsal yapının değişimini dezorlamaktadır. Örneğin sınıfsal yapı lar ındüzenlenmesi, güç dağılımı ve paylaşımı gibi.Akılsal eniyilemelerimiz, önerdiğimiz çözümlerintüm diğerlerinden (ortalamalarından) daha iyiolduğunu öngörür. Burada demokrasiye özgüsorunlar beliriyor. Çünkü demokrasi, değerlerinortalamalarıyla işlevselleşiyor. Bir dizi sayınınortalaması, dizinin en küçük sayısından büyük, amaen büyük sayısından da küçüktür.

Demokrasiler, kararların en iyi olduğuyla değil,nesnel insan yargılarının öznel sınırlamaları olduğuanlayışıyla işler. Demokratik bir devlet, yurttaşlarına(kendi varlığını tehlikeye düşürenler dışında) tümözgürlükleri verebilir -abartı için affedin.Demokratik yasalar, kişinin özgürlüklerini ve etkinlikalanını korumakla birlikte, organize gücündağılımını da engellemek zorundadır. Güç,Burkhardt'ın söylediği gibi doğası gereği kötü olmakdışında, otokatalitik (kendikendini hızlandıran)niteliğiyle kendi kurallarınca yayılır. Güç çoğaldıkçayayılma hızı artar ve dengeye kolaylıkla ulaşır. Birkez kararlı konuma ulaşınca da kendi varlığını vekurallarını yaşatmak asıl işlevi olur.

Çok Çok Çoğaldık

İnsan nüfusundaki patlama, yaşam oyununda derinbir sorundur. Dinamikleri ve çözümleri çok sayıdadeğişken ve bir o kadar da sorun içerir. Şu anda birfelaketin eşiğinde olduğumuz apaçıktır, nüfus artışıhiperbolik bir eğri izliyor.

13

1600'lü yıllarda insan nüfusu iki-üç yüz milyondanbeşyüz milyona ulaştı. Sonraki iki yüzyılda birmilyara (1800'de) ve 1930'da iki milyara. 1975'tedört milyar ve bugün altı milyar insan yaşıyordünyamızda. Eğer eşit zaman aralıklarında sayılarkatlanıyorsa bu üssel (exponential) büyümeyasasıyla tanımlanıyor. Bu yasanın temelindeotokataliz ya da kendiliğinden üreme vardır. Eldekinicelik (bir uranyum öbeğindeki nötronlar,kültürdeki bakteriler, insanlar, anapara, bilgi ya dahaber) kendi üretimini programlayacak,düzenleyecek ve hızlandıracaktır (kataliz). Bugünküdünya nüfusu üssel büyümeden daha büyük artışyaşamaktadır. Doğum sayısı ölüm sayısını aşmış veortalama ömür uzamıştır. Artık, dünya nüfusununkatlanması, bir insan yaşamından kısadır.

Uzaysal olarak sınırlı bir çevrede büyüme doyumaulaştığı bir üst sınır vardır. Büyümenin hiperbolikivmesi için sınırlamalar ve denetim, belli oyunkurallarını izlemelidir. Küresel sınırlamalar insantürünün yokolmasma varabilecek sonuçlardoğurabileceği gibi, geri dönülmez tür kaymalarınada neden olabilir. Oyun kuramlarıyla anlaşılan,nüfus denetiminin yerel önlemlerle sağlanmasıgereğidir.

Sınırlı kaynakların eşit değil hakça paylaşımı,toplumsal barış ve gönence ulaşılması güzel birdüşülkenin temelleri. Politik söylem ve söylenceler,herşeyin doğal akışına bırakıldığı toplumsaldüzenlerde elbette demokratik katılım yöneylerinibelirler. Oysa büyümenin dönülemez ve süper üsselniteliği artık politik söylemleri geçersiz/yetersizkılıyor. Aklımıza sarılmanın zamanıdır. Akıl bizeoyunun kurallarını öğrenmemizi ve adımlarımızıtutarlı ve az da olsa bilerek atmamızı sağlayacaktır.Büyümenin ve diğer öncelikli süreçlerin kurallarınıbelirlemek demokrasi oyununu kurallarına göreoynamak.

Topraktan gelip toprağa gittiğimiz doğru. Amatoprağın bize vereceği kalmadığında çocuklarımızıyemek, ahlaksal bir geçerlilik kazanmadan önceakıl yolunu seçmek zamanıdır.

Kaynakça

1) F von Schiller, On the Aesthetic Foundation ofMankind, 17932) Laws of the Game- M. Eigen and R. Wintler 1975,Harper Books.3) Tools for Thought- C. H. Waddington 1977,Paladin.

Page 16: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

deligömleği

KUMARBAZ

orhan selim

Üç büyükler: Kumar, zina ve içki... Üç antik kötülük. Üçbüyük günah. Tüm zamanların lanetli üç büyüktutkusu...

Nedir kumarı böylesine çekici kılan? Düşündükçe,kumar yüzünden sefil olan zavallı insanlar değil deyaldızlı film karelerinden karizmatik kumarbazlannsiyah beyaz suretleri geliyor gözümün önüne. Yeşilçuhalar, rulet masaları, buzlu viski bardakları, baştançıkarıcı kadınlar... Ve briyantinle yapıştırılmış saçları,umursamaz bakışlarıyla sigara dumanları arasında,bir kahraman: kumarbaz! Gidip gelen fişler, paralar,çekler, mücevherler ve hatta kadınlar. Fakat o,kumarbaz tüm bunların üzerinde, oyunu sadeceoynamak için oynayan aykırı bir oyuncu.

Kumar... Olası tüm hayatların yoğunlaştırılmış,hızlandırılmış bir özeti gibi. Bir anda kral da olmakmümkün, köleye dönüşmek de. Ve o, bu iki uç arasındabir sarkaç gibi salınırken oyunu mitolojik bir yaratıkgibi oynuyor. Titremeyen elleri, acıkmayan vehastalanmayan ve uyumayan bedeniyle trajedisikendinden menkul bir kahraman. Ne omuzlarınıgevşeten karton bebeklerin kokulu parmakları nemasadaki paralar ne dışarıda tüm mezartaşlarınıcilalayan dolunay... Hem parayı ne yapacak ki... O'nunbahçesinde ebruli hanımelleri açacak bir çekirdekailesi ve maaş çekleri asla olmayacak. O'nun yaşamla,insanlarla, insanların küçük hesaplan ve sarsakoyunlarıyla işi yoktur. O, parayı oyunu sürdürmek içinkullanır o kadar. Hepsinin sonunda o en büyük kumaravarmak için, Rus ruletinde, gülümseyerek, terlemedeno tetiği çekebilmek için yaşar belki. O ilahi anaulaşabilmek için. Yaşamın, basitliğin ve çirkefin reddiolan o muhteşem an...

Peki ya bizler? Oyunun seyircileri? Masanın kenarınailişmiş korkak ruhlar? Bizim için bir çıkış yok mu? Yazıbir çıkış olabilir mi... Metinlerle oynamak? Cümle vekelimeleri sürmek oyun masasına? Bilmiyorum. Belkien doğm cevabı Dostoyevski biliyordu. Kumara olantutkusu, onu Almanya'nın kumar kasabalarındasüründüren talihsizliği, sonradan dünya edebiyatınasilinmeyecek harflerle yazılacak olan romanlarınınavanslarını kaybettiği oyun masaları gizliyor galiba

cevabı.

Yazı? Hayatla oynanan bir kumar değil mi?Sözcüklerle oynamak, hayatla oynamak değil mi?Tiyatro? Hayatın, bir sahnede tekrarlanması,kurgulanması ve tüm bu sürecin seyredilmesi,seyretmek için para ödeyen seyircilerin antrakttagazoz içmesi korkunç değil mi? Belki de bu yüzdenoyunculuk hepimizi çeker zaman zaman. İnsanlık dışıbir durum olduğu için: herkesin önünde başkasıolabilmek! Kral veya soytarı olmak. Onaylanmış birsahnede, resmen, vergisini vererek tanrısal birözgürlük düşüne gömülmek. Herşey ve hiçbirolabilmek.

Ben sahnede kumarbazı oynamak isterdim galiba.

Yavaş yavaş gerçekliğin soluklaştığını hissediyorum.Yaşamla alay eden bir oyuncu: kumarbaz. Vekumarbazı sergileyen bir tiyatro metni. Yaşamınkumarbazdan aldığı intikam. Yaşamın oyunu kırdığıyer: tiyatro!Ve belki bir adım daha atarak, gerçekliğe karşı bir goldaha atabilirim: "Kumarbazın yaşamla dalga geçtiğibir trajediyi sergileyen tiyatro metninden bahsedenbir metnin yazılması." Ya da bir adım daha: "Böyle birmetnin yazılabileceğini hayal eden bir başka metin."Veya, "Bu metinler arasında kaybolup giden yazar."

Acaba ben tüm bu düzeyler içinde neredevarolabiliyorum?Kumarbaz? Kumarbaz rolünde bir oyuncu?Kumarbaz rolünde bir oyuncuyu anlatan bir metninyazarı? Kumarbaz rolünde bir oyuncuyu anlatan birmetnin yazarını hayal eden bir başka metninyazarı?

"Ben neredeyim?" sorusu kimi zaman kendimiuyduruk bir metnin uyduruk bir birinci tekil şahsızannetmeme neden oluyor. İşte o zaman, aslabulunamayan veya bulunduğu an kaybedilen aşkınpeşindeki bu zavallı yolcu, akla ziyan hikayelerekendini kaptırmak, ve sonsuz gecelerin sönük yıldızıolma düşü kuruyor.

14

Page 17: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

kırık bebekler-

ÖĞRENİYORUM

çiğdem çalkıhç

Öğrenmenin pek çokçeşidi var ama birtanesi bebekliğimizdenberi bizim için enkeyiflisi! Evet buldunuz,ben söylemeyeceğim.

Küçük bir çocuk için azönce bulduğunuz şeyleöğrenme arasında hiçbir fark yoktur."Eğitimsel" olan ile"eğlence" birbirindenayrıştırılmamıştır.Yaşamının eğlenceliolan her an ındaö ğ r e n m e d eberaberindegerçekleşir.Çevredeki her şeydenbecerileri geliştirmek,bilgi edinmek içinyararlanılabilir. Bus ı r a d a ç o c u ğ u ngüvenliğini sağlamak yetişkinlere ait bir beceridir!

Keşfedilmeye hazır bekleyen kocaman bir evren.Su, toprak, ışık, bitkiler, hayvanlar ....Ninjakaplumbağalar, cindy bebekler daha neler neler.Çocuk yaptığı gözlem ve deneylerle maddedünyasına hakim olan kuralları öğrenir. Kuşkusuzbu dünyaya ait kurallar yüzyıllar önce bilimcilertarafından keşfedilmiştir fakat o bunları, yaşayaraköğrenir. Yerçekimi kanununu anlamayabilir amaetkilerini öğrenir. Topu, elmayı yuvarlayabilir amatuğlayı yuvarlayamaz, geometri onun için bir şeyifade etmese de farklı şekilleri olan cisimlere aitkuralları keşfeder.

Benzerlikler ve farklılıkları algılamaya başladığında,gruplara ayırmayı da öğrenir. Böylelikle yetişkindünyasına ait önemli bir düşünsel aşamaya ulaşır.Bu onun kavramları geliştirmesine yardımcı olur.Kavramları kelimelerle ifade ettiğimizden çocuklarkonuşmaya başlamadan önce onların düşünsel

gelişimleriniizlemekte güçlükçekeriz.A m a o n l a röğrenirler hemde oynayaraköğrenirler.

Daha sonra oyunve ö ğ r e n m ebirbirlerindendramatik olarakayrılırlar. Artıkb u n u n a d ıeğitimdir, yetişkinolmak için şarttırve işte öyledir okadar! Bu aradaöyle bir şeylerolur ki çocuklar,meraksız, isteksizyetişkinler halinedönüşürler .Özellikle

"öğrenme" söz konusuysa bir mecburiyetler zinciriişin içine girer. Bir zamanlar bu kadar doğal vekeyifli gelişen bu yaşama biçimi yerini sevimsizduygulara, karın ağrılarına ve "anne ateşim vargaliba okula gidemeyeceğim" lere bırakır.

Artık bu toplumsal bir görevdir, çocuklar eğitilirtopluma yararlı birer birey haline dönüştürülür.Acaba "topluma yararlı" olmak bu kadar eziyetli birsüreci mi gerektiriyor diye düşünesi geliyorinsanın!

15

Page 18: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-uçan hollandalı-

YİNE DE OYNAR MISIN BENİMLE

murat gülsoy

Belki de bu şehre gelmem tamamiyle bir hata.Umarsız ve perişan ruhumu savurduğum bir uzakyer. Oysa uzak nedir ki...

Ben, burada ne yapıyorum diye soruyorum kendikendime... Bütün gün, yataktan koltuğa, koltuktanbuzdolabına, oradan tekrar yatağa sürüklediğimbedenim gittikçe daha yorgun, ellerim gittikçe dahaumutsuz... Akşam olduğunda arkadaşımın iş dönüşükederli ifadesi ve birbirimizi nasıl taşıyacağızsorunu ile başbaşa kalıyoruz. "Gidecek kimsemkalmadı. Daha doğrusu kalmamış. Lütfen bir şeysorma. Çok kötüyüm. Şu yıllık iznimde olsunuzaklaşıp, ne bileyim, bir şeyler değişir umuduylasana geldim. Bunca yılın hatırına onbeş gün sanayük olacağım. Lütfen hiçbirşey sorma." Ben böylededikten sonra, hiç bir şey demedi, ve benimlebirlikte susmaya başladı. Ben söz açmadıkça, o daevin içinde buharlaşıyor, içerde bilmediğim veilgilenmediğim işlerine dalıyor. Bazen sevgilisigelip gidiyor. Eskiden beri tanışıyoruz. Fakatkendisine yeterli bilgi aktarılmış olmalı ki o da banayaklaşmıyor.

Her neyse, günler ağır ağır, yapış yapış geçiyor. Bengenelde iki duygu durumuna yuvarlanıyorum.Birincisi kesinlikle kayıtsız, duygu ve düşüncedentamamen uzakta, bitkisel bir hal. Günün büyük birbölümü böyle bir donuklukla, heyecansız,beklentisiz, en önemlisi hafızasız ve bu yüzden deacısız geçiyor. Televizyonun karşısında bir bitkiadam.

İkinci duygu durumu da birincinin tam zıddı birfırtına. Korkunç bir hassasiyet ve tahammülsüzlük.Öyle anlarda, hafızam sadece acı üreten bir motorgibi çalışıyor, unutmak istediğim ya da henüzüzerine düşünmeye bile cesaret edemediğim anılanve hayalleri ve kâbusları gözlerimin önüne seriyor.Eğer akşamsa, arkadaşım gelmişse, kendimi banaverilmiş olan odaya kilitliyor ve düzelene dek hiççıkmıyorum.

Odanın bir köşesine çömeliyor, sırümı iki duvarınarasına sıkıştırmaya çalışarak, gözlerim tek birnoktada sigara üzerine sigara içiyorum. Bazenbunlar dokunmuş olacak ki midem bulanıyor, nefes

almak için balkona çıkıyor, sonra da dingin yazrüzgârının etkisine kapılıyorum. Artık gözüme neilişirse bir acı kaynağı oluveriyor, bir kuş, salınanbir ağaç dalı, yoldan kaygısızca geçen biri, çocuklar,hızla bir yerlere yetişmeye çalışan bulutlar ve tatlıtatlı esen rüzgâr. Sanki birazdan annem içeridenseslenecek, beni, küçük bir çocuk olarak yemeğeçağıracak. Ve ben de herşeye yenidenbaşlayacağım. Fakat çağıran, geri çağıran kimse yok.Geçmişe dönülemez diyor birisi kulağıma. Çoktanıdık bir ses. Çok sevdiğim bir ses.

Ağlamak bile öylesine uzakta ki, rüzgârın her tenimedeğişinde hıçkırıklara boğulacağıma kupkuru, kaskatıöylece duruyorum kendimi koyduğum yerde.Ruhum, bedenimin içinde büzülmüş büzülmüşöylesine uzak bir yere sinmiş ki, göz pınarlarımaulaşamıyor, ellerime, saçlarıma ulaşamıyor. Banaulaşamıyor. İçimde bir şeylere tutunup ayağakalkamayan, hızla yaşlanan biri var. Bir parmakçocuk. Yolunu kaybetmiş, ormanda yürürken elibırakılmış, korkudan sesi kesilmiş bir parmak çocuk.O çocuk bana ulaşamıyor. Ben ise... Ben dediğimher neyse, boş bir deniz kabuğu... Kulağını dayayıpbiri dinlese, ne güzel okyanusların uğultusu budiyeceği bir acıklı ezgi duyulur belki... Oysabedenim, ruhu elinden alınmış bir zombi gibi,içinde tüm o eski acıların uğuldadığı, terkedilmiş, veyıkılmaya yüz tutmuş bir bina gibi balkonunparmaklıklarına yaslanıyor.

Ve günler uğursuz bir kum saatinin ağırlığındageçiyor, geçiyor ve geçiyor.

Uzak ve acımasız ve korkunç birileri vargeçmişimde, peşimi bir türlü bırakmayan. Hayallerive kâbusları sarıyor her yanımı.

Televizyonun o bitip tükenmek bilmeyen reklamkuşaklarından birinde rastladım. "Rüya makinesi:Düşlerinizle Oynamak Elinizde!" diyordu gizemlises. Ve siyah küçük bir kutu. Ardından kutu açılıyor,içinden garip görüntüler saçılıyordu karanlık geceyedoğru. Ve sipariş için 900'lü bir telefon. Eminolmak için ertesi gece aynı kanalı aynı saatte tekraraçtım. Futboldan nefret ettiğimi bilmesine rağmen,oynanan uyduruk maçı niye seyrettiğimi arkadaşım

16

Page 19: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-uçan hollandalı-

sormaya cesaret edemedi... Ben de açıklama gereğiduymadım. Ne diyebilirdim ki... Bir alet varmış,rüyaları kontrol ediyormuş, belki ben debecerebilirim, O'nu görebilirim, o zaman belki şuzombileşmiş hayatımdan kurtulabilirim, düşlerdeyaşamayı hayal ediyorum mu deseydim. Benbalkonda öylece sigara içerken ayaklarımdan,tırnaklarımdan ve şehrin her yanından kan geliyormu deseydim. Ben artık bittim, onbeş gününsonunda beni çöple birlikte kapıya koyarsınız,kapıcı alır müsait bir yere bırakır mı deseydim.Aslında her şey yalanmış ve ben, ben... ben artıkdayanamıyorum mu deseydim!

O gece, ya da ondan sonraki gecelerde bir dahahiç görmedim o reklamı. Belki de hayalgörmüşümdür diye düşünüyordum. Fakat telefonnumarası aklımdaydı. Hiç unutmuyordum.

Sabah uyandım, bakkala gidip iki paket sigara,ekmek alıp döndüm. Ve numarayı çevirdim.

su ve

Alet dedikleri sıradan siyah bir kutudan ve kutudandışarı çıkmış iki kablo ve ucundaki bir bileziktenoluşuyordu. Üzerinde bir takım göstergeler ve

17

Page 20: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-uçan hollandalı-

düğmeler vardı. Kullanma kılavuzunu büyük bir cansıkıntısı ve kandırılmıştık duygusuyla açtım,okumaya başladım. Mistik bir alet değildisandığımın aksine. Bileğe takılan bilezik elektrodlarsayesinde kalp atışlarını denetliyor ve kişi rüyagörmeye başlayınca, kalp atışlarının ritmi değiştiğiiçin rüyanın başladığını anlıyor ve bileğe küçük birelektrik şoku vererek yarı uyanıklık durumunageçmeyi sağlıyordu. Yazılana göre hem rüya devamediyor hem de bilinç yerine geliyordu. Gerisi sizekalıyordu.

Geceyi iple çektim. Ümidetmek kadar güzel bir şeyolmadığını bir kez daha anladım. Sanki o geceherşey düzelecekti. Sanki O ve ben, tekrar, yenibaştan, yeniden, taptaze, hiçbirşey yaşanmamışgibi, en baştan, ilk geceden başlayacaktık. Sankikapısını ilk defa çalacaktım, İçimdeki acı boşluğunyerini sahte de olsa büyük bir umut kaplıyordu.Rüyalara hakim olmak da yıllardır hayalinikurduğum bir şeydi.

Ve yavaş yavaş uykum gelmeye başladığında,sessizce bana ayrılmış olan odaya geçtim. Yatağınaltına sakladığım aleti çalıştırdım. Elektrodubileğime geçirdim ve O'nu, eski güzel günleridüşünmeye çalıştım. Fakat ben ne kadar güzel birgün hatırlasana, olaylar hızla akıp geçiyor ve tekrarbir bozgun, bir yangın, bir kaçış, bir korkuylanihayetleniyordu.

Ter içinde uyandım. Geceyarısını çoktan geçmişolmalıydı. Ve ben rüyasız, ağır bir uykuyayuvarlanmış sonra aniden uyanmıştım. Aletçalışmamıştı. Önce gevşemem gerektiğine kendimiikna ettim ve kalkıp iki üç kadeh bir şeyler içtim.Aksine içtikçe uykum kaçıyor, gerilim ve tedirginlikgeceyi kaplıyordu. Aleti bileğime bağlamadansızmışım.

Eve dönüş. Kapıya anahtarı soktuğum an, oradanhiç ayrılmamışcasına yorgun, perişan ve parçalaraayrılmış bir duruma yuvarlandım. Evin hiçdeğişmeyen kasveti. Bu evi, bu hale ben migetirdim? Paramparça olmuş akvaryumun içindeküflenmeye yüz tutmuş balık ölüleri. Ağır bir koku.Boş içki şişeleri. Yırtılmış kitaplar, mektuplar,kırılmış çerçeveler, yakılmış resimler... Eninanılmazı da halının ortasındaki dev yanık. Solukalmam gittikçe imkansız hale geliyordu. Kustum.

Tüm bunların bir açıklaması olmalıydı. Kırılıpdökülmüş hayatımın cisimleşmiş, iğrenç birnatürmort haline gelmiş bu görüntüsünün biraçıklaması olmalıydı. Herşeyi attım.

Yatağa uzandım. Pencereden hiç olmadığı kadarhoş bir akşam rüzgarı esiyordu. Neredeyseuyuyacaktım. Aklıma aleti denemek geldi, taktım.

Akşamüstü. Yürüyorum. Sonbahar. Yürüyorum. Kuruyapraklar, çıtır, çıtır... Büyük bir duvar. Sıcaktuğlalarına dokunarak yürüyorum. Sürekliyürüyorum. Rüya gördüğümün farkındayım. Ohalde, diyorum kendi kendime, bir kapı olsa, buduvarın ötesine geçsem... Belli ki müthiş ve gizemlişeyleri sak l ıyor . Daha düşünceler imtamamlanmadan büyük bir kapının eşiğindeduruyorum. Sarı, yuvarlak kıvrımları olan bir kapı.Açıp açmamakta tereddüt ediyorum. Yavaş yavaşelimi kapının tokmağına uzatıyorum. O anda hiçbir şey düşünmediğimi hatırlıyorum. Ve elimtokmağa değer değmez öyle bir soğuklukhissediyorum ki, bir anda kendimi rüyanın başındabuluyorum. Duvarın sıcak tuğlalarına dokunarakyürüyorum. Ve bir kapı olsa diyorum. Tekrarkapının karşısındayım. Bu sefer daha temkinlidavranıyorum. Kapıdan korkuyorum. Onuincelemeye başlıyorum. Canlı gibi. Ya da bir takımcanlıların bir araya gelmesinden oluşmuş gibi.Devingen bir hali var. Bir yerlerinde bir yürekçarpıyor gibi. Yine kapıyı açmaya davranıyorum.Elim değer değmez aynı fırlatılma hissi...Uyanıyorum.

Henüz güneş batmış. Ter içindeyim. Elektroduyavaşça çıkarıyorum. Alacakaranlık çökmek üzere.Su içmek için buzdolabına yöneliyorum. Biryandan da durumu anlamaya çalışıyordum. Aletçalışmıştı . Rüya'yı gayet net bir şekildehatırlamamın nedeni buydu. Fakat neden kapıyı birtürlü açamıyordum. Üstelik rüya denetimimdeolmasına karşın, o sarı kapıyı rüyanın içinde kendiisteğimle yaratmış olmama rağmen yine dedirenen bir şeyler vardı. Belki de kapınınarkasında?

Günler hızla geçiyor. Gündelik hayatın katlanılmasıgüç yorgunluğunu geceleri yalnızlık oyunuoynayarak geçiriyorum. Sanki O varmış gibiyapıyorum. Bunu rüyalarımdan öğrendim. Günlersonra o sarı kapıyı açabildim.

18

Page 21: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-uçan hollandalı-

Hiç de hayal ettiğim gibi gizemli, tuhaf bir bahçeyeaçılmıyordu. Tam tersine han gibi büyük birbinanın arka kapısıydı. Uzunca bir zamandır obinanın içinde kiraladığım küçük dairedeoturuyorum. Hangi şehirdeyim ve nedenburadayım, bilmiyorum. Bir beklenti hissi. Biriningeleceğini biliyorum. Fakat kim? O'nu aklımdan bilegeçirmiyorum. Evin içinde dönüp duruyorum. Birçoğunu tanımadığım eşyaların ve kitaplarınarasında. O sırada duvarda asılı olan resimlerdenbirinde küçük bir değişiklik farkediyorum. Kırmızıkalın uçlu bir kalemle yazılmış bir isim.Tanımadığım birinin ismi. Elyazısını birden biretanıyorum. Heyecandan dilim damağım kuruyor.Ne demek istediğini düşünüyorum... İsmin bir şifre,bir oyun olduğunu düşünüyorum. Aradan belirsizbir zaman geçiyor. Yalnızca rüyalara özgü olan otuhaf zaman sarmalının içinde ileri geri gidipgeliyorum. Evin içinde anlamını bir türlükavrayamadığım şifreler, işaretler, eşyalarınyerlerinin değişmesi, tuhaflıklar oluyor. Birdenbunun bir rüya, hatta gittikçe kâbusa dönüşen birrüya olduğunu farkediyorum. Hatta aletin çalışmayabaşladığını bile anlıyorum. Bunu değiştirmekistiyorum.

Birden bambaşka bir mekan. Akşamüstü. Güzelmanzaralı bir çay bahçesi. Sessizlik ve güzelkokular... Karşımda oturan adama olup bitenlerianlatıyorum. Evdeki tuhaflıkları... Kaybolup, bir kaçgün sonra ortaya çıkan eşyalan, şifreleri, notlan...O'ndan özenle bahsetmiyorum. Adamın kapkaragöz lükler in in ardında ne düşündüğünüanlayamıyorum. Aslında adamın kim olduğu dabelli değil fakat üzerimde belli bir etkisi olan vesaygı duyduğum biri olduğunu tam içimdehissediyorum. İçimde bir huzursuzluk. Ve bana hiçte duymak istemediğim şeyleri söylüyor: "Buaptalca bir oyun. Git buradan. Uzaklaş. Yenidenbaşla. Unutma: eğer biri kapıyı çarpıp gitmezse,kalmak berbat bir çürümeye dönüşecek..." Dinlemekistemiyordum. Ne kadar saklamaya çalışırsamçalışayım herşeyi hissediyor ve biliyordu. Tüm oişaretlerin ve şifrelerin ve tuhaf l ık lar ınmuhayyelemin bir ürünü, o saçma oyunun, yalnızlıkoyununun bir parçası olduğunu söylüyordu.Uyanmak istedim ve uyandım.

Uzun bir zaman bu söylenenleri düşündüm. Fakatzaman geçtikçe, içimdeki acı gizliden gizliye zevkveren bir alışkanlığa dönüşmeye başladığındakendimi bu atmosfere kaptırmaya başladım. Oadam ne derse desin bu oyunu oynayacaktım.

Kendimi kaptıracaktım.

Yalan olduğunu biliyorum fakat aynen rüyalardakigibi gerçeği bilmeme rağmen yalanı, yanılsamayıtercih ediyorum. Çünkü, en kötü yalan bile gerçeğino çıplak ve iğrenç anlamsızlığından daha iyi.

Oyun son derece basit. O'nun sürekli benimleolduğu varsayımına dayanan bir oyun. Tüm oişaretler, şifreler ve evdeki değişiklikler de O'nunvarlığının, elinin bir şeylere değdiğinin, kokusununbu atmosferi doldurduğunun bir göstergesi. Pekioyunu nasıl oynuyorum? Örneğin şu anda daoyunu sürdürüyorum. Şu satırları yazarken O'nunarkamda durup, ekrandan bu kelimeleri okuduğunudüşünüyorum. Tam düşünmek de değil. Öyleymişgibi yapıyorum. Ya da mutfakta yemek hazırlarkenO'nun içerde uyuduğunu biliyorum. Her seferindeçevremde... Sadece o anda göremeyeceğim,dokunamayacağım bir yerde...

Zamanla oyunu zenginleştirmek de mümkün. Biryerlerde O'nunla randevulaşmak gibi. Sinemanınönünde O'nu bekliyorum mesela. Tam 12'desözleşmişiz. Saatime sinir içinde bakıyorum.Çevrdeki insanlara göre tipik bir ekilme vakası gibigörülen bu onaylanmış, gerçeğe iyice yaklaştırılmışbekleyiş anı benim en çok heyecanlandığımoyunlardan. Daha sonra iki bilet alıp bir tanesiniO'nun adına gişeye bırakıp büyük bir mutluluklasalona giriyorum.

Şimdilerde, oyunun ileri aşamaları üzerindeçalışıyorum. Yeni, bizi hiç tanımayan insanlarlatanışıp çevremi baştan kurguluyorum. OnlaraO'ndan bahsediyorum. O'nun hayatımdaki varlığınıhissettiriyorum. Hayatının kadınını bulmuş ve bunubelli etmekten utanan bir genç gibi hafifkızarıyorum O'ndan bahsederken.

Yakında beraberce yepyeni bir çevremiz olacak veO'nu çok sevecekler. Sürekli çıkan aksilikler , işler veyolculuklar bir türlü karşılaşmalarına fırsatvermeyecek ama olsun, başbaşa gittiğimiztatillerden herkese, tüm yeni arkadaşlarımıza kartlaratacağız, biz çok mutlu olacağız, onların ruhu bileduymayacak, değil mi sevgilim?

19

Page 22: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

sirenelerin kabusu

ZAR

ayşe düzkan

zar, boşlukta dönmekten hoşnut.

zar boşlukta dönmekten hoşnut, yere düşmekte acele etmiyor; ikizide yer: güneşli bir avlunun tabanı, yontularak düzlenmiş taş. çevredekiyapıların evden başka şeyler olduğu belli, içeriden dışarıya sızan hiçbir çarşaf, mendil, reçel kokusu yok.

zar, çömelebilecekken ayakta duran erkeklerin çevrelediği avluyadüşse bile yerleşmeyecek, çünkü üzerinde deri, kıkırdak ve etolmayan kemik, güneşin ısıttığı kuru, sıcak taşta tasasız bir çocuk gibizıplar, henüz avlunun berraklığında ikiziyle perendeler atıyor, havada,ortaçağa ait bir yıkanmamış ten, fazlaca içli dışlı olunmuş hayvan vefütursuzca tüketilmiş yağ kokusu var. en ufak bir sabırsızlığa şahitolmamış duvarların arasına sıkışmış ışıkta dönerek yavaşça yeredeğiyor, kesik bir baş, kemikleri örten et ifadesiz, artık taşa çarpankafatasının kırılıp çene kemiğinin dağılması ve böylece ağzın mahzunbir ifadeyle önce açılıp sonra dişlerin dudaklara gömülmesi dışında.hayret, hala kanıyor.

Avlunun içindeki adamlar neyin ne olduğunun farkında; buciddiye almıyorlar, ama sadece sesi duyulan bir çocuk kaybettiğibirşeyin arkasından ağlıyor, tesadüf ki şeytanın amelidir, ikizi debirazdan yere düşecek, kimse ütülmedi aslında, zaten cellat da satırınıtoplayıp günün hesabını çıkartıyor: seba-i dü.

20

Page 23: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-çıkmaz sokak-

BU, BU HİKAYENİN, AYNI ZAMANDAHİKAYENİN KENDİ İÇİNDE BİR ÇOK

KEZ GEÇEN BAŞLIĞIDIR*

david moser

Bu, bu hikayenin ilk cümlesidir. Bu ikinci cümledir.Bu, bu hikayenin aynı zamanda hikayenin kendiiçinde bir çok kez geçen başlığıdır. Bu cümle ilk ikicümlenin asli değerini sorgulamaktadır. Bu cümlesize, eğer henüz farkına varmadıysanız, bununkendine gönderme yapan bir hikaye olduğunu yanikendi yapılarına ve işlevlerine gönderme yapancümleler içeren bir hikaye olduğunu bildirmektedir.Bu, ilk paragrafa son veren bir cümledir.

Bu, kendine gönderme yapan bir hikayenin, yeni birparagrafının ilk cümlesidir. Bu cümle size hikayeninkahramanını, Billy adında genç bir çocuğutanıtmaktadır. Bu cümle size Billy'nin sarışın, mavigözlü, Amerikalı, oniki yaşında olduğunu ve annesiniboğduğunu söylemektedir. Bu cümle yazarınızorladığı tuhaf ve oyuncu uzaklığı kabul ederkenkendine gönderme yapan hikaye etme biçimininhantal doğası üzerine yorum yapmaktadır. Bu cümle,bize son cümlenin öne sürdüğü noktayı gösterir gibi,çocukların tanrının değerli bir armağanı olduklarınıve onların neşe ve hoşluklarıyla donandığında,dünyanın çok daha iyi bir yer olduğunu hiç bir şakayayer bırakmadan hatırlatmaktadır.

Bu cümle Billy'nin annesinin pırtlamış gözlerini vedışarı sarkmış dilini tarif etmekte ve boğulur veöğürür gibi çıkardığı nahoş seslerden sözetmektedir.Bu cümle belirsiz ve zor zamanlar yaşadığımızı vegörünürde köklü ve sürekli olan ilişkilerin bilebozulma eği l iminde olduklar ı gözleminibelirtmektedir.

Bu paragrafta cümle parçalan oyunu başlıyor. Bircümle parçası. Bir diğeri. İyi hile. Daha sonrakullanılacaktır.

Aslında bu cümle hikayenin son cümlesi, amayanlışlıkla buraya konmuş. Bu, bu hikayenin aynı

* D.R. Hofstadter' in Metamagical Themas: Questing forthe Essence of Mind and Pattern adlı kitabından NazlıÖkten türkçeleştirdi.

zamanda hikayenin kendi içinde bir çok kez geçenbaşlığıdır. Gregor Samsa bir sabah huzursuzrüyalarından uyandığında kendini yatağında dev birhaşereye dönüşmüş buldu. Bu cümle size, bir öncekicümlenin tamamıyla başka bir hikayeden alındığını(çok daha iyi bir hikaye olduğunu belirtmeliyim) vebu anlatıda hiçbir yeri olmadığını bildirmektedir.Bir önceki cümlenin iddiasına rağmen bu cümle sizeşu anda okumakta olduğunuz hikayenin, FranzKafka'nın "Metamorfoz"u olduğunu ve bir öncekicümlenin gönderme yaptığı cümlenin gerçekte buhikayeye ait olan tek cümle olduğunu bildirmekzorunda hissettirmektedir. Bu cümle okuyucuya(zavallı, kafası karışmış, çaresiz okuyucuya) buedebiyat örneğinin aslında Bağımsızlık Bildirgesiolduğunu ama yazarın (eğer bu kurnazca bir sabotajdeğilse) çok büyük bir ihmal gösterip bir cümleninsonuna doğru tırnak içinde kullandığı "insanlıkserüveni sırasında" diye bir küçük cümle parçasınıkullanmaya lütfettiyse de, bu heyecan verici belgenintek bir cümlesine bile yer vermediğini bildirerek birönceki cümlenin verdiği bilgileri hiçe saymaktadır.

Bu cümle ortalama okuyucunun geçtiğimizcümlelerde sürdürülen amaçsız kavramsal oyunlarkarşısındaki açık husumetini ve sıkıntısını keskin gözlübir açıklıkla farkederek "Billy annesini nedenboğuyor?" sorusunu sorup sonunda bizi hikayeninsenaryosuna döndürmek tedir. Bu cümle bir öncekicümlenin ortaya attığı soruya cevap getirmeyeçalışıyor ama başaramıyor. Ancak bu cümle Billy'yleannesi arasında bir ensest ilişkisi olabileceğini önesürmekte ve her zeki okuyucunun hemen tahayyüledebileceği Freudvari karmaşaları ima etmekle bunubaşarmaktadır. Ensest. Dile gelmez tabu. Evrenselyasak. Ensest. Ve cümle parçalarına dikkat! İyi biredebi oyun. Daha sonra kullanılacaktır.

Bu yeni bir paragrafın ilk cümlesidir. Bu yeni birparagrafın son cümlesidir.

Bu cümle yerleştiriliş biçimine göre bir paragrafın ilkya da son cümlesi olabilir. Bu, bu hikayenin aynı

21

Page 24: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-çıkmaz sokak -

zamanda hikayenin kendi içinde birçok kez geçenbaşlığıdır. Bu cümle hikaye içinde kendi yerlerini veişlevlerini yorumlayan kendine gönderme yapancümleler kümesini (yani önceki dört cümleyi)sıkıcılık derecesinde önceden tahmin edilebildikleri,kendilerine karşı affedilmez derecede müsamahalıoldukları ve yalnızca okuyucuyu hikayenin asılkonusundan -ki bu noktada konu ensest, boğma vekimbilir daha ne hoş şeyler etrafında dönecekgibidir- uzaklaştırdıkları için ağır bir biçimdeeleştirmektedir. Bu cümlenin amacı, bir öncekicümlenin karşı olduğu kendine gönderme yapancümleler kümesine dahil olmasa da, yine deokuyucuyu bu hikayenin gerçekte Gregor Samsa'nınaçıklanamaz bir şekilde dev bir haşereyedönüşmesiyle (iyi niyetli ama yanlış bilgilendirilmişdiğer cümlelerin gürültücü karşı çıkışlarına rağmen)ilgili olan konusundan uzaklaştırmaya yaradığınadikkat çekmektir. Bu cümle kullanıldığı yere göre birparagrafın başı da sonu da olabilir.

Bu, bu hikayenin aynı zamanda hikayenin kendiiçinde bir çok kez geçen başlığıdır. Bu, neredeysehikayenin kendi içinde yalnızca bir kez yer alanbaşlığıdır. Bu cümle şu ana kadar kendine göndermeyapan anlatı biçiminin hikayenin gerçek gelişimiüzerinde felç edici bir etkisi olduğunu eseflebildirmektedir. Yani bu cümleler kendilerini vehikayedeki rollerini tahlil etmekle o dereceilgiliydiler ki, bir olaylar dizisine, karakter gelişiminevesaireye varması beklenen olay ve düşünceleleriniletici olarak işlevlerini kısacası zorlayıcı bir düzyazıkurgusunun ortasında bulunan herhangi bir saygın veçalışkan cümlenin varlık nedenim (raison d'etre)ihmal etmişlerdir. Bu cümle ek olarak, ıstırap vericikendinin farkında cümlelerin haliyle, aynı derttenmuzdarip insanlar arasındaki aleni benzeşmeyedikkat çekmekte ve aşırı derecede acılı bir kendiniincelemenin yarattığı benzer felç edici bir etkiyeişaret etmektedir.

Bu cümlenin (aynı zamanda bir paragraf olarak dakullanılabilecek olan bu cümlenin) amacı şunu önesürmektir: eğer Bağımsızlık Bildirgesi şu ana kadar buhikayede olduğu gibi laubali ve tutarsız bir şekildeifade edilip oluşturulsaydı şu anda kimbilir nasılçarpık ve sefih bir toplumda yaşar olabileceğimizi,bu ülkenin insanlarının neredeyse aklı karışık veçaptan düşmüş yazarların kimi zaman kuşku götürmezgereksiz fuzuli saçmalıklar gibi affedilemez derecedeperişan bir dilbilgisinin işaretlerini taşıyan ya dakendi kendilerine gönderme yapmak gibi kesinlikledeğilse de muhtemelen hoş olmayan bir niteliği

taşıyan ve hatta kimi zaman birbiri ardına yığılanrahatsız edici derecede hantal ve usandırıcıderecede uzun cümleler kurabilecek âe&b sr<âfefsiçinde olabileceklerini ve böylece etki altındakalabilecek gençlerimizin yaşam biçimleri veahlakları üzerinde vahim sonuçlar yaratacaklarını,(onları ensest ya da cinayet gibi suçlara bileitebileceklerim); ve belki de Billy annesini bu yüzdenboğmuştur, tam da bu cümle gibi anlaşılır bir amacıya da açık bir hedefi olmayan ve herhangi biryerinde bitebilecek, mesela ortasında.Tuhaf. Bir cümle parçası. Başka bir parça. 12 yaşında.Bu cümledir. Parçalanmış. Budur. Parçalar. Buhikayenin başlığı. Sarışın. Üzgünüm, üzgünüm. Parçabe parça. Daha da zor. Bu cümle. Parçalar.Kahrolasıca, iyi hile.

Bu cümlenin amacı üç yönlüdür: 1. Bir öncekiparagrafta görülen üzücü ve açıklaması zor parça içinözür dilemek. 2. Size, okuyucuya bir daha bununtekrar etmeyeceği güvencesini vermek ve 3. Belirsizve zor zamanlar yaşadığımızı ve dilin sözdizimi(sentaks) ve anlam gibi görünürde sabit ve köklüyanlarının bile sarsıldığım telkin etmektir. Bu cümlebir öncekinin duygularına elle tutulur bir şeye k l e m e m e k t e , y a l n ı z c a a k s i haldetamamlanmayabilecek olan bu paragrafa /bir bitişcümlesi sağlamaktır.

Bu cümle ani ve cesur bir diğergamlık (özgecilik,altruism) patlamasıyla kendine gönderme yapmakkipinden çıkmayı denemekte fakat bunubaşaramamaktadır. Bu cümle yine deniyor ama dahabaştan başarısızlığa mahkum.

Bu cümle felce uğramış bir düzyazı parçasına birnebzecik olsun hikaye havası verebilmek için son birhamle yaparak Billy'nin çılgınca örtbas etmeçabalarına, ardından babasıyla barıştığı (böylecezeki her okuyucunun anlabileceği gibi Freudvaribilinçaltı çelişkilerini çözdüğü) heyecanlı, dokunaklıve çok güzel yazılmış bir pasaja ve Billy'nin tesadüfenonunla aynı adı taşıyan acemi ve telaşlı bir polismemuru tarafından kazara vurulup öldürülmesiylesonuçlanan heyecanlı bir polisiye takibedeğinivermektedir. Bu cümle her ne kadar bir öncekitıkabasa aksiyon yüklü cümlenin takdire şayançabalarına temelde katılıyorsa da, okuyucuya henüzvarolmayan bir hikayeyi böyle zikretmeningerçeğinin yerini tutamayacağını ve dolayısıylayazarın (o haylazın) şu meşhur kancadankurtulamayacağını hatırlatmaktadır.

22

Page 25: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-çıkmaz sokak -

Paragraf. Paragraf. Paragraf. Paragraf. Paragraf.Paragraf. Paragraf. Paragraf. Paragraf. Paragraf.Paragraf. Paragraf. Paragraf.

Amacı. Bu paragrafın. Özür dilemektir. Sebepsizkullanımı için. Cümle parçalarının. Üzgünüm.

Bu cümlenin amacı, önceki iki paragrafta müsamahaedilen amaçsız ve aptalca çocuksu oyunlar için özürdilemek ve bu hikayenin tüm tarzının sefil de olsabasit bir senaryoyu bile iletmekten aciz gibigörünmesi, dolayısıyla tarafımızın yani daha olguncümlelerin üzüntülerini ifade etmektir.

Bu cümle bu hikayedeki görünürde küskün okuyuculariçin kullanılan, ama yalnızca artık neredeyseunutulmuş olan hikayenin devamını çılgıncatekerrürlerle geciktiren tüm gereksiz özürler için (kikendisi de onlara dahildir) özür dilemekistemektedir.

Bu cümle, bu korkunç kendine göndermenincümlelere uygulanmasının haberleriyle noktalamaişaretlerine gömülmektedir. Bu uygulama potansiyelzararlar taşıyan bir Pandora kutusu olabilir, çünküeğer bir cümle kendine gönderme yapabiliyor ya dakendini zikredebiliyorsa neden mütevazi bir yancümlecik, belki tam da bu cümlecik bunu yapamasın?Ya da bu cümle parçası? Ya da dört kelime? Ya daüç? Belki iki ? Bir?

Belki de bu cümlenin aslında zor ve belirsiz zamanlaryaşadığımızı ve genelde insanların birbirine pek iyid a v r a n m a d ı ğ ı n ı ve be lk i de i s ter( d u y a r l ı - h i s s e d e b i l i r ) i n s a n l a r , i s t e r(duyarlı-hissedebilir) cümleler olalım daha çokuğraşmamış gerektiğini kibarca ve yukarıda olmayanbir tavırla hatırlatması yerinde olur. Söylemekisteğim şu; özgür irade diye bir şey var; olmak ve bucümle de bunun kanıtı! Ne bu cümle ne de senokuyucu bu evrendeki acımasız güçlerin karşısındaçaresiz değilsiniz. Ayağınızı yere basmalı, olgularlayüzyüze gelmeli, Tabiat anayı boğazından yakalamalıve daha çok uğraşmalısınız. Boğazından. Daha çok;daha çok. Üzgünüm.Bu, bu hikayenin aynı zamanda hikayenin kendiiçinde bir çok kez geçen başlığıdır.

Bu, hikayenin son cümlesidir. Bu, hikayenin soncümlesidir. Bu hikayenin son cümlesidir. Budur.

Üzgünüm.

BU ÇÖZÜMLEME YAZISININ BAŞLIĞIDIR

Bu cümle, yukarıdaki akılkarıştırıcı hikaye ile ilgiliçözümleme yazısının girişidir. Bu cümle, yapılacakçözümlemenin matematiksel niteliklerde olacağınıönceden vurgulayıp, bunlardan sıkılacak okuyucuyaönceden fırsat sunuyor. Kendine gönderme yapancümleleri sınıflamak ve analitik çözümlemeleriniyapabilmek için, ancak kendi kendine göndermeyapabilen Russel ve Whitehead'in PrincipiaMathematica'sına danışmak gerektiğini söyleyen bucümledir. Üstelik bu tür cümle sınıflandırmalarındakiçelişmeyi kanıtlayan bir yazının Priest tarafından1990'da MIND dergisinde yayınlandığı, bu cümleyleokuyucuya duyuruluyor.

Bu cümleyle, sanki artık çözümleme başlayacakmışizlenimi veriliyor. İzlenim ver. Çözümle. Burada,Principia Mathematica'dan ve Gödel'in kanıtlarındandem vurup amaçtan kaçma isteği yatıyor. Bunu okurken,matematiksel çözümler yapmanın ne zor olacağıanlaşılıyor. Okurun burada, çözümleyicinin taklitçi -hemde kötüsünden- olduğu anlaşılsın diye kafası karıştırılıyor.En azından bundan sonraki birkaç bilgiye (kaç bit?Shannon'un negentropisi) dikkat çekmek için bu cümleyazılıyor... Az önceki cümlenin yazımının ve hattaokunmasının bittiğini belirten cümle, bu da yan cümle.

En azından açıkça söylenmeli diyen şeffaf cümle. Bu daneyin açıkça söylenmesi gerektiğini merakla bekleyensabırlı cümle. Aslında bu tür kendine gönderme yapancümlelerin, yalancılar paradoksu gibi klasik cümleleri deiçeren ve temelde iki sınıfa ayrılabileceğini, Priest'inyazısından alıntılayan bu bilgiç cümle, yine aynıkaynağa bakarak bu paradoksal yapıların PrincipiaMathematica'da bile çözümlenemediğini iddia ediyor.Bu sabır cümlesi acaba bir yere varacak mı diye burayakonulmuş, bekliyor. Bekle. Bu cümle, önceki cümleyedanışmayı öneriyor: "Paragraf başındaki cümleyedanış!", diyen yan cümlecik, emir kipinde.

Bu yazının sonunu tamamlamak isteyen bilmişçözümleyicinin son çırpınışlarını anlatacağı paragrafıngiriş cümlesidir. "Bu tür yazıların anlamsal içerikleri,sözdizimsel yapılarından yola çıkılarak matematikselyorumlar geliştirmeyi olanaksız kılıyor." diye yorumyapan yazarın söylediklerinin tırnak içinde gösterildiğisonuç cümlesiyle, yazar artık başına sardığı beladankurtulmak için can atıyor. Can atma cümlesi. Bitti miyoksa diye sorma yeri. Herşey söylenmedi diye hayıflananşeffaf cümle. Bazı şeyler bilinemezdi zaten cümlesi:Içrekçilerin rahat nefes aldığı an. Hala birşeyanlaşılamadığının işareti olan merak cümlesi. Yazıyıdaha da uzatan cümle. Bu taklit yazıyı, Adnan Kurt'uneklediğini açıklayan cümle. Bu da Başkası Olma KendinOl diyen Tarkan cümlesi. Artık yeter diyen bitiş cümlesi.Bitti.

23

Page 26: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-şişedeki mesaj-

HAYAT ÇİZELGESİ

elvan göksel

Aynı sandalyelerin masalarında kurtarılan Türkiye'ler, CumhuriyetiCumhuriyetten öğrenen politik kültür birikimi. Etiket kavramını sorgulamave 68 kuşağının kalan kırıntılarıyla saçı uzun aklı kısa erkekler. Kurumun

işe yaramazlığından şikayet eden bilme erdemi.

0-5 yaş, farkında olmadan geçen o varolmanındayanılmaz hafifliği. Anlamaya başlayan ve sorangözlerle geçen iki yıl. Mektep mapushanesinin açılıştöreni. Karşılıklı yaşanılan heyecanlar. Adamolmaya atılan ilk adım. Ne kadar da önemlidir.Erken okumayı sökmekle kanını emen kırmızıkurdela. İlk aşklar, platonik olup da bilememedönemleri. Sıkılganlık bilmecesi. Cinsel labirentler.Keşfe çıkan beden. Aile hegemonyası ile yaşananergenlik sivilcesi. Sivilceye, ailenin baskısınadayanmak zor. Galiba karışılacak başka şey yok oara. Kalbin pırpır zamanı, el ele tutuşma ve asilikdönemleri. Aileye başkaldırı, bireysellik kaosu.Bunalıma sahip olma ayrıcalığı. Penisin derin gücü.Şekillenen kalçalar ve göğüsler. Hafta sonu partileri,uydurulan yalanlar. Kaçamak heyecanlarlatüttürülen sigaralar. Yasağa evet, okula ve aileyehayır. Politik düşüncelerin pratik çalışmaları. LeoBuscalia'larla derinleşen sevgi anlayışı. Ve gelecekkaygıları, adam olup olmamanın test edildiği omüthiş sınav. İdealler. Uğruna göze alınan ne idüğübelirsiz fedakarlıklar. Kadınlığa atılan ilk adımlaoluşan kadın ve birey kavramlarından çorba yapmametodu. Yüksek öğrenim kurumunun verdiği sosyalstatünün avantaj sarhoşluğu. Gayri resmi eğitimincezasını çeken kahvelerin zavallı sandalyeleri. Aynısandalyelerin masalarında kurtarılan Türkiye'ler,Cumhuriyeti Cumhuriyetten öğrenen politik kültürbirikimi. Etiket kavramını sorgulama ve 68 kuşağınınkalan kırıntılarıyla saçı uzun aklı kısa erkekler.Kurumun işe yaramazlığından şikayet eden bilmeerdemi. Başka özgürlüklere terfi etme mantıkları. Vesivil hayat. Vakit kaybetme hastalığına yakalanma(Kronik). Yapmak istediklerin için yapmak zorundaolmadığın şeyleri yapma zorunluluğunu anlama(Hayat dersleri-1). Genleşen düşüncelerleodaklasan para kazanma arzusu. İş bulmaataklarından bir varlığa yamanma gerçekleri.

Kurulan yuvalar ve kaybolmaya başlayan hayatlar.Mantık zincirinde tanımlanan avuntular kitaplığı.Yapmak istediklerinle değil yapabildiklerinleyetinme perhizleri. Deformasyona giren vücutlar.Ve otuzunda kazanılan yetenekler: Güçsüzlük. Uzunzaman adı başka olan bu yeteneğe sahip olmak içinuğraşmalar. Sonuç başarı. Halbuki yola çıkarkengücünün seni götüreceği idealler ormanını görürgibi olursun. Şimdi görünen yorgunluk vadisi,ulaşılmamışlık denizleri, özgürlükleri alınmış kuşlarcenneti.

Herşeye rağmen yaşanan kaçamak mutluluklar.Sigarayla, içkiyle, seskle, üçkağıtla, yemekle, dansla,tanrıyla hep süreceği hayal edilen mutluluklarlayüzleşme. Şaşkınlık, anlam verememe, bir kaybedişbombard ımanı , hazmedememe, agres i f l iksendromları, anlamakla geçen yıllar ve ortaçağbunal ımı . Çıkış yok f i l m i . "Ben gençken"terminolojisi, hayallerin sözcüksel heyecanı. Bir tekonlar kalmış. Hayaller artık sözcüklerin içindeyaşıyor. Uygulama heyecanını kaybetmiş. Dinginhayaller. Kronik sorumluluk kamburları. Farkedişinsessizleşmesi. Ve gizli pişmanlıklarla dolu geceler.Ve ölümü beklemeye karar verip de, kendin içinyaşıyormuş resmi çizili yüzlerle uyanılan sabahlar.

24

Page 27: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

düşdeğirmeni

pınar türen

Oyunlar çocuklar içindir, Oyunlar seyirciler içindir, Oyunlar başarılariçindir, Oyunlar zaman geçirmek içindir, Oyunlar şaşırtmak içindir.

Oyunun kuralları son derece basitti. Üç kişilik biroyundu: Yaratan, yaratılan ve seyirci. Amaç verilenzaman sonunda nihai sona ulaşmaktı. Süre birşekilde üç saat olarak belirlenmişti (sanki oyuncubaşına bir saat düşünüyormuş gibi). Belli birsenaryo yoktu, uyulması gereken kurallar çok esnekgibi görünmekle birlikte öylesine temel üç kuralvardı ki manevra özgürlüğü -serbest uçuş- sihirli birdeğnek değmişçesine ortadan kaldırılıyordu

Doğmak, hayatta kalmak ve ölmek. Bu üç kuralaslında oyunun da birer parçasıydı daha doğrusuana temalarıydı. Yani hem kural hem amaç (zordeğil mi?).

Giriş yaratanın elindeydi. Doğuma sebebiyetikurallar gereği o yermiyordu ama doğmak dayaratılanın göreviydi ve doğmak zorundaydı.(Kendi kendine doğmak kurallara göre mümkündeğil ama bilebildiğim her dilde doğmak kendikendine yapılan bir eylemmiş gibi zikredilir,başkasının eylemi yaptığını birinin de ondanetkilendiğini gösteren fiiller çeşitli ekler alırlar kidoğmak onlardan biri değildir ama doğurmak buikinci tür eylemlerdendir.) Her neyse tüm bu diloyunları bir tarafa bu oyunun kuralına göre biridoğmak biri de doğurmak zorunda.

Bu giriş bölümü çok uzun sürmemekle ve biraz dakafaları karıştırmakla birlikte oyunun en etkileyicibölümlerinden biri olduğu da muhakkaktır.Yaratıcının rolü fiilen burada bitmekle beraber artıkyaradılanın, yarattığı için yaradanına duyduğuminnet duygusundan mıdır yoksa yarattığı gibi yokda edebilir korkusundan mı bilinmez oyun boyuncayaradılanın kafasının bir yerinde çoğu hareket vedavranışlarına yansıyan bir yaratan kişiliği kendisinigösterir.

Artık oyun yaratılanın üzerinde ilerlemektedir.Yaratılan elindeki süre içinde istediği her şeyiyapmaya özgürdür tek bir şartla, zamanı geldiğindeyani üç saatin sonunda ölerek. Bu aradasöylemeden edemeyeceğim bu oyun dışarıdangörüldüğü kadar kolay değildir, bir çok oyuncu

süreyi dolduramadan ölmüştür. Kimisi oyununsonunu getirebilecek kadar yetenekli olmadığındankimisi fazla heyecandan (özellikle bu ilk oyunuysa).Kinlisi de oyunu sıkıcı ve anlamsız bulmuş, zamanındolmasını beklemeden kendilerini öldürmüşlerdir(hemen belirtelim bu durum oyunun ana ve temelkurallarına kesinlikle aykırıdır. Zaten çok sık dagörünmez). Bunun tersine olan durumlardayaşanmamış değildir. Oyunun süresi bittiği haldeısrarla ölmek istemeyenler de olmuştur. Budurumda kurallar etkilerini kesinlikle gösterir. Bu tipdurumlar için kural son derece acımasızdır; sürebitince oyun biter.

İlk bölümün afaki ışıltılı ve karmaşık etkileyiciliğinekarşın bu son bölüm biraz kuru, isteksiz ve gayrıciddi oynanır. Zamanı geldiğinde yani tam üçsaatin sonunda ölmeyi başaran oyuncu usta biroyuncudur ve zamanı iyi ayarlamasıyla ne kadarövünse azdır. Ne de olsa oyun sırasında tamçorbasını içerken kendisini yere atarak veya birkonuşma sırasında, lafının ortasında aceleyle ölen,hatta uyurken aniden uyanıp sonra da hemenölmek zorunda kalan ve oyunu vodvile çevirenoyunculara da rastlanmıştır.

Bu arada üçüncü oyuncunun yani seyircinin neyaptığını merak ediyorsunuzdur herhalde. O,oyunun hiç bir bölümünde ön plana çıkmamaklabirlikte, oyuna katılan her oyuncunun kabul ettiğigibi, aslında oyun onun varlığı ile şekillenmektedir.

Yaratılan, oyunun en serbest akışlı bölümlerinioynarken bile görünmez kurallar kıskacına alır vefinalde sahnede sadece o görünür.Oyunlar çocuklar içindir,Oyunlar seyirciler içindir,Oyunlar başarılar içindir,Oyunlar zaman geçirmek içindir,Oyunlar şaşırtmak içindir.Ama bu, hayatın da bir oyun olduğu anlamınagelmez, her ne kadar oyunlarla yaşıyor olsak da.

25

ÜÇ

Page 28: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

gizli hazine

HERKES VE HİÇKİMSE

sedef erkman

Hayatla oyun arasında sık sık kurulan benzerliklerinaltında yatan esas neden nedir sizce? Gözle görülürelle tutulur bir ilişkiyi sezenler arasında başlıca yerihiç kuşkusuz oyun kurma, hikaye anlatma ve başkabirisiymiş gibi yapma alışkanlığında olanlar alır.Bunların en bil ineni -diğerlerinin hakkınıyemeyelim- elbette şimdi çok uzaklarda kalmış gibigörünen, gerçekte bize kendimizden bile yakın olanShakespeare'dir. Kim olduğu veya olmadığıüzerindeki tartışmaların bugüne bile bütün hızıylasürmesi kafalarda bazı soru işaretlerinin oluşmasınaneden oluyor. Öyle ya, kimliği bunca bilinmezle dolubir insan, bir oyuncu, bir yazar, yani hikaye anlatanve başka birisiymiş gibi yapan birisi. Hayatla oyunonun kişiliğinde o denli içice geçmiştir ki artıkyarattığı karakterlerden hangisi olduğunu anlamakimkan dışı bir hale gelmiştir. Shakespeare'in buözelliklerini en iyi anlatan Borges'tir.

Borges, Shakespeare'in içinde aslında hiç kimseolmadığından bahseder. Oyunculuk kariyerininbaşlamasının ardında yatan tek neden ise diğerinsanlar "hiçkimse" olduğunu anlamasınlar diye"başka birisiymiş gibi yapma" al ı şkanl ığınıgeliştirmesidir, ona göre. Oyunculuk, kaderinShakespeare için hazır ladığı mes lekt i r . . ."Sahnedekinin başka birisi olduğuna inanırmış gibiyapan bir insan topluluğunun önünde o başkabirisiymiş gibi yapan Oyuncu'nun mesleğini "Borges, Shakespeare'in oyun yazmaya başlamasınıda bu lanetten kurtulmaya çalışmasına bağlıyor. Yenikarakterler yaratarak, değişik kişiliklere bürünüyor ve"gerçekliğin bütün yüzlerini" tüketiyordu.

Ancak, Borges'e göre bütün bunların nedeni"varoluşun, rüya görmenin ve oyun oynamanıntemelde aynı şeyler olması"dır. Fakat Shakespeare"hiç kimse" olmaktan dolayı mutsuzdur. Fırtınalıhayatı günün birinde sona erdiğinde Tanrı'nınhuzuaına çıkmış ve ona şöyle demiş: "Boşu boşunaonca kişi olan ben, tek ve kendim olmak istiyorum,"Tanrı'nın sesi bir girdaptan karşılık verdi ona, "Bende tek kişi değilim; senin eserlerini düşlemen gibi,ben de dünyayı düşledim. Ve sen de düşümdekisuretlerden birisin ve tıpkı benim gibi hem herkes,

hem de hiçkimse olansın."

Bu cevap son uykusunda Shakespeare'i huzurakavuşturmuş mudur bilinmez, ancak bazı insanlarınbaşka birisiymiş gibi yaparak hikaye anlatmatutkularının önüne geçilmez olduğunu veakıllarından neler geçiyor her zaman bilinmese debunu hayatlarının tek biçimi olarak gördükleri de birgerçek.. Örneğin Charlie Chaplin, akla hayale sığmazgörünen bir inançla, henüz dokuz yaşındayken, veLondra'nın yoksul mahallelerinde inanılmaz biryolculuk içinde hayatını sürdürmeye çalışırken, aktörolmaya çoktan karar vermiş olduğunu yazıyorotobiyografisinde. Dokuz yaşında bir çocuğuaktörlükten başka bir gelecek düşünmemeye iten obüyü acaba nedir? Shakespeare gibi "hiç kimse"olmamanın verdiği huzursuzluğu gizlemenin bir yolumu, yoksa bambaşka bir şey mi? Chaplin yirmiliyaşlarının başında -Shakespeare'in Londra'ya gidipsahneye çıkmaya başladığı yaşta- bir tiyatrokumpanyasıyla Amerika'ya gider ve geridönmelerine yakın, Amerika'yı ne kadar sevdiğini vebir yolunu bulup orada kalmanın çarelerinidüşünürek sokaklarda gezerken tesadüfen rastladığıbir falcı dükkanına girer. Falcı kadın ona kaderiniaçıklar. Chaplin kadının söylediklerinden pek bir şeyanlamasa ve gülüp geçse de geleceği bütünhaşmetiyle karşısında dikilmektedir. Falcı ona,"Şimdi Amerika'yı terkedeceksin ama yakında gerigeleceksin ve şu anda yaptığından farklı ama aynızamanda çok benzer bir işe gireceksin. Bu iş sanainanılmaz bir şöhret ve zenginlik getirecek. Ama neiş olduğunu görmekte zorlanıyorum." Falcı kadınıngörmekte haklı olarak zorlandığı ve Chapline'e büyükün ve para kazandıracak olan iş, o sırada varlığındanbile haberdar olmadıkları sinemaydı. Tiyatroya çokbenzer ama aynı zamanda çok farklı. Falcı'nınkehaneti tutmuştu.

Hayatla oyun arasındaki, Borges'in de önemleüzerinde durduğu o esrarengiz bağ, o garip büyümüdür acaba oyuncuların kaderlerim bu denlibelirgin ve aşılmaz kılan?

26

Page 29: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

gizli hazine

Hayatla oyun arasındaki,Borges'in de önemle üzerinde durduğu o esrarengiz bağ,

o garip büyü müdür acabaoyuncuların kaderlerini bu denli belirgin ve aşılmaz kılan?

27

Page 30: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

aynadaki gölgeler

OYUNCAK ve OYUNCU

cüneyt genç

OYUNCAK

Annemle babamın gözlerinin içi gülüyordu.Bense ağlanacak haldeydim. Çok paraverilip alındığı belliydi ama binlerce olasıtanıdık oyuncak arasından bu ne idüğübelirsiz olanın seçilmiş olması minikşahsıma büyük bir hakaretmiş gibigeliyordu. Onlar, oyuncağın koruyucuplastiğini açıp oynamaya başlamamısabırsızlıkla beklerken ben, içindebulunduğum şoku atlatabilmek için öncekigün yaptığımız mahalle maçında attığımgolleri (başarı), gittikçe daha fazla gözgöze gelmeye başladığımız müstakbel kızarkadaşımı (aşk), ve malesef ancakileride sahip olabileceğim renkli ve güzeloyuncaktarı (umut) düşünüyordum.

Bunca yıldır bana emek harcayan insanlarıdaha fazla bekletemezdim. Yaşıma görebile oldukça güçsüz olan parmaklarımla,oyuncağın, görüntüsüne göre çok dahadayanıklı olan plastik koruyucusunuaçmaya koyuldum. Güçsüzlüğümden mi,yöntemini bilmediğimden mi, yoksaisteksizliğimden midir bilemiyorum amaaçmayı bir türlü beceremedim.

Neden sonra paket açıldığında cammacunu, hamur-çamur kanşımı oyuncağımadokunmak da nasip oldu. Ne yapacağımıbilemeden baktığımı gören annem olayamüdahele ederek ilk sanat eserini yarattı.Zaten becerikli olan parmaklarını ustacakullanarak macunu şekillendirmiş ve küçükbir zürafacık yapmıştı. Zürafa da en azbenim kadar hüzünlü olmalıydı: Annemintüm çabalarına rağmen boynunu diktutamıyor, yavaşça bükülen boyun sevimli

OYUNCU

Klasik oyunculuk çalışmalarının başlangıcında,oyuncu adaylarından çok uç tiplericanlandırmaları istenir. Oyunculukmaratonunun en zor ve en zevkli yerlerindenbiri burası yani başlangıcıdır.

Zordur, çünkü oyuncudan istenen, çeşitlibunalımlarla şekillenen ve zar zor yerineoturmaya başlayan karakterini dışlayıpkendine az çok yabancı, kendisiyle uyumsuz,belki de nefret edebileceği bir davranışlarbütününü canlandırmasıdır. Ömrü boyuncamutedil davranmış, ani çıkışları, şiddetliöfkeleri, büyük çaplı beden devinimlerini,belki alışkanlık belki çekingenlik belki dealdığı eğitim sebebiyle reddetmiş bir kişinin,durup dururken emrinde çalışan odacıyahiddetlenip ağza alınmaz küfürler savuran, biran sonra da sara krizine giren birinicanlandırması ne kadar zorsa, o ana kaçlarduygusallıktan uzak durmaya çalışmış,pragmatik bir yaşam sürmeye çabalamış, vehatta bir çok yerde "insanlıktan nasibinialmamış" biri olarak değerlendirilmiş biroyuncunun, sokaklara kurulmuş barikatlarınarkasında şiddetli çarpışmalar sürerkenbarikatı zorlayan düşmanı unutup ağlamaktaolan çocuğuna meme vermeyi tercih edenşefkatli anneyi canlandırması da o kadarzordur.

Birinci aday, öfkenin neden olabileceği yüksekses tonu, büyük ve şiddetli el kol hareketleriniacemice keşfetmeye çalışacak, ikinci adaysaanneyi canlandırırken büyük bir olasılıklagülmemek için kendini zor tutacaktır.Adaylarböylesine bütüncül bir canlandırmaya hazırolmadıklarından genelde tek bir davranışın uç

28

Page 31: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

aynadaki gölgeler

hayvanın yanlamasına masaya düşmesinesebep oluyordu. Ailem bu olayın nedeniniher ne kadar sıcaklıkla açıklasa da -yazçok yaklaşmıştı- ben hüznümü paylaşanzürafa fikrini her zaman kendime dahayakın bulmuştum.

Sonraki günlerde oyuncağımla aramdüzeldi.Annemle babamın genellikle neolduğunu anlayamadıkları eserleryaratmaya başladım. Doğrusunu istersenizben de annemin duygu yüklü zürafadaeriştiği düzeyi yakalayamamaktanşikayetçiydim. Olsun, yine de önümde uzunyıllar vardı ve çok iyi biliyordum ki bir günanlaşılacaktım.Aylar sonra, oyuncak kutumdaki birpoşetin içinde, uzun zamandırilgilenmediğim hamur-çamurumun son halinifarkettim. Yapış yapış, son derecebiçimsiz, bana bile herhangi bir şey ifadeetmeyen bir macun yığını torbanın dibineyapışmış durumdaydı. Sevgili zürafamın,sonradan yapmayı becerdiğim kuyruksuzköpek ve ondan tek farkı kuyruğu olankedimin, annem tarafından sürrealistsanatın uç noktası olarak kabul edilen üçhörgüçlü devemin ve adını ve biçiminihatırlamamın mümkün olmadığı daha niceeserimin o bir yumak macunun içindevarlıklarını sürdürdüklerini hissettim.

Hamur-çamurumu bastırıp düzelterekorijinal plastiğinin içine sığdırmayaçalıştığımda bunun mümkün olmadığını farkettim.

noktalarına yönlendirilirler. Örneğin günlükyaşamda sesini sıra arkadaşının bileduyamadığı birinden odadaki herkesi sağıretmek amacıyla bağırması istenir. Ya dakonuşurken hep sağa sola bakan biroyuncunun beş dakika boyunca karşısındakioyuncunun gözünün içine bakması sağlanır.Daha da çeşitlenebilecek olan bu çalışmalardabir tek amaç vardır: Plastik koruyucuyuçıkartabilmek.

Zevklidir, çünkü pek çok insanın farkındaolmadığı ve olamayacağı bir şeykeşfedilmektedir. Koruyucu çıkartıldıktansonra insan hamuruyla oynamak mümkün halegelir. Her insanın kendisi için verili kabul ettiği,müdahele edilmesi akla bile getirilemeyecekkarakter özelliklerinin pekala erişilebilir,manipüle edilebilir, bir başkası tarafındankendi özellikleriymişçesine canlandırılabilirolduğu anlaşılır. Bu gücü kendinde hissetmeyebaşlamak oyunculuğun büyüsüne kendinikaptırmak demektir.

Kazanılmaya başlanan tanrısal özellik -birdenfazla karakter üzerinde güç sahibi olabilme-ister istemez bir başka tanrısal özelliği deberaberinde getirir: Herşey olmaya başlayantek bir şey olamaz. Ya da tanrının özel birşahsiyeti yoktur. O dilediği anda dilediğiözellikleriyle gündeme gelir. Ancak hiçbirzaman bütüncül ve değişmez bir karakteroluşturmaz. O yarattıklarının tümüdür. Amabirer birer hiçbiri.

Oyuncu canlandırdığı karakterlerle renklenir,gelişir. Karakterler de oyuncuyla beslenir,ondan bir şeyler alıp götürür. Bazen çok sancılıolabilen bu simbiyosis oyuncuyu geçmiştekif a k i r b ü t ü n s e l l i ğ i n d e n z e n g i nparçalanmışlığına taşır. Hamuru eskikalıbına sığdırmak artık mümkündeğildir.

29

Page 32: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-kara göründü!-

MÜCADELE VE TEMSİL

derleyen, nazlı ökten

Aşağıda, 1958 yılında yayınlanmış bültenlerinden metinler aldığımız Enternasyonal Sitüasyonistler-Uluslararası Durumcular diyelim- 68 hareketinin en yaratıcı kültürel çekirdeklerinden birini oluşturan

bir grup insan. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde -özellikle Fransa ve Hollanda'da- ve Amerika'dagrupçuklar halinde varolup bazıları tarafından pek ciddiye alınmamış da olsalar özgün ve yaratıcı

politik/kültürel katkıları gerçek anlamda devrimci nitelikte. Bazı "devrimcilerin" pek sevmediği, bazı"devrimcileri" pek sevmeyen -çünkü brükratik örgütlenmenin kendisine ve hiyerarşiye karşılar-

Durumcular, yeni bir yaşamı hayal etmenin ötesinde onu şimdiden kurmanın yollarını aramışlar. Birdevrim olacaksa eğer sonrasında hayat gerçekten farklı olmalı. Bunun için de devrimci 'durum'lar

yaratmanın yollan aranmalı. Bir durumculuktan bahsetmek bile onlara göre hata. Çünkü böyle bir-culuk'un ya da -izm'in maddi temeli yok. Bu sadece zorunlu bir adlandırma. Aşağıdaki iki metinden

ilki, durumcu bir oyun tanımı yaparken, durumculuğa dair ipuçları da veriyor. Bu türden bir oyundüşüncesi romantiklerden Schiller'de oyunun bir gün hayatın kendisi olacağına -belki yaşamanın birsanat sayılacağına- dair bir rüya olarak var. (Ankara'da bir dönem çıkmış olan sanat/felsefe dergisiMorköpük'ün 1985 6.sayısındaki Özgür Uçkan'ın Bir Oyun Ütopyası adlı yazı bu konuda oldukça iyibir referans) İkinci metin biraz trajik doğrusu. Çünkü, başka bir hayatın rüyasını somuta dönüştüren

gerçeküstücülerin bazı oyunlarını kapitalist sistemin o istila edici, içine alıcı ve öğütücü kucağına nasılalındığını anlatıyor. (Bu ana kucağının sıcaklığını günümüzde Rock, Rap ve Heavy Metal kültürününmuhalifliğinden umutlananlar bilir) Çizgi roman kareleri ise durumcuların yöntemlerinden biri olan

detournament bir sanat eserini alıp deforme ederek ya da içeriğini değiştirerek kullanmaya bir örnek.Boşaltılan çizgi roman balonlarına kuramsal bir metin oturtulmuş. Uluslararası Durumcu Eylem

hakkında daha fazla bilgi almak isteyenlere Metis Defter'in 1988 4.sayısı hararetle önerilir.Durumculardan Guy Debord'un ünlü kitabı 'La Societe de Spectacle' ise Ayrıntı Yayınları'ndan Gösteri

Toplumu adıyla yayınlanacak.

GERÇEKÜSTÜCÜLÜĞÜN BURUK ZAFERİ

"Gerçeküstücülüğün başarısı büyük ölçüde enmodern yönüyle bu toplumun ideolojisinin yapay

değerlerin katı hiyerarşisinden vazgeçip açıkçaakıldışı olandan ve gerçeküstücü kalıntılardan

faydalanmasında yatmaktadır."Durumların Kurulması Üzerine Rapor

Haziran 1957

Esas olarak dönüşmemiş bir dünya çerçevesindebaşarıya ulaşmıştır gerçeküstücülük. Bu başarıegemen toplumsal düzenin alaşağı edilmesindenbaşka birşey beklemeyen gerçeküstücülüğünaleyhine dönmüştür. Fakat aynı zamanda bu alaşağıedişte rol alacak kitlelerin eylemlerindeki gecikmeevrilmiş kapitalizmin diğer çelişkileriyle birliktekültürel yaratımın güçsüzlüklerini daha davahimleştirerek gerçeküstücülüğü gündemde tutmuşve çeşitli tonlarda tekrarlanmasına olanak

sağlamıştır.

Gerçeküstücülük içine doğduğu, ve ne yazıktır kibugüne dek gelen yaşam koşulları içinde aşılamazbir niteliğe sahiptir. Çünkü bir kere bütünüyle şiireya da dadacılığın işini bitirdiği sanata bir ektir.Çünkü tüm açılımları sanat tarihinde gerçeküstücübir sonsözün ötesinde kurulacak sahici bir yaşamınsorunları üzerinedir. Öyle ki teknik olarakgerçeküstücülükten sonra yer almayı isteyen herkesonun öncesinin sorunlarıyla karşı karşıyakalmaktadır (dadacı şiir ya da tiyatro). Böylece sonsavaştan bu yana dikkat çekilen tüm "resme dair"yenilikler sadece gerçeküstücülerin getirdikleritutarlı bütün içine - gizlice alınmış, onu şişiren yada ondan yalıtılmış ayrıntılarıdır (Max Ernst1958'in başında bir sergi sırasında Pollock'aöğrettiklerini hatırlatıyordu).

Modern dünya önünden giden gerçeküstücülüğü

30

Page 33: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-kara göründü!-

artık yakalamıştır. Etkin bir biçimde gelişendisiplinlerdeki (tüm bilimsel tekniklerdeki)yeniliklerin ortaya çıkışı gerçeküstücü bir görünümalmıştır: 1955'te Manchester Üniversitesinde birrobota, az yetenekli bir gerçeküstücünün otomatikyazı denemesine benzetilebilecek bir aşk mektubuyazdırılmıştır. Fakat bu evrime hakim olan gerçekşudur ki devrim yapılamamış olduğundangerçeküstücülük için bir özgürlük alanı oluşturanherşey gerçeküstücülerin mücadele ettikleri başkadünya tarafından istila edilmiş ve kullanılmıştır.

Uyuyan kişilerin öğretimi için ses kayıt aletininkullanılması hayatın düş haznesini iğrenç ve sudanfaydacı amaçlara indirgemiştir. Ancakgerçeküstücülüğün isyancı buluşlarının tam tersiyönde kullanılmasına hiçbir şey otomatik yazı veonun üzerine kurulan toplu oyunların A.B.D.'de"brainstorming" denen fikir arayışı yöntemineçevrilmesi kadar iyi örnek olamaz. Gerar Lauzun"France-Observateur"de "brainstorming"inişleyişini şöyle anlatmaktadır: Sınırlı süresi olan (ondakikayla bir saat arası) bir seansta sınırlı sayıdainsan (altı ilâ onbeş) tuhaf olsun ya da olmasın tümdüşüncelerini hiçbir sansür tehlikesi olmadan

belirtme özgürlüğüne sahiptir. Düşüncelerin niteliğiönemli değildir. Katılanlardan bir inin birdüşüncesini eleştirmek ve hatta o konuşurkengülmek kesinlikle yasaktır. Bundan başka, daha öncebelirtilen düşünceleri kendisininkini de ekleyerekgaspetmek herkesin en doğal hakkı ve hattagörevidir. Buna ordu, polis ve yönetim debaşvurmaktadır . Bi l imsel araştırma bilekonferanslar ve yuvarlak masaların yerine"brainstorming" seansları koymaktadır (...)C.F.P.I'de bir yazar ve film prodüktörü. Bir filmismine ihtiyaçları var. Onbeş dakikada sekiz kişiyetmiş isim öneriyor! Sonra bir slogan otuzdörtdakikada yüzdört düşünce yalnızca ikisi kaldı geriye(...) Düşünülmeyen, manükdışılık, saçmalık, daldandala atlama kuraldır. Niteliğin yerini nicelik alır.Yöntemin amacı toplumsal baskı, utangaçlık,konuşma korkusu gibi bazı insanların bir toplantıdaya da bir yönetim kurulu sırasında konuşmalarını,içinde gizli bir hazinenin saklı olabileceğidokunulmamış düşünceler öne sürmeleriniengelleyen unsurları ortadan kaldırmaktır. Buradaengeller ortadan kalkar, insanların konuştuğu veüstelik herkesin söyleyecek birşeyleri olduğu

31

Page 34: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-kara göründü! -

anlaşılır (...) Zaten bazı Amerikalı yöneticiler böylebir tekniğin personelle ilişkiler açısından yararınıçabuk kavramışlardır. Kendini ifade edebilen dahaaz şey talep eder. "Bize 'brainstorming'lerdüzenleyin" diyorlar böylece uzmanlara "bupersonele onların düşüncelerini kaale aldığımızıgösterir, sorduğumuza göre... Teknik devrimci virüsekarşı bir "ilaç haline gelmiştir".

OYUNUN DURUMCU BİR TANIMINA KATKI

Oyun kavramını sarmalayan söze ve pratiğe dairkafa karışıklığından kurtulmanın yolu kavramıharaketi içinde değerlendirmektir. Üretimin sürekliolarak idealleştirilmesi yüzünden iki yüzyıldır inkaredilen oyunun ilkel toplumsal işlevleri artıkü r e t i m i n g ü n ü m ü z d e k i ö r g ü t l e n m e s i n i ngerekl i l ik ler inden doğrudan ortaya çıkansoysuzlaşmış, daha aşağı biçimlerle karışmış artıklargibi görünmekten çıkmışlardır. Aynı zamanda yinebu üretici güçlerin gelişimiyle ilişkili olarakilerleyen oyun eğilimleri çıkmaktadır ortaya.

Oyunun bu yeni onaylanma aşamasının, tümrekabet unsur lar ının ortadan ka lkmasıy lanitelendirilmesi uygun görünmektedir. Bugüne dekoyunsu etkinliğin neredeyse ayrılmaz parçası olankazanma ve kaybetme meselesi bireyler arasındamülk edinme konusunda doğan geri l imintezahürlerine bağlı gibi görünmektedir. İster somutisterse çoğu zaman olduğu gibi kandırmacatatminler sözkonusu olsun, oyunda kazanmanınönemli olduğu duygusu kötü bir toplumun kötü birürünüdür. Doğal olarak bu duygu, oyundandayattıkları yaşam koşullarının tekdüzeliğini veaman vermezliğini örtbas etmek için yararlanantüm muhafazakar güçler tarafından sömürülmüştür.Kendini modern biçimiyle Büyük Britanya'daimalat sektörünün patlamasıyla ortaya koyanrekabet sporunun saptırdığı talepleri düşünmekyeter. Yalnızca kitleler, yaşayan sinema yıldızlan vekendilerinin yerine karar veren devlet adamlarıylaaynı mitsel rolü üstlenen profesyonel oyuncularlaya da kulüplerle özdeşleşmekle kalmamıştır. Sonsuzsayıdaki bu yarışmaların sonuçları da izleyicilerietkilemeye devam etmiştir. İçinde belli bir zihinselalıştırma barındırsa da bir oyuna doğrudan katılımrekabet adına rekabetin sabit kurallar çerçevesindekabul edilmesiyle ilginç olmaktan çıkar. Hiçbir şeyçağımızda oyun düşüncesinin maruz kaldığıküçümsemeyi Tartakower'in "Satranç Elkitabı"nınbaşındaki şu pek iddialı saptamadan daha iyianlatamaz: "Satranç oyunu tüm dünyada oyunların

kralı olarak bilinir."

Rekabet unsuru oyunun daha gerçek anlamda toplubir kavranışına bırakmaktır yerini: Seçilmiş oyunsuortamların ortaklaşa yaratılması. Aşılması gerekenen önemli ayrım oyunla gerçek hayat arasındakurulan ayrımdır. Burada oyun yaratılmış ve geçicibir istisnadır. Johan Huizinga şöyle diyor: "Oyundünyanın kusurluluğu ve karmaşası içinde geçici vesınırlı bir kusursuzluk yaratır". Bugüne dek geçimsorunuyla koşullanan gerçek hayata akılcı birbiçimde egemen olunabi l i r -bu olas ı l ıkzamanımızın tüm çelişkilerinin can damarıdır- vesınırlanmış bir oyunsu mekan ve zamanla radikalbir biçimde yükselen oyun tüm yaşamı elegeçirmelidir. Kusursuzluk, en azından yaşama karşıtolan durağan bir yapı anlamına geldiği süreceoyunun hedefi olmayacaktır. Fakat yaşamın o güzelkarmaşasını kusursuzluğa vardırmak önerilebilir.Barok, Eugenion D'ors'un kesin olarak sınırlamakiçin "tarihin tatili" adını verdiği Barok ve Barok'tanyola çıkarak örgütlenecek daha ötesi gelecekte boşzaman hükümranlığında büyük yer tutacaktır.

Bu tarihsel perspektiften bakıldığında oyun -oyunsuyeniliklerin sürekli denenmesi- kesinlikle yaşamınanlamı sorunu dışında, etik dışında bir şey olarakgörünmemektedir. Oyunda tasarlanabilecek tekbaşarı yarattığı havanın o anki başarısı vegüçlerinin sürekli artmasıdır. Günümüzde düşüşaşamasının kalıntılarıyla birarada varolduğu şudurumda oyun rekabetçi yönünü tamamen aşamasada amacı en azından doğrudan yaşamanın uygunkoşullarının ortaya çıkmasını sağlayabilecek zeminioluşturmak olmalıdır. Bu anlamda oyun halamücadele ve temsildir: arzulanan bir yaşam biçimiiçin mücadele; böyle bir yaşamın somut temsili.Oyun, emeğin ezici gerçekliğine oranla marjinalvaroluşu yüzünden hayali olarak hissedilmektedirama durumcuların işi tam olarak gelecekteki oyunsuo l a s ı l ı k l a r ı h a z ı r l a m a k t a d ı r . U l u s l a r a r a s ıDurumculukta büyük bir oyunun bazı yönlerikolayca bulunabildiği ölçüde onu önemsememeeğilimleri ortaya çıkabilir. Huizinga öyle diyor:"Yine de şimdiye dek bu 'yalnızca oynama1

kavramının bu 'yalnızca oynama' işini son dereceağırlıklı bir biçimde gerçekleştirme olasılığını hiçde dışlamadığını gözledik..."

32

Page 35: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

zamanın kapıları

TELGRAF

ergun kocabıyık

Zaman, evcil bir hayvanın içine hapsolmuşvahşiliğin, onunla birlikte kendinizi kaptırdığınız biroyun sırasında aniden uyanıvermesi gibi hiçummadığınız bir anda paramparça eder insanı.Bilindiği gibi bu hayalet varlığı saatle ölçeriz. Amabu saat, ilk kez sünnet düğünümüzde sahip olmaonuruna kavuştuğumuz saatlerden çok farklıdır;çünkü o bileğimizde değil, kafamızın içindeki özelbölmesindedir.(*) Kolumuzdaki saat bize zamanındaima geçmişten geleceğe doğru aktığınıgösterirken içimizdeki saat bu düşünceyi yadsır.

I.Bir adam vardı. Hasta bir adam. Döşekte, başıyastıkların arasına gömülmüş sırt üstü yatmaktaydı,karısı yanı başında oturuyor, çevresinde kahverengihalkalar oluşmuş gözleri ile kocasını sarıpsarmalayan çarşafların yavaş yavaş kefenedönüşmesini çaresizlikle izliyordu. Doktorlar tıbbakafa tutan bu bıçkın hastalığa karşı, bükemediği eliöpen bir insanın davranışını göstermişler,adamcağızı evine gönderip yumuşak yatakgörünümündeki ölümün kucağına teslim etmişlerdi.

Henüz ellisindeydi. Bitkindi ve kendi adına hiçbirşey yapacak gücü yoktu; sadece ölümün gelip onualmasını bekliyordu. İnançsız bir adam sayılmazdı;en azından bedenini, evrenin çöp işlemetesislerinde geri kazanılacak bir çöp poşeti olaraknitelendiriyordu.

Dişlerinin arasında kalmış bir miktar konuşmaarzusuyla çocuklarının adını sayıkladı. Kuşku yok kiölmekte olan zavallı bir adamın bu son dileğindebir tuhaflık olmadığını düşünüyorsunuz. Fakat onunisteğini kısmen de olsa imkansız kılan bir engelvardı. Hayattaki iki yetişkin çocuğu için uzakşehirlerde otursalar da babalarının dileğini yerinegetirmek kolaydı. ama dört yıl önce savaşta ölen

* Eskiden, masa saatleri, çıkardıkları tik-tak'ların,gündüzleri son derece korkak, jgeceleri ise insanlarahavlama cesareti bulan sokak köpeklerineözenmelerinden dolayı, üç tarafı cam kaplı küçük ahşapbir dolaba kilitlenirdi.

küçük oğlu için aynı dileği yerine getirmek sonderece güçtü. Hasta adam ısrarla oğlunu görmeisteğini yineledi. Oğlu da bütün kırgınlıkları biryana bırakıp, son anında babasının yanındaolmaya çalıştı.

II.Sakin, parlak bir sabahtı. Uyandıktan sonra dahaönceden kurulmuş gibi doğru banyoya gitmiş, traşolmaya başlamıştım. Geç kalktığım için kahvaltıyapmaya zamanım yoktu, işe yetişmekzorundaydım. Telaşla yüzümü sabunlarken saatimde uyandı ve radyoyu açtı. Onu tamirciyegötürmem gerektiğim hatırladım. Son zamanlardayarım saat geç uyandırmayı alışkanlık halinegetirmişti. Aniden kesilen yüzümün acısıyla irkildim.Telaşım öfkeye dönüştü. Sakal traşımı tam olarakbitirmemiştim ki kapı çaldı. Kim olabileceğinitahmin etmeye çalışarak kapıya doğru yürüdüm.Temkinli bir şekilde kapıyı araladım. Gelenpostacıydı. Bir an,dehşet içinde yüzüme baktı, kötübir haberle geldiğini düşündüm; telaşlanacak birşey olmadığını, yüzümü böyle yarı kanlı yarısabunlu görünce korktuğunu söyledi. Nedeninibilmiyorum ama ona savaşta olduğumuzuhatırlattım. Sözüm ona adamı yatıştırmayaçalışmıştım. Becriksizce yüzümü temizlemeyeçalıştım. Postacı elindeki telgrafı uzattı ve defterdegösterdiği yeri imzalamamı istedi. Hayatımda ilkkez b i r i s inden te lgraf a l ı y o r d u m .Heyecanlanmıştım. Defteri imzalarken sayfa birazkanlandı; adamdan özür diledim. İmzam da pekkendi imzama benzememişti. Bunun bir önemiolup olmadığını sordum, anlaşılan adam bir anönce oradan ayrılmak istiyordu. Yarım ağızla "yokbir önemi" gibi bir şeyler geveledi.

Bir yabancıyla evlenip Amerika'da yaşamaya kararveren eski sevgilimden pişmanlığını dile getiren birmesaj alacağımı umarak telgrafı açtım. Babam ağırhastaydı ve annem beni eve çağırıyordu.

Bu kısa ve etkili metinden sonra bir süre ayakta neyapacağımı bilemeden öylece durdum. Radyodangelen coşkulu marşlar duyuluyordu. Milliyetçi

33

Page 36: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

zamanın kapıları

duygularım kımıldar gibi oldu. Koltuğa oturdum.Çocukluğumu ve ister istemez babamı düşünüm.

Vakit kaybetmeden yola çıktım. Uzun ve yorucu biryolculuk oldu. Düşümde babamı gördüm. Kulağımaçok önemli bir şey söylemek istediğinimırıldanıyordu. Ama ona yaklaşmam mümkündeğildi. Devasa bir yatağa gömülmüştüm, ne birt a r a f ı m ı oynatabi l iyor ne de sesimiçıkarabiliyordum. Sonra aniden yüzümün içindekolayca kaybolabileceği büyüklükte siyah derieldivenli bir el üzerime kapandı.

Doğduğum kasabaya ancak sabaha karşıulaşabildim. Bir taksiye binip evimizin bulunduğumahalleye gittim. Karanlıkta görebildiğim kadarıylasokaklar ve binalar hiç değişmemişti. Başkenttenuzaklaştıkça zaman imparatorluğunun iktidarınınzayıfladığını düşündüm. Çevrede kimselergörünmüyordu. Bütün kasaba derin bir uykudaydı.Yakın bir evden gelen çalar saat sesi derin uykudakisessizliğe şöyle bir dokundu. Ama o, yataktakikonumunu değiştirip düşlerine devam etmeyi tercihetti.

Kapıyı babam açınca çok şaşırdım. O da gözleriniovuşturarak bana baktı, beni gördüğüneinanamamıştı. Bir kaç saniye içinde toparlandı,anımsamaya başladı. Şimdi yüzündeki şaşkınlığınyerini öfke almıştı. Eve hangi yüzle geldiğimi sordu.Ne söyleyeceğimi bilemedim. Cebimdençıkardığım telgrafı uzattım. Hızla okudu. "Biz böylebir şey göndermedik!" dedi. Bu tür numaralarlakendimi affettiremezmişim. Ondört yıl sonra birkez daha beni evlatlıktan reddetmiş olduğunuhatırlattı ve kapıyı suratıma kapatı. Sanırım o anda

kapı bile benden daha iyi bir durumdaydı.

Aynı gün ilk otobüsle geri döndüm. Yol boyuncaolanları düşündüm ve hiç bir mantıklı açıklamabulamadım. Oturduğum apartmana girerken herzamanki alışkanlığımla posta kutusuna baktım.İçinde adıma bırakılmış bir pusula vardı. Beni enyakın postaneye davet ediyordu. Eve girmedenpostaneye gittim. Memur bir kağıt uzattı. Bu,seferberlik ilanının doğal bir sonucu olarak görevyerimi bildiren bir celpti.

Hikayeyi yazıp bitirdim. Aç midemden köpekulumaları geliyordu. Masayı öylece bırakıp mutfağagittim, kendime yiyecek bir şeyler hazırladım.Karnımı doyuaınca tatlı bir uyku bindi sırtıma,koltuğa uzandım. Uyuya kalmışım. Çalışmanın biryerinde saatime bakmış ve dörde bir kaç dakikaolduğunu görmüştüm. Bir ara uyandım, saat üçbuçuğa geliyordu. Yarı uyanık durumda olduğumiçin olsa gerek bu bana pek önemli gelmedi, tekraruykuya daldım. Uyandığımda saat yine üç buçukcivarıydı. Saati kulağıma götürdüm. Çalışmıyordu.Masaya gitim. Masa derli toplu duruyordu. Kağıttakinotlarıma baktım. Bir öykü taslağı yapmışım. Buöyküyü daha önce yazıp bitirmiş olduğumduygusuna kapıldım. Saatin geriye gitmiş olduğuduygusuna gelince ona bir anlam veremedim, belkide zaman denilen hayvanın benimleşakalaşmasıydı . Kendimi yazmaya hazırhissediyordum. Taslağı kenara çektim. Önüme birkağıt koyup yazmaya başladım...

hayalet gemimesajlarınızı bekliyor

yazışma [email protected]

34

Page 37: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

deja vu

NASIL YANİ !

ali hakan muştu

İzlekler aynıdır, filmler farklı olabilir.

HAYAT OYUNU DÖVER

Oyun ve hayat. Karşıt ikili. Öyle söylendi. Öylebildik. Bu ikisi (bunlar var ya bunlar) birbirlerinitoptan dışlarlar, ve aynı zamanda ikisi biraradaherşeydirler (: dışarıda hiç bir şey kalmaz).Hayat (yani ne demek istiyoruz), "gerçek"lerindünyası. Gerçek, Maddi demek değil. İkisinin özelbir karışımı. İçinde ne vardır.a.Parab.Saygıc.güçd.normal-anormale.bilim f.teknolojih. intiharı.hak-hukukj. tekme(Yayıncıma not:değiştirilebilir.)

Çağa ve ülkeye göre sıra

Hayatı becermedeki Pratisyenlik. Know-how. Karşıkutup: Oyun. Arizona Dream'den ve çocuklukbelgesellerinden bir imge: Bir uçak yapılmayaçalışılıyor. Başarısız olacağını şimdiden bildiğimiz.Deneme anı. Arasıra yerden kesilir, sonra yenidenyerdedir tekerlekler. Aynı sırayla: Pilot (uçamayanuçağın şoförü), sevinçli, muzaffer, haklı ve kaygılıdır;azimli, hırslı ve kırgındır. Demem o ki, oyun hayatilişkisi buna benzer.

Oyunun birinci ontolojik ilkesi geçiciliktir. Er geçhayat gelir ve kafasına sandalyeyi geçirir. Bunoktaya dikkat: Oyun, çocuk(luk)la birliktekurguludur. (Böyle olması doğal ve tehlikelidir.).Çocuk güçsüz, oyun güçsüz(lük)tür.

Oyun, bir kişilik olabilir. İki, beş veya on kişilik deolabilir. Hatta 1930-40 nazizmi için, bütünAlmanya'nın bir oyunun peşine düştüğü söylenir.Söylenebilir ama, iki ayrı nedendendir.1.Başarıs ızl ığından (yani yeni ldiği için)2.İmkansızlığından (projesinin olmayacak sevdaoluşundan) Neden olarak hangisinin varsayıldığı ise

çok önemlidir.

Hayat sözcüğünün çağrıştırdıklarının pek çoğu, enhakkı verilmiş haliyle nazilerde vardı. Değil miyani?

Sanki tekrar değilmiş gibi söylensin: Bir de "hayatıoyun sanmak" vardır. Bir de, "senin benimsandığımız gibi olmayan hayat": Agnostik geyik.

En radikal öneri: Yukarıdaki hikaye alt sınıfların -güçsüzlerin mitolojisidir. Yöneten taraf içinoyun-hayat karşıt ikiliği anlamsızdır, yoktur. Anlamlıolsa da -ki bu ancak güçsüzlere empati duyulan veyayönetilen saflara düşme tehditi veya tasavvuruolduğu durum da vardır- yaşanılırlığı (fizibilite)yoktur. Kuru teze, kuru üslup. Yöneten, oyunun hayatoluşunda tanınır. Bu çakışma, iki sayfanın üstüstekapanması, bönlüktür. (Anlayacağınız, oyun-hayatdiyalektiği ve dinamiği gidiyor.) Hüküm süren biroyuna hakim olmanın bilgeliği baki. Bu teraneninkeli ne zaman görünür.

Çıplak tokat: Fiziksel acı. (Mutlaklığın önündeeğildiğimiz.)

ALTERNATİF METİN

[Buraya kadar ki bölümü unutun. Gözlerinizikapayın. (Bacaklarınızı açın bile diyor olabilirim.Okumak, gönüllü iğfal edilmektir, demiyorum.)]

Oyun Taraftarlarının Gözdağı: Oyundan sıkılanintihar etsin.

"Oynamayı reddetmek de ne demek!

Sahici olmak, kendini hissetmek, hissederekyaşamak:Küstah kuruntu. Bu ne menem boş laftır:Olduğun gibi görünmek, göründüğün gibi olmak."Hayda! Hop dedik babalık.

Oyundayım, demek ki varım. Varolmak, oyundaoymaktır. Oyunda olmayan tanınmaz. Oyunr e f e r a n s t ı r . Aramızda duran, o r t a m ı z a

35

Page 38: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

deja vu

koyabildiğimiz her şey oyundur. Her söz, jest,mimik onun içinden geçer. Varlıklarını da onaborçludurlar.

Bilindiği üzere oyunda roller vardır. Hayatta daöyle. Orta 2 Ahlak Bilgisi kitabında bu konuderinliğine işlenir: Babalık rolü, mesleki rol vs., kibunların birbirine asla karıştırılmaması gerekir.Bunun da politika, ekonomi, ahlak, hukuk vs.düzeyleri diye hayatın dilimlenmesi ile bir ilişkisiolmalı.

Rollere girilir, çıkılır. Rolün iyisi kötüsü olmaz.Büyük rol yoktur, büyük oyuncu vardır. En büyükasker kimin askeri. Tamam.

Oyun hayatı kapsar mı? Kapsamaz. Hayat oyundanbüyüktür. Ama, diyoruz, toplum veya kültür denennane oyunsuz olmaz. Ancak, rolle görünebilir kişi.Görünen roldür. Duygu, kod, mesaj roldedir, rololarak vardır. İnsanlar susar, roller birbirleriylekonuşur. Roller birbirini arzular. "Hepsi senin mi"değil, arzun senin mi. Sen dilsizsin, roller sendekonuşur. Rol yerine, mit ve imajı koyup, bir de öyledeneyin.

"Her insan ayrı bir değerdir, biriciktir"e ne oldu.İzah edeyim: Özgünlük rollerin içinden çıkar. Nasılmı? Roller çatışır, çelişir, bazen yanyana gelir vefarklı olan doğar.

Bazen de çok özel bir şekilde yokluklarından. Bu

sonsuzdur. Yaratmak budur. Yeni bir mizansen,yeni bir replik, yeni bir mimik, yeni bir sahne. Yenibir karakter veya oyun değil. O, zor.

Oyunda istemediğiniz bir rolügarantili yolu oyunu reddetmektir.

oynamanın en

Oynayın ki spot sizi de aydınlatsın. Önce görünün.Önce sahneye çıkmak için rol kapın, sonra varyetede atılır, rol de çalınır.

Ama rol performansınızla övünmek yok. Tek övgüdoğaçlamadır. Sahici doğaca. Yeni, yeni oyun olandoğaca. Literatüre geçer ya da geçmez. Bir kişi dahigörmeyebilir (yapılır ve olur ve biter oracıkta).Tarih ve hayat bunlarla doludur: Kayıtsızlar. Onlarada bize de yazık.

Olası bir taktik hataya karşı uyan: Seyirciyi (hedefi)halihazırdaki bir rolle tavlamış olun. Doğaç ancakbundan sonra veya rolle flört ederek devreyegirmeli. Kırılırsınız yoksa.

"Bunu söylemeden edemeyeceğim": Bir de şu varki, hepiniz az bilinen oyunların kahramanı olmayaoynuyoruz. Burası da marj'dır. Kişi kendisiniseyreder ve gördüğüne hayran olmak ister.Siz zaten bunları biliyorsunuz, ki ben zaten bununiçin anlattım.

gelecek sefer:macera limanında

buluşalım!

yazışma [email protected]

36

Page 39: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

denizkızlarının şarkısı

BÎR HÎKAYEM OLSAYDI-ya da daha çok ablam-

halide velioğlu

Anılarda oynaşmanın bir başka tadı var; kazan çömlek patlamadan çıkar sizi heran sobeleyebilirler. Siz elma-armut tek şifre sanırsınız, oysa onlar aralarındabaşka türlü anlaşırlar. Elinizi çabuk tutmazsanız bu oyunun ebedi ebesikalınabilir, dikkatli olun!

Göz değmiş geçmişimizi düşünürken, olayların anlam, önem ve hatta sıralarınıdeğiştirirken mesainin fazlası bu ya, gelecek te düşünülür bir yandan. Geçmiş vegeleceği sürekli anlamlandıran bir şimdiki zaman, sıkıntısı en az çekilen kiptiraslında. Kendini, gerçekleştirmekle yükümlü gördüğü bir "proje"nin öznesi gibigörenlerin duyduğu sıkıntı da şimdiki zamanda yaşanmaz mı?

Hikayeler, romanlar, mitler... yaşanmış yaşanacak ne varsa bizim kılmanın,kendimizi de katmanın"dolayımları"ysa, mecbur olduğumuz ilk "ne" ilearamızda bizi "biz" yapacak mesafe oyunsuz dolmayacaksa hatta bu mesafeninbizzat kendisi oyunsa, mümkün olduğu kadar çok hikaye bilmekte, bunlardankendimizin olanı seçmekte hatta yazmaya çalışmakta fayda var. Bir ilkseçimsizliğe, dünyaya "fırlatılmış" olmanın verdiği boğuntuyla başetmenin, enbildik hikayeler içinde oynamaktan kendi oluşturduğu hikayelerde gezinmeyekadar uzanan zorlu yoldan sözediyorum.

Biricikliğimize, dünya yüzünde bizim olan tek maceramıza gölge düşsünistemem ben de, ama ne çare hepimizin bir adı, bir kimliği ve insanlar arasıiletişimi mümkün kılan bir takım tanımları var. Tüketilmesi mümküngörünmeyen karmaşada, anlamlandırma çabalarımızın karşılıklı anlaşılabilirolması için gerekli şeylerden sözediyorum. Film özetleri, kitap tanıtımları vehatta yemek tarifleri düşünürken dediklerimden vazgeçesim gelmiyor değil ama,önce sonuna kadar götürmeyi deneyeceğim.

Nasıl oluyor.. "Bu film hareketli, hayat dolu bir genç kızla, aktivist politikyaşamına nihilizmle son vermiş orta yaşlı bir erkeğin aşk hikayesini..."Düşününce aklıma, gözünün önüne ne gelmeli "hayat dolu genç kız.., nihilist ortayaşlı bir erkek" deyince. Hayır, sorun tanımların kötülüğünde değil; filmi görüpben de belki başka ama sonuçta sınırlı ve(ya) sayılı tanımlarla kalmıyor muyumanlatırken birilerine? İki lafta en çarpıcı, en canalıcı yerinden anlatabilmeyiistemiyor mu herkes? "Gibi" demeden benzetme yapmaya çalışmak,söylediklerinin başkalarının sizlerine "gibi" olması isteği, iddiası ve karşı çıkışıdeğil mi yazarınki de? Peki benzetmeleri, sözleri, daha da götürelim hikayelerinereden bulmalı? Elbette bildiklerimizden, elbette el altında olanlardan ve tabii

37

Page 40: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

denizkızlarının şarkısı -

karşımızdakilere de bir anlam ifade edeceğini bildiklerimizden. Tekrar, amafaydalı: çok hikaye bilmekte fayda var.

Hikayeleri bilmekte (ki aslında bu bildiğini bilmek olarak yorumlanmalıdır) işbitmiyor. Çünkü hikayeler yanyana bir hizada ve o kadar da elaltında hizmetehazır değiller. Onlar da yarışıyorlar. Kahramanlar üretiyor, durumları açıklıyor,olgular arasında nedensel ilişkiler kuruyorlar...

Sekiz yaşında bir kız çocuğu büyüyünce kot, bot ve parka giyen bir abla olacağımkuruyorsa, bu kendini en yakında/en revaçta olan bir hikayeye iliştirmek, kendinionun içinde anlamlandırmak için "erkenden" düşülmüş ve "şekilsel" bir çabadanbaşka şeyleri de düşündürmeli. Bu kız kot, bot ve parka giydi mi? Abileri veablaları gibi kalabalıklarla yürüyüp, tek başına acılar çekti mi? ya da o çokheveslendiği hikayelerin kötü biten sonlarına yapıntı bir efkârın kahramanı mıoldu? ayrı mevzular. Şimdi sekiz yaşında kız çocukları hangi ablalara özeniyorlar?Hangi hikayeler var etrafta? Hikayeler yaşıyor elbet. Hikayeler içinde en doğrusubir tane mi? Çok sayıda hikayenin olması mı olanak, yoksa en doğrusu bir tanemi? Düş kurmak, fazlasını istemek, iyi, hak, güzel, doğru... bunlar bir hikayenintekelindeki temalar mı, yoksa kaygı tirajdan olup herbirinde rastlanıyor mu?

(Haydi kendimden alıntı yapayım) "çok hikaye bilmekte yarar var"... ömrününkalan yıllarını bahçe işlerine vakfetmiş, gençten arkadaşları mutlaka olan ancakkuytu zamanlarını geçmişi tekrar tekrar düşünmekle geçiren bir "yaşlı" mesafesive atılganlığını hatırlatmıyor mu insana? (Bu mesafenin bir refah düzeyiylemümkün olduğu parantez içinde de olsa belirtilmeli. Ayrıca masalları neden hepyaşlılara anlattırırlar masallarda?)

Herşeyin bir metin, çözümlenebilir ve anlamlandırılabilir bir hikaye içinde anlambulduğunu söyleyenlerin, biz dinleyenlerin onlarla ilişkilerinin hikayesini dedüşünmek gerekir. Hikayeler yarışır. Anlatanlar da öyle. Anlatan-dinleyen ilişkisizaman içinde, kendiliğinden, yaşlanmakla değişecek türden değil. "Öğrenmekhatırlamaktır" diyor Eflatun. Öyleyse, unutmak ölüm. Çok hikaye bilmekte faydavar. Çok hikayenin hikayesine uyanmakta da... Hem sekiz yaşında kızçocuklarının daha çok ablası olsun diye, hem de hep birlikte dünya kadarhikayenin sekiz yaş dinleyicisi kalmayalım diye...

38

Page 41: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

yanlış pusula

YATAĞINDAN DÜŞEN ADAM*

oliver sacks**

Uzun yıllar önce, bir tıp öğrencisiyken, kafası oldukçakarışmış bir hemşire beni telefonla arayarak şu gariphikayeyi anlatmıştı; o sabah hastaneye yatırılmış gençbir hastaları vardı. Bu genç erkek hasta, gün boyuncaçok hoş ve normal davranmıştı hatta ufak birşekerlemeden uyanana kadar her şey yolundagözüküyordu. Uyandıktan sonra heyecanlı ve garipolduğunu farketmişlerdi. En azından hasta kendindedeğildi. Bir şekilde yatağından düşmüştü, yerdeoturuyor, bağırıyor ve yatağına girmeyi reddediyordu.Lütfen gelip neler olup bittiğine bir bakabilir miydim?

Hastaneye vardığımda hastayı yatağının yanında,yerde, bir ayağına bakarken buldum. Yüzündekiifadeden, kızgınlık, telaş, şaşkınlık ve üzüntü içindeolduğu görülüyordu. Ama en çok şaşkınlıkla karışıküzüntü hakimdi. Yatağına dönüp dönmeyeceğini ,bunun için yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordum.Bütün bu önerilerden rahatsız olarak kafasını "hayır"anlamında salladı. Yere çömelerek hastalığıyla ilgilitarihçeyi aldım. Bazı testleri yaptırtmak için bu sabahgeldiğini söyledi. Hiçbir şikayeti yoktu fakatnörologlar sol ayağının "tembel" olduğunu -bukelimeyi kullanmışlardı- söylemişler, o da gelmesigerektiğini düşünmüştü. Gün boyunca kendini gayet iyihissetmiş, akşama doğru da uykuya dalmıştı.Kalktığında, yatağının içinde hareket edene kadar daiyi hissetmeye devam etmişti. Sonra söylediğine göreyatağının içinde "birinin bacağını", o çok garip insanbacağını, o korkunç şeyi bulmuştu.

İlk anda büyük bir şaşkınlık ve iğrenmeyle birliktedonup kalmıştı. Bu güne kadar ne böyle.sineolağanüstü bir şeyi hayal etmiş, ne de yaşamıştı. Buayağı çok garip ve farklı hissetmişti. Mükemmel bir

* The man who mistook his wife for a hat and otherclinical tales (1990-Harper Perennial Edition) adlı kitaptanÇiğdem Çalkılıç Türkçeleştirdi."Oliver Sacks, Albert Einstein Tıp Koleji'nde kliniknöroloji profesörü olarak çalışmaktadır. Geçtiğimizyıllarda sinemaya uyarlanmış olan "Uyanışlar"(Awakenings) adlı kitabın da yazarıdır. Klinikhikayelerini birarada topladığı "Karısını şapkasıylakarıştıran adam" (The man who mistook his wife for ahat) (1990) adlı kitabı Amerika'da 'bestseller' olmuştur.

biçime sahip olmasına rağmen farklı ve soğuktu. Bunoktada aklına bir fikir geldi. Neler olduğunun şimdifarkına varmıştı. Bu tümüyle bir şakaydı. Canavarca,uygunsuz ama çok orijinal bir şakaydı. Yılbaşıakşamıydı ve herkes eğleniyordu. Çalışanların yansısarhoştu. Krakerler havada uçuşuyordu. Ortam tambir karnaval havasındaydı. Açıkça görünen oydu kikorkunç ve garip bir şaka anlayışına sahip olanhemşirenin birisi otopsi odasından kesik bir bacakçalmış, o derin uykudayken yatağının içine şaka olsundiye bırakmıştı. Bu açıklamadan dolayı içirahatlamıştı ama bu şaka da eşek şakasıydı ve o lanetolası şeyi yatağından dışarıya fırlatmıştı. Fakat-bunoktada sohbet eder tavrını bıraktı ve anidentitreyerek yüzü bembeyaz kesildi- o şeyi yatağındanfırlatıp attığında her nasılsa kendisi de arkasındangitmişti, şu anda o şey kendi vücuduna bağlı birhaldeydi.

Yüzündeki iğrenme ifadesiyle "şuna bakın" diyebağırdı. "Hiç böyle garip ve korkunç bir şey gördünüzmü? Kadavranın ölü olduğunu düşünmüştüm. Fakatbu çok garip. Bir şekilde bu iğrenç şey bana yapışmış."Her iki eliyle ayağı tuttu ve büyük bir şiddetlevücudundan koparmaya çalıştı. Başaramayınca hırslavurdu.

"Yavaş ol ! " dedim. "Sakin ol! Boş ver! Ben olsam oayağa öyle vurmazdım".

Kızgın ve çok rahatsız olmuş bir ifadeyle "nedenpeki?" diye sordu.

"Çünkü bu senin ayağın" diye cevap verdim. "Kendiayağını tanımıyor musun?"

Yorgunluktan aptallaşmış, şaşkın ve dehşet içindekiyüz ifadesinde en ufak bir şüphe belirtisi yoktu. "Ahdoktor" dedi. "Siz benimle dalga geçiyorsunuz. Ohemşireyle işbirliği içindesiniz, hastalara böyleşakalar yapmamalısınız"

"Şaka yapmıyorum" dedim. "O senin kendi ayağın".

Suratımdaki ifadeden çok ciddi olduğumu farketti veyüzünde açıkça bir korku ifadesi belirdi. "Bununbenim bacağım olduğunu söylüyorsunuz öyle mi

39

Page 42: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

yanlış pusula

Doktor? Peki insan kendi bacağım bilmez mi?"

"Kesinlikle bilir" diye cevap verdim. "Kendi ayağınıbilmelidir. Bir insanın kendi ayağını tanımamasınıhayal bile edemiyorum. Belki bu kadar zamandır şakayapan sensin?"

"Tanrı adına yemin ederim ki şaka yapmıyorum... Birinsan kendi vücudunun farkında olmalı, ne kendinin,ne değil bilmeli, fakat bu ayak , bu şey..." bir nefretdalgasıyla daha titredi , "garip hissediyorum ve benimbir parçammış gibi de gelmiyor".

"Peki, neye benziyor?" diye en az onun kadar şaşkınlıkiçinde kalarak sordum bu kez.

""Peki, neye benziyor?" dedi, benim sözlerimi aynenve ağır ağır tekrarlayarak. "Sana söyleyeyim neyebenzediğini. Dünyadaki başka hiçbir şeyebenzemiyor. Nasıl böyle bir şey bana ait olur? Böylebir şeyin nereye ait olduğunu da bilmiyorum." Sesigiderek kısıldı. Korkmuştu ve şok geçiriyordu.

"Dinle" dedim. "Pek iyi olmadığını düşünüyorum.Lütfen yatağına dönmene yardım etmemize izin ver.Ama önce sana son bir soru soracağım " Eğer bu şeysenin sol ayağın değilse (konuşmamızın bir yerindebu 'şey1 e, bacağa benzetilmiş yapay bir parça demişti.Hatta birileri, bu parçalan, orjinallerinin tıpkı aynısıgibi üretmeye başlamıştı bile!) senin sol ayağınnerede?"

Bir kere daha yüzü bembeyaz kesildi, öylekibayılacağını sandım. "Bilmiyorum" dedi. "Hiç birfikrim yok. Kayboldu. Gitti. Bulunabilecek bir yerdedeğil..."

NOT

Bu deneyimim basıldıktan sonra (Leg To Stand On,1984) Dr. Michael Kremer adındaki bir nörolog'tanbir mektup aldım. Mektubunda şunları anlatıyordu;Kardiyoloji bölümünde yatan şaşırtıcı bir hastayıgörmem istendi. Kalp sektesi vardı. Bu durum soltarafını felce sokan geniş bir damar tıkanıklığınaneden olmuştu. Onu görmemi istemişlerdi çünkügeceleri sürekli olarak yatağından düşüyordu.Kardiyologlar da sebebini bulamamışlardı.

Ona geceleri ne olduğunu sorduğumda, açık birşekilde cevap verdi. Her gece uyandığında yatağındaölü, soğuk, kıllı bir ayak buluyordu ve bunu bir türlüanlayamıyordu. Fakat bu duruma da dayanamıyordu.Sağlam eli ve ayağıyla bu "şey" i yatağından atıyordu.Doğal olarak vücudunun geri kalan kısmı da onu takipediyordu.

Felçli olduğu tarafta tamamen duyarlılığını yitirmişti.Hasta, bu sevimsiz yabancı ayağa kendini o kadarkaptırmıştı ki ona bu ölü bacağı yatağından atarkenkendi bacağının yatakta olup olmadığını soramadım!

hayalet gemi'nin sürekli yolcusuolmak istiyorsanız...

Türkiye İş Bankası, 1136 BEYLERBEYİ ŞUBESİSedef ERKMAN 1136 300 166348 hesabına 200 000 TL yatırıp makbuzu,

admız/adresiniz/telefon numaranız ile birlikte aşağıdaki adresegöndermeniz yeterli olacaktır:

"Murat Gülsoy, [email protected]

40

Page 43: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

sisdüşleri

GİYOTİN

ergun kocabtytk

Trampetlerin gerilimi tırmandıran asabi sesi, meydana birikmiş kalabalıktan yükselenbuharımsı gürültüyü aniden bastırdı. Her şey bu aniden içinde olup bitiverdi. Kuşkusuzolayın üzerimizdeki etkisi çok daha uzun bir süre devam ediyordu. İnfazıngerçekleştirilme hızıyla, biz ibret alması gerekenler üzerindeki etkisinin süresi arasındaters bir orantının olduğu yetkililerin de dikkatini çekmiş olmalıydı. Bunun sebebini uzunuzun düşündüm. Bir kere yöntemin teknik özellikleri çok önemliydi. Yukarılardan gelipmahkumun boynuna inen bıçak öyle keskin ve öyle hızlıydı ki, onun şöyle bir farkedilişi,olayı basit bir boyna inmeden çıkarıp, onu bıçağın boyna doğru emilmesinedönüştürüyordu. Yerçekimi adeta ilahi bir nefes olarak algılanıyordu, ense ise onu yutanbir ağız. Öte yandan hareket halindeki bıçağın üzerine düşen ışığın parlak yansımasıgözleri kamaştırıyor, bu da onu bir giyotin olmaktan çıkarıp, Göklerden yüreklerimizeinen bir yıldırım haline getiriyordu.

Kesinlik ve hız; bu iki unsur çok önemliydi ve birbirlerini bütünlüyorlardı. İnfazın gözaçıp kapayana değin kısa bir zamanda gerçekleşmesi, olayın hafızalara tam anlamıylakaydedilmesine engel oluyordu ve aynı sebeple bu kritik an hatırlanmaya çalışıldığı herseferinde mevcut bilgiler, başka bilgilerle takviye edilerek yeniden yazılıyordu. Böylecean bir tohum gibi belleklerde çimleniyor; ruhun derinliklerine kök salıyor ve giyotinigöklere doğru uzanan efsanevi bir ağaca dönüştürüyordu.

Bir başka önemli nokta da Adalet tanrısına sunulan kurbanların, sepete yuvarlananbaşlarında, bedenden koptukları an durmuş bir saatin akrep ve yelkovanları gibi sizebakan gözler. Bu gözlerde tüm acılan uyuşturan narkotik bir şaşkınlık, sanki izleyenlerinüzerinde fizikötesi bir merak uyandırıyor ve bu da bilmedikleri bir Gerçeğin tanığı olarakkurbanın ve buna sebep olan giyotinin kutsanmasına sebep oluyordu.

Kafanın koptuğu anın üzerimizdeki etkileri yaşam boyu devam ediyordu; etkilerin sebebiolan an ise düşünülmeyecek kadar korkunç bir an olarak daima düşünce dışınaatılıyordu. Dolayısıyla ölüm yaşamda değil de yaşamın ötesinde bir yerde gerçekleştiği,daha doğrusu bir ölümden çok bir aydınlanma olarak "yaşandığı" için giyotinle idamedilmek, insanda Adalet Tanrı'sına karşı bir saygı uyandırıyordu.

Bu arada bir şey daha var ki bunu öğrenmek hayatıma maloldu, o da şu: Şimdiye kadaranlattıklarımın gizli bir tarikatın sırrıymışçasına saklı kalması gerektiği.

41

Page 44: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

Io

HAYALET SEVGİLİ

yasemin sarıkaya

Kış mevsiminin şehri terk etmeye direndiği soğuk bahar günlerinden biriydi. Islakyaprakların üzerinde tartı aletinin yanında oturan küçük kıza para verip saçlarınıokşamıştım. O 'nu tanıdığım soğuk bahar gününde.

Şehrin kalabalık bir merkezinin dar sokaklarından birinde, bir dairenin üzerinde isimolmayan zilini çaldım. Yanyaııa bitişik apartmanlardan birinin zilinde isim olmayandairesinin kapısı açıldığında, gerçekliği yitirdiğim başka bir dünyaya geçtiğimi anlamıştım.Ocakta altı kısılmış çay kaynarken (çay sevdiğimi biliyordu) ve odayı kaplamış tütünkokusundan sarhoş halde içeri adım attığımda O bunu yıllardır biliyordu sanki. Ve ben, neolduğunu kestiremediğim ve gözümün önünde kurgulanan bu düşle gerçek arası şeyleriyaşamım boyunca beklediğimi dehşetle ayırdediyordum. Yıllardır hayatıma gireceği bu anıbeklermişçesine ne söylemesi, nasıl gülmesi gerektiğinden emindi. Korkarım teypten gelenmüzik, cama vuran yağmur damlaları ve hatta bu mevsimde bu hava özenle hazırlanmış birdekorun parçalarıydılar. Gözlerimden iliklerime kadar sızarak tüm benliğimi elegeçirdiğinde haince biliyordu: Bu, kurallarını O 'nun koyduğu düşle gerçek arası bir oyundu.

Aradan ııe kaçlar zaman geçti, haftalar-aylar-yıllar birbirini nasıl izledi hatırlamıyorum.Kimselerin yüzünü görmediği, sesini işitmediği hayalet sevgilime ulaşmak için şehrinkalabalık merkezlerinden birindeki evine doğru koşarak ilerliyordum. Birbirine bitişikapartmanlardan birinde, zilinde isim olmayan dairesinin kapısına ulaştığımda, orada başkabir isim yazdığım dehşetle farkediverclim: Elektrik mühendisi Muammer bilmem ne.

Komşularına sormadım nereye gittiğini. Sanki "burada öyle biri hiç oturmadı. HandanHanımlar (Muammer Bey'in karısı) yıllardır bu dairede oturur. İki de kızları var, biri şimdiüniversiteyi kazandı ................ " gibilerinden bir şeyler anlatacaklarını biliyordum.

Bir oyundu O 'rıunla yaşadıklarımız. Bu dünyanın dışında, üçüncü bir boyutta, alacakaranlıkkuşağında bir yerlerde yaşanmış bir şeyler. Kimseler görmemişti claha önce O 'nu, O 'nu vebeni. Kimseler bilmezdi, ben severdim birini ama kimi? Nereye gittiğini kimseleresoramadım bu yüzden. Yaşadıklarımızın gerçekliğini onaylayacak ne bir park bekçisi, ne birdolmuş şoförü, ne bir çımacı, ne de bir sokak satıcısı vardı.

İşte bu yüzden, sisli şehir caddelerinde, köy mezarlıklarının tarlalarla kesiştiği boşluklarda,çocuk parklarında ve kurgusu boşalmış lunaparklarda, sandalyeleri ters çevrilmişmeyhanelerde O'nu arayıp durdum günler ve gecelerce. Belki de tüm bunlar uyku ileuyanıklık arası türden bir hayaldi.

42

Page 45: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

ebedi siyah

ÖZER HOCA

murat gülsoy

1984 galiba. Ya da 85Mevsim kış. S a h i lkahvesindeyiz,kalabalığımız neşeli,kaygısız, her gün yeni birmacera. Çocukluğumu/ve ilk gençliğimiz birt ü r l ü a n l a mveremediğimiz b i rkaranlığın gölgesindeBu sahil kahvesi ayınöteki yüzü. Biz yine de-ş e n , g ü l ü y o r u zdurmadan. Bir bensöylüyorum, bir diğeri..O sırada orta yaşlı biıadam kalkıyor ayağa, "negüzel gençler" diyor"havada bulut diyorlarg ü l ü y o r l a r " . . . Öncetedirgin olup susuyoruzEvet, çayımıza kanyakk a r ı ş t ı r m a y ı , yasakkitaplar okumayı vesevdalanmayı biliyoruzartık, fakat hâlâ mahcupfakat hâlâ utangaç veümitliyiz. Sonra berabergülüyoruz...

O, Özer Hoca'ydı.

Sonra yıllar y ı l l a r aeklendi. Aramızdaki yaşve kuşak farkına rağmeniyi arkadaşlar olmuştuk.Güzel bahar akşamlarını,soğuk kış gecelerine kısa sohbetler, beklenmediknükteler ve resimler ye karikatürler ve hikâyelerlebağladık. O hep aramızda, yanımızda yöremizde biryerlerimizdeydi. Tersanede başlayan Akademidedevam eden daha sonra orta okulda bir resim hocasıolarak can çekişen hayatını bizimle paylaşmıştı.Kocaman bir tebessümle...

Ben ? Ben de paylaşmıştım elbet. Acemi ve hevesliresimlerimi O'na gösterirdim. Cesaret verirdi, çokçabeğenmese de. Doğa ve sanattan bahsederdi.Renklerden, çizgilerden ve geometriden. Ben öyküyazmaya çalışırdım bir köşesinde yalnızlığımızın, o

bir şeyler çiziktirir,eskizler yapardı.

O başka bir adamdı.Hüsamett in A l b a y 'ımızdı. Muhsin Bey'imizdi. Aslında hep-sinden fa rk l ı , nevişahsına münhasır biradamdı.

Tanıdığımız en iyiressamdı. O resimsergisini hatırlıyorumş i m d i . S a h i l d e narkadaşları , okuldanöğrencileri... kırık dökükbir adam. Fakat herzaman bizim için apayrıbir adam. Çünkü onuh i ç b i r z a m a nbilemediler. Süslü sanatd e r g i l e r i o n d a nbahsetmedi. Ne de resimeleştirmenleri... Bu belkide O'nu Özer Hocay a p a n d e ğ e r l e r i nzorunlu bir toplamıydı.Ç ü n k ü O oyunuk u r a l l a r ı n a g ö r eoynamamıştı, belki deoynayamamıştı. O'nuaralarına almamışlardı.

Ve O artık aramızdadeğil.

Geride tualler, boyalar, ebrular, karakalem acılar vehüzünlü bir tebessüm bırakarak açık denizlerdenöteye, uzak bir yolculuğa çıktı. Geçen gece birçoklarının dilek tuttuğu ah, kayıp giden yıldız onunyolunu aydınlatıyor şimdi.

Sanırım, bir çok geceler, karanlığın içinden bellibelirsiz bir şeyler fısıldayacak kulağıma... Duyacağımdeğil mi!

43

Page 46: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-kimsesiz çığlık-

UZUN EŞEK KORKUSU

bayram keten

Çocukken oynamaktan korkardımbu yüzden arkadaşsız büyüdüm benbir tavuğu gölgesinin takip etmesi gibitakip etti bu belalı duygu beni

Oyun korkumu anladığım şu günlerde çocukluk günlerime geri dönüp uzun eşekoynamak istiyorum. Beş taş ve misket.Yine de hâlâ korkuyorum doktorculuk, itfaiyecilik, evcilik veya askercilikoynamaktan.Ne bir gün doktor ne de bir kadına koca olabileceğim değildi korkumÇocukken de korkmazdımuzun eşeğin eşeği olmaktan.

II

Hangi korku delirtebilir insanı

Aynı kabusla uyanırdım çocukkenEvcilik, askercilik gibi bir oyuna başlamışım; oyun bitmek bilmiyorben bitirmek istiyorum oyun arkadaşlarım istemiyoronlar istiyor ben istemiyorumbitiş kuralları belirlenmemiş bir oyunbir facia, birisinin ölümüyle, bitiyordu zihnimdekorkuyordum herhangi bir oyuna başlamaktan

Şimdi o yüzden çok seviyorum kumarısatrancı ve futbolu. Oyunların en kolayını

III

Parklardan, çocuk yuvalarındaniki çocuğun yanyana gelip sonunu konuşmadıklarıbir oyuna başladıkları her yerdenkan göreceğim korkusuyla geçiyorum

şaşarak bunca felaketten nasıl kupayı kurtulunduğuna

44

Page 47: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

başka bir dünya

TAKSİDE

kaan yazıcıoğlu

Summer is gone, I remember it past...Tom Waits

Salı gecesi, her hafta olduğu gibi, biraz geç çıktımişten. Beyoğlu'na doğru yürüyüp, bir yerde oturup birkaç kahve içeyim, bu arada da yağmurun dinmesinive trafiğin dağılmasını bekler, sonra kalkar evegiderim demiştim. Her zaman gittiğim küçük cafe,biraz tenha idi, kahvemi isteyip oturdum. Bir dergiaçtım. Okudum, yağmur, teneke tenteye vuruyor,dinmiyordu. Kahveye bir genç çift, sonra cam gözlüyaşlı bir adam, sonra beş kişilik gürültücü bir grup,girdiler aynı şekilde çıktılar. Bana pek kimse bakmadı,ben de zaten ne yabancılarla konuşacak, ne de birtanıdığa rastlayıp yarenlik edecek halde değildim,son derece yorgundum, üşengeççe oturdum, herkesgidip küçük cafe tamamen boşalınca saatinneredeyse iki olduğunu farkettim. Okuyacağım birşeyde kalmamıştı ve yağmur hala dinmiyordu.Hesabı getirip masaları toplamaya başladılar. Müzikkapatılmıştı. Toplandım, ödeyip çıktım. Yağmurbirden sırılsıklam ediverdi beni. Artık dolmuşabinmek için Taksim'e kadar yürümeyeceğime kararverip, pavyonların önünde müşteri bekleyentaksilerden birine yöneldim. Pek adetim değildir,içinde dört kişinin oturup sohbet ettiği bir arabanınkapısını açtım. Serbest olduğunu söyleyip indiler.Yeşilköy'e kadar gideceğimi söyleyip bana indirimyapmasını istedim şoförden. Arabadan inenarkadaşları kaldırımda bir saçağın altında durmuşbize bakıyorlardı. Veremeyeceğim kadar yüksek birpara istedi önce. Biraz daha pazarlık edip anlaştık.Gündüz tarifesiyle taksimetreyi açtı. Bu sıradaarkadaşlarına bir şey sordu, tam duyamadım ama,onu onayladılar, önümdeki cam dışarıdanbuğulanmıştı, ne kadar silsem de göremiyordum.Yine de arasıra camın kenarına düşen ayrıntılardankendisine söylediğim yolu izlediğini çıkardım. Pekkonuşmuyordu. Teypten 70'li yılların daha önce hiçduymadığım parçalan çalmaya başladı. Uzun süredirdinlememiştim, Orhan Gencebay'dan "Batsın BuDünya"yı aklımdan geçirdim. Bir süre sonra çalmayabaşladı. Yan camdan sokağın karanlığı içindekipırıltılarını seyrediyordum. Adam hızlı, ama temkinlikullanıyordu. Zaten yol da boştu. Bana bir sigara

uzattı. Hiç bir şey demeden aldım. Uzatıp, çakmağıtuttu burnuma doğru. Biraz geri çekmesinisöyleyecektim ki sigaramın yandığını gördüm, o dabir sigara içiyordu. Zeytinburnu'na gelmiştik. Osessizlikte, halimden o kadar memnundum ki, buşekilde ömrümün sonuna kadar yolculuk edeceğimidüşündüm. İstanbul'un dış surlarının önünden geçtik.Radyo, anonssuz, birbiri ardına parçalar çalmayadevam ediyordu. Evde dinlemeye devam etmek içinışıklı göstergesine bakıp, istasyonun frekansınıezberledim. Adama dönüp, çok iyi bir istasyonolduğunu söyledim, daha fazla bir şey söylemedi,baştaki pazarlıktan ötürü bana kızgın olduğunudüşünüp içimden ona küfrettim. Pavyonun önündedaha birçok arabanın arasında onunkine binmiştimve haline şükretmiyordu. Hızla beyaz bir Impala'nınyanından geçtik, o arabaları çok sevdiğim için hayalettim; yağmur Impala'nın uçak kanatlarını yıkıyor,araba yaylanarak asfaltın üzerinde yol alıyordu.Sonra gece karanlığında bütün bunlarıngörünemeyeceğini düşünüp yanlış bir hayalkurduğumun farkına vardım. Ne olduğunu tam olarakbilmiyorum, bir şeyler söylemek için şoföredöndüm, yüzü yoktu. Orada tamı tamına bir beyazboşluk gördüm. Yıllar önce gördüğüm bir karikatürüanımsadım, evinde ciltlerle kitabın arasındaşöminenin önünde yalnız başına bir koltuğagömülmüş oturan bir adam vardı, yüzü çizilmemişti,altında 'Aktör Evinde' yazıyordu, bu beni çoketkilemişti, neden bilmiyordum, şoförün de yüzüolmadığını görünce anladım; yanlış bir tasavvurhepsi, gece görülebilen beyaz bir Impala gibi. Yerlebir edilmiş ve yerine ot dikilmiş Kazlıçeşme'dengeçiyorduk, ortadaki Yeşil Cami'ye dokunulmamıştı,bir grup insanın bir cenaze namazı kıldığını gördüm.Y a ğ m u r a l t ı n d a k ı l ı n m a m a l ı , ded iğ imidüşünüyorum, sonra bunun üzerine de kafayormaktan vazgeçtim, hem gittikçe uzaklaşıyordukonlardan. Başımı çevirip şoföre baktım, sigaraistediğimi düşünmüş olacak, bir tane daha uzattı, bende hiç itiraz etmeden aldım, yine çakmağınıburnuma yaklaştırarak yaktı. Sustuk. Ataköy'ünönünden geçiyorduk. Bir çok insanın yolunkenarında toplanmış, çoluk-çocuk birşeylerbeklemekte olduklarını gördüm. Ne beklediklerini

45

Page 48: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

başka bir dünya

sordum kendi kendime, gece vakti, üstelik hepsi deıslanıyorlardı. Aralarından bazılarını tanıyormuşumgibi geldi. Şoförün dediğine göre gece vakti bazenburalardan bir satıcı geçermiş, satıcı pazı satarmış,bazen bir kaç çocuğu ödeme olarak kabul ettiğini,bunun çocukların bir uydurması olduğunu, amaböyle bir alış-veriş olmazsa kimsenin gece vakti yolkenanna çıkmayacağını anlattı bana. Yüzü olmayanbir adama göre ne kadar çok şey bildiğini düşündümkendi kendime. Pazı otunun alınmasının sebebi ise,herkesin mutfakta bununla yemek yaparken verdiğibir görüntü varmış, bunun diğerlerininkiyle birleşipbirşeyler olacağını anlattı. Amaç işte bu görüntüyüoluşturmakmış. Ben de o görüntüyü düşündüm.Neden sonra, nasıl oldu bilmem, onları artık çokgeride bırakmış olmamıza karşın, arkalarda bir yerdele marchant de sable est arive, satıcının geldiğinigördüm. Şoför yeniden sustu, onunla beraber bende.Yeşilyurt'a gelmiştik. Bomboş yolda bir kırmızılambaya yakalandık; şoför durdu, kırmızı lambayabaktım, bir adam, sanırım bir palyaçoydu o, hattatanıdığım bir palyaço, yaya geçidinin önünde dansetmeye başladı. Şoförün sigarasından derin nefeslerçekerek onu seyrettiğini duyuyordum, onu şaşırtmakiçin hızla dönüp baktım, bir an sadece sigarayıgördüm, sonra sigarada bir ateş böceği gibi soğuk biralevle yanıp, söndü. Yeşil ışık yanınca palyaçoyu ezipgeçtik, şoföre bunun pek o kadar gerekli olmadığınısöyledim, bana istediğimi yapabileceğimi, benisuçlamayacağını söyledi. Yağmurun şiddetlendiğinifarkettim, içimde müthiş bir öfke birikti, pencereyiaçtım, içeriye su doldukça şoför bana kapamamısöyledi, ayaklarım iyice su içinde kalıncaya kadarkapamadım, şoför bana baktı, ve böyle şeyleryapmak için daha erken olduğunu, ikimizin de çokgenç olduğumuzu söyledi. Evin önüne gelmiştik. Tambana söylediği kadar, ikiyüzellibirbin türk lirasını onaverip indim. Merdivenleri çıkarken o geceanlamadığım şeyleri birbir gözden geçiriyordum.Kapıyı açıp salona girdim, pencereden dışarıbaktım, sarı taksi köşedeki polislerin önündengeçerek kayboldu. Polisler uzun adımlarla benimevin önüne kadar geldiler, şimdi aşağıdan banabakıyorlardı. Camın ardında kendimi güvenlihissedip, ben de onlara baktım; apartmanın kapısınadoğru yürüdüler. İçeriden orta yaşlı bir adam çıktı.Aralarında beni göstererek bir şeyler konuştular.Sonra polislerden biri adama bir tokat attı, iki polisadamı dövmeye başladılar. Perdeyi kapayıp içerigirdim. Bazı şeylere inanmakta güçlük çekiyordum.Bir rüyadaki gibi dedim kendi kendime, şimdivıyanmak isteyeceğim ve herşey bitecek, ama uyanmaistemi de rüyanın bir parçası olabilir, o zaman rüya

bitene kadar beklemek gerekir, beklemeye başladım.Bir yandanda cenazeyi gördüğüm zaman şoförünbana birşeyler söylediğini, ama onu dinlemediğimihatırladım, öldüğünü varsay, demişti bana. İşte bugördüğün senin cenazendir, o zaman her şeyikolayca anlayabilirsin. Oradan uzaklaşmak istedim.Uzaklaşıyorsun ya dedi bana. Daha sonra palyaçoyugördüğümüzde, onun ölümüne üzülmemiştim, eğeröldüyse onu ezdiğimizde, çünkü şoför banaaçıklamıştı: "Bak, işte o senin buralarda dolaşanhayaletin" hemen her köşe taşına sindi, ve hepsinitek tek geçmek zorunda, senin her sabah ve akşamyaptığın bu yol, Taksim'e kadar yakındanbakıldığında insan gözünün görebileceği ne kadarçok şey olduğunu düşünebiliyor musun? Ne çokdüşünce sinmiştir bu yollara. Seni buralardançıkarmak için hayaletin yol boyunca dolaşıp gelengeçen arabaları ve köpekleri endişeye düşürüyor,onun her an bir yerde takılıp kalacağını ve yolunTaksim'e kadar olan diğer kısmının herkes içintehlikeli hale geleceğini düşünüyorlar. Onlar için netehlikem olabilir diye düşünüyorum şimdi. Misafirodasından içeriye kendi odama geldim, bilgisayarınönündeyim ve gördüklerimi uyanınca unutulan birrüya gibi daha sonra unutmamak için yazıyorum,ölmek için erken olduğu kadar, yolun diğer kısmındayaşayan insanlar iç in, zararsız olduğumudüşünüyorum. En azından hayaletim taksi tarafındanezildi, bu da teselli vermeli o zaman. Hatırladım:kırmızı ışık yandığında, palyaçoyu görmeden önce,yağmur bir an bastırmıştı. O kadar yorgundum ki,yolda hiçbir kaza yapmadığımız halde, o cenazedemiştim kendi kendime, benimki olsaydı bile bunapek üzülmezdim, -yağmur artık arabanın kaportasınıdövüyordu- kırmızı ışık hiç sönmeyecekmiş gibiyanıyordu, ben de, o sonsuz anda, birden herşeyigörebildiğimi hissetmiştim. Tuhaf bir alış veriş içingece vakti yağmurun altında bekleyen insanlar,mutfaklarında tadını bile hatırlamadığım birşeypişirecekler, ve onlar her evde, her akşamtekrarlanacak bu yemek için aynı şeyi yapıyorlar busayede birbirlerini görebiliyorlardı. Ben de beyazbir Impala görmüştüm, daha fazla düşününce onunamcamın beyaz Impala'sı olduğunu anlıyorum, gecegörünebilmesinin anlamı bu olsa gerek -şimdi kimbilir hangi hurdalıkta çürüyen bir Impala'ya ne kadarçok düşünce sinermiş meğerse. Birazdanuyuyacağım, uyandığımda okur, rüyamı hatırlarım,belki bu rüya bana başka görüntüleri düşündürür.Ama, şimdi susmalı; çünkü yağmurun sesini duymakiçin bazen susmak gerekir.

46

Page 49: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

-karanlıkta kızıl-

TEREDDÜTLER LEKESİ ONU YAZ

halil ibrahim özcan

durmadan tekrarlanırken kaybettiğimiz gövdeleracemi bir boynu yaratabildim sonundamutlu olduğum bir anda susturabileyim diyekurulmuş bir hayata düştü iki camdan dudak

bire bin aksine küfrün levhasıbir göçmen budalalık sonunda yaban elde dikine saplanmışrehinem gene yalnız kaldı gene eski umudunda aranıp durdu

ters havada yenildi iki nefesgam tufanlarıyla caydım göğsümün boşluğundanahşap gölgeler daha uzamamıştı

47

Page 50: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

HAYALET GEMİİki Aylık Dergi

Sayı 20 Eylül 199440000 TL KDV Dahil

Sahibi

TEKNOFİLTeknoloji Tasarım Limited Şirketi adına

Adnan KURT

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Sedef ERKMAN

Yazı Kurulu

Sedef ERKMANMurat GÜLSOY

Nazlı ÖKTENPınar TÜREN

Halide VELİOĞLU

Katkıda Bulunanlar

Fulya ASLANCoşan BORA

Çiğdem ÇALKILIÇAyşe DÜZKAN

Cüneyt A. GENÇElvan GÖKSEL

Yelda KARATAŞBayram KETEN

Ergun KOCABIYIKAli Hakan MUŞTU

Halil İbrahim ÖZCANYasemin SARIKAYAKaan YAZICIOĞLU

Kapak Tasarımı

Yalçın KARACA

Yazışma Adresi

Murat Gülsoy

[email protected]

Eğer Hayalet Gemi ileilişki kurmakistiyorsanız...

Herhangi bir evin loşodalarından birindegözlerinizi kapatın.

Ve karanlıkta bir koltuğakendinizi bırakıp,geçmişi ve geleceği

veen önemlisi bugünü

düşünüp sorular sorun.Sonra

yaklaşmakta olanHayalet Gemi ' yi

düşleyin.

Ya dabize yazın.

48

Page 51: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,
Page 52: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oBaşka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

Kalitenin yıldönümüYıl l 957

Türk insanı ağır koşulları zorluyor.

Kaynakları verimli kullanabilmek için

azmi elden bırakmıyor. Ve

Türkiye'de seramik üretiminde

endüstrileşmenin ilk adımı küçük bir

kasabada; Çan'da atılıyor.

Yı l l 994Değişen dünyada kaynaklar azalırken

ihtiyaçlar artıyor. Kalitede süreklilik ve

ekonomik üretim önem kazanıyor.

Ürün kalitesi yanında üretimde yüksek

kalite, yüksek verimlilik, düşük maliyet

ve tüketici tatmini aranıyor.

Ve Çanakkale Seramik2000'li yıllara

güvenle koşuyor..Dünya pazarlarındaki yerini genişletirken

TS-ISO 9001KALİTE GÜVENCE SİSTEM BELGESİ*

ile üretimin her aşamasında

kalitesini onaylatıyor.