av. zİynet ÖzÇelİk İle rÖportaj...oğlan, Şeyh bedrettin, baba İshak gibi anadolu...

14
2017/2 | Hukuk Gündemi 47 AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ Av. Seher Kırbaş CANİKOĞLU Stj. Av. Adalet ERDAL Stj. Av. Kübra DEMİR Stj. Av. Ayşe Umay ÖZLER Türkiye Tabipler Birliği hukuk danış- manı ve sağlık hukukçusu Avukat Ziynet Özçelik ile çok samimi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Öncelikle sizi kişisel olarak tanımak isti- yoruz. Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocuk- luk geçirdiniz? Hukuk fakültesine kadarki eğitim sürecinizden bahseder misiniz? Bu dönemde hak, hukuk, adalet vb. gibi mese- lelere dair algılarınız nasıldı? Ben Burdur’un bir merkez köyünde şimdiki adıyla Kumluca’da (eski adı Soğanlı) doğdum. Mutlu bir çocukluk geçirdim. Elektriğin, asfalt yolun, telefonun olmadığı bir dönemdi. Tek bir öğretmenimiz vardı. 38 kişinin bir arada olduğu sınıfta okuduk. Ama o koşullarda oldukça şey öğrendik. İlkokul öğretmeni- miz öğretmen okulu mezunu ve aydınlık düşünceleri olan bir öğretmendi. Bizim her gün derse başlamadan önce bütün sınıfların katıldığı yarım saatlik bir iletişim bölümümüz vardı. Her öğrenci mutlaka bir haber söylemek zorunaydı o güne dair. Köyden, ülkeden, şehirden ya da dünyadan olabilirdi. Herkes o an neyi önemsiyorsa onu söylerdi. Kimisi ineğinin yavruladığını anlatırdı kimisi de kardeşinin doğduğunu. Çok iyi hatırlıyorum Âşık Veysel ölmüştü, onun ölümü paylaşılmıştı o dönem. Dünyada bir şeyler oluyordu. Onları dinleyip onları aktarıyorduk. Dolayısıyla aslında bizim bir toplum içerisinde yaşadığımızı, bir gezegende yaşadığımızı duyumsatan, anlatan bir yöntem uyguluyordu sanırım. Aile- min paylaştıkları dışında benim için temel şey ilk öğretmenimin bu dersiydi diyebilirim. Bu dönemde hak, hukuk, adalet gibi meselelere dair algım sanıyorum birinci olarak babamdan ve annemden başlıyor. Çünkü onlar da kendi köyümüzde ve çevremizdeki olup bitenlerle ilgili insanlardı. Kendileri dışındaki insanların bireysel ya da ortak sorunlarıyla ilgiliydiler. Dolayısıyla da o tarihte köyümüz başka bir köyün mahallesiydi. Kum ocakları, toprak ocakları

Upload: others

Post on 06-Mar-2020

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

2017/2 | Hukuk Gündemi 47

AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ

Av. Seher Kırbaş CANİKOĞLU

Stj. Av. Adalet ERDAL

Stj. Av. Kübra DEMİR

Stj. Av. Ayşe Umay ÖZLER

Türkiye Tabipler Birliği hukuk danış-manı ve sağlık hukukçusu Avukat Ziynet Özçelik ile çok samimi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Öncelikle sizi kişisel olarak tanımak isti-yoruz. Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocuk-luk geçirdiniz? Hukuk fakültesine kadarki eğitim sürecinizden bahseder misiniz? Bu dönemde hak, hukuk, adalet vb. gibi mese-lelere dair algılarınız nasıldı?

Ben Burdur’un bir merkez köyünde şimdiki adıyla Kumluca’da (eski adı Soğanlı) doğdum. Mutlu bir çocukluk geçirdim. Elektriğin, asfalt yolun, telefonun olmadığı bir dönemdi. Tek bir öğretmenimiz vardı. 38 kişinin bir arada olduğu sınıfta okuduk. Ama o koşullarda oldukça şey öğrendik. İlkokul öğretmeni-miz öğretmen okulu mezunu ve aydınlık düşünceleri olan bir öğretmendi. Bizim her gün derse başlamadan önce bütün sınıfların katıldığı yarım saatlik bir iletişim bölümümüz vardı. Her öğrenci mutlaka bir haber söylemek zorunaydı o güne dair. Köyden, ülkeden, şehirden ya da dünyadan olabilirdi. Herkes o an neyi önemsiyorsa onu söylerdi. Kimisi ineğinin yavruladığını anlatırdı kimisi de kardeşinin doğduğunu. Çok iyi hatırlıyorum Âşık Veysel ölmüştü, onun ölümü paylaşılmıştı o dönem. Dünyada bir şeyler oluyordu. Onları dinleyip onları aktarıyorduk. Dolayısıyla aslında bizim bir toplum içerisinde yaşadığımızı, bir gezegende yaşadığımızı duyumsatan, anlatan bir yöntem uyguluyordu sanırım. Aile-min paylaştıkları dışında benim için temel şey ilk öğretmenimin bu dersiydi diyebilirim. Bu dönemde hak, hukuk, adalet gibi meselelere dair algım sanıyorum birinci olarak babamdan ve annemden başlıyor. Çünkü onlar da kendi köyümüzde ve çevremizdeki olup bitenlerle ilgili insanlardı. Kendileri dışındaki insanların bireysel ya da ortak sorunlarıyla ilgiliydiler. Dolayısıyla da o tarihte köyümüz başka bir köyün mahallesiydi. Kum ocakları, toprak ocakları

Page 2: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

48 Hukuk Gündemi | 2017/2

başka bir köy tarafından işletiliyordu. Ama siyasal görüşleri farklı olduğu için iki köy de başka partilere oy veriyordu ve diğer bağlı olduğumuz köyde iktidardaki parti çoğunluk olduğu için bize elektrik, yol vs. hep geç geldi. Üretim ve tüketim kooperatifleri kurulmuştu o dönem. Bu kooperatiflerden yararlandırmıyorlardı, üye yapmıyorlardı.

Babamın onlarla mücadelesi yıllarca sürdü. Davalar açtı uğraştı, ilgili yerlere başvurdu annemle birlikte. Dolayısıyla ben aslında evimizin içinde gördüm. Haksızlıklara karşı ailemde hep bir hukuk arayışı vardı ve bu hukuk arayışı aslında bireysel olarak doğrudan bize yönelmiş değil, oradaki genel toplumu ilgilendiren bizi de içeren haksızlıklara karşı bir hak arayışıydı. Dolayısıyla onları görerek büyüdüm; 12 Eylül olduğunda da ben ortaokulu bitirip liseye baş-lamıştım. Çevremizde çok fazla gözaltılar oldu. Benim tanıdığım insanlar işkence gördüler, gözaltına alındılar ve aileler ne yapacaklarını bilemiyorlardı. O zaman bir avukatın çok önemli olabileceğini anlamıştım. Yalnız o haber alabiliyordu, yalnız o belirli bilgilere ulaşabiliyordu. Dolayısıyla da aslında ikinci kırılma noktam bu mesleği seçmemde o dönemdir. Ama şunu da söylemem lazım ben henüz ilkokula başlamadan, kendi ailemde düşüncelerini söylemeye karşı yönlendirilmiştim. Tırnak içinde o tarihlerde kız çocuklarına ayrımcı davranılmasına rağmen bizde o yoktu, aile içinde herkes kendi düşüncesini ifade edebilirdi. Bu, aile büyükleri, dedeler, babaanneler tarafından biraz garip karşılanmakla birlikte, herhalde konuşmaların iç tutarlılığıyla birlikte bu çocuk avukat olacak diye o tarihten bir yönlendirme vardı. Dolayısıyla bütün bunların birleşimiyle bu mesleğe doğru yönlenmiş oldum.

Hangi hukuk fakültesinde okudunuz? Fakültedeki ilgileriniz ilişkileriniz gündemleriniz nelerdi? Etkilendiğiniz hocalar kimlerdi?

Ankara Hukuk Fakültesinde okudum. Bizim zamanımızda zaten 3 tane hukuk fakültesi vardı. Ankara, İstanbul ve İzmir’deki hukuk fakülteleri. Diğerleri açılmışsa da henüz öğretimde değildi hatırladığım kadarıyla. Hukuk fakültesinde benim için en çarpıcı ders İdare Hukuku dersi olmuştu 2. sınıfta. Yıldırım Ular o dönem hocamız olmuştu ve diğer hocalarımızın aksine güncel bir temayı söylüyordu ve ona ilişkin düşüncelerimizi soruyordu, tartışmamızı istiyordu. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu hocanın dersi kaynattığını, aslında hiçbir şey anlatmadığını düşünüyordu.

Diğer hocalar da normal müfredatı anlatıyordu; ancak Yıldırım hoca öyle yapmıyordu ve bütün eleştirilere rağmen dersi böyle işlemeye devam ediyordu ve ben hukuk fakültesine geldiğimde 1982’ydi ve 12 Eylül cuntasının en kararlık olduğu zamanlardı. Bir de Borçlar Hukuku hocası Ahmet Kılıçoğlu vardı. Yıldırım hocayla kesinlikle tarzları farklıydı ama dersi önemsemesi, dersi aktarırkenki berraklığı, titizliği benim için çok dikkate değerdi. Daha sonra İş Hukuku dersinde Sarper Süzek benim için değerli hocalardan biriydi. Fakülte dışında çok farklı bir ilgi alanım yoktu. İçinde yaşadığımız toplumsal koşullar, siyasal gündem yoğun bir biçimde ilgi alanımızdaydı ve bu nedenle o dönemi öyle geçirdik.

Avukatlığa başlarken ilk beklentileriniz nelerdir? Neden avukatlığı seçtiniz?

Avukatlığı seçmemin nedeni başlangıçta aktardığım gibi çocukluğumdan itibaren çev-remde gördüğüm haksızlık, ayrımcılık, adaletsizlikti. Öyle yaralayıcı bir şey ki… İnsanları yoksulluktan daha fazla yaralayabiliyor. Dolayısıyla bunların giderilmesini sağlamak, insanları ve toplumları iyileştirebilmektedir. Bunu görmüştüm ve hak arama sürecinde o insanların

Page 3: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

2017/2 | Hukuk Gündemi 49

yanında olabilmek ve ayrımcılığa karşı bir mesleki faaliyet yürütmek, doğrusu çok ilgimi çekmişti. Hukuk fakültesine girerken de avukat olacağım düşüncesiyle girmiştim. Hukuk fakültesi dışında da, tercihlerimde başka bir fakülte yoktu zaten. İlk başta dersler çok zor geldi tabii. Bazı dersleri anlamakta güçlük çektim.“Ya acaba doğru tercih miydi?” diye her öğrenci gibi sordum kendime. Özellikle Roma Hukukuyla ilgili, “nasıl bağdaştıracağız bunu” diye düşündüm.

Bitirdikten sonra bir şey fark ettim. Ben hâlâ hukuk eğitimimizde çok önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum kendi adıma. O eksiklik: hukuk tarihinde ciddi bir anlatım eksikliği var ve buraya özgülenmediğini düşünüyorum. Neden böyle düşünüyorum? Biz Anadolu’da yaşıyoruz değil mi? Resmî tarih söylemlerinin dışına çıkabildiğimizde Yunus Emre, Karaca-oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları görebiliyoruz. Aynı zamanda bu Anadolu’da birçok büyük uygarlık yaşamıştı ve o büyük uygarlıkların inanılmaz hukuk sistemleri vardı. 3000 yıl önce Hititlerde, Sümerlerde, Akatlarda belki de Roma Hukuku’nda bile olmayan kadın-erkek eşitliği, eşit ücret meselesi, ölüm cezalarının kaldırılması, başka ülkelerde ölüm cezası varsa o ülkeden biri sığındığında onun iade edilmemesi gibi o kadar çok düzenleme var ki. Biz bunların hiçbirinden haberdar olmadan bu fakülteyi okuduk. Ben tabii ki Roma Hukukunu, Medeni Hukuk ve onun gelişimini önemsiyorum. Bunları bilmemiz gerekiyor ama esas bizim doğup büyüdüğümüz topraklarda eski zamanlardan beri yaşayan uygarlıkların biriktirdiği hukuk birikiminden haberdar olmamız gerekir. İnanıyorum ki hukuk fakültesine herhangi bir öğrenci başladığında ona, Anadolu’da yaşamış eski uygarlıklar, onların hukuk düzenleri ve bize bıraktıkları hukuk birikimleri anlatılsa ve bunun üzerine güncel hukuk anlatılsa, öğrencinin aklında hukuk bilgisi daha kolay yerleşir ve bütünlük sağlanır. Dolayı-sıyla da bu noktada belki de bizim bu ilk karşılaştığımızda yaşadığımız “acaba doğru yerde miyiz?” sorumuz, hücrelerimize dolan eskiden beri gelen bilgilerden gelen eksiklik diyebiliriz.

Çok sevdiğim bir Türk Hukuk Tarihi hocamız Ahmet Mumcu’yu anmadan geçmeyeyim. Ona söylenecek hiçbir söz yok, çünkü mükemmel bir hocaydı. Keyifle dinlerdik kendisini. Müfredatını oluşturması ve bakış açısından söz ediyorum tabii.

Kimin yanında staj yaptınız?

Av. Levent Hale Yılmaz’ın yanında yaptım. Geçenlerde kaybettik kendisini ne yazık ki. Staj yaptıktan sonra kendi adıma çalıştım ve yaparak öğrendim esasen. Levent abla da o dönem bir kısım davaları bana hazırlattı, icra takipleri yaptım. Yani çalışarak staj yaptım.

Mesleği edinme, benimseme, ilerleme süreçlerinizden bahseder misiniz?

Kısaca şundan da bahsedeyim: aileme yük olmak istemedim, bu yüzden de çalışarak okudum. Pek çok iş yaptım. Çalıştığım işlerden edindiğim deneyimlerin mesleki yaşamımda çok yararını gördüm. İlerleme süreci, sadece bu meslek içinde öğrendiklerimiz değildir.

Yaşamdan edindiğimiz deneyim ve birikimler de aslında çok önemli. Hem toplulukları, kişileri ve ilişkileri anlamada ve onlarla ilişki kurmada önemi vardır, hem de sizin oradaki deneyimlerinizi bu mesleği yaparken neyi önemsemeliyim noktasında bir deneyim aktar-maktadır. Doğrusunu söylemek gerekirse, o dönemlerde meslekte ilerleme süreçlerinde

Page 4: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

50 Hukuk Gündemi | 2017/2

en başta bize genel kural gibi öğretilen bazı bilgileri reddederek başladım ilerlemeye. Bize öğretilen hurafeler vardı. Nelerdi bunlar? “Müvekkilinize bir konuyu bilmediğinizi hissettir-meyin, müvekkilinizin size güveni sarsılır” demişlerdi. Her şeyi bir insanın bilmesi mümkün değil. Hele ki mesleğe yeni başladığımızda bilmediğimiz çok şey olacak, ama mesleğinizde ilerleyip kıdem kazandığınızda da bilmediğiniz şeyler olacaktır. Bize öğretilen bu bilgi çok yanlıştı. Mesela ben bunun üstünü çizdim attım. Çünkü avukat müvekkil ilişkisinin en temeli güvendir, yani doğruluk ve dürüstlüktür. Uymanız gereken birincil ilke budur; müvekkilinize karşı dürüst olacaksınız ki güven ilişkisini kurabilesiniz. Çünkü bilgi asimetrisi var aranızda. O size hukuk alanında onun bilmediği bilgilere sahip olduğunuz, onun uğradığı haksızlığı ortadan kaldırabilecek, hakkına ulaşmasını sağlayabilecek bir mesleği yaptığınız için geli-yor. Dolayısıyla size atfettiği bir kimlik var ve size güvenmek durumunda. Bilgi asimetrisi yüzünden sizi denetleyemez, acaba o söylediğiniz doğru mu değil mi diye. Bu nedenle birincil göreviniz dürüst olmak. Onun için de bir şeyi bilmediğinizde, bilmediğinizi açıkça söylemek gereklidir.

Müvekkiller bunu asla avukatın yetersizliği olarak görmezler. Tam tersine sizin doğru ve dürüst biri olduğunuzu hissederler. “Ben bunu bilmiyorum ama ben bunu araştıracağım, öğreneceğim ve en kısa sürede sizinle haberleşip bu bilgiyi size aktaracağım.” dediğinizde her şeyi bilen ya da biliyor gibi görünen bir avukattan çok daha kıymetli olursunuz. Benim için de başka bir meslek mensubunun bana karşı dürüstlüğü çok kıymetlidir.

İkinci reddettiğim şey: müvekkiliniz dolandırıcıysa ilk önce sizi dolandırır, müvekkilinizin size gelmesine neden olan sorun her neyse o soruna karşı mutlaka tedbirli olun. Elbette avukat, müvekkille ilişkisini bir doğruluk, dürüstlük ve profesyonellikle kuracak. Bunun için, kendi emek ücreti varsa onu alacak, müvekkilinin doğru bilgileri kendisine aktarmasını bekleyecek ki bir haksızlık varsa onu düzeltsin. Müvekkilin de avukata karşı sorumlulukları var. Dürüst davranmak, doğru bilgileri vermek. Onun için de diyoruz ya: görüşme tutanağı hazırlamak önemli. Bu, aslında doktorların anamnez yani öykü almasına benzer. Avukat-lıkta da biri size başvurduğunda aynı hekimlikteki gibi şikâyetini soruyorsunuz. Nedir size gelmesine neden olan sorun? Bu sorunla ilgili neler olmuş? Yani tüm o ilişkili olabilecek bilgileri siz ondan alıyorsunuz. Müvekkiliniz bilgileri size dürüst ve doğru biçimde verirse, olayı nitelendirirken hangi yollara başvurulabileceğini, uygulanacak kuralın ne olduğunu vakıadan yola çıkarak işinizi yapacaksınız. Bu ilişki karşısında az önce bahsettiklerimizi yaparsanız, sözleşmenizi yaparsanız zaten ilişkiyi tesis etmiş olacaksınız. Bunun dışında, müvekkilinize sürekli bir güvensizlik taşımanız da yorucu bir avukat-müvekkil ilişkisi biçimi. Bu yüzden müvekkilinizin size gelmesine neden olan sorun neyse, o soruna karşı tedbirli olun önermesini bu nedenlerle hep yanlış bulmuşumdur.

Sizinle konuşurken fark ediyorum ki temel olarak avukat-müvekkil ilişkisinin güvensiz bir temele oturmasına neden olabilecek önyargılara karşı çıktım hep. Çünkü bu ilişkinin en can alıcı yeri orası: dürüst, doğru, açık bir ilişki kurmak ve karşılıklı güveni oluşturmak.

İlk önce, her avukat gibi yaşamımı sürdürebilmek için çeşitli işler üstlendim. Bazı işleri üstlenmemeye kendi adıma söz verdim, çünkü hukuk fakültesine girme sebebim hak ara-maktı. Başkalarının haklarını ihlal ettiğini düşündüğüm uyuşmazlıklarda avukatlık görevini üstlenmedim. Yaptığım işlerde de giderek bir tercih oluşturmaya başladım. Bu tabi ki zamanla

Page 5: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

2017/2 | Hukuk Gündemi 51

oldu. Yapmaktan hoşlandığım, sevdiğim ve avukatlığı seçmeme neden olan amaca uygun olanlar ve uygun olmayanlar diye bir ayrım yaptım. Böylece zaman içinde benimsediğim işleri daha çok yapar hale geldim, benimsemediğim işleri bıraktım ve bir seçim söz konusu oldu. Avukatlığımın ilk yıllarında da bir tesadüf yaşadım. Sağlık alanında bir meslek örgütü yeni bir hukuk bürosu oluşturuyordu. Epeyce genç avukat isimlerini almışlar ve onlarla bir mülakat yaparak yeni hukuk bürosunu başka bir anlayışla oluşturmak istiyorlardı. Tanımadı-ğım biri referansla ismimi almış ve o mülakatı benimle de yaptılar. Ofisime gelerek mülakat yaptılar. ‘Bizim beklentilerimiz bunlar siz ne düşünüyorsunuz?’ dediler. Sonuçta biz iki avukat arkadaş başladık ve hala da sürüyor bu ilişkimiz. 25-26. yılında. Oraya başlayınca, orası da benim için bir okul oldu aslında. Avukatlık dışında, avukatlığa çok benzeyen bir mesleğin örgütünde çalışmaya başladım.

Sağlık Hukuku’na yönelmemin temeli buydu. Yaptıkça da sevdim. O meslekte de hem bireyin, hem toplumun sağlık hakkı merkeze alınıyordu. Mesleki çıkarlar değil, önce o mes-leğin var olma sebebi olan hak öncelik alınıyordu. Bu bana çok uydu ve giderek alanım ilk olarak sağlık alanına dönüştü. Sağlık alanının içinde hastaların tedavi hizmetlerine ulaşması, sigorta sistemi, geri ödeme sistemleri, sağlık personelinin eğitimine ilişkin meseleler, bunun dışında sağlık personelinin özlük hakları gibi bütün bu alanlar ilgi alanım olmaya başladı. Diğer bir ilgi alanımsa, insan haklarıydı. Her zaman insan haklarıyla ilgili bir avukat oldum.

İnsan haklarının gerçekten kullanılabilmesi için, bazı haklar çok öncü, çok temel. Bir tanesi düşünce ve ifade özgürlüğü, diğeri ise örgütlenme hakkı ve bununla bağlantılı toplantı ve gösteri yapma hakkı.

Barışçıl bir ülkede yaşayabilmek için demokrasinin olabilmesi, insan haklarını yaşama geçirebilmek için bu 3 gruptaki hakkın uygulanabilir olması gerekiyor. Çok değerli Mesut Gülmez hocamız şunu derdi: bu haklar diğer hakların dinamosudur. O olmazsa eğer diğer hakları hayatta yaşar bir biçimde sürdüremezsiniz, var edemezsiniz. O nedenle ben de bunu defalarca gördüğüm için, bu haklarla ilgili uyuşmazlıklar hep ilgilendiğim bir alan oldu. Son yıllarda da maalesef söylüyorum ki “Çevre”. Hem uluslararası, hem de ulusal sermayenin doğayı talanı söz konusu. Taş ocakları, mermer ocakları, altın, diğer madenler, termik sant-raller, kirlilik oranı yüksek sanayinin diğer ülkelerden transfer edilmesi gibi bunun yarattığı sağlık sorunları hem sağlık alanında çalıştığım için, hem de bunlarla bağlantılı bir birey olarak çalıştığım için, o da bir çalışma alanımı oluşturuyor. Neyse ki mesleki faaliyetim bir çeper içinde devam etti.

Önemli davalarınız nelerdi? Yani kendinizi avukatlık performansı olarak başarılı bul-duğunuz ya da size çok şey öğreten ya da toplumun haberdar olması gereken davalar gibi davalarınız oldu mu? Neden önemli olduğunu düşünüyorsunuz?

Benim bakışım biraz farklı aslında. Bakışım farklı derken önemli-önemsiz ayrımını neye göre yapacağımın sorunsalı var. Ben haksızlığa uğramış her insanın o haksızlığının düzel-tilebilmesi ve adaletin gerçekleştirilmesine dair her sürecin çok önemli olduğunu düşü-nüyorum. Birincisi, bunu başarabiliyorsak hani böyle bir sonucu elde edebilmişsek birlikte gücümüzü kullanarak, o çok önemli bir dava bana göre, gerçekten böyle düşünüyorum birincisi. İkincisi, şu açıdan bakarsak, ölçeği şöyle kurarsak bazı davalar vardır ki sonuçlar

Page 6: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

52 Hukuk Gündemi | 2017/2

bireyi ilgilendirir, tabii ki adaletsizliğin giderilmesi toplumu ilgilendirir ama bazı davalar ise sonuçları daha çok insanı, toplumsal kesimdeki grupları ilgilendirir. Hani bu açıdan belki önemli-önemsiz ayrımı yapabiliriz. Hani evet bir kısım davalara girdim, sizler de mesleğe başladığınızda öyle şeyleriniz olacaktır ve halihazırda da bu davalar, devam eden davaların içinde var. Hemen söyleyebilirim.

Bir tanesi, sağlık alanında çalıştığım için oradan örnek vereceğim. Biliyorsunuz kız çocukları ya da erkek çocuklarda cinsel tacize uğrayanlara beden muayenesi yapılıyor. Hâkimlerimiz, savcılarımız kanıt elde etmek üzere onların muayenesini istiyor, doktora gönderiyor. Mua-yeneye hazırlamıyorlar, aslında oradan elde edilecek kanıtın yargılamaya ne kadar etkisi var orası da doğru dürüst gözden geçirilmiyor ve çocuklar gidiyorlar, kadınlar da olabilir, yetişkin bireyler de olabiliyor ama olayımız çocuklarla ilgili olduğu için ben oradan aktarmak istiyorum. İşini çok iyi yapan, beden muayenesini, iç beden muayenesini yapacak hekimlerimiz var. Bu, çok incitici bir şey bir insan için. Dolayısıyla konuyla ilgili eğitilmiş hemşireler falan onu da alıyorlar, çocuğa bilgi veriyorlar. Çünkü kimse bilgi vermemiş ona o saate kadar. Çocuk hakları sözleşmesi uyarınca çocuk anlamını kavrayabilecekse, ondan rıza almak gerekiyor, anlatmak gerekiyor yapılan işi. Anlatıyorlar; niye oraya gelmiş, eğer kendisi izin verirse yapılacak işin ne olduğunu ve kendisine zarar veren kişilere ilişkin yapılacak yargılamada belki kanıt ola-bileceğini ama öncelikle kendisinin böyle bir muayeneyi istemesi halinde yapılacağını, eğer istemezse bunu yapmayacağını söylüyorlar ve bazı çocuklar bunu istemiyorlar. Çok doğal. Bu konuda çok çalışma var, çocuklar istemeden muayene yapılması halinde, bu çocuğa çok zarar veriyor. Ömür boyu sürecek başka bir travma oluyor. O zaman işini iyi yapan hekimlerimiz bu durumu bir tutanak altına alıyor, çocuğa hangi bilgileri verdiğini, aydınlattığını ve çocuğun rıza göstermediğini ve bu nedenle de muayeneyi yapamadığını belirtiyor ve gönderiyor. Bu nedenle yargılanan hekimlerimiz oluyor. Savcılar ve hâkimlerden hâlâ kızlık zarı muayenesi isteyenler var ne yazık ki… Hâlâ… Çağdışı bir biçimde… Sen bunu muayene etmeliydin. Orada muayene etmemen artık görevi ihmaldir, görevi kötüye kullanıyorsun deyip dava açıyorlar. Aslında hekim soruşturma sırasında şunu anlatıyor: bu çocuğu zorla muayene edemem, benim hekimlik değerlerime aykırı. Çünkü önce zarar vermeme yükümlülüğüm var benim, aydınlatılmış olanların rızasını alma yükümlülüğüm var. Ben bunlara aykırı dav-ranamam. Kaldı ki çocuk açısından da istemediği bir şeyi, hele ki iç beden muayenesini zorla yapamam. Zorla yaparsam bu konuda çok araştırma var, çocuğa ben zarar vermiş olacağım. Dolayısıyla bu yargılamalar ne yazık ki birden fazla kez oldu, en son Gülcan Altun diye bir adli tıp profesörü, Edirne’de Trakya Üniversitesi’ndedir. Birden fazla kez soruşturma geçirdi, iki kez de yargılandı bu nedenle asistanlarıyla birlikte. İşini düzgün yaptığı ve o çocuğa zarar vermediği için. İşin ilginç tarafı, o dönem basına da yansıdı bu yargılama ve hemen hemen bütün hukuk hocalarımız: mahkemenin emri, muayene etmek zorunda, burada rıza aranmaz diye açıklamalar yaptılar. Ne yazık ki neredeyse bütün hukuk hocalarımız… Biz tersini savunduk. Dedik ki: burada yargılamanın amacı gerçeği ortaya çıkarmaktır, ama her şeye rağmen değildir. Her şeye rağmen olsaydı o zaman ortaçağdaki yargılamaları, işkence biçimlerini sürdürüyor olurduk. Demek ki insani değerler, insan hakları, yargılamanın en öncesinde gözetilmesi gereken bir yargılama, en iyi yargılama, öncelikle insanın yararını merkeze almak durumundadır. Uzatmayayım, tabii ki detayları var, sizlerle de paylaşabilirim, eğer okumak, bilmek isterseniz. Sonuçta Gülcan Hoca ve asistanları ikincisinden de beraat

Page 7: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

2017/2 | Hukuk Gündemi 53

etti. Mahkeme çok güzel bir beraat kararı verdi. İstinaf mahkemesi de onayladı ve beraat kararına çok da güzel bir gerekçe ekleyerek, gerekçeyi daha da zenginleştirerek. Dolayısıyla AİHM’in ötesinde onu aşan bir hukuk bakışı, anlayışı o karara yansıdı. Çok mutluyum ben, bu iki yıl önce gerçekleşti. Bu ülkede aslında avukatlar, derslerini iyi çalışırlarsa, mesleğini yapan savundukları insanlar düzgün ve doğru işler yaparlarsa bunları insan hakları ve huku-kun genel ilkeleri ile değerleriyle iyi birleştirirlerse, bunu anlayabilecek yargıçlar da var. Zor dönemdeyiz ama bu dönemde de iyi şeyler yapmaya çalışmak bizim ödevimiz. Böyle bir kararın çıkmasında benim de katkım olduğu için mutluyum.

Diğer bir konu Gezi sürecini biliyorsunuz, o tarihte Ankara’da polisin kullandığı gaz, biberli su. Çok fazla yaralanma oluyordu, gösterilere katılan kişiler içinde ve Ankara Tabip Odası bir organizasyon kurdu. Değişik yerlerde hekimler, gönüllü yardım ediyorlardı. Onların organizasyonuyla ilgileniyordu, olabildiğince bu sağlık hizmetinin düzgün yürümesi için bir çaba sarf ediyordu. Aslında bu görev Sağlık Bakanlığı’nındı; AFAD ve diğerlerinin çadırlar kurması gerekiyordu. Buralarda sağlığı zarar görmüş insanlara hızla yardımda bulunması gerekiyordu, böyle bir görevleri vardı. Kamu, görevlerini yapmadı aksine hastanelere baş-vuran insanların kimliklerini, sicillerini tutmaya başladılar ve insanlar korkularından sağlık hizmeti almaya gidemiyordu. O süreçte tabip odası bu rolü üstlendiği için, hani en azından o ilk müdahaleyi yapanların hekim olmalarını gözeten, onların koordinasyonunu yapan bir işlev gördü. Görevden alınmaları için dava açtı Sağlık Bakanlığı. Orda o süreçte yargıç çok güzel bir karar verdi ve o süreçte yine çok sayıda hukukçu, felsefeci görüş sundu bizim o dosyamıza. Bunun aslında bir kusur, bir hukuka aykırılık değil, tam tersine aslında kamu sağlık otoritesi tarafından yerine getirilmesi gereken bir görevin icrası olduğunu, dolayı-sıyla da görevlerini yaptıklarını söylediler, mahkeme de öyle bir gerekçeyle hüküm kurdu. Dolayısıyla ondan da mutluyum.

Hukuk ve yargıdan beklentileriniz neler? Hukuk ve yargının vaadine uygun işlediğini düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız ne yapmak gerekir?

Hukuk ve yargıdan beklentimiz bana göre basit, hepimiz açısından değil mi? Öyle bir sistem olabilmeli ki bir hukukçu açısından, avukat açısından söylüyorum, benim hayalim aslında hak ihlallerinin olmadığı bir toplumsal düzeni oluşturmak birinci koşul. Bence en iyi adalet bu, değil mi? Bu da ne olur? Aslında sınıfsal eşitsizliklerin olmadığı, insanların hepsinin bütün temel haklarını karşılayabildikleri, kullanabildikleri, gelir dağılımının adaletli olduğu, insanların temiz suya, ücretsiz nitelikli öğrenime, sağlığa ulaşabildiği bir sistem sanıyorum en adaletli sistemdir. Öncelikle herhalde hukukçuların bir taraftan sorumluluğu, gerçek adaletin olabileceği bir sistem için çabalarını sürdürmeleridir diye düşünüyorum.

İkinci olarak, bunun yanında insanların bir biçimde adaletsizliğe uğradığında, haksızlığa uğradığında, bir ihlalle karşılaştığında bunun için hak arama yollarını kolayca kullanabileceği ve bunu kullandığında da haksızlığın giderileceğine dair inancın yerleştirildiği bir sistem benim beklentim. Bunun için de tabii ki biz avukatlara düşen görevler de var. Gerçekten temel önceliğimiz, üstlendiğimiz adalet hizmetlerine ulaştırma ve haksızlığın giderilmesi sürecinde görevimizi iyi bir biçimde yerine getirmek, yargıçlar açısından da bunu sağlaya-bilmek. Ama şunu biliyoruz, yargıçların gerçekten tarafsız, bağımsız ve nitelikli bilgiye sahip liyakatli kişiler olarak orada olabilmesi gerekiyor. Bu sorunlarımız çok ciddi biçimde var. İlk

Page 8: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

54 Hukuk Gündemi | 2017/2

önce kişi o alanın gerektirdiği bilgi ve içeriğe sahip olmalı, eğer liyakata sahip değilse tarafsız ve bağımsız zaten olması mümkün değil. Çünkü tarafsızlığın ve bağımsızlığın öncülü bu. Yani düzgün bir sonuç çıkabilmesi için. Ondan sonra da tarafsızlık ve bağımsızlık için koşulları biliyoruz. Bugün bunun önündeki tehdit bir gücü elinde bulunduran iktidarın bu sürece etki eden onların atamaları, özlük hakları vs. bütün bunlarla ilgili sistemi oluşturan yürütme erki şu anda her şeyi kaplamış durumda, yargıçlar bağımsız değil, dolayısıyla tarafsız da değil, ama ne yazık ki liyakat konusunda da çok ciddi uzun süredir sorunumuz var. Dolayısıyla benim beklentim avukatlardan, kendimden, meslek örgütümden bu sürecin değiştirilmesi için daha etkin rol almak.

Avukatlık mesleği ile ilgili en temel sorunların neler olduğunu düşünüyorsunuz? Neler yapmayı önerirsiniz?

Şimdi bu soru tabii ki çok güzel bir soru. Bu soruyu mesleğinin henüz başındaki bir avu-kata sorduğunuzda alacağınız cevapla, benim gibi artık mesleğinde epeyce süre zaman geçirmiş avukatın vereceği cevap farklı. Yani şöyle hani bağımsızlık, tarafsızlık diyoruz ya avukatın da aslında dürüst, adil, doğru olması gerekiyor. Bunun için de aslında yeri geldi-ğinde müvekkiline karşı da bu tarafsızlığını, bağımsızlığını koruyabilmesi gerekiyor. Bunun için de aslında bu bağımsızlığın zemini olan kendini, ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir gelire sahip olabilecek koşullar gerekiyor. Bu, elzem bir şey. Bu konuda çok ciddi problemlerimiz var. Hani bunun kökenine gittiğimizde Türkiye’nin artık her köyünde hukuk fakültesi açıl-mış olmasından başlayabiliriz. Pek çok sorunumuz var. Bunu bir yana koyalım. Bu önemli bir sorun. Diğer sorun: şimdi benim geldiğim yere bakalım, ben en azından şimdilik kendi karnımı doyurma sorunu yaşamayan gruptan olduğuma göre, buradan temel sorun nedir diye bakabiliriz. Bence avukatlığın temel birkaç tane sorunu var. Avukatlık mesleğinin kavranmasında, nitelendirilmesinde bir dönüşüm yaşıyoruz. Bir yerli yerine oturtmamız gerekiyor. “Nasıl yani?” diye soracak olursanız, şöyle bakıyorum ben meslektaşlarıma baktı-ğımda ne diyelim, pederşahi diyebiliriz. Yani ben bilgiye sahibim, müvekkilimin yararına en uygun nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini ben bilirim, ben karar veririm ve yaparım anlayışı var. Yani müvekkillerini karar süreçlerine katmayan, onu bilgilendirmeyen, onu yeterince aydınlatmayan bir meslek yürütüş yöntemi var. Bu, çok yaygın ne yazık ki. Bunun bence dönüştürülmesi gerekiyor. İnsancıl bir hak arama süreci için değiştirilmesi gerekiyor. Şöyle nasıl ki bir hekime gittiğimizde hekim bizden öyküsünü aldı, muayene etti, tetkik vs. yapıldı, bir tanı koydu, tanısının gerekçelerini diyelim ki bize söyledi. Beklentimiz şu: tedavi öne-rirken niye o tedaviyi öneriyor, başka seçenekler var mı? Bizi bilgilendirmesi, yani tedavi olmazsam, kabul etmezsem ne olur? gibi, yani kendi bedenimiz kendi varlığımız hakkında etki edecek bir kararı kendimizin alması gerekiyor. Nasıl hekim bilgisini bize sunacak, biz bir karar vereceksek ve karar bize ait olacaksa, avukatlık sürecinin de böyle yürümesi gerekiyor. Yani bizim müvekkil bize geldiğinde, onun sorununun ne olduğunu anladıktan sonra, bunun için bunu nasıl nitelendiriyoruz, hangi yollara başvurulabilir, bunların olası sonuçları ne olabilir, buralara başvurmazsa ne gibi sonuçlar doğabilir gibi, yani bildiğimiz bütün bilgileri müvekkilimize aktarmak ve müvekkilimizin karar vermesini, seçim yapmasını sağlamak, ona yardımcı olmak ve onun da katıldığı bir karar sürecinin sonucunda ortaya çıkan yol haritasını uygulamak. Bizim işimiz bu olmalı. Tabii ki bazen bizim önerdiğimiz seçeneklerden bizim tercih edeceğimiz olabilir, tercih etmeyeceğimiz olabilir. Ama diyelim

Page 9: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

2017/2 | Hukuk Gündemi 55

ki müvekkilimiz böyle bir tercihte bulundu, o zaman o işi üstlenmeme hakkımız var, bunu da açıklıkla söyleyebiliriz. Ama asla ve asla onun yerine geçerek karar vermemeliyiz. Bu anlayışı değiştirmek zorundayız. Böylece daha demokratik, daha insancıl bir avukatlık pratiği ortaya çıkacaktır. Bu da, bizi çok geliştirecekte aynı zamanda.

Yeni bir avukatlık kanununda mutlaka olması gerektiğini düşündüğünüz bir düzen-leme/değişiklik var mı?

Evet var, çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Öncelikle baroların, Barolar Birliği’nin top-luluk adına dava açma yetkisi olmalı. Yani Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkı olmalı. Ayrıca insan haklarına ve hepimizin yaşadığı çevrenin, doğanın haklarıyla ilgili, canlı yaşamın haklarıyla ilgili toplulukları, grupları, onları temsil etme, onlar adına dava açma yetkisi olması gerektiğini, kanunlara karşı doğrudan anayasaya aykırılık başvurusu yapabilme yetkisinin olması gerektiğini düşünüyorum. Bu, çok temel. Çünkü günümüzde insan haklarıyla çatışan çıkarlara sahip grupların, iktidar odaklarının karşısında, bireylerin hak arama mücadelesini sürdürmesi ne yazık ki çok olanaklı olmayabiliyor, çok sıkıntılı olabiliyor. Bu nedenle zaten işi hak arama olan meslek mensuplarının, örgütlerinin bu süreci üstlenmesi çok elzem ola-biliyor. Dolayısıyla da bence öncelikli konulardan biri bu diye düşünüyorum.

Aslında avukatlığın yapıldığı ortamla ilgili bizim temel sorunlarımız var, toplumsal yapıyla ilgili sorunlarımız var. Biraz önce sözünü ettiğim gibi. Bu nedenle tek başına Avukatlık Kanunu’nda yapılacak değişikliklerin, üzerinde çözücü bir etkisinin olmayacağını düşü-nüyorum. Dolayısıyla, biz esnaf odası da değiliz, bütün sorunlar böyle devam ederken çıkarlarımız gereği şunlar da şöyle olsun diye sadece buna yoğunlaşan bir mesleki faaliyet, meslek örgütü faaliyeti de düşünemiyorum doğrusu kendi adıma.

Avukatlık Kanununda avukatlık meslek etiğinde güncel duruma uygun olmadığını, değiştirilmesi gerektiğini düşündüğünüz bir husus var mı?

Aslında değiştirilmesini gerektiğini düşündüğüm husus derken, esası biraz önce aktardı-ğım avukat-müvekkil ilişkisini; insan haklarına, adil bir yargılama sürecine uygun yani hak arama özgürlüğünü kullanacak bireylerle insan haklarına uygun bir ilişki, bir meslek uygu-laması biçiminde daha iyi tanımlayan düzenlemeler yapılabilir. Yani bu, tutum ve davranış değişikliğini hızlandırabilir. Birincisi, dediğim gibi her zaman gündemimizde olacak olan avukatlık ve medya ilişkisi. Her zaman gözden geçirmemiz gereken bir şey diye düşünüyo-rum. Sosyal medyayı çok önemsiyorum ama avukat olarak değil, birey olarak. Şunlardan da çok hoşlanıyorum: gördüğümde zaman zaman -çok olmasa da- bazı meslektaşlarımı kendi sayfalarını insanların doğru bilgilenmesi için kullanıyorlar, bunu da çok faydalı buluyorum. Yani toplum yararına, bilginin aktarılması, paylaşılması gibi bu tür işler için kullanılmasını çok doğru buluyorum. Avukatlık mesleğinin başka amaçla bir tanıtım, toplum önünde bilinirlik için kullanılmasını doğru bulmuyorum. Yani medyatik olmanın yolu avukatlık olmamalı. İnsanlar medyatik olmak isteyebilirler; zaman zaman başkaca yolu kullanmalılar. Sınırlar iyi çizilmeli; eğer kendine yönlendiriyorsa, talep yaratmaya yönelikse, bu da reklam yasağına girer. Avukatlık meslek ilkeleri açısından uygun olmaz.

Page 10: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

56 Hukuk Gündemi | 2017/2

İyi bir avukat olmanın püf noktalarını birkaç maddede sıralamak gerekse neler söylersiniz?

Benim deneyimlerim ve tercihlerim doğrultusunda bir tanesi başta da söylediğim gibi avukat müvekkiline karşı dürüst olmalı ve güvenilir olmalı, onu aydınlatmalı, bilgilendirmeli ve yürütülecek hukuki süreçte müvekkilinin karar vermesini sağlamalı, onu karar sürecine katmalı.

Bunun dışında avukat, bir uyuşmazlığı önüne aldığında aklına takılabilecek bütün soru-ların cevabının peşine düşmeli, çok çalışmalı, iyi okumalı araştırmalı, anlayamadığı şeyleri meslektaşlarına ve hocalarına danışmalı, sormalı ve bir dosyayı önüne koyduğunda kafasına takılan hiçbir soru cevapsız kalmayıncaya kadar araştırmaya devam etmeli ve de meslek-taşlarına bilgilerini aktarmalı, paylaşmalı.

Benim mesleğimin başında reddettiğim şeylerden bir tanesi “bilgilerinizi kendinize sak-layın, başkalarına aktarırsanız onlar yararlanırlar…”. Yani kendinizin ederini çoğaltmak için kullanıyorlar. Çok yanlış bir bakış açısı, asla avukatlıkla bağdaşmıyor. Eğer biz hak arama sürecinin bir unsuru isek, tam da bunun için bilgilerimizi, deneyimlerimi ne kadar iyi pay-laşabilirsek, iletirsek böylece aslında hukukun, adaletin gerçekleştirilmesine katkı sağlamış oluruz diye düşünüyorum. Kısaca avukat: dürüst, adil, bilgili, sorumluluk sahibi, araştırıcı, meraklı, bağımsız ve paylaşımcı olmalı diye sıralayabilirim.

Yeni avukatlara, mesleği yürütürken avukat, hakim, savcı, müvekkil, adliye personeli, polis vs. ile nasıl bir ilişki kurmalarını önerirsiniz?

Öncelikle şunu söyleyebilirim: Avukat: sakin ve pozitif olmalı. Bu, her zaman iletişimi kolaylaştıran bir unsurdur. İkincisi eşit bir ilişki kurmalı. Hiçbir zaman “eğitimi ve statüsü” kendisinden yüksek olduğunu düşündüğü birisine karşı önünü ilikleyerek “aman efendim” diyerek bir astmış gibi davranmamalı, aynı şekilde “daha iyi durumda olduğunu” düşün-düğü birisine karşı da üstmüş gibi emir veren ya da yukarıdan bir tarzda ilişki kurmamalı. Bence herkesin kendisinin de bir insan ve insan olarak haklara sahip birisi ve bu haklarının farkında olan birisi, karşısındakinin de kim olursa olun ister polis, ister yargıç, ister savcı, ister kalem personeli, isterse müdür, onlarla eşit ilişki kurmalı. Dili eşit olmalı. Haklarına sahip çıkmalı. Çünkü o haklar onun hakkı değil sadece. O hak müvekkilinin hakları. Kimse önünde eğilmemeli, çünkü kimse müvekkilinin hakka ulaşması konusunda tasarrufta bulunamaz. Yani müvekkili ona bir sorumluluk veriyor, uğradığı haksızlığı ve adaletsizliği düzeltmesi için ya da ulaşamadığı bir hakka ulaşmasını sağlaması için. Dolayısıyla bunun bilincinde davranmalı. Genellikle bir kısım yargıçlarımız, kendisiyle eşit ilişki kuran bir avukattan çok hazzetmiyor. Bulundukları statünün, konumun aslında adalet hizmetlerini gerçekleştirmek için ona tanınmış olduğunun bence yargıçlar farkında olmalı, öyle bakmalı. Onlara verilen yetki ve sorumluluk, sadece o görevi iyi biçimde yapmaları için. Birinden üstün oldukları anlamına gelmiyor. Herkes kendi görevlerini yerine getirmeli ve iki insan eşit bir biçimde ilişki kurmalı. Tabii ki görevlerinin kapsamına uygun olarak. O nedenle de avukatlar eğer bir hakarete uğruyorlarsa, haksızlığa uğruyorlarsa, söz verilmesi gereken o söz onlara verilmi-yorsa usulen bunun arayıcısı olmalılar, talepçisi ve takipçisi olmalılar. Şunu bilmeliler, benim meslek yaşamımdan aktarabileceğim belki en önemli deneyimlerimin başında şöyle bir

Page 11: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

2017/2 | Hukuk Gündemi 57

yanlış anlayış var “yargıcı kızdırırsak davayı olumsuz etkiler”. Hayır. Bu bir hurafe, boş inanç. Yani kanıta dayanmayan boş inanç. Aksine siz hakkınızı arama konusunda nezaketli ama ısrarcı olursanız, o zaman yargıç kızsa da, kızmasa da adil bir sonuca ulaşma olasılığınız daha yüksek. Gerçekten bu çok önemli. Ama avukatlara da söyleyebileceğim bir minik eleştiri var burada. İtiraz ederken, yargıçla çatışmayı da göze alırken gerçekten onun hakkımız oldu-ğunu, bir hakkı kullanmaya çalıştığımızı iyi bilmeliyiz. Dosyamıza iyi çalışmalıyız, görevimizi iyi yapmalıyız. Yani sonuçta herkes kendi görevini yerine getirmek için elinden gelen çabayı göstermeli, eşit ve nezaketli bir ilişki kurmalı bana göre. Ama buralarda sorun olduğunda ki olabiliyor, eğer hakkımız için bunu öyle yapmamız gerektiği konusunda biz eminsek, bilgi sahibiysek, sonuna kadar da onu elde etmek için gereken süreci iyi yürütmemiz gerekiyor.

Bir de ne yazık ki bir şey daha söylemeliyim. Bunu açıkça ifade edelim “birilerine iş yaptırmak için bazı yararlar sağlama” bahşiş adı olabilir, hediye olabilir, bir başkası olabilir. Kesinlikle bunun ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu, ilişkileri çürüten bir tarz. Bu, size saygıyı ortadan kaldırır. Karşı taraf bunu kabul etse bile, size saygıyı ortadan kaldırır. Yani süreç tamamlanır, birisinin çok kıymetli bir emeği vardır, gider teşekkür edersizin bu ayrı bir şey. Söylediğim, bir işi yapmasını sağlayacağı düşüncesiyle bazı yararlar sağlamaya çalışmak. Ben meslek yaşamımda bundan uzak durdum. Buna çok alışan bazı personeller vardı geçmişte. Özel-likle icra dairelerinde. İlk önce çatışıyordum, bunu sağlamıyordum. Ama sonra o çatıştığım insanlarla çok iyi ilişkiler kurdum ve şuna inanabilirsiniz, çok daha yarar sağlamaya çalışan insanlara göre, önce benim işimi yapıyorlardı. Ben sadece eşit ve açık bir ilişki kurmaya çalı-şıyordum, görevimi yapmaya çalışıyordum. İnsanlar bunu anlıyorlar. Hiç de işiniz aksamıyor, geride kalmıyor. Yeter ki ona bireysel olarak saygı duyduğunuzu ve ondan beklediğiniz şeyin onun görevi olduğunu ve sizin de göreviniz gereği bunu bekleyeceğiniz, başka da hiçbir ek şeye ihtiyaç olmadığını net bir biçimde hissettirin, ifade edin yani, yol alıyorsunuz. Aslında sadece işin başında, sonrası çok kolay, sonra sizi tanıyorlar, inanın çok kolay tanıyorlar, ondan sonra hiçbir sorun kalmıyor. Hatta ilk önce sizin işinizi yapıyorlar. Çünkü insanlar için, paradan puldan çok bir insan olarak kabul edilmek ve saygı duyulduğunu hissetmek, çok daha kıymetli bir şey.

Deneyimli avukatların deneyimlerini yeni avukatlara aktarabildiğini düşünüyor musunuz? Bunu sağlamak için neler yapılmalı?

Şimdi tabi ben doğrudan bir bilgiye sahip değilim. Burada birlikte çalıştığımız stajyer arkadaşlarımız ya da onların arkadaşları aracılığıyla bir kısım, yani şu avukatla çalışırken şöyle, ya da böyle bilgiler geliyor. Ben sadece kendi durduğumuz yerde ne yapıyoruz onu aktarabilirim. Biz şunu yapmaya çalışıyoruz. Bir kere stajyer arkadaşlarımızın masası, bilgisayarı mutlaka var. Ve bir tür staj karnesi hazırlıyoruz ona. Şöyle; bizim büroda yürütülen işlerden belli miktarda bir tekrarla, staj dönemi bittiğinde hepsini yapabilmesini arzu ediyoruz. Yani belli bir işi sürekli yapmasını değil. Bu nedenle de iş programı yaparken, ona tabi ilk başladığında basitten karmaşığa doğru, staj gelişimine de uygun olarak işler veriyoruz, o işlere bakıyoruz, düzeltiyoruz, onun verilebilir bir iş haline gelmesini sağlıyoruz, geri bildirim yapıyoruz, eğitim için zaman veriyoruz bu anlamda ve stajı bitinceye kadar da her yapılan iş kaydediliyor. Bir listemiz var. O listede o isme tıklıyoruz, o dönemde hangi işleri yapmış onları görüyoruz, ne tür işler yapmış görüyoruz. Dolayısıyla orada yapmadığı işler varsa onları

Page 12: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

58 Hukuk Gündemi | 2017/2

veriyoruz mesela. Böylece staj bitimine kadar hazırlamış oluyoruz. Görüşmelere alıyoruz, toplantılara götürüyoruz gibi. Dolayısıyla biz burada ne yapıyorsak, onların bilgisine sahip olmasını sağlamaya çalışıyoruz.

Gerçekten güzel bir eğitiminiz var. Aslında böyle bir standart olsa biz stajyerler için. Baro böyle bir standart getirse güzel olurdu.

Çok iyi olabilir. Ben aslında dedim ya sağlık alanında çalışırken, özellikle tıpta uzmanlık eğitimleriyle de çok ilgili olarak yer aldığım için, bu anlamda meslek örgütünün çalışan temsilcilerinin danışmanlığını da yapıyorum. Dolayısıyla onlar asistan eğitimlerini nasıl planlıyorlar, görüyorum yirmi seneyi aşkın süredir. Biraz oradan deneyimle, benim bu alana uyguladığım bilgiler bunlar. Bir işi öğrenebilmek için çoğu zaman bir kere yapmak yetmez. Tekrar gerekir, zorluk derecesine göre de, işin niteliğine göre de. Dolayısıyla bir karnenin oluşturulması, yani bir avukat olarak siz ruhsatı aldığınızda, staj döneminizde eğer durma-dan icra işi yapmışsanız, savcılığa suç duyurusu, ağır cezaya savunma, idare mahkemesine iptal davası, işte asliye hukukta dava dilekçesi eğer hazırlamamışsanız, temyizi ve itirazı, o zaman aslında stajınızı gerçekten yapmamış oluyorsunuz. Diğerleri teorik kalıyor. Uygulama bölümü avukatlık çünkü. Bunu da bildiğim için, burada böyle bir teknik geliştirmeye çalı-şıyoruz kendi açımızdan. Bu bence tabii genel olarak üzerinde düşünülüp önerilen bir şey olursa, uygulamada da en azından her stajyer çalıştığı alanlarda şu şu şu alanlarda şu kadar dilekçe hazırlamış olmalı, bunun içinde yer almalı gibi, avukat da buna özen göstermeli gibi, yararlı olabilir belki.

Gelecekte hukuk, yargı ve avukatlık ile ilgili ne öngörüyorsunuz? Avukatlığa yeni başlayanlara ne önerirsiniz?

Zaten konuştuk, ben kendi adıma kısacık özetleyeyim. Aslında adaletin gerçekleştiği toplumun, artık adalet hizmetlerine ihtiyaç duymayacak kadar gelişmiş, haklarını kulla-nabilen bir toplum olması sayesinde olanaklı. Ama bu süreç devam edecek bitmeyecek. Yani insanlığın daha çok yol alması gereken bir süreç. Bu yolu alırken gerçekten şiddeti ortadan kaldırabilmek, barış içinde yaşayabilmek için, adalet hizmetleri bize lazım. Olmaya devam edecek. Herhalde bir kere bu bugüne kadar insanlığın hukukla ilgili geliştirebildiği, tabii ki insancıl hukuktan söz ediyorum, marka ya da patent hukukundan söz etmiyorum esasen. Yani insan haklarıyla ilgili, toplum olarak bir arada, insancıl biçimde yaşamamız için güvence altına alınan haklarla ilgili. Öncelikle bunları gerçekten iyi bilmeliyiz. Baro-lar bunların taşıyıcısı, aktarıcısı olma işlevini daha da geliştirebilmeli diye düşünüyorum. Bunlara sahip çıkmak, tek tek insan olarak bizim için de önemli aslında. Salt mesleki olarak değil. Bunların geliştirilmesi için adım atmak bence önemli. Artık yeni hak kategorileri ekleyebilmeliyiz, bulunduğumuz koşulları da gözeterek. Bunların gerekli, meşru ve ihtiyaç olduğuna görünür kılarak, kavramsallaşma çalışmalarını da yapabilmeliyiz. Aynı zamanda yargıçların şimdi çok baskı altında olduğunu, gerçekten hukuk ve adalet anlayışı gereği vermesi gereken kararları veremediklerini, bir kısmının, bu nedenle haklı bir korku içinde olduklarını biliyoruz. Ancak bu, sorumluluk sahibi olmamızı ortadan kaldırmıyor. Bunlarla baş etmenin de yollarını bularak, bunu yaşanılır kılmanın araçlarını yaratmak zorundayız. Biz avukatlar bunun yaratım sürecinde toplumdan kopuk yapamayız. Toplumda müttefikimiz olan, bunları talep eden gruplarla, insanlarla yan yana, ortak işler yapabilerek bu süreci

Page 13: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

2017/2 | Hukuk Gündemi 59

ilerletebiliriz diye düşünüyorum. Herhalde avukatlar açısından da avukatlığın bu anlamda sosyal, aynı zamanda siyasal bir meslek olduğunu bence gözardı etmemeliler. Hukukun bizatihi kendisi öyle zaten.

Türk Tabipler Birliğinin çıkardığı “İşyeri Hekimliği” adlı kitabın yazarlarındansınız. Bunun gibi yayımlanan başka çalışmalarınız var mı?

Benim ulusal-uluslararası alanda zaman zaman yayımlanan raporlar, makalelerim var. Kendi çalıştığım alanlarla ilgili yayınlar var. Doğrusu benim kumaşım çok akademik çalış-maya uygun kumaş değil. Benim umduğum bir şey var. Bazı alanlarda biriktirdiğim bilgileri ve deneyimleri görünür kılmak istiyorum doğrusu. Bunlar da, belki işe yarar diye. O gün ne zaman, onu henüz öngöremiyorum. Daha çok ben bu bilgileri edinip, paylaşıp, önümüzdeki sorunların çözümünde işe yarar kılabilme faaliyeti ile ilgiliyim biraz aslında.

Mesleğe, avukatlık ortaklığı çerçevesinde devam etmeye nasıl karar verdiniz?

O taammüden bir şey. Şöyle daha önce sormuştunuz ya siz “yoruldunuz mu”, “bir gün değiştirmeyi düşünüyor musunuz” diye. Ben aslında hep bu biçimde, hep avukatlık yapmayı, hep Ankara’da yaşamayı düşünmedim aslında. Burdur’dan geldim Ankara’ya. Avukatlık yapa-cağım, çalışacağım tabii. Ama bir gün gelecek, yaşamımı bir başka biçime devredeceğim. Biyolojik olarak da yaşamın evreleri var malum. Bittiği bir evre de var. Dolayısıyla “emeklilik” meselesi hep şeydir ya hani “bir gün gelecek Egeye yerleşecektir insanlar”. Ben de bunu 30 yaşlarımın başında hani bir yaşam eğrisi olacak, dolayısıyla birkaç şey yapmak istiyorum demiştim. Planlayabilirim. Bir tanesi, biz birlikte çalışalım avukatlarla. Avukatların çok ortak çalışma deneyimi, işbirliği yok. Dediğimiz gibi birisi işveren olup diğerlerini çalıştırabiliyor, ya da avukatlar yan yana çalışabiliyor. Ama gerçekten bir ekip olarak yan yana çalışabildikleri bir sistem, çok örnek yoktu. Böyle bir çalışmayı ben çok arzu ettim. Deneyimlerin paylaşıldığı, karşılıklı müzakere edildiği, konuşulduğu, her şeyin birlikte yürütüldüğü bir çalışma biçimi olabilir mi diye. Bu çerçevede düşününce, işte stajyer arkadaşlarımızdan böyle bir düşünceye taraftar olan, böyle bir şey isteyen arkadaşlarımızla birlikte çalışmaya başladık. Devam ettik ve zaten o da bir tür ortaklıktı, bir gün geldi tüzel kişilik haline getirdik birlikte düşünerek.

Başlangıcımız böyleydi. Paylaştık ve böyle düşünenlerle birlikte bir ortaklık kurduk. Bir süre ben bu aktif rolümden geri çekilmeyi, hani aktif rolümden derken tabii ki toplumsal yaşama ilişkin, mesleki yaşama ilişkin edindiğim bilgilerle bir aktivist olarak, bir hak savunucusu olarak devam etmek istiyorum. Aklım çalıştığı sürece buna devam etmek istiyorum, ama bu tarz bir avukatlıktan geri çekilmeyi arzu ediyorum. Çünkü başka şeyler yapmak istiyorum. Hayatımda yapmak istediğim başka şeyler var. Dolayısıyla da, umuyorum onlar devam ettirecekler. Hani benim holding değil, aslında bilginin, deneyimin ve bir geleneğin aktarıldığı biçim olarak aklımda bu vardı. Bunu düşündük. Ortaklığın adı benim soyadım. Ben bunu arzu etmedim aslında. Arzu ederdim ki hepimizin ne diyelim, kendimizi içinde hissedeceğimiz bir sözcük olsun, kullanabilelim. Ama Avukatlık Kanunu uyarınca biliyorsunuz ad, soyad dışında bir şey kullanamıyorsunuz. Pek çok meslektaşım başka isimler kullanıyorlar ama, o Avukatlık Kanunu uyarınca uygun değil esasında. Ama böyle de bir ihtiyaç var. Belki avukatlık kuralları gözden geçirilirken avukatlık meslek ilkelerine aykırı olmayacak, ama bu ihtiyaca da, yani birlikte çalışanların kendilerini düzgün biçimde ifade edecekleri bir ortak kavramı kullanmalarına

Page 14: AV. ZİYNET ÖZÇELİK İLE RÖPORTAJ...oğlan, Şeyh Bedrettin, Baba İshak gibi Anadolu topraklarında farklı bir toplumsal adalet sistemini, yaşam düşüncesini savunan insanları

60 Hukuk Gündemi | 2017/2

olanak verecek bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunun altını çizeyim. Bu bir planlamaydı. 20 sene öncesinin bir planlamasıydı. Aynı zamanda da hayatımı bilerek, bir bölümü daha toprağa değerek, daha başka işler yaparak, başka başka işler yaparak geçirmek istiyorum. Ona yönelik de bir 15 sene öncesinden bir planlamam vardı. Bir taraftan da onu yürürlüğe koymaya çalışıyorum. Sonuçta sizin de eğer hedefleriniz olursa, önceden belirlerseniz, hani yaşamla ilgili sadece meslekle ilgili değil, yaşamla ilgili de ve bir çaba da gösterirseniz, bazen yavaş olur bu. Bazen ilerlemiyor gibi olabilir, bazen de çok hızlı ilerliyor olabilir. O zaman onu yapabiliyorsunuz. Yani o nedenle de yaşamda ve meslekte hedef koymak, tercihlerini, beklentilerini bir hedef haline dönüştürebilmek çok önemli. Bir de önerebileceğim şey bu olabilir herhalde meslektaşlarıma.

Röportajın sonunda son sözleriniz ne olurdu biz stajyer avukatlar için?

Son söz herhalde yani iyi bir avukatlık için, iyi bir yaşam için, iyi bir toplum için asla vaz-geçmemek olurdu. Son sözüm “asla vazgeçmeyelim”.

Bize zaman ayırdığınız ve samimi cevaplarınız için çok teşekkür ederiz.