“derİnlİklİ savunma · neği kaldı: sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini...

7

Upload: others

Post on 25-Feb-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: “DERİNLİKLİ SAVUNMA · neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla
Page 2: “DERİNLİKLİ SAVUNMA · neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla

e y l ü l i k i b i n o n i k i52 e y l ü l i k i b i n o n i k i 53

BİLGESAM Başkanı

Doç. Dr. Atilla SANDIKLI:

Artan Terör Eylemlerinin Nedenleri

2023- Suriye’de devam eden ça-tışmalar ve bunun Türkiye’ye yan-sıması ile ilgili başlamak istiyorum. Suriye’deki mevcut durumu ve ar-tan bölücü terör örgütü faaliyetleri-ni değerlendirir misiniz?

A. Sandıklı- Tabiî özellikle son zamanlarda Türkiye’de artan terör eylemlerini görüyoruz. “Neden bu terör eylemleri son aylara kadar bü-yük bir artış oldu” diye hemen he-men toplumun bütün kesimlerinde büyük bir soru işareti oluştu. Bu-nunla ilgili de basın yayın organla-rına çok sayıda görüşler ortaya kon-du. Bu artışın temel nedenini değer-lendirirken ben farklı bakış açıların-dan bakarak bunu değerlendirme-nin daha doğru olduğunu düşünüyo-rum: Bunlardan bir tanesi Arap Ba-harı ve Suriye’deki gelişmeler, diğeri de özellikle terör örgütünün strateji-sindeki yaklaşımlar. Bu iki başlık al-tında bunları anlatırsak daha rahat

olacak. Birincisi Arap Baharı özel-likle otoriter yönetimler altında bu-lunan Arap dünyasının özgürlük ta-lepleriyle ön plana çıktığı ve bu oto-riter yönetimlerin yıkılmasıyla so-nuçlanan bir yapı. Bu açıdan Tu-nus’ta başlayan gelişmeler daha son-ra Mısır’da, Yemen’de ve son olarak tam sınırlarımızın dibinde Suriye’de önemli sonuçlar doğuruyor. Suri-ye’deki gelişmeler tabiî bütün bu Mı-sır’daki, Libya’daki, Yemen’deki ge-lişmelerden çok farklı olarak Türki-ye’yi daha derinden etkiliyor. Ne-den? Bir kere çok uzun bir sınırımız var, 800 kilometrelik. Sınırın dışında Suriye’de yaşayan insanların önem-li bir kısmıyla tarihsel, kültürel veya akrabalık derecesinde ilişkilerin ol-ması, gene PKK terörü gibi konular doğrudan Türkiye’ye etkileyen ko-nular. Malûmlarınız Suriye’de baş-langıçta bu halkın özgürlük taleple-rinin uygulanması için siyasî iktidar özellikle de Esad ile görüşmeler yap-tılar. Bu konuda hem o özgürlük ta-

leplerini karşılayabilecek değişime yönlendirmek istediler. Hem de Su-riye yönetimini uluslararası sisteme entegre etmeye çalıştılar. Bu açıdan çok önemli girişimler oldu. Fakat başlangıçta bunları Esad belki ken-disi kabul etmiş görünse de ya içten bunları kabul etmedi ya da Baas reji-mine bu değişim konusunda herhan-gi bir etkide bulunamadı.

BOP’un Hedefleri

ABD’nin de bölgeye yönelik Bü-yük Ortadoğu Projesi gündemdeydi, yaklaşık 2004-2005 yılından itibaren her yıl 1 milyar dolar bölgedeki sivil topluma örgütlenmeleri için veril-di. ABD özgürlük ortamını oluştu-racak sivil toplumun örgütlenmesi-ni yönlendirmek ve bu fikirleri ora-ya yaymak için çaba sarf etti. Dolayı-sıyla bir müddet sonra Tunus’ta baş-layan özgürlük talepleri Suriye’ye de yansıdı ve bu özgürlük talepleri kar-

“DERİNLİKLİ SAVUNMA KANDİL’DEN BAŞLAR!”

Page 3: “DERİNLİKLİ SAVUNMA · neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla

e y l ü l i k i b i n o n i k i52 e y l ü l i k i b i n o n i k i 53

SÖYLEŞİ

şılanmayınca bu talepler gösteriler-le gündeme getirilmeye çalışıldı. Bu gösteriler karşısında Esad yönetimi, Baas yönetimi, sert tepkiler sergile-yince karşı taraf da sertliği arttırdı. Diyeceksiniz ki neden yâni bu dev-letin iç işidir, dolayısıyla bu gösteri-leri bu şekilde bastırabilir. Bir kere Suriye’nin durumu farklıdır. Biliyor-sunuz Bush Doktrini’nde “şer ekse-ni” olarak tanımlanan ülkeler vardı, bunlar kimlerdi? Irak’ta Saddam re-jimiydi, devrildi. İkincisi Libya’da Kaddafi idi, devrildi. Üçüncüsü ise Suriye’ydi. Bu otoriter rejimlere kar-şı bir değişim rüzgârı var. Büyük Or-tadoğu Projesi’nin temel esası oydu. İkincisi artık güvenlik, yâni bireyin güvenliği ön plana çıkmaya başladığı için artık otoriter yönetimlerin hal-ka karşı şiddet kullanması ve katli-amlar seviyesine ulaşan müdahale-leri o ulusların içişleri olarak kabul edilemez bir duruma gelmişti. Bu açıdan sivil halk da örgütlendi, tep-ki göstermeye başladı, silâhlı çatış-malar oldu. Esad daha büyük güçler-le bastırmaya çalıştı. Sonuçta bugün geldiğimiz nokta 20 binin üzerinde ölü, belki onun iki, iki buçuk katı kadar da yaralı. En az 200 bin civa-rında insan mülteci konumuna düş-tü. Bunun dışında 500-700 bin ara-sında yer değiştiren Suriye vatandaş-ları olduğunu görüyoruz. Tabiî Tür-kiye’de burada, bu değişimde Ameri-ka Birleşik Devletleri ile beraber ha-reket etti. Ve Suriye yönetimiyle ne-redeyse hatta neredeyse demeyelim, birbirlerini karşılıklı olarak düşman yönetimler olarak görmeye başladı-lar. Doğrudan doğruya özellikle sıfır sorun ve bölgesel entegrasyonla ilgili en üst seviyeye geldiğimiz Suriye ile bir yıl içerisinde tam tersine düşman iki ülke pozisyonuna geldik. Suri-ye’deki bu olaylar iki şekilde Tür-kiye’yi etkiledi. Birincisi hemen ya-nı başında iç savaş var, oradan göç eden insanlar var. Bunların barın-dırılması var. Akrabalık derecesine varan irtibatlar var, oradaki ıstıra-bı paylaşıyoruz. İkincisi ise iç savaş olarak baktığınızda orada bir otori-te boşluğu söz konusu. Böyle bir du-rumda Suriye yönetiminin daha ön-ce yaptığı gibi terör örgütlerine des-tek verme özelliği var. Özellikle Ab-dullah Öcalan’ın Suriye’de barındı-rıldığı yıllarda, PKK terör örgütünün Suriye’de kamplar kurmasına, te-röristlere eğitim, istihbarat, lojistik kaynak tedariki silâh tedariki, para-sal destek sağlanması gibi hususlar

Baba Esad döneminde vardı, bu du-rum hasım ülke pozisyonuna gelince yeniden ortaya çıktı.

Özellikle Ortadoğu ülkelerine yö-nelik bir cazibe merkezi olma yolun-da ilerleyen, ekonomik, kültürel ve siyasî yönden güçlenen ve etkisi ar-tan Türkiye’nin bu etkisini kıracak ve onu bir noktada iç meseleleriyle uğraşmaya zorlayarak Suriye’ye olan ilgisini azaltacak ve Türkiye’deki iç kamuoyunu Türkiye’nin Suriye po-litikalarına desteğini azaltacak bir girişimi Suriye’nin yapması lâzım-dı. Gene geçmişte olduğu gibi PKK terör örgütünü bu noktada taşeron olarak kullanabileceği ortaya çıktı. PKK’nın son zamanlarda terör ey-lemlerini artmasının önemli neden-lerinden bir tanesi, PKK terör örgü-tünün taşeronluk özelliği nedeniyle özellikle Suriye’den önemli destek ve yönlendirme almasıdır. Arap Ba-harı’nın ikinci etkisi de şu oldu: Na-sıl Arap halkları özgürlük talepleri doğrultusunda belli girişimler yapı-yordu, işte Suriye’de olduğu gibi sivil halkla askeri karşı karşıya getiriyor-du. PKK terör örgütü de aynı strate-jiyi uygulamak istedi. PKK’ya bu ko-nuda sâdece Suriye de destek olmu-yor. İran’da biliyorsunuz PJAK var-dı, PKK’nın oradaki uzantısı. İran Kandil’e doğru bir operasyon yap-tı. Bu arada Karayılan’ın yakalandı-ğı haberi ve söylentileri çıktı. Ondan sonra bir baktık ki PJAK birden bire ortadan kalktı. Yâni bu değişimde iki sebep olabilir. Birincisi artık PJAK’ı gündemden düşürmüştür PKK terör örgütü, tamamen sıklet merkeziyle Türkiye’ye yönlenmeyi düşünmüş

olabilir. İkincisi de İran’la karşılık-lı anlaşma vardır. Çünkü İran’la da ilişkilerimiz gerilmeye başladı. Do-layısıyla İran’ın da desteği konusu gündeme gelebilir. Biliyorsunuz ay-rıca son olaylarda İran’daki kamp-larda eğitildikleri, provaların orada yapıldığı da gazetelerde yer alan id-dialar arasında. Tabiî aynı şekilde Irak’ın kuzeyindeki Barzani yöneti-minin de PKK’ya desteği söz konu-su olabilir. Her ne kadar Dışişleri Bakanımız Suriye’deki gelişmelerde Suriye’nin kuzeyindeki PKK varlı-ğına karşı işbirliği konusunu günde-me getirmesine rağmen Barzani yö-netimi geçmişte olduğu gibi ikircikli bir politika izliyor. Türkiye’ye olum-suz cevap vermiyor ama diğer yan-dan “Kürtler hiçbir zaman birbirle-ri ile çatışmaz. Dolayısıyla Kürtlerin bölgedeki özgürlük taleplerinin kar-şılanması bizim de talebimizdir” di-yor. Ayrıca “Türkiye’de ateşkes ol-sun” diyor Barzani. Şimdi bir dev-letin terör örgütüne ateşkes uygula-ması söz konusu olabilir mi? Kendi sınırları içerisinde silâhlı terör örgü-tü mensupları dolaşacak ve devlet de ateşkes uygulayacak! Böyle bir şey söylemesi bile Barzani’nin ikircikli politika uyguladığının kanıtıdır.

Terör Örgütüne Dolaylı Destek Verenler

2023- Peki malum ülkelerin dı-şında Amerika da PKK’yı bu dö-nemde kullanıyor olamaz mı?

A. Sandıklı- Şimdi şöyle söyle-yeyim, PKK taşeron bir örgüt. Peki

Page 4: “DERİNLİKLİ SAVUNMA · neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla

e y l ü l i k i b i n o n i k i54 e y l ü l i k i b i n o n i k i 55

bu taşeronun görevi ne? Türkiye’nin hızlı bir şekilde gelişerek bölgede ca-zibe merkezi hâline gelmesini engel-lemek ana görevlerinden bir tanesi. Ve yıpratmak Türkiye’yi. Dolayısıyla ihtiyaç olduğunda destek sağlanıyor, palazlanıyor daha büyük zararlar ve-riyor Türkiye’ye, ihtiyaç azaldığın-da da belli tedbirlerle destekler azal-tılmak sûretiyle etkisi sınırlanıyor. Bölge ülkelerinden destek olduğu gi-bi, tabiî geçmişte olduğu gibi Ameri-ka’nın da desteği olduğu söylentile-ri var bu konuda. Yâni bunu bir ger-çeklik, bir somut veri olarak kullana-masak da bunun olabileceği ile ilgili değerlendirmeler ağır basıyor. Batılı ülkeler ile ilgili de bu değerlendirme-ler söz konusu. Ama bunlar devam-lı mı yapıyorlar bunu? Tabiî kendi politikalarına hizmet ettiği müddet-çe destek veriyorlar. Ama destek ol-masalar bile, bu konuyu yazmanızı özellikle istiyorum, Türkiye’nin te-rörle mücadelesine destek verdiğini söyleyen ABD’nin ve batılı ülkelerin ne kadar destek verdiğini sorgula-mamız lâzım. Yâni iki şekilde destek verilebilir terör örgütüne. Ya doğru-dan destek ya da sizin terörle müca-delenize destek vermeyerek dolaylı destek. Eğer siz Türkiye’nin terörle mücadelesine, Ortadoğu politikala-rınız bu kadar iç içe geçmişken des-tek vermezseniz, olmaz. Türkiye’ye

destek açıklamaları var. Ama ger-çekte bakıyoruz bu desteğin altı do-lu mu tam mânâsıyla? İnsansız hava araçları en büyük ihtiyacımız. Veri-yor mu bize? Vermiyor. Helikopter terörle mücadelede çok önemli bir araç, verdi mi? Vermedi. Bunun ya-nında dikkat ederseniz son zaman-larda Irak’ın kuzeyine Kandil ve Türkiye’ye yakın Hakurk, Zap, Me-tina gibi kamplara biz herhangi bir operasyon yapıyor muyuz? Çok na-dir olarak yapıyoruz ve etkili olma-yacak şekilde yapıyoruz. Bu açıdan Türkiye gibi bir müttefikine destek olmaması bile bana göre dolaylı ola-rak terör örgütüne bir destek olarak değerlendirilmesi gerekir.

PKK’nın Strateji Değişikliği

2023- PKK’nın bir strateji deği-şikliği yaptığı bu dönemde dile geti-riliyor, siz de aynı minvalde bir açık-lama yaptınız. Nedir bu strateji de-ğişikliği?

A. Sandıklı- PKK terör örgütü-nün bütün terör örgütleri gibi üç saf-halı bir stratejisi vardı. Birinci safha örgüt olarak tanınma, şiddet ve kan-lı eylemlerle kendi ismini duyurma, toplumda bir baskı ve şiddet ortamı oluşturma. İkincisi bu baskı ve şid-det ortamıyla toplumu yönlendirme etkisi oluşturma ve devlet güçleriy-le belirli bir dengenin oluşturulması-nı sağlamak. Üçüncü safha ise belirli bir bölgede devlet otoritesini kitlesel halk ayaklanmasıyla ortadan kaldır-ma ve yerine kendi otoritesini tesis etme. Şimdi PKK terör örgütü, Arap Baharı ve bu son taşeronluk görevi ile beraber bu ikinci safhayı tam ger-çekleştiremeden, yâni silâhlı kuvvet-lerle belirli bir bölgede denge oluştu-ramadan bu üçüncü safhaya geçmek istedi. Başlangıçta Türk-Kürt çatış-ması çıkartmak sûretiyle meydana gelebilecek olaylarda Kürt vatandaş-larımızı Türkiye’ye karşı ayaklandır-mayı düşündü. Ama vatandaşlarımı-zın sağduyulu davranışları PKK’nın bu provokasyonunu engelledi ve so-nuç alamadı terör örgütü. İkinci uy-gulama şekli şöyle oldu: Kitlesel halk gösterileri yapmak, bu halk gösteri-lerinde sivil halkı gerekirse kendisi öldürmek sûretiyle orada bir provo-kasyon yapmak ve bu olayları kitle-sel halk ayaklanmalarına dönüştü-rüp halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeye çalışmaktı. Fakat gene gerek Kürt vatandaşlarımız ge-

rekse güvenlik güçlerimiz çok aklıse-lim davrandılar ve buna da prim ver-mediler. PKK’nın geriye bir tek seçe-neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla güven-lik güçlerini karşı karşıya getirmek, sivil halkı vurmak sûretiyle güvenlik güçleri vurdu deyip hem Türkiye’nin uluslararası alanda terörle mücade-ledeki desteğini kesmek, hem terörle mücadeledeki halkın siyasî iktidara desteğini ortadan kaldırmak, hem de Türkiye’nin Ortadoğu ve Suriye po-litikasını akamete uğratmak. Bu üç hedefi birlikte gerçekleştirmeye ça-lıştı PKK ve bunu ilkin Şemdinli’de uygulamaya çalıştı.

Son zamanlarda özellikle PKK terör örgütü ile mücadelede bir dö-nem belli çözüm arayışları vardı, mü-zakereler, ateşkes falan ama olmadı. PKK terör örgütü tam tersine bunu kendi lehine kullandı. KCK yapılan-masına geçti. Bunun yanında anlaş-malar yapıyormuş gibi oyalayarak bölgeye iyice yerleşti, şehirlere ka-dar. Ama Allah’tan birçok kuruluş, işte bizim gibi kuruluşlar, KCK’nın ne demek olduğunu, bunun ne kadar problem doğuracağını dile getirdi. “Terörle mücadele strateji belgesi” diye bir kitap yazdık biz ve gönder-dik onları da. Bundan sonra değiş-ti. Demokratikleşmenin, sosyo-eko-nomik ve sosyo-kültürel boyutları-nın yanı sıra güvenlik ve uluslarara-sı ilişkiler boyutuyla da uygulanmaya başladı. Bu boyutlar da uygulanma-ya başlayınca terör örgütü çok büyük zayiat verdi. Terör örgütü zayiat ver-meye başlayınca toplumun üzerinde-ki baskı kalkmaya başladı. Bu baskı azalmaya başlayınca sivil toplum ör-gütlerinden ve bölgenin ileri gelenle-rinden yavaş yavaş artık silâhlı şid-det yoluyla çözüm arayışının yanlış olduğu, belirli uzlaşma sûretiyle bir çözümün bulunması gerekliliği ko-nusunda yargılar artmaya ve dillen-dirilmeye başladı. Bunu nereden bi-liyorum? İşte Baydemir’in açıklama-ları susturuldu, Zana’nın açıklama-ları susturuldu. Hüseyin Aygün’ün kaçırılması da bu yöndeki girişim-leri susturmak için yapılmıştır, o da aynı şeyleri söylüyordu. Dolayısıyla bu ne demek? PKK terör örgütü ar-tık zemin kaybediyor demek. Şimdi böyle bir durumda marjinal duruma gelmemesi için ne yapması lâzımdı? Varlığını şiddet ve kanla hatırlatma-sı lâzımdı. Şemdinli’de yapılmak is-

Page 5: “DERİNLİKLİ SAVUNMA · neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla

e y l ü l i k i b i n o n i k i54 e y l ü l i k i b i n o n i k i 55

tenen şuydu: Hem Şemdinli kırsalın-da terör örgütü mensubu bulundur-mak, ikincisi Şemdinli’ye gelen yol-ları mayınlamak, üçüncüsü Şemdin-li ilçe merkezine terör örgütü men-suplarını getirmek, devlet kurum-larının üzerine gitmek, oraya bay-rağı çekmek, güvenlik güçleriyle si-vil halkı karşı karşıya getirecek bir provokatif eylem yapmak. Şemdinli bölgesi hem İran’a hem de Irak’a sı-nırdır ve çukurda kalan bir bölgedir. Orada bir kurtarılmış bölge oluştur-mak ve isyânı bu bölgeden yaymak-tı PKK’nın hedeflerinden bir tanesi. Gene tutmadı. Tutmamasının en bü-yük sebeplerinden bir tanesi de PKK terör örgütünün yavaş yavaş beslen-diği zemini Türkiye’nin kaydırmaya başlamıştır. Dolayısıyla Türkiye de-mokratikleştikçe artık Kürtler kendi Kürt kimliklerini rahatlıkla söyleme-ye başladılar. İkincisi Kürtçe eğitim imkânları oluşmaya başladı üniversi-telerde. Bunun yanında kurslar açıl-maya başladı, şimdi ekonomik olarak da bölgeye büyük teşvikler veriliyor. PKK terör örgütü tam tersi bölgenin ekonomik ve sosyal açıdan gelişme-sinin karşısında yer almış ve gelişme-lere engel olmaya çalışmıştır. Bölge-deki iş makinalarını yakan, şantiye-lere baskınlar yapan bir örgüt. Böl-genin ekonomik yönden gelişmesi, Kürt vatandaşlarımızın kimliklerini söyleyebilmesi örgütü rahatsız edi-yor. Sonuçta Kürt vatandaşlarımız da şunu demeye başladı: PKK terör örgütü Kürt sorununun çözülme-sinde bir katkı sağlamıyor, tam tersi engel oluyor. Bunu neden anlattım, bölgede eski kökenim nedeniyle ar-kadaşlarım var. Oradan sorduğum-da “nasıl alındı bu istihbarat” diye, bizzat Şemdinli’deki vatandaşlar bu sızmaları güvenlik güçlerine haber veriyor. İkinci haber veren kim bili-yor musunuz? Orada PKK terör ör-gütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan teröristler bunu haber ve-riyor. Dolayısıyla başarısız oldular.

Güvenlik Yaklaşımı Sonuç Elde Etmiştir!

2023- 1984’te Eruh ve Şemdin-li baskınlarıyla başlayan bölücü te-rör, Abdullah Öcalan’ın yakalanma-sından sonra yavaşlamış durma nok-tasına gelmişti. Fakat 2002, 2003 ve 2004 yıllarından sonra bir başka de-yişle ABD’nin Irak’a yerleşmesin-den sonra hızlı bir şekilde tırman-

maya başladı. Bu durumu nasıl de-ğerlendiriyorsunuz?

A. Sandıklı- Biz terör ve Kürt so-runu ile ilgili en fazla araştırma ya-pan kurumlardan bir tanesiyiz Bil-gesam olarak. Bu sorunla ilgili biz bölgede 10 bin kişi üzerinde bir alan araştırması yaptık, 320 sorulu. Yüz yüze görüşme yöntemiyle. Ondan sonra bölgede 200 tane kanaat ön-deriyle görüştük. Arkasından böl-genin etnik kimlik yapısını çıkartan bir araştırma yaparak bölgenin ha-ritasını çıkardık. Bölgede ne kadar farklı etnik ve dinsel kimlikte kim-seler var onları çıkardık. Arkasından çözüm yollarına yönelik de 28 tane, Van ve Diyarbakır’da çalıştay yap-tık. “Terörle Mücadele Strateji Bel-gesi” diye bir kitap yayınladık bu ça-lışmaların ışığında. Burada çok kısa-ca biz zaten bunu açıkladık. Başlan-gıçta Kürt sorunu sadece terör soru-nu olarak ele alındı ve bu sorun gü-venlik güçlerine havale edildi. Dola-yısıyla farklı uygulamalar söz konu-su oldu. Birincisi başarı öldürülen terörist ile ölçülmeye çalışıldı. Ama her öldürülen teröristin aynı zaman-da Türkiye’ye düşman aileler de or-taya çıkardığını hiç dikkate alma-dık. İkincisi bu teröristleri yok et-mek için hukuk dışı yollara da baş-vuruldu zaman zaman. Dolayısıyla bu yanlış uygulamalar güvenlik bo-yutuyla mücadele ederken terör or-tamının daha da artmasına neden ol-du. Ancak güvenlikçi yaklaşım hiç mi başarı kazanmadı? Çünkü böyle iddia edenler var. Ben buna hiç ka-tılmıyorum. Güvenlikçi yaklaşımla

elde edilmek istenen netice alındı as-lında. Ne zaman alındı? 1996-1997 yıllarında. Hem Türkiye’de yapılan çok büyük çaplı operasyonlar hem de Irak’ın kuzeyine ve Kandil’e yapı-lan operasyonlar sonucunda PKK te-rör örgütü marjinal hâle geldi. Mar-jinal hâle gelince taşeronluk yaptı-ğı ülkelerden bir tanesi olan Suriye, Atilla Paşa’nın bir söylemiyle Abdul-lah Öcalan’ı ülkeden çıkarttı. Daha sonra ABD ile yapılan baskılar sonu-cu Moskova’da, İtalya’da, Yunanis-tan’da barınamadı, en sonunda Ken-ya’dan Türkiye’ye teslim edildi. Eğer siz Türkiye içinde ve Kuzey Irak’ta terör örgütünü marjinalleştirmesey-diniz bunu yapamazdınız. Dolayısıy-la güvenlik yaklaşımı aslında bir so-nuç elde etti. Bunu nereden söyleye-biliyoruz? Çünkü istatistiki verilere baktığınızda 1998-1999’dan 2003-2004’e kadar doğru düzgün bir PKK terör eylemi yok. O zaman Kürt so-runun terörle ilgili kısmına bir çö-züm bulmuşuz. Fakat eksik kalmış. Kürt sorunu sâdece terör sorunu de-ğildi. Kürt sorunun beslendiği ba-zı sorunlar vardı, demokratikleşme sorunu gibi, ayrıca sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik ve uluslararası iliş-kiler sorunuydu… Demokratikleş-mede, sosyo-kültürel ve sosyo-eko-nomik konularda herhangi bir ge-lişme olmadığı için, terörü besleyen bataklık devam ediyordu. İkincisi uluslararası ilişkiler boyutunda Irak, ABD tarafından işgal edilince orada meydana gelen otorite boşluğu ve bi-zim oraya müdahil olamamamız yâ-ni Irak’ın kuzeyindeki yapılanma-

SÖYLEŞİ

Page 6: “DERİNLİKLİ SAVUNMA · neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla

e y l ü l i k i b i n o n i k i56 e y l ü l i k i b i n o n i k i 57

ya çok müdahil olmamamıza neden oldu. Dolayısıyla 2004’ten itibaren hem taşeronluk görevi hem uluslara-rası ortamın uygun olmasından dola-yı, bataklık da kurumadığı için, PKK tekrar etkisini arttırdı. Daha sonra “Bu sorun güvenlikçi yaklaşımlar-la çözülmez. Demokratikleşme ve benzeri yöntemlerle çözülür” denil-di. Bu arada devletin bazı organları Abdullah Öcalan ve PKK terör ör-gütüyle görüşmeler yaptı. Ama terör örgütü silâhlarını tutuyor ve bunu da fırsat biliyor ve üçüncü aşamaya geç-mek için KCK yapılanmasıyla şehir-lere kadar geliyor, şehirlerin yakınla-rında kamplar kuruyor, kendini din-lemeyen insanları oraya getiriyor, ce-zalandırıyor. Siz de çok iyimser bir şekilde “demokratikleşme” diyorsu-nuz. Bunların yapılması lâzım ama güvenlik boyutu ihmal edildiği za-man çok önemli bir aksaklık oluyor. Bu da yanlıştı. KCK yapılanması çok tehlikeliydi.

Derinlikli Savunma Kandil’de Başlar!

2023- Peki gelinen noktada PKK ile mücadele neler yapmak lâzım?

A. Sandıklı- Baktığımızda bir bu-çuk sene önce önemli bir değişiklik oldu terörle mücadelede. Demokra-tik haklar tanınırken KCK operasyo-nu da çok yerinde bir tedbir olarak alındı. Geç kalınsaydı büyük tehlike yaşardık. PKK terör örgütüne ulus-lararası boyutta da engellenme ya-pılmaya çalışıldı. Bu açıdan bakıl-dığında dört ayaklı terörle mücadele çok etkin olarak uygulanmaya başla-dı. Terör örgütünün de zaten toplu-

mun üzerindeki yönlendirici etkisi yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı. Geldiğimiz seviyede olay şöyle. Pa-rasal kaynaklarının kesilmesi nokta-sında belli girişimler oluyor. Mese-lâ ABD’nin terörle mücadele konu-sunda daha fazla desteğini sağlamak üzere elimizde Ortadoğu ve Suriye politikaları kozu var. ABD’nin hem İHA hem taarruz helikopterleri hem de Kuzey Irak’a yapılması planlanan operasyonlar için daha esnek imkân sağlaması lâzım diye düşünüyorum. Fakat genel strateji doğru olmasına rağmen PKK ile mücadelede bir şey eksik kaldı. Biz şimdi sâdece yurt içinde büyük operasyonlar yapıyo-ruz. Bizim güvenlik konusunda bir temel prensibimiz vardır; “İleriden savunma” veya “derinlikli savunma” şeklinde tanımladığımız. Yâni prob-lemin başladığı noktadan savunma yapmak lâzım. Nerede? Kandil’de. Burada rahat hareket ettiği için Tür-kiye’ye yakın yerlere Zap, Hakurk, Haftanin gibi yerlere de kamp kura-biliyor ve Türkiye’de eylem yapabi-liyor. Önemli olan rahat hareket et-me imkânlarını kaldırmak. O neden-le tam güçle kara harekâtına gerek yok. Barzani yönetimiyle bunu ya-pabilirsiniz. Böyle olmuyorsa tek-rar eden hava harekâtları yapılabilir. Veya oradaki terör örgütü elebaşıla-rını kaçırıp Türkiye’de yargılayabilir-siniz. Hele hele sınıra yakın kampla-ra sık sık kara harekâtı yapılması lâ-zım. Dolayısıyla stratejide bir nok-sanlık var ama genelde terörle mü-cadelede siyasî kararlılık yerinde, bu doğru bir olay. Güvenlik güçlerinin mücadelesi yerinde. Güvenlik güçle-rinin hukukla normlarına uygun ola-rak hareket etmesi çok yerinde. Bu

harekât konusunda da tahmin ediyo-rum ABD’nin Irak’ın kuzeyiyle ilgili sınırlandırmaları olabilir, bunu mut-laka aşmamız lâzım. “Küresel ak-tör bölgesel güç Türkiye” diyorsak en hayatî konumuz olan terörle mü-cadelede başarılı olmalıyız. Kaldı ki Ortadoğu politikalarımızın başarılı olması tamamen Kürt ve terör soru-nunu çözmemize bağlıdır. Çözemez-sek Ortadoğu politikalarımızdan da istediğimiz hasılayı elde edemeyiz. Bu nedenle ABD ve Irak’ın kuzeyin-deki yönetim ikna edilmeli, bunun için de fırsat vardır. Barzani ile Irak merkezî yönetiminin bu kadar ger-gin olduğu bir ortamda, bizim ABD ile bu kadar birlikte Ortadoğu poli-tikaları yürüttüğümüz bir ortamdan daha büyük bir fırsat olamaz.

Artan terör olayları da terör ör-gütlerinin marjinalize olmadan ön-ceki hâlini andırıyor. Meselâ son za-manlardaki şehitlerimize tabiî üzüle-ceğiz ama bu bizim kararlılığımızı et-kilememeli. Çünkü terör örgütü yıl-gınlık yaratmak sûretiyle “ne olursa olsun, bu mücadele sona ersin” ka-naatini yerleştirmeye çalışır. Bunu her ülke, ABD dahil yaşıyor. Diğer taraftan bizim demokratikleşmeye ve açılımlara da devam etmemiz lâ-zım ve yapılanları da halkımıza an-latmamız lâzım. Bunun önündeki en büyük engelin de terör olduğu-nu vurgulamamız lâzım. Bugün te-rör olmasa Türkiye, demokratikleş-me ve benzeri açılımları daha rahat mı yapar, daha zor mu? Tabiî ki da-ha rahat yapar. Kürt vatandaşlarımı-zın bunu anlaması lâzım. Güneydo-ğuyu düşünün, bir Gaziantep’i bir de diğer şehirleri. Terör olmayan yer ge-lişiyor, Hakkari’de ise havaalanı bile yapamıyorsunuz, adam geliyor yakı-yor iş makinelerini.

Otoriter Rejimlerle Entegrasyon Olmaz

2023- Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Suriye’deki gelişmeleri okursak, Suriye’de bir bölünme teh-likesi görüyor musunuz? Bu nokta-da Türkiye’nin sergilediği politikayı muhtemel sonuçları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

A. Sandıklı- Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili ilk makaleyi yazan, ilk kitabı çıkartan insanlardan bi-riyim ben. Bölgedeki soğuk Savaş sonrasında otorite boşluğunun ABD tarafından doldurulma girişimidir.

Page 7: “DERİNLİKLİ SAVUNMA · neği kaldı: Sınırlı da olsa bir tek böl-gede devlet otoritesini ortadan kaldı-rıp o bölgede kendi otoritesinin ol-duğunu gösterip sivil halkla

e y l ü l i k i b i n o n i k i56 e y l ü l i k i b i n o n i k i 57

Ve bu bölgenin zenginliklerini ulus-lararası sisteme açma projesidir. Es-kiden bu bölgelerde Rusya etkindi. Rusya dağılınca Balkanlar’da oldu-ğu gibi bir değişim öngörüldü. Bu-rada otoriter yönetimler vardı, belirli anlaşmalar yapıyordunuz, bir müd-det sonra ilişkiler gerilince o anlaş-maları ortadan kaldırıyordu. İkincisi o kaynakları topluyor, halka yayılmı-yor birkaç aile zenginleşiyordu. Hal-ka yayılmayınca da pazar olmuyor. Pazar olsa ticaret daha fazla gelişe-cek. Yâni burada halkın bir yılgınlığı ve değişim isteği olduğu kadar Batı-lı güçlerin kendi menfaatlerini sağla-mak için bu dönüşümde etkisi oldu-ğunu kabul etmemiz lâzım. Ne sâde-ce halkın, ne de sâdece Batılı ülke-lerin yaptığı bir şey. İkisinin ortak etkileşimi ile oluyor. Entegrasyon teorileri ışığında Ortadoğu’yu ince-lemiştim. Ben entegrasyonu sağla-yan faktörleri ortaya koydum. Bun-lar; tarihi ve kültürel yakınlık. Siya-sal değerlerde, ekonomik değerlerde ve coğrafî değerlerde yakınlık. Bu yakınlıklar olduğunda entegrasyon işi artıyor. Ortadoğu’ya baktığımız-da ortak yönlerimiz var ama mese-lâ Araplar bizi düşman olarak görü-yor, biz Arapları düşman olarak gö-rüyoruz. Biz Araplarla yakınmış gibi gözüküyoruz ama Arapça bilen kaç tane elitimiz var? Siyasal değerlerde hiçbir yakınlığımız yok. Biz demok-ratik bir yönetimiz, onlar otoriter. Gene ekonomik değerlerimiz farklı.

Ben Ortadoğu ile entegrasyon girişimlerimizin çok başarılı olama-yacağını söylemiştim. Denedi bunu Sayın Davutoğlu, bu arada bu dene-menin en başarılı olduğu ülke Suri-ye idi. Ama o da başarısızlığa uğradı. Neden? O da otoriter rejimden dola-

yı. Bundan sonraki gelişmeler olum-lu olursa, bölgede daha özgürlükçü ve demokratik bir yapı, piyasa eko-nomisi ve siyasal değerlerde bir ya-kınlık olursa, bölgedeki ülkelerin ör-nek alacağı cazibe merkezi olan ülke kim olacak? Türkiye olacak. O za-man daha kalıcı ve gelişmeye daha açık bir entegrasyon süreci sürdürü-lebilir. Şu anda sancılı bir dönüşüm yaşanıyor. Dönüşümün olması için otoriter yönetimlerin çökmesi gere-kiyor. Irak parçalı bir hâlde ama par-çalı olması o ülkenin parçalanmış ol-ması anlamına gelmez. Örneğin Bel-çika iki toplumlu üç bölgeli bir cum-huriyet. Almanya federal bir cumhu-riyet. Burada önemli olan merkezî idarenin hukukî normları oluştur-ması ve farklı etnik ve dinsel kimlik-lerin o idare içinde kendini bulma-sı. Eğer Maliki yönetimi hem Kürt-ler hem Sünnîler üzerinde bu ka-dar baskı kullanmasa, ayrışma aza-lır. Ama siz Kürt yönetiminin petrol gelirlerini vermezseniz, Amerikalıla-rın çekildiği günün hemen ertesinde Sünnîlerin Cumhurbaşkanı Yardım-cısını tutuklamaya kalkarsanız ayrış-maya yönlendirirsiniz. Suriye’de de böyle bir ayrışma söz konusu olacak ama umarım bölgede bir ayrışma ol-maz. Bu bir risktir. Bölge yönetimle-rin uygulamaları bu ayrışmayı orta-dan kaldıracak veya ilerletecek. Mı-sır’daki, Irak’taki, Libya’daki, yöne-timler, Suriye’de kurulacak olan yö-netim ne kadar bütün grupları temsil edebilirse bu ayrışma olmaz. Bura-da ana sorulardan bir tanesi, “ABD parçalanmayı mı istiyor” şeklinde. Buna da cevap verelim, Bush zama-nında kuvvet kullanmak sûretiyle bölgede bir değişim yapmaya çalış-tı ABD. Bu nedende prestiji en kö-

tü hâle düştü. Dolayısıyla Obama bu imajın değişmesi için seçildi zen-ci olmasına rağmen. Bu süreç ayrış-mayla sonuçlanırsa ABD’nin düzelt-meye çalıştığı imajı da kayba uğrar, çünkü bu ayrışmanın sorumlusu ola-rak ABD gözükür. Doğrudan doğru-ya parçalamanın, farklı farklı devlet-ler kurmanın ben ABD’nin ana plan-ları içerisinde olduğunu zannetmi-yorum. Ancak bu değişim bu riski doğuruyor. Bunun hangi yönde sey-redeceği kurulacak yönetimlerin ba-şarısına bağlı. Belki bir iki ülkedeki yönetimde olabilir ama bütün ülke-lerde olacağını zannetmiyorum.

2023- Peki Türkiye’nin sergiledi-ği politikayı nasıl değerlendiriyor-sunuz?

A. Sandıklı- ABD Irak’a ikinci harekâtı yaptığında Türkiye müda-hil olmadı. Dolayısıyla Irak’taki ye-ni devletin oluşumunda söz sahibi olamadı. Bu kapsamda hem orada-ki Türkmen yapısının anayasal ha-zırlık sürecinde belirli haklar elde etmesine yardımcı olamadı hem de Kürtlerin daha fazla imtiyazlar al-masına imkân sağladı. Bu deneyimi dikkate aldı. Dolayısıyla bu değişim olacak, Türkiye birlikte hareket et-meli. Türkiye’nin menfaatleri bu bir-liktelik içinde... Bu değişimin içinde olmaktan ziyade maalesef Batılı güç-ler Suriye’deki değişimi tamamen Türkiye’nin sırtına yüklemeye çalışı-yorlar. Böyle bir oyuna da gelmeme-miz lâzım. Silâhlı çatışmaya girme-memiz lâzım. Suriye’de bu noktada biraz sorunun bir parçası olacak şe-kilde içine girildiği, provokasyonlara gelebileceğimiz konusunda endişe-lerin arttığını görüyoruz. Bu önem-li bir nokta.

Ve bu bölgenin zenginliklerini ulus- yı. Bundan sonraki gelişmeler olum-yı. Bundan sonraki gelişmeler olum- tü hâle düştü. Dolayısıyla Obama tü hâle düştü. Dolayısıyla Obama

SÖYLEŞİ