almangözüyle Çanakkaledestanı - tayyarecİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir alman askeri...

10
Evet, bir destandır Çanakkale. S ADECE Çanakkale kara ve deniz mu- harebelerinde 57 binin üzerinde şehit verdiğimiz bir savaştır. Yaralı, hasta, esir, yitik ve hastalıktan ölenlerle brüt zaiyat sadece Türk tarafında çeyrek milyonu aşmaktadır. Fakat ittifak devletleri safında yer al- dığımız ve burada başı çeken en önemli askeri müttefiğimiz Almanya’da bu savaş bugün, en azından Çanakkale nezdinde hemen hemen unutulmuştur. Bunun sebepleri çok yönlü olabilir. Gerek Birinci Dünya Savaşı sırasında başta Almanya, Fransa ve Rusya olmak üzere diğer ülkelerin batı ve doğu cephelerinde astrono- mik miktarda asker kaybetmeleri ve bu cep- helerin daha önemli yer tutmaları, gerekse de Almanların, dünyanın en kanlı savaşı İkinci Cihan Harbi’nde de başmimar olarak en önemli rolü oynamaları gibi faktörler, Türkle- rin Çanakkale’de yaptığı fedakarlıklar ve imza attığı o zaferin bu ülkede zaman içinde nere- deyse tamamen unutulmasına yol açmış ola- bilir. Bugün Almanya’da Çanakkale Savaşı de- yince, hemen hiç bir tahsilli vatandaşın dahi aklına, bizde ilkokul çocuklarının kafasında somutlaştırabildiği detaylı kareler gelemez. Birinci Dünya Savaşı konusunda artık Alman tarih kitaplarında dahi, Osmanlılar maalesef bir kaç cümle, ya da kaynağa göre en fazla bir kaç paragrafla geçiştirilmektedir. Birinci Dünya Savaşı ve güney cephesinde yer alan Çanakkale, artık bu ülkede spesifik bir konudur ve sadece Alman tarihi uzmanla- rın ilgi alanına girmektedir. Alman Gözüyle Çanakkale Destanı İki bin yılı aşkın Türk askeri tarihinde en çok insanımızı kaybettiğimiz muazzam bir öz mücadelesi. Tarihte bugüne dek katıldığımız en çok cepheli, en kanlı harp. Yenilmiş olmamıza rağmen, askeri ve siyasi sonuçları stratejik boyutta önem arz eden, sadece muharebelerde yarım milyona yakın askerimizin şehit düştüğü Birinci Dünya Savaşı. Bu rakama, yaralılar, hastalar, esirler ve yitiklerle.. milyonu katlayan insan zaiyatımız dahil bile değil.Ve o cepheler. Osmanlı topraklarında taarruza kalkılan Kafkas, Kanal [Süveyş], savunmada olduğumuz Suriye-Filistin, Irak, Hicaz-Yemen ve Çanakkale cepheleri.Yine harici topraklarda ittifak devletleri ve askeri mütteklere destek maksatlı savaştığımız Makedonya, Galiçya [Lehistan] ve Romanya cepheleri. Kuşkusuz her bir kanlı cephenin yeri ayrıdır ve ortak yanları şehit verdiğimiz binlerce, onbinlerce, ama yüzbinlerce Mehmetçiktir. Bugün burada mutlak zaferle sonuçanan bir cephemizle ilgili atipik olarak sınıandırılabilecek ilginç bir söyleşiye imza atacağız. Söz konusu bu cepheyi telaffuz etmek yerine, şu dizeleri hatırlatarak çağrıştırmak, topraklarımızı kanları ile sulayarak savunan atalarımızın anısına daha layık olacaktır:

Upload: others

Post on 28-May-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

���

Evet, bir destandırÇanakkale.

SADECE Çanakkale kara ve deniz mu-harebelerinde 57 binin üzerinde şehit

verdiğimiz bir savaştır. Yaralı, hasta, esir, yitikve hastalıktan ölenlerle brüt zaiyat sadeceTürk tarafında çeyrek milyonu aşmaktadır.

Fakat ittifak devletleri safında yer al-dığımız ve burada başı çeken en önemli askerimüttefiğimiz Almanya’da bu savaş bugün, enazından Çanakkale nezdinde hemen hemenunutulmuştur.

Bunun sebepleri çok yönlü olabilir.Gerek Birinci Dünya Savaşı sırasında başta

Almanya, Fransa ve Rusya olmak üzere diğerülkelerin batı ve doğu cephelerinde astrono-mik miktarda asker kaybetmeleri ve bu cep-helerin daha önemli yer tutmaları, gerekse deAlmanların, dünyanın en kanlı savaşı İkinciCihan Harbi’nde de başmimar olarak enönemli rolü oynamaları gibi faktörler, Türkle-rin Çanakkale’de yaptığı fedakarlıklar ve imzaattığı o zaferin bu ülkede zaman içinde nere-deyse tamamen unutulmasına yol açmış ola-bilir.

Bugün Almanya’da Çanakkale Savaşı de-yince, hemen hiç bir tahsilli vatandaşın dahiaklına, bizde ilkokul çocuklarının kafasındasomutlaştırabildiği detaylı kareler gelemez.

Birinci Dünya Savaşı konusunda artıkAlman tarih kitaplarında dahi, Osmanlılarmaalesef bir kaç cümle, ya da kaynağa göreen fazla bir kaç paragrafla geçiştirilmektedir.

Birinci Dünya Savaşı ve güney cephesindeyer alan Çanakkale, artık bu ülkede spesifikbir konudur ve sadece Alman tarihi uzmanla-rın ilgi alanına girmektedir.

Alman GözüyleÇanakkale Destanı

İki bin yılı aşkın Türk askeri tarihinde en çok insanımızı kaybettiğimizmuazzam bir öz mücadelesi. Tarihte bugüne dek katıldığımız en çok cepheli, en

kanlı harp. Yenilmiş olmamıza rağmen, askeri ve siyasi sonuçları stratejik boyuttaönem arz eden, sadece muharebelerde yarım milyona yakın askerimizin şehit

düştüğü Birinci Dünya Savaşı. Bu rakama, yaralılar, hastalar, esirler ve yitiklerle..milyonu katlayan insan zaiyatımız dahil bile değil. Ve o cepheler. Osmanlı

topraklarında taarruza kalkılan Kafkas, Kanal [Süveyş], savunmada olduğumuzSuriye-Filistin, Irak, Hicaz-Yemen ve Çanakkale cepheleri. Yine harici topraklarda

ittifak devletleri ve askeri mütte>klere destek maksatlı savaştığımız Makedonya,Galiçya [Lehistan] ve Romanya cepheleri. Kuşkusuz her bir kanlı cephenin yeri

ayrıdır ve ortak yanları şehit verdiğimiz binlerce, onbinlerce, ama yüzbinlerceMehmetçiktir. Bugün burada mutlak zaferle sonuçanan bir cephemizle ilgili atipik

olarak sını?andırılabilecek ilginç bir söyleşiye imza atacağız. Söz konusu bucepheyi telaffuz etmek yerine, şu dizeleri hatırlatarak çağrıştırmak, topraklarımızı

kanları ile sulayarak savunan atalarımızınanısına daha layık olacaktır:

Page 2: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

���

İşte bu uzmanlardan birisi de eski birAlman askeri pilotu, Kurmay Yarbay KlausWOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu1915! Birinci Dünya Savaşı’nda Alman-TürkAskeri İttifakı’ kitabı ile Almanya’da dikkatleriüzerine çeken Klaus WOLF, tam anlamıyla birTürkiye dostu.

Yrb WOLF, dört sene İstanbul’da NATOgörevlisi olarak bulunmuş ve Türkçe öğren-miş. Eşi de Azeri kökenli bir Türk.

Klaus WOLF, çok kapsamlı bir Çanakkaleçalışması hazırlamış ve Türkiye’ye oldukçaırak Alman askeri ve federal arşivlerine de gir-meyi ihmal etmemiş.

Bizzat Çanakkale’ye giderek savaşı oradahissetmiş.

Klaus WOLF kitabında, Türklerin böyle birbeklentisi olmadığı halde Türklerden af da diliyor.

Neden mi? Biz de kendisine sorduk.

S&H: Yarbay WOLF, Birinci Dünya Sa-vaşı’ndaki Alman-Türk askeri ittifakı ve Ça-nakkale Savaşı konulu ‘Gelibolu 1915’kitabınıza geçmeden önce, sorularıma is-terseniz askeri kariyerinizden başlayayım.

Almanya, 28 NATO ülkesi arasındaABD’den sonra muhtemelen en çok batımenşeli askeri helikopter tedarik eden vehalen de tedarik etmekte olan bir ülke.Fakat siz bir kara havacısı olarak Türkiye’depek de yakından tanınmayan bir askeridöner kanat pilotuydunuz. Eski bir kara ha-vacısı ve Bo 105 pilotu olarak, Alman ordu-sundaki görevlerinizden bahseder misiniz?

K. WOLF: Federal Alman Silahlı Kuvvet-leri’ne 1981 yılında katıldım. ‘86 yılında MünihAskeri Üniversitesi’ni bitirmemi takiben, kara

havacılık temel uçuş eğitimime başlayarak, ‘88yılında tamamladım. Söz konusu temel eğitimboyunca Aluette II tipi helikopterle eğitimuçuşu aldım. Ardından Bo 105 tipi helikopter-lere geçiş yaparak, iki yıl boyunca BavyeraEyaleti’nin güneyindeki bir kara havacılık fi-losunda Bo 105 helikopterinin hafif genelmaksat konfigürasyonlu modeliyle görev yap-tım. O zamanlar, benim gibi genç bir üs-teğmen için yoğun, disiplinli ve yorucu ancak,bir o kadar da zevkli geçen bu kısa süre zar-fında özellikle uçuş günlerim unutamaya-cağım güzellikteydi.

Bavyera’nın ardından Aşağı Saksonya Eya-leti’ne bağlı Celle kentinde konuşlu Bo 105helikopter alayında görevlendirildim.

Buradaki vazifem, alay seviyesindeki buhelikopter birliğinin havadan desteğini sağla-maktı. Teknisyeni, mühimmatçısı, yakıt ik-

malcisi, şoförü, oto tamircisi, aşçısı, sıhhiye-cisi.. gibi personel unsurları da dahil olmaküzere yaklaşık 160 askerden sorumluydum vebu askerlerin özverisi sayesinde alaya bağlıhelikopterleri sorunsuz uçurabilmemiz benimiçin büyük gurur kaynağıydı.

Kısa bir süre sonra, aynı alay bünyesindeyine Bo 105P helikopterlerinden oluşan tank-savar helikopter birliğine filo komutanı olarakatandım. Samimi olarak ifade etmem gerekirsefilo komutanlığı görevi benim için oldukça il-ginç bir tecrübeydi. Yedi adet Bo 105P tipitanksavar helikopteri ve uçuş personelinin so-rumluluğu yanında, bağlı olduğum tugayındiğer muharip birlikleriyle koordineli harekâtgerçekleştirme sorumluluğunu da yükleniyor-dum.

Sorunuza isnaden uzun yıllar görev yap-mış olduğum tanksavar konfigürasyonlu Bo105 helikopterlerine de kısaca değinmek isti-yorum.

Alman ordusundaki kodlaması PAH [Pan-zer Abwehr Hubschrauber/Tanksavar Heli-kopteri] olan Bo 105P, manevra kabiliyetioldukça yüksek, görevi düşman tank ve zırhlıaraçlarının imhası, dolayısıyla doğal olaraköncel amacı anti-tank olan bir taarruz heli-kopteridir. Helikopterin ana vurucu gücünü,gece-gündüz şartlarında ateşlenebilen tel gü-dümlü HOT tipi anti-tank füzeleri oluşturu-yordu. Görev yaptığım o yıllarda FederalAlman Kara Kuvvetleri bünyesinde üç tanksa-var helikopter alayı mevcuttu ve her bir alaydaortalama 60 helikopter bulunuyordu. O yıl-larda - ‘92/’93 - eski Soğuk Savaş doktrinimizartık geçerliliğini yitirmeye başlamıştı. Eskidoktrin, 180 kadar tanksavar helikopterindenoluşan bu anti-tank kuvvetinin, olası bir mu-harebede Varşova Patkı ülkelerinin sayıca çoküstün tank ve zırhlı araç birliklerini bertrafve/veya püskürtme üzerine inşa edilmişti.

S&H: 2oo2-‘o6 yıllarında Türkiye’de bu-lundunuz. Bu zaman zarfında İstanbul Aya-

Yzb. WOLF [sağda], bir Bo 105teknisyeniyle birlikte.

Yavuz [Goeben] zırhlısı İstinye iskelesinde demirli halde [Fotoğraflar: Alman Arşivleri].

Page 3: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

��� Alman Gözüyle Çanakkale Destanı

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

S&H: Çanakkale Savaşı’nda Türk veAlman askerleri zaman zaman aynı siper-lerde savaştılar ve zaferin kazanılmasındaAlmanya’dan tedarik edilen silah ve mü-himmatın da kayda değer bir rolü olmuştu.

Almanya’nın gözünden Çanakkale Sava-şı’nı bize anlatır mısınız? Türk tarihi açısın-dan çok önemli bir yere sahip olanÇanakkale muharebeleri, Alman kaynakla-rında ne şekilde anlatılmaktadır?

K. WOLF: İzin verirseniz bu soruyu iki de-ğişik bakış açısından ele almak isterim:

Çanakkale’deki muharebeler döneminAlman kamuoyu tarafından yakından takipedilmiş ve devamında bu muharebeler İkinciDünya Savaşı yıllarına kadar Alman toplumu-nun zihninde canlı tutulmuştur. Bunun başlıcanedeni Türkiye’de görev yapmış Alman as-kerlerinin ve yakınlarının o yıllarda hâlâ ha-yatta olmasıdır. Dolayısıyla bu savaşla ilgilikitapların genellikle bu zaman diliminde ka-leme alınmış olunmaları ve yazarlarının da ek-seriyetle Çanakkale’de görev almış Almansubayları olması bir tesadüf değildir.

Fakat 1945 yılı sonrasında bu savaş Almantoplumunun gözündeki önemini yitirmeyebaşlamış ve belleklerden yavaş yavaş silin-miştir. Almanya’da bu konu artık sadece as-keri tarihle ilgilenen tarihçiler tarafındanbilinmektedir.

zağa’da konuşlu, bir Türk korgeneral ko-mutasındaki NATO’ya tahsisli 3ncü KolorduKomutanlığı NRDC-T [NATO Rapid Deplo-yable Corps-Turkey] Karargâhında, Almanaskeri kontenjanında kurmay yarbay olarakgörev aldınız. Söz konusu NATO görevinizkapsamında TSK’ne ilişkin izlenimlerinizibizlerle paylaşır mısınız?

K. WOLF: Türk meslektaşlarımı son de-rece yetkin ve profesyonel subaylar olarak ta-nıdım ve bazıları ile hâlâ devam eden çokyakın arkadaşlıklar kurdum. Geleneksel Ata-türkçü düşünce tarzının ve laik devlet fikrininTSK nezdinde muhafaza edilmesine ilaveten,TSK’nin günümüz muharebe teknolojilerineuyum sağlama çabasına derin bir saygı duyu-yorum. Ayrıca ‘o5 yılında Afganistan’daki gör-evim sırasında Türk askerlerinin, halkınsevgisini de kazanarak NATO misyonunu nekadar başarılı bir biçimde icra ettiklerini biz-zat gördüm. Bu yüzden TSK hakkındaki ka-naatim çok yücedir.

S&H: Dört yıllık bu süreçte bir de BirinciDünya Savaşı’nda Türk-Alman askeri ittifakıve Çanakkale Savaşı’na ilişkin ‘Gallipoli1915 [Gelibolu 1915]’ adlı çalışmayı yaptı-nız. Alman tarihinde pek bir önemi olma-yan ve kamuoyunun da hemen hiç ilgisiniçekmeyen, bugün neredeyse 95 yıllık, oradaçoktan unutulmuş tarihi bir konuda büyükebatlı ve özel ciltli bir kitap yazma fikri ne-reden aklınıza geldi?

K. WOLF: Türkiye’de bulunduğum dö-nemde Türk meslektaşlarımdan Çanakkale Sa-vaşı hakkında çok şey duydum ve öğrendim.Bu muharebelere Türklerle birlikte Alman as-kerlerinin de katılmış olduğunun somut boyu-tunun farkına daha net bir şekilde vardım.Benim de iştirak ettiğim bir Çanakkale Zaferinianma töreninde, bir Türk delegasyonu tarafın-dan Tarabya sırtlarındaki Alman Askeri Mezar-lığı’nda bulunan Osmanlı 5nci Ordu Komutanı

Mareşal Freiherr von der GOLTZ Paşa’nın me-zarına çelenk konulduğunu görmüştüm. Buolayın ardından bu konuyla daha yakından il-gilenmeye başladım. Ardından bizzat kendimÇanakkale’ye gittim. Oradaki muharebe alan-larını, savaşı gözlerimin önüne getirerek vehissederek inceledim, açıkçası bundan çok et-kilendim. Bunun üzerine Alman askerlerininİstanbul ve Çanakkale’de yaşadıklarını tüm de-taylarıyla ortaya çıkarmaya karar verdim.

Öncelikle Çanakkale Savaşı ile ilgili yazı-lan tüm tarihi kitapları okudum, hatta konuylailgili orijinal antika belgeler de elde ettim. Kü-tüphanelerden de diğer orijinal tarihi belgele-rin kopyalarını tedarik ettim. Araştırma veincelemelerimin dozu yükseldikçe konuyaolan ilgim daha da arttı ve çalışmalarımı de-rinleştirmeye başladım.

Ayrıca Freiburg’taki Alman Askeri Ar-şivi’yle, Koblenz Federal Arşivi’ne de girdimve konuyla ilgili tüm hassas bilgi ve belgelereşliğinde ilgili tarihçilerle de görüştüm, fikiralışverişinde bulundum. Tarih bilimcilerindendetaylı bilgiler edindim.

Aslında bu işe başlarken, çalışmalarımınnihayetinde bu kitabın ortaya çıkacağını bende bilmiyordum ve böyle bir planım yoktu.Fakat Çanakkale Savaşı ile ilgili elde ettiğimbu önemli tarihi bilgi ve bulguları kamuoyu ilede paylaşmak istedim ve konunun tüm detay-larını bu kitapta bir araya getirmeye çalıştım.

Nusret mayın gemisi Çanakkale'de.

Yavuz [Goeben] zırhlısı.

Page 4: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

���Özge KILINÇ *

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

S&H: Alman İmparatorluğu’nun, Os-manlı Devleti ve Güney Cephesi ile ilgili as-keri vizyonu neydi? Böyle bir askeri ittifaksöz konusu olduğuna göre, Türk ve Almantaraflarının ortak çıkarları çok yüksekolmuş olsa gerek?

K. WOLF: Bence Birinci Dünya Savaşıpatlak verene kadar Alman komuta kademe-sinin Türkler üzerinden bu savaşla ilgili her-hangi bir askeri vizyonu yoktu. Örneğin savaşbaşlamadan kısa bir süre önce dahi, 1913 yılısonunda General Liman von SANDERS ön-derliğinde İstanbul’a gönderilen 41 Alman su-bayı, Türk tarafı bunu rica ettiği içinyollanmıştı ve bu süreç Alman-Türk tarafları-nın yakın tarihe dayalı geleneksel işbirliğiışığında gerçekleşmişti. Yine savaş öncesi sa-dece Almanlar değil, Fransız ve hatta İngilizlerde Osmanlı Devleti’ne askeri danışmanlar yol-lamışlardı.

Dolayısıyla bu ilk adımların savaş vizyo-nuyla ilgisi henüz yoktu ve Berlin’in amacı,Osmanlı üzerinden Almanya nezdinde oryan-tal coğrafyada nüfuz sahibi olabilmenin müm-künatının hesaplamasıydı. Bu bir savaşvizyonu değildi. Bu, İstanbul’daki güçsüzsaray rejiminin devrilmesi halinde, Al-manya’nın, İngiltere ve Fransa gibi diğer güçlüAvrupa ülkelerine karşı dezavantajlı durumadüşmemesi için alınan bir önlemdi. Ne var kibazılarının İstanbul’da başka planları vardı vebu kişiler iki imparatorluk arasında stratejikboyutta bir askeri ittifak ve savaş projesini tesisetmek istiyorlardı.

Bu isimlerin başında, Türk tarafında SavaşBakanı Enver Paşa geliyordu. Enver Paşa’nınöngörüsü, dönemin büyük askeri güçlerindenAlmanya’yı da arkasına alarak, kendi siyasi vemillî emellerini hayata geçirmekti.

Yine Alman İmparatorluğu’nun İstanbulBüyükelçisi Hans Freiherr von VANGENHEIMda Osmanlı Devleti ile askeri ittifakın stratejik

boyuta taşınmasında rol oynayan isimlerinbaşında geliyordu. Alman askeri misyonunusiyasi amaçlı kullanarak İstanbul rejimi veTürk askeri komutasını Almanya’nın çıkarla-rına uygun bir şekilde yönlendirmeye çalışanbu diplomat, Türk askerinin Osmanlı rejimiaçısından belirleyici bir faktör olduğunudüşünüyordu.

Alman Amirali Vilhelm SOUCHON da busavaşın kaderini belirleyenlerden biriydi. Os-manlı’nın savaşa girmesiyle Osmanlı Do-nanma Komutanı olan Amiral SOUCHON,Türk tarihine damgasını vuran iki zırhlı savaşgemisinden Moltke sınıfı SMS Goeben [Yavuz]ağır kruvazörü ve Magdeburg sınıfı SMS Bres-lau [Midilli] hafif kruvazörünün komutanıydı.Amiral SOUCHON, Auğustos 1914’te bu zıhlı-larla Çanakkale Boğazı’nı geçerek Osman-lı’nın Almanya yanında savaşa girmesinde kilitrol oynamıştır. Özet olarak Almanya, savaşınbaşında Osmanlı’yı yanında savaşa çekmekgibi stratejik bir şansın farkında dahi değildi,

fakat yukarıda adı geçen kişilerin inisiyatifleriyüzünden Osmanlı İmparatorluğu tabiri caizseAlmanya’nın kucağına düşürülerek bu savaşakatılmış oldu. Yoksa savaş yorgunu Os-manlı’nın böylesine sıcak bir Avrupa savaşınıniçine girerek büyük güçlerin yeniden oyun-cağı olmak gibi bir niyeti zaten olamazdı.

S&H: Söyleşimize birazdan kitabınızınönemli kısımlarından devam edeceğiz fakatben burada kitabınızın sonundaki değer-lendirme kısmına atlamak istiyorum, ziraorada etkileyici bir kaç cümleniz hemengöze çarpıyor.

Nitekim siz Türk halkından Almanyaadına, Birinci Dünya Savaşı’yla bağlantılıolarak, Almanya’nın Türklere çektirdiği acı-lardan dolayı özür diliyor ve af diliyorsu-nuz. Ayrıca bunu şimdiye dek kimseninyapmadığını da dile getiriyorsunuz. Bubağlamda bahsetmiş olduğunuz Alman-ya’nın Türkiye’ye olan özür borcunu birazaçar mısınız?

K. WOLF: Öncelikle bu değerlendirmeninbir birey olarak benim şahsi ve özel görüşümolduğunu ve sadece beni bağladığını, dolayı-sıyla - her ne kadar şu an resmi bir Alman ma-kamında bulunsam da - Almanya’nın veAlman siyasetinin resmi görüşünü yansıtma-dığını özellikle vurgulamak isterim.

Bence ikili tarafların bir anlaşmazlık veyaçatışma sonrası - ki bunlar sosyal gruplar ola-bilir veya iki halk topluluğu olur hiç farketmez - geçmişte cereyan eden hadiselerle il-gili birbirleri ile açıkça görüşmeleri gerekiyor.Bunu yaparken de gerginliği gündemde tut-maktan başka hiç bir işe yaramayan karşılıklısuçlamalardan kaçınmaya özellikle dikkat et-menin, fakat suç ve yanlışları da samimiyetleitiraf ederek eski yaraların sarılmasını sağla-maya özen gösterilmesinin gerektiği kanaa-

Çanakkale Hava Savaşlarına katılanRumpler B1 uçağımız ve mürettebatı[Fotoğraf: Çanakkale Hava SavaşlarıKitabı].

İstinye iskelesine demirli Yavuz [Goeben] zırhlısının mürettebatı talim yaparken[Fotoğraf: Koblenz Federal Arşivi].

Page 5: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

��� Alman Gözüyle Çanakkale Destanı

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

S&H: Ben de bu özrün Türk halkı nez-dinde kabul gördüğünü varsayarak size teşek-kür ediyorum. Osmanlı İmparatorluğu’nunAlmanların yanında Birinci Dünya Savaşı’nagirmek gibi stratejik bir planının olmadığınıdile getirmenizde kalmıştık.

K. WOLF: Evet, 1913 yılında sona erenBalkan Savaşları, Osmanlı ordusu açısındanbüyük bir hüsranla sonuçlanmış ve Osmanlıgerek ekonomik, gerekse de siyasi açıdan ta-mamen yorgun düşmüştü. Osmanlı Devleti, kiburada Osmanlı derken Türk halkı ve JönTürkler de dahil olmak üzere yönetici kadro-nun büyük bir bölümünü de kastediyorum, busavaşın yaraları henüz sarılmamışken tekrar-dan yeni ve daha büyük bir savaşa girmek is-temiyordu. Savaş Bakanı Enver Paşa ise ısrarlaAlmanya’nın yanında savaşa girilmesinden ya-naydı. Almanya’ya yakınlığı ve hayranlığı bili-nen Enver Paşa, bu tutumundan ötürü JönTürkler grubunda dahi izole edilmişti ve yal-nızdı. Buna rağmen Savaş Bakanı TuğgeneralEnver Paşa hırslı bir iktidar adamıydı.

Goeben [Yavuz] ve Breslau [Midilli] savaşgemilerinin Rus limanlarına saldırmasıyla buamacına ulaşmasını da bildi. Yalnız şu da tarihibir gerçektir ki, Osmanlı Donanması’nın 29Ekim 1914 sabahı Karadeniz’deki Rus liman-larından Sivastopol, Odesa, Kefe ve Novoros-sisk yanında Rus Donanması’na karşıgerçekleştirilen saldırı emri doğrudan Ber-lin’den verilmiştir. Bu emri Amiral SOUCHONaynen uygulamış ve saldırılar başta Midilli veYavuz zırhlılarında olmak üzere Osmanlıdeniz unsurlarında bulunan Alman bahriyeli-leri tarafından denetlenmiştir. Zaten EnverPaşa, ne kadar çok isterse istesin, Osmanlı’yı

tindeyim.Elbette Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya

ve Türkiye arasında büyük çaplı herhangi biranlaşmazlık olmadı, bilakis her iki taraf, müt-tefik Alman ve Türk askerleri aynı saflardaomuz omuza savaştılar. Fakat bana göre Türk-ler burada aldatıldı ve kitabımda da tüm de-taylarıyla anlattığım gibi, savaş patlakverdikten sonra her türlü imkân seferber edi-lerek Osmanlı bu savaşa sürüklendi.

Şimdiye dek ben Türk tarafından bırakınbir suçlamayı, zerre kadar bir sitem dahi duy-mamış olsam da, kanımca Almanya buradasuçlu konumundadır.

Bu söylediklerimi garipseyebilirsiniz, ziraburada Türkler bir özür dileme beklentisiiçinde olmadıkları halde ben burada çıkmışAlmanların özür borcundan bahsediyorum.

Bugün Almanya ve Türkiye’nin özel birdostluğa dayanan ilişkileri çok iyidir ve belkide Avrupa ülkelerinde bunun bir örneği dahayoktur.

Almanya tarafında yer alarak Alman men-faatleri uğruna bu korkunç savaşa katlanmakzorunda kalan Türkler, çok büyük kayıplarvermesine rağmen hiç bir zaman Almanya’yısuçlamadı. Almanya’da zaten bu gibi adımlaratmak çok popüler değil. Belki de Almanlarüzerinde, İkinci Dünya Savaşı ve Musevi Soy-kırımı tecrübelerinden dolayı, unutulmayacakbir biçimde sürekli gündemde tutulan kor-kunç hadiselerden kaynaklanan bir fobi deburada rol oynuyordur ama Alman suçunadair bilincin sadece Nazi dönemiyle sınırlı kal-maması gerektiğini de düşünüyorum.

Kanımca bugüne dek tarihin bu ünitesi ye-terince irdelenmemiştir ve özellikle Al-

manya’nın bu gerçeği daha iyi kavrayabilmesigerekmektedir. Bu yüzden dilerim ki Almansiyasetçileri de bu tarihi gerçekliği bir gün an-layarak Türklerden af dilerler. Yalnız bu hu-susta Almanya’da bir konsensüsün mevcutolduğu da söylenemez ve bununla ilgili genelbir kanı da yok zaten. Dolayısıyla ben sembo-lik olarak Almanya adına ilk adımı atarak, Bi-rinci Dünya Savaşı’nda Almanlaryüzünden çektiğiniz acılar ve kaybet-tiğiniz insanlardan dolayı siz Türklerdenaf diliyorum.

Çanakkale’yi geçmeye çalışan düşmanın korkulurüyası 210 mm obüslerden birisi Türk mürettabatı ilebirlikte.

Çıkarma birliklerine karşı makinalı tüfekli savunmasiperleri [Fotoğraf: Koblenz Federal Arşivi].

Çıkarma birliklerine karşı makinalı tüfekli savunmasiperleri [Fotoğraf: Koblenz Federal Arşivi].

Page 6: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

���Özge KILINÇ *

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

bu savaşa tek başına hiç bir zaman dahil ede-mezdi.

S&H: Kitabınızın değerlendirme bölü-münde savunduğunuz tezlerden birinegöre, Osmanlı Devleti, Almanya ile ittifakyapmak yerine başta İngiltere olmak üzereİtilaf Devletleri ile işbirliği yapsaydı veya enazından savaşta tarafsız kalsaydı, Osmanlıyine parçalanacaktı fakat özellikle Kafkas-lar ve Orta Doğu’da daha az toprak kaybe-deceğinin sonucuna varıyorsunuz.

Ayrıca Osmanlı’nın bu savaşta tarafsızkalmasına karşılık İngilizlerin Osmanlı Dev-leti’ne milyonlarca sterlin para teklif et-tiğini de dile getirmişsiniz.

Bunların hepsi sizin subjektif görüşleri-nizi mi yansıtıyor, yoksa bilimsel bulgularamı dayanıyor?

K. WOLF: Bunların bir kısmının resmikanıt ve belgeleri mevcuttur; örneğin İngilizlertarafından teklif edilenbu para tarihi kayıt-larda sabittir. Bununyanında, toprak kaybı-nın daha az olma ola-sılığı tezi ise benimteorim ve konuyla il-gili analizimi baz al-makta.

İtilaf devletleri,Osmanlı’nın tarafsızkalmasını istiyordu,fakat kendi aralarındada bir güvensizlik or-tamı mevcuttu. Ör-neğin İngiltere,Rusya’ya sürekli tem-kinli bakmış ve Akde-niz’in Rus kontrolünegeçmesini her daimengellemeye ça-lışmıştır. İngiliz strate-jisine göre, Osmanlıdaima kendine bağımlı ve zayıf kalmalıydıama Rusya’ya karşı da dirençli olmalıydı. Buzaten Osmanlı tarihinin son 150 senesindepratikte uygulanan ve kendini kanıtlamış bir‘hasta adam’ mekanizmasıydı.

Tüm bu süreci göz önünde bulundurarakkişisel görüşüm; İngilizler, her ne kadar Al-manlara ait Goeben [Yavuz] ve Breslau [Mi-dilli] savaş gemilerini takip etmiş ve kovalamışolsalar da, bu zırhlıların ÇanakkaleBoğazı’ndan girerek Osmanlı’ya kaçmasına bi-lerek göz yummuşlar ve bu sayede OsmanlıDonanması’nı güçlendirerek Ruslara karşı Ka-radeniz’de donanma nezdinde stratejik birdenge kurmayı amaçlamışlardır.

Dönemin Alman askeri telgraf yazışmalarıda bu tezi destekler niteliktedir.

Bildiğiniz gibi bu olaydan kısa bir süre

önce İngiltere, İngiliz tersanelerinde yapımısüren ve neredeyse tamamlanmak üzere olaniki Osmanlı savaş gemisine de el koymuştu.Osmanlı bu entrikanın farkına varıp doğrudeğerlendirmeleri yapabilseydi, maddi kazançelde etmesi bir kenara, siyasi imtiyaz da sağlar,Yakın Doğu’da daha az toprak kaybına uğrarve her şeyden önce yüz binlerce insanını kay-betmezdi. Yalnız şu hususu da göz ardı etme-memiz gerekir: İngiliz tarihinin resmi arşivlerikamuoyuna resmen kapalıdır ve bu arşivleraçılmadığı sürece bu teze son noktayı koyabi-lecek bilimsel kanıtlara ulaşmamız mümküngörünmemektedir.

S&H: Osmanlı İmparatorluğu için savaşöncesi ve sırasında satın alınan Alman si-lahlarının çeşit ve miktarları da oldukça il-ginç gözüküyor.

Sadece 1873, 1877, 1885 ve 1886 yılla-rında Almanya’da yeni üretilen çeşitli tip veçapta 1485 adet top ve obüs, bunu takiben

1887 yılında 500 bin Mauser (mavzer) ve 50bin karabina (süvari tüfeği) Almanya’dantransfer edilerek Osmanlı ordusuna teslimedilmiş. Bu silah satış ve yardımların boyu-tunun perde arkasını biraz açar mısınız?

K. WOLF: Sizi detaylı rakamlara boğmakistemem ama özellikle sonradan OsmanlıdaMareşal olan Freiherr von der GOLTZ’un İs-tanbul’daki askeri danışmanlık misyonu dö-neminde çok ciddi miktarda Alman askerimalzeme ve silahı Türkiye’ye pazarlandı. 1883ile 1893 yılları arasındaki bu on senelik zamandiliminde 100 milyon Frank değerinde silah si-parişi [top, torpido botları, sahil obüsleri, tüfekve mühimmatları] Almanya’ya verildi.

O zamanlarda silah siparişi alabilmek içinlobicilik, çıkar sağlama ve hatta rüşvet gibi faa-

liyetler gündemdeymiş. Savaşın patlak verme-sinin ardından silah ve mühimmat gibi önemlimalzemenin kara ve deniz yoluyla Al-manya’dan Türkiye’ye transferi imkânsız halegeldi. Bu yüzden Almanlar tarafından İstanbulve çevresinde Türk silah ve mühimmat sanayiikurularak bu askeri malzeme ve mühimmatınTürkiye’de üretilmesine başlandı.

Bu bağlamda inisiyatifi ele alan isimlerdenbiri de Alman Deniz Albayı PIEPER’dir ve800’e yakını Alman [74 uzman subay, memur,mühendis, kimyager, 47 ustabaşı, 659 kalifiyeişçi] 14 bin küsürü de Türk olmak üzere, yak-laşık 15 bin kadar işçinin çalıştığı çeşitli Türksilah/mühimmat fabrikalarındaki üretimi ko-ordine etmiştir.

S&H: Çoğu kalifiye işçi 15 bine yakın ça-lışan çok yüksek bir miktar ve buna şaşır-mamak elde değil. Silah ve mühimmatüretimi konusunu ve üretilen silah çeşitle-rini biraz daha açarmısınız?

K. WOLF: Gerçek-ten de bu rakam ol-dukça etkileyici. Baştabeni de şaşırtmıştı amason derece ciddi kay-naklarda yer alan budoğru bilgilerin ger-çekleri yansıttığı kesin.Yalnız şu da var, buişçilerin birçoğu sa-dece İstanbul merke-zinde değil, çevresindeve hatta Çanakkalegibi dışındaki birçoksilah fabrikasında ça-lıştılar. Bunlar geneldeyüzlerce erkek vekadın işçiyi barındıran,genelde tüfek ve mü-himmat üretimlerininyapıldığı büyük fab-rika ve imalathane-

lerdi. Bunlardan ilk akla gelenler arasındaİstanbul Tophane’deki silah fabrikası da yeralır. Üretim için gerekli makine, torna veyedek parçalar, Almanya’dan çok zor şartlaraltında Türkiye’ye sokulabilmiş.

Örneğin bunlar tren lokomotiflerinde çifttabanlı vagonlar ya da içi yağ dolu fıçılarındiplerinde saklanarak demiryolundan nakle-dildi.

Yine Osmanlı topraklarındaki tüm metalişleme amaçlı makinelere el konuldu ve bun-lar da bu fabrikalarda toplandı. Bu dev silahve mühimmat üretim çarkı Çanakkale Savaşıbaşladıktan sonra çok daha zaruri bir halegeldi, çünkü Almanya’dan Türkiye’ye bütünkara ve denizyolları kapanmıştı.

Türk cephane fabrikasının başına, geç-mişte hayatlarından sorumlu olduğu ve 336

Anafartalar Grup Komutanı AlbayMustafa Kemal [ATATÜRK] ve YaveriSüvari Asteğmen Mehmet Zeki [İlk HvKKOrg. Zeki DOĞAN] Çanakkale’de[Fotoğraf: S&H Arşiv].

Page 7: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

��� Alman Gözüyle Çanakkale Destanı

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

Alman bahriyelisinin ölümü ile sonuçlanan biraskeri faciadan ötürü, ceza olarak İstanbul’asürülen Deniz Albayı Waldemar PIEPER geti-rildi. Albay PIEPER Osmanlı ordusunda Tüm-amiral rütbesini alarak Silah Dairesi veFabrikaları komutanı oldu. PIEPER’in plan vekoordine çabalarıyla silah ve mühimmat ima-lathaneleri kuruldu. Bu imalathanelerde topve top mühimmatına kadar birçok başarılı üre-timler sonucunda PIEPER’in suçu 8 Aralık1915 tarihinde bizzat Alman İmparatoru II.WILHELM tarafından affedilmekle kalmadı,PIEPER bu başarılarından dolayı resmen onur-landırıldı.

Türk silah ve mühimmat imalatı, sadecekovan ve top mermisi [75 - 210mm] ile sınırlıkalmadı; barut, patlayıcı madde, el bombasıve küçük çaplı topların üretimi de gerçekleşti-rildi. Ayrıca İstanbul çevresinde bu silah vemühimmatın denenerek test edildiği tatbikiatış tesisleri de kuruldu. Tüm hammaddetemin etme çabalarına rağmen özellikle demirve bakırın yetersiz olmasından dolayı, cep-hede muharebe alanlarından metal mermi çe-kirdeği ve şarapnel parçalarının toplanması dagündemdeydi ve bunlar savaş meydanlarındatoplanarak İstanbul’a yollanıyor, oradaki te-sislerde eritilerek yeniden işleniyordu. Bu sa-yede bir kaç yıl içinde son derece verimli yerlibir Türk silah sanayii tesis edildi.

S&H: Kitabınızda Alman askeri des-teğinin, özellikle eğitim, komuta, sevk idareve nihayet silah/mühimmat yardımı gibifaktörlerin Osmanlının askeri başarılarındaönemli rol oynadığı vurgulanıyor. Fakattüm bunlar bir yana, anlaşılan o ki iki tarafaskerlerinin ilişkileri her zaman mükem-mel seviyede seyretmemiş.

K. WOLF: Öncelikle şunun altını çizmekisterim: Her ne kadar Çanakkale’deki muha-

rebelerde Alman askerlerinin olumlu etkisihissedilir derecede olsa da, bunu abartmamakgerekiyor, zira her iki tarafın da muharebeninher cephesinde iç içe oldukları söylenemez.Öncelikle lisan sorunu en büyük problemler-den biriydi ve her türlü iletişim ve karar içintercüman gerekiyordu. Alman subayları içindekültürel farklılıklardan kaynaklanan sorunla-rın üstesinden gelenler olduğu gibi, bu çev-reye ayak uyduramayan subaylar da oldu.Bunların detayları Alman subaylarının günlüknotlarında da yer almaktadır. Aynı şekildeTürk tarafında da, Alman meslektaşlarıyla çokiyi seviyede anlaşanlar olduğu gibi, Alman su-baylarına karşı önyargılı olarak olumsuz tavıralıp ortak çalışmayı reddedenler de çıkıyordu.Tabiki burada Alman tarafının Türk askerle-rine karşı kendini üstün hissetmesi de, Almansubaylarının çoğu zaman aşırı küstah ve kibirliolarak algılanmalarına da yol açmıştı. Fakat ikitarafın son derece uyumlu bir şekilde müşte-rek ve sistematik çalıştıklarının örnekleri demevcuttu.

Almanların, Prusya askeri disiplini ilegelen kuralcı ve katı tutumunun, Türkler tara-fından çok da hoşnut karşılandığını söylemekmümkün değil.

Alman komutanları bazen kendi kaide vekurallarının her yerde aynen uygulanmamasıgerektiğini anlamak istememişlerdi. Bu yüz-den Alman subaylarının algılaması da tersoldu ve Türklerin itaatsiz, tembel olduklarıdoğrultusundaki durumlarından bezerek, isterkendi aralarında olsun, isterse Almanya’ya yol-ladıkları yazılı raporlarda olsun, sürekli yakı-narak bu intibayı daha da kuvvetlendirdiler.Lakin muharebe hattında, düşmanla doğrudantemas sağlanan sıcak cephelerde bu tür so-runlar pek yaşanmadı ve ortama genel olarakkarşılıklı saygı hâkimdi. Bu yüzden taraflararasındaki ilişkilerin savaşın sonucunu o veyabu şekilde etkilediğini pek sanmıyorum.

S&H: Alman Silahlı Kuvvetleri’nin gerekÇanakkale, gerekse de Avrupa genelindekidiğer cephelerde kendileriyle aynı safta sa-vaşan Türk askerine bakışı nasıldı?

K. WOLF: Aslında genelleme yaparak busoruyu kesin bir şekilde cevaplamak mümkündeğil, zira Çanakkale Savaşı sırasında Türki-ye’de görev yapan binlerce Alman askeri tara-fından kaleme alınan kişisel notlar sınırlısayıda ve bu konuyla ilgili genel bir kanıya yolaçacak çok fazla bilgi mevcut değil.

Yine de muhtemelen şu söylenebilir ki,düşünceler geniş bir spektruma yayılmak-taydı. Her iki taraftan da pek çok asker içinkarşı kültürü anlamak ve kabul etmek çok zorolmuştu. Öncelikle ortak bir dil yoktu ve kul-lanılan alfabeler bile -Latin ve Arap olmaküzere- çok farklıydı. Alman ve Türk askerleri-nin sosyal ve askeri kültürleri de son derece

değişikti. Bu askerler ayrı düşünce ve beklen-tiler içerisinde bir araya gelmişlerdi. Tüm bufarklılıklara rağmen Alman ve Türk askerleri-nin birlikte görev almayı ve uyum içinde sa-vaşmayı öğrenebilmiş olmalarına daşaşırmamak elde değil.

İki tarafın da savaştan sonra kısmen tekrarbirbirlerinden soğuması ise, gerek Türklerinkazandıkları bu müthiş zaferi tamamen kendi-lerinin sahiplenerek öz güvenlerinin birdengüçlenmesine, gerekse de zaferden sonraAlman tarafının askeri destek, katkı ve silahyardımlarının Türkler tarafından birden unu-tularak hayal kırıklığına uğramasına bağlaya-biliriz.

S&H: Yalnız kitabınızın bir kaç yerin-deki değerlendirmeleriniz okuyucularımı-zın hoşuna gidemeyebilecek nitelikte.Nitekim bazı eleştirilerinizde doğrudan yada dolaylı olarak, sonradan bu savaş sıra-sında albaylığa terfi eden Yarbay MustafaKEMAL’in bir takım öngörü ve uygulamala-rını sorguluyor ve bu savaştaki rolününsonradan çok abartıldığını ima ediyorsu-nuz. Bunu sormak zaruri oldu, neden ken-disini bu savaşta bir askeri deha olarak önplana çıkaramıyorsunuz?

K. WOLF: Türklerin, Türkiye’nin ve Türktarihinin samimi bir dostu olarak bu konununne kadar hassas olduğunun ve konuyla ilgilidüşüncelerimin okuyucularınızın hoşuna gi-

Plt. Yzb.Erich SERNO.

Çanakkale’de kurulan meteoroloji istasyonununpersoneli hava tahmin balonunu hazırlarkengörülüyor.

Page 8: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

���Özge KILINÇ *

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

demeyebileceğinin bilincindeyim.Bu yüzden öncelikle Mustafa Kemal ATA-

TÜRK’ün, dünyanın en büyük devlet adamla-rından biri olduğu gerçeğini ve bu vasfının hiçbir zaman unutulmayacağını özellikle vurgu-lamak istiyorum. Kendisinin henüz genç birsubayken dahi ne kadar yetenekli ve azimli ol-duğu, hayatı boyunca da önündeki tüm en-gelleri aşarak daima doğru sonuca ulaşmayıbaşardığı malumdur.

Gelibolu çıkarması sırasında yarbay rüt-besindeki Mustafa KEMAL, 19ncu Tümen ko-mutanıydı ve çok önemli bir fonksiyonu vardı.Fakat 5nci Ordu’nun komutasını MareşalLiman von SANDERS devralıncaya kadar stra-tejik komuta 3ncü Kolordu ve Arıburnu KuzeyGrubu Komutanı ESAT Paşa’daydı [Mehmet

ESAT BÜLKAT]. ESAT Paşa ve Mustafa KE-MAL’in birlikte hazırladığı Gelibolu yarımadasısavunma planının Mareşal Liman von SAN-DERS tarafından değiştirilmemesi halindeTürk ordusunun daha başarılı olup olamaya-cağı da bugün dahi tartışılan bir husustur.

Mustafa KEMAL bu savaşta cesareti, lider-liği ve azmiyle kendini kanıtlamıştır, bundaherhangi bir şüphe yoktur. Avustralya ve YeniZelandalıların [ANZAC] amfibik çıkarmasınıbireysel insiyatifiyle püskürterek cephenin ya-rılmasını önlemiştir. Ancak taktir edersiniz kiÇanakkale Savaşı’nın tek muharebesi bu cep-hede yapılmadı, boğazın Anadolu yakasındakiKumkale ve yarımadanın güneyindeki çıkar-malarda da, buradaki düşman çıkarmalarınınkısmen göstermelik ve aldatma niteliğinde ol-duğu düşünülse de, kanlı muharebeler oldu.Buralarda da olağanüstü cesur Türk askerlerive subayları kanlarının son damlasına kadarsavaştılar.

Benim eleştirim, bu muharebelerde kaza-

nılan zaferlerin de en az Yarbay Mustafa KE-MAL’in başarısı kadar önemli olduğunun pekfazla üstünde durulmadığıdır. Bu olgu, onunANZAC’lara karşı başarılı olduğu gerçeğiniasla örselemez. Hele ki Türk İstiklal Savaşı’nınbaşmimarı ve başarılı başkumandanı, sonra-sında da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu,devrim ve inklapları ile büyük bir devletadamı olmasını hiç etkilemez. Çanakkale Sa-vaşı’nın zaferle sonuçlanması birçok büyüktaktik başarıların bir sonucudur ve bu başarı-larda Mustafa KEMAL’in payı da büyüktür,fakat bu savaşta büyük yararlılıklar gösterenve unutulmamaları gereken başka kahramanTürk komutanları da vardır.

İşte bu zafere, bu başarılı komutanlar sa-yesinde, her şeyden önce ölüme koşan kah-raman Türk askerleri, cesur ‘Mehmetçik’sayesinde ulaşıldı.

Ayrıca savaşın kazanılmasında Almansubay ve birliklerinin de önemli rol oynadığınıdüşünüyorum. Çanakkale’nin müdafaasında,

silah ve mühimmat üretiminde, Türk hava gü-cünün tesis edilmesinde büyük katkılar sağla-yan 5nci Ordu Komutanı Mareşal Liman vonSANDERS önderliğindeki stratejik, tatktik veözellikle teknik Alman desteği olmadan da buzafer muhtemelen kazanılamazdı. Dolayısıylabu zaferin babaları çoktur.

S&H: Osmanlı, sonradan elde edeceğiÇanakkale Zaferi’nin yanı sıra, Sarıka-mış’ta bir kaç hafta içinde [Aralık ‘14 - Ocak‘15] korkunç bir yenilgiye uğradı. BuradaTürk askerlerinin çoğu muharebeler ya-nında, -40° bulan soğuk iklim şartlarındadonarak öldü ve dile kolay 90 bin kadarTürk askeri şehit düştü. Faciayla sonuçla-nan bu yenilginin sizce başlıca sebebi veAlman askerlerinin Ruslara karşı yapılan buharekattaki sorumluluk derecesi nedir?

K. WOLF: Sarıkamış Harekâtı, henüz Ça-nakkale deniz muharebeleri başlamadanönce, Ocak 1915’te, Türk kuvvetlerinin büyükyenilgisiyle sonuçlandı. Alman ve Avusturyaaskeri komuta kademesi, Türk birliklerininKafkasya’da bir cephe daha açarak Rusya’yasaldırması ve bu cephede Rus birliklerini bağ-laması yönünde karar almışlardı. Böyle bircephenin oluşturulabilmesi için de mutlaka ta-arruz etmek gerekiyordu. Fakat orada Türkbirliklerine doğrudan komuta eden Tuğgene-ral ENVER Paşa, Osmanlı Genelkurmay PaşasıPaul Bronsart von SCHELLENDORFF’un planve tavsiyelerini tamamen hiçe sayarak, kendikafasından tasarladığı son derece iyimser pla-nını hayata geçirmekte ısrar etti ve bu faciayasebebiyet verdi.

Mareşal Freiherr von der GOLTZ Paşa,daha sonra ENVER Paşa hakkında anılarınaşöyle yazacaktır:

“Maalesef burada yerden mantar gibi bitenve kendini Napolyon Bonapart sananlardanbiri, Kafkaslar’da akılsızca davranmıştır.

Askerlerine yerine getirilmesi imkânsız vegücüyle orantısız öyle bir görev vermiştir ki,ordusunu büyük zarara uğratmıştır.”

Albatros B1 keşif uçağı keşif görevinde [Fotoğraf:Çanakkale Hava Savaşları Kitabı].

Çanakkale üzerinde keşif uçuşuyapan bir Albatros uçağı [Fotoğraf:Çanakkale Hava Savaşları Kitabı].

Page 9: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

��� Alman Gözüyle Çanakkale Destanı

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

Sarıkamış Harekâtı’nda çeşitli fonksiyon-larda sadece sekiz Alman subayı görev almış-tır. Sarıkamış faciasının ana sebebi vebaşmimarı bu harekât planından sorumlu olanve bunu bizzat uygulayan ENVER Paşa’dır.

S&H: Çanakkale Savaşı zaferle sonuç-lanmasaydı, Birinci Dünya Savaşı’nın gidi-şatı ve kaderi sizce nasıl olurdu?

K. WOLF: Geçmişe dönük bu soru elbetteki ancak bir hipotezle cevaplanabilir. Banagöre Çanakkale Savaşı’nın yenilgiyle sonuç-lanmasının Osmanlı için olumsuz sonuçları,Osmanlı’nın savaşta İtilaf güçleri ile anlaşaraktarafsız kalmasına nazaran çok daha ağırolurdu.

Bu savaşı ve başkent İstanbul’u kaybet-mek demek, Türklerin yenildiği Avrupa güç-lerinin elinde tamamen oyuncak halinegelmesi anlamına gelirdi ki, belki de en fazlaRusya ile ganimetin paylaşılması konusundaanlaşılabilirdi.

Bu stratejik çerçevede, yani Çanakkale Sa-vaşı kaybedilseydi, büyük bir olasılıkla Yuna-nistan ve Romanya bu savaşa çok daha erken,itilaf devletleri saflarında 1915 yılında katılır-lar, yine Bulgaristan Almanya’nın yanında itti-fak cephesinde yer almazdı. Bu sayedeBoğazlar’dan Karadeniz’e ulaşabilen itilaf güç-leri üzerinden desteklenen Rusya ile ittifakgüçlerine doğu ve güney cephelerine karşıdaha hararetli direnç sağlanırdı.

Yine bu sayede İtilaf donanma kuvvetleri,Atlantik Okyanusu, Kuzey- ve Baltık Deniziüzerinden doğrudan Almanya’yı hedef alabi-lirlerdi. Çanakkale Savaşı için seferber edilen

İtilaf güçlerinin kuvvetleri yeni bir saldırı içinkullanılabilirdi.

Türkler Çanakkale Savaşı’nı kaybetselerdive İngiliz güçleri Ekim 1918 değil, 1915 yılındaİstanbul’u işgal etseydi, bence savaş çok dahaerken biter ve Birinci Dünya Savaşı muhteme-len 1916 yılında sona ererdi.

S&H: Çanakkale Savaşı’nda Alman or-dusunca sağlanan uçak ve pilotlar, Türk pi-lotları ile birlikte önemli görevlerüstlendiler. Türk Hava Kuvvetleri’nin ilknüvesini oluşturan bu hava gücü büyükoranda Almanya’dan getirilen ve birkısmı fabrikadan yeni çıkmış uçaklardanoluşuyordu. Almanya’nın Türk Hava Kuv-vetleri’nin bugünkü gücüne ulaşmasın-daki katkı ve desteği hakkında neler

söyleyebilirsiniz ve kitabınızı hazır-larken yaptığınız araştırmalardabu konuda ne gibi bilgilere ulaştı-nız?

K. WOLF: Türk askeri hava-cılığının kuruluşuyla ilgili tarihi

araştırmalarım ve beni daha dayakından ilgilendiren kısmıolan Almanya’nın bu çalış-

malardaki rolü ile edindiğimbilgiler, yaptığım incelemele-

rin son dönemlerine rastlıyor.Aslında bu konuya beni teşvik eden, Bü-

lent YILMAZER’in konuyla ilgili yazdığı müt-hiş kitap [Çanakkale Hava Savaşları] olmuştur.Türk askeri havacılığı 1914 yılında daha henüzemekleme aşamasındaydı. Türk tarafının ricasıüzerine başarılı bir pilot olan Üsteğmen [Os-manlı’da doğrudan Yüzbaşı oldu] ErichSERNO komutasındaki küçük bir heyet Al-manya’dan İstanbul’a gönderildi.

Yüzbaşı SERNO, Tayyare Mektebi’nin ko-mutanıydı fakat Osmanlı ordusunun tüm ha-vacılık teşkilatının yeniden yapılandırılması vetüm cephelerde ihtiyaç duyulan hava kuvvet-lerinin de tesis edilmesi onun sorumluluğun-daydı. Yüzbaşı SERNO, bugün Türk HavaHarp Okulu ve Atatürk Havalimanı’nın bulun-duğu Yeşilköy’deki mevcut tesislerin büyütül-mesinden işe başladı. Ayrıca pilot veteknisyenlerinin eğitimlerini organize etmeklekalmadı, uçuş meteorolojisi ve motor bakımımüdürlüklerini de kurdu. Türkiye’ye yollananilk uçaklar önceleri parçalara ayrılmış bir va-ziyette demiryoluyla nakledildi ve sirk malze-mesi olarak kamufle edilmişti.

Daha sonraki uçak nakliyatları kombineolarak kara ve hava yolu şeklinde gerçekleşti-rildi. Örneğin Romanya ve Bulgaristan, bu ka-muflajlı nakliyatları ortaya çıkarınca, uçaklarınbir kısmı önce parçalar halinde demiryoluylaMacaristan’a nakledildi. Uçaklar orada monteedilerek harici yakıt tankları ile düşman üze-rinden Edirne’ye kadar kazasız uçuruldular veorada tekrar yakıt ikmali yaptıktan sonra da İs-tanbul’a, Yeşilköy’ün o zamanki adıyla SanStefano’ya uçuruldular.

Gelibolu semalarında 1nci Filo’ya bağlı ilkuçuş 18 Mart 1915 tarihinde gerçekleştirildi.İtilaf Devletleri’ne ait donanma unsurlarınınÇanakkale’ye yaklaştığı, işte bu keşif uçuşu sı-rasında tespit edildi. Gönderilen uçaklar ara-sında Rumpler B 1 tipi keşif/eğitim, AlbatrosD ve Fokker E III tipi av uçakları da bulunu-yordu. Bunun yanında Gotha WD II denizuçaklarıyla donatılmış deniz uçağı filosu damevcuttu.

Çanakkale’nin Nara Burnu’nda konuşlubu deniz uçaklarıyla, önceleri sadece keşif gö-

Klaus WOLFKrm. Yarbay Plt.

Yarbay Plt. Klaus WOLF 1959 yılında Almanya’nın Bre-merhaven şehrinde doğmuştur.

1981 yılında Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı.1986 yılında Münih kentindeki Alman Askeri Üniversi-

tesi’nden pedagog lisansı alarak mezun oldu.1986-1988 yıllarında, Alman Kara Kuvvetleri bünye-

sinde aldığı havacılık ve helikopter pilotluğu eğitimini taki-ben Bo 105 tipi haAf genel maksat helikopteriyle çeşitligörevlerde bulundu.

1993 yılında aynı tip helikopterin tanksavar tipinin[PAH] Alo lideri görevine getirildi.

Aynı yıl Hamburg kentindeki Harp Akademisi’nde kurmaylık eğitimine başladı ve buradan1995 yılında mezun oldu.

Taktik/operatif kurmay komutada ve federal başkent Berlin’de, Alman Savunma Bakanlığı nez-dinde çeşitli görevlerde bulundu, yüksek okullarda öğretim üyesi olarak çalıştı.

2002-2006 yıllarında İstanbul Ayazağa’da NATO’ya bağlı 3. Kolordu Komutanlığı NRDC-T[NATO Rapid Deployable Corps-Turkey] Karargahı’nda, kurmay yarbay olarak görev aldı.

Dört yıllık bu görev sürecinde ‘Gelibolu 1915. Birinci Dünya Savaşı’nda Alman-Türk askeri it-tifakı’ adlı Almanca kitabı yazdı.

Temmuz 2008 itibariyle Almanya tarafından resmi görevli olarak İslamabad’daki Milli Sa-vunma Üniversite’sine gönderildi ve burada bir yıl akademik eğitim aldı.

Klaus WOLF, halen atandığı Pakistan’da resmi görevli olarak bulunmaktadır.Bayan Dr. Suzan Ekberoğlu-Wolf ile evli olan Yrb. WOLF, çok iyi derecede İngilizce yanında,

yeterli derecede Urduca ve Türkçe, biraz da Rusça bilmektedir.

Klaus WOLF tarafından hazırlanan, 2008 yılındabaskısı yapılan ve I. Dünya Savaşı’nda Alman-Türkaskeri ittifakı alt başlığı ile yayınlanan ‘Gallipolu1915’ kitabı görülüyor.

Page 10: AlmanGözüyle ÇanakkaleDestanı - TAYYARECİİşte bu uzmanlardan birisi de eski bir Alman askeri pilotu, Kurmay Yarbay Klaus WOLF. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘Gelibolu 1915!

���Özge KILINÇ *

SAVUNMA VE HAVACILIK NO: 134

revleri icra etmiş, daha sonraları bu öncel gö-reve ilave olarak İtilaf güçlerine ait havaalan-ları ve gemilerine karşı çok başarılıbombardıman uçuşları da gerçekleştirdi.

İstanbul’un savaş uçağı istek listesinde,denizaltılara karşı taarruz amaçlı ağır torpidotaşıyabilen uçaklar da vardı. Zira mevcut uçak-ların mühimmat yükü sadece serbest düşüşbombalarıyla sınırlıydı ve torpido gibi ağır mü-himmat taşıyabilen deniz uçağı henüz yoktu.Böyle bir uçak Almanya’da 1915 Tem-muz’unda gerçekten de vardı ama ArGe aşa-masındaydı ve teknik olarak henüz tam olarakhazır değildi. Söz konusu uçak, her biri 160hpgücünde çift-motorlu, 21m kanat genişliğinde,350mm çapındaki bir torpidoyu taşıyabilenGotha serisi çift kanatlı bir tayyareydi.

Gotha uçağı henüz seri üretime geçmemişolmasına rağmen, Almanya’dan İstanbul’a,oradan da Çanakkale’ye, Plt. Yarbay RASCHgönderildi ve görevi bu uçağın Çanakkale’deki tesislerde kullanılıp kullanılamayacağınıaraştırmaktı.

Netice itibariyle savaş boyunca bu özel ka-biliyetli uçağın Çanakkale’ye sevk edilerekkullanılması nasip olmadı.

Bugün itibariyle Gelibolu, İstanbul ve İz-mir’de, en az 66 Alman savaş uçağının kulla-nıldığını biliyoruz. Alman yardım vedesteklerinin Türk Hava Kuvvetleri’nin kurul-ması ve gelişmesinde çok önemli bir rol oy-nadığını düşünüyorum. Her ne kadar buuçakların tamamına yakını Birinci Dünya Sa-vaşı sonrası İtilaf güçleri tarafından imha edil-miş olsalar da, savaş sırasında Almanlartarafından eğitilen Türk pilot ve teknisyenleri,savaş sonrasında Türk hava gücünün belke-miğini oluşturmuşlardır.

S&H: Kitabınızın sonunda, ÇanakkaleSavaşları sırasında hayatını yitiren 534Alman askerinin akıbetlerini, bulabildiğiniz

tüm detaylarıyla işlemişsiniz. Çanakkale Sa-vaşı’nın yıldönümünde Avustralya ve YeniZelanda’dan gelen çok sayıda ANZAC[ANZAC: Australia, New Zealand ArmyCorps] torunları, büyük dedelerini ve bu sa-vaşı anma törenlerine katılıyorlar. Alman-ya’dan Alman askerlerine aynı ilgi sizceneden yok?

K. WOLF: Alman tarafında ilgi yok değilvar elbette, Almanlar da Gelibolu’da ölenAlman askerlerini ve atalarını anmak istiyor-lar. Ama Tarabya’daki Alman Askeri Mezarlı-ğı’nda bile Almanların bu savaştaki katkılarıyeterince hatırlanmıyor, Alman askerlerine ye-terince atıfta bulunulmuyor.

Bakın Çanakkale’deki Alman askeri me-zarları çeşitli sebeplerden dolayı bugünekadar muhafaza dahi edilememiş.

Dolayısıyla Çanakkale’de, biz Almanlarada bu savaşa katılan insanlarımızı hatırlayıpanabileceğimiz bir köşe ayrılsa, bu barışçıl veiki halkı birleştirici durumu sembolize etmekaçısından çok iyi bir işaret olurdu.

Birinci Dünya Savaşı sonrası, 1936 yılınakadar Alman hükümetleri nezdinde bu tür biranıtı dikebilmek için Türk tarafına birçok giri-şimde bulunulmuş ama bu çaba ve başvuru-lar çeşitli nedenlerden dolayı Türk tarafındakabul görmemiş ve reddedilmiş.

Hatta sonradan Weimer Cumhuriyeti Şan-sölyesi olan ve Nobel barış ödülünü de alan,

dönemin parla-mento milletvekiliGustav STRESE-MANN bu ko-nuyla ilgili olarak

* Özge KILINÇ; İç Güvenlik Uzmanı veJeo-strateji/Savunma Sanayii Araştırmacısı

Albatros DII AKD 1 avcı uçağı kalkışa hazırlanıyor[Fotoğraf: Çanakkale Hava Savaşları Kitabı].

bir vakıf dahi kurmuş. Vakfın öncel amacı Ça-nakkale’de bir Alman şehitlik anıtı üzerineydive savaşta hayatını yitiren Alman askerlerinianmaktı.

Özellikle 20 Ocak 1918 tarihinde Gök-çeada sahili açıklarında aniden bir mayına çar-parak batan Breslau [Midilli] kruvazöründehayatını kaybeden 336 Alman bahriyelisinianmak için de bu tür bir anıt manevi önem arzediyordu [336 bahriyeli sayısı, aynen PIEPERörneğinde olduğu gibidir].

Bugün bu mevzuyla ilgili olarak bir nevimüşterek ‘Barış Parkı’nı öngören somut bir fik-rimiz var ve eğer Türk makamları sıcak bakar-larsa, uluslararası fonlardan bunun finansmanısağlanabilir. Buna yeşil ışık yakılması halinde,mevcut toplumlararası dostluğun daha da pe-kişeceği malumdur. Umarım bu barış parkızeytinliği projesi Türk yetkili makamlarınca dakabul görür.

Parkın finansmanının organizasyonu ko-nusunda, çoğu Almanya kaynaklı birçok çev-reden para akışının sağlanabileceği şimdidentemenni edilebilir.

Bu park Çanakkale’de bir yerde, yöreninTürk köylülerine de kooperatif olarak tahsisedilebilir ve buradaki ağaçlardan zeytinyağıüretilebilir.

Umarım, Türk makamları barışçıl amaçlıböyle bir projeye sıcak bakar ve Çanakka-le’deki Uluslararası Barış Parkı’ndaki ağaçlar-dan ilk ‘barış zeytinyağını’ ÇanakkaleSavaş’nın 100ncü yıldönümüne, 2015 yılınayetiştirilebiliriz.

Bu sizce de büyüleyici ve mükemmel birfikir değil mi?

S&H: Türk-Alman ilişkilerinin bugünühakkındaki kişisel görüşünüzü alabilirmiyiz?

K. WOLF: Bugün Almanya’da, başka hiçbir Avrupa ülkesinde olmadığı kadar çok Türkveya Türk kökenli vatandaş yaşamaktadır.

Türkiye de, Almanların en çok ziyaret et-tiği ülkeler arasında yer alıyor ve hatta bugünbinlerce Alman artık sürekli olarak Türkiye’deyaşamakta.

Ben Alman-Türk ilişkilerinin çok iyi bir se-viyede olduğunu düşünüyorum. Bence bu okadar sağlam bir ilişki ki, iki taraftan da sarfedilen kritik ve çatlak seslerin, bu dirençli iliş-kiyi olumsuz yönde etkileyerek örseleyeme-yeceği ve bozamayacağı kanaatindeyim.

S&H: Sayın Wolf, bu içten ve samimisöyleşi için S&H okurları adına teşekkürle-rimi arz eder, Pakistan’daki resmi görevi-nizde başarılar dileriz S&H