Çalgi bakim onarim ders notlaridosya.marmara.edu.tr/aef/mzo/2013-2014 duyurular/İsmet...
TRANSCRIPT
ÇALGI BAKIM ONARIM DERS NOTLARI
1
İÇİNDEKİLER
ARP .......................................................................................................................................................... 2
BAĞLAMA ................................................................................................................................................ 5
TAR ........................................................................................................................................................ 11
MANDOLİN ............................................................................................................................................ 13
GİTAR ..................................................................................................................................................... 19
PİYANO .................................................................................................................................................. 24
FAGOT .................................................................................................................................................... 31
FLÜT ....................................................................................................................................................... 34
OBUA ..................................................................................................................................................... 39
SAKSAFON ............................................................................................................................................. 44
KEMAN ................................................................................................................................................... 47
VİYOLA ................................................................................................................................................... 56
VİYOLONSEL ........................................................................................................................................... 57
KONTRBAS ............................................................................................................................................. 60
KAYNAKÇA ............................................................................................................................................. 62
2
ARP
Uzunluğu182cm olan, hem ezgi, hem de armoni (çok sesli, akor) çalabilen tek, telli
çalgıdır. Diatonik bir çalgıdır. Notası, iki dizeğe yazılır: üstteki dizeğe yazılan notalar,
ikinci çizgi sol anahtarı, alttaki dizeğe yazılan notalar dördüncü çizgi Fa anahtarı
yazılır. Orkestralarda, çoklukla bir partisi bulunur. Solo ve eşlik görevi verilir (özellikle
armoni ve eşlik çalgısıdır). Zengin bir anlatım gücü vardır.
Arp, parmak ucu ile çalınan bir çalgıdır. Telleri parmak ucu ile çekilerek çalınır.
Kromatik sesler kullanılmaz. Glissando ve eksik yedili akorları çok kullanılır. Kalın tel,
pirinçle kaplamalı ipek saçaklı çelikten, orta ve ince ses telleri ise gerilmiş
bağırsaktandır.
Arpın belli başlı bölümleri şunlardır: a) Dizi seslerinin karşılığı olan yedi pedalın tutturulduğu oluk haznesi b) Çınlama kasası c) Sütun ve konsol. Arpın 47 teli ve yedi pedalı vardır. Pedalların yardımıyla tellerin sesi değiştirilebilir. Bu pedallar üç ayrı konuma getirilebilir. Böylece bir nota diyez ve bemol olabilir. Notaları birbirinden ayırabilmek için notalara çeşitli renkler verilir; do telleri kırmızı, fa telleri ise siyah mavi veya koyu mavidir.(Yener, 2000)
3
Arp çalan kimsenin kulağı çok sağlam olmalıdır. Çünkü çalgısını daima akort edecektir, Bu bir zorunluluktur. Kolların uzun, parmak uçlarının yağlı ve etli olması aranılacak doğal nitelikler arasındadır. Baş parmağın ikinci boğumu da, incelenmeye değer, arkaya çok eğilip bükülmesi sakıncalı olabilir.
Bünye de fiziki bir kusur olmaması gerekir. Arp kulakla gözü kendine çeviren bir etki sağlar, bu nedenle çalış ve tutuş biçiminde zerafet olmalıdır, bu çok önemlidir (bayan çalıcılar için en uygun çalgıdır).
Bu çalgıya başlangıç yaşı (fiziki koşullar uygunsa) sekiz-on olabilir. Müzik bilgisi olmak koşuluyla daha geç yaşta da başlanabilir. Günlük çalışma, başlangıçta on beşer dakika olmak ve aralıklarla çalışmak üzere bir saat, daha sonraları iki, üç ve dört saate çıkabilir. Altı saati geçmek doğru değildir. Bu konuda Raphael Hartenot, "öğrenci özellikle parmaklarının boğumlarına bakmalıdır. Bunlar gayet büyük bir uysallık isterler. Ellerin adaleleri yorulmağa başladığı zaman derhal çalışmayı bırakmalıdır" diyor. Değiştirme işaretleri için pedalları kullanmak çok önemli bir iştir, bu nedenle çalınacak parçanın önceden incelenmesi gerekir.
Arp, kesinlikle orkestranın bir armoni ve eşlik çalgısıdır. Çok kez partisyonlarda bir
harp vardır (iki, üç tane yazıldığına da rastlanmaktadır). Harpın esas görevi; akorlar
ve onların oluşturduğu biçimleri çalmaktır. Harp iki elle çalınır. Ancak her el yalnız
dört nota çalabilir, bu nedenle akorların sık yazılmış olması iki elin çok açılmamasını
sağlar. Harpta akorlar daima arpej biçiminde çalınır (eğer aynen isteniyorsa senza
arpeggio yazılmalıdır). Kalın ve orta ses tellerinin ötümü çabuk kesilmez bu nedenle,
akor değişikliğinde el kapanarak susturulmalıdır. Kromatik yürüyüşler için pedal
değiştirmek gerekir. Harpın bir özelliği de glissando çalışıdır. Dizi glissandoları sesleri
karıştırır (kalın ve orta ses tellerinde), bu nedenle ince ses tellerinde (PP) de
kullanılır. (F) dizi glissandosu özel bir etki sağlamak için ancak kalın tellerde
yapılması gerekir. Glissandolar çabuk yapıldığı ölçüde kuvvetlidir. Harp yumuşak ve
şairane rengiyle, her çeşit ayırtılarda (nüanslarda) iyi sonuçlar verir. Harpla yapılan
pizzicato, telli çalgılardaki anlatımdan uzak, yalnız renk öğesi niteliği taşır. Vurma
çalgıları ile de çok iyi birleşirler. Etkili bir duyuluş sağlanır. Yaylılar, ritmik etki
bakımından açıklık ve güzel bir ses sağlar. Pizzicatoyu uzatmakla bıkkınlık
verilebileceği unutulmamalıdır (Çalışır, tarihsiz)
İnsanlık tarihiyle neredeyse paralel gelişen arpın esin kaynağının avlanmak olduğu
söylenegelir. Avcının yayından fırlayan okla birlikte çıkan sesin büyüsüne kapılan
insan o eğik biçimin içerisine birden çok tel yerleştirme yoluyla farklı sesler elde
etmiştir. Zaman içerisinde biçimin kapanarak sağlam bir üçgen yapı oluşturduğuna
Azteklerden Mezopotamya’ya, Afrika’dan Çin’e tüm eski medeniyetlerde tanık oluruz.
Gittikçe güçlenen bu yapının içine en eski zamanlardan bugüne çoğunlukla hayvan
bağırsaklardan elde edilen teller gerilmiştir. Ancak bu büyüyen yapı enstrümanın
doğayla bütünlüğünü engellememiş, en eski edebiyat örneklerinden günümüze kalan
tasvirlerde yer alan sesinin su berraklığındaki özelliğini bütünüyle korumuştur. Arpın
bu huzur veren büyüleyici sesi, doğanın bağrından kopmuş, modern teknolojinin
4
katkılarını da içine alarak değişmeyen heykelimsi görselliğiyle hem bir halk çalgısı,
hem de konser salonlarında aranılan bir enstrüman olarak günümüze kadar gelmiştir.
Yaşadığımız topraklar üzerinde onsekizinci yüzyıla kadar varlığını “çeng” adı altında
sürdürmüş olan çalgının değişik versiyonları birçok minyautürde görülür.
Ön Asya ve Mısır' da çok eski çağlardan beri kullanılan (M.Ö.3000 yıllarından kaldığı
sanılan Harp'lar bulunmuştur), bu çalgının ilkel yapımları üstündeki önemli
değişiklikler Ortaçağda başladı. Önceleri Ortaçağın üçgen biçimindeki harpları çok
beğenildi, fakat diatonik ses dizisi, Rönesans' ın kromatik müziği ile bağdaşmadı.
Bunun üzerine, İrlanda ve İtalya' da iki ve üç sıra telli kromatik harplar denendi;
Monteverdi (1567-1643) Orfeo operasında (1607) modülasyona elverişli bir harp
kullandı. Sonra bu biçime, telleri yarım ses indirecek çengelli bir araç ekledi (1660).
Daha sonra, Hochbrücker bu çengelleri, çalgının dibine yerleştirdiği pedallarla
çalıştırdı-pedalları çengellere bağlayan sistem sütunun içinden geçiyordu - (1720).
Erard, çengel veya payanda sistemi yerine çatal sistemini uygulayarak çalgıda bir
yenilik oluşturdu (1811).Bugünkü gelişmesine on dokuzuncu yüzyılda ulaştı.
(http://www.toplumdusmani.net/modules/wordbook/entry.php?entryID=7173)
Türkiye’de Arp
Arplar, birbirlerinden bağımsız olarak farklı kültürlerin ve coğrafyaların içinde
geliştiklerinden dolayı biçimleri, ebatları ve tınıları bakımından büyük çeşitlilik
gösterirler. Türkiye’de 1950’lerden başlayarak konservatuvar eğitimi kapsamına
alınan arp, bu kurumların öncelikli olarak senfoni ve opera orkestralarında yer almak
üzere profesyonel müzisyen yetiştirme misyonuyla bağlantılı olarak ülkemizde
sadece pedallı versiyonuyla bilinmiştir. Pedallı arplar çalgının orkestralarda ve konser
salonlarında gördüğümüz en büyük, en gösterişli ve en maaliyetli örnekleridir. Elli yılı
aşkın bir süre boyunca göz önünde sadece bu arpların bulunuşu, ülkemizde arba
yönelebilecek en ufak amatör ilgiyi engellemiş olsa gerek ki, özellikle her yaştan
amatör ve çocuklar için uygun “mandallı” olarak tanımladığımız küçük arplar çok
yakın bir zaman kadar neredeyse hiç kullanılmamıştı. Mandallı arplar Kelt
geleneğinden çıkan bir halk çalgısıdır. Küçük ebatları kolay taşınmalarını sağladığı
gibi, pedallı arplardaki gibi yüklü bir mekanizmalarının olmayışından dolayı çok daha
ekonomiktirler de.
Arp eğitiminin konservatuarlarla sınırlı kalması, bu kurumların arba sadece pedallı
versiyonu çizgisinde yaklaşmaları, çalgıların kolay temin edilmeyişi ve de amatör
ilginin oluşturulamamasından dolayı Türkiye’de arp ne yazık ki dar bir çerçeveye
sıkışmış ve marjinal bir çalgı olarak algılanmıştır. (Pancaroğlu, 2007)
5
BAĞLAMA
Bağlama Tarihi
Bağlama benzeri çalgıların, literatürdeki adı, "lut" olarak geçmektedir. Lut adı, arapça
"el-ud"dan gelmektedir. Endülüs kültürü aracılığıyla bu isim Avrupa kültürüne geçmiş
ve lut, lavta gibi adlara dönüşmüştür.
Telli çalgılar içinde bir familya olarak lutlar, "uzun lutlar" ve "kısa lutlar" olarak iki ana
kategoriye ayrılmaktadır. Uzun lutlarda ana özellik, gövdelerinin dar, küçük ve
saplarının uzun olması iken, kısa lutlarda gövdeler geniş, büyük ve saplar da kısadır.
Uzun saplı lutların tarihsel olarak görüldükleri ilk kaynak, MÖ. 3. bine ait, Akad devri
silindir mühürleridir.
Özellikle MÖ. 2. binden başlayarak, küçük yapılı uzun saplı lutlar, Doğu Akdeniz,
Mezopotamya ve Doğu Asya'da bulunmuştur.Bu türlerin bilinen en eski örnekleri,
MÖ. 1730-1580 tarihlerinde Mısır' da görülmüştür. Bunlar saplarının uç kısmına
doğru sivrilen örneklerdir. Çeşitli arkeolojik kaynaklarda, çalgının, üzerine bağlanmış
bir mızrapla veya çalanın bileğine bağlanmış bir tel aracılığıyla çalındığı
görülmektedir.
Bağlama benzeri çalgıların Anadolu'da bulunan en eski örnekleri ise, MÖ. 1680-1375
tarihlerinde, Eski Hitit Dönemi'ne aittir. Ayrıca, Zincirli ve Kargamış'ta (G. Antep) da,
Geç Hitit Dönemi'ne ait çeşitli kabartma taş levhalar üzerinde de bu tip çalgılara
rastlanmıştır. Bu tür çalgıların Frigler ve Lidyalılarca kullanıldığı bilinmekteyse de,
Urartu kaynakları hala açıklık kazanmamıştır.
Bizans döneminde, 5. yüzyıla ait mozaikler üzerinde, "pandura" adı verilen, üç telli ve
perdesiz örneklere rastlanmaktadır. Bu ve perdesiz örneklere rastlanmaktadır. Bu
mozaik, Selçukluların Anadolu'ya gelişinden önce de, bu tür çalgıların Anadolu'da
kullanılmakta olduğunu bizlere göstermektedir. L. Picken'a göre, uzun saplı lutların
asıl kaynak yeri, Suriye ve çevresidir. Bu tip çalgılar, olasılıkla 2500 yıl önce Asya'ya
6
geçmişti. Çünkü 2.ve 3.yy. larda, benzer çalgılara Çin'de de rastlanmaktaydı.
Bağlama benzeri çalgıların batıya yeniden getirilişleri, Türkler aracılığıyla olmuştur.
Asya Türkleri arasında, bağlamaya benzeyen ilk örnekler, eski Kırgız Türklerinin
yerleşim alanı olan Hakas bölgesinde bulunmuştur. İki telli olan bu örneklerin
perdeleri yoktur. Bu çalgının perdeli örneklerine günümüzde "dutar (ikitelli)"
denilmektedir. Genel olarak Asya Türkleri, bağlama tipli telli çalgılara "kopuz" yada
"komıs" adını vermektedir. Asya kopuzlarında, tel sayısı ikiden fazla olanlara da
(tanbura anlamında) "dambra" ya da "dombra" denilmektedir. Gürcüler, bu tip
çalgılara "pandur" demektedirler. Bu ilişki ve benzerlikler, "pandura" ile "tanbura"
arasındaki paralelliğe ve yaygınlığa dikkatimizi çekmektedir. Balkanlarda, tambura,
buzuki (bozuk), dvotelnik (ikitelli), kitelis (ikitelli, çiftetelli) adı verilen örneklere
rastlanmaktadır.
Günümüzde özellikle Balkanlardan başlayarak, Anadolu, Suriye Irak, Gürcistan,
Ermenistan Azerbaycan ve Asya'ya uzanan bölgede karşımıza çıkan bu tür çalgıların
yayılmasında, Osmanlı Türkleri'nin de etkili olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle batıya
doğru olan yayılma, hemen tümüyle Osmanlılar eliyle sağlanmıştır
Anadolu'da, bağlama ailesi çalgıların, olağanüstü bir çeşitlilik sunması ve hemen her
yörede kullanılması, çalgının "yerli"liği adına önemlidir. Anadolu sazlarında, bu türden
çalgıların adlandırılmasında, farklı yöntemler uygulanmıştır. Sözgelimi tel sayısına
göre, boyutuna göre, çalındığı akorda, hatta çalındığı yere göre yapılan
adlandırmalar vardır.
Tel sayısına göre yapılan adlamada, önceleri arapça-farsça adlamalar yaygınken
(dütar, setar, cıhartar, pençtar, şeştar gibi), bunun yerini, türkçe adlamalar almıştır.
Anadolu sazları arasında, adları, "ikitelli"den "onikitelli"ye kadar değişen örnekler
saptanmıştır. Bu arada, tel sayılarına göre yapılan adlamanın yerini, giderek çalgının
boyuna, çalındığı akorda yada çalındığı yere göre yapılan adlamanın aldığı görülür.
Sözgelimi cura, ırızva, bağlama, bozuk, tanbura, çöğür, divan sazı, meydan sazı gibi
adlar, hep çalgının boyutunu esas alan bir anlayışın örnekleridir. Bağlama, bozuk,
abdal gibi adlar, özel bir boyut bildirmenin yanısıra, belirli bir akort türüne de işaret
etmektedir. Divan sazı, meydan sazı gibi örnekler, çalgının icra edildiği, mekansal
büyüklüğe de çağrışım yapmaktadır.
Anadolu sazlarındaki bu adlamaların tarihsel gelişimini incelerken, yararlanılan
önemli kaynakların başında, halk ozanlarının şiirleri gelmektedir.
Yunus Emre'den (13.yy.) başlayarak, kopuz, çeşte (şeştar-altıtelli), tanbura, cura,
bağlama, çögür, gibi adların, sıkça bu metinlerde geçtiği görülür. Kazak Abdal,
Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Emrah, Kerem
gibi daha pekçok ozan, hayatlarını paylaşan, bu "sadık dost" için, şiirler
7
söylemişlerdir.
Yapısal ve Akustik Açıdan Bağlama
Bağlamada Ağaç Kullanımı :
Dut ağacı bağlamanın en yaygın ve en eski malzemesidir. Bu seçim boşuna olmayıp,
dutun bağlamaya hem görsel hem de akustik açıdan yakıştığı bir gerçektir. Asya da
kullanılan bağlama benzeri çalgıların da temel malzemesi gene dut ağacıdır. Ancak
son çeyrek yüzyıl içinde mevcut ağaç potansiyelinin bilinçsizce harcanması ve
yabancı ağaçların girmesiyle birlikte dut kullanımı azalmış ve başka ağaçlardan da
tekne yapılmaya başlanmıştır. Tekne yapımında kullanılan yerli ağaçlar arasında
gürgen (kayın), kestane, karaağaç, ceviz ağacı gelmektedir. Yabancı ağaçlar
arasında vengi, paduk, gül, maun sıkça görülür. Teknede kullanılacak ağacın
gözenekli, gevrek, en az orta sertlikte, rezonans yapabilecek nitelikte olmalıdır. Adı
geçen ağaçlardan özellikle dut, karaağaç, vengi, paduk, maun ve ceviz teknede iyi
sonuç vermektedir.
Bağlama yapımının tarihsel gelişimi incelendiğinde bundan yarım yüzyıl öncesine
kadar bağlama teknesinin sap ile aynı ağaçtan, yekpare olarak yapıldığı ve genel
görünüm itibariyle cura-bağlama veya en fazla tanbura boyutlarında olduğu görülür.
Eski bağlamaların ağızları dar, formları köşelidir. Çoğunlukla ses deliği yoktur veya
delik(ler) ses tahtası üzerindedir. Sapın ve teknenin yekpare olmasının yanısıra ses
tahtası olarak da dut ağacı kullanımı yaygındır. Yekpare sap-tekne geleneği halen
Fethiyeli Ramazan Güngör Usta (aynı zamanda şelpe tekniğinin çok önemli bir
icracısıdır) tarafından sürdürülmektedir. Şehirleşme süreci ile birlikte bağlamanın
tekne, sap ve ses tahtası ayrı parçalardan ve ağaçlardan yapılmaya başlanmıştır.
TEKNE:
Tekne formu önceleri küçük, dar ağızlı ve sivri modelli iken özellikle seksenli yıllardan
sonra derinlik ve ağız genişliği anlamında büyüyüp, arka kesit itibariyle U
görünümlüleştiği ve daha dolgunlaştığı görülür. Bunda kısa saplı bağlamanın
yaygınlaşmasının büyük rolü vardır. Diğer taraftan, teknedeki bu değişikliğin bir
sebebi de volüm konusunda zayıf kalan bağlamanın bu dezavantajının giderilmesi
amacıdır. Özellikle ellilerden itibaren şehirleşen bağlama hem volüm problemini
çözmek için tekne ve sap boyu olarak büyümüş (divan ve meydan sazı) hem de tek
boyutun veremediği tonları elde edebilmek amacıyla büyümeye ilaveten
küçülmüştür(cura). Sapta kırma açısı da bu sıralarda kullanılmaya başlanmıştır.
Ancak konuyu netleştirmek açısından şu tarihsel ve mantıksal doğrunun altını çizmek
gerekir; bağlama karakteri itibariyle dar ağızlı, ağız genişliğinden 1-2 cm kadar fazla
derinlikli, profilden hafif sivri, arkadan V görünümlü ve uzun saplı bir çalgıdır.
8
SES TAHTASI :
Göğüs, döş veya kapak adlarıyla da anılan ses tahtası, bağlama da akustik işlev
üstlenmiş, hayati bir bölümdür. Alan itibariyle ud, gitar, tanbur gibi çalgıların ses
tahtalarından daha dar ve kalınlık olarak kalın olduğundan niteliği ve takılma şekli
son derece önemlidir. Öyle ki bu saydığımız unsurlardaki ufak olumsuzluklar
bağlamanın hassas akustik dengesini etkiler. Bunların yanısıra bağlamadaki ses
tahtasının balkonsuz ve tellerin hemen hiçbir telli çalgıda bulunmayacak kadar ince
olması da bu oluşturulması zor dengeye ilave zorluk katmaktadır.
Ses tahtasında kullanılan ağaçlar ladin ve köknardır. Son zamanlarda aslen gitar
ses tahtası olarak kullanılan koyu ve açık renkli sedir ağaçları da takılmaya
başlanmıştır.
Bağlama ses tahtasının en önemli özelliği de iki yönde bombeli olmasıdır. Bombe
bir taraftan tahtanın tellerin yükü altında çökmesini önler diğer taraftan da tınıya bas-
tiz dengesi açısından karakter kazandırır. Söz konusu bombelerin yanal olanı tekne
ağzına verilen hafif kubbemsi eğime tahtanın ısıtılıp eğilerek oturtulması yoluyla elde
edilir. Diğer bombe ise doğrusaldır (sap yönündedir) ve takılış esnasında kanca ile
tahtanın kastırılmasıyla elde edilir. Bağlamanın tarihi boyunca bombe kullanımı
incelendiğinde eski çalgılarda bombeye çok önem verildiği hatta bugünkü kullanımına
göre oldukça abartıldığı gözlemlenir.
SAP :
Kol diye de adlandırılan sap, bağlamanın fiziksel olarak işlev üstlenmiş bir
bölümüdür. Genellikle akgürgen (kayagürgeni), sarıgürgen (kayın) ve akçaağaçtan
(kelebek) yapılmakla birlikte eski çalgılarda eriğin de kullanıldığı da görülür. Prensip
itibariyle sap olarak kullanılacak ağacın gözeneksiz cinsten, homojen nitelikli ve özgül
ağırlığı fazla olması gerekir. Saplık ağaç en az birkaç sene bekletilmiş olmalıdır.
Ağacın üzerinde budak, hare veya düğüm bulunmamalıdır. İyi bir saplık ağacın
özelliği liflerinin kesintiye uğramaksızın ve mümkün olduğunca doğrusal olmasıdır.
Ayrıca estetik görünüm de tercih edilmelidir.
AKUSTİK AÇIDAN BAĞLAMA :
Bağlamanın akustik işleve sahip üç bölümü vardır: Bunlar; "tekne", "ses tahtası" ve
"orta eşiktir". Bağlamada rezonans, tezenenin telleri tınlatmasıyla elde edilir. Tınlayan
teller orta eşik yoluyla ses tahtasını, ses tahtası da tekneyi tınlatır. Bu hareket bu
aşamadan sonra geriye döner ve teknenin ses tahtasını tınlatması, onun da telleri
9
tınlatmasıyla bir etkileşime dönüşür. Bağlamada ses, akustik elemanlar arasında iki
türlü yayılır; "ağaçtan ağaca" ve "havadan (boşluktan) ağaca". Şüphesiz ağaçtan
ağaca yayılım daha güçlü ve önemlidir. Genel olarak arkadan U ve V kesitli olmak
üzere iki tip tekne vardır. Başka birçok özellik de etkilemekle birlikte U kesitli tekneler
daha dolgun ve bas karakterli; V kesitliler de tiz karakterli ses üretir. Bağlama teknesi
bir çeşit rezonatördür. Teknede tizler ses tahtası ile yarı derinlik arasında, baslar da
teknenin sırt ve dip kısmında tınlar. Dolayısıyla sırt ve dip kalınlığı çok ince
teknelerde baslar koftur.
Teknenin yanaklarını hafif içeri doğru kıvrık olması sese lezzet katıcı bir özelliktir.
Profilden 'yarım armut' şeklinde tarif edilen bağlama formunun yarım daire şekline
yaklaşmaması gereklidir. Profilden, dolgun sırt ve boyun kesiti akustik açıdan ölü
bölgelerdir. Sesin odaklanması ancak form, ağız genişliği ve derinliğin
kombinasyonuyla sağlanır. Fazla derinlik sesin içerde kalmasına (dolayısıyla boğuk
ve kof olmasına), az derinlik de önde veya dışarda tınlamasına (dolayısıyla çok
bağırtkan ve boş, renksiz tınlamasına) sebep olur. Tekne kalınlığı yanaklarda 3
mm.den az olmamalıdır. Bu kalınlık sırt ve dipte en fazla 3,5 mm, ses deliği
çevresinde 5mm. civarında olmalıdır.
Ses tahtasının her bölümü aynı derecede tınlamaz. En rahat ve fazla tınlayan kısım
bir (tanbura düşünüldüğünde) ortada, bir insan eli büyüklüğündedir. Bir ses
tahtasında yanal ve doğrusal olmak üzere iki bombe olmalıdır. Bu bombeler gerek
gözle gerekse cetvel veya mastar yardımıyla görülebilir. Tahta kalınlığı küçük
boylarda en ince yerde (sapa yakın dar kısım) 3mm den az, en kalın yerde (arka
kısım) 5 mm den kalın olmamalıdır. Orta ve büyük boy bağlamalarda bu ölçülere 1-
1,5 mm eklenmelidir.
Orta eşik yumuşak (kelebek, porsuk) veya sert ağaçlardan (kızılcık, şimşir, çalı)
yapılabilir. Bu tercih bağlamanın bas-tiz dengesindeki zaaflara göre yapılmalıdır. Aşırı
parlak, tizleri baskın çalgılarda yumuşak ağaç basları açar. Diğer yandan boğuk
tonları sert eşik kullanarak açmak mümkündür. Orta eşiğin üstte sert, altta yumuşak
ağaç kullanılarak iki katlı yapılması da mümkündür. Bu tip eşik de basları açıcı
özelliktedir. Eşiğin tellerin altına gelmeyen kısımlarını oyarak boşaltmanın iç
sürtünmeyi azaltmak açısından faydası vardır. Ayrıca tellerin bastığı ağız kısmının ve
eşik tabanının geniş olması basları, dar olması da tizleri destekler.
Her çalgıda olduğu gibi bağlamada da kullanılan cilanın önemi çok büyüktür.
Gomolak cila ve selülozik vernik tercih edilmeli, sap dışında hiçbir bölgede polyester
kullanılmamalıdır.
BAĞLAMANIN ÖLÇÜLERİ :
10
Bağlama hiçbir çalgıda görülemeyecek derecede farklı boyutlarda yapılan bir çalgıdır.
Bağlamanın boyutları anlamında (aynı zamanda kullanılan malzeme itibariyle de)
standarda sahip olamayışı "konar-göçer yaşam orijini"ne sahip olmasındandır. Oyma
tekne geleneği de standardizasyonu zorlaştıran bir diğer sebeptir. İlk bakışta bu bir
dezavantaj gibi görünmekle birlikte, bu durum icracıya oldukça geniş bir tını yelpazesi
sunar. Bugün kullandığımız bağlamaların boyutları, 20 ile 52 cm arasında
değişmektedir. Kabaca, 20 ile 30 cm tekne boyu arası "cura", 30-35 arası "dede
bağlama", 36-44 arası "tanbura", 44-47 arası "çöğür" ("abdal sazı" da denir) ve 48 ve
üstü "divan" olarak adlandırılır.
Bağlamanın sap uzunluğu TEKNE BOYU X 4/3 şeklinde formülize edilebilir. Köprü
diye de tabir edilen orta eşik TEKNE BOYU / 5 mesafesine konulur. Ancak bu
kuralları ufak toleranslarla esnetmek mümkündür.
İYİ BAĞLAMANIN ÖZELLİKLERİ :
Akustik olarak iyi bir bağlama uzun tınlamalı, iyi bir ses rengine ve dengesine
olmalıdır. Yapısal olarak kusurlu olmamalıdır. Kusurlu bir bağlama akustik açıdan da
zaaflıdır. Sapında esneme (atma), ses tahtasında çökme olmamalıdır. Orta eşik
(köprü) yüksekliği makul olmalıdır. Bağlama aynı zamanda estetik boyutu olan bir
çalgıdır. Orantılı boyutları olan, işçiliği iyi bir bağlama zarif bir tablo gibidir.
BAĞLAMANIN BAKIMI :
İyi bir icracı olmanın önemli bir şartı çalgıyı iyi tanımak ve onun ihtiyaçlarını
karşılayabilmektir. Bağlama bir insanın rahat edebileceği ortam ve hava şartlarında
kullanılmalı ve saklanmalıdır. Nem, aşırı sıcak ve soğuktan korunmalıdır.
Bağlamadaki ağacın, kesilmiş olmasına rağmen hala canlı bir organizma gibi
davranabileceği (çalışabileceği), en kuru ağacın bile %3-4 oranında yaş olduğu
unutulmamalıdır. Çalgının telleri kullanım sıklığı da gözetilerek 3 ayda bir mutlaka
değiştirilmeli, teller değiştirilirken bağlama 'polish' ile temizlenip parlatılmalıdır.
Bağlama kullanılmadığı zamanlar asılarak bekletilmemeli, bu esnada teller asla ve
asla gevşetilmemelidir. (www.esermuzik.com)
11
TAR
Azeri Türklerinin telli ve mızraplı çalgısıdır.Tar” sözünün Farsça
sözlük anlamı tel, ip demektir. Diğer musiki aletleri gibi modern
tarın da kendinden önceki eski telli çalgılar oluşmuş ve yüzyıllar
boyunca gelişmiş olması doğaldır.
Kendisinden önceki türlerine dayanarak yapılmış ve gelişmiştir.
Azerbaycan’da ‘müzisyenler beşiği’ olarak tanınan ünlü müzik
yenilikçisi ve tarzen Mirze Sadık Esedoğlu tarın yapısında ciddi
değişiklikler gerçekleştirmiş, tellerin sayısını 5’ten 11 e cıkarmıştır.
O, tar çalma şeklinde yenilik getirtmiş ve daha önce diz üzerinde
çalınan tarı göğse dayalı olarak çalmaya başlamıştır.O zamandan
bugüne kadar bu tar Azerbaycan tarı olarak tanınmaktadır.
Merkez Asya’da, İran’da yayılmış 2 telli anlamına gelen dütar –
3telli anlamına gelen setar-4 telli anlamına gelen çartar -5 telli
anlamına gelen penctar ve 6 telli anlamına gelen şeştar aynı zamanda Uygurların
kullandıkları huştar aletleri tarın çeşitli türleridir. (www. turkmusikisi.com)
Teknesi, büyükleri birbirinden farklı iki çanaktan oluşmaktadır ve genellikle dut
ağacından yapılmaktadır. Göğüs kısmı üzerine manda veya sığır yüreğinin zarı
gelmektedir. Sap kısmı sert ağaçtan yapılmaktadır ve üzerine misinadan perdeler
bağlanmaktadır. Bunlardan başka çalınan ezginin kalın ve güçlü perdelerine
akortlanan dem telleri vardır. Tezene ile tambur tarzına yakın bir tarzda çalınır.
(http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/tar)
Modern tar ifacılığı 20. yüzyılda daha güçlü gelişim dönemine girmiştir. Böylelikle
1931 yılında Ü. Hacıbeyov ve M.Magomayev’in teşebbüsüyle ilk notalı halk çalgıları
orkestrasında tar öncül enstrüman olarak yerini almıştır.
TARIN YAPISI
Azerbaycan tarı 3 kısımdan oluşur:
12
1. Çanak
2. Kol
3. Tepe
Tarın çanağı dut, kol ve tepesi ise ceviz ağaçlarından yapılmaktadır.
Aletin uzunluğu 850 mm, çanağının boyu 165 mm, eni ise 185 mm dir.
Çanağın üzeri öküz kalbinin kurutulmuş zarı ile kaplanmaktadır.
Çeşitli çaplarda olan tarın 11 metal teli vardır.
Tar’ın akort sistemi:alt telden başlayarak ‘Do’ ,’Sol’,’Do’ ve zenk telleri ‘sol ve
do’dur.
Tar’ın notası dizek üzerinde ikinci çizgi ‘DO’ anahtarına yazılır.Kullanım alanı
yaklaşık olarak 2,5-3 oktav kadardır.
Kemik ve ya ebonitten yapılmış mızrapla çalınmakta tarın ses aralığı küçük
oktavın ‘do’ sesinden ikinci oktavın ‘la’ sesine kadardır.
Tar üzerinde iki ana gurup tel bulunmaktadır. Birinci guruptaki teller melodi
çalımında kullanılmaktadır ve ikişerli olmak üzere üç gurup telden
oluşmaktadır. Diğer gurup teller ise Kök ve Zeng adı verilen, çalınan makama
göre akort edilen ve tınının zenginleşmesini sağlayan tellerdir. (www.
turkmusikisi.com)
13
MANDOLİN
Mandolin(Alm., Mandoline, Fr., Mandoline, İng.,
Mandolin, İta., Mandolino), yaklaşık bin yıldan beri
yapısını biraz değiştirerek günümüze kadar gelen
lauta ailesinden olan bir enstrümandır. Küçük, kısa
boylu, 8 perdeli ud olarak tanımlanabilir ve dört çift
tellidir. Ud, tellerin titreşimi sayesinde ses çıkaran
bir enstrümandır. Udun neslinden gelmiş olan
mandolin ilk müzikal enstrümanlardan biridir. Orta
Asya’da pandura, Arap Yarımadası’nda dambura,
bizde bağlama-tambur, Avrupa’da pandolina-
mandola denilen bu eski çalgı 17. yüzyılda aldığı
yeni biçimi ile mandolin olarak tanımlanmaktadır.
18.yüzyılda gelişip çeşitli İtalyan kentlerinde değişik
biçimlerde üretilmiştir. Bunlardan Napoli’de yapılan
modeli mandolinin temel tipi hâline geldi. Biçim ve
oranlarının belirlenmesinde Napoli çalgı yapımcısı
Pasquale Vinaccia’nın (1806 – 1882) büyük payı oldu.
Mandolin yaylı çalgılar gibi geniş bir aileye sahiptir. Mandolin, mandola, çello
mandolin, bas mandolin. Mandolin orkestraları henüz ülkemizde gelişmediğinden
çeşitlerini bulmak imkansızdır. Mandolin ve halk çalgıları, yapıları bakımından
birbirlerine benzerlik gösterseler de yapılışları ve ses yetenekleri ile birbirlerinden
ayrılırlar. Mandolin lut ailesinin modern üyelerinden biridir. Ve gitar da mandolinin
yakın akrabalarındandır. Gitar ile mandolin arasındaki en önemli fark; gitarın diğer
yaylı çalgılara göre daha fazla çok seslilik içermesidir. Mandolin daha basit bir çalgı
olduğundan müzikle henüz yeni tanışanlar için daha kolay öğrenilir bir çalgıdır.
Mandolin mızrapla çalındığı zaman iyi ses verir. Ancak modern mandolinler de
genellikle pena kullanılmıştır.
Mandolinin Biçimleri
Oval biçimli
Armut biçimli
Gitar biçimli
Elektronik olarak
Mandolin Biçim Özellikleri
14
Düz Altlı Mandolinler: Çeşitli ağaç türlerinden istenilen modellerde yapılırlar. Alt
tablasının düz oluşu özellikle küçük yaşta mandolin çalmaya başlayan çocukların
rahat kullanmalarına imkân sağlayacak niteliklerde yapılmıştır.
Yuvarlak
Yuvarlak Altlı Mandolinler: Yuvarlak altlı mandolinler düz
altlı mandolinlere göre fazla işçilik isteyen ve daha pahalıya mal olan, özellikleri ile küçük yaştaki çocukların çalgısı olmaktan çok
yalkın bir çalgı olarak kullanılmaktadır.
Yuvarlak altlı mandolinler iki şekilde yapılırlar.
1.Parçalı: Alta gelen yuvarlak kısımlar simetrik ve estetik görünüşünü sağlayacak
şekilde sert ve renkli ağaçlardan simetrik geniş parçalar kullanılarak yapılırlar.
2.Dilimli: Özel olarak seçilen renkli ağaç türlerinden hazırlanan parçalar mandolin
kalıplarında simetrik gelecek şekilde alıştırılıp birbirine sırası ile sıcak tutkalla yapıştırılarak yapılır.
Mandolinin Kısımları
Mandolin Yanlığı: Sert ağaçlardan yapılır. İstenilen ağaçtan kesilmiş parça
kalıplarda kıvrılır. Yanlık takozları mandolinin yapı ve biçimini oluşturur.
Mandolin Üst Tablası: Ses verme özelliği fazla olan ağaçlardan yapılmalıdır.
Fazla rezonansa gelme imkânı ile yapılacak çalgının ses verme yeteneğini arttırır.
Mandolin Alt Tablası: Sert ağaç türlerinden 2,5 mm kalınlığında yapılır. Mandolin
üst tablaları ölçüsündedir.
Mandolin Sapı: Mandolinin perdelerinin bulunduğu kısımdır. Orta sertlikteki
ağaçtan yapılır. İçinde mandolin sap gerilim mekanizması bulunur.
Mandolin perdeliği: Sapa bağlanan, notaların yerlerini belirleyen misinalardır.
15
Mandolin Baş Eşiği: Sert gereçlerden yapılır. Mandolin baş eşiğinin görevi tellerin
perdelikten yüksekliğini ve tel aralıklarını düzenlemektir. Çalgının çalınma imkânını sağlar.
Mandolin Ses Eşiği: Mandolin ses tablası üzerinde baş eşikten itibaren tel boylarını
saptayıp tel yüksekliğini ve tel aralıklarını düzenler.
Mandolin Tel Takacağı: Mandolin tel takacağı ince saç levhalar halindeki pirinç ve
benzeri madensel gereçlerden istenilen ölçü ve modellerde, kalıplara alınarak yapılır.
Mandolin Siperliği: Mandolin göğsüne, yani ses deliğinin etrafını çevreleyecek ve
göze hoş görünecek şekilde kaplamadan veya mika cinsi ve benzeri gereçlerden istenilen şekillerde yapılır.
Mandolin Telleri: Eskiden at kılı ve bağırsaktan yapılırdı. Şimdi ise çelikten
yapılmaktadır. Mandoline kalından inceye doğru Sol – Re – La – Mi telleri, ikişer olarak 8 tel takılır. Mandolinde iki eşik arasındaki tel boyu ölçüsü 32.7 cm olmalıdır.
Irish Bouzouki
16
17
Mandolin Yaparken Kullanılacak Ağacın Seçimi
Mandolin yaparken kullanılan ağacın kuru olması gerekir. Müzik aletleri yapımcılığında kullanılan ağaç malzemelerin uzun süre yapımcıda kalmasında fayda vardır. Böylece hem malzemenin kullanılacağı yere göre hazırlanması kolaylaşır, hemde bu malzemenin önceden kullanılarak deneme sonuçlarının alınmasına ve sonraki kullanımlarda daha olumlu sonuçlar almasına imkan verir. Bu sebeple her enstrüman için sınırlı miktarda ağaç alınması yerine toptan malzeme alınarak kullanılan yerin seçilmesi önemlidir. Enstrüman yapımcılığında kaliteli ve istenilen ses kalitesi vermesi açısından doğal kurutma yöntemiyle kurutulmuş ağaçlar kullanılmalıdır.
Mandolin Yapımı İçin Uygun Ağaçlar
Mandolin Yanlıkları Için Uygun Ağaç: Gürgen, ceviz, maun, pelesenk,
akçaağaç gibi sert ağaçlardan yapılmaktadır.
Pelesenk Ağacı Akçaağaç Ağacı Ceviz Ağacı
Mandolin Üst Tablası: Ladin ağacının içerisinde reçine miktarı azdır. Bu nedenle
diğer ağaçlardan daha fazla ses verir. Bu nedenle mandolin üst tablası(ses tablası) ladin ağacından yapılmaktadır.
Ladin Ağacı
18
Mandolin Alt Tablası Ladin ağacından yapılmaktadır.
Mandolin Sapı: Gürgen ıhlamur gibi ağaçlardan yapılır. Hafif olması ve az
çalışması nedeni ile ıhlamur ağacından yapılması salık verilir.
Gürgen Ağacı
Kullanılacak Tutkalların Özellikleri
Mandolin yapımında akustik özelliklerinden dolayı glüten tutkalı kullanılmaktadır. Tutkallama yaparken yapıştırılacak parçalar yağsız ve tozsuz olmalıdır. Tutkal yoğunluğu kullanılacak yere göre değişkenlik göstermelidir. Tutkal kalınlık yapmamalıdır ve yapıştırdıktan sonra tekrar ayırıp yapıştırma işlemi yapılmamalıdır. Geri dönüşümü kolay olduğu için tercih edilir. Çözücüsü ispirto ve alkoldür. Sıcak olarak uygulanır bir kabın içerisine konularak ateşte ısıtılır ve eridikten sonra yüzeye uygulanır. Çok emen yerde ince tutkal sürülmelidir.
19
-------------------------------------------------------------------------------------
GİTAR
T elli bir çalgı olan gitar, 5 telli olarak Mezopotamya'da ortaya
çıkmış, daha sonra 6. tel eklenerek geliştirilmiştir.
1940 yılında ilk elektro gitar geliştirilmiş ve seri üretimine
geçilmiştir. Pek çok türü olan bu çalgının başlıca türleri şunlardır:
elektro gitar, klasik gitar, akustik gitar, bas gitar. Gitar, pena veya
tırnaklarla çalınır.
Batı ülkeleri içerisinde bir egzotik müzik olarak görülmektedir.
Gitar ve Lut çoğu zaman birbirleri ile karıştırılmaktadır. Aynı
kuşaktan gelen çalgılar birbirlerine çok benzemektedir. Gitar aile
bakımından gerçek Lut (Lavta) ailesine aittir. Ayrıca kendine
ait özel bir formu olduğu bilinmektedir. Gitarın en son uğradığı yer
18.yy’da Afrika’dır. Buraya Portekizliler tarafından getirilmiştir. Antik devletlerde hemen
hemen tüm lut ailesinin düzenli olarak kullanıldığı, karakteristik özelliklerinin ise zamanla
geliştiği görülmemektedir. Yapılan araştırmalarda bulunan en eski gitar doğuda bulunmuştur
ve “Guitarra Morisca” adı verilen bu çalgı 13.yy’a ait bir latin gitarıdır. Her araştırılan yolun
sonunda gitarın batı ülkelerinde kilitlendiğini görürüz. Örneğin Greklere doğru bir gidiş
yaparsak “Kithara”ya rastlarız. Eski kültürde tıpkı Mısır kültürü gibi Lut da önemli bir yer teşkil
etmiştir. Lut olarak gelişim gösteren bu çalgı daha sonra gitar karakterine dönüşmüştür.
Gitarın 8.yy’da Arapların İspanya’daki hakimiyetleri sırasında Arap kültüründen etkilendiği de
bilinmektedir. Dört ayrı büyüklükte olan bu enstrümanlardan biri küçük formda olup diğerleri
buna bağlı olarak büyümektedir. En küçüğü olarak bilinen enstrüman “Kairo” adında 85 cm
uzunluğundadır. Daha sonra bu çalgı “Jeremias” adını almıştır. Bunu takip eden üç çalgının
boyutları çok açık şekilde belirlenmiştir. (bkz. Şekil Abb.2) Başka bir dört telli çalgı
Heilderberg Mısır Antolojisi Enstitüsü tarafından bulunup Metropolitan müzesine (Newyork)
verilmiştir. Bu çalgı 92 cm. boyundadır. Bu iki çalgının tahminen 4-8.yy’lara ait olduğu
sanılmaktadır. Bu zamana ait bir çok aynı kökenli çalgı serisinde ses yansıtıcı deliklerin
küçük olduğunu görmekteyiz. Küçük olan enstrümanın Küçük olan enstrümanın bilinen bir
küçüğü daha vardır. Bu da 41 cm. civarındadır. Bundan daha büyük olan diğer enstrümanlar
büyüklüklerine göre sıralanmışlardır. Bunların hepsi Lut ailesine ait olmasına rağmen , tekne
ve genel görünüm açısından orijinal , fakat garip bir tarihi gelişim göstermiştir.
20
BATI ÜLKELERİNDE GİTAR
Gitar 13.yy’dan beri Avrupa’da kullanılan bir çalgı olmuştur. Ancak, soy bakımından burada
yeterince açık bir kimliğe sahip değildir. İsmini büyük ihtimalle Yunanlılardan almıştır. Biraz
geriye doğru gidildiğinde formal yönden “Gitara”ya bir hayli benzediği ,ancak çok fazla
değişim gösterdiği görülür. Araplarda ve İranlılarda “Sitar” adını almıştır. Geleneksel
çalgılarla bağlantı kurulduğu zaman oval teknesi itibari ile “Tambur”a benzediği görülür. Bir
yandan da “Guitarra Morisca” yı hatırlatan bu çalgı 143.yy’ın ikinci yarısında ilk kez Alfonso
El Sabio‘nun minyatürlerinde Cantigas de Maria adı altında resimlenmiştir. Üzerinde uzun bir
boyun ve anlaşılmaz bir tekne donanımı daire şeklindeki ön deliğin içinde yer almıştır. Aynı
özellikleri “Guitarra Latina”da ve aynı formları da modern gitarda görmekteyiz. Bahsettiğimiz
enstrüman İspanyol şair Juan Ruiz’de Hita (Libro de Amor) adlı eserinde “Guitarra
Morisca”da olduğu gibi keskin ton ve çılgın seslerin bulunduğu çalgı diye bir bağlantı kurulara
kanlatılmıştır. Sadece aynı çalgıyı çalanlar, yani yorumcu kesim ilk kez 1349’da
Normandiya’da görülmüştür. Gitarın değişik tipleri ve formları vardır. Bu değişik formları
tanımak gerekir. Örneğin bir enstrüman üzerinde çalışırken akort kulaklarının bağlantısı,sap
kısmı için kullanılan ağaç gibi ayrıntıları az çok bilmek gerekmektedir.
Gitarın modernleşmeye başlaması 1484’de Tine Toris ‘de olmuş ve “Hisponorum İnvento”
adını almıştır. İspanyada Vihuela, İtalyada Viola ismini almıştır. Bunu takip eden yıllarda
güneye doğru 1540’da Fransa’ya, sonra tamamen güneye ve batı Avrupa’ya kaymıştır.
Bundan sonra gitar çıplak elle kullanılmaya başlanmış, sistemli hale gelmiştir. Böyle bir
sistemi ilk kullananlardan birisi Karl Geiringer’dir. Gitar değişik ülkelerde değişik adlar
almıştır. Bunlar:Gitara, Gitara Latina, Guiterre Latine, Guitarra Morisca, Guiterre Moresche,
Guitarra Sracenica, Vihuleda de Penola, Guintarra, Qinterne, Lutina Guiterne, Kitarra,
Chitara, Chitare, Guitarre,Gitarre... Form olarak günümüz gitarı, belirli normlara sahiptir.
(http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/gitar)
GİTAR TÜRLERİ:
Klasik gitar
Klasik gitar, gitar türlerinin en ilkeli ve sadesi olarak tanımlanabilir. Gitarın gövdesinin
ortasında ses deliği denilen yuvarlak bir boşluk bulunur. Gitarın telleri titreştiğinde gövdenin
içinde bulunan hava titreşir ve tek çıkış noktası olan bu yuvarlak boşluktan dışarı ses olarak
geri çıkar. Klasik gitarda; kalın 3 tel, ipek üzerine sarılmış çelik, ince 3 tel ise naylondur.
Genellikle parmak ile çalınır. Klasik gitarda sağ elin görevi daha fazladır. Sağ eli kullanarak
gitarda çok farklı ritim ve harmonikler oluşturulabilir. Genelde klasik ve flamenko tarzı
müziklerde kullanılır.
21
Elektro gitar [
Elektro gitar çok basit bir tanımla tellerin titreşimini gövdesinde bulunan manyetikler
sayesinde elektrik akımına çeviren ve bir amfi yardımıyla akımı yüksek seviyede sese
dönüştürebilen gitar türüdür. Diğer gitarlarla elektro gitarların kısımları aynıdır. Ek
olarak elektro gitar için birkaç bölüm daha eklenebilir. Bunlar: Tremolo kolu,
manyetikler, ses ve bas ayarı, switch
Manyetik
Elektro gitarda veya manyetik takılmış klasik ya da akustik gitarda teldeki titreşimlerin
algılandığı kısımdır. Manyetik alanda telin titreşiminin içerideki bir sargıda akım
oluşturması prensibi ile çalışır. Çift halinde (Humbucker) ya da tek (Single) olabilir.
Bazı manyetikler amplifikatöre çıkış sağlamadan sinyali yükseltebilirler.
Pasif Manyetikler
Ses titreşimlerini elektrik sinyaline herhangi bir elektronik değişime uğratmadan
dönüşmesini sağlayan manyetik türüdür. En sık kullanılan manyetik türü olup, sesin
tınısı (frekans cevabı) sadece manyetiğin bazı fiziksel özelliklerine (yüksekliğine,
mıknatısına, sargısına) bağlıdır.
Aktif Manyetiker
Bu manyetikler ses titreşimlerini bazı elektronik devreler ile bozulmaya uğratan
manyetiklerdir. Sinyali, içerisindeki güç kaynağını (genelde bu bir pildir) kullanarak
pre-amp ile güçlendiren, aktif filtrelerle ve gömülü equalizerlar ile sinyalin
özgününden farklı olarak enstrumandan çıkmasını sağlayan manyetiklerdir.
Çalışma prensibine göre 3 tip manyetik vardır:
1. Manyetik
2. Piezoelektrik
3. Çoklu-Bölünmüş Manyetikler (Polifonik)
Tremolo kolu
Tremolo kolu, gitarın eşik bölümünün bitiminde bulunur. Bu kolu öne veya arkaya
gevşeterek tellerden farklı ses çıkartılması sağlanır. Klavye yönüne doğru
gevşetilerek kalın, eşik yönüne gevşetilerek daha ince seslerle efekt elde edilebilir.
Akustik gitar [
Görünüş itibariyle klasik gitarı andıran akustik gitarın gövdesi, klasik gitardan biraz
daha şişman ve basıktır. Daha dar bir sapa ve çelikten yapılmış
tellere sahip olması, akustik gitarın klasik gitarla arasındaki en
büyük farktır. Tellerin çelikten olması, akustik gitarın klasik gitardan
daha basınçlı gergin bir sapa sahip olmasını ve sesinin klasik
22
gitardan daha sert ve temiz çıkmasını sağlar. Genellikle akustik gitarların en kalın 4
teli sarımlı çelik, diğer 2 teli ise sarımsız çeliktir. Akustik gitarlar
genellikle penayla çalınır. Rock, Blues, ve Caz müzik türlerinde çok kullanılan bir gitar
türüdür
Bas Gitar
Çalışma prensibi elektro gitara benzer. Fakat sesi normal gitarlardan 1 oktav kalındır.
Portede bas gitar için Fa anahtarı kullanılır. Değişik çeşitlerde bas gitarlarda
bulunmaktadır: genelde 4 telli, 12 telli, 6 telli, 7 telli, 5 telli, perdesiz,
Perdesiz Gitar
Ara sesleri verebilmek için yapılmıştır. Normal gitara çok benzese de oldukça farklı
bir ses rengine sahiptir. Perdesiz gitarı 1976 yılında Erkan OĞUR, Türk müziği
seslerine olan ihtiyacı için üretmiştir. Daha sonraları perdesiz elektrik gitar, 8 telli
perdesiz gitar, çift saplı elektrik ve klasik perdesiz/perdeli gibi farklı modelleri
üretilmiştir.
Gitarın Kısımları
1. Headstock
2. Eşik
3. Gitar kulakları
4. Perdeler
23
5. Truss rod
6. Perde işaretleri
7. Sap
8. Topuk (Akustik) – Neckjoint (Elektro)
9. Gövde
10. Manyetikler
11. Elektronikler
12. Köprü
13. Pickguard
14. Arka kısım
15. Sound board
16. Body sides (ribs)
17. Ses deliği
18. Teller
19. Saddle
20. Klavye
Sap
Gitarın klavyesinin de bulunduğu kısımdır. Bu klavyede perdeler bulunur. Klasik
gitardan hem kalınlık hem de genişlik açısından daha ince olan elektro gitar klavyesi ise genelde 18 ile 24 arasında perde sayısına sahiptir. Genellikle sapın içinden truss
rod adı verilen bir metal ayar çubuğu geçer. Zamanla eğilebilen bu sap, bir vida
yardımı ile eski haline geri getirilebilir. Akort burguları en uçta bulunur ve genellikle
metal bir aksama sahiptir.
Köprü
Gitarda telleri gövdeye bağlayan kısımdır. Zamanla değişim geçirmiş olmakla
beraber, değişik çeşitleri de mevcuttur. Köprü, sabit ya da oynar olabilir. Oynar
köprülü gitarlarda köprü bir kol (tremolo kolu) yardımı ile ileri geri hareket ettirilebilir.
Bu ileri veya geri harekette köprüye bağlı olan teller gerilir ya da gevşer. Tellerin
gerilip gevşemesi telden çıkan sesi etkileyeceğinden gitardan farklı notalar elde
edilebilir. Köprüler genelde metalden yapılır. Köprünün baz ayarlarına dikkat
edilmelidir, tellerden birinin kopması halinde elektro gitar geri dönüşü olmayan hasar
görebilir.
Eşik
Gitarın sapında, telleri akort burgularına gitmeden önce sonlandıran kısımdır.
Genelde ucuz gitarlarda plastikten oluşur. Ayrıca kemikten veya farklı malzemelerden
yapılanlar da mevcuttur.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Gitar)
24
PİYANO
Piyano, tuşlu bir çalgıdır. Tuşlarına basıldığında, sahip olduğu karmaşık çekiçli
mekanizma sayesinde tellere vurarak ses verir.
Piyano imalatında ahşap, metal ve çuha/keçe olmak üzere 3 ana materyal kullanılır.
Ahşap malzeme hem Armoni (ses) tablası (sound board) olarak, hem iç mekanizma
parçalarında hem de dış bölüm de mobilya olarak kullanılır
Armoni (Ses) Tablası Piyanonun en önemli temel malzemelerindendir. Piyanonun
arka bölümünde montajlıdır. Görevi , tokmaklanıp titreşimle elde edilen sesi temiz
hale getirmek ve yükseltmektir. Çok kaliteli sedir cinsi özel kurutulmaya tabi tutulmuş
çok özel ağaçlardan imal edilir. Piyanonun en nazik malzemelerindendir. Metal ve
demir materyaller piyanonun iç kısmında kasnak, teller ve mekanizma içinde
kullanılır.
Yapım biçimi ile duvar (konsol) ve kuyruklu (salon / konser / grand) adı verilen
çeşitleri vardır. Piyano kelimesi İtalyanca "Güçlü ve Hafif sesli klavsen (harpsikord) -
gravicembalo col piano e forte" 'den gelir. Pianoforte olarak adlandırılması da
bundandır. Atası, klavsenden en önemli farkı, tuşa basarken uygulanan kuvvete göre
çıkan sesin şiddetinin de aynı yönde değişken olmasıdır. İlk tuşu La-0, son tuşu Do-8
olma üzere toplam 88 tuştan oluşur.
25
Piyanonun çekiç mekanizması:
1) Tuş, 2) tuş ayarı, 3) şövale, 4) eşapman ayarı, 5) eşapman kolu, 6) çekiç kenar
vidası, 7) tekrarlama vidası, 8) çekiç sapı, 9) tekrarlama kolu, 10) çekiç başı, 11)
çekiç yakalayıcı, 12) susturucu kiriş çatalı, 13) susturucu kirişi, 14) susturucu kaşığı,
15) susturucu, 16) tel, 17) madenî plaka, 18) zımba, 19) akort çivisi, 20) çivi yatağı.
PEDALLAR:
26
Pedal, piyanodan çıkan sesin sönmesine engel olan, tınlama süresini uzatan, onu
kuruluktan uzaklaştıran bir araçtır. Piyanoda çalınan bir yapıt, ancak pedal yardımıyla
elde edilebilen daha farklı renk ile tınılarla zenginleştirilebilir. Etkili bir biçimde
yorumlanabilir. Gerçekten de pedal kullanmadan bir yapıta bestecinin yansıtmak
istediği ruh ile karakteri vermek ya da piyanoda şarkı söyler gibi bir çalış biçimi elde
etmek neredeyse olanaksız gibidir. Ayrıca, sağlam bir tuşe geliştirilmesinde de
pedalın büyük katkısı vardır.Günümüzdeki piyanolarda bulunan sağ pedal İskoçyalı
bir piyano yapımcısı olan John Broadwood tarafından icad edilerek, 1783’te piyano
klavyesine uyarlanmıştır. Bazı konser piyanolarında var olup, seyrek olarak kullanılan
orta pedalı (Sostenuto Pedal) ise 1862’ de Claude Montal bulmuş, Steinway de
geliştirmiştir.
Sağ Pedal; pedal grubunun sağında yer alır. En sık kullanılan pedaldır. Sağ pedal
sonoriteyi kontrol eder. Bu pedala basıldığında, tellerin üzerinde titreşimi engelleyen
susturucu görevi yapan keçeler yukarı kaldırılarak sesin volümü kısmen güçlendirilir,
böylece ses zenginleşir. Bu pedalın öteki bir amacı da, piyaniste klavyede eliyle
ulaşamayacağı uzaklıktaki notaları “legato”, demek ki bağlı çalabilme olanağını
sağlamaktır. Nota yazımında, sağ pedalın kullanılması gereken yerler ”*ped*”
işaretleriyle gösterilir.
Sağ pedalın 3 tür kullanma biçimi vardır :
1. Piyanoda hiçbir şey çalmadan önce pedala basma
2. Nota ile aynı zamanda pedala basma.
3. Notadan hemen sonra pedala basma
Orta pedal (“sostenuto”); pedal grubunun ortasında yer alır. Steinway tarafından
geliştirilmiştir. Bazı kuyruklu piyanolarda bulunur. Piyanoda uzatılması gereken
sesleri tutmak için kullanılır. Orta pedalın katkıları çok önemlidir. Bu pedal sayesinde,
genelde bastaki sesler uzatılabilirken ince registirdeki (ses alanı) notalar rahat bir
biçimde çalınabilmektedir. Neuhaus’a göre, “sol pedal piyaniste sadece üçüncü bir
elin çalabileceği, ince temiz bir yorum olanağını kazandırır”.
Piyanonun Tarihçesi
Floransalı Bartolomeo Cristofori 1711 yılında "Piyano e forte" hem hafif hem kuvvetli
çalınabilir adlı yeni bir müzik aleti icat etti.Bu çalgı üzerinde hem hafif seslerin hem de
kuvvetli seslerin çıkartılması olanaklıydı.Bunun için adına italyanca "hafif ve kuvvetli"
anlamına gelen "Piyano e forte" dendi.
Yeni bir icat sayılan piyanonun sesleri meşin kaplı küçük seslerin tuşlar aracılığıyla
harekete geçirilerek tellere vurması ile elde ediliyordu.Aletin mekanizması sesler
27
sayısında küçük çekiçler ,o çekiçleri harekete geçiren manivelalar ve bir de tellerin
titremesini durduran susturucu çuha bölümü bulunuyordu.
Piyanonun temelini oluşturan çekiç mekanizmasını Cristofori''den önce iki kişi
tarafından icat edildiği öne sürülmüştür.Biri Marius adındaki Fransız klavsen
yapımcısıydı.1716 yılında "clavecin a maillet" (çekiçli klavsen)adını taktığı dört
mekanizma modelini Paris akademesinde sunmuştu.Marius''un klavsen aletine çekiçli
mekanizmalı koymaktan amacı klavsende mızrap olarak kullanılan ve çabuk eskiyen
tüy uçlarının değiştirilme zorluğunu ortadan kaldırmaktı.
Schroter adındaki Alman müzikçi ise yeni mekanizmanın mucidinin kendisi olduğunu
söylemiştir.1721''de Dresten Sarayına gönderdiği iki piyano mekanizması modelinin
pratikte değeri olmamakla birlikte tarihsel önemi vardır.
Almanya da Freiburg kentinde Silbermann adında birisi 1726''da iki piyano yaparak
Cristofori''nin icat ettiği mekanizmayı kullanmaya başlamıştı.Silbermann her iki
piyanoyu J.S.Bash''a gösterdiyse de Bach bunların ince seslerinin zayıfladığından ve
tuşların sertliğinden şikayet etmiştir.Silbermann bu yolda ki çalışmalarını sürdürerek
Bacn''ın övgülerini kazanmayı başarmıştı.
İlk piyanolar,biçim bakımından o zamanın klavikordlarına benzediğinden
kuyrukluydu.Ünlü org yapımcısı Frederici,dört köşe piyanoyu icat etti.Zumpe adını
taşıyan Alman klavikord yapımcısı Londra da dört köşe piyanoyu çok sayıda imal
ederek İngiltere''ye yaydı.En eski Zumpe piyanosunun yapılış tarihi 1766''dır.
1762 yılında büyük Bach''ın oğlu Cristian Bach Londra''ya geldi.Klavsenci ustalar
artık piyano yapmaya başlamışlardı.Bunların Backers adındaki Hollandalı usta
,özellikle Cristofori''nin mekanizmasını geliştirerek(tuşun sonuna ayarlanabilen bir
vida ekiyle)"ingiliz mekanizması"nı icat etti.Broadwood adında bir ingiliz ustası da bu
mekanizmanın oluşmasında Backers''e yardım etmiş ve sonradan aynı sistemi
Broadwood piyanolarında kullanmıştır.
1770 yılına kadar piyano için eser yazılmamasının nedeni piyano sesinin klavsene
göre cılız ve tuşesinin sert oluşudur.Piyano için eser veren ilk besteci Muzio
CELEMENTİ''dir.1773 de henüz on sekiz yaşındayken piyano için üç sonat
yazmıştır.Böylelikle piyano çalma tekniğinin temelleri atılmış oldu.
Londra o tarihlerde piyano ve klavsen yapımında çok ileri düzeydeydi.Zumpe''nin dört
köşe piyanolarından sonra Backers''in ve Broadwood''un piyanoları yayılmaya
başlamıştı.Bir yandan da başkentte Kirkman ve Shudi klavseni en gelişkin durumuna
getirmeyi başarmışlardı.Piyano ile bu soylu çalgı arasındaki rekabet C.Bach,Schroter
ve Celementi''nin klavsen yerine piyanoyu kullanmaları,bu aletin yapımcılarını
yüreklendirmişti.
Broadwood, tuşlar ve mekanizmaya bazı yenilikler getirerek, 1783''te piyano için iki
pedal kullanılmaya başlanmış oldu.Pedallardan biri basıldığı zaman, teller üzerindeki
28
ses söndürücü çuhalar tümüyle kalkıyor,öteki pedal kullanılırsa teller üzerine titremeyi
azaltan bir kumaş parçası yapışıyordu.
Öte yandan Viyana da Stein adında bir yapımcı yeni bir mekanizma kullanarak
piyano üretmeye başladı.1777''de Mozart bu piyanolardan birini görmüş ve öteki
piyanolara olan üstünlüğünü babasına yazdığı mektupta belirtmişti.Sonun da Stain''in
damadı Andreas Steicher mekanizmayı geliştirerek 1794''te Viyana piyanolarını
yapmaya başladı.
Mozart, Anton Walter''in piyanolarını yeğliyordu.Haydn,Schanz piyanolarında
çalışıyordu.Bu iki piyano yapımcısı hem Stein''ın kopyalarını yapmışlar hem de İngiliz
dört köşe piyanolarına öykünmüşlerdir.
Paris''te İngiliz piyanoları piyasaya egemendi.1777 de Erard ilk köşe Fransız
piyanosunu yapmayı başardı.Fıransız Devrimi yüzünden Erard Londra''ya
kaçmıştı.1796 da yeniden Fransa''ya döndü.İcat ettiği mekanizmanın beratını 1794''te
Londra da almıştı.Mekanizması,Stain''in geliştirdiği Alman mekanizmasını
andırıyordu.Fakat Erard,daha çok çifte mekanizmalı arp aleti ile ilgilendiğinden
piyano yapımına pek önem vermemiş ve xvııı. Yüzyıl İngiliz ve Viyana piyanolarının
tekeli altında kapanmıştır.
Piyano yapımcılarını uzun uzun düşündürmüş olan bir başka sorunda ,gergin tellere
dayanabilecek kasnağın yapılmasıydı.Özellikle kalın tellerin gerginliği, kasnak
üzerinde yüksek basınçlar doğurduğundan tahta yerine çelik kullanılması uygun
görülmüş ve 1788''de ki piyanolardan başlayarak tellerin çelik kasnaklar üzerine
gerilmesine geçilmişti.
1808 de Erard çift maşalı (douple echapement)mekanizmayı buldu.Piyano
yapımcılığı tarihinde bir devrim sağlayan bu mekanizmayı yeğeni Pierre Erard
geliştirerek 1821''de "tekerrürlü mekanizma"yı yaptı.Günümüzde ki kuyruklu
piyanolarda kullanılan mekanizma böylelikle Pierre Erard tarafından 1821''de icat
edilmiş oldu.
Tekerrürlü mekanizmanın icadı Hummel ve Lizst de dahil bir çok piyanistin piyanoya
daha rağbet etmesine neden oldu.1830 yılında Thalberg özellikle bu piyanoların
üstünlüğünü onayladı.Almanya''da Blüthner Paris''te Pleyel,Kriegelstein ve Herz,
Londra''da Collard,Hopkinson,Ramsay and Kind ve Southwell,New York''da Steinway
piyano fabrikaları hep tekerrürlü mekanizmayı bazı değişikliklerle kullanmaya
başladılar.
Bundan sonra piyanonun değişik parçaları, ayrı ayrı incelenerek ve laboratuar da
çalışılarak geliştirilmiş sonunda üstün nitelikli çalgılar yapılmıştır.
Modern piyanonun ses genişliği kalın la''dan ince do''ya kadar olmak üzere yedi oktav
ve bir minör üçlüyü kapsamaktadır.Bununla birlikte, klasik piyano edebiyatını çalmaya
altı buçuk oktav yetmektedir.
29
Tuşların sertliği sorunu üzerinde piyano fabrikaları çok durmuşlar ve bu sorunun
çözülmesi için teknik açıdan çaba göstermişlerdir.Modern bir piyanonun tuşesi,
piyanisti yoracak ölçüde sert olmamalı öte yandan parmakları dayanıksız ve zayıf
bırakacak kadar da yumuşak olmamalıdır.
Özellikle Stainway piyanolarında bulunan ve sesleri uzatmaya yarayan üçüncü bir
pedal, ilk olarak 1862 yılında Montal adında bir Fransız tarafından
kullanılmıştır.Yararları belli sayıda eserin icrasında görüldüğü için, genelde piyano
fabrikaları bu pedal yerine, piyanistlerin fazla gürültü yapmadan çalışabilmeleri
amacıyla sesleri hafifleten özel bir üçüncü pedal kullanılmıştır.
Günümüzün gelişkin ve üstün kaliteli çalgıları sayesinde, eserlerin ifadesi açısından
piyanist için kaynaklar artmıştır.Büyük konser salonlarının berrak ve dolgun sesli
piyanoları fabrika laboratuarlarında ki teknisyenlerin yıllarca süren çabaları ve
deneyimleri sonucudur.
PİYANO’NUN KORUNMASI, BAKIMI, TEMİZLİĞİ ve DOĞRU KULLANIMI
Piyano çok özel ve nazik bir müzik aletidir. Isı değişimlerinden ,nemden ,direkt güneş
ışığınden ve soğuk/sıcak hava akımlarından (cereyan) hemen etkilenir.
Piyano imalatında 3 materyal kullanılır. Ahşap, metal ve çuha/keçe.
Ahşap malzeme hem Armoni (ses) tablası (sound board) olarak, hem iç mekanizma
parçalarında hem de dış bölüm de mobilya olarak kullanılır.
Armoni (Ses) Tablası Piyanonun en önemli temel malzemelerindendir. Piyanonun
arka bölümünde montajlıdır.Görevi , tokmaklanıp titreşimle elde edilen sesi temiz
hale getirmek ve yükseltmektir.(Amplifize etmek) Çok kaliteli sedir cinsi özel
kurutulmaya tabi tutulmuş çok özel ağaçlardan imal edilir.Piyanonun en nazik
malzemelerindendir.
Bu nedenle aşırı rutubet den, aşırı sıcak ve soğuktan ve de aşırı kuru havadan
korumak gerekir. Piyano Kalorifer peteği ve Baca geçen duvar gibi yerlere kesinlikle
yakın olmamalıdır. Direkt Güneş ışığına maruz kalabilecek yerler ve hava akımının
etkili olduğu Balkon kapısı veya dışa açılan pencere de aynı yasaklı alanlardır. Yani
nem kadar çok kuru bir ortamda aynı derecede zararlıdır. Ama kesinlikle piyanonun
içine sulu bir kap koymayınız.
Metal ve demir materyaller Piyanonun iç kısmında kasnak, teller ve mekanizma
içinde kullanılır. Bilindiği gibi nem ve aşırı rutubet metal malzeme düşmanıdır.
Korozyona (paslanma)sebep olur. Kaldı ki piyanonun 440 hz frekans ile akort
edilmesi 219 telde (bazı piyanolarda 218-220 ) 20-22 ton çekim gücü oluşturur. Aşırı
ısı değişikliği genleşmeye neden olacağından bu durum tellerin iyi kaynaşmaması
nedeniyle hem akort sorunlarına hem de tellerin sık sık kopmasına neden olur.
30
Piyanonun bir diğer temel malzemesi de kumaş cinsi çuha ve keçedir. Tokmaklar ve
susturucular bu malzemeler kullanılarak elde edilir. Malum olduğu üzre bu tür
materyallerin de düşmanları Güve gibi ve diğer kumaş yiyen böcek ve kelebek cinsi
haşarattır. Bunlara da önlem olarak kışlık ve yazlık giysilere uygulanan naftalin veya
bu işi görebilen böcek savar kullanmak faydalıdır.
Özet olarak:Piyano Bakımı,Temizliği ve kullanım özellikleri
1- Piano rutubetsiz , ısısı sık sık aşırı bir şekilde değişmeyen bir ortamda
bulunmalıdır.
Yani ne aşırı nemli nede aşırı kuru ortam olmamalı. Stabil olan ısı ve orta nemli bir
ortam en iyi alandır. Piayano’nun yanında Okaliptus cinsi bir çiçek veya bir bitki
bulunması çok kuru ortamlar için bir çare olabilir.
2- Duvara 5-10 cm.aralık olmalı.Duvara sıfır yapıştırılmış halde olmamalı.
3- İki kapı veya iki pencere arasına , bacaya veya kalorifer peteğine yakın olmamalı.
4- Direk güneş ışığına maruz kalmamalı. Bu durum hem piyanonun ses tahtasına
,hem akort sistemine hem de mobilyasına zarar verecektir.
5- Piyanonun içine küçük bir kese ile naftalin veya güve savar gibi ilaç koyunuz etkisi
geçince de yenileyiniz.
6- Temizlik nedeniyle piyano yerinden oynatılmamalıdır. Akort sistemi zarar
görür.(Bazı markalarda yeni icat edilen tekerlek sitemiyle bu sorun halledilmiştir.)
7- Günümüz piyano’larında genellikle polyester boya kullanılmaktadır. Temizlik eski
bir penye bezle hafif nemli olarak yapılmalıdır. Piyanonun iç temizliği Akordör
tarafından yapılmalıdır.
8- Akort ve genel bakım her yıl kalorifer veya diğer ısınma araçlarının kullanıma
başlanmasından 15-20 gün sonra yapılmalıdır.(Akort yapıldıktan sonra 6 saat piyano
çalınmamalıdır) Bu bakım sanıldığı kadar çok masraflı bir iş değildir.Yöreye göre 50$
ila 100$ makul fiyatlardır.
9- Piyano çalınmadığı zamanlarda ön kapağı kapalı tutmak faydalıdır. Uzun süre açık
bırakılması ön bölümde boya tonunun değişikliğine ve de piyanonun içine toz
girmesine sebep olacaktır.
10- Yüksek seviye ve uzun süre piyano çalanlara , eksersiz çalışmalarını Piyanonun
farklı bölümleri kullanarak yapmaları önerilir.Hep aynı bölümler kullanılarak yapılan
eksersiz çalışmaları bir müddet sonra piyanonun bazı bölümlerinde fazla kullanımdan
ötürü problem (balans sorunu)yaratacaktır.( Fenmen, 1999)
31
FAGOT
Fagot 17 yüzyılda Fransa'da ağaçtan oyularak yapılmış, tek parçalı bir enstrüman olarak ortaya çıkmıştır Modern Fransız Fagot’u, 19 yy ortalarında, Buffet-Crampon isimli bir Fransız firması tarafından geliştirilmiştir Alman Fagot’u ise Wilhelm Heckel isimli bir imalatçı tarafından geliştirilmiştir Avrupa’nın çeşitli yerlerinde farklı türlerde çalınmaktadır Bu çalgı Türkiye'ye ilk kez, Fagot adı ile Tanzimat döneminde İstanbul' a gelmiştir Obuanın da atası olduğu kabul edilir Fagot iki dilli bir enstrümandır Toplamda 2 5 metreye yakın silindirik ahşap tüpten yapılmıştır Bass parça, tenor parça, çift parça ve çan parça olmak üzere 4 bağlantı parçasından oluşur Fagot üzerinde 8 delik ve 10 tuş bulunur Müzisyen dilli parçadan üfleyerek ve tuşlarla ton değiştirerek enstrümanı çalar Fagot ve obua çalanlar çift kamış kullanırlar ve hepsi de kendileri tarafından elde yapılır
Fagot çok farklı yerlerde kullanılabilir Obua gibi olmakla birlikte çok farklı bir sesi vardır Çokdüşük ve çok yüksek sesleri çalabilir Sevimli ve yüksek duyguların ileticisidir Besteciler onun için sıksık sololar yazar ve bunların çoğu da komiktir, çünkü fagot eğlendirici soloları çok rahatlıkla ifade edebilir Fakat aynı zamanda Stravinsky ‘nin 'Rite of Spring' adlı eserindeki kederli açılışın gerilimini de yansıtabilir Fagot için yazan önemli bestecilere gelince; en önemli konçerto Mozart' a aittir Yine; Vivaldi, Carl Maria von Weber, Wagner, Berlioz gibi besteciler de çok iyi eserler yazmışlardır Çalgıya başlamak için 16 ile 20 yaşları arası uygundur Kusursuz ön dişlerin olması ve dudak yapısının düzgün olması aranılan özelliklerdir Yapısı Ana hatlarıyla fagot, konik biçimde oyulmuş ve ikiye katlanmış bir borunun geliştirilmiş halidir. Genellikle akçaağaçtan yapılır. Dört parçanın birleşmesinden oluşur. Kanat. Çizme. (çift borulu bölüm) Bas. (veya Uzun) Kalak. Çizme bölümü en alttadır. Çizmenin içi yan yana oyulmuş ve alttan birbirine "U"
32
şeklinde bağlanmış iki borudan oluşur. Çizmenin üzerine kanat ve bas bölümü yan yana takılır. Bas bölümün üstüne de kalak eklenir. Kanat bölümünün en üstüne "S" şeklinde kıvrılmış metal bir boru takılır. "Es borusu" denilen bu borunun ucuna da Kor angle ninkinden biraz daha büyük olan çift kamışlı ağızlık takılır. Sol el yukarıda, yan yana olan kanat ve bas bölümlerinin perdelerini denetleyebilecek şekilde, sağ el ise aşağıdaki çizme bölümünü üzerindeki perdeleri kullanabilecek şekilde tutulur. Bu tutuş, en üstteki kalak bölüğmü sol omuz yönğne, en alttaki çizme bölümü ise sağ kalça yönüne olmak üzere çapraz biçimdedir. Fagot, çalıcının böynuna takılan bir askı ile desteklenir. Boehm mekanizması fagotta başarılı olmamıştır. Günümüzde genellikle iki sistem vardır. Alman Heckel (Heykel okunur) sistemi ve Fransız Buffet (Büfe okunur) sistemi. Alman sistemi fagotlar daha yaygındır. Fagot aktarımsız bir çalgıdır. Nota üzerinde yazılan sesleri çıkarır. Kalın sesleri için Fa anahtarı, ince sesler için dördüncü çizgi Do anahtarı kullanılır. Ses genişliği İkinci ek çizgideki Si bemol sesinden itibaren incelerek neredeyse 4 oktavlık bir ses alanına sahiptir. Bu ses genişliği içerisindeki diatonik ve kromatik bütün sesler elde edilir. En ince seslerin çalınması oldukça güçtür. En ince (Do anahtarı, ikinci ek çizgideki) Si bemol sesinden sonraki sesler pek kullanılmaz. Fagotun esas sesleri en kalın sesi olan Si bemol'den dördüncü çizgideki Fa notasına kadar olan bölümdür. Bu seslerden sonraki sesler ikinci doğuşkanlar olarak (bir oktav incesi) elde edilirler. Daha incedeki sesler için esas seslerin üçüncü doğuşkanları (1 oktav ve tam 5'li aralık) olarak elde edilirler. Tüm tahta nefeslilerde olduğu gibi, fagotta da özellikle ince seslerin elde edilme şekli çalıcıya ya da çalgının yapısına bağlıdır. Tınlama bölgeleri Fagor, üç farklı tınlama bölgesine sahiptir. Kalın ses bölgesi: En kalın sesi olan Si bemolden bir oktav incesindeki Si bemol sesine kadar olan kısımdır. Koyu, dolgun ve zengin bir tınısı vardır. En kalın beş aralık içindeki sesleri kısık sesle çalmak çok güçtür. Orta ses bölgesi: Dizek üzerinde ikinci aralıktaki Do'dan, bir oktav incesindeki birinci ek çizgi do'ya kadar olan kısımdır. Bu sesler soluk, kuru, yumuşak, ağırbaşlı ve bağlı pasajlarda bariton insan sesini andıran bir tını özelliği gösterir. İnce ses bölgesi: Birinci ek çizgi üzerindeki Re'den ve ondan sonreki ince notalardır. Sesler inceldikçe yoğunlaşır, En ince sesleri kaba ve rahatsız edici olabilir. Teknik olanakları Obua'da olduğu gibi, fagotta da çift dil ve üç dil olanaksızdır. Tril ve tremololar bakımından diğer üflemeli çalgılara göre oranla daha kısıtlıdır. Bunların dışında, oldukça hızlı tempolarda bağlı veya dilli, diatonişk ve kromatik pasajlar, arpejler, hızlı tekrarlanan notalar ve stakato (İt. staccato) olarak geniş aralıklı atlamalar rahatlıkla çalınır.
33
Orkestradaki en önemli görevleri Fagot orkestrada tek başına veya bas klarnet ile birlikte tahta nefesli grubun çaldığı armonilerin bas partisini çalmakla beraber sık sık viyolonsellerle de unison çalarak, yaylı çalgıların bas seslerini güçlendirmek ya da farklı bir karakter yaratmak için kullanılır. Her zaman bir bas çalgısı olarak kullanılmaz. Çoğu zaman da orta ses bölgesinde arka plan akorların orta partilerini doldurur. Ayrıca solo olarak, yerinde kullanıldığı zaman çok etkileyicidir. Özellikle orta ses bölgelerinde legato pasajlarda ciddi, ağırbaşlı bir hava yaratır. Diğer yandan stakato pasajlarda esprili bir etki sağlayabilir.(http://www.istanbul.edu.tr/yuksekokullar/konservatuvar/turk/instruments/fagot/fagot.htm)
34
FLÜT
Flüt, üç parçanın birleşiminden oluşan bir enstrümandır.
1. Baş (ya da ağızlık)
2. Gövde
3. Kuyruk
Bu müzik aletinin satın alınırken verilen bir temizleme çubuğu bulunur. Çalgının
başına pamuk konularak flütün içi temizlenir Çalgının baş bölümünde bir üfleme deliği
vardır. Bu nedenle bu bölüme "ağızlık" da denir. Üfleme deliği çalıcının alt dudağına
dayalıdır. Sağ omuz yönünde, yere koşut olarak tutulur. Sol el ağızlık tarafında, sağ
el ise kuyruk tarafında tutulur. İki elin baş parmağı alttan flütü destekler. Flütün
borusu silindir şeklindedir. Çapı 1,9 cm'dir. Flüt ağızlıktan başlayarak kapalı uca dek
67,2 cm'dir.
Günümüzde nikel, gümüş, altın gibi madenlerden yapılmaktadır. Fakat XX. yy.'lın
başlarına kadar abanoz, nar gibi sert ağaçlardan yapılırdı. Metal olduğu halde tahta
nefesli çalgılar grubu üyesidir. Bunun nedeni ses renginin tahta tınısı vermesi ve
diğer tahta nefesliler ile iyi kaynaşması ve ses elde ediliş yönteminin tahta
enstrümanlar gibi olmasındandır. Tahta flütün en önemli özelliği tatlı, yuvarlak ve
olgun olmasıydı. Metal alaşımlardan yapılmaya başlamasıyla bu özelliklerini büyük
ölçüde yitiren flüt daha çevik, ses niteliği yönünden ise parlaklık kazanmıştır. Özellikle
ince sesler metalden yapılan flütlerde daha kolay ve güvenlidir.
Böhm Sistemi
XIX. yy. ortalarına dek, flütte bu günkü perde sistemi yoktu. Çalgının gövdesindeki
delikler parmak uçları ile kapatılarak sesler elde ediliyordu. Fakat daha iyi seslerin
35
elde edilebilmesi ve tam bir entonasyon için bu deliklerin arasındaki uzaklığın daha
geniş olması gerekiyordu. Theobald Boehm adlı alman flütçü bu gün ufak geliştirimler
dışında halen kullanılmakta olan sistemi buldu. Kendi adıyla "Boehm Sistemi" olarak
adlandırılan bu sistem, güzel ses niteliği ve tam bir entonasyon için, deliklerin
sesbilim "Akustik" yönünden doğru yerlere ve istenilen genişlikte açılmasını
sağlamıştır. Delikler üzerine, doğal olarak açık duran kapaklar yerleştirilmiştir. Çalıcı,
tüm delikleri kapaklar, miller, yaylar ve perdeler sayesinde kontrol etme olanağı
bulmaktadır.
Ses genişliği
Notalar flüt için sol anahtarı ile yazılır. Üç oktavlık bir genişliği vardır ve bu sınırlar
içinde her türlü kromatik ve diyatonik sesler elde edilir. En incedeki birkaç ses çok
sert ve kulakları rahatsız edici olduğundan pek kullanılmaz ya da orkestranın hep
birlikte çaldığı kısımlarda kullanılır.
Tınlama bölgeleri
Tüm çalgıların ve özellikle de tahta nefesli çalgıların ses genişliği içinde kendine özgü
bir ses rengi olmakla birlikte kalın, orta ve ince sesleri arasında tını ayrılıkları görülür.
Bu tını ayrılıkları ancak dinleme yoluyla en iyi biçimde anlaşılabilir ve birbirinden ayırt
edilebilir. Bununla birlikte, değişik tınlayan ses bölgeleri için, aşağıdan yukarıya bir
izlenim edinilmesini sağlayıcı birkaç söz söylenebilir.
Kalın ses bölgesi
En kalın sesler ılık, pürüzlü, kadifemsi ve havalı biçimde tınlayabilir. Tek olarak
duyulduğunda çok etkili ve dokunaklıdır. Yalnız, bu sesler başka çalgılar tarafından
kolayca örtülebileceğinden, orkestralamanın buna göre olması gerekir.
Orta ses bölgesi
Birinci ve ikinci oktav içerisindeki la sesleri arasında kalan oktavdır. Bu sesler oldukça
yumuşak ve tatlı duyulur. En güzel ezgiler, doğayı ya da kırları yansıtan flüt soloları
bu ses genişliği içerisinde yazılabilir.
İnce ses bölgesi
İkinci oktav içerisindeki la notasından sonraki ince seslerdir. Sesler yukarı doğru
çıktıkça sesler parlaklaşır. Bu ses bölgesinde çalınan ezgiler, huzurlu ve sakin bir
hava yaratır. En ince sesler ise çok gür ve parlaktır. Besteciler tiz sesleri kullanmak
istediklerinde çoğunlukla pikolo flüt kullanmışlardır.
Orkestradaki Görevleri
Flüte orkestrada solo olarak, geniş, cantabile (şarkı söylenir gibi çalınan)
melodilerden en hızlı pasajlara dek her türlü görev verilebilir. Tatlı,
36
duygusal, pastoral (doğayı yansıtan) ezgiler daha çok orta ses bölgesinde verilir, kuş
cıvıltıları, neşeli melodiler ve çocuksu pasajlar daha çok ince oktavlarına yazılır. Diğer
tahta nefesli çalgılar ile çok uyumludur, iyi kaynaşır. Arka planda gerek armoniyi uzun
seslerle ve çeşitli eşlik figürleri biçiminde sağlamakta çok kullanışlıdır. Tutti çalınan
kısımlarda ana melodinin kemanlarda olduğu durumlarda ya kemanlarla birlikte ya da
bir oktav tizlerde aynı melodiyi çalarak zenginlik sağlar.
Teknik Özellikleri
Flüt tüm üflemeli çalgılar içinde en çevik ve en hünerli çalgıdır, çalamayacağı çok az
şey vardır. Kromatik ve diatonik ezgiler, arpejler, uçarı ve gösterişli pasajlar, bağlı ve
dilli olarak çok hızlı tempolarda çalınabilir. Ayrıca, yakın ve uzak atlamalı aralıkların
tekrar tekrar gelişleri, stakato (staccato İt.), tril, tremolo, grupetto ve benzeri teknikler
flütte çok kolay çalınabilir. Tek dil, çift dil, üç dil ve kurbağa dili tekniği rahatlıkla
yapılır.
Flütün crescendo (kreşendo okunur) ve decrescendo (dekreşendo okunur) olanakları, diğer
çalgılara göre büyük ölçüde kısıtlıdır. Bazı tril ve tremololar ise olanaksızdır. Özellikle ince
seslerdeki gür pasajların çalımında çok nefes harcanması gerektiği için cümle yapısı, flütçüye
arada bir nefes alma ihtiyacını giderecek nitelikte boşluklar
içermelidir.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Fl%C3%BCt)
Yan Flütün Kullanılması, Bakımı ve Onarımı
Üç parçadan oluşan yan flütün parçaları takılıp sökülürken aşağıdaki açıklamalara
dikkat edilmelidir.
1. Parçalar takılıp sökülürken delikler üzerindeki kapaklar baskı altında
bırakılmamalıdır. Bunun için de kapakların olmadığı yerlerden tutularak takılıp
sökülmelidir.
Bazı flütlerin başlık ve gövde bölümünün birleştiği yerde ayar çizgileri vardır.
Resimde bu çizgiler yuvarlaklar içine alınarak gösterilmiştir. Her iki parça üzerindeki
bu çizgiler aynı hizada olmalıdır. Ayar çizgilerinin olmadığı bazı flütlerde, flütün birinci
37
ve ikinci parçası yani başlık ile gövdesi takılırken, başlıktaki üfleme deliği ile
gövdedeki delikler aynı hizaya getirilmelidir.
2. Gövde ile kuyruk takılıp sökülürken de yine mekanizmanın ayarlarının
bozulmaması için parçalar kapakların olmadığı üst kısımlardan tutulmalıdır.
Bu iki parçanın deliklerinin ayarlanması, flütü çalacak kişinin sağ el serçe parmağına
göre yapılır. Bunun için standart bir ayar söz konusu olmamakla beraber, gövdenin
delikleriyle kuyruğun perdelerinin bağlı olduğu eksen milinin aynı hizada
olması önerilmektedir.
3.Yan flütün sürtünen yüzeylerinin çok az vazelinle yağlanması, parçaların rahat
takılıp sökülmesini, hava sızdırmasının ve aşınmasının önlenmesini sağlayacaktır.
Yağlama işleminin hangi sıklıkla yapılacağını kullanan kişinin belirlemelidir.
Flüt sökülüp çantasına koyulurken, yağlanan eklemlerin etrafı kirletmemesi ve bir
sonraki kullanımda tekrar iş görebilmesi için koruyucu bileziklerle muhafaza altına
alındıktan sonra çantaya yerleştirilmelidir.
4. Delikleri örten kapakların bağlı bulunduğu mekanizma, eksen milleriyle gövdeye
monte edilmiştir. Bu miller üzerinde hareket eden her parça, en az yılda bir kez
yağlanmalıdır. Ancak bu işlem yapılırken çok ince makine yağı kullanılmalıdır. İnce
bir kürdan yardımıyla yapılabilecek bu işlem sırasında, yağın dışarılara
bulaşmamasına dikkat edilmelidir. Aksi halde bu yağ bulaşığının üzerinde toplanan
tozların temizliği zor olur ve de temizlik sırasında mekanizma zarar görebilir.
5. Hareketli olan mekanizmanın gövde üzerine temas eden ayaklarının ses
çıkarmaması için altlarına mantardan yastıklar koyulmuştur. Bu yastıkların düşmesi
halinde, bir şişe mantarı bulup uygun bir parça keserek düşen yastığın yerine
yapıştırabilirsiniz.
6. Nadiren görülmekle beraber mekanizma üzerindeki çelik yayların kırıldığı durumlar
mümkün olabilir. Yapacağınız tek işlem, uygun kalınlıkta bir dikiş iğnesini ısıtıp, bir
miktar sertliğini giderdikten sonra uzunluğunu ayarlayarak kırılanın yerine takmaktır.
38
7. Kapakların altındaki güderi denilen üzeri ince zarla kaplanmış keçe yastıklar, takım
halinde satılır. Yan flüt alırken yedek güderi takımı almanız gerekli değildir. Çünkü iyi
korunan bir güderinin ömrü, bir insan ömründen uzundur.
8. Nefesli çalgıların hepsinde çalışma sonrası temizlik yapılması zorunludur. Üfleme
sırasında nefesteki buharın soğuk yüzeyle temas etmesi sonucu oluşan su
damlacıklarının kullanım sonrası kurulanarak giderilmesi gerekir. Bunun için
silgi(temizleme) çubuğunun üzerindeki deliğe pamuklu ince bir tülbent parçası
geçirilir. Birkaç kez çubuğun üzerine sarılır. Flütün içerisine rahatlıkla girip çıkabilecek
kalınlığa getirildikten sonra her parçanın içi iyice kurulanır. Bu temizleme işlemi
esnasında, bezin eklem yerlerindeki vazelinle yağlanmış iç ve dış yüzeylere
değmemesi gerekir. Aksi halde yağ tabakası temizlendiğinden, her kullanımda eklem
yerlerini yeniden yağlama gibi gereksiz bir işlemi yapmak durumunda kalırsınız.
Çalışma sonrası temizlenmeyen flütlerin içindeki buhar kötü kokuya yol açar. Her
şeyden önemlisi aracın kirlenmesi güderilerin ıslanarak bozulmasına, ses kalitesinin
düşmesiyle birlikte de ömrünün kısalmasına yol açar. Flütün içinin temizliğinde
sentetik kumaş kullanılmamalı, su emiciliği fazla olduğundan dolayı pamuklu
kumaşlar tercih edilmelidir.(http://flutler.com/category/yan-flut/yan-flutun-kullanilmasi-
bakimi-ve-onarimi/)
39
OBUA
Obua, nefesli çalgılar ailesinden bir müzik aletidir. 1170 yılından önce "hautbois" denilen
obuanın sözcük kökeni Fransızca'dan İngilizce'ye geçen HAUT ("yüksek") ve BOIS (ahşap
nefesli çalgı) bileşik kelimesinden türetilmiştir. Obua, ağız ve hava basıncıyla çalınır.
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Obua)
Alm., Hoboe veya Oboe
Fr., Hautbois
İng., Oboe
İta., Oboe
Yapıldığı ses : Do
Uzunluğu : 60 cm.
Çift kamışlı soluklu bir çalgıdır.
Notası, ikinci çizgi sol açkısı ile yazılır.
Diyapazona göre duyuluşu, aynıdır.
Orkestra ve Armoni Muzikalarında, iki partisi bulunur.
Solo ve eşlik görevi verilir.
Ses rengi, dokunaklı ve çobanlamadır.
Çalgının ağızlık bölümünde birbirine yapışık, ortası soluk geçmesi için aralıklı iki kamış
40
vardır. Bu kamış bölümü ağza alınır, sol el yukarıda ve sağ el aşağıda ses deliklerini
kapatacak biçimde az eğimli olarak, yere doğru tutulur. Dudakların; ince, nazik, dişlerin;
düzgün ve eksiksiz (ön dişler) olması, aranılan nitelikler arasındadır. Bu çalgıya başlamak
için, onbeş yaş iyi, iki-üç yıl öncesi zararlı, onsekizden yukarısı da gecikmiş olur. Her gün, üç-
altı saat çalışılabilir.
Obua, Şalümo adı verilen eski kamışlı bir çalgının gelişmesinden oluşmuştur. Bugünkü
bilinen gelişmesi, özellikle onsekizinci yüzyılda başlamış, Triebert, Sellner, Boehm, Gautrot,
Bleuzet ve Buffet gibi çalgı yapıcılarının çalışmaları sonucu sağlanmıştır. Osmanlı
Döneminde kullanılan Zurna çalgısının olması, obuanın gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
Obua, abanoz, şimşir, grendiye, sedirağacı gibi dayanıklı ağaçlardan ve ebonitten yapıla
gelmiştir. Bugün de, dayanıklı ağaçlardan ve ebonitten yapılmakta olan Obuaların, açkı
dizgesi; gümüş kaplama olarak yapılmaktadır. (http://www.melodik.net/calgi/index.asp?id=4)
Obuada iki tane oktav perdesi vardır. Bu perdeler kullanıldığında birinci oktavdaki esas
seslerin doğuşkanları elde edilir.
Tını Bölgeleri: değişik tını özelliği olan üç bölüme ayrılır.
1) Kalın ses bölgesi: Si bemol’den fa’ya kadar olan en kalın sesleri kaba, madeni ve
nezlelidir.
2) Orta ses bölgesi: Fa’dan bir oktav ve bir tam dörtlü yukarıya kadar obuanın en güzel ve en
çok kullanılan sesleridir.
3) İnce ses bölgesi: Si bemol’ün incesindeki sesler, zayıf, soluk bir karakter kazanırlar. En
incedeki birkaç ses sert ve elde edilmesi zor seslerdir.
(http://www.deu.edu.tr/DEUWeb/Icerik/Icerik.php?KOD=4704)
Obua ses özelliği ile ilk olarak, büyük organist ve besteci J.S.Bach (1685 - 1750)' ın
beğenisini kazanmış, çobanlama, kır ve köy duygularım deyi görevi bu besteci eliyle ona
verilmiştir. Obuanın ses dizisindeki sesleri; kalın bölümde acıklı ve boğuk, orta bölümde
dokunaklı ve parlak, ince ve en ince bölümde ise, yeğin ve keskindir. Genel olarak, bir renk
çalgısıdır. Armoni Muzikalarında bu erekle kullanılır. Sesleri güçsüz olduğundan, özellikle
açık yerlerde verilen dinletilerde bir ezgi çalgısı olarak, solo görev vermek doğru değildir.
Çünkü, sesi duyulmayacak kadar güçsüz çıkar (açık yerlerde). Sesinin bu güçsüzlüğünden
dolayı onun Orkestra veya Armoni Muzikasına sesinin gürlüğü ile sağlayacağı yararlılık değil,
renk çalgısı olarak düşünülmesi daha yerinde olur. Ancak, verilmesi zorunlu olan bu biçim
41
görevlerde, surdin takılmış Trompetlerle desteklenmelidir. Kalın ses bölümü, özel erekle veya
Gayda benzetilerinde olmak üzere seyrek olarak yalnız kullanılır. Kalın bölüm sesleri, Mi b
Klarnet, Büyük Klarnet Korno ve Bassonların kalın bölüm sesleri ile birleştiğinde, acıklı ve
dokunaklı bir etki bırakır. En kullanışlı sesleri, orta bölüm sesleridir, özellikle bu bölüm,
çobanlama deyilerde başarılıdır.
Obualar, dizge oluşumu ve yeteneği bakımından, tutti (hep birlikte) lerde bütün dizimlerde
çalabilir. Ancak, bu çalgıya bestecilerin solo olarak verecekleri görevlerde, dizim başlıklarının
üç diyez ve üç bemolden çoğunu taşımaması zorunluluğu vardır. Si b Büyük Klarnet ve
Büyük Flüt eşliğinde, ezgisel düzenler verilebilir. Her görevde onun ezgisel ses rengi
düşünülmelidir. Solo görevlerinde de çabuk geçişli ezgilerden çok, geniş seslerle
oluşturulmuş duyguların deyisi verilmelidir.
Obuanın ses rengindeki çekicilik, dinleyenin kulağındaki etki ile birlikte gözleri de üzerine
çekecek niteliktedir. Onun duygulan, sıcak ve içtenlikle deyi gücü, hiç bir soluklu çalgıda
yoktur. Senfonik ve sahne bestelerinde, Gayda benzetileri ve çoban yaşamı onun sesleriyle,
zihnimizde canlanır. Onun görevi daima ses rengi ve çobanlama deyi gücü göz önünde
tutularak, hız derecesi orta olan ezgilerde olmalıdır.
Obua sololarına, Mi b veya Si b Klarnetler, Alto Saksafon, Basson, Korno, Kornet, Büğlü,
surdin takılmış Trompet gibi çalgılar da eklenebilir. Büyük Flüt ile veya Küçük Flüt ile de
yapacağı işbirliği, iyi, etkili bir sonuca ulaşır. Genellikle iki Obua partisi yazılır.
Obualara aynı sesler veya iki bölümlü uzun ses eşlikleri de verilir. Bu uzun sesler bazen
Flütler veya kamışlı çalgılar, yahut Trompet ve Kornet ile çiftlenir. Besteciler Obua partilerini
diğer birinci bölüm çalgılarla desteklemeye zorunludur. Yalnız birinci Obuaya verilmiş olan
eşliksiz veya sınırlı bir eşlik ile düşünülmüş görevler, çoklukla iki oboist ile çalınmalıdır.
Obua, solo olarak Senfoni Orkestrasında, Armoni Muzikalarında, soluklular beşlisinde,
kamışlılar üçlüsünde vb., topluluklarda yer alır. Onun tatlı, dokunaklı rengi, bestecinin
çobanlama duygularını dinleyiciye ileten önemli bir özellik taşır. Bu duyguların deyi çalgısı
olarak, Obua; güzel ezgiler ve sağlam çalıcılarla dinletilerde yerini aynı güç ve renkle
dolduracaktır. (Feridun ÇALIŞIR "Çalgı Bilgisi" Kitabı.)
TEKNİK ÖZELLİKLERİ:
Bağlı veya dilli her türlü pasaj tek dille hızlı çalınabilir. Ancak çok hızlı, gösterişli ve parlak
pasajlar obuanın tekniğine ve ses rengine uygun değildir. Küçük karakteristik ve cantabile
ezgiler teknik ve ses rengi bakımından obuaya daha uygundur.
42
ORKESTRADAKİ GÖREVLERİ:
Orkestradaki en önemli görevi solo olarak geniş “cantabile” ezgileri çalmaktır. Kısa, anlamlı
ezgilerde sık sık yer verilir. Geri plan armonisinde diğer tahta üflemeli çalgılar ile, dengeli
kurulmuş akorlarda görev alır. Esprili bir etki için kalın seslerde “staccato” pasajlar verilebilir.
ÇEŞİTLERİ:
Korangle: Obuadan biraz büyük, kalın sesli bir obuadır. Mekanizması ve tekniği obuayla
aynıdır. Kalak bölümü ampulü andıran yumru biçimindedir. En üstteki kamışın takıldığı ince
boru parçası çalıcıya doğru eğiktir. Çift kamışlı ağızlık obuanınkinden büyüktür. Aktarımlı bir
çalgıdır, yani yazılan ses duyulandan farklıdır. Do üflendiği zaman tam beşli aşağıdaki fa
duyulur.
En kalın sesleri obua gibi kaba değil daha yumuşaktır. Bu yüzden orkestradaki en önemli
görevi duygulu ve acılı pasajları solo olarak çalmaktır. Arka plan armonisinde diğer tahta
üflemeliler ile görev alır.
Obua Damur: Obua ailesinden, orkestrada sürekli olmayan, ender kullanılan bir çalgıdır.
Obuadan daha büyük, korangleden daha küçüktür. Ses genişliği koranglenin aynısı, kalak
bölümü de korangledeki gibi yumru biçimindedir. Yazılı sesin küçük üçlü kalınını duyurur,
yani la çalgıdır. Ses rengi, tüm ses genişliği içinde çok tatlı ve yumuşaktır.
Heykelfon: Çok ender kullanılan başka bir obua çeşididir. Ses genişliği korangle gibidir. Yazılı
sesin bir oktav kalınını duyurur. Kalın seslerden yararlanmak için kullanılır.
(http://www.deu.edu.tr/DEUWeb/Icerik/Icerik.php?KOD=4704)
BAKIMI
Günlük Bakım: Günlük çalışma sonunda, çalgının kamış bölümü ve gövdesinin içerisindeki
soluk birikintileri ile üzerindeki tozun silinip temizlenmesi ve eklem mantarlarının vazelinle
yağlanmasıdır.
43
Aylık Bakım: Günlük bakım işleminden sonra çalgının sökülerek temizlenip yağlanmasıdır.
Bu bakımda çalıcı; eğimi bozulan veya kırılan yayları ve ayar ile bağlantısı olmayıp tek
çalışan perde güdenlerini değiştirebilir.
Genel Bakım: Günlük ve aylık bakımların dışında kalan işlemlerdir. Çalgı onarım
teknisyenleri tarafından yapılır. Çalgının tüm olarak bakımıdır ki, güderi ve yayların
değiştirilmesi, vida, mantar ve keçe ayarlarının yapılması gibi işlemleri kapsar.
Bu çalgıları temizlemek için çalıcının, her kutuda bulunan yumuşak tüylü fırçayı
kullanması gerekir. Bu çalgıların içini demir bir çubukla silmek kesin olarak yasaktır. Çalıcının
yumuşak tüylü fırçayı her zaman kutusunda bulundurması zorunludur. Eğer bu fırça yitirilmiş
ise, yenisi gelene dek temizleme işlemi; bir ucuna mantar veya güderi (ağırlık olarak)
bağlanan, bir ipin diğer ucuna yumuşak bir bez parçası bağlanıp, ipin ağırlıklı ucu çalgının
içeri sine sarkıtılarak bezin çekilmesi biçiminde yapılır. Soluk birikintilerinin etkisiyle,
güdenlerin çabuk çürümesini önlemek için, bu temizliğin her çalışma sonunda aksatılmadan
yapılması gerekir. Kamışlar her çalışma sonunda özenle silinmeli ve korunmalıdır.
Önemli klasik obua yapıtları:
Wolfgang Amadeus Mozart, Oboe Concerto in C major, Quartet in F major
Antonio Vivaldi, at least 15 oboe concerto
Antonio Pasculli, oboe concertos for oboe and piano/orchestra
Johann Sebastian Bach, Brandenburg concertos nos. 1 and 2, Concerto for Violin and oboe, lost oboe concerti, numerous oboe obbligato lines in the sacred and secular cantatas
Tomaso Albinoni, Oboe (and two-oboe) Concerti
George Frideric Handel, The Arrival of the Queen of Sheba, Oboe Concerti and Sonatas
Georg Philipp Telemann, Oboe Concerti and Sonatas, trio sonatas for oboe, recorder and basso continuo
Richard Strauss, Oboe Concerto
Joseph Haydn (spurious), Oboe Concerto in C major
44
SAKSAFON
Değisik boyuttaki saksafonlar değişik tonlarda sesler çıkarırlar.
Örneğin bu bariton saksafon tenor saksafona göre daha alçak
tonları, alto saksafona göreyse bir oktav daha alçak tonlari
çıkarabilir
Saksafon çoğunlukla pirinçten yapılan, koni ve “S”
biçiminde olan, ağızındaki kamışla ses çıkaran bir çalgıdır.
1840’li Yillarda, Adolphe Sax’ca bulunmuştur. Saksafon
genellikle pop ve caz müziği ile ilişkilendirilse de, önceleri
klasik batı müziği ve ordu müziği çalgısı olarak tasarlanmıştı.
TARİHÇESİ
Saksafon, 1840’ların başında Paris’te yaşayan Belçika’lı müzik aygıtları yapımcısı ve
klarnetçi Antoine-Joseph 'Adolphe' Sax tarafından tasarlandı. ‘’Saksafon’’ adı da
“sax’ın sesi” anlamını taşır. Sax’ın 1846’da patentini aldığı konusunda değişik
görüşler öne sürülse de, en olası olanı, ophicleide çalgısına klarnet ağızlığı
eklenmesiyle ortaya çıktığıdır. Gerçekten de sax, babasının klarnet ve ophicleide
üretilen fabrikasında yıllarca çalışmıştır.
Sax’ın 1846’da aldığı patentten sonraki yirmi yıl boyunca, saksafon yalnızca Sax’ın
fabrikasınca üretildi. 1866’de, patent süresinin bitiminden sonra saksafonda öteki
üreticilerce bir çok değişiklik yapıldı.
YAPISI
45
Saksafon klarnetinkine benzer. Klarnetteki gibi,içi yuvarlak ya da dört köşe oyulmuş,
tek kamışlı ağızlık kullanır. Tuş sistemi ise aynı olmasa da flütle benzerlik gösterir.
Saksafon, metalden yapılan bir enstrüman olmasına rağmen, yapısı ve kökeni gereği,
bakır üflemeli değil, tahta üflemeli çalgılar arasında sayılır.
Saksafonlar çoğunlukla pirinçten yapılıp, üzerlerine saydam vernik, altın ya da gümüş
ile kaplama yapılır. Vernik ya da öteki kaplamalar pirincin paslanmasını önlediği gibi,
ses niteliğinin artmasını ve çalgının görüntüsünün ilgi çekici olmasını sağlarlar.
Değişik dönemlerde, saksafon yapımında plastik ve tahta gibi değişik gereçler de
denenmiştir. 1930 öncesinde saksafonların verniklenmeden ya da kaplama
yapılmadan satışa sunulmaları yaygındı. 1960’lara dek ise, bazı saksafonlar ucuz
olmaları bakımından gümüşle değil, nikelle kaplanırdı.
Ağızlık
Tenor saksafon için iki ağızlık
Ağızlıklar kauçuk, plastik ya da metal gibi değişik gereçlerden yapılırlar. Ender olarak
da tahta ve cam olanları da bulunur. Bazıları, metal ağızlıkların yaygın olan plastik
ağızlıklara göre daha “canlı” ses çıkardığı, ötekilerse de ses tonundaki değişikliklerin
ağızlıkta kullanılan gereçten değil, biçiminden geldiği kanısındadırlar. İçleri içbükey
olarak oyulmuş ağızlıklar Adolphe Sax’ın özgün tasarımına daha yakın olup, daha
46
yumuşak tonlarda ses çıkardıkları için klasik batı müziği saksafoncularınca
yeğlenirler.
Kamışlar
Klarnet gibi saksafon da ses çıkarmak için tek kamış kullanır. saksafon kamışları
klarnettekilere oranla daha geniş olurlar. Değişik saksafon çeşitleri (alto, tenor, vb)
değişik boyutlarda kamışlar kullanırlar. Her çalgıcı kendi biçemine uygun kamışı
birçok üreticinin ürünleri arasından seçebilir. Kamışların ses gücü, 1 ile 6 arasındaki
sayılarca ölçülendirilmiştir. Yine değişik üreticilerin tıpkı ölçülendirmeyi kullandıklarını
söylemek güçtür. Örneğin Rico’nun 3 sayılı kamışı Vandoren’in 3 sayılı kamışına
oranla çok daha yumuşaktır.
ÇEŞİTLERİ
Saksafon topluluğunun, en büyüğünden en küçüğüne on
üyesi; kontrabas, bas, bariton,tenor, C-ezgi, alto, F mezzo-soprano, soprano, C
soprano, sopranino saksafon olarak sayılabilir.
Soprano, Alto, Tenor ile Bariton saksafonlar en çok kullanılan saksafonlardır. Bazı
orkestralarda arada sırada Bas saksafonun da kullanıldığı olur.
Saksafon çalmaya yeni başlayanlar genellikle alto saksafondan başlayıp, deneyim
kazandıktan sonra tenor ya da bariton ile çalmayı sürdürürler. Alto saksafon özellikle
klasik batı müziği alanında tutulur. Çalması daha zor olan soprano ise 1960’lardan
sonra caz müziğinde belli ölçüde yaygınlaşmıstır. Bas, sopranino ya da kontrabas
saksafonlar günümüzde üretilse de, büyük saksafon orkestraları dışında ender olarak
kullanılırlar ve daha çok özel ilgi duyanlara
seslenirler.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Saksafon)
47
KEMAN
________________________________________________________________
Keman, Viyola ve viyolonselin de bulunduğu violin ailesinin en küçük ve en yüksek tondan
çalan üyesidir. Akord sesleri pesten tize sol, re, la, mi'dir. Keman yayına arşe denir. Arşede
yapay ya da gerçek at kılının yanı sıra ham misina olarak adlandırılan bir madde de
kullanılabilir.
Almanca Geige, Fransızca Violon, İngilizce Violin, İtalyanca Violino dur. Uzunluğu 60 cm'dir.
Yayla çalınan telli bir çalgıdır. Notası, ikinci çizgi Sol açkısı ile yazılır. Orkestralarda, genel
olarak (Solo, I, II) üç partisi bulunur.Solo ve eşlik görevi verilir (özellikle bir solo çalgıdır).
Hiçbir çalgıda olmayan ses rengiyle, çok zengin bir anlatım gücü vardır.
35 ile 36 cm arasında değişen bir gövdesi vardır. Küçük ve hafif bir çalgı olmakla birlikte,
ortalama 84 ayrı parçanın bir araya getirilmesiyle yapılır. Genellikle iki cm kalınlığında bir
çam veya akağaç’tan oyma kalemi ve rende kullanılarak biçime sokulur. Keman’ın bir
gövdesi ve buna bağlı bir sapı vardır. Gövde göğüs tahtası ya da tabla denen üst kapak , alt
kapak ve onları birleştiren yanlık adlı verilen bir kasnaktan oluşur. Tellerin köprü aracılığıyla
gövdeye yaptığı basınca direnebilmesi alt ve üst kapaklara hafif bir kavis verilmiştir.
Sapın ucundaki burgulara( kulak) sarılarak bağlana teller bir eşikten (köprü) geçerek
gövdenin ucundaki kuyruk bölümüne bağlanır. Köprü tellerin titreşimini üst kapağa iletir.
Burgu yuvalarına yerleştirilen kulaklar tellerin istenilen ölçüde gerilmesini sağlar. Gövdenin
içine boydan boya yerleştirilmiş bas çubuğu ya da bas kirişi denen bir çıta, eşiğin tam altında
da can direği denilen bir takoz bulunur. Bas çubuğu sesin tınılanmasına, can direği de ses
titreşimlerinin alt kapağa iletilmesine yardımcı olur. Üst kapak üzerinde ” f ” biçimindeki iki
48
ses deliği ses titreşimlerinin gövdeden dışarı çıkmasını sağlar. Dış etkilerden korunabilmesi
için yapımı tamamlandıktan sonra özel karışımlı bir tutkalla cilalanır, cila aynı zamanda
Keman’ın ses tınısını belirleyen önemli bir öğedir.
TARİHÇESİ
Keman gibi yaylı enstrümanların kökeni, Orta Asya göçebe atlı kültürlerinden
gelmektedir; Kazak Kopuzu buna örnek olarak gösterilebilir. Tüm bu enstrümanların telleri
günümüzde de olduğu gibi hala daha at kılından yapılmaktadır. Bu müzik aletleri, Orta
Asya'dan ipek yolu aracılığıyla, Çin'e, Hindistan'a ve Orta Doğu'ya yayılmıştır. Orta
Doğu'da Bizans, lir adı altında ilkel bir keman çeşidi geliştirmiştir. Günümüz anlamdaki keman
ilk olarak 14.yüzyılda Kuzey İtalya'da ortaya çıktı. bu dönemden sonra keman Avrupa'da
yayıldı. İlk keman yapımcılarının Rebec, Rönesans de Fer tarafından Ortaçağ'da İtalya'da
Lira da Braci, Fransa'da Viel adlarıyla kullanılan yaylı çalgılar Keman'ın atası sayılır.
Lavignac, Keman'ın Türklerin Kemençe'i guz (Oğuz Kemençesinden) alındığını yazar. Bazı
kaynaklarda ise Arapların Rebab'ından geliştirildiği öne sürülmüştür. 16.ve 17. yüzyıldaki
Keman yapım ustaları Nicolo Amati, Paolo Maggini, Giuseppe Guarneru,
Antonio Stradivarius Keman'a son şeklini vermişlerdir. Keman asıl biçimi korumakla birlikte 19.
yüzyılda , bazı değişikliklere uğradı. Çağdaş kemanda gövde ve sap daha uzun, köprü daha
yüksektir.( http://tr.wikipedia.org/wiki/Keman)
KEMANIN BAKIMI VE KORUNMASI
Sıcaklık ve Nem:
Sıcaklık ve nem seviyeleri yazdan kışa büyük değişiklik gösterir. Telli çalgılar ağaç esaslı
yapıdadır ve yazın nemlenir ve genişler, kışın kurur ve daralır. Genişleme ve daralma
beraberinde uğultu ve cızırtı getireceği gibi çatlama ve açılmalara da getirebilir.
Aşağıdakileri yaparak nem ile ilgili sorunları en aza indirebiliriz:
1. Kuru kış aylarında evi nemlendirmeliyiz. Enstrumanlar için ideal nemlilik birçok
bölgede %30 - % 40'dır. Çoğu evde ilave nemlendirme gerekebilir.Bunu buharla veya
"evoparatif fitil" ile sağlayabiliriz.
2. Yıl boyunca sabit nemi korumak gerek. Klima veya nem alıcı yazın yardımcı olacaktır.
49
3. Nemlilik normalin altına düştüğünde ya nem veren enstruman kılıfı keman satan
dükkanlardan temin edilebilir.
4. Kemanı aşırı sıcakta bırakmamalıyız.Örneğin arabada hiçbir zaman bırakmamalıyız.
Burgular:
Sertlik ve kayganlık en genel problemlerdir. Sorunların arkasında üç ana neden vardır:
1. Mevsimsel nem değişimleri
2. Yanlış açılan tel deliği
3. Kötü kulak uyumu
Sertleşmiş burgunun sertleşmesinin nedeni sıklıkla yüksek nem nedeniyle genişlemesi veya
burgu yağ eksikliğidir.
Temizleme:
Düzenli olarak tozlanmayı önleyici kılıflarla tozlanma önlenebilir. Eğer yay aşırı reçilenirse
sonuçta kumlu / hışırtılı bir ses elde edilir ve reçine tozu yayda kalıntı bıraktığında bu da
sesin azalmasına yol açar. Bu durumda her çalışmada yayın reçinelenmesine gerek yoktur.
Yay temizleme işlemi için "polish" yumuşak bir cila olduğundan en çok tercih edilen üründür.
Teller:
Tellerin değişimi enstrumanın çalınabilirliği ve potansiyeli açısından önemlidir.Enstruman sık
çalınmıyorsa teller kolaylıkla sıcaklık ve parlaklığını kaybeder. Aktif çalanlar her 6 ayda bir tel
değiştirirler. Öğrenciler bu işlemi yılda bir yaparlar.
Tel değişikliği yaparken her zaman her seferde bir telin değişikliğinin yapılması ve köprünün
ileri geri oynamadığından emin olunması gereklidir. Keman telleri köprü vasıtasıyla kemana
temas ettiğinden ve köprünün de teller sayesinde ayakta durduğundan ve can direğinin de
köprü sayesinde ayakta durabildiğini hesapladığımızda kesinlikle tel değişimini bir anda değil
50
teker teker yapmamız gerektiğini unutmamalıyız. Tel değiştirirken önce 4. teli, sonra 1. teli,
sonra 2 ve 3. telleri değiştirmek ideal sıralama olacaktır. Böylece olumsuz hiçbir durum
gerçekleşmeyecektir.
*Keman telleri, performans açısından ambalajın içinden çıktığı haliyle tercih edilmez.
Tellerin açılma süreleri vardır. Usta kemancılar sıklıkla tel açarlar ve yeni tellerini o şekilde
muhafaza ederler. Her tel değişikliğinde bu tel açma işlemini yapmak önemlidir.
Köprü:
Köprü kırılgandır ve herhangi bir tutkal ile sabit değildir, bu da ciddi olarak köprünün bir yöne
eğilmesine yol açar. Düzenli kontrol, bir köprünün ömrünü uzatmak için yapılacak en iyi
şeydir. Köprüyü düzeltme işlemi; kemanı iki bacağınız arasına alarak ne fazla sıkarak ne de
kayacak kadar gevşek bırakarak, öne arkaya hareket ettirerek gerçekleşir.Bu yolla köprünün
düz ve dik olması sağlanır. Bir yöne eğilen köprülere bu yolla müdahale edilir fakat bel veren
köprülere yapılacak bir işlem yoktur ve değişmesi gerekir.
Enstrüman Ayar ve Onarım:
Açılmalar:
Kuru koşullar ( Kış Mevsimi) istenmeyen sesler oluşturabilir, sap-tuş,alt ve üst kapakların
açılmasına neden olabilir. Bunlardan alt ve üst kapak açıldığında kontrolsüz ses yükselmesi
ve cızırtı olur.
Geleneksel keman yapımcı ve tamircileri yapıştırma yoluna gider. Yeni tekniklerde tahtaya
tahtayla dikiş atma teknikleri uygulanmaktadır.
Tutkalların yapışması saatler hatta günler sürer ve elin ısısı ve terleme sonucunda çoğu
zaman yeniden açılması söz konusu olabilir.
Çatlaklar:
Küçük çatlaklar gözle görülemeyebilir ve çabuk tamir edilir. Şüphelenilen durumlarda
enstrumana paralel olarak sağ ve sol olmak üzere aynı noktalarına vurarak sesi dinleme
yoluyla çatlakları tespit edebiliriz. Ciddi çatlaklar için biraz önce değindiğimiz gibi yama ve iç
kilit teknikleri ile çatlakları tamir edebiliriz.
51
Can direği
Kemanın içindeki can direği ses performansı açısından en önemli parçalardan biridir.Can
direği çalgının her noktasına dokunması gerekiyor.Can direği göğüs tahtasına tamamen ters
olacak.Eğer aynı yönde olursa çatlamalar oluşur.
Köprü:
Köprü yapımı can direği gibi bilgi birikimi ile olur. Enstrümanın ses kalitesi için önemli ve
hassas kesim ve nişangeç gerektirir.
Her köprü yapımcısı köprüyü tamamladıktan sonra imzasını köprüye işler.
Klavye:
Abanoz çok yoğun ahşap olmasına rağmen, aşırı çalma sonucu aşınma belirtileri gösterir.
Luthierlerin yapacağı soyma işlemi ile birkaç sefer tuşe tasviye edilebilir.Fakat bu işlem çok
kez tekrarlanamaz, çok yıpranmış ve deforme olmuş tuşenin değişmesi gerekir.
Tuşe'deki deformasyon sesin gürlük derecesini çok etkilemez ama ciddi entonasyon
problemlerine yol açar.
Yay Bakım ve Onarım:
Sopa
Her zaman ve her kullanımdan sonra yay üzerinde kılları gevşetmek çok önemlidir. Aksi
takdirde, zaman içinde gerginlikle birlikte sopa sola doğru eğrilir ve yay dengesi kaybolur.
Birçok tekniğe cevap veremez.
Kıllar:
52
Kılları gevşetme işlemi kılın ömrünü uzatır. Kıllar esnek yapıya sahip olduklarından,
gevşetilmediğinde yavaş yavaş uzamaya ve sıkılığını kaybetmeye başlar ve bir zaman sonra
kıl uzunluğu artık sıkılaşamayacak raddeye varınca da kılları değiştirmek gerekir.
Kıl değiştirme işlemi aktif çalanlar için 3 ayda bir, öğrenciler için 6 ayda birdir.
KEMAN MALZEMELERİ VE ÖZELLİKLERİ
Keman yapımcılarının, bugüne kadar elde ettikleri tecrübeler sonucu akustik şartların en iyi
şekilde elde edildiği malzemeler saptanmıştır.. 18. yy. Ikinci yarısına kadar estetik, teknik,
ses kalitesi bakımından en iyi sonuçlar 2 ağaç türünün birlikte kullanılmasıyla ortayaçıktığı
anşalıldı.
1. Kelebek Ağacı (akçaağaç)
2. Çam Ağacı ( Ladin)
Bütün yaylıların ön kısmı ( üst kapak) ses üretme amacına yönelik olarak düzenlenir. Kalın
tellerde sesin büyütülmesi ve parlatılması için basbalkon denilen yardımcı akustik elemanı
ilave edilir. Ayrıca can direği adı verilen ses çubuğu çalgının iç kısmına yerşetirilerek ses
dalgalarını bütün gövdeye yayılmasını sağlar.
Sözü edilen çam türü ladin yüksek bölgelerde yetişmektedir. Örneğin Tirol Dağları, Karpat
Dağları, Pireneler; Karadeniz Bölgesi :)
Kelebek Ağacı : Türkiye'de dağınık bölgelerde, Gürgen ormanlarında rastlanır.Orta
Avrupa'da ise eski Yugoslavya özellikle Bosna'daki dağlarda en iyi cinsleri yetişmektedir.
Ayrıca Kanada'da yetiştirilen bir cinsi şeker yapımında kullanılıyor.
Bu iki ağacın Ormancılık literatüründeki adları şöyle:
Akçaağaç : Acer Psudoplatanus ( latince)
Ladin : Picea Excelsa (latince)
Diğer kullanılan malzemeler: Abanoz ( Tuş- Kuyruk -Anahatar yapımında)
Peleseng: ( kuyruk- Anahtar- Çenelik)
Şimşir Ağacı ( kuyruk- anahtar )
bazen de Armut ağacı.
İç bölümlerde gövdedeki parçaların durması için 4 tane tahta takoz var.
53
Ladin dışında Kavak,söğüt ve Ihlamur Ağacından da yapılabiliyor.
Yaylılar genellikle 60-70 parçanın birleşiminden meydana gelir.
Köprü kelebek ağacından yapılır.
Ladin dışındaki çam ağaçları çok reçine olduğu için kuıllanılmıyor.
AKUSTİK :
Köprü: Gövdeye yaptığı basınç : 12 Kg
Sert bir tahta ( köprü) mat sesli bir çalgıya parlaklık getirir.
Sert sesli enstrumana da yumuşak bir tahta takılır.Böylelikle denge kurulur.
Sert bazlı öprünün tınlaması için inceltilmesi yanlıştır.İnceltilmesinden çok, üzerindeki
deliklerin büyütülüp küçültülmesiyle denge sağlanır.
Teller: Gövdeye yaptığı basınç : 28-30 Kg
Mi teline bazen fildişi isteniyor.Sesin parlaması ve telin kesmemesi için.
Köprüde 1. tel ile 3. tel noktaları ile, 2. tel ve 4. tel noktaları aynı olmalıdır.
Köprüde telin kestiği yer aşınmasını önlemek için güderi konur ya da kurşun kalemle çizilir.
Can direği ve bas balkon simetrik olmalı. İkisi de f deliğini kesmemeli.Orta noktadan
uzaklıklar eşit olmalı. Bass balkon kendi boyunca akort edilir, yoksa 1. ve 4. pozisyon farkı
olur.
Higrometre: Ses kutusu içindeki hava 50 ile 70 derece arasında olmalı. Her mevsim ortalama
60 derece idealdir.
CİLA: 2 Türlü cila vardır: Alkollü ve Yağlı
54
Günümüzde çabuk olması için alkollü cila kullanılır.
Alkollü cila 10-15 kat sürülür ve her cila arasında birkaç gün ara verilir.
Yağlı cila ise en fazla 5 kat sürülür. Yağlı cila, ağır, koyu ve kalındır ( bal gibi)
Her kat için en az 1 ay, bazen 3-6 ay sürebilir.Yağlı cilanın efekti daha büyüktür.
Cila Yapımında Kullanılan Malzemeler:
Reçineler:
Mastik ( damla sakızı)
Benzone
Sandarak (sert)
Sandragon (kırmızı yumuşak reçine)
Kehribar (sarı, eriyince kırmızı oluyor)
Venedik Terebentini ( yumuşak)
Kopal ( çok sert)
Elemi ( yumuşak)
Dammar ( sert)
Boyalar:
kök boya (kızıl)
Kurcuma (sarı) zerdeçal
Gummi Gutti ( sarı)
Asphol ( kahverengi)
Caccuscacti ( mavi-kırmızı) kaktüs tohumu
Alkanna ( Mavi- kırmızı )
Ratania ( kırmızı)
Orlean (kırmızı)
Yağlar:
Lavanta Yağı
Biberiye Yağı
Terebentin Yağı
Bu maddeleri birbirine karıştırmak için porselen veya ısıya dayanıklı cam kaseler kullanılır.
Terazi de gereklidir ( hesaplama yapmak için)
55
Keman ve Yay Bakımında Kullanılan Pratik Malzemeler:
1-) Zippo Çakmak Gazı ( Ön ve Arka Kapak, Abanoz Olmayan Çenelik, Kuyruk)
2-) Alkol ( Abanoz olan herşey : Tuşe, Kulaklar, Çenelik, Kuyruk )
3-) Kaput Bezi veya Kağıt Havlu ( temizleme işlemini pamukku bez yerine tercih ederiz.)
4-) Pronto Balmumlu Ahşap yüzey temizleyici ( Büyük marketlerde çok ender bulunur)
5-) Viol ( tüm keman satan dükkanlarda mevcuttur.) ( Ön - Arka kapak)
6-) Terebantin ( ressam ve luthierlerde bulunur.) ( Ön - Arka kapak)
7-) Baldo pirinç ( Rezonans Kutusu : Kemanın iç temzliği için)
8-) Kurşun Kalem veya Vazelin ( Kulaklar için)
9-) Bebek Yağı ( Temizleme sonrası Tuşe'nin kayganlaşması için)
(Tunalı, 2002)
56
VİYOLA
Viyola, yaylı çalgılar ailesinin ikincisidir ve şekli kemana benzemekle beraber
kemandan biraz daha büyüktür. Fiziki yapısı kemana çok benzer. Gövde uzunluğu 41
– 45 cm civarındadır.
Notaları üçüncü çizgi ‘do’ anahtarıyla yazılır. İnce seslerde ‘sol’ anahtarı kullanılır.
Viyolanın da dört teli vardır ve tam beşli aralıklarla DO, SOL, RE, LA olarak akort
edilir.
Viyola teknik açıdan da kemana çok benzer. Parmak ve yay tekniği, pozisyonlar ve
değişik ses renklerini elde etme yöntemleri kemandan farksızdır. Fakat viyolanın
genelde koyu, derin ve can alıcı bir ses rengi vardır.
Tellerin her biri kendine özgü bir kişilik taşır. La telinden elde edilen sesler, tatlı ve
ılımlı duyulur. Re telinin gösterişsiz ama yumuşak bir rengi vardır. Sol teli çok zengin
tınılar üretir, en alttaki Do teli, özgün ses rengiyle, ciddi ve egemen bir yol göstericidir.
Hoşgörüyü ve güven veren duyarlılığı anımsatır. Derinden gelen alto sesiyle viyola
acıyı, hüznü ve sevdayı anlatmakta etkilidir. Kimi zaman sertliğe varabilen ince
seslerle, ürkütücü çığlıkları duyururken, kimi zaman tatlı bir öğütçülüğe yönelir.
Bu özellikleri içeren viyolaya, orkestrada armoni eşliğinin orta partilerini seslendirme
görevi verilir. Çünkü viyolanın ses alanı, orkestranın ses alanının tam ortasındadır.
Kimi zaman özelliklerinden faydalanmak için bu çalgıya karakteristik ezgileri
seslendirme görevi de verilir. Viyolanın bakım ve onarımı keman ile
aynıdır.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Viyola)
57
VİYOLONSEL
Viyolonsel (ya da çello) (violoncello ya da cello), 16. yüzyıl'da ilk
örnekleri Fransa'da ortaya çıkan, esasen şekli kadın vücudunu
andıran yaylı bir çalgıdır. Bu çalgının atası 'Viola da gamba' adı
verilen perdeli bir çalgıdır. Viyolonsel, Keman, viyola ve
kontrbas ile aynı ailedendir. Keman ile viyolonselin şekilleri
büyük oranda birbirini andırsa da boyutları çok farklıdır.
Karşıdan bakıldığında gövdesinin orta bölümünde bulunan ve el
yazısı ile 'f' harfini andıran 2 ses deliği vardır. Yayın tellere
teması ile titreşen tellerden çıkan ses, gövdenin içindeki havayı
titreştirerek bu deliklerden geri döner.
Tellerinin adları (Bastan Tize doğru)
do -sol -re –la
Görüldüğü üzere 5 li akort sistemi uygulanmaktadır. 7 pozisyon a kadar numaralandırılır.
Daha sonrası
7. pozisyon
ve de ilerisi
olarak geçer.
Yapısı
58
Viyolonselin kullanım açısından belli başlı bölümleri (ögeleri) vardır. Bunlar : gövde, yanlıklar,
fdelikleri, pik, kuyruk (tel takacağı), kuyruk kirişi, fiksler (madensel burgular), tuşe (sap), tuşe
tahtası (boyun), üst eşik, eşik (köprü), salyangoz (baş), burgular ve burgu kutusundan oluşur.
Yayın bölümleri ise; çubuk, kıllar, vida, uç,tutak (sarma) ve topuktur.
Viyolonsel, ağaçtan yapılır ve yapımında akustik hesaplar kullanılır. ; ses titreşimini sağlayan
üst tabla (göğüs) ile arka tabla (sırt) ve bunları çevreleyen yanlıklardan oluşur. Üst tabla,
ladin ağacından; arka tabla, yanlıklar, sap, eşik akça ağaçtan; tuşe, burgular ve kuyruk ise
abanoz ağacındanyapılır. Viyolonselin gövdesi, standart boyutlara göre 75 ile 76 cm
arasında değişmektedir. Üst tablada,ses eşiğinin iki yanında bulunan , içeride oluşan
tınıyıdışarı verir. , kendini kuşatanbesleme takozları (tuşe tahtası-boyun) ile kasnaklara
pekişerek zarif bir kıvrımla son bulur.
Akort ve çalınışı
Çalarken pus yani baş parmak hariç geri kalan 4 parmak kullanılır. Başparmakta kullanılır.
Parmaklar sırasıyla pus hariç 1. 2. 3. ve 4. parmaklar olarak adlandırılır. Başparmak, ilk
başlarda pek kullanılmamakla beraber teknik ilerledikçe müziğe dahil edilir. 7. pozisyon ve de
ilerisinde daha doğrusu pus kullanılırsa 4. parmak yani serçe parmak nadiren kullanılır. 7.
pozisyon ve ilerisinde pus daha sık kullanılır.
Viyolonsel, kulak dediğimiz kısımdan akort edilir büyük akortlar buradan yapılır. İnce ayar
akortları fix dediğimiz küçük metal parçalardan yapılır. Parmaklar, tuşe değilen siyah bölgeye
konur. Köprüyle (eşik de denir) tuşenin arasındaki boşluktan arşe yardımıyla çalınır.Seslerin
net çıkması için arşenin biraz sert bastırılması gerekir keman ve viyolaya göre çünkü
viyolonselin telleri daha kalındır.Parçalara göre arada parmakla da çalınabilir.Arşe yerine sağ
elimizle genelde işaret parmağımızın ucuyla teli çekerek çalınır. (bu tekniğe pizzicato denir)
Hem solo çalgı olarak hem de eşlikte olağanüstü başarı gösteren viyolonselin notaları
dördüncü çizgi ‘fa’ anahtarıyla yazılır. İnce sesler için dördüncü çizgi ‘do’ anahtarı, daha ince
sesler için sol anahtarı kullanılır. Bu çalgının telleri viyoladan bir oktav daha kalın ses verir.
Pizzicato çalındığında keman ve viyoladan daha dolgun tınlar.
Kemandan oldukça büyük olan viyolonselin yay tekniği keman ve viyoladan değişiktir.
Kemanla aynı aileden geldiği için yine dört telli bir çalgıdır. En ince tel olan La teli, yoğun
renk özelliklerine sahiptir.Tutkulu, coşkulu ve dokunaklı melodiler, bu tel için yazılır. Re teli;
daha yumuşak, kırgın ve içe dönük tınılar üretir. Sol ve Do tellerinin ise birbirine yakın
görkemli ve olgun tınıları vardır.
Orkestrada viyolonsel gurubunun öncelikli işlevi, genelde kontrabasla birlikte bas partisini
seslendirmektir. Bu olağanüstü tını zenginliğindeki çalgıyı yalnızca bir bas çalgısı olarak
algılamak yanlıştır. Temalar, eşlik figürleri ve orkestraya canlılık katan hızlı ve teknik güçlükte
her çeşit pasaj, viyolonselin görev alanındadır. Etkili tınısına duyulan güvenç dolayısıyla
59
viyolonsel gurubuna ana temayı duyurma görevi de verilir. Viyolonsel grup şefi tarafından
yorumlanan solo partilere de sıkça verilir.
Bir eserin ana temasını dile getirmekte hiçbir çalgı, viyolonsel kadar insan sesine yakın
olamaz.
Çalgıların hiçbiri, yürekten gelen sesleri onun gibi içtenlikle anlatamaz. Viyolonsel, insan
sesinin üç türünü de ses alanında toplamıştır. Tenorla gençliği, baritonla olgunluğu, basla
ciddiyeti ve egemenliği yansıtır. İnce sesleri veren la telinin, yükselen duyguları belirten
soluklu bir anlatımı vardır. Ortadaki iki tel, içtenlikli sesiyle ılımlı duyguları anlatır. Do teli ise
gizemli ezgiler taşıyan tınısıyla son derece etkileyicidir.
(http://www.muzikent.net/forum/viyolonsel-%C3%A7ello/viyolonsel-hakk%C4%B1nda-genel-bilgi)
60
KONTRBAS
___________________________________________________________________
Kontr(a)bas Çift bas (yaylı bas veya bas keman veya kontrbas) olarak tanınan bu enstrüman,
keman ailesinin en büyük ve en pes sesleri veren üyesidir. Genelde 1,80 m boyunda olup 4
teli vardır. Bazılarında bir telin uzatılıp tonu tizleştiren bir düzenek vardır. Ses çıkarmak için
müzisyen bir eliyle perdelerde dolaşırken diğeriyle telleri çeker veya üzerinde yay gezdirir.
Bottesini, bu çalgı için görkemli konçertolar bestelemiştir. Kontrbas, özellikle caz müziğin
vazgeçilmez çalgısı olmuştur. Kontrabas Violone adı verilen bir rönesans çalgısından
türemiştir. Üç telli baslar 18. ve 19. yy da çok yaygındılar ve bugün de Doğu Avrupa halk
müziğinde kullanılmaktadırlar. 19.yy gelene kadar bası çalmanın tek yolu dışa eğimli bir
yaydı. Daha sonraları müzisyenler telleri çekmeyi ve içe dönük yayla da ses çıkartmayı
keşfettiler. Baslar orkestra ve oda müziklerinde kullanılagelmiştir. Bugün de caz ve diğer
popüler müzik türlerinde önemli bir ritm aletidir. Telli Kontrbas çalmak için, kemanda aranılan
niteliklere, uzun boylu, olmak, dayanıklı bir bünyeye ve sağlam bir el ile birbirinden ayrılmış
parmaklara sahip olmak gibi koşullar eklenebilir. Bu çalgıya başlamak için on altı yaş iyidir.
Çalıcısına alkış toplamayan tek çalgıdır denilse yanlış bir yargıdan söz edilmemiş olur.
Dolayısıyla her ne olursa olsun, moralinizi bozmayın. Eşlik çalgısı olması nedeniyle (çok
yararlı ve gerekli olmasına rağmen) silik bir nitelik taşır. Günde üç veya dört saat çalışmak
gerekir. Her çalgı gibi fedakârlık ve azim ister. Daha çok bir orkestra çalgısı olarak tanınan
Telli Kontrbasın armoni müzik alanında kullanılışı pek yaygın değildir. Genellikle Do tonunda
düzenlenir. Bazen Re b tonunda da düzenlendiği olur. Notası, dördüncü çizgi Fa açkısı ile
yazılır. Duyuluşu, çaldığı notanın bir sekizli aşağısındandır. Telleri: Mi, La, Re, Sol olarak
akort edilir. Bir partisi bulunur. Çoklukla partisinin, Saxhorn-Kontrbas ile birlikte (üst üste)
yazıldığı görülür. Bu durumlarda, üstteki parti; Saxhorn-Kontrbasın, alttaki ise; Telli
Kontrbasındır. Saxhorn-Kontrbasla çalınamayan kalın sesler, Telli Kontrbasla çalınır. Armoni
muzıkalarında kullanılışı zorunlu olmamakla beraber, saxhorn-kontrbaslara katılışındaki
tatlılık, tahta çalgıların basını katlaması çok yararlıdır. Pizzicato ve tirilleme görevi verilir.
61
Bunlardan ilki, parmakla çekilerek, ikincisi ise arşe ile yapılır. Boyu, ortalama 180
santimetredir. Notası, dördüncü çizgi Fa açkısı ile yazılır. Orkestra ve Armoni Muzıkalarında
bir partisi bulunur. Duyuluşu bir sekizli aşağıdandır. Eşlik görevi verilir. Ses rengi, tok ve
donuktur. Telleri; Mi, La, Re, Sol olarak akort edilir.
Ses Dizisi Genişliği
Yaylı çalgılar içinde içinde hareket yeteneği ve incelik bakımından en sonda düşünülmesi
gerekir. Çok nadiren solo görevi verilir. Seslerinin tokluğu ve duyuluşundaki donukluğu
nedeniyle, solo ezgiler için elverişli değildir. Bunun için viyolonsellerle sesdaş ve sekizli
katlamasıyla kullanılırlar. Teller kalınlaştıkça pizzicatonun çabukluğu azalır. Bu nedenle, Telli
Kontrbas pizzicatolan kemanınki gibi çabuk olamaz. Ses aralığı üç buçuk oktavdan fazladır.
Bakımı Yaylı çalgılar (Keman, Viyola, Viyolonsel, Telli Kontrbas) için ilk söylenecek şey çok
rutubetli ya da sıcak hava koşullarında uzun sure bırakmaktan kesin olarak sakınılmalıdır.
ikinci olarak her çalışma sonunda mutlaka keman ve viyola kutusuna yerleştirilmeli, düşme
ya da sert bir cisme çarpma tehlikesi önlenmelidir. Teller her çalıcı tarafından kolaylıkla
değiştirilebilir, ancak akort işlemini sık sık tekrarlayarak kulaklarla (akort düğmeleri) gereksiz
yere oynamanın pek doğru olmayacağı düşünülmelidir. Yay (Arşe) Yay, yaylı çalgıların
ayrılmaz parçasıdır. Sert ağaçtan yapılmış hafif eğik bir çubuğun iki ucu arasına gerilmiş at
kuyruğu demetinden oluşur. Yay; alt baştan sağ elle tutularak çalınır. Bu alt başa topuk, üst
başa ise uç' ya da tepe' denir. Yayların uzunlukları 70 ile 75 cm arasında değişir. Yay iki
şekilde tutulur, birincisi avuç içi aşağıya gelecek şekilde üstten - ki buna Fransız stili yay
denir. İkinci ise avuç içi yukarıya gelecek şekilde alttan - buna da Alman stili diyoruz.
Yalnızca kontrbas yayı Alman stiliyle çalınır. Diğer çalgılarda yay Fransız stilinde tutulur.
Standart kontrbas günümüzün en büyük enstrümanlarından biridir. Ancak dünyanın gelmiş
geçmiş en büyük kontrbası, 4,9 metre uzunluğundadır ve Paul de Wit tarafından Cincinnati
Müzik Festivali kutlamaları için 1889 yılında yapılmıştır.
(www.muzikportali.com www.melodik.net www.tarhanmuzik.com www.istanbul.edu.tr www.deu.ed
u.tr sitelerinden alıntılar içermektedir. )
62
KAYNAKÇA
ALAPINAR, Azar (2003). Keman Yapım Tarihi, Ankara
Ana Britannica, (1990), Telli Çalgılar.
ÇALIŞIR, Feridun. "Çalgı Bilgisi", Yeni Dağarcık Yayınları, Ankara
FENMEN, Mithat (1999). Pianistin El Kitabı, Müzik Ansiklopedisi Yayınları
KARADAĞ, Çiğdem, (2006), Mandolin Yapımı, İTÜ Lisans Tezi,
İstanbul. Orkestra Dergisi, No.219, İstanbul, 1991
PANCAROĞLU, Şirin (2007). Çoluk Çocuk Dergisi Mayıs 2007- sayı:70
SAY, Ahmet(2006). Müziğin Kitabı
TUNALI, Ecevit (2002). M.S.G.S.Ü.Dev. Kons. Çalgı Bakımı dersi notları
YENER, Faruk(2000). Müzik
www.esermuzik.com
http://www.istanbul.edu.tr/yuksekokullar/konservatuvar/turk/instruments/fagot/f
agot.htm
http://www.frmartuklu.net/muzik-turleri-ve-enstrumanlari/32211-fagot-nedir-
fagot-ne-ise-yarar-fagot-muzik-aleti-hakkinda.html
www.supermeydan.net/forum/forum31/thread33239.html
www.blogcu.com/etiket/fagotun+tarihçesi
www.bassoonresource.org/
library.thinkquest.org/5116/bassoon.htm
http://translate.google.com.tr/translate?hl=tr&langpair=en|tr&u=http://library.thinkquest.org/5116/bassoon.htm
http://www.toplumdusmani.net/modules/wordbook/entry.php?entryID=7173
http://tr.wikipedia.org/wiki/Fl%C3%BCt
http://flutler.com/category/yan-flut/yan-flutun-kullanilmasi-bakimi-ve-onarimi/
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/gitar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Gitar
63
http://tr.wikipedia.org/wiki/Keman
www.zaretandsonsviolins.com
www.internationalviolin.com
www.guivier.com
http://tr.wikipedia.org/wiki/Viyola
http://www.thesoundpost.com/en/info/violin-cares
www.muzikportali.com
www.melodik.net
www.tarhanmuzik.com
www.istanbul.edu.tr
www.deu.edu.tr
http://www.deu.edu.tr/DEUWeb/Icerik/Icerik.php?KOD=4704
http://www.melodik.net/calgi/index.asp?id=4
http://www.melodik.net/calgi/index.asp?id=4
http://tr.wikipedia.org/wiki/Obua
http://tr.wikipedia.org/wiki/Saksafon
http://tr.wikipedia.org/wiki/Saksafon
http://www. turkmusikisi.com
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/tar)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Viyola
http://www.muzikent.net/forum/viyolonsel-%C3%A7ello/viyolonsel-
hakk%C4%B1nda-genel-bilgi
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mandolin Mart 2013
http://www.luth.org/plans/instrument_plans.html Mart (2013)