ajanda nisan

56

Upload: ajanda-dergisi

Post on 25-Mar-2016

258 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

ajanda nisan

TRANSCRIPT

Page 1: Ajanda Nisan
Page 2: Ajanda Nisan

2

AJANDA EKİBİ

ATA İSMET ÖZÇELİK [email protected] - hepsidetay.blogspot.com BANU HIDIRLAR [email protected] - birazsoylebirazboyle.blogspot.com DUYGU PHILLIPS [email protected] - duygusalpazarlama.com İMGE TAN [email protected] - imgeleme.com MÜGE KARAHAN [email protected] - yemekbahane.blogspot.com NESOBABY [email protected] - nesobaby.blogspot.com ÖZGE DUMLU GüNESEN [email protected] SEDA ASOLAR [email protected] - sedasolar.blogspot.com SİNEM ERGUN [email protected] - sanatnotlari.blogspot.com ŞULE COŞKUN BALMUMCU [email protected] - susuoykusu.blogspot.com

KONUK YAZAR PINAR DOĞAN

DERGİ TASARIM SİNEM ERGUN [email protected]

KAPAK FOTOĞRAF NESOBABY nesobaby.blogspot.com

KAPAK TASARIM ve ÇİZİMLER ŞULE COŞKUN BALMUMCU www. susuoykusu.blogspot.com

İLETİŞİM [email protected]

Şubat 2011 Sayı:9

Nisan 2011 Sayı: 10

Page 3: Ajanda Nisan

3

İÇİNDEKİLER

6 Etkinlikler

12 Sinedetay “Boardwalk Empire”

16 İstanbul’da Turist Olmak “Oyuncak Müzesi”

22 Tiyatro “Altıdan Sonra”

28 İnceleme “Factotum”

30 Gezi “Van”

42 Çalışanın Çığlığı

44 Bir Kaşık Bilgi

“En Sevdiğim Yemek”

47 Abrakadabra

48 Sosyal Sorumluluk Projeleri

50 İnceleme

“ Kara İstanbul—Kara Manhattan”

52 Raflarda

54 Vizyondakiler

Page 4: Ajanda Nisan

4

İmge Tan http://imgeleme.com

ETKİNLİKLER

İstanbul Film Festivali 30. yılını kutluyor!

İKSV’nin düzenlediği İstanbul Film

Festivali, 2–17 Nisan tarihlerinde

İstanbullu sinemaseverleri dünya

sinemasının en seçkin ve başarılı

filmleriyle, özel gösterilerle, yıldız

oyuncular ve usta yönetmenlerle

otuzuncu kez buluşturmaya

hazırlanıyor. Festivalin 30. yılına özel

olarak http://www.filmgibi30yil.com/

adlı bir de blog sitesi oluşturulmuş.

Burada festival izleyicilerinin

festivalle ilgili anılarını paylaşabilece-

ği, eski biletlerinden fotoğraflarına,

broşürlerden kataloglarına birçok

hatırayı sergileyebileceği, festival sayesinde edindikleri arkadaşlardan, dinleme fırsatı

buldukları yönetmenlerden bahsedebilecekleri enteraktif bir platform oluşturmak amaç-

lanıyor. Festival programı için buraya:

http://www.iksv.org/film/

Page 5: Ajanda Nisan

5

Borusan Müzik Evi’nde Neler Var?

28 Nisan - 5 yaşında Paris Konservatuarında eğitimine

başlayan Cédric Tiberghien, müzik kariyeri boyunca birçok

ödül ve madalyalar ile onurlandırılmıştır. Son yıllarda

Fransa’nın yetiştirdiği en heyecan verici piyanistlerden biri

olarak kabul edilen Tiberghien,

Nisan ayında Borusan Müzik Evi’nde olacak.

22 Nisan - Müzikleri genelde caz-funk

karışımı olarak tanımlanan ünlü

The Ploctones grubu da Nisan ayında

Borusan Müzik Evi’nde sahne alacak.

www.borusanmuzikevi.com

Yılın Müzikali “Evita” İstanbul’da! Arjantin eski diktatörü Juan Peron'un eşi Eva

Peron'un renkli karakterini anlatan Evita müzi-

kali 12–24 Nisan tarihleri arasında İstanbul

Kongre Merkezi Harbiye Salonu’nda bizleri

bekliyor.

Eva Peron'un hayat hikâyesini gençlik yılların-

dan başlayarak muazzam bir zenginlik, güç

mücadelesi ve sonunda azizelik mertebesine

yükselişine kadar tüm yönleriyle anlatan bu

muhteşem görsel şöleni kaçırmayın!

Biletler Biletix’te.

Page 6: Ajanda Nisan

6

Tiyatro Pera’da Vanya Dayı

Klasik bir başyapıt olan Rus yazar Anton Çehov’un yazdı-

ğı Nesrin Kazankaya’nın çevirip yönettiği “Vanya Dayı”

adlı oyunu 8-9-10 Nisan’da Tiyatro Pera’da ve 12 Nisan’da

ise Caddebostan Kültür Merkezi’nde izleyebilirsiniz.

Biletler için:

Tiyatro Pera Tel: (212) 245 44 60

Caddebostan Kültür Merkezi Tel: (216) 556 98 00

Maroon 5 Geliyor!

Grammy ödüllü, Amerikalı rock müzik gru-

bu Maroon 5 ilk kez Türkiye’de! Grup, 15 Nisan

2011’de Türkiye’deki hayranlarıyla ilk kez buluşa-

cak. Turkcell Kuruçeşme Arena’da gerçekleşecek

konser 2011 yılının iddialı konserlerinden. Biletler

Biletix’te!

ODTÜ 12. Sanat Festivali başlıyor! 25 Mart - 24 Nisan 2011

Programın Nisan ayı etkinliklerinden sizler için seçtiklerim:

3 Nisan – Van Gogh adlı tek kişilik Hakan Gerçek oyunu.

8 Nisan – Kenter Tiyatrosu’ndan Kraliçe Lear sahnelenecek.

12 Nisan – Suna Kan-Cana Gürmen keman piyano resitali.

16 Nisan - Büyük usta Genco Erkal’dan “Kerem Gibi, Nazım Hikmet’le 35 Yıl” adlı ti-

yatro oyunu

21 Nisan - “White Nights” Music from St. Petersburg

Program için buraya bakabilirsiniz: http://www.kkm.odtu.edu.tr/

Page 7: Ajanda Nisan

7

Fotoğraf Sergisi: Özgür Kadın Portreleri

İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Fransız fotoğraf sanatçı-

sı ve aynı zamanda sosyolog olan Marie Ozanne’ın çağdaş

Türk kadını üzerine gerçekleştirdiği bir fotoğraf sergisine

ev sahipliği yapıyor. Kişisel başarılarının yanı sıra kadın

hakları ve kadının toplumdaki yerinin iyileştirilmesi için

de mücadele veren 17 kadınla gerçekleştirdiği bu çalışma-

sında Türkiye’nin modernleşme sürecinde kadının oynadı-

ğı rolün önemini vurgulayan Marie Ozanne, 2009 yılında

başladığı bu proje ile kariyerlerinde en ön saflarda yer alan

birçok Türk kadını ile bir araya gelmiş.

9 Mart - 15 Nisan tarihleri arasında devam edecek bu sergide yer alan portreler arasında

Leyla Alaton, Serra Yılmaz, Zeynep Göğüş, Nilüfer Göle ve Mor Çatı Derneği Koordi-

natörü Zelal Yalçın gibi isimler bulunuyor.

İstiklal Caddesi’ndeki Fransız Kültür Merkezi’nin telefonu: (212) 393 81 11

Babylon Geceleri…

Caz piyanosunu kendine has Latin ritimleriyle birleştirmesi ile tanınan Porto Rikolu

ünlü sanatçı Eddie Palmieri, 20–21 Nisan’da Babylon’da hayranlarıyla buluşacak.

Tempo ve enerjiyi hiç düşürmeden, Balkan ve Anadolu kültürlerinin buluştuğu Doğu

Avrupa geleneksel müziklerine dayalı tarzları, funk ve caz altyapısıyla Kolektif İstanbul

6 Nisan’da dinleyenlere doğaçlama bir şölen sunmaya hazırlanıyor.

Shantel; Goran Bregoviç, Boban Markoviç, The Rootsman, Fanfare Ciocarlia gibi

isimleri bir araya getirdiği setleriyle ayaklarınızı yerden kesecek bir performans için 29

Nisan’da Babylon'da.

Babylon programının vazgeçilmezi, tüm zamanların en eğlenceli partisi Oldies But

Goldies 23 Nisan’da! Eğlenceye hazır olun!

Page 8: Ajanda Nisan

8

Page 9: Ajanda Nisan

9

6 Nisan – 30 Nisan tarihleri arasında

İstanbul Odakule Sanat Galerisi'nde

görülesi bir sergi açılıyor. “Ars Longa, Vita

Brevis (Sanat Uzun, Yaşam Kısa)” adlı

projesiyle Kanarya Adaları'ndan ülkemize

hoş bir renk getirecek olan Birsen

Özbilge'nin çalışmalarını görmek için bu

fırsatı kaçırmayın.

1970 doğumlu sanatçı, Mimar Sinan

Üniversitesi, Resim bölümünü bitirmiş.

Fresk ve Mozaik dallarında eğitim alıp

mezun olduktan sonra çeşitli grup

sergilerine katılmış. Pulp Art adlı ilk kişi-

sel sergisini 1996’da Sefahathane, İstanbul’-

da açan Birsen Özbilge, bunun ardından

yedi senesini geçireceği New York'a

taşınmış ve Novo Art Design şirketinde

ressam olarak çalışmaya başlamış. 2001’de

Manhattan’ın beşinci caddesindeki

meşhur The Frick Museum tarafından işe

alınarak müzenin açtığı grup resim sergi-

lerine iki kez katılmış. Hâlihazırda sanat-

çının eserleri Türkiye, Amerika Birleşik

Devletleri, İspanya, Fransa ve İngiltere’de

bulunan özel koleksiyonlarda yer almakta-

dır.

Birsen Özbilge, 2003’den bu yana İspan-

ya’nın Kanarya adalarında yaşamakta, ça-

lışmalarını sürdürmekte ve Cactus

Sueños (Kaktüs Düşleri) adında bir sergi-

ye hazırlanmaktadır. 2011 yılının Mart

ayında “Ars Longa, Vita Brevis” (Sanat

Uzun, Yaşam Kısa) adlı projesini tamamla-

yan sanatçının bu sergisinde toplam 39

parça olacak. 25 adet yağlıboya ve karışık

teknik, 14 adet çizim ve karışık teknik ile

yapılmış tablolardan oluşan sergide en kü-

çük boyutlu 15 eser büyük bir duvarda pa-

nel şeklinde sergilenecek.

Sergiyi gezmeden önce serginin çıkış nok-

tası ve gelişimini blogunda paylaşmış olan

sanatçının sayfasına bir göz atmanızı öne-

ririm: http://www.birsenozbilge.com/

Unutmayın, Birsen Özbilge’nin birbirin-

den güzel çalışmaları 6 Nisan’dan itibaren

Odakule Sanat Galerisi’nde sizleri bekli-

yor olacak. Sergiyi Pazar günleri hariç her

gün 11.00–18.00 saatleri arasında gezebilir-

siniz.

SERGİ

Sanat Uzun, Yaşam Kısa!

Page 10: Ajanda Nisan

10

A merika’da dizi endüstrisi olduk-

ça gelişmiş durumda. Türkiye’-

den farklı olarak birçok kanal

basit bir uyduyla değil, kablolu platformlar

(bizdeki Teledünya) veya şifreli uydu

platformlarıyla (bizdeki Digiturk) yayınla-

nıyor. Bu yüzden kanallar için hit dizi yapı-

mı büyük önem taşımakta.

Warner Bros tarafından satın alınan HBO

28.6 milyon abonesiyle Amerika’nın en bü-

yük kablo televizyon ağı konumunda.

Bu sayede Amerika’nın en spektaküler,

SİNE DETAY

The Boardwalk Empire” 1. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında 1920’lerde New Jersey- Atlantic City’de küçük bir imparatorluk kuran hem politikacı hem gangster Enoch “Nucky” Thompson’un hayatı üzerine kurgulanmış bir dizi.

Ata İsmet Özçelik

www.hepsidetay.blogspot.com

Page 11: Ajanda Nisan

11

bütçesi en yüksek dizilerini yapabiliyor.

Dizilerinden örnek verecek olursak The

Sopranos, Rome, Sex and the City, Six Feet

Under, Oz, Curb Your Enthusiasm, True

Blood gibi yapımlar Emmy’leri toplamış,

HBO’nun hemen hemen hiç kötü diz

i çekmediğini gösterecek isimler.

HBO’nun son hit dizisi, uzun zamandır

üzerinde çalıştıkları bir proje olan “The

Boardwalk Empire”.

Tıpkı bizdeki gibi Amerika’da pilot yani

ilk bölümlerin izlenme oranları dizilerin

gelecekteki kaderi için büyük önem taşı-

yor. Pilot bölümünü usta yönetmen

Martin Scorsese’nin çektiğini üstelik bu

bölümün neredeyse bir sinema filmi

maliyetinde - 18 milyon $, Oscar adayı

Black Swan’ın sadece 13 milyon $ bütçeyle

çekildiğini hatırlatalım- olduğunu düşün-

düğümüzde beklentilerin de üstte olması

çok normaldi. “The Boardwalk Empire”

bir dönem dizisi; 1. Dünya Savaşı’nın he-

men sonrasında 1920’lerde New Jersey-

Atlantic City’de küçük bir imparatorluk

kuran hem politikacı hem gangster Enoch

“Nucky” Thompson’un hayatı üzerine

kurgulanmış hem gerçek hem de kurgu

öğeleri barındıran bir dizi.

Dönem dizilerinin yakaladığı başarı

malum, Türkiye’de bile “Çemberimde Gül

Oya” dizisinin çok beğenildiğini biliyoruz,

Amerika’da da Emmy ve Altın Küre

abonesi 50’li ve 60’lı yılların dizisi Mad

Page 12: Ajanda Nisan

12

Men’in yakaladığı başarı ortada, bu

yüzden The Boarwalk Empire’in da bu ba-

şarıyı yakalaması kimseyi şaşırtmadı aslın-

da.

Dönem dizilerin en önemli başarısı o

tarihlerde yaşanan toplumsal ve sosyal

alanların diziye yansıtılmasından geliyor

aslında, çünkü o yıllarda yaşamamış birçok

şeyi kitaplardan okuyan veya hiç bilmeyen-

ler için o yılları gözünde canlandırmak,

şimdiki zamanla kıyaslamak mutlaka daha

cazip geliyor.

The Boardwalk Empire da bu işi oldukça

iyi yapıyor, savaş sonrası toparlanmaya

çalışan Amerika’da şimdiye göre oldukça

çarpık bir düzenin olduğunu, yolsuzluğun

devletin her kademesine bulaştığın, savaş-

tan dönen askerlerin amaçsız kaldığı bir

toplum resmi çiziliyor dizide.

Her gangster temalı dizi/filmde olduğu gi-

bi yine belirli kitlelerin çekişmelerini görü-

yoruz. Başrolde Nucky Thompson rolünde

izlediğimiz usta oyuncu Steve Buscemi

İrlandalı bir aileden, o yılların önemli fi-

gürlerinden Luciano da İtalyan, hatta daha

sonraları büyük bir isim haline gelecek Al

Capone’un da henüz Luciao’nun yanındaki

gençlik yıllarını görüyoruz.

Nucky servetini şehrin ekonomik işlerini

idare ederek yapıyor, hemen her işyerinden

haraç topluyor, kumarhanesi var ve tabii o

yılların popüler konularından içki yasağını

da lehine kullanmış durumda; piyasaya el

Page 13: Ajanda Nisan

13

altından içki de satıyor. Tabii bütün bunları

kilit konumdaki adamlarıyla yapıyor, kar-

deşi Eli kentin şerifi ve polis teşkilatı ona

bağlı. İrlandalı ve İtalyan ailelerden bahset-

miştik, o yıllarda siyahi kökenlilerin de kö-

leden farksız olduğunu görüyoruz, hatta

kadınların bile seçme hakkı henüz bulun-

muyor.

Politika üzerinden dönen entrikalar, pas-

tayı kimin paylaşacağı sorusu, çeşitli güç

odakları arasında çekişmeler ve tabii bir

dizide olmazsa olmaz işlenen aşk teması

bir dram dizisinde olması gereken tüm

öğeleri bulundurduğunu gösteriyor. Tabii

dizinin başarısının Scorsese’nin daha pilot

bölümünden altyapısını hazırladığı müthiş

sinematografisinden kaynaklandığını söy-

lememiz gerek, her bölümü yaklaşık 60 dk

süren dizinin her sahnesi, her diyaloğu bü-

yük bir emekle hazırlanmış.

Yüksek maliyetten bahsetmiştik, tabii bu

maliyetler ses veya görsel efekt maliyeti de-

ğil, dizi için hazırlanan devasa dekorlar,

1920’leri tam olarak yansıtmak için düşü-

nülen her türlü ayrıntı ve kostümler bu

maliyeti yaratan unsular.

Oyunculuklara gelince, başrolde Steve

Buscemi’den bahsetmiştik, Con Air ,Fargo,

The Reservoir Dogs,The Big Lebowski gibi

kült filmlerden hatırladığımız oyuncuyu

bu dizide ilk defa baş rolde görüyoruz.

Gangster rolünü oynamasına rağmen

karizması ve sesiyle politikayı da mükem-

mel bir şekilde idare edebiliyor. Bu rolüyle

son Altın Küre’de en iyi erkek oyuncu ödü-

lünü kazanarak başarısını taçlandırmış ol-

du. Tabii bu rolü almasında dizinin yapım-

cılarından Terence Writer’la daha önce The

Sopranos’ta da çalışmasının da etkisi var.

Bir parantez de Margaret Schroeder rolünü

canlandıran Kelly McDonald’a açmak ge-

rek; Trainspotting, No Country for Old

Men ve Finding Neverland gibi filmlerde

oynamış başarı aktris diziyi sürükleyen

baskın kadın karakterlerden. Altın Küre’de

o da aday oldu ama ödülü Glee’den Jane

Lynch kazanmıştı.

Page 14: Ajanda Nisan

14

GEZİ—İSTANBUL’DA TURİST OLMAK

Hayal etmenin ve düş kurmanın tarihine yolculuk…

Oyuncak Müzesi Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com

O nların dünyası hep daha renkli-

dir, hem daha cıvıl cıvıl. Hepi-

miz öyle doğsak da sonra yiti-

yor gidiyor sanırım o cıvıldama durumu.

İçimizde tutmaya çalışsak da çocuk yanı-

mızı hayatın gerçekleri ile çoğu zaman ye-

tişkin olmamız gerekiyor. Ama bir yer var

ki oraya gidince insan içindeki çocukla gi-

riyor kapısından.

Page 15: Ajanda Nisan

15

O çocukla girmese de o masalsı dünyada

gördüğü ilk oyuncakla hayallere dalmak-

tan kendini alamıyor.

İstanbul’da Turist Olmak bu ay İstanbul-

’un Göztepe semtinde yer alan Oyuncak

Müzesi’nde… Masal dünyasında…

Ünlü şair, yazar Sunay Akın tarafından

2005 senesinde ailesine ait tarihi bir köşkte

açılan Oyuncak Müzesi’nin açılış hikayesi

Sunay Akın’ın çocukluk yıllarına dayanı-

yor. Henüz 6 yaşında ailesi ile birlikte İs-

tanbul’da Arkeoloji Müzesi’ni gezen Sunay

Akın, bu geziden o kadar çok etkilenmiş ki

en sevdiği oyun o günden sonra müzecilik

olmuş. Diğer çocukların katılımının pek

olmaması nedeniyle oyunları hep kısa sü-

ren Sunay Akın yıllar sonra Almanya’nın

Nürnberg kentinde bir oyuncak müzesi

ziyaret ediyor ve oyuncaklardan kendini

saatlerce alamıyor. Bu ziyaretin sonrasında

gittiği tüm ülkelerde oyuncak müzesi ara-

maya başlayan Sunay Akın, hayal etmenin

ve düş kurmanın tarihini yaşatan, hayalle-

ri koruyan bu müzelerden bir tane de Tür-

kiye’de olması gerektiği fikri dünyanın de-

ğişik yerlerinden oyuncaklar toplamaya

başlar ve bu müzeye hayat verir.

Page 16: Ajanda Nisan

16

2000’e yakın oyuncağın sergilendiği mü-

zede insan her odada farklı bir maceraya

dalıyor.

Sergilenen eserlerin en eskisi 1817 yılında

Fransa’da yapılmış bir keman. 4 katlı ah-

şap yapının girişindeki devasa zürafalar

karşılıyor ziyaretçileri.

İçeri girildiğinde ise eski bir terzi dükkanı

ve hediyelik eşya satışının yapıldığı alan

bulunuyor. Her katta başka bir dünyaya

dalınan müzede içindeki oyuncaklarla

bütünlüğün sağlandığı çeşitli odalar bulu-

nuyor, Sirk odası, Harita Odası, Asker

Odası gibi.. Çocukluğumuzun kahraman-

larından, postalını boyayan oyuncak aske-

re, en seçkin porselen bebeklere, dönme

dolaplara her yer oyuncak dolu ve hayal

dolu…

Bir oyuncak müzesinin kalitesinin göster-

gesi olarak görülen bebek evlerinin çeşitli-

liği fikrine göre bu müzeye zengin demek

gayet yerinde olacaktır.

Page 17: Ajanda Nisan

17

Biraz soluklanıp bir fincan kahve içebilece-

ğiniz müzenin kafeteryası bile oyuncakla-

rın sergilendiği bir yer. Hem de mekana

uygun olarak oyuncak mutfakların, fırınla-

rın sergilendiği bir evcilik dünyası.

Oyuncak Müzesi, sadece hayallere yolcu-

luğu sağlamıyor. Ayrıca yaratıcılığı ve ha-

yal dünyasını geliştirici ve destekleyici dü-

zenlenen çeşitli etkinlikler, müzenin farklı

bir kulvarda daha halka hizmetinin parça-

sı.

Kuş Yuvası Atölye çalışması, Kabare

Kukla Tiyatrosu, her Salı günü yapılan

Yasemin Sungur ile “Kitap ile Sohbet”, Yel-

da Baler ile Fotoğraf Dersleri düzenlenen

etkinliklerden sadece bir kaçı.

Bu hayal dünyasını siz de yakından gör-

mek ve çocuklarınıza göstermek isterseniz

pazartesi günleri hariç 09:30-18:00 arasın-

da ziyaret edebilirsiniz. Müzede fotoğraf

çekiminin yasak olduğunu belirtelim.

Adres: Ömer Paşa Cad. Dr. Zeki Zeren

Sok. No:17 Göztepe / Kadıköy

Telefon Numarası: 0 (216) 359 45 50

Page 18: Ajanda Nisan

18

Page 19: Ajanda Nisan

19

NİLİ’den Ajanda Okurlarına Muhteşem Hediyeler

Özel tasarımlarıyla gümüş kolye ucu, yüzük ve küpe’den birine sahip

olmak istiyorsanız Ajanda’nın Facebook sayfasına dergiyle ilgili ne

düşündüğünüzü kısa bir mesaj olarak bırakın çekilişe katılın. ( http://www.facebook.com/#!/ajandadergi )

Çekiliş sonuçları ayın 20 sinde açıklanacaktır.

www.nilisilver.com

Page 20: Ajanda Nisan

20

TİYATRO

Altıdan Sonra Tiyatro Ekibi amatör tiyatronun

samimiyeti ile profesyonel tiyatronun tekniğini aynı potada

eritebilmek adına taviz vermeden çalışmalarına devam ediyor.

İmge Tan www.imgeleme.com

1 999 yılında çoğunluğu İTÜ'den me-

zun ve tamamı üniversite yıllarında

tiyatro ile ilgilenmiş olan mimar ve mü-

hendislerin bir araya gelerek kurduğu

Altıdan Sonra Tiyatro ekibiyle üç sene ön-

ce tanıştık.

Grubun önceleri hobi olarak, daha sonra

yarı profesyonel sürdürdükleri çalışmaları

artık birçok ödüle layık görülüyor. Kuru-

luş amacını ‘sanat ve bilimin ortasındaki köp-

rüde, yaşadığı çağ ve topluma ileteceklerini sa-

natsal bir senteze dönüştürmek ve yazdığı öz-

gün eserlerde, üyesi olduğu kuşağın gözüyle

geleceği tiyatro eliyle biçimlendirmek' olarak

belirleyen grup, amatör tiyatronun sami-

miyeti ile profesyonel tiyatronun tekniğini

aynı potada eritebilmek adına taviz ver-

meden çalışmalarına devam ediyor.

Hem de ilk yıllarında kendilerine ait bir

sahneleri yokken artık kendi mekânları

olan Kumbaracı50’de oynuyorlar oyunla-

rını.

Özel tiyatroların en önemli sorunlarından

biri olan tiyatro sahnelerinin azlığını ve ye-

tersizliğini dert edinmiş, yıllardır farklı

mekânlarda oyunlarını sahnelemiş olan

Altıdan Sonra Tiyatro, 10. yılında kendi

sahnesine kavuşmuş ve hatta sahnesini

başka tiyatro gruplarıyla ve farklı etkinlik-

ler için paylaşmaya başlamıştır.

9 Eylül 2009 tarihinde ‘Duvarda Çivin Ol-

sun!’ sloganıyla başlattıkları hareket sonu-cunda kurumsal ve yüzlerce bireysel des-

Page 21: Ajanda Nisan

21

tekçisiyle birlikte Kumbaracı50 oluşumu-

nun da temelini atmışlardır.

Bu arada Altıdan Sonra Tiyatro üyelerinin

tiyatroda yaptıkları hiçbir işten maddi ka-

zançlarının olmadığı, tam tersi kendi mes-

leklerinden kazançlarını tiyatroya aktar-

dıklarını da ekleyeyim.

Ben şu ana kadar bu ekibin üç oyununu

izledim. Ayrıca bir de Yokuşüstü Müzik

etkinlikleri kapsamında Yeni Türkü kon-

serine gitmiş ve hatta orada Ajanda ekibi-

mizden Seda ile tanışmıştım. İzlediğim

oyunlar bu sezon sonuna kadar devam

edeceği için bu sayıda sizlere kısa kısa

onlardan söz edeceğim. Belki tiyatro sezo-

nu kapanmadan görmek istersiniz.

444 Yiğit Sertdemir'in yazdığı ve en iyi oyun

yazarı ödülünü aldığı 444, iki kişilik bir

oyun. Yiğit Sertdemir, oyunu yazdığı gibi

aynı zamanda çağrı merkezinde yeni işe

başlayan çömez elemanı da oynuyor. Çağrı

merkezinin kıdemli kadın elemanlarından

biri rolünde ise Gülhan Kadim var.

Bir de afişte de gördüğünüz Filifu’muz

var aslında, yani üç sayılırız.

Page 22: Ajanda Nisan

22

Bu çağrı merkezi aslında bir "Hatırlatma

Merkezi'nin" şikâyet bölümü. Gelen şikâ-

yetler de "Doktor randevumu niye hatırlat-

madınız?" türünden şikâyetler oluyor ha-liyle. Peki ya, farklı şikâyetler gelmeye baş-

larsa? Ya bir anda işler karman çorman

olursa? Ya insanlar hem "evim yanı-

yor" hem "çilingir istiyorum" hem

de "babam öldü" diye Hatırlatma Merkezi'-

nin çağrı merkezinin gece vardiyasında ça-

lışan kendi halindeki bu iki elemanı ara-

maya başlarlarsa? Ya her zamanki rutin ve

durağan gece vardiyasında bir kaos yaşa-

nırsa?

Bu işin altında nasıl bir iş olabilir sizce?

Yiğit Sertdemir'in de bir röportajında be-

lirttiği üzere insanlar (özellikle de 30'lu

yaşlarını süren nesil olan bizler) günden

güne daha bilinçsiz ve hafızasız bir yaşam

sürüyorlar. En gerekli şeyleri bile akılların-

da tutamayan bu insanların yaşadığı bir

toplumda "toplumsal hafıza" diye bir kavra-

mın varlığını sürdürebilmesi mümkün

müdür? Yiğit Sertdemir, bu oyunla top-

lumsal hafızanın önemine, neleri unutma-

mamız gerekmiş olmasına rağmen çoktan

unutup gittiğimize, insanın kendi rahatlık

alanından çıkmadan ve sistemin bir parça-

sı olarak yaşamaya çalışarak sürdürdüğü

yaşamının anlamsızlığına dikkat çekiyor.

Ama dikkatimizi çekerken başımıza vura-

rak, gözümüze sokarak mesajını vermiyor.

1 saat 20 dakikalık bu tek perdelik oyunda

çok güleceksiniz ama varılan sonuca da

kesinlikle "Vay be, helal olsun!" diyeceksi-niz.

O.B.E.B Oyunun yazarı yine Yiğit Sertdemir. Yiğit

Sertdemir, favori oyun yazarlarım arasın-

daki yerini almış bulunuyor. Ucundan ke-

narından okuma ve yazma ile ilgili olan

herkesin gıpta ile bakacağından emin ol-

duğum bir metin O.B.E.B'in metni. Ya da

444'teki fikrin yaratıcılığı. Ve son derece

ciddi ve önemli konuları ele alırken ve

eleştirirken bile koruduğu o eğlenceli anla-

tım tarzı. Sırf o hayran olduğum metinler

elimde bulunsun diye Toplu Oyunları ki-

tap serisini bile aldım.

O.B.E.B adı üstünde Ortak Bölenlerin En

Büyüğü. Yani ortada bir Bölen var. Aslında

ortak amaç doğrultusunda hareket eden

birçok Bölen var ama ana

Bölen'e O.B.E.B diyoruz.

O.B.E.B'in elbette bir Bölme Planı bulunu-

yor. Bunun için de değişik yöntemler kul-

Page 23: Ajanda Nisan

23

lanıyor. Bir psikolog ve yardımcısı aracılı-

ğıyla değişik kişilik gruplarından insanlar

üzerinde hedefe yönelik bir Dönüştür-

me programı yürütülüyor. Bölen'in planla-

rı doğrultusunda dönen dönene derken bir

süre sonra işler çığırından çıkıyor ve artık

dönülemez bir kaosa giriyor. Dönüştürüle-

cek farklı insanların hepsinin kadın olma-

ları da cabası. Bu kadarını söylemem ye-

terli olmuştur diye düşünüyorum. 2005 yı-

lında verilen 5.Lions Tiyatro Ödülleri'nde

bu oyun ile Yılın En Başarılı Oyun Yazarı

Yiğit Sertdemir olurken En Başarılı Kadın

Oyuncusu ise Aslı Can Kortan olmuş. Ba-

na sorarsanız oyuncuların hepsi de birbi-

rinden başarılıydı. Ayrıca bu kadar çok

güldüğüm nadir oyunlardan biri olduğu-

nu da söyleyeyim.

Öldün, Duydun Mu? Yine Yiğit Sertdemir'in yazıp yönettiği gü-

zel bir tek perdelik oyun. Bu kez oyuncu-

lar arasında yok ama. Üç kişilik bu oyunda

küvete gömülü duran Erkan Kortan ölmüş

bir adamı canlandırıyor. Canlandırıyor

derken yalnızca başı dışarıda olduğu için

yüz mimiklerine iş düşüyor haliyle. Öldü-

ğünü ise ilk resimde yanı başında duran

Page 24: Ajanda Nisan

24

Masalcı'dan öğreniyor. Gülhan Kadim,

ölen adamla aynı yollardan geçmiş rek-

lamcı bir masalcı olarak çok başarılı.

O.B.E.B'de bayılarak izlediğimiz isimler-

den biri olan Aslı Can Kortan, bura-

da Ebe rolünde. Yani Tanrı! Masalcı, ada-

ma öldüğünü bildiriyor ve hayatının ma-

salını sayfa sayfa okumaya başlıyor.

Zaman kısıtlı. Ebe ile birlikte bazı kısımla-

rı atlamaya, bazılarının üzerinde ise gereği

kadar durmaya karar veriyorlar. Belki

adam bazı şeyleri yeterince anlayabilirse,

Ebe'nin kendisine bir şans daha vermesine

hak kazanır, kim bilir!

Üniversiteyi kazanmak, işsiz kaldığı bu-

naltıcı dönemler, ilk arabasını alması, as-

kerlik yaparak geçirdiği aylar, iş başarıları,

ilk aşkı gibi pek çok şeyi "geç" diyor Ebe!

Hayatın ve ilişkilerin normal akışı içindeki

durumlar için övgü ya da yergi beklenme-

sini doğru bulmuyor besbelli.

Bu yüzleşme sırasında vicdanın huzursuz

olduğu, iç dünyanın rahatsız olduğu ko-

nulara odaklanmakta yarar var!

Ben daha fazla anlatmayayım. Belki oyu-

nun sürprizi falan vardır, ağzımdan kaçırı-

rım yanlışlıkla, neme lazım! :) En iyisi siz

kendiniz gidip görün bu güzel oyunu.

Page 25: Ajanda Nisan

25

Kumbaracı50 Telefonlar: (212) 243 50 51 / (532) 255 55 80

Web sayfası: www.kumbaraci50.com NOT:

“Duvarda Çivim Olsun” diyorsanız, sezon

boyunca Altıdan Sonra Tiyatro’nun

Kumbaracı50’de oynayacağı tüm oyunlar

için geçerli olan davetiyelerden satın alma-

nız mümkün.

Desteğinizi aynı zamanda elden ya da kre-

di kartıyla da yapabilirsiniz. Destekçilerin

isimlerine web sayfasında ve

Kumbaracı50 sahnesinde yer verildiğini

unutmayın. .

Kumbaracı50 NİSAN PROGRAMI 1–8 Nisan Cuma 20:30 Tiyatrotem ‘BERABER VE SOLO ŞARKILAR’ tek perde - 65 dak / tam 25, ind. 15 2 Nisan Cmt 20:30 / 3 Nisan Paz. 15:00 / 4 Nisan Pzt. 20:30 Altıdan Sonra Tiyatro O.B.E.B iki perde - 135 dak / tam 25, ind. 15 5–12 Nisan salı 20:30 Volt Tiyatro Grubu ‘TİLT’ tek perde - 60 dak / tam 25, ind 15 6 Nisan çarşamba 20:30 EKİP ‘OYUN SONU’ tek perde - 90 dak / tam 20 ind 10 7 Nisan perşembe 20:30 Serbest Bölge Tiyatro Topluluğu ‘ÇATI’ (Yaş Sınırı 18+) tek perde - 65 dak / tek fiyat 20 9 Nisan cumartesi 20:30 / 10 Nisan pazar 15:00 Altıdan Sonra Tiyatro ‘ÖLDÜN, DUYDUN MU?’ tek perde - 75 dak / tam 25 ind 15

11–18 Nisan Pzt. 20:30 Altıdan Sonra Tiyatro ‘444’ tek perde - 80 dak / tam 25, ind 15 13 Nisan çarşamba 20:30 Tiyatro Güzelşey ‘SEL’ tek perde - 60 dak / tam 25, ind 15 14 – 28 Nisan Perşembe 20:30 Merve Engin ‘KIYIYA OTURMANIN BÖYLESİ’ tek perde - 50 dak / tam 15, ind 10 15 Nisan cuma 20:30 Tiyatro Baykuş ‘GECE O KADAR KİRLİYDİ Kİ İKİSİ DE KAYBOLDU’ tek perde - 80 dak / tam 30 ind 20 16–23 Nisan Cmt. / 17–24 Nisan Paz. 15:00 22 Nisan Cum. 23:00 *Gece Oyunu Altıdan Sonra Tiyatro ‘Karabahtlı Kardeşlerim Bitmeyen Şen Gösterisi’ tek perde - 75 dak / tam 25, ind 15 19 Nisan salı 20:30 Dip Sahne ‘ZENCİLER’ Tek perde - 70 dak / Tek fiyat: 20 TL 20 Nisan çarşamba 20:30 Esmeray ‘CADININ BOHÇASI’ 21 Nisan perşembe 20:30 / 26 Nisan salı 20:30 Actors Without Borders Istanbul ‘KEBAP’ (yaş sınırı 18+) tek perde - 80 dak / tam 15, ind 10 22 Nisan cuma 20:30 Tiyatrotem ‘HAKİKİ GALA’ tek perde - 60 dak / tam 25 ind 15 25 Nisan pazartesi 20:30 Altıdan Sonra Tiyatro ‘FAİL-İ MÜŞTEREK’ tek perde - 90 dak / tam 25, ind 15 27 Nisan çarşamba 20:30 ‘CAM ADIMLAR’ tek perde - 35–45 dak arası / tam 25, ind 15 29 Nisan cuma 20:30 Semaver Kumpanya ‘RESM-İ GEÇİT’ tek perde - 60 dak / tam 25, ind 15 30 Nisan cumartesi 20:30 Kimkimedumduma kumpanya ‘BAY HİÇ’ tek perde - 70 dak / tam 25, ind 15

Page 26: Ajanda Nisan

26

Banu Hıdırlar

www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com

C harles Bukowski (1920 – 1994), asıl

adı Heinrich Karl Bukowski olan

Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen

Henry Chinaski ismini de kullanmıştır.

Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları

ve depresyonu konu alması ve alkolizme

yakın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlü-

dür. Bunun nedeni olarak kendisinin bu

hayatı yaşaması gösterilir.

Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını

yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuş-

tur.

Hayranlarının bir kısmı bunları kurguladı-

ğını, çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kur-

guları yapmasının mümkün olmayacağını

ve o karakterde bir insanın bu hayatı sür-

mesinin zaten doğal olduğu görüşünü sa-

vunur. Factotum, bu tartışmanın en çok ya-

şandığı eserlerinden biri.

Factotum, kitabın arka kapağında “bir işte

yapılması gereken tüm niteliksiz işleri ya-

pan kişi, kahya, ayakçı” olarak açıklanmış.

İNCELEME

“FACTOTUM” Charles Bukowski

Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp

yazmadığı tartışma konusu olmuştur. Factotum, bu tartışmanın en çok yaşandığı eserlerinden

biri.

Page 27: Ajanda Nisan

27

Kitap, iki yıl boyunca Los Angeles Üniver-

sitesi’nde Gazetecilik bölümüne devam

eden ancak verdiği kararla birlikte okulu

bırakıp yolunu aylaklığa çeviren , babasın-

dan, annesinden, yaşamından kaçan ve ha-

yatını farklı şehirlerde, günlük işlerle kaza-

nan ve yazar olmak isteyen bir adamın hi-

kayesini anlatıyor.

Chinaski, eskimiş bavulu ve birkaç parça

eşyasıyla sürekli yollardadır. Bir şehirden

ayrılmaya karar vermesi için birkaç gün

orada kalmış olması ve sıkılması yeterlidir.

Girdiği işlerde de sürekli sıkılan, patronla-

rını kızdıran ve onlara göre iş arkadaşlarını

yoldan çıkaran biridir. İş konusunda o ka-

dar tecrübelidir ki kovulacağı ve çekinin

hazılandığı anı bile önceden anlar.

Chinaski’nin ilişkileri de hayatı gibi düzen-

siz, sıradan ve sıkıcıdır. Hayatına giren ka-

dınlar dışında arkadaşı yoktur.

Mukavva bir bavulum vardı, dökülüyordu.

Bir zamanlar siyahtı ama siyah kaplama

yer yer soyulunca altından sarı mukavva

çıkmıştı ortaya. Siyah ayakkabı boyasıyla

oraları kapatmaya çalışmıştım. Yürürken

boya akmaya başlamış, bavulumu sersem

gibi elimden diğerine geçirirken pantolonu-

mun iki paçasını da lekelemiştim.

Aslında tek istediği yazar olmaktır. Sürekli

dergilere hikayelerinin gönderir ancak her

seferinde reddedilir. Bir gün “ Bira Sarho-

şu Ruhum Dünyanın Bütün Noel Ağaçla-

rından Daha Hüzünlü” isimli öyküsü

Gladmore dergisi tarafından kabul edilir ve

25 dolar kazanır. Ancak bu bile hayatına

birkaç sosis ve biraz şaraptan fazla hareket

getirmez.

Kitap, 2005 yılında aynı isimle filme uyar-

landı. Her uyarlamada olan farklılıklar bu

filmde de yer alıyor.

Page 28: Ajanda Nisan

28

Ancak sıkılmadan, keyifle izlenebilir bir

film.

Chinaski, ya tamamen sevip keyifle okuya-

cağınız ya da tamamen nefret edeceğiniz

bir karakter. Ortası pek mümkün görün-

müyor. Alışılmışın dışında bir tarzı var. As-

lında yazarın çoğu kitabında karşılaşılan

bir durum bu. Bukowski kitaplarını ya se-

versiniz ya da nefret edersiniz. Tabi buna

karar verebilmek için kitaba şans tanımak

gerek.

Bütünü ile ilgili düşünceniz ne olur bilin-

mez ancak alıntıladığım bu cümleler aslın-

da ara sıra bizim de aklımızdan geçmiyor

mu ?

...Samimiyetle söylüyorum, yaşam beni

dehşete düşürüyordu. Yemek, uyumak ve

çıplak dolaşmamak için insanın yapmak

zorunda olduğu şeyler ürkütücüydü. Ben de

yatakta kalıp içiyordum. İçtiğin zaman

dünya yine oradaydı, kaybolmuyordu ama

boğazına sarılmıyordu en azından.

...Amerika'da iş arayan çoktu. Kullanıma

hazır sürüyle beden. Ve ben yazar olmak

istiyordum. Neredeyse herkes yazar olmak

istiyordu. Kimse dişçi veya otomobil ta-

mircisi olabileceğinden emin değildir ama

herkes yazar olabileceğinden emindir. Sı-

nıftaki elli kişiden belki de on beşi yazar

olduklarını düşünüyorlardı. Herkes konu-

şabiliyor, sözleri kağıda yazmayı biliyor-

du, demek ki herkes yazar olabilirdi. Ama

insanların çoğu yazar değildir; hatta taksi

şoförü bile olamazlar ve birçoğu maalesef

hiçbir şey değildirler.

...Sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin

sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla

birşeyler atıştır, diş fırçala, saç tara, başka

birine büyük paralar kazandırmak ve sana

tanınan fırsat için müteşşekkir olmak için

berbat bir trafiğin içine dal. Nasıl razı olu-

nur böyle bir yaşama?

Keyifli okumalar.

Page 29: Ajanda Nisan

29

GEZİ

Nesobaby

www.nesobaby.blogspot.com

Fotoğraflar: Burak Arık www.burakarik.com

V an’a gidip, yemeklerini yiyip, doğal güzelliğini gördükten sonar siz de aynı şeyi

söyleyeceksiniz. Alway Van Number One ( Van her zaman 1 numara) J

Van denildiğinde aklınıza ilk gelen nedir?

Birçoğunuzun Van Gölü Canavarı diyeceğine eminim.

Always Van Number One!

Page 30: Ajanda Nisan

30

Halkın çoğunun inanmadığı bir canavar

var . Gerçeklere gelirsek, dünyanın 2. bü-

yük gölü olan Van Gölü (tahminimden çok

büyük, deniz gibi bir görüntüsü var) ismi-

ni doğu yakasına yerleşmiş olan Van şeh-

rinden almaktadır. A

slında gölün Bitlis'te de yakası var ( Batı

tarafı) ama doğu yakası ağır basmış

demekki ismini Van koymuşlar

(bilmiyorum neden? )

Ülkemizde de Van gölü, canavarı , kahval-

tısı ve de renkli gözlü beyaz kedileri ile

meşhur bir şehirdir Van. Kitaplardan oku-

duğumuz kadarıyla ben Van gölünün en

büyük gölümüz olduğunu biliyordum,

açıkçası bu kadar büyük olduğunu tahmin

etmemiştim. Ve işin ilginç yanı gölün rengi

klasik yeşil değil, masmavi, sanarsın

Karayip denizindeyiz.

Beklentimin çok üstündeydi herşey. Uçak-

lar alana inerken ya gölün ya da içinde ya-

şadığı varsayılan canavarın etkisi ile beni

korkutacak derecede tribülansa girip

sarısılıyor. O kadar uçakla uçtum, hiç bu

kadar korktuğumu hatırlamıyorum.

Biletlerinizi birkaç ay önceden alırsanız

yaklaşık 70 TL’ye Van’a gidip gelebiliyor-

sunuz.

Page 31: Ajanda Nisan

31

Otel konusunu da beraber tatile çıktığımız

arkadaşımız (sağolsun) önceden Butik

Oteller Kitabından Otel Park Natura'yı

ayarlamıştı. Şimdi siz diyeceksiniz ki ote-

lin ismi Park Natura kesin bir tatil köyü-

dür. Aslında doğru, tatil köyü, otel köyde

ama 5 tane yıldızı eksik :)

Otelimiz Van'a 60 Km uzaklıkta Çolpan

köyünde, Van gölü kıyısındaydı. Evet ote-

limizin yıldızları eksikti ama bir daha git-

sem yine orada kalırım. Çünkü horoz sesi

ile uyanıp taze miss gibi havayı solumak,

odanın önünceki kazları ve ördekleri bes-

lemek , yol kenarındaki ineklere selam ve-

rerek geçmek, muhteşem bir doğa manza-

rası ve nefis ev yemeklerini gece gökyü-

zündeki yıldızların hepsini 5 yıldızlı bir

otele değişmem. (Ayrıca tüm bu imkanla-

rın günlük maliyeti gerçekten çok komik

bir rakam: 40 TL ) Park Natura'nın sahibi

Alman, Kuş bilimci bir doktor ile evli Türk

bir bayan. Otelde Tv yok , sadece doğa ve

siz varsınız. Doğa severlerin buraya aşık

olacağını garanti edebilirim!

Biz 2010 senesinde Mayıs sonunda Van’-

daydık ve bu bölgeye bahar yeni yeni gel-

meye başlamıştı. Dağların dorukarı hala

karlı, hava güneşli, rüzgarda üşüten bir

havaydı.

Page 32: Ajanda Nisan

32

Şansımıza da heryer rengarenkti.Van'ın

merkezi havaalanına çok yakın. Yaklaşık 1

saat 40 dakikalık bir uçuşla İstanbul'dan

Van'a , 5 dk 'lık araba yolculuğu ile şehir

merkezine ulaşabiliyorsunuz.

Ana yoldan sapmayıp tabelaları iyi takip

eder, bir de yanınızda bölge haritası alırsa-

nız gideceğiniz yeri çok kolay bulabilirsi-

niz. Biz ilk gün havaalanından araba kira-

layıp hemen gezmeye başladık.

Bu arada biz araba kiralama işini son daki-

kaya bıraktığımız için arabamız biraz kü-

lüstürdü fiyatı da yüksekti. Önceden inter-

netten araştırıp daha uygun kiralama şir-

ketleri bulmak mümkün.

Sabah kahvaltısını İstanbul’da yapmamıza

rağmen temiz havanın etkisi ile (belki de

psikolojik) karınlarımız acıkmıştı bile.

"Buralarda meşhur bir Van kahvaltıcısı

varmış nerededir hemşerim? “deyip, Sütçü

Fevzi'nin kahvaltı salonuna doğru yol al-

dık.

Biz göl kenarındaki şubesine gittik ama şe-

hir merkezinde de şubeleri varmış. Adam

başı 20 TL’ ye sınırsız yiyip içiyorsunuz.

Fakat şehir merkezinde fiyatlar daha uy-

gun.

Mesela 2. gün gittiğimiz "Bak hele Bak

Yusuf Konak Kahvaltı Salonu" nda 4 kişi

için 45 TL ücret ödedik.

Page 33: Ajanda Nisan

33

Ayrıca yağından mıdır, etinden midir ne-

dendir bilmem, yumurtalı kavurması

muhteşemdi !! Bu arada Yusuf Konak çıl-

gın bir işletmeci. Sırf kahvaltı değil eğlen-

ceyi de yanında sunuyor. Bu kadar enerjik

bir adam görmemiştim. Bir de arada ko-

mik bilmeceler sorup size ufak hediyeler

dağıtıyor. Gerçekten ilginç ve Van’da meş-

hur bir sima. Kaymak üzerine bal ve ceviz

de normalde bal yemeyen benim için vaz-

geçilmez oldu.

Herşey öyle doğal öyle

lezzetliki!

İlk gün kahvaltı sonrası otelimi-

ze yerleşip bulunduğumuz yere

yakın olan Van'ın kuzey doğu-

sundaki Muradiye ilçesine git-

tik.

Türkiye'nin en geniş şelalesi

Muradiye Şelalesi. Daha çok

yöre halkının piknik yapmak

için geldiği turistik bir bölge.

Güzel fotoğraflar çektikten son-

ra otele geri döndük.

Bu arada Van gölü dışında da

bölgede küçük göller mevcut.

Özellikle kuş fotoğrafçıları için

bu bölge doğru bir tercih.

Yurtdışından sırf kuş fotoğrafla-

rı çekmek için gelen kafileler var.

Otelde Tv olmadığından akşamları yemek-

ten sonra ertesi sabah da Burak’ın “erken

kalkan yol alır” takıntısından dolayı oda-

larımıza çekilip erkenden uyuduk. Otelle

ilgilenen ve ailesi ile orada yaşayan Kemal

ağabey bize gidebileceğimiz yerler konu-

sunda çok yardımcı oldu.

Page 34: Ajanda Nisan

34

Her seyahatte tavsiye ettiğim gibi önceden

günlük plan yapmanızda fayda var. Bizim

sadece 5 günümüz vardı ama birkaç gün

daha olsa yine gezecek yerler bulunurdu

inanın.

Bu arada Kemal ağabey kalabalık ailesi ile

otelin arkasındaki evlerinde kalıyor ve

gerçekten çok ilgili bir yetkili. 5 yıldızlı

otellerde öyle çalışan bulamazsın.

İsteyenlere de yakın mesafe gidilecek yer-

lerde rehberlik yapıyor. Kemal ağabeyin

oğlu Ahmet ise nefis yemekler yapan bir

aşçı.

Ben kolay kolay ev yemeklerini beğen-

mem. Annem gibi yapamamış derim. Ama

Ahmet, çorbasından mezesine, salatasına,

köfte ve dolmasına kadar her yaptığı ye-

mekte çok başarılıydı. Şu Ahmet her eve

lazım dedik. Fakat Ahmet evde yemek

yapmazmış. Evde yemekleri karısı yapar-

mış. Acaba bizim Burak da işyerinde muci-

ze yemekler yapıyor olabilir mi?

Tatilde Van’a gideceğimizi ilk duydukla-

rında arkadaşlarımın çoğunun tepkisi şu

oldu:

—Van mı? Ne işiniz var Van'da?

—Hiççç gezeceğiz, fotoğraf çekeceğiz işte

—Aman dikkat edin tehlikelidir oralar..

—İstanbul'dan daha tehlikeli olamaz...

Ülkemizin doğusu hep tehlikeli görünür.

Ama bu bölgelerde seyahat ederken yerli-

den çok yabancı turist görmemiz de ilginç

tabii. Açıkçası orada da yaptığımız konuş-

malarda belirli yerlerin ( özellikle Irak sını-

rındaki köylerin) tehlikeli yerler olduğuna

karar verdik.

Tabii bazı yerlere giderken kaybolmamak

açısından ya da daha iyi öğrenmek için ya-

nınıza bir rehber arkadaş almanızı tavsiye

ederim.

Sabahları “ohh tatildeyim azcık daha uyu-

yayım” deseniz de geç kalkamıyorsunuz.

Çünkü havası öyle temizki erkenden uya-

nıveriyor insan. Köyde de tek korkmanız

gereken geceleri tek başına dışarda dolaş-

mak olabilir. Çünkü malum köy ortamı,

bunun kurdu da var kaplanıda (Yok yok

sadece kurt varmış) Kemal ağabeyin dedi-

ğine göre onlar geceleri kapı baca açık ya-

tıyorlarmış.

Page 35: Ajanda Nisan

35

Bu arada otele gittiğimizde 2 tane

motorsiklet vardı. Akşam sahipleri ile ta-

nıştık. Almanya'dan motorsiklet ile gelen

çiftin buraya 2. kez gelişleriymiş.

Tek yaptıkları odanın önündeki şezlongla-

rına yayılıp kitap okumaktı. Şimdi düşü-

nüyorum da neden olmasın ? Gayet din-

lendirici bir tatil şekli ..

Güne cırtlak sesli bir horozla başlamak gi-

bisi var mı? Hem de sabahın körü ötüyor-

sa hiç yok.

Ben her ne kadar sabahları horozu tercih

etsem de " Haydi nesobaby haydi

nesobaby , kalk nesobaby , haydi haydi

haydiiii" diye başının etini yiyen bir koca

daha etkili oluyor.

Van 'a giderseniz en rahat pantalonunuzu

(mümkünse uzun olsun, hem de benim

gibi sarışınsan, halk seni yabancı turist

sanıyor) en rahat ayakkabınızı giymeyi

unutmayın. Bir de bu mevsimde kat kat,

lahana modunda giyinmekte fayda var. Bir

an üşüyüp biraz sonra terlemeye başlaya-

biliyorsunuz.

Page 36: Ajanda Nisan

36

Aman gece dışarı çıkarız diye şık bişeyler

almaya da gerek yok çünkü ben herhangi

bir gece eğlencesine denk gelemedim. Tek

gece eğlencesi arkadaşlarla sohbet etmek

ve kitap okumak olabilir.

Odamızın önündeki bahçede duran minik

tatlı ördek yavruları güne süper başlama-

ma sebep oldular ! Araba sesi yok, sadece

doğanın sesleri. İkinci gün otelde kahvaltı

yapmadık çünkü bir an evvel meşhur kah-

valtı salonu “Bak Hele Bak Yusuf Konak”a

gitmemiz gerekiyordu.

Ben bu kahvaltı salonunu Sütçü Fevziden

daha çok beğendim.

Van’a baharda giderseniz yol kenarındaki

gelincik tarlalarında durup fotoğraf

çekmemezlik etmeyin. İnsanın bu kadar

doğayla içiçe olması, bir tarafta çiçekler bir

tarafta inekler, koyunlar, bundan daha hu-

zur veren bir ortam olamaz herhalde. Bü-

yük şehirlerde yaşayarak yaşlanıyoruz ama

arada bu doğallığa kapılmanın kimseye za-

rarı olmaz.

Kahvaltı sonrası hemen Van kalesine doğru

yola çıktık. Vakit nakittir daha gidilecek

yerler vardı.

Page 37: Ajanda Nisan

37

Van Kalesi beklediğimden daha büyüktü

(Biraz Mardin kalesini andırıyor) Kaleden

manzara süper. Denizin rengi öyle güzelki..

(pardon gölün rengi :) Oturup birkaç poz

çekinmeden geçmeyin. Minik yerli rehber-

lere hazırlıklı olun.

Gelen turistlere "her dilden anlatırım abi,

japonca bile" diyerek biraz da yapışarak

harçlıklarını çıkaran bu küçük rehberler-

den kalenin tarihi ile ilgili bilgiler alabilirsi-

niz. Her ne kadar yapışma kısmı can sıkıcı

olsa da bir süre sonra bu miniklere alışıp

eğlenceli bir sohbete dalabilirsiniz.

Van Kalesi sonrası Van'ın güneyine doğru

Akdamar Adası motorlarına bineceğimiz

Gevaş’a doğru yol aldık. Burada arabanızı

rahatça ve ücretsiz bırakabileceğiniz tesis-

ler mevcut. Sadece 3 TL ye adaya gidiş -

dönüş motor ücreti ödüyorsunuz. Yaklaşık

yarım saatlik bir deniz yolculuğu ve man-

zara yine muhteşem!

Akdamar adası sanırım Van deyince akla

gelen ilk yerlerden birisidir yine. Adada

bulunan kilisenin bu bölgenin ilk kilisesi ve

geçen seneden bu yana ibadete açılmış du-

rumda. Aslında adanın kendisinden çok

manzarası çok güzel.

Page 38: Ajanda Nisan

38

Gölün ortasında böyle bir adacığın olması

ilginç, etraftaki dağların karlı tepelerini

adadan keyifle izleyebiliyorsunuz. Adanın

ismi ile ilgili çeşitli rivayetler mevcut ama

en inanılır olanı Arapça’da “kabartı , tüm-

sek” anlamına gelen “Ağtamar” kelimesin-

den geliyor olması. Bu arada adada elektrik

yok ( maalesef dondurma da yok, eksikliği-

ni hissettim doğrusu) ama çay veya su içe-

bileceğiniz abur cubur alınabilecek bir kafe

mevcut. Sizi bırakan motor 1-1.5 saat sonra

geri gelip sizi anakaraya geri götürüyor.

Döndüğümüzde karnımız o kadar açtı ki ,

dönüş yolu üzerinde olan, grup içerisinde

sabahtan beri sayıklanan Anatolia Restora-

na kendimizi zor attık. “Nerde ne yenilir?”

kitabından yola çıkarak bulduğumuz resto-

ran şıklık değil lezzet bekleyenler için gü-

zel bir tercih. Kaburga yediğimiz bu meka-

nın salatası da bir o kadar lezzetli idi. Bu

arada porsiyonlar biraz küçük aklınızda ol-

sun.

Göl manzarası eşliğinde bu lezzetli yemek-

ten sonra çok geç kalmadan Van'ın

merkezindeki kaçakçılar çarşısına gittik.

Burada İran'dan gelen çok sayıda kaçak

mal bulabilirsiniz.

Page 39: Ajanda Nisan

39

Bizim daha çok ilgimizi takılar çekti. Biz de

kendimize birkaç elmas, zümrüt ve yakut

almadan çıkmadık. Şaka bir yana değerli

taşlardan oluşan gümüş ve altın takıları

uygun fiyatlara bu çarşıdan bulabilirsiniz.

Tatilimizin Van’da geçen kısmı bu şekildey-

di. Önümüzdeki ay yazının devamında yo-

lumuz Ağrı’ya doğru uzanacak. Acaba İs-

hak Paşa sarayından bakarken Ağrı bize

yüzünü gösterecek mi? Mayıs ayında kafa-

mıza dolu yağacak.

Tendürek’ten akan lavları görünce kendi-

mizi “Yüzüklerin Efendisi” filminin bir

sahnesinde oynuyor zannedeceğiz.

Gerçek Nemrut Dağı’na gidip krater gölle-

rini fotoğraflayacağız. Şimdiye kadar gör-

düğümüz en büyük mezarlığı Ahlat’ta zi-

yaret edeceğiz.

Güzel bahar havasının tadını çıkarabilece-

ğiniz doğaya özleminizin sona ereceği, bol

piknikli, rengarenk çiçekli, mis gibi bir Ni-

san ayı diliyorum. Atatürk’ün tüm dünya

çocuklarına hediye ettiği 23 Nisan Ulusal

Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyo-

rum.

Tüm çocukların barış içinde ve sağlıkla

yaşadağı bir dünya diliyorum.

Sevgiler

Page 40: Ajanda Nisan

40

Geçtiğimiz ay önemli bir gün kutladık: 8

Mart Dünya Kadınlar Günü.

Türkiye gibi erkek egemen bir toplumda

eminim bu günden haberi olmayan bir çok

kişi de oldu.

Peki biz... İyi eğitimli, kalifiye, ekonomik

özgürlük sahibi kadınlar, iş hayatındaki ye-

rimizin resmine bakmak ister miyiz?

Bu konuyla ilgili yapılan son araştırmalar

kadınların sadece %27.6’sının iş hayatında

aktif rol oynadığını gösteriyor.

Bu rakam AB ve OECD ülkeleriyle kıyas-

landığında çok düşük: AB’nin Lizbon Kri-

terleri gereği 2010 yılına kadar hedef gös-

terdiği oran ise %60.

Ve malesef henüz bu oranın yarısına

bile yaklaşamamışız..

Tabi dünya sıralamasında bizden kötü

durumda olan ülkeler de var: Suudi Ara-

bistan, Çad ve Yemen.

ÇALIŞANIN ÇIĞLIĞI

Kadınların Çalışma Hayatındaki Yeri

Özge Dumlu Günesen [email protected]

Biz, iyi eğitimli, kalifiye, ekonomik özgürlük sahibi

kadınlar, iş hayatındaki yerimizin resmine bakmak ister miyiz?

Page 41: Ajanda Nisan

41

Ancak bu, durumumuzu daha net ortaya

koyan çarpıcı bir gerçek ne yazık ki.

Bu gidişi biraz olsun tersine çevirebilmek

için sözü edilen ilk kavram “Pozitif Ayrım-

cılık”. Bu, eşit eğitim, özellik ve bir pozis-

yon için eşit yeterliliğe sahip kişiler arasın-

dan kadınların tercih edilmesi anlamına

geliyor. Tabi Türkiye gibi erkek egemen bir

toplumda bu konuyu tartışmanın henüz

çok başındayız fakat dünya geneline baktı-

ğımızda uluslararası şirketlerin özellikle

üst yönetimdeki kadınların sayısını artır-

mak için kota uyguladığını görüyoruz. Bu-

na göre Norveç’te şirket yönetimlerinde %

40 kadın kotası uygulanıyor. İspanya’da da

buna benzer bir kota söz konusu, Almanya

da yönetim kademelerine kota getirilmesi-

ni tartışmakta. Türkiye’de ise böyle bir ya-

sal düzenleme maalesef yok fakat iş hayatı-

nın ileri gelenleri ve akademisyenler kota

uygulamasının öncelikle kamuda başlama-

sı gerektiğini savunuyor, bunun özel sek-

tör için bir örnek teşkil edeceğini belirtiyor-

lar.

Peki kadınların iş hayatına katılım oranı

neden bu kadar düşük?

Bunun ilk sebebi kuşkusuz yıllardır aile

içinde kadına empoze edilen roller. Önce

iyi bir ev kadını, sonra anne... Süregelen

zaman içinde kadının rolü hep ev içinde eş

-çocuk-yaşlı bakımı ile sınırlı olurken ev

dışında çalışma sadece erkeğe biçilen bir

görev olagelmiş. Özellikle son 40-50 yıldır

yaşam şartlarının ağırlaşması ve kadınların

eğitim düzeyinin yükselmesi gibi sebepler

artık iş hayatının kadınlar için de bir varlık

alanı olarak kendini göstermesine sebep ol-

makta. Fakat bu noktada da yine erkek

egemen iş hayatının, çalışan anneler için

çok kolay bir arena olmadığını görüyoruz.

Yapılan araştırmalar işletmelerin çocuk sa-

hibi kadınları işe almak konusunda korkak

davrandığını gösteriyor.

Sebep ilginç: Ya başka bir çocuk daha ya-

parsa... Buna göre Türkiye’de şirketlerin %

31’i doğum sonrası işe geri dönen anneleri

işe almak konusunda endişe taşıyor. Çalı-

şan anneleri işe almayı planlayan şirketle-

rin oranı ise %52.

Yani yıllardır hepimizin kulağında var olan

“çocuk da yaparım, kariyer de” mottosu

artık biraz sarsılmakta.

Yine de kimi büyük ölçekli şirketlerden se-

vindirici bazı uygulama haberleri gelmek-

te: Eczacıbaşı veVodafone kadınlar gününe

dair yaptıkları toplantılarda 8 Mart 2011 ta-

rihinden itibaren işe alımlarda bir pozitif

ayrımcılık yaparak kadınlara öncelik tanı-

yacaklarını açıkladılar.

Page 42: Ajanda Nisan

42

BİR KAŞIK BİLGİ

Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com

Ş imdi şöyle bir geçmişe gidelim hadi.

Okuldan eve geldiniz ve anneciğiniz

teknolojinin o dönemde fink atmadı-

ğı mütevazi mutfağında belinde önlüğü

akşam yemeğinin son hazırlıklarını yapı-

yor. Ne yemek var diye sorduğunuzda al-

dığınız cevaba çığlık atarak cevap verdi-

niz, Yaşasın! En sevdiğim yemek…

Yaşasın !!! En Sevdiğim Yemek…

Page 43: Ajanda Nisan

43

Nedir o yemek? Sizin çocukken en sevdiği-

niz yemek neydi? Ya şimdi? Çocuğunuzu

en çok mutlu eden yemek ne? Her şeyin

değiştiği gibi o da değişti mi? Fastfood

kültürüne kayan beslenme alışkanlıkları

çocukların en sevdiği yemeğin

fikslenmesine mi vesile oldu? Artık her ço-

cuğun verdiği cevap aynı hece sayısı ile

HAM-BUR-GER mi oldu?

Madem aylardan Nisan, madem Nisan de-

yince aklımıza çocuklar gelir genelde, bay-

ramları olduğu için.. Biz de çocukların ne-

leri sevdiğini, nasıl sever hale getirebilece-

ğimizi yatıralım masaya.

Benim çocukken en sevdiğim yemek ızgara

et, patates kızartması ve makarna üçleme-

siydi. Hala belki de en favoriler listesinde

yer alabilir birçoğumuz için. Başka neleri

severdim?

Neden bu kadar düşündüğümü bilemedim

ama şunu söyleyebilirim. En sevdiğim ye-

mek karnabahar, pırasa ya da ıspanak de-

ğildi. Sosisi çok severdim, yumurtalı ekme-

ği çok severdim, börek, kurabiye, mantı,

puding … Hangi çocuk sevmez ki bunları?

Zaten bunları çocuklar çok sevdiği için ge-

nellikle ürün reklamlarında da onlar ön

planda değil midir?

Çocuğumuzun en sevdiği yemeğin ne ol-

duğunu ne belirliyor?

Çocukların bir birey olduğu çoğu zaman

unutulur.

Page 44: Ajanda Nisan

44

Onların sevdiği ve sevmediği yiyecekleri

karıştırarak vermek ya da sevebileceği bir

görselliğe büründürmek sevdiklerinin sa-

yısını arttırabilir.

Mesela havuç yemeyen bir çocuğa havuçlu

kek yedirmeyi denesek, sizce başarılı olur

muyuz? Kim bilir … Ama havuç konusun-

da sürekli diretmek yerine bu bir alternatif

olamaz mı?

Bir tabağa brokoli haşlayıp koyun bir taba-

ğa da domates soslu spagetti, bir çocuk

hangisini tercih eder?

İstisnalar kaideyi bozmaz elbette, spagetti

kazanacaktır.

Spagetti sevmeyen kaç çocuk vardır?

Ben bir keresinde brokoli için ağlayan bir

çocuğa denk geldim, bunu da söylemeden

geçemeyeceğim. Yakın bir arkadaşımın oğ-

lunun sofrada yenmek üzere sırasını bek-

leyen brokoli kendisine verilmediği için

mızmızlanmaya başlaması ile şok olmuş-

tum. Aslında o anda anlamıştım bu işin ne

gördüğünle çok alakalı olduğunu.

Eğer sizin evinizde haşlanmış brokoli sevi-

lerek yeniyorsa ve çocuğunuz bunu görü-

yorsa, bu onun için son derece olağan bir

durum oluyor. Yani siz neyi seviyorsanız

çocuğunuz da aslında onu seviyor.

Evde hazırlanmış mis gibi kokan ıspanaklı

bir pizza, komik surat şekli verilmiş yu-

murta dilimleri, kurabiye kalıpları ile şe-

killendirilmiş meyve çeşitle-

ri..Çocuğunuzun en sevdiği yemeği birden

değiştirebilir mi?

Neden olmasın? Sadece biraz hayal gücü ,

biraz da gayret… Hamburger’i yenmek

çok da zor olmayabilir, ne dersiniz?

Afiyetle & sağlıkla,

Page 45: Ajanda Nisan

45

ABRAKADABRA

Pınar Doğan

Ve bir an gelir...

Herşeyi bırakıp gitmek, dünyadan ışın-lanırmışçasına gitmek isteriz bazen. Filmlerdeki gibi hayatınızın bir sahne-sinde birdenbire herşey donar kalır. Tam da hayatınızın ortasında, hiç olma-yacak bir yerinde olur bu.

Yorulmuşsunuzdur, kırılmışsınızdır, dar-gınsınızdır, ümitleriniz boşa çıkmıştır.

Ve "aslında" yaşadıklarınızın böyle olması-nı hiç istememişsinizdir.

Bu yoğun duyguların ardından o kritik so-rular çıka gelir. Ben kimim, neyim? Benim burada ne işim var? Benim amacım ne? Ya-şadığım hayat bu mu olmalı... Değiştirebi-lir miyim ki? ... Yoksa hayatımı şekillendir-me gücüm var mı ki benim…İnanın bunla-rı her insan zaman zaman kendine soru-yor.

Kim olursak olalım, her nerede nefes alı-yorsak alalım, özümüzde bir yerde bir ek-siklik duygusuyla yaşıyoruz. Korkma-yın ... Eğer o kritik sorulara bugünlerde daha sık cevap arıyorsanız, doğru yoldası-nız.

Her birimiz artık uyanmalı ve içimizdeki mucize ile tanışmalıyız. Bu kısa ve değerli yaşamda ruhlarımızı özgür bırakıp, diledi-ğimiz ne varsa hayatlarımıza katmalıyız.

Aynaya baktığımızda geçmişimizde yaptı-ğımız veya yapmadığımız her şeye rağ-men kendimize "seni seviyorum" demeli-yiz.

Şimdi bir düşünün; keşkelerle geçirilecek bir ömrü mü yoksa kendizi yeniden yarat-mak ve hedeflerinize ulaşabileceğiniz bir yaşamı mı "tercih" ediyorsunuz.

Hayatınızın en büyük eseri olan "kendinizi" yaratmanın tam zamanıdır şimdi.

Page 46: Ajanda Nisan

46

KARDEŞİNİ SEÇ

Bence Nisan ayının unutulmaz parçası 23

Nisan Çocuk Bayramı olunca, çocuklarla

ilgili bir proje seçmek istedim.

Bugünün çocukları geleceğin büyükleri.

Kişisel gelişimlerine ve eğitimlerine katkı

sağlamak için birçok dernek ve proje mev-

cut. Ama bu seferki biraz daha farklı, para

yardımları ile değil kişisel hediyeleriniz ile

yürüyen güzel bir sistem: Kardeşini Seç.

AJANDA’DAN SOSYAL SORUMLULUK ÖNERİLERİ

Nesobaby www.nesobaby.blogspot.com

Page 47: Ajanda Nisan

47

Onlar kendilerini şu şekilde tanımlıyorlar

“ASLA PARA YOLLAMAYIN!

Kardeşinizin yumuk minik ellerini avuçla-

rınızın içine alın, sıkı sıkı sarın. Üşümesin-

ler…

28 KASIM 2004 tarihinde tarafımdan kuru-

lan bu site, kardeşten kardeşe uzanan gö-

nül birliği sitesidir... Hiç bir dernek ve de

vakıfla ilişkisi yoktur.

Onlara yardım değil, hediye yolluyorsu-

nuz... Hediyelerinizi abartmayın. Bir def-

ter, bir kalem, bir mektup dünyalara be-

del…Kardeşlerinizle destek olmaya, onlar-

la sonuna kadar el ele yürümeye karar ve-

rin... En büyük desteğiniz sevginizdir.

Bu çocuklar bizim, Türkiye’mizin çocukla-

rı... Onları hiç unutmayın...

Mutlaka mektup yazın. Kişiliklerini geliş-

tirin... Alacağınız cevap mektupları sizin

de dünyanızı değiştirecektir. Bu mutlulu-

ğu yaşayın ve görün. Yolumuz, önderimiz

Atatürk’ümüzün yolu. Doğudan batıya,

kuzeyden güneye tek vücut olmanın yolu.

Yolumuz açık olsun. Cengiz TÜNAY - Ali

TÜNAY “

Yapmanız gereken tek şey siteye girip iste-

diğiniz ili seçmek.

Sitede kayıtlı kardeş bekleyen miniklerin

isimleri ve aile bilgileri detaylarıyla var.

İstediğiniz bir kardeşi seçtikten sonra ken-

disi ile ilgilenen öğretmenin telefonundan

arayarak öğrenciye ulaşmak, bilgi vermek

ve ihtiyaçlarını konuşmak.

Daha sonra dilediğiniz şekilde ( asla para

göndermeyin) eğitimine destek olabilir,

kendisine mektup yazabilirsiniz. Benim

Şanlıurfa’da ilkokulda okuyan bir küçük

kız kardeşim var. Sizin neden olmasın?

Ayrıntılı Bilgi: www.kardesinisec.com

Page 48: Ajanda Nisan

48

Banu Hıdırlar birazsoylebirazboyle.blogspot.com

KARA İSTANBUL—KARA MANHATTAN

İNCELEME

Tamamen tesadüf eseri görmüştüm

“Kara İstanbul” u. İçinde İstanbul, polisiye

ve -yeni yeni barıştığım- öykü vardı.

Bir de “beni al” diye bağıran kapağı. Bu

kadar sebebe hayır demek ve okumamak

olmazdı.

Kara İstanbul 4 bölümden oluşan bir kitap.

İlk bölüm “Şehvet ve İntikam”, ikinci bö-

lüm “ Sınırları Zorlamak, Haddini Aş-

mak”, üçüncü bölüm “Karanlık Kıyılarda,

Kuytu Köşelerde”, dördüncü bölüm ise “

Acı ve İhtilaf” olarak isimlendirilmiş.

Page 49: Ajanda Nisan

49

Editörlüğünü Mustafa Ziyalan ve Amy

Spangler’ın yaptığı kitapta 16 farklı yazar-

dan 16 farklı hikayeye yer verilmiş.

Her hikaye İstanbul’un farklı bir semtinde

geçiyor; Büyükada , Bebek, Sirkeci,

Altunizade, Rumelihisarı, Fatih,

Şaşkınbakkal, Tepebaşı, Sağmalcılar, Aksa-

ray, Fikirtepe, Fener, Yenikapı, 4.Levent,

Kurtuluş ve Moda. Aslında her öykü biraz

da o semtin kişiliğine hitap ediyor.

Öykülerde polisiye, gerilim, İstanbul, acı

ve intikam var. İstanbul’a kayıtsız kalama-

yan herkesin keyifle okuyacağı bir kitap.

O akşam şehir kuvvetli bir lodosa tutul-

muş olmasaydı tüm bunlar yine de ola-

caktı belki ama o savruk, gizi kendinden

menkul deli esinti sınırları aşmak için ge-

çerli gerekçedir. Uğultulu ılık tuhaflığıyla,

sadece şehri değil ruhlarını kıstırarak in-

sanlarını da ele geçirir çünkü…

“Noir” serisinin ülkemizde çıkan ikinci ki-

tabı “Kara Manhattan’ı da yine bir tesadüf

sonucu gördüm. Bu kez “noir” New York

caddelerinde geziniyor. İlk kitapta olduğu

gibi bunda da çeşitli yazarların öyküleri

var.

Kitap, Lawrence Block editörlüğünde ha-

zırlanmış. Manhattan’da geçen 15 farklı

öyküye yer verilmiş. Öyküler bölümlere

ayrılmamış.

Sırasıyla ; İyiliksever (Charles Ardai), Son

Akşam Yemeği (Carol Lea Benjamin), Sıca-

ğa Dayanamıyorsan (Lawrence Block),

Yağmur (Thomas H.Cook), Ziyaret Etmek

İçin Güzel Bir Yer (Jeffery Deaver), Sonraki

En İyi Şey (Jim Fusuli), Maaşını Al (Robert

Knigtly), Çamaşırhane (John Lutz), Koru-

yucu Meleğim Freddie Prinze (Liz

Martinez), Laternacı (Maan Meyers), Ne-

den Vurmak Zorundalar (Martin Meyers),

Birikme (S.J.Rozan), New York’un En Gü-

zel Dairesi (Justin Scott), Son Raund

(C.J.Sullivan) ve Audrey Hepburn’le Ağla-

mak (Xu Xi) isimli öyküler yer alıyor.

Öykülerde kara mizah, Manhattan, New

York’lu olmak, polisiye ve gerilim sıklıkla

kullanılmış. Hepsi keyifle okunuyor.

Her iki kitap da başarılı ve keyifli ancak

belki de “bizden” olması nedeniyle Kara

İstanbul’u daha çok sevdim.

Serinin üçüncü kitabı Kra Brooklyn

Nisan'da raflarda olacak.

Keyifli okumalar.

Page 50: Ajanda Nisan

50

Giacomo Joyce James Joyce Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, Dublinliler, Ulysses, Sürgünler gibi yapıtla-

rıyla edebiyat tarihinin, özellikle 20. yüz-yıl edebiyatının en önemli kişilerinin ba-şında gelen İrlandalı yazar James Joyce'un az bilinen bir çalışmasıyla karşı karşıyası-nız. Yapıtlarının en kısası olan Giacomo Joyce şiirsel bir dille kaleme alınmış, kurgu kılı-fında bir özgeçmiş kesiti özelliği taşımak-ta. Biçimsel olarak şiir ile düzyazı arasın-da bir çizgiye oturan Giacomo Joyce yaza-rın yaşamı boyunca yayımlamayıp kendi-ne sakladığı bir çalışma. Joyce'un bu yapı-tını ölümüne dek saklayış nedeni aile so-runları yaratabileceği endişesi olsa gerek. Oysa tamamlanmış, amacına ulaşmış bir sanat yapıtının tüm özelliklerini taşıyor. Joyce üstüne uzmanlaşmış bir edebiyat eleştirmeni ve araştırmacısı olan Richard Ellmann'ın (1918-1987) sunuşu ve açıkla-malarıyla yapıta katkısı çok büyük.

RAFLARDA

Elif Paulo Coelho

"Hilal'e isminin anlamı-nı sordu; Türkçede ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi demektir.

Ülkemin bayrağında da vardır hilal..." Elif'in başkahramanı dünyaca meşhur yazar Paulo Coelho, bir süredir bilgelik yolunda gelişmesinin durduğunu hissetmektedir. Belki de yapması gereken tek şey, esraren-giz ustası J.nin tavsiyesine uyup, "Gönlünün onu çektiği yere," gitmektir... Rastlantılar Coelho'yu Rusya'ya savurur. 9288 kilometrelik yolu, bu uçsuz bucaksız ülkeyi, baştan sona trenle kat etmeye karar verir. Daha ilk durağından itibaren manevi bir arayışa dönüşen bu yolculukta ona üç kişi eşlik eder: Bir Tao ustası, Rus yayıncısı ve en ilginci, yetenekli bir keman virtüözü olan, sıra dışı genç bir Türk kadını; Hilal... Coelho, son romanı Elif'le, bir kez daha ha-yatı güzelleştiren hazineleri ve mucizeleri kutluyor. Zamanın, mekânın, yaşadığımız başka hayatların dışında bir yerde, katıksız "aşk"ın peşinde, ruhun upuzun yolunu kat ediyor.Ama bu kez, bizlere çok tanıdık ge-len duraklardan geçerek...

Page 51: Ajanda Nisan

51

Silas Marner George Eliot Yıllar önce, haksız yere hırsızlıkla suçlanarak Ki-lise cemaatinden kovulan dokumacı Silas Marner, gönüllü sürgün olarak

Raveloe köyüne yerleşir. Köy halkıyla görüşmeyen, özel yaşamını sır gibi saklayan dokumacı için hayat, sa-bahtan akşama kadar tezgâhı başında ça-lışmaktan ve kazandığı paraları biriktir-mekten ibarettir. Ama günün birinde altın-larının çalınması ve çok kısa bir süre sonra da evinin yakınlarında annesi ölen bir be-beğin emekleyerek kapısına gelmesiyle ya-şamı ve dünyaya bakışı tamamen değişir. Bu arada, Silas Marner'ın ve bebeğin yolla-rı, köyün en güçlü, en varlıklı adamının oğluyla çakışacaktır.

Serenad Zülfü Livaneli .Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversite-si'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den

gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar. 1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzeri-ne, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böyle-ce, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı ol-sun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcana-nın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor. Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zül-fü Livaneli'nin romancılığının en temel nite-liklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.

Arka Sokaktaki Cinayet Agaytha Christie Silahı sağ elinde tutan bir kadın, kendini nasıl sol şa-kağından vurmayı başarır? Çok gizli askeri planların kaybolması ile hayalet gö-

rüntüsünün arasında nasıl bir bağ vardır? Eksantrik Sir Gervase Chevenix-Gore'un ci-nayetine neden olan kurşun, odanın diğer köşesindeki aynayı nasıl tuzla buz etmiştir? Güzel Valentine tatile gittiği Rodos Adası'n-da içine düştüğü karmaşık aşk üçgeninden canını kurtarmak için adayı bir an önce terk etmeli midir?

Page 52: Ajanda Nisan

52

BU AY VİZYONDA

Red Riding Hood - Kırmızı Başlıklı Kız Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD, Kanada Yönetmen: Catherine Hardwicke Oyuncular: Gary Oldman, Amanda Seyfried, Billy Burke, Virginia Madsen, Michael Shanks Valerie, iki erkek arasında kalmış genç ve güzel bir kızdır. Köyün en güzel kızı Valerie, gönlünü yoksul Peter’ a kaptırmıştır. Ancak ailesi onu varlıklı Henry ile evlendirmek istemektedir. Birbirini kaybetmek istemeyen âşıklar, birlikte kasabadan kaçma planları yaptığı sırada korkunç bir olay yaşanır. Valerie’ nin kız kardeşi köyün çevresinde, karanlık ormanda sinsice dolaşan bir kurt adam tarafından vahşice öldürülmüştür. Yıllarca, insanlar bu yaratığa ayda bir kez hayvan kurban vererek kendilerine zarar ver-mesini engellemişlerdir. Ta ki, bir dolunay gecesi, kurdun aralarından birini öldürmesine dek. How Do You Know? Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 201o, ABD Yönetmen: James L. Brooks Oyuncular: Jack Nicholson, Owen Wilson, Reese Witherspoon, Paul Rudd, Kathyrn Hahn Lisa'nın liseden bu yana hayali hep başarılı bir atlet olmaktır. Hayatındaki tüm planları bu hayal üzerine kurmuştur. Ancak Lisa hiç ummadığı bir za-manda takımdan çıkarılır. George ise dürüst bir işadamı olmasına rağmen, bir iftiraya uğrar ve hakkında soruşturma başlatılır. George ve Lisa'nın tanıştığı gün, her ikisinin de hayatının en kötü günüdür. Ama her şe-yin tersine dönmesi, daha iyisi olması içindir.

Page 53: Ajanda Nisan

53

Güneşin Karanlığında Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD Yönetmen: Brad Furman Oyuncular: Matthew McConaughey, Marisa Tomei, Ryen Phillippe, Margarita Levieva, John Leguizamo Mick Haller karizmatik ve yakışıklı bir ceza avukatıdır. Los Angeles’ta Lincoln marka arabasını ofisi olarak kullanmasıyla ünlüdür. Kariyeri boyunca genellikle önemsiz suçlar işlemiş suçluları savunmuştur. Ancak birden bire önüne hayatının fırsatı çıkar; Beverly Hills’in yakışıklı bir zengini cina-yetle suçlanmaktadır ve kendisini savunması için Mick’i tutmak istemektedir. Bu kadar basit ve kendisine kolayca para kazandıracak gibi gözüken bu dava bir anda bir ölüm ka-lım savaşına dönüşür. Film, Michael Connelly’nin ülkemizde Altın Kitaplar’dan “Güneşin Karanlığında” adıyla yayınlanan çoksatar kitabından uyarlanmıştır.. Atlı Karınca Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 2010, Türkiye Yönetmen: İlksen Başarır Oyuncular: Mert Fırat, Nergis Öztürk, Sercan Bodur, Sema Çeyrekbaşı, Zeynep Oral Erdem, Sevil ve çocukları Edip ve Sevgi’nin küçük bir kasabada süren yaşamları, Sevil’in annesinin felç geçirmesi sonucu İstanbul’a taşınmala-rıyla değişime uğrar. Edip, yatılı okulda olduğu on yıl boyunca evden uzaklaşmıştır; Er-dem’in ise iyi bir yazar olma hayalleri sürmektedir. bir şekilde değişen tavırlarını, içine kapanmasını ve mutsuzluğunu fark eden Sevgi’nin ani tavır değişikliklerinden şüphelenen Sevil, evin içerisinde yaşanan bazı olayları sorgulamaya girişir ve yıllardır kapalı kapılar ardında saklanan sırrı keşfeder. Er-dem bir trafik kazasında yaşamını kaybedince, ölümü ailede yeni sırların ortaya çıkması-na neden olur. Küçük bir ailenin her üyesi hayatları boyunca tek başlarına taşımak zo-runda kalacakları gerçeklerle baş başa kalır. Kendilerine bile itiraf edemedikleri bu sır nedir?

Page 54: Ajanda Nisan

54

Burlesque Gösterim tarihi : 8 Nisan 2011 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Steve Antin Oyuncular: Cher, Christina Aguilera, Kristen Bell, Cam Gigandet, Eric Dane Küçük bir kasabadan Los Angelas'ta yaşamak üzere ayrılan Ali, geçmi-şini geride bırakmak istemektedir. Oldukça güçlü bir sesi olan Ali, şeh-rin en önemli klüplerinden biri olan Burlesque Lounge'ta çalışmaya başlar. Garson olarak işe başlayan Ali, sahnede olmayı istemektedir. O an mali ve kişisel prob-lemlerle çalkalanan klüpte, işletmeciliği yürüten Tess bir çıkış yolu aramaktadır. Tess klüp için de iyi olacağını düşündüğünden Ali'ye destek olur. Ali sesi ile herkesi büyülemiştir, bir anda hem kendisi hem de klüp gözde bir hal alır. El-bette bu kıskançlık ve rekabeti de beraberinde getirecektir.

Rio Gösterim tarihi : 8 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD Yönetmen: Carlos Saldanha Seslendirmeler : Anne Hathaway, Neil Patrick Harris, Jesse Eisenberg, Leslie Mann, Carlos Ponce Buz Devri serisinin de yönetmenliğini yapan Carlos Saldanha'dan yeni bir macera... Fakat bu sefer başrolde bir papağan var! Üstelik 3D seçe-neğiyle!Bir Amerikan papağanının Minnesota'nın küçük bir kasabasından başlayıp Rio de Janeiro'da son bulan macerası Nisan 2011'de vizyonda! Source Code Gösterim tarihi : 8 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD, Fransa Yönetmen: Duncan Jones Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Michelle Monaghan, Vera Farmiga, Jeffrey Wright, Cas Anvar Filmin Konusu : Bir banliyö treninde yaşanan patlamaya şahit olan birinin vücudunda uyanarak patlamaya sebep olan kişinin kimliğini tesbit etmeye çalışma-sını konu alan bir bilim-kurgu hikayesi.

Page 55: Ajanda Nisan

55

Çığlık 4 – Scream 4 Gösterim tarihi : 15 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD Yönetmen: Wes Craven Oyuncular: Adam Brody, Kristen Bell, Emma Roberts, Olayların ardından 10 yıl geçmiştir. Sidney Prescott, olanların yükünü yazarak atlamayı başarmıştır. Bundan sonraki hayatını huzurlu geçir-meyi planlamaktadır; ta ki …

Rabbit Hole Gösterim tarihi : 22 Nisan 2011 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: John Cameron Mitchell Oyuncular: Nicole Kidman, Aaron Eckhart, Sandra Oh, Dianne West, o Mutlu bir evlilikleri olan Becca ve Howie Corbett’ın yaşamı, oğulları Danny’nin bir trafik kazasında ölmesi ile alt üst olur. Çift karşılaştıkları bu yoğun acı ile baş etmeye çalışırken, bir taraftan da kendi ilişkileri-nin çıkmazları ile karşılaşır. Howie’nin acısı onu tuhaf bir nostaljiye kaptırır ve geçmişini yeniden sorgulatırken, Becca’nın yas süreciyle başa çıkma yöntemi çok daha farklı olacaktır. Hanna Gösterim tarihi : 22 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD, Almanya, İngiltere Yönetmen: Joe Wright Oyuncular: Cate Blanchett, Eric Bana, Anna Popplewell, Saoirse Ronan, Hanna, eski bir CIA ajanı olan babası tarafından Finlandiya’nın balta gir-memiş ormanlarında, soğukkanlı bir ölüm makinası olarak yetiştirilmiş-tir. 14 yaşına gelince babası onu ilk suikastını gerçekleştirmesi için Avru-pa’ya gönderir. Yol boyunca hedefine kitlenmiş bir şekilde, usta bir katil gibi soğukkanlı hareket eden Hanna, başına gelen çeşitli olaylar sonucun-da hedefine yaklaştıkça varoluşsal soru ve sorunlarla boğuşmaya başlar. www.sinemalar.com

Page 56: Ajanda Nisan

56

Ücretsiz Abonelik İçin www.ajandadergi.blogspot.com İletişim: [email protected]