ajanda nisan
DESCRIPTION
ajanda nisanTRANSCRIPT
2
AJANDA EKİBİ
ATA İSMET ÖZÇELİK [email protected] - hepsidetay.blogspot.com BANU HIDIRLAR [email protected] - birazsoylebirazboyle.blogspot.com DUYGU PHILLIPS [email protected] - duygusalpazarlama.com İMGE TAN [email protected] - imgeleme.com MÜGE KARAHAN [email protected] - yemekbahane.blogspot.com NESOBABY [email protected] - nesobaby.blogspot.com ÖZGE DUMLU GüNESEN [email protected] SEDA ASOLAR [email protected] - sedasolar.blogspot.com SİNEM ERGUN [email protected] - sanatnotlari.blogspot.com ŞULE COŞKUN BALMUMCU [email protected] - susuoykusu.blogspot.com
KONUK YAZAR PINAR DOĞAN
DERGİ TASARIM SİNEM ERGUN [email protected]
KAPAK FOTOĞRAF NESOBABY nesobaby.blogspot.com
KAPAK TASARIM ve ÇİZİMLER ŞULE COŞKUN BALMUMCU www. susuoykusu.blogspot.com
İLETİŞİM [email protected]
Şubat 2011 Sayı:9
Nisan 2011 Sayı: 10
3
İÇİNDEKİLER
6 Etkinlikler
12 Sinedetay “Boardwalk Empire”
16 İstanbul’da Turist Olmak “Oyuncak Müzesi”
22 Tiyatro “Altıdan Sonra”
28 İnceleme “Factotum”
30 Gezi “Van”
42 Çalışanın Çığlığı
44 Bir Kaşık Bilgi
“En Sevdiğim Yemek”
47 Abrakadabra
48 Sosyal Sorumluluk Projeleri
50 İnceleme
“ Kara İstanbul—Kara Manhattan”
52 Raflarda
54 Vizyondakiler
4
İmge Tan http://imgeleme.com
ETKİNLİKLER
İstanbul Film Festivali 30. yılını kutluyor!
İKSV’nin düzenlediği İstanbul Film
Festivali, 2–17 Nisan tarihlerinde
İstanbullu sinemaseverleri dünya
sinemasının en seçkin ve başarılı
filmleriyle, özel gösterilerle, yıldız
oyuncular ve usta yönetmenlerle
otuzuncu kez buluşturmaya
hazırlanıyor. Festivalin 30. yılına özel
olarak http://www.filmgibi30yil.com/
adlı bir de blog sitesi oluşturulmuş.
Burada festival izleyicilerinin
festivalle ilgili anılarını paylaşabilece-
ği, eski biletlerinden fotoğraflarına,
broşürlerden kataloglarına birçok
hatırayı sergileyebileceği, festival sayesinde edindikleri arkadaşlardan, dinleme fırsatı
buldukları yönetmenlerden bahsedebilecekleri enteraktif bir platform oluşturmak amaç-
lanıyor. Festival programı için buraya:
http://www.iksv.org/film/
5
Borusan Müzik Evi’nde Neler Var?
28 Nisan - 5 yaşında Paris Konservatuarında eğitimine
başlayan Cédric Tiberghien, müzik kariyeri boyunca birçok
ödül ve madalyalar ile onurlandırılmıştır. Son yıllarda
Fransa’nın yetiştirdiği en heyecan verici piyanistlerden biri
olarak kabul edilen Tiberghien,
Nisan ayında Borusan Müzik Evi’nde olacak.
22 Nisan - Müzikleri genelde caz-funk
karışımı olarak tanımlanan ünlü
The Ploctones grubu da Nisan ayında
Borusan Müzik Evi’nde sahne alacak.
www.borusanmuzikevi.com
Yılın Müzikali “Evita” İstanbul’da! Arjantin eski diktatörü Juan Peron'un eşi Eva
Peron'un renkli karakterini anlatan Evita müzi-
kali 12–24 Nisan tarihleri arasında İstanbul
Kongre Merkezi Harbiye Salonu’nda bizleri
bekliyor.
Eva Peron'un hayat hikâyesini gençlik yılların-
dan başlayarak muazzam bir zenginlik, güç
mücadelesi ve sonunda azizelik mertebesine
yükselişine kadar tüm yönleriyle anlatan bu
muhteşem görsel şöleni kaçırmayın!
Biletler Biletix’te.
6
Tiyatro Pera’da Vanya Dayı
Klasik bir başyapıt olan Rus yazar Anton Çehov’un yazdı-
ğı Nesrin Kazankaya’nın çevirip yönettiği “Vanya Dayı”
adlı oyunu 8-9-10 Nisan’da Tiyatro Pera’da ve 12 Nisan’da
ise Caddebostan Kültür Merkezi’nde izleyebilirsiniz.
Biletler için:
Tiyatro Pera Tel: (212) 245 44 60
Caddebostan Kültür Merkezi Tel: (216) 556 98 00
Maroon 5 Geliyor!
Grammy ödüllü, Amerikalı rock müzik gru-
bu Maroon 5 ilk kez Türkiye’de! Grup, 15 Nisan
2011’de Türkiye’deki hayranlarıyla ilk kez buluşa-
cak. Turkcell Kuruçeşme Arena’da gerçekleşecek
konser 2011 yılının iddialı konserlerinden. Biletler
Biletix’te!
ODTÜ 12. Sanat Festivali başlıyor! 25 Mart - 24 Nisan 2011
Programın Nisan ayı etkinliklerinden sizler için seçtiklerim:
3 Nisan – Van Gogh adlı tek kişilik Hakan Gerçek oyunu.
8 Nisan – Kenter Tiyatrosu’ndan Kraliçe Lear sahnelenecek.
12 Nisan – Suna Kan-Cana Gürmen keman piyano resitali.
16 Nisan - Büyük usta Genco Erkal’dan “Kerem Gibi, Nazım Hikmet’le 35 Yıl” adlı ti-
yatro oyunu
21 Nisan - “White Nights” Music from St. Petersburg
Program için buraya bakabilirsiniz: http://www.kkm.odtu.edu.tr/
7
Fotoğraf Sergisi: Özgür Kadın Portreleri
İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Fransız fotoğraf sanatçı-
sı ve aynı zamanda sosyolog olan Marie Ozanne’ın çağdaş
Türk kadını üzerine gerçekleştirdiği bir fotoğraf sergisine
ev sahipliği yapıyor. Kişisel başarılarının yanı sıra kadın
hakları ve kadının toplumdaki yerinin iyileştirilmesi için
de mücadele veren 17 kadınla gerçekleştirdiği bu çalışma-
sında Türkiye’nin modernleşme sürecinde kadının oynadı-
ğı rolün önemini vurgulayan Marie Ozanne, 2009 yılında
başladığı bu proje ile kariyerlerinde en ön saflarda yer alan
birçok Türk kadını ile bir araya gelmiş.
9 Mart - 15 Nisan tarihleri arasında devam edecek bu sergide yer alan portreler arasında
Leyla Alaton, Serra Yılmaz, Zeynep Göğüş, Nilüfer Göle ve Mor Çatı Derneği Koordi-
natörü Zelal Yalçın gibi isimler bulunuyor.
İstiklal Caddesi’ndeki Fransız Kültür Merkezi’nin telefonu: (212) 393 81 11
Babylon Geceleri…
Caz piyanosunu kendine has Latin ritimleriyle birleştirmesi ile tanınan Porto Rikolu
ünlü sanatçı Eddie Palmieri, 20–21 Nisan’da Babylon’da hayranlarıyla buluşacak.
Tempo ve enerjiyi hiç düşürmeden, Balkan ve Anadolu kültürlerinin buluştuğu Doğu
Avrupa geleneksel müziklerine dayalı tarzları, funk ve caz altyapısıyla Kolektif İstanbul
6 Nisan’da dinleyenlere doğaçlama bir şölen sunmaya hazırlanıyor.
Shantel; Goran Bregoviç, Boban Markoviç, The Rootsman, Fanfare Ciocarlia gibi
isimleri bir araya getirdiği setleriyle ayaklarınızı yerden kesecek bir performans için 29
Nisan’da Babylon'da.
Babylon programının vazgeçilmezi, tüm zamanların en eğlenceli partisi Oldies But
Goldies 23 Nisan’da! Eğlenceye hazır olun!
8
9
6 Nisan – 30 Nisan tarihleri arasında
İstanbul Odakule Sanat Galerisi'nde
görülesi bir sergi açılıyor. “Ars Longa, Vita
Brevis (Sanat Uzun, Yaşam Kısa)” adlı
projesiyle Kanarya Adaları'ndan ülkemize
hoş bir renk getirecek olan Birsen
Özbilge'nin çalışmalarını görmek için bu
fırsatı kaçırmayın.
1970 doğumlu sanatçı, Mimar Sinan
Üniversitesi, Resim bölümünü bitirmiş.
Fresk ve Mozaik dallarında eğitim alıp
mezun olduktan sonra çeşitli grup
sergilerine katılmış. Pulp Art adlı ilk kişi-
sel sergisini 1996’da Sefahathane, İstanbul’-
da açan Birsen Özbilge, bunun ardından
yedi senesini geçireceği New York'a
taşınmış ve Novo Art Design şirketinde
ressam olarak çalışmaya başlamış. 2001’de
Manhattan’ın beşinci caddesindeki
meşhur The Frick Museum tarafından işe
alınarak müzenin açtığı grup resim sergi-
lerine iki kez katılmış. Hâlihazırda sanat-
çının eserleri Türkiye, Amerika Birleşik
Devletleri, İspanya, Fransa ve İngiltere’de
bulunan özel koleksiyonlarda yer almakta-
dır.
Birsen Özbilge, 2003’den bu yana İspan-
ya’nın Kanarya adalarında yaşamakta, ça-
lışmalarını sürdürmekte ve Cactus
Sueños (Kaktüs Düşleri) adında bir sergi-
ye hazırlanmaktadır. 2011 yılının Mart
ayında “Ars Longa, Vita Brevis” (Sanat
Uzun, Yaşam Kısa) adlı projesini tamamla-
yan sanatçının bu sergisinde toplam 39
parça olacak. 25 adet yağlıboya ve karışık
teknik, 14 adet çizim ve karışık teknik ile
yapılmış tablolardan oluşan sergide en kü-
çük boyutlu 15 eser büyük bir duvarda pa-
nel şeklinde sergilenecek.
Sergiyi gezmeden önce serginin çıkış nok-
tası ve gelişimini blogunda paylaşmış olan
sanatçının sayfasına bir göz atmanızı öne-
ririm: http://www.birsenozbilge.com/
Unutmayın, Birsen Özbilge’nin birbirin-
den güzel çalışmaları 6 Nisan’dan itibaren
Odakule Sanat Galerisi’nde sizleri bekli-
yor olacak. Sergiyi Pazar günleri hariç her
gün 11.00–18.00 saatleri arasında gezebilir-
siniz.
SERGİ
Sanat Uzun, Yaşam Kısa!
10
A merika’da dizi endüstrisi olduk-
ça gelişmiş durumda. Türkiye’-
den farklı olarak birçok kanal
basit bir uyduyla değil, kablolu platformlar
(bizdeki Teledünya) veya şifreli uydu
platformlarıyla (bizdeki Digiturk) yayınla-
nıyor. Bu yüzden kanallar için hit dizi yapı-
mı büyük önem taşımakta.
Warner Bros tarafından satın alınan HBO
28.6 milyon abonesiyle Amerika’nın en bü-
yük kablo televizyon ağı konumunda.
Bu sayede Amerika’nın en spektaküler,
SİNE DETAY
The Boardwalk Empire” 1. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında 1920’lerde New Jersey- Atlantic City’de küçük bir imparatorluk kuran hem politikacı hem gangster Enoch “Nucky” Thompson’un hayatı üzerine kurgulanmış bir dizi.
Ata İsmet Özçelik
www.hepsidetay.blogspot.com
11
bütçesi en yüksek dizilerini yapabiliyor.
Dizilerinden örnek verecek olursak The
Sopranos, Rome, Sex and the City, Six Feet
Under, Oz, Curb Your Enthusiasm, True
Blood gibi yapımlar Emmy’leri toplamış,
HBO’nun hemen hemen hiç kötü diz
i çekmediğini gösterecek isimler.
HBO’nun son hit dizisi, uzun zamandır
üzerinde çalıştıkları bir proje olan “The
Boardwalk Empire”.
Tıpkı bizdeki gibi Amerika’da pilot yani
ilk bölümlerin izlenme oranları dizilerin
gelecekteki kaderi için büyük önem taşı-
yor. Pilot bölümünü usta yönetmen
Martin Scorsese’nin çektiğini üstelik bu
bölümün neredeyse bir sinema filmi
maliyetinde - 18 milyon $, Oscar adayı
Black Swan’ın sadece 13 milyon $ bütçeyle
çekildiğini hatırlatalım- olduğunu düşün-
düğümüzde beklentilerin de üstte olması
çok normaldi. “The Boardwalk Empire”
bir dönem dizisi; 1. Dünya Savaşı’nın he-
men sonrasında 1920’lerde New Jersey-
Atlantic City’de küçük bir imparatorluk
kuran hem politikacı hem gangster Enoch
“Nucky” Thompson’un hayatı üzerine
kurgulanmış hem gerçek hem de kurgu
öğeleri barındıran bir dizi.
Dönem dizilerinin yakaladığı başarı
malum, Türkiye’de bile “Çemberimde Gül
Oya” dizisinin çok beğenildiğini biliyoruz,
Amerika’da da Emmy ve Altın Küre
abonesi 50’li ve 60’lı yılların dizisi Mad
12
Men’in yakaladığı başarı ortada, bu
yüzden The Boarwalk Empire’in da bu ba-
şarıyı yakalaması kimseyi şaşırtmadı aslın-
da.
Dönem dizilerin en önemli başarısı o
tarihlerde yaşanan toplumsal ve sosyal
alanların diziye yansıtılmasından geliyor
aslında, çünkü o yıllarda yaşamamış birçok
şeyi kitaplardan okuyan veya hiç bilmeyen-
ler için o yılları gözünde canlandırmak,
şimdiki zamanla kıyaslamak mutlaka daha
cazip geliyor.
The Boardwalk Empire da bu işi oldukça
iyi yapıyor, savaş sonrası toparlanmaya
çalışan Amerika’da şimdiye göre oldukça
çarpık bir düzenin olduğunu, yolsuzluğun
devletin her kademesine bulaştığın, savaş-
tan dönen askerlerin amaçsız kaldığı bir
toplum resmi çiziliyor dizide.
Her gangster temalı dizi/filmde olduğu gi-
bi yine belirli kitlelerin çekişmelerini görü-
yoruz. Başrolde Nucky Thompson rolünde
izlediğimiz usta oyuncu Steve Buscemi
İrlandalı bir aileden, o yılların önemli fi-
gürlerinden Luciano da İtalyan, hatta daha
sonraları büyük bir isim haline gelecek Al
Capone’un da henüz Luciao’nun yanındaki
gençlik yıllarını görüyoruz.
Nucky servetini şehrin ekonomik işlerini
idare ederek yapıyor, hemen her işyerinden
haraç topluyor, kumarhanesi var ve tabii o
yılların popüler konularından içki yasağını
da lehine kullanmış durumda; piyasaya el
13
altından içki de satıyor. Tabii bütün bunları
kilit konumdaki adamlarıyla yapıyor, kar-
deşi Eli kentin şerifi ve polis teşkilatı ona
bağlı. İrlandalı ve İtalyan ailelerden bahset-
miştik, o yıllarda siyahi kökenlilerin de kö-
leden farksız olduğunu görüyoruz, hatta
kadınların bile seçme hakkı henüz bulun-
muyor.
Politika üzerinden dönen entrikalar, pas-
tayı kimin paylaşacağı sorusu, çeşitli güç
odakları arasında çekişmeler ve tabii bir
dizide olmazsa olmaz işlenen aşk teması
bir dram dizisinde olması gereken tüm
öğeleri bulundurduğunu gösteriyor. Tabii
dizinin başarısının Scorsese’nin daha pilot
bölümünden altyapısını hazırladığı müthiş
sinematografisinden kaynaklandığını söy-
lememiz gerek, her bölümü yaklaşık 60 dk
süren dizinin her sahnesi, her diyaloğu bü-
yük bir emekle hazırlanmış.
Yüksek maliyetten bahsetmiştik, tabii bu
maliyetler ses veya görsel efekt maliyeti de-
ğil, dizi için hazırlanan devasa dekorlar,
1920’leri tam olarak yansıtmak için düşü-
nülen her türlü ayrıntı ve kostümler bu
maliyeti yaratan unsular.
Oyunculuklara gelince, başrolde Steve
Buscemi’den bahsetmiştik, Con Air ,Fargo,
The Reservoir Dogs,The Big Lebowski gibi
kült filmlerden hatırladığımız oyuncuyu
bu dizide ilk defa baş rolde görüyoruz.
Gangster rolünü oynamasına rağmen
karizması ve sesiyle politikayı da mükem-
mel bir şekilde idare edebiliyor. Bu rolüyle
son Altın Küre’de en iyi erkek oyuncu ödü-
lünü kazanarak başarısını taçlandırmış ol-
du. Tabii bu rolü almasında dizinin yapım-
cılarından Terence Writer’la daha önce The
Sopranos’ta da çalışmasının da etkisi var.
Bir parantez de Margaret Schroeder rolünü
canlandıran Kelly McDonald’a açmak ge-
rek; Trainspotting, No Country for Old
Men ve Finding Neverland gibi filmlerde
oynamış başarı aktris diziyi sürükleyen
baskın kadın karakterlerden. Altın Küre’de
o da aday oldu ama ödülü Glee’den Jane
Lynch kazanmıştı.
14
GEZİ—İSTANBUL’DA TURİST OLMAK
Hayal etmenin ve düş kurmanın tarihine yolculuk…
Oyuncak Müzesi Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com
O nların dünyası hep daha renkli-
dir, hem daha cıvıl cıvıl. Hepi-
miz öyle doğsak da sonra yiti-
yor gidiyor sanırım o cıvıldama durumu.
İçimizde tutmaya çalışsak da çocuk yanı-
mızı hayatın gerçekleri ile çoğu zaman ye-
tişkin olmamız gerekiyor. Ama bir yer var
ki oraya gidince insan içindeki çocukla gi-
riyor kapısından.
15
O çocukla girmese de o masalsı dünyada
gördüğü ilk oyuncakla hayallere dalmak-
tan kendini alamıyor.
İstanbul’da Turist Olmak bu ay İstanbul-
’un Göztepe semtinde yer alan Oyuncak
Müzesi’nde… Masal dünyasında…
Ünlü şair, yazar Sunay Akın tarafından
2005 senesinde ailesine ait tarihi bir köşkte
açılan Oyuncak Müzesi’nin açılış hikayesi
Sunay Akın’ın çocukluk yıllarına dayanı-
yor. Henüz 6 yaşında ailesi ile birlikte İs-
tanbul’da Arkeoloji Müzesi’ni gezen Sunay
Akın, bu geziden o kadar çok etkilenmiş ki
en sevdiği oyun o günden sonra müzecilik
olmuş. Diğer çocukların katılımının pek
olmaması nedeniyle oyunları hep kısa sü-
ren Sunay Akın yıllar sonra Almanya’nın
Nürnberg kentinde bir oyuncak müzesi
ziyaret ediyor ve oyuncaklardan kendini
saatlerce alamıyor. Bu ziyaretin sonrasında
gittiği tüm ülkelerde oyuncak müzesi ara-
maya başlayan Sunay Akın, hayal etmenin
ve düş kurmanın tarihini yaşatan, hayalle-
ri koruyan bu müzelerden bir tane de Tür-
kiye’de olması gerektiği fikri dünyanın de-
ğişik yerlerinden oyuncaklar toplamaya
başlar ve bu müzeye hayat verir.
16
2000’e yakın oyuncağın sergilendiği mü-
zede insan her odada farklı bir maceraya
dalıyor.
Sergilenen eserlerin en eskisi 1817 yılında
Fransa’da yapılmış bir keman. 4 katlı ah-
şap yapının girişindeki devasa zürafalar
karşılıyor ziyaretçileri.
İçeri girildiğinde ise eski bir terzi dükkanı
ve hediyelik eşya satışının yapıldığı alan
bulunuyor. Her katta başka bir dünyaya
dalınan müzede içindeki oyuncaklarla
bütünlüğün sağlandığı çeşitli odalar bulu-
nuyor, Sirk odası, Harita Odası, Asker
Odası gibi.. Çocukluğumuzun kahraman-
larından, postalını boyayan oyuncak aske-
re, en seçkin porselen bebeklere, dönme
dolaplara her yer oyuncak dolu ve hayal
dolu…
Bir oyuncak müzesinin kalitesinin göster-
gesi olarak görülen bebek evlerinin çeşitli-
liği fikrine göre bu müzeye zengin demek
gayet yerinde olacaktır.
17
Biraz soluklanıp bir fincan kahve içebilece-
ğiniz müzenin kafeteryası bile oyuncakla-
rın sergilendiği bir yer. Hem de mekana
uygun olarak oyuncak mutfakların, fırınla-
rın sergilendiği bir evcilik dünyası.
Oyuncak Müzesi, sadece hayallere yolcu-
luğu sağlamıyor. Ayrıca yaratıcılığı ve ha-
yal dünyasını geliştirici ve destekleyici dü-
zenlenen çeşitli etkinlikler, müzenin farklı
bir kulvarda daha halka hizmetinin parça-
sı.
Kuş Yuvası Atölye çalışması, Kabare
Kukla Tiyatrosu, her Salı günü yapılan
Yasemin Sungur ile “Kitap ile Sohbet”, Yel-
da Baler ile Fotoğraf Dersleri düzenlenen
etkinliklerden sadece bir kaçı.
Bu hayal dünyasını siz de yakından gör-
mek ve çocuklarınıza göstermek isterseniz
pazartesi günleri hariç 09:30-18:00 arasın-
da ziyaret edebilirsiniz. Müzede fotoğraf
çekiminin yasak olduğunu belirtelim.
Adres: Ömer Paşa Cad. Dr. Zeki Zeren
Sok. No:17 Göztepe / Kadıköy
Telefon Numarası: 0 (216) 359 45 50
18
19
NİLİ’den Ajanda Okurlarına Muhteşem Hediyeler
Özel tasarımlarıyla gümüş kolye ucu, yüzük ve küpe’den birine sahip
olmak istiyorsanız Ajanda’nın Facebook sayfasına dergiyle ilgili ne
düşündüğünüzü kısa bir mesaj olarak bırakın çekilişe katılın. ( http://www.facebook.com/#!/ajandadergi )
Çekiliş sonuçları ayın 20 sinde açıklanacaktır.
www.nilisilver.com
20
TİYATRO
Altıdan Sonra Tiyatro Ekibi amatör tiyatronun
samimiyeti ile profesyonel tiyatronun tekniğini aynı potada
eritebilmek adına taviz vermeden çalışmalarına devam ediyor.
İmge Tan www.imgeleme.com
1 999 yılında çoğunluğu İTÜ'den me-
zun ve tamamı üniversite yıllarında
tiyatro ile ilgilenmiş olan mimar ve mü-
hendislerin bir araya gelerek kurduğu
Altıdan Sonra Tiyatro ekibiyle üç sene ön-
ce tanıştık.
Grubun önceleri hobi olarak, daha sonra
yarı profesyonel sürdürdükleri çalışmaları
artık birçok ödüle layık görülüyor. Kuru-
luş amacını ‘sanat ve bilimin ortasındaki köp-
rüde, yaşadığı çağ ve topluma ileteceklerini sa-
natsal bir senteze dönüştürmek ve yazdığı öz-
gün eserlerde, üyesi olduğu kuşağın gözüyle
geleceği tiyatro eliyle biçimlendirmek' olarak
belirleyen grup, amatör tiyatronun sami-
miyeti ile profesyonel tiyatronun tekniğini
aynı potada eritebilmek adına taviz ver-
meden çalışmalarına devam ediyor.
Hem de ilk yıllarında kendilerine ait bir
sahneleri yokken artık kendi mekânları
olan Kumbaracı50’de oynuyorlar oyunla-
rını.
Özel tiyatroların en önemli sorunlarından
biri olan tiyatro sahnelerinin azlığını ve ye-
tersizliğini dert edinmiş, yıllardır farklı
mekânlarda oyunlarını sahnelemiş olan
Altıdan Sonra Tiyatro, 10. yılında kendi
sahnesine kavuşmuş ve hatta sahnesini
başka tiyatro gruplarıyla ve farklı etkinlik-
ler için paylaşmaya başlamıştır.
9 Eylül 2009 tarihinde ‘Duvarda Çivin Ol-
sun!’ sloganıyla başlattıkları hareket sonu-cunda kurumsal ve yüzlerce bireysel des-
21
tekçisiyle birlikte Kumbaracı50 oluşumu-
nun da temelini atmışlardır.
Bu arada Altıdan Sonra Tiyatro üyelerinin
tiyatroda yaptıkları hiçbir işten maddi ka-
zançlarının olmadığı, tam tersi kendi mes-
leklerinden kazançlarını tiyatroya aktar-
dıklarını da ekleyeyim.
Ben şu ana kadar bu ekibin üç oyununu
izledim. Ayrıca bir de Yokuşüstü Müzik
etkinlikleri kapsamında Yeni Türkü kon-
serine gitmiş ve hatta orada Ajanda ekibi-
mizden Seda ile tanışmıştım. İzlediğim
oyunlar bu sezon sonuna kadar devam
edeceği için bu sayıda sizlere kısa kısa
onlardan söz edeceğim. Belki tiyatro sezo-
nu kapanmadan görmek istersiniz.
444 Yiğit Sertdemir'in yazdığı ve en iyi oyun
yazarı ödülünü aldığı 444, iki kişilik bir
oyun. Yiğit Sertdemir, oyunu yazdığı gibi
aynı zamanda çağrı merkezinde yeni işe
başlayan çömez elemanı da oynuyor. Çağrı
merkezinin kıdemli kadın elemanlarından
biri rolünde ise Gülhan Kadim var.
Bir de afişte de gördüğünüz Filifu’muz
var aslında, yani üç sayılırız.
22
Bu çağrı merkezi aslında bir "Hatırlatma
Merkezi'nin" şikâyet bölümü. Gelen şikâ-
yetler de "Doktor randevumu niye hatırlat-
madınız?" türünden şikâyetler oluyor ha-liyle. Peki ya, farklı şikâyetler gelmeye baş-
larsa? Ya bir anda işler karman çorman
olursa? Ya insanlar hem "evim yanı-
yor" hem "çilingir istiyorum" hem
de "babam öldü" diye Hatırlatma Merkezi'-
nin çağrı merkezinin gece vardiyasında ça-
lışan kendi halindeki bu iki elemanı ara-
maya başlarlarsa? Ya her zamanki rutin ve
durağan gece vardiyasında bir kaos yaşa-
nırsa?
Bu işin altında nasıl bir iş olabilir sizce?
Yiğit Sertdemir'in de bir röportajında be-
lirttiği üzere insanlar (özellikle de 30'lu
yaşlarını süren nesil olan bizler) günden
güne daha bilinçsiz ve hafızasız bir yaşam
sürüyorlar. En gerekli şeyleri bile akılların-
da tutamayan bu insanların yaşadığı bir
toplumda "toplumsal hafıza" diye bir kavra-
mın varlığını sürdürebilmesi mümkün
müdür? Yiğit Sertdemir, bu oyunla top-
lumsal hafızanın önemine, neleri unutma-
mamız gerekmiş olmasına rağmen çoktan
unutup gittiğimize, insanın kendi rahatlık
alanından çıkmadan ve sistemin bir parça-
sı olarak yaşamaya çalışarak sürdürdüğü
yaşamının anlamsızlığına dikkat çekiyor.
Ama dikkatimizi çekerken başımıza vura-
rak, gözümüze sokarak mesajını vermiyor.
1 saat 20 dakikalık bu tek perdelik oyunda
çok güleceksiniz ama varılan sonuca da
kesinlikle "Vay be, helal olsun!" diyeceksi-niz.
O.B.E.B Oyunun yazarı yine Yiğit Sertdemir. Yiğit
Sertdemir, favori oyun yazarlarım arasın-
daki yerini almış bulunuyor. Ucundan ke-
narından okuma ve yazma ile ilgili olan
herkesin gıpta ile bakacağından emin ol-
duğum bir metin O.B.E.B'in metni. Ya da
444'teki fikrin yaratıcılığı. Ve son derece
ciddi ve önemli konuları ele alırken ve
eleştirirken bile koruduğu o eğlenceli anla-
tım tarzı. Sırf o hayran olduğum metinler
elimde bulunsun diye Toplu Oyunları ki-
tap serisini bile aldım.
O.B.E.B adı üstünde Ortak Bölenlerin En
Büyüğü. Yani ortada bir Bölen var. Aslında
ortak amaç doğrultusunda hareket eden
birçok Bölen var ama ana
Bölen'e O.B.E.B diyoruz.
O.B.E.B'in elbette bir Bölme Planı bulunu-
yor. Bunun için de değişik yöntemler kul-
23
lanıyor. Bir psikolog ve yardımcısı aracılı-
ğıyla değişik kişilik gruplarından insanlar
üzerinde hedefe yönelik bir Dönüştür-
me programı yürütülüyor. Bölen'in planla-
rı doğrultusunda dönen dönene derken bir
süre sonra işler çığırından çıkıyor ve artık
dönülemez bir kaosa giriyor. Dönüştürüle-
cek farklı insanların hepsinin kadın olma-
ları da cabası. Bu kadarını söylemem ye-
terli olmuştur diye düşünüyorum. 2005 yı-
lında verilen 5.Lions Tiyatro Ödülleri'nde
bu oyun ile Yılın En Başarılı Oyun Yazarı
Yiğit Sertdemir olurken En Başarılı Kadın
Oyuncusu ise Aslı Can Kortan olmuş. Ba-
na sorarsanız oyuncuların hepsi de birbi-
rinden başarılıydı. Ayrıca bu kadar çok
güldüğüm nadir oyunlardan biri olduğu-
nu da söyleyeyim.
Öldün, Duydun Mu? Yine Yiğit Sertdemir'in yazıp yönettiği gü-
zel bir tek perdelik oyun. Bu kez oyuncu-
lar arasında yok ama. Üç kişilik bu oyunda
küvete gömülü duran Erkan Kortan ölmüş
bir adamı canlandırıyor. Canlandırıyor
derken yalnızca başı dışarıda olduğu için
yüz mimiklerine iş düşüyor haliyle. Öldü-
ğünü ise ilk resimde yanı başında duran
24
Masalcı'dan öğreniyor. Gülhan Kadim,
ölen adamla aynı yollardan geçmiş rek-
lamcı bir masalcı olarak çok başarılı.
O.B.E.B'de bayılarak izlediğimiz isimler-
den biri olan Aslı Can Kortan, bura-
da Ebe rolünde. Yani Tanrı! Masalcı, ada-
ma öldüğünü bildiriyor ve hayatının ma-
salını sayfa sayfa okumaya başlıyor.
Zaman kısıtlı. Ebe ile birlikte bazı kısımla-
rı atlamaya, bazılarının üzerinde ise gereği
kadar durmaya karar veriyorlar. Belki
adam bazı şeyleri yeterince anlayabilirse,
Ebe'nin kendisine bir şans daha vermesine
hak kazanır, kim bilir!
Üniversiteyi kazanmak, işsiz kaldığı bu-
naltıcı dönemler, ilk arabasını alması, as-
kerlik yaparak geçirdiği aylar, iş başarıları,
ilk aşkı gibi pek çok şeyi "geç" diyor Ebe!
Hayatın ve ilişkilerin normal akışı içindeki
durumlar için övgü ya da yergi beklenme-
sini doğru bulmuyor besbelli.
Bu yüzleşme sırasında vicdanın huzursuz
olduğu, iç dünyanın rahatsız olduğu ko-
nulara odaklanmakta yarar var!
Ben daha fazla anlatmayayım. Belki oyu-
nun sürprizi falan vardır, ağzımdan kaçırı-
rım yanlışlıkla, neme lazım! :) En iyisi siz
kendiniz gidip görün bu güzel oyunu.
25
Kumbaracı50 Telefonlar: (212) 243 50 51 / (532) 255 55 80
Web sayfası: www.kumbaraci50.com NOT:
“Duvarda Çivim Olsun” diyorsanız, sezon
boyunca Altıdan Sonra Tiyatro’nun
Kumbaracı50’de oynayacağı tüm oyunlar
için geçerli olan davetiyelerden satın alma-
nız mümkün.
Desteğinizi aynı zamanda elden ya da kre-
di kartıyla da yapabilirsiniz. Destekçilerin
isimlerine web sayfasında ve
Kumbaracı50 sahnesinde yer verildiğini
unutmayın. .
Kumbaracı50 NİSAN PROGRAMI 1–8 Nisan Cuma 20:30 Tiyatrotem ‘BERABER VE SOLO ŞARKILAR’ tek perde - 65 dak / tam 25, ind. 15 2 Nisan Cmt 20:30 / 3 Nisan Paz. 15:00 / 4 Nisan Pzt. 20:30 Altıdan Sonra Tiyatro O.B.E.B iki perde - 135 dak / tam 25, ind. 15 5–12 Nisan salı 20:30 Volt Tiyatro Grubu ‘TİLT’ tek perde - 60 dak / tam 25, ind 15 6 Nisan çarşamba 20:30 EKİP ‘OYUN SONU’ tek perde - 90 dak / tam 20 ind 10 7 Nisan perşembe 20:30 Serbest Bölge Tiyatro Topluluğu ‘ÇATI’ (Yaş Sınırı 18+) tek perde - 65 dak / tek fiyat 20 9 Nisan cumartesi 20:30 / 10 Nisan pazar 15:00 Altıdan Sonra Tiyatro ‘ÖLDÜN, DUYDUN MU?’ tek perde - 75 dak / tam 25 ind 15
11–18 Nisan Pzt. 20:30 Altıdan Sonra Tiyatro ‘444’ tek perde - 80 dak / tam 25, ind 15 13 Nisan çarşamba 20:30 Tiyatro Güzelşey ‘SEL’ tek perde - 60 dak / tam 25, ind 15 14 – 28 Nisan Perşembe 20:30 Merve Engin ‘KIYIYA OTURMANIN BÖYLESİ’ tek perde - 50 dak / tam 15, ind 10 15 Nisan cuma 20:30 Tiyatro Baykuş ‘GECE O KADAR KİRLİYDİ Kİ İKİSİ DE KAYBOLDU’ tek perde - 80 dak / tam 30 ind 20 16–23 Nisan Cmt. / 17–24 Nisan Paz. 15:00 22 Nisan Cum. 23:00 *Gece Oyunu Altıdan Sonra Tiyatro ‘Karabahtlı Kardeşlerim Bitmeyen Şen Gösterisi’ tek perde - 75 dak / tam 25, ind 15 19 Nisan salı 20:30 Dip Sahne ‘ZENCİLER’ Tek perde - 70 dak / Tek fiyat: 20 TL 20 Nisan çarşamba 20:30 Esmeray ‘CADININ BOHÇASI’ 21 Nisan perşembe 20:30 / 26 Nisan salı 20:30 Actors Without Borders Istanbul ‘KEBAP’ (yaş sınırı 18+) tek perde - 80 dak / tam 15, ind 10 22 Nisan cuma 20:30 Tiyatrotem ‘HAKİKİ GALA’ tek perde - 60 dak / tam 25 ind 15 25 Nisan pazartesi 20:30 Altıdan Sonra Tiyatro ‘FAİL-İ MÜŞTEREK’ tek perde - 90 dak / tam 25, ind 15 27 Nisan çarşamba 20:30 ‘CAM ADIMLAR’ tek perde - 35–45 dak arası / tam 25, ind 15 29 Nisan cuma 20:30 Semaver Kumpanya ‘RESM-İ GEÇİT’ tek perde - 60 dak / tam 25, ind 15 30 Nisan cumartesi 20:30 Kimkimedumduma kumpanya ‘BAY HİÇ’ tek perde - 70 dak / tam 25, ind 15
26
Banu Hıdırlar
www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com
C harles Bukowski (1920 – 1994), asıl
adı Heinrich Karl Bukowski olan
Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen
Henry Chinaski ismini de kullanmıştır.
Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları
ve depresyonu konu alması ve alkolizme
yakın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlü-
dür. Bunun nedeni olarak kendisinin bu
hayatı yaşaması gösterilir.
Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını
yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuş-
tur.
Hayranlarının bir kısmı bunları kurguladı-
ğını, çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kur-
guları yapmasının mümkün olmayacağını
ve o karakterde bir insanın bu hayatı sür-
mesinin zaten doğal olduğu görüşünü sa-
vunur. Factotum, bu tartışmanın en çok ya-
şandığı eserlerinden biri.
Factotum, kitabın arka kapağında “bir işte
yapılması gereken tüm niteliksiz işleri ya-
pan kişi, kahya, ayakçı” olarak açıklanmış.
İNCELEME
“FACTOTUM” Charles Bukowski
Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp
yazmadığı tartışma konusu olmuştur. Factotum, bu tartışmanın en çok yaşandığı eserlerinden
biri.
27
Kitap, iki yıl boyunca Los Angeles Üniver-
sitesi’nde Gazetecilik bölümüne devam
eden ancak verdiği kararla birlikte okulu
bırakıp yolunu aylaklığa çeviren , babasın-
dan, annesinden, yaşamından kaçan ve ha-
yatını farklı şehirlerde, günlük işlerle kaza-
nan ve yazar olmak isteyen bir adamın hi-
kayesini anlatıyor.
Chinaski, eskimiş bavulu ve birkaç parça
eşyasıyla sürekli yollardadır. Bir şehirden
ayrılmaya karar vermesi için birkaç gün
orada kalmış olması ve sıkılması yeterlidir.
Girdiği işlerde de sürekli sıkılan, patronla-
rını kızdıran ve onlara göre iş arkadaşlarını
yoldan çıkaran biridir. İş konusunda o ka-
dar tecrübelidir ki kovulacağı ve çekinin
hazılandığı anı bile önceden anlar.
Chinaski’nin ilişkileri de hayatı gibi düzen-
siz, sıradan ve sıkıcıdır. Hayatına giren ka-
dınlar dışında arkadaşı yoktur.
Mukavva bir bavulum vardı, dökülüyordu.
Bir zamanlar siyahtı ama siyah kaplama
yer yer soyulunca altından sarı mukavva
çıkmıştı ortaya. Siyah ayakkabı boyasıyla
oraları kapatmaya çalışmıştım. Yürürken
boya akmaya başlamış, bavulumu sersem
gibi elimden diğerine geçirirken pantolonu-
mun iki paçasını da lekelemiştim.
Aslında tek istediği yazar olmaktır. Sürekli
dergilere hikayelerinin gönderir ancak her
seferinde reddedilir. Bir gün “ Bira Sarho-
şu Ruhum Dünyanın Bütün Noel Ağaçla-
rından Daha Hüzünlü” isimli öyküsü
Gladmore dergisi tarafından kabul edilir ve
25 dolar kazanır. Ancak bu bile hayatına
birkaç sosis ve biraz şaraptan fazla hareket
getirmez.
Kitap, 2005 yılında aynı isimle filme uyar-
landı. Her uyarlamada olan farklılıklar bu
filmde de yer alıyor.
28
Ancak sıkılmadan, keyifle izlenebilir bir
film.
Chinaski, ya tamamen sevip keyifle okuya-
cağınız ya da tamamen nefret edeceğiniz
bir karakter. Ortası pek mümkün görün-
müyor. Alışılmışın dışında bir tarzı var. As-
lında yazarın çoğu kitabında karşılaşılan
bir durum bu. Bukowski kitaplarını ya se-
versiniz ya da nefret edersiniz. Tabi buna
karar verebilmek için kitaba şans tanımak
gerek.
Bütünü ile ilgili düşünceniz ne olur bilin-
mez ancak alıntıladığım bu cümleler aslın-
da ara sıra bizim de aklımızdan geçmiyor
mu ?
...Samimiyetle söylüyorum, yaşam beni
dehşete düşürüyordu. Yemek, uyumak ve
çıplak dolaşmamak için insanın yapmak
zorunda olduğu şeyler ürkütücüydü. Ben de
yatakta kalıp içiyordum. İçtiğin zaman
dünya yine oradaydı, kaybolmuyordu ama
boğazına sarılmıyordu en azından.
...Amerika'da iş arayan çoktu. Kullanıma
hazır sürüyle beden. Ve ben yazar olmak
istiyordum. Neredeyse herkes yazar olmak
istiyordu. Kimse dişçi veya otomobil ta-
mircisi olabileceğinden emin değildir ama
herkes yazar olabileceğinden emindir. Sı-
nıftaki elli kişiden belki de on beşi yazar
olduklarını düşünüyorlardı. Herkes konu-
şabiliyor, sözleri kağıda yazmayı biliyor-
du, demek ki herkes yazar olabilirdi. Ama
insanların çoğu yazar değildir; hatta taksi
şoförü bile olamazlar ve birçoğu maalesef
hiçbir şey değildirler.
...Sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin
sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla
birşeyler atıştır, diş fırçala, saç tara, başka
birine büyük paralar kazandırmak ve sana
tanınan fırsat için müteşşekkir olmak için
berbat bir trafiğin içine dal. Nasıl razı olu-
nur böyle bir yaşama?
Keyifli okumalar.
29
GEZİ
Nesobaby
www.nesobaby.blogspot.com
Fotoğraflar: Burak Arık www.burakarik.com
V an’a gidip, yemeklerini yiyip, doğal güzelliğini gördükten sonar siz de aynı şeyi
söyleyeceksiniz. Alway Van Number One ( Van her zaman 1 numara) J
Van denildiğinde aklınıza ilk gelen nedir?
Birçoğunuzun Van Gölü Canavarı diyeceğine eminim.
Always Van Number One!
30
Halkın çoğunun inanmadığı bir canavar
var . Gerçeklere gelirsek, dünyanın 2. bü-
yük gölü olan Van Gölü (tahminimden çok
büyük, deniz gibi bir görüntüsü var) ismi-
ni doğu yakasına yerleşmiş olan Van şeh-
rinden almaktadır. A
slında gölün Bitlis'te de yakası var ( Batı
tarafı) ama doğu yakası ağır basmış
demekki ismini Van koymuşlar
(bilmiyorum neden? )
Ülkemizde de Van gölü, canavarı , kahval-
tısı ve de renkli gözlü beyaz kedileri ile
meşhur bir şehirdir Van. Kitaplardan oku-
duğumuz kadarıyla ben Van gölünün en
büyük gölümüz olduğunu biliyordum,
açıkçası bu kadar büyük olduğunu tahmin
etmemiştim. Ve işin ilginç yanı gölün rengi
klasik yeşil değil, masmavi, sanarsın
Karayip denizindeyiz.
Beklentimin çok üstündeydi herşey. Uçak-
lar alana inerken ya gölün ya da içinde ya-
şadığı varsayılan canavarın etkisi ile beni
korkutacak derecede tribülansa girip
sarısılıyor. O kadar uçakla uçtum, hiç bu
kadar korktuğumu hatırlamıyorum.
Biletlerinizi birkaç ay önceden alırsanız
yaklaşık 70 TL’ye Van’a gidip gelebiliyor-
sunuz.
31
Otel konusunu da beraber tatile çıktığımız
arkadaşımız (sağolsun) önceden Butik
Oteller Kitabından Otel Park Natura'yı
ayarlamıştı. Şimdi siz diyeceksiniz ki ote-
lin ismi Park Natura kesin bir tatil köyü-
dür. Aslında doğru, tatil köyü, otel köyde
ama 5 tane yıldızı eksik :)
Otelimiz Van'a 60 Km uzaklıkta Çolpan
köyünde, Van gölü kıyısındaydı. Evet ote-
limizin yıldızları eksikti ama bir daha git-
sem yine orada kalırım. Çünkü horoz sesi
ile uyanıp taze miss gibi havayı solumak,
odanın önünceki kazları ve ördekleri bes-
lemek , yol kenarındaki ineklere selam ve-
rerek geçmek, muhteşem bir doğa manza-
rası ve nefis ev yemeklerini gece gökyü-
zündeki yıldızların hepsini 5 yıldızlı bir
otele değişmem. (Ayrıca tüm bu imkanla-
rın günlük maliyeti gerçekten çok komik
bir rakam: 40 TL ) Park Natura'nın sahibi
Alman, Kuş bilimci bir doktor ile evli Türk
bir bayan. Otelde Tv yok , sadece doğa ve
siz varsınız. Doğa severlerin buraya aşık
olacağını garanti edebilirim!
Biz 2010 senesinde Mayıs sonunda Van’-
daydık ve bu bölgeye bahar yeni yeni gel-
meye başlamıştı. Dağların dorukarı hala
karlı, hava güneşli, rüzgarda üşüten bir
havaydı.
32
Şansımıza da heryer rengarenkti.Van'ın
merkezi havaalanına çok yakın. Yaklaşık 1
saat 40 dakikalık bir uçuşla İstanbul'dan
Van'a , 5 dk 'lık araba yolculuğu ile şehir
merkezine ulaşabiliyorsunuz.
Ana yoldan sapmayıp tabelaları iyi takip
eder, bir de yanınızda bölge haritası alırsa-
nız gideceğiniz yeri çok kolay bulabilirsi-
niz. Biz ilk gün havaalanından araba kira-
layıp hemen gezmeye başladık.
Bu arada biz araba kiralama işini son daki-
kaya bıraktığımız için arabamız biraz kü-
lüstürdü fiyatı da yüksekti. Önceden inter-
netten araştırıp daha uygun kiralama şir-
ketleri bulmak mümkün.
Sabah kahvaltısını İstanbul’da yapmamıza
rağmen temiz havanın etkisi ile (belki de
psikolojik) karınlarımız acıkmıştı bile.
"Buralarda meşhur bir Van kahvaltıcısı
varmış nerededir hemşerim? “deyip, Sütçü
Fevzi'nin kahvaltı salonuna doğru yol al-
dık.
Biz göl kenarındaki şubesine gittik ama şe-
hir merkezinde de şubeleri varmış. Adam
başı 20 TL’ ye sınırsız yiyip içiyorsunuz.
Fakat şehir merkezinde fiyatlar daha uy-
gun.
Mesela 2. gün gittiğimiz "Bak hele Bak
Yusuf Konak Kahvaltı Salonu" nda 4 kişi
için 45 TL ücret ödedik.
33
Ayrıca yağından mıdır, etinden midir ne-
dendir bilmem, yumurtalı kavurması
muhteşemdi !! Bu arada Yusuf Konak çıl-
gın bir işletmeci. Sırf kahvaltı değil eğlen-
ceyi de yanında sunuyor. Bu kadar enerjik
bir adam görmemiştim. Bir de arada ko-
mik bilmeceler sorup size ufak hediyeler
dağıtıyor. Gerçekten ilginç ve Van’da meş-
hur bir sima. Kaymak üzerine bal ve ceviz
de normalde bal yemeyen benim için vaz-
geçilmez oldu.
Herşey öyle doğal öyle
lezzetliki!
İlk gün kahvaltı sonrası otelimi-
ze yerleşip bulunduğumuz yere
yakın olan Van'ın kuzey doğu-
sundaki Muradiye ilçesine git-
tik.
Türkiye'nin en geniş şelalesi
Muradiye Şelalesi. Daha çok
yöre halkının piknik yapmak
için geldiği turistik bir bölge.
Güzel fotoğraflar çektikten son-
ra otele geri döndük.
Bu arada Van gölü dışında da
bölgede küçük göller mevcut.
Özellikle kuş fotoğrafçıları için
bu bölge doğru bir tercih.
Yurtdışından sırf kuş fotoğrafla-
rı çekmek için gelen kafileler var.
Otelde Tv olmadığından akşamları yemek-
ten sonra ertesi sabah da Burak’ın “erken
kalkan yol alır” takıntısından dolayı oda-
larımıza çekilip erkenden uyuduk. Otelle
ilgilenen ve ailesi ile orada yaşayan Kemal
ağabey bize gidebileceğimiz yerler konu-
sunda çok yardımcı oldu.
34
Her seyahatte tavsiye ettiğim gibi önceden
günlük plan yapmanızda fayda var. Bizim
sadece 5 günümüz vardı ama birkaç gün
daha olsa yine gezecek yerler bulunurdu
inanın.
Bu arada Kemal ağabey kalabalık ailesi ile
otelin arkasındaki evlerinde kalıyor ve
gerçekten çok ilgili bir yetkili. 5 yıldızlı
otellerde öyle çalışan bulamazsın.
İsteyenlere de yakın mesafe gidilecek yer-
lerde rehberlik yapıyor. Kemal ağabeyin
oğlu Ahmet ise nefis yemekler yapan bir
aşçı.
Ben kolay kolay ev yemeklerini beğen-
mem. Annem gibi yapamamış derim. Ama
Ahmet, çorbasından mezesine, salatasına,
köfte ve dolmasına kadar her yaptığı ye-
mekte çok başarılıydı. Şu Ahmet her eve
lazım dedik. Fakat Ahmet evde yemek
yapmazmış. Evde yemekleri karısı yapar-
mış. Acaba bizim Burak da işyerinde muci-
ze yemekler yapıyor olabilir mi?
Tatilde Van’a gideceğimizi ilk duydukla-
rında arkadaşlarımın çoğunun tepkisi şu
oldu:
—Van mı? Ne işiniz var Van'da?
—Hiççç gezeceğiz, fotoğraf çekeceğiz işte
—Aman dikkat edin tehlikelidir oralar..
—İstanbul'dan daha tehlikeli olamaz...
Ülkemizin doğusu hep tehlikeli görünür.
Ama bu bölgelerde seyahat ederken yerli-
den çok yabancı turist görmemiz de ilginç
tabii. Açıkçası orada da yaptığımız konuş-
malarda belirli yerlerin ( özellikle Irak sını-
rındaki köylerin) tehlikeli yerler olduğuna
karar verdik.
Tabii bazı yerlere giderken kaybolmamak
açısından ya da daha iyi öğrenmek için ya-
nınıza bir rehber arkadaş almanızı tavsiye
ederim.
Sabahları “ohh tatildeyim azcık daha uyu-
yayım” deseniz de geç kalkamıyorsunuz.
Çünkü havası öyle temizki erkenden uya-
nıveriyor insan. Köyde de tek korkmanız
gereken geceleri tek başına dışarda dolaş-
mak olabilir. Çünkü malum köy ortamı,
bunun kurdu da var kaplanıda (Yok yok
sadece kurt varmış) Kemal ağabeyin dedi-
ğine göre onlar geceleri kapı baca açık ya-
tıyorlarmış.
35
Bu arada otele gittiğimizde 2 tane
motorsiklet vardı. Akşam sahipleri ile ta-
nıştık. Almanya'dan motorsiklet ile gelen
çiftin buraya 2. kez gelişleriymiş.
Tek yaptıkları odanın önündeki şezlongla-
rına yayılıp kitap okumaktı. Şimdi düşü-
nüyorum da neden olmasın ? Gayet din-
lendirici bir tatil şekli ..
Güne cırtlak sesli bir horozla başlamak gi-
bisi var mı? Hem de sabahın körü ötüyor-
sa hiç yok.
Ben her ne kadar sabahları horozu tercih
etsem de " Haydi nesobaby haydi
nesobaby , kalk nesobaby , haydi haydi
haydiiii" diye başının etini yiyen bir koca
daha etkili oluyor.
Van 'a giderseniz en rahat pantalonunuzu
(mümkünse uzun olsun, hem de benim
gibi sarışınsan, halk seni yabancı turist
sanıyor) en rahat ayakkabınızı giymeyi
unutmayın. Bir de bu mevsimde kat kat,
lahana modunda giyinmekte fayda var. Bir
an üşüyüp biraz sonra terlemeye başlaya-
biliyorsunuz.
36
Aman gece dışarı çıkarız diye şık bişeyler
almaya da gerek yok çünkü ben herhangi
bir gece eğlencesine denk gelemedim. Tek
gece eğlencesi arkadaşlarla sohbet etmek
ve kitap okumak olabilir.
Odamızın önündeki bahçede duran minik
tatlı ördek yavruları güne süper başlama-
ma sebep oldular ! Araba sesi yok, sadece
doğanın sesleri. İkinci gün otelde kahvaltı
yapmadık çünkü bir an evvel meşhur kah-
valtı salonu “Bak Hele Bak Yusuf Konak”a
gitmemiz gerekiyordu.
Ben bu kahvaltı salonunu Sütçü Fevziden
daha çok beğendim.
Van’a baharda giderseniz yol kenarındaki
gelincik tarlalarında durup fotoğraf
çekmemezlik etmeyin. İnsanın bu kadar
doğayla içiçe olması, bir tarafta çiçekler bir
tarafta inekler, koyunlar, bundan daha hu-
zur veren bir ortam olamaz herhalde. Bü-
yük şehirlerde yaşayarak yaşlanıyoruz ama
arada bu doğallığa kapılmanın kimseye za-
rarı olmaz.
Kahvaltı sonrası hemen Van kalesine doğru
yola çıktık. Vakit nakittir daha gidilecek
yerler vardı.
37
Van Kalesi beklediğimden daha büyüktü
(Biraz Mardin kalesini andırıyor) Kaleden
manzara süper. Denizin rengi öyle güzelki..
(pardon gölün rengi :) Oturup birkaç poz
çekinmeden geçmeyin. Minik yerli rehber-
lere hazırlıklı olun.
Gelen turistlere "her dilden anlatırım abi,
japonca bile" diyerek biraz da yapışarak
harçlıklarını çıkaran bu küçük rehberler-
den kalenin tarihi ile ilgili bilgiler alabilirsi-
niz. Her ne kadar yapışma kısmı can sıkıcı
olsa da bir süre sonra bu miniklere alışıp
eğlenceli bir sohbete dalabilirsiniz.
Van Kalesi sonrası Van'ın güneyine doğru
Akdamar Adası motorlarına bineceğimiz
Gevaş’a doğru yol aldık. Burada arabanızı
rahatça ve ücretsiz bırakabileceğiniz tesis-
ler mevcut. Sadece 3 TL ye adaya gidiş -
dönüş motor ücreti ödüyorsunuz. Yaklaşık
yarım saatlik bir deniz yolculuğu ve man-
zara yine muhteşem!
Akdamar adası sanırım Van deyince akla
gelen ilk yerlerden birisidir yine. Adada
bulunan kilisenin bu bölgenin ilk kilisesi ve
geçen seneden bu yana ibadete açılmış du-
rumda. Aslında adanın kendisinden çok
manzarası çok güzel.
38
Gölün ortasında böyle bir adacığın olması
ilginç, etraftaki dağların karlı tepelerini
adadan keyifle izleyebiliyorsunuz. Adanın
ismi ile ilgili çeşitli rivayetler mevcut ama
en inanılır olanı Arapça’da “kabartı , tüm-
sek” anlamına gelen “Ağtamar” kelimesin-
den geliyor olması. Bu arada adada elektrik
yok ( maalesef dondurma da yok, eksikliği-
ni hissettim doğrusu) ama çay veya su içe-
bileceğiniz abur cubur alınabilecek bir kafe
mevcut. Sizi bırakan motor 1-1.5 saat sonra
geri gelip sizi anakaraya geri götürüyor.
Döndüğümüzde karnımız o kadar açtı ki ,
dönüş yolu üzerinde olan, grup içerisinde
sabahtan beri sayıklanan Anatolia Restora-
na kendimizi zor attık. “Nerde ne yenilir?”
kitabından yola çıkarak bulduğumuz resto-
ran şıklık değil lezzet bekleyenler için gü-
zel bir tercih. Kaburga yediğimiz bu meka-
nın salatası da bir o kadar lezzetli idi. Bu
arada porsiyonlar biraz küçük aklınızda ol-
sun.
Göl manzarası eşliğinde bu lezzetli yemek-
ten sonra çok geç kalmadan Van'ın
merkezindeki kaçakçılar çarşısına gittik.
Burada İran'dan gelen çok sayıda kaçak
mal bulabilirsiniz.
39
Bizim daha çok ilgimizi takılar çekti. Biz de
kendimize birkaç elmas, zümrüt ve yakut
almadan çıkmadık. Şaka bir yana değerli
taşlardan oluşan gümüş ve altın takıları
uygun fiyatlara bu çarşıdan bulabilirsiniz.
Tatilimizin Van’da geçen kısmı bu şekildey-
di. Önümüzdeki ay yazının devamında yo-
lumuz Ağrı’ya doğru uzanacak. Acaba İs-
hak Paşa sarayından bakarken Ağrı bize
yüzünü gösterecek mi? Mayıs ayında kafa-
mıza dolu yağacak.
Tendürek’ten akan lavları görünce kendi-
mizi “Yüzüklerin Efendisi” filminin bir
sahnesinde oynuyor zannedeceğiz.
Gerçek Nemrut Dağı’na gidip krater gölle-
rini fotoğraflayacağız. Şimdiye kadar gör-
düğümüz en büyük mezarlığı Ahlat’ta zi-
yaret edeceğiz.
Güzel bahar havasının tadını çıkarabilece-
ğiniz doğaya özleminizin sona ereceği, bol
piknikli, rengarenk çiçekli, mis gibi bir Ni-
san ayı diliyorum. Atatürk’ün tüm dünya
çocuklarına hediye ettiği 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyo-
rum.
Tüm çocukların barış içinde ve sağlıkla
yaşadağı bir dünya diliyorum.
Sevgiler
40
Geçtiğimiz ay önemli bir gün kutladık: 8
Mart Dünya Kadınlar Günü.
Türkiye gibi erkek egemen bir toplumda
eminim bu günden haberi olmayan bir çok
kişi de oldu.
Peki biz... İyi eğitimli, kalifiye, ekonomik
özgürlük sahibi kadınlar, iş hayatındaki ye-
rimizin resmine bakmak ister miyiz?
Bu konuyla ilgili yapılan son araştırmalar
kadınların sadece %27.6’sının iş hayatında
aktif rol oynadığını gösteriyor.
Bu rakam AB ve OECD ülkeleriyle kıyas-
landığında çok düşük: AB’nin Lizbon Kri-
terleri gereği 2010 yılına kadar hedef gös-
terdiği oran ise %60.
Ve malesef henüz bu oranın yarısına
bile yaklaşamamışız..
Tabi dünya sıralamasında bizden kötü
durumda olan ülkeler de var: Suudi Ara-
bistan, Çad ve Yemen.
ÇALIŞANIN ÇIĞLIĞI
Kadınların Çalışma Hayatındaki Yeri
Özge Dumlu Günesen [email protected]
Biz, iyi eğitimli, kalifiye, ekonomik özgürlük sahibi
kadınlar, iş hayatındaki yerimizin resmine bakmak ister miyiz?
41
Ancak bu, durumumuzu daha net ortaya
koyan çarpıcı bir gerçek ne yazık ki.
Bu gidişi biraz olsun tersine çevirebilmek
için sözü edilen ilk kavram “Pozitif Ayrım-
cılık”. Bu, eşit eğitim, özellik ve bir pozis-
yon için eşit yeterliliğe sahip kişiler arasın-
dan kadınların tercih edilmesi anlamına
geliyor. Tabi Türkiye gibi erkek egemen bir
toplumda bu konuyu tartışmanın henüz
çok başındayız fakat dünya geneline baktı-
ğımızda uluslararası şirketlerin özellikle
üst yönetimdeki kadınların sayısını artır-
mak için kota uyguladığını görüyoruz. Bu-
na göre Norveç’te şirket yönetimlerinde %
40 kadın kotası uygulanıyor. İspanya’da da
buna benzer bir kota söz konusu, Almanya
da yönetim kademelerine kota getirilmesi-
ni tartışmakta. Türkiye’de ise böyle bir ya-
sal düzenleme maalesef yok fakat iş hayatı-
nın ileri gelenleri ve akademisyenler kota
uygulamasının öncelikle kamuda başlama-
sı gerektiğini savunuyor, bunun özel sek-
tör için bir örnek teşkil edeceğini belirtiyor-
lar.
Peki kadınların iş hayatına katılım oranı
neden bu kadar düşük?
Bunun ilk sebebi kuşkusuz yıllardır aile
içinde kadına empoze edilen roller. Önce
iyi bir ev kadını, sonra anne... Süregelen
zaman içinde kadının rolü hep ev içinde eş
-çocuk-yaşlı bakımı ile sınırlı olurken ev
dışında çalışma sadece erkeğe biçilen bir
görev olagelmiş. Özellikle son 40-50 yıldır
yaşam şartlarının ağırlaşması ve kadınların
eğitim düzeyinin yükselmesi gibi sebepler
artık iş hayatının kadınlar için de bir varlık
alanı olarak kendini göstermesine sebep ol-
makta. Fakat bu noktada da yine erkek
egemen iş hayatının, çalışan anneler için
çok kolay bir arena olmadığını görüyoruz.
Yapılan araştırmalar işletmelerin çocuk sa-
hibi kadınları işe almak konusunda korkak
davrandığını gösteriyor.
Sebep ilginç: Ya başka bir çocuk daha ya-
parsa... Buna göre Türkiye’de şirketlerin %
31’i doğum sonrası işe geri dönen anneleri
işe almak konusunda endişe taşıyor. Çalı-
şan anneleri işe almayı planlayan şirketle-
rin oranı ise %52.
Yani yıllardır hepimizin kulağında var olan
“çocuk da yaparım, kariyer de” mottosu
artık biraz sarsılmakta.
Yine de kimi büyük ölçekli şirketlerden se-
vindirici bazı uygulama haberleri gelmek-
te: Eczacıbaşı veVodafone kadınlar gününe
dair yaptıkları toplantılarda 8 Mart 2011 ta-
rihinden itibaren işe alımlarda bir pozitif
ayrımcılık yaparak kadınlara öncelik tanı-
yacaklarını açıkladılar.
42
BİR KAŞIK BİLGİ
Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com
Ş imdi şöyle bir geçmişe gidelim hadi.
Okuldan eve geldiniz ve anneciğiniz
teknolojinin o dönemde fink atmadı-
ğı mütevazi mutfağında belinde önlüğü
akşam yemeğinin son hazırlıklarını yapı-
yor. Ne yemek var diye sorduğunuzda al-
dığınız cevaba çığlık atarak cevap verdi-
niz, Yaşasın! En sevdiğim yemek…
Yaşasın !!! En Sevdiğim Yemek…
43
Nedir o yemek? Sizin çocukken en sevdiği-
niz yemek neydi? Ya şimdi? Çocuğunuzu
en çok mutlu eden yemek ne? Her şeyin
değiştiği gibi o da değişti mi? Fastfood
kültürüne kayan beslenme alışkanlıkları
çocukların en sevdiği yemeğin
fikslenmesine mi vesile oldu? Artık her ço-
cuğun verdiği cevap aynı hece sayısı ile
HAM-BUR-GER mi oldu?
Madem aylardan Nisan, madem Nisan de-
yince aklımıza çocuklar gelir genelde, bay-
ramları olduğu için.. Biz de çocukların ne-
leri sevdiğini, nasıl sever hale getirebilece-
ğimizi yatıralım masaya.
Benim çocukken en sevdiğim yemek ızgara
et, patates kızartması ve makarna üçleme-
siydi. Hala belki de en favoriler listesinde
yer alabilir birçoğumuz için. Başka neleri
severdim?
Neden bu kadar düşündüğümü bilemedim
ama şunu söyleyebilirim. En sevdiğim ye-
mek karnabahar, pırasa ya da ıspanak de-
ğildi. Sosisi çok severdim, yumurtalı ekme-
ği çok severdim, börek, kurabiye, mantı,
puding … Hangi çocuk sevmez ki bunları?
Zaten bunları çocuklar çok sevdiği için ge-
nellikle ürün reklamlarında da onlar ön
planda değil midir?
Çocuğumuzun en sevdiği yemeğin ne ol-
duğunu ne belirliyor?
Çocukların bir birey olduğu çoğu zaman
unutulur.
44
Onların sevdiği ve sevmediği yiyecekleri
karıştırarak vermek ya da sevebileceği bir
görselliğe büründürmek sevdiklerinin sa-
yısını arttırabilir.
Mesela havuç yemeyen bir çocuğa havuçlu
kek yedirmeyi denesek, sizce başarılı olur
muyuz? Kim bilir … Ama havuç konusun-
da sürekli diretmek yerine bu bir alternatif
olamaz mı?
Bir tabağa brokoli haşlayıp koyun bir taba-
ğa da domates soslu spagetti, bir çocuk
hangisini tercih eder?
İstisnalar kaideyi bozmaz elbette, spagetti
kazanacaktır.
Spagetti sevmeyen kaç çocuk vardır?
Ben bir keresinde brokoli için ağlayan bir
çocuğa denk geldim, bunu da söylemeden
geçemeyeceğim. Yakın bir arkadaşımın oğ-
lunun sofrada yenmek üzere sırasını bek-
leyen brokoli kendisine verilmediği için
mızmızlanmaya başlaması ile şok olmuş-
tum. Aslında o anda anlamıştım bu işin ne
gördüğünle çok alakalı olduğunu.
Eğer sizin evinizde haşlanmış brokoli sevi-
lerek yeniyorsa ve çocuğunuz bunu görü-
yorsa, bu onun için son derece olağan bir
durum oluyor. Yani siz neyi seviyorsanız
çocuğunuz da aslında onu seviyor.
Evde hazırlanmış mis gibi kokan ıspanaklı
bir pizza, komik surat şekli verilmiş yu-
murta dilimleri, kurabiye kalıpları ile şe-
killendirilmiş meyve çeşitle-
ri..Çocuğunuzun en sevdiği yemeği birden
değiştirebilir mi?
Neden olmasın? Sadece biraz hayal gücü ,
biraz da gayret… Hamburger’i yenmek
çok da zor olmayabilir, ne dersiniz?
Afiyetle & sağlıkla,
45
ABRAKADABRA
Pınar Doğan
Ve bir an gelir...
Herşeyi bırakıp gitmek, dünyadan ışın-lanırmışçasına gitmek isteriz bazen. Filmlerdeki gibi hayatınızın bir sahne-sinde birdenbire herşey donar kalır. Tam da hayatınızın ortasında, hiç olma-yacak bir yerinde olur bu.
Yorulmuşsunuzdur, kırılmışsınızdır, dar-gınsınızdır, ümitleriniz boşa çıkmıştır.
Ve "aslında" yaşadıklarınızın böyle olması-nı hiç istememişsinizdir.
Bu yoğun duyguların ardından o kritik so-rular çıka gelir. Ben kimim, neyim? Benim burada ne işim var? Benim amacım ne? Ya-şadığım hayat bu mu olmalı... Değiştirebi-lir miyim ki? ... Yoksa hayatımı şekillendir-me gücüm var mı ki benim…İnanın bunla-rı her insan zaman zaman kendine soru-yor.
Kim olursak olalım, her nerede nefes alı-yorsak alalım, özümüzde bir yerde bir ek-siklik duygusuyla yaşıyoruz. Korkma-yın ... Eğer o kritik sorulara bugünlerde daha sık cevap arıyorsanız, doğru yoldası-nız.
Her birimiz artık uyanmalı ve içimizdeki mucize ile tanışmalıyız. Bu kısa ve değerli yaşamda ruhlarımızı özgür bırakıp, diledi-ğimiz ne varsa hayatlarımıza katmalıyız.
Aynaya baktığımızda geçmişimizde yaptı-ğımız veya yapmadığımız her şeye rağ-men kendimize "seni seviyorum" demeli-yiz.
Şimdi bir düşünün; keşkelerle geçirilecek bir ömrü mü yoksa kendizi yeniden yarat-mak ve hedeflerinize ulaşabileceğiniz bir yaşamı mı "tercih" ediyorsunuz.
Hayatınızın en büyük eseri olan "kendinizi" yaratmanın tam zamanıdır şimdi.
46
KARDEŞİNİ SEÇ
Bence Nisan ayının unutulmaz parçası 23
Nisan Çocuk Bayramı olunca, çocuklarla
ilgili bir proje seçmek istedim.
Bugünün çocukları geleceğin büyükleri.
Kişisel gelişimlerine ve eğitimlerine katkı
sağlamak için birçok dernek ve proje mev-
cut. Ama bu seferki biraz daha farklı, para
yardımları ile değil kişisel hediyeleriniz ile
yürüyen güzel bir sistem: Kardeşini Seç.
AJANDA’DAN SOSYAL SORUMLULUK ÖNERİLERİ
Nesobaby www.nesobaby.blogspot.com
47
Onlar kendilerini şu şekilde tanımlıyorlar
“ASLA PARA YOLLAMAYIN!
Kardeşinizin yumuk minik ellerini avuçla-
rınızın içine alın, sıkı sıkı sarın. Üşümesin-
ler…
28 KASIM 2004 tarihinde tarafımdan kuru-
lan bu site, kardeşten kardeşe uzanan gö-
nül birliği sitesidir... Hiç bir dernek ve de
vakıfla ilişkisi yoktur.
Onlara yardım değil, hediye yolluyorsu-
nuz... Hediyelerinizi abartmayın. Bir def-
ter, bir kalem, bir mektup dünyalara be-
del…Kardeşlerinizle destek olmaya, onlar-
la sonuna kadar el ele yürümeye karar ve-
rin... En büyük desteğiniz sevginizdir.
Bu çocuklar bizim, Türkiye’mizin çocukla-
rı... Onları hiç unutmayın...
Mutlaka mektup yazın. Kişiliklerini geliş-
tirin... Alacağınız cevap mektupları sizin
de dünyanızı değiştirecektir. Bu mutlulu-
ğu yaşayın ve görün. Yolumuz, önderimiz
Atatürk’ümüzün yolu. Doğudan batıya,
kuzeyden güneye tek vücut olmanın yolu.
Yolumuz açık olsun. Cengiz TÜNAY - Ali
TÜNAY “
Yapmanız gereken tek şey siteye girip iste-
diğiniz ili seçmek.
Sitede kayıtlı kardeş bekleyen miniklerin
isimleri ve aile bilgileri detaylarıyla var.
İstediğiniz bir kardeşi seçtikten sonra ken-
disi ile ilgilenen öğretmenin telefonundan
arayarak öğrenciye ulaşmak, bilgi vermek
ve ihtiyaçlarını konuşmak.
Daha sonra dilediğiniz şekilde ( asla para
göndermeyin) eğitimine destek olabilir,
kendisine mektup yazabilirsiniz. Benim
Şanlıurfa’da ilkokulda okuyan bir küçük
kız kardeşim var. Sizin neden olmasın?
Ayrıntılı Bilgi: www.kardesinisec.com
48
Banu Hıdırlar birazsoylebirazboyle.blogspot.com
KARA İSTANBUL—KARA MANHATTAN
İNCELEME
Tamamen tesadüf eseri görmüştüm
“Kara İstanbul” u. İçinde İstanbul, polisiye
ve -yeni yeni barıştığım- öykü vardı.
Bir de “beni al” diye bağıran kapağı. Bu
kadar sebebe hayır demek ve okumamak
olmazdı.
Kara İstanbul 4 bölümden oluşan bir kitap.
İlk bölüm “Şehvet ve İntikam”, ikinci bö-
lüm “ Sınırları Zorlamak, Haddini Aş-
mak”, üçüncü bölüm “Karanlık Kıyılarda,
Kuytu Köşelerde”, dördüncü bölüm ise “
Acı ve İhtilaf” olarak isimlendirilmiş.
49
Editörlüğünü Mustafa Ziyalan ve Amy
Spangler’ın yaptığı kitapta 16 farklı yazar-
dan 16 farklı hikayeye yer verilmiş.
Her hikaye İstanbul’un farklı bir semtinde
geçiyor; Büyükada , Bebek, Sirkeci,
Altunizade, Rumelihisarı, Fatih,
Şaşkınbakkal, Tepebaşı, Sağmalcılar, Aksa-
ray, Fikirtepe, Fener, Yenikapı, 4.Levent,
Kurtuluş ve Moda. Aslında her öykü biraz
da o semtin kişiliğine hitap ediyor.
Öykülerde polisiye, gerilim, İstanbul, acı
ve intikam var. İstanbul’a kayıtsız kalama-
yan herkesin keyifle okuyacağı bir kitap.
O akşam şehir kuvvetli bir lodosa tutul-
muş olmasaydı tüm bunlar yine de ola-
caktı belki ama o savruk, gizi kendinden
menkul deli esinti sınırları aşmak için ge-
çerli gerekçedir. Uğultulu ılık tuhaflığıyla,
sadece şehri değil ruhlarını kıstırarak in-
sanlarını da ele geçirir çünkü…
“Noir” serisinin ülkemizde çıkan ikinci ki-
tabı “Kara Manhattan’ı da yine bir tesadüf
sonucu gördüm. Bu kez “noir” New York
caddelerinde geziniyor. İlk kitapta olduğu
gibi bunda da çeşitli yazarların öyküleri
var.
Kitap, Lawrence Block editörlüğünde ha-
zırlanmış. Manhattan’da geçen 15 farklı
öyküye yer verilmiş. Öyküler bölümlere
ayrılmamış.
Sırasıyla ; İyiliksever (Charles Ardai), Son
Akşam Yemeği (Carol Lea Benjamin), Sıca-
ğa Dayanamıyorsan (Lawrence Block),
Yağmur (Thomas H.Cook), Ziyaret Etmek
İçin Güzel Bir Yer (Jeffery Deaver), Sonraki
En İyi Şey (Jim Fusuli), Maaşını Al (Robert
Knigtly), Çamaşırhane (John Lutz), Koru-
yucu Meleğim Freddie Prinze (Liz
Martinez), Laternacı (Maan Meyers), Ne-
den Vurmak Zorundalar (Martin Meyers),
Birikme (S.J.Rozan), New York’un En Gü-
zel Dairesi (Justin Scott), Son Raund
(C.J.Sullivan) ve Audrey Hepburn’le Ağla-
mak (Xu Xi) isimli öyküler yer alıyor.
Öykülerde kara mizah, Manhattan, New
York’lu olmak, polisiye ve gerilim sıklıkla
kullanılmış. Hepsi keyifle okunuyor.
Her iki kitap da başarılı ve keyifli ancak
belki de “bizden” olması nedeniyle Kara
İstanbul’u daha çok sevdim.
Serinin üçüncü kitabı Kra Brooklyn
Nisan'da raflarda olacak.
Keyifli okumalar.
50
Giacomo Joyce James Joyce Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, Dublinliler, Ulysses, Sürgünler gibi yapıtla-
rıyla edebiyat tarihinin, özellikle 20. yüz-yıl edebiyatının en önemli kişilerinin ba-şında gelen İrlandalı yazar James Joyce'un az bilinen bir çalışmasıyla karşı karşıyası-nız. Yapıtlarının en kısası olan Giacomo Joyce şiirsel bir dille kaleme alınmış, kurgu kılı-fında bir özgeçmiş kesiti özelliği taşımak-ta. Biçimsel olarak şiir ile düzyazı arasın-da bir çizgiye oturan Giacomo Joyce yaza-rın yaşamı boyunca yayımlamayıp kendi-ne sakladığı bir çalışma. Joyce'un bu yapı-tını ölümüne dek saklayış nedeni aile so-runları yaratabileceği endişesi olsa gerek. Oysa tamamlanmış, amacına ulaşmış bir sanat yapıtının tüm özelliklerini taşıyor. Joyce üstüne uzmanlaşmış bir edebiyat eleştirmeni ve araştırmacısı olan Richard Ellmann'ın (1918-1987) sunuşu ve açıkla-malarıyla yapıta katkısı çok büyük.
RAFLARDA
Elif Paulo Coelho
"Hilal'e isminin anlamı-nı sordu; Türkçede ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi demektir.
Ülkemin bayrağında da vardır hilal..." Elif'in başkahramanı dünyaca meşhur yazar Paulo Coelho, bir süredir bilgelik yolunda gelişmesinin durduğunu hissetmektedir. Belki de yapması gereken tek şey, esraren-giz ustası J.nin tavsiyesine uyup, "Gönlünün onu çektiği yere," gitmektir... Rastlantılar Coelho'yu Rusya'ya savurur. 9288 kilometrelik yolu, bu uçsuz bucaksız ülkeyi, baştan sona trenle kat etmeye karar verir. Daha ilk durağından itibaren manevi bir arayışa dönüşen bu yolculukta ona üç kişi eşlik eder: Bir Tao ustası, Rus yayıncısı ve en ilginci, yetenekli bir keman virtüözü olan, sıra dışı genç bir Türk kadını; Hilal... Coelho, son romanı Elif'le, bir kez daha ha-yatı güzelleştiren hazineleri ve mucizeleri kutluyor. Zamanın, mekânın, yaşadığımız başka hayatların dışında bir yerde, katıksız "aşk"ın peşinde, ruhun upuzun yolunu kat ediyor.Ama bu kez, bizlere çok tanıdık ge-len duraklardan geçerek...
51
Silas Marner George Eliot Yıllar önce, haksız yere hırsızlıkla suçlanarak Ki-lise cemaatinden kovulan dokumacı Silas Marner, gönüllü sürgün olarak
Raveloe köyüne yerleşir. Köy halkıyla görüşmeyen, özel yaşamını sır gibi saklayan dokumacı için hayat, sa-bahtan akşama kadar tezgâhı başında ça-lışmaktan ve kazandığı paraları biriktir-mekten ibarettir. Ama günün birinde altın-larının çalınması ve çok kısa bir süre sonra da evinin yakınlarında annesi ölen bir be-beğin emekleyerek kapısına gelmesiyle ya-şamı ve dünyaya bakışı tamamen değişir. Bu arada, Silas Marner'ın ve bebeğin yolla-rı, köyün en güçlü, en varlıklı adamının oğluyla çakışacaktır.
Serenad Zülfü Livaneli .Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversite-si'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den
gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar. 1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzeri-ne, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böyle-ce, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı ol-sun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcana-nın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor. Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zül-fü Livaneli'nin romancılığının en temel nite-liklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.
Arka Sokaktaki Cinayet Agaytha Christie Silahı sağ elinde tutan bir kadın, kendini nasıl sol şa-kağından vurmayı başarır? Çok gizli askeri planların kaybolması ile hayalet gö-
rüntüsünün arasında nasıl bir bağ vardır? Eksantrik Sir Gervase Chevenix-Gore'un ci-nayetine neden olan kurşun, odanın diğer köşesindeki aynayı nasıl tuzla buz etmiştir? Güzel Valentine tatile gittiği Rodos Adası'n-da içine düştüğü karmaşık aşk üçgeninden canını kurtarmak için adayı bir an önce terk etmeli midir?
52
BU AY VİZYONDA
Red Riding Hood - Kırmızı Başlıklı Kız Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD, Kanada Yönetmen: Catherine Hardwicke Oyuncular: Gary Oldman, Amanda Seyfried, Billy Burke, Virginia Madsen, Michael Shanks Valerie, iki erkek arasında kalmış genç ve güzel bir kızdır. Köyün en güzel kızı Valerie, gönlünü yoksul Peter’ a kaptırmıştır. Ancak ailesi onu varlıklı Henry ile evlendirmek istemektedir. Birbirini kaybetmek istemeyen âşıklar, birlikte kasabadan kaçma planları yaptığı sırada korkunç bir olay yaşanır. Valerie’ nin kız kardeşi köyün çevresinde, karanlık ormanda sinsice dolaşan bir kurt adam tarafından vahşice öldürülmüştür. Yıllarca, insanlar bu yaratığa ayda bir kez hayvan kurban vererek kendilerine zarar ver-mesini engellemişlerdir. Ta ki, bir dolunay gecesi, kurdun aralarından birini öldürmesine dek. How Do You Know? Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 201o, ABD Yönetmen: James L. Brooks Oyuncular: Jack Nicholson, Owen Wilson, Reese Witherspoon, Paul Rudd, Kathyrn Hahn Lisa'nın liseden bu yana hayali hep başarılı bir atlet olmaktır. Hayatındaki tüm planları bu hayal üzerine kurmuştur. Ancak Lisa hiç ummadığı bir za-manda takımdan çıkarılır. George ise dürüst bir işadamı olmasına rağmen, bir iftiraya uğrar ve hakkında soruşturma başlatılır. George ve Lisa'nın tanıştığı gün, her ikisinin de hayatının en kötü günüdür. Ama her şe-yin tersine dönmesi, daha iyisi olması içindir.
53
Güneşin Karanlığında Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD Yönetmen: Brad Furman Oyuncular: Matthew McConaughey, Marisa Tomei, Ryen Phillippe, Margarita Levieva, John Leguizamo Mick Haller karizmatik ve yakışıklı bir ceza avukatıdır. Los Angeles’ta Lincoln marka arabasını ofisi olarak kullanmasıyla ünlüdür. Kariyeri boyunca genellikle önemsiz suçlar işlemiş suçluları savunmuştur. Ancak birden bire önüne hayatının fırsatı çıkar; Beverly Hills’in yakışıklı bir zengini cina-yetle suçlanmaktadır ve kendisini savunması için Mick’i tutmak istemektedir. Bu kadar basit ve kendisine kolayca para kazandıracak gibi gözüken bu dava bir anda bir ölüm ka-lım savaşına dönüşür. Film, Michael Connelly’nin ülkemizde Altın Kitaplar’dan “Güneşin Karanlığında” adıyla yayınlanan çoksatar kitabından uyarlanmıştır.. Atlı Karınca Gösterim tarihi : 1 Nisan 2011 Yapım : 2010, Türkiye Yönetmen: İlksen Başarır Oyuncular: Mert Fırat, Nergis Öztürk, Sercan Bodur, Sema Çeyrekbaşı, Zeynep Oral Erdem, Sevil ve çocukları Edip ve Sevgi’nin küçük bir kasabada süren yaşamları, Sevil’in annesinin felç geçirmesi sonucu İstanbul’a taşınmala-rıyla değişime uğrar. Edip, yatılı okulda olduğu on yıl boyunca evden uzaklaşmıştır; Er-dem’in ise iyi bir yazar olma hayalleri sürmektedir. bir şekilde değişen tavırlarını, içine kapanmasını ve mutsuzluğunu fark eden Sevgi’nin ani tavır değişikliklerinden şüphelenen Sevil, evin içerisinde yaşanan bazı olayları sorgulamaya girişir ve yıllardır kapalı kapılar ardında saklanan sırrı keşfeder. Er-dem bir trafik kazasında yaşamını kaybedince, ölümü ailede yeni sırların ortaya çıkması-na neden olur. Küçük bir ailenin her üyesi hayatları boyunca tek başlarına taşımak zo-runda kalacakları gerçeklerle baş başa kalır. Kendilerine bile itiraf edemedikleri bu sır nedir?
54
Burlesque Gösterim tarihi : 8 Nisan 2011 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Steve Antin Oyuncular: Cher, Christina Aguilera, Kristen Bell, Cam Gigandet, Eric Dane Küçük bir kasabadan Los Angelas'ta yaşamak üzere ayrılan Ali, geçmi-şini geride bırakmak istemektedir. Oldukça güçlü bir sesi olan Ali, şeh-rin en önemli klüplerinden biri olan Burlesque Lounge'ta çalışmaya başlar. Garson olarak işe başlayan Ali, sahnede olmayı istemektedir. O an mali ve kişisel prob-lemlerle çalkalanan klüpte, işletmeciliği yürüten Tess bir çıkış yolu aramaktadır. Tess klüp için de iyi olacağını düşündüğünden Ali'ye destek olur. Ali sesi ile herkesi büyülemiştir, bir anda hem kendisi hem de klüp gözde bir hal alır. El-bette bu kıskançlık ve rekabeti de beraberinde getirecektir.
Rio Gösterim tarihi : 8 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD Yönetmen: Carlos Saldanha Seslendirmeler : Anne Hathaway, Neil Patrick Harris, Jesse Eisenberg, Leslie Mann, Carlos Ponce Buz Devri serisinin de yönetmenliğini yapan Carlos Saldanha'dan yeni bir macera... Fakat bu sefer başrolde bir papağan var! Üstelik 3D seçe-neğiyle!Bir Amerikan papağanının Minnesota'nın küçük bir kasabasından başlayıp Rio de Janeiro'da son bulan macerası Nisan 2011'de vizyonda! Source Code Gösterim tarihi : 8 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD, Fransa Yönetmen: Duncan Jones Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Michelle Monaghan, Vera Farmiga, Jeffrey Wright, Cas Anvar Filmin Konusu : Bir banliyö treninde yaşanan patlamaya şahit olan birinin vücudunda uyanarak patlamaya sebep olan kişinin kimliğini tesbit etmeye çalışma-sını konu alan bir bilim-kurgu hikayesi.
55
Çığlık 4 – Scream 4 Gösterim tarihi : 15 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD Yönetmen: Wes Craven Oyuncular: Adam Brody, Kristen Bell, Emma Roberts, Olayların ardından 10 yıl geçmiştir. Sidney Prescott, olanların yükünü yazarak atlamayı başarmıştır. Bundan sonraki hayatını huzurlu geçir-meyi planlamaktadır; ta ki …
Rabbit Hole Gösterim tarihi : 22 Nisan 2011 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: John Cameron Mitchell Oyuncular: Nicole Kidman, Aaron Eckhart, Sandra Oh, Dianne West, o Mutlu bir evlilikleri olan Becca ve Howie Corbett’ın yaşamı, oğulları Danny’nin bir trafik kazasında ölmesi ile alt üst olur. Çift karşılaştıkları bu yoğun acı ile baş etmeye çalışırken, bir taraftan da kendi ilişkileri-nin çıkmazları ile karşılaşır. Howie’nin acısı onu tuhaf bir nostaljiye kaptırır ve geçmişini yeniden sorgulatırken, Becca’nın yas süreciyle başa çıkma yöntemi çok daha farklı olacaktır. Hanna Gösterim tarihi : 22 Nisan 2011 Yapım : 2011, ABD, Almanya, İngiltere Yönetmen: Joe Wright Oyuncular: Cate Blanchett, Eric Bana, Anna Popplewell, Saoirse Ronan, Hanna, eski bir CIA ajanı olan babası tarafından Finlandiya’nın balta gir-memiş ormanlarında, soğukkanlı bir ölüm makinası olarak yetiştirilmiş-tir. 14 yaşına gelince babası onu ilk suikastını gerçekleştirmesi için Avru-pa’ya gönderir. Yol boyunca hedefine kitlenmiş bir şekilde, usta bir katil gibi soğukkanlı hareket eden Hanna, başına gelen çeşitli olaylar sonucun-da hedefine yaklaştıkça varoluşsal soru ve sorunlarla boğuşmaya başlar. www.sinemalar.com
56
Ücretsiz Abonelik İçin www.ajandadergi.blogspot.com İletişim: [email protected]