ajanda haziran

59

Upload: ajanda-dergisi

Post on 03-Mar-2016

247 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Ajanda Haziran sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: Ajanda Haziran
Page 2: Ajanda Haziran

2

AJANDA YAZARLARI

ATA İSMET ÖZÇELİK [email protected] - hepsidetay.blogspot.com BANU HIDIRLAR [email protected] - birazsoylebirazboyle.blogspot.com DUYGU PHILLIPS [email protected] - naminghouse.com İMGE TAN [email protected] - imgeleme.com MÜGE KARAHAN [email protected] - yemekbahane.blogspot.com NADİR KALBİNUR blog.milliyet.com.tr/nadirkalbinur

ÖZGE DUMLU GüNESEN [email protected] PINAR DOĞAN [email protected] SEDA ASOLAR [email protected] - sedasolar.blogspot.com

DERGİ TASARIM SİNEM ERGUN [email protected] - sanatnotlari.blogspot.com

KAPAK TASARIM ve ÇİZİMLER ŞULE COŞKUN BALMUMCU [email protected] - susuoykusu.blogspot.com

İLETİŞİM [email protected]

Şubat 2011 Sayı:9

Mayıs 2011 Sayı: 12

Page 3: Ajanda Haziran

3

Bundan 1 sene ve bir kaç ay önce idi. Müge ile ‘e-dergi’ çıkar-ma konusunda bir tiyatro çıkışı fikir birliğine varmıştık. Nasıl olur, kimle olur derken bir kaç hafta içinde hevesli ve kü-çük bir topluluk olmuştuk bile. Kimin hangi konuları üstlene-ceği, derginin ismi, kapak derken Haziran 2010’da ilk sayımız-da buluştuk sizlerle. Okunma sayları, geri dönüşleriniz, yorumlarınız ise bu amatör

oluşumun her ay düzenli olarak yaşamasını sağladı ve bu ay 1. Yaşımızı kutluyo-ruz. Bizi desteklediğiniz için önce sizlere ve yazılarıyla, fikirleriyle şimdiye kadar olu-şumumuza katkıda bulunmuş, yolu Ajanda’dan geçmiş tüm yazar arkadaşlarımıza yürek dolusu teşekkürler. Önümüzdeki aylar çok daha güçlü ve yeniliklerle hayatınızda olacağız, değişime tanıklık edin ve bizi daha yakından takip etmek için Facebook sayfamızı ziyaret edin. Ajanda ekibi olarak yazın enerjisini fazlasıyla hissediyoruz, kapağımız da bunu yansıtsın istedik. Umarız enerjimizi size de geçirmiş olarak son sayfaya ulaştırırız. Keyifli günler dilerim...

Page 4: Ajanda Haziran

4

6 Etkinlikler

12 Sinedetay “Game of Thrones”

15 İnceleme Kitap “Roma’da Yedi Cinayet” ve

“Kamelyalı Kadın”

19 Müze “Türvak Müzesi”

26 İstanbul’da Turist Olmak “İstanbul’un Yalıları”

30 Gönlümün İncileri “Bir Caddebostan Macerası”

34 Hobi “Etamin”

İÇİNDEKİLER

Page 5: Ajanda Haziran

5

38 Markalaşma Sanatı

42 Çalışanın Çığlığı

“İşe Alımlarda Sosyal Mecranın Önemi”

44 Bir Kaşık Bilgi “Erik”

46 Abrakadabra

48 Bunları Biliyor muydunuz “İhsan Kemal Karaburçak”

50 Raflarda

52 Vizyonda Bu Ay

54 Ayın Blogu “Ful Yaprakları”

Page 6: Ajanda Haziran

6

İmge Tan http://imgeleme.com

ETKİNLİKLER

Pera Müzesi’nde ziyaret

edebileceğiniz iki

sergiden ilki 20. yüzyıl

Türk resminin en özgün

–ve değeri yıllar geçtikçe

daha çok anlaşılan-

sanatçılarından

İhsan Cemal Karabur-

çak’ın eserlerinin

sergileneceği sergi olup,

retrospektif niteliğinde-

dir.

“... davamız müzisyen ve ressam yetiştirmek

kadar, belki ondan da ziyade, sanatı seven,

anlayan ve çoğunluğu itibariyle "bayağı"yı ilk

bakışta temyiz eden bir nesil yetiştirmek

davasıdır. Bu da gençliğin umumi kültürü

davasıdır..." diyerek sanat anlayışını açıkça

ifade etmiş olan usta sanatçı 1970 yılında

aramızdan ayrılmış olsa da eserleri ve

kendine has “mor”u yanı başımızda

bizleri bekliyor. Kaçırmayın.

Pera Müzesi’nde gezebileceğiniz ikinci

sergi ise Temelde İnsan adlı Çağdaş Sanat

ve Nörobilim sergisi. Robotbilim, üç

boyutlu tarama, photoshop, hızlı

prototipleme, mikroskopla inceleme ve

bilgisayar görüntüsü gibi yeni teknolojileri

kullanan yedi çağdaş sanatçının

yapıtlarının bir araya getirildiği sergide

sanat ve bilim buluşuyor.

İlginç olabilir, ne dersiniz?

Pera Müzesi’nde İki Sergi

Page 7: Ajanda Haziran

7

Amy Winehouse

Geliyor! 20 Haziran

Maçka Küçükçiftlik Park

Gelmiş geçmiş en muhteşem sesler-

den biri olarak kabul edilen 5

Grammy Ödülü’ne sahip İngiliz mü-

zisyen Amy Winehouse 20 Haziran

Maçka Küçükçiftlik Park’ta bizlerle

buluşacak. Pazartesi sendromunu

yok edeceği kesin görünen bu harika

konser için biletlerinizi almayı unut-

mayın. Biletler için Biletix’e uğra-

dıktan sonra geriye sadece pek sağ-

lıklı alışkanlıkları olmayan Amy’nin

20 Haziran akşamı konser bitimine kadar “kendine iyi bakması(!)” için dua etmekten başka

bir şey kalmıyor.

Bir de konser zamanına kadar Back to Black albümünü dinleyerek iyice havaya girebilir-

siniz.

Ricky Martin Fırtınası 18 Haziran Turkcell Kuruçeşme Arena

Türkiye’de! Musica Alma Sexo Dünya Turnesi’nin Avrupa ayağı İstanbul’da başlıyor!

Bir kez daha bütün dünyayı kasıp kavurmaya hazırlanan Ricky Martin, Ahmet San Or-

ganizasyonu ve FunOrg yapımıyla 18 Haziran’da Turkcell Kuruçeşme Arena ve 20 Ha-

ziran’da ise Bursa Festivali kapsamında bizlerle olacak.

1991 yılından beri solo kariyerine devam eden Porto Riko'lu pop şarkıcısının albümleri

dünya çapında 70 milyon satmış. ABD ve Latin billboardlarında 21 kere top on listelerin-

de yer alabilmiş ve sekiz kere birinciliği elde etmiştir.

Merakla beklenen konserlerin biletleri Biletix’te! Latin coşkusuyla yorulmaya hazır olun!

Page 8: Ajanda Haziran

8

Page 9: Ajanda Haziran

9

Sonisphere Festival

Avrupa'da 2009 yılında düzenlenmeye başlanan bu müzik festivaline 2. yılından itiba-

ren katılan Türkiye, bu sene çok önemli isimlere ev sahipliği yapacak.

19 Haziran 2011’de yapılacak bu dev festival, 2011 senesi için kapasitesi arttırılan ve

tamamen yenilenen Küçükçiftlik Park’ta yer alacak.

Festivale katılan dev isimler ise şöyle: Iron Maiden, Slipknot, Alice Cooper,

In Flames ve Mastodon. Iron Maiden festivale tüm sahne prodüksiyonu ile katılıyor.

Bu muhteşem günün sınırlı sayıda biletleri ise Biletix’te! Kaçırmayın!

Görmediğimiz Türkiye

National Geographic Türkiye,

10. yaşını muhteşem bir fotoğraf

sergisiyle kutluyor.

11 Haziran 2011’e kadar devam

edecek olan sergide yer alan

fotoğraflar 123 yıllık National

Geographic arşivinde bulunan 8

milyon kart baskı arasından seçilmiş.

Gün ışığına çıkmamış fotoğraflardan

oluşan “Görmediğimiz Türkiye”

sergisi Osmanlı’nın son döneminden

Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan

dönemi kapsıyor. Ziyaretçiler, bu çok

özel sergiyi ücretsiz olarak

gezebilecekler.

Yer: Karaköy Antrepo 3, Tarih: 11 Mayıs–11 Haziran

Page 10: Ajanda Haziran

10

Page 11: Ajanda Haziran

11

TNT Yaz Konserleri

2011

Yılın ilk açık hava konserleri başlıyor.

TNT ana sponsorluğunda 07–17 Haziran

tarihleri arasında düzenlenecek Yaz Konserleri

serisinde birbirinden ünlü sanatçılar,

müzikseverlerle bir araya gelecek.

Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava

Tiyatrosu’nda konser verecek müzisyenler

arasında

Ajda Pekkan,

Abba,

Bülent Ortaçgil,

Ferhat Göçer,

Goran Bregovic ve

Kenan Doğulu gibi isimler yer alıyor.

Biletler ve program için Biletix’e.

Yaz günlerini müzik dolu muhteşem gecelerle

süslemeyi kim istemez, değil mi?

Bu ay havanın harika olması için Evren’e bol

bol enerji göndersek iyi olacak, çünkü bir sürü

açık hava konseri bizi bekliyor!

Page 12: Ajanda Haziran

12

G eçtiğimiz aylarda HBO kanalının

başarılı yapımlarından bahset-

miştik, bu ay HBO’nun son ami-

ral gemisi “Game of Thrones” – “Taht

Oyunları”ndan bahsedeceğim.

Dizi , George R.R. Martin’in 7 kitaptan

oluşan “A Song of Ice and Fire” serisinin

ilk kitabını konu alıyor. 7 kitabın 5 tanesi

yayımlanmış ve dünya çapında 7 milyon

kopya satmış.

SİNE DETAY

“Game of Thrones”

Ata İsmet Özçelik

www.hepsidetay.blogspot.com

Page 13: Ajanda Haziran

13

Dizi kurgusal bir dünyada geçiyor; izleme-

ye başladığınızda akıllara hemen

“Yüzüklerin Efendisi” gelecektir, 7 krallık-

tan oluşan ve biraz İngiltere’ye benzeyen

bir ada ile doğusunda bir başka adadan

oluşan bir dünya var. Adından da anlaşıl-

dığı gibi genel konu taht için yapılan entri-

kalar, güç gösterileri, kamplaşmalar üze-

rinde dönüyor.

Bu dünyada çeşitli bölgelerin hakimi olan

aileler bulunuyor, kral merkezde bulunur-

ken, yıllarca birlikte savaştığı eski dostu

Lord Ned Stark kuzeyin hakimi. Kuzey

fazlasıyla soğuk ve tehlikeli, soyunun tü-

kendiğine inanılan “Others” ve diğer bar-

barlardan korumak için Çin Seddi’ne ben-

zeyen dev bir duvar örülmüş. Kuzeyin bu-

radaki anahtar rolü güneyi buradan gele-

cek saldırılara karşı korumak.

Dizi ilerledikçe geçmişle ilgili birçok şey

de öğreniyoruz, mevcut Kral’ın eski Kral’ı

nasıl devirdiğini ve daha sonra yine önde

gelen zengin ailelerden Lannisterlar’ın kı-

zıyla evlendiği anlatılıyor. Bir yandan da

doğudaki diğer adada sürgündeki eski

kralın soyundan gelen Targaryen ailesini

görüyoruz, onların amacı da barbar

Dothrakilerle ittifak yapıp tahtı geri almak.

Bunca konudan bahsedince aklınıza kılıç-

ların savrulduğu, bol bol savaş sahnesinin

yaşandığı bir dizi gelebilir, ancak dizi daha

çok entrikalar üzerinden ilerleyen, aksiyon

sahnelerinin daha az olduğu bir dizi. Tabii

dizinin henüz çok başındayız, kitaptaki

konulara göre ileride ciddi savaş sahneleri

bizi bekliyor. Ayrıca kurgusal bir dünya

olduğu için mistik öğelerle de karşılaşaca-

ğız, kuzeydeki ırk ve eskiden yer alan ej-

derhalar da ileride diziye girecek. Ama şu

anda kral ve etrafındakilerin çıkar çatışma-

larını ve aileler arası mücadele daha ağır-

lıklı.

Page 14: Ajanda Haziran

14

Dizinin yapımcısı Troy, X-Men Origins

Wolverine gibi filmlerin senaryosunu ya-

zan David Benioff. Başrolde izlediğimiz

Ned Stark’ı canlandıran bu rol için biçilmiş

kaftan, Yüzüklerin Efendisi’nin Boromiri

Sean Bean. Kraliçe’yi canlandıran Lena

Headey’i de 300 filminden tanıyoruz.

Dothrakilerin kralı Khal Drogo’yu canlan-

dıran Jason Momoa’yı da bu sene merakla

beklenen Conan filminde izleyeceğiz. Diğer

oyuncular çok tanınmış değil, ama yaratı-

lan genel atmosferde gayet başarılılar.

Dizinin en başarılı olduğu noktalardan biri

de görüntüler, özellikle Kuzey’in o soğuk

ve karanlık atmosferi çok iyi yansıtılmış.

Dönemi yansıtan müzikler çok iyi, kostüm-

ler de titizlikle seçilmiş. 7 kitaplık bir seri

olduğunu düşündüğümüzde bunu başa-

rıyla işleyebilirlerse elde bolca da malzeme

var. Tabii dizi seneler sürer neler olacağını

daha önce öğrenmek istiyorum derseniz

kitapları da okuyabilirsiniz. Şu anda sadece

1. ve 2. kitap tercüme edilmiş durumda.

Mayıs ayıyla beraber hemen tüm dizilerin

final yaptığı bir dönemde, yaz ayları için

mutlaka izlenilmesi gereken bir dizi olarak

herkese tavsiye ediyorum.

Page 15: Ajanda Haziran

15

Banu Hıdırlar

www. birazsoylebirazboyle.blogspot.com

1 514 yılında Roma şehir meydanın-

da, Marc Aurele Sütunu üzerinde

bir erkek cesedi bulunur. Ancak bu

cesedin başı yoktur ve kimliğini tespit et-

me olanağı sağlayan herhangi bir ipucu da

yer almamaktadır.

Ayrıca bir önceki gece meydanda yapılan

maskeli festival nedeniyle katili bulmak ne-

redeyse imkansızdır.

Birkaç gün sonra katil, yazılı bir mesaj gön-

dererek kurbanının ismini açıklar ve bu ci-

nayetlerin devamının geleceğini bildirir.

Mesajın doğruluğu ise kısa bir süre sonra

anlaşılır. Bu kez Phocas Sütunu üzerinde

yaşlı bir erkek cesedi bulunur.

Bu kurbanların ortak noktaları günahkar

olmalarıdır.

Polis yüzbaşı Barberi, cinayetin çözümlene-

bilmesi için eski Roma polis müdürünün

oğlu genç tıp örencisi Guido Sibaldi ve üs-

tat Leonardo da Vinci’den yardım ister.

Üstat ve

Sibaldi, tüm

ipuçlarını bir

araya getirip

olayı çözmeye

çalışır.

Sibaldi ve

Guido, katilin

Hieronymus

Bosch’a ait bir

eskizi

canlandırdığını ve bu resimde toplamda 7

cinayet olduğunu keşfeder.

6. cinayet sonrasında tüm ipuçlarını bir

araya getiren Barberi, Sibaldi ve Leonardo

katili bulmayı başarır fakat bu başarı 7. ci-

nayetin gözlerinin önünde işlenmesine en-

gel olmayacaktır.

Polisiye, felsefe, tıp, resim, tarih, din ve gi-

zemin bir arada olduğu keyifli ve sürükle-

yici bir kitap. Ayrıca yazarı Guillame

Prevost’un ülkemizde yayınlanan tek kita-

bı.

Keyifli okumalar.

İNCELEME - KİTAP

“Günah işleyeni... Tanrı cezalandırır.”

Page 16: Ajanda Haziran

16

Banu Hıdırlar

www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com

A lexandre Dumas Fils, ünlü

Fransız yazar Alexandre

Dumas’nın gayrimeşru oğlu

olarak Paris’te doğar. Yazma aşkı yüzün-

den okulu terk eder ve yazmaya başlar. Bu

nedenle de maddi sıkıntılar yaşar.

1844 yılında eşinden ayrılan babasıyla ya-

şamak için Saint-Germain-en-Laye’ye taşı-

nır. Burada zengin erkeklerle beraberlikler

yaşayan Marie Duplessis ile tanışır. Bu ka-

dın, Dumas fils’in başyapıtı olacak

“Kamelyalı Kadın” (La dame aux camélias)

isimli romana ilham kaynağı olur. Aynı za-

manda Verdi'nin 1853 tarihli La Traviata

isimli operasına da kaynaklık eder.

Kamelyalı Kadın ilk zamanlarda ilgi gör-

mez. Birçok tiyatro tarafından reddedilir.

Sonunda Théâtre du Vaudeville tarafından

kabul edilip sahnelenir. Roman olarak da

Kamelyalı Kadın ünlenir ve yazarın ünü-

nün yayılmasını sağlar.

Dumas Fils 1852 yılına kadar yaklaşık on

iki roman daha yazar ancak daha sonra

kendini didaktik oyunlar yazmaya adar.

19. yüzyılda Paris’te, o dönemin soyluları-

na ve yaşantılarına, yine dönemin ünlü bir

fahişesinin hayatı aracılığı ile bakmamızı

sağlar Kamelyalı Kadın.

Kamelyalı Kadın

Alexandre Dumas Fils

Page 17: Ajanda Haziran

17

Olaylara bir anlatıcı (yazarın kendisi) ara-

cılığı ile tanık oluruz. Yazar, bizzat tanış-

madığı ancak uzaktan tanıdığı Marguerite

Gautier’in eşyalarının açık artırmayla satı-

lacağını öğrenir.

Kendisinin bile tam olarak bilmediği bir

gücün etkisiyle bu açık artırmaya katılma-

ya karar verir. Satış günü geldiğinde

Marguerite’nin evine ulaşır. Paris’in tüm

soylu hanımları hem satılacak eşyaların

güzelliği hem de merakları nedeniyle ora-

dadır. Marguerite’nin kıyafetleri, eşyaları

teker teker satılmaktadır. Eşyalar arasında

ciltli ve kenarları yaldızlı bir kitap da yer

almaktadır; Manon Lescaut. Yazar, başka

bir alıcı ile çekişmesi sonucunda değerin-

den çok daha fazlasını ödeyerek kitabı alır.

Açık artırmadan birkaç gün sonra yazarın

evine genç bir adam gelir ve o kitabı ken-

disinden satın almak istediğini söyler.

Kendisi kitabı Marguerite’e hediye eden

Armand Duval’dır.

Armand, Kamelyalı Kadın’ın büyük aşk

yaşadığı ancak ayrılmak zorunda kaldığı

sevgilisidir. Ve yazarımıza tüm hikayeyi

anlatmaya başlar.

"Bu öyküden Marguerite gibi tüm yosma-

ların onun yaptığını yapabileceği sonucu-

nu çıkarmıyorum ; aklımdan bile geçmez

böyle birşey, ama içlerinden birinin yaşa-

mında, gerçek bir aşk duyduğunu ve bun-

dan acı çektiğini öğrendim. Öğrendiğimi

de okura anlattım. Bir görevdi bu."

Kitap, ünlü operasının yanı sıra 1936 yılın-

da George Cukor yönetmenliğinde,

Camille ismiyle filme uyarlanır ve

Marguerite rolünde Greta Garbo yer alır.

Hüzünlü bir aşk hikayesi, yüzlerce kez

filmlere ve operalara konu olmuş bu kitabı

mutlaka okuyun.

Keyifli okumalar.

Page 18: Ajanda Haziran

18

AJANDA’DAN OKURLARA HEDİYE!!!

"Kara (noir)" dizisinin İstanbul ve New York kitaplarından sonra Brooklyn kitabı da karşınızda. Kara öykülerin suç öyküleri olduğunu biliyorsunuz. Tim McLaughlin'in yazdığı ve Ajanda ekibinden İmge Tan’ın Türkçeleştirdiği bu kitapta da 20 muhte-şem öykü sizleri bekliyor. Çeteler, seks avcıları, katiller, uyuşturucu satıcıları, ahlaklı ve ahlaksız polisler, daha neler neler... Soluk soluğa okuyacaksınız. Demedi deme-yin. Everest Yayınları'ndan çıkan Kara Brooklyn kitabını isteyenler 15 Haziran’a kadar [email protected] adresine mail göndererek, http://facebook.com/ajandadergi Fan Sayfamıza yorum bırakarak veya http://ajandadergi.blogspot.com adresine yorum yazarak çekilişe katılabilir. Katılımcılar arasında yapılacak çekiliş sonucunda bir kişiye “çevirmeninden imzalı” :) kitap hediye ediyoruz. Hadi bakalım, başvurular gelmeye başlasın!

Page 19: Ajanda Haziran

19

MÜZE

T ürk sinema ve televizyon sektör-

lerinde büyük emeği olan Tür-

ker İnanoğlu, 2001 yılında kur-

muş olduğu “Türvak Sinema, Tiyatro

Müzesi ve Sanat Kitaplığı”nı on yıl sonra

Beyoğlu’ndaki yeni binasına taşıdı.

2011 yılının Ocak ayında Türkiye’nin ilk

ve tek “Sinema ve Tiyatro Müzesi” ola-

rak Beyoğlu’ndaki kapılarını açan Türvak

Müzesi’nde inanılmaz bir arşiv sizleri

bekliyor. Sizler için gezdim, gördüm, der-

ledim, sundum.

Dört Kata Yayılan Müthiş Bir

Arşiv…

Türker İnanoğlu, 1957 yılından bu yana

Türk Sineması’nda yönetmen yardımcısı,

film yönetmeni, yapımcı, sinema salonları

işletmecisi, TV kurucusu ve gösteri

İmge Tan www.imgeleme.com

YEŞİLÇAM’DA GEZİNTİ:

TÜRVAK MÜZESİ

Page 20: Ajanda Haziran

20

merkezi sahibi olarak 54 yıldır sanatla iç

içe yaşamaktadır.

Bugüne kadar 280 adet sinema filmi ve

12.000 saatin üzerinde TV programları ve

TV dizileri hazırlamış olan İnanoğlu,

Türvak Sinema, Tiyatro Müzesi ve Sanat

Kitaplığı’nı, 1997 yılında kurduğu

TÜRVAK Vakfı’nın bünyesinde

“Türkiye’nin ilk ve tek sinema müzesi” olarak

2001 yılında Kavacık’ta kurmuştur.

Türker İnanoğlu bu müzeyi kurarken

“yıllarca emek verdiği kariyeriyle ilgili sonsuza

kadar adını yaşatacak bir imza bırakmayı” he-

deflemiştir.

Türk Sineması’nın geçmişine ait belge, bil-

gi, fotoğraf, afiş, cihaz ve filmleri bir müze

ve kitaplık çatısı altında toplayarak bu

muhteşem arşivi gelecek nesillere aktar-

mayı amaçlamıştır.

Pek alışık olmadığımız bir zihniyet değil

mi? Çoğalması dileğiyle.

Page 21: Ajanda Haziran

21

Müze koleksiyonunun temelleri Türker

İnanoğlu’nun sinema kariyeri boyunca

biriktirdiği ve bir araya getirdiği ERLER

FİLM arşiviyle atılmış.

“Eski 8,16 ve 35 mm’lik film oynatıcı ve çe-

kici cihazları, aydınlatma projektörleri,

dolly, şaryo arabaları, stüdyo ve laboratuar

cihazları ile Türk Sineması’nın kuruluşun-

dan bugüne kadar çekilen Türk filmlerine

ait afiş, fotoğraf, el ilanı, lobi, broşür, rek-

lam malzemesi, senaryo ve sinemayla ilgili

kitap ve dergilerin alınacağı” duyurulmuş.

Şu an Türvak Sinema, Tiyatro Müzesi ve

Sanat Kitaplığı’nın arşivinde 1000’in

üzerinde cihaz, 4.200 adet çeşitli Türk

filmlerinin kopyaları, 6000’in üzerinde

yerli film afişi, 10.000’in üzerinde

sinema-tiyatro lobi ve fotoğrafları, 12.000

saatin üzerinde TV programları ve TV

dizileri bulunuyor.

Ayrıca müze, Ulvi Uraz Kitaplığı dahilin-

de 60.000 ciltlik dermeye sahip dev bir kü-

tüphaneye de sahip. Çok etkileyici değil

mi?

Page 22: Ajanda Haziran

22

El

Verenler… Müzenin kuruluş aşamasında, Türker

İnanoğlu en büyük desteği, TRT Genel

Müdürü Yücel Yener, sinemacı arkadaşı

Necip Sarıca, rahmetli Muhsin Ertuğrul-

’un eşi tiyatro sanatçısı Handan Uran Er-

tuğrul, rahmetli Ulvi Uraz’ın eşi Selçuk

Uraz, tiyatrocu dostu rahmetli Deniz

Uyguner’den ve SİNE-SEN (Sinema

Emekçileri Sendikası)’den almış.

Tiyatro kökenli sanatçılardan da o kadar

çok destek gelmiş ki hepsi de adeta müze-

ye el birliğiyle sahip çıkmışlar.

TÜRVAK Salonları

Müzenin girişinde bir sergi salonu ve

onunla iç içe geçmiş CineTele Cafe yer

alıyor. Giriş katından müze katlarına

çıkarken merdivenlerde alfabetik sırayla

hayatta olan sinema ve tiyatro sanatçıları-

nın portreleri ziyaretçileri karşılıyor.

Tamamen Sinema Müzesi olarak düzenle-

nen birinci katta yer alan salonlar şöyle:

Nişan Hançer Sinema Belgeleri Salonu:

Bu salonda sinemanın Beyoğlu’na girdiği

günden itibaren belgeler, sinema biletleri,

birçok sinema salonunun kuruluş belgeleri

ve resimleri sergileniyor.

Afife Jale Salonu

Page 23: Ajanda Haziran

23

Fuat Uzkınay Sinema Cihazları Salonu:

Ziyaretçiler sinemanın tarihini ve günü-

müze kadar nasıl bir yol kat ettiğini bu sa-

londa en ince ayrıntılarıyla görebiliyor.

Muhsin Ertuğrul’un ilk sesli çekim yaptığı

kamera (İstanbul Sokakları / 1933) mutlaka

görülmesi gereken en ilginç parçalardan

birisi olarak müzede yerini almış.

Lütfi Ö. Akad Afişler Salonu: Ali Efendi

Sinema Salonu’nun fuaye alanında bulu-

nan salonda sinema filmi çekimlerinde

kullanılan kamera ve ışıklar, kurgu eşleme,

film kopya, bant okuma, tele-sine, projek-

siyon, developman (film banyo cihazı) gibi

cihazların yanı sıra denizaltı kamerası ve

tek çekimlik fotoğraf makineleri de bulu-

nuyor.

Ali Efendi Sinema Salonu: Modern tek-

nolojiye sahip 35mm projeksiyon makinesi

ve resim projeksiyon cihazıyla müzede

düzenlenecek olan özel gösterimlere

ev sahipliği yapacak olan 90 kişi ka-

pasiteli sinema salonu da hizmete su-

nuluyor.

Sinema ve TV Müzesi olarak düzenlen-

miş ikinci kattaki salonlar ise şunlar:

Adnan Öztrak Televizyon Salonu:

Müzenin bu bölümünde hayatımıza

girdiği günden itibaren televizyonun ge-

çirdiği tüm evrimler ve yakın tarihi sergi-

leniyor. 2inc 1inc Ampex kayıt cihazları,

TV kameraları, siyah beyaz dönemi sinyal

tabelaları, 70’li yılların stüdyo monitörleri,

TRT’nin ilk siyah beyaz ve renkli kamera-

sı, video

kaydediciler, özel efekt cihazları (ağır çe-

kim, hızlı çekim), stüdyo ve aktüel kame-

ralarla birlikte televizyonla şöhreti yakala-

yan ünlüleri ziyaretçiler bu salonda göre-

biliyor.

Halit Refiğ Sinema Fotoğrafları Salonu:

Türk Sineması’nın usta yönetmenlerinden

Halit Refiğ’in adının verildiği bu salonda

sinemanın tarihine tanıklık etmiş çok

önemli cihazlardan üç adet kurgu-eşleme,

projeksiyon, tele-sine cihazları ve duvar-

larda film kareleri sergileniyor.

Page 24: Ajanda Haziran

24

Balmumu Heykeller Salonu: İkinci katta

genel olarak sektörün daha teknik tarafına

göz atıyoruz, o yüzden buradaki makine-

ler herkesin ilgisini çekmeyebilir. Ancak

balmumu heykellere hepinizin bayılacağı-

nı düşünüyorum.

Elinde ziliyle Hababam Sınıfı’ndan fırla-

mış gibi duran Adile Naşit, “Turist Ömer”

Sadri Alışık, “Kapıcılar Kralı” Kemal

Sunal, en babacan haliyle Hulusi

Kentmen, en yakışıklı ve güzel halleriyle

Ayhan Işık ve Belgin Doruk ve daha pek

çok isim sizleri bekliyor. Hem de birebir

boyutlu ve capcanlı karşınızda olarak!

Geldik üçüncü kata. Burada da Tiyatro

Müzesi ve Kitaplık var.

Bu katta yer alan salonlarda neler bulunu-

yor derseniz, aşağıya göz atabilirsiniz:

Muhsin Ertuğrul Zati

eşyalar ve özel belgeler

Salonu: Türkiye’de tiyatro-

nun meslek olarak kabul

edilmesini sağlayan, yıllarını

tiyatroya adamış büyük usta

Muhsin Ertuğrul’un vefatın-

dan sonra uzun yıllar hiç

kimse ustaya ait ne bir belge-

ye ne de bir dokümana ula-

şamamış.

TÜRVAK, eşi Handan Uran Ertuğrul ile

kurulmuş olan, tamamen dostluğa ve

güvene dayalı sıcak ilişkiler sayesinde

Muhsin Ertuğrul’a ait özel eşyalara ulaşa-

bilmiş. Yani büyük ustanın özel eşyaları

Türkiye’de ilk defa Türvak Müzesi’nde

sergileniyor. Sanatçının Dragos’taki evinde

bulunan çalışma masası, yağlı boya portre-

si, özel eşyaları, eşine ve Beklan Algan’a

yazmış olduğu vasiyetler, şapkaları, takım

elbiseleri ve ilk eşi Neyire Ertuğrul’un re-

simleri ile ikinci eşi Handan Uran Ertuğ-

rul’un resimleri, daktilosu, çalışma koltu-

ğu ve özel çalışmalarının hepsi bu bölüm-

de sergileniyor.

İsmail Dümbüllü Orta Oyunu, Karagöz

Hacivat ve Temaşa Salonu: Burada bir sü-

rü oyunun kostümünü görebilirsiniz.

Altan Erbulak’ın frakı da onlardan biri.

Muhsin Ertuğrul Salonu

Page 25: Ajanda Haziran

25

Ayrıca Orta Oyunu, Karagöz-Hacivat,

afişçi Şeref’in orijinal baskı afişleri, Vala

Somalı karikatürleri, Mengü Ertel afişleri,

yanan Komedi Tiyatrosu’nun maketi, İs-

mail Dümbüllü ve Küçük Kemal’in büstle-

ri ve vefat eden tiyatro sanatçılarının port-

releri de bu salonda sergileniyor.

Behzat Butak Osmanlı’dan günümüze Ti-

yatro Belgeleri Salonu: Türk Tiyatrosu’-

nun 260 yıllık tarihini anlatan bu salonda,

Darülbedayi’nin turnelerinde kullanılan

aksesuar sandığı, Osmanlıca ve Türkçe el

ilanları, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın im-

zalı maaş bordroları, masklar, biletler ve

afişler sergileniyor.

Afife Jale, özel tiyatrolar Salonu: Darül-

bedayi’den, şehir tiyatrolarına ve devlet

tiyatrolarına kadar Türk Tiyatrosunun

ödenekli ödeneksiz tüm tiyatro toplulukla-

rının yer aldığı bu salonda, grupların oyun

afişleri, el ilanları ve resimleri sergileniyor.

Ulvi Uraz Kitaplığı: 60.000 ciltlik dermeye

sahip olan kütüphane öğrencilere, akade-

misyenlere, araştırmacılara, yazarlara kay-

nak sağlayabilecek nitelikteki son derece

kapsamlı sinema, tiyatro, genel kültür arşi-

viyle ve okuma salonuyla hizmete sunul-

muştur.

Dördüncü katta Türker İnanoğlu ‘’Türk

Sinemasında 50.Yıl’’ Salonu bulunuyor.

Böylelikle bu müzede bir ilk gerçekleşiyor

çünkü Türker İnanoğlu Beyoğlu’nda us-

talarıyla ve çok sevdiği dostlarıyla bir ara-

da kendisine de özel bir bölüm ayırıyor.

İnanoğlu’nun 53 yıl boyunca mesleği ile

ilgili almış olduğu ödüller, Erler Film’e ait

afişler, set fotoğrafları, siyasilerle birlikte

çekilen fotoğrafları bu katta.

Bir kat daha yukarı çıktığınızda ise nefis

manzarasıyla Teras’taki kafeye geliyorsu-

nuz. “Sana dün bir Müze’den baktım aziz İs-

tanbul…” diyerek kahvenizi yudumlayabi-

leceğiniz muhteşem manzaralı bir mekân

burası.

Zaten Yeşilçam’da gezinirken yeterince

yoruldunuz, artık dinlenme zamanı. Dile-

diğiniz kadar tadını çıkarın bu güzel tera-

sın…

GİRİŞ ÜCRETLERİ

Tam: 10 TL, Öğrenci, Öğretmen ve 65 Yaş

Üzeri: 5 TL, Harp malulü, gaziler ve en-

gelliler: 1 TL Gruplara özel indirim yapıl-

maktadır.

ADRES:

Yeniçarşı Caddesi No:24 Galatasaray Mey-

danı - 34430- Beyoğlu – İstanbul

Tel: 0212 245 80 91/92/93

Web: www.turvak.com

Page 26: Ajanda Haziran

26

GEZİ—İSTANBUL’DA TURİST OLMAK

İstanbul’un Yalıları … Gerdanlığın ucunda sallanan yakut damlaları …

Müge Karahan

www.yemekbahane.blogspot.com

B u ay birinci yaşımızı kutluyoruz

Ajanda ekibi olarak. İki kafadar

(Sinem ve ben) İstanbul’da güzel

bir bahar gününde kol kola dolaşırken

ortaya attığımız fikrimizi hayata geçirip,

üstüne üstlük aramıza birbirinden renkli

ve değerli görüşlere sahip ekip arkadaşla-

rımızı da katıp dergiyi yayınlamaya

başladığımız ilk sayının üzerinden bir

senenin geçmiş olmasının heyecanı,

kelimelerle tarif edilemeyecek boyutta.

Dergide kendi sayfalarımı belirlerken her

gün aynı rotayı gidip gelen bir kişi olarak

İstanbul’da Turist olmayı isteyen bendeniz,

12 sayıdır İstanbul’da bir oraya bir buraya

dolaştım durdum. Bugün ise 13. Sayımız-

da, İstanbul’un tam ortasında, İstanbul

Boğazı’nda bir tura çıkmak istedim.

Bu tur Kandilli’yi, Bebek’i, Anadolu

Hisarı’nı anlatmayacak .. Bu tur, birinci

sayıya layık şekilde, İstanbul’un meşhur

yalılarını konu alacak…

İstanbul’da Turist olmak İstanbul’un

gerdanında sallanan yakut damlaları

misali her iki yakada ihtişamları ile boy

gösteren yalılara göz atıyor…

İstanbul’u İstanbul yapan nadide özellik-

lerinden biri de İstanbul’un bir tarihe

tanıklık etmiş yalılarıdır.

Hem Anadolu hem de Avrupa yakasında

bulunan, uzun bir geçmişe sahip

İstanbul’un tarihi yalılarının birçoğu

gördükleri restorasyonların sonrasında

hala son derece modern bir görüntü ile

Page 27: Ajanda Haziran

27

sahiplerini barındırmaya devam ediyor.

Kimisi de otel, etkinlik alanı ve hatta

konsolosluk olarak kullanılıyor.

Değerleri milyonlarca TL olan bu yalılar-

dan en meşhurlarına bir göz atalım…

Boğazın en eski ve sürekli oturulan yalısı

olan ve 18. Yüzyılda inşa edilen Kıbrıslı

Yalısı’nın 20 odası bulunuyor. Şu anda Ko-

mili Ailesi’nin sahip olduğu yalı, 120 mil-

yon dolar değerinde.

Yeniköy’de bulunan 21 odalı Ahmet Afif

Paşa Yalısı, bir zamanlar Yeşilçam filmleri-

ne sıkça set olarak kullanılmış. Bir dönem

Uzanlar’ın sahip olduğu yalının şimdiki

sahibi ise Suzan Sabancı Dinçer.

Tophane Müşiri

Zeki Paşa Yalısı, 20. Yüzyılın başında yap-

tırılmış ve son Osmanlı padişahı olan 2.

Mehmet’in damadı Ömer Faruk Efendi ta-

rafından satın alınmış. Yaklaşık 125 milyon

dolar değerindeki yalının şimdiki sahipleri

ise Baştımar Ailesi.

Kıbrıslı Yalısı

Ahmet Afif Paşa Yalısı

Zeki Paşa Yalısı

Esma Sultan Yalısı

Page 28: Ajanda Haziran

28

Tırnakçı Yalısı olarak da anılan Esma

Sultan Yalısı adını 1. Abdülhamit’in kızı

Esma Sultan’dan alıyor.

Esma Sultan 10 yaşındayken kendisine

tahsis edilen yalı 1915 yılına kadar

Osmanlı mülkiyetinde kalmış.

1920’lerde yaşanan büyük yangın sonra-

sında sadece dış duvarları kalan harabe

bina 1990 yılında Marmara Oteller zinciri

tarafından satın alındı ve hala çeşitli

toplantı ve organizasyonlarda mekan ola-

rak kullanılmaktadır.

Değeri yaklaşık 50 milyon doları bulan ve

bir dönem lokanta olarak kullanılan Mısır-

lı Fuat Bey Yalısı, bir dönem Baltacıoğlu

Yalısı olarak da anılmıştır.

Anadolu Hisarı’nda bulunan Hekimbaşı

Salih Efendi Yalısı, Salih Bey tarafından 2

oda bir sofa şek-

linde satın alınmış, sonrasında ilave inşa-

atlarla bugünkü haline gelmiştir. Yalıda

hala Salih Efendi’nin akrabaları yaşamak-

tadır.

Klasik Osmanlı mimarisi şeklinde yapılmış

olan Zarifi Paşa Yalısı, Boğaziçi yalılarının

en büyük yapılarından biridir ve değeri 70

milyon dolar civarındadır.

Osmanlı padişahlarından 2. Mahmut’un

kayıkla sahilden geçerken çok beğendiği

ve satın almak istediği ancak kayıkta ken-

disine nezaret edenlerden birinin yalının

yılanlarla dolu olduğunu uydurması nede-

niyle adı Yılanlı Yalı olarak kalan görkem-

li bina, Aşiyan Parkı’nın bitişiğinde yer al-

maktadır.

Mısırlı Fuat Bey Yalısı

Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı

Page 29: Ajanda Haziran

29

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın

dayısına ait Kanlıca’da yer alan Yağcı

Şefik Bey Yalısı, 1989 yılında restore

edilmiş ve değeri 6 milyon dolar

civarındadır.

Anadolu Hisarı’nda bulunan Bahriyeli

Sedat Bey Yalısı, bahçesindeki manolya-

lardan ötürü Manolya Yalısı olarak da

bilinir.

Bir açık hava müzesi gibi her iki boyda

bulunan onlarca yalıdan sadece bir kaçını

konu ettik … Bu yalıları yakından görmek

isterseniz Eminönü, Kadıköy ve Ortaköy’-

den kalkan teknelere binip bir İstanbul

Boğazı turu atmanızı tavsiye ediyorum

sizlere…

İstanbul’u dolu dolu yaşamanız

dileğiyle…

Zarifi Paşa Yalısı

Yağcı Şefik Bey Yalısı

Bahriyeli Sedat Bey Yalısı

Page 30: Ajanda Haziran

30

C addebostan’a yolumuz düştü.

Bostancı’dan bindiğimiz taksinin

genç şoförü ‘’ne tarafa abi’’?

diye sorup ta ‘’çek evladım Caddebostan

Kültür Merkezi’ne’’ cevabını alınca,

suratı önce ağlamaklı bir hal aldı, sonra

şiddetli bir kahkaha patlattı. Bazı insanlar

sinirlerini böyle bastırıyor diye düşünüp,

hanımla ‘’çattık’’ diye bakıştık.

GÖNLÜMÜN İNCİLERİ

BİR CADDEBOSTAN MACERASI

SALSA, BAR, FUTBOL

Nadir Kalbinur

[email protected]

Page 31: Ajanda Haziran

31

İstanbul’un trafiği kimleri çıldırtmıyor ki?

Yine de saygılı bir gençti kaptanımız.

Şimdi oradan geldim abi dedi.

Ona gülüyorum. Bir trafik var ki, zor

gidip, geldim. Merak etmeyin sizi

götüreceğim ama ara yollardan.

Kamyon arkasında yazdığı gibi

‘’kaderimse çekerim’’ dedik. Bindik bir

kere. Labirent gibi bir sürü yere girdik çık-

tık, Caddebostan Kültür Merkezi’ne fazla

da trafiğe sıkışmadan, bölgeyi iyi bilen

‘’yerel sürücü’’ sayesinde ulaştık.

Biri bana Caddebostan’ı tarif et dese, aske-

rin kendini tarifi gibi ‘’Kep ile bot arasına

sıkıştırılmış’’ türünden bir cevapla ‘’sahil

ile Bağdat caddesi’’ arasına 2-3 dikey cad-

deyle sıkıştırışmış, Kadıköy’ün en zengin,

kültürlü, eğlenceli semtlerinden biri olarak

tarif ederim. Eskiden de böyleydi, şimdi

de.

Eskiden sorsalardı, Maksim Gazinosu ile

Budak sineması arasındaki bölge olarak

tarif edilirdi, şimdi ise Migros ile Cadde-

bostan Kültür merkezi arası. Çünkü artık

yerlerinde onlar var.

Yazının başlığı ‘’Brezilya’yı’’ anımsatıyor.

Salsa da, bar da, futbol da onların her şeyi

ama yok efendim.

Bizim ağır, mütevazı hayatımızda, bunla-

rın ne işi olabilir ki? Her şey gençlikte,

ama….

Akrabadan, kıramayacağımız biri arayıp

da, ‘’bizim kız Giresun Üniversitesi ekibi

ile Üniversitelerarası salsa dans yarışması-

na katılıyor, onu yalnız bırakmayın’’ diye

rica edince eh bu yaştan sonra düştük

salsanın derdine.

1960 lı yıllarda, o yılların müzik ilahı,

Cem Karaca’ların, Erkut Taçkın’ların,

Barış Manço’ların, Edip Akbayram’ların

seslerinin yankılandığı Budak sineması

oradan alınmış, yerine Kadıköy Belediyesi

tarafından modern, sıcak, gençliğe yakışır

bir Caddebostan Budak Kültür Merkezi

konulmuş. Şimdi ki gençler şanslı.

Bizim gençlik bunlarla tanışamadı.

Bir an önce, salsa yapacak kızımızı bula-

lım, hem moral verelim, hem de özel seyir-

cisi olduğunu görsün başarılı olsun ama-

cıyla yürüyen merdivenlerin başına geldik.

Yarışmanın yapılacağı salonu aramaya

başladık ki bu yürüyen merdivenler bana

Nişantaşı metrosunu hatırlattı. Yürüyen

merdivenle metrodan yukarı çıkarken,

‘’amca’’ diye seslenmişti bir genç. ‘’ şöyle

biraz kenara çekilir misin?’’

Page 32: Ajanda Haziran

32

Ve ilave etmişti; ‘’yürüyen merdivenlerin

sol tarafı, yürüyen merdivenlerde yürü-

yenler içindir’’.

Yürüyen merdivenin zaten yürüyor. Ayrı-

ca sen ne yürüyorsun? Bize de tam tersi,

‘’yürüyen merdivende yürünmez’’ diye

öğretmişlerdi iyi mi? Kuşak farkı dedikleri

bu olmalı. Bizde zaman boldu, onların za-

mana tahammülü yok. Gerçekten öyley-

miş ki burada da aynı. Yürüyen merdiven-

lerde gençler koşarak inip, çıkıyor.

Salsa yarışmasının yapılacağı salonu bul-

mak için birkaç kez inip çıksak da o salonu

bir türlü bulamıyoruz. Yürüyen merdi-

venlerin başındaki büyük ışıklı panolar

tam bir tuzak gibi. 4 yazıyor, 4. kat sanı-

yorsunuz ama değil, o rakam sinema salo-

nunun numarası. Allah’ım bizim ne güna-

hımız vardı derken, Allah’ın bir lütfu ola-

rak Sinem ve Özgür’e rastlıyoruz da, o sa-

lona en üst katın arkasında, görünmeyen

yürüyen merdivenlerle ulaşıldığını söylü-

yorlar. Vallahi buranın mimarını bilsem gi-

dip tebrik edeceğim. Koskoca salonu sak-

lamayı nasıl başarabilmiş?

5. Kat koridorunda bir ebru sergisinin ara-

sından geçiyoruz. Kokteyl de var.

Davetlilerin elinde şarap bardakları, du-

varda harika sanat eseri ebru motifleri ama

ben ayık kafayla değerlendirmekte zorla-

nıyorum, davetliler yarı matiz ne anlar

merak ediyorum. Garsonlar vızır vızır çalı-

şıyor!

Neyse, salonu buluyoruz. Bu sefer bizim

dansçıları bulamıyoruz. Hiçbir şeyi bula-

mıyoruz aslında. Salonu, dansçı kızımızı,

davetiyeyi . Maksat spor olsun kültür mer-

kezinde. Bir aşağı, bir yukarı.

Yarışma saat 18.00 den 19.00 alındı diyor-

lar. Ayrıca dansçı kızımız ilgilenmediği

için davetiye de yok. Adam başı 25 türkiş

lira verir, salona girersiniz diyorlar. Ne

bu? Sanki Rio’ dan karnaval ekibi gösterisi.

Bu çocuklar turneye mi geldi, yarışmaya

mı? Bu para nedir, nereye gider? Bilemem

de, daha 2 saat var. 4 kişiyiz. Ben hariç di-

ğerleri bayan.

Çıkıp biraz dolaşalım dedik. Hava da ısırı-

yor, akşam ayazı, dışarıda bir Kafe’nin

önüne oturduk. Zengin muhit de bir başka

oluyor. Kafenin dışında, sokakta ufo’lar

yanıyor cayır cayır. . Millet çayını içerken

üşümesin diye.

Ve gizli planımı, hanımların siniri geçtik-

ten sonra, çaylarını bitirmeye yakın, gevşe-

me halinde devreye sokuyorum.

Page 33: Ajanda Haziran

33

Aynı saatte Fener’in maçı başlıyor. Her

şey yalan Fenerbahçe gerçek. Şampiyonlu-

ğa ne kalmış? Ya benim yokluğumda puan

kaybederlerse? Yok. Olmaz öyle şey.

Zaten aklım da orda kalmamış değildi ge-

lirken.

‘’Hanımlar, isterseniz siz salona gidin

ufak ufak, takılın salsa’ya, beni Fener-

’imle baş başa bırakın ha’’ Yemişim

salsa’yı. . Çıkışta buluşuruz. Neyse ki bir

olumsuzluk yok. Şimdi iş rahat bir mekan

bulmakta. Garsona soruyorum? Maç sey-

redecek bir yer nerede bulabilirim? Gidip

öğreniyor. Kendi de bilmiyor nereyi işaret

ettiğini ama ‘’bu tarafta’’ diyor. Orasının

barlar sokağı olduğunu biliyorum.

Orada, burada, kahvehane’de, birahanede,

çok zor şartlar altında maç seyrettiğim ol-

muştu. Zaten taraftarlık eza çekmek değil

miydi? Ama olsun du, Fenerbahçe için he-

lal olsun du. Bakalım barda maç seyret-

mek nasıl bir şeydi.

Kendime uygun bir yer aradım. Bağdat

caddesi üzerinde üstünde BENZİN yazan

bir kafe var Taxi falan da yazıyor ama içer-

deki ekranlar dışardan gözüküyor. Belli ki

akaryakıt istasyonu değil orası. Dışardan

görüldüğü kadarıyla hayatından epey

mutlu bu şişman çocuklar masaları donat-

mış, maç saatini bekliyor. Beni kesmedi.

Tek başına bir adem baba daha yok. Ayrıca

pek yer de yok.

Barlar sokağında 1-2 tur atıp bir iki bara

girip, çıktım ama ortamı beğenmeyip, bi-

raz daha dolaştım ama sonu yok. Hepsi

hepsi bu alan, dar ve bunların hepsi bar.

Vakit de yok çare de.

İçeri girip, yarı loş ortamda, oturacak bir

yer ararken, genç ilgili saygıyla yaklaştı.

Bu yaşta birinin bara girmesinin hayra ala-

met bir şey olmadığını tahmin etmiş olma-

sı ihtimal dahilindeydi. Belki de o yüzden

bu kadar saygılı yaklaştı. Maliyeden biri

olmam mümkündü veya bir sivil polis gö-

revlisi. Ben öyle düşündüm. Çekindi mi

ne? Tek kişi misiniz? diye sordu. Arkama

baktım yoksa bizim salsacılar da mı arka-

ma takıldı? Neyse ki arkamda kimse yok-

tu!.

Aslında beni bir şey zannetmediği de he-

men belli oldu. Saygısı aile terbiyesinden-

miş, çekindiğinden değil. Abi dedi hiç

yer yok, isterseniz size fıçı hazırlıyayım!..

Yahu bu çocuk bizi alkolik mi sandı diye

tereddüt ettiğimi anlayınca hemen girişe

yakın büyük bira fıçısını işaret etti. Buraya

oturacaksınız! Yok, bugün ben de bir şey

var. Her şey bizi buluyor. Evladım diye

sordum. ‘’fıçının üstüne mi oturup seyre-

deceğim maçı?

Page 34: Ajanda Haziran

34

Hani en azından bu fıçıyı içmeye zorlan-

maktan iyidir. Yok, amca dedi bu sefer.

‘’Ben sana sandalye getireceğim, fıçı masa

olacak’’. Rahatladım.

Maç başladı. Ekran biraz yan kalıyor ama

olsun. Oturduğum yer kapıya bakıyor.

Garson çocuk saygılı. Çıkışta zorluk çek-

meyeyim diye kapıya yakın bir yer bulabil-

di herhalde. Başka bir anlamı var mıydı

bilmiyorum. Giren önce beni görüyor ama

giren çıkan bitmiyor. Aynı kızlar, genç oğ-

lanlar sürekli olarak giriyorlar, çıkıyorlar.

Maça konsantre olmak zor. Yandaki masa-

daki gençler ise pek saygılı değil, maçla da

pek ilgileri yok. Masalarında yer olmasına

rağmen ‘’gel amca leylek gibi tepeden

bakma’’ demiyorlar, cepten iddia takip

ediyorlar.

Sert bir maç oluyor, kafa göz yarılıyor.

Fenerbahçe zorlanıyor, gol bir türlü gelmi-

yor. Kimsenin umurunda değil. Fenerbah-

çe son dakikada atıyor, güç de olsa kazanı-

yor, tepki gelmiyor, anlıyorum ki bar fut-

bol mekanı değil, müşteri futbol seyircisi

değil. Gençlik orada başka heyecanlar pe-

şinde. Bize göre değil.

Dönüyorum Kültür merkezine. Yarışma

bitmiş. Sonuçlar bekleniyor. İşin show kıs-

mına yetişiyorum.

Hızını alamayan gençler, ardı ardına yarış-

ma harici sahneye fırlayıp, Arjantin tango-

sundan salsaya, hip hoptan, kolbastıya

kadar bütün hünerlerini gösteriyor.

Bizimkiler ne şanslı adamsın diyor, para

vermeden geldin, en güzel bölümü seyret-

tin!.. Ama maç ne oldu, nerde seyrettin, ne

şartlarda seyrettin diye sormuyorlar. Fıçıyı

hiç bilmiyorlar.

Salsa merakımız her dansa salça olduğu-

muzdan değildi.

Ömür boyu süren Fenerbahçe tutkumu-

zun izin verdiği kadarıyla seyretmiş olsak

da, salsanın da, diğer bütün dansların da

gençlere çok yakıştığını gözlemledim.

Böyle organizasyonlara katılmaları, kendi-

lerinin ruh ve beden sağlığı açısından ol-

duğu kadar, sosyal ve kültür açısından da

önemli. Sundukları estetik güzellikler ya-

nında hemen fark edilen dostluk, arkadaş-

lık gösterileri ve ortaya çıkardıkları pozitif

enerji, bardaki yaşıtları olan gençlerden

çok farklıydı.

Caddebostan ise apayrı bir dünyaydı.

9 MAYIS 2011

Page 35: Ajanda Haziran

35

Etamin kelimesi sizin için bir şey

ifade ediyor mu?

Bilen beyler bir sonraki sayfaya

geçti belki, kalanlar ise ‘eee bili-

yoruz bir durum mu var?’

modunda okumaya devam edi-

yor.

Bayanların çoğu ‘bilmez miyiz’

manasında kafasını salladı muh-

temelen.

Benim en sevdiğim rahatlama

yöntemlerindendir delikli kuma-

şın üzerine rengarenk ipliklerle

şekiller yapmak.

Pek çoğumuzun evinde, kendi

evinde olmasa da anne, babaan-

ne evinde etamin üzerine işlen-

miş seccadeler vardır.

HOBİ

Seda Asolar

www.sedasolar.blogspot.com

Etamin işlemenin dayanılmaz hafifliği!

Page 36: Ajanda Haziran

36

Genelde koyu renk etaminler üzerine,

simli iple işlenmiştir. Ruhani dünyaya

buradan giriş yapmış olan hobimiz, başka

pek çok alanda kullanılabilir.

· Havlu üzerine süs

· Yatak kenarı

· Masa örtüsü

· Peçete

· Pano

· Kıyafet üzerine süs

Page 37: Ajanda Haziran

37

Birbirine eşit mesafede durmaya özen

gösteren deliklere çarpılar atmak suretiyle

siz de etamin işleyebilirsiniz.

Bu işin bir diğer mahareti de, işlediğiniz

kumaşın arkasını çevirdiğinizde tertemiz

görüntüye erişmek.

Etamin kumaşı ve ipliğini semt tuhafiyeci-

lerinde bulabileceğinizi düşünüyorum.

Büyük oynamak isterseniz size Tahtakale’-

deki Kürkçü Han’ı tavsiye edeceğim.

Maalesef artık bu işe gönül veren

kalmamış, o yüzden bir iki dükkanda

etamin kumaşı bulabiliyorsunuz, metresi

5 Lira civarı. İpi de renk renk; seçmesi

apayrı bir zevk. Fiyatı ortalama 1,5 Lira.

Sonrasında internete girip etaminin

görselleri aratarak işlemek istediğiniz mo-

dele karar vermeniz kalıyor.

Page 38: Ajanda Haziran

38

MARKALAŞMA SANATI

Duygu Phillips

www.naminghouse.com

Kişisel Test Bana Markanı Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim

M arkalar hayatımızın vazgeçil-

mez bir parçası. Kabul etsek

de etmesek de her satın

aldığımız bir marka, her deneyimimiz bir

marka ile bağlantılı. Seyahate gitsek bir

marka ile uçuyoruz, alışverişe çıksak bir

markayı satın alıyoruz, bir markada

alışveriş yapıyoruz, bir yerden bir yere

giderken bir markayı sürüyoruz ya da bir

markanın içinde oturuyoruz, öğünlerde

bir markayı tüketiyoruz veya bir

markadan satın aldığımız ürünleri

yiyoruz.

Aslında tercih ettiğimiz markalar bizim

kişiliğimizi yansıtıyor. İster istemez

markalarla aramızda bir bağ kuruyoruz.

Kimi zaman fiyatına bakarak karar versek

de, çoğu zaman kişiliğimize uyan, hayat

tarzımızı yansıtan markaları tercih

ediyoruz.

Marka stratejileri açısından da kritik bir

durum. Hedef kitlenin neye ihtiyacı var,

kişiliği ne, duyguları ne, düşünceleri,

inançları ne bunları değerlendirmek ve

markanın stratejisini oluştururken bunlara

cevap verecek nitelikleri ön plana çıkar-

mak ve hedef kitle ile bağ kurabilecek

markalar yaratmak gerekiyor.

Başarılı markaların sırrı işte bu noktada.

Markaların birer kişiliği vardır. Mutlaka

olmalıdır. Bu kişilik rastgele değil, stratejik

çalışmalar sonucunda belirlenmelidir. He-

def kitle yakından tanınmalıdır.

Aşağıdaki test “bana markanı söyle sana

kim olduğunu söyleyeyim” tarzı bir oyun

aslında. 10 soruya cevap verin, cevapları-

nızın yanındaki sayıları not edin, bitince o

sayıları toplayın ve düştüğünüz aralıkta

kişiliğinizi bulun. İyi eğlenceler!

Page 39: Ajanda Haziran

39

1) Haftasonunu nasıl geçirmeyi seversiniz?

a) Arkadaşlarımla bir kafede buluşup sohbet ederek (1)

b) Evde televizyon seyrederek (2)

c) Trekking, rafting, kayak gibi doğa sporları yaparak (3)

d) Kuaföre gidip ardından alışveriş yaparak (0)

2) Hangi marka jean tercih edersiniz?

a) Zara (1)

b) Mavi Jeans (2)

c) Armani (0)

d) Diesel (3)

3) Hangi marka ayakkabı sizin favoriniz?

a) Gucci (0)

b) Tiger (1)

c) Alexander Mcqueen(3)

d) Camper (2)

4) En sık hangi restorandan pizza siparişi verirsiniz?

a) Pizza Hut (1)

b) Domino’s Pizza (2)

c) Papa Johns (3)

d) Little Ceaser’s (0)

5) Akşam yemeği için hangi restorana gitmek istersiniz?

a) Cafe de Paris (0)

b) İl Padrino (1)

c) Adana Yüzevler (2)

d) Sushico (3)

Page 40: Ajanda Haziran

40

6) İç çamaşırı markalarından hangisini tercih edersiniz?

a) Marks and Spencer (1)

b) La Senza (0)

c) Victoria’s Secret (3)

d) Kom (2)

7) Hangi alışveriş merkezinde vakit geçirmek sizi daha çok eğlendirir?

a) Viaport (3)

b) İstinye Park (0)

c) Palladium (1)

d) Nautilus (2)

8) Yurtdışına çıkacaksınız. Nasıl bir gezi yapmak istersiniz?

a) Bir tur ile, rehber eşliğinde. (2)

b) Sevdiğim bir kişi ile uçak biletini alır, 5 yıldızlı bir otelde oda ayarlarım. (0)

c) Her türlü detayı internetten ayarlarım. (3)

d) Gideceğim yerde tanıdık birilerini bulmaya çalışır, orada yaşayan kişilerle takıl-

mak isterim. (1)

9) Nasıl bir düğün sizin tarzınızı daha çok yansıtır?

a) Boğazda yemekli ve müzikli bir tekne gezisi (1)

b) Şehir dışında bir kır düğünü (3)

c) 5 yıldızlı bir otelin balo salonunda (0)

d) Boğaz kenarında bir restoranda (2)

10) Hangi programı hiç kaçırmadan seyrediyorsunuz?

a) Survivor (3)

b) Master Chef (1)

c) Fatmagül’ün Suçu ne? (2)

d) Muhteşem Yüzyıl (0)

Page 41: Ajanda Haziran

41

İşte Sonuçlar!

(0 – 7) Gösterişi seviyorsunuz. En pahalı, en şık restoranlarda yemek yemeyi, en

pahalı markalara sahip olmayı istiyorsunuz. Sizin için marka demek yüksek

fiyat demek. Rahat olmasa da marka bir ayakkabı giymekten zevk alıyorsunuz.

Sizin şehriniz Roma. Her sene gitseniz de sıkılmazsınız.

(8 –15) Popüler olan şeyleri seviyorsunuz. Herkesin giydiği markayı, herkesin

gittiği yeri, herkesin seyrettiğini tercih ediyorsunuz. Meraklısınız. Herkesin

konuştuğundan eksik kalmak istemiyorsunuz. Popüler markalar sizi tatmin ediyor.

Katı bir tarzınız yok. Sizin belli bir şehriniz yok. O sene hangi şehir popülerse

orada mutlu olursunuz.

(16-23) Mütevazi bir yapınız var. Fazla göze batmamaya çalışıyorsunuz.

Pazardan da alışveriş yapıyorsunuz, alışveriş merkezlerinden de. Önemli olan

natürel şeyler bulmak. İnsanların arasında rahat etmek istiyorsunuz. Gözlerin

üzerinizde olmaması için elinizden geleni yapıyorsunuz. Sizin şehriniz sakin

bir ada, Sicilya veya Malta olabilir.

(24-30) Sıradışı birisiniz. Farklı olmayı seviyorsunuz. Kimsede olmayanı almayı,

moda olsun olmasın farklı markalar ve tarzlar almayı tercih ediyorsunuz. Popüler

bir marka da olsa fazla görülmemiş, fazla talep görmeyen ürününü satın

alıyorsunuz. Sizin bir tek şehriniz yok. Uzakdoğu ülkelerinde ya da Güney

Amerika ülkelerinde sıra dışı vakit geçirebilirsiniz.

Page 42: Ajanda Haziran

42

G eçen ayki yazımızda sorduk

kendimize: Acaba biz sosyal

medya bağımlısı mıyız?

Bu ay da biz İşe Alım Uzmanlarına sora-

lım aynı soruyu: Biz “İşe Alımcılar”, sos-

yal medya araçlarını işimiz gereği de kul-

lanıyor muyuz?

Sosyal medya araçları arasında başı çeken

uygulama kuşkusuz Linkedin. 2003’te iş

dünyasına yönelik bir networking sitesi

olarak kurulan Linkedin şu an 60 milyon

üyeye sahip.

İnsan Kaynakları Uzmanları, yani

İK’cıların hemen hepsinin el kitabı gibidir

Linkedin. Sabah ilk iş o sayfa açılır,

araştırmalar yapılır, davetler gönderilir,

yeni bağlantılar eklenir.

Yani eğer teknolojiyi takip eden bir

İK’cıysanız burası sizin için bir aday

havuzudur aslında. Kim kiminle bağlantı

kurmuş, kim ne zaman terfi almış, rahatlık-

la takip edebilirsiniz.

Diğer yandan Linkedin çeşitli gruplara üye

olmak, tartışmaları takip etmek, şirket

sayfanızı düzenleyip açık pozisyonlarınızı

ÇALIŞANIN ÇIĞLIĞI

İşe Alımlarda Sosyal Mecranın Yeri

Özge Dumlu Günesen [email protected]

Page 43: Ajanda Haziran

43

duyurmak için de bir alandır. Dolayısıyla

siz kendinizi ve ait olduğunuz şirketinizi

yansıtırken diğer profil sahipleri de burayı

bir iş arama mecrası olarak kullanır.

O halde tam da bu noktada önemli bir soru

başgösterir: Profil sahipleri neyi ne kadar

paylaşmalıdır?

Kişiler tarafından yapılan en büyük hata

Linkedin’in profesyonel bir iş ağı olduğu-

nun unutularak burayı bir Facebook ortamı

gibi kullanmak ve durum güncellemeleri,

ziyaret edilen yerler gibi özel bilgilerin

paylaşılmasıdır. Linkedin sizin iş hayatı-

nızdaki duruşunuzu belirler, özel payla-

şımlarınızı başka ortamlarda yapmanız da-

ha özenli bir davranış olacaktır.

Linkedin profilinizi düzenlerken bağlantı-

larınız da önemlidir çünkü bunlar sizin

kariyer portrenizin bir yansıması olacaktır.

Sizin bağlantı talebinizi inceleyen bir kişi,

mevcutta bağlantıda olduğunuz kişilere

bakarak ya da üyesi olduğunuz grupları

ve takip ettiğiniz tartışmaları inceleyerek

sizin kişiliğiniz hakkında bir fikir sahibi

olacaktır.

Peki Facebook demişken o da hayatımıza

girmedi mi? Elbette girdi, hem de tam

ortasından... Biz Linkedin, Xing vs. yeni

alışırken yeni jenerasyon İK’cılar çıkıp

dediler ki, adayın Facebook, Twitter he-

sapları, blogları itinayla incelenir, çünkü

adayın kendini nasıl anlattığı, neleri pay-

laştığı önemli. O halde siz de kendinizi is-

tediğiniz oranda ele verin ve hemen şimdi

gizlilik ayarlarınızı gözden geçirin.

Yeri gelmişken değinmeden geçmeyelim,

bu gibi ortamlarda çevremizi genişletirken

nelere dikkat edelim? İş yaşamıyla ilgili

kendinize yeni bağlantılar eklemek istiyor-

sanız Linkedin ve Xing gibi ortamları kul-

lanabilirsiniz. Ancak bağlantı daveti gön-

derirken küçük bir detayı atlamamakta fay-

da var o da bu talebin nedenini davetinize

eklemek . Davet gönderme aşamasında sis-

tem zaten size yardımcı olmakta. Önemli

olan doğru istekle talep göndermek. İşe

Alım Uzmanlarına tanımıyor olsanız dahi

davet göndermekten çekinmeyin, muhte-

melen davetiniz kabul görecektir, ancak bu

noktada talep sebebinizi doğru bildirmek

önemli. Herkese “arkadaş” sıfatını ekleye-

rek davet göndermek pek şık ve profesyo-

nel durmayacaktır. Arkadaş çevrenizi ge-

nişletirken ise Facebook ya da Twitter doğ-

ru seçimler. Ancak iş yaşamındaki yönetici-

lerinizi, iş arkadaşlarınızı Facebook’a ekle-

mekten kaçının. bu mecraların özel ortam-

lar olduğunu göz ardı etmemekte fayda

var.

Page 44: Ajanda Haziran

44

BİR KAŞIK BİLGİ

Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com

K ütür kütür ne yenir?

Benim yiyemediğim bir şey,

erik. Birisi karşıma geçer tuza

bular kütür kütür ses çıkartarak yerse

benim içim çok fena olur.

Benim gibi olanınız var mı bilmem ama

geçtiğimiz gün pazarda alışveriş yaparken

tezgahlardaki yemyeşil halini görünce de

etkilenmedim değil, itiraf ediyorum.

O sebeptir ki bu ay da konumuz erik…

Kütürdetmeden Yiyin Ne Olur !!!

Page 45: Ajanda Haziran

45

Erik de tıpkı çileğin olduğu gibi gülgiller

familyasına mensup bir meyve.

Çağlasını ilkbaharda vererek baharı müjde-

leyen, yeşil çanaklı, beyaz taç yapraklı çiçek

açan ağaçlarda yetişiyor.

Ülkemizde iki yüzün üzerinde erik çeşidi

bulunuyor.

Erkenci dönem can eriğini yaz ortalarında

olgunlaşan Japon eriği takip eder.

Ağustosta olgunlaşmaya başlayan Avrupa

eriği olarak adlandırılan mürdüm eriği ise

ekim ayına kadar yenebilir.

Farklı dönemlerde olgunlaşan eriğin, farklı

biçim ve büyüklükteki meyvelerinin ince

kabuğu, türlere göre yeşil, sarı, kırmızı ve

mor renklerdedir. Türkiye'de en tanınmış

erik çeşitleri can eriği, papaz eriği,

mürdüm eriği ve tatlı üryani eriğidir.

A,C ve B grubu vitaminleri ile potasyum,

magnezyum, fosfor ve demir mineralleri

açısından zengin olan erik, vücuda güç ve

enerji verir. Beden ve zihin yorgunluğunu

giderir ayrıca kansızlığa da iyi gelir.

Sindirim sistemini güçlendiren erik, idrar

söktürücü ve kabızlığı giderici özelliğe sa-

hiptir.

Erik, yaş olarak yenebileceği gibi kurutula-

rak, komposto yapılarak ya da suyu

çıkarılarak da kullanılabilir.

Komposto olarak yenirse bağırsakları çalış-

tırarak kabızlığa çok iyi gelir.

Erik yaprakları kaynatılıp suyu ile gargara

yapılırsa bademcik ve boğaz iltihaplarına

iyi gelir.

Kuru erik barındırdığı bol miktarda A

vitamini ile cilde çok yararlıdır.

Eriğin çekirdekleri çıkarılıp püre haline

getirildikten sonra makyaj çıkarıcı olarak

yüzü temizlemekte kullanılabilir.

İşte size içinizi ferahlatacak bir komposto

tarifi:

1 kg kırmızı eriğin çekirdeklerini çıkartıp

bir tencereye koyun ve üzerini geçecek

kadar su ilave edip kaynatın. Kaynamaya

başlayınca üzerine 1,5-2 su bardağı toz

şeker koyup, şeker iyice eriyinceye kadar

kaynatmaya devam edin. Tenceredeki erik-

lerinizi başka bir tencereye süzgeçten iyice

ezerek geçirin. Soğuduktan sonra soğuk su

ile açarak servis edebilirsiniz.

Afiyetle & sağlıkla,

Page 46: Ajanda Haziran

46

ABRAKADABRA

Pınar Doğan

[email protected]

H ayat çok mu zor şu günlerde?

Yoksa bizler mi onu zorlaştırı-

yoruz. Bilmeden…

Yaşadığımız her deneyim bize kazanç

olarak mı dönüyor?

Biz bunun ne kadarını fark ediyoruz…

Üstad demiş ki; doğum, hayatın bitmeye

başladığı an olduğu; aradaki bölümün,

ölümden çalınan zamanlar olduğu...

yaşam'ı ne güzel anlatıyor.

Yaşam, ölümden çalınan zamanlar...

Bu çaldığımız zamanları nasıl harcıyo-

ruz… Nasıl yaşıyoruz… Mutlu muyuz…

Şu üç günlük dünyada neler uğruna s

avaşıyoruz…

Ölümden Çalınan Zamanlar...

Page 47: Ajanda Haziran

47

Mevlana'ya sormuşlar;

insan ömrü kaç gündür, diye…

üstad cevaplamış:

insan ömrü bir gündür, diye…

Nasıl olur, demişler…

Dün yaşandı ve bitti, yarını hiçbirimiz

bilemeyiz,siz bugünü yaşayın, demiş...

Günü yaşamak, an'ı yaşamak. Bu anları

yaşarken bir dakika nefes alıp, bugün

neler öğrendim diyebilmek.

Okul hayatımızda dersi öğrenip sonra

sınava çekilirdik; hayat okulunda ise önce

sınava çekilip sonra dersimizi alıyoruz.

Düşüncelerimizi ve yaşadığımız olaylara

tepki verme şeklimizi kontrol ettiğimizde

inanın kader dediğimiz şeyleri de kontrol

altına alabiliriz. Bunun için kendimi örnek

verebilirim.

Ben bunu yapabiliyorum. Kontrol altına

almayı başardım, diyebilirim. Özellikle

son bir sene içinde kızım, eşim ve kendim

için istediğim her şeye sahip olmaya

başladım.

Daha önce anlattığım gibi geçmişten gelen

veya zamanla deneyimlerim sonucu edin-

diğim negatif kalıplarımı kırdım. Ve şimdi

ektiklerimi biçiyorum.

Hepiniz yapabilirsiniz.

Hayat aslında çok basitmiş.

Onu zorlaştıran bizleriz.

Sadece diliyorum ve oluyor.

Şaka gibi,ama öyle...

Yaptığım bir diğer şey sadece ''ABRA

KADABRA,, -artık açıklayabilirim- Abra

Kadabra; eski Arami dilinde

''KONUŞURKEN YARATIRIM,, demek-

tir. Sadece bu işte konuşurken siz de yara-

tın. Bunun için dilimize ihtiyacımız var. Bu

çok önemli bir araç. Hz.Ali dilimiz için

şunları söylemiş; Dil, hüküm veren hakimdir.

Cevap veren sözcüdür. Dil, iyi şeyleri emreden

komutandır. Dil, çirkin işten alıkoyan vaizdir.

Olumlu düşüncelerimizi, dilimizle de

desteklersek, bizim için hayırlı olan şeyle-

re kavuşabiliriz. Hayal edin, isteyin,

teşekkür edin. Gönülden hayal

edin,gönülden isteyin ve sebepsiz teşekkür

edin. Bir yerde okumuştum, teşekkür et-

meyen şükür etmiş sayılmaz...

Hayatınız sizin istediğiniz gibi olmaya

başladığında, farkındalığınız arttıkça bir

gün bir bakacaksınız ki sebepsiz yere te-

şekkür ederken yakalayacaksınız kendini-

zi.

Gülümseyip,gerçek mutluluğu işte o an

yaşayacaksınız.

Tanrı ya, evren'e ve meleklerime teşekkür

ederim...

Page 48: Ajanda Haziran

48

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

• İhsan Cemal Karaburçak’ın 20. yy Türk ressam-

ları arasında önemli bir yeri olduğunu

• Resim fırçasını eline ilk kez 1930 yılında, Telgraf

İşleri Müdürlüğü'ndeki görevi gereği bulunduğu Pa-

ris'teyken kaydolduğu École Universelle'de alan an-

cak katı öğretim kuralları ve sanat anlayışına uygun

düşmemesi sebebiyle eğitimini yarıda bırakıp kendi

kendini yetiştirmeye karar verdiğini,

• Resimlerinde mor renkli İ.C.K. imzasını

kullandığını

• İstanbul Modern Müzesinde sanatçının tablolarını gö-

rebileceğinizi

• 3 Temmuz 2011 tarihine kadar Pera Müzesi’nde, İhsan

Cemal Karaburçak’ın Retrospektif niteliğinde tablolarının sergi-

leneceğini

Seda Asolar www.sedasolar.blogspot.com

İhsan Cemal Karaburçak

Page 49: Ajanda Haziran

49

"Ben bir renk ressamıyım.

Güneş de renkleri öldürdüğü için tabiatı havanın

karardığı, bulutların biriktiği veya yağmurdan

sonra toprağın, ağaçların ve binaların yıkandığı,

renklerin meydana çıktığı saatlerde sevmekliğim

bu yüzden

olabilir.

Koyu tonları da daha çok bu tonlar arasında uy-

gun yerlere konulan ışıkların veya alttan gelen

aydınlanmanın olgun cazibesi altında kaldığım

için seçiyor olmalıyım. Belki de kötümser veya melankolik bir ruh veya mizaç meselesi-

dir; kim bilir?

Ama sebep ne olursa olsun beni doyuran bir netice aldığıma ve sanatı da sanat için yap-

tığıma göre sanatımdan, dolayısıyla da hayatımdan memnunum demektir”

İhsan Cemal Karaburçak, 1968

Page 50: Ajanda Haziran

50

Kitapçı Mendel

Stefan Zweig

Bu kitapta ünlü yazar Stefan

Zweig'ın öykülerinden bir seçki

sunuluyor. Yazdığı öykülerin

en çarpıcı örneklerinin yer aldı-

ğı kitapta, özellikle "Kitapçı Mendel" ve

"Geçmişe Yolculuk" uzun öyküleri ile, Zweig,

okurun ruhunu derinden etkiliyor. Zweig bu öy-

külerinde; savaşın ve zorbalığın en acı izlerinin

yaşandığı 20. yüzyılda birçok ülkede yaşanan

değişik hayatlara yüzünü çeviriyor. İnsan ruhu-

nun bilinmez ve karanlık derinliklerine inerek

okuyucusunu canlı bir yolculuğa çıkarıyor. Aş-

kın kırılganlığı, tutku, hırs, geçmişin karanlık

gölgesi, savaşın açtığı derin yaralar gibi temaları

konu edindiği bu öykülerde çok yönlü bir anla-

tımla karşımıza çıkıyor. Savaş karşıtı ve hüma-

nist bir yazar olan Stefan Zweig'in uzak bir gele-

ceğe emanet ettiği öyküleriyle hâlâ günümüz

dünyasına ışık tuttuğunu görmek onun unutul-

mayacak bir yazar olduğunun en büyük kanıtı.

Burhan Arpad ve Ahmet Arpad'ın ortak çevirisi

olan kitapta şu öyküler yer alıyor: "Geçmişe Yol-

culuk", "Kitapçı Mendel", "Karlarda",

"Unutulmayacak Bir İnsan", "Yürüyüş", "Acaba O

muydu?", "Alacakaranlıkta Bir Öykü",

"Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu", "Bir Yaz Öy-

küsü", "Yalnız İki İnsan".

RAFLARDA

On Bir

Mark Watson

Gece geç saatlerde sunduğu rad-

yo programını arayıp umutları-

nı, korkularını ve pişmanlıklarını

paylaşan uykusuz Londralılar

onu Xavier Ireland olarak tanıyor. Hiçbiri onun

sevdiği her şeyi terkedip gerçi önce sevdiği her şey

onu terketti yeniden başlamak için Londra'ya gel-

diğini bilmiyor. Bir daha kaybetmemek için başka-

larını kendi hayatının parçası yapacak her türlü ya-

kınlaşmadan uzak bir hayat yaşıyor artık. Ta ki o

hayatın tam ortasına Pippa düşene dek. Tuhaf bir

şekilde hayatına sızan bu temizlikçi kız onun sil-

meye çalıştığı geçmişiyle yüzleşmesine, hiç umma-

dığı yerlerde teselli ve huzur bulmasına yardımcı

oluyor. Keşke biraz daha erken karşılaşsalardı...

Xavier'nin o karlı günde yaptığı ve yapar yapmaz

içini kemirmeye başlayan bir seçim, hiç tanımadığı

on bir hayatı çoktan bambaşka yollara saptırmıştı.

Mark Watson'ın yayımlandığı tüm dillerde büyük

ilgi gören zeka, mizah ve hayat dolu romanı On

Bir, seçmediklerimizin bizi seçimlerimiz kadar etki-

leyip etkilemediğini sorguluyor. Aşkın, kaybedişin

ve uzak bildiğimiz yaşamlara yakınlığımızın hika-

yesi On Bir. Okuduktan sonra okumuş diğer insan-

ları bulup hakkında konuşmak isteyeceğiniz bir

kitap.

Page 51: Ajanda Haziran

51

Kaygı Veren Dostluklar

Carlos Fuentes

Kaygı Veren Dostluklar'da

günlük yaşamlar iç içe geçen

doğaüstü varlıklar beklenme-

dik şekillerde hayatlarına gir-

dikleri insanların kaderlerini

değiştiriyor. Bir yandan da Kazıklı Voyvoda'dan

İkinci Dünya Savaşı'na, Shakespeare oyunların-

dan azizelerin rengârenk dünyasına uzanarak

aşk, aile, cinsellik ve din gibi evrensel konular ir-

deleniyor.

Fuentes, fantastik edebiyata görkemli bir dönüş

yaptığı Kaygı Veren Dostluklar'da hem Meksika'-

nın çağdaş kimliğinin geçmiş tarafından nasıl şe-

killendirildiğini inceleyerek nesiller, sınıflar ve

cinsiyetler arasındaki, toplumun üzerine çöken

yabancılaşmayı sorguluyor hem de okuyucuyu

yaşamın hem tezatlarını hem de birbirine olan

bağımlılığını keşfe davet ediyor; biraz ürküterek,

biraz da şehvetle…

Yamaç

İvan Gonçarov

"Rayski'de çoğu zaman, 1840-

1850'lerde dostum olan birçok

insanı görür gibi oluyordum.

Onlar da sistemli çalışmaktan hoşlanmıyorlardı."

-Gonçarov-

19. yüzyıl Rus ve dünya edebiyatının en önemli ya-

zarlarından Gonçarov Yamaç'ta, Oblomov'da oldu-

ğu gibi yine kahramanıyla öne çıkıyor. Gonçarov,

kahramanı Rayski'nin ahbabı İvan İvanoviç'le ve

kadınlarla ilişkisini anlattığı Yamaç'ta, 19. yüzyıl

Rus toplumunun resmini çizerken, eleştiri ve tes-

pitlerini de başkarakteri üzerinden dile getiriyor.

Gonçarov'u yalnızca Oblomov ile hatırlayan okur-

lar için Yamaç, yazarı yeniden keşfetme imkânı su-

nuyor.

Sisler Ülkesi

Sir Arthur Conan Doyle

Ruhlarla iletişime geçen spiritüalistlere karşı savaş açan, huysuz Profesör Challenger...

Londra'daki dinî mezhepler hakkında haftalık köşe yazıları hazırlayan Profesör'ün kızı

Enid ile onun yakışıklı ve bekâr arkadaşı Edward Malone... Bilim ile mistisizmin sava-

şı... Enid ve Edward, profesörün verdiği sert tepkiye rağmen, spiritüalistlerle ilgili bir

araştırma yapmaya karar verirler ve onların toplantılarına katılmaya başlarlar.

Bununla birlikte; Enid ve Edward bir yandan araştırmalarına devam ederken diğer yandan da profesö-

rün karşı çıkacağı bir aşka yelken açarlar. Artık profesöre karşı iki cephede savaşmaları gerekecektir.

Page 52: Ajanda Haziran

52

BU AY VİZYONDA

Felekten Bir Gece Yönetmen: Todd Phillips

Oyuncular: Liam Neeson, Bradley Cooper

Gösterim Tarihi: 3 Haziran

İkinci filmin ilkine hayli benzer hikâyesi ise şöyle: Stu, fazlasıyla çılgın

attığı bir parti gecesinin sabahında, yatağında sürpriz bir travesti ile uya-

nıverir. Ertesi gün ekip toplanır ve geçen gece yenilen haltların tek tek izi sürülür.

X-Men Birinci Sınıf Yönetmen: Bryan Singer, Matthew Vaughn

Oyuncular: James Mc Avoy, Kevin Bacon

Göstreim Tarihi: 3 Haziran

2006-2007 yılları arasında, Jeff Parker tarafından yazılan ve Roger Cruz'un

çizimlerini yaptığı X-Men: First Class çizgi roman serisinin bir uyarlaması olması bekle-

nen filmde, bu seriye sadık kalındığı takdirde kahramanlarımızın gençlik yıllarına gide-

ceğiz.

Hanna Yönetmen: Joe Wright

Oyuncular: Cate Blancett, Eric Bana

Gösterim Tarihi: 10 Haziran

Hanna, eski bir CIA ajanı olan babası tarafından Finlandiya’nın balta gir-

memiş ormanlarında, soğukkanlı bir ölüm makinası olarak yetiştirilmiştir.

14 yaşına gelince babası onu ilk suikastını gerçekleştirmesi için Avrupa’ya gönderir. Yol

boyunca hedefine kitlenmiş bir şekilde, usta bir katil gibi soğukkanlı hareket eden

Hanna, başına gelen çeşitli olaylar sonucunda hedefine yaklaştıkça varoluşsal soru ve so-

runlarla boğuşmaya başlar.

Page 53: Ajanda Haziran

53

Süper 8 Yönetmen: J.J. Abrams

Oyuncular: Elle Fanning, Amanda Michalka

Gösterim Tarihi: 17 Haziran

Yıl 1979...Nevada'da Area 51' adıyla anılan gizli bir askeri bölgeden

Ohio'ya çok özel bir kargo taşınmaktadır. Bu kargoyu taşıyan yük trenine

intihar saldırısı gerçekleştirilir ve tren raydan çıkar. Ancak tren kazası, bu özel kargonun

serbest kalmasına neden olur. Dünya bunun sonuçlarını yaşayacaktır.

Rise of the Plant of the Apes Yönetmen: Rupert Wyatt

Oyuncular: James Frnaco, Tom Felton

Gösterim Tarihi: 24 Haziran

Film, günümüz San Francisco'sunda maymunların zeka gelişimlerini ince-leyen bir adamın bu deneyle ilgili tüm tecrübelerini anlatıyor.

insanlar ve maymunlar arasındaki savaşta çok önemli bir figür haline gelen genç bir bi-

lim adamı etrafında gelişiyor. wild rodman (james franco), maymunlar üzerinde

Alzheimer hastalığına çare bulmak için testler yapıyor fakat maymunlardan Ceaser adın-

daki biri, hızlı gelişim göstermeye başlıyor. Bu yüzden wild rodman (james franco) onu

kendisiyle birlikte yaşaması ve acımasız doktarlardan korumak için evine götürüyor.

Böylece kaçınılmaz maymun devri başlıyor.

Transformers 3 Yönetmen: Michael Bay

Oyuncular: Shia LaBeouf, ,Josh Duamel

Gösterim Tarihi: 1 Temmuz

Aya giden bir füzenin yanlış yere inmeleri sonucu,ayın farklı bir yerine

gelmeleri, orada yaşayan bir robotu uyandıracaktır…

www.sinemalar.com

Page 54: Ajanda Haziran

54

AYIN BLOGU

Sinem Ergun

www.sanatnotlari.blogspot.com

Bir blog sahibi olma fikri ilk nasıl ortaya

çıktı?

Çocukluğumdan beri günlük tutarım, şiir-

ler,denemeler yazarım, kendimi yazarak

ifade etmeyi çok severim.

Yazdıklarım defterlerde, ajandalar-

da,özensiz sayfalarda duruyordu ve hep

bir arada toplamak düzenli yazmak isti-

yordum. İnternette takip ettiğim bloglar

vardı, blog yazmak çok keyifli göründü

gözüme ve “Ben neden yazdıklarımı pay-

laşmıyorum?”dedim kendi kendime...

Sonra da bir blog oluşturdum ve hayata

dair hissettiğim ne varsa o platformda

“Ben yazılarımda hayatımı ve penceremden gördüklerimi paylaşıyorum. “Ful Yaprakları” nın kim olduğunu, neye benzediğini yada ne iş yaptığını bilmiyorsunuz ama hayatının büyük bir kısmını okuyor, yorumluyorsunuz”

İllustrator: Esen D

emirci

Page 55: Ajanda Haziran

55

düzenli olarak insanlarla paylaşmaya baş-

ladım.

Ne kadar süredir blogunuzda aktif olarak

yazıyorsunuz?

Blogum “Ful Yaprakları”, 2008 yılının Ara-

lık Ayı’ndan bu yana aktif olarak

Internette yer alıyor.

Blogunuzun adı neden “Ful Yaprakları?”

Blog yazmaya başlarken adının ne olacağı

konusunda çok fazla kafa yormadım, o dö-

nemde devlet tiyatrolarında sahnelenen ve

hayranlıkla izlediğim bir Civan Canova

oyunu vardı. Oyunu o kadar beğendim ki

iki kez izledim, sadık bir tiyatro izleyicisi

olarak “Ful Yaprakları” için bugüne dek

izlediğim en iyi oyunlardan biri diyebilim,

gerçekten çok etkilendim.

Blogum da adını bu tiyatro oyunundan alı-

yor: “Ful Yaprakları”

Blogunuzu bize nasıl tanımlarsınız?

“Ful Yaprakları” olarak kendimi, Christina

Nöstlinger’in “Alev Saçlı Kız” romanında-

ki Frida’yı anlattığı gibi anlatıyorum.

"Bir zamanlar “Ful Yaprakları” adında bir çi-

çek kız vardı. Saçları tuhaftı. Bir tutamı doma-

tes kırmızısı, perçemleri havuç rengi, kalanlar-

sa ahududu şerbeti gibi kızıldı. Pembe gözlük-

leriyle dünyayı ve insanları koşulsuz sevmeye

kararlıydı ama gerçekleri görmesi zaman alma-

dı. Canını yakanlardan kurtulmayı denedi,

doğrulup toparlandı, gözyaşlarını sildi ve ay-

naya baktı. Gülümseyerek kendine bir söz ver-

di. Çiçek kızın hayattaki serüveni her daim tap-

taze ve rengarenk olacaktı..."

Blogumu; hayatta hastalıklar, ayrılıklar,

zorluklar atlatmış buna rağmen yılmamış

ve mutluluk oyunlarıyla ben hala varım,

buradayım diyerek her şeyi düzene koy-

maya çabalayan genç bir kadının renga-

renk, umut yüklü, enerji dolu günlüğü ola-

rak tanımlayabilirim.

Kimliğimi özenle gizlememin en büyük

nedeni ise kendimi deşifre etmeden, kim

olduğumu, ne iş yaptığımı bilmeden, oku-

yucuların benim içimi, ruhumu tanımasını

ve hayata bakışımı okumasını sağlamak.

Bir de tabii ki özgür olarak düşünebilme-

nin ve yazabilmenin insana sunduğu paha

biçilemez keyif…

Sıklıkla yazar mısınız , yazamadığınızda

bunun rahatsızlığını hisseder misiniz ?

Yazmak benim kendimi ifade ediş biçi-

mim. Kuşkusuz yazılı olduğu kadar sözlü

iletişimden de yanayım ama insan her za-

man sözlü iletişime geçebilecek kadar

enerjik ve dışa dönük hissedemeyebiliyor

kendini.

Page 56: Ajanda Haziran

56

İşte bu zamanlarda kağıdım,kalemim,

klavyem ve bilgisayar ekranım benim en

yakın dostum oluyor.

Durumları, insanları gözlemlemeyi ve

içimdekileri özgürce sayfalara dökebilme-

yi çok seviyorum. Yazamazsam bir şeyle-

rin eksik kaldığını hissediyorum.

Kendi kalemimden çıkan yazıların yanı sı-

ra, beğendiğim başka yazıları da kaynak

göstererek alıntı yapıyorum,daha fazla in-

sana ulaşmasını sağlıyorum.

Uzun yazılar yazmayı mı , yoksa aktarım-

larınızı kısa yoldan anlatmayı mı tercih

ediyorsunuz ?

Nasıl hissediyorsam öyle yazmayı tercih

ediyorum. Bazen içimde kopan fırtınaları

sayfalar dolusu yazarak atabiliyorum dışa-

rı, bazen bir kaç satırlık bir mutluluk çıkı-

yor içimden,bazen de umudum sayfalara

sığmıyor ve “Küçük Mutluluk Dersleri”

gibi birbirini takip eden, zamana yayılmış

pek çok yazıya dönüşüveriyor.,,

Yazılarınıza gelen mesajlar size neler his-

settiriyor?

“Ful Yaprakları” nı yazarken beni en çok

mutlu eden durum, yazılarımı okuyan in-

sanlardan gelen yorumlar ve mesajlar.

Okuyucuların beni okurken neler hisset-

tiklerini, yazılarım, kullandığım görseller,

sayfa düzenim, konularım ve dünyamı on-

lara sunuş şeklim hakkında ne düşündük-

lerini merak ediyorum.

Bugün neredeyse 800’e yakın izleyicim var

ve ayda en az 7.000 tıklama sayısına ulaşı-

yorum.

Bu yüzden istatistikleri ve yazılarıma aldı-

ğım yorumları, gelen e-postaları, benimle

irtibata geçmek isteyen insanları gördükçe,

onlardan olumlu tepkiler aldıkça çok mut-

lu oluyorum,bu durum bana güç veriyor,

inancımı tamamlıyor,yeni yazılar yazma

isteğimi artırıyor…

Blogunuz ne kadar vakit ayırabiliyorsu-

nuz, günün hangi saatlerinde yazabili-

yorsunuz?

Mümkün olduğunca fazla vakit ayırmaya

çalışıyorum, bazen günlük yazıyorum, o

an ne yaşadıysam ya da ne hissediyorsam

bazen de arka arkaya bir kaç yazı yazıp

bilgisayarımda saklayıp ertesi günlerde

yayınlıyorum. İş yoğunluğuma, ruh hali-

me göre değişiyor ancak elimden geldiğin-

ce blogumu güncel ve taze tutmaya özen

gösteriyorum.

Blog sahibi olmanın size kazandırdığı

şeyler olduğunu düşünüyormusunuz

Kesinlikle evet. Paylaşmak; yeryüzünde

insanoğlu’na sunulmuş en güzel

Page 57: Ajanda Haziran

57

değerlerden biri.

Ben yazılarımda hayatımı ve pencerem-

den gördüklerimi paylaşıyorum. “Ful

Yaprakları” nın kim olduğunu, neye

benzediğini yada ne iş yaptığını bilmi-

yorsunuz ama hayatının büyük bir kıs-

mını okuyor, yorumluyorsunuz hatta

belki de iç dünyamı yakınımdaki pek

çok insandan daha iyi biliyorsunuz ve

bu benim çok hoşuma gidiyor.

Diğer bloglarda yazan arkadaşlarla tanı-

şıyorsunuz, onların hayatlarını keşfedi-

yorsunuz, kültürel ve sanatsal anlamda

yeniliklerden haberdar oluyorsunuz,

blog dünyası birbirine bağlı, kocaman

bir aile gibi ve bu ailenin içinde yer al-

maktan dolayı kendimi iyi hissediyo-

rum.

Bir Blog içeriği tek bir konuya yoğunlaş-

malı mı ?

Bence her blogun belli bir çizgisi olmalı;

yazıların konuları, görseller, okuyucuya

verilen mesaj, seçilen yazı karakterinden

rengine kadar bir bütün oluşturmalı.

Konu ise en başından belirlenmeli, Kişisel/

Yaşam, Moda, Müzik, Teknoloji, Kültür/

Sanat gibi pek çok başlıktan birini seçerek

ve o başlığı da mümkün olduğunca geniş

tutarak fazla dağılmadan yazabilmenin

önemli olduğunu düşünüyorum.

Örneğin ben kişisel bir blog yazıyorum,

temamı renklerle, umut veren sözler ve

görsellerle destekliyorum, bir de fotoğraf

yerine illüstrasyon kullanmayı tercih edi-

yorum.

Görselleri çok özenli seçiyorum, konuyla

bağlantılı olmasına ve insanlara kendileri-

ni iyi hissettirmesine dikkat ediyorum.

İllustrator: Esen Demirci

Page 58: Ajanda Haziran

58

Bu nedenle arada ufak tefek değişiklikler

olsa da blogumda kullandığım temaları te-

mel anlamda 2 yılı aşkın bir zamandır de-

ğiştirmedim.

Hiç kimse tarafından okunmasanız bile

aynı çizgi ve sıklıkta yazar mısınız ?

Elbette, blog yazmaya başladığım ilk dö-

nemlerde okuyucu sayım çok daha azdı ve

yazmayı bırakmadım, yalnızca 10 kişinin

beni düzenli takip ettiğini bilsem dahi,bu

benim için yazma nedeni.

Birazda kişisel ilgi alanlarınızla ilgili so-

rular sormak isteriz,

Mesleğiniz nedir, çalışma hayatınız

oldumu, hala çalışıyormusunuz?

“Ful Yaprakları” olarak blogu yazarken

kimliğimi açığa vurmamayı tercih ettiğim

için bugüne kadar mesleğimle ilgili bir kaç

ipucu dışında pek bilgi vermedim. Beni

düzenli okuyanların güzel tahminleri var

ama şunu söyleyebilirim ki okumak ve yaz-

mak tutkumu pekiştiren bir alan üzerine

üniversite eğitimi gördüm ve yine aynı

alanda 7 yıldır çalışıyorum.

Boş vakitlerinizi nasıl değerlendirirsiniz?

Yoğun çalıştığım için anı yaşamayı tercih

ediyorum.

Bununla birlikte keyfime düşkün bir yapım

olduğundan boş zaman bulduğumda o an-

ki ruh halime göre kendimi mutlu edecek

bir şeyler yapmak isterim.

Güzel bir gezinti, deniz kıyınsında uzun

bir yürüyüş, arkadaşlarla yemeğin bahane

sohbetin şahane olduğu bir toplantı, iyi bir

film, güzel bir tiyatro oyunu, eğlenceli bir

konser ya da kitaplarımla başbaşa farklı

dünyalara yolculuk yapmak gibi....

Günlük hayatta en çok neye sinirlenirsi-

niz ?

Haksızlık, yalan,tembellik.

Tahammül edemediğim ve anlam vereme-

diğim üçlü...

Arşivini yaptığınız, biriktirdiğin herhan-

gi birşey var mı ?

Eşyalara fazla anlam yüklemekten hoşlan-

madığımdan çok koleksiyoner bir yanım

yoktur,ama yazılarımı, kitaplarımı,

cd’lerimi ve dergilerimi özenle saklarım.

Bir de bir anı kutum vardır, çoğu insanın

olduğu gibi, orada geçmiş etkinlik biletle-

ri,bazı broşürler ve minik objeleri biriktiri-

rim.

Teşekkürler,

Sevgiler,

Ful Yaprakları

http://fulyapragi.blogspot.com/

Page 59: Ajanda Haziran

59

Ücretsiz Abonelik İçin www.ajandadergi.blogspot.com İletişim: [email protected]