abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

177
MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANADİLİM DALI İSLÂM FELSEFESİ BİLİM DALI ABDURRAHMAN SAMININ HAYATI, ESERLERİ ve TEFSÎR.İ FÂTİHA-İ ŞERİFE RİSÂLESİ (Yüksek Lisans Tezi) Hazırlayan Süleyman DERİN Danışman Doç. Dr. H. Kamil YIL İstanbul 1993

Upload: ihramcizade

Post on 13-Aug-2015

460 views

Category:

Education


12 download

TRANSCRIPT

Page 1: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANADİLİM DALI İSLÂM FELSEFESİ BİLİM DALI

ABDURRAHMAN SAMININ HAYATI, ESERLERİ

veTEFSÎR.İ FÂTİHA-İ ŞERİFE

RİSÂLESİ

(Yüksek Lisans Tezi)

Hazırlayan Süleyman DERİN

DanışmanDoç. Dr. H. Kamil YIL

İstanbul 1993

Page 2: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

M

İÇİNDEKİLER

TRANSKRİPSİYON............... .............. ................ .................. ............... IVKISALTMALAR....,................ .............. ...................................................VÖNSÖZ ............................................. ................... .................. ............... ..VI

BİRİNCİ BÖLÜM İŞ ARİ TEFSİR

1 -TEFSİR İLMÎNİN TARİFİ VE ÇEŞİTLERİ............................ ........... 1a-Tefsir ilminin Tarifi....,........................................................... ............1b-Tefsir Çeşitleri.................... ................................................................ 11 -) Rivayet m etodu..................................................... .................... .......12- ) Dirayet m etodu.................................... .......................................... 23- )lşârî m etod....................................................................................... 211-İŞÂRÎ TEFSİRİN TANIMI ................................................................... 2İll-İŞARİ TEFSİRİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ......................................4A-ÎŞARİ TEFSİRİN DOĞUŞU........................ ......................... .......... 4B-ÎŞÂRÎ TEFSİRİN GELİŞİMİ.............................................................5C-DAHA SONRAKİ SUFİ TEFSİRLERİ.................. 13IV- ÎŞARÎ TEFSİRİN METODU............... 14V- İŞÂRİ METODLA KALEME ALINAN MÜSTAKİLFÂTÎHA TEFSİRLERİ...........................................................................17A-Müellifi Belli O lanlar:...... ................... ......................................... ....17B-Müellifi Belli O lmayanlar................................................................19

İk in c i b ö lü m

1- ABDURRAHMAN SÂMÎ’NÎN HAYATI.................... ........................20a-İsmi ve Nisbesi............................................... ...................... ............20b-Doğum Yeri ve Yılı.............................................................................. 20c-Ailesi.................................. ................ .......... ................................... ..20d-Gençliği Tahsili ve Yetişmesi...........................................................21e-Resmi Görevi........................ ...........21İİ-ÎLMİ VE TASAVVUFÎ KİŞİLİĞİ...................... .................................. 22a-îlmi kişiliği:.................................... ........................ ...................... .....22b-Tasavvufî Kişiliği................... ..23111-ESERLERİ.................. 24A-YAZMALAR.................. ............................. ............. ......................... 24

Page 3: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

1- K itâbu’s- Sım't-Tevhîd: ....................... .......... ......................... 242- Tefsîra’l-Kur'ân TenvîrüTBeyân..................... 243- Hadîs-i Erbeîn................................................................................ .254- Tevcihü’l-Âyâti'l-Muhtelefi'z-Zâhir.............................................255- K itâbu'd-D üstûm 'l-Bedî’.......................... 266- Kitâbu's- Sırr'l-Kadîr fî Ilmi'l-Iksîr............................................267- Kenzü'l-Âşıkîn................ ..278- Ş erhu’l-Em âlî................. 279- Ş erhu’l-Kâfîye......................................... 2710- Fâtiha Sûresi Tefsiri.................... 2711- M üteferrik Risaleler................... 28B-MATBÛ ESERLERİ..................................... 281- Mi’y â ra T Evliya....................... 282- Divân-ı Sâmi .................. 293- M üntehabât-ı Sâmiyye................................................ 294- Evrâdül-M ukarrabîn..................................... 305- el-Meslekü’s-Sâmiyye fî sülûki’n-NakşiyyetiTBehâiyyeve’l-Halvetiyyeti’l-Hüsâmiyye............................................................. 306- Şerh-i Esrâr-i E sm âil-H üsnâ..................................................... 317- Binâ-yı İslâm ................................................................................... 318- Hediyyetü’l-Âşıkîn.......... 319- Tuhfetül-U şşâkiyye.................................................................... ...32

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM FÂTİHA SÛRESİ TEFSİRİ

A-TEFSÎR-İ SÛRETİ’L-FÂTÎHA’NIN KAYNAKLARI VE TAHLİLİ...33FÂTİHA'NIN MERTEBELERİ...................................... 34BİRİNCİ BAHİS.....................................................................................35İKİNCİ BAHS.................................................... 37UÇUNCU BAHS................................................................................... 39MERÂTÎB-Î VÜCÛD........... .................................................................. 41VÜCÛB VE ÎSBÂTI........................................................... 43KELÂMIN KISIMLARI..........................................................................45MEVÂNİİ’S-SARF (GAYR-I MUNSARIF)..........................................46Î’RÂB VE BİNÂ................................................................................... 47B-FÂTİHA SÛRESİ NEŞRİ...........................................................50-168SONUÇ..................................................................................................169BİBLİYOGRAFYA.................................................................................. 170

Page 4: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

T l I S l i P S i Y O N

S ت:

h :ح

h :خ

Z :ذ

s :ص

d :ض

t .٠ظ

Z :٠ظ

ع:â :1

١ذ و:

Î :ى

k'فا:

Page 5: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

KISALTMALAR

a. e. :Aynı Eserb. :Bin veya îbnbk. :Bakınızc. :CiltDİA :Diyanet İslâm

AnsiklopedisiEf. :Efendiktp. :Kütüphanesinşr :Neşredennu. :NumaraOM. :Osmanlı MüellifleriRşd. :Reşâds. :Sayfatrc. :Tercümets. : TarihsizÜ. :ÜniversiteV. :Vefatvr. :Varak

Page 6: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

ÖNSÖZ

Ham d âlem lerin yüce Rabbm a, S ala t u selam ve her tü rlü ih tiram O’n u n sevgilisi, ku lu ve R asu lü M uham m ed M ustafa, âl ashabm a.

Nasıl ki insanlar doğup, büyüyüp, güçlendikten sonra yaşlanıp ö lüyorsa, m ü essese le r de doğar, b ü y ü r ve ö lür. O nların vücudlanndan yeni m üesseseler yeşerip boy gösterir. XX. yy, İslam âlemi ve İslam müesseseleri, dînî ilimler için hızlı bir çöküş dönemi olm uştur. Bu çöküşün de etkisiyle, Bu dönemde yetişen âlimler ve büyük sufiler nispeten bilinmemektedir.

Bu sebeble yakın tarihim izde ki büyük sufilerden biri olan A bdurrahm an Sâmi’yi ve onun Fatiha Sûresi Tefsirini tez konusu seçtik. Böylece yakın geçmişimize bir nebze ışık tu tm ak ve Osmanİı Devleti'nin son m ahsullerinden biri olan A bdurrahm an Sami ve eserlerini tanıtm ak istedik.

A b d u rrah m an Sam i, haya tı ve eserleri h ak k m d ak i bu çalışm amızı üç bölüm halinde inceledik. Birinci bölüm de genel olarak işâri tefsirin mâhiyetini ve târihi gelişimini kısaca inceledik. İkinci bölüm de A bdurranm an Sam i'nin hayatın ı ve eserlerini ele aldık. Üçüncü bölümde Fâtiha Sûresi Tefsirinin tahlilini ve latinize edilmiş halde tefsirin esas m etnini verdik. O kuyucuya kolaylık olması bakım ından risalenin latinize edilmesi esnasm da aşın bir transkripsiyon ve noktalam a sistemi takip etmedik.

Çalışmamız esnasm da birinci derecede A bdurrahm an S âm inin eserlerinden istifade ettik. B unun d ışında işâri tefsirle alakalı kaynaklanda sıkça kullandık.

Çalışm am esnasında gerek m etnin okunm asında ve gerekse tezin hazırlanm asında büyük yardım larını gördüğüm hocam Doç. Dr. H. Kamil Yılmaz'a, tezin latinize edilmesi h u su su n d a yaptığı yard ım lardan dolayı Doç. Dr. M ustafa T ahralı’ya, Dr. Selçuk E raydm ve Doç. Dr. İrfan G ündüz’e , ayrıca tezim le ilgili kaynak ların tem ininde yardım cı olan Ar. Gör. M. Erol Kılıç.a teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Gayret bizden tevfik Aslan’dandır.Süleyman Derin, Çengelköy, 1993

Page 7: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

BİRİNCİ BÖLÜM

ÎŞÂRİ TEFSİR

1-TEFSİR İLMİNİN TARİFİ VE ÇEŞİTLERİ

a-Tefsir ilminin Tarifi:

Tefsir kelimesi "j " veya harflerin yer değiştirmesi süreliyle " fiillerinin "tefîl" vezninden m asdard ır. Her iki fiil de

"açmak" m anasında birleşmekle beraber "..^٥٥٠ " görünen ve maddiolan birşeyi açm ak, ،i " ise gizli ve m addi olm ayan bir şeyi açm ak m anasım ifade eder.1

Istılah olarak tefsir "müşkil olan lafızdan kasdedilen manayı ortaya koymak" demektir.2

Tefsir kelimesinin muhtelif tarifleri yapılm ışsa da genel olarak şu tanım hepsini içine alır: 'Tefsir ilmi, insan gücü nisbetince Allah Teâlâ’nın m uradına delalet etmesi yönünden Kur’an'ı inceleyen bir ilimdir. Hem m anayı anlam ak ve hem de istenilen manayı ortaya koymak bu ilmin görevidir. 3

b-Tefsir Çeşitleri:

K ur’ân-ı Kerîm'in tefsiri üç m etodla yapılm aktadır: Rivâyet, dirâyet ve işârî metod.

1 -) Rivayet m etodu: K ur'an ayetlerinin, Hz, Peygamberin, sahabenin ve tâb iûnun sözleriyle tefsir edilmesidir.4

1 îb n M anzur, Lisâna l-Ar ab, c. 5, s. 55. Beyrut. 1374 ; ez-Zebîdî, Tâcu'l- Arûs, 3:470 Mısır. 1306: Rağıb el-İsfehânî, M vjredâl İstanbul, 1986

2 L isâ n ü ’l- A rab c.5. s .55: T â cu 'l-A rû s.c .3, s .470: Âsim, K a m u s , c.2, s.606

3 M uham m ed H üseyin Zehebi. et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, Kahire, 1967, c.l, s. 15)

4 Zehebi, c.l, s. 152; M uham m ed A bdülâzim Z erkani, M enahilü'l-îrfân J î Ulûmıl-Kur'ân, c.l. s.478, Mısır, ts.

Page 8: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

2

2- ) Dirayet metodu: Arap dili ve edebiyatmı, ayetlerin nüzûl sebeblerini, nâsih ve m ensûhu, m üfessirin m uhtaç olduğu ilimleri öğrenip elde ettikten sonra, nakilden de m üstağni kalmayarak içtihad ile yapılan tefsirdir.5

3- )îşârî metod: Başlangıçta ayetlerin nakle dayanan tefsir ve şerhlerine, akla dayalı re'y sistemi eklenmiş oldu. "Dirayet" metodu da denilen bu an lay ışa m utasavv ıflar, kendi d ü şü n ce ve yaşayışlarına uygun, mânevi ve rûh î tecrübelerine uygun, ledünnî mükaşefelerine dayalı üçünçü bir metod kattılar. İşari adı verilen bu metod, ayetlerin tasavvufi tefsiri, hadislerin tasavvufi şerh ve yorumudur.6

Işârî tefsir, metod o larak diğerlerinden oldukça farklılık arzetmektedir. Zira bu tefsir ne sadece rivayete, ne de sadece rivâyet ve dirayete dayanır. Bu sebeble tasavvuf؛ tefsir metodu sayılan işârî tefsir ayn bir metod olarak ele alınm ıştır.7

11-ÎŞÂRİ TEFSİRİN TANIMI

”İşârî" kelimesinin sülâsî kökü” " fiili olup; Kovandan bal dermek, müşteriye gösterm ek için satılık hayvana binm ek gibi m analara gelir. Şâre fiilinin ifâ l babından m asdarı "işâret” lafzı: Bal çıkarmak manasıyla bağlantılı olarak: Me'mûrun, âmirin emrini o söylemeden hareketlerinden an lam ası8; birine bal çıkarm akta yardımcı olmak yani o kimseyi doğru iş yapmaya yönlendirmek, bir insanın doğru iş yapm asına delâlet etmek m analarına gelir.9

5 Zeheb؛, c.l, s. 255. Zerkâni, c. 517. îb n H aldun. M u ka d d im e , s .511, Mısır, 1322

H. Kâmil Yılmaz, T ج asavvu fi H adis Şerhleri ve Konevlnin Kırk H adis Şerhi,s. 13, İstanbul, 1Ö90; Hadislerin işârî metodla şerhi l؟ ln ayn؛ esere

' bakiniz.7 Zehebl, e.2, S.397Asim., Kamus, C.2, S.453, İstanbul, 1304 جQ MUncid. s .419; M u'cemu'1-Vasît, Mısır, 1972, îbn M anzur, Lisârıü'i-

Arab, C.7, s. 232

Page 9: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

3

Istılah m anası ise ; Yalnız sülük erbabına açılan gizli anlam ve işaretlere göre K ur'ân ’ı tefsir etmektir. Bu tefsir sûfinin peşin fikirlerine dayanmayıp içinde bulunduğu mânevi zevk ve hâle göre kalbine doğan ilham ve işaretlere dayanır. 10

Sufiler kendilerine açılan, başkalarının anlıyamayacağı bu gizli m a'nâlan insanları yanlış bir anlayışa sevketmemek için kapalı bir üslûb, remz ve işaret yoluyla ifâde etmişler, yaptıkları bu tefsire, tefsir değilde işaret admı vermişlerdir.11

Hucviri işareti "Dil ile anlatm aksızm başkasına m uraddan haber vermek" şeklinde tanım lam aktadır.12

İbn Serrâc et-Tûsî de Lokman suresinde ki "Allah size zahir ve bâtın nim etleri bol bol vermiştir" ayetine13 dayanarak ilmi zâhir ve bâtın olmak üzere ikiye ayırmıştır. "İlm-i zâhir az al arla yapılan nam az, oruç, hac gibi ibadetlerin ilmidir. îlm-i bâtın ise sadece kalble elde edilebilen rıza, ihlas, muhabbet, tevekkül gibi ilimlerdir ki bu tasavvuf ehlinin ilmidir" demektedir. İlm-i bâtın, ilm-i işaret, ilm-i ledünnî, ilm-i vehbî ve benzeri isimler tasavvuf ıstılahında aynı m anaları ifade ettiği için bazen bun lar birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir.14

Herevî A llah'tan gelecek ilham ve işaretleri alma kabiliyetine sahib olmayı üns makamının bir derecesi olarak kabul etmiştir. 15

İşârî tefsirin kısaca tanımım ve mahiyetini gördükten sonra onun doğuşu ve gelişimine de göz atalım.

1 0 Zehebı. c.2. s.30211Ateş. Süleym an. İşâri Tefsir Okulu, s. 19, Ankara. 197412 Hucvlrî, K eşfüT M ahcûb , trc. S. Uludağ, s. 536, Dergah Y aym lan,

İstanbul, 1982

13Lokman, 3 1 /2 014 îbn-i serrac et-Tûsî, Lum'a. s.43, 44, Mısır, 196015A bdullah Herevî, Kitab ı menâzilCs-sâinn, s .54, Paris

Page 10: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

4

İIHŞÂRÎ TEFSİRİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

A-ÎŞÂRİ TEFSİRİN DOĞUŞU

Sufiler işârî tefsirin izlerini bizzat Kur'an'd a, Hz. Peygamber’in ve ashab ın hayatında bu lm aktad ırlar. Yusuf’u n ko k u su n u ta M ısır'dan alan Yakub (aleyhisselam), kendisini ayıplayanlara: "Allah'tan (bana verilen bir ilimle) ben, sizin bilm ediklerinizi bilirim " dem iştir.16 Bu ayet ve K ur'an'da Hz. M usa ile Plidir arasında geçen olay Allah'ın bazı kullarına manevi bir kavrayış ve ledünnî birdim verdiğini isbat eder.17

Zümer sûresinde "Allah, Kelâmın en güzelini ahenkli ve çift m analı bir kitab halinde indirm iştir ki Rablerine derin saygı gösterm ekte olanların ondan derileri ürperir."18 ayetinde geçen "mesânî" sözü çift m analı veya büklüm büklüm , kıvrım kıvrım dem ektir ki Kur'ânın ilk nazarda farkedilemeyecek bir ikinci m anasının varlığına şehadet eder.19

Ebû Hüreyre'den rivayet edilen "Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Döşekte kararın ız kalm az d ağ la ra ç ıkard ın ız .”2٥ hadisi hakkında Serrâc der ki: " Hz. Peygamberin işaret ettiği bu ilim, herkesin bileceği halk arasında yaygın ilimlerden olsaydı, "benim bildiğimi bilseydiniz dediği zam an işitenler: "Senin bildiğini biliyoruz” derlerdi. O nun risaîetin in hak ikatleri ve Allah'ın ona verdiği özel ilim, dağlar üzerine konsaydı dağlar erirdi. O, ashab ına anlıyabilecekleri kadarını söyledi."21

Ebû H üre^e Serrâc'ın bu sözlerini destekler m âhiyette şöyle

1®Yusuf. 12/9617Ateş, s u i z a n , a.e. S.2818 Zümer. 39 /2319 öz tü rk . Yaşar Nuri, K uran ı K e l ve Sünnete Göre Tasavvuf, M. ü . i. F.

V. Yayınlan, İstanbul,

20 B uhârî K usuf 2, R ikak, 28: Müslim. Kusuf, 1; N esâ î.K u sû î 11; ib n Mâce, Bâbu'l-Hüzn, 1

21 Senâc, a. e. s. 159

Page 11: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

5

demektedir:١'Ben Allah Rasûlünden iki kap ilim aldım. Bunlardan birini saçtım ; halka öğrettim. Diğerini eğer m eydana çıkarıp anlatacak olsaydım şu boynum giderdi."22

"İlimler arasında sedef içindeki saklı inci gibi bir ilim vardır ki onu A llah’ı b ilen bilginlerden b aşk ası bilemez. O nlar onu söylediklerinde Yüce Allah'a karşı gururlu olanlardan başkası inkar etmez."23

Hz. Peygamber ve Ebû Bekir birgün konuşurlarken Hz. Ömer yanlarına çıkagelmiş am a onların konuşm asından sanki arap değilmiş gibi hiç birşey an lam am ıştır. Yine Hz. Peygam ber sahabilerden sırdaşı Ebu Huzeyfe'ye kıyâmete kadar olacak nifak olaylarını haber verdiği rivayeti bu türdendir. Ancak O’nun Kur'ânm zahir m ânasına ters düşecek bir bâtın ilmi öğretmediği kesindir.24

Ashab arasında da Kur’ân’m işâretle tefsir edilişine dair birçok örnek bu lm ak m üm kündür. İbn-i Abbas Nasr su resinden Hz. Peygamberin irtihalinin yaklaştığını istihraç etm iştir.25 "Bugün size dininizi tam am ladım ...."26 ayeti nazil olduğunda ashab sevinirken Hz.Ömer ağlamış, "Bir şey kem âle eriştik ten sonra eksiklik başlar." demişti. Burada Hz. Ömer ayetin dış m anası haricinde başka bir m ana anlam ıştır. Gerçekten de bu ayetin nüzulünden seksen bir gün sonra Hz. Peygamber vefat etm iştir.27 Kur'an, S ünnet ve ashabın hayatlarından verdiğimiz bu misaller işâri tefsir anlayışının İslam dışı bir cereyan olmadığını sanırım göstermektedir..

B-İŞÂRÎ TEFSİRİN GELİŞİMİ

Sufilere göre işari tefsir kaynağını bizzat Kuran, sünnet ve ashabın hayatından almaktadır. B unun örnekleri kısaca yukarıda belirtilmiştir. Hz. Peygamberin arkadaşları her biri aynı ilmi seviye

22 Buhârx ilim, 422 3 Kelabâzî, et-Tearruf, s.59, Mısır, 132524 H. Kâmil Yılmaz. Mevlâna ve Tasavvuf, s. 21-2225 Buhâri, Tefsîru Ş û râ l 10/4,26 Mâide, 5 /327 Süleym an Ateş, îşâ n Tefsir Okulu, s .37

Page 12: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

6

ve kabiliyette olayıp m uhtelif sahalarda bazı sahabiler tem ayüz etm iştir. Konumuz olan işari tefsir alanında tem ayüz eden en önemli sahabi Hz. Ali ve îbn Abbas'dır.

îbn Abbas'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir. "Tefsir ilminden her ne aldımsa Ali bin Ebi Talib’den aldım” demiştir. îbn Mesud "Ali bin Ebi talib Kur'an in hem zahir ine hem bâtın ına sahiptir" dem iştir.28 Hem îbn Abbas, hem de îbn Mesud Hz. Ali’yi genelde tefsir ilminde özel olarakda batini tefsirde en bilgili insan olarak tanımaktadırlar. Gerçekten de İbn Abbas'a atfedilen "huruf-ı m ukattaanm " tefsirleri ile îbn A bbas’a atfedilen zah ir i-bâtıni tefsirler aynı zam anda Hz. Ali'ye de atfedilm iştir. O nun bu konudaki diğer bazı sözleri Kur’a n in batini tarafını ve onun bâtın anlayışını ortaya koymaktadır. 29

Hem şii hem de sufi çevrelerinde Kur’an in bâtm î tefsirleri tarih inde en önemli rolü Cafer es-Sadık oynam ıştır. O nun şii tefsirleri, şii-dînî hayatın ın birçok yönleri üzerindeki tesirin i anlatm aya gerek yoktur. Tasavvuf açısından şunu söyleyebiliriz ki Cafer'in tefsirleri Zünnun el-Mısri gibi oldukça erken bir dönemde bilinmekteydi. (180-245/796-860) Aynı şekilde Zünnun da, en eski sufi tefsirinin müellifi olan Sehl et-Tüsteri'nin (ö.283/896) manevi atası sayılır.30

Cafer’in tevillerinin Sufi tefsirleri arasına yol bulm asının ikinci önemli kanalı da îbn Ata (el-Bağdadi) (ö.283/896) nın, bu tefsirleri yeniden gözden geçirerek kendine ait bir tefsir içinde bun ları nakletm esiyle m eydana gelm iştir. Bu tefsir de d ah a so n ra Sülem i'nin (ö.1412/1021) H a k a ik u ’t - te f s i r ’inin iç dokusunu meydana getirmiştir.31

Kur’an'ın işâri tefsirinin ikinci periyodu kendi içinde üç zaman28Zehebi. c.2, s .352; İsmail Cerrahoğlu.Tefsir Tarihi, c. 1, s.236, A nkara,

198829 A bdurrahm an H abil ,Islam ic Sp iritua lity٠ Traditiorıal Esotoric

Commentaries {editör Seyyid Hüseyin N a s r) s.29, Londra 198530 A bdurrahm an H abil'den naklen; Böıvering, M ystical Vision, s. 43, 51,

55, 129,26531 Habil, a. e. 30

Page 13: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

sürecine ayrılabilir. Birinci süreç ilk sufi m üfessirlerinin ortaya çıkmasıyla başlar. Zaten Tusterî'nin tefsirinin K ur'an’ı geleneksel sure ve ayet nizamı içinde tefsirini sunm aya çalışan ilk ve en eski sufi derlemesidir.32

Elimizdeki mevcut tefsiri bizzat Sehl yazmamıştır. Ondan gelen rivayetleri Ebu Bekir el-Beledi kaleme alm ıştır. Ebu Bekir kendi gö rü şü n ü belirtirken kale Ebû Bekr" ifadesiyle bunu S eh l'in sözlerinden ayırır. Sehl tefsirinde insan ı kainata benzetm ekte, kainattaki olayları insana tatbik etmektedir. Sehl Kur'an'ı baş tan sona tefsir etmez, bazı ayetleri, on ların da tasavvufla ilgili kısım larım tefsir eder. Hasan-ı Basri gibi tefsirinde va'z ü slubu kullanm ıştır.33

Tusteri'nin çağdaşı olan Hakim Tirmizi34 (ö.285/898) her ne kadar Tusteri gibi gerçek m anada bir müfessir olmasa da, Kur’anî terim leri, m anevi tecrüben in analiz in in desteğinde, dilbilim aç ısından incelem ekle işârî tefsir geleneğine büyük katk ıda b u lu n m u ştu r. Farklı teknik terim lerin ifade ettiği farklı fiilleri, p isiko lo jik aç ıd an analiz ederek a rap ç ad a ve K u r 'a n 'd a eşanlamhlığm imkansız olduğunu saptam ıştır.35

Üçüncü yy’lın sonu ile dördüncü yylm başında yaşayan ve aynı zam anda müfessir olan üç şahsiyet daha görüyoruz. Bunlar m eşhur Cüneyd, (Ö.298/910) Hallaç, (309/922) ve İbn Ata'dır (309/921). Onların tefsirleri Sülemi'nin H aka ik 'inde bize kadar ulaşm ıştır. Süleminin tefsirinin hemen hemen her sayfasında Cüneyd ,in birkaç tefsirine rastlanır. Cüneyd için en önemli mesele tevhiddi. Bundan dolayı b ü tü n te fsirle rin i ve y az ıla rın ı tevhide bağ lıyarak bitirm iştir.36

32Habil. a. e. 3133Ateş, a.e. 65-6634 B ugün bildiğimiz hadis şârihleri içinde tasavvuf؛ tecrübeye dayalı olarak

şerh yazan lann ilki. Hakim Tirmizi olm ası açısından Hakim Tirmizi ayrı b ir önem arzeder. Bk. H. Kamil Yılmaz, Tasavvujı Hadis Şerhleri, s. 14, İstanbul, 1990

35 Habil, a.e. 3136Ateş, a. e. 73

Page 14: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

8

Zahiri tefsire yervermesi açısından her ne kadar T üsteri'n in tefsiri saf bir bâtini tefsir değilse de Sülemi'nin Hakâik'i ekseriyetle bâtm i tefsire adanm ıştır. D ördüncü hicri a s ra k ad a r şifahen nakledilen tefsirler yerine m üstakil tefsir k itaplarına bırakır. Bu çığırı Sülemi açm ıştır. Eseri H akâik işari tefsirde en önemli kaynaktır. Taberi'nin zâhir i tefsirde yaptığını o bâtm i tefsirde y ap m ış, m u tasav v ıfla rın te fs ir ve tev ille rin i to p la y a ra k kaybolm alarına engel o lm uştur. Tefsirinde zam an zam an zâhiri tefsirlere de yer vermiştir.37

B unun da ö tesinde H a k a ik 'd e yüzden fazla o to riten in sözlerinden alıntı yapılm ıştır ki bu sayı İslam'ın ilk dönemlerinde derin bir köke sahib olan işârî tefsir geleneğinin o gün için de ne kadar yaygın olduğunu gösterm ektedir. Sülemi tarafından Cafer, Z ünnun ve Tüsteri'ye ilaveten kendilerinden alıntı yap ılan lar arasında biraz önce isimlerini zikrettiğimiz üç şahıs da dahil olmak üzere şu şahıslar mevcuttur: Haşan el-Basrî (ö. 110/728), Ebu Said el-Harraz (Ö.286/899), Ebu Bekir el-Vasıtî (ö.320/910) ve Ebu Bekir eş-Şiblî (334/945). Her ne kadar bu çok değerli eser basılm am ışsa da Cafer’den gelen rivayetler incelenmiş, Hallac'dan gelen rivayetler de kitabcıklar halinde yeniden basılmıştır.38

Y ukanda zikrettiğimiz isimler arasında etkili vaazları ile H, Basri işâri tefsir ilminin kurucusu sayılır. Ümmü Seîeme'den göğüs aldığı için derin bir hikm et sahibi olduğu söylenir. Daima ahiret tasası içinde, ölüm endişesi taşırdı. O 'nun en büyük özelliği bizzat ayeti tefsir yerine, onu okurken duyduğu hisleri dile getirmesidir. Kendilerini ona bağlayan sufiler duydukları zevke göre ayetleri manalandırmaya başlamışlardır.39

Tam Sülemi'nin arzu ettiği şekilde, ekseriyetle bâtm i tevillerden oluşan eseri bâtmi tefsirlerin genel tefsir ilminden bağımsızlığının başlangıcı olm uştur. O günden itibaren günüm üze k adar işâri tefsirler aralıksız olarak kaleme almagelmiştir. B unun da ötesinde Tüsteri'n in tefsirindeki gibi, az çok zâhiri tefsirle meşgul olmaya

37Ateş, a. e. 91-9338 HabO'den naklen; Massignon, Essai, 359-41239Ateş, a.e. 42

Page 15: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

9

devam etmekle beraber bu tefsirler kendilerine has bir karekterleri olduğunu ve zahiri tefsirlerden ayrı m ütelaa edilmeleri gerektiğini ortaya koymuşlardır.

Büyük sufi müfessirleri dönem indeki ikinci veya orta dönem Ebu Kasım Kuşeyri'nin (0.465/1072) L e ta if iil İşârât'ın ın (434'de bitirilm iştir) zuhuruyla başlam ıştır. L e ta ifü 'l-işâ râ t, Tüsteri ve Sülem i'nin tefsirlerinden sonraki en eski eserlerin üçüncüsüdür. Şunu söylemekte sanırım oldukça ilginç olacaktır ki Kuşeyri gramer, fıkıh, tarihi olaylar açısından ele aldığı ve sahasında en iyilerinden birisi olarak tanınan diğer büyük zahiri tefsiriyle de oldukça itibar kazanm ıştır. Aynı müellifin zâhiri tefsirinin yanında bir de bâtm i te fs ir in in b u lu n m ası h er iki te fs ir çe ş itin in fark lılığ ın ı vurgulam aktadır. Aynı zam anda bu gerçek bâtm i tefsircinin aynı zam anda iyi bir zâhiri müfessir olduğunu da isbat eder.40

Kuşeyri hocası Sülem i’den çok istifade etm iştir. Metodu Sülem i’nin m etoduna yakındır. Sülemi'nin tefsirini kendi düşünce po tasından geçirerek sunm uştur. Sülemi gibi tefsirine ayetlerle, şiirlerle delil getirir ki bu şiirler Sülem i’den alınm ıştır. Ahkam ayetlerine de değinmiştir. Besmeleyi her sürede tekerrür eden bir ayet olarak kabul ettiği için her surede besmeleye ayrı m ana verir ki Nahcivani (0.920/1154) bu usulü ondan alsa gerektir.41

İlk Farsça tasavvufi tefsirin sahibi olan Hâce Abdullah Ensâri (0.481/1089) Kuşeyri'nin çağdaşıydı. Hanbeli olan bu zat hakiki bâtm i tefsirin Kuran'm zahirine ters düşmediğini isbâta çalışması açısından önemlidir. Ensâri bü tün tefsirlerinde fenâ fillah hasretini terennüm etmiştir. Bu konuda o sonraki edebiyatçı ve müfessirlere örnek olm uştur.42

Ne var ki E nsâri'n in tefsiri , Sâd su ren in 67. ayetinde kalmıştır. Müridi Reşidüddin Maybûdi (0.520/1126) K eşfü l-E srar adlı tefsirinde Ensâri'nin tefsirini iyice genişleterek çok ciltli bir eser olarak bize ulaştırm ıştır.43 Tam adı "K eşfu 'lEsrâr ve U bdetü’l.

40 Habil, a. e. s. 3241 Ateş, a. e. 98-10142Ateş, a.e. 109-110

Page 16: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

10

Ebrâr" olan bu eser otuz cilttir. Yazarın Ensari’nin tefsirini temel aldığını söylemesi eserin En sari'ye maledilmesine sebebolm uştur. Bu eserde E nsari’n in tefsirlerine her sayfada rastlanır. Anafikir olarak nefsin arzularını öldürmek ve Allah’da fenaya ermek konulan işlenmiştir.

Büyük sufi m üfessirlerinin dönemindeki bu ikinci süreç iki büyük ismin hakimiyetine girmiştir. Ebu Hamid Gazali kaybolduğu zannedilen kırk ciltlik Y akut et-teV il adında bir eser yazm ışür.44 Yinede Gazali’nin nu r (24/35) ve zulüm ât (24/40) ayetleri ile yetmiş bin hicab hadisini tefsir ettiği M işkatiil-Envar adlı kitab bize kadar u laşm ıştır. Ve yine K ur'an tefsiri (ezbere okunması) ile ilgili bir bölüm le beraber m üstak il birçok ayetin tefsirinin bulunduğu m eşhur îh y âu u lûm i'd-d în elimizdedir. Sözkonusu bölümde Gazali b â tın i tefsiri zâhiri tefsirin zorunlu bir m ütem m im i olarak özetlemiştir.45

İkinci büyük isim A raisü l-B eyan’m müellifi Ruzbihan Bakli’dir (0 .606/1209). K ıristalleşm iş irfani bakış açısıyla n ispeten M eybûdfnin eserinin öncülüğünü yapmış olan bu tefsir, Kuşeyri ile başlayan dönemin sonu ile tam am en irfani bir karekter taşıyan 7. ve 8. asır sufi tefsirleri döneminin başlangıcında yer almaktadır. B akli’n in kendi yorum ları yanında bu tefsir önceki b ilhassada Sülemi ve Kuşeyri’nin tefsirlerinden bir çok alıntıda bulunm uştur: Bu sebeble bu tefsir kendinden önce gelen b ü tü n bâtıni tefsir geleneğinin b ir meyvası ve kendinden sonraki tam am en irfani karakterli tefsirlerin de atasıdır.46

Altıncı yy’lm son lan ile sekizsinci yy'lın ilk yarısı arasındaki za m an iki önem li ta sa v v u f؛ ekolün k ır is ta lle şm e s i ile dam galanm ıştır. Bu iki ekol aynı zam anda iki ayrı bâtıni tefsir

43 Habil, a.e. 3144 M erhum Ö. N asuhi Bilmen, Gazalinin k ırk cilt tu ta n bu tefsirini çok

arad ığ ım , n ih a y e t Eyüp S u lta n ’da b u n u n b ir cild in i b u ld u ğ u n u söylemekle beraber bu cildin Gazali’ye aıdiyyeti şüphelidir. Ömer Nasuhi Bilmen, B üyük Tefsir Tarihi c.4, s.279-280

45 Habil. a. e. 3246 Habil’den naklen; Bk. Massignon, E ssa i i3,413-18;Corbin,H ts٤ofre, 22;

Zehebi, et-TeJsîr, c.2, s.390,632

Page 17: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

ekolü m anasına da gelmektedir. Bu ekoller Necmeddin K übra’m n (ö.618 /1221) Orta Asya ekolü ile E ndü lüslü Sufi îbn Arabinin ekolleridir. Kübra tefsirini tam am layam am ış, Mâide suresinden öteye gidem em iştir. Müridi Necmeddin Râzi(ö.654/1256) onu tam am lam ak istem iş ancak M aybudi.’n in tefsirini tam am larken tu ttuğu yolu tu tarak , yeni baştan başlam ak üzere B alın ıl- H akâik adı altında yeni bir tefsir vücuda getirmiştir. Ne var ki Razi ölümü üzerine Zâriyât sûresinin 18. ayetinden öteye gidememiştir.

Aynı ekolün üçüncü üyesi Alauddevle Simnani bu kere Râzi'nin eserini sonuna dek tam am layabilm iştir. S im nani kendisine ait Fâtiha suresi tefsirini ve bir giriş bölüm ünü bu tefsire ilave etmiş, Razinin tamamlayamadığı Zâriyât (51. sûre) sûresinden değilde, Tûr (52. sure) sûresinden başlamıştır. Ekolde zirveyi teşkil eden eser, ekolün üçüncü şahsı olan Sim nani’nin eseri olm uştur. Ne var ki diğerleri gibi bu eserde basılmamıştır. 47

îbn Arabi’nin (Ö.638/1240) sadece Kehf suresine kadar altm ış sifir tu tan bir tefsiri oluduğunu Keşfi’z-Zünûn bildirmektedir. îbn Arabi Konya Yusufağa kütüphanesinde bu lunan m ecm uadaki 9. risalesinde48 bu tefsiri hakkında aydınlatıcı bilgi vermektedir: Bu risaleden anlaşıldığına göre tefsirin tam ismi "Kikâbu’l cem ’-i v e’t- Tafsîl £î e s râ ri M aân i't-T snsîr’dir. Ayetlere celal, cemal ve itidal m akam ı olan berzah m akam ından üç tü rlü m ana verilm iştir. M aalesef bu tefsir bugün elimizde yoktur. O nun asıl çoşkun tefsirleri, F ü tü h ât, Îşâretü 'l-K ur'ân fî âlem il-İnsân , adlı eserlerinde görülür.

îbn Arabi’nin tefsirlerinde vahdet-i vücud anlayışı hâkim dir. O ndan sonra da bu fikirler etkisini, hem m uhalifleri hem de taraftarları üzerinde gösterm iştir. Necmeddin Dâye, Sadreddin Konevi, A bdürrezzak Kâşânî, A lauddevle Sim nani gibi ü n lü m utasavvıflar bu u su lü devam ettird iler. îbn Arabi’n in çizgisi S adredd in Konevi ile devam e tm iştir. îbn A rabi’n in yak ın m üridlerinden aynı zam anda üvey oğlu olan Sadreddin Konevi Fâtiha suresi için koca bir tefsir kaleme alm ıştır.49

47 H acirden naklen; Bk. H. Corbin, En Islat irarden, (4 cilt. Paris. 1971-72)48 S ü leym an A teş 'den nak len ; îb n A rab i. Y usu f Ağa k ü tü p h a n e s i,

No.7838 /9 s.378-379

Page 18: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

12

Bu ekolün diğer önde gelenlerinden biri de A bdürrezzak Kâşâni'dir(ö.730/1330). Kâşâni, tefsirinin en az üç kere manevi babası îbn Arabi'nin ismi a ltında basılm ası sebebiyle gölgede k a lm ış tır .50 K aşânfnin m eşhur eseri T e؛v ilâ t'tır . B ü tün yazma nüsha lar ona affedilmesine rağmen bu tefsir yanlışlıkla İbn Arabi'ye n isbe t edilmiştir. Kâşânî zâhir i kabul eder ve zahir ahkam la a lak a lı ayetlere dokunm az. îbn A rabi’n in b ü tü n sis tem in i benimsemiştir. Vahdet-i vücud taraftandır.51

Sufi tefsirleri b iran için b ir kenara bırakm adan önce sözü edilmesi gereken iki önemli gelişme daha vardır. Ceiâleddin Rûmî (0.672/1273) Sadreddin Konevi’nin yakın bir arkadaşı ve sırdaşıdır. Ne var ki Rumi batini tefsir geleneğinin bağımsız ve en önde gelen şah ıslardan biridir. M uhteşem eseri Mesnevi özü itibariyle fars lisanında yazılmış engin bir K uran tefsiri olarak kabul edilmiştir. Bu görüş bizzat kendi sözleri, zam anındaki mevcud Kur'an ilimleri ve tefsirlere vakıf olması, altı bin beyitlik mesnevi ve diğer büyük eseri B îvan'ı pratikte Kur'an ayetlerinin farşça manzum tercüm esi olması itibariyle kuvvetlenmiştir.52

Yedinci yy'da ortaya çıkan Şâzeli tarikatm ında tefsir geleneğine katkıda bulunduğunu belirtmeliyiz. Tarikat kurucusu E bül-H asan eş-Şâzeli (657/1258) ve halefi Ebu Abbas el-Mürsi’nin(Ö.686/1287) sözel bazı yorum lan üçüncü Şazeli şeyhi îbn Ataallah el-îskenderi (709/1309) tarafından korunm uştur. Kısa ve az olmasına rağmen kalitesi itibariyle bu tefsirler altın çağında Kur’an Tefsirinin başlıca yüzlerinden birini göstermesi itibariyle önemlidir.53

îşari tefsir en çoşkun devrine İbn Arabi ve onun devamı sayılan Kon evi, Kâşânî ve aynı ekolden olmasada ondan etkilenen Simnani gibi büyük müfessirlerle ulaşır. B undan sonraki i şa r i tefsirlerde orjinalite kaybolacaktır. Yapılan tefsirler etkilerine b ir yenilik

49 Sadreddin eî-Konevî,İ 'cû zü T B eyâ n Jı tefsiri ümmi'l-Kur'ûn, Tahkik: Abdü'1-Kadir Âhmed Ata, Kahire 1969

50 Habil, a. e. 3351 Ateş. a. e. 205.0752 Habil, a.e. 3453 Habil, a.e. 34

Page 19: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

13

katmayacağı gibi onların fikri seviyesini de yakalıyamıyacaktır.54

C-DAHA SONRAKİ SUFİ TEFSİRLERİ

Sufi tefsirleri yeri geldikçe tarih sahnesinde yerlerini almaya devam etmişlerdir. Yedinci yy.la tekrar dönmek gerekirse önemli sufi m üfessirler a rasında başka bir Sühreverdiden E bu Hafs Ömer (5.632/1234) den zikretmek gereklidir. Tefsirinin ismi N uğbetü 'l- Beyân £i T efsîri'î-K ur'an 'd ır. Özet bir halde yalnız zâhir i m ana üzerinde d u ra r. Avarifü'l-M aârif adlı eserinde de bazı zühdî açıklam alar yap arsad a bun lar Sim nânî veya Dâye tü ründen değildir.55

G elecek y y la rd a N izâm eddin N eysâbu ri (0 .728 /1328) A bdurrahm an Câmi(ö.892/1492) , Kemaleddin Kaşifi(ö.910/1504) A bdü lhak e d -D ih îe v i(ö l0 5 2 /1642), İsm ail H akkı B ursevî (ö.l 127/1715) ve Şihabiddin Alusi(ö. 1270/1854) gibi isimlerle karşılaşılacakür.

Bu saydığımız isimlerden İsmail Hakkı Bursevi, 23 yılda yazdığı R u h u ’l-Beyan isim li tefsiriyle önem li b ir mevkiye sah ip tir. M utasavvıfların ve birçok islam âlim lerin in sözlerini topladığı tefsirinde ayrıca arapça ve farsça şiirlerin bolluğu dikkat çeker. Vahdet-i vücud görüşüne inanm asına rağmen, halka irşad niyetiyle yazdığı tefsirinde bu inanacını açıkça belirtm em iştir. Vaizlerin eikitabı durum undadır.56

Diğer önemli sufi müfessir ise Âîûsi olup tefsiri zâhir ve bâtın m anaların birleştiği bir deniz m esabesindedir. Çok iyi yetişmiş bir m utasavvıf olup tefsirinde îsrailiyyyat ve yalan haberleri şiddetle reddeder. İbn Ar abiden "Şeyhimiz" diye bahsetm esine bakılırsa ondan etkilenm iştir. Ama tefsirinde vahdet-i vücud fikrine yer vermez. 57

54Ateş, a.e. 21155Ateş, a.e. 161-16256Ateş, a.e., s.24357 Ateş, a.e., s. 251-52

Page 20: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

14

Böyîeee işâri te fsirin ta rih i geiişim ine k ısaca gözatm ış oluyoruz. Şüphesiz ki tasavvuf var olduğu sürece işari tefsir de varlığım sürdürecektir. îşari tefsirin tarihi gelişimini inceledikten sonra şimdi de genel batlarıyla işari tefsirin metodunu araştıralım .

1V-ÎŞÂRÎ TEFSİRİN METODU

îşa ri tefsirin m e to d u n a geçm eden önce sufilerin bilgi kaynaklarım incelemek zaruridir. Bilindiği üzere bilgi edinme yollan üçtür: Sağlam duyular, sahih haber ve akıl. Ancak sufîîer bunlara dördüncü bir yol; keşf ve ilham m etodunu eklemişlerdir. Onlara göre duyu organlan, akıl ve nakil eğitim ve öğretim ile elde edilen ilimlerin vasıtasıdır. B unun dışında eğitim ve öğretim ile değil de vasıtasız olarak, Allahın kulun kalbine ilham ettiği bir ilim vardır. Keşf ve ilham a dayanan bu ilme marifet, ilm-i ledün, ilm-i vehbi, ilm-i bâtın ve benzeri isimler verilir.58

Sufilere göre insan kalbi İlâhî hakikatleri kavramaya kabiliyetli o larak yaratılm ıştır. A ncak insan , dünyada birçok perde ile perdelenmiş, ruhu ten kafesine hapsolunm uştur. İbâdet, mücâhede, zikir ve riyazet sayesinde bu perde ve engeller tedrici olarak kalkar ve kalbine hakikat pırıltıları doğmaya başlar.59

Bu konuda birçok ayetler vardır: Birkaçım örnek olarak burada zikredelim:

1- ,Takva üzere olunuz ki, Allah size öğretsin."602- ”Eğer takva üzere olursanız Allah size nû r verir."613- "Allah'tan korkun ve R asûlüne im an edin ki Allah size

rahm etinden bir pay ayırsın. Sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir n u r ortaya koysun ve günahlarınızı silsin”62

Bu ayetlerde geçen furkan, rahm et ve n u r gibi kelimeler bir bakım a insanda m eydana gelen "gönül aydınlanması" sayesinde

58E bu Hârnid el-G azâli, ihya lll, 15 ,32 ,33 , îb n H aldun , Ş ifa u 'ssa il 113,150

59Gazali, İhya, c.5, s.3960 el-Bakara, 2 /28261 eî-enfal.8/2962 el-Hadid, 57 /28

Page 21: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

15

Ortaya çıkan keşf ve ilham lardır. Allah Tealâ farz ve nafilelerle kendine yak laşan ku lunun tu tan eli, gdren gOzU, yürüyen ayağı olacağını b i r hadis-i Kudsi ile de teyid e tm iş t i r .3 3

Bu konudaki hadisler de oldukça fazladır.1- ''Her üm m etin m ukaddesleri vardır. Benim üm m etim in

m uhaddeslerinden birisi Ömer b. Hattab'dır."64 Hadisin başka bir rivayetinde "Peygamber olmadıklan halde kendileri ile konuşulan (ilham olunan) k im seler vardı'' şeklinde belirtilen kimselerle, "m uhaddesûn” ayni manayı ifade eder. M uhaddes: belli bir takva olgunluğuna u laşm ış Allah'ın kendisine ilham i bilgiler ihsan ettiği kimsedir. Hadiste Hz. Ömer'e tevcih edilen bu payenin kendinden sonra gelen m üm inler arasında da pekçok sahibi olacaktır.

2 - ''Kırk gün süreyle ihlasla Allah'a İbâdet edenin kalbinden lisanm a hikm et pm arlan akmaya başlar.''65

D em ekk i k u l ben liğ inden S iyn larak b ü tü n varlığı ile A llah 'a yöneldiğinde kend is ine m anevi âlem in s ır la n açılmaktadır.

Böyle yapm akla suhler akil tam am en devre dışı bırakmak gibi bir niyet gütmemektedirler. Akil keşf ve ilham yoluyla elde edilen ilmin değerlendirilmesinde ve tasntfinde kullanırlar. . İsmail Fenni onlarm bu tu tum lanm şu cümleleriyle açıklam aktadır: "Mukaşefe erbâbı o lan m ü slü m an lar. akil h içb ir zam an terk ve ihm al etm em işlerd ir. Lakin akil, id rak edebileceği gerçekler İçin kullanm ışlardır. Aklin idrakten aciz kaldığı hak ik a tlan keşf ve ilhamla anlam aya çalışmışlardır.

Ancak kefş ve ilham metodu diğer m etodlardan birçok yönden aynlır. B un lard an en önemlisi ise Allah ta ra fından seçilmiş o lm aktır. M eselâ in san gerekli ş a r t la n yerine getirdiğinde m ütekellim , filozof, nahivci ve edebiyatçı olabilir. Ne var 'ki

63 H la m il Yılmaz. Mevlanâ vs Tasavvuf ,3.22, Konya, 199264Z eynudd in A hm ed b. A bdullah ez-Zebldl, Sah ih -i B uhârî M u h tasarı

Tecrid-( Sarih Tercemesi ve S a h i trc. Kamil M iras. C.K, s .352, A nkara, 1971

65 A d i , 2 /236166 E rtu g ru l, 1. Fenni, M addiyyun M ezhebinin îzm ihlâii, s . 17. İs tanbu l,

1928

Page 22: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

16

ayetlerden işârî manaları çıkarmaya gelince bu apayrı bir husûsiyyet olup Allah tarafından bu iş için seçilmiş olmak nefsi ve kalbi her tü rlü alâkadan ve meşgûliyetten arındırmış olmak gerekir. İşte bu zor şartlar sebebiyle elimize ulaşan işârî tefsirler diğerlerine oranla gayet azd ır .67 Tefsîru S ûre ti'l-F âtiha m üellifi A bdurrahm an Sâm i’de bu konuya değinerek: "Ulûm-i keşfiyye ve yakîniyye mevhibe-i İlâhîdir" görüşünü savunm aktadır.68

Tasavvuf büyüklerinin kasdettiği bâtıni m ana Ku'ran'm zâhiri manası üzerine o tu rur ve ona bağlı olarak gelişir. Yani bâtıni mana zâhiri m ana olmaksızın yakalanamaz. Ç ünkü bâtın i manayı elde etmede kullanılan basiret, zâhiri manayı yakalayan duyulara bağlı ve akli kudretlerle irtibat halindedir. Diğer bir ifadeyle bâtıni mana, ilk anda farkedilen zâhiri m ananın daha ileri biçiminden başka bir şey değildir.69

Ne var ki b â tın ve batîn î tab irlerin in kötü b ir talihleri olagelmiştir. H. dördüncü asnn sonlarından itibaren ortaya çıkan ve daha çok politik bir mezhep olan bâtıniyye ve bâtm ilik : naslan zâhir bâtın ayrımına tabi tu tarak İslamm temel hüküm lerini bütün m ü s lü m a n la rm an lay ış ın d an fark lı o la rak yo rum lar.D in anlayışlarını inkar ve ibaha sınırına götüren itikadları yanında bâtıniyye, son derece gizli örgütlenm iş teşk ila tla rı vasıtasıyla merkezi idareye karşı isyanlarda başı çekmiş bir isimdir.70

Sufilere gelince bü tün diğer m üslüm anlar gibi onlarda itikad ve m uam ele h u su su n d a Kuran'ı temel esas olarak kabu l ederler. Safilerin onlardan ayrıldıkları husus En'âm suresin in 103 ve 105 ayetlerinde belirtildiği üzere Kur'an'ı kafa gözüyle değildi kalb gözüyle anlam aya çalışm alarıdır. Kalb gözü olayların hakikatini idrak etme kabiliyetine verilmiş mecazi bir isim dir ve tasavufun temelini o luşturan uygulamaların hedefi ilahi n ü ra karşı bu gözü alabildiğince çok açmaya çalışmaktır. 71

67 Kuşeyrî, AbĞülkeTim.LetâifuTtşârât c.l, s.23,Mısır. 198168 A bdurrahm an Sami, a. e. vr.22a69A bdülhakim Yüce, Fahruddin Hâzinin M efûtihu'l-Ğ ayb A dlı Eserindeki

îşö ıi Tefsir Yönü s. 38. Basılmamış doklara tezi.70 Ö ztürk, Yaşar Nuri. Kur an ve Sünnete Göre Tasavvuf, s .49

Page 23: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

17

Müfessirlerce bâtın (işârî) m ananın kabulü için genel olarak şu dört şa rt aranmaktadır:

1- Bâtın m ananın zahir m anaya aykırı olmaması,2 - B aşka bir yerde bu m anan ın doğru luğuna b ir şah id

bulunm ası,3- Bu manaya şer'î ve aklî bir muarızın bulunmaması,4- Bâtın mânanın tek m ana olduğu ileri sürülm em esi.72

Genelde bu şartlar sufiler tarafından da kabul edilmiştir. Zirabüyük sufiler bir insanı değerlendirmede devamlı olarak şeriatın zâhir ahkam ına uyup uymamasını gözönüne almışlardır. Şeriatın ve sünnetin kabul etmediği veya onlara aykırı olan keşf ve ilhamı kabul etmemişlerdir.

V-İŞÂRI METODLA KALEME ALINAN MÜSTÂKİL FÂTİHATEFSİRLERİ

A-Müellifi Belli Olanlar:

1- Şeyh Abdülkadir el-Geylânî,(470-561/1077-1166) F e th u l- Besair. (11 satir, 5 varak)

2- Sadreddin Konevî, M uhammed b. ishak b. M uhammed b. Yusuf b. Ali (v.672/1274), Î.câzü.l-Kur'ân fî Tefsiri Ümml'1-Kur'an. Süleymaniye/Yeni Cami-62. (19 satir, 153 varak)

3- Konevî, Saduruddin M. b. ishak (Ö.672), T e f s în ı '1 - F â t l , Süleymaniye/Bagdatk Vehbi ef.179, (26 satir, 31 varak)

4- Fâgıb el-İsfehânî, Ebu'1-Kâsım Hüseyin b. M uhammed b. M ufaddal (vf.502/1087), T e fs lru S û r e t i ' l - F â t l Ü H t â b , M illet/Feyzullahef.-2141/2, (25 satir, 17 varak)

5- Şemseddin M. b. Kayyim el-C ezv i^e,(691-751/1292-1350

71 ö z tü rk .Yaşar Nuri. {؟ ev. R ichard Blakney), The eye o f the heart. s . l .Redhouse Press. İstanbul. 1992

72Ateş, a.e., 5.21

Page 24: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

18

T efsîrul-Fâtiha, M urat Molia-63, (29 satır, 61 varak)

6- eî-Fenârî, Molla Şem süddin M uhammed b. Hamza b. Muhammed er-Rûmî, (751-834/1350-1431), Aynü’l-A'yân fî Tefsiri 1- fâ tih a , Süleym aniye/Am cazâde Hüseyin Paşa-33 (17 satır, 190 varaktır.)

7- eî-Ankaravî, R u sûh î Ism âilb. Ahmed, (v. 1042 /1633), F iitühât-ı Ayniyye (Tefsînı Sûre.î Fatiha), Nuruosmâniye-333/1 (19 satır, 101 varak)

8 - es-S ivâsı, E bu 'l-H ayr A bdülm ecid b. M uharrem b. M u h am m ed ( 9 7 1 -1 0 4 9 /1 5 6 3 -1 6 3 9 ) , F â t ih a T e fs ir i , Süleymâniye/Mihrişah Sultan-300/2.(15 satır, 48 varak)

9- Atpazârî, Şeyh Osman Efendi eş-Şumnuvî, (ö. i 690) Mir’â tü 'l. Esrâri'l-İrfân, Rağıp Paşa 120/162, (19 satır, 489 varak; Sarreddin Konevî'nin "İ'câzü'l-Kur'ân fi Tefsiri Ümmi'l-Kur'ân adlı tefsirine hâşiyedir.)

10- Niyazi Mısri Muhammed (1028-1105/1618-1694), T efsîr.i Fâtiha-i Şerife, Sü I ey m aniye /Pertev Paşa-620/7, (17 satır, 3 varak)

11- lsm âil H akkı Bursevî (v. 1137/1724), Tefsîr-i Fâtiha, Süleymaniye/Hacı M ahmud Efendi 237/2 , (23 satır. 15 varak)

12- Ârilı Ahmed Paşa er-Rûmî(ö. 1145/1732), TefsîruT .Fâtîha, Süleymaniye/M. Hafid ef. 9 /1 , (4 varaktır)

13- Ramazanoğlu M ahmud Sami (1892-1984), F â tih a Sûresi Tefsiri, Erenler Matbaası, 1984, İstanbul.(53 sahife)

14- Kara Çelebi, Muhammed Güzel Hisârî,(?),Tefsîm sû re ti'l- Fâtiha, Süleymaniye/Denizli-34/1, (21 satır, 54 varak)

15- îsm ail D ersiâm zâde, T e .v i l e tü T - F â t ih a , Bayezid- Devîet/Umumi-320, (17 satır, 141 varak)

16- Ebû Bekir eî-Hüseynî el-Hâlidî,(?), Sûre-i Fâtihati'l-K itâfc,

Page 25: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

19

Süîemaniye Esad Efendi-89/1, (17 satır, 30 varak)

17-Ali Efendi, T e fs îru F â t ih a t i 'l - K i tâ b , İs tan b u l Ü. K ütüphanesi/Türkçe-9321 /1 , (28 satır, 17 varak)

B-Müellifi Belli Olmayanlar:

1- el-Vâdıha fî m aânî ba'd i esrâri'l-F âtiha , Süîeymâniye/H. Mahmud ef.-6322/3, (13 satır, 13 varak)

2- Tefsînı Sûretü'l-Fâtiha, Beyazı d -D evi et /Veliyyû d din Ef.-438)

3 - M ir 'â tü 'l-Â rifîn , Süleym aniye/Fatih-5307/1 (19 satır, 7 varak)

4 ٠Faslii Müfîd fî Tefsiri Fâtihati'l-K itâb , Süleym âniye/halet Ef.-809 (17 satır. 2 varak)

5- Risâle fîH avâssı Sûretii'l-Fâtîha, Nûruosmâniye-4893/1 (27 satır, 7 varak)

6 - Sûre-i F â tih a Tefsiri, Hacı Selim Ağa-41/2, (21 satır, 12 varak)

7- Tefsîr-î Sûre-î Fâtiha-i Şerife, Süleymaniye/Kasîdecezâde- 85/5), (17 satır, 13 varak)

8-Tefsîr-î Fâtiha, Süleymaniye/Rşd.-985/29, (24 satır. 3 varak)

Page 26: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

20

İKİNCİ BÖLÜM

1- ABDURRAHMAN SAMİ'NİN HAYATI

a-Ismi ve Nisbesi

Sefîne-1 EvU yâ'nın bize verdigi bilgiye göre müellifimizin dünyaya gelişini tebrik İ؟ in babasını ziyarete gelen Çöplü Dede adil bir zat "Efendim bu bebegin adi A bdurrahm an olsun" demi? babasıda b u n a Sâmi ismini İlâve ederek ogluna Abdurram an Sâmi ismini ko^mruçtur.73

Kendi k itab larm da nisbesini "Manisevi" "Sarühânî" olarak belirtmiştir. "Evt&û-i M ukarrebm ” adil eserinin mukaddimesinde "Mevliden saruhanh, mevtmen Istanbullu'jmm" demektedir. Böylece tam ismi A bdurrahm an Sâmi Sarühânî, Islamboli ibn Muhammed Asim ibn Şeyh Ahmed Fevzi ibn hüseyn ibn el-Hâc el-Hâfız olmaktadır.

A bdurrahm an Sâmi 'nin tarika t nisbesi oldukça zengindir. Kendisi birçok ta rika ttan hilâfet alm ıştır. Bu nisbeleri tasavvufi ?ahsiyyetini anlatırken zikredeceğiz.

b-Dogum Yeri ve Yılı

A bdurrahm an Sâmi, 12 Reblulewel 1296 /1 8 7 6 m. yılında, Sam han 'da dünyaya gelmiştir. I934'de vefat etmesi hasebiyle 58 yılyaşam ıştır.74

C-Ailesi:

Babası Kadı M uhammed Asim Efendi olup Mekke ve Medine valiliklerinde bulunm uşâlim bir zâttır. Onu da babası Şeyh Ahmed Nûrî'dir. Baba tarafından soyu Hz. Ömer'e u laşır.75

73Hössyln Vassâf, Sejıne-İ Evliya, C.4, V.299 74٨ b d u ^ a h m a n Sami. Dîvân-ı Sâmî, s .243, İzmir. 1980 75 D ivûn-1 Sârnî, 8.243: Sîddık Naci E ren . Yüce Veliler ve Anadolu

Evliyaları 8.536. İstanbul, 1990

Page 27: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

21

Sefine ve diğer kaynaklarda annesinin ismi geçmemektedir. Anne tarafından soyunun Hz. Zeyneb'e ulaştığı Sefine'de görüyoruz.

d-Gençliği Tahsili ve Yetişmesi:

A bdurrahm an Sâmi ilk tahsilini M anisa'da tam am ladık tan sonra İstanbul Fâtih Çifte Ayak Bahr-ı Sefıd M edresesi'ne gelerek zam anın allâm esi olan Hüseyin Necmeddin Pürzetî’den ilim tahsil etmiştir.

E bû B ekir E dirnevî'den, G elibolulu Ahm ed Ş ücâedd in Efendi’den hal eğitimi alm ıştır. Nakşi ve Kadir! ta rika tla rın ın büyüklerinden vazife alıp istidatlanm n büyüklüğü sebebiyle her iki tarikatten de hilâfet tâcını giymiştir.76

Kendi ifâdesine göre Abdurrahm an Sâmi küçük yaştan beri zikre devam ederdi. Bir gece rüyasında Hz. Peygamberi görmüş ve onun verdiği nalım giymiştir. B undan so n ra aşk ve cezbeye tu tu larak bir şeyh aram aya başlar ve yine Rasulullah 'm işaretiyle Çanakkale'de bu lunan Uşşak! Şeyhi Ahmed Şucaeddin Efendi’nin h a lk asın a girer. İlk karşılaşm aları şöyle o lm u ştu r: Ahmed Şücâeddin Efendi vaaz ediyormuş, vaazdan sonra gidip elini öpmüş:

-Oğlum Sâmi, malumatım var, nasibinizi vermeye m anen m em urum , deyip ona b ia t vermiş. Dört sene sonra da icazet vermiştir.

Sami Efendi bir gün şeyhine:-Diğer ta rika tlardan da icazet alm am a m üsaade oîunurm u,

diye sorunca Şeyh Efendi cevaben:-Hz. Salahı de toplamış idi. Sülük esnasm da bu olmaz. Ancak

şimdi icazet aldığına göre serbestsin, demiştir. Sâmi Efendi bunun üzerine diğer tarikatlerden de ayn ayrı icazet alm ıştır.77

e-Resmi Görevi:

K aynakların bize verdiği bilgiye göre K asım paşa K ethüda Dergahı postnişinliği haricinde resmi b ir görev alıp almadığını

76 Sıddık Naci Eren, Yüce Veliler ve Anadolu Evliyaları s. 536,77 Eren, Yüce Veliler ve Anadolu Evliyaları s. 536,

Page 28: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

22

bilmiyoruz. Ne var ki buradan aldığı ücreti kendine har cam ayıp, şeyhi Ahmed Şücaeddin Efendi'ye göndermekteymiş. Kendisi m isk ve koku imal edip bunları satarak nzkım temin edmekte imiş.Kimya ile ilgili bir eser vermesi kendisinin aynı zam anda iyi bir kimyager olduğunu göstermektedir.78

A bdurrahm an Sam i’nin tek çocuğu olan oğlu M uhyiddin’in İzmir’de b ir trafik kazasında ölmesi sebebiyle kendisi hakkında aldığımız rivayetler sözel kaynaklara dayanm aktadır. Aile efradından günüm üze kimse ulaşmamıştır.

11-İLMİ VE TASAVVUF! KİŞİLİĞİ

a-îlmi kişiliği:

A b d u rran m an Sâm i ilk tah silin i m em leketi M an isa 'da gördükten sonra İstanbul'a gelerek Fatih Çifte Ayak Bahr-i Sefid m edresesinde iyi bir medrese tahsili görm üştür. Kendisi Arapça ve Farsçayı bu dillerde şiir yazacak k adar iyi bilm ektedir. Nitekim divanında bu dillerle yazılmış şiirlere rastlam aktayız.79 M ederese tahsili dışında Fransızca da öğrenerek Batı'd an bigane kalmamıştır. Fransızca bildiği mevsuk olmayan kaynaklardan bize u laşm asına rağmen eserleri içinde bu lisanı kullanmamıştır.

Abdurrahm an Sâmi 'nin eserlerinden anlaşılacağı üzere kendisi çift kanatlı birâlimdir. Hem zahir hem bâtın ilimlerini kendinde toplamıştır. Bunun en güzel örneği tez konum uz olan Fatiha Suresi Tefsiri'dir. Bu eserinde, özellikle besm eleyi bâtın i olarak tefsir etmesine rağmen en detaylı sarf ve nahiv tahlillerini yapm aktan geri durm am ıştır. Alıntı yaptığı kaynaklar Beyzavi, Fahri Razi, Mürsi gibi zâhiri tefsir ilminin, îbn Arabi, Sadreddin Kon eri, Abdülkerim Çili gibi bâtıni tefsir ilminin zirvesi kişilerdir.

A bdurrahm an Sâmi eserlerinde görüşlerini paylaştığı âlimlerin78 Bk. A bdurrahm an Sâmi, Kit&b-ı Sun'l-KacLîr Jı Ilmi'l-îksvr, M. Erol Kılıç

özel ktp.79 Bk. A bdurrahm an Sami. Dîvön-ı Sâm î

Page 29: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

23

fikirlerine kısaca dokunm aktan ziyade onların bu risalelerini baştan sona dere etme veya çok uzun nakillerde bulunm a yoluna gitmiştir. Mesela "Fâtiha Suresi Tefsirin"de Abdülkerim Cili'nin "el-Kehfü.r- Rakîm S şerh-î B ism illâhirrahm âıüırahîm " adlı eserini. Kuşeyri’nin "en -N ahvu’l-M iievver1 adlı eserlerini tam am en tercem e ederek tefsirine ilhak etm iştir. Eserlerinde şem a ve şekil çizimleriyle. anlatım a kolaylık getirmiştir. Bu onun yeni yöntemlere açık bir ilmi kişiliği sahib olmasını göstermesi açısından önemlidir. Ne var ki türkçe yazdığı eserlerin lisanı çağdaşlarına göre oldukça ağırdır.

Tefsir, tefsir u su lü , hadis, fıkıh, ilihal, kelam, sarf, nahiv, mev’ıze, türünde eserler vermekle çok yönlü bir âlim olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Arapça'dan tasavvuf ve tefsir sahasında tercem eleri vardır. Bu konuda, eserleri bölüm ünde gerekli bilgi verilmiştir. Eserlerinin birçoğu basılmış olması, onun kitaplarının okunduğunu gösterir. Ne var ki harf devrimi sebebiyle kendisini tanım a imkanı olmamıştır.

b-Tasavvuf! Kişiliği:

Abdurranman Sâmi tasavvufi neşve açısından da çok yönlü bir kişilik arzeder. Aşağıda açıklandığı üzere yaklaşık onüç tarikattan icazet alm ıştır. Ne var ki o U şşâki ta rikatından irşad görevini sü rd ü rm ü ş , Şeyh Ahm ed Ş ü caed d en y an ın d a s ü lû k u n u tam am ladıktan sonra İstanbul Yahya Kethüda Dergahı potsnişîni olarak atanm ış ve tekkelerin 1925 yılında kapatılışına kadar bu görevini sürdürm üştür. (Postnîşinlik görevine ne zam an başladığı tesbit edilememiştir.)

Bu sebebîe kendisi, tasavvuf ilmini teori ve pratikte kendinde toplamıştır. Tasavvuf sahasında verdiği eserlerle bu ilmin teorisini yaparken, postnîşinlik görevi ile de bu işin pratiğini yapm ıştır. F a tih a Suresi T efsiri'n in tahlili bölüm ünde de belirtildiği üzere kendisi vahdet-i vücud inancını taşım aktaydı. Eserlerinde bu görüşü savunm uştur. Nakilde bulunduğu sufiler genelde vahdet-i vücuda inanan İbn Arabi. Abdülkerim Çili gibi şahıslardır.

Abdurrahman Sami'nin icazet aldığı tarikatlere gelince:!-Nakşibendî’nin Mehmed Can Kolu: H isar Şeyhi Mehmed

Page 30: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

24

Murullah Efendi'den.2 - N ak şib en d i’n in H âlidiyye Kolu: E yüp 'de S aferu llah

Efendi’den.3- Kâdiriyye’n in K arîbullah Kolu: Mısır şeyhlerinden Ebu'l-

Envar Feyzüddin'in halifesi, Şeyh Hilmi Efendi'den.4- Kâdiriyye’nin Muhyiddin İbn Arabi Kolunu: Şeyh Hayrullah

Efendi'den.5- Sa'diyye Tarikatı: Edirneli İsmail Rüştü'den.6- Şa’bâniyye Tarikatı: İzmirli Şeyh Ahmed Efendi'den.7- Rufai ve Bedeviyye Tarikatlarım: İzmirli Şeyh M ustafa Hilmi

Efendi'den.8- Gülşeniyye Tarikatı: Edirneli Şeyh Şerafeddin Efendi’den.9- Şâzeliyye Tarikatı: Şeyh Hayrullah Efendi'den.10- Düssûkiyye Tarikatı: Şeyh Abduıranman Kalenderi’den.11- Mevleviyye Tarikatı: M anisada m edfun m erhum İshak

Çelebi'nin rûhaniyyetlerinden almıştır.A bdurrahm an S âm i’nin Halveti H üsâm î ile Nakşı Bahâî

ta rik a tla rın d an aldığı silsile Sıddık Naci E ren ta ra fın d an belirtilmiştir.80

Abdurrahm an Sami verdiği eserlerle ilim âlemine ١ yetiştirdiği mürid ve halifeleriyle de m üslümanlığa büyük hizmetler vermiş âlim ve mutasavvıflardandır.

111-ESERLERİ

A-YAZMALAR

1- Kitâb-ı Sım 't-Tevhîd:

Eser m üeellifin kendi h a ttı ile 1241 h. y ılında kalem e alınmıştır. Dili türkçedir. Risale 32 sayfalık orta boy bir defterden ibaret olup, 22 satırd ır. Fasıl başlarında "aziz ihvanlarım" diye hitaba a bulunm asından kitabın müridlerine hitaben kaleme alındığı anlaşılmaktadır.

Mukaddimede tevhidin tarifi yapılmıştır. Daha sonra tasavvufla tarikatlar arasında fark olup olmadığı, birbirlerine üstün lüğü olup

80 Eren, Evrâd-ı Saâdet-i Ebediyye, s.119-123, Balıkesir, 1987

Page 31: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

25

olmadığı işlenm iştir. Tevhidin mertebeleri, tevhid-i akval, tevhid-i âsâr. tevhid-i sıfat ve tevhid-i zât haşyetullah ve marifetullah, konulan çok geniş bir şekilde incelenmiştir. Müellif müridlerine nasihatlarda bulunm uştur.

R isalenin hâtim esi dört bölüm den m üteşekkild ir. Birinci hâtim e "lâ iîâhe illallah", ikinci hâlim e "lâ ilâhe illâ hû", üçüncü hâtime peygamberlerin hakikatlerine göre tevhidi, dördüncü hâtime insân-ı kâmil konularını incelemiştir.

R isalenin so n u n a müellif, 25 beyitlik tasavvufi bir şiir ilave etmiştir.

2- Tefslra’l-Kur’ân Tenvîriil-Beyân:

A bdurrahm an Sâmi'nin eserlerinden en hacimlisi olup tefsir usulüne dairdir. Eser müellif hattı olup, 148 varak, yirmi satırdır, 1342 tarihinde te lif edilmiştir. Dili Türkçedir. Genel olarak kitabın muhteviyatını şu şekilde ifâde etmek m üm kündür.

Birinci mukaddimede , sûre ve âyetin tarifleri yapılmıştır.İkinci m ukaddim ede "tefsir" ile "te'vîl" ıstılahları arasındaki

farklar dile getirilmiştir.Üçüncü mukaddimede tefsir ilminin konusu, faydası ve gayesi

işlenmiştir.

B unlardan sonra sırasıyla m üfessirlerin tabakaları, tefsirve tevilin caiz oluş veya olmayış sebebleri, K ur'an’m icazı, Kur'an-ı Kerimde çeşitli ilim ve sanatlara işaret olunduğu, Kur'an'm cem'i ve tertibi ve yine tefsir usulü ve tarihine dair konular ele alınmıştır. Ele alm an konular m ufassal ve doyurucu bir tarzda işlenmiştir.

3- Hadîs-i Erfeem:

Müellifin dört babdan müteşekkil kırk hadis derlemesidir. Mukaddimede belirttiğine göre müellif 24 yaşındayken bu derlemeyi yapm ıştır.(1320 yılında yazmıştır) Hadislerin senedleri verilmemiş, ancak her hadisin başında hangi kaynaktan alındığı belirtilmiştir. Bablann konularına göre isimleri şunlardır.

Page 32: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

26

Birinci Bab: Ezel ile ilgili hadisler, beş hadisden ibarettir.İkinci Bab: D ünya hayatında ibadetlerle ilgili hadisler, onaltı

hadisden ibarettir.Üçüncü Bab: Dünya hayatında m uam elâtla ilgili hadisler olup

on hadisden ibarettir.D ördüncü Bab: Lâ yezâl ile alâkalı h ad is le r olup dokuz

hadistir.

Müellif risalenin sonuna 17 beyitlik arapça bir m ünâcât ilâve etmiştir. M ünâcâtın başlığı "Münâcât-ı Sâmi yye" dir.

4- Tevcîhii'l-Âyâtil-Muhtelefi'z-ZâMr:

Tefsirle alâkalı yedi varaklık, onyedisatırlık k ısa bir risâledir. İsm inden de anlaşılacağı üzere K ur’ân 'd a zah iren birbirleriyle çelişen âyetlerin nasıl an laşılm ası gerektiğini açık lam akta ve gerçekte K ur'ân âyetleri a rasında b ir ihtilâfın olmadığını isbâta çalışmaktadır.

Müellif nüshası olan bu risâle 1320 yılında kaleme alınmıştır.

5- K itâbü: d-Düsdûri١l-Bedî١:.

Tefsirle alâkalı bu eser onaltı varak, onyedi satırlık, arapça bir risâle olup müellif hattıdır. Risale oldukça yıpranm ış olup içinde birçok silintiler vardır.

İki fasıldan ibaret olan eserin birinci faslı müellifin yukarıda tanıttığım ız "Tevcîhü’l-Âyâti'l-Muhtelifi'z-Zâhir" adlı eserinin biraz daha m ufassal biçimde kaleme alınm asından ibârettir.

İkinci fasılda birbirleriyle çelişkili gibi görünen ayet ve hadislerin uyuşturu lm asına çalışılmıştır. Bu fasıl birinci fasla göre gayet kısa olup sadece ikibuçuk varak yertu ؛m aktadır.

6-Kitâbü's-Sınil-Kadîr fî İlmil-Îksîr:

Müellifin kimya ilmi ile ilgili b ir eseridir. 1364 yılında kaleme alınm ıştır. 58 varak, 22 sa tır olup eser tam değildir. Kitab 14

Page 33: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

27

babdır, bir de hatime vardır.

Bu eserde kimya iîmi islami bir açıdan incelenmiştir. Müellif istifade ettiği 42 kaynağı kitabının başında tek tek zikretm iştir. Birinci babda kimya, simya ve iksirin tanım ları ve K ur’a n ’dan delilleri zikdedilir. Bu ilmi inkar edenlere bir fasl altında cevap verilm iştir. Diğer babîarda çeşitli karışım ve alaşım ların yapılışı bunlar için gerekli olan mikdarlar anlatılmıştır.

7- K enziil-Â şıkîn:

Manzum bir eser olan Kenzü'l-Âşıkîn 73 varak, 16 satırdır. Hz. Peygamberin hadislerini manzum bir şekilde açıklar.

A rapça olarak önce had isin m etni verilir daha sonra şiir m anzum b ir şekilde aç ık lan ır. Ayrıca had islerin a ra la r ın a m ünâcâtlar, nâtîar, Esmâ-i H üsnâ'm n faziletini, Hz. Peygamberin şem ailin i, Hz. P eygam beri sevm enin gerekliliğini, N ûr-i Muh anım e d iyi terennüm eden kasideler serpiştirilmiştir.

Müellif nüshası olan eser 1324 h.4 zilhiccede tamamlanmıştır.

8-Şerhu'l-Emâlî:

Kelam ile ilgili 32 varaklık kısa bir risaledir. Küçük boy kareli deftere arapça olarak kaleme alınmıştır. Müellif hattıdır. Risalenin devam ında 13 varaklık Casiye suresin in ilk yedi ayetinin tefsiri vardır. Yedinci ayette tefsir yanm bırakılmış olup tasavvufi bir tefsir denemesi mahiyetindedir.Nüsha müellif hattı olup çok silintilidir. Bu sebeble içeriği tam olarak tesbit edilememiştir.

9-Şerhu'İ-Kâfiye:

îbn Hacîb'in Kafiye'sinin şerhidir. Nahivle alakalıdır. Elimize ulaşm am ıştır.

10-Fâtîha Sûresi Tefsiri: Tez konum uz olan bu risale Fatiha Suresi Tefsirinin tahlili! bölümünde geniş olarak anlatılmıştır.

Page 34: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

28

11 -Müteferrik Risaleler:

a- R isalen in fî m â Y asnauhtı Teâlâ Kafeîe H alk ıl.E şyâi, (Birvarak)

b-Risâletiin fî enne'l-Abde keyfe YiilâhizuTeâlâ h îne’t-Tevhîdi, (Bir varak)

c-Risâletün alâ Kavlihi Sallallâhu Teâlâ aleyhi ve Seilem: "mâ V esîatn î Erdi velâ Sem â! ve V esîatnî Kalbu A bdil-M ü’m inî, (Bir varak)

d-Risâletim fî Beyâni Esrâri'l-İhrâkî Bi'n-Nâri, (Bir varak)

e-Risâlefün fî TahMki ta ’yîni vaktil-Kıyâmeti, (Bir varak)

f-Risâîetim alâ Kavlihî Teâlâ: "Üîâike alâ hüden m in rabbihim ve iilâike hüm ül-m üflihûn", (Bir varak)

g-Risâle-i Rabıta, (İki varak)

h-R isâletün fî E srârî Tertîbil-Enbiyâi aleyhim ü’s-Salâti ve’s- Selâm (Nâ-tamâm)

B-MATBÛ ESERLERİ:

1-Mi’yârul- Evliyâ:

Kitab dört ana babı içermektedir.

Birinci Bab: Şeriatla alakalıdır.Birinci fasılda Şeriat’m tarifi yapıldıktan sonra İslam Akaidi ele alınmış, ilâhiyyat konularına tasavvuf ve kelamın nasıl baktığı anlatılmıştır. Allah Tealanın zâti, sübû tî ve fiilî sıfatlan işlendikten sonra nebeviyyât ve sem ’ıyyât konulan işlenmiştir. Aynca firak-i dâlie ele alınmıştır.

İkinci fasılda nam az, oruç, hac, zekat, tah are t vb. ibadetler sûri ve mânevi yönden ele alınmıştır.

Page 35: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

29

!kinci Bab: T arikatlarla alakalıdır. T arikatın tarifi, çeşitli ta rika tla rın ortaya çıkış sebebi, zikru llah ın çeşitleri ve fazileti, m uhib. sâlik, m ürid ve m uradın tarifleri, h icab m ertebeleri ve sü lû k u n lüzum u, sü lû k u n çeşitleri ve sü lû k tak i m enziller ele alınmıştır.

B undan sonra Kâdiriyye, Rifâiyye, Sühreverdiyye, Medîniyye, Ekberiyye, Şâzeliyye, B edevice, Mevleviyye, Dessûkıyye, Sa'diyye, Bektâşiyye, Halvetiyye, Bayram iyye, G ülşeniyye, Ahmediyye, Zeyniyye, Şa'bâniyye, Uşşâkiyye, Mısriyye, Cerrâhıyye, Bekriyye, Hâlidiyye tarikatları ile bunların silsile ve şubeleri anlatılmıştır.

Ü çüncü Bab: H akikat h akk ında olup tasavvuf ve sufiyye ıstılahlarının tarif ve açıklamalarım içermektedir.

D ördüncü Bab: Ma'rifetullahı avam, havas ve h a s su ’l-havâsa göre aç ık lam ak tad ır. K itabın hatim esi ise vahdet-i vücûd halikındaki yanlış anlam aları izâleye yöneliktir. Kitabın sonunda haftanın yedi gününde yapılması gereken virdler zikredilmiştir.

2-Dıvân-ı Sâm i :

İsm inden de anlaşılacağı üzere A bdurrahm an Sâm i. nin basılm ış olan ilk divanıdır. 1980 yılında Şahinler vakfı tarafından basılm ıştır. 216 şiirden m üteşekkil olup tam am en tasavvufi konulan terennüm etmektedir. İçinde iki adet arapça şiir ile bir tane farsça şiir vardır.

Genel o larak, ilâhı aşk, peygam ber sevgisi, dervişlerin özellikleri, zühd, ve tasavvuf büyükleri ile Kerbelâ hadisesi gibi konular işlenmiştir.

â-M üntehabât-ı Sâmiyye:

Bu kitap 64 sayfa orta hacimli m uhtelif konulardan derleme bir eserdir. 1338 yılında Serbesti m atbaasında basılm ıştır. Kitap beş bab d an müteşekkildir.

Page 36: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

30

Birinci Bab: H astalık ların besmele ve K ur'an su relerin in okunarak tedavi edilmesi ile ilgilidir. Hangi surenin hangi hastalığa çare olduğu kaçkere okunm ası gerektiği belirtilmiştir.

İkinci Bab: K ur’an 'daki bazı ayetlerin özellikleri ve faydaları anlatılmıştır.

Üçüncü Bab: Rüya tabirleri hakkındadır.

Dördüncü Bab: Hastalıkları esmâ-i H üsnâ ile tedavi edilmesi hakkındadır. Muhtelif hastalıkların tedavisinde hangi isimlerin kaç kere okunacağını ve sıralanışını açıklamaktadır.

Beşinci Bab: Kur'an ile tefe'ülün çeşitleri ve şa rtlan anlatılır.

4- Evrâdü'l.M ukarrabîn:

Kitab müellifin mukaddimede belirttiği üzere 1327h. de kaleme alınmıştır. Dili arapça olup 93 sayfadır. Eserin tam adı "Evrâdü'l- M ukarrabîn fî Salavâti Seyyidi’l-Evvelîne ve'l-âhirîn" dir.

Kitab Cum a gününden başlamak üzere haftanın yedi gününde müridlerce okunacak vird, dua ve salavât-ı şerîfeleri açıklamaktadır. M üellif ş a r t la r ın a riaye t edilm esi k o şu lu ile b u d u a la rı okuyabilmeleri için bü tün m üslüm anlara icazet vermiştir. Kitapta yazarın hayatı ve eserleri hakkında kısa bilgiler vardır.

S-el-Meslekü’s-Sâmîyye fî sülûld'n-Nakşiyyetil-Behâiyye ve’l- Halvetîyyetn-Hiisâmîyye ؛

Nakşı ve Halveti ta rika tla rına göre sü lû k ta başlang ıç tan itibaren nefsin katettiği m akam lar ile bu m akam lann anahtarları, ayet ve hadislerle anlatılm ıştır. 13 sayfalık bu eser arapça kaleme alınm akla b irlik te, tü rkçe tercem esi ile b e râb e r basılm ıştır. Tercemenin kimin tarafından yapıldığına dair bir kayıt olmamakla beraber,tercem enin de müellif tarafından yapılmış olması kuvvetli bir ihtimâldir. Zira kitab basıldığında müellif hayattadır. Kitapta açıklanan m akam lar şunlardır:

Nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mutm einne, nefs-i râziye,

Page 37: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

31

nefs-i zekiyye, nefs-i fâniye, nefs.i bakiye, makâm-ı cem'ı'l-vem', m akâm -ı el-verâsetü'î-âdemiyye, m akâm -ı el-verâsetü'n-Nûhıyye, m akâm -ı eî-verâsetü’l-lbrâhîmiyye, m akâm -ı verâsetü'l-Yûsifiyye, m akâm el-verâsetü'l-M ûseviyye, m akâm -ı el-verâsetü'l-îseviyye, m akâm -ı el-verâsetü 'l-M uham m ediyye olm ak üzere onsekiz m akam dan ibarettir.

Müellif kitabım tenbih bölüm ü ile sona erdirmektedir. B urada Hak â ş ık la rın a nasih a tle rd e b u lu n u lm ak ta , Sâmi m iyetîe isteyenlere bu kitapdan istifade etmeleri için icâzet verilmektedir.

6- Şerh-i Esrâr-i Esm âil-H üsnâ:

Bu eserde esm â-i h ü s n â ’n ın k ısaca m anaları, k u lu n bu isim lerden alm ası gereken hisse, esm â-i hüsnân ın şifa olduğu hastalık lar anlatılm aktadır. Risaleyi M ustafa Şevket Erol !atinize ederek yaym lam ıştır.B asım yeri ve tarih i hakkında bir kay ıt konulmamıştır.

7- Bînâ-yı İslâm:

’İslam beş şey üzerine bina edilmiştir" hadisinden yola çıkarak, islamın beş rüknü tafsilatlıca incelenmiştir. Her rükn için bir bab ayrılm ıştır. B ilhassa birinci babda kelime-i tevhidin tasavvufi açıdan bir tefsiri yapılmıştır. Diğer bölümler daha ziyade ilm ihal bilgileri ihtiva etmektedir.

8- H ediyyetiil-ÂşıM n:

Dört bab d an müteşekkil 36 sayfalık bir eserdir.B irinci b ab d a im an İslam ve ehl-i sü n n e tin itik ad ı

incelenmiştir.İkinci bab da islam ın beş rü k n ü tasavvufi b ir ü s lu b la

açıklanm ış, bu rükünleri yerine getirmeme durum unda in san ın karşılaşacağı cezalar belirtilmiştir.

Üçüncü babda ahlakın menşei, tarifi ve çeşitleri incelenmiştir.D ördüncü bab; şeriat, tarikat, feyiz, m a’rifet, zik ru llahm

fazileti, m ürşid-i kâm ilin alam etleri, evlilikte karşılıklı h ak ve hukuktan bahseder.

Page 38: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

32

9-TuM etül-U şşâM yye؛

U şşaki ta rik a tın ın önde gelen m eşay ih inden A bdullah Salahaddin U şşaki'nin eseri olup, A bdurrahm an Sam i tarafından terceme edilmiştir, Tuhfetül-Uşşâkıyye iki babdan ve bir hatim eden m üteşekkildir. Birinci babda tarika t sâliklerinin farz nam azlarda uyu lm ası gereken k u ra l ve edebler, ikinci b ab d a ise nafile nam azlarda saliklerin gözetmesi gereken kurallar anlatılmaktadır.

A bdurrahm an Sâmi tercem enin so n u n a icazet erkan ı ile alakalı; tac, şeyh, mürşid, post ve ayinler hakkında bilgi veren bir tetimme ilave etmiştir.

A bdurrahm an Sâmi 'nin eserleri b u n la rla sınırlı değildir. Evrâd-ı M ukarrabîn isimli eserinin kapağında eserlerinin bir listesi verilmiştir. Buna göre elimize ulaşm ayan eserleri şunlardır:

1- Şerh-i N&nlyye ©d-Dürretül-Meknûniyye; akaidle alakalı.2- Ken؛sül-ârifî٥ : Tasavvufla alakalı.3- R îsâle-î H ürriyyet.4- M Uıveril-ulûm.5- el-Mecâlisii's-Sâmiyye.6- Cevâm iu'l-Keİim ,7 -Züfodeiül-ulûmüTAraDiyy e.8- Nâme-i Muharrem.9- Medâricü.s-SâlîMıı ve m eâricül-Vâsılîn

Page 39: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

33

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

FATİHA SURESİ TEFSİRİ

A-TEFSÎR-İ SÛRETİ'L-FÂTİHA'NIN KAYNAKLARI VE TAHLİLİ

Abdurrahman Sami anladığımız kadarıyla Kur’an'ı baştın sona tefsir etmek niyetiyle F a tih a S u resi'nden b aş lay a rak telife başlamıştır. Eserleri bölüm ünden anlaşılacağı üzere müellif iyi bir medrese eğitimi alm ıştır. Tarikat şeyhi olması hasebiyle sadece tasavvuf؛ sahada eserler vermemiş, sarf, nahiv, kelam, kimya, ilmihal vb. sahalarda birçok eser vermiştir.

Tez konum uz olan "Fatiha Suresi Tefsiri" d ah a ziyade bir besm ele şerhidir. Besmele zâhiri ve batin i aç ıdan tafsilatlıca incelenmiş, m üellif rivayet, dirayet ve işari tefsirlerden yaptığı nakillerle eserini zenginleştirm iştir. Ayrıca müellifimiz nakilde bulunduğuâlimleri çoğu kere kitablannm ismiyle beraber zikretmesi m odem ilmi m etoda yakın bir yol izlediğini gösterm ektedir. Söz k o n u su m e'hazler yeri geldikçe belirtilecek ve üzerlerinde değerlendirme yapılacaktır.

Abdurrahm an Sâmi "Fatiha Suresi Tefsirfni hem rivayet, hem dirayet, hem de işari tefsir metoduyla kaleme aîmıştır.Tefsir aynı za m an d a m ü e llif in d ü n y a g ö rü şü n ü , â lem an la y ış ın ı yansıtmaktadır. ٠ Müellif vahdet-i vücud ekolüne m ensub olup, tez konum uz olan Fâtiha Suresi Tefsiri'nde yeri geldikçe bu fikirlerini açıklamakta ve muarızlarına karşı da savunmaktadır.

Müellifimiz, Fahri Râzi, Suyûti, İmam-ı A'zam vb. gibi büyük müfessir veâlimîerden, îbn Arabi, Sadreddin Kon evi, Âîusi, İsmail H akkı Bursevi, S ü leym an en-N afihî gibi b ü y ü k sufi ve düşünürlerden nakillerde bulunmuş* sadece nakille de kalmamış bunları bir değerlendirme ve eleştiriye tabi tu ta rak kendi tercihini beyan etmiştir.

Page 40: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

34

FATİHA'NIN MERTEBELERİ

Müellifimiz tefsirine besmele ile başladıktan sonra önce sure ve ayetlerin tertibinin insicam ve hüsn-i tekabülüne değinmiş daha sonra b u su ren in "fatiha" olarak isim lendirilm esinin sebebleri üzerinde durm uştur. Müellif bu konuya da işâri açıdan bir açıklama getirmiştir: Ona göre fâtiha kelimesinin türetildiği feth kelimesi üç kısımdır; Feth-i Mübîn, feth-i karib, feth-i mutlak.

Feth-i mübîn: Ayetlerin emretiği kulluk sırrı üzere mücahede ile nefsin zülmâni perdelerini ortadan kaldırarak kalb mertebesine u laşm ak ve kalbi nefs ve tab ia ttan m elekut âlem inin n u ru n a açmaktır.

Feth-i karib: Mücahede, riyazat, ihlas ve kesiksiz bir kullukla nûrân î perdeleri yırtm ak, Allahın inayeti ile "Yalnız sana kulluk ederiz” sırrıyla Hakk'ın sıfatlarına yakınlaşmaktır.

Feth-i m utlak: "Ben yüzüm ü gökleri ve yeri yoktan yaratan A llah 'a çevird im "81 ayetinin sırrı üzere b ü tü n m asivadan yüzçevirerek kalbin rûhân i m ertebelerin i tekm il ile m utlak beraberlik mertebesine ve Zât tecellisine ermektir. "Bize doğru yolu göster”82 ayeti bu sim remzetmektedir.83

Müellife göre Fâtiha suresi zikrettiğimiz b ü tü n bu fetihleri içine alm ası hasebiyle "fatiha" ismini alm ıştır. Müellif surenin isim lendirilişini öncelikle işari olarak ele alm ış , bu görüşünü destekler mahiyette Sadreddin Konevfnin "Î'eâzü'l-Beyân fî Tefsiri 1. Kur’ân" adlı eserinden uzunca bir alıntıda bu lunm uştur.84

Konevi burada her işin bir başlangıcı ve sonu her kapının bir anahtarı olduğunu uzun uzun anlatm aktadır. Mesela Hakk Teâlâ sıfat kapısın ı hayatla, h u su su um um la, um um u genişlikle (sia), genişliği ilimle fetheylemiştir.85

81 el-En'âm, 6 /7 982 el-Fâtiha, 1 /683bk. A bdurrahm an Sâmî, Fâtiha Süresi Tefsiri lb -2 a84 a. g. 2a -3b

Page 41: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

35

M üellif işa ri b ir ü s lu b la su re n in is ira len d ire im esin i açıklam akla yetinmeyip, zâhir î olarak da Fâtiha suresinin diğer isimlerini incelemiştir .Bu isimler şunlardan ibarettir:

"Sûre-i F âtiha tü ,1-kitâb”, "Fâtihatü.l-Kur'ân", "üm m û’l-kitâb". "üm m ü’l-Kur’ân", "sûretü'l-hamd", "sûre-i seb’u'l-mesânî", "Kur'ân- î Azîm", "sûreti'ş-şükûr". "sûreti'd-duâ", ”sûretü 's-suâl". "sûretü ’l- vâfiye", "sûretü’l-kâfiye", "sûretü’l-kenz", "sûretü'ş-şifâ". "süretü 's- s a lâ t”, " sû re tü 'n -n û r”, " sû re tü 's -su â l" . " sû ra tü ’l-m ü n âcâ t" , "sûretü't-tefvîz", "sûretü'l-esâs" isimleridir. Müellif bu isimleri âyet, hadis ve diğer müfessirlerin görüşleri doğrultusunda incelemiştir. Çoğunlukla Fahr-i Râzi, Suyuti, Alûsi , M ürsi’den bu konudaki rivayetleri nakletm iş bunları eleştiri süzgecinden geçirerek, kendi tercihini belirtmiştir.86

M üellif F â tih a su re s in in bu ism i a lışın ı ta fs ilâ tlıc a açık ladık tan sonra bize eserinin planını sunm aktadır, bu plan şöyledir: Birinci bahis; besmelenin esran, ikinci bahis; aklî ilimler, üçüncü bahis; keşfi ilimler, dördüncü bahis; besmele’nin her surede yeni b ir ayet olup olmaması konusundak i mezheplerin ihtilafı konusundadır. Bizi daha ziyade ilgilendiren bölümler birinci ve üçüncü bahislerdir.

BİRİNCİ BAHİS

Bu bölümde besmele harflerinin tertibi, noktalı ve noktasız o luşuna göre ifade ettiği m analar ebced hesabı ve cefr87 ü slubu ile ele alınm aktadır. Mesela; ebced hesabı ile ba üç, sin ise altm ıştır. Toplamı aîtm ışüç olup Hz. Peygamberin yaşına işaret eder. Müellif bu tü r hesablarla Hz. Peygamberin son peygamber olması, risalet

85 M etnin arapça aslı için bk.; Sadreddin el-Konevî,İ'cözüTBeyân j ı tefsiri ü m m i’T K u r'â n , (T ahkik:A bdü’l-K adir A hm ed A ta. shf. 2 6 2 -2 6 7 , Kahiere.1980

86 Fâtiha Sûresi Tefsiri, 3b-5a87 A rapça b ir kelime olan cefr sözlükte sü tten kesilmiş kuzu, oğlak; içi ta şla

örtülm em iş geniş kuyu" m anasına gelir. Terim olarak ise gelecekten haber verdiği iddia edilen ilmi veya bu ilmi kapsayan eserleri ifade eder ve cifr olarak da anılır. DİA Cefr maddesi,c.7, s.212, İstanbul, 1993

Page 42: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

36

yaşını ortaya koymuştur.88

Müellif vahdet-i ^ İcû d anlayışının geregi olarak vücûdu asli ve zilli (gölge) varlık olarak ikiye ayırmıştır. Besmelenin "bismillâh''ı asli vücûd olan C enâb - 1 H akk'a. "er-rahm âni'r-rahîm ''i de gdlge varliga işaretdir. Bütün bu mertebelerin s im besmelede, besmelenin s im bâda banin s im noktada toplanm ıştır؛

Müellif harflerden m ana ؟ ikarma metodunu kullanarak ayetleri tefsir eden diger müelliflerden de yararlanm ış, zam an zam an da bun ları eleştirm ekten geri durm am ıştır. Mesela, İsmail Hakki Bursevi'nin Kur'an'ın başındaki (besmeledeki) ba ile Nâs suresinin son harfi olan sin harftni b irleştirerek farsça "bes" yani "Kuran h idayet rehberi o la rak yeter" g ö rü şü n ü e leştirm ek te tir .ö ٥ Abdurrahm an Sâmi 'ye göre K ur'an'dan Farsça m analar çıkaım ak yerinde değildir.

Müellif M uh^ddin îbn Arabi, Hecmeddin Kübra, Süleyman en- Nahffl ve Abdülkerim Cili'den nakillerle besmelenin esrarının ba'da olduğu neticesine v a rm ış tır .91 Zira ona göre "ba" hak ikat-i M uham m edi^e'ye veya m ertebe-i tenzih-i tâm m e ile m ertebe-i ahadijveden kinayedir.

Besmele harflerinde toplam dört nokta m evcuttur. B unlar "ba’’nın, "nun"un ve "rahîm ” kelemesindeki "yâ"nın iki noktasıdır. Ba'nın noktası gaybu'i-ğu^röba, nun 'un noktası mertebe-i ahadiyyet ve hakikat-i M uhammediyyeye işare ttir. Ya'daki iki nok tadan b irinc isi m ertebe-i V ücûbu 'l-V ücûda İkincisi ise m ertebe-i mümkini'1-vücüda işarettir.92

Müellif kendisi ile ayni görüşü paylaşdığı Süleyman Nafihi'nin Risale-i Hıziriyyesine atıfta bulunmaktadır.93

8 8 Tejsîr-İ SûretliFâtiha, ألج89 a. e ٠ 6a-b

Q٥a. e. ألجSla.e. ألة7ج -02 a. e. 7أل

93 a. e. 7أل : M etnin a s i؛ İçin bk. Süleym an Nahifi: Risale-l HiZiriyye, vr.8b.Had M ahmud 4674

Page 43: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

37

Müellif besmelenin kelim elerinin ayrı ayrı yazıldığında dört elifin ortaya çıktığım bunların tevhid-i âsâr, tevhid-i efal, tevhid-i sıfat, tevhid-i zât'a işaret olduğunu, kelime itibariyle beş kelime olmasım hazerat-ı hamseye işaret kabul etmektedir.94

Lafza-i Ceîâl'in he 'sin in açık olarak yazılması; M ükinâtm Allah’ın zâtı, sıfatı, ve fi'lî kem âlâtm dan zuhûr ve su d û r ettiğine işârettir. He'nin kapalı olarak yazılması ise "Bütün işler Allah’a d ö n d ü rü lü r"95 ayetinin de işa re t ettiği üzere m evcûdâtm ancak Hak ile aykta du rduğuna ve sonunda O’n a döneceğine işâ re t etmektedir.96

Müellif bu bölümde aynı minval üzere besmelenin kelime ve harflerinden ,harflerin yazılış sitilinden , noktalı ve nok tasız oluşlarından, boyutlarından ve b u n a benzer özelliklerinden işâri m analar çıkarmaya devam etmektedir. Söz konusu bahisler anlaşılır olduğu için hepsini burada açıklamaya lüzum görülmemektedir.

ÎKÎNCÎ BAHS

İkinci Bahis aklî ilim lerle besm elenin incelenm esinden ibarettir. Akli ilimlerle kasıt sarf, nahiv ve diğer dilbilimleridir. Müellif bu bölümde; ba harfinden başlayarak besm elenin b ü tü n kelimelerini tek tek sarf, nahiv açısından incelemiş, bu kelimelerin hangi kelimelerden türetildiğini göstermiştir. Bu bölümde ki ana başlıklar şöylece sıralanmaktadır.

Birinci Bahs: Ba'nın istiane, m usahabe, ilsak, istila , ziyade-i kasem m analarından özellikle hangisini ifade ettiği tartışılm aktadır. Müellif Âlusi, Beyzâvi, Râzi, E b u l-B ek a’nm konu hakkm daki görüşlerin i inceledikten so n ra en so n u n d a kendi te rc ih in i belirtm ektedir. Ba’nın istiane (yardım isteme) veya m usahabet (beraberlik) ifade etm esi gö rüşleriâ lim ler a ra s ın d a kuvvet kazanmaktad ır.

94 TeJsîru Sûreti'l-Fâtiha,95Âl-iîm rân. 3 /10996a. e. 8a٠b

Page 44: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

38

Müellife göre istiane; A llahdan yardım istem ek olup mercii sıfat-ı fi'liyyedir. M usahabet ise Allah'la beraberliği istem ektir ki mercii sıfat-ı zâtiyyedir. Z ât’a yakınlık, sıfatlara yakınlıktan daha ü s tü n olduğu için müellife göre ba m usahabet (beraberlik) ifade etm ektedir. Müellif gram er tah lilleri yaparken bile tasavvuf m an tığ ın ı iş lem ek ten çek inm em ekte , işâ rî y ak la ş ım la rd a bulunm aktadır.97

İkinci Bahs: Besmelenin bâ'sınm müteallakı hakkındadır. Bâ harf-i cer olması sebebiyle m ütaallik olduğu bir fiilin bulunm ası şa rttır. Müellif bu konudaâlim lerin üç görüş ileri sü rd ü ğ ü n ü açıklam aktadır. B unlar "Allahın ismiyle başlarım ", "Başlamam Allah iledir", "Allahın ism ini okurum " takdirleri olup m üellif sonuncu takdiri had is-i şeriflere ve besm elenin m u sah ab e t m anasına oluşuna uygunluğu sebebiyle tercih etmiştir.98

Üçüncü bahs: M üteallakın yeri hakkındadır. M üteallakınn b â’dan sonra (muahhar) veya önce (mukaddem) olduğunu ileri süren görüşler incelenmiş ve banın m üteallakinin, sonda olduğu görüşü müellifçe tercih edilmiştir.99

D ördüncü B ahs: İsim kelim esin in iştikâkfletim olojisi)؛ Basriyyûn ve Kûfiyyûn ekollerinin görüşleri incelenmiştir. Müellif bu konuda kendi görüşünü belirtmemiştir.1.0

Beşinci ve Altıncı Bahs: Lafza-i Celâlin iştikakı hakkındadır. Müellif bu konudaâlim lerin çeşitli görüşlerini inceledikten sonra Allah kelimesinin hiç bir kelimeden !üretilmediğini câmid bir kelime olduğunu savunm uştur.101

Yedinci Bahs: "Rahman" ve "Rahim” kelimelerinin iştakı ve m anaları hakkındadır.Bu bahisler müellifin de belirttiği üzere aklî ilimler ve gramerle alâkalı olduğu için burada tafsilatlı bilgi vermeyi

97 a. e. ga-b98 a. e. 9b99 a. e. 10a100 a. ، 10b ؛.101 a. e. lQb

Page 45: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

39

gereksiz gördük.

UÇUNCU BAHS

Ü çüncü b ah s m üellifin tasavvufi görüşlerin i yansıtm ası açısından bizim için en önemli bölüm ü teşkil etm ektedir. Bu bölüm de m üellif m ükaşefe ile has ıl olan ilm in m âhiyetini incelemektedir.

Müellife göre nasıl ki âiem-i halktan olan vücûdum uzun basan (gözü) varsa, emr âleminden olan rûhum uzunda basireti vardır. Ne var ki b as ire t b a sa r gibi kendiliğinden açılm am akta tam bir m ücahede, nefs terbiyesi ile elde edilmektedir. Nasıl ki basiretin idrak ettiğini basar idrak edemiyorsa, ruha keşfolan mükâşefâtı da akıl idrak edemez. Bu idrak hakikat mirasçısı, ümmetin seçkinlerine m ahsustur yani keşfi ve yakım ilimler Allah vergisidir. 102

Müellif konuyla alakalı güzel bir arapça şiir getirerek mükaşefe ilim lerinin in k a r edilmemesi gerektiğini belirtm ektedir. Şiirin tercemesi şöyledir:

Eğer sen hilali göremedinse onu bizzat görenlere teslim ol.

Müellif bu kısa girişten sonra vâris-؛ ekmel (en kâmil vâris) olarak tanımladığı Abdülkerim Cili'nin "el-Kehfü’r-Rakîm fî Şerh-i B ism illâh irrah m ân irrah îm " adlı eserini ayniyle terceme etmiştir. Kehfü'r-rakîm, tasavvufi tarzda kaleme alınmış on varaklık kısa bir besmele şerhidir. Abdülkerim Çili bu risalesinde anatem a olarak b ü tü n harflerin bir noktanın tecelliyâtm dan ibare t olduğunu açık lam akta ve b u rad an yola çıkarak vahdet-i vücud görüşü işlenmektedir. Zât-ı Baht hiçbir şekil ve suret arzetmediği halde, sonsuz suret ve şekillerde tecelli ederek zâhir olduğu gibi nokta da diğer harflerde tecellî ederek zâhir olmaktadır.

K eh fü 'r-R a k îm baştan sona harflerin esrarım açıklamaya hasredilmiştir. Kur'anm birçok surelerindeki huruf-ı m ukattaa birer sırr-ı ilâhı olup belli m ertebelerde ehlullaha h itab etm ektedir.

102 a. e. l l b-12a

Page 46: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

40

Abdülkerim Çili besmeledeki harflerin esrarına ve rum uzların ı açıklam akla işe başlam ıştır ve bu yüzden de eserine "besmelenin sırla rın ın gizli olduğu ashab-ı Kehf m ağarası” m anasına "el- Kehfii'r-RaM fî şerh-i BismıUalürrahmanirrahım" ismini vermiştir.

Harflerin esrarını en derin m anası ile dile getiren Muhyiddin ibn A rabi’dir. Prof. Nihat Keklik , îbn Arabi'ye ait eserlerin gerçekliliğini tesbit için ortaya koyduğu k ıstaslar içinde, harflere metafizik ve sembolik manalar vermesini de saym aktadır.103

F ü tü h â t ' m özellikle ikinci babı tafsilatlı bir şekilde sırf bu meseleye ayrılm ıştır. Fakat m üellif F ü tü h â t'm birçok yerinde harflerle ilgili sırlara deyinmeden geçememiştir.104 îbn Arabi ayrıca el-M ebadi ve 'l.G âyât adlı k itab ında da bu konuda geniş bilgiler verdiğini F ü tühât'ta beîirtmektdir. Harflerin esrarı üzerine yaptığı çalışmalarla îbn Arabi kendinden sonra gelenlere öncülük yapmışür. 105

Müellifimiz de aynı metodu takip ederek bilhassa Abdülkerim Çili ve Sadreddin Kon evi kanalıyla îbn Arabi’den birçok nakillerde bulunm uş ondan çok istifade etmiştir.

e l-K efhür-R ak îm 'de anatem a olarak vahdet-i vücud inancı harfler aleminde canlandırılarak anlatılm aktadır. B ütün harfler çeşitli sayılarda noktaların birleşm esiyle yani noktanın farklı tecellileriyle meydana geldiği gibi aslında yok olan m evcûdâtta Allahın isimlerinin farklı tecellîlerinden ibarettir.

Abdülkerim Çili bu anatem adan yola çıkarak harflerin noktalı - noktasız olmasına, birbirleriyle bitişip-bitişmemesine, boyutlarına, ebced hesab ın d ak i k arşılık la rın a b ak a rak çeşitli h ü k ü m le r çıkarm akta ve risalenin başında belirttiği üzere besmeleyi irfani ve tasavvuf! bir üslubla şerhetmektedir.

Mesela harflerin noktalarının altta, ü stte ve ortada olmasını

103 Nihat Keklik: el-Fütühât el-M ekkiyye, s. 183, K ültür Bakanlığı, 1990 A nkara

1.4 İbn ArabiFütühât. c.i, s. 51-92, D âru 's-Sadr. ts , Beyrut 105 Nihat Keklik; el-Fütühât el-Mekkiyye, s. 184

Page 47: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

41

Abdülkerim Cili, Cenab-I H akk in bilinm esindeki üç mertebeyle açıklam ıştır. Noktası üstünde olan harfler Hakk'ı halk tan sonra gönne mertebesine, altında olan harfler halkı Hak'dan sonra gdrme m ertebesine, ortasında olan harfler (mim, vav, vb.) Hakk'ı halkla zâhir , maiyyet-i zâtiyye mertebesine işarettir. 106

M üellifim iz le îîf ii 'r -R a k îm 'i b aş tan sona tercem e ederek tefsirine alm akla Abdülkerim Cîlî'nin görüşlerine büyük ölçüde katıldığını bir kere daha göstermektedir.

Müellifimiz Kehfü'r-Rakim'in tercemesini bitirdikten sonra ^flne besmelenin esran hususunda Sadreddin Koneriden elif, hemze, ba, mim, sin harflerin in rum uzları ile ilgili uzunca b ir nakilde b u lu n m u ş tu r . 107 S adreddin Konevi b u rad a ibn A rabi'den nakletm ediği ve onun k itap la rından okum adığı halde birçok görüşlerinin Onunki ile tıpatıp ayni olduğunu şöyle anlatm aktadır:

"Fatiha Tefsirimiz'de kimseden nakli iltizam kılmadığımız halde m ahza lu tf ve cûd-i ilahi ile tafsil ve tahkikim in beyân - 1 ü stâza muvaflk olduğunu bilahare m uttali' oldum. Bu, m uvafakati vâridat cüm lesinden olarak zevka'l-yakin erbâbının çoklarına vâki' oIur."ı08

Sadreddin Konevi'nin bu beyânı, meşrebleri birbirine yakm olan sûfilere gelen ilham ve varidatların bazen tıpa tıp ayni olabflecegini göstermesi bakımından önemlidir.

Sadreddin Koneri bundan sonra rahm ân ve rahim sıfatıanm , Allah ile beraberliğin çeşitlerini ve zikrin mertebelerini açıklamıştır.

M ERÂTÎB-l^CÛD

M üellif vücudun m ertebelerini daire şem ası İçinde beş m ertebeden müteşekkil olarak açıklam akta ve bunlara besmelenin h a rf ve kelim elerinden karşılık lar bulm aktadır. 109 Müellifimiz

1 Tefsiru Sûretü-Fâtiha, 13a107 a. e. 23 ج-ة5أل ; Arapça asil İçin bk. tcûzü'l-Beyân, s.244-246 1٥Q a. e. 23 ج-25أل ; Arapça asil İçin bk. fcâzü'l-Beycül 3.244-246 1٠Q tcâzü'l-Zteyân, 3.246

Page 48: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

42

m odem eğitim ve Öğretimde önemli bir yeri olan çekil ve şem alarla an latım yöntemini kullanm akla kendisinin ؟ ok yönlü bir insan olduğunu birkez daha göstermiştir.

Varlığın mertebelerini. AbdUlkerim Cili ء ü f ü ' r l a k î m ' d e kırk, Fazlullah e!-Hindî'nin T u M e t i i l l i r s e l© isimli eserinde yedi m ertebe olarak incelemişlerdir. Müellifimiz kendi tasnifi olan beşli tasnifin bu her iki tasnifi de İçine aldığını belirtm ektedir.no

Müellif vücudun mertebelerini şu şekilde incelemektedir.Nokta: Alem-İ lâhut, zâ t -1 baht, vücüd - 1 m utlak an cemiı'n-

niseb, b â tın - 1 m utlak, hakikatül-hakayık , mâhiyetü'1-mâhiyyât, ğaybı'l-ğuyûb, ğayb - 1 m echûl, la taayyün, am â, ahadiyyet mertebesidir ki cemî'i merâtib-i vücûdiyyenin kenziyyetidir.

Bu mertebe ğmâ-yı mutlak, ر تدركه ال عا ألب ا mertebesi olup besmele-i şerifenin ğaybu'l-ğuyübun noktasına işâret olunm uş olur.

Ba: Âlem-i ceberut, âlem-î sıfât, cem'u'1-cem', berzehu 'l- berâzıh, vâhidiyyet, taayyün-1 evvel, akl -1 evvel, akl - 1 külli, nefs-i k.üllî, m uhit, el-a 'yânü 's-sâbite m ertebesidir, bu m ertebe Z ât - 1

Vâcibi'1-Vücûdun kenz-i m ahfisinde sakil bulunan zâti ve sıfâtî kem âlâ tın ın icmâlen ve tafsilen İlm-i e b e d ic e s in e tea lluku mertebesi olup hakikat-i M uham m edice mertebesidir.

ism uliah: M elekût âlemi, e fâ l âlemi ve ervâh âlemi, ve rubûbiyyet âlemi, ve ğayb - 1 İzâfi, emr âlemi, ve bâtın âlemi, ve ukûl-i felekiyye-i ulviyye ve nüfûs -1 ta b iic e sü ؛- flicey i cem eden R û h ice-İ h a lk ıce t mertebelerinin başlangıcıdır.

Eşyâ-i kevniyye-i kesif olan varlığın ondOrt mertebe ervahından esm â ile zâhir olan efâlin suver-i b â tm icesi ve Cem'ıcet-İ k ü llic e ve c ü z 'ic e s i olup Ism ullah ile kinâye olunm uştur. Rubûbiyyet'in m azhan ve u lû h ice tin merciidir. Melekütiyyet itibariyle mücerred, ru b û b ic e t- b ؛ â tın ic e itibariyle mümessel ve m üm ecez olup, misâl âleminin başlangıcıdır.

er-Rahmân: Mülk âlemi: âsâr, ecsâm, m erbûb icet, şahadet, no Selçuk Eraydin, Tasavvuf ve Tarikatler, S.261. İstanbul, 1090

Page 49: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

43

halk, kesif, ecrâm, ve m ahsûsât âlemlerinin tüm üdür. Parçalanma, dağılma, yapışm a, kabûl etmeyen m elekût ve m isâl âlemlerinin aksine bun îan kabul eden kesif âlem olup er-Rahm ân ism-i şerifi ile remzedilmiştir. Bu mertebe cemîi taayyünâtı içine alır.

er-Rahîm : N âsû t âlemi; însân-ı kâm il âlem -i câmiiyyet mertebesi ile daha önce zikrettiğimiz mertebelerin m azhar-ı etemmi hazerât-ı ham senin tecelligâhıdır. Rahmân ismiyle kesif vücûdun a'yâna inbisâtm dan sonra her bir vücûd kendisine ayrılan nûrânî veya zulm ânî hisseleri alm asıdır. Nûrânî h isse sâhipîeri Rahim ismiyle bu hisseye sahip olurlar.

VÜCTJB VE ÎSBÂTI

Müellif vahdet-i vücûd inancına göre vücûdun m ertebelerin anlattıktan sonra vücûdu mümkin, vâcib ve m ütem enni’ olarak üç kısımda incelemektedir.111

Bir mefhum hakikati olup vücûben bizâtihi var olursa vâcibi'l- vücûd, bizzat yokluğu gerekiyorsa m ütem ennii'l-vücûd, varlığı ve yokluğu eşit ise mümkini'l-vücûd ismini alır. Vâcib olan varlığı sûfî ve arifler h a k k a ’l.yakîn, ehli sünnetâlim leri ilm e’l-yakîn, filozoflar da akle'l-yakîn isbât etmişlerdir.

Müellif bu tariflerden sonra Mâturidiyye, E ş’ariyye, Hanefiyye mezheplerinin vücûb anlayışlarını aralarındaki ihtilâfı incelemiştir.

Müellif daha sonra isbât-ı vâcib konusunu hukem â, (İslam filozofları), filozoflar ve bizim için önemli olan sufiyye açısından incelemektedir.

Ona göre hukem â hukem â-yı ilâh iyyûn ve hukem â-yı meşşâiyyûn olmak üzere iki kısma ayrılır. Birinci kısımdaki hukem â sufiyye gibi vâcibü’l-vücûdun isbâtı için delil gerekmediğini O’nun birliğinin apaçık olduğunu söylemektedirler. Gazali, Fahr-i Râzî bunlardandır. Hukemânm ikinci kısmı olan hukem â-yı meşşâiyyûn vahdâniyyeti aklî delillerle isbât etmişlerdir. Bu filozoflardan îbn-i Sina, Aristo ve Mola Sadra zikredilmiştir.

Page 50: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

44

M üellif b u n d an sonra âlem in kadîm o lduğunu savunan filozofların bu görüşlerini çürütm eye çalışm aktadır. Müellifin bir konuyu çok yönlü olarak yani felsefî, kelâmı, tasavvuf!, zahir î ve bâtın ı açıdan incelemesi O’n u n kuvvetli b ir ilmi bilgiye sahip o lduğunu, zâhiri ilimler kadar batin i ilim lerede vukuf sahibi olduğunu gösterir.

Filozofların âlem kadîmdir inancına gerekli cevap verildikten sonra Ehl-i Sünnetin Burhân-i Tem ânü' delili incelenm iştir. Bu delil Enbiyâ Suresi 22. ayettine dayanır. Ayetin m anası şöyledir: "Eğer, yerde ve gökte Allah'dan başka Tanrılar bulunsaydı, yer ve gök (bunların nizamı) bozulup gitmişti."

Eğer âlemde birden fazla ilah bulunaydı gördüğümüz şu nizam devam etmez, tanrılardan birinin yaptığını diğeri bozardı. Çünkü ilahların kudretinin âleme aynı anda tealluk etmesi imkansız olup bu kuvvetler birbirlerini engeller, m eneder. Busebeble bu delile "temânü' delili" denmiştir.

Müellif hukem â ve filozofların "isbât-ı vâcib" konusundaki delillerini sunduk tan sonra bizim için önemli olan vâsılîn sufilere göre isbât-ı vâcib meselesini incelemiştir.

Müellife göre Vâcibü'l-Vücûd'u aklî bü rh an , yakînî delil ve nazari istidlâllerle isbat etmek, delil getirilen şeye, delili perde yapm ak olur. Zira delille medlule u laşm ak, onu vehim, hayal ve akletm eden olmaz. Böyle yapm ak ise V âcibü’l-Vücûdu akılda şekillendirm e, vehim hayal etme m ahzurundan uzak değildir. Vâcibü'l-Vücûd akim hayalin ve vehm in kendisine ulaşm asından münezzehdir.

Bu sebeb le A llah'ın z â tın d a te fek k ü r h ad îs-i şerifle yasaklanm ıştır. Zât-ı Vücûb akıl, fikir, vehim ve hayal ehline kapalı olup ancak aklın ötesinde olan keşf ve şühud erbabına açıktır. "Müminin ferasetinden sakınınız zira o Allah'ın n u ru ile bakar"112 hadisinin s im üzere "O hariç her şey helak olucudur” ayetinin113 rem zettiği şekilde beşerî zu lüm ât perdelerin i y ırtan velîlerin

112Aclüni, 1 /80113 el-Kasas, 28 /88

Page 51: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

45

büyükleri bu sırra ulaşabilir.

V âcibü'l-Vücûd, m âsivânm vücu b u n u selb edecek şekilde apaçık zuhu r etmekle, zuhurunun şiddetinden ehl-i hicaba perde oluşdur. Şühud ehline ise her zerre bir şühud kapısı oluduğundan, daha önce açıklandığı üzere, sufiler isbat-ı vacibin apaçık oluşuna inanm ışlardır. Müellif kısa bir şiirle konuyu özetlemiştir:

( O Zât) Güneş gibidir ki parlaklığı ona bakm ana engel olur,Zira, güneşe bakm ak ancak ince bir bu lu tun onu kaplamasıyla

m üm kün olur.

Îlme'l-yakîne ulaşm ak için zahiri ilimleri tahsil etmek gerektiği gibi keşfe’l-yakîne ulaşm ak için de bâtm î ilimleri tahsil etmek zarurid ir. Müellif bu görüşlerini desteklem ek için Abdülkerim Kuşeyri’nin belli başlı nahiv kaidelerini tasavvuf esasları dahilinde tevil ettiği en -N ah v u 'l-M ü ev v e l114 isimli eserinden uzunca bir nakilde bulunm aktadır.Bu özellikleri ile eserin kendi sahasında tek eser olması muhtemeldir.115

Kuşeyri’ye göre nahvin aslı kasddır. İnsanlar kasd ve niyetleri itib a riy le fark lı fa rk lıd ır la r . B ü tü n h im m etin i lis a n ın ı güzelleştirmeye ve kuvvetlendirmeye tahsis edenler sahib-i ibare; am acı kalb, ru h ve azalarını düzeltm ek olanlara sahib-i işâret d en ir.116 Kuşeyri bu açıklamadan sonra ibare ehli (gramerci) îerin nahiv kaidelerini» sahib-i işarete (sufi) göre ele alacak ve ilginç teviller yapacaktır.

KELAMIN KISIMLARI

İbare ehline göre kelâmm kısımları isim, fiil, harf olmak üzere üçtür. İşaret ehline göre hakikate u laşm anın sebebi üçtür: Akvâl (kelime-i şahadet), efâl (amel-i sâliha), ahvâl (bu ikisini sonunda ilahi mevhibe olan haller Allah’ın izniyle hasıl olur).

114 Kuşeyri, en-Nahvu'l-Müevvel .Süleymâniye ktp. Bağdatlı vehbi Ef. kit. 2040/1 ; Hacı Bekir Ağa Nu. 344 ; Hacı M ahm ud Ef. kit. Nu. 2040/11

115 Süleym an Uludağ, Kuşeyri Risâlesi, s.86 İstanbul, 1981116 Tefsiru Süretfl-Fâtiha, 30b

Page 52: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

46

isim ibare ehline gOre " ه م س " veya '' - '' den türemiştir, îşâret ehline göre ise isim: Cenâb-1 Hakkin ezeli irâdesi ile kula saâdet veya şekâvet hallerinden birini tevsiml takdir buyurmasıdır.

ibare ehline gdre isim sahih ve mu'tel olur. Sahih: illet harfleri denilen vav, ye ve elif harflerinden salim olan harfe derler. İşaret ehline göre her kimin istidadı ve âyan-1 asliyyesi insanin gönlünü bulandıran elif-i ilbâsdan. vesvâsm (vesvese vericinin) vavından ve rahmetten ye'sin (ümit kesmenin) yasından s alim ise 0 kimse kabiliyetsizlik hastalığından sahih olur, İlme'l-yakîn mertebesinden sonra hakka'l-yakin mertebesine u laş ır. 117

MEVÂNİ'İ'S-SARF (GAYR-I MUNSARIF)

ibare ehline göre bir isimde cem’, vasıf, te ’nîs, ma'rife, ucme, adi, te rk îb , elif.nun , fiil vezni olm a özellik lerinden ik isi b u lu n u rsa ı18 bu isim sarfdan menedilmiş olur. Işeret ehline göre de aşağıda sayacağımız dokuz özellikten ikisini kendinde toplayan H akkın kabûlünden menedilmiş, vuslat kapısından sapmış olur. Bu özellikler şunlardır:

Cem': D ünyadan m üstağni olm am ak, in san ları H akk’a yöneltmemek ve onîann teveccühlerinden sakınmamak.

Vasıf: İnsanın kendini her iki dünyanın hayrıyla m evsûfm uş gibi göstermesidir.

Ma'rife: Gizli ve açık sayısız n i’metleri hakkınca bilmemek ve bunların şükrünü yerine getirmekten im tina etmektir.

Ucme: Niem-i İlâhîyi ehlinden gizlemektir.

Adî: Yanlış ve kötü yoldan sağlam ve doğru olan yola dönmemektir.

117 a ٠ e. 3 1 a118 Bak. Şerh-، Katnı'n-Nedâ ve bellü's-Sadâ, îbn Hişâm, Ebû M uham m ed

A bdullah Cem âleddin.s. 312-318 , İs ta n b u l ts ; A rapça Dilbilgisi, Hayreddin Karaman-Bekir Topaloğlu. s. 135-138. İstanbul. 1987

Page 53: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

47

Terklb: îimini cehl şâibesi ile karıştırmaktır.

Elif-nun: Benlikten ve b ü ^ k lü k taslam aktan kaçınmamaktır.

Vezn-İ fiil: in sa n in fiil ve am ellerin i iyi görm esi ve beğenmesidir.

Î'RÂB VE BİNÂ

isim ref, nasb, kesre ve cezimle İrâb olunur. Kulun i'râbı ise kalbinin arzusunu Allah'a refetmek, bedenini H ak’ın nzasına uygun amellere nasb etmek. Kendilerini tevâzU ile mahv ve kesr eylemek, Allah dışında herşeyden kalbin alakasını kesmek, cezm eylemektir.

Işâret ehline göre m u 'râb: telvin ehli olup hâli devamlı değişendir. Mebnl ise temkin ehlinden olup istikâm et dâiresinden hiçbir zaman dışarı çıkmayandır.

Bundan sonra sarf ve nahivdeki marife-nekre, fiil, hal, temyiz, bedel k onu lan ibare ehline ve İşaret ehline göre ayn ayrı incelenmişten

Besmelenin "ba"sı incelenirken geçtiği Uzere müellifimiz de zam an zaman Kuşeyri gibi tasavvuf! görüşlerini gram er tahlilleri İçinde sunabilm ektedir. Mesela müellife göre istiane, Allah'dan yardim istemek olup mercii sıfat-ı fi'liyyedir. M usahabet ise Allah'la beraberliği istem ektir ki mercii sıfat - 1 z â tid e d ir. Zât'a yakınlık, Sifaüara yakınlıktan daha ü s tü n olduğu İçin müellife göre ba m usahabet !beraberlik) ifade etmektedir.

Müellif, V âcibü'l-Vücüdun sufilerce bilinm esi konusunda şu n la n söylemektedir: A lah'a yakın ve onda fânî m ukarrab ln zümresi Allah'dan tecelli eden zarûrî bir ilimle ve tam bir şühud ve akdesiyet mertebesiyle Allah'ı bilirler. Bu m arifet ancak "Allah'ı Allah'dan başkası bilmedi. H akki ancak Hak ile bildim" sirn ile "Allah'dan başka mevcûd yoktur", ve " 119” س شيئ كل وجهه !ال ها

llQgi-Kasas, 28 /88

Page 54: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

48

mertebesine erenlere müyesser olur.

Müellif bundan sonra vahdet-i vücud anlayışının hülûliyye ve vücudiyye m ezhepleriyle a lak ası olmadığını aç ık lam ak tad ır. Hülûliyye mezhebi vacib ile m üm kinin ayniyyetini ve ittihadını savunmaktadırlar.

Vücûdiyye ise m üm kinâtın küllî açıdan Hakk’m aynı, cüz'iyyât olarak m üm kinâttan ibaret olduğunu savunm aktad ır. Sûfiyye hazerâtı ise böyle birşeyi söylememektedirler. Zır onlar m ükinâtın aslında m a’dûm olan varlığım görmeyerek, onu bi'l-asâle Vâcib Teâlâ’ya izafe etmektedirler. Kelâmcılar ise sûfiyye gibi keşf ve yakın gözüyle değil de duyulan ile âlemi idrak ettiklerinden âlemi müstekıl bir varlık olarakkabul etmişlerdir.

Müellif son bölüm olan dördüncü bölüm de besm elenin Fatiha'dan bir ayet olup olmaddığmı bu konuda Şafi ve Hanefi mezhepleri arasındaki ihtilafı incelemektedir.120

Müellife göre Fahri Razi'nin Şafiyye’yi destekleyen görüşleri ile  lûsfnin, Fahri Razi'ye karşı getirdiği deliller aslında gereksizdir. Zira Kur’ân-ı Kerimin apaçık olan ayetlerine delil getirmek abesle iştigaldir. K ur'an ayetleri tevatüren bize ulaşm ıştır, besmelenin Fatiha'dan bir ayet olduğuna dair mütevatir bir haberin olmaması onun müstekıl bir ayet olduğunu gösterir.

Müellif bu bölümü çok kısa tutm uş, bu konuda akla gelebilecek birkaç soruyu d ah a cevaplandırarak F âtiha S ûresi Tefsirini tamamlamıştır. Tez konum uz olan Fâtiha Sûresi Tefsiri hakkında bu kısa önbilgi ve tahlili sunduktan sonra şimdi eserin asıl metnini latin harfleri ile sunacağız.

120 Tefsîru Süreti'l-Fûtiha, 36a

Page 55: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

50

FÂTÎHA SÛRESİ TEFSİRİ 1 Ş R İ

TENVİRİ'LBEYÂN FÎ TEFSİRİ'L-KUR'ÂN

CİLD-Î SÂNİ TEFSÎR-Î FÂTİHA-1 ŞERİFE

B ism illirrah m ân irrah im

Fâtiha-İ Şerife Sûresi Tefsiri

م إ س ه ب ال م !لرحض ا حي و د ال م ك ه أ ل ش رب ل عالم ال Sadr-ı i'câz- nüm â-yı2 Kelâm-ı Kadîm-İ Kibriya'nın Cümle-İ celîîe-i ا şerlfeye ve Cümle-İ cemile-i hamdele-i latife ile mütekâbilen tasaddur, kudsiyyet-i edâyı İhtivâsı, besmele-i çerîfe ile kemâlât-1 ilâhi^e-i ezeli^e-i gaybi^eye hamdele-i şerife ile, âsârı kemâlât-1 eze lice ve meâkiş-i hakâik-i Sifatiyye ve esmâiyye olan mümkinât ve mevcûdât ve' mahlûkât-1 ebedi^eye ve gayb ve şehâdetin tekabülüyle beraber zerrât-1 mevcûdatm mir'ât-1 kemâlât-1 âyet-i v a h d â n iy y e t i zâ t ve s ıfa t o lm ak i'tib â r ı ile

س ل ن1ل حا األنوال ص اءنعلق !ل mantûki ile onsekiz bin âlemin hamd-i haklkljd iç'âr ve kemâlât-1 ezeliyye-i ilâhiyyeyi İzhâra delâil- i âsâr-ı kudret ve vahdet ve hikmet ve azamet olduğuna remz ve işarettir.

Bu sebebten Cümle-İ cemile-i ham di^enin aded-i hurUfu onsekizdir. Besmele-i Şerife hurufunun lafzan onsekiz, kitabeten ondokuz olarak bir ziyâde olması ise onsekiz bin alemin ferdani^et-i ilâhiyye. Vahdâni^et-İ sübhaniyyeye delil-i celil-i burhân-1 ıyân olmasına imâ ve İşârettir.

1 e l-F atiha , 1/ 1-2

2 Müellifin dipnotu: Tafsil-i atide besm elenin fa tihadan b îr âyet olup veyafatihadan m a'dude olmadığı hakkm dakl İhtilâfın m enşelne İşaret vardır.Fefriem

يء ج ل وسي ب م غ ت ل يI' ا ل در ي ل د ل ر أ ظ ت ن ا ف

Page 56: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

51

Ğayb-1 ezeli, kem âlât-1 ilahiyye kenzi lâ m isâ lin in h ak â ik -i e sm â-i i la h i c e , âsâr-1 n â -m ü ten a h iy y es in in m iftah ı, İsm-i vedüd ile - ile V âcibü 'l ^ İ c û d u n m ü m k in â ta v ü c û d u cûd ederekb â b -ı c û d ve kerem -i i la h i^ e d e n m a h lû k u n e rvâh ve ecsâm ve

- ve envâ-1 m uhte lifesin in ad em d en h a lâ s , ve cûdla ih tisâ s ve m ev c u d iy e tle i t t i s â f ve in f i tâ h ın a b in â e n F â tih a -İ Şerife, Besm ele i Şerifeye m u kârin b u y u n rlm u ş tu r. Ve m evcûdâtta m eçhûd o lan k em âlâ t-ı zâh ire b ihaseb i'l-hak ika kem âlât-1 esm â ve k e n t t i s ıfâ tın v ü c û d e n ve b a k â e n â s â r ve d e lâ îâ ti o lm ak la l is â n -î m ü m k in â t, kem âlât-1 ilâhiyyeyi b i- ta m â m ih â ve k em âlih a İrâe ta rik iy le h a m d in e m eb n i Cümle-İ ham d iyye-i cem ile-i besm ele-i şerifeye İrdâf o lu n m u ştu r.

K u r'ân -ı K erim 'in ha tim esi fa tihasıy la h ü sn -i İrtibâtı m ü n teh i derece fe sâ h a tla m uh tev i o larak besm eleye m ukab il sû re tü 'l-ih lâs k em âlâ t-ı zât-1 sıfâtı m ü b e ^ â n , r u b û b i^ e t - i âm m eye m ukabil

ذ٦ ،> 3 و ب٠ ء ر ق ل د ال ا sû re -i şerifesi 4 ك يا د ءا ب ع ن ilâ â h ir ih

â y e tin e m u k ab il و ج ب اصذ ت ر س ب ف ا s û re - i şe rifesi h ü s n - i tekâbü! cüm lesindendir.

FÂTÎHA-İ ÇERÎFENİN^CH-1 TESMİYESİ

M a'lûm ola k i feth ü ؟ k ısım dır: "Feth-İ m übîn", "feth-i karib", " f e th - i m u t l a k ”t ı r . N ite k im e s t e i z u b i l l a h ر جاء ع م ن

س ج ح ا س ل ا و ây e t-i k e rîm e le rin d e ü ؟ m erteb ey e S a râh a t-İ K ıır’âniyye m evcûdedir.

F e th - i m ü b în : nefsin zu lm ân i h ic â b la n , ây â tın teabbüd s im ü zre m ü câh ed e ve m ükâbede ile İzâle ve ta th ir o lunup m ertebe-i k a lb e b a d e '1-vüsu l, nur-1 m elekû tiyyen in ib ân e s in e n â î l i ^ e t ve n û r - ı m e le k û t î -1 ka lb iyyey i h ıcâb-1 n e fs ve ta b ia t ta n fe th eylem ektir.

3 el-Felak, 113/4 el-Fâtlha. 1 /4 5 en -N âs٠ 114/1 ^en-N asr, 110/1

Page 57: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

52

F e t h i k a l ; ise kalbinin n û r - 1 melekutisini merâtib-i eı^âha îsâl 've mertebe-i kurb-i sıfâta intikâl İ؟ in m ücâhedât ve riyâzât ve İhlâs ve huzû r ve devâm - 1 tâatle estâr - 1 nûrâni-i melekûtîyi ref ve feth ile k u rb - 1 sıfâta te ^ îk -i ınâyet-1 H akk'ın terfikiyle nâil o lm a k tır ki ك ا ي ا س و س sırrıy la ta 'lîm -i tefehhüm bu^armlmuçtur.

F e t h i m utlak ; ise merâtib-î rûhâni^resin i tekmil, metâüb-i uhrtyye-l k u d s iy e s in i tahsil İ؟ in ale'l-ıtlâk cemî'-i m âsivallahtanي 7 ت إف ه ج ي و ه ج ي و طر للذ ت ئ وا عا س ض ال ا واألر ف ي ن ح inbâ-y ı celili

üzere tecrid-i tâm la cem'i hucubâtı ve tenkâtı esfel ve a 'lâdan tefrid -i m üstedâm la tecelli-i n ü r - 1 zâ t m ertebe-i maiyyet-i m u tla k a n m fethidir ki, E steizü billâh: ط ؤاهدنا را مع م ال ش ست م ل ا âyet-i bej^âne-i celilesiyle m erm üzdur. Fâtiha-İ şerife merâtib-i fü tûh-ı mezkûreyi câmia olmakla "fâtiha" tesmiye bu۴ m lm u§tur. Vech-İ tesm iyenin diger m ünâsebetleri esm â-i fatiha bahsinde beyân olunacaktır İnşâellâhu Teâlâ.

MERÂTİB-İ FÜTÛHUN TAFSİLİ

Ma'lûm ola ki, merâtib-i fütûh-1 külliyye-i sâbikamn haka^dkı ve tefsiiatm ı Vâris-İ ulûm-i ledünni güzîde-i ârifin Sadreddin Konevi beyânât-1 âtîye-i irfân iyeleriyle tafsil eylemişlerdir (kaddesellâhu esrârahü):

M a'lûm ola ki üm ûrdan her bir emir ki emreyn bejmindedir. Yâhud kendisine bidayet ve gâyete nisbet olunm uştur. Zarûridir ki evâm ir İçin fatiha bulunur. Bidayetinden ibârettir. Birde hatim e b u lu n u r, n ihayetinden ibarettir. E w e liy e t âhiriyyet hikm etin mercfi olarak emr-i safisinde ^ Icû d u zarûrî olur ki hikmetin mercii olmak üzere ta a y y n ider. Fâtiha, inşân ve alem bu cümledendir.

Bu mukaddimenin tekarrurundan sonra ma'lûm ola ki Cenâb- 1 Vâcibü'l-Vücûd ancak Zât- 1 Azîmü'ş-Şânma ma'lûm olan hazâin-î gayb - 1 Z ât - 1 h ü v iy e tin i, cem'- fark, ıtlâk- takyid, evveliyyet-

7 el-En'âm, 6 /7 98 e l - F â l . 1 /6

Page 58: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

53

âh iriyyet, z â h i r i^ t - b â t ın iy y e t gibi m ü tekâb il sıfât-ı celile beyn in i c âm i' o lan İsm -i şerifle fe th ey lem iştir. Ve ism i câm ii e sm â-i a 'y â n ın m iftâh ı, İsm -i câm i’-i h ü rty y e ti gayb-1 zâ tla esm â-i a 'y ân b e j i n d e h ad -i tâs ıld ır. İsm -i câm i'in ahadiyyetle d ab i e sm â ve g a b i le r in b a s t ve İn tişâ r ın d a zâh ir o lan taad d ü d ve İhtilâfı fe th eylem iştir.

B âb -ı sıfâ tı. h a y â tla fe th ey lem iştir. Ve bâb-1 cem 'i ta fs il, te rc ih . İh tiyâçla fe th ey lem iştir. Bâb-1 İcm âli ve t a ’yini tem yiz-i ta h s is ile istid la l ve tizk âr İşin feth eylem iştir. Bâb-1 rah m e ti âm o la n tece lli-i ıd icû d iy y etin vâsiiyyetiy le feth ey lem iştir. K ezâ h u s û s u u m û m la , u m û m u s ia ile siay ı ilim le âm m ı icad la , îcâd ı kavi fle, kavli İrâde ile ih tiyâr ile feth eylem iştir.

İd râ k bâb ın ı, telâfi in tib a ', ik tirân-1 envârla feth ey lem iştir. K em âlât bâb ın ı, gâyâta m ü tea llik İd râk ve m uhabbe t ve h a y re t ve iş 'â r la fe th eylem iştir. T eveccühât bâb ın ı, harekât-1 hubb iyye ve ney l-i m a k sü d e m ü tea llik o lan ahkâm -1 şevkim e dâiyesi ile feth ey lem iştir . Ulfet b ab ın ı, râ b ıta - i m ü n â se b e t ve i t t ih a t ve e b s â r h ü k m iy le fe th eylem iştir, if tirâk b âb ın ı, m übâyenet-i işh â d , ve m ü n â fe re t h ü k m ü n ü izhârla feth eylem iştir.

K erem b âb ın ı g ın â ve re f - i e s tâ r la feth ey lem iştir. îk râ m b â b ın ı. m a 'rife tle fe th eylem iştir. F e th i ıstıfâ ile, ıstıfâyı inâyetle , in ây e ti m u h ab b e tle , m u h ab b e ti ilim le. İlm-i şü h û d ve ih b â rla feth ey lem iştir. M a'rifetten acz ve h a y re t b âb ın ı dâhi ayn-1 vâh idede, kayd , ıtlâk , tenzih , teşb ih , ve em sâli gibi m ütekâbil ezdâdı sıfâ tın ta a k k u lü n d e tereddüd ve k u su rla feth eylemiştir.

Ebvâb-1 sü b ü lü , g a y âb â tı m u h it ve m u a rrif o lm ak la fe the y le m iş t i r . ب 10 ر إ ى أل- عا ج ر س ص ه٤ال جءالى ي د ا n a s s ıy lan ih â y â t ve aktâr-1 m erâ tib e n in cüm lesin i tak d ir ve ta a m m ü r ve m u h it o ld u ğ u n u m ü fehh im d ir. is tik â m e t bâb ın ı, s ü b ü lü n gâyâtı o la n i 'râ z ve m ak â s ıd ın m ü te a llik â tı ile fe th eyleyip b a 'z ıla r ın ı şe râ y i’ ile ta y in eyledi ki sâ lik in tek ay y ü d ü n e riâyete, m ertebe ve m a s la h a tın ın taayydinüne tenb ih tartk i ile sü b ü l ve esfârda h ü k ü m a n c a k m U teay^dnden ib a re ttir . M ücâzât-1 küîliyye -1 û lâ b â b ın ı

eş-ÇUrâ, 42 ج /53 l ٥ Hûd, 11/123

Page 59: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

54

ra h m e t-i âm m e-l îcâdiyye ki rah m et-i âm m enin rahm ân iyyeti külii şeyi vâsi'd ir.

M üm kinât-1 m ah lû k a k a b il iy e t in in ale 'l-ıtlâk h ü k m ü y le feth eyledi k i v ü c û d u n z u h û ru n a cüm lesi m erâyâ m ak âm m a kâ im dir. Ş u c ih e tte n ki ra h m e t- i âm m e â s â r ve taay y ü n ât-1 e sm â n m z u h û ru n d a şa r t olm akla teceüî-i vücûd î ile ta'vîz o lu n d u k i tecelli-i v ü c û d î ile rahm et-i âm m e İçin taa^ rö n â t-1 e sm ân m ayni z u h û r eyleye. Tecellî-İ v ü c û d î ile m uavvez o lan ra h m e t- i â m m e n in ta a y y ü n â tın z u h û ru n d a ş a r t o lm ası k azâ ve k a d e r - m iftâh ıd ır.

Ahkâm-1 ilâhiyye bab ın ı ahvâl ile feth-i mîzân-1 ahvâli in h irâ f ve sû re t ve m a 'nâ b i-haseb i'1-â sâ r İ'tidâl ile feth ey lem işür.îh tisâs-1 takribiyi tahk im -i üm -i tedbir-i ulvi bâb ın ı imdâd-1 ekvân ve a ^ â r -1 m ev â d d an m u k ad d es olan kalem -i a 'lâ ile feth eyledi. Ve kalem -i a 'lâ ile İkbâl ve İdbân m ün tic olan h ü k m ü ta'^dn eyledi.

T afsîl-1 vücûdî b âb ın ı d ah i tebdil, tağyir, ta h rif ve m ü lâh aza -î e fk â rd an beri olan levh-i m ahfuzla feth eyledi.

Z am ân ı an la , keyfeyi ş â n la feth eyledi, ân ve şâ n ın h ü k m en u m û m u n u ي٦ 11 ي ول د ي أل ر ا ا ع ب أل ا و ile te n b ih eyledi. Z âh ir-İ c is m â n iy e t bâbını felek-i İhâ tî ile feth eyledi, isim ve h e r su re tin in b â b ın ı h a rek e t-i a r ş i^ e - i yeiTOiyye ve edvâr-1 tâb iası ile fe th eyledi. E vkât bâb ın ı küllü felek ve ş e r a r e y e tevdi' ettiği m ikdâr h a re k â t ile fe th eyledi. H areket bâb ın ı kem âl-i z u h û n İzhâra m ü tea llik bâ is-i h u b b i ile fe th eyledi. Tafsîl-İ ş a h s î ve tem yiz-i em ri b â b ın ı d ah i m ü s te k a rr- ı ebrâr ve menzil-i m u k a n a b in ve m ahal-i v ü rû d ve İsdâr o lan K ürsî-i a 'lâ ile feth eyledi. Bâb-1 em ni bak a İbkâ İ'tidâl ile feth eyledi.

A hkâm -1 k e s re t- i te rk ib iy y e b â b ın ı d a h i c em '- i a h a d i h ü k m ü n ü n galebesiyle ve ezdâd beyninde sâ b it o lan h ü k m ü ih tilâh n s ım n ı miktâr-1 M a'lûmiyle hıfz iderek riâyetle feth eyledi.

S ırr-ı sem âvât-ı u lyâ b âb ın ı, felek-i şem sî ile fe th eyleyip

Sâd, 38 /45

Page 60: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

55

şemsi, leyi ve nehâra miftâh kıldı. Anâsır ebvâbını, m akâm -ı istiva ve istikrârda Arş-ı Kerîm'ini hâmil olan ism-i şerifiyle feth eyledi. Terâkib-i unsuriyye bâbm ı müvellidâtla, m üvellidâü m eâdin-i ahcârla feth eyledi. Bâb-ı îmânı da’vetle, da'veti terğîb, inzâr-ı cemîl va'diyle feth eyledi. Bâb-ı imtisâli sema' ile, sem a'ı n idâ ile nidâyı i’râzla, i'râzı hüccetle, hücceti inkârla feth eyledi.

Bâb-ı nisyânı gafletle, gafleti cem’ ve ihâ tada k u sû rîa feth eyledi. Bâb-ı zikri huzûr-i istihzârla feth eyledi. S a ltan a t-ı rubûbiyyet bâbmı merbûbla, m erbûbu taleble, talebi ubûdiyyetle, ubûdiyyeti fakrla, fakri acz ve inkârla feth eyledi. Bâb-ı ibâdeti m uktedir kahhâr ism-i şerifinin tahtı te'sîrinde infiâl ve teessüri şü h û d la feth eyledi. Bâb-ı m ünâcâtı m uvâcehe-i m a 'kû len in sıhhati ve hüsn-i telakkı-i üzünî ve teslim ve inzârla feth eyledi.

Sena bâbm ı dah î her mevtin d a ve her halde m erbûbu hakkında dilediği gibi tasarrufa kudret ve temkinle ve mâlikiyyetiyîe berâber merbûbu hakkında rubûbiyyetin mütezammin olduğu lutf ve rahm eti ta ’rif ve tefhimle feth eyledi. Bâb-ı şükrü ihsân îa ve bâb-ı mezîdi şükürle feth eyledi. Kabûlü ihsânm ı m in haysü'l- hak îkah îbâ edenlerde ahkâm -ı kahriyyesini işhâd ettirm esi, ni'meti, tahkirden tahzîr ve ehl-i ibrete tezkîr içindir. Bâb-ı süâli hâcetle recâ, hüsn -i zannı intizârla feth eyledi. Temcîd, ta'zîm b ab ın ı dahî teâzum ve iftihârı zem îm esinin te rk i için ızzi rubûbiyyeti tahtında, züllü ubûdiyyeti işhâdla feth eyledi.

Bâb-ı istiâneyi: Kabûî, tefviz, istihzârla feth eyledi. Temyîzi'l- kabdateyn bâbm ı süadâ, eşkıya züm resinde zâh ir olan icabete adem-i icabet hükm ü husûsisi ile feth eyledi. Hüdâ ve beyân bâbını âfak-ı enfüste zâhire olan âyâtıyla, bir de âyâtın h ü k m ü n ü hikm etini fehm ve n u tu k hakikatleriyle m üterahhim i kelim âtla rusüi-i zevî ıstıfâ enbiyâ-yı ahyâr (aleyhisselâma) izhârı ibâne ile feth eyledi. Ucme bâbm ı i'râbla, ibhâm bâbm ı ifsâhla, remz bâbını şerhle, akdi hal ile kaydı itlâk ile şe f olanlan evtârîa feth eyledi. Emel bâbm ı imkânı iğtirârla feth eyledi. Da'vâ bâbm ı istikbârla feth eyledi. Bâb-ı ik rân îmânla feth eyledi.

Bâb-ı şekki, fardla feth eyledi. Bâb-ı itmi’nâm , m üşâhade ve

Page 61: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

56

tahsili basiretle feth eyledi. Bâb-ı Âdem’i, sıhhat-i neseble feth eyledi. Nesebi, sebebiyle feth eyledi. Kitabı, sünnetle feth eyledi. Evkâtı, ömürle feth eyledi. Rükün ile'l-esbâb babını, alâik ve tecrübe ve şüphe-i tetir arla feth eyledi.

Selâmet babım, dahi asi üzere bekâ, avarızla ademi tekayyüd, da'vâdan teberrî. âsârdan inkita' ile feth eyledi. Bâb-ı rahm eti, hilm ile imhâl ile ihtimâl ile iğtifâr ile feth eyledi. Bâb-ı kahr ve nikmeti şirk ve m ünâzaa ve intişârla feth eyledi. Bâb-ı imtisâli, devâm ve istim rârla feth eyledi. Bâb-ı ism eti, dirâyetle, bâb-ı müsâmanayı iz'ân, i'tirâf, i'tizârla feth eyledi.

Kıtâb-î Azizini, mütekellim ism-i şerifinin cem'ıyyeti i'tibâriyle üm m ü’l-kitâptan ibâret olan cemî'-i ulûm ve ezkârı câmi' Fâtiha ile feth eyledi. Fâtiha-i Şerîfeyi de esmâ-i külliyye-i asliyye-i evveliyye ile feth eyledi. Esm â-ı külliyyesinin zikrini dahî cemî'-i hurûfa n u tu k ve iptidâda tekaddüm sahibi olan "bâ" ile iptidâ eyledi. In tehâ mâ hakkakahu el-vârisü’l-ekmel fî tefsiri el-Fâtihatü 'ş- Şerîfe.12

Bâ'nın e s râ n ise bi-avnihi Teâlâ ve tevfıkıhî besm ele-i şerîfenin tefsir ve tahkikinde âüyen tahrîr olunacaktır.

SÛRE-İ FÂTİHA'NIN ESMÂ-İ ŞERİFELERİ

Ma'lûm ola ki mukaddimede beyân ve tafsil ettiğimiz veçhile Kur'ân-ı Kerîm ve Furkân-ı hakimin m üteaddid esâmileri olduğu gibi Fâtiha-i Şerîfenin de yirmiden ziyâde esâmi-i şerîfesi zikr ve tafsil olunmuştur:

"Sûre-i Fâtihatü'i-kitâb", "Fâtihatül-K ur'ân1', "ümmü'l-kitâb", "üm m ü'î-K ur'ân”, "sûretü 'l-ham d", "sûre-i se b ’u 'l-m e sâ n î”, "Kur'ân-ı Azîm", "sûreti'ş-şükûr", "sûreti'd-duâ", "sûretü 's-suâl", "sûretü'l-vâfiye", "sûretü’l-kâfiye", "sûretü’l-kenz", "sûretü 'ş-şifâ”, " sû re tü ’s-salât", "sû re tü 'n -n û r" , " sû re tü 's -su â l" , "sû ra tü 'l- münâcât", "sûretü't-tefviz", "sûretü'l-esâs" isimleridir. Her ismin vech-i tesmiyesindeki m ünâsebetleri ayrıca beyân olunm uştur.

*2 Sadredd în el-Konevî, î ’ccLzü’l-Kur'ûn J ı te ’vlli üm m i'l-Kur'ân tah .Abdülkadir Ahmed Ata s. 262-267

Page 62: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

57

Fâtiha-İ Şerife tesm iyesin in m ünâsebet-î hakik iyyesi b ey ân o lundu ki fü tû h -ı se lâse m erâtib -i külliyyesini m u h te riy e o lm ası sebebiyle "fâtiha-î şerife" tesm iye o lunm uştu r.

İm âm F a h r i R âzî ( ra h im e h u llâ h u T eâlâ) b e y â n ın a gOre m esâhıfte , k ırâe tte İb tidâ sa lâ tte fâtiha-î şerife ile ip tid a o lunduğu i؟ in d ü r . ! 3 In teh â

B a 'zılan d a h e r kelâm m fatihası ham d olduğu İçin dem işse de m ecm û'-ı fa tih a h e r k itâbm fatihası o lm am akla red d o lu n m u ş tu r . Ba'zıları d a evvela nâzile o lan sû re olduğu İ؟ in dem işse de evvela nâzile o lan sU rede ih ti la f o lm ak la ad em -i m ü n â s e b e tle red o lu n m u ştu r.

" F â t ih a tü 'l -K u r 'â n , F â t ih a tü '1-k itâ b " i s im le r in i SuyU ti (rahim ehuliah) K ur'ân 'la k itab i b ir addederek K u r'ân 'ın ip tid asın d a b u lu n m a s ın ı vech -i tesm iye k ılm ıştır. Lâkin, K u r 'â n 'ın esâm i-i k e s ire s in e ay rı ay rı m u z â f ed erek m e se la " fâ t ih a tü 'n -n û r '', " fâ tiha tü 'z -z ik r"١ ”fatihatu 't-tenzîl" , ila ah irih i, ta tr i l i tek e ssü rd e n ise k a b le 'n -n ü z û ! m ek tu b -! levhisi i t ib a r iy le f â t ih a tü '1-k itâb , b a 'd e 'n -n ü z û l teb liğ ve k ırâ e t ve ahkâm -1 f ira k i 'tib â riy le f â t ih a tü 'l -K u r 'â n m ü n â s e b e tin e h a m i e v la d ır . Z îrâ S û re t-İ levh isinde ki tek a d d ü m m a 'n âsın ı da iş 'â r o lduğu gibi Kur'ân-1 Kerim sû re -i şerifelerin in ve âyât-1 kerîm elerin in m ec m û u n a fa tiha olm ası d a ünvân-1 küllî ile fehm o lunm uş o lu r. 14

M ü rsî (rahim ehuliah) bu veche*5 n ak le m u h ta ç tır dem işse de cevâp verilirk i : H ilafına nakil vâr ve o lm am akla te rtlb -i n ü z û lü n tevkifi o lm ası c ihetle a sla delalet hâsıld ır. Asli a s i üzre ib k a asil o lm akla u d û l- i vech olm adığı gibi k itâ b u lla h d a m u k ad d e m olan Fâtiha-İ Şerîfe 'n în levhde m u ah h a r o lm asına değil akil, vehim bile râzı olmaz.

Tertib-i n ü z u lü n tevkifi olmasıyla m üddea teek ü d eder. B inaen

I3 şk . Fahreddîn Râzî. Mejâlüıu'1-Cayb, 1 /173 Tahran, ts.14 Müellifin Dipnotu: ض رد للعجو15 Müellifin Dipnotu: Yânî Fâtihatü'1-Kitâb ism inin Süret-İ levhîye m asruf

olarak vech-i tesmiyesine.

Page 63: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

58

a lâ zâlike M ü rsî'n in b u veche n ak le m u h ta ç tır kavli sâ k ıt "Ramy , kabilindendir.

Suâl: Tevkifin Ievh-İ m ahfuza delaleti n e vechledir.

Cevap: K ur'ân-ı Kerim 'in Ievh-İ m ah fuza m ek tu b oldugu âyet-i kerim e üe sa b ittir . Tertib-i suver ve ây â tın m üek k ed ve m ü k erre r su re tle C ibril-i E m în 'e taraf"! peygam beri (aieyh issala tü l'ebed î)'den a rz ve İs ti 'lam -ı yedi kud re tle , İevh-i m ah fu z a m ek tu p , su re t- i te rtib in e m u v afak a t h ikm etine m ebni o lup, tevkif, su re t-i levhiye a rz v a sıta s ıy le delild ir. Ç ünkü te r tib - i levh i ile te r tib -i K u r 'an b irb irin e ya m ütevâfık tır, y âh u d b iri d iğerinden a h sen d ir . Çıkk-1 sân î m u hald ir. Zira her ikisi ayni K ur'ân 'd ır. B u vecihle şıkk-1 evvel sâ b it o la rak m ü d d ea hasıl, îrad-1 m ezk u r zail o lm uş olur, e l-ılm ü indellah i T eâla

" S û re t ir i - h a m d " tesm iyesinde m ü n a s a b e t h am d i m üçtem il su re le rin ve ham d itibariy le eçmeli o ldugu içindir.

"S ebu '1-m esâm " vechi tesm iyesi m ünâsebe t-i adide iledir.

Vech-İ evvel: H er rek a tta m ükerre r m ü se n n â olm asıdır.

V ech-İ sân i: Nısfı abd in rü tb e i d u â s ı, m sh d a R abb in abde a tâ s ın ı m u h te r i olm asıdır.

Vech-İ sâlise: Hadîs-İ Şerifte:د نسس والذي ي ت ض لنزل ما جب را و ي وال الت ي وال االنجيل ف الزبور ف

ا السورة ء هن مثل القرآن ض وال ن ر م آ ع و سب يال ن ا ث م ل ن ! رآ ق ل م وا ظي ع الvârid o lu p lg "hayâtım yed-i k u d re tin d e o lan Allah-I zü'l celâle

k a se m ederim ki T ev ra t'ta Incil'de Z e b u r 'd a K u r 'a n 'd a S û re -i F â tih a 'm n m isil nâzil olm am ıştır. Sure-İ F a tih a , seb 'u l m esan i ve K u r 'a n ü 'l azim dir." m ealin in ifadesi ile ş â ir k ü tü p te n m ü s te s n a olm asıdır.

Vech-İ Rabi': Yedi âyet, her âyet K ur'ân 'ın yedide b irine sevâp

16 Tlrmızi, Sevâbû’l-Kur'ân 1: Ahmed b. Hanbel, 3 / 3 57 ,4 13 , 4 / 148 .157, 5/114

Page 64: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

59

cihetiyle m uâd il o lm asıdu .

Vech-İ H âm is: Yedi âyetin k ırae ti ile feth-i lisân eden lere yedi c e h e n n e m k a p ıla r ın ın k a p a n m a s ı h a k k m d a k i e se r-i C ib ril'e b indendir.

Vech-İ Sâdis: N am azda o k u n d u k ta n so n ra zam m ı sUre tesn iye o lm asına b inâend ir.

Vech-İ Sâbi': Nüzûlü m ükerre r o lm asına m ebnidir.

Vech-İ Sâm in: Allah (celle celâ!ehü)ye se n â ve duâyı m uh te td olm asıdır.

Vech-İ Tâsi': ت سم ة ق و ل م ل ي ! ن ي س ب ي و د ن عب ب غ م ن Hadıs-İ Ş e r if le 17 sabit olan kısmetle abdden matlüb. Rab'den mevhUbu muhtevi olmasına mebnidir.

Vech-İ Aşir: Fâtiha-İ Şerife yedi h a rf te n hâ lid ir, o h a rfle r de se, cim , hı, ze, §in٠ ZI, fe h a b e r in in adem i ^ c U d u n a m ebnid ir. Bu veche S u ^ t i m erhUm M ürsî'den n a k le n irad iderek: Tesm iye: "Bir şey in v ü c u d u itib a riy le o lu r, ad em -i v ü c û d la tesm iye olm az" kavlini nak l etm iş ise de denilir ki: 18

Hurûf-1 m ezkûre-i m e n k u ta m ü s e n n â t h ü k m ü n d e d ir .Ç ü n k ü ''se" "be" ile "cim " h a ,h î ile. "ze" "ra" ile,"şin" "sin" ile, "zı" "ti" ile. "fe" "kaF ile m ü se n n â m n m u k â re n e ti gibi m u k â rin o lup S û re -i F â tiha-İ Şerife: "Sübûr", "Cehim", "Hızy", "Şekâ”, "Lety" "Zekkûm", "Firâk" gibi k a h r ve celâl ru m u z u n d a n hâ lî o lm akla m ü tek ab il lu tf ve n i'm et h u rû fu n u m uhtevi o lm uş o lu r ki h u ru f ta n te rek k ü p iden k e lim âtm tek â b ü li fle "m üsennat" o lm ak m ü n â se b e ti h â s ıl o lur, sahibi îrâd ın z ü 'm ü gibi yaln ız hurûf-1 h â ric e İ'tibârîy le tesm iye d eğ ild ir. Z îrâ h u rû f ı h â ric e b i-m ü c e rre d ih â m e s â n î o lm ad ığ ı b ed ih id ir. Ve'1-hâsıl: M ünâsebet-İ G ü z id en in tesm iyyede k ifâyeti irâd d a n selâm etine kâfidir.

17 M üslim sa lâ t 38,40; Ebü Davud. sa lâ t 132: T im iz i Tefsiru sû re 1.1; Nesâî iftitah 23: fon Mâce edeb 52: Ahmed b. Hanbel 12, 241, 285, 4&0

18 Müellifin Dipnotu: ي رد رت سب لل

Page 65: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

60

Yekûlü el-Fakîr Sâhibü't-tahrîr: Seb'u'l-mesânî vech-i tesmiyesi mezkûrâta münhasır olmak lâzım gelmez. Vücûh -1 adide- i hakikiyye ve münâsebât-i ma'neviyye bulmak mümkündir. Zîrâ. Ietâif-İ hakaik-i kur'âni^e^ tahdid ve İhsâ had ve hasr ancak ılm-i allâmü'l-ğujâlba mahsûsdur.

Ezcümle "Mesâni" vechi tesmiyesinde vech-i evvel: Yedi âyet olan Süre-i Fâtiha-İ Şerlfe'nin her âyeti zâhir ve bâtına müteallik olarak mesânî olur. Mesela: Hamd kâlen mükellefte, hâlen mevcudatta mesânidir. Müteallik-I hamd olan ni'met rubûbiyyete bbhasebi'z-zâhir ecsâm i'tibâriyle, bi-hasebi'1-bâün e n a h i'tibâriyle mütekâbildir, mesânidir. Kezâ: er-Rahmân, er-Rahim hüviyetle sûrete tealluki mütekâbil mesânidir. ك ما 1 ج ن يوم ل ب و ا bi-hasebi'z-zâhir yevmi mev'ûdü îkâ', ibda ve ahvâl ve tasarrufâtım halk ve hüküm mütekâbil mesânidir.

Keza: ك2ه ا ي د ا ب ع ن ibâdeti zâhire m ükellefât vemenhiyyât-ı cism âni^e ve muvazzafât-! kalbiyye ve rûhiyye ve sın-i^e ve hucubât-1 ma'neviyye^d izâleye mücâhede, mükâbede zahiren İbâde, bâtmen ubudiyete mütekabil mesânidir.

Kezâ: - ك و 21 ا ي ا esbâb -1 sûrîyi halk ve îcâd veesbâb-ı ma'nevi^ejd teh^âe ve ihzârı i'tibariyle taleb-i istiâne mütekâbil emrân i'tibâriyle mesânidir. 2 2 ا ذ د ه ا ا و ص ل شم ط ا ست م ال hidâyet-i sûrî hidâyet-i ma'nevi bi-i'tibâri'1-kahp ve'1-kalp mütekâbü-i mesânidir.

Kezâ: - - 2 3 ط ا ر ن م ب ذ ل ٦ ا makâm -1 İttikâyızâhir, makâm -1 İttikâyı bâtın i'tibâriyle mütekâbil mesânidir.

Kezâ: - j الغضوب j i 24 esbâb-ı ğadab -1 sûrî,seyyiât-1 ma'nevi, ahlâk-ı zemimât mütekabildir, mesânidir.

19 el-Fâüha, 1 /42٥ el-Fâüha, 1/521 el-Fâüha. 1/522 el-Fâüha, 1 /623 el-Fâüha, 1 /724 el-Fâüha. 1 /7

Page 66: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

61

Nitekim H adîs-İ Şerifte:25

ب إذ! ؟لله إن د أح ن مأله ءعب س ح د وإذا الخلق ب غ ب د أ ؛لخلق بسئء مأل، !عب

meâl-i şerifi müeddâ-ja Jatifi üzere hüsn-i ahlâkı alâmet-i muhabbet, sû-i ahlâkı bu'd ve ğadab-1 İlâhî olduguni hâkidir. Kezâ "ve le 'd -d â l" esbâb -1 suveriyye ile dalâlet ve esbâb-1 ma'neriyye ile dalâlete mütekabil mesânidir. "Seb'ul-mesâni" izafetinden fehm olunan her âyetteki mesânî-i mütekabile olmak baid değildir. Allâhu a'lem bi-hakikat-i'1-hâl ve'l-meâl

Vech-İ Sânî: Besmele-i Çerîfe Cümle-İ Hamdele ile mesânidir. Vech-İ tekâbü! tahrir olundu. 26 ر ل م -ا ي ح ر ل ! cümlesi de ك 27 ل أ م م و س ي د !ل cümlesiyle mesânidir ki esteizü billah

م 2 8 و ر ي ش ح ي المتشين ن ل ن ا م ر ل ا ا د ث و kezâ 29 ئ وكان ش ال ب ا ر âyeti kerimelerindeki "rahmân" ve "rahim" ismi şeriflerinin ekmel ve eşmeî sûretle tecellîleri ye١mü'd-dîne me\Tîd olmak sûretiyle bi hasebi'1-ma'nâ merbut mütekâbil mesânidir.

Kezâ 30 ك د ءابا ب س ahkâm -1 fark -1 u b u d iy e te ك 31 ا ي ن وإ ي ع ت س ن makâm -1 cem'-i rubûbiyyete imâ olmakla mütekabil mesânidir.

Kezâ: 32 ط ءاهدنا را ص ل م ا ب ت س ل ا hakikate , hidâyetemüsıle-yi taleb 33 س صر!ط ذ ل ت ا م ع ن م٤ء .ا ه ب cümlesiyle maüûbı ta'yine mütekabil mesânidir. Zîrâ hakikate hidâyet bi-emrillâhi Teâlâ enbiyâ ve mürselinin da'vet ittikleri ve kendilerinin de

25 el-Birru ve's-Sıia, 15826 el-Fatiha, 1/327 e l-F â l, 1/428 Meryem, 19/8529 eM a b , 33/4330 el-Fâüha, 1/531 el-Fâtiha, 1/532 el-Fatha. 1/633 ei-Fâtiha, 1/7

Page 67: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

62

3 4 ك ولئ ن أ ي ن ل ي ا د ه ه لل م أ ه ء د ه ب هف د ت ق ! âyet-i kerim esiyle min-

tarafilleh hidâyet olunduk!an sâbit olan sırât-1 matuhtur.f% u ب ٠غير 35 و ض مغ ال cümlesi de 36 ال س و ل ا ك !

cümlesiyle mütekâbil mesanidir. Zîrâ m agdübün olmayan mahbübindir. dâllûn olmayan vâsilûn-i mukarrabûndür ki mesânidir. el-Hmü mdellâhi Teâlâ.

"ümmü'l-kitâb" vechi tesmiyesi hadis-i şer îfd e;37م إذ! ت رأ د ق م ح ل ؤ ا ر ت ا م !ف س هب ل ل ن! س ر ل م !! ي ح ر ها ل ب أم إن كتا وام !ل

ن ي لغرأ ن ا ث ل ! ع ب س و

vârid olup Dârekutni'nin Ebû Hureyre'den İh râcınd a sallallâhu Teâlâ aleyhisselâm buyurmuşlar ki : "Sûre-i Hamdi okurken "bismillâhirrahmânirrahim" ile berâber okuyunuz. Sûre-i Hamd ümmü'l-kitâb, seb'ul-mesânidir" rivayetiyle sâbit olarak "ümm" dimâg ve ard ve ka^e ve asi ve merciı’ş-şey ve mukaddemi râye ve muhkemâtı Kur'âniyye de müsta'mel olup Fâtiha-İ Şerife Kur'ân-ı Kerim' in mercii ve mahzeni ve asil ve mukaddimi ve muhkemi olmak münâsebetiyle tesmiye olunmuştur.

Kâİe el-îmâm er-Râzî: cemî'-i Kur'ân'dan maksûd-i asli; ilâhiyyât-1 meâd, nebeviyyât, ve isbâtı kazâ ve kader lillahdır. Ve cemî'i kütüb-ü nahiyenin hâsılı: Senâ alellah, tâat ve ubûdiyyet ve mükâşefât, ve müşâhedâtı talebdir. Yâhud cemî'i ulûmdan maksüd izzet-i rijbûbi^eti ve zillet-i ubûdiyyeti ma'rifettir. Fâtiha cümlesini muhte^dir. Yâhud ulüm -1 b eşer ice ya İlm-i usûldür veya İlm-i ahkâm -1 fürû'dur, yâhud İlm-i tasfiye-i bâtın ve mükâşefâttır. Fâtiha-İ Şerife cümlesini kemâliyle mübey^ân ve câmi'dir.

د 3 8 م م ل ه ا ل ن رب ل ص جم سءالر هالم م ال ي ح ر ل كا صال م ، و ن ي ي د ل ا İlm-i usûle İşârettir ki vücûd -1 Bâri'ye delil mahlûkâtının vücûdudur. Künh-i vücüdunu ma'rifete sebil olma^np ancak 'rubûbiyyetinin tealluki umûmisini ma'rifet tarikiyle mümkün oldugmu işâret

34 eJ-En’âm. 6 /9 035 el-Fâüha, 1 /736 el-Fâüha, 1 /737 Reyhaki, 1:312: Dârekutnl, 1:312: Kenzü'1-Ummâl. 1966538 el-Fâüha. 1 /2 3 -4

Page 68: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

63

mecrâsındadır. Küllü mevcudata kadiriyetiyle istihkakı hamde İçâretle beraber sıfatı kem âliye ile ittsâfını, tasarruf-! küllî-ebedî sahibi .Idugunu ba'de'1-beyân İlm-i fürûa şürû',

9 3 ك ا ي د ا ب ع ن nassıyla u b u d iy e t le İştigâli ve tâif-i ubu diyetin iâne-i rubûbiyyetle husûlinde "ve İyyâke nestiân" nassıyla tebyinden sonra kemâli ubudiyetle tahsil olunan derecât- 1 mükâşefât-ı rUhâniye^h de "ihdinassırâtal-mUstekim Sirâtallezine en'amte aleyhim'' be^hnesiyle beyân b u yrm u ştu r ki derecât-1 mUkâçefenin kesretiyle beraber, ümür-i selâseye münhasıradır.

E vvelk isi: Kalpde n ü r-i h id â y e tin h u sü lü d ü r .4 ط !هدمنا ٥ را م ل م ا ي ع ست ل ا bu husUle iş le ttir .

İkincisi: Mün'am-i aleyhim olan ebrânn dereceleri cilâ-i k ud siye , cezabât-1 ilah iye ile tecelli eyle^dp e^ â h -1 kudsiye, merâyâ-5 1 m eciu^e gibi olarak her birinden diğerine envâr-1 k u d siyen in in'ıkâsıdır ki: 41 ط ! ر ن ص ي د ل ذ١ ا م ع م ذ ه ي ل عsimdir.

üçüncüsü: Nüfüs-1 kudsiyenin evzâr-1 ؟ ehevâttan masUn ve ma'süm olarak bekâsıdır ki "ğayi'l-mağdübi aleyhim'' remzidir. Evzâr-1 şUpehattan hali olmasına da ال س1و ل ف âyetiy!e42 işâret olunmuştur. Bu sUretle sâbit oldu ki bu süre-i şerife eşref-1 metaiib olan esrâr-1 aiiye-i mezkUre^ mUştemil olduğu cihetle : nitekim dimâğ ra'sin havâs ve menâfimi câmi' olarak ümmü'r-ra's tesmiye olunduğu gibi fatiha-i şerife de Kur'ân-1 Kerim'in meâni-i hakâjakı, ahkâm -1 ulUmu mükâşefât ve makâmâtım câmi' olmakla ümmü'l-kltâb tesmiye 0İunmuştur.43 inteha

YekUlU el-fakir sâhıbü't-tahrîr-i liliahdır. el-îmâm Fahreddln Râzî (radiyallâhu anhu) cemî'-ı kütüb-i mUnezzele ilimlerini ve cemî'-i mahlUkatm ilimlerini ve İlm-i zahiri ahkâm ve bâtını esrâr

39 eî-Fâtiha, 1/4

40 eî-Fâtiha, 1 /641 eî-Fâtiha, 1/742 el-Fât&a, 1/743 Fahr-1 râzî, c .l , s.174-175

Page 69: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

64

ve makamâtm m ükâşefât ve hakâyıklannı Fât؛ha-i Çerîfe ulUmunda münderi؟ ümmü'l-kül olduğunu İsbât eyledi. Fasl-1 mahsûsunda bi-ınâyeti Teâlâ tafsil ve tahkiki tahrir olunacaktır.

B ir de " ü m m ü 'l-k itâ b ب ا ق ل ا f i j ءذده â y e t im ü k e r r e m e s i n d e 4 4 Ievh-İ mahfuzun ismiyle sûre-i fatihanın "ümmü'l-kitâb" isminin muvafakati ve ajmiyyeti Levhle, Fâtiha'nm yekdigeriyle münâsib olmasına remz ve İşârettir.

Eweia Ler'hfn mahfûz oldugu gibi Kur'ân da mahfûzdur.

saniyen: İ^vh muhit oldugu gibi Kur'ânda muhittir,

sa lisen Sûret-İ ılmiyye oldugu gibi kur'ân da kelâm-1 nefsijvenin Sûret-İ lafelyyesidir.

BESMELE-l ŞERİFE BAHSLERİ

(Bismillâhireahmânirrahiml

Kenz-İ gayb ve şehâdetîn miftahı olan sadr-i Unvân-İ k i t a b u l ia h - i a z im ve h i t a b u l ia h - i h a k im bismillâhirrahmânirrahim'dir. Ma'lûm ola ki besmele-i şerifede mütenevvi' mübâhasât tahrir, ve hakâyık-1 külliyye ve cüz'iyye tekarrür ve tefsir olunmuştur.

Birinci bahis: esrâr-1 besmele eihetiyledir. ikinci bahs; ulûm -1 akliyye cihetiyle bahsdir. üçüneüsü; ulûm -1 keşfiyye ve hakâyık-1 külliyye cihetiyle

mübâhasâttır.D ördüncüsü: ih tilâ f - 1 m ezâhip ve m esâ ile âid

bahslerdir.Güneşden bir zerre, bahrden bir katre menzilesinde olarak tahriri münâsib olunmakla şürû' olunmuştur.

BİRİNCİ. BAHS: ESRÂR-1 BESMELE CİHETIYLEDİR

M a'lûm ola ki Kitâbullâh-İ a'zam mûcize-i rasûl-i hatem

44 er-Ra’d, 13/39

Page 70: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

65

M ustafâ (sallallâhu Teâlâ aleyhi ve aiihi ve sellem) olmakla hârikat- 1 bî-nihâye ile melidir.

Ezcümle besmele-i şerifede Ömrü Saâdet-İ M uhammedi'ye ve nübüvvet ve risâlet-1 Ahmediyye'ye sirran işâret mevcûdedir. Şu vechle ki besmele-i şerifede "bâ" ebced hisâbı ile üç tü r. "Sin' ise altm ıştır. Mecmbu olan altmış ü Sinn-İ Saâdet-İ Muhammedi'ye ؟İşârettir. "Mim" ise h isâb - 1 mezkûrla kırk eder. Ba's ve n ü b ü ^ e ti Sin-İ seâdetlerine İşârettir. "Mim" harfleri üçtür, k ırka zamm ile kırküç adedi risâle-i Muhammediyye Sinn-İ şerifine imâdır. "Mim" üç harfin adedi hisâbiyyesi olan yüz Esmâ-i H üsnâ hakâyıkını câmi' mertebe-i hatemiyyetle mütehallik, bi-cemî'i-l-ahlâkı ilâhiyye , seyyidi'l-eınelin ve'l-âhirîn Sirrma imâ olmuş olur. K ltâ'D-i M akârifeü 'z-Zaînân'da esrârı tertîbü'1-enbiyâ faslında mertebe-i hatem iyyetin câm iu'l-kül, ve merciu'1-kül olm asının delâili ve m ubâhasâtı mezkûrdur. Ferci' ileyhi

K itâbullâh-İ azim in ip tid asın d a Sâhib-İ r is â le t aleyhi ekm elü 't-tehıyyât efendimizin ömrü seâdetleriyle n ü b ü w e t ve risâlet senelerine İşâretin vech-i mezkûrla İstihrâcı Kelâmullâh-İ Teâlâ'nın her nev' hârikâtı câmi' olmasına aynıca b ir seneddir. Dâimâ hakîkatü'1-ılm mdellâhi Teâlâ.

Keza Kur'ân-ı Kerim'in âhir harfi ن ت و الجنة م س ا âyet-i kerim esiy le^s hârika-i ihtitâm ında "Sin" harfi altm ış adedine işâret iptidasındaki "bâ" harfi elifiyle berâber üç olup, m ecm ûu altmış üçtür ki hakikat-i Muhammediyye, aleyhi efdalü'5-salât ve't- tahiyye Efendim izin hak ikat-i Kur'âniyye ile m u ta b a k a t ve muvâfakatm a ت u ألقرا n ت٠ة ذ كا rivâyetiyle46 sâbit olan kem âlât - 1

celile-i Ahmediyye'ye remz ve işâret-i m ünâsibedir. Bu vech ise Rûhu'l-Beyân sahibinin hitâm ı tefsirinde beyânına göre K ur'ân - 1

Kerim'in ew eli "bâ" âhiri "sin" tarik i hidâyette "Kur'ân bes" m a'nâsına ham iden evlâdır. Zîrâ nazm - 1 Arabi'den lugat-i Fârisî terkibi ile "bes" lâfzını telmih ba'dehû "kâfi" m a 'nâsına ham i baiddir.

45 en-Nâs, 114/646 Müslim, M ü s ü n . 139

Page 71: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

66

Kezâ bâ ile sin adedleriyle otuz cüz'-i K ur'ân - 1 Kerim'in zâhirî bâtın ı altm ış ZebUr, Tevrât , ü ؟ adedinin s e m â ^ ^ e dammıyle altmış üç hâsıl olurki gerek hakîkat-i Kur'âniyye gerekse hakikat-i M uham m ediyye aleyhi efdalü '8-salâti ve't-tehıyyeti k ü tü b -i m ünezzele-i n a h iy e n in cüm lesindeki kem âlât ve m erâtib ve tecelliyâtı câmi' bu lunduklanna İmâ olmuş olur. Allahu a'lamü bi- hakikat-i'1-meâ! Bi-künhi'1-hakâiki ve'1-ahvâl.

Kezâ esrâr-ı besmeleden biri de Bâb - 1 Medîneü'1-ılm ve'İ-irfân Ali el-Mıırtazâ (radiyellâhu Teâlâ anhü ve kerrem sllâhu vechehul hazretlerinin m eşhür ve ma'lûm olan rivayetleri ki:

ر ا را ن س رأ ق ل ي ا ة ف ح ت فا ل ر و ا ة أسرا ح ت فا ل ي ا ة ث مل س ب ل أسمرار و اة مل ع س ب ى ا ء ق ر و البا سوا ء أ ة فى البا ط ق ن ل ة ى ا ط ق ك بء صت ا ا

İnbâsıyla sâb it olan K ur'ân - 1 Kerim'in esrârı fâtiha 'da Fâtiha-İ Şerlfe'nin, besmelede besmele-i şerifenin noktada mevcûde olup ve ة س ا L 1 و buyurm ası hakikat-i Muhammediyye velayetine, verâsetine İmâ ve K ur'ân - 1 Kerim'in esrâr ve hakâynk - 1 in sân - 1

kâmil ile teve'Um olmasına remz ve İnbâdır.

Zîrâ in sân - 1 kâmil zâhiri i'tibâriyle halkiyyetle kâim, İmkân sıfatıyla m uttasıftır. Hakikati i'tibâriyle efâl-i sıfât- 1 vâcipte mahv ve m üstehlek olup Hak'a müteveccih ve Hak'da fânidir. Halkiy^et m ertebelerinden tecerrüd, hakkiyyet mertebeleriyle ünsiy^et ve tefereüd oldugu gibi besmele-i şerife dahi dâire-î vücüb ve dâire-i im kânı câm iadır. "Bismillâh” dâire-i vUcılba "er-rahmânirrahlm" dâire-1 İmkân mertebesine İşârettir.

ZILLÜ’L-WCÛD ASLU'LArilCUD

Dâiretü'l-lm kân Dâiretü'l-Vücûber-Rahm ân er-Rahim Bismillah

Dâire-İ vücûba işâret olan "Bismillah'' şıkkında ise gaybu'l- ğuyûba ve mertebe-i vahdet-i Zâtiyye-İ ayniyyeye ve mertebe-i ahadiytyet-i Zâüyye-i ılmiyyeye ve mertebe-i vâhidiyyet-i sifâtiyyeye

Page 72: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

67

İşaret mevcUde, mertebe-i hakkıyyetin k e m â lâ t -1 z â t iy y e , S ifa t iy y e ,

e fa i iy y e , e s m â i ^ e - i k ü l l i c e s i n e îm â o lu n u p mertebe-i v ü c ü b u ' l -

vücûda âid k ü l lü mübâbasâb münderiç o lm u ş o lu r .

Zıllü'l-١röcûd, dâiretü'1-imkânda ise vücûd -1 rûhânî, vücüd -1 misâlî, vücûd-ı unsuri, rticûd -1 nâsûtî, vücûd -1 dünyevi vücûd -1 berzahı, vücûd -1 uhrevi merâtibicetle ve mübâhasâtını münderice olmuş olur ki "Bismillâh" ezelü'l-âzâla râci' dâiretü vücübu'l- rficûda nâzırdır.

ر 47 ن ال م حد ب ح ر ل ا dâîre-i mümkini'l-rticUda âid ebedü'l-âbâde nâzır olmakla küllü'l-esrâr besmele-i şerffede münderi؟ olmuş olur. Amma besmelenin esrârı "bâ" da bâ"nın esrârı noktada olmak hakkında ulemâja rabbâniyyîn demişlerdir ki :

ف ألل رة ا شا ث ض األحدية اش؛'لذ'!,ت إ ء أول هو حي شيا أل ي ا ل ق ز ل ا زا آل ( ي٠ فا ف ة ألل ه ؛صفات ست ت سب ا ت: من نا ل واالنفراد ء اإلستواء و اإليتداءء ل

ع طا ق ن ال ا وا ،وا ن ئ ست ي االلغة و ! ء إل ه ما إنته ل ا ن محي ت ي د ل ي ا ي العري ئ طا ل ا

Ya'nî elif vâcibü'l-vücûdun ezel-i âz aide edilleti cihetiyle Zât-1 ah ad icesln e işâret ve elifde Zât-1 vacibe münâsib altı Sifatm rficûdu sebebiyle kinâye kılınmıştır: iptidâ.istivâ.infirâd, İnkıta', istignâ' ve ülfettir ki Vâcibü'l-vücûd mebdei eceld ir ve tasarmfu külü ve cüz'i Zât-ı Hakkında ve Hakk'ta bir şey tasarruf edemez.

Ibn Düreyd48 (rahimehullâhu Teâlâ) demiştir ki: Kelâm -1 Arab’ın ef âl ü esmalarında İsti'mâl ettikleri hurûf yirmi dokuz harfdir. Cümlesinin mercii bir harfedir ki, yirmi sekiz harf elife râci', elif her harfi tasam rf ederek bir harfin tasam lfunu kabul etmez İntehâ.

Bu cihetle elif münâsebât-i mezkûreye binâen Zât-1 Hakk'tan kinâye edilmiştir. Kezâ "Kü!liyât'da Ebûel-Bakâ'nın beyânına göre elif nutukta ve kitabette müteayyin değildir. Şâir harfler ise nutukta ve kitabette müteayyindir. Belki elif şâir hurtfun asl-1 rticûdudur. İntehâ.

47 el-Fâtlba, 1 /348 Ebu Bekir, M uham m ed b. el-Hasen b. Düreyd el-Ezdl. (٥,321/9331, j .

Peder Sen, ibn Dûreyd, 1. A, c.S.s.724

Page 73: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

68

Zât-ı Vâcibü'l-vücûd âlem-i İmkân ve taayyünün hâliki ve asil olup taaj^ inden münezzeh, künhü, vücûd -1 İdrâk-i akldan mübenâdır. Bu cihetle de elifZât-1 ehadi^eden kinâye kılınmıştır,

”Bâ" ise mde'l-ârifîn mevcûdât-1 mümkinenin ewelinden kinâye olunur. Nitekim kale Muhjdddin :

ء ل٦ [لبا ت دو ؛و دا و ة ج ن ك م ل و ا ه ة و رتب م ة ال ي ن ا ث ل د ض [ و ج و ل ا ،ا بب ء لر و ه د ظ و ج و ا [ل ةوب ط ق ن ز ل ي م ت ع[ ت د !ل د ص ب و ب ع ل ]

Ya'nî mevcûdât-1 mümkinenin zuhûru mertebe-i ma'bûdiyyet ve ulûhiyyetten ve nokta-i lâyıka ve gaybu'l-ğuyûbdandır. Mevcûdât-1 mümkinenin eweli ise Hakîkat-İ Muhammediyye'dir ki cemî-i merâtibi câmi' ubûdiyyet-l tâmme ile ulûhi^ete tekabülde sebk ve infirâdma binâendir ki nokta "bâ''da bir vesâir hurûfâttan mukaddemdir. Bâ'nın yirmi sekiz nev’ münâsabât-1 h ü k m ice ve ledünniyyesini Necmeddin Kübrâ (kuddise simuhü) tefsirinde beyân itmişlerdir. Ferci' ileyhi.

Bâ ile elifin esrâr ve rumûzât-1 ma'nerîyyeslni bildikten sonra ma'lûm olsun ki Abdülkerim Cîlî49 (kuddise simıhû) demiştirler ki:

"Nüzûl i’tibâriyle îmâm Ali (kerremallâhu vechehu ve radiyellâhu Teâlâ anhın) cem' eylediği rivâyât-ı müteaddide ile sâbit olan mesâhif-i ehli beytin tertîb-i nüzulü üzerine evveli, "ikra”’ sûre-i şerîfesinin kırâetle emri muhtevi olarak elifdir ki taraf-ı îzzet-i Kibriyâ-i ulûhiyyetten nüzûlüne işâreti muhtevi olarak eliftir ki; Sıddîk-i A.zam ve Ömer el-Fâruk radiyillâhu anhumânm mukaddimede zikr olunduğu üzre cem’ ettikleri ve Osmân zi'n- Nûreyn’nin (radiyalîâhu anh) kırâet-i vâhideye tahsîsettiği Kur’ân-ı Kerîm’in bidayeti "bâ" harfi olup ubûdiyyete merâtib-i tebliğe işarettir." intehâ

Evveli "ikra’ " emrini mütezammin olmak, ser nübüvvet ve risâlet olmakla tebliğ ve kırâetle emir tarîkiyle şeref vârid olup,

K utbuddîn Abdülkerim b. İbrahim b. Abdülkerim el-Cılî. (5.832/1428), M. Nazif Şahinoğlu, Abdülkerim el-Cılî, DİA. c .l.s .250

Page 74: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

69

evveli " ik a " ' olarak cem' olunan K ur'ân'i Kerîm'in ehl-i Beyde inhisân, n ü b ü ^ e t ve risâletin inkıtâına İşârettir. Eweli "bâ" olan Kur'ân - 1 Kerim ise merâtib-i ubûdiyyetl câmi' sırr - 1 velayete işâret o lm aka sırr-i velayetin bakâsm a mebni, evveli bâ olan Kur’ân-ı Kerim tebİîg-i âm m akâm m da umûmî ve mütedâvîl ve ila yevmi'l- kıyâme bakîdir, fefliem؟

Allâme Âlûsî tefsirinde bu dakîka-i ledünniy^eye muttali' olmamakla

demesi:

ب ما وآما ر ش ن على ءا ن م آ ر ق ل ! ع م ش ج ل ترتيب ع و ز ن ل ف ا عي ض فع علي محمول م ج المهدور ض ال f i L و ٥ ول

ve bilâbare Ibn Hacer'de aynen gördüğümüz İbâre meali Alûsi'ninde îbn Hacer kavline tâbi' olması müsellem değildir. Zîrâ İhtimâl-i akiiyye-i zaîfle hakâynk-1 sabite redd olunamaz. Tertîb-İ nüzûl üzere İmâm Ali'nin (radiyallahu anhü) cem' itmesinde ki rivayete zaîf demesi zaîfdir. Zîrâ m esâhifi ehli Beyd'in tçrtîb-i mezkûr üzere o ld u g u m e ş h û r ve i s b a t t a n m ü s ta ğ n id ir .

م ولو د سل و م ح م ش ف جمع ع الصدور ض !ل demesi ise kimsenin cür'et

edemeyeceği bir kelâmdir. Zîrâ Vâris-İ ulûm-i nebe١â ve sadn'1- müfessirin olan bâb -1 medînetü'1-ilim ve'1-irfân hakkında yirmi ü؟ sene müddet-1 vahiyde henüz Kur'ân-1 Kerîm'i cem' fi'5-sudûr -ki hıfzdan kinayedir- muvaffak olamayıp ba'de İrtihâl-i nebevi hızla meşğûl oldu ma'nâsına hamletmek lâyık değildir. Kemâ hüve el- İâyihu bi bâli'l-fakîr sâhibi't-tahrîr

imdi esrâr-ı besmelenin bâ'da olmasının hikmeti, tahrîr-1 sabıktan fehm olunduktan sonra "bâ''nın esrârı dahî noktada münderic olmakda hikmet ve sırr-1 hakikat şudur ki "bâ" evveli mevcûdât-1 mümkine hakikat-i Muhammediy^e'den kinâye olduysa nokta dahî hakîkat-i Muhammediyye'nin nazârgâh-1 ebedi ve ezelîsi olan gaybu'1-ğuyûb la taayyüne ش ه مج و ل ل ا sırrına50 imâdır ki Zât-ı Baht ve mertebe-i vücûbu'l-ihîcûd el-mutlaktan kinâye olup kemâlât-ı Sifatiyye-i Zât'da müstehlek olması i'tibâriyle sıfat-ı kelam'in kemâiatınm da müstehlek-i mündemiç olmasına remz ve İşârettir.

50 Bu lafız bir hadisin başıdır. Bk. Acilini, Keşfü'l-HafĞLı 2/2159

Page 75: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

70

Yâhut nokta: mertebe-؛ tenzih-؛ tâmme İşârettir. Tenzih-؛ tâmme ümûr-1 aşereden tenzihle hâsıldır. Umûr-1 açere: Cihât-1 sitte, kabl, ba'd, cüz', küldür. Mertebe-؛ tenzih-؛ tâmme ise mertebe-؛ Zâtiyedir. Hü١r؛yyet i'tibâriyle külli kemâlâtın hüviyet-î Zâtta münderic olduğuna remz tarikiyle, esrâru'l-bâ noktada olmakla telmih olunmuştur.

Yâhud nokta, gayb-؛ mutlakta ki "ğay"ın noktasından bedel gayn-ı mecmû -1 esmâ ve külliyyet-i müsemmâ, mihver-؛ zât -1 akdes-i a'lâdan kinâyedir ki mertebe-؛ ahadi^ettir. Bu sebebten ahad adedi kitabet itibariyle elif olur. Sükûn lâmla elif olur ki ahadiyyetin bâtını gayb -1 mutlak, zâhiri ق ي !اله خل ر و ن L ءوو1

؛1ع5ا mübeyyen Nûr-i Muhammedi, hakikat-i Ahmedi'dir.

Nitekim Cenâb -1 Süleymân en-Nafîhî52 (kuddise sirruh) Risale-؛ H ızriye 'sindeSS İstihrâc-ı evvel ile nûr -1 Muhammedi (aleyhisselâm)ı nokta hurûfu i'tibâriyle, İstihrâc-ı sânî ile cihâr yâr (aleyhim r؛dvânü's-settâr) nokta ve hurûf-1 menkut ve gayr-؛ menkût İ'tibâri ve İstihrâc-ı sâlisle amraeyn-؛ m ükrem ey-i Hamze ve Abbâs (radiyallâhu anhümâyı), hurûf-1 menkûtanm iki harf olması, İstihrâc-ı râbi'le Huseneyn (radiyallâhu anhümâyı bast u beyân eylemiştir.

Yahud nokta mihver-؛ vücûd i'tibâriyle gayb-1 mutlaktır. Mihver-i rahmet ve lutf ve cûd i'tibâriyle hakikat-i M u h a m m ed iy y ed ir ki e s t e iz i b i l lâ h

ص أت حيه٠و وادك يقه ،-M 4 5" ل ال ى د ص أل âyetiyle İmâm Çârânî (kuddise sirruh) istidlal iderek hakâik-i Kur'âniyye, hakikat-i Muhammediye tecelli-i Sûret-İ ilm iye ile: bezm-i ahadiyette mevhûb ve müfâz olduğunu istidlal eylemiştir. Mihver-i şuûnu ke١m iye i'tibâriyle mertebe-i kutbiyet ve dâ؛re-i Verâset-İ uhreviyedir. ى ل[ا؛! أ ا ء ا ب ل أ ت حت ة ل ت .'' bu Sirra imâ olmuş olur.

5İAclûnî, 1/82852 N a l Süleyman Efendi İsianbülî, (Ö.1151h.): CM. C.2, s .455-45653 Asil İçin bk. Nahifi. Süleyman, R isa le i H iztriyye, Süleymânlye

lüphanesl. Hacı Mahmnd 4674. vr.8b.9a54 Tâhâ, 20/113

Page 76: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

71

Fefhem zâlik tencU mine'1-mehâük vallâhu Teâlâ a'îamu mâ hünâlk.

Esrâr-ı besmelendir ki ( م أل حي ر ل ن ) ا س ر ل ا ه ( ) ( ل ل م ( )ا سث با ) süetiyle kelimâtın infisâli hâlinde dört elif kitabette zâhir oldugu gibi telaffuzda dahi zâhir olup mec'mû-1 hurûfu yirmi ikiye bâlig olur. Merâtib-İ llâhiyye'den tevhîd-1 âsâr, tevhid-i efai, tevhid-i sıfât tevhid-i zâta İçârettir. Kezâ esrâr-1 besmele-i çertfedendir ki kelimât i'tibâriyle beş kelimedir ki hazarât-1 ham s-i İlâhîye İşârettir. Alem-İ lâhüt, âlem-i ceberut, âlem-i melekut ve eıvâh, âlem-i nâsUttur.

Kezâ elifât-1 erbeanm vasılda İhtifâ ve istitân ise şu hikmete İşârettir ki "bismi" deki elihn adem-i zuhUru, nokta-i gayb-1 zâtın mertebe-i zuhUr-1 esmâ ile İhticâbıdır. "Allah" elifinin İstitârı azemet-i celâl kUlliyyet-i sıfât -1 kemâliyye şiddeti zuhurla ihticâbtır. "er-Rahmân" elifinin istitâr ve İhtifâsı sıfâ t -1 zâtiyyesinin zuhuruyla ihticâb -1 zâta İşârettir."er-Rahîm" elifinin İhtifâsı ise sıfât- 1 filim e âsârının zuhuruyla ihticâb -1 zâta İşârettir.

Kezâ esrâr-ı besmeledendir ki dört noktaca muhtevidir. Nokta-i Ulâ gaybu’i-ğu^röba İşârettir. Nokta-i sâniye ki nünün noktasıdır, mertebe-i ahadiyyet ve hakikat-i Muhammediyye'ye İşârettir ki tecelli-i merâtib-i zuhurdan sebkat rahmeti sırrıdır. Nokta-i sâlise ve râbia ؛'rahim" deki yâ'nın iki noktasıdır. Biri mertebe-i ١Aicübu'l-vücüda biri de zıllü'l-vücûd olan mertebe-i mümkini'1- v ü c ü d a İ ş â r e t t i r e ؛ s t e i z U b i l l â h :

م ل ر أ ى ت ل ك إ ب ف ر ي ل د٠ ك ظ ل و ا ه شاء ول جعل ا ل ن ك سا â y e t - İ kerim esinden55 istinbât olunan mUmkini'l-rtlcUd'un vâcibü'l- vücUbia mevcUd ve kaim olmasına remz ve imâdır. Ve mezâhir-î ebediyye-i imkâniyyenin süret-î İlmiyye-İ ezeli^enin ayni oldugu da baid değildir.

Kez esrâr- besmeledendir ki nokta-i "bâ" vUcüd-1 mutlak -1 lâ-misâle:

ة5 el-Furkân, 25 /4 5

Page 77: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

72

س البصير !لسميع وهو شيئ كمثله ليn a ss ı56 celîlinde mermûz olan mertebe-i ten z ih i u lû h î^ ete İşârettir. Kelimât itibariyle mütealliki'1-bâ ile beraber altı kelimedir. Esteizi biliah:

ي ربكم ءان ذ ل ت خلنى ا ا و د ل م ستة في واالرض ا ا ي ا

âyet-i kerimesinde57 eyyâm -1 sitte ile hilkat-i kâinata nâzırdır Mertebe-i gayb üçtür. Amâ٠ ehadiyyet, vâhidiyyettir.Mertebe-i çehadet de üçtür. Ervâh ve melekûtu misâl nâsuttur. Bu altı aded merâtibden İâ zuhûr olup batm ’l-bütûn olan amâdan mâadâ merâtib-i zuhûrun cümlesi zât, sıfat, esma, ef'âi âsârıyla zahir olduğuna remz ve İşârettir.

Keza esrâr-ı besmeledendir ki noktalı harflerinden -ki bâ, nün, yâ'dır- Bâ'nın adedi üçtür. Nün altı, yâ ondur ki mec'müu altmış üç ömrü Seâdet-İ Muhammedi'ye işâret olduğu gibi nün nübüwetine, yâ velayetine, bâ mazhar-ı îsm-i A'zam olmasına

نوري اس غلنى ما ول٦ hadlsiyleSS evvel-i mahlûk olarak "rahim”deki mim ile de âhiru'1-mürselîn ve muhît-1 külli'l-esmâ ve'1-hakâik olduğuna remizdir.

Keza esrâr-ı besmeledendir ki nokta-i bâ kenz-i hafl gaybınm, ilim, kudret, hayat, İrâde ma'deninden: elit ülfet ve mehabbetle -ki cemî'i sıfât-1 esmâya sim sâridir- hîn-i zuhûrda ülfet kelimesinin üç nokta, dört harf yedi mecmûu hasebiyle nüsha-i afakiden seb'u semâvât ve seb'u eradin halk ve nüsha-i enfUsiden seb'-i âsâr tehammür ve nüsha-i tenzilinde yedi batn üzere tenzil buyurulması muktezâ-i hubb-1 zâti ve tealluk-! rahmet-i Sifati ve efaii olmasına remz ve İşârettir.

Keza esrâr-ı besmeledendir ki İafza-İ Celâl-İ Şerifin hurûf-1 lafelyyesi beştir. Hazârât-1 mezkûre-i sâbikaya bi hasebi't-tecelli işâret oldugu gibi beş olan binâen İslâmın bi'n-netice mûsıl-i rahmet ve badi nzâullah olduğuna imâdır. Ve binâyı İslâmî tamâmiyle muvâzabet ve eda ve müdâvemetle ifa edenlerin rütbe-i ızz-i ebedi-i ubudiyete suûd, nâil-i cennet-i mev'Ude ve ebediyyen

56 Şûra, 41/1157 el-A'râf, 71/5458 Acîûnî. 1/828

Page 78: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

73

m es'üd olmalarına remzdir ki elif ewei-i İhsâna işârettîr.

Lâm-ı evvel celâlinden âzâd١ lâm-1 s aniye cemâliyle kâm yâb ve dilçâd olunmaya işâret olup, h a ttan sâkıt, laizen sâbit olan elif ise cennât-ı âliyâtta ru'yet sâbit ve m uhakkak , lâkin künh-i Zât ve n ü r - ı Cemâl-İ İd râk ve İh â ta ه ٧ ك ر د ر ت ا ص ب أل ا âyeti59

kerîmesinin m eşum uyla m ümkin olmadıgmâ ve "he" ise iki vechle yazıldığı cihetle biri "Allah" suretiyle yazılıp fatk (a؟ ık) suretidir. m U m kinâtm kemâlât-1 zâtiyye ve sifâtiyye ve e f â l i^ e ve esm âsm dan zuhUr ve sudUruna işarettir. Biri de "Allah" suretiyle yazılıp :

ي هج ل ه وإ ل ل ع ا ج و ر؛ت و م أل ve 61 ر أي٠اال وافى هي ل أinbây-ı hakîmânesiyle külli eçyâ ve mahlUkâtm kayyâm iyyet'i Hakla kıyâmına, ve Cenâb-1 Vâcibu'1-^hicUd Teâlâ ve Tekaddese hazretlerine rUcUuna işarettir.

Besm ele-i Şerîfenîn e s râ rm d an d ır ki "Rahm ân, rahim " mecmü'-ı hunJfu sekizdir. Sıfât-1 Z âti^e-i İlâh i^e 'n in (celle celale) sekiz olup sıfât-1 zâtiyye m ukabilinde muktezâ-1 rah m et-i rahm ânla halk buyurduğu sekiz cennete İşârettir. Bu sebebtenل ال 62 غ م اال الجنة يد جي ر keza:

ن ل ل ئ د كم ي حد ة أ جن ه ال ل م ع ا .ب و ل ا ال ت ت و ه رسول يا أن ل ل ل ا ال قا ا و ن أد أن اال م غ ت يي ه ن ل ل ه ا ت م ح ر ب

hadis-i şerîf-i63 mUteaddid râvllerle rivâyet o lunm uştur. Dâr- 1 rahm et olan cennât-ı aiiyâta yalnız "rahîm" olanlardan başkası giremez. Keza bir kimse kendi ameliyle Cennete giremez, ancak fazl-ı yezdanî ve lu tf ve rahm et-i sübhân î ile girer. Sizde mi yâ resUlallah? diyenlere evet ben de meğer ki Cenâb-1 Vâcibu'l-Vücüb rahm etine mUstagrak eyleye" meâlindedir. Cennât-1 âliyât, sıfât-1 zâtiyye adedinde olduğu gibi derecâtı da E sm â-i H ü sn â mukabilinde yUzdUr.

59 el-En'âm, 6 /103

“ Â l-llm rân, 3 /1096İÂ l-iİm rân, 3 /2862 Kaynaklarda bulunam adı.63 B uhâri, R ikak, 18. Merdöı 19; Müslim. M u ij ig m , 75,76,78: ib n Mace,

Zuhd, 20: Dârimî, rikak, 24; Ahmed b. Hanbel. 2:235, 256, 264

Page 79: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

74

Esrâr-1 Besmele-i Şerifedendir ki İsm-i Câmi'dan sonra esmâ-i rahmetten "rahmân. rahim" isimlerinin teaddUd ve tetâbü' ve taayyinlerinde ise rahmet-i icâd iye, rahmet-i ibkaiyye rahmet-i İm hâli^e ye dünyâ i'tiba'riyle İçârettir. Rahmet-i icâdiyye ise: nâfi'-dâr, saîd-çakî, ulvî-süflî, la tifk esif, envâ -1 mahlûkatı ademden halâs ederek ilimle mütemey^dz olan mâhiyyetini vUcUdla tavsif ve halk ve îcâd-1 rahmet-i icâdiyyedir ki m âhiyetlerden bir mâhiyeti ademde İbkâ etme^dp İzhâr ve îrâz-1 ayn -1 rahmete ihsân -1 vücûd ve îcâdıdır.

Eger bir m ahiyet-i mUmkineyi ademde İbkâ etmiş olsa idi, muktezâ-yi rahmâniyeden ve rahmet-i icâdiyeden o mümkini mahrûm etmiş olurdu. Halbuki rahmet-i icâd iyen in tealluku umûm-ı m âhiyât-ı mUmkineye şâmil olmakla vUcUdla İttisâfı mümkin olan her nev' mahlûk rahmet-i îcâdiye-i umUm iyeden hissedar olarak mevcUd buyurulmuş, rahmet-i icâd iyed en

ئ ي ش J S ت 64 د ى و مت حع ر mazmUnu celili Uzre mevUdiyle hissedâr eylemektir. Rahmet-i ib k â iye ise ba'de'l-îcâd esbâb -1 bekâsını ihdârla bâki kılarak her nev’in ba'de'l-vücûd bekâsma, bekâsının esbâbma tealluk eden rahmet-i ibkaiyedir.

Rahmet-i im hâliye ise muhâlif-i rıdâ ve mugâ}dr-i fermân-1 hudâ ısyân ve hata ile Ömrünü İmrâr ve heba edenlerden bir kısmını :

ما م و ك ب ا ص ن ا صية م ا .. م ب ت ف ب س م ك ك ي د ي ا

inbâ-yı cehliyle65 m usibetle kUffâra bir kısm ını da

ج وا ؤ غ ع ي ل ض و beyyinesiyle afüvle beşâret, bir kismmada alem- i âhirette mücâzât etmek Uzre te ’hîr ve İmhâl, rahmet-i imhâliyedir.

64 Ahmed b. Hanbel, 3 /13

65 eş-Şûra, 42 /3066 d-Mâide, 5 /15

Page 80: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

75

Ahiret i'tibâriyle umûîîi-1 ehl-i mahşere muaccel hisâbla rahmet-i mutlaka ve bilumUm ehl-i saâdet olanlara ikrâm-1 sevâp ve in'âm-ı derecât-1 cennât-1 âlîyâtla rahmet-i husûsiyye ve bir kısım havâss -1 ibadullaha re f -1 derecâtla rahmet-i husUsa bii kısım sâbikûn-ı mukarrabUn olan ehass-! havâssa ise rahmet-i muhtessa-i zâtiyye ve S ifâ t ly y e ve efâliyye ve esmâiyyesiyle tecelli buyurup tealluk-! rahmetin envâ-1 dünyeviyye ve uhreviyyesine içâret İ؟ in câmiu'l-esmâ İsm-i zâti rahman-! rahimle tavsif b ü yüm ü ştü r.

ها سعرار وفي ب ال أ كت ن ي ي لعععطورا ه ل ل لعععطورا ا ب ب كت ن ي صدورم الي د المعدور ل و ه ش ل ا د ب ع و ب ح م ا م و س ر د ل و ج و ل وا

İKİNCİ BAHS ULÛM-I AKLİYYE İ'TÎBÂRİ^EDÎR

BAHS-1 EVVEL

Besm ele-i çerifenin "bâ”sında altı kavi vardır: istiâne, musahabe, İlsâk, İsti'lâ, ziyâde kasem ma'nâlarıdır. istiâna veya musâhabet manâlarından mâadâsı hadis-i çerîfe gayr-1 muvafık olmakla meşhûr değildir, istiâne veya musâhabet ma'nâlarına hami muvafık olmakla beraber ercahmda ihtilaf olunmuştur.

Musâhabet ma'nâsına hami ekseri ve bizzat teberrUk

‘ ٠ müş'ır ve م س ب ه و لل ي ا ذ و ال ال ع ف عي ه م م س ئ ا ي ش -muvafık fi'l-i meşrU-1 fihin ismullâha devâm -1 mUiabesesiine delalet etmekle ve istiâne ma'nâsı musâhabet ma'nâsına râci' olmakla ve mUşrikUnun aiihe-i batıleleriyle teberrUk kasdlarma mukabil olmakla ba'zı muhakkikin musâhabet ma'nasını tercih etm işse de Allâme i s i 68 v ü cû h - 1 mezkUrenin her birini red eylemiştir. Lâkin reddi nazardan hâlî değildir.

6 7 Ebu D âvud, E d eb , 101: Îbiî Mace. D u a , 14: Ahmed b. H anbel, 1:62,66.67

٦ MabmUd E bû 's-Senâ § ihâbüdd!n M abm ud b. Abdillah b.M ahmud el-Hüseyni, Âlûsî, 0 .1270 /1854 M ,[؛ uhammed Eroglu, ÂJûsî, DİAc.2, s.550-551

Page 81: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

76

Evvela musâhabetln ekseri olmasına istiânede müşterektir demesine denilir ki: istiâne ma'nâsı filin zamân -1 vücûduna mahsustur. Musâhabet ba'de ^icûdu'l-fi'l dâim olmakla teberriik i dâime delâlet etmiş olur. Bu ma'nâ istiânede yoktur.

Sâniyen: Teberrük ma'nâsını istiâneninde ifadesini İfade-İ ğa۶ i dâimdir, musâhabete kıyâs olamaz denilir. Hadise muvâfık olmasına da و! - ه ( ل ل ا ب âyetle69 muâraza eylemiştir ki; her istiâne musâhabet İfâde etmekle . istiâne musâhabete râci'dir denilir. Ve istiâne havi ve kuvvetin Cenâb -1 Hakk'a m ahsûs olduğunu iş'âr etmekle hadise daha mutabıktır, demişse de havi ve k u w etin Cenâb -1 Hakk'a m ahsûs olm ası hîn-i istianeye inhisâriyyeti îhâm etmekle ğayr-i muvâfikbr denilebilir.

"istiânenin musâhabete rücu'una müştereki'l-eİzâmdır" demesine de istiânenin musâhabet ma’nâsına rücûı dâimî, aksi ğayr-i dâimidir, denilir kezâ. Halbuki teberrük ismullahdan müstefaddır, musâhabetten değildir kavline de: "musahabede teberrükün ismullahdan iktisâb olunmasına sebeb musâhabet olmakla, sebebe nisbet ve teberrükün bizzât ismullahdan ve bilvâsıta musâhabetten hâsıl olmakla , teberrük musâhabette tedâüf etmiş olur. " diye vücûhi akliyye beyânı mümkindir denilebilir.

"Müşrikinin teberrüklerine tekâbü! ayn -1 istiâne iledir." kavline de وإ ر ص ن آلهتكم وا âyet-i kerimesiyle^, âhhe-i bâtıleleri müsteânla ve muhtâc-1 istiânedir. Zu'mu bâtıleleri üzre eser-i istiâne gayr-i meşhûd olmakla âlihe-i bâtıleden istiâne kizb m enzilesinde olup teberrükün eseri hafi olduğu cihetle bi hasebizzâhir teberrük ma'nâsı zu'mü vehmllerine ensebtir denilir.

Kezâ m usâhabet m a'nâsına hamide ef’âhn ibâddan müstekıllen sudûru ma'nâsını İhâmdır diyerek ba'zılanda istiâne ma'nâsı evfak demiş ise de, İsüânede dahi adem-i ihtiyâr ma’nâsı tevehhüm olunur. Ve İllâ musâhabetten dahi müstekıllen sudür

69 el-En'âm.7/12870 el-Enbtyâ, 2 1 8 جر

Page 82: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

77

m a'nâsı vehimdir. Zîrâ e٢âi-i hâlk filiyle mevcûd olur. Ismullâh ile teb e rrû k hâSil-1 İstiklâl-İ efâ le delalet degil h u sû lü fiilde m ukârenete delalet etmekle bi'1-aks e fâ l-i ibâdın bi'1-irâde sudUruna ve irâdenin irâde-1 külliyyeye m ukârenetine imâ olmuş olur.

M UfesslrUnun ekseri Allâme-İ AlUsi dahi Beyzâvi (raftimehullâhm) ihtiyâr ettigi istiâne ma'nâsi ك ا د ئ ا ذ âyet-i kerîm esiyle7i, را ق م إ س ا ك ب رب âyet-i kerimelerine72 muvâfık ve efâl-i ibâdın ga۴ -l müessir olmasmı bi-sarâha İfâde etmekle ; acz ve İhtiyâç ve tezellUl ma'nâsınm abdle kıyâmını İfâde etmekle istiâne ma'nâsını ihtiyâr etmiş!erdir.73

V elâkin Ebu'1-Bekâ rahim ehullâhu Teâle "Külliyyâtta''74 beyân eder ki besmele-i şerifedeki bâ da ihtilâf vâki' olm uştur. Sâhib-İ Keşşâf ra'yinde:

ت ب عليه دخل ا ي ث ر ب ف س ل اisti'mâlindeki bâ gibi mUlâbese ve m usâhabet İ؟ in ve m ukârenet ve ittisâl m a'nâsınadır.75

B e y z â v i7 6 ra'yinde ت م كتب س ا ب isti'm âlindeki b â gibi istiâne m a'nâsınadır. Ewel ki ra'ye gOre zarf -1 mUstekar takdir-i kelâm bl-hasebi'1-m a'nâ İsm-i İlâhiye m ülâbis ve m ukârin ve m usâhib olarak İptidâ ederim" meâlindedir. 77

ikinci ra'ye gOre zarf - 1 la ld ı r . Takdîr-İ kelâm: iptidada İsm-i İlâhi ile istiâne eylerim mealinde olup evvelki ra 'y evlâdır. Zîrâ, ra'yi sânîde İsmullâhı maksUd İi-zâtihi kılmayıp fi'l-i m eşrû - 1 fihe âlet ve vâsıta suretiyle maksUd îi-ga۴ ihi kılmak sU-i edebtendir.

71 el-FâtÜıa. 1 /572 Alak, 96 /173Beyzâvî, Envânı't-Tenzü, c .l , S.3, Mısır. 195574 Ebu'1-Bekâ, Külliyyât, SUleymanlye ktp. Ayasofya-4733, vr.75a75 Ebu'l-K âsım C ârullah M ahmud b. Ömer ez-Zem ahşerl, e l-k e şşû f an

H a ka ik i't-îen zîl vs Uyun Ü'l-Akâvil j iv ü c û h it- îe 'v i c . l , s .32-33, Beyrut, ts.

76 N asırudd ln E bû Said A bdullah b. Ömer b. M uham m ed el-Beyzâvî, (v.685/1286). Yusuf Şevki Yavuz. Beyzâvl.DL C.6, 5.100-103

77 Beyzâvi. c .l, S.2

Page 83: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

79

fihin her nev'inde metlüvv ve mezkur makâmma delâleti i'tibâriyle hadis-i şerife e^ak ve muhtar olan musâhebet ma'nâsına da enseb denilmiştir.

ÜÇÜNCÜ MEBHAS klÜTEALLİKÎN MEVZI-I TAKDlRÎNDEDİR

Müteallikin mahall-l takdiri bir kavide muahhar olarak takdir olunm uştur. Zîrâ zâten mukaddem olan ismullahtan lafzen takdimi ihtimâm -1 tahsis ve envâ-i kasr nüktelerini imâ etmekle âmilin muahhar takdiri münâsibdir.

Kezâ سهم ه با ل ل ا ا ه ا ر ج ا م ه سا ر م و âyet-i kerimesine^؛؛ mutabık ve hadis-i besleleye de muvafık denilmişse de Allâme Alûsî (rahemehullâhu Teâlâî red tarikiyle demiştir ki: Besmelenin tevâbii olan müttesîlât-ı selâse beynini fasldan siyânet İ؟ in cümlesinden muahhar takdir olunmak lâzımdır. Halbuki ma'lûl olan bir âmilin m uka^ed ma'mûle illeti İfâde ederek inhisâr ma'nâsı müntehim olur.

"Ma'nâjn inhisâra vech yoktur”, kavline denilebilir ki : illetle mâ yüş’ırü'l-illiyye beyninde fark oldugu gibi inhisâr ma'nâsına da vech vardır. Zîrâ besmele-i şerifede ki esmâ-i ila h ice külliyye olmakla cümle esmânın ma'nâlarını muhtevi olmak İ'tîbâriyle esmâlann ma’nâlan esmâi k ü l t e y e münhasır olup külli esmâ ile İbtidâ esmâ-i besmeleye mahsüs ve münhasır olmuş olur. Mea hâze ismullah mülâbese ve musâhabet ve istiânenin bi-tarîkı'1-îcâb ale'l-lâh olmaap tealluk-! rahmetle husûlini İfâde esmâ-i külüyye-i mezkûreye mahsûstur. Nükâtta müzâhim olmamakla inhisâra inhisâr lâzım gelmez, lhtimâm -1 vesâir nükât-1 bediıyyeye de hami muhtemeldir.so

Kezâ İfade-İ kasr makâm -1 risâlete münâsibtir. Muktezâ-yı hâle münâsib değildir kavliyle İ'tirâzına denilebilir ki kâil-i müveccihin murâdı kasn vech-i müstekıl kılmak değildir. Belki murâdı takdimin İfâde edemiyeceği ma'nâyı te'hîr İfâde eder demektir.

44 Hûd, 11/4180 Müellifin Dipnotn: Âilâme Alûsiye cevap.

Page 84: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

80

Kezâ م8ل س ا ه ب ل ل ا ا ه را ج ا س ه سا ر م و ve hadise muvafakat deliline de Allâme-İ Alûsî fark mevcûd diye İ'tirâz etm işse de denilebilir ki evet besm elenin m ebde-i fiilde vukUıyle

سم ه با ل ل ا ا ه ا ر ج م de ise te'hîr-i riâyet fevâsı! İ؟ in olmak ihtimâliyle fark mevcUd isede riâyet-i fevâsı! te'hire dâiye-i lâzıme-i kaviyye olmamakla dâiye-i kariyye ismullâha bit'tahsis ihtimâm ve inhisâr ma'nâsıdır. fe&em82

Diger kavide mukaddem olarak mütealliki takdir evla bu kavli Allâme-İ Alûsî ihtiyâr ederek hem mahzurdan sâlim hemde a'yân-1 sâbiteden sûret-1 ilmiyye de sebkı ilmi ye içâret hâsıldır demi? ise de hâl-i te'hirde dahi rütbe-i mukaddem olmakla ݧ'âr-1 niyyet iş'ârdır.Belki hâl-i te'hîr müteallikta ilmen mukaddem aynen muahhar olmasına tenbih ma'nâsını iç'âr Âlûsi’nin İddiâ ettigi ettigi iş'ârdan eblag ve ev'fakdır.83

ه لل ة اءعلم ا ق ي ق ح ت ب كا ن ل ط ا ي ه ل ! ه م ل ع ت ب ما و عل م ل ! ع ي م ج ل

DÖRDÜNCÜ BAHS ÎSÎM HAKKINDADIR

"isim" lafel asil i’tibâriyle Basri^nâna göre irtifa' m a 'nâsına ( و إ م س iken âhiri hazf teâduien evvelide İskân b ad eh u hemze vasi İtyân olunm uştur. Bu kavle i'lâl-i kesire ile İ'tirâz olunm uş ise de i'lâl-i kesir adem-i nazirden evlâdır.

Cem'i: esmâ tasgiri: ( س س )ihbârı ؛ - ) isti'mâlleri aslm a delildir. K U fiy^na nazaran asil ( م س و ) olup mUsemmâya alâm et m a 'nâsına م إ ) س و den me'hUzdur. Vâv'ın hazfiyle hemze-i vasi ta'vîz olunm uştur. MahzUf yerine ta'vîz ğayr-i m u'tâd diye İ'tirâz o lunm uş ise de mahzUfun m â-ba'dî sâkin olmakla li-zarUretin mahzUf m akam ına ta'vîz olundu" diye cevap verilmiştir. Her iki kavli ba'zıları cem' ederek hazif de yok ta'vîz de yokdur. belki kalbü'1-m ekân vardır. Ba'zı kavide ta'vîz maksUdiyyeti vasl - 1

teb e ı^e ti İktizâ etmekle (1 اجوء ؛وشاح) gibi yalnız kalbu'1-vâv İ'tibâr etmişlerdir.

81 Hûd, 11/41

82 M ü e l l Dipnotu: Vech-İ fehm; Dâiye-i lafzıyye, dâiye-1 ma'neviyye ile Hîn-i tekâbüîdsm a'nâ m aksûâ-i asli olmakla tercih olunur.

88 Müellifin Dipnotu: Âllâme Âlûsi'nin reddine rsd.

Page 85: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

ت ،سم سم ،سما ،سما ثسمف وذو ،وا ألولها بتثلي

keza b e jiy le isimde onsekiz İuğat ta 'dât olunmuştur.Yemine benzememek İ؟ in ve hadise muvafakat ve tahsisten hazr İ؟ in isim ziyâde kılınmış dediler.

BEŞİNCİ BAHS

Lafza-i Celal hakkındadır ki lafza-i Celalde üç kavi olub ewelki kavi lafza-i Celalin lisân-1 İbrânîde îsti'm âli, lUgatlarm muvâfıkma mebni olmakla hakk olan kavi lafza-i Celalin Arabi olmasıdır.

Kavl-İ sânî: lafza-i Celale İsm-i İşâretten başka kelimeye Sifat vâki' olm am akla şâ ir câmid olan alem ler gibi zât-1 vâcibu '1- ^ c û d u n zât-ı azîm ü'ş-şânına mahsUs alemdir.

Sıfât-1 n a h iy e d e n Lafza-i celalden m âad âs ı m evshf makâmmda vâki' olmayıp '' ه ءاال ءاله ال ل ل ا " kelime-i tevhidinde ilm- i zâta delalet etmekle tevhid-i zât-1 ulUhiyyet m a'nâsını ifade alem olm asına delildir ınde '1-ba'd. Zât-1 V âcibü'l-vücûd m ülâhaza-i ak lidan b i-i'tibâri'z -zâ t m ünezzeh olm akla teak k ü lsü z vad' olm adığı gibi vad 'sız delalet o lm am akla lafza-i ceiaienin vasfiyyetine hüküm edilm-îş ise de vâzi' Cenâb-1 Bârî'dir. za ti zâtını alimdir, cevâbıyla redd olunm uştur.

Keza 84 ى هبر ت ض ا وا س ل ا ayeti kerîmesiyle vasfiyyetine istidlal olunmuş ise de ilme sâlih olan ma'nâyı m ülâhaza İ'tibâriyîe zarf tealluk edebilir cevâbı verilm-iştir. Keza ilmen ve amelen İştikakı vasfiyyetine delildir denüm-iş ise de İştikakı vasfiyyet İktizâ etmez cevâbı verilm-iştir.

Keza ilim cüz'îdir, lafza-i Celal ise küllî-i m ünhasır fi ferddir diye istidlal olunm uş ise de âlet-i m ülâhazanın külliyyeti m a'nânın k ü lliy e lin i İktizâ etmez cevabi verilm-iştir. Lafza-i Celal İlm-i irticâlldir. A'lâm-1 galibe vasfen hâs olmamakla a'lâm-1 menkule ise v asfiy e t zarfım îm â etmekle evvelen ve bi'z-zât Zât-1 Vâcibü'l-

84 eî-En'âm. 6 /3

Page 86: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

§2

vücûda İlm-i m ahsûs bir ferdde gayr-1 m üsta 'm eldir ve gayr-i sâdıktır celle celâie.

ALTINCI BAHS

Lafza-i Celâlenin iştikak ve cüm ûdundadır. îmâm-1 A'zam ve lmâm-1 Ğazâfi85 radiyallâhu ahhüm â ve ba'zı m uhakkikin lafza-i Celâlin İsm-i câmid ga۴ -i m üştak olm asını ihtiyâr ederek zât-1 Hakk'da taakkul memnû' .Idugu gibi Zât-1 Celîlü'ş-şânına delâlet eden lafz-1 Şerifde İştikâk ta sa rru fla rın d an teeddüben hazer etmişlerdir. M üştak olmasına kâil olanlar ekser olup kimisi me'haz beyân kılmajap evvelki kavle rticû' etmiş gibidir. Ba'zılanda me'haz beyân ederek, me'hazinde onbii- vech ta 'dâd ve m ünâsebet beyân etmişlerdir.

Vücûh-U m ünâsebette en yakin olan m e'haz iştikâkı "فرح " vezniyle "ه ل ا " d ır. Vukû-1 h a y re t m a 'n â s ın a d ır .

ب س و ك ود ا في ر ي ئ ت " hadis-i şerifindeki hayret-i fi zâtillâh kemâl-i ma'rifetten kinâye müntehâ-1 merâtib-i m a'nevi^edir.

Hayret an zâtillâh ise kemâl-i hicâb ehline m ahsûs olmakla gerek ehl-i kurb gerekse ehl-i bu 'dün m ertebe-i idrâkinde ha۶ ti in tâ etmekle (elehe) den iştikâkı m ؟ ünâsib denilmiştir. "Elehe” m e'hazi b i-h aseb i'1-m a'nâ m ünâsib oldugu gibi b i-hasebi'l- İştikâkda m ünâsib tir. Hemze ih tiya ten hazf o lunup elif-lâm ta'vizan İdhâl olunmakla harf-i nida olan "yâ" ile bu sebebten cem'i câiz olm uştur.

inde er-Rızâ eliflâmm kelimeye lüzûm undan İçindür. inde es- Sa'd m ak tû u n m ine'n-nidâye teşb ih İçindür. Ç ünkü hablu 'l- veridden ak 'reb olan olan R abbü '1-izze (celle celâle) hakkında hurûf-u nidanın eb'adiyle nida mertebe-i ulûhiyyet ve hâlik ı^e tin m ertebe-i ubûdiyyet ve m ahlûkiyyete n isbetle u lv iy e ti nâ- m ütenâhide bulunm asına mebni keennehü nida olma^ap duâ ve İlticâ m akâm m da olmakla elif-lâm la İçtim âi şâir kelimelere nispetle münferiden İsm-i celâle m ahsustırr.

85 Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed Gaz^lî. Kâsım Kufralı. Gazzâlî, İA.C.4 , 8.748-760

Page 87: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

83

Diğer kavide " ٥ ١ f "den m ü ştak tır. Bu kavlin keyfiyyet-i iştikakında amel-i kesir ve şüzûz ve muhâlefet-i kıyâs bulunm akla ğayr-i m uhtar dediler. Çünki hazf ya âhirde olur."^؛ " gibi. Ya ham i ile olur"..؛،.،" gibi. Ya m üşâhebet için olur. kelim esinem üşâbih olan "verak gibi. (Nâs) gibilere ham i ile hazf ise nâs.nevs ü n s ten m e’hûzdur.M uhâlif-i kıyâs olan m akîsun aleyh olamaz dediler.

YEDİNCİ BAHS

"er-R ahm ân, er-Rahîm " h a k k ın d a d ır , kavl-i m e şh u r " rah m ân i’r-rahîm " m übâlağa m a 'n âsm ı ifâde ederek sıfat-ı m üşebbehedir. Rikkat-i kalb m a'nâsım n Vâcibü'l.vücûda nisbeti m uhâl olduğu cihetle bâb-ı hâm ise lüzum m a’nâsı için ba 'de’n- nakl m üştak kılınmıştır. Ba'zıları bu kavle îrâd-ı muhtelife isnâd etmiş ise de mündefi'dir,Evvelâ sıfat-ı m üşebbehe lâzımdan m üştak olur îrâdı nakl-i mezkûrla mündefi'dir.

Saniyen naki teaccüb içindir, îrâdı "teaccüb kesreti m übâlağa içindür" cevâbıyla mündefi'dir. Kezâ m enkûlü "ni’me " kelimesine teşb ih leri câmid olduğuna sarahattir" îrâdı teşbih zam m enin tahfîfindedir, cümûd cihetiyle değildir, cevâbıyla mündefi'dir.

Kezâ: rahm ânü 'd-dünyâ, rah îm ü 'l-âh irah m efûle idâfetle m üteaddî olduğuna delildir. îrâdı darbü'l-yevm kabilinden zarfa izafete teaddî iktizâ etmez, cevâbıyla mündefi'dir.

Kezâ lüzûm -ı nakle hâsıldır. Evvelâ lâzım kalm aya hâcet yoktur."îrâdm a dahi b u ’di nâkl " ^ " kavilledrindeki bu'di naklemüteallik olmayıp binaya mütealliktir, cevabıyla defolunur.

Kezâ rikkat-i kalbin istihalesi meeâziyyeti iktizâ etmez. Bârî Teâlâ'ya lâyık b ir m a’nâdan ibâret olması câizdir. Ve illâ şâir sıfatlarda dahi mecâza udûl lâzımgelir kavline de; meeâziyyeti ik tizâ etm ezse de kinâyeden de h a lâs olamaz, şâ ir sıfatlar "rahm an” gibi keyfiyyet-i nefsâniyye iktizâ etmemekle fark vardır cümlesine ve mecâzı ihtiyâr lâzımgelmez cevâbıyla mündefi’dir.

Page 88: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

84

ÜÇÜNCÜ BAHS ULÛM-J K E Ş F İY Y E I HAKÂ^K-J KÜLLfrraİTİBARİYLEDİR

M a'lûm ola ki in sa n ın âlem -i halkden o lan vücûd-ı unsu rîsin in havâssı ve idrâki olup âlem-i sû re t ve m ahsûsâtın vâsita-i idrâki olduğu gibi âlem-i emirden olan rûhununda havâs ve idrâkâtı ve mükâşefât ve m üşâhedât ve muâyenâtı vardırki âlem- i hakikat ve âlem-i gaybın vâsita-i idrâk ve şühududur.

Ulûm-ı mükâşefe ru h u n havâss-ı bâtıneyyesini m ücâhede-i tâm m e ile h ak k a’l-m ücâhede sebebiyle hakka 'l-m üşâhedeye nâiliyyetle hâsıldır. Rûhun havâss-ı bâtıniyyesine nâil olamayanlar için bu ilme sebil yoktur. B asiretin id râkâtın ı b a sa r id râk edemediği gibi m ükâşafât-ı rûhiyyeninde idrâkâtını akıl idrâk edemez. Havâss-ı üm m et ve vâris-i hakikat olanlara m ahsûstu r. B inâen aleyh vâris-i h ak ik a t o lanların sem ere-i m ükâşefât-ı rûhiyye uîûm-ı ledünniyyelerini mertebe-i akılla m üdrik olanlar ve idrâki a n rû h u n havâssım n idrâkm dan m ahrum olanlardır ki ; m ahrûm -ı idrâk-i rûhiyye olduklanndan inkar veya red hatâsına düşm üşlerder. el-ıyâzü billahi Teâlâ vefîhi kil

ŞİİR:ن م فا م لهالل1 تر ل د س ف ر برون النا عا الب با

شررهم م للروع الملق سلي ي ط ل ا

ر وال فت ك ت م ل ع ي ب م ا علر وال ك ن م ت ي ل ه ت ق من ل د ا

غضر مع موسي ام فذكرب ق انكار جال فجن د

ل م !ق ه س ل ر ا را ف ر ا د ل

م م للروح المال سقي سقي الم علم ذي كل وفوق يو المق بوعه م حكيم صنة ذي فكن غ م م حر ن ج ل اشجييم ب٦د ض ذاك الن

م ه س ر ف ك ن ل ي ا م ءد.م سا

Uiûm-i keşfiyye ve yakîn ki ilm-i mevhibe-i iiâhiyyedir m ukaddim ede bertafsîl ta h r ir o lu nm uştu r. E sbâb u vesâil ik tisâbından m ahrum olanlara adem-i feth ve m ahrûm -ı nasîb olduklarını îmâm-ı Şa’rânî86 (kuddise sirruhu’s-Subhânî), K itâb-ı

86 Abdülvehhâb b ./.limed b. Ali eş-Şa'rânî. 5 .973 ,Zirikli. el-A'lâm ;(؛1565/c.4. s.331-32

Page 89: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

85

l â n . ı n 87 evvellerinde beyân eylemiştir. Mürâeeat oluna.

م سل ف الل ه ل ! ر ت م ي ل ن إ فس ا ن رون ال ر ي ما ألب با

imdi besmele-i çerîfe bahsinde ulûm-1 keşfiyye ve hakâik-i le d ü n n î^ e i'tibâriyle ve m ü n teh a '1-m eâri؛ olan m a'rifetu llah i'tibâriyle ilâ yevmine ec ille l vâsılîn-i evliya, vâkıf-1 hakka'l-yekin olan küm m el-i asfiyâ, âsâr-î m uhalledelerinde ta h rîr -1 mîzâb-1 füyûzât-1 ilâhiyye olan kalblerinden âlem-i kırtâs ve su tû ra tahrir etmişlerdir.

Ezcümle Vâris-İ ekmel ve vâkıf-i s im ecel AbdUlkerlm Cîll88 (kaddese s ira h ü '1-hafî ve'1-celîl "K eh fü 'r- îak îm f î Ç erh - ٤ B٤sm lllâ h ٤rrahm ân٤rrahîm"89 ismindeki eser-؛ cehlinde dem iştir ki: "Bizim m aksûdum uz İlm-i zâhir fünûn-1 m ukaddim elerinden olan İlm-i ibâreden bahs olmayıp cemî'i ulûm ve m eârifve küşûfve v u sû lü n neticesi olan İlm-i hakikate m a 'rifetu llah tan bahstir. Nefesler âlem-i gayb-1 n ah iy ed en , âlem-i ebdân ve insana zuhûr ettigi gibi föyûz-ı İlm-i hak ikat enfâs-1 kudslyye-i rahm âniyyesi m ükâçifîn in kalpleri vâsıtasıy la âlem-i k ır tâ sa zu h û r eyler" mukaddimesiyle ta fs ili bahse ibtidâr eylemişlerdir.

Yekûlü el-fakir sâh ib ü 't-tah rîr "risâle-i m enbeu'l-isâle"nin azmiyle tercemeten nakli m ünâsib görüldü.

Fenekûlü: Ma'lûm ola ki besmele-i çerifenin bidayetindeki "bâ"da olan nokta her sûrenin ewelidir. Zîrâ her sûrenin evvelinde harfv ard ır ki 0 sûrenin evvelidir. Ve harfinde eweli nokta olmakla sû re le rin e c e lle r i n o k ta olm uş olur. Ve n o k tan ın ise bâya lüzûm una mebni h er sürenin evveli bâ olarak besmele-i şerife sûrelere lâzım olm uştur ki iratta berâe sûre-i şerifesinde niyâbeten bâ mevcûdedir.

87 AbdUlvehhâb A hm ed b. Ali eş-Şa'rânl. K itab i l a n , Süleym anlye ktp, E g an i 9

88 K utbuddln AbdUlkerlm b. ibrabim b. AbdUlkerlm el-Cîlî. 0 .؛832/14281.M. Nazif Çahlnoglu, AbdUlkerlm el-Cîlî, DİA, c .l , s .250

89 AbdUlkerim Clll, eî-Kehfür-Rakîm f i şerh-i Bism illahirrahm anirrahîm , Süleymanlye ktp, Halef E . 205 /5 : Şehld Ali Paşa. 1404/2

Page 90: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

86

B unun s im ise nokta gaybu’l-ğuyûb zât-ı bah t-ı hüviyyetin bilâ taayyün velâ tecezzi velâ tebe'uz ve bilâ keyfiyyet vücûd ve ifâzada meıyyet-i külli şey’e işârettir.Ve gayb-ı zâtın sürâdikât-ı kesreti halkıyle halkına zuhuruna işarettir. Şu vechle ki noktayı g ö rü rsü n lâk in m ah reç le ta ay y ü n d en te n e z z ü h ü n e ve sumûdiyyetine mebnî kırâet edemezsin. Belki cemî'-i mahreçlerden çıkan h u rû fu n hak ikat-i o nokta olup o noktayı m ehâriçle mukayyed olan hurûfla berâber k ırâet edersin. Nokta teaddüd ettikçe harf-i i'tibârıda teaddüd ederek nokta o harfin i'tibânnı harf-i âh ar m üstakil kılmakla "tâ", "sâ" diyerek nokta i'tibâriyle kırâet edersin, okunan noktadır. Zira harflerin su re t ve şekilleri birdir, "bâ", "tâ", "sâ", gibi, eğer okunan harf olsa sûretlerinin ayrı olması lâzımdı.

İşte bu gibi ha lk tan görünen ve bilinen ancak kem âlât-ı ilâhiyyedir. Zırâ halk m a’dûm u’l-asl m evcudun bi'l-hakk olup görünen ve bilinen merâtib-i esma i’tibâriyle H akk’ın tecelliyâtıdır. Şu kadar varki nokta ba'zı hurûfta diğerinden ziyâde zâhiredir. Hurûf-ı m u’ceme gibi ki o hurûfun tekmili nokta iledir.

Ba’zısm da nokta bi-zâtihi zâhirdir: Elif ve hurûf-ı mühmele gibi ki nokta meıyyeti m ü şir tamâm-ı harften olmakla elif bâdan eşreftir. Elifin makamı her bir mertebede vâhid olup harflerde bi- nefsihi zâhirdir, nitekim bâ elif-i m ebsûta cîm-elif-i muavvece. dâl elif-i m ünhaniye, denilerek şâir hurûfun noktası m akâm m dadır. Nokta elifinde aslı olmakla hurûfun cevheri basiti m akam ında şâir harfler cismi mürekkeb makamında olup elif cismiyyetiyle berâber şâ ir h u rû f eczâsı olmakla elif şâir hurû fun noktası m akâm ında olduğu gibi hakîkat-i Muhammediyye (aleyhi efdalü's-salavâti ve ve ekmeli't-teslîmâtii-ebediyye) dahî âlemin m â bihil-halkıyyetidir.

Page 91: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

87

Câbir radiyallâhu Teâiâ anhm rivâyet ettigiSO;

ه ءان ل ل ق ا ي روح خل نب ل ه ن٠ ا ق ذات خل م و ل ا ع ل ن باسره ا د روح م سه صلي ي الل ل ا ع م عليه ت سل و

hadis-i seâdet îebîs ile müekkedddir. Mezâhir-İ kemâiât-1 ilâhiyye ile âlem-i ecsâm ve halkıyyette ekmeli sûretle zâhir olan ancak hakikat-i muhammediyye aleyhissalâtü'l-ebediyye olmakla istivâgâh-1 rahmâniyyet-i azime Cism-İ şerifiyle isri buyuınlmuştur. Hurûfun mecmûı nokta ise de elif cümlesinden ziyâde noktaya yâkındır. Çünki iki nokta bir elif olur.

Elifde yalnız tül cihetiyle bu'd hâsıldır, Ulüw-i cihet olan tül ve irtifâa semek denilir. Elifteki tül eb'âd-i selâse olan tül, arz. umktan yalnız semek mevcûddur. Eliften mâadâ - bu'd-ivâhiden ekserisi cem' olur. Meselâ cimde: tül ve semek. kâfta evveli tül âhiri arz be^mi semek ile ta'rîf-i tahrir mevcûddur. Busûretle kefde eb'âd-1 selâse mevcûde, şâir harflerde dahi iki bu'd veya eb'âd-ı selâse mevcûde olmakla elif noktaya şâir harflerden yâkındır. Zîrâ elifin bu'di olma^p yalnız semeki vardır.

imdi elifin hurûf-1 şâire be^minde noktaya nisbetive kurb-1 zâtisi (sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem) efendimizin şâir enbiyâ (aleyhim efdaü't-tahâyâ) ve kümmel-i evliyâ beyninde münferiden ve mufaddalen Zât-1 Hakk ve (celle Âlâya} nisbeti gibi olup elif şâir hurûf üzerine bu sebeble takdim olunmuştur, Nûr-i Celil-i Muhammedinin tekaddümü gibi (aleyhi ve alâ âlihi ekmeü't-tahâyâ bilâ haddin velâ İntehâ }

Ma'lûm ola ki harflerden ba'zısının noktası üstünde harf

tahtında vâki' olmuştur. بعده I ت ا٠ د ت أال ١عب رأ ورأد mertebesine şârettir. Ya'ni Hakk'ı halktan sonra şühûd demektir. Ba'zısının noktası tahtındadır: Halki Hakk'tan sonra şühûd

mertebesi olan ت ما أ رأي ي ال ش ه ورأيعت ا ل ل ه ا ل ب ق S i r r m a İşârettir. Ba'zısının noktası harfin certindedir. Mim, vav ve emsâli gibi:

ج٤ل Bu hadisin farkii bir rivâyetl İçin bk. , Aclûnl, 1:827

Page 92: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

88

ت ها ي أ أ ر ي ال ش ت ا ي أ ر ه و ه )لل ي ف mertebesine İşârettir. Ya'ni Hakki halkla zâhir, maiyyet-i zâtiyye ile karib ve mukârin müşâhede etmektir. Nokta-i mezküre mimin cevfini kabul edip mimin cebinde mugâyereti olan şey' zâhir oldu. Mimin dâiresi mâ rae٣ tü şey'en mâsadakıdır. C e^ "İllâ ve raeytuilâhe fihi" remzidir.

Elifin makâmı:نالن ان 91 ك ي ن و ع ي ا ب ن اى ي و ع باي ه ي ل ل ا

makâmıdır. ااى' " nefy ve İsbât takdirinde olmakla nazm-1 şerifin takdiri ك الخنببن ءان ن و ع ي ا ب ن ما ي و ع ي ا ب ه ءاال ي ل ل ا ma'nâsınadır.

Ma'lUmdur ki zahiren mUbâyea olunan (sallallâhu Teâla aleyhi vesellem) oldugu halde Cenâb-1 Vâcibü'l-vücüd, Vâhibü'l- mevhub (celle celâle) mübâyea-i mezkUrenin ancak cenâb-1 Allahın mübâyeası olduğuna şehâdet etmekle keenehu: (aleyhi efdaiu's- salâti ve ekmeli't-teslimâti ve't-tehâyâ) Efendimizin bey'at olunan abd ben değilim bey'at olunan ancak sen azîmü'ş-şânsın demiş gibidir. Meselâ bir melikin elçisi kendine muhalif olanlara "melike muhalif oldunuz" demek sahih olduğu gibi. Melik dahi gönderilen eşhâsa hitaben: Elçimi fülân zannederek 0 nazarla bakma^n. o benim ajmımdır. demesi sahih olur ki bu da İtâate tahriz-i mecbUr kılmak İçindür.

imdi hissen gördüğümüz nokta ile murâd nokta-i mer'iyye-i mahsUse olmayıp, noktanın hakikat-ini maksUddır ki tecezzi kabul etmeyen cevher-i ferd ile ta'rîf olunur. Ammâ nokta-i vehmiyyejd kalem vâsıtasıyla Ievh-İ e^âna ve âlem-i şehâdete İzhâr edildikte bir hüküm ziyadelenir. Nefs ve zâtında nokta 0 hükme mensUb değildir. Ziyâde olan hüküm, taksim ve İnkisâmı nokta-i hıssiyyenin kabul bükümüdür.

Zirâ havâssm İdrâk ettiklerinde, ğayr-i münkasim cevher-i ferd bulunamaz. Vaktaki nokta harfin tahtında zuhûr eyledi, ğayr.i münkasim iken münkasim gibi görünmekle mahall-i İştibâh oldu. Binâen aleyh teşbihde ayn-1 tenzihle münezzeh olmasına tenbih

İçin ص - تكش د gibi92 sem' ve basar İsnâd ve âyetlerde vech,

91 el-FeÜı, 48 /1092 Buhari. Rikak, 55

Page 93: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

y e d d v â r i d o l u p k e z â

ت ب معورة علي ربي رأي مرد شا ي إ ه ئ ي جل ن ر علي ن ت ب م ذه r i v a y e t l e r i 9 3t e ş b h d e ayn-1 ten z ih d ir. T eşb ih e m a z h a r ve zâh ire â id m az h a r m ünezzehd ir, celle celâle. Ş âir teşb ih le vâride olan âsâr-1 tenz ih ile te ş b ih i c â m ia d ır . H a k k in m a 'n â s ı m is ild e n te n z ih - i tâ m le m ünezzeh sem i', b asird ir. T eşbihe m aha l ile tek a j^ ü d d e n m ünezzeh a n c a k ten z ih -i tâm le m u tta s ıfd ir . K itab ve sü n n e tte v â rid o lan m ez k û r n a s la r itib a riy le te şb ih i tenz ihde , tenzih i te şb ih d e zâh ir o lduysa âlem -i gayb âlem -i şe h â d e tte zâh ir, âlem -i şe h â d e t âlem -i gaybda b â tın oldu, fefhem.

V ak tak i n o k ta cem î-i h u rû fu n ü m m ü ve asil o lduysa cüm le h a ٠ r n o k tad a b i-lk u w e m evcûd oldu. B iTkuvve dem ek harflerin n o k ta d a b ü rû z ve z u h u ru n d a n evvel, lâ yü d rek o lm asıd ır. B ân ın n o k ta s ı â lem -i gaybda b ird ir, m ü fâ ra k a t etm ez. T â 'da iki, s â 'd a ü ç tü r . S â n î isn ey n i, sâ liş - i se lâ se diye h a tâ e d en le re re d d -i m ü ş 'ı rd ir . B ir n o k ta m ü te a d d id z u h û r e tm ek le z â t ın d a b ir o ld u ğ u n a işâ re t m üşrik leri red ve İbtâl İçindür,

" 4 د ي ح ا ك ال و ل شري " o lan zâ t-ı sü b h â n e m ü şrik le r hayâliy le ş irk e t t e h a ^ i l ve şe rik İ 'tikâd e tm işle rse de şirk te m ah lû k , H ak h ay â lin d ek i şirke tte m a h lû k tu r . M üşrikle şirk in kü llisinde tecezzi, tekeyyüf, te a d d ü d d e n m ü n ezzeh o la ra k m ü e ss ir H akd ır. Ş erik , şirke, m ü şrik cüm lesi m udili ism iyle kâim olup kâim -i m eal-hak tır, G örm ezm isink i n o k ta Cirm-İ cüz 'i o lduğu haysiyetle değil n o k ta o ld u ğ u h ay siy e tle te a d d ü d tecezzi k a b û l etm ez ki h e r ş a h s eczâsm d an birini ahz eylesin. T eâlellâhu an zâlike u lU w en keb iran im di n o k ta aded ve h a b e r in ay m n d a ğayr-i m ü n k asim ehadiyyetle m evcûdedir.

NOKTA İLE BÂ'NIN M U H A ^R E S İ

N okta bâya der ki "Ey B â sen b enden m ürekkebsin , ben sen in a s lım m .S en benim fer'ım sin .H er cü z 'ü n benden ib are ttir . B en h e r cü z 'ü n d e cüz-i asliyim . B inâen aleyh sen dem eki ben kü l o lduğum İçin k ü l a s ıld ır .Z irâ asl-1 te rk ib in b e n d e n d ir . B en im v e râ d a b ü r tz u m a b a k ıp ta bâriz-i gayrim zannetm ek! an cak b ü rû z la sa n a

89

Kenzûi-Lmmâî, İ ج3 152

Page 94: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

90

hüviyyetimi gösteririm. Sende bürûzum olmasa benim için sende bu alâmet olamazdı. Ne vakit şehâdetini benden sarf ederde beni verâ-i zuhûrunda kılarsan, gaybını şehâdet .şehâdetini gayb eylerim. Benim seninle vahdetimin tahakkuku ise eğer sen olmasan ben senin noktan olmazdım. Ben olmasam sende "bâ” olmazdın. Sana bir misâl göstereyim ki ehadiyyetimi anlayasm:

Bilesin ki senin âlem-i şehâdette inbisâtm benim. Âlemde istitânm bizim birliğimize mahsus iki hükümdür. Senin bana müşâreketin yok benimde sana müşareketim yoktur. Sen sen değilsin, zîrâ ismin ismimle hâdis oldu. Görmezmisinki cüz.i evveline nokta denilir, cüz.i sânine nokta denilir. Kezâ cümle eczâlanna nokta denilir. Nukât-ı mütevâliyeden ibâretsin. Ben şenim, senin senden âniyyet-i m ah sû san yoktur. Benim hüviyyetim senin âniyyetindir ki sen andasın. Sen (en e) kavlinin nefsinde zâtımı tehayyül edersin. Ben (hüve) kavlimde kendi vechimi tehayyül ederim. Bu sûretle bilirsinki "ene, hüve" zât-ı vâhideden ibaret olmuş olur.

BA'NIN CEVABÎ

Ey seyyidim olan nokta sen benim aslım olduğunu tahakkuk ve teyakkün eyledim. Lâkin malûmunuzdur ki asi ile fer' siyyândır, müsâvilerdir. Halbuki benim ihtifâgâhım münbesita ve müterekkebe olup noktasız vücûdum yoktur. Sen cevher-i latifsin, Her şeyde bulunursun. Ben cism-i kesifim mekâna muhtâcım. Sana mahsûs olan hakikatlerin yerinde ne vecihle münâsib oîurki ben sen olabileyim. Senin hükmün benim hükmümle müsavi olabilir mi?

NOKTANIN CEVABI

Ey bâ؟ Cismâniyyetini şühûdunla benim derecât ve merâtibimi tehayyülün benim hey'etlerimden bir hey'et vasıflarımdan bir vasıftır. Çünki hurûf-ı müferraka ve kelîmâtm cümlesi benim sûret-i vâhidemdir, teaddüd nasıl olabilirki. Meselâ aşera hamseynin mecmûu olunca teğâyürhamseyn ile aşera beyninde aşr-ı hakîki cihetiyle teğâyür olmayıp ancak ismiyyet cihetiyle teğâyür olur. Sen küllü vücûhunda evsâfımdan bir vasıf

Page 95: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

91

nazarâtımdan bir nazar olunca beynimizde ikilik nasıl olabilirki. Beynimizdeki mücâdelenin aslı ya benden ya senden vârid olandadır ki her ikisinin mecmûı benim zâtım ve hikmet-i kat'ıyyemin tertibidir.

Benim teakkuîümü dilersen sağır ve kebîr cemî-i hurûf ve kelimâtm cümlesiyle berâber nefsini ve kendi zâtını tehayyül edip cümlesine birden nokta diye ta'bîr eyleki .mecmûı nefsimin ajandır. Nefsimde mecmûınm aynıdır. Belki senin nefsinde zâtın mecmûm aynıdır. Belki aynımın mecmûı aynındır. Belki ne sen ve ne diğer hurûf ve kelimelerin hiç birisi yoktur. Küllisi ancak benden ibârettir. Belki ben sen onlarda yoktur,vâhid isneyn selâse ile'l-âhir merâtib-i a’dâdda yoktur. Ancak nokta-i vâhide vardırki kendi mislini kendinde fehm ve teakkül edemezsin. Eğer kendi libâsından benim libâsıma tehavvül edersen benim her bildiğimi bilir, her gördüğümü görür sün ve her işittiğimi işitirsin.

BÂ.NIN CEVABI

Seyyidim kelimât hakâyık-ı nükâtmdan oldu. Bu subhun fecrine beni kim îka' ve îsâl eder. Halbuki bu'd, kurb, kem, keyf, tertib-i vücûdumdan dedin, tertîb-i vücûdunu bâlâya müntehi gördükçe selâmet bulup âlem-i şehâdetime vechimi mütasarnf kıldım. Seninle edebe müîâzim oldum. Alem-i ma’nâma cevelân eyledikçe seni gördüm. Senin hâlinden kendimde hâl ve mahalde fı'l ve harfde akd ve her harfde kemâl sereyânım gördükçe bir şey'e vâsıl olamayıp zücâce-i himmetim münsekire oldu, hasîr olarak rücû' ediyorum.

NOKTANIN CEVABI

Evet adem-i idrâk-ı hakikatle, idrâk hasîr olarak rücû' eder. Zîrâ idrâki nefsinden taleb eyledin. Senin indindeki teakkülünîe müteakkil olan nefsin ve zâtın, zâtımın gayrıdır kendi ğayriyyetindir. Beni bu sûret-i teakkul-i ğayriyyet ile bulamazsın. Eğer beni kendi zâtınla olmayıp benim zâtımla taleb edersen zâtım senin aynındır. Kasr-ı maksûde bâbından dâhil olursun. Noktayı noktadan taleb sahih olur belki: yalnız bir noktayı taleb etmiş

Page 96: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

92

o lu rsu n . Ve n o k tan ın h â ssa sm d a noktayı b u lm u ş o lu rsu n .

ا ذ م ه ا ن ت ! د ي ب 1لءهلذادج علف س ف ك ب ي ت ا ض ه عا ل ا ا ه ن إ

ا ما ذ س ه ال ا٦ا س ا ي ل ء م ا ةج ن ا ك ف ي ي ط ر ف ديا ها ال ن إ ف

ر تعرف ال غيا أل ها ض ا ن ا ف ر عس زل ا ن ل ا ا ه ب ح م ي ا ه ه ل ع ل

ل ز ها فان ن ب ت ا لهحبابةأ ض كفت ها وقف ن ب ما ب٦بنواألقالثض١ ةا٠لءضأب ض ر ت

ب ى ش ء ك ذ ا ب م ر ا ٠دة ول ه ج ت م د ي س ابوابها عل

ن ن م ا ها ب س عف ي ب ض ل ا4س

M a'lû m o la ki "bâ" nefsinde h a rf-i z u lm ân id ir . B esm ele-i Ç erîfe 'de h u rU f-u zu lm ân iy y ed en y a ln ız b â v a rd ır . HurUf-! z u l m â n i y y e ز ت و ذ ش خ غ٠ض ث ظ - h a r f l e r i d i r . H urûf-1 n U r â n iy y e e v â ü - i s u v e r d e k i h u r U f - u m u k a t t a a d ı r . ل ر ص ق ع س ض ل ك ي ط ا ه |) harfleridir.

C enâb-1 v â c ib ü ’î-v ü cû d T ek ad ese ve T eâ lâ h e r sû re n in ip tid a s ın a h a rf-i zu lm ân i olan bâ'yı vaz' eyledi. Z îrâ sen in ew elk i h ica b ın z u lm e t-i ^ ic U d u n d u r. B â fân î o lup n o k ta k a lm ca esm â s ıfâ ta h ic â b o lan zu lm etin n refıy le a n c a k nU râniyyet-i esm â ve Sifat k a lm ış o lu r. Ç ünk i besm ele-i şerifede b â 'd a n b a şk a harflerin c ü m le s i n û râ n iy y e d ir . o d ah i s e n in vücûd-1 m u z lim e n d e n kinâyedir.

B u se b e b te n .'b â ” n o k ta n ın sevbi o ldu . Z îrâ l ib â s lâ b is in fevkinde o lm ak la b â n o k tan ın fevkm dedir. B â n o k tan ın fevkinde z u lm e t o lm ay ıp n o k ta zu lm et-i b â ile m a h c û b o lm ak la âlem -i b â r iz -1 z u lm â n i â lem -i-cem âl-î n û râ n îi n o k tav iy e h icâb oldu . N oktan ın verâ-1 b â d a n z u h u ru n d a h ikm et ise em r-i hak ik i âlem -i zâh irin v e râ sm d a olm aga m ebnidir. Nokta bâya m ü lâsık olduysa bâ ke lâm d a is tiâ n e İ؟ in İsti'm âl olundu.

V a k tâ k i s e h re t- i b â 'n ın nefsine bâb-1 se â d e t lây ih o lduysa kend i z â tın ın gayb perdelerin in zu lm etinde sey r eyledi ki noktaca ik tib â s e tm e k ve n e fs in d en nefs-i n o k ta y a h a s n a ra m a k İçin seyrinde ism u lla h d a n kinâye olan Şecere-İ elif kaim esi can ib inden 94 ع خل ك فا د ن n id a olundu. Sıfatla zâtın ı h u l' eyle.

ك 95 د ءان ا و ل ا س ب مقد ال

94 Tâhâ, 2 0 /1 2

Page 97: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

93

sen mahall-i denes-i teşbihdesin, noktanın vâdi-i takdisinde makâmm yoktur. Ancak zâtından sıfatından denes-i teşbihi bir vecihle hak eyle ki makâm-1 kuds-i vahdette yalnız nokta kalsm. Nokta zimâm-1 elifi yedd-i te r k le ahz edip zihin İnbisâtı gibi elif nûrunun tahtında mUnbasit oldu. Her şeyin zilli mislidir. Bânın elif kaimesi kadar inbisâtıyla elifin zilli olup elifle kâim olduguni bildi. Zirâ asilsiz zillin vücüdı yoktur. Bu sUretle "bâ"nın elifle kıyâmı tahakkuk edip, vücûd-1 vehmisi mUntefl oldu. Çünki zillin nefsinde mfistekıl vücûdu olmayıp ^icûd-1 tâmla mevcUd değildir. Belki bir şahsın Cism-İ müstenirle arz arasında haylUletidir. Bu sUretle zillin mUstekıllen vücûd muhaldir. Velâkin bir nev' vücüdİa tebean mevcüddur.

Bânın elifde bu nispette fenâsı tahakkuk edince elif "bâ"yı ahz edip mahallinde İkâme ve "bâ” da mUnderi؟ oldu. Bu sebebten besmele-i şerlfenin bâsı tatvil olunmuştur. Münderi؟ olan elife delil evvela ba ma'nâda elifden halife olarak elif sUreti gibi mutavvel olarak elifden sûret ve ma'nâ temahhuz ve tahsisle elif makâmını tutmuştur. Kelâmda elif makâmını tutan besmelenin gabisinde bâ yoktur. "Bâ'' lisân-1 hâli ve mir'ât-1 kemâli i'tibâriyle :

ض س ض لي ف ت قل غلب ض كما فشا ث كانواوكانوا شا كنا ما حي

terennümünü imâ eyledi. Elif hakikatte ülfetten müştaktır.

Sarfta fl'1 ile ismin yekdigerinden müştak olmasına hakikatte ülfet eliften müştakdır. Bu sebebten elif bâ ile İ'tilâf etmiştir. Çünki bâ linefsihi lâzım olan edebi iltizâm edip zillin asil ve şahsı t ah tinde telâşîsi fle mütelâşi olduysa, elifte vefâ-y٦ tevfikle "bâ"ya cûd ederek kendi makâmında ikame eylemiştir.

Elifin makâmı suver-i hurûfla musawer olmaktır. Meselâ bâ: elif-i m ebsûta, cim: elif-i m uawecei't-tarafeyn, dal, zel: münhani^'l-vasat eliftir. Sin: elifât-1 erbea, şâir harflerde bu gibi elifden hâsıldır. Elifin şâir hurüfla sürette münâsebetinden ibarettir. Ma'nâda dahi şu vecihle münâsebet mevcüddur ki hecâ

95 Tâhâ, 20 /12

Page 98: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

94

ile telaffuz olunan her harfde elif mevcUddur. "bâ.tâ. sâ, cim, ha, zel, kef, ilâ âhiri'1-hurûfda fevkani, tahtâni medler eliftn vücudûyla hâsıldır. Elif noktanın âlem-i gaybdan âlem-1 şahadete zuhuruna vesile ve mir'ât olmakla âlem-i şahadette elif âlem-i gaybda ki noktanın her hükmüyle muttasıf oldu. Noktanın âlem-i gaybdaki kemâlâtı âlem-i şehâdette elifle zâhir oldı.

Nitekim hadîs-1 şerifde ة

ا1 تدخل ما ء كة د ح ال لشوكة! ا ا ٠وجدزذ ا س

rümûziyle külliyyât ve cüz'i^âtma mazhar oldugu gibi, hakikat-i Muhammediyye el-mütehakkık bi'1-ehadi^e el-ferdiyye âlem-i ta a ^ in â tm her ferdini tahdid-i İhâta eyleyip nefsinde dahi muhittir.

Suâl: besm ele-i şerifede elifin hazfi, " ر ع م 1ا س ا ربك ب " nazm-ı c e lin d e " isbâbna sebeb nedir?

Cevâb: besmele-i şerifede İsm-i sıfattan bir sıfat-1 mahsûsa ile mukayyed olmayan İsm-i câmia muzâftır. Sûre-i şerifede ise sıfat-ı mahsUse olan "rabb" ismine muzâfdir. Rabb sıfatı merbûbı İktizâ etmekle sûre-i şerifede bâ nin elifle ittihadı muhal oldu. Besmele-i şerifede câmiiyyet itibariyle müttehıd oldugu İttihâdet-İ be۴ iyye İ؟ in besmele-i şerifede mahzuftur.

FASL-I MAHSUS

Vaktaki ülfet eliften müştakk olduysa elif hurûf-ı hecânm cümlesiyle ülfet eylemiştir. Ba'zı hurûfu hecâ ile bi-zâtihi ülfet eylemiştir. Ba, ta, sa, harfleri elifât-ı mebsûta olarak yekdiğerinin aynı ve elif bi-zâtihi zahirdir. Ba’zı hurûf-ı hecâda lafzının süreriyle ülfet eylemiştir. Ha.hı, gibiki kitâbet-i elifin âhirlerinde aynıyle zâhir olunup fark yalnız telaffuzdadır. Belki cümle hurûfda sûret ve zâtıyla berâber ülfet etmiştir. Nitekim bahsi mürûr eyledi ki hurûf-ı hecânm cümlesi elifdir. Elif hurûf-ı hecânm cümlesinde

96 Alak, 96/1

Page 99: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

95

mmevcuddur. Ayet-İ kerîm ede:97

و ي ما ذغقت٦ ل ض ف ا االر ع ي م ت١ ما ج س ل م ب ه ب و ل ق

buyurulup Zât-1 vâcibü'l-vücûdun te'lîf-i beyne'i-eçyâ el- mütebâyeneye muktedir ve te'lîfi'l-mütehâlefât Zât-1 ecelline münhasır olduginı i'lâm buyurup habibim senin İ؟ in te'lîf-i mezkUr lâ jrtimkin idi makâmmdadır.

Yâhud cemî-i mUstemiîn İ؟ in adem-i imkânını beyân oiup kudret-i kadime, kuvve-i azime ile mUnferid ve sırr-1 samadânisiyle mUmkinâtm ecsâm ve e n a h ve sıfatlarının bejmini cem' eyledi demektir. Ba'zı tâife beynini zâtıyla te'lîf ba'zılarını sıfâtıyla ba'zılarını da efâl-i hüküm-i ihtimâliyle te'lî^s belki cUmlesini Zât ve cemî-i sıfâtıyla te'lîf bujmrmuştur. Elifin hurâf-1 hecâ ile teellüfii gibi.

ÇlİR

ا ذ د ه و ج و ل د وءان ا د ع ر ت ه م ؛ظا ك ت ا ي ح ه ما و ال في م1 ا ت ذ

8 /6 ئ 3 ة ذ 97 £ا-اال ك د ي س | ذ ت بين واسطة ه نا ل ت ا ف ؛ ش !و و ج ت اة

ف ن١ ألي ف عين بالصفات ا ألي م بالذات ا تيا ال لم به صفات د ع !لوجودش ء!ستقاللها ل

Page 100: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

96

FASLI MAHSUS

Harflerin cümlesi elife tealluk edip elif bir harfe tealluk etmediği gibi her mahlûk Allah'a (zülcelâle) müftekır Bâri-i Jem yezel ise ğaniyyün ani'1-âlemîndir. Eğer suâl olunursa elif ne gibi hasene-l sâbika sebebiyle noktaya bu nisbette kesb-i kurbiyyet etmiştir. Şâir hurûf ne gibi sey^desiyle makâm-1 bu'dinde kalmıştır denilirse cevâb-1 şu vecihledirki elifln hasenesi nokta hükmüne bi'z- zât mahal olarak- mertebe cihetiyle adem-i bu'diyyeti hasene-i sâbıka olup şâir hurûfda ise noktanın hükmüne bizzât mahall olmamalan seyyie-i sabıkalarıdır.

İhve-i Yûsuf aleyhim ü's-selâm dan Bünyâminin kurb-i sâirelerinln bu'dini telmih buyurulan nass-1 celîl-1 sübhânîde :

ا كداللئ. د ف ك س و ي ن ما ل ا كا ن ض خاه٦ خذ٠ي ك دي ملâyet-i kerimesinin İşâreti sırr-1 kurbete remz olduğu gibi elifde bizzât kurb-ı şâir elifln ihvânı olan hurûfda bu'disiyle sebeble elif kurbetle t e m e l iz olunmuştur.

Tenbih: Elifin bâ ile ittihâdmda nükte bâda elifin vücûdı İçindür. Eğer hecâ itibariyle bâ'de elif bulunmasaydı elif bâ ile müttehıd olmazdı. Adem-İ İttihâdın vech-i mezkûrundan İ؟ in eğer bâ'da elif ew el bâ sâniyen ve âhir olaydı bâ elifle müttehıd olamazdı. Zira bâ'da elifin cihet-i vücûdı âhir-i bâda zuhuriyle ayn-1 elif olmaklığıdır. Bu ayniyyet-i uhreviyyeden mâadâ vecihlerle müttehıd olamaz. Elifle yalnız elif âhir-i zevâl i'tibâriyle müttehıd olduysa her bir harfde elifle ancak âhir-i hecâ i'tibâriyle mütehid olur ki bu da elifde bulunan vech-i ittihâddır. Bedihidir ki her harfin kitabetinde elife İltisâkı harfin elifden mukaddem olmak süreriyle ve elifin harfden muahhar olmak sûretiyle hâsıldır. Harf-İ m ültesıkda hecâ m âddi^ette elifin maddesinin gayri olarak tekaddtim eder.

Ba’dehü mâdde-i elif veli eder. Veli eden elif ya nefsi elifdir. "Bâ" hecâsmda ki elif gibi yâhud nefs-i efifin gayridir. Cim, sin, nun hecâlannda ki elif gibi bu da tabean ve mekâneten elifin hey'et-i

Page 101: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

97

m ahsûsasına hurûfun kurbi ve bu'di nisbetindedir. Kurb ve bu'd i’tibâriyîe eîif âhir-i harfde zuhur ettiği cihetle elif her bir harfde mevcûddur. Ve her bir harfe bir vecihle mültesık ve müttesıldır ki o vecihle diğer harfe iltisak ve ittisâl etmez.

Yalnız: dal, zel, râ', zây, vâv, bu beş harfde sûret-i kitâbette ayniyle ve kemâliyle elif mevcûddur. Böylece hurûf-ı mükevvenâttan cemâdât ile en'âm ve behâyim, yevm-i kıyâmete huzûr-ı Rabbü'l- âlemînde mahşûr oldukları vakt fenâ-i mahz ile ma'dum olup hiç birinde baka bulunmaz. Ve mevcûdiyetleri nazar-ı i'tibârdan sakıt olup hüviyyet-i Rabde mahv olurlar.

İnsan böyle olmayıp kerâmet-i tâmme lezâiz-i rûhâniyye sahibi, cehlden berî, müdrik olmakla hüviyyete rücûunda "insan" ismiyle müsemmâ olan mertebesine nazar-ı zâtıyla tealluk eder. Halbuki cemâdât ve en'âm ve vühûşu ifnâ ve ecsâmını ademe ircâ' ederek ne zât ne de sıfatın manzûr ve mütealliki olamazlar. Zâten insandan mâadâsma vücûd nâm bahş olunmayıp ism-i hâssın mazharı kılınmış olup vücûd-ı müstakil i'tâ olunmamıştı.

Nitekim hurûf-ı hamse-i mezkûrede elif kendi sûret ve hey’etiyle hecâ harflerine muttasıl olmayarak, münferiden zâhir olduğu gibi eemâdâtta istiklâl-i vücûd iddiâ edemez. Zîrâ hurûf-ı mezkûrenin elife ittisalinden başka vücûd cihetiyle tamâmiyyeti yoktur. E l i f hurûf-ı mezkûrenin hecâda aynıdır. Zîrâ elifin ecsâd-ı hurûfda sâri olan hayâtı olmasa hurûfun ma'nâlan bulunmazdı. Bu sebebten eîif hurûf-ı mezkûreye ne hecâda ne de hatta muttasıl olmamıştır. Bu hurûf dahi cemâdât gibi da'vâ-yı vücûd-ı müstakilden beridir.

Hurûf-ı mezkûrenin ğayrısmda elif muttasıl olmakla vücûda mâliktir. İnsan gibi ki, Cenâb-ı Hak insana diğerlerinden mütemeyyiz vücûd temlik ederek diğerlerine zâta, sıfata muğâyir bir vücûdla tesbît-i tahkik eylemiştir. Hayvanda ise vücûd ve rûh var ise de temyiz ve akl ve hâfıza olmayıp taakkui ve idrâkinin m üntehâsı sadrında buîunduğı şehevât-ı tabla ve âdât-ı

Page 102: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

98

hayvâniyyesinin muktezasına mahsûs ve hıfz-ı nefse vehîe-i ûlâda tâlibdir.

Eğer hâfızalan olup taakkul ettiğini hıfz ve imsak ederek ba'zı ec'zâ-ı ma'kûlenin diğerinde ehass ve evlâsım temyize hâkim olaydı vücûdda kâmil olurdu. Kemâl-i vücûd ancak melekle, insana mahsustur. Vüeûd-ı kemâliyyenin tecellîsi melekle insana m ahsûs olduğu için teceîlî-i Zatî ile insandan başkasına tecellî etmemiştir. Yalnız insan akî ve şehveti cami’ ola mazhar-ı celâl ve cemâl olarak eâmiıyyet mertebesinde mevcûd olmuştur.

Melâikenin ise akılla ihtisâsına mebnî teşbihle tenzihi câmi' mertebe-i zâtiyyeden dûn olmakla sıfât tecellîsine mazhar düşmüştür. Hayvan dahi melâikeye muhâlif, melekte vücûd-ı kemâî-i insâniyyeden mahrûmdur. İnsanın mazhar-ı tâmm-ı vücûdla mevcûdiyyetini da'vâyı vücûda mahall olarak, vücûd hicâb-ı a'zammdadır. Bu vücûd-ı a'zamı mevt-i ekberle münkeşif olur ki mevt i ekberle hakâyik-i tevhîdde tahakkukdan sonra vücûduna ilmi zâil olup insâniyyesiyle heykeli bâkî olmakla mevcûdiyyetinin zevalinden sonra izâle-i mevcûdiyyet eden insan için vücûd-ı hakîkiyle Hak’da olduğu nazarı bizzarûre hâsıl olur. Bu nazar nazar-ı evvelin gayridir ki sûret-i inşânı görürdün. Hakîkat-i insâniyyenin m azhan zât olduğunun tahkiki Cenâb-ı Hak cümlemize nasîb eyleye. Ve hüve alâ külli şey'in kadîr.

FASL

Noktaların hicâbmdan tecerrüd eden elif, harflerin yekdiğerine ittisâli gibi avâik-i tebeıyyeden halâs olup kendi nefsinde bir şey'e teallukı kalmadı. Bu sebebten elif hurûfdan hiç birine muttasıl olmayıp noktanın sereyânı gibi cemî-i hurûfda külliyetiyle sâri olarak muarref olan esmâ-i Hüsnâ'nın evvellerinde sâbit oldu. Elif mazhar-ı Hak ve mûtehakkik bi'l-Hakk ve belki hüviyyet-i elif ayn-ı Haktır.

İmdi nokta elife mîzân olmakla elif kendini nokta ile mukâyese

Page 103: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

99

muvâzene eyledi de noktanın münderic olduğu her harfde münderic oldu. Nokta hüküm elif mahkûmı gibi oldu. Belki ikiliğin enfâsiyle hakikatte nefs-i nokta oldu. Zîrâ ki elif m üsem m âsım n mevcûdiyyeti nokta cihetin d endir. Elif nokta-i mü'telefe ve noktanın ibrâziyle hâsıl olan harfdir. Çünki noktanın harfde ve her kelimenin terkibinde nefsi noktanın inbisât ve bürûzüyle sûret-i hurûfdan başka sûreti yoktur. Noktanın harflerle bürûz edip muhtelifiil-cesed, müttehıdi’r-rûh olarak bariz oldu. Ve elif dahi müteaddid noktaların her biri diğerinin yanında bariz noktalardan mürekkebdir. Hakîkatde ise nokta inkisâm ve teaddüdsüz külli olur. Cemî'-i cüz.iyyâtında nefsinde min gayri teaddüd mevcûd oldu.

Nitekim Hak Teâlâ Celle ve alâ nevâfil ile tekarrüb eden abdin sem’mde ve basarında ve yedinde ve lisânında mevcûd iken sem ’inde mevcûdiyyetle basarda mevcûdiyyeti asla teaddüd etmez. Keza cümle âlem ecnâs-ı muhtelifesinin her bir eczâsmmda bi-kem âlihî mevcûdiyetle eşyâ-i müteaddide ile teaddüd etmediği gibi. Elif dahi yirmi sekiz harfde mevcûd olduğu halde hurûfun teaddüdüyle teaddüd etmez. Zîrâ cümle harflerde elif bir elifdir. Bu cihetle ba’zıları: elif cümle-i hurûfdan değil dedikleri şuna mebnîdir ki; insan-ı kâmil şâir mahlûkat cümlesinden değildir, fefhemî

FASL-I MAHSUS

"Elifin adedi birdir, "bir" ise adeddir. Lâkin cümîe-i a'dâddan değildir. Zîrâ aded-i vahidin iki ve daha ziyâde mertebede tekrâr olunanın isim ve adedden fâidesi kemmiyyet cihetiyle mertebesi aklen muğâyir olan ma'dûdun ismini taakkuldür. Halbuki "vâhid” için mâsivâ bulunmamakla nefsinde muğâyereti yoktur. Bu cihetten "vâhid" adedin ta'rîfinde dâhil olmaz. Lâkin vahidin nefsinde adem-i teğâyürünü taakkul cihetinden adedin tarifinde dâhil ise de aded-i şâire gibi olmayıp aded-i sâireye muğâyirdir.Nitekim ukalânın:

" .L iVIS 'i 4JJI J . " dedikleri gibi,

îmdi "vâhid" adedinde elifin sırr-ı büruzu şunun içindürki elif noktaya nisbetle yalnız tülden ibârettir. Bu'd-i vâhidle baîd

Page 104: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

100

olmasıyladır. Zîrâ nokta tul arz, umk, ve semeki -ki hatt-1 müştekimdir- olmayandır. "Bâ” iki adedinde bâriz oldu. Zîrâ bânın re'sî arz olup tul ile arz iki bu'd ile noktadan baîd oldugu içindir.

"CÎm”de tul, arz, umk yâhud sebk cihetle üç nevi' bu'd i'tibâriyle üç adedinle zâhir olmuştur. Umk ile sebk ma'nâca birdir. Eger ulüvden nüzûl İ'tibâr olunursa "sebk" ulüvve suûd itibariyle semek denilir. Hurûf-1 mezkûrenin adediyyetine münâsib ta'lîl budur. Biz bu ta'blri evlâ taa^riin etmiş bulunduk. Harf-İ a'dâdînin şâirlerindeki münâsebetin ne cihetten olduğunu ve ne sır İçin ta'yîn olunduğunu ve nefsinde her adedin sırrını lisân-1 hakîkî ile inşâallâh makâm-1 bastve münâsebette zikr ederiz.ة

BA FASLI

(Bâ) ayn-ı arştır. Tecellî-İ İlâhîye vâsi' olmak i'tibâriyle kalb tesmiye olunan nefs-i nâtıkadır. Noktası gayb-i hüviyetidir ki kenziyyet ve hafâsmda aslâ tehawül olma^ap "kenz-i mahfi" tesmiye olunur. Bâ adedlerin mahall-i İstivâsı ve adedlerin evvelidir ki her bir adedde ancak "bâ" mevcüdedir. Nitekim rahmâniyyet esmâ-î nefsiyye ya'nî esmâ-i seb'ânın mahall-i İstivâsıdır. Her isim İstivâ-i rahmâniyyet tahtında münderic ve dâhildir. Esteîzü billâh:

هض٠د I ه ء فله أمحو ن ما س ال ا L ل و ف ع د ه )ا و !لل و! ا ع ن !د س ر ل أءبا ا

be^yâne-i ce!îlinde99 mübejyendir.

imdi Rahman cemî'-i esmâ-i hüsnâ müsemmâsmda Allâh ismi şerifiyle müşârik, Allâh İsm-i şerifi ise gayr-i ma'lûm ve ga^n-i muayyen ve gayb-i İlâhîde meknûn olan esmâ-i ilâhiyyeye şümüliyle mufânktır. İşbu esmâ-i Celîle-İ nefsiyyeyi âlim ve vâkıf olan (aleyhi ekmelit-tahiyyât) Efendimiz hadis-i şerifinde:

ت1 ر ث ا ن س ا و م ض به ا ك عل ب ي غrivâyetiyleioo sâbittir.

e!-lsrâ, 17/110 ج9! . .A h m e d b . Hanbel. 1:456. 291

Page 105: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

101

FASL

Ma'lûm ola ki zât-1 Hak vâcibü'l-vüeûd m u tlak m (celle celâlühü) iki meşhedi vardır. Biri m eşhed-1 ahadiy-yi zâtidir ki. o meçhedde "halk" tesmiye klim an meşhed-i âhara nazari olma^ap halkın vücûdu yoktur. Halk m a'dûm -i mahzdır. Biri de zâtidir ki o meşhedde Hak mertebe-! zâtlyyesinde s ıfa tî ilminin m a'lûm u olan ve "halk" ile tesmiye olan mertebeye nazan mevcûd olup te rtîb -1 m erâtib zâüj^eden mertebe-i sânîye İ'tibâr olunup "mertebe-i sıfât" tesmiye olunmuştur.

"Bâ" deki "tenbih” m a'nâsı, Hakk'm mertebe-i zâtî-i halki-i sıfâtîde bUrUzudur. Mertebe-i sıfâtij^e de nazar-! sâniden ibarettir. ”Bâ'' mertebe-i zâ tid ed ir. "Rahmân" tesmiye olunan hükm ün âsân0 m ertebede zâhir olur. H azret-i Halkıyyet esm âsının m ahal-i istivası bu m ertebedir. Bu sebebden Âdem Irakkm da "sûretü 'r- rahmân" hadis-i şerifi vârid olm uştur. Bundan zâhir oldu ki ıshlâh-1 sû fi^ ed e insan âlem-i sagir, âlemi insân-1 kebir tesmiyeleri bu sırra mebnidir.

M a'lûm ola ki " b is m illâ h ir ra h m â n ir ra h im rin a s il " f f j } \ 4 ألرجمهن ٧ İ م ه ي ا "dir. Besmeleden sonra hâsıl olan fiil-i hârici mertebesiyle "ebtediü, esteinü, etebârakü" gibi ya melfûz veyâ m ukadder bir fiil lâzım dır. Şürb karinesiyle ا٦ ب' ر ش ", k ırâe t karinesiyle "1 / 1 " ve emsâli gibi.

Kâil-i bism illah " 1 ل ع ذا ف ك "dedikte m a'nâsı " ه ل ل ا انمعل ب "dem ektir ki ”Cenâb-1 H ak'la içlerim" m a’nâsınad ır. Zîrâ isim m üsem m âm n ga۴ ı değildir. Halbuki âyet-i kerimede m üsem m â m urâd olunarak ''tebarake İsmü rabbiki" vürüduyla m üriddir. Bu sûretle "billahi efaîü’.nün m a’nâ-yı hâsılîsi. fâil-i sû rî görünen mübesm ilin fâil-i hakikinin ayn-1 Hak ve 0 failde, fiili hâlik Hak olmuş olur.

Kâil-i mübesmil demi? olur ki: Zâhir-İ zâtım da m untavi olan uî'âhiyyetîe, ki ayn-1 m üsem m â olan bâtınımın m â hüve aleyhine

Page 106: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

102

m uhâlif bâtın-1 zâtımda m untavî oJan ulûhiyyet ki gayr-i m ûsem m â oJan zâh ir-1 zâtımın m â-hüve aleyhine muhâlifdir. Fiil-İ mahsUs îçîertm: bu mefhûmun fâidesi الة٤ - m absûsu halkiyyetinden nefy ve hakkıyyetin İsbât, eger m eşhed fiilî ise m ahlûkla m ûsem m â olan zâtını halk ile m ûsemmâ satvet-i azamete, ve saltanat-1 ulûhiyyet tahtında kendi varlığını mahv u muzmahil kılmaktır.

Eger meçhed esmâî ise: eh ad i^e tin vücûd-1 m üteaddidesi olan vâhidijvette ٦hicûd-ı küll münderic ve mütelâşî olmasıdır.

Eger m eşhed zâtî ise fefaeml Hâsılı zâhir-î fiilini Fa'âl-i hakîkîde meşhed-î efâlî i'tibâriyle İmhâk sıfatını mevsûf-î aslîde meşhed-î esmâî i'tibâriyle İmhâ ve ehadiyyet-i ١hîcûd-ı Hak'dan olan zâtını rficûh-1 vâhîdînin kâhirî olan eh ad i^ e td e meşhed-î zâtîde İfnâdır. "B ism illâhirrahm ânircahîm 'de merâtib-î tevhîd-î efâ lî bu m ikdarcık m ülâhaza etm ek lâzım dır ki rü tbe-i ha٣ â n a tta n temeyyüz edesin. Zîrâ m a'nâsı İdrâk olunm ayan lafzı telaffuz, neûzü-billâh rütbe-î hayvâniyyedir.

FASL

Ma'lûm ola ki Bismillâhirrahm ânirrahîm 'den elifiskât olunup, "bâ’'nın tatvili elif sâkıt m akamına kaim ve her harfe nisbetle bedeli olmak "bâ" elife nâib-i menâb kılındı. Nitekim "Rahmân" İsm-i şerifi ism ullâhm nâib-i menâbı olarak esmâ-i hüsnâ ile m ûsem m â her vasıfla mevsûf oldugu gibi, istivâgâh-1 Rahmân Allah ü Ahad'den halkm taakkulü münselibtir.

M ahlûkâtm da bu m ertebe-i A h a d ie tü 'z â ta k a fa n vücûdı m ünselib tir. Bu m ertebede hazret-i ahadiyyet-i m ahz mevcûd

ئ وكل ئ شي وجهه أال هألل bey^dnesindeG hâlike olan küllü şeyden "lâ" nefy olarak m ü stesn a olan vech-i ahadiyyet-i m ahzadır. Hazarât-İ ekvâniyye ve rahm âniyenin cüm lesinde hükm -i bekâ y a ln ız İ şb u e h a d iy y e t - i z â tiy y e y e m a h s û s t u r ."2 و ا٠"فاءدش هل ول اله وجه ؛٠غثع ]ت ا n a ss ı celîli b ak â -i vech-i

101 ei-Kasas. 2 8 8 8 ر

Page 107: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

103

ehadiyyeti ta srih eylem iştir. Ya'nî basarınızla m ah sû sâ tten ve basire t ve efkârınızla m a 'kû lâ ttan m eşhûd vech-i ehadiyyetten m ükennâ olan vechullâh dem ektir. Bu ma'nâyı ebyât-ı âtiye ile teşrih-i tasrîh eyledik

م ما ر ن د غي ها ا س ق ن ل ا د1 ب حع ص ي ق ب ل ي ا ء ه عا و ه !ل عت قاي ت ه ا ب ن ل ي ا د ه سا ج ال ه ا ع م جا وي ر ه ه وا ج ل ال ا ه ئ ض )عر وإ ب

ل ق ن و نلل وا ي ر ي س د عن م ت ا ل ب تم ل س ا ي ما ي د ك كب ال و ي ئ ل نئد

ستهفر ه اء ل ل ا ا ه ي ز ن ي ت رتبت م ل

ي ي حقا الموارد ه ه د ض و ر بي ب ه ع ل ف صن ا ي حي د ه ل ب ل اي س ه ي الذفو ن ه ا و ب ئ ا م واي ج ه شا ن ل ي ا ء ه ا آلب ب ا ء وLl ب ي ' ؤاد ك وف ل ت ذ ء ل اسة وال ال الغري ك ا ل سد ذ أل اس صا ى ب س خلن ه وب لل ئ ا ت م

Besmele-i şerîfede "bâ"nm "sîri'e iltisâk ve ittisâli sırr-ı şerife mebnîdir. Şu vecihle ki ”sîn"in mertebesi a'dâd-ı mertebeden altıncı mertebedir. Sîn, vahidin merâtibinden altı mertebeyi muhtevidir. Bu altı mertebe bâm n zuh û r ettiği cihât-ı sitte işarettir. Cihât-ı sitte zahir olan m ahlûkâtın cüm lesini m uhit istivâ-yı rahm âniyyete m azhar olan arş olup cihât-ı sitteden bânm zahir olduğu her bir cihetten vechullâh sırr-ı kemâliyle zâhirdir. Nitekim "siri'deki altı mertebenin her birinde vâhid-i kemâliyle zâhir olduğu gibi m alûm ola ki "sin” sırrullâha işâret olup ve sırrullahdan ibâret olup sırr-ı İlâhî ancak insan-ı kâmildir.

B a’zı m üfessirîn "yâ sîn" de yâ harf-i n idâ sin in san d ır dem iştir. B una göre m a’n â "Yâ insan h itâb iy le h ak îk a t- i Muhammediyye (aleyhissalâtü el-ebediyye) tahsis edip ayn-ı zâtım olan insan ile hakim olan K ur’â n ’a nidâ olmuş olur. Ayn-ı zâta muzâf olan insan, sırru'z-zât ve sırru'l-Kur'ânü'l-hakîm'dir.

M alûm ola ki Kur'ân-ı Hakim sıfat-ı İlâhîdir, Kur'âniyyetin m a'nâsm ı ulûhiyyet sıfatlarından zât-i İlâhînin m üstehak olduğu evsâfı taakkuldür. Bu taakkul k ırâet makammdadır. Ammâ zât-ı Hakka senin için taakkul m ümkin olamaz. Zîrâ kesret-i esmâiyye ve sıfâtiyyeden tenezzüh-i tâmmiyle ehadiyyet-i zâti sırr-ı m ektûm ve

el-bakara. 2 /115

Page 108: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

104

m e sk u k î anhdir. S ı f a t u l olan Kur'ân-i hakimden her ne vakit bir m iktar okur isen kirâatin nisbetinde s i f â t u l senin İçin zâhir olur. Bu sebebten Kur'ân-1 kerim "hakim'' ile tavsif bujnırulm uçtur.

Zîrâ Sifat-J uluhiyyeti hasebi'§-şdh۵d taakkulden İbâret olan bu k ırâet-i §üh۵d dan mUkteseb olan taakkul-i m eşh۵d-i nâ- m ûtenâhiyi bi't-tederruc tecelüyât-1 mUterettebe ve mUtenâhiye ile senin şUhUdun ve taak k u lu n hikm et-i ilâhiyyenin tertib iyle mUrettebdir. Tertib ve Cem'ıvyet-İ esm â ve hikmete tecelli aynı'z-zât sende mUtecellidir. Çehâdetin İçin ayninin senden zuhUr ve tecelisi nisbetinde ve kâb iü^e t-i m azhariyyetin mikdâr ve isti'dâdı kadar kârii ve müçâhidsin.

Ğaybın nâ-m ütenâhi tecelliyâtı ki senin çehâdetinde tecelli ve İn'ikâs etmemiştir. Şehâdetine m a s r tf olmayıp gaybma m ahsûstur. Ayn-ı vechi şehâdetin ayn-1 vech-i gaybmdır. Bu makam mUcib-i tahayyU r olup Allah ism -i şerifin in m aânî-i kemâlât-1 nâ- mUtenâhiyye-i zâtiyyenin cüm lesini istifa etmeyerek yalnız Allah İsm-i şerifinin m ûsem m âsı olan zât-1 ilâhiyyejd gaybiyyejd ifhâm-1 i'lâm ettiği gibi mUcib-i taha^riirdUr.

Zîrâ Allah İsm-i şerifi, şey-i vâhid tecezzi ve tebe 'uzdan m ü b errâ o lan zâ ta vâki' o lup , kemâlât-1 u lU h i^ e t- i nâ- m U ten âh i^ e^ istîfâ etmemiş,vâhidin adem-i tecezzi ve tebe'uzuna mebni şey'i vâhide vâki’ olan ismin şey'-i vâhidi istîfâ etmesi lâzım gelirken, adem-i Istifâyı kemâlât-1 şey-i vâhid degil gibi İtilâm etmekle mûcib-i hayret olmuş olur. Bu ha^aet ınde'1-ukalâ hayret-i kabiha, inde ehlullâh h a c t - i hasenedir. isim müsemmâda mUcib-i hayret olduğu surette m ertebe-i câmiiyyet m azharı olan abdin h a c e ti evlâ ve elyak ve etem olmuş olur.

ŞİİRت د ص م حيرتي ض غير ق صف ف ر ا ه ض ح س و

م ل ر ف د ذ ا جاهل ض!لتجرب ؛ه س ل ه ه م٩ف م طن إ ت ف ي ئ ن إ ف ال ه توءأن كذوب ج فل ط ' س عل ك ف ه ا

Bu m a'nâda Hazret-i m üellif m a'nâ-yı sâbika âid kaside-i

Page 109: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

105

tavilesinden berâyı ih tisar bir kısmını dere ve cüm lesini îrâdın mûcib-î tatvil olmamak İçin terk ettiğini beyân eder.

ŞİİRت٦ ط ح ا ا ر ب ع ومعمال مجمال خ جمي ك ب ا نأت مصفاته جميع ي

ل م٦ ك ج جه نو ظ ! ا م ه ي ه ن ك ه٦ف ب ت ط ن ح ط ال ا ب ه ط ب ت أ ذ ي ن حاممثاك شا غاي م ن ان وحا ك ك ي ه ن٠م جاهالوبالء ب رات ج

imdi takrîrât-1 sâb ikaya b inâen î ( س ن و ي رآ ق ل ة ا كي م ل ا )nazm-ı celilininios hakikati şu mealdedirki: "Ey kenz-i muhtefi olup tealluk-! ilm ve İdrâk ve taakkul-i irfân-1 m a'rtfiyyetten pâk olan sır-ı zât ve nûr-1 zât-1 ehadiyyeden tertib-i hikmet-i âyât-1 bej^ inât ile metlüvv olan Kur'ân-1 hakîkî-i te k in i,

4 د هلل ن ا ل hakikat-i celile-i Muhammediyye'nin hazret-i ah a d î^ e -i kudsiyye-i mezkûreden İşbu m eşhed-î cemil-i halki İnsanî abdiye m ürsel olanlardan ferd-i ekmelsin.

( - 1 . 5( ظ ض را ه Binefsihi ve cümle âlemle kaim olan hakikat-i ahadiyye-i kayyümiyye üzre dâim oldugun halde:

ل )106) ي ز ن ةإ1 ت حي ر !أ ز ي ز ع ل heykel-i Muhammediye m ünhasır ferd i^e t-i İzzet-İ tâmmiyle taraf-ı zât-1 celil insandan münezzel (er- Rahim) âlem şüm ul rahm et-i âfâkî ile sır-1 sıfâtına nâil ettik ten sonra " ف م أل ك ء ن رسول جا ء م ث ف هت ز ا زي ع Sarâhat-İb e ^ n e 5İylei07 rahm et-i enfüsiyye ile rahmet-i zâtiyyeden hissedâr vuslat"! zâ ta m edâr o larak aziz ve hakikat-i H ak'da m ahv ve muzmahil olan hakikat-i Muhammediyye (aleyhi ekmeli't-teslimâti ve't-tehıye) Cins-İ beşeriyyet libâsıyla telebbüs ve tenezzül eyledi ki H ak'dan İnâyet hazâin -1 cûdundan gâyet-i hikm etle nefs-i zâta delil-i celil ola.

ز زي ه ع ب م ما ط ت ض s ı r r - ı z â t i 108 s iz in n e y l - i m e t â l ib in iz İç in

103 Y âsJn,36/1-2104 Yâsin, 36/3105 Yâsln, 3 6 /4lOetfYâsin 36/5

107 et-Tevbe. 9 /128108 et-Tevbe. 9 /128

Page 110: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

106

hâm ü-i fiil fa'âl-i m utlakla efâl-i cüz'iyyenizde m u ta sam f belki ١̂ c û d i^ â t- ı m utlaka vücûd - 1 hakîkat-1 muhammediyyede mahv ve hakikat-i Muhammediyyenin ihatasınla la-mevcUd olup bu hakikat ise

لمؤمنبن با I09hakîkat-i M uham m edi^en in ayn - 1 Hak ve ٠ m erâtib inin ayn - 1 Hakîkat-İ M uhammediyye olduğunuîmân ve şühüd edenlere

ف م رؤ حب ر n ٥hicâb-ı ğ a ^ ^ e t te n hâm î ve ^ ıs la t - 1 rötbe-î ayni mufizdır.

ن 111 ا ل ف و ول ن E ğer ukUlU m ah cU b e H a k îk a t-İ Muhammediyyenin ehâd-i kesîrede. ehadiyyetine ru'yetten tevellî ve İ'raz ederse: ه - ض ل ل ا

ت 112 م !شولو ا ث ه ف ج ك و ال C â m ia -İ uluhiyyete teveccüh edip mahcUbinin yeminden şimâle vehmen firâr etmelerine şâhid olki س بدي ق ص ر - hadîs-i şerifiy le 113 çim âl-i tevehhUm ettik leri V ü c u d - İ zilli dahi ayn-1 a h a d i^ e t te m U stehlektir. Sallallâhu teâlâ aleyhi vesellem cümle alem ve m ü'm in ve kafir, câhid ve m ukır cümlesi efrâdma da rahm ettir. Mizmâr- 1 beyânımız lisâmmızdan cûdiyle sebk ederk bizi cin ânın İfşasına nu tk etmediği esrârı tahd is ve tak rir ettirdi. Sadedimiz besmele-i çerîfe çerhme rücü١ edelim.

Malûm ola ki vaktaki elif: ğayb - 1 a h a d i^ e tte n , sin: ğayb - 1

ahadiyyetin s ırr - 1 şehâdîsi olduysa mim ğaybla şehâdetî câmi' olan hakikat-i vücûddan İbâret oldu. G örürsün ki m im 'in başındaki tecvif nokta-i beyzâmn mahallidir. Noktanın kenz-i mahfiye İşâreti beyân olunm uştu.

109 et-Tevbe. 9 /1 2 8110 et-Tevbe. 9 /1 2 8111 et-Tevbe,9 /1 2 9112 el-Bakara. 2 /1 1 5113 Kabaklarda bulunamadı.

Page 111: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

107

imdi diyebilirsin ki :re's-i m im deki dâire kenz-i m ahfinin zuhûettigi dâire-i hakkdır.

ت ن ز ك ن ا !ك ي ف خ ت م ب ب ح أ ن ف ف أ عر ت أ ع ف ل قوئ خل ت !ل ف ر ع ت هم و ى !لي ن و ف ر ع ئ

rivayetiyle* 14 mermUzdur. Bu cihetten:

ك ر ا ب م ت س ك ا ل ذو رب ال ب م ا ا د إل ا وn a s s ın d a ilS zü'1-celâl ve'1-ikrâm ismin ayni ve merfu' oldu.

Eger Rabbüke sıfatı olsaydı mecrUr olması lâzımdı. Zü'l-celâl ve'1- İkrâm ismin bâ baiddir, rabbüke sıfatı değildir, fefhem

Ma'lUm ola ki mim ؛sa lla llâhu Teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimizin rû h - 1 a'zam -1 kudsileridir. Zîrâ kenz-i mahfinin zuhUr ettigi m ah ali âlemdir. Hadîs-İ Câbirle radiyallâhu anh vâriddir kl

ل٦ ق ما و ه غل ل ل ئ شور ا س ق شم م م خل ل ا ع ل ه ا س eserinde* 1 ح tertib-i hilkat m ürettebtir. Ra'si mimin İçinde nokta-i beyzâ k e n z -i m ah fid en İb â re t o lan a y n - 1 h a k ik a t- i Muhammediyyedir. Sallallâhu Teâlâ aleyhi vesellem bu sebebten sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellemin zâ t -1 azîm ile K ur'ân -1 Hakîm-İ câmi' olmasıyla evvelce takrir ettiğimiz vecihle hükUm eyledik. Şiir-i âtîmiz bu meâli müç'irdir:

ÇÎİR

ه الك رسول ه و ألل را ج م ا يل ظهرت ك ر ب ه ن كل ظ س

ف٦ب ها ي و ع ه سب ي ال مثان الت غصصت ها أءست وكن حقيقا ب

ت ر سكن ا ي ت ون هنئ د عال تف صأ و ال ا ب ي يشاف كل ف سعد

ك ن ت ال ل كن ب ا ق م ك م

ا ي ن و ه م ت ت ذا ا ن ل ه ا ه ي ز ن ل ا

ر ست ن ن ن ع ه عيا ه ي د ب ل ا بن رآ ت هي وق ا ن ل ه ا ه بني ل اك ت ي ق ه المقدسة ح ه شبي ال

ت جل ت وقئ و س ب ه رد ل ب و ل ؛ت٦و ها ذ ت ب ر ظ ي ن هالا ال ل

ك ت ا ذ ت ف وا ذ ل ه هي ل فقي ال

114Ac!ûnuî, 2 /2159 115 er-Rahm ân, 55 /7 0 l l 6 Acîûni٠ 1/828

Page 112: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

108

İşbu ebyâtı İnşâdan sebeb yedi yüz doksan dokuz târihinde kutb-ı ekber ve kibrit-i ahm er şeyh ve seyyidimiz ve üstadım ız Çerefüddin Ismâil bin ibrâhim Ceberti kuddise sirm h zâldyesinde cem'-i gafirle İctimâımızda sâd â t - 1 İhvânımızdan Fakih Ahmed H a b a y i l i b i h u z û r - 1 ş e y h d e

س ك ول ا ن ي ت ض آ ا ع ب ن !لمثاني س أ ر ق ! م و ي ظ ع ل اâyet-i k e rim e s in i! 17 kırâet ettigi esnâda C enâb - 1 vâhibi'1-atâya nazar-! keşf ve basiretie ben nebiy-yi zî-şânın (aleyhissalâtü er- rahm ân) : sıfât- 1 seb'a ki: hayat, ilim, İrâde, kudret, sem', basar, kelâmdır. Bu sıfât- 1 Celîle-İ ilâhiyye ile İttisâfı gdsterdi. Hüviyyet-i gayba da gaybı'z-zâtın evsâfiyle de İttisâfı gösterdi.

ن 118 رآ ق ل م وا ي ظ ع ل ا ile işâret olunan gayb - 1 zâtla İttisâfıdır. Azim ile tavsifi ise " ك ن ش وا طدم ق٠خل د ع " âyetiyle! 19 müeyyed olan esrâr ve hakâyık ve !edünniyyât- 1 bî-nihâyâta remz olmakla tecelliyât-ı Şühûd-I hakâyikine nihâyet yoktur. Çünki kümmel-i verese-i K ur'ân hak ikat ve Şühûd-I hüviyyet-i zâ t - 1 bârî ayn - 1

hakikat-i Muhammediyye mîzâb - 1 ehadiyyete câmiasmdandır.

ل ه و الله ه ا ه٠خ ت I ل ن ه رآ ق ل ا I hadis-i şerifiyle 120 bu Sirraişâret olunm uştur. Hakîkat-İ Muhammediyye (aleyhi efdalü's-salâü ve't-tehıyyel kenz-i mahfi gayb-i h ü ٦d ^ e t - i ehadiyyete ve K ur'ân tekvini olup enbiyâ ve rusü!-i kirâm (alâ nebiyydnâ ve aleyhim es- salâtü ve's-se!âml ve gerek evliyâ, kümmel-i verese-i asfiyâ ğayb - 1

hüviyyet-i Muhammediyyeyi hakâik-i ilâhiyyede şühûd ve kırâet ederler ki hakikat-i M uham m ediyye'nin âlem ile Rabbülâlem in b e y n in d e v â s ı t a o lm a s ın ın m a 'n â s ıd a b u d u r . " ن ض المؤمنون و ألله م b1 " hadis-i şerîfii2 i bu sirra imâdır, fefhem!

Ma'lüm ola ki mîm'in adedi kırkdır. Bu aded her şey'de ayn - 1

117 el-HJcr, 15/87! ! 8 el-Hicr, 15/871 1 9 el-Kalem. 6 8 /4120Âclûni, 1 /16121 Aclûni, 1/618

Page 113: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

109

kemâl-i i'tidâldir. Kırk adedi sübhâne ve Teâlânın mîkât-ı İlâhîsidir. Bu adedle mîkad maksûd olunmak vücûdun kırk mertebe, merâtib-i k ü llicesin e muvâfık olup, kırkıncı mertebeden sonra iptidâki mertebedin başka mertebe yoktur.

Birinci mertebe zât-ı sâzic mertebesidir.

ikinci mertebe amâ mertebesidir ki künh-i zâttan ibâret ma’rifetle muabberdir.

Üçüncü mertebe ahadiyyet mertebesidir. Sizâce-i zâtiyye mertebesi olup kenz-i mahfî ta'bîr olunur.

Dördüncü mertebe vâhidiyyet mertebesidir ki zâtın esmâ ve sıfâta tenezzül ettiği ilk mertebedir.

Beşinci mertebe ulühiyyet mertebesi olup merâtib-i vücûdun esfeli ve alâsını şâmil olan mertebedir.

Altıncı mertebe rahmâniyyet mertebesi merâtib-i vücûdun âlâsıyla muttasıf olan mertebedir.

Yedincisi rubûbiyyet mertebesidir ki merbûbun vücûdunu iktizâ eden mertebe olup ibtidâ-i halk bu mertebede zâhir olmuştur.

Sekizincisi cism-i külliden ibâret olan arş mertebesidir.

D okuzuncusu akl-ı evvelden ibâret olan kalem -i a'lâ mertebesidir.

Onuncusu nefs-i külliden ibâret olan îevh mertebesidir.

Onbirincisi kürsı mertebesidirki akl-ı küllî ve kalbden ibarettir.

O nikincisi heyû lâ m ertebesidir. O nuçüncüsü hebâ mertebesidir.

Page 114: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

10

Ondördüncüsü felek-i anâsır mertebesidir.

Onbeşincisi felek atlas mertebesidir. Onaîüncısı felek bürûc mertebesidir.

Onyedincisi felek-i zühâl mertebesidir.

Onsekizincisi felek-i müşteri mertebesidir.

Ondokuzuncusu felek-i merih mertebesidir. Yirmincisi felek-i şems mertebesidir.

Yirmi birincisi felek-i zühre mertebesidir. Yirmi İkincisi felek-i utârid mertebesidir.

Yirmi üçüncüsü felek-i kamer mertebesidir.

Yirmidördüncüsü felek-i esir mertebesidir ki feîek-i nârdan ibarettir.

Yirmibeşincisi feîek-i hevâ mertebesidir.

Yirmialtmcısı felek-i mâ' mertebesidir.

Yirmi yedincisi felek-i türâb mertebesidir.

Yirmisekizinçcisi felek-i müvilladât.

Yimıidokuzuncusu felek-i cevher-i basit mertebesidir.

Otuzuncusu felek-i arz-ı lâzım mertebesidir.

Otuzbirincisi mürekkebât mertebesi olup meâdinden ibarettir.

Otuz İkincisi nebâtât mertebesidir.

Page 115: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

otuz üçüncüsü cemâdât mertebesidir.

OtuzdördUncüsü ha^ânât mertebesidir.

Otuzbeşincisi insan mertebesidir.

Otuzaltıncısı âlem-i sûver mertebesidir, ve dünyâya onunla lâhîk olur.

otuzyedincisi âlem-i meânî mertebesi olup âlem berzeha ânınla lâhık olur.

Otuzsekizincisi âlem-i hakâ^k mertebesi olup anınla kiyâmete lâhık olur.

Otuzdokuzuncusu cennet ve nâr mertebesidir.

Kırkıncısı kesib-i ebyad mertebesidirki ehl-i cennetin ؟ ıktığı menzil olup mahall-i tecelliyâtı Hakk'tır ve cennetlerin cennetidir. Mâ-ba'dinde ancak zât-1 ecell-i a'lâdır k ى و ل ك ا ل ر ا ص ه ل اremzidfrl22.

Aded-İ erbein asl-1 eşyâ ve Âdem (aleyhisselâm) tinetinin müddet-i tahmiri erbein adediyle tekmil olmuştur. Hazret-i âdem nev'-ı insaninin ewel-i mevcUdı ve adedin rtitbe-i râbiasmda zuhUr eylemiştir. Zîrâ cemî-i alem dört nev'den hâriç değildir. Kadim, hâdis kesif latifdir. Rütbe-İ âdemide bu dört nev' cem olup ayn mîm-i Muhammedidir. Cem’ı'1-vücûddan İbâret olduğunu beyân olunmuştu. İşbu ddrt adedinin tabâ^' anâsır inşâât füsûl vesâir teferruatları itibariyle bahisleri kesir isede ehl-i basârate beyân-1 sâbik işâret-i kâfiyedir.

(isimi bir şey.in ismi o şey’in tesavvuruna ve gayrisinden tem izine nişân ve alâmettir.

122 Fâtır, 35 /1 8

Page 116: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

112

LÂFZA-Î CELALE FASLI

ه) ل ل ا ) İsm-i şerifinin asil ه ل ال ؛ا ) iken elif-i vusta iskât-1 lâmla İdgâm olunup ه ل ل ؛ا ) suretinde kılınmıştır. Asil yedi harfdir. Altısı hurûf-1 rakam i^e yedincisi hâ'nın işbâından hâsıl olan vâvdır. ( I ل إ و ٥ I j) harfleridir. Hurûf-1 seb'a u lûh i^etin ma'nâsı olan sıfât-1 seb'anm aynidir

E lifi ew el hayy İsm-i şerifinin aynidir. Zîrâ elifin cemî-i hurûfda sereyâm gibi hayât-1 İlâhî cemî-i mevcudatta sâridir. Lâm-1 evvel âlem-i ibrâzda taraf-! Hakk'dan evvelen teveccüh eden sıfat-1 irâdeye İşârettir. Nitekim:

ت زا كن ا كن ي خف ت م ب ب ح أ ت أعرف أن ف خلق ت الخلق و رف ع هم وت ى الي ون رف ع ئhadîs-i şe r îf in d e !2 3 hubb-i ayn-1 irâdedir.

Elif-İ sânî cemî-i mevcüdât-1 kevniyyeye sâri olan sıfat-1 kudrete İşârettir. Zîrâ mevcüdât-1 keımiyye sultân-1 kudretin taht-1 tasamıfunda dâhildir.

Lâm-ı sânî zât-1 bârisîne ve mahiukâtma müteallik olan sıfat-1 kemâl ilimdir. Lâmın kâimesi ilim bizâtihi mahallidir. Dâiresi ise İlm-i bi'1-mahlûkât mahallidir. Nefs-İ harf ise tarafım câmi' olan asl-ı ilme İşârettir.

Elif-i sâlis sıfat-ı sem'a İşârettir.

He sıfat-ı basara işarettir. Cemî-i avâlime nazar ettigi kenz-i gaybınm kemâlât-1 zâti^esidir. Dâire-İ hâda mevcûd olan beyâz aleme İşârettir. Bunda işâret vardırki cemî-i avâlim ancak nazar-1 İlâhî ile mevcûd olup nazar-1 İlâhînin irtifâlyla cümlesinin fânî ma'dûm olmasına delâlettir. Nitekim he'nın dâiresi noktaca beyzâya devr etmese nokta mevcûd olmayıp dâirenin vücûdu hâlinde bile nokta ew elce oldugu gibi adem-i aslî hâliyle bakîdir. Zîrâ ce^-i dâiredeki beyâz dâireden evvelde beyâz idi. Bu gibi âlem dahi

123A dûni. 2 /132

Page 117: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

113

vâcibü'i-vücûda nisbetle m ahlûk olmazdan ewelki hâl-i ademî üzre sabittir, fefaeml

Bu s im garibi teemmül eyle^dp kendi nefsine tatb ik ederek kendi varlığından künh-i zâtında mütecelli olan mevcûd-1 hakikîye urûc eyle ki kendi enaniyyetinden hurûc ederek aslı'l-üsûl mevcûd-1 hakikiye urûcun Seâdet-İ ebediden ve ayn -1 hakikate U sû lü n d ü r.

Vâv-ı barizin adedi altıncı mertebededir. Sıfat-ı kelâm-1 İlâhîye işarettir. Cihât-1 sitte görmezmisin ki gâyetü'l-gâye ve nihâyetü'1- nihâyesi külli cihette m ensûb olan kemâl-i arş-1 rahmaniye mensûb oldugu halde, "ض " emr-i telndni hazretine dahildir. Kelâmulîâh'a nihayet olmadığı gibi hîta-i arş tahtında dahil olan m üm kin oldugu halde, mümkinede nihayet yoktur.

Vâcibü'l-vücûdun adem-i tenâhisine bak ki ne vecihle câizü'l- vücûd ve'1-adem olan mümkinde ayniyle zâhir olm uştur, imdi İşbu esmâ-i seb'a "Allah'' ismi şerifinin ayni m a'nâsıdır. Ve isim ile zât itibariyle de "Allah" İsm-i şerifinin ayni sûretidir, gayra değildir.

Allah İsm-i şerifinin İştikâk ve cüm ûdunda ih tilaf vardır. Ba'zıîara ه د عب ب ع ء ي ' ة د ب '' ma'nâsına" ة ا ال الها ،ال٠ي ا " sigasmdan iştikakına hükm ederek masdara m a'bûd 'ün ismi demiştir. Ba'zıîara da asli ile lâm-1 ta 'rîf ziyâdesinden sonra "ه ل ل ا " denildiğine hükm etmiştir. Ba'zıîara da aşk m a'nâsına elihe’den "İlâh" aşkın masdara demiştir. Ba'zıîara da "Allah" İsm-i câmid ğayr-i m üştak asil " ك '' اolma^np haliyle alemi ihtira' ve İcâd eden vâcibü'l-vücûdun ilmi dem iştir. Harfleri de <ال ل ('harflerinden İbâret dört harfdir. Bizim mezhebimiz de bu kavildir. Zîrâ Cenâb-1 Kibriyâ alemden m üstağni alemin halk ve ihtiram dan evvelde Allah İsm-i şerifiyle müsemmâdır.

Lâkin R ahm ân İsm-i şerifi böyle değildir. Belki eser-i rahm âniyyetin m erhûm da zu h û ru n a nâzırd ır. H ak k in sıfat-1 rahmâniyyesine nazar-ımezkûr lâ-büdd olup ya vlicûdla zâhir olan mevcûd-1 zâhirî eserine nazar yâhud ilminde bâtın olan ma'lûm-1

Page 118: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

14

bâtınîye nazar teallukm dan hâlî değildir, fefhem!

Rabb, Halik isimleri de Rahm an ism-i şerifi gibidir. Esmâ-i rahmâniyyeden mu'ti, vâhib, müntekım esmâ-i şerîfeleri de böylece teallukı iktizâ eder. Esmâ-i rahm âniyyeden m aksûdum uz eserini izhârı taleb ederek m üessir olan esmâ-i ilâhiyyedir. âlem ismi gibi ki m a’lûmı iktizâ eder. Semi’, basir, kadir, m ürîd. mütekellim, esmâ-i şerîfeleri gibi mütekellim ism-i şerifinin tekellüm ü " kelimesiyle mükevveni tâlib ve muktezîdir. Esmâ-i mezkûrenin emsalleri esmâ-i rahmâniyyedir.

Ebhâs-i sâbikada m ürur eylediki rahm ânın m a’nâsı Allah ism-i şerifinin aynı m a’nâsıd ır. Lâkin ism -i câm i' olan Allah ism-i şerifinin arşı ve m uhteviyâtm ın m üsteh ık olduğu füyûzât ve tecelliyâta nazarı i'tibâriyle aynıdır. Allah ism-i şerifinde bu nazar m ünharit olmayıp her hüviyyetin hüviyyeti ve her âniyyetin âniyyeti olan zât-ı vâcibü’l-vücûdun ilmidir. Nazarla mukayyed olmadığı gibi nazarla dahi tekayyüdü münadim olmaz. Şey’ ve zıddını câmi1 olan hüviyyettir.

B unun için b a ’zıları Allah ism-i şerifi vücûdla ademin aynı demişlerdir. Ayn-ı cûd olması bedıhî isede ayn-ı adem olmasında sırr-ı dakik vardırki yalnız ehlüllâhın kümmeîinden sâhib-i makam olanlarla, makâm-ı kümmele vâsıl olmadan evvel bu gibi ntk-ı esrar kendisine feth olanlar muttali' olurlar. Bahs-i m ezkûru ba'de'ş- şürû ' ademin, Vâcib Teâlâya sıhhat-i ıtlâkm ın vücûhundan ba'zısı ulüv kebîr münezzeh, kadir, olmasıyla berâber beyânımız lâzım geldi.

Ma؛lûm ola ki Allah alem-i zâttır. Alem-i zâtı senin taakkulün sana m erâtib-i ulûhiyyeti muhtevi b ir m üsem m â i’tâ eder. î’tâ-i mezkûrla senin mdinde müsemmâ-yı mezkûru senin zâtına muğâyir ve zâtından zâid tasavvur edersin. Bu tasavvur adem olup vücûdı yoktur. Zîrâ ayn-ı m aksüd senin zâ tınd ır. H akikatte hîn-i tasavvurunda m usavver de hakdır. Hîn-i tasavvurda zahiren musavver sensin hakikatte yalnız Allahdır.

Page 119: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

115

Ma'lûm ola ki Hak, halk, rab, abd, kavli zât-ı vâhidenin tertibi nisbiyye-yi hükmiyyesidir. Akvâl-i mezkûre-i nisbiyyenin hiç birisi m a'nâsın ı istifa etmez. Akvâl-i m ezkûreden biriyle vukûfun ayn-ı hak ikate nisbetle devr-i tedayyü' vaktidir. Yalnız gârre-i m iskte olarak miski şemm edenlerden olduğunun sûr e tide devr ve tedayyü' değildir. Zîrâ bu surette gârre ile m iskten her biri gârre de olanın iştim âm ı zâtının b i’l-asâle m üsteh ıkk olduğunun tertibidir. Ve nefsinin kendi mertebenin ayarında müstehıkkmda vezn ederek m ertebe-i ayârında bulduğun ayn-ı hakikattir. Cenâb-ı Allah’dan sana ittisâl ve ittihâdla bulduğun akde ayn-ı d al âl ve ayn-ı ilhâddır.

Bu kelâmı zevk edemez ancak lisân-ı arabî tekellümü a'cemî olan, ve lügati halk lügatinin gayri olanlar ve mahal ve m akam ı halkın m ahal ve m akam ından uzak olanlar zevk ederler.Hâdisle kadîm in mevzii ta'yînle istifâ1 ederler. Kavs-i muktezâsmdaki sehm-i m erâtibi hedef zâtına ehadiyyetle kâim-i yeddle remy edip mahalî-i remy h a tâ etmediği gibi sehmde neks etmez. Ne sehm zâil olur, ne de ayn-ı remy tehavvül eder. Cenâb-ı Vâcibü'l-vücûd ulûhiyyetinin insirâm ve ehadiyyetin inkısam ından münezzeh, müberrâdır, cele ve alâ

LAFZA-Î CELÂL TAHTINDA FASL-I SÂNI

M a'lûm ola ki lafza-i Celâle altı harf d en mürekkebdir. (elif, lam, fe, mim. ye. he) harfleridir. Zîrâ elifin hurüf-ı basîtası üçtür, (elif, lam, fe) harfleridir. Lâm-ı evvelin besâiti üçtür. (lam, elif, mim) harfleridir. Elif-i sânî elif-i evvel gibidir. Lâm-ı sânîde lâm-ı evvelki gibidir. He’nın harfleri ikidir.

Bu sûretle lafza-i celâlenin mec'mû-ı hurûfı, hurûf-ı nûrâniyye adedi gibi ondörtdür. Ondördün m ükerrerlerinin iskâtıyla (elif, lâm, fe, mim, ye, he) harfleri kalır. îmdi elifin üç âlemi vardır. Biri şehâdet ve zuhûn asla ta sa w u r olunm ayan âlem-i ğayb, biri de şehâdet ve zuhûn m üm kin olan âlem-i ğayb-ı berzehîdir. Biri de âlem-i şehâdîdir. İmdi mecmû'ı avâiim-i selâsedir ki mevcûd vücûd-ı

Page 120: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

yâ'nın mec'mûîsi işbu avalim-i selâseden başka bir âlem yoktur.

G örürsün ki elifin iptidâ-ı m ahreci hemze, sadrın ğaybül- ğaybından neş'et ederek şehâdeti ebediyyen mümkin değildir. Elifin vasat-ı m ahreci lam dır ki dil ve femden olup zuhûr-ı şehâdeti m üm kin olan ğaybdır. Elifin âhir-i m ahreci fâ-i şefeviyyedir ki âlem- i şehâdet-i mahzdır. Elif ğaybü'l-ğaybdan şehâdete zahirdir.

Lâm'm mahalli, âîem-i ğayb olup vasatında ki elif sebebiyle ğaybü'l-ğayba ve levh ve urûca sâlihdir. Âhirindeki mim-i şefevîyye-i şehâdî sebeble de âlem-i şehâdete nüzûle m üsteıddir ve zuhû ra sâlihdir. Lâm'ın âlem-i iptidâsı şefevî-şehâdî intihâsı âlem-i ğaybi'l- ğaybîdir.

Mim iptidâsı âlem-i şehâdet vasatı âlem-i ğayb intihası âlem-i şehâdete mensûbdur.

Ya'mn evveli âîem-i ğaybdan âhiri âlem-i ğaybi'î-ğayba m ensûb olup mahal!-i m ahsûsda m ahreci verâsm da mertebe yoktur. İmdi ism-i câmi' olan lafza-i celâle nazar ey 1 eki vak tâki ğaybi'l-ğaybdan ğaybe ve ğaybden şehâdete zâhir olması elifin hakikatidir. Ğayb-i berzehîden âlem-i şehâdete zu h û n lâmın hakiki âlem-i şehâdetten ğayb-ı berzehîye dühûliyle âlem-i şehâdette merkezine rücûu mimin hakikatidir.

Vak tâki âlem-i ğaybdan ğaybü'l-ğayba yânın hakikati gibi nazar eddiyse âlem-i ğaybdan zail olmayıp hânın hakikati gibi dâim oldu. İşbu m erâtib-i sâbika-i külliyye ve cüz'iyyenin küllisinde mütecellî ayn-ı h ak ik a t Zâtullahdır. H akîkat-i ulûhiyyede b u d u r. Zîrâ ulûhiyyet m ertebe-i m uh îtt m ec’m eı’l-külliyyât ve'l-cüz'iyyâttır. fefhem!

Bu ism -i şerifin hu rû fâ tm ın remz ettiği hakikat i’tibâriyle avâlim-i külliyye ve cüz'iyyenin b a ’zısm ın ba.zısmda tedâhüî ve tasarruf-ı küllisi mûcib-i teaccüb ve hayret-i azîmedir.

M alûm ola ki ğaybü'l-ğayb ile kinâye ettiğimiz âlem-i kemâlât-ı zât-ı ilâhiyyenin tafsilidir ki katıyyen idrâki mümkin değildir. Ğayb berzahinden kinâye ettiğimiz âlem-i ğayb-ı lâhûtîdir ki istihkâk-ı

116

Page 121: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

117

sıfat-ı rahm âniyyenin câmiiyeti itibariy le esmâ-i hü sn â tesmiye o lunur. Âlem-i şehâdî gaybla âlem-i m ülkdür. Âlem-i m ülkle m urâdım ız ruh, cesed m a 'nâ gibi m evcudattan arşın ih a ta ve muhtevi oldugu mevcudatın k i l i s e s id i r , fefhem!

Ve ismuliahın hamiyyet-i kUllisesiyle mûsemmâsının suretiyle sır-ı zu h u ru n u n azm ini İdrâk ile ve m alUm un ola ki zât-1 m utlakam n Allah ismi şerifine ihatası olup Allah İsm-i şerifinin zâta nisbetle efdaliyyeti sabittir. Zîrâ kcUh-1 mezâhir-i zâtın kesiri Allah İsm-i şerifinin hakâyikı gibi mertebe-i câmiiyyet olmayıp m utlak vücüd vUcUhundan bir vechdir. Lâkin Allah İsm-i şerfinin m azhar-i küllisi hüviyyet-i zâttır.

Her k c U d k cU h u n d a u lU h ise t mütecelli olmayıp (Allahl İsm-i şerifinin mazhar-i küllisiyle mütecellide hüviyyet-i zâtın azmidir. Bu hak ikatin m ebnâ aleyhi zâtla ulUhiyyet inkisâm dan m ünezzeh olarak vücüd vâhid demesi ezeli, ebedi, olmasma nazar eder. Yoksa te k a rrü r etm eden teaddüd ink isâm ta'tîl, teşbih, tecessüm , te h a sU lü n e isnâddan hazer ile bu gibi te h a ^ llâ t-1 batıleden ifâdemiz 124 şûhûdu hakâikle İdrâki mümkin oldugu cihetlefehim ve aklin semere-i şü h û d u idrâkden el-iyâzü büllâh kâsır olm uştur.

Keşf idrâkine taleb olarak aklin isnâdât-1 batılesinden istiâze ile eger keşfen taleb ve İdrâke hakka'1-cîhâd mücâhede etmez isen ulûhiyyeti ilm ve İdrâke senin kâbiliyyetin olmamış olur. Cehl-İ şühûddan Cenâb-1 Hakk'a sığınır, cehd-i şühüduna nâilisetim izi ve idrâk-ı hakikat-i u lU h ise t sebilinde kendi zâtından cemi-i merâüb-i zâ tise s iy le ve kendi zâtına rücıü-1 tarik-i müstekimini bizide sâlik ve m üşâhid kılmasını istiâne eyleriz.

FASL

Ma'lûm ola ki arş, âlem-i Kebir ve mahall-i İstivâyı sırr-1 tecelli-i rahmandır, insan âlem-i sagir mahail-i tecelli-i nûr-i İstivâ-

124 Okunamadı

Page 122: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

118

1 câmi' merâtl'0 -i ismullahdır. Zîrâ âdemi Sûret-İ ahsen-i takvimiyle hal kinin sim budur. Bu âlem-i sagir-i latif-i İnsânîye nazar eyleki âlem-i kebire olan fazl ve şerefi ne kemiyetle ve ne cihetle İhrâz eylemiştir. Ve Cenâb-1 Kâdir-İ Mutlakm âlem-i Kebiri sagir ve âlem-1 sagiri ne cihetle kebir kıldığını teemmül eyle. Halbuki her bir alem kendi m ah ali ve mertebesinde oldugu halde bu sırr-1 azîm-i kibriyâja İdrâk etmiş olsa idin ب ي٠وسص ي 'ط - ن ب م ؤ م ال hadis hikmetii25 ammâ nebiy-yi sâhibi'1-furkân (aleyhi efdak's-sa!âti'r-rahmân)'ın:

ي ه مع ل لل ه - ال وتمة ا ك في ل ب م ر ق ي وال م ب ل ن س ر مkavl-i ş e r î f i i2 6 zâhirdir. Vakt-İ mezkûr mukaddes rühü'l-Kuds mertebesinde ancak Allah İsm-i celili câmü'1-merâtibin tecelliyâtıyla kâim olduğuna İşârettir. Nebiy-yi mürsel ve melek-i mukarreb ve ârif ve kâmil veliy-yi vasilinden nicesinin kalbi, âlem-i kebir olan arşı Zimnma aldığı halde hiss etmemişler, muhâlâtta kılmamışlardır.

imdi Iatîfe-İ insâniyyenin âlem-i kebire nisbetle büyüklüğü şerefi ve rüchânı zâhir olmuş oldu. Ve hakikatte âlem-i kebir latife-i İnsâni^e oldugu zâhir oldu. Muhita nisbetle nokta gibi. Zîrâ muhit ne kadar büyük de olsa nokta-i mezkûre üzerine terekküb ederek noktadan dâire-i muhita hey'etin her bir cüz'üne nisbet-i mahsûs-1 münfasıl olur. Bununla berâber dâireye nisbetle bir fazileti daha , dâirenin her cüz'üne müsâviyen niseb-i mahsûs-1 münfasil oldugu halde nokta ismullâh mertebesi dâire İsm-i Rahmân mertebesidir. Bu Sirra mebni:

ل و ق ع د ه !ا ل ل وا و٩ ا ع د ن ا س ر ل ا ا ب ا ا و ع د ت ا س م ال هأ ض٠فل س د ! ء ا

beyyine-i celilesinde mukârenet mübeyyendir. Ve noktadan dâirenen her bir cüz'üne nisbet ve İzâfet mevcûde olup niseb ve izâfâtın cümlesi dâiredinde noktaya mevcûddur. Bu nisbet ve izâfât kime mensûb olursa İsm-i câmi' tecellisiyle kâim olduğuna İşârettir. Latife-i İnsânij^e gibi, nitekim esma ve sıfâtın cemi'le ismullâh tavsif olunduğu sûrette esma, Sifat İsm-i câmia mensûb olup rahmâna ise vücûh-1 mahsûsa-i tecelli-i ulûhiyyetten mertebe-i

125 Temyiz, 150, Aclûnl, 2 , 195 1 2 6 acÜ , 2/2159

Page 123: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

120

أ و ل ا غ ا ت ن ي ب ت ف ا٠ك دشعق حك ر ت ن ا و شي ة لق وا و را٠ شا ئ ال

ي ي و ط ط ن سا ب ب عت ل ب أ د ف وأ ا وي د أن س و ع ل ي م ش ي ال ك ا ل ب ما مث

د ش ت ى وي د ل حا ز عنا اا ن ب ا ب ح أ ا و و ب ي م ط ل ك ف ي٠ L ي ع م

ال ن طال ف ال هجرا م و د ت عانال ن و م ها £ ت ل ن وال ق ا ما كا ن ل ت

ما م عهدنا ف ت م وال خن ك د ه خنأ فا ب را ع غ ق و ن ل ي ب ل ي ا ا ف ن ع ي غتا ر

ي م و ى ون و س ل نوا ا ي ب ت ل ي ى ا ل و س ى ل ن ف يا دن ه ل وعوو ف ص و ل ى أثعارج ا ن ج ت

ه أعاو ال أال ل ل ا ا ت ي ي ب عنا نأى و م س ظ حل ف لل ه ليعس كا ى ل ن ع م

ال ق سعهو و شتا م ال ال د لي ا وق ن حم وال ت ن ال عتا ي م و ك ا عت ت ب

Terceme-l risale bi-inâyetihi Teâlâ hitâm buldu. 131

M utâlîn-i kirâma hafi değildir ki muhtâc-î İzâh olan noktalar lâyıkıyla İfâde olunup mûcib-i içkâl ukdeler İzâle olunmuştur. Hakâyık-1 esrâr-1 besmele hakkında ew elce tahrir ettiğimiz hakâjrtkın tafsili makaramda ١hizûhı İhrâz eyledi. Kaddesellâhu esrâra'l-gavs Abduikerim Cili ve efâda aleynâ rain envârihi teoelliyâtihi'l-gaybiyyi

imdi tafsîlât-1 sâbika ma'lUmun olduktan sonra, piştivây-1 fürsân-ı ma'rifet-i rabbâni, hâiz-i rütbe-i ferd iyet sırr-1 vahdet hazreti gavs hüviyyet Sadreddin Konevi (kuddise sirruhu el-ezeli ve'1-ebedî) "Tefsiru'l-Fâtiha" da rumUz-i ledUnniyyât, ulûm-1 keçfiyeden hakâ^k-1 esrâr-1 besmele hakkmdaki tahkikâtmm derci mUnâsib görüldü. Festemi' limâ yütlâ aleyke ve yümlâ ileyke in kâne semia rûhuke meftûhan ledeyke:

Ma'lûm ola ki gayb-1 İlâhî mutlaktan evelâ mümtâz olan taayyün-i evvel esmâ-i ehadi olup hazret-i esmâmn miftâhıdır. Nefs-İ insânideki âlem-i hurûfda naziri hemzedir. Elif ise etimle mevcudat suretlerinin teayyUnUne sebeb olan vahdâni ülfet nefs-i rahmaniden İbâret olan âmânın mazhar ve sûretidir ki nefs-i rahmâni ve vahdâni ülfet olup hurûf ve kelimât-1 ilâhiyye ve esmâ ve esmânm esmâlan ancak nefs-i rahmâni ile ve nefs-i rahmânide taa^hin eyledi.

131 Müellif KehfuT'Rakvn adil eserin tercemlesini burada bitirmiştir.

Page 124: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

121

Nitekim h u rû f ve kelim ât-ı insâniyye nefs-i insâniyye ile taayyün ettiği gibi. Hıırûfdan hiç birinin ayn-ı m azhan vâhid olan elifsiz zah ir olamaz. îstiklâî-i tâm ile kelâm da elifin aynı zahir olmaz. Zîrâ makâm-ı vahdet olup, vâhid ise mertebe-i vahidinde m âsivâya id râk m üm kin olur. S urette aynı zâhir olmaz. Eğer m ertebene vahdette gayrın idrâki m üm kin olsa vâhid olması sahih olmazdı. Ç ünkü ğaynn, elifi idrâk etm esinin elife aklen nisbeti hakîkat-i elifden hâriç ve zâid bir emirdir.

Makam-ı vahdette hâriç ğayr-i mevcûd olmakla vahide hâriçten hükm ün ittisâlide m üm kün değildir. Bu süretle elif ancak kendi nefsiyle yâhud kendinden zâhir ve m üm tâz olan şeyle idrâk olunurki ek se r v ü cû h d a kendinden zâh ir ve m üm tâzın m uğâyereti olmadığından zâhir-i mümtâzla da idrâki mümkindir.

V aktâki suver-i h u rû f k en d isin d e in fitâh eden nefs-i insâniyyenin mebde-i inbiâsı bâtın-i kalb olub ve mebde-i inbiâsm ğayb-ı izâfısı de ehadiyyet ve teayyün-i evvelin müstenedi olan nefs-i rahm ân în in , ğayb-ı m utiakm nazîrîdir. Mebde-i inbiâsı nefs-i insaninin ğayb-ı izâfîsi gibi şefetân-i nefs-i inşânı ve kelâmın âhir m ertebesi olduysa nefs-i insân î için şehadet de mevcûd oldu. V ahdetten m üteayyin tesniyye-i ahadiyyet-i û îâ m ukâbilinde m erteb e -i şe h âd e t şe fe tân -ı te sn iy e -i zâh ird ir . V ah id in şâm ndandırki binefsihi m erâtibin hiç birinde taayyün etmemektir. Belki merâtibin muayyini olup ğayr-ı müteayyindir.

(Elif) vâhidin mazhan olmakla hu rû f beyninde binnisbe elife en yakım ancak(bâ) oldu. Nitekim vahdete nisbetle m ertebelerin en yakını dâirenin âhir noktasını evveline m ücâvir kılan tesniye-i ûlâdır. Hem de bildiğin şey'den vahdet-m ukâbili olan kesretin hâli ınde't-tahlîl neş'et ve zuhûr ettiği vahdete râci' olur ve m üntehâ olur. Ahkâm-ı vücûb ve merâtib ve hâkâyik-ı mevcûdâtı ve tevâbii olan harekât-ı m akûle ve m ahsûse ve üm ûr-ı külliyye den cümlesini mde'î-elübbâ ei-mübtesırîn durbîndir.

îmdi harf-i bâ elife nisbetle m ertebe-i sâniyede zu h û r ettiği

Page 125: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

122

evvelce beyân eyledik ki her zahir ve her bir müteayyin taayyün ve zuh û r ettiği mebde-i aslının ismidir. H urûf ve kelimât-ı îafzıyye ve rakam ıyye hakâyik-ı ğaybiyyeye delâlet sebebiyle isim olan müteayyinin ismi olmakla ismü'l-isim makâmmdadır.

İmdi zât-ı Hakk’a taayyün-i û lâ i'tibâriyle delâlet eden isim cemî'-i esmâ ve müsemmayâtın m iftâhı olan ism-i ehadî cem ’îdir, âlem-i hurûfda dahi hemze vemin vechin elif vemin vechin b â ’dır. Nefs-i taayyüne delâlet eden hem zedir. Hemzenin teayyünüyle müteayyin elifdir. Hemzenin nefs-i teayyünü ğayb ve itlâkı cihetiyle hurûfdan müteayyin olanların hurûfla nefsi beyninde berzahîdir. Nefs dahi nefs-i teayyünden ibâret hemze ile m ertebe-i elifde teayyünü cihetiyle hurûfdan elifle taayyün edenlerle bâ ve gayrisi gibi ıtlâkiyyet ve adem-i taayyünü cihetiyle kendi nefsi beyninde berzehîdir. Miftâhı'l-esmâ olan ğayb-i zâ ttan temyiz eden emirde böylece esm â beyniyle min haysü 'l-ıtlâk ya'ni mertebe-i zâtiyye-i ismiyyede ğayr-i müteayyin zât beyninde berzehdır.

îmdi hemze ile elifden her biri, şâir berâzih gibi min vechin hafi min vechin zâhirdir. Vahdetle m üsem m â teayyün-i evvel kendisine m ahsûs olan isim böylece min vechin zâhir, min vechin hafidir. Hemzenin hatâsından hurûf-ı rakamiyyede zâhir olmaz. Aslî olan nefs-i taayyün gibi. Zîrâ asliyye de müteayyinde müteayyinle zâhir olur. Hemzenin müteayyende zuhûrı sebebiyle nu tuk la eserinin vücûdı m üm kin olur. Elif böyle olmayıp hemzeye m uhâlif olarak hurûf-ı rakamiyyede zâhir olursa da lafz-i teayyünde taayyün etmez. Zîrâ elif nefsin im tidâdm dan ibâret mehâric-i hurûfdan m ahrec-i hâsda nefsin kıt'a-i mahsûsasıyîe taayyünü yoktur.

Bu sûretle hemze ile elifin mec’m û'u bir harfdir. Bu m akam da taayyün müteayyinden cüz' olmuş olur. Miftâhı'l-esmâ olan isme tâbi' bu lunan vahdet ile temeyyüzün hailende böylecedir. Nitekim âlem-i tedvin ve tasdîrin îcâdm a Cenâb-ı Hakk.dan ğayb-i m uti akın müteayyin tecellîsiyle evvelâ teveccüh eden evvel-i mevcûd kalem olduğu gibi nefs-i insânîden elif m azhanyla mertebe-i ahadiyyette hemzenin teayyünü cihetiyle evvel-i hu rû f harf-i bâdır.

Page 126: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

123

İmdi hemzenin ıtlâk-ı bâtıne-i nefsiîye nisbeti m erâtibin akrebi ve evvelidir. Bâ'da ıtlâk-ı bâtme-i nefsîye nisbetle evvel-i mevcûdât ve akreb-i mevcûdâttır. Bâ merâtib-i ğaybm âhiri merâtib-i şehâdet- i tâm m enin evvelidir. Merâtib-i sâniyeden sonra sîn teslîs-i evvel hükm üyle m ünbesiğ olarak zâhirle bâtın beyni v asa tın d a ve merâtib-i kesrette zahir oldu. Zîrâ merâtib-i tecrübedeki adedlerin basâitı o m erâtibindir. Merâtib-i sâbikaya m akrûnedir. İmdi sın dahi adedlerden altm ış adedinden ibâret olup m erâtib-i aşerâtta derece sâhibidir. Zîrâ kesret-i zâhire ile emr tam âm olup mazhar-ı vâhid olan elif bâ ile sin arasında ihtifâ eyle d iki sin maiyyet cem-i ahadiyyet hükm ünün sırriyyâtını ta'rîf ede. Kezâlik cemı'-i esmanın aslı olan ism ullâh ile ism-i rahm ânda dahi bu sırra mebnî elif ihtifâ eyledi. Bu takrir ile sırr-ı vasatı bilmiş oldun, fefhem!

Kezâlik işbu m erâtib-i seîâseye mukâbil olarak rubûbiyyet-i kâmile mukabili olan ubûdiyyet-i t âmme m ertebesine işâret "elif sîn, mim. rahîm 'de "yâ" sûretinde ihtifâ eyledi ki H akk'm külli hakikat merâtibinde sereyân-ı tecellî ve H akkın mertebe-i hakîkat-i zâtiyyesinde sereyân-ı tecellîsini ve vahidin min haysü hüve gayr-ı zâhir olduğu halde merâtib-i adediyyeyi izhârla merâtib-i adediyyede sereyânım imâm hâsıl ola.

Kezâ sereyân-ı mezkûr-ı mübînle ahkâm-ı niseb ve teallukâtla tekayyüdden münezzeh olan ıtlâk beynini cem dahi hâsıl ola. imâ ettiğimiz esrâr-ı ledünniyyevi ancak H akk’m taleb ve ihâtıyla tehakküm sırrın ı bilenlerden ğayrıları id râk edemez. Beyân-ı sâbikadan sonra derizki imdi elif sereyân-ı zâtiye bâ makam-ı ehadî- i cemî-i sırrım feth eden zuhûr-ı kevnî teaddüd merâtibinin evveline işâret min taayyün-i bihden kat’ı'n-nazar nefs-i taayyünün nazîrî olan hemze içinde bâb-ı îcâdm fethine işâret olmuş olur.

Zîrâ Hak min haysü'z-zât îcâd ve ğayrle taayyün emrini iktizâ etmez. Taallûk ve taayyün ve iktizây-ı îcâd ve ğayre Hak için ulûhiyyetin m e’lûhe ve me’lûhün ulûhiyyeti irtibât nisbetini i’tibâr cihetiyledir. Niseb-i esm â ve i'tibârâtm H akk’a m uzâf olması da irtibâ t-ı m ezkûra m ebnîdir. V aktâki îcâd m uktezâ-yı a ’yân-ı

Page 127: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

124

m üm kine merâtibinde vücûd vâhidin teayyününden mâ adâ emr-i zâid olmadıysa halbûki vücûd-ı vâhidin fî nefsihi adem-i taayyün ve teaddüdüyle berâber vücûd-ı vâhid bi-nefsihî m üteadd id ve müteayyin olmadığı cihetten hemze sırr-ı îcâd ve m azharıdır diye hükm eyledin. İmdi hemze şey’in izhâr-ı şey'e teallukundan sonra tealluk eden sıfât-ı bâtıne ve nisebin m üteallik olan kudrete m uhtastır.

Terbı'-i mezkûre m uhtas olan mim makâm-ı mülk olup hükm -i ferdiyyete bu mertebede dahi tam âm olmuş olur. Zîrâ ferdiyyet için her m ertebenin iktizâsı orada m azhar ve hükm m evcûddur. Bu sebebten besmele-i şerîfede 'mîm 'in zikri tek râ r eylediki her mertebede ferdiyyet-i m ahsûsanın mâhiyeti bilinip tâki m erâtibin hükmüyle ferdıyyetin m ürûr ettiklerinde te'sîriyle üm ûr-ı m ahsûsası ma'lûm ve zâhir ola.

Vaktâki keiîmât-ı besm elenin her kelimesinde sâri olan elif ğaybî sırrına mülâbis olan bâ'dan sonra harf-i sîn zâhir olduysa sîn ile sûret-i kesret zâhir olunca tecellînin kesrette hükm ü ve niseb-i a 'yânîa bürûz ve nüfuzundan sonra makâm-ı ahadiyyet olan asla rü cû 1 taleb eyledi. M atlûba ittisâl ise sîn için m üm kin olmadı. Zîrâ sin her zâhirin zuh û ru n u idâme eden ism-i m ah sû s libâsıyla telebbüs eczâsmdan bir cüz'dür. Bu cüz'iyyet rü cû ’ ile'l-ehadiyyeye münâfıdir. Sinin kesrette kayyûmunı rücû-ı iktizâ etmez. Mea hâze sin ,d eki elif ismulîâh câmii ta'yîn için makâm-ı evveliyete vâhidin m azhan ve eîifden evvel ğayba mücâviz mâ bihi'î-ittisâî îi’l-ğayb olmadığı gibi sin içinde teveccüh ile'l-kesrette sükûn yoktur.

Zîrâ hurufun âhiri olan yâ ile sin arasında tecellî sâri vahdânî m akû l ile irâde asliyye emr-i kesretin nüfuzuyla sine emr ve hüküm eder olduysa nefs-i sînde elif vâhide müteveccih sîn yâ i'tibâriyle kesrete müteveccih olarak minel evvel ilel âhir sırrı tecelî ile sînin nefsinde devr-i tâmmesi bulunduysa dâire-i ğaybiyyenin tazam m un ettiği hükm ü müştemil olarak ayn-ı mîm zâhir oldu. Lâkin makâm-ı adediyyede merâtib-i basîtayı kesret-i m ütevassıta olan m ertebesi

Page 128: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

125

i’tibâriyle m uhit olm akla sin gibi züvecheyn ve hükm eyn oldu. Hükm-i irâdenin sereyâm ve itmâm-ı devre haysiyyetiyîe i'dâ ve basîtanın mec'mûıyîe ki dokuz adediyle zahir oldu.

Mim sûret-i zahirede iki mim her mim kırkdır, doksan eder. Yâ- i m ütevassıta ondur. Mec'mû-ı doksan eder. Mim m erâtib-i aşerat i'tibâriy le dokuzdur. Tesniye-i û lâ i’tibâriyle kalem ve levh hükm ünde mimin sine, sinin bâ'ya nisbetide zikr-i sâbık gibidir. İmdi mimin sûretini arasında aşera sâhibi olan yâ zâhir oldu. Zîrâ vasat-ı makam cem' olup ahkâm-ı kendisinden neş'et eder. Bâ'nın sükûn-ı te'sîrin şartı olan hafâya işarettir. Zîrâ m ezâhirdeki te ’sîr merâtib-i ğaybiyyeye râci'dir. Her bir eser ki her zahirde m eşhûrdur. Ancak o şeydeki em r-i bâtın i'tibâriyle hâsıldır. Bu sebebten m erâtib-i m ütekaddim ede m erâtibden m ukaddem ve hafi oldu. B a'dehu m ütealliki olan m urâdm zuhûruy la zâhir oldu. İşbu teehhür ve cem’ eceli için mim insana m uhtaç oldu.

Nitekim bu ih tisâ s , ü stâz -ı ilm-i ledünnîm iz H azret-i Muhyiddin (kuddise sirruhu ’l-muîn) ihbar eylediler. Bu sırra binâen mim bir vecihle dokuzu bir vecihlede doksan adedini muhtevi olduki esmâ-i küîiiyye-i bâtm e ve zahire ahkâmının külliyyesini istibkâ bu işâret ola. Mimin işbu ihâtasıyla devr-i m ezkûrun hükm ü zuhûr cihetiyle âhir-i mevcûdât olan insana sûreti i'tibâriyle ihtisâsıdır.

Şuna mümasildir ki tecelli-i hayûlâ âlem-i ğaybda dâire hubb-i zâtide nefse devr-i ğaybı ile ol veçhile devr eyiediki şâir hakâyık-i m üm kinâtta m uhtefı olan bevâis-i hubbiyyenin miftâhı oldu. Ve sırr-i îcâd bahsinde tebniye ettiğimiz harekât ve devriyye-i aşkıyyeye m iftâh oldu. İmdi bânın ahkâm ın d an dırki ehadiyyet-i ilâhiyyeye tâb i’ olan mertebe-i kevniyye-i evveliyyeye ve cem'e m ünebbih olan tesniye-i ûlâya delâletle berâber elifle sin beyninde m a'kû l ve ehadiyyete m uhtas elif-i ğaybiyyeye delâlet eyleye.

Sinin ahkâm ındandır ki harf-i bânın delâlet ettiğine delâletle berâber bâdan evvel ervâh-ı müheymenenin istinâd ettiği niseb-i bâtıniyyeye esmâ-i bâtıniyye-i asliyyeye delâlet eyleye. Nikekim sırr-ı bed'-i'î-emr ve infisâl ş a tn ğaybî bahsinde tebniye m esrû r eyledi.

Page 129: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

126

Bunun nefs-i insârade nazîrî taayyün ola. Mahsûs-ı hemze-i ğaybm âhiri ve şehâdetin evveli olan bâ beyninde ki hurûfun mahreçleridir.

Mimin ahkâmındandırki delilin medlûlün zuhûrundan sonra sûreti zahir olan sırr-ı hazret-i cem'a delâlet eyleye. Bu sırr hazret-i cem'-i ismullahdır. Zîrâ mim hakk’a etemm-i delil ve eşeddü mazhar olan insana mahsusdur. İmdi ismullah iki elif iki lâm bir hâ ile zahir oldu.

îmdi nutukta zahir, hatta hafi olan elif, ism-i bâtıne-i nisbete işâret içindir. îsm-i bâtın bi-aynihi zâhir olmayıp eseriyle zuhûrı gibi zâhir olan diğer elif ise ism-i zahire işâret içindür. Lâmiyyetten beri ğayb-ı Hakk'dan zâhir olan âlemin Hak'la irtibâtma diğer iâm'da hakk'm mazhar ve mir'ât-ı etem ile irtibâtma işârettir. Nitekim sırru'l-ilm ve'l-vücûd bahsinde mürûr eyledi. Ha ise evvel, âhir, zâhir, bâtın beyninde hüviyyet-i ğaybiyye-i câmia sırrına işârettir. îmdi işbu esrâr-ı hamseyi ba’de’l-idrâk hazarât-ı hamseyi ve esmâ-i asliyye-i erbiayı ve beynlerinde sırr-ı câmii tezekkür eyle.

Kezâ nekehât-ı hams ve hurûf ve nokta ve i'râbtaki hükm-i humâsîyi tefekkür eyle. îsmullâhın şâir esmâları câmi’ olmasına muttali' ol. Ba'dehü hâ'ya nazar eyleki emr ve mertebe cihetiyle cem ’u l-cem ’a mahsûsdur. Ve adedlerden hamseye keyfiyyet ihtisâsım ve teslis ve terbi1 mezkûreyi ve hükümlerinin sereyânım tedebbür et. Ve besmele-i şerife kelimelerinin her biri terbi’ ve teslisi nasıl câmi’ oldu. Ve hükümlerine mahal oldu.

îmdi ismuliâhm hurûf-ı zâhire ve bâtmesinin mec’mûı Üstâz-ı ilm-i ledünnîmiz Cenâb-ı Kibrît-i Ahmer Şeyh-i Ekber Muhyiddîn Arabi ra’yinde altıdır. Elif iki lâm nutukta zâhir olup hatta zâhir olmayan elif birde he birde he’nin zammesini işbâ’dan hâsıl olan vavdır. Eğer Hakk’m zâtı i'tibâriyle kevne müteallik esmâya teallukundan ibaret olan medlûl-i ism-i zât-ı hakîkat-i ulûhiyyeti bu altıya îzâfet edersen yedi olmuş olur, fefhem!

Ve sırrına tebniye eylediğim hükm-i hakâyikm sereyânma nazar ve tefekkür ve tedebbür eyleye. İmdi ism-i eâmi-i velî eden ism-i

Page 130: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

127

rahmân dahi böylece cemi'de hükümde ihatada İsm-i câmia müşâriktir. Nitekim

وا -فل 132 ع د ه ا لل و ا و ا ع د ن ؛ا س ر ل !âyet-i kerimesiyle İhbâr olunmuştur. Zîrâ rahmân İsm-i şerifinin harfleri altı ehadiyyeti'l-eem'm mazhariyyeti olan mîm'le nun arasında ki elif-i ma'kûle ile yedidir, tezekkür ve İdrâk eyle. Vaktaki bism kelimesi zâhiri i4 tibâriyle teslis terbi' sır-1 sâmisini cem' etmediyse İzmâr huröfla tamâm olup bismi'nin kelime olması sahih oldu. Bu sim tedebbür eyle.

"Bism" noktasını tesbit-i terbi'in mecmûiyle berâber bed' eyle ki i’tibârât-ı râfî' olan cihet-i Itlakla i'tibâr -1 vâhidle m u k a ^ ed olarak cihete takayyüdlle sırr - 1 zât - 1 gaybiyi istihzâr lâ^nk olur. Ba'dehu sırr-ı zâtın ıtlâk - 1 ta'yinde sereyâmyla gaybm gayb -1 m utlak ve gayb- 1 İzâfîye İnkisârnını istihzâr eyle.

Kezâ vahdet-l Sirfe yi vahdet-l mutlaka-i mahza olmak nisbetiyle kesretin o vahdete isnâdının ve bâ'da bu iki şıkka müstenid olan hükmü kezâ üçüncü mertebede münebbeye olan sîn'i mülâhaza ile Ievh-İ kalem ve âlem-i suverde taksim-i zâhi٢ mahalli kürsînı'n arş-1 vahdâni's-sıfata nisbetlerini ve arşa müstevi olan İsm-i rahmânm külliyyete emr ve ihâtasıyle umûmum ve kaleme mahsûs İsm-i mücmelin ve levha mahsûs İsm-i mufassal Sirlanm ve İsm-i rahimle tahsis ve temeyyüzün kürsî-i kerimle zuhûnnı nazar ve istihzâr ile ba'dehu Hakk'm zâti ve esmâ-i külli^esi cihetiyle eem'ıyyetine ve ihatasma.ve hükmünün umûmuna nazar eyle.

Ba'dehu cümlesinin mücmelen ismullahda ve mufassal an rahmân, rahim isimlerinde İndirâcını ve kâffesinin de mazhar-! ğayb-ı zâtî olan Allah İsm-i şerifinin he'sinde İndirâcını mülâhaza eyle.

Kezâ hazerât-ı hamsin zuhûru sırr-ı sârisine bâ'dan olan nisbetin evveliyetle hükmüne nazar eyle. Kezâ mertebe-i ûlânın hükmüne nazar eyle ki merâtib-i lâhıkasma bilâ inhizâm ve lâ

el-îsrâ, 18/110 ل32

Page 131: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

127

rahmân dahi böyiece cemi'de hükümde ihatada İsm-i câmia müşâriktir. Nitekim

وا قل 132 ع د ه ا والل وا ! ع د ن ا س ر ل اâyet-i kerimesiyle İhbâr olunmuştur. Zîrâ rahmân İsm-i şerifinin harfleri altı ehadiyyetl'l-cem'm mazhariyyeti olan mîm'le nun arasmda ki elif-i makûle ile yedidir, tezekkür ve İdrâk eyle. Vaktaki bism kelimesi zahiri i4 tibâriyle teslis terbi' sır-1 sâm isini cem' etmediyse İzmâr hurûfla tamâm olup bismi'nin kelime olması sahih oldu. Bu sim tedebbür eyle.

"Bism" noktasını tesbit-i terbi'in mecmUiyle beraber bed' eyle ki i'tibârât-ı râfi' olan cihet-i Itlakla i'tibâr-1 vâhidle mukayyed olarak cihete takay^dlle sırr-1 zât-1 gaybiyi istihzar lâyık olur. Ba'dehu sırr-ı zâtın ıtlâk-1 ta'yinde sereyâmyla gaybm gayb-1 mutlak ve gayb- 1 izafiye İnkisâmını istihzâr eyle.

Keza vahdet-i Sirfe yi vahdet-i mutlaka-l mahza olmak nisbetiyle kesretin o vahdete İsnadının ve bâ'da bu iki şıkka müstenid olan hükmü keza üçüncü mertebede münebbeye olan sîn'i mülahaza fle İevh-i kalem ve âlem-i suverde taksim-i zâhir mahalli kürslnin arş-1 vahdâni's-sıfata nisbetlerini ve arşa müstevi olan İsm-i rahmânm küiliyyete emr ve ihatasıyle umûmum ve kaleme mahsüs İsm-i mücmelin ve levha mahsüs İsm-i mufassal Sirlanm ve İsm-i rahimle tahsis ve temeyyüzün kürsî-i kerimle zuhünm nazar ve istihzâr ile ba'dehu Hakk'ın zâtı ve esmâ-i kUlli^esi cihetiyle cem'ıyyetine ve ihatasına ve hükmünün umûmuna nazar eyle.

Ba'dehu cümlesinin mücmelen ismullahda ve mufassal an rahmân. rahim isimlerinde İndirâcını ve kaffesinin de mazhar-1 gayb-ı zâti olan Allah İsm-i şerifinin he'sinde İndirâcını mülâhaza eyle.

Kezâ hazerât-ı hamsin zuhuru sırr-ı sârisine bâ'dan olan nisbetin evveliyetle hükmüne nazar eyle. Kezâ mertebe-i ûlânın hükmüne nazar eyle ki merâtib-i lâhıkasma bilâ inhizâm ve lâ

إ32 ei-îsrâ, 18/110

Page 132: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

128

inhilâl ne k e^ yetle sirâyet etmiştir. Hakkıyla tefekkür eder isen İstimâ' ettigin hakâyik-i mahzadan ba'zılarma muttali' olarak sıhhatine kanâatin hasıl olur. Hakâ^nk-i mesrüre-î mezkûrejd i'tibârât veyâ te’vîlât yâhud hades ve tohumunun neticesi olan kelâm-1 zann-1 bâtılından halâs olursun. Bil ki be^dnât-1 hakâyik-i mezkUre esrâr-1 ilâhi^e-i gâmidaya tenbîhât-1 kudsiyyc h iâ n i y y e ile ma'lümdurki tertib-i hunâf besmele-i şerife rabb, latif, ve hakm alim olan Allah azîmüşşânın tertibidir.

Bundan sonra sadr-1 tefsirde bu mikdâr esrâr-1 İlâhi^eye bahs ve şürûumuz şâir kütüb-i ilâhiyyenin a'zamı olan Kur'ân-1 Kerîmde Cenâb-1 vâcibü'l-١hicûd'un tevzi' buyurduğu ledünniyyât, hikem, esrâr-1 hakika-i nâ-mütenâhînin ba'zılarını tenbih maksadına mebnidir. Hattâ erbâb-1 İsti'dâd ve İrfâna ma'lüm ola kihurUf ve kelimât-ı Kur'âni^e "bikülli şeyin alim" müdîr, habir hikeminin hikmet-i nâ-mütenâhiye-i kadime ile tertibi olmakla her harfinde ve her kelimesinde harfe^m b ejin d ek i harflerde harflerin mukaddemi muahharinde ve yekdiğerine ve mukârenette bile kasd-1 hâs ve İlm-i kâmil ve hikmet-i bâliga ve esrâr-1 gayba ve hakâyik-i İedünni^e üzre mevzû' oldugu Vâreste-İ İştibâh olup ukûl Simna vâsıl vâkıf, muttali' olamaz. Erfâr-1 meâni-i hakâ^k-i Kurâniye yi ehl-i keşif olarak mükâşefeye nâil olamayanlar:

ن ءان '' رآ ق ل را ل ا ظي ن ط ب ا !وجمد و ع ب ط ي و ة !ل ع ءيطن[ سب ''diger rivâyette!33 Hadis-i şerifle mezkur olan سطنا" meâni-i butûniyyesine vâkıf ve muttali' olamazlar. Kezâ سر ش ؛اب

ر ا "13 4 م أل kavl-i keriminin sırrını kezâ hadis-i şerifde 13 5

" buyurulup bu cümleden fâtiha-i şerife ile ve kemâ!-i zevk-i tecelli ve cem'iyyet-i külliyyeye delâlet eden havâtimü'l-bakara sırrı. Kezâ " 136" ل س ز ن م ض ت ي ك ي٠حل ب ب sırrı, kezâ vârîs-i ulûm-i Muhammedi Hazret-i Ali Iradiyallâhu anhm): 133 134 135 136

133 Gazâli. ihya, c .l , 136

134 Yunus, 10/3135 K aynaklarda bulunam adı.136 FussJlet, 41 /4 2

Page 133: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

129

ل ي ذن 1ل ر ض ل سي ا الفاغة تف ه ت ب ن . ب ع ب وقرا س

kavlinin Sirlanm bilemez.Kezâ Hasen Basri (radiyalhu anhm)

ة ض ءلمئة فاودع كتب اربهة و كغاب مئة اللم انزو رب ال لاال و التوراة وص ا جي لز ور وال ن و ب رآ ق ل ع ا د و ا ن نى الجمه و رآ ق ل ع ا ود ن نى L جمع وا رآ ق ل ل في ا س !

ع ود ل ض L وإ مفم غة في ال فا ل ا

kavlinin sırnnı idrâk edemez. Tafsilât-ı sâbikada indirâc-ı mezkûn beyân eyledik. Ve cümlesinin esmâ-i besmelede indirâcmı ve esmâ-i besmelenin ismullâhda. ba'dehu küllü şey'in esrânmn ismullâhın he'sinde indirâcmı beyân eyledik. Eğer halkın himmet ve ukûl ve isti'dâdlan işbu zevka’l-yakîn mertebesine terekkıden, acâib-i esrâr-ı Kurâniyyeyi idrâkden tetâbu-ı hakâyik-i riyazette tenezzühden ve kemâlât-ı ilm-i ledünnîye kâbiliyyetten âciz ve kâsır olmayaydı, acz ve da'fımla berâber ukül ve ezhân ve besâir ve ezkân mütehayyir edecek esrân izhâr ederdim. Lâkin:

Page 134: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

130

ح ما ت ف ه ي لل س ا نا ل ال رحمة من ل ال يمسك وما لها همسك ف ل ق س ر ه م ن ل مه د ع و ب ه حكيم !لعزيز و ال

nass-1 C6İÎİİİ37 üzere her ferde feth-i İlâhî sâhib-1 intibah olmrlara bu kadarcık tenbîh bi-hamdihi Teâlâ hâsıl olmuştur.

üstâz-ı ledünnimiz îmâm-1 Muhyiddin Arabi kaddese sirrahu beyânâtınada muvâfakat hâsıl olmuştur, ki sırr-1 bed-i hilkat hakkındaki bahsi besmele-i şerîfeye mukârin kılıp, bu lisân-1 ğaybi'l-beyânî feth ederek beyânını Cenâb-1 Hakkin müyesser kıldığı nisbette tafsil eylemiştir. Fâtiha tefsirimizde kimseden nakli iltizâm etmediğimiz halde mahzâ lutf ve cUd-1 İlâhî ile tafsil ve tahkikimin beyân-ı üstâza muvâfık oldugu bilâhare nruttali’ oldum. Muvâfakat- 1 vâridat cümlesinden olarak zevka'l-yakin erbâbının çoklanna vâki' olur. Bu Sirra bigâne olanlar kasden nakl ve mutâlaa ile İstikşâf ve cem' zann ederler. Hakikat vârisleride böyle değildir. Ezvâk-1 Muhammediyye (aleyhi ekmeîü't-tehıyye)'de bile şüphe edenler adem-i idrâklerinden:

ن لو؛ ,وتا 138 الولي را طي سا ا أ ه ب ت ت ك ال بكرة عليه تعلي قهي ا صي " وأ

diyerek hatâ ettiler. fefhem.Vallâhü veliyyü’l-fadli ve'l-ihsâni ve’l- irşâd

Şimdi Hakk'ın ilhâmiyle kalbden rahmân, rahim, ism -i şeriflerindeki esrân da kalemle âlem-i kırtâsa takrir ve tahrîr ederek tenbihât-ı icmâliyye ile tefsirini zikr edelim. İmdi teslise tâbi' olan merâtib-i mütekaddimeye zâhir ismullâhm mütezammin olduğu esrâr-ı hamse mudâf olunca merâtib-i külliyye-i asliyye ve cüz'iyye-i tâbia merâtibi olan on iki mertebe tamâm oldu. Keza dokuza kadar ehâd ba'dehû aşerat miât ülûf mertebeleride tamâm oldu.

Vaktaki ismullâhla esmâyı cami' olan hazret-i camia mertebesi ahkâmıyla tamâm olunca mezâhir-i esmanın kemâl ve devâm ve

137 el-Fâür, 3 5 /2138 el-Furkân. 2 5 /5

Page 135: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

131

tamâmının mevkûf-ı aleyhi ve sinin izhârına teveccüh ederek vücûd-ı umûmu ve merâtibe şâmil, kezâ sine mahsûs olan ism-i rahmân ile sûret-i vücûdun zuhûru teakkub eyledi. Mübalağa sığası ile ityân olundu ki zîrâ rahmâniyyetin iktizâ ettiği vücûdun şümûlü şart'i amelî ve sa'y ve teammülîye mütevakkıf değildir.

Rahmâniyyeti müştemiî ve mazhar ve müstevâsı olan arş-ı muhît-i suver-i zâhirûnûn evveli olarak müstevâ aleyhe şümûlde ihâtada adem-i tecezzi de münâsib olarak zahir oldu. Şu sırra tenbîh içinki ism-i rahmanın mazharı cevher, araz, heyûlâdan mürekkeb sûret-i mücessede yâhud ale'l-ihtilâf sûretten ibaret olduğu halde mütemekkin olmayınca arşı ihâta ve istilâ eden müstevânm mekândan oluşuyla müstağnidir. Mekânın hasrından eceli ve a'lâdır. Makâm-ı vücûdîye istiva vücûdun aynı olan rahmetle hâsıl oldu. Mazharı olan arşa da, ism-i rahmân ile hâsıl oldu.

Rahmet-i vücûdiyyede taksim tahsîsihtiîâf vâki' olmadı. Ba'dehu rahmet, ğadabla ta'bîr olunan nisbetinin hükmüyle temeyyüz eyledi. Şu i'tibârlaki emr-i tekvînîyi hâmil olan nidâyı İlâhînin teveccühünde hakâyik-i kevniyyeden ba'zısımn icâbette sür'ati ve tecellî-i tekvini yi cemâline sin olmaz.

Tenzîh-i şâmile kabûlü ba'zı hakâyikta bi’l-aks bu tecellîyi bu vecihle kabûl etmeyip sû-i kabûlü sebebiyle tecellî-i mezkûr o hakâyika cemâlinin ğayr-ı merzîsi olan ahkâm ve sıfâtı ilbâs tarîkiyle saîd-i mu’tenî ye ve şekıyyi ğayr-i mu'tenîye hükümleriyle her birinin ğâyete mazhariyyeti i’tibâriyle temeyyüz eyleyip rahmet-i muti akanın tafsîl-i iîmî-i ğaybîsi ism-i rahim e muhtas olan makâm- ı kürsîde zâhir oldu.

İmdi müştemil-i lehin ulviyyetini müeddî olan emirle hüküm münkasim olarak silk-i süadâya intizâma müeddî olup işbu makâm-ı ğaybiyette hâsıl olan naîm-i dâim ve râhat-ı ebediyyeye sâhib-i ehi-i yemin mazhar-ı ism-i rahim kısmıdır. Ve eşkiyâ silkinde vukûa sebeb olan eşyâdan tahrîzi müeddî ve ism-i rahimin eseri zâhir olmayıp kabda-i uhrâ ğâlib-i husûsiyyete hâlin nefsi zâhir olan kısımdır ki ferdiyyet-i evveliyyete tâbia olan merâtib-i

Page 136: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

132

teslis tamâm olmuş oldu, imdi İsm-i ewelin mertebe-؛ ulühiyyete evveliyyeti cihetiyle me'lûh 0 mertebeye mUsteniddir. Fâtiha'nm kısmı eweli bu mertebeye mahsUsur. Rahmân vücûd-ı âm müşterek olup fatihanın vasati bu mertebeye âiddir. Rahim tahsis-i mezkûre ve fâtiha'nrn âhiri icâbet-1 ulUhiyyeye

L سئل'ا ي وهذا د ب ع ي ل د ب ع ل و "eseriyle tazmin olunan tahsisa ve imtiyâza mahsusdur. Rahim ehl-i yemin ve cemâle münhasır rahmân lütuf kahriyyetini câmi' kabda-i ührâ ehline mahsüsdur. Allah İsm-i şerifinin ehli ve mazharı ise cem iy ete esmâ-i k ü llice i'tibâriyle kabdateyn biete berzeh-i câmi' sâhibi olanlara mahsüsdur.

imdi besmele-i şerife bahsini hazret-i İlâhi^eye müstenid işâret-i neberiyye ile hatm edelim ki İbâd münâcâta iftitâh ettigi vakt "bismillâhirrahmânirrahim" deyince Cenâb-1 Hakkin "نكر

عبدي ض ’’ budanmasıdır. Tahkîk-İ makâm-1 zikirde deriz ki : zikrin müteaddid vecihleri olup zikirle mezkûrun mec'mûına veyâ birisine ilmin mukârin olması veyâ mukârin olmamasıyla olur. Eger ilm mukârin olursa huzûra mazhame huzür ve sebebten huzûr-1 hakikatin mütealliki ma'lûmu isticia ve İstikşâfdır. HuzUrun beş mertebesi vardır, öayb-1 zâtla huzür ya a^m-ı gayb cihetiyle veyâhud vücûdı yâhud rûhaniyye yâhud sûretü'1-gayb cihetiyle yâhud bu dört hükmü cem' cihetiyle olur.

Huzûr-1 mea'î-Hak ise ya zâti veyâ esmâsı cihetiyledir. Esmâ cihetiyle olan huzûrun 'mütealliki ya esmâ-i fiiliyye veyâ esmâ-i sıfâti^ e i'tibâriyle olur. Esmâ-i fiiliyye ile huzür, fiil i'tibâriyle mütenevrt' ve envâ-i fiil i'tibâriyle münkasim olur.

Esmâ-i sıfâ ti^ e ile huzûrun mütealliki ya emr-i selbi veyâ em ri sübûtî olur. Zâta tealluk eden huzûrun mercii ya i'tikâd-1 sem'î veyâ bürhânî-i nazari veyâ îmân-1 nebevi veyâ müşâhede-i zevkıyye veyâ mec'mûundan mürekkeb veyâ ba'zısının ba'zısmdan mürekkeb olarak zihinde tekamır eden emr itibariyledir.

Bu m erâtibin her biri Sâhib-İ huzû run hâli üzre ya ahkâm -ı

Page 137: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

133

hamse-i mezkûrenin cümlesiyle yâhud ba'zısıyla olmaktan hâlî olmaz. Huzûr mealhakk merâtib-i mezkûresinin etemm ve e km eli taayyün hâsıla i’tibâriyle yâhud selb ve isbâtla hüküm nisbî-i esmâî ile cem' ve fark sûreti ve niseb-i mezkûreden biriyle bi'l- külliyesiyle tekayyüdden hâlî olarak mealhak huzûrdur. Bu vecihle olmayan huzûr derece-i huzûr m ea’z-zât'tan mâdûni olan huzûrdurki mertebe-i hâssa cihetiyle yâhud ism-i muîn cihetiyle sırât-ı müştekim ehline huzûr nisbîdir. Sırât-ı müştekim ehli olmayana ne vecihle olursa huzûr mea's-sivâdan ma'dûddür.

Bundan sonra deriz ki zikre mukterin zikr ise ya teaddî ederek mezkûre tealluk eder. Sır-ı zikri münebbih olan huzûr dahi zikre tâbi' olur. Ve zikrin mezkûre teallukuda huzûr gibi ümûr-ı mezkûre de netâyici ezkârda huzûra tebean tâbi' olur. Yâhud zikir mezkûra teaddî etmeyip mütealliki nefs zikr olur. Bu surette huzûr yalnız zikirle berâber olur. Yâhud mezkûre delâleti üzerine zâid ma’nâya delâlet edenlerde ise huzûr zikirle mefhûm zâidle berâber olur. Bununla berâber hüküm hayâle mukârin olursa zihinde sebeb-i teşahhus olan sûreti zikri istihzâr eder.

Gerek fiil gerek harekete gerek keyfiyvete gerekse sûret-i vücûdiyye olsun lafz olsun lafzın gayrisi olsun yâhud mezkûrâtm cümlesinden mürekkeb olsun sûret-i zikrin sebebini istihzâr eyler. Eğer hükm-i hayâli mütekarrin olmazsa semâyı zikr medlûllerden bir medlûle fehm olunmağa sâlih olur. Sûrette nazm-ı hâsıla manzûm hurûfı nutuktan ibaret olmuş olur.

Ammâ zikirlerin neticesi ancak zâkirin i'tikâdına ve ilmine zikrin delâlet ettiği ma'nâlan tezammuna göre ve zâkirin telaffuz ettiği ismin hurûfunun ictimâmdan hâsıl olan hey'et-i terkibiyyeye lâzım olan hâssıyyet i'tibârıyla ve zâkirin hayâîen istihsâr ettiği ma'nâ i’tibâriyle ve zâkirin zikr esnâsmda sıfat-ı ğâlibesi i'tibâriyle veyâ ahkâm-ı hamse-i mezkûreden birinin galebesi i'tibâriyle yâhud nefs-i zikirde müstenid ümûrun hükm-i içtimâi veyâ ümürun birinin istilâsı i'tibâriyle zahir olur.

Page 138: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

134

Ve ahvâl-i mezkûrenin cümlesi mevtin ve neşih ve vakt ve teveccüh bâis olan emrin iptidası ve mahallin rûhâniyyeti ve hîn-i zikirde zâkirde ahvâlin mutasarrıfı olan ism-i ilâhı i'tibâriyle tahakkuk eder. İmdi sana beyân olunan hakâyıkta teemmüî-i dakik ve tedebbür-i amîk ile hakikate vâkıf olki hakâyik-i mübînenin muammâsı seninçün hail ve feth ola. 139

Takrîrât-ı sâbikayı hakkıyle teemmül ve fehm ve idrâk eden sâhib-i irfana hafi değildir ki; Rûhu’l-Beyân sahibi fsmâil Hakkı kuddise sirruhun evâil-i tefsirinde bâ’nın elife tekaddümünün vücûh-ı esbâbını beyândaki delillerine bâ’zı inkisâr vardır. Elifde işbukâr ve emsâli gibi vecihler vücûh-ı akliyye-i sathiyye olup hakikate ğayr-i muvafıktır. Zîrâ beyân eyledik ki evvelâ nâzil olan ikra' sûre-i şerîfesinin iptidasındaki elif ulûhiyyetten nüzûlüne ve tertîb-i Kur’ân i ’tibâriyle besmele-i şerîfenin iptidasındaki bâ mertebe-i ubûdiyyeti işâret içindir. Ve elifde ulûhiyyete münâsib sıfât-ı sittenin beyânıda mürûr eyledi.

Elif teayyün-i evvel vahdet-i zâtiyyeye işâre olup ehadiyyet-i zâtiyyeye işâre olan bânm bâtınıdır. Ve bâdan mukaddem olan tecellîye işâret olmakla hurûf-ı hecâî i’tibâriyle mukaddemdir. Ve elifin ”٠١j i da sübûtunun sırrıyla besmelede hazfın ve sükûtunun" ؛sırr ı beyân olundu ki ism-i ikra'da rubûbiyyet-i mahza muzâf olup besmelede mutlak ism-i câmia muzâf olmasıyla vahdet-i zâtiyyeyi cami’ olan ism-i câmi’ taVîzda kâfi olup rubûbiyyet sıfat-ı vâhidesi ise ta’vîzda ğayr-i kâfi olduğu mufassalen tahrîr olunmuştur. 140

Neam bâda mezkûr olan vücûh-i tekaddüm te’ye nisbetle câri olabilir. Nitekim sebkat eyledi, elife, câri olamz. Zîrâ bâ elifin fer’î olduğu cihetiyle şâir hurûfdan mukaddemdir. Elif ise aslı’l-hurûf olarak cümlesinden mukaddem, bâ ise aslı mertebe-i vâhidede karîb olarak velî eylemesiyle şâir hurûfa tekaddüm eylemiştir, fefhem؟

Keza ma’lûm ola ki besmele-i şerîfede âlem-i hakka ve âlem-i halka ve âlem-i halkten ervâh ve ecsâma ve berzâh ve âhirete ve avâlim-i külliyye ve cüz’iyyeye işâret olduğu sâbit oldu, Cümle

139Sadreddin Konevi, fcâzul-Beyön, s .244-262 140 Müellifin Dipnotu: Rûhu'l-Beyân sahibine red.

Page 139: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

135

avâlim bi-hasebi'l-küllî hazerât-ı hnams-i İlâhî tesmiye olunan zuhûr lâ zuhur mertebesidir ki cümle avâlim-i cüz’iyye bu beşte dâhil ve münderiçtir. Zırdeki dâire bertafsîl irâe eyler.

DÂÎRETÜ'L VÜCÛD EL-MUTLAK EL-MÜTECELLİ Bİ-CEMÎi’L-MERÂTİBİ’L-KÜLLÎYYE

Page 140: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

/ Bu mertebe / gınâ-yı mutlak ال

2 ا إالءبصار تدركه

Nokta: Alem-i X lâhût. Zât-ı \ Baht, Vücûd-ı 1 \

/ Bu mertebe de zât-1 vâcibü'l- / Vücûdun kenziyyet-i m ah-

/ fiyyesinde muhtefi kemâlât-1 / zâtiyyesini ve sifâtiyye k i ve cüz'îyl m لم i t ilmiyle icmâlen ve tafsilen 4 ر

Bâ: Âlem-i Ceberût, âlem-i \ sıfat, cem'u'l-cem1, Berze- \ hul-Berâzih, vâhidiyyet, \ taayyün-i evvel, akl-ı evvel, ١ akl-ı külli, nefs-i külliyye muhîtu’l-a’yânü'l-sâbite 3

EŞyâ-i kevniyyeden mücerred ve basit olarak e§yâ-i kevniyye-i kesi f olan mevcudatın ondOrt mertebe ervâhmdan esma ile zâhir olan ef âlin suver-i bâtmiyyesi ve

îsmullâh: Âlem-i melekût, âlem-i ef âl ve ervah, ve rubûbiyyetve ğayb- ı izafi, âlem-i emr ve bâtın ve ukûl- i felekiyye-i ulviyye ve nüfüs-i tabıa-i süfliyyeyi cami' merâtib-i rûhiyye-i halkıyyenin ihtidasıdır.^^m’iyyet-i külliyye ve cüz'iyyesi 5

V ^ ^ e b e ’ı , tecezzi, hark ve il- er-Rahmân: Âlem-i mülk, / âlem-i âsâr vee ecsâm ve / mrbûbet ve şehâdet ve halk ve / âlem-i zahir ve kesif ve ecrâm / ve âlem-i mahsûsâtın / cümlesidir. /

\ Rahmân ismiyle \ rticûd-1 kesifin

\ a'yâna in-\b isa t in d a n sonraS

er-Rahîm:Alem-i / Nâsût, âlem-i / insân-ı kâmil ve 7 /

! .. .m u tla k a n cem li'n-niseb, bâ tm -ı m u tlak , h a k ik a t . ’1-hakâyık, m âhiyyetü’l-m âhiyyât. gaybu'l-ğuyüb, ğayb-ı meclıûl, lâ-taayyün, am â, ahadiyyet m ertebesidir kt cemî’-i m erâtib-i vücûdiyyenin kenziyyetidir. 2 ...m ertebesi olup besm ele-i şerîfenin noktasıyla nokta-i ğaybu’l- guyûba işâre t o lunm uştu r. 3 ...m ertebesidir. 4 ...m a’lûm ât-ı ebediyyesine taa llu k u m ertebesi o lup h ak îka t-i M uham m ediyye m ertebesid ir k i icm âlen ilm in tea lluku i’tibâriyle vahdet-i zâtiyye, ta fsîîen tea llu k u i'tibâriyle vâhidiyyet-i sıfâtiyye denilip b â m ertebesi ile işâ re t o lunm uştur. 5 ...ism ullah ile kinaye olunm uştur. M azhar-ı rubûbiyyet ve merci-i ulûhiyyettir. M eiekûtiyyet i'tibâriyle m ücerred, rubûbiyyet-i bâtıne i'tibâriyle m üm essel ve mümeyyez olup âlem -i kesifle beynehüm âdaki âîem -i m isâlin mebdeidir.Q ...ki âlem -i ulvî ve süfli ruh ları ve u k û lü n ü n libâs-ı kesifle z u h û r olup ism -i cam iin şâm il olduğu icm âl-i rû h î tafsîl-i cism i ve kesif! ile şâm il olan R ahm ân ism-i şerifiyle m erm ûzdur. A rşdan cem f-i taayyünâtm m uhitidir, ?...m ertebe-! câmiiyyet m erâtib-i sab ıkan ın nûrân î, zuîm ânî. cism ânî, rûhân î. ğayb. şehâdet, vahdet, vâhidiyyet m ertebelerin in m azhar-ı etem m i m azhar-ı m ir'â tiyyet âh ir-i nüzü lâ t. hâ tem ü 'l-m ah îûkât, ve illiyye-i ğâiyye, hazerât-ı ham sen in tecelligâhıdır. 8 ...h e r b ir vücûd h ısas-ı m uayyenesinden b ir h isse ile ih tisâs ve im tiyazı âlim olup esm a-i zulm âniye ğâlib olanlarla esm â-i nüraniye ğâlib o lan lann rahil ism-i şerifiyle h issedar fehm-i şaki ve sa 'îd ile âlem-i âhiret ve ebedîyyete nazırdır.

Page 141: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

136

Ewelce bâlâda tafsil olunan kırk mertebe merâtibi'1-vücûd İşbu hazerât-ı ham s-i k ü lli^ ed e dâhil oldugu gibi Tuhfetü'l-m ürselei4i sahibinin yedi mertebe üzre İ'tibâr ederek beyân ettigi merâtibde bu beş m ertebe de dâhildir ki hurûf -1 İsm-i câmiin aded-i asliyyesine mebnldir.

Ma'lûm ola ki noktayı gOsteren mirât elifdir. Elift gösteren mir'ât hurûf-1 mebânldir. Hurüf-1 mebâniyi gösteren, kelime ki isim fiil harfdir. Ve kelimenin mir'âtı cümledir. Cümle dahi ma'nâyı maksûdun mir’âtıdir. Nokta-i gaybi'l-guyûb lâ-yüdrek künhü I'tibâriyle akl, fikr, vehm, hayâl, keşf, çühûd, müşahedenin teallukundan münezzeh lâ-yeteayyen, cemî-i nisebten müberrâ akdes-i mukaddes olmakla mir'ât-1 kenziyyet-i ezeliyyenin mertebe-i zâti^ede, zuhûr ve tecelll-i ebelisiyle zâhir, hakâ^dk-i külliyye ve cüz'ijtye ve mücerrede ve mürekkebeye câmi’ olan haklkat-i M uham m edi^ e'd ir, elif m enzilesindedir. Estelzi b illâh "142" م ستق ت٦ كئ فا ر emr-i cellli bu sırra İmâdır.

Haklkat-i Muhammediyyenin mir'âtı ise hakâyik-i külliyyenin bi-hasebi'l-ervâh tafsilâtı olan âlem-i melekut ve ervah olup hurûf-1 mebânî menzilesindedir. Alem-İ melekûtun mufassalan mir'âtı ise âlem-i misâl olup hil'at envâ-1 kelimât-1 latife ile mütelebbis ve mütemessil şâkile-i asliyye-i rûhij^esiyle münâsib kisve-i latife h er b ir i m u h a s s a s ve m ü te m e y y e z o lu p "143” ق شيئ وكل ا لت د منع ي م ف ت Sirrmda dâhildir, ki ihtilâf-1 İhbâs ile hakâik-i muhtelife ihbâs-1 İrâede suver-i muhtelife ile tasavvur ve tatavvurunda kelimât-1 muhtelife-i z ih n ice makamında olup kelimât-ı muhtelife-i lafziyyede kelimât-1 zihniyyeye mir'ât

حا ا4ال k itab in müellif؛ Muhammed b. Fadlullah el-Hindldlr (Ö.1029): Zeyl-1 Keçft'z-Zünûn. c. 1,8.257

142 H ûd٠l 12/11

45isra, 17/12

Page 142: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

137

olduğu gibi âlem-i mülk dahi âlem-i melekût ve misâlin mir'ât-1 keşfime makâmındadır.

Esteizü biliah" 144" ه مت كل مربم الي القيها و nass-1 cehlinde kelime ta'bîr buyurulması bu Sirra mebnîdir. fefhem!

Alem-İ terkîb ve ecsâm ise mir'ât-î kelimât-1 hakîka olmakta âlem-i misâlin libâs-1 kesifidir Besmele-i şerîfede hurûf-1 mebânî noktayı İrâye ve kelimâtı hakaik-i rUhiyye ve cismiyyeye ve cUmeli âlem terkîb ve tertîb-i hurUfi tertîb-i merâtib zuhUra ve tertîb-î kelimâtı tertib-i merâtib taa^înâta mine'l-ezel üe'l-ebed işâret olduğu gibi cümlesi i'tibâriyle cem’ı^ e t âlem-i nâsûta işâret min haysU'1-ma'nâ külli merâtibte hü١âyyet-i Hakkin kemâlâtı zâhir ve mUcid-i ramakdır. Ve halik ve râzik ve bârî ve musavvir ve muiz ve mUzil ve muhyi ve mümît ve şâir sıfatlarla mutasam f olduğuna ve lafz ile ma'nâ arasında hulul, ittihâd, a۴ iyyet, gayriyyet tasawur olunamadıgı gibi bilâ-hülU! ve lâ-ittihad her zerre-i kevnde د دا فعال "145 " ري ي olduğuna işâret olmuş olur.

Nokta elif, hurûf-1 mebânî, isim, fiil, harf, altıdır. Altı cihetten tenezzUhUne İşârettir. Ve zamândan münezzeh olanm mekândan tenezzUhU bi-tariki'l-evlâdır. Kezâ terkibin adedi de al tidir, ismin isimle terkibi, ismin fiil ile terkibi, ismin harf ile terkibi. Bu ü ؟terkîb mUfiddir ki ma'nâ_n maksûdu İrâe ettiği gibi enbiyâ, evliyâ, mü'mininin maksûd-î aslisi olan ma'rifeti rabbâni^eye delâlet ve hidâyetlerine işâret olup ismin ismle terkibi enbiyânın (aleyhim efdalüssalâtü) bi-îasâle delîl-î cehl olmalanna ismin fiil ile terkibi: evliyânm bi'1-vâsıta ve bi't-tebeı^e ve bi'1-verâse nâil-i metaiib, nûr-ı hidâyet olmalarına ve Irarfin isimle yazıdaki terkibi: mü'minlerin mertebe-i evliyadan nâkıs olmalanna İşârettir.

Harfin harfle, fiilin fiil ile, harfin fiil ile terkibi mühmel olup ma'nâ^n maksûda delâlet etmediği gibi müşrikin kafirin münâfikînîn de illet-l g a ile s in e hilkat olan hakikat-i tevhid-i Bârî'den

144 Nisâ, 4/171 1 4 5 H u d . i l / l 0 7

Page 143: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

138

mahrûmiyyetlerine

ك٩ "146 ئ ل م و ا ع ن أل ا ل ك م ب أل٦ ه ض

Sirnyla m # û m - ı bu 'd ve h ız lân ve muazzeb-i cahim-i n îrân ve matrûd-1 sâha-i R ahm ân olm alarına İşârettir. Nitekim Ğavs-1 Rabbani Hazreti Sadreddin Konevi "Te؛s îru 'l- fâ t٤ha'n ın" Sirru'l- kelimat bahsinde işareti muharrirdir.

imdi Besmele-i şerifenln hurUf ve kelimât-1 sitte ve terâkîb-i sitte mec'mû-ı adedi oniki olup zemân ve şühûd ve fusUlu da işâret mevcUd olmuş oldu. Velhâsıl besmele-i şerife mine'l-ezel üe'l-ebed âlem-i Hak ve âlem -i halk ve m erâtib-i tecelliyât-ı zâtiyye ve s ıfâ t i^ e ve e s m â i^ e ve efa i ve kemâlât-1 iiahiyye ve m erâtib-i m ahlûkâta ve ecnâs ve envâina ve edvânna ve üe'l-ebed âlem-i berzah Merâtibin beyân ve tafsili mUnâsib göriüdü.

imdi m a'lûm ola ki gaybü '1-guyûb m ertebe-i l â - t a a ^ ü n m ertebe-i vâc ibü 'l-vücûddur. VâcibU'1-vücûdun ilmi b izatih i mertebesi icmâlen İlm-i li-cemî'i'l-hakâ^k olmakla eşyâ^n bertafsil-i icâddan mertebe-i gınâyı tâmdır. îlm-i bizatihi mertebesiyle icmâlî ve tafsili m ertebeleri olan lcm âl-1 ehadiyyet tafsil vâhidlyyet vâcibü'l-vûcûdla kâim tebean 11-rticUd-ı kadîmlerdir. Bu iki mertebe mertebe-i ulUhlyyetdir.

Üçüncü m ertebe m ertebe-i ru b U b i^e t olup âlem-i e n a h la m âdûni merâtib-i halkıyyet ve İmkândır. VücUdda mUstekıl olmayıp z ıllü '1-vücûddur. Ya'nî b izatih i mevcUd g ö rü n ü p v ü cu d d a müstekıllen mevcUd olmadığı halde vücûd-1 mefâzla mevcUd oldugu gibi mUmkin de vücûd-1 vâcible mevcUd ve vâcibe m uhtâc olmakta zil makâmındadır.

B inâen aleyh m evcudat iki kısım dır: V âcibü 'l-vücüd , m ü m k in ü 'l-v ü cü d . M ü tem en n iı'1-vücüd m a'dU m o lm ak la m ukassem den hâriçdir. Meger ki mukassem-i taakkulijd, mUmkin

Araf. 7 ت46 /179

Page 144: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

139

olan em irden ib a re t edenlere göre üç kısım ü çü n cü kısım; m ütem enniıl-vücûd olmuş olur. îmdi vâcibü'l-vücüd ki isbâtında hakka'î-yakîn m ertebesinde ârifûn ve süfiyyûnun tah ak k u k ve şühüd ettikleri ve ulemâ-yı ehli sünnetin ilmelyakîn isbât ettikleri akı d e-i islâmiyye, ve hukem ânın da akîe'l-yakîn istidlal ettikleri akvâl olmak üzere üç kavi vardır.

Ma'lüm ola ki eğer bir m efhûm un hakikati olup bi-zâtihi vücûben tahakkuk ederse vâcibdir. Eğer bi-zâtihi ademi tahakkuk ederse m ütem enni’dir. Eğer vücûdla ademi sâvî ise m üm kinü'l- vücûddur. Bu taksim de m ukassem mefhûm-ı m ansûrdan ibaret kılınıp üç kısm a şâmil olmuştur. Bazıları taksimde demiştir ki: Zâtı vücûdunu iktizâ ederse vâcib, ademini iktizâ ederse mümteni', eğer vücûd ve adem den birini iktizâ etmezse m üm kin dem işlerse de vücûd vâcibde zâtının gayrı olmamakla bu taksim mercûcdur.

îmdi vâcibibü'l-vücûdun ta'rifinde Maturidiyye ve E ş’âriyye mezheplerince m a'nâca karîb olarak ayrı ayrı ta ’rîf o lunm uştur. Maturidiyye indinde gayrin medhali ol miyar ak hakikati vücûben bi- zâtihi m ütehakkik olana vâcib denilir. Zîrâ ukalâ ademi tasavvur olunm ayan vücûdun adem-i sâbik ve adem-i lâhik ve tenezzühü vâcibdir. Vücûdiyyenin aym ’z-zât olmasıyla kâbiliyyete ademden münezzeh bir vücûdla bi-zâtihi ve ğaynn m üdehâlesi olmaksızın tehakkuk etmesi ayn-ı vücûbu'I-vücûd olmuş olur.

Inde'l-eşâire vâcibü'l-vücûd zâtı bizzât vücûdunu iktizâ eden hakîkat-ı vücûddur. Her iki mezhepçe edilen ta 'rîf beyninde umûm, husûs, m utlak, vardır. Çünki mâturidiyye ta'rifinde vücûdı, nefsi iktizâ kaydından m utlak tır. E ş’ariyyenin delilleri zîrâ vâcipte vücûdun zarûrî olması sâbittir. Zarûretü’l-vücûd vâcipte vücûd ve adem cihetiyle, zât vücûb sebebiyledir. Vücûd-ı vâcibin ademi m ütem enni’ olduysa zâtın yalnız vücûdı iktizâsı sâbit olmuş olur. E ş’ariyye delillerine cevâp verilib.vücûp zâta zâid değildir. İktizâ tasavvur olunamaz. Mea hazâ iktizâ vücûddan sonra olur. Zîrâ îcâd fer’ıl vücûd denilmiştir.

Page 145: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

140

Sem ere-i ih tilâ f m ah sû lü n beyân ına göre vücûb m de'l- Mâturidiyye sıfat-ı sübûtiyye indel-Eşâire sıfat-ı seîbiyye olmuş olur. Keza vücûbun emr-i ademîmidir, em r-i vücûdî midir, bu hususta iki mezhep arasında ihtilâf vardır.

Inde'l-Hanefiyye vücûb emr-i ademî olmayıp emr-i vücûdîdir. Zîrâ vücûb vücûdun müekkedidir. Halbûki mütekâbileyn ile te'kîd vâki' olamaz. îâ-vücûb m a’dûn hami olunur. Bu sûretle vücûb vücûda m ahsûs olmuş olur. Zîrâ mütekâbileynin irtifâına içtimâıda caiz olamaz. Birde eğer vücûb ademî olsa vücûbun zât-ı Bârî'den nefyi lâzım gelir. Zîrâ bu takdîre göre vücûba ademi kavlimizle leyse lehû vücûb kavli beyninde fark yoktur.

Inde'l-Eşâire vücûb emr-i i'tibârîdir. Istitlâlleri şu vecihledir ki zîrâ vücûb emr-i vücûdî olsa ya mâhiyetin aynı veyâ mâhiyette dâhil veyâ hâriç olur. Şıkk-ı evvel bâtıldır. Zîrâ vücûb beyne'l-mâhiye ve'l- vücûd nisbettir. Şıkk-ı s anîde terekküb, şıkk-ı sâliste ihtiyâç lüzûm fasidine binâen bâtıldır. Binâen aleyh vücûb emr-i i'tibârîden ibaret demişlerse de şu vecihle cevâp verilmiştir ki şıkk-ı evveli ihtiyâr ederiz. Vücûbun nisbeti beynel mâhiyet olmasını men' ederiz. Zîrâ vücûb-ı hakikat vücûdun aynıdır. Nisbet tasavvur olunamaz. Kezâ vâcib nisbet olmasa emr-i vücûdî olsa vücûbun vücûdu lâzımgelir. Halbuki vücûd vâciptir, devr ve teselsül lâzım gelir demişlerse de vücûdu l-vücûb aynı 1 -vücûb m a'nâsına olduğu gibi devr lâzım gelmez, diye cevap verilmiştir.

îmâm-ı Râzî (rahim ehullâhu Teâlâ) E rbeînde147 dem iştir ki: Ademî olsa bir şey'i hâriçde vücûbla m u ttasıf olmamış olurdu. Binâen aleyh vücûb emr-i vücûdîdir. İmdi m evcûdât ya vâcip veyâ m üm kinden ibaret olup, m üm kin vücûd veya adem inden birini iktizâ etmeye vücûd ve ademinden biri zarûri olmadıysa m ükinât-ı mevcûde de îcâdla müessiriyyete m üm kin âh ir olup o mümkinde dahi mümkin-i âhir bu tertîbîe ilâ ğayri’n-nihâye devâm etse üm ûr-ı

Fahri Râzi, el-E rbeûn lî Usûliddîn, Ayasofya, 2173: Köprülü, 38. Fahri Razi'nin diğer eserleri için bk. Süleyman Uludağ. Fahreddin R a z i, Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 1991

Page 146: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

141

ğayr-i m ü te rıâh în in te se lsü lü bâtıl o lm akla v'ücûdı nefye m ütehakk ik olan vâcibe m üntehâ olm ası lâ-büd ve zarûrî ve lâzımdır ki vücüdİa m ümkin müstekıl olmayıp vücûd cihetini tercih ve vücûdu bahş eden vâcible mevcûd olması lâzım olarak mevcudat- 1 m üm kinenin vücûdı hâriçte sâbit olmakla vâcibü'1-riicûdun k a ta n sübû tuna delil-؛ kafidir.

Mâdem ki vücûdda g a ^ e m u h ta olan m ؟ üm kinü 'l-vücûd mevcûddur. Ğa۴ el-mümkin vâcibü'l-vücûdda mevcûd bi-nefsihi ve m ütehakkik bi'z-zâttır. kemâlât-1 m üm kinâ tta bi-nefsihi hâsıl olmakla vâcibü'1-riicûdun kem âlâtına delil-i hakiki k a fi hakikidir. Ve eger m üm kinâtın vücûdı yekdigerinden iktisâb o lunarak ilâ ğa^i'n -n ihâye teselsül etmeyip m üm kin ola, riicû ' etse derir lâzım gelir. Şey'in kendi nefsine tevekkufi bu da bâtıldır. Bu sûretle de vâcibü 'l-vücûd vücûd-1 m üm kinâtm delâletiyle sâb it vâcibü'l- riicûdun kemâlâtı da m üm kinâtta m eçhûd olan kemâlât-1 ârida ile sâbit olmuş oldu.

Vücûdiyle vücûd vâcibe kemâlâtı âridasasıyla sıfât-1 kadimesine ve tebeddül ve tagayur ve teceddüd ve tahviliyle efâl-i hakimesine burhân-1 zâhir, delil-i bahirdir.

ر ه غا ل وا ه ق و ه قو د عبا

nas-ı azîm iyle٦48 İdrâk olunan ta sa rru f -1 küllî-i İlâhînin her zerreye şü m u lü n ü î'lâm ve m â m eden m üm kinât-1 alâmât-1 vahdâniyyet ve emârât-1 ferdâniyyet ve azamet-i kudret ve kuvveti i'lân etmektedir celle celâlühü. 148

148 el-En'âm, 6 /1 8

Page 147: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

142

MEZHEB-Î HUKEMÂ İLE İSBÂT-I VÂCİB

H ukem â iki kısımdır. Bir kısm ı hukem â-yı ilâhiyyûndur. Sûfiyye gibi vâcibü’l-vücûdun isbâ tı delile m uh taç olmayıp vah d âniyy e tin bedıhî olmasına hükm etm işlerdir ve isbât-ı vâcibdeki delîl-i nazarîleri tenebbühât m akim ında addetmişlerdir.

İm âm -ı Ğazâlî ve İmâm-ı Hamze Razı b u kavli zâhip olduklarını Fâzıl-bânevî risalesinde Şem seddîn M uhammed bin M uhammed Şehrurûzı Esbarâzî ye isnâden nakl ederek "Şecere-i ilâhiyye" kitabında demiştirki Ma'lüm ola ki fıtrat-i asliyyenin şehâdeten delâlet ettiği vücûda vâcibî ilm için enbiyâ ve mürselînin aleyhim es-salâtü de'b-i kudsîleri gibi tenbîh edilmek kifayet edecek derece bedîhîdir." intehâ

Hukemânın ikenci kısmı hukemâ-yı m eşşâiyyûn olup onlar da Aristo, İbn-i Sînâ gibi vahdâniyyeti edille-i akliyye ile risâlerinde isbât etmişlerdir.

Hukemâdan Ali ibn-i Sînâ "isbât-ı sân i'” risalesinde beyân eder ki: "İlel ve m alû lâttan müretteb olan her bir cümle bizzarûra ma'lül olmayan bir illete m üntehi olur. Zîrâ ilel ve m a'lûlâtm cüm lesi berâberce mevcûd olan a'dâd-ı mertebe olup m ütenâhîdir. Binâen aleyh ilel ve m a'îûlât da m ütenâhîdir. Zîrâ a 'dâd m ertebesinin cümlesi birden ma'lül veyâ illet olamadığı gibi vüstânı yalnız ma'lül ta rafında yalnız illet olamaz. Belki vüstân ı bir vecihten illet b ir vecihten bir vecihten ma'lül olur. Tarafeyn ise taraf-ı evvel yalnız illete taraf-ı âhar yalnız m a'lül olur. Ç ünkü vasat cânibinden m üteallik ve m erbût olandır. Taraf ise bir cânibten m üteallik ve m erbût olandır. Vaktâki ilel ve m a'lûlât-ı lâ-m ütenâhiyenin tertibi bâtıl olduysa silsile-i vüstânın yalnız illet olan ve m üessir bulunan ve m a lû l ve m üteessir olmayan ferde in tihâsı zarûrîdirki o dahi vâcibü'l-vücûd Allah eî-vâhid el-Kahhâr cele celâlühü

Hükem âdan Aristo isbât-ı Vâcipte m üteaddid sûretle nazariyye beyân eylemiştir. Şöyleki her kesrette m üessir bir vâhidin vücûdu m ecbûr ve zarurîdir. Ve illâ kesretin m üntehâsı olmaması l â z ı m

Page 148: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

143

gelir. Şu nazariyye ile ki: kesîrin eczasından herbiri ya vâhid veyâ ğayr-i vâhid olmaktan hâlî olmaz. Ğayr-i vâhid olduğu sûrette ğayr-i vâhid ya kesirdir, ya lâ-şey'dir. Lâ şey' olduğu takdirde eczâ-i lâ Şey'den kesir içtimâ' edememekle m uhâldir. Ğayr-i vâhid kesir olduğu sûrette ya ilâ ğayrin-nihâye tem âdî edr. Bu kesîr-i ğayr-i m ütenâhî olur. Halbûki kesir evvelden cüz’ olmakla lâ-tetenâhî lâ- tetenâhîden cüz' olmuş olur.

Yahud bu kesirle kesîr-i evvel beyninde fark bulunm az. Bu sûrette cüz' ile küll m üttehıd olmuş olur. Bu takdir dahi bâtıldır. Bu nazariyye ile kesrede vâhidin vücûdu zarûrî olmuş olur. Lâkin bu bu kesir cümlesinden olan m a'lûlâttan biri vâhid değildir. Zîrâ her m a’lûl illetiyle terkibinden sonra min vechin vâhid min vechin ğayr-i vâhiddir. M a'lûlâtta vâhid bulunmadığı o kesrette m a'lûlatta bulunm ayan bir vâhidin vücûdu zarûrî olup ma'lûlâtta bulunm ayan vâhid vâhid-i m ü essir ve illet m in külli vechdir ki ğayr-i müteessirdir. O dahi Allâh el-vâhid el-kahhârdır, celle celâle. 149

Keza hukem â-i ilâhiyyûndan Seyyid Şerif Cürcânî (kuddise sirrah) ekserisi devir ve teselsülün ibtâline tevakkuf etmeyen vücûh- ı isbât-ı vâcipten, vücûh-ı aşera beyân eylemiştir:

Vech-i evvel: M uhakkaktır ki m üm kinât için vakten minel evkât m a'dûm olm aktan hâlî değildir. Bu ise m üm kinin cüz’i veyâ zâtından değildir, liğayrihîdir. O gayr ise Vâcibü'l-Vücûddur.

Vech-i sânî: Ma’lûm dur ki m üm kinin vücûdiyle ademi müsavi olup ehadü'l-m üsâveynden birini tercih için m üm kin olmayan bir vücûdun sâbik ve mevcûd olması zarûrîdir. O vücûd ise vâcibül- vücûddur.

Vech-i sâlis: mevcûdât-ı m üm kineden her biri diğerine devir ve teselsül ile illet ya îcâdla veyâ i'dâmladırki tarafeynden birini tercih için müreccih lâzım ve zarûrîdir. O dahi Vâcibü'l-vücûbdur.

Vech-i râbi': m evcûdâtın, eczâsm a ihtiyâcı sâb it olmakla

Her ne k ؛؛ 14 ad ar m üelif bu delili Aristo'ya n isbet ediyorsa da bu delil Kindi'ye aittir. Bk. Kindi, Fi’l-Felsefeti’l-ûlâ. s.161-162, nşr. Ebû Rîde, er- ResM üTKindî el-FelseJıyye, s.97-162. Kahire. 1950

Page 149: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

144

mümkindir, ademi caizdir bu takdirce eemî'-i cihât ademi mümteni’ olan bir m ûcide m u h taç ve m ütevakkıfdır. O dahi V âcibü’l- vücûddur.

Vech-i hâm is: M ümkin bil-fi'lin ademi m üm teni'dir. Bu da lizâtihi ve licüzihi olmadığı gibi kendi misli gibi olan mümkin içinde değildir. Belki li-ğayrihidir. O gayrda Vâcibü'l-vücûddur.

Vech-i sâdis: Eğer Vâcib ii-zâtihi bulunm am ış olaydı vâcib li- ğayrihi dahi bulunm azdı. Mademki vâcib li-ğayrihi olan mümkin mevcûddur, vâcib li-zâtihi dahi zarürî olarak mevcûddur.

Vech-i sâb i’: Mümkin îcâd ve vücüdla m üstekıl değildir. Eğer mevcûdât-ı mümkine m ünhasır olsa hiç bir şeyin mevcûd olmaması lâzım gelir, bu ise İbn-i Sînâ'nın risâlesinde ilîet-i müstekılle tarafı olm asa m üm kinât m üteselsile ve mütesâviye a rasında illet ve m alûlünde ademi lâzım gelir" kavlinin nazîrîdir.

Vech-i sâmin: m evcûdâtın küllisi yalnız m üm kin olsa vücûd-ı îcâdma îcâdı vücûduna tevakkuf etmekle devir lâzım gelir.

Vech-i tâ s i’: M evcûdât-ı m üm kinenin vücûd larm dan biri diğerine ya bilâ illet tekaddüm eder, tercih bilâ müreccih lâzım gelir ya illet-i m ürecceha ile tekaddüm eder, O dahi Vâcibü'l-vücûddur. Defaten h u sû lü n d e ne m ahzûr var denilirse tedriçle husû lüne nisbetle defaten husû lünü tercih edecek mürecciha ihtiyâç mahzuru avdet eder. Yine Vâcib sâbit olmuş olur.

Vech-i âşir: M utlaka m evcûdun vücûdu illete mütevakkıfdır. Eğer m ütevakkıf olm asa şey'in nefsine tekaüdüm ü lâzım gelir. Çünkü iletin ma'lûle tekaüdüm ü zarûrîdir. intehâ

M evâkıf ve m ebâh îs ve ekseri m ebâhiste zikr olunan isbât-ı vâcib nazariyyesi evvelce tah rîr olunduğu gibi şu vecihle hulâsa olunur ki mevcûdun vücûdunda şekk yoktur. Eğer vâcib ise matlûb sabittir. Eğer vâcib değilse o mevcûdun vücûdu illet-i fâiliyyeye m uhtâçtır. Eğer iliet-i fâiliyye vâcib ise m atlûb sâbit olur. Eğer vâcib değilse ya devir veyâ teselsül lâzım gelir, her ikisi bâtıldır.

Page 150: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

145

Devrin bâüî olması şey'in nefsine tekaddüm ünü iktizâ etmekledir. Teselsülün butlanı bizzat vâcibü '1-vücûda m üstenid olmayan ilel-i ğayr-i mütenâhiyenin cümlesi tarayân-ı in’idâmm cevazında vesat hükmündedir.

Kezâ zevatında m erciil-vücûdun bulunm am asında da vesat hükm ündedir. îmdi silsile-i m üm kinât-ı m evcûdenin m erciı'l- vücûdu bulunmaksızın tahakkuk ve sübütlan vücûdiyyti tercih eden mercii-1- vücûdsuz m üm kinin tahakkuku müstelzim olup bu da m uhaldir.

Allâme-i Sadr'm isbât-ı vâcib risalesiyle sair kütübde mezkûr olan vecîhler vücûh-ı sâbika’da dâhildir.

SUAL: M ümkinü'l-vücûdun birisinin inidâmı diğer m ümkinü'l- vücûdda müessir olmak sûretiyle mevcûd olamaz mı?

CEVAP: Vücûdunu ifâza vücûd edenin mevcûd olması lâzımdır. Mea hâzâ m üm kinin m a'dûm olması bizâtihî olm am akla diğer m ü essire tevakkufuna m ebni devir ve tese lsü ldek i b u tlâ n nazariyyesiyle vâcibe intihâsı zarurîdir.

SUAL: Mütekellimûnun vâcibde dedikleri gibi, müm kinde dahi vücûdu bi-nefsihi iktizâ etmekle mevcûd olsa ne lâzım gelir.

CEVAP: Bu sûretle m evcûdun imkânı m ürtefi' olur. Zîrâ ehad i'l-m ü tekâb ileyn in in tifâsı âh irin v ü cû d u n u b izzarû re muktezîdir. Bu takdirce m üm kinâtm cümlesi vâcib olarak adem-i zevâli lâzımken zevâl fenâsı m eşhûd olmakla iktizâ bi-nefsihi bâtıl olmuş olur.

SUAL: Mümkinât-ı mevcûd ede tabîat.i külliyye m üessir olarak mevcûd olsa ne lâzımgelir.

CEVAP: Tabîat-i külliyye ya mevcûdedir, ya m a’dûm dur. M a'dûm olduğu sû re tte m üessir olması bâtıldır. Zîrâ vücûdda m üessir ancak vücûddur, adem değildir. Mevcûd olduğu takdirde vücûdu râcih ademi m üm teni’ ise vâcibü'l-vücûd sâbit olur, eğer ademi râcih ise m üm tenii'l-vücûddur. Ademle vücûdı taraflarından

Page 151: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

146

birine m üreccih bulunm ayıp her iki ta rafı m üsâvî m ürecciha m uhtaç olsa bu sûretle mümkinde dâhil olarak vâcibü'l-vücûdda ihtiyâç ve istinâdı lâzımgelir.

M işkâtii 'l-E nvâr'da Gazali kuddise s irru h u 'l.â lî demiştir ki tabîat-i ecsâm da merkûze bir sıfat olup bi-nefsihâ kâim olmadığı gibi idrâkten hâlidir, te’sîr tasavvur olunamaz, intehâ

Mea hâzâ tabîat-i külliyye hararet yebûset ru tûbet burûdetden ibâret olup; harâretten rutûbet, bürü d etten yebûset tevellüd ederek dört tab 'ım n mercii harâret ru tûbet olarak hu d û sü zevâliyle sâbit olmakla m üessir-i âhara m uhtaç emr-i arazîdir. Arz mukaddime muhtâçdır, m uhtâcm ileyh olamaz.

SUAL: Vâcib m üteaddid olsa birisi m evcûdâtta icmâlen diğeri tafsilen tasarru f etse ne lâzım gelir.

CEVAP: Illiyyeti müstekılliyyetin ma'lûl vahidi şahsîye tevârüdü lâzım gelir. Zîrâ icmal tafsil mefhûmda câridir. A’yânda câri olamaz. A'yân i’tibâriyle icmâl tafsîl ma'lûl vâhid-i şahsîdir.

SUAL: Vâcip müteaddid olup ittifak veyâ tevkil ile m üessir olsa ne lâzım gelir.

CEVAP: İttifak, ihtiyâcı m üş'ir; tevkil, diğerinin ta ’tîlini müstelzim olmakla vücûbu'z-zâtın istiğnâsm a sıfât-ı kemâliyyesinin devam ve bekâsm a münâfîdir.

FELASİFE MEZHEBİNE GÖRE İSBÂT-I VÂCİB

Felâsife mezhebi üzere isbât-ı vâcipte şu vecihle nazariyye beyân olunm uşturki: Eğer vâcibül-vücûd teaddüd etmiş olsa vâcib li-zâtihi nefs-i m âhiyetten ibâret olduğu için teayyün-i m ahsûsla temayüzleri lâzım gelirdi. Zîrâ temâyüz olmadıkça ikilik olamaz. Bu sûretle her ikisinin mâ bihi'l-iştirak ve m âbihi't.tem âyüzü muhtevi olarak terekkübîeri lâzım gelir. Her birinin mâhiyet-i müşterekeden terekkübleri bâtıld ır. T eaddüdü’l-vâcibde bâtıl vâcibü’l-vücûd vâhidi’l-kahhârdır.

Page 152: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

147

Bir kavilde Hayâlı m erhûm dem iştir ki: ”Hafi olmaya ki vücûbun tabîat-i nevıyye olm asına mebnîdir. Yoksa asla teayyüne hacet kalm adan b izâtih im â tem ayüz h âs ıl o lu rdu . Ş u n u n la berâberki vücûbun nefs-i mâhiyyetten ibaret olması vücûbun sübûtî olm asına mebnîdir. m utlak değildir. Halbuki b u n a delil yoktur. Belki tahkik olan vücûb sıfat i'tibâriyyedir, terkîb lâzım gelmez ve terkibe de delil yoktur”, intehâ.

Yekûlü el-fakîr sâh ib ü 't-tah rîr Hayâli m erhûm un tahkîk-i ta'bîri tedkîkden ârîdir. Çünkü tedkîk olan hakikat ise vücûb emr-i i'tibârî olmayıp nefs vücûddan ibâret olduğunu evvelce müdelîelen tahrîr eyledik. Vücûbun emr-i i’tibârî olmasına kâil olanların delili de redd olundu. Halbûki felâsifenin kavli ve nazariyyesi kendi mezhepleri üzerine mebnîdir150.

Vücûbun sübûtî olmasına delil yoktur" demesi de müsellem olmayıp semere-i ih tilâfda beyân ettiğimiz gibi vücûb m de’l- Mâturidiyye emr-i sübûtîdir. Indel-Eş'ariyye emr-i selbîdir. Çünki ta'rîflerinin hulâsası inde'l-Mâturidiyye bi-nefsihi m ütehakkık ve sabit ınde'l-eş'ariyye ğayrin medhali müntefî olmak selb-i medhal-i ğayrdir. Ve sübû tü t-tehakkuk bi-nefsihîden ibâret olmuş olur. Kezâ bizzat temayüz hâsıl olurdu" kavli de (lev) feraziyyeye m ünâsib değildir. Zîrâ mefrûz olan bizzât ayn-ı vâcibin teaddüdüdür. Mâ b ih i’t-tem âyüz hâricün ani'z-zâttır ki vasf-ı i'tibârî fardıyledir, hakîki değildir. Binâen aleyh Vâcibin tabîat-i nevıyye olm asına binâye emr-i farz! için hâcet mes etmez, fefhem؟

M alûm ola ki felâsife ile hukem â isbât-ı vâcipte Ehl-i Sünnet gibi hudûs-ı âlemle istidlâl etmediler. Zîrâ mde'l-felâsife âlem hadis olmayıp kadîmdir dediler. Âleme illet olan vâcib m alû lden m ufânk olmamakla âlemin de vâcib gibi kıdemi lâzımdır dedilerse Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücûd fâil-i m uh târ olup fâil-i m uztar değildir. Ezelde m urâd etmeyip ihtiyar ve irâdesiyle halka iptida buyurdu. İmkân ilm-i İlâhîde ezelîdir. Mümkin m ahlûk ve hâdistir. İm kânın ezelî olmasına mümkin de ezelî olması lâzım gelmez” cevâbıyla felâsife mezhebinin butlânı izhâr olunm uştur. Bu meselede felâsifenin dört tü rlü delîlide red olunm uştur.

150Müellifin Dipnotu, Reddün lil-Fâdıl el-Hayâlî

Page 153: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

148

Birinci delilleri m eve û d â t ezelî olm asa m a 'lû lü n illetten tehâîüfü lâzım gelir dedilerse Cenâb-ı Hakk fâil-i m uhtâr, fâil-i m uztar değildir cevâbıyla mukâbele red olunm uştur.

İkinci delilleri V âcibül-vücûd m ukbidul-â lem îndir. âlemin vâcipten müstefîddir. Eğer âlemine ezelde vücûdı ifâza etmese cûdı terk lâzımgelir, bu ise cevâd olan vâcibe lâyık değildir" diyenleri de cevâb-ı evvel ile mukâbele ve red olunmuştur.

Üçüncü delilleri vücûddan her m a'dûm evvelâ m üm kindir. M a'dûm unu istihlâle ve inkilâb tarîkıyîedir. İm kân ise bi-nefsihi kâim olamaz. Zîrâ em r izâfîdir. M a'dûm lada kâim olamaz. Mevcûdun ma.dûmîa kıyâmı muhâldir. Mümkine tealiuku olmayan şeylede kâim olmaz. Tealiuku olan şeyîede m unfasıl m ütebâyin olduğu sûrette kâim olmaz. İttisâl-i tâmle m uttasılıyla kâim olması sâb it ve teayyün ederek müstelzim-i suret olm akla âlemin hâl-i adem inde v ü cû d u lâzım gelir. Bu ise h ak ik a te m uhâliftir, kavillerinde de im kân emr-i i'tibârîdir, hâriçte m ahall-i mevcûd iktizâ etmez" cevâbıyla redd olunmuştur.

Dördüncü delilleri: Zaman vücûddan sonra m a'dûm olsa vücûd ba'dindeki ademi, adem-i kabliyye ile içtim âm a m âni' olur. Bu ba'diyyet ise zamanla tahakkuk eder. Zaman m a'dûm farz olunduğu halde mevcûd olmak lâzım gelir. Kezâ zam andan ibâre t olan hareket, kezâ mahal-i harekette aslâ müteaddim olmaz. Kavillerine de İmâm Ğazâlî "Red-i felâsife" risalesinde cevâbı zahir demiştir.

Yekûlü el-fekîr sâhibü't-tahrîr: Zaman arazın tarikidir. Hareket arazın mikdândır, yâhud m ikdânnm müddetidir. Hareketten yâhud m ahal-i hareketten ibâret olm am akla ne zam an için zam anın lüzûmu ne de hâl-i ademde mevcûd olması lâzımgelmez. Fetefekker.

Velhâsıl felâsife eşyâya kadîmdir diyerek ifrâd, sıfâtı teaddüd-i kudem â lâzımdır diye tefrit ederek tağlît etm işlerdir. Bi-nefsihi m üstekıî olmayıp zâtla kâim sıfâtın tead d ü d ü n d en teaddüdü kudem â lâzım gelmediği gibi câiz olmayan teaddüdü kudem â felâsife mezhebine göre lâzım gelirki mâhiyât-ı m uhtelifeden ibâret olan

Page 154: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

149

âiemin kıdemine kâiî olmakla beraber bâtıl olan teaddüdü kudemâyr kail olarak hata etmişlerdir.

E hl-İ S ü n n etin en m e şh ü r delille ri este izü b iliah و ن ل ما كا ه ة في ه ل ال آ ه ا ا الل ت د س ف ل delil-i celiliyleisı istidlal

ettikleri burhân-1 temânü' nazariyyesidir. Ma'nâjn âyet-i kerime eger Allah azîmüççân'dan m âadâ semâvât ve arazında m u tasam f âühe-i m efrûzalar bulunaydı nizâm-1 m eşhûd ve intizâm-1 h ikm et- nüm ûzunda devâm etmez hakikat intizâm-1 ahkâm ından ؟ ikarak fesâda m a 'rûz olurlardı. Mademki adem -i fesâd zahir aiihe-i mefrûzanın adem-i imkânı m ütehakkikdir.

Âlihe-İ müteaddide farz o lunup alem cüm lesinin b irden kudretlerinin te iu k u y le mevcûd olsa kudretejm-i müstekılleyynin m akdU n vahide tealluku ki tem ânü ' ta 'b îr olunur, bir kudretin tealiuku diğerinin ala's-seviyye teallukuna mâni'dir.Jttifakla takrir ettiğimiz gibi İhtiyâcı m üş'ir olmakla İhtiyâç ulûhiyyete m âni'dir. irâdete۶ in murâd-1 vahide teallukuna tevârüd denilir ki ayn-1 lüzûm a binâen u lû h i^ e te m ünâfîdir. Tem ânü' sûretinde alem mevcûd degil mümkin bile olamazdı.

H i y y e ş e r l d e i 52 Hayâli MerhUm: Ve'1-ahsenü en yukale İlâh., diyerek ahseh ta'biriyle §u vecihle beyân etm iştir ki: eger âlemde m üessir iki sâni'olsa âlem her birine m uhtâş ve her birinden m üstâgnî olmuş olurdu. Zîrâ iki sân i’ müstekıl iki mebde'dir. Lâzım bâtıl, melzûmda bâtıldır. İntehâ

Yekûlü el-feKr sâh ib it-tahrir: Hayâli m erhûm un ahsen ta 'b îr ettigi vecih sathîdir.153 Zîrâ âlemin ilâheynden birine İhtiyâcı âhare ihtiyâcına münâfîdir. Zîrâ âherede m uhtâc olsa ewelin ulûhiyyette ve k u w e t- i m üessiresinin noksan olm ası lâzımgelirdi. Kezâ kudreteyn in birinden İstignâsı âharin kudretinden istignâsm a m ünâfîdir. Zîrâ imkân-1 U cU dda vâcibe m uhtâç olup birinden m üstâgnî oldugu takdirde diğerine ihtiyâCma im kâniyeti dâî ve bâis olarak İhtiyâcı sâbit olur, fefhem!

151 el-Enbİyâ, 21/22152Moiia Hayâlı AJımed Efendl.îö. 875), Şerh-l Kaside-i m n iy y e , OM, c . l .

s.291-2ISSMûellifin Dipnotu, Reddün lil-Fâdıl el-Hayâlî

Page 155: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

150

SUAL: Ayet-i kerîme cemî-i âlihenin nefyine mahsûs olup cemiden mâadânm nefyini müstelzim değildir.

CEVAP: Vahidiyyete mugayir olan âlihenin nefyi âliheden küllü vahidin birer birer muğâyeretini zarûreten müştekimdir. Kül, vahidin ayn ayn nefyinden eblağdır.

Ve mdelfekîr sâhibi't-tahrîr vech-i ah s en şudurki "lefesedetâ" ta’bîr-i cehlinden münfehim olan fesadın adem-i tahakkukuyla âlihe-i mefrûdanın adem-i vücüdu ilâh-ı vâhid-i hakîkînin sübûtudur. Lâkin fesadın cihet-i vukûu şu vecihîedir. âlihe-i müteaddideden biri şeyin îcâdını murâd ve takdir ettiği halde diğeri ya îcâdîa ya i’dâmla murâd eder. îcâdla murâd etmesi bâtıldır. Zîrâ mevcudun îcâda ihtiyâcı hâsıl tahsil olmakla kudret-i mevcûdât tekrar îcâdîa taalluk etmeyip i ’dâmla taalluku îâzımgelir. Bu takdirce:

Birinin kudreti îcâdla diğerinin kudreti yalnız i'dâmla tealluk ederek her ikisi müessir olursa mümkin hem mevcûd hem ma'dûm olur, bu bir şey'in hem mevcûd hem ma'dûm olması ictimâ-ı nakîzeyndir, ğayr-i câizdir.

Birisinin murâdı ğâlib ve râcih olur diğeri mağlûb olarak noksanla ittisâfma mebnî sâkıttır. Binâen aleyh tayyi's-semâvât fesâddan add olunamaz. Zîrâ ilâh-ı vâhidin tayy-i semâvâta kudretinin taallukuna muânz adem-i tayy ile kudret-i müteallika olmamakla îcâd i'dâmda âlihe-i vâhide kâdir kâhir, sabit olması lâzım gelir.

SUAL: Biri îcâda biri de ibkâya mutasarrıf olarak teaddüd-i ilâhe tehayyülüne ne dersin?

CEVAP: Nitekim bu suâlin emsali mürûr etmiştir. Bu sûretle ya ittifak veyâ taksîm-i a'mâl aîâmet-i acz ve ihtiyâçtır ki mea hâze diğerinin ibkâya veyâ îcâda kudreti ya kâfidir, ya değidir. Kâfi olmadığı sûrette ulûhiyyete münâfi olan noksâniyyet sâbit olmuş olur. Takrîrât-ı sâbika ile akâid etrafındaki îrâdiar def olunduğu

Page 156: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

151

halde bahs hulâsa olunmuş oldu. Ve lillâhi'l-hamd ezelen ebedendâimen müstemiıran kemâ yenbegi li-zâtihi'1-kerîm

VÂSILIN l i İ İ E VÜCÛD-I VÂCÎB'İN VE MÜMKİNÂTIN h a k ik a t!BEYÂNINDADIR

imdi ma'lûm-ı erbâb-1 besâir ve meşhûd-1 erbâb-1 serairdir ki: Vâcibü'l-vücüdu edille-i yakiniyye ile ve berâhîn-i akliyye ve İstitlâlâtı nazarice ile ma'rifet hakikette delili medlule hicâb ederek ilm delile tealluk etmekle ancak ilim bi'd-de!île münhasır olmuş olur. Ilm bilasâle delile tealluk etmekle ma'lüm yalnız delildir. Medlul ise ya mUtevehhem veyâ mUtehayyel oldugu gibi vâcibü'l- vücüd meföUm-1 zihniyyesi mefhüm-1 zihniyye-i aharla aklen teakkulden sonra dâiresine maksUr kalır.

Halbuki hakikat vâcibü'l-vücüd mUteakkel ve mUtevehhem ve mUtehayyel ve mUtefekker olmaktan mUnezzehdir. Çünkü akil ile teakkul teçbîh ve tenzihden hâlî kalmaz.Zîrâ bir çey'e müntehi olursa mahluktur. Eger ve akil ve tasavvur bir şey'e müntehi olmazsa tenzih ta'tildir. Beyne't-tenzih ve't-teşbîh edilerek vâcibü'l- ^İcüdun ^icUdu nekâizden münezzeh ve künhünü idrâkten ve aklin 0 İdrâke teallukundan beri olan bir vücüdİa mevcUd kayıdlanyla hem ta'tilden hem teşbihten hâlî olarak teakkulu mUmkin ise de yine vücüd-1 akli ile idrâkte kaili".

Bu sUrette dahi irtisâm fi'1-akl mahzUru bulunmakla hakikat-i vücüb-1 vâcib cümlesinden münezzeh olmakla aklen İdrâk-i hakikate sebil olmamakla vehim hayâl fikir ise aslen tealluk etmemekle tefekkür fi zâtillâh esâsen hadis-i şerifle memnu' vehakikat-i zât-i vücüb erbâb-1 akl ve fikr vehim hayâl mesdUd oldugu cihetle aklin fevkindeki keşf, şühüd, ıyân, ayne'1-yakîn hakka'l-yakin merâtib-i ma'neviyyesine mücâhedât-1 tâmme-i k â m ile ve m ü k â b ed â t-1 â m m e-i ş â m ile ile - 154 ت أ م ل ا ظ ه م ه ق ض ب den İbâret olan sıfât-1 nâkısa-1 şerrime ile ihticâbdan halâs olup vâsıl-ı sırrı menzil şühüd-i hâssı'1-havâss olan kibâr-1 evüyâ-i ehl-i yakin:

و ق ت س !ا ؤ !ل ة س ! ر ر شانه ش ظ ك ين ل ! ر و ن 154 ب

154 en-Nûr. 24 /40

Page 157: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

152

fehvâsıyla155 mazhar-î nûr-1 zât olan kâmiller zât-1 vâcipten mefâz olan nûrla nûr-i vücûdî hasbe'l-şühûd makâm-1 isneyni^ette mahv-ı lâ ile İzâle-i sıfât-1 tenkat ve hicâbât edilerek makâm-1 isbât-ı vûcûd-1 Vâcib-İ vâhidde İllâ lillâh dâiıe-i vahdet-sarâ-yı m a'rifet-i yezdâne urdc ل ئ وك ك شي ج ءاال هال ٩و remz-i hakîkiyle!56 perde-i zulumât-1 beşeri^e^â İskât ve idrâkla urUc ve kenz-i "İllâ vecheh" remzine sırr-1 bürâk-1 aşk-1 hakikatle vülûc eylemiştir, ve serâb-1 akl-1 hayalden âb-1 zûlâl-i cemâle ve delil-i nikâb-ı hicâbla alil olmaktan rehâ ile kenz-i lâ mekân-1 vahdete irtifa' kılmıştır. Mahsûsât-1 tealluk-ı kuvâyı hıssiyyeye nesebiyle bedihi oldugu gibi hakikat-i nür-1 vücûd tealuk-! basara-i nûr-i şühûda nisbetle bedlhldir.

Binâberin kemâl-i zuhûr-1 âyâtla zuhUru bî-gâyât olan vâcibü'l-vûcûdun kemâl-i zuhUru, selb-i ^icûd-1 mâsivâ derecesinde bedidâr ve âşikar iken Şiddet-İ zuhuruyla İhticâbı ehl-i hicâba hicâb, ehl-i şühûda her zerre bir bâb-1 şühûd mir'ât-1 vahdetnUmûd olmakla evvelce tahrir olunduğu gibi muhakkıkin-i evliyâ-î kirâm ve müdekkıkîn-î asfiyâ-yı fehâm isbât-1 vâcibin bedahetine kâil olmuştur. Nitekim

- ا ك ك شع ك ؟ ؤ ال جت وجهها اذا ت فا ض ق اك ي ف ر م ب ي مكذا غ ا

Mâhiyât-ı ma'dûme-i rakika-i mümkinât merâtibinden merâüb-i zuhuruyla zâhir olan merâtib-i zuhûr-1 vâcibî gayb-1 hUriyyet ve kenz-i ahadiyyetine mir'ât ve ğaym-1 rakik ma'dûm ittihâz ederek refref-i mahv-1 vUcUdla îdrâk-i şühûda nâil olup hasebil-imkân talibine ve İdrâk-i hakikat râgibînine İbâre mizânının tehammUlU nisbetinde İfâde buyurmuşlardır.

س ا ولي ال د ل ا ق ن ل م ا ه ل وا ق د ال ل و ت ل ن ا ع م ي ا ي د ن و ه م ش ه ل وا ح س ا د ه ق ب ار ا م م ت ه ر را س ض ا فا هم وا ر طوا ءا ن م علي ه ر وا خ وا

Ma'lûm olaki m eslek-i celil-i sahabe-i kirâmda:

! 5 5 Acîûni, 1 /80 156 el-Kasas, 28 /8 8

Page 158: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

153

ت ما ا أ راي ب ت اال ش ه ووأي ل ل ه ا ل ب آ ت ' eseriyle delilden evvel mediuli çühûd y^ ıud ت ما " : ال رأي ! أ ت شي رأي معه !لله و " eseriyle kudretiylem akhûr vücûd-ı feyziyle zuhürunu şühûd, yahud:

ت ما ه اال لثهت رأد ت!لل ب رأ ة و د ع ب

m lrâtiyyet i'tibâriyle hüvezzâhir sırrını m uâyene m enkul olup evvelki mertebe "ev ednâ" Sirnna verâset, ikinci mertebe "kavsejm" m ertebesine verâset üçüncüsü.'fark meal-cem"’ makâm m a verâset olmakla vârisîn-i kirâm-1 hakîkî hasbe 'ş-şühud ve ahkâm da şu vecihle beyân etmişlerdir ki üme'l-yakîne vâris olmak İçin tahsîl-î ulUm-ı zâh ire zarû rî oldugu gibi keşfelyakine dahi fünûn-1 bâ tm i^e jd tahsile mütevakkıf oldugu beyânda imâm-ı evliyâjn ehl-i tasavuf olan cenâb-1 Kuşeyri kadese sirrahu'n-nebî şu vecihle beyân ederler ki kâle (kaddesellâhu esrâruhu ve efâda aleynâ min berâiki envârihi):

î'lem hakîkat-î nahv, nahv kasddan ibarettir. Benî Adem m akâsıdda muhtelife-i m esâdır, ve m evâridde m üteferriktirler. Ba'zısının kem âl-1 ihtim âm la m aksûdı: lisânını takvim ve tash ih etm ekte ba'zısın ında m aksûdı: kalb ve ruh ve cinânını tash ih eylemek en b ü ^ ik emelidir. Ewelkine S â h ib - İ İbâre İkincisini Sâhib-İ işâre denilir.

Yekûlü el-fakir sâhibi't-tahrir: Hurûf-1 kalbiyyesini tash ih ve kelimât-1 kuvâ-ja bâtıne ve zahiresini ulviyyetle tanzim ve teşri' ve Cüm el-İ c e m 'î^ e t- i külliyye adem iyyetini m a'nâ-yı hak ikat-i A dem i^eye delâlete ve hidâyet-î hakikate vesile olmak İçin ahvâl-î lagv ve ihmâlden süfliyyet ve dalâleten tenkih eylemektedir.

Kâle (kuddise sirrahu) bâb-1 aksâm u '1-kelâm: Aksâm-1 kelâm ehl-i ibareye göre isim fiil harfdir. Ehl-İ İşârete göre usûl-i hakâika v ü sû lü n esbâbı üçdür: Ekvâl, e fâ l, ahvâldir. Akvâl am elin mukaddimesi olan ulûmdur. Hadîs-İ şerifde:

"Mukâtele-i nâsla em r olundum . Lâ İlâhi illallah tevhidini kabûl edinceye kadar. Kabul ettikleri takdirde canlarıyla m allanm kurtarm ış olurlar. Ancak bir hakk sebebiyle kısâs ve tazmin olur." meâli şerifinin m üeddâsı kısmı evvele işâret olup ikinci derece

Page 159: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

154

a'mâl-1 sâlihaya m übâdeıet vâcib olur, üçüncü derece mevâhib-i İ lâh îy e olan ahvâl bi-tevfîkillâhi Teâlâ hâsıl olur.

B 1 1 -E S M Â V E İŞTÎKÂKUHE

isim ehl-i ibâreye gOre أ سهو '' den müştakdır. Yâhud " ه٠س "den m ü ştak d ır. Ehl-İ İçârete göre Cenâb-1 Allah'ın {celle celâle) m e ş iy e t -1 ilâh iy esin d e ku lun hakkında seâdet veyâ şekavetten biriyle tevsim ve tak d ir buyurm asıd ır. Her kim i m e ş iy e t- i sâbikasıyla envâr-1 zât ve sıfâtına takrib eylediyse ismi kadan mahlUkât arasında a'lâ oldu.

Vaktaki mekteb-i m a'rifetullâh olan âlem-i hilkate m ahîûkât ٦hlcûd oldukta Âdem (aleyhisselâm) levh-i vücûdu m utâlea ederekا4كل األسعاء آدم ۶ءل و " " remziyleis? fâiz-i metâlib ulûm-1 esm âiy eoldu, meleklere tefev١mk eyledi.

A'zamı'1-küll h â tem ü 'r-ru su l (sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz) ise 158 م اقرأء س ا ك ب ي رب و ق ا خل ta l t i f iy le m ülattaf ve esrâr-1 K ur'ân iy e ile mühezzeb ve mesûb olunca "yâ h a y e halkillâh" esm â ve sıfatımızla kesb-i İrfân ettigin gibi nûr-1 ma'rifeti sübhâniyem izin ikrâm-1 inâmiyle tekrim tarikiyle hitâb-1 sân î olarak د ر و رأ ن ما ا د ى ال ال ا nassıylaisg hakikat-i kerâmete nâil و -ض ض عب ٧يل f U j j دم ه٧ا دل Sirnylaieo vücûd -1 mâsivâ zâilolarak mertebe-i esmâ sıfattan u rû ederek müsemmâya vâsıl dâire-i ؟gayb-ı vahdete duhûlle m üm tâz kevn-i mekân ve mir'ât-1 nûr-1 zât-1 subhân oldu.

Harf-İ m u am m a61؛ olan hakikat-i elifin hurûf-1 sâireye tenezzül amelinden i'râz edince hakikat-i elifdeki nokta-i gaybm m uam m âsm a kenz-i lâ m ekânına tecerrüdle çühûda nâil oldu, isim

157 eJBakara, 2 /31

158 el-Alak. 96/1159 el-Alak, 96 /3-416٥ el-En’âm, 6 /91

ل ض أعرض وال م ا الحرى في ا ك 161 سعي ال اكي(لني رأي اAsl-ı risâlede ibare bu vecJhle olup tercememiz gibi fehm olunm ak lâzımdır.

Page 160: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

155

resim den ta ’rîf-i tavsîfden m überrâ olan zât-ı bah t vücûd-ı m utlak ğaybu'l-ğaybda bi'l-istihlâk nâil-i idrâk oldu, fefhemî

Fasl-ı sânı

İsim sahih, m u’tel olup sahih; hurûf-ı illet tesmiye edilen elif vav yâdan salim olandır. Ehl-i işarete göre her kimin isti'dâd-ı ismiyye ve takdîrât-ı a'yân-ı asliyyesi elif-i ilbâs-ı teailukâttan vâv-ı vesvâs-ı nükeddirâ ttan yâ-i ye'si rahm etten sâlim-i sahih olursa mâhiyyeti nâkâbiliyyetten sahih , o kimse ye merâtib-i tevhidin i'râb ve izhâr ve beyânı ba'de keşf ve ayân ilm e’l-yakînden sonra hakkalyakîn mertebesi hakk ve lâyıkı olur.

MEVÂNİ’-İ SARF BABI

Ehl-i ibâre indinde m evâni-i sarf dokuzdur ki cüm lesi m eşhûrdur. Ehl-i işârete göre:

Cem. : âlem-i rabbâniyyetin cem'i dünyâdan adem-i ihtiyâcı ve nâsın kendine teveccüh ve ictimâmdan adem-i ihtirâzı vücûhu nâsı kendinden hakka tahvil-i tebdil etmemsidir.

Vasıf: m aksûd-ı aslîsi hayr-ı dâreynle mevsûf-ı m a’rûf teşhîr-i nefstir.

Te’nîs: Ahlâk-ı nefsâniyyei mükeddereyi mücâhedei nefsâniyye ile tad ’if ve izâle etmemektir.

Ma’rife: Niem-i nâ-m ütenahiyi ilâhiyyenin zâhir bâtınını hakk-ı m a’rifetle bilip îfâ-yı şükrünü sa ’yi belîğîa ifâya çalışm aktan izhâr-ı imtinâdır.

Ucme: Niem-i İlâhîyi tezekkür tefekkür ederek ilmini ehlinden ketimdir.

Adi: Tarîk-i feyz-i rak îk-i m üştekim e, sak im den udû l etmemektir.

Terkîb: İlmini şaibe-i cehl ile karıştırmaktır.

Elif-nun: Enâniyyet ve azametten ihtirâz etmemesidir.

Page 161: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

156

Vezn-İ fiil: Efalini a'mâlinî müstahsen İ'tikâd ederek kendi filiyle acep etmektir ki؛ her kimde İlel-i nefsâniyye hiceb-i zu!m âni^e-i mezkUreden iki illet bulunursa kabUl-i hakka munsanf olmayıp bâb-1 U sûlden mUnharif olur.

1'râb-binâ bâbı.' Vaktaki i'râbın medâr-1 harekât-1 selâse ve cezimle hâsıl olduysa medâr-1 işâret şudurki himem-i kalbiyyesini:

ض ل62 ت ا ه ج ص و ج و! قهلر للذي و ب ض ت1ل واالرAllah (azîmüşşâna) teveccüh ve ref etmektir ve ebdânı tâat-i

İlâhî a'mâlîne nasb etmektir. Ve nüfûsu aslîlerini künh-i tevâzu'la mahvve kesr ve hafd eylemektir. Ve mâsivallahdan tealluk-i kalbiyi kat' ve cezm eylemektir.

Mu'rab: Ashâb-1 tekinden mûteğa^âri'l-ahvâl olandır.

Mebnî: Ashâb-1 temkinden hâl-i istikâmet dâiresinden teg a ^ ir tebeddül etmeyendir.

MA'RÎFE İK R E FASLI

İlm-i ibarenin m a’rife nekresi oldugu gibi iîm-i İşâretin de ma'rifesi nekresi vardır. "163" ي ان عباد âyet-i kerîmesiyle zâta m uzâf kurb-ı n û r - 1 zâtla pür-eltâf olanların ta sa rru f - 1 şeytân -1

m âsîvâdan beri tealluk-i alâik-1 hevâdan ârî olanlardan ba'zıları ma'röf-ı ehl-i nasib ve hissedar-! m îrâs -1 riitbe-i takribdir. Ba'zıları da m akâm - 1 s ıd k - 1 s ıd d îk ı^ e tle m a'rûf, m âye-i p â k - 1 ezelî sahihleridir, lbâd - 1 nefs ve hevâ garik-i bahr-i zulm ânî-i mâsivâ olanlar da me'lUf- 1 m ünkerât - 1 hirm ânla bu 'd-i hizlânda eki ve nevmden m âadâ sulehâ-jâ kavmd evliyadan bî-nasîb belki ehemmi İştigâli olan mUnkerât gibi kendi de Zümre-İ kudsiyye-i sâbikîn ve mukarrabin-i mülhid ve münkirdir.

MUpteda faslı: Avâmil-Î lafziyyeden tecerrUdUyle merfu' haberide mUptedâya merbutiyle merfu' oldugu gibi, İlm-i İşârette mâsivallahdan mUtecerid olan fekîrde inde ma'nevî-yi İlâhîde

162 En'am, 6/79163 Hlcr. 15/42

Page 162: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

157

merfûu'l-kadr olup hükm ü ezeli ve ebedi haberi dahi alâikten İnkitâı ve hakâik le ittisâ f ve tealluki sâbit olm akla m erfûu 'l-kadr ve makbûl-i izzet ve kâbil-i İfâde ve İstifâde-İ ilhâm-1 hakikattir.

E fai faslı: Efâl mâzî, hâl, m üstakbel oldugu gibi İlm-i İçârette dahi ahvâl-i kudsiyye-i evliyâ ve teeelliyât-ı ulriyye-i asfîyâ dahi ü ؟hâlle m e'lûf ve kemâlle mevsûflardır. Bir kısm ı Sâbika-İ İnâyet-i ezeli^ejd tefekkür bir kısmıda hatime-i m ukedderât-! gavbiyyeyi tedebbür bir kısmı dahi müstakbelden sarf-1 nazar bulunduğu vakit ve hâlin vufk-1 rızâ istim râr ve k arân n a s a '^ belig ve ihtimâm-1 tâmla ıslâh-ı hâl-i dâimede kâimdirler.

(Fi'li hâl): Nâsıb câzimden hâlî oldukça merfu' oldugu gibi İlm-i İşârette dahi ıslâh-1 hâl ile meçgûl olan abdde nâsıb abdin fi'lini ru'yetidir. Câzim: istikâm et ve sülük râh-1 seâdette kışret ve kesâlet ve İnkitâı olup bu iki m uzûrdan sâlim olan abdin rabbün gafûr nezd inde m erfu ' ve m ebrû r o lm ak tad ır. E ste izü b illah

ه م ل د وا ع س م ي كل ل ب ا ي ط ل ل ا عم ج وال عال م ه ال ع ف ر ي remzine 164 îmâdır,

Fâil ve m eful faslı: Fâil merfu', mefûl m ensübdur. Vaktaki ârif, v â s ıl- ı tev h id e fâ ld e , § irk-i f i 'lid e n h a lâ s o ld u k ta ك ال ا عل ئ ال " ال '' sım nı müşâhede ederek kadri âlî ve rafi' ve zikri bâlâ ve beri' olarak Celâl-İ azamet-i kibriyâya, k em âli tezellül ile hudû' ve tevâzu' ederek, kemâlât-1 ilâhiyyeye karçu kendini her zerre m akhûr ve m üteessir ve munfasıl ve müzmahlil, görerek İbâdet-i hâlisaya Igtisâb, ve kurb-1 Vâhib-İ vehhâba nâil olur. Nitekim

ذ165 ’ ب فرلجت 1ئ ع ن ا ي ف ل ك وآ ب رب فارغ

Hâl Bahsi: Fâil veyâ mefûlUn hey'etlerine vâsıftır. Şartı, nekre olm aktır ve m ensûb olmaktır, imdi ârif-i billâh Sâhib-İ hâl ve m akâm Sûret-İ dâimede kalben ve kâilben müteveccihün ilallah el- fâilü'l-hakîkî, oldugu gibi istitâr-1 nefs ve setr-i ahvâl-i kudsiyyeye m edâr olm ak üzere dâim â tenekkür ve adem -i m a'rûfiyyete müçtehiddir.

M eallâh olan hâli müştekim oldugu halde perde-i izhâr-1

164 Fâtır, 35 /1 0165 inşirah . 94 /7-8

Page 163: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

158

huzûrla a'yüni n âsd an m estur m uhtecibdirler. Esteizü billâh:66 م ل ه ب س ف غنياءمن ا !لجاهل ي التعف remz-i celîü ile mazhar-! telattuf

olan evliyayı kirâmdır.

Temyiz faslı: Mübhem olanı tefsir mefhûm olmayan ma'nâyı tebyindir. R icâlü lâh İlm-i hakikatle hakki bâtıldan tem ^z ettiler. Sülûk-ı sahih ile onlara hali ve âtıl, abes, m â lâ tah tehü 167t e b e r i n eyledi. Temyiz ancak kelâm-1 tâm dan sonra bulunduğu gibi ka^n-i ricâl-i İlâhi fıkıh ve ma'rifette evvelâ tekemmül ettiler. Ba'dehU İnzivâ ile nâsdan İ'tizâl eylediler, ilnı-i hak-ikatte rüsûh ve ihkâmla temyiz eylediler.

Vaktaki ş ü h û d î hakikatte hakkal-yekin m erâtibi onlar İçin temyiz edince Cenâb-1 kibriyâ (celle alâ) onları islâh-1 İbâd hizmetine nasb eyledi. Beyne'l-İbâd onları istifa ile tem ^z ederek m u h ab b e t-i zâ tiy y esin e m u h lis in k ıld ı. E s te izü b illâh :

' ض ب ي ل اا - I 168- اله .fehvâyı celili delili cemildir ا

Bedel bâbı: Bedel dört kısımdır: bedelü!-küll m inel-küll ariflerin bedelidir ki enfüsü âfâkın küllisinden te h a rru r ihtiyâr ederek "lehül-mü!k vel-melekût" olan Bârî Teâlâya terk etmeleriyle külli merâtib-i zâtiye Sifatiyye efaiiyye esmâiyye tecelliyâhyla ta ’vîz olanlarıyla '' 1 6 9 " طد ىجىه ه و ضرةالى ي أ ذا ه ب ره ل ذاهل va'diyle fevz-i azime nâil oldular.

ŞİİR

ب و س قل ر ما ي عيون لها ال ر ال ت ه سا ا ر و ي ر ل ذ ت ا٠اة ن ج ا طير و ر ئ ش بني ي ري ت ال و ك ا رب مل ن ي ل ا ع ل ا

Bedel-i ba'd mine'1-kül; abidinin bedelidir. Meâsiyi taate, lezzâtı mücâhedâta 170 misdâk-1

166 el-Bakara, 2 /2 7 3167 Okunamadı.168Â1-İ im an , 3 /1 7 9

169 el-Kjyâme, 75 /22170 e lF u rkan , 2 5 /7 0

Page 164: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

159

cemîîî ile tebdil eylediler.

Bedel-i İçtimâi: ashâbı ise amelleri hav i ile r ic â ^ müştemil olmakla me'mûlleri i'tâ ve mahzûrlerinden reha ve necât buldular.

1 7 1 ال ء إن أ ا ي ول ه ؛ أ م خوف ال لل ه ي م وال عل ن ه و ن ز ح ي İ m z â s ıy la mazhar-ı nzâ oldular.

Bedel-i galat: Metröd-1 bâb-1 rahm et ve merdûd-1 esbâb-1 seâdet olanlardır ki kurb-i rahm aniden olan nasiblerini huzUz-! âcile ile b ey ' ve te b d i l ile h a l l e r in i h U s r â n a ta h v i l ettiler. 172 س ن بئ ل ا ظ ل بدال ل tehdidiyle istihkakı kesb etiler.

Na't: Na't menUte vasi mevsUfe tabi'dir. Kezâlik abdin amelleri kendinden aynlmaz, gayr-i mufârik hayr ve şerride kendine tabi' ve lahiktir, HuUf-1 atf m uahhari m ukaddem e tabi' kıldığı gibi ehl-i hakikat vâsıl-1 ma'rifet erbâb-1 içâret istidâb-1 atf ve rahm et-i İlâhî İ؟ in ve intisâb-1 lü tfve İnâyet esbabına hızb ve ehl-i kurb-1 sübhânî ney li ütihâk İçin tevessül eylemişlerdir.

Te'kîd: Tahkîk-İ takrirden İbâret olup ricâl-î İlâhî îmânlarını tasdikle m eallâh olan akd ve ahidlerini tahkik ile te'kîd ettikten sonra mülâzim e-1 tarik-i vüslatte teçmîr-i s âk ve ifâyı ahd m üçtâk eylediler.

Hurûf-1 cerr: isimleri hafd eder. Ehl-İ işâret olan arifler bildfler ki cümle eçyâ h ak tan sâdır ve Hak'la kâim ve H akk'a râci dir. Kendilerini azam et-i kibriyâya karşı hafd ve vaz' ve tevâzu'la makâm-1 tezellüle dâhil kılarak Cenâb-1 İzzet-İ bârikâha izafetle kesb-i izzet ve kurbete nâil oldular. Cenâb-1 kerim settâr, rahim, gaffar, İşbu evsâf-1 güzide ashâbını da makâm-1 kurb ve istifasıyla mümtâz-ı İbâd ve Zümre-İ hizbullâh olan ehl-i Seâdet-İ kübrâya ilhakla serfirâz bu^nırdu. Bu zümreye İlhakımızı Cenâb-1 vâhibi'1- atâyâ'dan tazarru ' eyler dua ve ilücâ kılanz. in tehâ .173

Yekûlü el-fekir sâhibi't-tahrir: Ulûm-i zâhire ibaresinin ulûm-1

171 Y unus, 10/62172 elKehf, 18 /50173 Kuşeyri, en-Nah.vu'1-Mü.evvel, Suleym aniye ktp. Bagdatlı vehbi Efendi

kıt., 2044/1

Page 165: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

160

batine işaretiyle tahakkuk edilerek Zümre-İ râsihîn-i ilahiyyeden olan kümmel-i evliyâ ve ecille-i asfiyâ meslek-i kudsileri müntic-1 Saâdet-İ kübrâ Çühûd-I vahdet-i uzmâ ayn-1 a'yânda isim, resim, hakikati mahv ve İfnâ sırât-1 müştekimdir ki evvela ibarenin hatâsını tashihe medâr olan ulûmı tahsil ba'dehu onun neticesi olan ulüm-ı d inice ki fıkıh usûlü, akaidini tekmil, ba'dehu anin neticesi olan amel-i tâm ve içtihâd-1 müstedâm-1 bî-riyâya ihtimâm, ba'dehu anin neticesi olan tehzib-i ahlâka nâiliyyetle ahvâl-i ulviyye-i n in iy y e iktisâb ve onun neticesi olan müşâhede ve muâyene ferdâniyyet ve- merâtib-i ehadiyyetle mihrâb-1 nûr-1 şühüdda kâim ifnâyı vücûdda dâim olmakdır ki netâyic-i mezkûrenin mukeddemâtmdaki muzûr ve fütûr sebebiyle semere-i mergûbe ve gâye-i matlûbeden mahnJm olan ve İkâmma mahkûm olan akl ve fikr mesleki İştigâli mâsîvâya mülhakdır. Binâberin hakkalyekin ma'rifeti ^İcûda hakkalyekin mertebesine vâsıl olan kâmilin ve râsihin İdrâk ederek mâadâlan:

ا ن ن ل و ل ف ! r؛؛i ن 174 و م ل ع ة من ظاهرا ي ا ي م ل ا ا ي ن د ل ة ا ه ة عن إ٠و ر غ آل ا tehdidinde dâhil ulûm-i İlâhiyye-İ uhreviyi keşfiyi şühûdîden bibehre âtıl kalırlar: " 175 " ذ و ع ه ن ل ل ا م س ب ع ال عل ف ن ي hadis-i şerifiyle tahzir buyuruImuştur.

imdi bu mukaddime ma'lûmun olduktan sonra sadr-1 asliye gelelim. Ehl-İ tahkik çühûd indinde vâcibü.l-vücûdu ma'rifet : avâm, havâs, ehassu havâs muhtas olan sunûf-1 idrâkâttan muhtas olan Zümre-İ mukarrabin-i billâh ve müstehlekin-i billâh olanların Hakk'm tecelli-i feyz-i İlm-i zarurisiyle Çühûd-I tâm tahsil edilen mertebe-i akdesiyetle ilm ve idrâktir ki

ت و الله اال ٠الل كرف ما ر ق ع د بالمنى ا

sırrının ashâbma mahsûs olup د ال و ج و ال م الله اmertebesinde '' ¥ ئ ض كل ”176 ل ل ل أال ٠ئ mantûk-1 celiiin hakikate vüs’ülle müyesser olur. Bu makâma nâil olmayanlar ta٦a--ı aklidan hâriç olan hakikat-i İdrâk ve semere-i şühûd-i yakinijd red ve İnkâr

174 el-Kehf, 18/22175 Müslim. Zikr, 73; Dârimî, Vitr, 32: Tirmizi, Deavât, 68; Nesâî, Istiâze,

I S , Y on ¥ ع ا0ل ة M u k i i r a e ة.ةء ,176 el-Kasas. 28 /88

Page 166: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

161

ve tekfir ve tadlfi ve İlhâd ve zendekaya nisbet ederek hatâyı azime savâbı hata, hakki bâtıl telakki etmişlerdir.

Hakim Tirmizinin rivâyet ettigi:

fil م من ان عل ل ة ا ذا بالله العلماء اال يعلمه ال المكنون كهيئ وا فإ ق به فتلره ك غرة اهل اال ين ال

had ls-i §erîfine!77 m âsadak olm uşlardır, imdi vâeibü! vücûd m eselesinde i t t ih â d i^ e m ezhebi vard ır ki vâcible m üm kinin a y n iy e tin e ve ittih ad ın a kâil o lduk larından kadim had isle bfibedâhe m üttehid olmadığı gibi m ahluk ile halik mUttehid olmak bu tlânm a binâen mezhebleri bâtıl sUfiyye-i muhakkıkin-i kirâm m red ve cerh ettikleri gibi firak-i d aileden ma'dUdlardır.

Bir de hu lU liye m ezheb-i bâtılı vardırki vâcibi'1-vücüdun mUmklnilvUcUdda hu lu lüne kâil olup cenâb-1 Hakki hâd isâtîa m uttasıf mahal-i havadis kıldıklanndan (teâlâ Aliahu anhu uluvven kebîrâ) bu mezheb dahi firak-i d aileden ma'düd ve sUfiye-i kirâmm red ve cerh ettikleri mezheb-i bâtıldır.

Bir de ^ icU d iy e mezheb-i bâtılı olup mUmkinât min haysü '1- kul ayn-ı hakk ve min haysü 'l-cüz 'iyâ t mUmkinâttan İbâret zeyg-1 bâtılına zâhib olmuşlardır. Bu dahi S ü fiy y e -İ kirâm hazerâtım n red ettik leri ve firak-i d aileden add ettikleri mezheb ve zahiri bu tland ır. Ecille-i Süfiyye-İ kirâm m (kuddisellâhu esrâruhum ) m ezhebleri hak îkati'l-eşyâ sab itine kadiyye-i mUdlilesi Uzre m âhiyât-ı muhtelifeden İbâret olan eşyâ eşyâdır. Vücüdı ayn-ı zzât olan Hak haktir, hulul, ittihad yoktur. Eşyâyı halkden evvel ve halkden sonra ^icüd-1 Hak kemâ kândır.

Lâkîn Ulemâ-İ müstedillin ile Sûfiyye-İ kirâmm asl-1 meselede ittifaklarıyla beraber hakikat-i meselede farkları şu vecihledir ki Ulemâ-İ müstedillin mâhiyât-1 muhtelife-i eşyâya nazar-1 havâsla İdrâk ve m ülâhaza ettiklerinde vücûd-1 müstekıl ile mevcûd ve kâim görünen eşyâya vâcible m ahlûk m üstekıl bir ١aicûd ve göründüğü gibi m üstekıl-i sıfat ve m üstekıl-i efai ile kâim olm asına hükm etmişlerdir.

177 Kelebâzi, et-Teamıf, 8.59, Mısır. 1325

Page 167: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

162

Ulemâ-i sûfıyye-yi kiram hazerâtı ise nazar-ı hakka'l-yekîn ve keşf-i zevka'l-yekîn iie o vücûdun ya 'n î m âhiyât-ı m uhtelife-i eşyanın bi-nefsihi m a'dûm olup li-zâtihi olan mâhiyât-ı muhteiifeye ifâza olunan vücûdı biî-asâle vâcibde görerek, vâcibde vücûdu hakikat, mümkinde ise vücûd-ı m üsteâr olduğu m üşâhede tarîkiyle idrâk ederek vücûd-ı hakîkîyi m üm kinden selb ile vacibe isbât îâ mevcûde illâ h u azamet-i kibriyâsım idrâk

م الك وكان 178 ى يكن ول ا اآلن وهو .س م ن ك ا ك

olduğu gibi vücûd-ı m üsteârla mevcûd görünen m üm kinâtm mâhiyât-ı muhtelifesini adem-i aslî ile m üşâhede ederek el-ân kemâk â n o lan h a k lk a t- i v ü c û b a n isb e tle ش مل " ئ معه ي شي "m a'dûm î^etinç mümkinât-1 mer'ijtyeyi İrcâ' etmişlerdir.

Mümkinât-1 m er'i^en in sıfatları da vücûdlanna tebean sıfât-1 m üsteâr ve efâllerinde dahi adem-i istiklâllerini m üşâhede tarikiyle !â-mevcûde, !â-mevsûfe, lâ-fâile illallah hakîkat-i tevhidine cem 'u'1- cem' ve rûhân î-y i kudsî-yî imdâd-1 M uham m edîyi ve irşâd-1 Mustaferi (aleyhissalâtü es-semredi) ile urûc, şirk-i ١ü cû d ve sıfât ve efâlden hurûc eylemişlerdir.

Mümkinâtm müstekıllen mevcûd gibi görünen vücûd-ı hâricî ve sıfât ve e fâ l-1 ârîzîleri vücûd-ı vâcipten her lahza İfâza olunan kabz-ı vücûd ve sıfât ve efalle mevcûd mevsûf ve fâil olmalarıyla ulemâ-yı istidlal dahi mümkinede vücûd, mâhiyyetinin vâsfıdır diye ittifak eylemişlerdir. Eğer mümkin vâcipten İfâza olunan fen d en bir lahza m unkati' olsa mâhiyetinde adera asil olm akla aslm a rücû ' eder. Vâcibe bilâ İhtiyâç ١ü c û d u bir lahza devâm etmez. Eğer vâcibe bilâ İhtiyâç b ir lahza devâm etse vâcipten başka vücûdda müstekıl bulunm adığından bu devâm muhaldir. Devam etmesini farz etsek teaddüd -1 vâcibe kâil olmuş oluruz, o da m uhaldir.

M a'lûm ola ki İd râk-i u k û lü n m ü n te h âs ı ılm e'l-yakîn mertebesidir. 178

178 AcUni, 2/201

Page 168: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

163

ه الي دءوا٦ سبيلي ء هن 'فل رة علي الل مي ب

fehvayı celîlii79 üzre basîre-i kalbiyyenin m üntehâsı ayne'1-yakîn mertebesidir.

شفنا ك ك ف ك عن ء طا م نمبمرك غ و ي ل شيد ا ٠ح

beyyine-i çelilesi18, üzre sırrın nihâyât-ı keşf vefevk ve idrâki hakkal-yakîn mertebesidir. Biri âsâr biri efâl biri sıfât mertebesinde idrâktir. Biri mülk biri meleküt biri ceberut mertebeleriyle tahsîl-i idrâktir. Meselâ nûr bilasâle güneşte mevcûddur.

و ي ه ذ س حعل ال م ش ل ء ا ر ضيا غم را وال و ن

âyet-i kerîm esinde181 ziyâ ta'bîr-i şerifi asaleten n û ru n a işâret den ilm iştir. G üneşin işrâk den ziyâsın ın m ü n ak is olduğu pencerelerden dâhildeki işrâkm ı gören bir kim senin dâhil-i dârda müstekıllen bir ziyanın vücûdunu kûh ve pencere şeklinde mürabba' mutavvel müdevver müselles vesâir şekillerde gördüğü halde güneşi gördüm diye haber vermesi ilme'l-yakîndir. Pencere haricine çıkıp hevada temevvüc eden işrakâü şekilden m ücerred olarak tem aşa ettiği halde güneşin nu runu görüp idraki ayne'l-yakmdir. Güneşle kendi arasındaki hâili izale ederek işrâk-ı daimesiyle kâim olan kim senin idraki hakka 'l-yak ınd ir ki güneşin inb isa tı nuriyle m eratib-i işrafiyyesine in ’ikası ve n û ru n u n in 'ikâsıyîa m eratib-i işrakıyyesinden aslına rücu ' ederek aslında dere olması güneşe nisbetle hal-i vahidden ibaret olup tebeddül teğayyür ziyade noksan ve tu lu ’ ğurub nisbetleri kûh-i pencere dahilinden idrakedene göre sa.it güneşe irtibattan m üfarakat etmeyene göre ğayr-i sabit olduğu gibi:

د ك عن سري L وال صباح ال رب

üzre ılme'l-yakın ashabı "hakikatü-l eşyâi sabitetün'' dedikleri halde hakka-lyakm fâizûnıı hakikat-i eşyâyı vücüd-1 vâcibe nazaran ض '' ر كإلمشدوم وا " m isdâkı üzre vücûd-1 âriz ile mevcûd-1

!79 Yusuf, 12/108 18٥ Kâf, 50 /22 181Yunus. 10/5

Page 169: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

164

mûstekıl gibi görünen hakikat-i eşyâyı 82 ت ق شل ال ش ل الر ا ض ا ه ب ل remziyle i§râk-ı nûr-j vücûdda m ahv ve m üsteh lek ve ma'düm gibi ve §üûn-i zâtiyyeden a'yân-1 Sâbite-İ ilmiyyeye ondan بhakâik-i sıfât - 1 z â ti^ e y e ondan mertebe-i ru b û b i^ e te sıfatı olan niseb-i sıfât-1 fi'liyyeye ondan suver-i esma ve n ah iy ey e ondan zıll-i suver-i esmaiyyeye m ünakis ve m ünbasit olan feyz-i vücûdı hakikiyi İdrâk edip v ü cû d - 1 vâcip vahidin cemî-i m erâtib-î İşrâkıyyeye nisbeten s a m a d i^ e tin i vech-i hak ikatlerindeki dîde-i keçf ve çühûddak i طض i غ ا صر ظ و الب L İrşâdıylal83 tugyân - 1 ru'yeti İsn e^ ıi^e tin perde ve hicâblanyla ihticâptan kurtulm uşlardır.

Suâl: Zuhûr-1 nûr-1 sa m e d i^ e ti 'l-v ü c U d d a m erâtib -iişrâk ı^en in mahv-1 hakîkî takririnde ١ücûdiyye mezheb-i bâtılı gibi mahzûr yokmudur.

Cevâp: V ü cû d i^ e mezheb-i bâtılı mevcûdât-1 m ütekessire ve m ü teb ây in e tü '1-m âh iyâ tı h ak k in ayn-1 v ü c u d u n d a n İbâret kılmışlardırki eçyânın kıdemi ve Hakkin hu d û s ve tekabbülü ve teaddud ve tekessürü gibi fesâdât-1 bâtıle dalâlât-1 âtıle-î merdude lâzım gelir. Bâtılı m üstelzim olanda bâtıl olm akla mezhebleri bâtıldır. Halbuki takrir-i sâbikada ve tahkik i't-tâb ık ta ise eşyâ-yı m ütekessire-i m ütebâyini'l-m âhiye verâi kUhde m uhteceb ehi-i hicâba nisbetle ١riicûd-ı müstekıl ile var ise de hakka'l-yakin erbâb-1 hârikı'1-hicâb o lanlara göre mâhiyât-1 m uhtelife-i meriyye nûr-1 vücûd-ı samadijtyet-i vâhidede mahv ve İfnâ ve nûr-1 ٦riicûd-ı vâhidi İsbâttır, m ahzûr yoktur. Hâsıl, a ^ â l- i ١ücûdiyye mevcûdât-1 zâileyi İsbât hakki nefydir. El-ıyâzü billâh Hâsıl-1 akvâl-i hakâik meâl-i arifin 1 8 4 و ه ر و ه قا ل ق ا و ده ف عبا v e م كل ك :ش ل أ ه اال ه ه ج و S irn y la iss eşyâyı ademe İrcâ' vücûd -1 vâhid Vâcib-İ semadâniyyeyi İsbâttır. Nitekim vâsılı sırrı menzil-i şühûd ibrâhim Halveti MUntesevi kuddise s irru h risâle-i "hüsün''de meslek-i sû f i^ e y i vâsılîn ve m uhakkikin üzere m erâtib-î vahdeti, şu tarz se lâset-1 m üeddâ ile İfâde buyurmuşlardır.

182 ez-ZUmer, 69183 en-Necm, 5 3 /1 7184 eî-En'âm. 6 /6 1185 el-Kasas. 2 8 /8 8

Page 170: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

165

LEHÜ KUDDÎSE SÎRRUH Ey hakîkat-i vahdete yol isteyen Cüz'ünü terk eyîeyüp kül isteyen Vahdet üç kısım üzredir ınde'ş-şüyûh Vahdete gel vahdet içre bul rüsûh Kısm-ı evvel vahdet-i cismânîdir Kısm-ı sânî vahdet-i rûhânîdir S âlisine vahdet-i zât dediler Bundadır vahdet-i hakikat dediler Vahdet-i cismânî evveldir tâlibâ Gözüne eşyâ görüne hep fenâ Vahdet-i rûhânî kalbü aklu rûh Mahv ola m utlak ola feth-i fütûh Vahdet-i zât cisim ve cânın katresin Lî meallâhi bahrine gark edesin Vahdet oldurur ilme'l-yakîn Vahdet-i s anîdir ilme’l-yakîn Vahdet-i sâlibde bu ilm-i iyân Mahv oluptur Hakkda bu remz-i beyân Anınçün dediler hakkalyakîn Ğark olur bu bahr içinde âlemin

Page 171: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

166

Page 172: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

169

SONUÇ

Böylece A bdurrah m an S am i'n in "Fâtiha S û resi Tefsiri" üzerindeki ilk akadem ik çalışmayı tam am lam ış bulunuyoruz. İlk olması hasebiyle kusursuz olduğunu söylemek m üm kün değildir.

Bu incelememiz sonunda şu neticeye vardık ki "işâri tefsir" üzerine yapılan inceleme ve araştırm alar son derece azdır. Halbuki bu saha sahili olmayan bir um m an gibidir. Böylesine geniş bir saha için ayrılan inceleme ve tez çalışm alarının kemmiyyet ve keyfiyyet olarak arttırılm ası gerekmektedir.

A bdurrahm an Sami iyi b ir m edrese tahsili ald ık tan sonra tasavvuf yoluna intis ab eden değerli bir âlim ve sufıdir. Postnîşînlik görevi onu ilmi eserler ve araştırm alar vermekten alıkoyamamıştır. Kendisi hem tasavvuf؟ hem de ilmi eserler vermesi açısından çift kanadı bir alimdir. A bdurrahm an Sami postnişinlikten aldığı m aaşı harcam ayıp, m isk ve koku im al ederek geçinm iştir ki tekke erbab ın ın kendi el emeği ile geçindiği gösterm esi aç ısından önemlidir.

F â tiha Sûresi Tefsiri dil o larak oldukça ağırdır. Bu hem sahadan hem de müellifden kaynaklanm aktadır. Öyle görünmektedir ki osm anlıca ile günüm üz türkçesi büyük bir hızla b irbirinden kopm aktad ır. A rapça o lsun veya b aşk a b ir lisan d a o lsun anlaşılm ayan bir ibareyi açıklayacak şahıslar kolayca bulunm asına rağmen, osm anlıca için bu sözkonusu değildir. Bu da osm anlıca eserler üzerinde tez çalışmalarının gerekliliğini göstermektedir.

A bdurahm an Sami'nin "Fâtiha Sûresi Tefsiri" işâri üslub ile çok yakın bir tarihde kaleme alınmış olması hasebi ile önemli b ir son devir işa ri tefsir örneğidir. Cifr ilm ini sıkça ku llanm ası günüm üzde unutulm aya yüz tu tm uş bu tü r ilimleri canlandırm ası açısından önemlidir.

A bdurrahm an Sami'nin diğer eserlerini de bularak ilim âlemine sunm ak, eldeki Osmanlıca eserlerini de latin harflerine çevirmek bunndan sonraki araştırmacıların yapabileceği işlerdendir.

Page 173: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

170

BİBLİYOGRAFYA

Abdüibaki. M uhammed Fuad, el-Mu’c e i l -M ü fe h r e s ٤٤ elfâzi’l-Kur’ân, İstanbul, 1982

Aclünî, İsmail Muhammed, Keşju'l-Hafâ, Beyrut. 1988 Ali Efendi, Tefsıru F â ia ti'l-K îtâb , İstanbul ü ٠ K ütüphanesî/T ürkçe-

9321/1,Âlûsî, Ebu'1-Fad! Çihabuddin, R â u ’l-Meânî Ji Tefsîri’l-Küfânıl-A 2 İ

ve S eb ’t’l-Mesârû, D âru Îhyâi.t-Turâsi'l-Arabî, Beyrut, ts. 1- XV

el-Ankaravi, R usûhî İsmâil b. Ahmed, F ütühâ li A yniyye (Tefsıru SUre- i Fâtiha, Nunıosm âniye-333/1

Arifi Ahmed Paşa er-RUmi, Tefsîm'1-Fâtiha, S ü le ^ a n iy e /M . Hafid ef. 9 /1 ,

Asim, Kamus, is tanbu l,B ahri^e Matbaası, 1304 Ateş, Süleyman, İşari Tefsir Okulu, Ankara, 1974 Atpazârl, Şeyh O sm an Efendi eş-Çumnuvî, M٤٢'d tü '٤-Es٢d ٢٤'٤ -f٢̂ dn,

Ragip Paşa 120/162,Beyzâvl, Envânı't-Tenzü, Mısır, 1955

Bilmen, Ömer Nasuhi, B ü y i Tefsir T a â , Ankara, 1960BOwering, M ysttalVision, Newyork, 1980BursalI, Mehmet Tahir, O sm anlI Müellifleri 1-111, İstanbul, 1314 Bursevi İsmail Hakki, Rûhu’l-Beyân, İstanbul, 1389 Cemahoglu. İsmail, TefsirTarihi, Ankara, 1988el-Cîlî, Kutbuddin Abdülkerim b. İbrahim b. Abdülkerim , el-KehjuT-

R akim Ji Şerh-i Bismillahirrahmanirrahim, İstanbul, ktp.. Halef Ef. 205/2 , Şehid Ali Paşa, 1404/2

Corbin, H٠, Enlslam iranien, Paris. 1971-72Hisioire de laphilosophie islamiqe, Paris, 1964

Page 174: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

171

Ebu'1-Bekâ, Kvlliyyât, Sûleymaniye ktp. Ayasofya-4733,Ebu Bekir e!-Hüseynî el-Hâlidî, Sûre-i F âiati'1-K itâb, SUlemaniye

Esad Efendi-89/1

ei-!sfehânî, Ragib , Müfredâİ, Kahram an Yalanlan, İstanbul, 1986 Eraydm, Selçuk ٠ Tasavvuf ve T a ia tle r , Istanbul. 1990 Eren, Sıddîk Nâci, E vrndi saâdet-'i Ebediyye, Balikesir. 1987

Yüce Veliler ve Anadolu Evliyaları, Istanbul, 1990 Eroglu, Muhammed, Alûsî, DÎA, c.ll, Istanbul, 1989

Ertugnrl, 1. Fennî, M addiyyun Mezhebinin Jfzm liZi,Istanbul, 1991 el-Ga^âli, Ebu Hâmid M uham m ed b, Ahmed, İhyâu Ulûmi'd-Dîn,

İstanbul, 1985H abil, A b d u rrah m an , Islam ic Spirituality, Traditional Esotoric

Commentaries (editör Seyyid HUse^an Nasrl, !n n d ra l9 8 5 Hâcı Halife, Kâtip Çelebi, K eşfü ’z-Zunûn an E sâm i’l-Kütüp 1' ٧ج -

Fünûn, Tahran, 1387/1967Ha۶ ddinKaram an-BekirTopaloglu, Arapça Dilbilgisi İstanbul, 1987 Herevi, Abdullah, Kîtab-1 m enâzûıs-sâûîn٠ Paris,Hucvîri, Keşfü'l-Mahcûb, (trc. s. Uludagl, Dergah Yalanlan, İstanbul,

1!

ibn Arabi, ü t Dâru'3-Sadr, ts, BeyrutIbn Hişâm, Ebu M uhammed Abdullah Cemâleddin, Şerh-i Katru'n-

Neda ve bellü's-Sadâ, İstanbul ts: ibn Manzur. Lisânü'1-Arak Beyrut. 1374: tbn-1 Serrac et-Tûsî, L î l 'a , Mısır, 1960

IbnHaldun, Şîfau's Sail li TehzibVl-Mesâil, Dergah Yalanlan, İstanbul, 1984, (trc. S U le ^ a n U ludag M H i m e , Mısır, 1322

el-İsfehânî, Ragib , MU/Tedat Kahraman Yalanlan, İstanbul, 1986 Ebu'1-Kâsım H üseyin b. M uham m ed b. M ufaddal,Y eisini Sûreti'1-

Fâtihatvi-Kitab, M illet/Feyzullah ef.-2141/2,

Page 175: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

172

İsmail Dersiâmzâde, Te’viletüTFâtiha, Bayezid-Devlet/Umumi-320 İsmail Hakkı Bursevî , Tefsîr-i Fatiha, Süleym aniye/Hacı M ahmud J . Peder Sen. İbnDüreyd, î. A., c.V,Kara Çelebi, M uhammed Güzel Hisârî, Tefsînı sûreti'l-Fâtiha, Süleym aniye/Denizli-34/1,Kâsım Kufralı, Gazzâli, İA٠ c.IVKehhâle, Ömer Rıza, Mu’cem u’l-Müeüifîn, 1-XV, Dımeşk, 1957 Keklik, Nihat; eTFûtühâteTMekkiyye, K ültür Bakanlığı, 1990 AnkaraKelebâzi, et-Tearruf Mısır, 1325Kindi, Fi'l-Felsefeti'Tûlâ , s. 161-162, n şr. Ebû Rîde, er-Resâilü'l-

Kindîel-Felsefiyye, Kahire, 1950

es-Sivâsî, Ebül-H ayr Abdülmecid b. M uharrem b. M uhammed Fatiha Tefsiri, Süleymâniye / M ihrişah Sultan-300/2.

Kuşeyri, en-Nahvu’l Müevvel Süleymâniye ktp.,Bağdatlı vehbi Ef. kit.2040/1 ; Hacı Bekir Ağa Nu. 344; Hacı M ahmud Ef. kit. Nu. 2040/11

__________ LetâifûTişârât, Mısır, 1981M. Şahinoğlu, Nazif, Ahdülkerim el-Cili DİA, c. 1, s. 250 Massignon, Essai, Paris, 1968 Meydan Larousse, îst. 1973 Mu’cemu’l-Vasît, Mısır, 1972,Nahifi, Süleyman, Risale-i Hıziriyye, Süleymâniye kü tüphanesi, Hacı

Mahmud 4674Niyazi Mısrî M uhammed Tefsîr-i Fâtiha-i Şerife, Süleym âniye/Pertev

Paşa-620/7Öztürk, Yaşar Nuri, The ey e o f the heart, Redhouse Press, İstanbul,

1992 (çev. RichardBlakney)__________ Kur’an-ı Kerim ve Sünnete göre Tasavvuf İstanbul, 1989RaJîuddin M uhammed b. es-Seyyid Haydar et-Tabâtâî, eş-ŞeceratüT

îlâhiyye f i merâtih-i usûli’l-AkâidRamazanoğlu M ahmud Sâmî , Fatiha Sûresi Tefsiri Erenler M atbaası,

1984, İstanbul. (53 sahife) er-Râzî, Fahreddîn , M efâtihuTûayb, Tahran, ts.S a d red d in Konevî, Î'câzü 'l-K ur'ân f i T efsir i üm m i'l-K ur'an,

Süleymâniye/Yeni Cami-62.

Page 176: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

173

Sâmî, Abdurrahman, Fatiha SûrestTefsiri, M. Erol İ ç özel ktp.D ivani S â m î . İzmir, 1980el-M eskkü’s-Şâm im e f i sü .H n -N â şiyye ti'1 -B eh â iyye جال'٤ -

Halvetiyyeti'l-H M miyye, M atbaa-i Osmâniyye, 1332 E vradüZ l-M iarrabk M atbaa-i Osmâniyye, 1332 Hadîş-i E rb e h M. Erol İ ç Ozel ktp.K e â ’l-Âsıkûı M. Erol i c Ozel ktp.Kiîâb-ı ed-Düstûm'l-Bedî, M, Erol İ ç Ozel ktp. Kitâbus-Sırfl-Kadvr fi Umii-iksir, M. Erol İ ç Ozel ktp. K itab i S ırrit-Tevha M. Erol İ ç Ozel ktp.Mi'uâru'l- Evliya, İstanbul. 1339 M M e h e b a ti Sdm iyye , İstanbul. 1338 M ü t e f e i Risaleler, M. Erol Kılrç Ozel ktp.Tefsîm ’l-Kur'ân Tenvîrû'l-Beyân, M. Erol İ ç Ozel ktp.

_ _ _ _ _ ]e v c M l-Â y â tı 'l-M u h te le ji 'z -Z â h ir , M. Erol İ ç Ozel ktp. es-Sivâsî, Ebu'l-Ha۴ Abdülmecid b. M uharrem b. M uhammed Fatiha

Tefsiri Süleym aniye/M ihrişah S u lta n -3 0 0 /2 . eş-Şa'râni. AbdUlvehhâb Ahmed b. Ali, K ita b i Mizan, Süleym aniye

ktp, Efgani 9Ülken, Hilmi Ziya , ibn Sina, i. A.U ludag. S U le m a n , Fahreddin R azi , Kültür Bakanlığı Yayınlan,

Ankara, 1991Uludağ, Süleym an, Kuşeyri R isalesi İstanbul, 1981 V assa f, H ü seyin (O sm anzâde) S e jin e i -Evliyâ-yı Ebrar ve $ e ٢h -٤

E sm â rî Esrar, 1-V, Süleyraaniye, Yazma Bağışlar, 2 3 0 5 - 2309

A.d. C oncordance, el-M u’cem ü ’l-M ufehres li e lfa z ii- Ehâdisi’n-NebevL Çağn yayanlan, İstanbul, 1988

Yavuz, Y usuf Çevki, B eyzavi ,DÎA C.6Y üce, A bdU lhakim , F ahrudd in R azV n in M efâtihu'1-Ğayb A d il

Eserindeki îşâri Tefsir Yönü, Basılm am ış doktara tezi, 1992 Yılmaz, H. Kamil, M e v lâ â ve Tasavvuf, Konya, 1992

Tasavvufi Hadis Şerhleri ve Konevlnin Kırk Hadis Şerhi, İstanbul, 1990

ez-Zehebi, M uham m ed Hüseydn, et-Tefsîr ve'1-Müfessirûn, Kahire, 1967,

ez-Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, Mısır, 1306;

Page 177: Abdurrahmân sâmî niyâzî saruhanî uşşâkî fâtiha tefsiri

174

ez-Zemahşeri, Ebu'1-Kâsim Câruilah M ahmud b. Omer , el-K eşşâf an H à â ik i’t-Tenzîl ve U y lü 'l-A kâ vü f i vücûhi't-Te'vU, Beyrut, ts.

ez-Zerkanl, M uhammed AbdUlâzim. M enahüü'l'îrfân f i Uîûmi'l-Kufân, Mısır, ts.

ez-Zirikli, Hayruddin, el-Â’lam, 1957