a9re2b7isamveri.org/pdfdrg/d266002/2014/2014_turkmt.pdf · 2020. 3. 13. · sufi, hem bu dünya...

11
. füZil 20-22 . MAYIS 2013 . KONYA

Upload: others

Post on 24-Mar-2021

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

UlUSl ·orosı . ~Q[i~ füZil ~ISü~OfQ~ SQm~ozuumu

20-22 . MAYIS 2013 . KONYA

Page 2: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

ULUSLARARASI NECİP FAZIL IQSAKÜREK SEMPOZVUMU

20-22 MAYIS 2013 -KONYA / TüRKİYE

INTERNAT!ONAL NECİP F.A..ZIL KISAKÜREK SYMPOSIUM

lV'lAY 20-22, 2013- KONYA j TURKEY

BİLDİRİLER KİTABI/ PROCEEDINGS

KOORDİNATÖR / COORDİNATOR: DR. MüCAHiT SAMi KÜÇÜKTIGLI

EDiTÖRLER 1 EDİTÖRÜ:R: PROF. DR. ALiM GÜR

Doç. DR. ALi TEMiZEL

Oıcr. HARUN YILDIZ

EDiTÖR YARDIMCILARI / ASSİSTANT EDİTORS: AR. GÖR. AYSUN EREN

ISBN 978-605-389-128-4

KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYlNLARI/

THE METROPOLITAN MUNICIPALITY OF

AR. GÖR. GAMZE GiZEM ERTAN

AR. GÖR. YAşAR KESKİN

KONYA CULTURAL PUBLICATIONS: 228

SERTİFİKA No/ PRODUCER CODE: 21473

BASıa-CiLT / lSSUE-YOLUME: ÜLGUN ÇELİK

+90 332 342 3220

FEvzi ÇAI<MA.K MAH.10670 SO K. No:26

KARATAY/KONYA

· ·· YAPİM / PRODUCTION: KÜLTÜR A.Ş.

+90 332 352 8111

KONYA

NisAN2014

• KONYA BÜYÜKŞEt:tiR

BELEDIYESI

Page 3: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

NECiP FAZIL·KISAKÜREK'iN "AYNADAı<i YALAN" ve ALDOUS HUXLEY'NiN

"ZAMANIN BiR DURAGI OLMALI" ADLI ESERLERiNDE MiSTiSiZM

Mysticism in 1'Time Must Have aS top" By Aldous.Leonard Huxley and

"Lie in The Mirror11 By Necip Fazı/ Kısakürek

M. TanerTl1RK

Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi, Edebi:)ıat Falıiiltes~ Karşılaştımıalı Edebi:)ıat Böliiınü

tanerturk@selcıJı..edu.tr

ÖZET

20. yüzyıl edebiyatının öne çıkan yazarlanndan Necip Fazı! Kısa!.iirek (1904-1983) ve AJdous Leonard Huxley (1894-1963} eserle.rinde mistisizm ile ilgili unsurlara yer vermişlerdir. İngiliz Edebiyab'run en değerli yazarlanndan biri olan AJdoııs Huxley, "Zamanın Bir Durağı Olmalı" başlıklı romarnnda somut unsurlan soyut düzleme taşıyarak göndermelerde bulunmuştur. !ur k Edebiyatı'run önde gelen yazarlanndan Necip Fazı! Kısakürek'in ''ll.ynada.ki Yalan" romanı da mis­tik unsurlada donatılmış otobiyografi.k bir çalışmadır. Her iki eserin mistik olarak değerlendirilmesinin en önemli sebebi anlatılan kurgusal içeriğin cismani ve ruhani unsurlarla sağlanmasıdır. Her iki yazar, değer yargılan ve dünyevi olana aşın bağlılık pers­pektifinden eserlerinde aynca toplum eleştirisinde de bulunmuşlardır. Bu açılardan bakıldığında eser­lerin karşılaştınlabilir nitelil1e olduğu görülmektedir. Motif odaklı bildirirnde metne bağlı inceleme ve karşılaştırma yöntemi birlikte kullarulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Mistisiznı, tasavvuf, cismani, rolıcı ni

ABSTRACT

AJdous Leonard Huxley (1894-1963) and Necip Fazıl Kısa!.iirek (1904-1983), proıninent writers of the 20th century, gave place to the elements of mysticism in their Works. AJdoııs HtLx!ey, one of the most valuable writers of English Literature, has referenced abstract plane by moving from concrete facts in his novel titled "Tım e Mııst Have a S top': The novel titled as "Lie in the Mirror" by Necip Fazil Kısakürek, one of the Jeading authors ofTurltish literature, is an autobiographicaJ work ademed with mystical components. The most irnportant reason why both works are accepted as mystic is providing the fictional content which is deseribed with corporeal and sp iritual elements. Both authors, from the perspective of values and excessive devotion to w hat is earthly, have al so m ade a critique of society in their Works, too. Works appear to be comparable in both these respects. In my motif-hased paper, text-based and comparison method will be used together.

KeyWords: Mysticism, Islamic mysticism, profane, spiritual

UL!J5l .ARA.SI t:EC~ FADl KISA.KOAS< SEM?OZ"IUMU »22MA't'ISl01l ·,.:otro.rilJ;=u~h"E

Page 4: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

ltlllllt l llll Sllll.PDSiDiil llfjj IOlilliSt2]llfl

Mistisizm

Günümüzde pek çok alanda kullanılagelen mistisizm kavramının kökeni hakkında bir­

çok farklı fikir bulunmaktadır. Mehmet Can Yılmaz (2008: 41) birçok insanın inandığının ya

da bildiğinin aksine mistisizmin Yeni Çağ (New Age) öğretilerine değil, izleri Roma dönemi­

ne kadar sürülebilecek materyalizmin simgesi olan l;ıedenden ziyade ruhaniyetin simgesi

olan ruha işaret eden bir alom olduğunu öne sürmektedir. Cavit Sunar'a (1966: 1) göre ise

terimin ortaya çıloşı ve kullanımı tahmini olarak S. yüzyılda Mistik Teoloji (Theologia Mysti­

ca) isimli kitapla ilintilidir. Ortaçağ'da mistisizm daha çok halk tabakalarının üstünde daha

yüksek bir ruhani yaşantı ya işaret ederdi. Philip Downes'a (1920: 619) göre mistisizm (bu­

rada kastedilen Hıristiyan mistisizmi) kaynaklimm Platon ve St. John'dan alır. Mistisizmin

ba}'lndır çağları 13- 14 - 17 ve 19. yüzyıllardır. Bu yüzyıllarda kilise çok güçlüdür. Özellilde

13 ve 14. yüzyıllar mistisizmin altın çağlarıdır. 13 ve 14. yüzyıllar bize Dante, Da Todi, St.

Bonaventura, Tauler, Eckhart;:16 ve 17. yüzyıllar ise St.lgnatius Loyola, St. Teresa, Vaughan'ı

kazandırmıştır. 19. yüZ}'llın ön~'çıkan mistikleri ise genelde şairlerdir. Blake, Shelley, Co­

leridge, Wordsworth, Emerson, Browning ve Francis Thomson örnek olarak gösterilebilir.

Bütün bunlardan hareketle terimin kullanımının çok eskilere dayandığını söylemek yanlış

olmayacaktır.

islam'da mistisizmin adı tasavvuftur: İslam düny~sında ortaya çıkan mistik fikir ve ha­

reketlere verilen addır (Peker, 1993: 35). Tasavvuf, ne Musevilik gibi aşırı dünyevi ne de

Hıristiyanlık gibi aşırı uhrevidir. Daha dengeli bir yapıya sahiptir. Tasavvufhem bedene hem

de ruha değer verir. Yani ne kapitalizme ne de ma na açtığına yol açmıştır. Bu noktada neden

İbn-i Haldun yerine Max Weber'in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eseri yazdığı

da irdelenmelidir (Küçük,_2004: 14). Hülya Küçük (2004: 15) Tasavvlıfun diğer mistisizm­

lerden ayrıldığı nokta olarak kendini sadece Kur' an, Hadis ve Sünnet'le sınıriandırması ve bu

sınırları terk etmemesini belirtirken, bu durumun uygularnada ?azı sapmalar gösterdiğini

belirtınesi gayet yerindedir. Çok yerinde bulduğu m bu tavır bağlarnındaki sapmalar karum­

ca azımsanmayacak ölçüde fazladır. Bazı İslam alimleri tasavvufun islam mistisizmi olarak

kullanılmasına karşı çılanaktadır (Küçük, 2004: 1 9). Haklı oldukları noktalar vardır. Fakat

mistisizmin birçok türü olduğunu unutmamak gereklidir. Mistisizm türlerine göre dini ya

da dindışı unsurlar barındırabilir. Tasavvuf sadece İslam'abağlı olduğu için, dini .. mistisizm

kategorisinde değerlendirebilir. Mahir iz (2000: 27) tasavvufa konu olarak şu halleri göster­

mektedir: "Nefsini bilmek, kalbini bilmek, nefsini temizlemek, kalbini temizlemek, mükaşefe,

müşahede, makamlar, kurb, vusul,Jena, baka, sekr, sahv, kabz, bast, ilham". -

Tarih boyunca pek çok farklı anlamlarda kullanılan mistisizm, ulaşılmaya çalışılan şeyi

yaşadığımız somut dünyada ya da dış alemde bulma balomından içe dönük veya dışadönük

mistik bilinç, irrasyonel, duyular dünyası üstünde, sadece bazı kişilerde görülen bir hal, kal­

bin skolastiği, h ilaneti ya da duyuların diyalektiği gibi anlamlara saJ:liptir (Sunar, 1966: 2).

Bazı araştırmacılar mistisizmin noetic yani eşya}'l manalı bir bütün içinde değerlendiren ve

analitik düşüneeye ters olan yönüne değer verirler. Bazen de dinsel, dünyevi ve ahlaki hayat

ile ilişkisi ve etkisi üzerinde dururlar. Bazı durumlarda mistisizm çok geniş bir perspektifte

ele alınır. Teozofi, Hıristiyan ilmi, basiret, kiyaset (alollıca davranış), ilham, büyücülük, okül­

tizm (gizli ilimcilik), sibir, telepati, telekinezi, şiir, müzik gibi birçok şey mistisizmin sınırla­

rına dahil edilmiştir (Sunar, 1966: 2). Bu çalışma, sadece dini mistisizm üzerine kurulmuş­

tur. Bu yüzden bahsi geçen terimler sadece bilgi mahiyetinde paylaşılmıştır.

Mistisizm ile ilgili birçok farklı tanım yapılmıştır. Bu zamana kadar yapılan tanırnlara

~· :rEP..:U.llO.O.V.L NEClil fAZfı.. KI!-"'-'C'.:<AEK S\1!1'0S!Uı.t t.~.w 21>21, 2013 • ,t.Q:-IYA / TVRKEY

Page 5: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

baktığımızda, ağırlıklı olarak karşımıza belli bir metot dahilinde yürütülen fakat bu deneyi­

min detaylarını kesinlikle barındırmayan tanımlar görmekteyiz. Örneğin, Karl-Fritz Daiber

(2011: 227) mistisizmi, biçimsel biribadetin ve öğreti tarzlannın güçlü bir kişiliğe ve içsel

deneyirne dönüştüğü bir fikirler dünyası olarak, Cavit Sunar'ın (1966: 3) da benzer şekilde

rnistisizmi ruhaniyet ile ilişkilendirerek, yine belirli ve özel bir şekil içeren ve bir çeşit olay,

tecrübe tipi, bilgi yolu ya da şuur hali olarak tanırnladığını görmekteyiz.

Mistikler mantıksal düşünce dünyasının ötesine geçmenin mümkün olduğunu düşünür­

ler. Sadece Tanrı'nın varlığına inanınakla kalmazlar; aynı zamanda onu hissedip, dokunup

onunla bir olmayı da mümkün görürler. Mistisizrnin nedeni insanoğlunun Tanrı'ya olan

bilinçli ihtiyacı dır. Kalenderlik ve yardımseverlik Tanrı'ya olan açlığı gidermeye yeterli de­

ğildir. İşte mistik, bu açlığı giderrnek için can havliyle urnutsuzca arayış içinde olan kişidir.

Tanrı'yı kalben isteyen ve arayan herhangi bir kişi rnistiktir. Bir mistiğe göre Tanrı onun için

deneyerek, onun haklqnda hiçbir şey bilmeden ama hissederek var olmaktadır. Onun bu ar­

zusu d oyum anlamına gelir ve insan ve Tanrı arasındaki yakınlıktan kaynaklanır. insanoğlu

Tanrı'yı değil, sadece yolunu kaybeder. İşte bu noktada mistisizm devreye girer ve ona yol

gösterir (Downes,1920: 621).

Mistisizmin öne çıkan karakteristik özellikleri olarak teoriden ziyade uygulamaya önem

vermesini yani zihinsel kavrayışın nefsin yaptığı bir eyleme dönüşmesini, cismani hayata

asla önem vermeyip dikkate almayan ruhani bir aktivite olmasını, metodunun ise aşk ol­

masını ve insanda mevcut olan şuurun üstüne çılolıp aşlon bir hal almasını gösterebiliriz

(Sunar. 1966: 10-12).

Mistisizmin amacı, Allah'a ya da ideal olarak benimsenen şeye ulaşıp, kendini aşarak

Allah'la ya da sözü edilenle bir olmaktır. Peker (1 993: 36) bunu şu şekilde açıklamıştır: "Bu

diniere göre farklı isimler alabilir (Allah, Brahma, Nirvana.). Ancak amaç aynıdır. Amaç Aşkın

Varlığa ulaşmak, onda yok olmaktır. Ya da Budizm'de olduğu gibi mutlak olgunluğu yaka­

lamak, yani Nirvanaya varmak (yokluğa ulaşmak)tır.': Öz itibariyle benzerlik gösterse de

bütün dinlerde ya da çeşitli ayinlerde ortak olarak görülen bu anlayış, uygulama şekli ve

yöntemi bakımından farklılıklar sergiler. Örneğin tasavvuf anlayışın da, Hint ya da Hıristiyan

111istisizmindeki gibi dünyayı tamamen umursamama gibi bir durum söz konusu değildir.

Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar.

Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan" ve Aldous Huxley'nin "Zamanın Bir Du­

rağı Olmalı" Adlı Eserlerinde Mistisizm

Aldous Leonard Huxley (1894-1963), daha çok ünlü romanı Cesur Yeni Dünya ile tanın­

maktadır. Ölümünün basında ve sanat camiasında yeterince ele alınmamasının belki de en

önemli nedeni Huxley'in eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı John F. Kennedy ile aynı

tarihte (22 Kasım 1963) vefat etmesidir. Aslında Huxley, 20. yüzyıl edebiyat ve felsefesinin

saygıdeğer bir yazand ır. H uxley sadece edebiyat dünyasını değil, felsefe dünyasını da derin­

den etkilemiştir. Kültür Endüstrisi isimli ünlü makalenin sahipleri Horkheimer ve Adorno'da

Huxley'den etkilendiklerini ve kimi düşüncelerini ondan aldıklarını belirtmektedirler. Gü­

nümüzde Huxley'nin adının unutulmaması için her yıl kongre düzenleyen ve yıllık bir dergi

yayıniayan Almanya'nın Münster şehrinde bir dernek bulunmaktadır (Izzo, 2006).

Necip Fazı! Kısakürek (1 904-1983) 20. yüzyıl edebiyat tarihimizde önemli kilometre taş­

larından birisidir. Şiir, tiyatro, hikaye, roman, deneme, fıkra, tarihi ve tasavvufi incelemeler;

I liSllliSI ıın~ııııtmmrn SUlPIZIUII

IJttJS1A.ı:t4SI !'!EClp F4Zit. KISı\XOR!K !E-\.t?Czvtn.."U 20-22 UAYIS to1S • tt'O!\YAtl\ıRKiYE ı 589

Page 6: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

rı~~·-j

l .f~~ "~:t-)~

{k)j~ ~ı. Illifiiliilli

SIIHISiU iOnP f4lil Vilimtı

siyasi ve sosyal yazılahyla 60 yıllık bir yazı hayatı bulunmaktadır. Kırk iki yıl boyunca dergi

ve gazete çıkaran Necip Fazı!, geride takma adla da pek çok eser bırakmıştır. Bu yüzden

tam eser sayısı bilinmemektedir (O kay, 1987: VII-VIII). Necip Fazıl'ın gençliğinden itibaren

dünya-kainat, cennet-cehennem, madde-mana, ölüm-sonsuzluk gibi dikotomiler hayatında

yer edinmiştir. O devirde hakim olan madde odaklı yaşantı anlayışını tasavvuf ve estetik ile

yağurarak Allah'a sığınmıştır. Buna en güzel örnek eşya ile insani duygulan ve sezgileri ay­

nileştirip, eşyanın hayatla ilişkisini kurduğu 1927 yılındayazdığı Kaldmmlarşiiridir (Cuma,

2010: 233). Bazı mistisizm türlerinde mistik, Tanrı'ya ulaşmak için çeşitli araçlar ve aracılar

kullanır. Huxley, kendi yaşamında ~oğu kez, öl~m döşeğinde bile mistik deneyim yaşamak

için Meskalin ve LSD gibi uyuşturucu. maddeler kullanmıştır (Bridges 1969: 351). Tasavvuf,

Kur'an, Hadis ve Sünnet'i kendisine yol gösterici olarak aldığı için, bu tarz eylemiere ke­

sinlikle yer vermemektedir. Huxley, mistisizme temelde Swami Vivetananda'nın 1890'larda

Hindistan'dan Amerika'ya getirdiği dini felsefe olan Vedanta'nın anlayışını benimsemiş-

' tir. Bu anlayışa göre insanın dünyadaki temel amacı, arzularına ket vurmak ve benliğini

Tanrı'yla birleştirmek ve özel bir oturuş şelaiyle Tanrı'ya sürekli düşünceler göndermektir

(Bridges 1969: 342).

Necip Fazı! Kısakürek'in bohem hayatını bırakıp, tasavvufa yönelmesi 1934 senesinde

Abdulhakim Arvasi ile tanışmasıyla başlamıştır. Bu. tarihten itibaren şiirlerinde ve eserle­

rinde tasavvufi düşüncelere yer vermiştir (Kılıç, 2006: 10).

Huxley ve Kısakürek'in eserlerinde yoğun bir biçimde otobiyografik unsurlar göze çarp­

maktadır. Bildungsroman ve hatta Künstlerroman da diyebileceğimiz Sebastian'ın çocuklu­

ğundan yetişkinliğine kadar geçen sürenin yanı sıra şairlik ve oyun y~zarlık sürecinin de an­

latıldığı Huxley'nin romanında Bruno karakteri gırtlak kanserinden ölmüştür. Aynı şekilde

ironik olarak Huxley de gırtlak kanserinden dolayı ölmüştür. Huxley de aynı Sebastian ka­

rakteri gibi annesini kaybetmiştir. Benzer şekilde Necip Fazı! da annesiyle babasının boşan­

masının ardından, babasını kaybetmiş ve annesiyle yaşamıştır. Romandaki Naci karakteri

de annesiyle yaşamaktadır. Bunun dışında Necip Fazı!, Naci karakteriyle felsefe okuması,

bohem hayatı, tasavvuf hayatı, kadına bakış açısı, eğitim için Paris' e gi~esinin yanı sıra

daha birçok açıdan benzerlikl1er göstermektedir. Her iki yazar da birçok değişik türde eser

vermişlerdir. Sayısı Necip Fazı! kadar olmasa da Huxley'nin romandan başka hikaye, senar­

yo, politik, sosyal ve felsefi içerikli birçok kitabı vardır.

Huxley ve Kısakürek'in iki eserinde mistik unsurları ele alan bu çalışll)ada mistisizmin

madde odaklı yaşantıdan manevi hayata yolculuk d üsturundan yola çıkılmıştır. Her iki ese­

rin de başkahramanlarının yaşantıları ve çevreleri bu iki zıt dünyayı temsil eden insanlarla ' çevrilidir. Her iki karakter de sonunda cismani hayattan ~iyade spritüel bir hayatı tercih

etmişlerdir. Bu dönüşümde onlara yol gösteren mürşitler önemli rol oynamaktadırlar. Bu .....

mürşitler sayesinde dünyevi kişilikler semavi bir kişiliğe sahip olmaktadırlaı: Zamanın Bir

Durağı Olmalı1 adlı eserde Sebastian Barnaci?ın mistik yolculıuğu İtalya seyahatinde tanış­

tığı bir akrabası Bruno Ronti'yle başlar. Aynadaki Yalan'da ise birçok mürşit vardır. Anne­

si, genç bir imam olan arkadaşı, Naci'nin askerlik yaptığı sırada tanıştığı Hüsmen Ağa ve

yine bir camide tanıştığı Hafız isimli biri vasıtasıyla buluştuğu beyaz sakallı bir kişiyi gör­

mekteyiz. Karakterler ve sözü geçen mürşitler arasındaki diyaloglar birçok tasavvufi unsur

barındırmaktadır. Bu unsurlara değinmeden önce eserlerin içeriği hakkında bilgi vermek

Eserin adı ve eserden yapılan alıntılar eserin Türkçe çevirisi olmadığıiçi n, tarafımdan yapılmıştır: Eserin orijinal adı şudur: "Time Must Have a Stop" Eser artık "ZBDO" şeklinde anılacaktır:

590 ı t:IT'En:~4nO::AJ. U!C;;:ıo FA:Dllo\I~F.?: SYMPOSitJ!,\ UAV~U. 20l 3· KONYA/T\JF!t<E't'

Page 7: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

yerinde olacaktır.

ı 945 yılında yayınlanan ZBDO adlı eser ı 7 yaşında ümit vadeden bir şair olan Sebastian

Barnack'ın çevresinde gelişen olaylar ve onun spritüel gelişimi üzerine kurulmuştur. Eserin

hemen başında eserin etik, epistemoloji ve metafizik unsurlar banndıracağını gösteren iba­

reler bulunmaktadır. Önceleri vaktini dünyevi zevklerle harcayan Sebastian Barnack açık

bir şekilde şiire karşı yoğun bir ilgi duymaktadı ı: Bir avukat olan babası John yetişkinlik sü­

recini sosyal meselelere ayırmaktadı ı: Anti-faşist İtalyan şirketindeki yoğun çalışma tempo­

su oğluna yeterince vakit ayı ramamasını da beraberinde getirmektedir. Sebastian'ın amcası

Eustace ise kardeşinin aksine zevk ve estetik odaklı bir hayat peşindedir. John Barnack'ın

ise bu tarz kentsoylulara has ayrıntılarla uğraşacak vakti yoktur. Dairesi de geleneksel tarzı

yansıtmaktadır. Eustace, ölen karısından kalan oldukça büyük bir mirasın tadını çıkarmak-

ta ve dünyevi zevklerle kendisini avutmaktadır. Kendisine göre iyi olan hayata dair hiçbir

noktayı kaçırmamaya çalışmaktadır (Ricci, 20ı2: 162-163). Sebastian'ın babası ve amcası

tabanda birbirlerine zıt iki karakterdir. Babası, Sebastian'ın maddiyata olan düşkünlüğü­

nün onu bozacağını düşünürken, amcası Eustace ise tam tersine maddiyat odaklı bir ha­

yat sürmekte ve Sebastian:a da rol model olmaktadır. Bir vesileyle amcası Eustace'ı ziyaret

için Floransa'ya giden Sebastian bu durum karşısında çok büyük bir heyecan duymuştur.

Çünkü katılacağı bir parti için takım elbise alması gerekmektedir. Babasının tavrını bildiği

iç1n, Amca Eustace bu konuda onun tek çaresidir. Çünkü amcası Eustace, ona Edgar Degas

tablosu ve yeni kıyafet sözü vermiştir. Fakat Sebastian, İtalya'ya varınca hoş olmayan bir

süprizle karşılaşır. Amcası Eustace kalp krizi geçirerek vefat eder. Yeni elbisesine kavuşama­

yacağını anlayan Sebastian, amcasının söz verdiği fakat yaşamında hediye edemediği yedi

bin liralık Degas tablosunu iki bin iki yüz liraya satarak smokin almaya kararınındadır ve bu

doğrultuda terziye elbisenin siparişini de verir. Amca Eustace'un üvey kızı da ona parti için

giyrnek istediği kıyafeti almak istediğini söyler. Sebastian'ın artık iki tane kıyafeti olacaktır.

Bu acele kararı ona pahalıya patlayacaktı ı: Emlak müfettişleri tablonun yerinde olmadığını ;

anlayınca, çalışanlan suçlar. Sebastian için tek çare tabioyu geri getirmektedir. Bunun için

akrabası Bruno Ronti' den yardım ister. Bruno, tabioyu geri alır. Fakat bu süre zarfında hapse

girer ve zaten kötü durumda olan hastalığı iyice artar. Sebastian, Bruno'nun bakımını üstle­

nir. Bu süreçte Bruno'nun nazik davranışlanndan ve ruhani kişiliğinden oldukça etkilenen

Sebastian için yaşamında yeni bir evre başlar. Bruno'nun ruhani kişiliği Sebastian'da aşkın

bir geçiş sağlar. Bu geçiş sonucunda dünyevi olaylara aşırı bağlı olan Sebastian için artık far­

landalık, aşk, ol~nluk ve merhamet gibi üstün özellikler ortaya çıkar. Aradan geçen yıHar­

da Sebastian'ın kişiliğinde Bruno'nun etkileri devam eder. ll. Dünya Savaşı'nda bir hacağını

kaybeden Sebastian, şür yazmaya devam eder. Beden ruhu taşıyan bir çantadır. Çantanın

fiziksel görünümünde değişiklikler olabilir fakat maneviyat her zaman olduğu yerdedir.

Sebastian'ın hacağını kaybetmesi bu fiziksel değişimin bir işaretidir. Fakat ma neviyatı iler­

lemiştir ve onu var eden de bedeni değil işte bu ruhani gelişimidir (lzzo, 2006). Geçen süre

zarfında Bruno gırtlak kanserinden dolayı ölür.

Necip FazLI Kısakürek,Aynadaki Yalan adlı romanında 20'li yaşların sonunda, bir üniver­

sitede doçentlik tezini vermek üzere olan felsefe asistanı Nacl'nin tasavvufyolculuğunu an­

latmıştır. Naci annesiyle birlikte Boğaz'a yakın mevkili eski ahşap bir köşkte yaşamaktadır.

Yedek subay olarak yaptığı askerliğinin bitmesine bir ay kadar bir süre kalmıştır. İstanbul'a

yetmiş seksen kilometre uzaklıkta bir köye intikal edecek olan alay için kalacak yer ayarla­

mak için görevlendirilir. Orada köyün ağası olarak bilinen Hüsmen Ağa'yla vetorunu Hatçe

aı u s ı or o s ı IPOP flllliiS!UBnl st nH llliii

uı.u&_..;.?,A.Sil':ECIP FA.&- K!S.r...~P!K SEMFOZ't\J\'U 20·2< l.t:.."/13 201:) ·K Om';.; TU;udY'E

Page 8: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

ile tanışır. Hüsmen Ağa seksen yaşında gayet görgülü ve dini bütün bir adamdır. Hatçe ise

hayatında büyük şehri sadece resimlEırde görmüş, güzel, saf ve iyi niyetli bir köylü kızıdır.

Naci de kızdan etkilenmiştir. Fakat askeri birlik geldikten ve geceyi köyde geçirdikten sonra

ayrılık vakti gelmiştir. Naci yine bohem hayatının zirvesini yaşadığı İstanbul'a döner. Res­

sam Abid'in resim atölyesi sol görüşlü zengin ve entel~ktüellerin buluştuğu bir yerdir. Abi d

hiçbir konuda fikir beyan etmeyen, herkesle iyi geçinen ve kim haklıysa onun tarafında olan

bir karakterdir. Zengin bir fabrikatörün Amerika'da eğitim alan ve başına buyruk bir ha­

yat süren Mine ise Naci'ye karşı büyük bir aşk beslemektedir. Naci ise hem görüşü hem de

yaşantısı itibariyle Mine'den hoşlanmamaktadır. Naci bu ortamiara sıkça katılmakta ama

karşıt ve onları alaya alan görüşleriyle de ilgi ôdağı olmaktadır. Mine ve Abid bir partide

Naci'yi Belma isimli yazlan Boğaz'daki yalısında, kışları ise Avrupa'nın gözde şehirlerin­

de yaşayan bir banırnla tanıştırırlar. Naci, Belma'ya görür görmez aşık olur. Fakat Belma,

Naci'ye karşı hep mesafelidir. Belma'nın bu tavırları. Naci'nin iyice ona tutulmasına sebep

olur. Bütün dünyası Bel ma olmuştur. Annesi bu duruma çok üzülmektedir. Oğlunun intihar

edebileceğinden bile şüphe duymaya başlamıştır. Yine bir gün Naci, Belma'yı düşünürken,

aşkı yanlış yerde aradığını hisseder ve tasavvufa giden yolculuğunun ilk adımlarını atar. Bü­

yük bir bunalım yaşamaktadır. Annesi onu İstanbul'daki çeşitli ho calara götürür. O kutup üf­

letir. Fakat Naci, bu türden bocalara ve yaptıkları uygulamalara inanmamaktadır. Naci, ona

tasavvufu öğretecek bir mürşit arayışındadır. istanbui' daki çeşitli camileri dolaşır. Na ci, eski

harfleri bilmemektedir. Genç bir camii hacası ona bu konuda yardımcı olacağını ve çeşitli

kitaplan ona okuyabileceği ni söyler. Naci'nin tasavvuf yolundaki ilk mürşidi bu imam ol­

muştur. Annesi, Naci'nin içinde bulunduğu bu buhranlı durumdan çıkışı onu evlendirmekte

bulmaktadır. Naci'den habersiz, bir akrabalarını ziyaret edeceğini söyleyerek, Naci'nin ona

.bahsetrniş olduğu Hüsmen Ağa ve Hatçe'yi görmeye gider. Orada birkaç gün kalır. Niyetini

de belli eder. Bir gün Hüsmen Ağa, Naci'nin üniversitedeki odasına gelir ve torun u Hatçe'nin

çok hasta olduğunu söyleyerek ondan yardım ister. Naci'nin tanıdığı bir profesöre giderler.

Genç kız kan kanseridir ve çok az ömrü kalmıştır. Naci, Hatçe ile hastane odasında evlenir.

Kısa bir süre sonrada Hatçe ölür. Bu ölüm Naci'yi derinden etkiler. Hüsmen Ağa'yla köye

giderler. Hatçe'nin mezarı başında tasavvufla ilgili konuşurlar. H~smen Ağa, ona konuyla

ilgili birçok kitap veriı: Na ci, artık kendini tamamen tasavvufa ada mıştır. Bu arada doçentlik

tezini de sobaya atan Naci, İslam Tasavvufu ve insanltğrn Beklediği Nizanı isimli ytmi bir tez

başlığı bulur. Gece gündüz tezine çalışır. Tez savunması, jüri tarafından siyasi ve dini olduğu

öne sürülerek kabul edilmez. Naci üniversitedeki görevinden istifa eder. 'I:ezini bastırarak

çeşitli kitapçılara bırakır. Tezi büyük ilgi uyandırıı: Kitabı basan yayınevi, onunla okurları

buluşturan bir dizi toplantı tertip eder. Bu toplantılarc!.an birine Mine de katılmıştır. Toplantı

bitince, Mine, Naci'yle konuşmak istediğini söyler. Sakin bir restarana giderler. Mine sürekli

alkol almaktadır. Naci'ye olan aşkını tekrar ifade eder. Fakat yine karşılık bulamaz. Naci'nin

bütün ısrarlarına rağmen direksiyon başına geçen Mine'yi, Naci tek başına bıralonak iste­

mez. Sonunda Mine gaza basarak bir direğe çarpar. Kaza neticesinde Mine ölür, Naci ise has­

taneye kaldırılır. Birkaç gün sonra da ta burcu olur. Daha sonra Amerika'dan tirajı yüksek bir

dergi muhabiri onunla röportaj yapar. Bu röportaj neticesinde Avrupa'nın ünlü şehirlerin­

den birinde düzenlenecek olan Milletlerarası Fels~fe kongresine konuşmacı olarak çağrılır. Üç saat süren konuşmasında Batı'nın özellikle de Avrupa'nın tarih boyıınca yaşadığı evre­

lerden bahsederek İslam dünyası ile karşılaştırmalı bir analizini yapar. Konuşması büyük

ilgi uyandınr. Konuşma bitiminde oteldeki odasına giden Naci'yi bir sürpriz beklemektedir.

cm;:R::~rtO~lA!.. r:s:dP F~JıUSJ..'<Ü?..!t( s·.~~~ IAAV ~22. %013 · KOM'A!i\I?.IC&\'

Page 9: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

Odasının kapısı açıktır ve içeride onu bir zamanlar aşık olduğu Belma beklemektedir. Bu l sefer Belma ona aşıktır. Fakat Naci, onu orada bırakarak, daha ucuz daha doğrusu Belma'mn

uğramayacağı çapta bir otele gider. Yurda döndüğünde tasavvufla olan ilgisi daha da ar­

tar. Artık ona tasavvufta basamak atıatacak ola.n mürşidi aramaktadır. Bir gün rüyasında

Hatçe'yi görür. Hatçe ona· "Dağ dağ dolaş, bir pınar bul! .. Ama dikkat et, suyu bulanık olmasın"

(Kısa kürek, ı 997: 222) der. Hüsmen Ağa da aynı rüyayı görmüştür. Bu rüya, Naci için bir işa­

rettir ve İstanbul' daki bütün camileri dolaşır. Bir camide sadece yağmur suyuyla abdest alan

Hafız isimli biriyle karşılaşır. Hafız onu bir yere götürür. Orada, kapkara gözlü bembeyaz

sakallı bir zat onu karşılar. Beraber göğe yükselir ler, sonra da in erler. O esnada gökte şimşek

gibi bir şey çakar. Şu inen şey nurdan başka bir şey değildir.

Hedonist ve boğazına düşkün, ağzında havana purosu eksik olmayan amcası Eustace

ve sadeliği ve çalışmayı yaşam biçimi haline getirmiş babası John Barnack, Sebastian için

aşılması gereken bir sorun olarak ortada durmaktadır. Maddiyat ve maneviyatarasında sı­

kışıp kalan Sebastian Barnack, sonunda Bruno vasıtasıyla maneviyatı seçmiş ve hayatını

bu yöne sevk etmiştir. Süs ve şatafata düşkün bohem hayatı yaşayan sol görüşlü bir grupla

sık sık görüşen Naci, Mine ve Belma'nın temsil ettiği maddi hayatla, daha sonra hayatına

giren Hüsmen Ağa ve to ni nu Hatçe'nin temsil ettiği manevi hayat arasında sıkışıp kalmıştır.

Bu çelişkili durumdan onu, maneviyata yönlendiren ise dünyevi aşkı düşünürken ilahi aşka

ulaşmasıdır.

Bruno, Sebastian'a mistik yolculuğunda rehberlik ederken, kişinin Tanrı'ya ulaşmak için

öncelikle yoğunlaşması gerektiğini belirtmektedir: "Tanrı hakkında yazmak ve çaba da sarf

ederek iyiyazmak mümkündür yeter ki o kişi zihnini tamamen Tanrı'nın varlığı için kapatsm"

(Huxley, ı 953: 287). Yukarıda sözü geçen yoğunlaşma için herhangi bir yönteme gerek yok­

tur. En önemli unsur sevmek ve istemektir.'Yoğun duygu/ara salı ip olmak bir mizaç olayıdır.

Tanrı herhangi bir duygu olmadan da sevi/ebi/ir. Yalnızca istekle. {.]Herhangi gizli bir formül ya da metot yok Sevmeyi severek öğrenirsin" (Huxley ı953: 28ı -282). Bu mistik yolculukta

belli bir metot yoktur ama o noktaya vanldıktan sonra da dünyevi yaşam tarzı bıralolmalı

ve uhrevi davranışlar sergilenmelidir: "Ruhaniyaşam, zamandan bağımsız kendi özü ve koi­

deleri olan bir yaşamdır." (Huxley ı 953: 276). Bruno'nun ölmeden önceki son sözleri de bize

uhrevi yaşamla ilgili ipuçları vermektedir: "Bitti mi diye fısıldadı" Sonra içten gülümseyen gözlerle: Esas şimdi başladı! (Huxley ı 953: 284).

Naci'nin mistik yolculuğunda en önemli kişi, askerdeyken tanışıp ileride torunuyla da

evleneceği Hüsmen Ağa' dır. Hüsmen Ağa da tasavvufu bir mürşitten öğrenmiştir. Bu yüzden

onu en iyi aniayacak insanlardan biridir. Ona ilk tavsiyesi sabırdır. Hırsına yenik düşmeme­

si ni, nasipse o mürşidin mutlaka karşısına çıkacağını söyler. Hüsmen Ağa, Naci'ye tasavvufa

olan ilgisinden dolayı İmam-ı Rabhani Hazretleri'nin MektObat'ını hediye eder. Kitaptaki

her kelimeyi ilik gibi emmesini ve ma naların ateşinde yanmasını öğütler. Namaz kılınayı da

bilmeyen Naci'ye en ince detayıyla namazı anlatan Hüsmen Ağa'yla vedalaşan Naci, kendisi­

ni kitaplara verir. Tasavvufta mesafe kat eder. Sonunda aradığı mürşidi bulur. Göğe yükselip

iner. Gökte çakan nurla eser biter.

Bruno'nun ölmeden önce Sebastian'la yaptığı mistik konuşmalardan birinde dünyevi

unsurlara çeşitli göndermeler bulunmaktadır. Örneğin, "Dedikodu, hayal, kişinin kendi ruh hali ve duygularıyla meşgul olması ruhani hayat için ölümcüldür." (Huxley; ı 953: 286). Naci

de Mine ile olan bir diyalogunda dünyevi olan aşırı bağlandıklarını vurgulayarak onlara

uyarıda bulunur: "Her işte ölümü unutmak faaliyetinden başka bir şey değil ... Evet, size göre

Bl ! SlHtSI um mıı ıımmı SUPOIIUO

UL.USl....A..'USI NEC1P FAllLI<ISA!<OfiEK SEt.l?O!YUMlJ 20-22 P.IA\13 2013• KOW• 1 TURKIYE

Page 10: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

it! H Illiilli SUPB SiU DiliPfOlitfil!illfOI

yaşamak bu!" (Kısakürek ı 997: ı 7). Bir başka yerde ise Sebastian, dünyevi faaliyetlerle za­

manını geçiren babasını da düşünerekşöyle bir tespitte bulunur: "Ölüm için hazırlanmaları

gerekirkenya da çöp dağının altında harcananyaşamın içindeki spritüelyaşamı ortaya çıkar­

maları gerekiyorken, Dünya otuzunu hattagençliğin i yaşıyormuş gibi davrananyetmişlik/er/e

doludur." (Huxley, ı 953: 299). Benzer şekilde annesi N~ci'nin bunalım geçirdiği dönemlerde

dünyevi olaylardan uzaklaşması nasihatinde bulunuyor: 'fl./lah'a bağ/an, yalancı dünyadan

geç ve korkma." (Kısa kürek 1997: 45).

İki romanda da dış dünyaya gereğinden fazla önem verilmemesini ve bütün diklrntin

Allah'a dönmesi gerektiği vurgulanıyor. Bruno: "Başka birisinin parçası gibi davranma. Dış

tarafın dünyada kalırken nefsinin de9il içinin nasıl Tanrı'da olacağını öğren." (Huxley ı 953:

282-283). Naci tasawufun tanımını yapmaya çalışırken aynı Bruno gibi dış dünyaya değil

iç dünyaya vurgu yapıyor: "Tasavvuf, dış dünyadan sevgi alakasını kesip, o alakayı Allah'a

bağlamaktır." (Kısakürek ı997~ 6.~) .

Her iki eserde ortak olan bir başka durum ise, kişinin nefsini ya da benliğini yaradan

için feda etmesi. Bruno: "Gerçekten etkili tek ·bir kurtarıcı feda vardır. [..] Tanrı'nın bilgisine

yer açmak için benliğin fedası." (Huxley 1953: 282). Bu feda Naci'de şu şekilde oluşuyor: "His­sediyor ki, bir tarafı can çekişir ve ölürken, her tarafina bedel başka bir tarafı canlanmakta,

dirilmektedir." (Kısa kürek 1997: 66).

Mistik ruh gözünü bütün dünyevi unsurlara kapatandır (Starr, 1901: 31). Mistisiım bir

uyanıştır. Yanlış yolda giden bedenin direksiyonuna ruhun geçmesidir. Kişinin yeni bir kişi­

lik kazanmasıdır. Her iki romanda da baş karakterler Naci ve Sebastian, onlara yol gösteren

mürşitler sayesinde yepyeni birer fert olmuşlardır.

Sonuç

Sonuç olarak, yaşadıkları hayatı anlamiandırmaya çalışan Sebastian ve Naci'nin, tıpkı

Huxley ve Kısakürek gibi hayatlarını iki safhada incelemek yerinde olacaktır: Mistisizm ön­

cesi ve sonrası. Bu mistisizm, Sebastian'ı ayakları yere daha sağlam basan, daha olgun, bi­

linçli ve merhametli bir kişi yapmıştır. Naci de aynı şekilde madde. dünyasmda boğulurkeı:ı

nefsine hiçbir özgürlük ve benlik tanımayıp, kısaca kendinden kurtulup, Allah'a ulaşmayı

başarmıştır. Tasavvuf dünyevi olandan uzaklaşırken dünyayı boş venneyi değil, aksine hiç

ölmeyecek gibi dünya, hemen ölecek gibi ahiret mottosunu benimsemektedir. Naci, tasav­

vufta yol alırken, dünyada kendince doğru bildiği yolda ilerlemeye devam etmiştir. Sebas­

tian ise dünyada örnek alınacak kişilik özelliklerine sahip olmuştur. Fakat Sebastian'da ro­

manın sonunda herhangi bir dini gelişim ya da değişi_!Jl görülmemektedir. Bu durum diğer

mistisizmler ve İslam mistisizrni yani tasavvuf arasındaki en belirgin farkı gözler önüne ser­

mektedir. Mistisizm temelinde ortak ve farklı yanlarının tespit edil)p, karşılaştırmalı olarak

analizinin yapıldığı ZBDO ve Aynadaki Yalan adlı eserler için, yazarlarının dünya görüşleri­

nin birer manifestosudur demek yanlış olmay~caktır.

ı•liEqı::..nQ!iA!. !:E( i;. FAZJI. K:SAK\.'I;E:-< $'tMPOSfUM I/,.1Y 20-22. ı?13 · l(0S'fA tTU~f\E'(

Page 11: A9RE2B7isamveri.org/pdfdrg/D266002/2014/2014_TURKMT.pdf · 2020. 3. 13. · Sufi, hem bu dünya için hem de uhrevi hayat için yaşar. Necip Fazıl Kısakürek'in 'J\ynadaki Yalan"

KAYNAI<ÇA

BRIDGES, Hal (1969). "Aldous Huxley: Exponent of Mysticism in Arneri ca". journal of the American Academy of Religion, 37 (4), 3.41-352.

CUMA, Ahmet (2010). Necip Fazıl Kısakürek ve Rainer Maria Rilke'nin Şiirlerinde Imgesel Anlatım. (Editörler: Mehmet Nuri Şahin ve Mehmet Çetin). Necip Fazı! Kısakürek (3. Baskı). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 228-253.

DAl B ER, Kari-Fritz (2011). "Mistisizm: Troeltsch'ün Oıtıya Koyduğu Üçüncü Dini Topluluk Tipi" (Çeviren: Meh-metSüheyl Ünal). Dinbilimleri AkademikAraştınna Dergisi, ll (2), 221-237.

OOWNES. W. Philip (1920). "Mysticism". The Biblical World, 54 (6), 619-624.

HUXLEY, LeonardA. (1953). Time Must Have a Stop (1stEdition). London: Chatto&Windus.

!ZZO, David G. (2006). lntroduction: A Matter of lnfluence: "Life, Art. Thought" and "Point Counter Po int. http:/ 1 www.dalkeyarchive.comjbookj?GCOI=15647100923080, Erişim Tarihi: 13. OS. 2013.

IZ, Mahir (2000). TasavvufMahiyeti, Büyükleri ve Tarikatlar. (9. Baskı). İstanbul: Kitabevi.

KILIÇ, Ziya (2006). Büyük Doğu Mecmuasının Yayın Hayatına Başlaması, Yapısı, Yayın Politikası, Sosyal ve Siyasi Görüşleri (1943-1951), Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.

KISAKÜREK, Necip F. (1997). Aynadaki Yalan. (8. Baskı).lstanbul: B.O. Yayınlan.

KÜÇÜK, Hülya (2004). TasavvufTaıihine Giriş. (2.Baskı). Konya: Nükte Kitap.

O KAY, M. Orhan (1987). Necip Fazı! Kısakürek (1.Baskı). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

PEKER. Hüseyin (1993). "TasavvufPsikolojisi", OMÜ. ilahiyat Fakültesi Dergisi, 7, 35-52.

RICCI, Gabriel (2012). The Tempo ofModernity. (lst Edition). New jersey: Transaction Publishers.

STARR, Reginald H. (1901). :·christian Mysticism': The Sewanee Review, 9 (1), 30-40.

SUNAR. C;ıvit (1966). Mislisizmin Ana Hatlan. (1. Baskı). Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.

YILMAZ, Mehmet Can (2008). The the me of Mysticism in Literaıy Reception: Ald o us Huxley's Time Must Have a Stop and Peyarni Safa's Matinazel Noraliya'nın Koltuğu, Yüksek Lisans T~zi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.

l liSlHISI oınmııuımırıı SiliPIZIIlli