İttifak...yasaklanmıştır. bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin...

92

Upload: others

Post on 03-Oct-2020

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler
Page 2: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler
Page 3: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler
Page 4: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler
Page 5: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler
Page 6: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler
Page 7: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

SEVGİLİ DOSTLARAnahtar’ın kış sayısı ile birlikte yeni yılı karşıladık. Yeni yılda başarı, sağlık ve mutluluklar diliyorum. Zor bir yılı geride bıraktık. Umarım 2013 güzelliklerle dolu olur.

Geçtiğimiz yıl, piyasaların belirsizliği nedeniyle alıcıların harcamalarını kısması ve bankaların konut kredi oranlarını yükseltmeleri nedeniyle konut arz talep dengesinde değişim yaşandı. Bu değişim inşaat sektöründe az da olsa bir daralmaya sebep oldu. Alınan inşaat ruhsat sayısı, verilen konut iskan ruhsat sayısı ve tapu devirleri düştü. Daralan sektör, konut satışlarının düşmesini de beraberinde getirdi. Artık hiç kimse eskisi kadar rahat değil. Konut satış hızının düşmesi sadece daralan talep ile ilgili de değil; başarılı inşaat firmalarını taklit etmeye çalışan ve başka sektörlerden inşaat sektörüne yeni girmiş firmaların sayısının artması, bu firmaların başarılı zannedilen projeleri de konut arzını körükleyen en önemli etkenlerden.

Anadolu’da konut marka algısının halâ bir araba marka algısı kadar oturmamış olması haksız rekabeti artırıyor. Bir araç alırken marka seçiminde gösterilen kalite, fiyat, güvenlik, servis hassasiyeti maalesef bir ev alınırken gösterilmiyor. Buna bir de, ben de yaparım diye giren “müteahhit(?)”leri ve kayıt dışı üretimi eklediğinizde haksız rekabet doğal olarak artıyor. Sektörümüzün gelişmesi, yaşam standartlarının artırılması, marka değerimizin ve marka bilinirliliğimizin artması SEHA YAPI olarak bizim temel önceliklerimiz arasındadır. Bu nedenle farklılaşmayı, öncü olmayı sürdürmek durumundayız. Sadece konut değil, iyi yaşam ortamları üretmek durumundayız. Yaşayan, tercih edilen, dillendirilmemiş ihtiyaçları karşılayan, işini severek yapan bir firma olmak durumundayız. Bu bizim konumumuzun bir gereği.

Çalışma arkadaşlarımla beraber, sloganımız olan “Mutluluğun Anahtarı” kavramının gerektirdiği sorumluluk ile hareket ediyor, işimizi severek yapmaya çalışıyoruz. Okuyucularımızın huzurunda tüm ekibime teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar dileyerek sizleri yeni sayımızla başbaşa bırakıyorum.Sağlıcakla kalın..

HÜDAVERDİ DURSUNSeha Yapı Genel Müdürü

Page 8: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

MERHABA EFENDİM Yeni yılımızın hayırlı, bereketli olmasını diler, sağlık ve afiyetle geçirmenizi temenni ederiz. Çalışmalarımızda bizi başarıya ulaştırmasını yüce Allah’tan niyaz ederiz.Genel müdürümüzün yazısında bahsettiği üzere, herkes için “mutluluğun anahtarı” olacak farklı projeler geliştirmeye, hizmetlerimizi çeşitlendirmeye ve yepyeni projeler sunmak için çalışmaya devam edeceğiz. Bizi farklı kılan özelliklerimize kısaca dikkatinizi çekmek isterim.

Neden Seha Yapı ?Müşterilerimizin bizi tercih etmelerinin en önemli sebebi “güven” duymalarıdır. Yıllardır özellikle bölgemizin en çok konut üretip satan firması olan Seha Yapı’nın müşterileri bilirler ki; daha temelde satın aldıkları evlerini zamanında ve taahhüt edildiği şekli ile teslim alırlar.Müşterilerimizin rahat edecekleri, kullanışlı, konforlu evleri tasarlarken her mekanı olması gereken konumda ve genişlikte tasarlayıp inşa ediyoruz. Tasarlanan her ev, mimari proje çizimleri yapılırken evde yaşayan her bir birey düşünülerek, onlara kullanım kolaylığı sağlayacak şekilde ve rahat etmeleri gözetilerek projelendirilmektedir. Bunun için hanımların ve beylerin görüşlerini aldığımız gibi çocukların da fikirlerini önemsiyoruz, ihtiyaçlarını dikkatle değerlendiriyoruz. Seha Yapı konutlarının tercih edilmesinin bir diğer sebebini müşterilerimiz şöyle ifade eder: “Seha Yapı projeleri her zaman kazandırır”. Bizim yatırımcımız bilir ki satın aldığı projeden 12 ay sonra ortalama %30 kâr eder. Yine bilir ki her dairenin fiyatı nettir. Fiyatın herkes için aynı olması, kişiye göre farklı fiyat olmaması, satıştaki tüm projelerimizin fiyatlarının şeffaflıkla bilinmesi müşterilerimizin alırken ve satarken ne kadar kazançlı çıkacaklarını bilmesi demektir. Böylece müşterilerimiz satın aldığı fiyatın en uygun fiyat olduğunu bilmenin rahatlığı ile sadık müşterilerimiz olurlar.MÜŞTERİ SERVİSİMİZ ile işçilik veya malzeme’den kaynaklanabilecek hataları anında çözüme kavuşturuyoruz. Farkımız da burada ortaya çıkıyor. Hedefimiz “sıfır sorunlu daire teslim etmek”. Buna rağmen teslimden sonra kullanımda ortaya çıkabilecek hataları da müşterimizin hassasiyetini gözeterek hemen çözüyoruz.

Adetimiz üzere üzerinde düşünülesi bir şiirle; Niyâzi Mısri’nin bir şiiri ile veda edelim:

Zat ı Hak’ta mahrem-i irfan olan anlar biziİlmi sırda bahr ı bî payan olan anlar biziBu fena gülzârına bülbül olanlar anlamazVech i bâki hüsnüne hayran olan anlar bizi

Dünyevi ukbayı tamir eylemekten geçmişizHer taraftan yıkılıp virân olan anlar biziBiz şol abdalız, bıraktık egnimizden şalımızVarlığından soyunup üryân olan anlar bizi

Kahrı, lütfu, şeyi bir bilmeyen çekti azabOl azabdan kurtulup Sultan olan anlar biziZahida ayık dururken anlamazsın sen biziCürayı safi içip mestân olan anlar bizi

Ârifin her bir sözünü duymaya insan gerekBu cihanda sanma hayvan olan anlar biziEy Niyâzî katremizi deryaya saldık biz bu günKatre nice anlasın ummân olan anlar bizi

Halkı koyup lâ mekân ilinde menzil tutalıMısrîya şol canlara canan olan anlar bizi

Page 9: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler
Page 10: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 10

KULAĞA KÜPE >>

DOĞRU EVİ ALMAK İÇİN:

Ev sahibi olmak ve kiradan kurtulmak hepimizin hayali. Ancak maketi başka inşaatı başka yapılar, ev alırken en sık karşılaştığımız sorunlarınlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Ev almayı düşünenlerin en çok dikkat etmeleri gereken konuların başında, muhit, inşaat kalitesi ve fiyat ilişkisi geliyor. Yakın çevredeki projelerin m² fiyatları ve bölgenin kalkınma hızı satış fiyatlarını belirleyen temel unsurlar. Maket, broşür ve insert gibi pazarlama dokümanları konutun son durumu hakkında belirli bir noktaya kadar fikir verebilir, fakat firma her zaman proje tamamlanana kadar projeyi gerekli gördüğü durumlarda değiştirme ve geliştirme hakkını saklı tutar. Ayrıca, proje tamamlandığında, o mülkün satılmasındaki en önemli neden olan sosyal tesis ve yeşil alanlar tamamlanmamış olabilir. Kesin ifadeler kullanılmayan projeler konusunda dikkatli olmanızda fayda var. Bu gibi sorunlarla karşılaşmamak için için projeyi gerçekleştiren firmanın referanslarını, finansal gücünü ve tamamlayıp teslim ettiği önceki projelerini mutlaka inceleyin. Ev alırken ailenizin kaç kişi olduğunu da hatırlamanızda fayda var. Beğendiğiniz

ev çok güzel olabilir. Ancak gereksiz büyüklükte olması sonradan pişman olmanıza sebep olabilir. Sığamayacağınız bir daireyi ise sadece yatırım amaçlı düşünmelisiniz.

ÖRNEK DAİRELERİ GEZEREKEV ALMAK YANILTABİLİRMaketten konut satışının artış göstermesiyle birlikte, örnek daire gezilerek yapılan ev alımı da oldukça yaygınlaşan bir uygulamadır. Fakat örnek daire gezilerek ev almak, yeni ev sahiplerini çok zor durumda bırakabilir. Örnek dairelerin yanında, inşaatın durumuna göre, şantiye sahasının da mutlaka gezilmesi gerekir. Örnek dairelerde yerleştirilmiş mobilyalar da örnektir. Siz evin döşemesine, armatürlerlerine, duvar köşe bitişlerine, duvar ve alçı işçiliğine bakın. Bu işlerden anlayan tanıdığınız varsa ona kontrol ettirin. Böylece eşyayı değil daireyi kontrol etmiş olursunuz. Bir diğer önemli unsur, projeye topraktan girmek. Böylelikle yapım sırasında oluşacak fiyat artışlarından etkilenmemiş olursunuz. Biraz beklersiniz ancak, eviniz bittiğinde ödediğinizden daha değerli bir konuta sahip olursunuz.

ÖNCE DANIŞINSONRA TAŞININ

EV ALMAYI DÜŞÜNENLERİN EN ÇOK DİKKAT ETMELERİ GEREKEN

KONULARIN BAŞINDA, MUHİT, İNŞAAT KALİTESİ VE FİYAT İLİŞKİSİ

GELİYOR. EV ALMADAN ÖNCE PROJEYİ GERÇEKLEŞTİREN

FİRMANIN REFERANSLARINI, FİNANSAL GÜCÜNÜ VE

TAMAMLAYIP TESLİM ETTİĞİ ÖNCEKİ PROJELERİNİ MUTLAKA

İNCELEYİN.

Page 11: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 11

SEHA YAPI KONUTLARINEDEN TERCİH EDİLİYOR?Seha Yapı tarafından yapılan konutların tercih edilmesinin temel sebebi “güven”dir. Yıllardır, özellikle Konya’da en çok konut üretip teslim etme başarısını gösteren Seha Yapı’nın müşterileri bilirler ki; daha temelde satın aldıkları evlerini zamanında ve taahhüt edildiği şekli ile teslim alırlar. Müşterilerinin rahatça yaşaması için kullanışlı, konforlu evler tasarlayan Seha Yapı, her konutu olması gereken nitelikte ve genişlikte inşa ediyor. Tasarlanan her ev, mimari proje çizimleri yapılırken evde yaşayan her bir birey düşünülerek, onlara kullanım kolaylığı sağlayacak şekilde ve rahat etmeleri gözetilerek projelendirilmektedir. Bunun için hanımların ve beylerin taleplerini titizlikle değerlendiren Seha Yapı, çocukların fikirlerini de önemsiyor.

Seha Yapı tarafından projelendirilen konutların tercih edilmesinin bir diğer sebebini Seha Yapı müşterileri şöyle

EV ALIRKENBUNLARA DİKKAT!

• Karar vermeden önce pek çok proje gezilmeli ve karşılaştırma yapılmalı. • İnşaat firmasının ve çözüm ortaklarının sahip oldukları kalite belgeleri ve imalatları ile verilen garanti süreleri dikkate alınmalı.

• İşçilik kalitesinin anlaşılması için, duvarlardaki alçı ve boya düzgünlüğü, seramik derz aralıklarının eşit olup olmadığı,seramiklerin diş yapmış olup olmadığı gibi konular kontrol edilmeli. Özellikle doğramakenarları, köşe bitişleri ve kesimlerin düzgünlüğü bize işçilik kalitesi konusunda fikir verebilir. • Mobilya, kapı, doğrama vb. teknik şartnamede belirtilen ürünlerin de aksesuar ve işçilik kontrolü yapılmalı. Ürünler her ne kadar doğru malzeme ile yapılmış olsa dahi, kötü montaj ürünün ömrünü kısaltabilir.

• Bir kişinin bile hayatının zorlaşması,tüm aile bireylerini olumsuz etkiler. Bu nedenle, tüm aile fertleri yeni alınacak konutun muhiti ile ilgili fikir birliği içinde olmalı.

• Hali hazırda bölgeye yapılan ve daha sonra yapılacak yatırımların projeye katacağı değer göz önünde bulundurmalı.

• Projede jeneratör olup olmadığı, peyzaj sulaması için hangi kaynağın kullanıldığı, şantiye elektriğinden ve suyundan, konut elektrik ve suyuna geçilip geçilmediği, topraklama ve kaçak akım rölesi olup olmadığı da dikkat edilmesi gereken konuların başında gelir.

ifade eder: “Seha her zaman kazandırır”. Öyle ki, Seha Yapı konutları satın alındıktan 12 ay sonra ortalama % 30 kâr ettirir. Ayrıca bütün daire fiyatları şeffaftır; herkes için aynıdır, kişiye göre farklılık göstermez. Satıştaki tüm projelerin fiyatlarının bilinmesi demek, müşterilerin alırken de ve satarken de kazançlı çıkacaklarını bilmesi demektir. Satın aldıkları fiyatın en uygun fiyat olduğunu bilen Seha Yapı müşterileri, firmaya duydukları güven sebebiyle sadece ve sürekli Seha’yı tercih ederler.

Bir başka güven sebebi de, sürdürülebilir hizmet sürecidir. SEHA YAPI MÜŞTERİ SERVİSİ, işçilik veya malzemeden kaynaklanabilecek hataları teknik ekipleriyle kısa sürede çözüme kavuşturur. Seha Yapı’nın temel hedefi, “sıfır sorunlu daire teslim etmek”tir. Buna rağmen teslimden sonra kullanımda ortaya çıkabilecek hatalar bile, müşteri memnuniyeti gözetilerek hemen çözüme kavuşturulmaktadır.

Page 12: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

KEYİFLE >>KEYİFLE >>

anahtar // kış 2013 • 12

Page 13: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 13

BİR BARDAK ÇAY İÇMEDEN GÜNÜMÜZÜ GEÇİREMEYİZ. HATTA ÇAY, SABAH KAHVALTISINDAN GECENİN

GEÇ SAATLERİNE KADAR HAYATIMIZIN HER ZAMAN İÇİNDEDİR. PEKİ HAYATIMIZA BU KADAR NÜFUZ

ETMİŞ BİR İÇECEK NEREDEN GELMİŞ, NASIL GİRMİŞ HAYATIMIZA? ÇAYI KİM, NE ZAMAN BULMUŞ? BİZE

NASIL ULAŞMIŞ, ÇAY İLE İLİŞKİMİZİN TARİHİ NEREYE UZANIYOR, ŞÖYLE BİR GEZİNELİM ETRAFINDA.

ASLINDA ÇAY, ÇİN DEMEKAraştırmacılar çayın tarihini 6000 yıl öncesine dayandırıyor.

Çayın ilk olarak, Çinli bitki simyacıları tarafından tedavi için kullandığı rivayet edilir. Bir başka rivayet de şöyledir: Çin

İmparatoru ve bitki bilimci Shen Nong, bir yaz günü akşamı bir ağaç serinliğinde, hizmetçisinin hazırladığı akşam yemeğini

beklemektedir. Bu sırada hizmetçisinin kaynattığı suyun içerisine İmparatorun yaslandığı ağaçtan (yabani çay ağacından) yapraklar düşer

ve su kahverengi bir renge bürünür. Ortaya çıkan bu sıvı İmparatorun oldukça ilgisini çeker ve imparator sudan birkaç yudum alır, çok beğenir.

İmparatorun keşfettiği renkli su, bizim çay deyip baştacı ettiğimiz içecekten başkası değildir. Çinlilerin çayı ne zamandan beri içtiğine ilişkin başka görüşler

de var; Çin’de şimdiye kadar bulunan en eski eczacılık kitabı olan ve M.Ö. 1. yüzyıl civarında yazıldığı sanılan “Shennong Bencaojing”de “çay uzun süre içilirse

insanı güçlendirir ve neşelendirir” yazılı. Tang hanedanı döneminde yaşamış ünlü bir yazar olan ve “Çay Dahisi, Çaycılığın Atası” olarak kabul edilen Lu Yu, bu kitabı

inceledikten sonra, Çin tarihinde çay içmenin en azından 5000 yıl önceki Shennong döneminde görüldüğü sonucuna varır. Özetle söylersek; çay içmek, Tang

döneminde yaygınlaştı, Song hanedanı döneminde ise gelenekleşti.

Page 14: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 14

KEYİFLE >>

Bu dönemde çayhaneler daha zarifleşti. İçlerinde sadece masa ve sandalye değil, üzerine bonzai konan çiçek rafları da vardı ve çayhanelerin girişi çok süslü olurdu. Akşamları seyyar satıcılar da sokağa çıkıp çay satardı.

ÇAYIN MEKANI DA VAR RİTÜELİ DEÇay Töreni anlamına gelen “Cha Dao” deyimi Budist ve Daoist uygulamalara başvurarak, Budizm veya Daoizm öğretilerine yaklaşmayı amaçlayan bir çay içme sanatıdır. Çay Töreni’nde, çay takımı, su ve ateş gibi unsurların yanı sıra, çay içme protokolüne ve çayın içildiği mekânlara da özen gösterilir. Tabii Çay Töreni’nin en önemli öğesi Budizm veya Daoizm öğretilerinin kavranmasıdır.Çinliler, çay suyunun nereden getirildiğine çok önem veriyordu. En kaliteli su, dağdaki pınar suyu; orta kalitedeki su, nehir suyu; en kalitesiz su ise kuyu suyu olarak kabul ediliyordu. Güzel bir çay demlemek için ateş de önemlidir. “Cha Jing”de, ateşin en iyisinin mangal kömürüyle veya odunla yakıldığı yazılıdır. Çay kısık ateşte yavaş yavaş demlenir.Çayın içildiği mekân da çok önemliydi. Bu nedenle evlerde çay için özel bir oda bulunurdu. Odanın duvarlarına kaligrafik yazılar asılı olurdu. Çay içilirken yan tarafta birinin müzik çalması uygun bulunurdu.Çay Töreni, Tang hanedanından başlayıp,

SADO: JAPON USULÜÇAY TÖRENİ

Tipik bir japon bahçesinin bir bölümünde sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere özel tasarlanmış “Hoshoan” adı verilen küçük bir ev bulunur. Bu evlerin kapısı, alçakgönüllüğü hatırlatmak amacıyla, ancak eğilerek girilebilecek kadar küçük tutulur. Bu eve girerken erkeklerin silah, bayanların da ziynet eşyaları ile girmeleri yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler ve araçlar kullanılır. Bu törenlerde kama (çaydanlık), chasen (çayı karıştırmak için kullanılan bambu fırça), chawan (çayın sunulduğu kase), chakin (peçete) gibi araçlar kullanılırken sunulan çay, en taze çay yapraklarının öğütülmesiyle elde edilen bildiğimiz meşhur yeşil çaydır.Ev sahibi ile misafir arasındaki ilişkinin, birbirlerini son görüşleri, birbirlerine son hizmetleriymişçesine özen ve hürmetle yapıldığı Japon çay törenlerinde, şiirsel bir Japon inceliği yaşanır. Kaseyi tutma biçiminden, çayın karıştırılmasına; çayın kaseye dökülmesinden peçetenin kullanımına kadar her hareket belli adap ve zerafet kuralına bağlı olarak yapılır. Japon inanışına göre, töreni yapacak kişinin tören öncesi ruhen arınması ve konsantre olması gerekmektedir. Törene katılan diğer kişilerin de bütün varlıklarını katmaları, birlikte törene katıldıkları insanlarla temas kurabilmeleri beklenir. Kollektif yaşam anlayışını benimseyen Japonlar, bu uygulamalarla simgesel olarak toplumsal uyumu kutsarken, bu kutsamanın en yüksek mertebesine çayı koyarlar ve çayı “uygunluğun sanatı” olarak tanımlarlar.

Page 15: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 15

daha sonraki birkaç hanedan döneminde Japonya’ya girdi ve Japonlar tarafından daha da geliştirilerek, Japonya’ya özgü Sado oluşturuldu. Bugün dünyada Japonya’nın Sado’su Çin’deki Çay Töreni’nden daha çok tanınır hale geldi.

BİR ÇAY RİVAYETİ DE HİNDİSTAN’DANHintlilere göre çayı ilk yudumlayan kişi (doğal olarak) Buda’dır. Buda, uykusu geldiğinde bir parça çay yaprağını çiğneyerek yorgunluğunu giderirmiş.

AVRUPA ÇAYLA NE ZAMAN TANIŞTIAvrupa’da çaydan ilk kez 1559 yılında söz edilir. 1606 yılı ise Avrupa’nın çayla tanıştığı yıl olarak tarihe geçer. 1635 yılından sonra, Hollanda ve Fransa, Avrupa’da çay üretimine öncülük eden ülkeler olurlar. Çin’den ilk demlik örneklerinin Avrupa’ya ulaşması ise 1650’li yıllarda gerçekleşir.

TÜRKÜN ÇAYLA İMTİHANIÜlkemizde sudan sonra en çok tercih edilen içecek olan çayın Osmanlı coğrafyasında yudumlanmaya başlaması çayın tarihi kadar eskiye dayanmaz, serüveni oldukça yenidir. Türkler, Anadolu’ya gelmeden önce çayı biliyor ve yudumluyorlardı. Ne var ki çayın Anadolu’ya gelmesi şunun şurasında bir yüzyıldan biraz fazladır.Türklerin ilk çayla buluşması, Kazan Tatarlarından Abdül Kayyum Nâsırî’nin

“Favakihü’l-Cülesâ” adlı eserinde detaylı olarak anlatılır. Abdül Kayyum Nâsirî’ye göre çayı ilk tavsiye eden Türk, 12. yy’da yaşayan Hoca Ahmed Yesevî’dir. Bir komşusunu ziyarete giden Yesevî, o ziyaret sırasında çayı ilk kez içmiş ve yorgunluğunu gideren bu içeceği “hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar” diyerek tavsiye ettiği rivayet olunur. Çayın Osmanlı topraklarını teşrifi 19.yy’ın sonlarına rastlar. Osmanlı’da çay yetiştirmeye yönelik, bilinen ilk girişim Sultan II. Abdülhamid dönemine rastlar. 1892’de yayınlanan “Coğrafya-i Sınai ve Ticari” adlı kitapta, dönemin Ticaret Nâzırı Esbak-ı İsmail Paşa’nın aracılığı ile Çin’den getirilen çay fidanları ve tohumlarının Bursa’da ekildiği ancak ekolojik koşulların uygunsuzluğu sebebiyle bu girişimin sonuçsuz kaldığı anlatılmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde ise ilk çay tohumlarının Japonya’dan getirildiği yazılıdır.Çay’ın Anadolu coğrafyasında boy göstermesi için uzun bir zamanın geçmesi gerekecektir. İstanbul Halkalı’da bulunan Yüksek Ziraat Okulu hocalarından Ali Rıza Erten ve Ziraat Genel Müdürü Zihni Derin, I. Dünya Savaşı’nın ardından Doğu Karadeniz’e gönderilir. Erten’in daha önce yaptığı araştırmaların ve bu araştırmalar sonucunda oluışturulan Doğu Karadeniz’de çay yetiştirmenin

Kazan Tatarlarından Abdül Kayyum Nâsırî’nin “Favakihü’l-Cülesâ” adlı eserinde çay detaylı bir biçimde anlatılır.

Ziraat Genel Müdürü Zihni Derin’inRize’deki çalışmaları 1923’te ilk çay fidanlığının kurulmasıyla sonuçlanır. 1924’te yine O’nun çabaları sonucu bölgede çay üretimini desteklemeye yönelik kanun teklifi mecliste kabul edilir.

Prof. Dr. Raşit Hatipoğlu’nun gayretleriyle 1938 yılında Rize Çay ve Fidanlıklar Müdürlüğü yeniden faaliyete geçirilir. Aynı tarihte Türkiye’de ilk kez büyük çaplı kuru çay üretimine başlanır.

Page 16: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 16

KEYİFLE >>

uygun olduğu raporunun ardından, Ziraat Müdürü Zihni Derin’in Rize’deki çalışmaları 1923’te ilk çay fidanlığının kurulmasıyla sonuçlanır. 1924’te yine Zihni Derin’in çabaları sonucu bölgede çay üretimini desteklemeye yönelik kanun teklifi meclise sunulur ve teklif kabul edilir. Ancak dönemin olumsuz ekonomik şartlarının etkisiyle

bu girişim ertelenmek durumunda kalınır. Yıl 1935’e geldiğinde yurt gezisine çıkan dönemin

Başbakanı İsmet İnönü, Rize’ye geldiğinde çay üretimi

için burada başlatılan ve yarım kalan girişimi görür. İnönü, Ankara Ziraat Fakültesi’nden bir heyeti bölgeye gönderir.

Heyette bulunan Prof. Dr. Raşit

Hatipoğlu çay ile ilgili ayrıntılı araştarma

yapar ve ardından

“Türkiye’de Çay İktisadiyatı” adlı bir

kitap yazar. Bu çalışmaların

ardından 1938 yılında Rize Çay ve Fidanlıklar Müdürlüğü yeniden faaliyete geçirilir. Tüm bu çalışmalar, Türkiye’de ilk kez büyük çaplı kuru çay üretimine başlanmasının miladı kabul edilir.

ÇAYLAR DEVLETTENİlk üretimin gerçekleşmesinden sonra çay, halka tanıtılmaya başlanır ve Rize’deki çay ocaklarına ücretsiz olarak çay dağıtılır. Halka yönelik olarak gerçekleştirilen bu tanıtım çalışmalarının olumlu sonuçlar vermesi ile Türk halkı yerli malı çay üretmeye ve tüketmeye başlar. Rize’de kurulan çay fabrikası için gerekli olan makineler, II. Dünya savaşı dolayısı ile alınamaz. 1940 yılında İngiltere’ye sipariş edilen çay işleme makineleri, 1946 yılında Türkiye’ye ulaşır ve 1947 yılında da Rize’de ilk çay fabrikası açılır. Sonraki yıllarda çay bahçelerinden alınan ürün halkı tatmin eder duruma gelir. Çaydan elde edilen kazanç Doğu Karadeniz’deki ekonomik canlılığı arttırır. 1965 yılına gelindiğinde Türkiye’deki kuru çay üretimi, iç tüketimi karşılar hale gelir. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye, yaklaşık 25 ülkeye kuru çay ihraç eden bir ülke durumundadır. Hindistan ve Seylan’dan sonra üçüncü büyük üretici

ASYA ÜLKELERİNDE KÂSEDE İÇİLEN ÇAY, AVRUPA’DA ZARİF

FİNCANLARDA İÇİLİR. BİZDE İSE ÇAY DEMEK İNCE BELLİ

BARDAK DEMEKTİR.

Page 17: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 17

olan Türkiye, tüketimde ise İngiltere ve İrlanda’dan sonra gelmektedir. Çayın Türklerin hayatındaki yerinin önemi, doğal olarak çaya dair bir kültürün oluşmasını da beraberinde getirmiştir. Gün boyunca çay içme alışkanlığımızın etkisiyle kendimize özgü demleme usulü, “ince belli cam bardaklarda çay içme”, “kıtlama şekerle çay içme”, “Bardağın üzerine kaşık bırakma” gibi çaya dair adetlerimiz hemen her bölgemize yerleşmiştir. Çayın dilimize ve kültürümüze katkıları da gözardı edilmemeli. Bunlardan ilki, iyi bir çay demlemenin olmazsa olmaz kurallarıdır. Bu konuda hepimizin, en iyi çayı kendimizin demlediği konusundaki ısrarlı tutumu sebebiyle topu bir uzmana atıyoruz:

BİZİM USUL ÇAY NASIL DEMLENMELİHer çayın demleme süresi farklı olmakla birlikte ülkemizde kullanılan fermante siyah çaylar için ideal süre 5 dakika. İyi bir çay demlemek için üç şey gerekli: Su, çay ve çay takımı... Çay ne denli iyiyse, sert ve kireçli suya karşı o denli hassas bir tepki gösterir. Stephan Reimertz, ‘Çayın Kültür Tarihi’ adlı kitabında dördüncü unsur olarak havayı da ekliyor

ÇAY AİLESİNEMİSAFİR OLALIM

Çayın alt demliği kaynanadır. Sürekli kaynar durur. Hatta dikkat edilmezse taşabilir. Üst demlik gelindir alt demlik kaynadıkça onun da harareti artar ama zamanla olgunlaşır ve demlenir. Gelinin kocası bardaktır. Her iki çaydanlıktan da yeterince nasibini alır. Biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin, bu nedenle de denge unsurudur. Açık ya da demli çayın hoşa gitmemesi de bundandır. Çocuklar çayın şekeridir, tat verir. Çok şeker, çayın lezzetini bozar. Şekersiz çaya alışanlara ise bir tanesi bile fazla gelir. Görümce ise çay kaşığıdır. Arada bir gelir karıştırıp gider. Kayınpedere gelince o da çay tabağıdır. Çayın demine suyuna karışmaz. Bir kenarda lök gibi oturur. Sadece dökülenleri toplar ve çevreye zarar verilmesine mani olur. Ancak arasıra boşaltılması gerekir. Yoksa taşıp herşeyi berbat edebilir.Çay süzgeci ailenin sahip olduğu değerlerdir. Aileyi dış müdahalelerden korur. Delikleri büyük olursa çayın tadı kaçar. Suyu ısıtan ateş ise hoşgörüdür. O olmadan çay da olmaz. Kısacası Türk kültüründe bir bardak çay bir “aile”dir.

ve şöyle devam ediyor:Çayı asla bekletilmiş suyla demlemeyin. Aksine mineraller açısından zengin bir suyla çok güzel çay demleyebilirsiniz. kaynayan su ile çayınızı demleyin. Kaynayıp soğumuş suyu tekrar kaynatarak çay demlemeyin. Demliği önceden ısıtın, çünkü su dökülürken demlik öyle ısı kaybeder ki, çayı çay yapan reaksiyon gerçekleşmez. Her çayın demleme süresi farklı olmakla birlikte ülkemizde kullanılan fermante siyah çaylar için ideal süre 5 dakikadır.

DİLİMİZDE YERLEŞEN ÇAY DEYİMLERİÇay, Çince bir isim olmasına rağmen dilimize yerleşir ve sözlüklerde çok sayıda deyim ve isim tamlaması yer alır: Çay Bahçesi, Çay Bardağı, Çay Demlemek, Çay Fincanı, Çay Fidanı, Çay Fidesi, Çay Kaşığı, Çay Takımı, Çay Vermek, Çay Molası, Çaycı, Çaycılık, Çaydanlık, Çay Parası, Çayevi, Çaygiller, Çayhane, Çay Kazanı gibi tamlamaların yanında; İmamın abdest suyu, Tavşan Kanı Çay, Çay İçmek, Kıtlama Çay, Çayı Höpürdetmek, Çay İkram Etmek, Paşa Çayı gibi.

Page 18: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 18

BİZİMLE >>

SADECE 66 KONUT VE 6 İŞYERİNDEN OLUŞAN “SEHA BAHAR EVLERİ” ÖZLEM MAHALLESİ’NİN

ÇEVREYOLUNA YAKIN KISMINDA, ELMAS

KUR’AN KURSU’NUN TAM KARŞISINDA.

Seha Yapı’dan Özlem mahallesine ikinci bir kupon proje daha geliyor. Seha Yapı bölgedeki diğer projesi “Seha Özlem Konutları”ndan sonra “Seha Bahar Evleri” ile hem bölgenin çehresini değiştirmeye devam ediyor hem de sizleri ev sahibi yapmaya devam ediyor. 2014’ün ilk yarısında teslim edilmesi planlanan “Seha Bahar Evleri” 3+1 tipinde sadece 66

SEHA YAPI’DAN YENİ ve MODERN BİR PROJE

PROJE KÜNYESİ

Adı: Seha Bahar EvleriLokasyon: Özlem Mahallesi (Elmas Kur’an Kursu karşısı), SelçukluKullanım Amacı: Konut + İşyeriKonut Büyüklükleri: Brüt 154 m² ila 168 m² aralığındaKonut Tipi: 3+1Konut Sayısı: 66Satılacak Konut sayısı: 34Ticari Alan Sayısı: 6

Ticari Alan Büyüklükleri: 1 adet 103 m², 2 adet 140 m², 1 adet 141 m², 2 adet 218 m²

Verilen alan ölçüleri mimari projedeki kaba ölçüler olup yuvarlanmıştır. İmalata bağlı olarak farklılıklar oluşabilir

konuttan oluşuyor. İki farklı tipte daire bulunan projenin satışına bugünlerde başlanacak. Proejenin alt kısmında 6 adet ticari alan bulunuyor. Uygun ödeme koşulları ile satışa çıkmak için gün sayan “Seha Bahar Evleri”nde siz de yerinizi alın. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için 444 73 42 nolu hattımızdan bizi arayabilirsiniz.

Page 19: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 19

Page 20: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 20

RÖPORTAJ >>

Page 21: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 21

ÜLKEMİZİN ZENGİN KÜLTÜR HAVZASININ VERİMLİ TOPRAKLARINDA DOĞAN, YETİŞEN VE YARIM ASIRDIR MUSİKİ İLE HEMHAL OLAN, KONYA’NIN SAZINI, SÖZÜNÜ ASLINA UYGUN ŞEKİLDE İCRA EDEN BİR AŞIK YAŞIYOR KONYA’DA.

O’NA DERLER CENNET NURİ.

BİLDİĞİMİZ, DUYDUĞUMUZ KONYA TÜRKÜLERİNİ O’NUN SAYESİNDE BİLİYORUZ. ÇÜNKÜ KONYA TÜRKÜLERİNİN TRT KAYITLARINA GEÇMESİNİ SAĞLAYAN “KAYNAK KİŞİ”LERİN BAŞINDA NURİ CENNET USTA GELİYOR.

Konya Büyükşehir Belediyesi bu büyük sanatçıya yakışır bir hizmet yapmış ve Konya Türküleri serisi’nin ilk albümünü, “Bülbül Konmuş Sarayına Konya’nın” adıyla, Cennet Nuri Usta için hazırlamış. Nuri Cennet’i okumak yetmez elbet, sohbetini dinlemek lazım. Biz sohbeti yazıya döktük. Sohbet etmek isterseniz O, Konya’da gönül kapılarını açmış, sohbet ehlini bekliyor...

İRFAN KUZU

Page 22: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 22

Çocukluğunuzdan başlayarak hayatınızı kısaca anlatır mısınız bize?Anadan doğma Konyalıyım 1942 doğumluyum. Bugün 70 yaşındayım. Konya’nın Biçyimez mahallesinde dünyaya gelmişim. Nakıboğlu hastanesinin yanında evimiz vardı, orada doğdum. Eski evimiz hala duruyor. Babama Cennet Usta derlerdi, terziydi babam. Annem Nazire hanım. Annem ben 5 yaşındayken mekanı cennet olsun, vefat etmiş. (Anne hasreti çekmiş Nuri amca belli ki, çok duygulanıyor).. İlkokulu evin dibinde Nakıoğlu İlk Okulu’nda okudum. İlk okulda iyi bir talebe değildim. Çok da arsızdım. Okulda çok dayak yerdim hocalarımdan. Derslere hiç kafam çalışmazdı, çok tembeldim. Matematik sıfır, bilmem ne dersi sıfır. Ama güzel hasletlerim de vardı, bu sayede öğretmenlerin gözüne girmiş idim. Müzik bir, resim iş iki. Öğretmenin anında ayakta resmini çizerdim. Resim konusunda yetenekliydim. Oralardan

puan aldım. İlkokulu böyle böyle bitirdim, okuldan ayrıldım. Bir anımı anlatayım: Bir müzik öğretmenimiz vardı Fahriye hanım. Güzel keman çalarmış. Müzik dersimize gelmişti. “Aranızda iyi şarkı türkü okuyan var mı?” dedi. Kemanının kabını açtı, akortlarını çekti filan… Arkadaşlar “burada biri var” diye beni gösterdiler. ” Cennet var, şarkı okur” dediler. Müzik hocamız Fahriye hanım bana, “karadır kaşların ferman yazdırır’ diye bir türkü var, okur musun?” diye sordu. Ben de heyecanla okudum. Fahriye hanım beğenmiş olmalı ki şarkı okumamı, “kerata seni, diğer dersleri de böyle bilsen ya” dedi, kafamı okşadı.İlkokuldan sonra arkadaşlarım başka okullara kaydoldu. Babam terziydi ve beni yanına aldı. 18 yıl terzilik yaptım babamın yanında. Annem ölünce kızkardeşimle ikimiz öksüz kaldık. “Annesini görmeyen babasını da görmez” derler. Sonra babam anında evlendi. Evlendiği eşinden de 4 çocuğu

ANNEM ÖLÜNCE KIZ KARDEŞİMLE İKİMİZ ÖKSÜZ

KALDIK. “ANNESİNİ GÖRMEYEN BABASINI DA GÖRMEZ” DERLER.

ÇOK ZORLUK İÇİNDE GEÇTİ ÇOCUKLUĞUM. BÖYLE OLUNCA

BEN DE MÜZİĞE VURDUM KENDİMİ.

RÖPORTAJ >>

Page 23: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

oldu, etti 6 çocuk. Çok zorluk içinde geçti çocukluğum. Ben çocukluğumu hiç yaşayamadım. Böyle olunca ben de müziğe filan vurdum kendimi. Müzik sevdası bana her türlü iyi geldi. Gittikçe müziği de çok ilerlettim… Babamın yanında da iyi pantoloncu olmuştum. Pantolonculukta Konya’da isim yapmaya başladım. Konya’nın en ileri gelenlerine pantolon dikerdim. Namım Şahin Otel’in altında parlamaya başladı.

Müzik çalışmalarınızı devam ettiriyor muydunuz?Şahin Otel’in altında yerim vardı, pantolon dikerdim. Cumartesi, Pazar günleri müzik yapardım. Ben şarkı söylerdim. Müthiş bir grubum vardı. Konya türkülerini kafa dengi arkadaşlarla beraber saz, söz, muhabbet toplantılarında, oturak alemlerinde filan söylerdim.

Müzikle olan ilişkiniz nasıl başladı, nasıl devam etti onları anlatır mısınız?

Aslına bakarsanız, benim ilk başlarda müziği öğrenmemi sağlayan, bende musikiyi ateşleyen ilk insan dedemdir. Annemin babası dedem Recep Özaltan. Onu da burada saygı ile anmak isterim. Dedemden Konya türkülerini öğrendim. Allah razı olsun ondan. Bana hayat kattı. Dedem iyi Cura çalardı. Cura ustasıydı. Kör Ahmet de mahalleden komşumuzdu bizim. Meşhur Kör Ahmet. Ahmet sonra menenjit oldu 7 yaşında kör oldu. Arkadaştık biz Ahmet ile. Müzikte ilerleyince düğünlere, kına gecelerine filan elinden tutar ben götürürdüm. Ahmet bakır bardak veya güğümün dibine çalar, ben de ona eşlik ederek türküler söylerdim.Lisede okuyan bir arkadaşım vardı o yaşlara geldiğimizde, Mehmet Cenan’dı adı. Onunla çetnevirlere gitmeye başladık. O iyi sazcıydı, ben de türkü söylerdim. O toplantılarda usta sazcılarla karşılaştım. Mehmet Ali Kocakaşlı, Kertmen Mevlüt Ağa sazlarıyla gelmişlerdi. O gün Konya’nın usta

GÖRDÜNÜZ MÜ?Kemal; Zühtü, Cemil, SelimUd, saz, kanun çalanlar varGördüğümü söyler dilimGözleriyle görenler var

Sazda Cemil, Udda KemalÇuhacı Peşrevini çalSandıklıya geçin derhalUsulüyle geçenler var

Oy sabahın Seher vaktiKemal udda bir es yaptıNuri Cennet şaha kalktıBu solisti sevenler var

Emmiler’den, Urfalı’danKara koyun, Konyalı’danŞerif Hanım, Elmalı’danSırasıyla girenler var

Toplanırız sazlı sözlüZiya’nın köftesi özlüPalabıyık, ela gözlüZühtü Bey’i bilenler var

Arkasından çay içilirKarcıhar makam açılırTurnalar bülbül seçilirYanık hava diyenler var

Aksaray’ın develisiGöğsü çapraz eğmelisiCennet’in var efendisiBestesini seçenler var

Efendimden AksinneyeVur telleri İnileyeTüm mahlukat dinleyeRuha hitap edenler var

Güzel seste güzel sadaHerşeyin sahibi HüdaYaradana canlar fedaBu yolda can verenler var

Hem söyleriz, hem ağlarızHem yanarız hem çağlarızAllahtan gönül bağlarızAşıklardan gelenler var

Müzik nedir anlamaz kiHakka gönül bağlamaz kiTövbe edip ağlamaz kiCahil gelip gidenler var

Furun üstünde furunHama giderken durunUsta kimse ona uyunÜstadları övenler var

Ustalardan böyle gördükSevdik saydık hergün övdükKimi dövdük, kimi sevdikArkamızdan sövenler var

Çalgıcılar diyenlereHaram helal yiyenlereAramıza girenlereSöz verip de dönenler var

Konya milisi çalarızÖnce insanlık ararızAşık Şem’iyi anarızAnıp yanıp sönenler var

Nuri Cennet’ten hatıraMevlana’yı hatırlaOku ruhuna FatihaAllah için ölenler var

anahtar // kış 2013 • 23

Page 24: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 24

RÖPORTAJ >>

sazcıları eşliğinde “Furun üstüne furun” türküsünü heyecanla okudum. Beğenildi sesim, türkü söylemem ve ustalardan takdir aldım ilk o zaman. Artık biraz da zaman geçtikçe ustalarla beraber türküler okudum. Onlar bana çok bilgi kattı, onlardan çok şey öğrendim. Tataroğlu Mehmet Ağa, Âma Mehmet Ağa, Avcının Mevlüt Ağa bana ustalık yapmışlardır, rehber olmuşlardır. Müzik için onların önünde diz çöktüm. Nerede, nasıl yapardınız müziği; düğünler dernekler mi, dost meclisi mi?Tabi tabi, mesela diyelim ki siz evleneceksiniz. Hemen bana gelirsiniz. Biz de ekibimizi toplar gideriz düğüne. Önceleri para istediğimizde, nerde para? Bize “para yok” derlerdi. “Akşam sizin karnınızı doyuralım, bulgur pilavı, çörek, börek ” derlerdi. “Tamam da para yoksa, biz düğün yerine oraya nasıl geleceğiz?” dediğimizde ise “biz sizi gelir arabayla alırız, götürürüz düğün yerine” derlerdi. Araba da minibüs, kamyonet filan değil, eski yaylı at arabası ile götürürlerdi. Tabi o zamanlarda öyle açıktan çalgıları götüremezdik. Laf olurdu. Çalgıları filan çuvallara koyar saklardık o zamanlarda. Çünkü

hoş bakılmazdı eğlentilere. Şimdi görüyorum da gençleri, sazları çalgı aletlerini kılıfsız açıktan dolaştırıyorlar.

O zamanlar çalgıcılara çok hoş bakılmazdı sanırım?Tabii, hoş bakılmazdı bizlere. “Çalgıcı, çengici, çalgıyla, türküyle karın doymaz” diye kız vermezlerdi bizlere. Neyse, artık askerden sonra bekarlık çattı başa… Bir iki kızla anlaşalım dedik, ama olmadı. Ben bekarım evlenmek istiyorum ama kız vermiyorlar! Hangi kıza talip olduysam “çengici” lafı karsıma çıkardı. 8 ay öyle dolaştım. Sonra bir vesileyle eşime talip oldum. Kayınpederime “damadınız olacak çengicinin biri, düğünlerde filan türkü söyleyen biri” demişler etraftan. Ama o sağolsun, “Olsun ben de kanun çalarım ne var bunda? Beraber çalar söyleriz” dedi. Böylelikle evlendik.

Kayınpederiniz aynı zamanda musikide de size yol açmış gibi sanki…Tabi tabi, kayınpederim sağolsun, hayatıma önemli etkisi oldu. Belediye ekibi” adıyla bir grup kurdu. Kanunda Hüseyin Uyarel, divan sazda Mustafa Gürbilek ve Mesci Selam, curada

KONYA METHİYESİ

Aşk u şevkle kurulmuştur binâsı Konya’nınAnın içûn bâd-ı Cennettir hevâsı Konya’nınHıcrile mahbûbunu kılmış müzeyyen âşıkıDavet etmiş destine almış Hüdâsı, Konya’nın Hor gezer âdemleri emmâ veli irfân olurHafızı gayet çeri, âlimleri umman olurHasılı ol katre âbın nüş eden arslan olurGaliba toprağının bu iktizâsı, Konya’nın Açtı candan yâreyi gûş eyledik neyle kudümBiz anın dervişiyiz inkârımız yok bil-umümŞah-ı kutb’ul ârifin’dir Hazret’i Mollâ-yı RûmŞüphesiz makbûl Hak’tır evliyâsı, Konya’nın Bülbül elhan eylemez bu beldede vakt-ı seherZikr-i Mevlâna’ya mâni olmuş ol mürg meğerHeft-i kişverde hezârân âşık “Ya Hû” çekerZümre-i nâdân değildir müptelâsı, Konya’nın Evliyasın eyleyim dersen bir bir hesabEylersem icmal, tafsilin olur bin cilt kitabSen de eyla bâb-ı Mevlâna’ya durma intisâbOrdadır âşıkların açık livâsı, Konya’nın Konya’da Eflâtun misâli vardır çok ricâlGösterir Ayine-i İskenderî’den hûb cemâlBulunur civâr-ı Mevlânâ’da erbâb-ı kemâlHer şebin, rûz eylemiş Şems’in ziyâsı, Konya’nın Kış olunca donanır ahbâbile vahdet-hânelerKurulup Pazar-aşk mamûr olur kâşânelerŞems’i aşkın yakar pervâz eder pervânelerYaz olunca var Meram üzre safâsı, Konya’nın Aşık Şem’i

Page 25: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 25

Bahattin Özçetin’le birlikte saz ekibi kurdu. Ben solisttim. Uzun yıllar biz bu grupla nam saldık. Daha sonra da Muharrem Ezder divan saz, Kazım Ağa kanun, Boruktullu Mehmet Büyükyılmaz ud, Ali Kural cura, Kel Bekir darbuka, Tataroğlu Mehmet ud, Tepeköylü Mehmet Belgen kanun, Mustafa Kazanova ud, Ali Üretti ise kaşık çalardı. Çok uzun yıllar birlikte çaldılar, ben de türküler söyledim…

Konya’da solist Cennet Nuri olarak tanındınız ve ülke çapında da Konyalı ses sanatçısı olarak biliniyorsunuz, bu süreç nasıl oldu, nasıl tanınmaya başladınız?Radyo ve televizyonlarda Konya türküleri yeterince çalınmıyor, çalınmayınca nasıl bilinsin. Konya Türkülerini Konya ağzıyla okuyacak sanatçılar yetiştirmek gerekiyor. Biz böyle sanatçıları yetiştiremediğimiz için Konya Türküleri yaygınlaşmıyor.

TRT’nin bu konuda bir girişimi olmuş ve sizden TRT repertuarına altı türkünüz alınmış sanırım…Mehmet Özbek var bilir misiniz? Bu Mehmet Özbek, türkünün değerini bilen adamdır. Urfalı Türk Halk Müziği sanatçısıdır. O’nun gayretleriyle, “Sandıklı, Keşkem Seni Görmeseydim, Annem Beni Kandırmışsın Atmışsın, İnginli Yüksek Kayalarımız, Dut Ağacı Dut Verir ve Konya Methiyesi” isimli altı eser TRT’nin repertuarına alındı.

Peki son olarak sizi sançtı, solist olarak biliyoruz ama solistliğiniz dışında türkü derlediğinizi biliyoruz. Ayrıca Konya Türküleri kitabınız var… Bunlarla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?Türkü derlemesinden başlayalım. Kemal Koldaş vardır. Ona türküler verdim ben. Birlikte çok güzel çalışmalarımız oldu. Kitaba gelince. Konya Türküleri yitip gitmesin diye 1985 yılında Mehdi Halıcı ile birlikte “ Konya Sazı ve Türküleri ” kitabını yayınladık. Konya Türkülerinin hemen hemen hepsini yazıya geçirip kayıt altına almış olduk. Şiirlerime gelince, türkü ile uşraşınca insan bazen kendiliğinden dökülüyor cümleler… Kalem de tutunca bunları kağıda dökmeye başladım… Yeni Konya, Yeni Meram gibi Konya’da yayınlanan gazetelerde yazılarımı şiirlerimi yayınladım.

Sizin tasavvuf ile de ilişkiniz var, tarikat ehlisiniz? Duygulanıyor Nuri Cennet ! Belli ki yoğun olarak etkilenmiş. -“Yüz sürdüm ellerine… Allah bana bunu nasip etti…” diyor…Gözleri doluyor… Sesi titriyor, kısılıyor üstadın….

-Sesim onun sevgisiyle yoğruldu benim… Sesime renk geldi adeta” diyor…“Birgün sohbet ederken… Bu Türküler bizi Hakka yürütür değil mi ?” dedi… -Yürütür” dedim. Sesi hepten kısılıyor, kesiliyor Nuri Cennet’in Daha da duygulanıyor üstad… Sessizlik oluyor bir süre… Kısa bir süre de olsa ara veriyoruz sohbetimize…

Hastaya ziyaret kısa olmalı.Kendisine, Allahtan acil şifalar dileyerek, bu hoş sohbeti sonlandırıp vedalaşmak üzere ayaklanıyoruz… Nuri Cennet usta, hasta da olsa duramıyor ve bizi uğurlarken Konya’nın söyleyişini özümsemiş etkili ve güzel sesiyle meşhur, “Aşık Şem’i Divan”ını söylemeye başlıyor. Sözü O’na bırakıp sohbetimizi noktalıyoruz:

Hor gezer ademleri amma veli irfan olurHafızı gayet çeri, alimleri umman olurHasılı bir katre abın nuş iden arslan olurGaliba toprağının bu iktizası Konya’nın

Çalışmalarıyla her zaman Konya kültür ve medeniyet birikimine sahip çıkan Konya Büyükşehir Belediyesi; “Konya Türküleri serisi” ismiyle güzel bir çalışma başlatmış ve bu çalışmanın ilki albümünü Konyalı aşık, Nuri Cennet için hazırlamış.

Bu dosyamızda, Bayram Bilge Tokel’in editörlüğünde hazırlanan “Bülbül Konmuş Sarayına Konya’nın – Cennet Nuri” albümünden çok istifade ettik. Teşekkür ederiz.

Page 26: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 26

SİZİNLE >>

GÖRMEK İSTERİM

SEHA YAPI’YI BÜYÜK ŞEHİRLERDE

BÜYÜK PROJELERLE

Mustafa Bey kimdir okuyucularımıza kısaca tanıtalım. Ne iş yapar, mesleği nedir?

İsmim Mustafa Sel. İnşaat mühendisiyim. EmekliyimAşağı yukarı 35 sene İstanbul’ da çalıştım. En son Karasu İnşaat’ın proje müdürlüğinden emekli oldum.İnşaat Mühendisiyim. İstanbul’da aşağı yukarı 35 sene çalıştım.

İstanbul’da bizim bildiğimiz, gördüğümüz projeniz var mı?İstanbul’da Eminönü Meydanı’nı, Yeni Camii’nin etrafını ve Mısır Çarşısı’nın etrafını ben yaptım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle 7-8 sene çalıştım.

Topkapı’ya çıkar çıkmaz sağda büyük bir havuz var. Büyük bir süs havuzu. Orayı da ben yaptım. Yine Topkapı’dan Zeytinburnu’na döndüğünüz zaman, Abdi İpekçi Spor Salonu’nun önünden Zeytinburnu’na kadar giden hattın kaldırımlarının, mezarlık duvarlarının şantiye şefliğini ben yaptım.

Peki emekli olduktan sonra mı Konya’ya yerleştiniz? Emekli olduktan sonra 1-1,5 sene daha İstanbul’da kaldım sonra Konya’ya yerleştim.

Peki Seha Yapı ile nerede yolunuz kesişti, nasıl tanıştınız?

MUSTAFA SEL YEDİ YILDIR SEHA YAPI’NIN MÜŞTERİSİ. MUSTAFA AMCA SEHA YAPI HAKKINDAKİ

MEMNUNİYETİNİ ŞÖYLE ÖZETLİYOR: ÇALIŞANLARIN

MÜŞTERİYLE YAKINDAN İLGİLENMESİ ÇOK HOŞUMA

GİDİYOR. ÖZELLİKLE SATIŞ EKİBİ OLDUKÇA FAAL VE BU İŞİ BİLEN ARKADAŞLAR. ÇOK GÜZEL İZAH

EDİYORLAR HER ŞEYİ. NE LAZIM İSE ONU SÖYLÜYORLAR. ÖNCE

ETÜT EDİYORLAR VE ONA GÖRE YÖNLENDİRİYORLAR.

Page 27: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

Bir daire almak niyetim vardı, yatırım yapmak maksadıyla. Bir arkadaşım Seha’yı tavsiye etti, O’nun vasıtasıyla tanıştım.

İlk dairenizi ne zaman aldınız?Aşağı yukarı 7 sene oldu her halde.İlk dairenizi hangi projeden aldınız?Menekşe Sitesinden aldım. Sonra Defne Sitesinden aldım, Gardenya’dan aldım. Şimdi de Şelale Parktayım.

Yedi seneden bu yana Seha Yapı’nın projelerinden daire almaya devam ettiğinize göre sizi memnun eden bir şey var, nedir o? Neden Seha’ yı tercih ediyorsunuz?Oldukça verimli, gayet düzgün çalışıyorlar. Hemen hemen her konuda verdikleri söze riayet ediyorlar.

Konu komşunuz var, akrabalarınız var, çevrenizde dostlarınız var. Size sorsalar; hangi özelliğinden dolayı Seha’yı tavsiye edersiniz? Aklınıza ilk gelen ne olur?Söyledikleri vadede teslim ediyorlar, yaptıkları işin arkasında duruyorlar, bundan dolayı tavsiye derim. Dolayısıyla da birkaç arkadaşımı Seha’ya zaten yönlendirdim, Seha’dan daire aldırdım.

Peki Seha’da çalışan sizin gibi inşaat mühendisleri var, mimarlar var. Onlara neler tavsiye etmek istersiniz? Onlara şunu tavsiye etmek ederim. Biliyorsunuz inşaat sektöründe sürekli yeni gelişmeler oluyor. Bu yenilikleri takip etmelerini öneririm. Yani projelerin sürekli geliştirilmesi için, yeni yaptıkları konutlar daha iyi standartlarda olsun diye. Yenilikleri çok iyi takip etmelerini tavsiye ederim.

Peki şikayetiniz yok mu hiç? Yedi yıldır hiç bir sıkıntı yaşamadınız mı?Şikayet her şeyde olur. Ben hiç muzdarip olmadım, çok da memnunum şu an. Fakat biraz daha sattıkları konutları sattıkları alıcıları dinlerlerse, onların taleplerine göre biraz daha yenilikler yaparlarsa daha da memnun olacağım. Arkasında dursunlar yeter. Bir tek taşeronları daha iyi kontrol etmelerini tavsiye ederim.

İnşaat sektöründeki gelişmeleri takip edebiliyor musunuz? Aşağı yukarı. Biraz meraklıyım böyle televizyonda da görsem bir yeniliği, bir yapıyı; gidip bakarım, kontrol ederim.

Meraklıyımdır yani.

Peki inşaat sektöründe dikkatinizi çeken neler var, diye size sorsam. Sektör nereye doğru gidiyor? Bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu, diyebileceğiniz gelişmeler nelerdir?Teknoloji ilerliyor. Mesela bizim zamanımızda hazır betonlar yoktu. Önceden böyle gırgırla karıp karıp atıyorlardı biliyorsunuz.

Beton kalitesinde ciddi bir değişim mi var?Evet beton kalitesinde ve binanın yüksekliğine göre beton dozlarında çok cidi bir kalite artışı var. Çünkü artık beton santralleri bilgisayarlar ile çalışıyor. Bizim zamanımızda yoktu öyle. Denetleme de daha iyi yapılıyor eskisine göre galiba?Muhakkak. Mesela yapılan inşaatın yüksekliğine göre yapılan beton dozajları ayarlanıyor. Bunlar şimdi bilgisayarlarla yapılan statik hesaplara göre hazırlanıyor, çok daha verimli daha kaliteli oluyor. Seha Yapı da konutlarını yeni tekniklerle yapıyor. Standartlara uygun, hatta belki bu standartların üzerinde binalar yaparak müşterilerini memnun ediyorlar.

Seha Yapı’nın müşterileriyle ilişkilerini nasıl buluyorsunuz İyi ilgileniyorlar mı?Çalışanların müşteriyle yakından ilgilenmesi çok hoşuma gidiyor. Çok ilgili insanlar ve satış ekibi oldukça faal ve bu işi bilen arkadaşlar. Ne lazım ise onu söylüyorlar. Müşteriye gereken hizmeti yapıyorlar.

Doğru yönlendiriyorlar yani?Evet çok güzel yönlendiriyorlar ve çok güzel izah ediyorlar her şeyi. Önce etüt ediyorlar, ona göre yönlendiriyorlar.

Son olarak neler eklemek istersiniz Mustafa Amca? Daha fazla yormayalım sizi.Gönlüm şunu ister ki; Seha daha büyük şehirlerde daha büyük projeler yapsın. Rezidanslar yapsın isterim. Bir Konya şirketi olarak gurur duyarım. Yeniliğe açık olsun, daha da büyüsün.

Peki, Mustafa amca çok teşekkür ederiz.Rica ederim.

anahtar // kış 2013 • 27

Page 28: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 28

ÇELEBİCE >>

Page 29: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

İNSANLARI YAKINLAŞTIRAN DAR SOKAKLARIYLA

SELİM CAYIK ODUN PAZARI BELEDİYESİ

ESKİŞEHİR “TARİH ÖNCESİ” OLARAK ADLANDIRILAN DÖNEMLERDEN İTİBAREN KESİNTİSİZ OLARAK YERLEŞİM YERİ OLMUŞ, FARKLI MEDENİYETLERE EV SAHİPLİĞİ YAPMIŞ BİR ŞEHİR.

Uzun süre Bizans İmparatorluğu’nun yönetiminde kalan şehir, doğal sıcak sularıyla imparatorlara sayfiye hizmeti sunmuş. Müslüman Araplar’ın akınlarına uğramış. Üç yüz yıl süren bu savaşlarda filmlere konu olan Battal Gazi şimdi Eskişehir’in ilçelerinden biri olan Seyitgazi’de şehit düşmüş ve buraya yapılmış türbesi. Türklerin 1071’de Malazgirt’ten Anadolu’ya girmesinden yaklaşık yüz yıl sonra Selçuklu hâkimiyetine girmiş. Sonrasında da Osmanlılar… Osman Gazi’ye Selçuklu Sultanı tarafından uçbeyi payesi burada verilmiş.

anahtar // kış 2013 • 29

Page 30: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 30

Şeyh Edebali’ye burada bağlanmış Osman Gazi ve Edebali’nin kızı Mal Hatun’la burada evlenmiş. Osman Gazi adına ilk hutbe burada okunmuş ve ilk para burada basılmış. Yedi düvele asırlar boyu hükmeden Osmanlı Devleti’nin maddi manevi ilk tohumları burada atılmış. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde özellikle ticaretin gelişmiş olmasına rağmen yatırım yapılan ve mamur edilen bir bölgeden ziyade bir geçiş noktası olmuş Eskişehir. Cumhuriyetin ilanına kadar kasaba olarak kalan şehir, İstiklal Harbinin kaderini belirleyen Yunan savaşlarının üçüne sahne olmuş ve savaşta büyük yararlılıklar göstermiş. Yunan işgali nedeniyle yakılıp yıkılan, yerle bir edilen Eskişehir, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte il hüviyeti kazanarak büyük bir gelişime ve büyümeye ev sahipliği yapmış.

Türkler bölgeye ilk geldiklerinde Hitit ve Frig kalıntılarını görmüşler ve bu yüzden buraya “eski şehir” demişler. Fakat daha güneyde kalan bir tepeye yerleşmeyi

tercih etmişler. Rivayete göre, bölgenin muhtelif yerlerine koyun ciğerleri asmışlar. En geç çürüyen ciğerin olduğu yerde havanın temiz olduğuna kanaat getirerek yerleşmişler. Zaman içinde köylülerin odunlarını sattıkları bu bölge artık Odunpazarı olarak anılır olmuş. Kısacası Odunpazarı günbegün büyüyen ve gelişen Eskişehir’in ilk nüvesi olmuş.

DÜN İLE BUGÜN ARASINDA BİR KAPI…Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk yıllarında varlıklı ailelerin yaşadığı, Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden olan konakların bulunduğu Odunpazarı, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, belki de geçmişi reddetme refleksinin de etkisiyle görmezden gelinerek kaderine terk edilmiş ve şehir farklı bölgelerde gelişmeye başlamış. Buradaki varlıklı ailelerin pek çoğu da nesiller boyu yaşadıkları bu evleri terk ederek her geçen gün daha da gelişen şehrin yaydığı ışıltının etkisiyle “lüküs

VARLIKLI AİLELERİN PEK ÇOĞU DA NESİLLER BOYU YAŞADIKLARI BU EVLERİ TERK EDEREK HER GEÇEN

GÜN DAHA DA GELİŞEN ŞEHRİN YAYDIĞI IŞILTININ ETKİSİYLE

“LÜKÜS APARTIMANLAR”A ATMIŞLAR KENDİLERİNİ. BU

DURUM YÜZYILLAR BOYU YAŞAYAN ODUNPAZARI’NIN

SONUNUN BAŞLANGICI OLMUŞ.

ÇELEBİCE >>

Page 31: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

aprtımanlar”a atmışlar kendilerini. Bu durum yüzyıllar boyu “yaşayan bir tarih olan Odunpazarı’nın sonunun başlangıcı olmuş. Artık düşük gelirli ailelerin yaşamaya başladığı bu evler, maddi imkânsızlıklardan kaynaklanan bakımsızlıktan ve yöneticilerin ilgisizliğinden dolayı adeta harabeler yığınına dönüşmüş. Ta ki 2005 yılında Odunpazarı Belediyesi tarafından başlatılan “Odunpazarı Evleri Yaşatma Projesi”ne kadar. Bugün artık o harabelerin yerinde canlı bir şehir var. Asıllarına uygun olarak restore edilen Odunpazarı Evleri dün ile bugün arasında örülen duvarı ortadan kaldıran bir kapı. Her sokağının nefes alıp verdiği, canlı bir tarihin arz-ı endam ettiği, zarif, cıvıl cıvıl ve aynı zamanda ihtişamlı bir kapı.

YAĞLIBOYA BİR TABLONUNSICAK RENKLERİ…Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerini koruyan Odunpazarı, kıvrımlı yolları, çıkmaz sokakları,

ahşap süslemeli bitişik düzenli, cumbalı evleri ile sizi adeta zamanda yolculuğa çıkarıyor.

Odunpazarı’nda evler genelde iki tip. İlk tip evlerin girişleri sokaktan, bahçeleri arkada. İkinci tip evler ise bahçeler önde, evler bahçe içinde olacak şekilde ve bir, iki veya üç katlı olarak yapılmışlar. Evler genelde bir sofa ve etrafındaki odalardan oluşuyor. Hem yaşam alanı hem de ailenin ekonomik faaliyetine uygun biçimde tasarlanan evlerde genellikle alt katta mutfak, ahır, çamaşırlık veya depo bulunurken aile, yaşamını üst katlarda sürdürüyor. Evlerin ön cephelerindeki iki tarafa pencereli köşe odası, ki bu odalar cepheden sokağa taşan cumbalardır, işçilik ve süslemeleri ile diğer odalardan ayrışıyor. Cumbaların önünde oturanlar sokağı seyredebilsin diye sedirler yer alıyor. Evlerin içerisinde geniş dolaplara rastlamak mümkün. Zamanında yüklük olarak kullanılan bu dolaplar zarif ahşap işçiliğinin de göstergesi. Bugün

anahtar // kış 2013 • 31

Page 32: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 32

ÇELEBİCE >>

birçok ev, o dönemin yaşamını gözler önüne serecek biçimde dekore edilmiş ve eşyalar ile zenginleştirilmiş. Dar sokakların iki yanına sıralanan evlerin bazıları bembeyaz duvarlarının arasında kahverengi çerçeveleri ile bir yağlıboya tablodan fırlamış gibi görünüyor. Bazı evler ise çivit mavisi, kiremit kırmızısı, safran sarısı görünümleri ile bu tabloya sıcak renkler katıyor.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde de adından büyük bir övgü ile söz edilen ve Seyahatnamede adı geçen sokakların beşini aynı ismi ile korumaya devam eden Odunpazarı kuşkusuz sadece evlerden ibaret değil. Örneğin 1525’de Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Kurşunlu Camii ve Külliyesi Odunpazarı’nın sembolü niteliğinde. Tuhfetül Mimarin’de Mimar Sinan’ın Eskişehir’de bir kervansaray yaptığı kayıtlı. Mimar Sinan’ın eserlerine ait listelerde bu külliyeden sadece kervansarayın isminin geçmesine rağmen cami de Mimar Sinan’a mal ediliyor. Külliyede yer alan zaviyenin ilk açıldığı zaman hangi tarikat için olduğu bilinmiyor. Ancak daha sonra Mevlevi dergâhına çevrilmiş, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar da öyle devam etmiş. Külliye bugün birçok kültürel ve sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapıyor.

GEÇMİŞİN MEKANLARINDABUGÜNÜ YAŞAMAK… Bölgenin geleneksel el sanatlarının örneklerini görebileceğiniz tarihi Atlıhan El Sanatları Çarşısı da avlusuna girer girmez sıcaklığıyla sizi kucaklayıveriyor. 1850’li yıllarda Takattin Bey tarafından yaptırılan çarşı yapıldığı dönemlerde yolcuların, tüccarların konakladıkları bir han olarak kullanılmış. Bugün ise başta lületaşı olmak üzere, gümüş, ahşap, hüsn-i hat, ney yapımı gibi el sanatlarının icra edildiği atölyelerin ve satış mağazalarının olduğu bir çarşı. Dünyada sadece Odunpazarı’nda bulunan Lületaşı Müzesi de mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasında.Geleneksel el sanatları cenneti diyebileceğimiz Odunpazarı, antika ve ahşap oymacılığı meraklılarının önemli bir uğrak noktası. Beyler Sokağı’nda yer alan antikacı, Kurşunlu Camii Sokağı’nda yer alan ahşap oyuncakçı, bölgeye akın eden ziyaretçilere hizmet veriyor. Odunpazarı Belediyesi tarafından açılan Cam Sanatları Merkezi’nde hem cam sanatını meslek edinmek isteyenlere eğitim veriliyor hem de kursiyerlerin yaptığı ürünler sergileniyor ve satışa sunuluyor.

Bu güzelliklerin yanı sıra Odunpazarı’nın her sokağı, her konağı

BÖLGENİN GELENEKSEL EL SANATLARININ ÖRNEKLERİNİ

GÖREBİLECEĞİNİZ TARİHİ ATLIHAN EL SANATLARI

ÇARŞISI DA AVLUSUNA GİRER GİRMEZ SICAKLIĞIYLA SİZİ

KUCAKLAYIVERİYOR. 1850’Lİ YILLARDA TAKATTİN BEY TARAFINDAN YAPTIRILAN

ÇARŞI YAPILDIĞI DÖNEMLERDE YOLCULARIN, TÜCCARLARIN

KONAKLADIKLARI BİR HAN OLARAK KULLANILMIŞ

Page 33: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 33

her an farklı bir sürprizle karşınıza çıkabiliyor. Bir örneği halen Anıtkabir Müzesi’nde sergilenen ve büyük lületaşı ustası Hafız Ahmet Efendi tarafından Mustafa Kemal için yapılmış olan “Gül Asa” Hafız Ahmet Efendi Konağı’ndaki bu sürprizlerden biri. Bazı köşe başlarında oldukça mütevazi tarihi çeşmelerden birine rastlamanız da mümkün. Kısacası Odunpazarı geçmişin mekanlarında bugünü yaşadığınız, tarihi ama aynı zamanda güncel bir mekan.

Odunpazarı’na gelmişken yöresel lezzetleri tatmadan dönmek olmaz. Yöresel ev yemeklerinin yanı sıra tarihi köftecileri ve elbette Eskişehir’in simgelerinden biri olan “Çibörek” tadına varacağınız lezzetlerin başında geliyor. Yemekten sonra isterseniz çeşit çeşit Osmanlı şerbetinin sunulduğu şerbet evine uğrar ve rengârenk şerbetlerin tadına varırsınız, isterseniz Kurşunlu Külliyesi’ne nazır bahçeli bir kahvehanede çayınızı veya kahvenizi yudumlarsınız. Eğer gezinizi bir günde tamamlayamadıysanız butik otel hizmeti veren konaklarda geceleyebilirsiniz.

DAR SOKAKLARDA SICAK BİR SELAM…Odunpazarı’nın sokaklarında yürürken şunu hemen anlayabilirsiniz: Odunpazarı bir açık hava müzesi

değil. Odunpazarı, tarih kitaplarına bakarak bilgi sahibi olduğumuz, Hititler veya Frigler gibi ölü uygarlıklardan arta kalan taş ve toprak yığınlarını sırtında taşıyan bir ören yeri de değil. Kesintisiz akan tarihimizin bir nişanesi ve köklerimizden kopmamamız gerektiğinin bir hatırlatıcısı. Romantik bir nostalji duygusunun ötesinde insanı ve insanlığı öncelemenin somut bir göstergesi. Zira insan bedenine ve ruhuna en uygun şekilde tasarlanmış evlerin arasında dolaşırken birdenbire bir çıkmaz sokakla karşılaşmanız, bu vesileyle gideceğiniz yeri sormak için yaklaştığınız kapı önlerinde oturan teyzelerle koyu bir sohbete dalmanız, modern şehirlerin insanları birbirinden uzaklaştıran geniş yollarının aksine daracık sokaklarında karşılaştığınız ve omuzlarınızın birbirine değdiği insanlarla, hiç değilse sıcak bir gülümseme eşliğinde selamlaşmanız işten bile değil.

Bu yazının otoğrafları Odunpazarı Belediyesi arşivinden alınmıştır. Teşekkür ederiz

Page 34: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 34

BİZİMLE >>

Page 35: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 35

YAKLAŞIK 25 DÖNÜMLÜK BİR YEŞİL ALANIN İÇERİSİNDE KURULAN SEHA YASEMİNEVLERİ’NDE ÇOCUK SESLERİ KUŞ SESLERİNE KARIŞACAK.Seha Yapı güvence ve konforuyla ilk etabı satışa sunulan Yaseminevleri Projesi, her biri sekiz katlı üç bloktan oluşuyor. Toplam 240 dairenin yer aldığı blokların her katında iki daire bulunuyor. İhtiyacınıza yönelik tasarlanmış geniş ve konforlu dairelerin yer aldığı bu proje, yemyeşil peyzajıyla da göz dolduruyor.

1. SINIF MALZEME, TEMİZ İŞÇİLİKSeha Yaseminevleri’nde her dairenin elektrik, su, doğalgaz saatleri bağımsız. Asansörü ve merdiven sahanlığı aydınlatmasını besleyecek düzeyde jeneratörün bulunduğu sitede TV, internet, uydu altyapısı da kurulu olacak

Page 36: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 36

BİZİMLE >>

ve dairelerin blok girişleri ile görüntülü görüşme yapılabilecek.Sitede her daire için 1 kapalı otopark ve misafirler için 40 araçlık açık otopark bulunuyor. Site peyzajında ise, yolları, çocuk oyun alanları, basketbol ve voleybol sahası, tenis kortu, egzersiz aletleri, açık otopark bulunuyor.

GÜVENLİ VE SAĞLAMSeha Yaseminevleri, betonarme karkassistemde ve radye temel üzeri tünel kalıpsistemi ile inşa ediliyor. Dış duvarlarıtuğla, iç duvarları betonarme perde vetuğla duvar olan blokların dış cephelerisilikon esaslı boya ile boyanıyor ve ısıyalıtımı, hesaplamada çıkan kalınlıkölçüsüne göre yapılıyor.

KALİTE VE KONFOR: STANDARTYaseminevleri’nin her bloğunun girişindedış döşeme ve basamakları mermer, daireiç kapıları amerikan panel, kapıları çelikkapı ve tüm daire girişlerinde vestiyerbulunuyor. Pencerelerde ise PVC ve ısıcam kullanılıyor. Döşemeler,antre ve koridorlarda 1. Sınıf seramik kaplama, odalarda ise laminat parke. Tümodalarda kartonpiyer, perde bandı ve

PROJE BİLGİSİ

25.000 M2’LİK YEŞİL ALANDA, SADECE 240 DAİREYASEMİNEVLERİ projesi yaklaşık 25.000 m²’lik iki adadan oluşuyor. Bu iki adanın ortasında da büyük bir semt parkı mevcut. Birinci adada bulunan iki blokta 160 daire; ikinci adada tek blokta 80 daire yer alıyor. Daire metrajları ise, brüt 167-181 m² arasında.

korniş bulunuyor. Tüm dairelerin duvarve tavanları saten alçı sıva üzeri plastikboya ile boyanıyor. Mutfaklarındaankastre set üstü ocak, fırın, aspiratör vekilerin standart olduğu dairelerin, yatakodasında ebeveyn banyosu mevcut.Isıtma sistemi; Doğalgaza uyumlu,merkezi sistem kazanı ve radyatörlü ısıtma sistemiyle donatılıyor. Her daire için ısı payı ölçer bulunuyor, böylece, herdairenin ısıtma giderleri ayrı ayrı hesaplanabiliyor. Tüm katlar arasında da ısı yalıtımı yapılıyor. Yaseminevleri huzur ve güven dolu ortamıyla sizi bekliyor.

Page 37: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 37

Page 38: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 38

ÇELEBİCE >>

Page 39: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 39

(OBRUK) PEYNİRİ

ONA DERLER TÜRK ROKFORU:

TÜRK KAHVALTI KÜLTÜRÜNÜN OLMAZSA OLMAZLARINDANDIR PEYNİR. SOFRAMIZIN

BAŞ KÖŞESİNDE OTURUR. ÜLKEMİZİN TEMEL GIDA ÜRÜNLERİNDEN BİRİDİR VE ARKA

SIRALARA DÜŞMEYE DE PEK NİYETİ YOKTUR.

Divle peyniri hem üretimiyle, hem lezzetiyle dünyanın en “güzel peynirler”i listesinde yer

alan ilk beş peynirden biridir. Hatta kendine has tadıyla dünyaca ünlü Fransız Rokfor peynirine benzetilmiş ve Divle / Obruk peyniri için “Türk

Rokforu” denilmiştir. Yabancı gıda / süt ürünleri /peynir literatüründe bu enteresan lezzet, “blue

cheese”; yani “gök (mavi) peynir” kategorisinde değerlendirilir ve kabul görür. “Blue cheese”;

yani, “mavi peynir” diye kategorize edilmesinin nedeni ise; bu tür peynirlerin olgunlaştırılmasının

mahsenlerde (ya da Divle / Obruk peynirinde olduğu gibi mağarada) yapılması ve bu olgunlaşma

sırasında peynirin en dışında mavimsi küf tabaka oluşmasından dolayıdır.

İRFAN KUZU - FİKRİ CUMHUR

Page 40: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 40

Dünyada peynir lezzetleri arasında hatırı sayılır bir yeri olan “Türk Rokforu’nu” doğduğu yerde görmeli; çünkü her lezzet soluduğu iklimin, coğrafyanın, tarihin kucağında yoğrulur... Tabii ki yöre insanının alın teri, emeği hatta yaşama şekli ona kıvamını veren asıl unsurlarıdır. Türk Rokforu’nun diyarına nasıl gidilir, orada nasıl bir tarih bizi bekler? Sorularımıza tutunarak yola çıkalım, cevaplara ulaştığımız yere; ağzımızda dağılan tadıyla, Divle Peyniri’nin demlendiği mağaraya doğru yola koyulalım. Mevlana diyarı Konya’dan yola çıkıp, önce Karaman’a, oradan Ayrancı ilçesine ve yeni adıyla Üçharman (Divle) köyüne ulaşıyoruz. Üçharman köyü; aslında tarihi oldukça gerilere uzanan bir yerleşim birimi. Divle, Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yıllarda, Hz İsa’nın havarilerinden Saintpol ve Barnabas’a mekân olmuş. O dönemlerde yapılan tarih kokan kalesi, yapıldığı günlerin gizemini bize ulaştırıyor. Zamanında Yahudilerin ve Putperestlerin acımasız baskılarından ve işkencelerinden kendilerini korumak isteyen Hıristiyan ahalisi, aynen Kapadokya da olduğu gibi, kolayca oyulabilen ve korunması kolay olan kayalık bölgelerde kaleler yaparak inançlarını yaşamışlar. Divle’nin de kayaları Kapadokya’ya ve Kilistra’ya benzer özellikler taşıyor. Hz. İsa’nın havarilerinin Divle’ye gelmesi ile birlikte

yerli Hıristiyanlar çoğalmış ve burada bir medeniyet oluşmuş. Bu medeniyetin göstergesi olarak da kale, kilise, manastır gibi tarihi dokular günümüze kadar ulaşmış. Divle Kalesi Hıristiyanlığın ilk yıllarında yapılıp kullanılan daha sonra da Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar tarafından kullanılan bir kale olmuş. Divle Kalesi’nin Osmanlılar döneminde müstahkem olduğunu, İstanbul Başvekâlet Arşivi’ndeki 399 numarada kayıtlı olan Hicri 931, Miladi 1525 yılından sonra Kanuni adına yazılmış bir vesikadan öğreniyoruz.. Divle (obruk) peyniri, böyle tarihsel bir dokunun atmosferinde yoğrulup sofralara ulaşıyor.

700 YILLIK TARİHİ OLAN DİVLE (OBRUK) PEYNİRİ NASIL YAPILIYOR?Rivayetlere göre yaklaşık 700 yılllık geçmişi var Divle(obruk)peynirinin. Peynir olarak olgunlaştığı yer ise bir mağara. Mağara; peygamber kıssalarında, büyük anlatılarda “inzivada olgunlaşmanın” sembolü olması açısından bildiğimiz bir sabır mekanı. Varın siz düşünün, olgunlaşmasını bir mağarada tamamlayan peynirin o sembole atfını. Kainatın ahengine uyumla bekletilen Divle (Obruk) peyniri köyün yerleşim yerine yakın bir dağın içinde yeralan bir Obruk’ta tamamlıyor oluşum sürecini. Obruk, yerin altında metrelerce derinlikte doğal yollarla

Bu mağarada yılda yaklaşık tonlarca Divle (obruk)Peynir’i olgunlaşıyor

ÇELEBİCE >>

Page 41: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 41

oluşan göçüğe deniliyor Peynirin hangi şartlarda oluştuğunu görebilmek için; Divleli köylülerin rehberliğinde sohbet ederek Obruk’a doğru yola koyuluyoruz. Köylüler gelen giden misafirlerin meraklı sorularına alışmış olsa gerek, kendiliğinden rehberlik görevini üstlenip gerekli olan bilgileri aktarıyorlar. Birinin unuttuğunu bir başkası tamamlıyor. İmece usulü bilgilendirme eşliğinde Obruk’a geliyoruz. Divle Obruk’u, Üçharman köyünün güneyinde bulunan dağın çatlağının arasında bir boşluk. Obruk, dağın 36 m. derinliğinde yeralıyor, uzunluğu ise yaklaşık 233 metre civarında. Obruğun girişine geldiğimizde tulum peynirlerini aşağıya mağaraya indirmek ve çıkarmak amacıyla basit çıkrık sistemiyle kurulan demir mavi asansörü görüyoruz. Köyün bekçisi, aynı zamanda obruğu da bekliyor. Bize eşlik eden rehberlerden biri. Birlikte mağaraya girip peynirlerin 5-6 ay süresince bırakıldığı yerleri görmek için dağın tepesinden obruğun girişine doğru ilerliyoruz. Köylüler de, yürüyüşümüz boyunca Divle peyniri ile ilgili bilgiler aktarmaya devam ediyor.Yolculuğumuz boyunca; Divleli köylülerin, küçükbaş hayvancılıkla uğraştıklarını, meralarının geniş ve verimli olduğunu ve köyün çevresinde bu meralarda yüzlerce değişik yararlı ve endemik bitki çeşidi olduğunu

söylüyorlar. Divle peynirinin dağlarda doğal otlarla otlatılan keçi ve koyunların sütünden yapıldığını öğreniyoruz. Ayrıca hayvanlarını, tamamen doğal şartlarla beslediklerini, onlara hiç yem vermediklerini belirtiyorlar. Koyun sütü kullanıldığında daha fazla peynir (%10-12 civarında) elde ediliyormuş. Divle/Obruk peyniri yapımına Nisan, Mayıs ayları başlarında başlanıyor. Tümüyle geleneksel yöntemlerle, kuzulamaların gerçekleştiği, Mayıs ayı ile Haziran’ın ortasına kadar sütün bol olduğu bu dönemde, koyunlardan sağılan süt biriktiriliyor. Divleli köylüler, sağdıkları sütleri her gün bir kişinin evinde imece usulüyle birleştiriyorlar. Merada yayılan koyunların sütü, mayalandırıldıktan sonra bir süre kazanda bekletiyor, daha sonra peynir keselerinde keseleniyor, keselere alınan peynir, taşın altında sarı suyu aksın diye 2 gün bekletiliyor. Sonra bu peynir ovalandıktan sonra ve iyice temizlenen keçi, kuzu, oğlak derilerine basılıyor. Hemen her yıl köyde elde edilen yaklaşık 70 ton süt tulumlarda peynir olarak mayalanarak işletmesini köy muhtarlığının yaptığı bu Obruktaki mağaraya bırakılıyor. Tulumlar, kime ait olduklarına dair numara ve bilgilerle etiketlenerek topluca Obruktaki mağaraya konuluyor ve Ekim ayının 20’sine doğru obruktan çıkarılıyor. Obruk, kışın son derece ılık, yazın ise

DİVLE PEYNİRİNİN YAPIMINA NİSAN, MAYIS AYLARINDA BAŞLANIYOR. HER YIL KÖYDE ELDE EDİLEN YAKLAŞIK 70 TON SÜT TULUMLARDA PEYNİR OLARAK MAYALANIYOR. İŞLETMESİNİ KÖY MUHTARLIĞININ YAPTIĞI OBRUKTAKİ MAĞARAYA BIRAKILAN TULUMLAR, KİME AİT OLDUKLARINA DAİR NUMARA VE BİLGİLERLE ETİKETLENEREK TOPLUCA OBRUKTAKİ MAĞARADA AYLARCA BEKLETİLİYOR VE EKİM AYININ 20’SİNE DOĞRU OBRUKTAN ÇIKARILIYOR.

Page 42: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 42

ÇELEBİCE >>

4-5 derece civarında seyreden serin havası ve % 80-85 civarında seyreden nem oranı ile Divle (Obruk) peynirinin oluşmasını sağlayan en önemli faktör.

TULUMLAR OBRUKTAKIZIL RENGE DÖNÜŞÜRKöylülerin anlattığına göre Divle peynirine doyumsuz tadını veren, nem oranı ve mevsimlere göre değişen ısısı ile bu obruktur. Obruğa konulan peynir derisinin yüzü 1 ay sonra gök bir renk alıyor. Sonra derinin üzerini kırmızı bir küf kaplar. İşte, Obruk peynirine o eşsiz lezzetini veren bu kırmızı küftür aslında. Hatta köylüler, satın aldığımız peynirin gerçek Divle peyniri olup olmadığını tulumun üzerindeki kırmızı renkli küften anlayabileceğimizi söylüyorlar. Mağaranın nem oranı ve ısısının tulumda renk değişimi yaptığını tulum açıldığında ise; içinin bembeyaz olduğunu da rehberliğimizi yapan Divleliler anlatıyor. Obruk’taki bu mağaraya siyah bir tulum bile konulsa 3 ay sonra kızıl renge bürünürmüş. Tulumlar mağaraya konulduktan sonra ilerleyen 4-5 ayda, tulumun üzerini kırmızı bir küf kaplarmış. Ama bu küf peynirin içine geçmez, yani bu süre zarfında peynir kesinlikle bozulmaz, peynire etki etmezmiş. Divle peynirleri Ekim-Kasım aylarında obruktan

çıkarılıp satışa sunuluyormuş.

FRANSIZLARIN ROKFOR PEYNİRİDİVLE PEYNİRİ’NİN KÜFÜNDEN Mİ?Divleli köylüler; Fransızların 1990’lı yıllarda Obruk Peyniri üzerine araştırmalar yapmak üzere köylerini ziyaret ettiğini belirtiyorlar. Bu gezide, Obruk’u detaylı olarak incelediklerini, Divle peyniri ile ilgili bilgi aldıklarını ve gözlem yaptıklarını, içerdiği küfü analiz etmek için Obruk Peyniri’ni Fransa’ya götürdüklerini söylüyorlar. Bu analiz sonucu mağara şartlarında oluşan özel küfü, Fransızların laboratuar şartlarında ürettiklerini ancak bu peynirin benzerini üretmeyi beceremediklerini yine Divleliler bize aktarıyor. Sesi kısık da olsa şöyle bir söylenti de ilişiyor kulağımıza; Fransız Rokfor peynirine özelliğini veren küfün aslında Divle’den götürüldüğü ve Rokfor’un aslında Divle peynirinden türetildiği yönünde... İçinde gerçek payı var mıdır, bilinmez.

Ağzımızda Divle peynirinden küçük bir payla Divle’den ayrılırken, market raflarında Fransız rokforuna ayrılan yerin, Divle Peynir’ine ne zaman ayrılacağını, kendi markalarımıza ne zaman sahip çıkacağımızı sormadan edemiyoruz.

FRANSIZ ROKFOR PEYNİRİNE ÖZELLİĞİNİ VEREN KÜFÜN

ASLINDA DİVLE’DEN GÖTÜRÜLDÜĞÜ VE ROKFOR’UN

DİVLE PEYNİRİNDEN TÜRETİLDİĞİ YÖNÜNDE RİVAYETLER VAR

Page 43: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 43

Page 44: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 44

BİZİMLE >>

4 ODASI, SALONU, MUTFAĞA ENTEGRE

KİLERİYLE 182 METREKARELİK

ÇOK KULLANIŞLI KONUTLARDA SON

FIRSATLAR; MİMARİSİ VE PEYZAJIYLA GÖZ

ALICI GÜZELLİĞE SAHİP SEHA ŞELALE PARK’IN 2. ETABINDA DA DAİRELER

BİTMEK ÜZERE

Hayatına konfor katmak isteyenler için, farklı, özel ve genişlik duygusunu fazlasıyla sunan, çok özel proje Seha Şelale Park projesinin ikinci etabında da artık son daireler kaldı. 197.000 ila 227.000 TL arasında değişen dairelerde son fırsatı kaçırmak istemeyenlerin acele etmesi gerekiyor.

Hem büyüklere hem de çocuklara hitap eden, çocuk oyun alanları, masa tenisi, sauna, buhar odası, fitness merkezi gibi zengin sosyal donatıya sahip proje, özenle tasarlanmış çevre düzeniyle de göz dolduruyor. Projeye adını veren şelalesi, yemyeşil bahçesi , açık dinlenme ve kafe

BU FIRSAT KAÇMASIN!..

alanıyla Seha Şelale Park, 3. ve son etap satışlarını da tamamlamak üzere.

Seha Yapı’nın AlBaraka Türk işbirliğiyle sunduğu kredi ve satın alma kolaylıklarından faydalanmak isteyenler, Seha Yapı’nın Kule Plaza zemin kattaki satış ofisine uğrayarak, satış temsilcilerimizden ayrıntılı bilgi alabilirler. Ya da 444 73 42 veya 332 221 39 00 numaralı bilgi hatlarını arayarak da geniş bilgiye ulaşabilirler. Proje görsellerini görmek ve daire planlarını incelemek isteyenler ise www.sehayapi.com internet sitesini ziyaret edebilir, ulaşmak istedikleri tüm bilgiye kolayca erişebilirler.

PROJE KÜNYESİ

Adı: Seha Şelale ParkLokasyon: Yazır, Selçuklu, KonyaKonut Büyüklükleri: Brüt 182 m²Teslim Tarihi: 30 Nisan 2013 (+4 ay opsiyon)Konut Sayısı: 144Blok Sayısı: 6Daire Özellikleri: Kiler, ankastre ürünler,granit zemin, boyanabilir vinil veya vinil kaplama, banyoda Hilton lavabo

Dinlenme Alanları: Kafe, sauna, buhar odası, çok amaçlı salon, Çocuk oyun odası, fitness salonu, Yapım Tekniği: Betonarme tünel kalıp sistemi

Verilen alan ölçülerinde mimari pro-jedeki kaba ölçüler esas alınmış olup, yuvarlanmıştır. İmalata bağlı olarak farklılık gösterebilir.

SEHA ŞELALE PARK3.VE SON ETAPTA SON DAİRELER

Page 45: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 45

Page 46: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 46

FİKRİMCE >>

KAĞIDI TUTUŞTURANKAĞITTA SÖNEN ATEŞ:

MÜREKKEPMÜREKKEBİN OLMADIĞINI VARSAYMAK, MÜREKKEBİN TEK BAŞINA DOLDURDUĞU KOCA BİR TARİH EVRESİNİ YOK SAYMAKTIR

Alternatif tarih akımının yöntemlerinden biri; geçmiş zamanlarda olan bir durumu / olayı olmamış farzederek ya da olmamış olan bir durumu olmuş fazederek tarihi tersten düşünmektir. Bu mantıktan yola çıkarak “mürekkep icad edilmemiş olsaydı ne olurdu?” diye bir soru ile başlarsak, belki mürekkebin insanlık tarihinde neye karşılık geldiği üzerine, daha açık bir ifadeye ulaşırız. Mürekkebin damlamasıyla neler başlamış, neler gelişmiştir: bu pencereden bakınca. Sonra fotoğraf, resim gibi görsellerin yer aldığı kitap, dergi, gazete, broşür, ürün etiket, afiş vb basılı yayın ve materyaller baskı makinalarıyla (Printer, matbaa makinası vb) basılamaması! Yazılmasaydı söz, görüntü görünür kılınmasaydı zamanın perdesi böyle kolay aralanabilir, zamanın aktığına dair bir belirti bu netlikte kalabilir miydi, üzerine konuşulacak bir tarih, bir geçmiş olur muydu, kim bilir.Mürekkep; İki veya daha fazla madde parçalarının birbiri üzerine bindirilmesi şeklinde tanımlandığı gibi yazı, çizim ve baskı maksadı ile kullanılan, içerisinde kimyevi bir terkip bulunan sıvı şeklinde de tanımlanagelmiştir. Kelime anlamı; birleşmiş, birleşiktir. Bu, hem mürekkebin bir terkip oluşundan, hem de yaşanmış dağınıklığı yazıyla, resimle

görünür yakınlığa ulaştırmasındandır. Her görüntü bir birleşim sonucu ortaya çıkar. Sözün görünürlüğü de mürekkebin vasıtasıyla sağlanmıştır öncelikle.

ZAMANDA MÜREKKEP İZİİnsanlık tarihinde ilk mürekkep, günümüzden yaklaşık 4.500 yıl öncesinde Çin’de icat edilen siyah renkli yazı mürekkepleridir. Ancak aynı çağlarda Mısırlıların da mürekkep kullandıkları yapılan araştırmalarla tespit edilmiştir. Mürekkebin ilk dönemlerdeki hammaddesi yanmış çam odunu, kuzu yağı, eşek derisi jölesi ve misktir. Ayrıca yağlarla birlikte yakılan bazı maddelerden üreyen “is”in yağla karıştırılması da diğer bir mürekkep üretim yöntemiydi. Mürekkep M.S. 400’lü yıllarda yaklaşık olarak bugün kullandığımız halini almıştır.Asurlular, Mısırlılar, hatta Yunanlılardan kalma, pişirilmiş toprak levhalar veya taş üzerine yazılmış pek çok yazıt, günümüze kadar ulaştığı gibi, Mısırlıların yeraltı mezarlarında da, mürekkeple (siyah ve kırmızı) yazılmış papirüsler bulundu. Sözlü tarih sonrası dönemde yani yazının kaydedilebildiği yazılı kültürün başladığı dönemdeki bu elyazmalarında Calamus, hatta tüy kalem kullanıldığı sanılmaktadır.

EMİNE KOCABAŞ

Page 47: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 47

Mürekkebe Arapçada “midad veya mismağ”denilmetke, Farsçada ise “siyahi ve zerkab” kelimeleriyle ifade edilmektedir. İslamiyetten önce de Araplar arasında mürekkep yapımının bir sanat olarak kendini gösterdiği sanılmaktadır. İslamiyetin gelmesiyle yazıya verilen önem kadar mürekkep yapımına da önem verilmiştir. Hadis-i şerifte; “alimlerin mürekkebi, şehitlerin kanından ağır gelir.” buyrulmuştur. Balmumu tabletler ve kazı kalemi, Yunanlılar ile Romalılar için düşüncelerini yazı halinde ifade etmeye yarayan tek araç değildi; ayrıca mürekkep de kullandılar. Zaten Plinius, Marcus Vitrunius Polio ve Dicskorides`in eserlerinde mürekkep formülleri yer aldığı bilinmektedir. Eskiçağ’da sepi ali (deri üzerine kullanılan) ve demir tannatlı mürekkepler biliniyordu. Bu mürekkeplerin, o dönemlerde elyazmalarını kopya eden sanatçılar tarafından kullanıldığı sanılmaktadır. Bazı parşömenlerde, yazıyı süslemek amacıyla baş harflerin erguvan rengi (temel maddesi civa sülfür, zencefre ve kantaşı) mürekkeple yazılmıştır.

KUTSAL KIRMIZI MÜREKKEPBizanslılar, en nadir bulunan ve maliyeti açısından da en yüksek

değere sahip kırmızı mürekkebi kutsal sayarlardı. Bu kırmızı mürekkep ile özel yazışmalar yapılırdı. Bizans imparatorluğu yazışmalarında kırmızı mürekkep kullanırdı, 470 Fermanı’yla bu mürekkebin özel yazışmalarda kullanılması yasaklandı. Ortaçağ elyazmalarında, altın ve gümüş yıldızlı çeşitli mürekkeplere de rastlanılmıştır. Bu çağda siyah mürekkep yapımında, özellikle mazı urundan (bitkilerdeki doku şişliği) yararlanılırdı. Fakat bu yöntem çok ilkel ve elde edilen mürekkep kalitesiz olduğu için, bu gün elde bulunan yazmalar ya soluk, ya tamamen renksizdir. 15.yüzyılda görülen ilk matbaa mürekkebi, keten tohumu ile tabii reçinenin karbon karasının karıştırılmasından yapılmıştır. 18. yüzyıla gelindiğinde ise daha bilimsel yöntemlerle mürekkep yapımı / üretimi geliştirilmiştir. Bu denemelerden çok çeşitli ve renk renk mürekkepler ortaya çıkmıştır. Daha sonra dolmakalem mürekkebi, kopya mürekkebi, marka mürekkebi; tipografi, litografi baskılarda kullanılan yağlı, altın, gümüş, bronz yıldızlı matbaa mürekkepleri yapılmıştır.Türkler ise, 20. yüzyıla kadar, genellikle bezit yağının yakılmasından elde edilen bezir mürekkebini kullandılar. Siyah mürekkep ise, Musul mazısı, sirke,

Page 48: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 48

FİKRİMCE >>

göztaşı ve temiz suyun kaynatılıp süzülmesinden sonra, içine biraz Arap zamkı katılmasıyla hazırlamışlardırMürekkeb insanlık tarihinin siyah altınıdır aslında. Öyle ki; uzun süre, mürekkep yapım yöntemleri çok gizli tutulmuştur. Her matbaacı, mürekkebini kendi yapmıştır. Ancak 1818 yılında Fransız matbaacısı, ilk mürekkep fabrikasını kurup yaptığı mürekkepleri diğer matbaalara satmaya başlayana kadar. Hokkasız anılmaya mürekkebin rızası olur mu? Eskiden -yani word dosyalarının esamesi okunmazken- okuyup yazma merakı duyan kültürlü insanlar; yanlarında devamlı kamış kalem, is mürekkebi ve bunun muhafazası için mürekkep hokkası bulundururlarmış. Bunu günlük hayatlarından bir parça sayarlarmış. -Bugün bizlerin laptop, internet yanımızda olmadan nefes alamadığımız gibi- Hokkalar, değerli Çin gülabdanlarının (gül suyu mahfazası) ince olan beyaz kısmı kırılarak alt bölümünden yapılırmış. Bu hokkaların, boğaz kısmını, ağzını, dip taraflarını altın, gümüş ve kıymetli porselenlerle süslerlermiş. Madeni hokkalar, içine kamış kalemlerin konulduğu kubur denilen silindir biçimindeki kutuların dibine vida ile bağlanır ve prizmatik biçimde dip tarafı çıkıntılı olarak tutturularak yapılırmış. Kalemdanlı

olan bu hokkalara “divit” veya “devat” denilmiştir.

YAZMA AMAÇLI MÜREKKEPLER Günümüzde, mürekkepler içlerine boya maddesi katılanlar ve boya maddesi katılmayanlar diye ikiye ayrılarlar. Dolmakalemlerde kullanılan mürekkep içine boya katılmamış mürekkeptir; çünkü boya dolmakalemin ucundaki kanalı tıkayabilmektedir. Yazı mürekkeplerinin büyük bir çoğunluğu meşe mazısından elde edilen asitler ile içinde demir bulunan kimyasal maddelerin karıştırılması ile elde edilmektedir. Kâğıt üzerine yazılarak geçirilmiş mürekkep, zaman geçtikçe, yaşamışlığı ağırlaştıkça koyulaşır. Bu mürekkep ile yazılmış belgelerin yazılış tarihini saptamada araştırmacıların sıklıkla dikkate aldıkları bir referanstır.İçlerinde boya maddesi bulunan mürekkepler ise bildiğimiz “tükenmez kalem” olarak anılan kalemlerdir. İçlerine hiç su katılmayan bu mürekkepler, dolmakalemlerdekinin aksine kıvamları oldukça koyudur. Keçeli olarak tabir ettiğimiz kalemlerde kullanılan boya-katkılı mürekkeplerde ise hızlı kurumayı önlemek için alkol kullanılır. Gizli ya da görünmez mürekkep olarak tanımlanan mürekkepler özel ve gizli yazılı iletilerde kullanılmıştır. Geçmişte özellikle savaş

MÜREKKEBİNSANLIK TARİHİNİN SİYAH ALTINIDIR ASLINDA. BU

NEDENLE UZUN SÜRE, MÜREKKEP YAPIM YÖNTEMLERİ ÇOK GİZLİ

TUTULMUŞTUR.

Page 49: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 49

dönemlerinde, ajanların haber iletmeleri çok güvenli değildi. Açık yazılmış mektuplar her zaman okunabilir, iletilen gizli şifreli mesajlar çözülebilir ve telefonla iletişim ise dinlenebilirdi. Bu yüzden, gizli bilgi aktarmak isteyenler gizli servisler, ajanlar her zaman görünmez mürekkebe başvurmuşlardır. Bizanslı Philomenes meşe yazısından elde edilen bir gizli mürekkepten söz eder. George Washington ile Kont Rumford yazışmalarında bu mürekkebi kullanmışlardır. Normal koşullarda görünmez olan bu mürekkepler ile yazılan yazılar, ancak ortam elverişli hâle getirildiği takdirde görünür hâle geçer. Yazılı olduğu kâğıdın uygun biçimde ısıtılması ile bu mürekkepler maviye dönebilir. Görünmez mürekkep olarak kullanılabilecek alternatif malzemeler ise; limon suyu, soğan suyu ve süttür. Bu maddeler ile yazılan yazılar ısıtıldığında üzerindeki yazılar kahverengine döner.

BASKI AMAÇLI MÜREKKEPLER Günümüzde en çok tüketilen mürekkep türü matbaa baskı mürekkebidir. Dergiler, gazeteler, kitaplar, paketler, kutular, paralar, pullar, afiş ve broşürler üzerinde bulunan yazı ve resimlerin hemen hepsi bu baskı mürekkepleri kullanılarak oluşturulur. Bu tür matbaa ya da baskı makinalarıyla gerçekleştirilen baskı işlemlerinde, mürekkebin kuruma hızı çok önemlidir. Basım makinelerinde kullanılan mürekkep kâğıt üzerine geçtikten sonra havadaki oksijeni soğurarak kurur. Kuruma işlemini daha çabuklaştırmak için mürekkebin içine kobalt, kurşun ve manganez bileşikleri atılabilir. Bunun için baskı makinalarında kurutma ünitesi de bulunur.

MÜREKKEP YALAMAKÜnlü romancı Proust; “Geçmiş Zamanın İzinde” adlı eserinde ilerlerken mürekkebi anmışmıdır bilinmez ama insanlık tarihinin oluşumunda “mürekkep yalayanların” payı büyüktür. “Mürekkep yalamış olmak”; kültürel donanımı yüksek, ilim, irfan yolunun müdavimlerini nitelemekte kullanılmış, onların saygınlığını tasvir eden bir tabir. Bu tabir, bize matbaadan evvelki zamanların elyazması kitapları ve hattatları, yahut müstensihlerin (matbaadan önce yazılı eser çoğaltıcılarına bu ad verilirdi)

yadigarıdır. El yazması ile üretilen kitapların sayfaları hazırlanırken sayfalardaki pürüzleri gidermek ve kalemin kayganlığını arttırıp yazının, kolay yazılmasını sağlamak düşüncesiyle, yazılacak parşömenlerin üzeri aher denilen bir tür sıvı ile cilalanır ardından da mühürlenirmiş. Aher, yumurta akı ve nişasta ile hazırlanan muhallebi kıvamında bir hamule olup bununla kağıt üzerinde bir tabaka oluşturulurmuş. Aher suyu görünce hemen eriyebildiğinden, hattatlar yahut kopya usulü kitap çoğaltan zenaatkarlar (müstensihler), bir hata yaptıkları vakit onu silmek için (mürekkep silgisi henüz icad edilmemişken) serçe parmaklarının ucunu ağızlarında ıslatıp hatalı harf veya kelimenin üzerine sürerler, böylece zemindeki aher dağılır ve aherle birlikte hata da kendiliğinden kaybolup gidermiş Bazen bütün bir cümlenin silinmesi gerektiğinde de aynı işlem daha geniş bir zemin üzerinde tekrarlanırmış. Hattatın serçe parmağına gelen mürekkep ister istemez diline geçer, böylelikle de hattat mürekkebi yalamış olurmuş.Ayrıca; kitap yazılma aşamasındayken mürekkebin suda çözünürlüğü hattatların işine yaramış. Gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil

Page 50: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 50

FİKRİMCE >>

yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine, ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış Bu durumda da bu görevi yapanların dillerine mürekkep bulaşması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmaz. Tabirin doğuş şekline bakılırsa; “mürekkep yalamak “ tabirini, yapılan hatayı telafi edebilmek olarak da anlayabiliriz.Hatadan dönebilme erdemine ulaşmak; olgunluğun derecesini gösterdiği kadar kuşkusuz bir saygıyı da haketmiyor mu? Mürekkebin dağıldığı yeryüzünde “mürekkep yalamış” olmak şart, vahiy meleğinin “Oku” emrini bir kez olsun duyduysak.

Ortaçağda kâğıt üretilmeye başlandıktan sonra, daha eskiden de bilinen ve kullanılan tüy kalemlerin kullanılması yaygınlaştı. Kaz, kuğu ya da kargaların kuyruk ve kanat tüylerinin uçlarının sivriltilmesiyle elde edilen bu kalemlerin uçları mürekkebin kâğıda akmasını sağlamak amacıyla yarılıyordu. Tüy kalemler, metalden yapılmış mürekkepli kalemlerin yaygınlaştığı 19. yüzyıla kadar kullanıldı. Mürekkepli metal kalemler aslında Romalılar’dan beri biliniyordu. Ama John Mitchell adlı bir İngiliz 1822’de ilk kez makine yapımı çelik kalem ucu yaptı. Bundan kısa bir süre sonra İngiliz James Perry kalem ucunu uzunluğuna yararak ve bu yarığı bir küçük delikle genişleterek uca esneklik kazandırdı.

Kalemi sürekli mürekkebe batırma zorunluluğu yazı yazmayı güçleştiriyordu. Bunu ortadan kaldıran dolmakalemler sertleştirilmiş yapay kauçuğun elde edilmesinden sonra yapılabildi. Bu gibi maddeler içi boş silindir biçiminde

parçaların yapımına elverişliydi. İlk dolmakalemlerin uçları mürekkebin aşındırmasına karşı altından yapılırdı. Öte yandan, kâğıda sürtünmenin yol açacağı aşınmayı önlemek için ucun kâğıda değen noktasının çok sert bir metalden olması gerekiyordu. Bunun için çoğunlukla iridyum kullanıldı. İlk dolmakalemlerin mürekkeple doldurulabilmesi göz damlalığına benzeyen bir düzenekle sağlanıyordu. ABD’li Lewis E. Waterman 1884’te mürekkebini kendi içinde taşıyan ilk dolmakalemi yaptı. Temel çalışma biçimi o tarihten beri pek fazla değişmeyen dolmakalemlerde havanın küçük mürekkep deposundan dışarı atılması ve ortaya çıkan boşluğu mürekkebin doldurması esasına dayanır. Dolum düzeneği bir pompalama kolu, bir piston ya da vida olabilir. Daha yakın zamanlarda geliştirilen yeni bir tip dolmakalemde depo yerine, mürekkep dolu olarak kaleme takılan ve boşalınca değiştirilen kartuşlar kullanılmaktadır.

DOLMA KALEMIN İCADI

Page 51: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 51

Page 52: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 52

HAYIRLA >>

Page 53: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

“RABBİN BAL ARISINA ŞÖYLE VAHYETTİ “DAĞLARDAN, AĞAÇLARDAN VE KURDUKLARI ÇARDAKLARDAN’ EVLER EDİN”...

“SONRA MEYVELERİN HER TÜRÜNDEN YE VE RABBİ’NİN YOLLARINDA BOYUN EĞEREK’ YÜRÜ”! ONLARIN KARINLARINDAN TÜRLÜ RENKLERDE ŞERBETLER ÇIKAR, ONDAN İNSANLAR İÇİN ŞİFA VARDIR. ELBETTE BUNDA DÜŞÜNEN BİR KAVİM İÇİN BÜYÜK BİR İBRET VARDIR...” Kuran-ı Kerim Nahl suresi, ayet 68-69

İRFAN KUZU

anahtar // kış 2013 • 53

Page 54: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 54

Balın sofraları tatlandıran işlevselliğinin yanında düşünen kavimlere ibretlik bir oluş biçimi olduğunu yine yüce kitaptan öğreniriz. Vızıldayan böceklerin üretkenliğinden, yaratılmışların vızıltılarını bir parça dindirmek için varedilmiş gibidir; bu dünyanın,“en tatlı gıdası.Kutsal metinlerde üzerine dikkat çekilen bal, bal arılarının usanmaz çabası, birlikte bir amaca doğru yönelmişlikleri ve her güzellikten faydalı bir şeyi bulup onu leziz bir tada dönüştürebilme maharetlerinin bize uzanan şeklidir. İslam Peygamberi’nin balın her derde deva olduğunu ve yemek yenirken mutlaka bir miktar balın da yenmesini ifade eden hadisleri vardır. Tevrat’ta da balın adı defalarca geçmektedir. Diğer kutsal kitap İncil’de ise; İsa’nın çarmıha gerilip öldürülmesinin ardından, yeniden dirildikten sonra ona verilen yiyeceklerin arasında bal da olduğu yazmaktadır. Yapılan araştırmalara göre bal arılarının 30 milyon yıldır var olduğu ve bal yaptığı tespit edilmiştir. On bin yıl öncesine dayanan Cilalı Taş döneminden bu yana ise balın, insanlar tarafından bir gıda olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Konya’nın 50 km kuzeydoğusunda yer alan tarihi Çatalhöyük yerleşiminde, M.Ö. 9.000–8.000 yıllarına ait mimaride, konutların iç duvar fresklerinde görülen süslemeler,

balın insanlar tarafından tüketildiğini gösteren en erken kanıtlardandır. Bir diğer tarihi kanıt ispanya’dan: İspanya Valencia’da bir mağarada M.Ö. 6 bin yıllarında yapıldığı belirlenen bir duvar resminde bal toplayan arılar ve o balı toplayan bir insan resmedilmiştir. Bu bilgi de bize göstermektedir ki; o dönemin insanları, ağaçlara tırmanıp arı kovanlarındaki balları almışlar ve besin olarak kullanmışlardır.

AĞIZA BAL ÇALMAKKutsal metinlerdeki atıflar ve insan hayatı için onca faydası bulunan bal, insanlar tarafından kutsal bir yiyecek olarak nitelendirilmiştir. Aslında oluşumu, ağzımızdaki tadı, sağlığımıza olan katkısı dikkate alındığında balın bunu hakkettiğini söylemek hiç de abartı olmaz.

Osmanlı toplumsal hayatı ve edebiyatında da bal önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Mevlevi kültüründe bal, hemen her yerde kullanılmakta; hem tek başına, hem tatlandırıcı, hem ilaç hem macun olarak tüketilmektedir. Gündelik hayatın içine o kadar çok girmiştir ki, balı tadan dilde, tadı daim olsun diye deyimler üretilmiştir. Sünnet olan çocuklar çok ağlarlarsa ağızlarına bir parmak bal sürülerek susturulmuş. Dünya

KUTSAL METİNLERDEKİ ATIFLAR VE İNSAN HAYATI

İÇİN ONCA FAYDASI BULUNAN BAL, İNSANLAR TARFINDAN

KUTSAL BİR YİYECEK OLARAK NİTELENDİRİLMİŞTİR. ASLINDA OLUŞUMU, AĞZIMIZDAKİ TADI,

SAĞLIĞIMIZA OLAN KATKISI DİKKATE ALINDIĞINDA BALIN

BUNU HAKKETTİĞİNİ SÖYLEMEK HİÇ DE ZOR DEĞİL.

HAYIRLA >>

Page 55: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 55

acılarına bir sus payı gibi; “Ağzına bir parmak bal çalmak” deyimi buradan gelmektedir. Pek çok divan ve halk şairi bal kelimesini baş köşeye koymuş, atasözlerinde “lezzetli nesne” olarak bala yer verilmiştir.

Osmanlı saraylarında da balın sıklıkla kullanıldığını biliyoruz. Osmanlı tarihinde şeker, erken dönemden beri kullanılmış olsa da bal, ona karşı her zaman yerini korumuştur. Sarayın envanter kayıtlarına baktığımızda 15. ve 17. yüzyıllar arasındaki çeşitli yıllarda 14 ila 65 ton arasında bal tüketildiği görülmektedir. Örneğin büyük Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet döneminde, Fatih Külliyesi misafirhanesine gelen misafirlere, sıklıkla bal ikram edilirdi. Tüm bunlar göstermektedir ki; hem Osmanlı sarayında hem de toplum içerisinde bal, gerek tatlandırıcı olarak, gerek şerbet yapılarak ya da macun şeklinde gerekse doğal haliyle vazgeçilmez gıdalardan biri olarak kulanılagelmiştir.

ÇİÇEK AÇAR BAL OLURElimiz uzandığında soframızda bulmakta güçlük çekmediğimiz bal; soframıza gelene kadar nasıl bir oluşum yolunu izliyor, o küçücük arılardan nasıl böyle bir lezzet ırmağı akabiliyor? Öncelikle bir arının bir çiçeğe doğru

uçması, ondan elverişli nektarı alması, kendi yaratılış bilgisinde harmanlayıp dönüştürmesi gerekiyor. Sonrasında ise peteklere depolaması. Nektar seferine çıkan bir işçi arı çiçek nektarını hortum şeklini alan dili ile adeta hortumlayarak emer ve midesinde depolar. Bal, arıların bal midesi denilen organlarında enzim ile kimyasal değişime uğrar ve nektarın bala dönüşümü başlar. Bu dönüşümle birlikte arılar tarafından kovandaki petek hücrelerine yerleştirilir. Kovandaki hücrelere yerleştirilen ve üzeri mumdan bir kapakla örtülen bal, arılarca sağlanan özel havalandırma sistemi sayesinde bildiğimiz tat ve kıvama gelir. Böyle sıralayınca kolaymış izlenimi verse de bal üretimi çok büyük ve ciddi bir çaba gerektirir. Yaklaşık yarım kilo balın hammaddesi olan ham nektarı toplamak için bir kovan dolusu arının bir gün boyunca bitki, çiçek dolaşıp çalışması gerekmektedir. Uçuşan binlerce arının, yarım kilo balatadını veren sabır mıdır, yoksa azim mi dersiniz. Toplanan bu nektarın da, ancak bir kısmının bala çevrilerek soframıza geldiğini düşünürsek... Nektardan elde edilen balın miktarı, tamamen getirilen nektarın şeker konsantre yoğunluğuna bağlıdır. Ancak balı bildiğimiz şekerden ayıran çok önemli bir fark vardır. Şeker ancak sindirim sisteminde değişime uğradıktan sonra kana karışır, bal ise

NEKTAR SEFERİNE ÇIKAN BİR İŞÇİ ARI ÇİÇEK NEKTARINI HORTUM ŞEKLİNİ ALAN DİLİ İLE ADETA HORTUMLAYARAK EMER VE MİDESİNDE DEPOLAR. BAL, ARILARIN BAL MİDESİ DENİLEN ORGANLARINDA ENZİM İLE KİMYASAL DEĞİŞİME UĞRAR VE NEKTARIN BALA DÖNÜŞÜMÜ BAŞLAR.

Page 56: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 56

sindirime gerek olmadan çok süratli bir şekilde kana karışır. Bal üzerinde yapılan araştırmalarda, bal içerisinde yaklaşık 15 çeşit şeker (bunlardan bazıları fruktoz, glikoz, sakkaroz, maltoz, izamaltoz, erloz, kestoz, melezitz ve rafinozdur) tespit edilmiştir. Balın içeriğinde minerallerin, şekerlerin ve birçok vitaminin yanında az miktarda da olsa hormonlar, çinko, bakır ve iyot da bulunmaktadır. Balın rengi, şeker dengesi ve tadındaki farklılık tamamen toplanan nektarlardan kaynaklanır. Balın kokusunu, çiçeklerdeki aromalı volatin yağı verir ki bu özel yağ aynı zamanda çiçeklere koku veren unsurdur.

HER DERDE DEVADIR BALBinlerce yıldır insanın hayatımızda önemli bir yeri olan balın, insan sağlığı için yararları saymakla bitmez aslında…Öncelikle balın insan sağlığına olan faydalarından birini detaylı olarak irdeleyelim. Balın içeriğinde yeralan yüksek şeker oranından bahsetmiştik. Baldaki şeker, hipertonisitesini arrtırdığı için etrafındaki bakterilerin suyunu hipertonik alana çekip bakteri

hücrelerinin büzüşmesini sağlar. Bir antiseptik olarak balın metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) gibi bakterilere karşı etkili olabileceğini savunan tıbbi araştırmalar ve tespitler yapılmıştır. Bal içindeki hidrojen peroksitin, tıp alanında kullanılan hidrojen peroksitten üstün olduğu tıp uzmanlarınca tespit edilmiştir. Balın içinde bulunan hidrojen peroksit etkin duruma sulandırmayla gelir. Yani, bal yara üzerine sürüldüğünde hidrojen peroksit maddesi yavaşça insan vücudunun sıvıları ile sulanır ve yaraya etki etmeye başlar. Yara üzerinde yavaş yavaş aktifleşmesi hem de yapısı itibarıyla tıpta kullanılan hidrojen peroksitten daha düşük bir yoğunluğa sahip olması, mikropları öldürürken hücrelerin zarar görmemesini sağlar. Yaradanın yaratılmışlara en güzel ikramı olan bal, bazen tıbbi olarak üretilen bir ilaçtan daha etkili olabilmektedir.Arılar tarafından üretimi zahmetli bir süreç sonrasında gerçekleşen balın insana saymakla bitmeyecek kadar faydası vardır. Balın bir kısım yararlarına göz atalım.

BALIN RENGİ, ŞEKER DENGESİ VE TADINDAKİ FARKLILIK

TAMAMEN TOPLANAN NEKTARLARDAN KAYNAKLANIR.

BALIN KOKUSUNU, ÇİÇEKLERDEKİ AROMALI

VOLATİN YAĞI VERİR Kİ BU ÖZEL YAĞ AYNI ZAMANDA ÇİÇEKLERE

KOKU VEREN UNSURDUR.

HAYIRLA >>

Page 57: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

BALIN BİNBİR FAYDASI VARDIR

• Bal her şeyden önce çok iyi bir koruyucudur. Yapısı gereği antibakteriyel özelliğinden dolayı içinde birçok gıda bozulmadan saklanabilir.• Baldaki şeker emilimi en kolay olan şeker olması ve Hazmı gerektirmediğinden kolayca kana geçer. Ve midedeki, mideye rahatsızlık veren fazlalıkları dışarı atar.• Kansızlığı giderir: Kan yapıcı özelliğinin yanında hastalıktan yeni kalkmışlara kuvvet verir.• Bal damarları açar. Kalp adalesine faaliyet ve zindelik vermesiyle Kalp Hastalarına faydalıdır.• Romatizmal hastalıklarda haricen kullanmak hastayı kısa sürede iyileştirir.• Alerjik vakıalarda pahalı ve zahmetli tedavilerin yerini alacak bir alternatif tedavidir.• Balın buharı ağrı ve sızıları durdurmaya etki eder.• Balın içeriğinde bulunan şekerlerin oksijen ile reaksiyona girdiğinde tam yanma meydana geldiği için kanda daha az atık madde bırakır• Diğer tatlı ve meyvelerin tersine bal dişleri ve diş etlerini temizleyip parlatan bir macundur.

Ayrıca dişleri ve diş etlerini mikroplardan koruyarak ağızdaki yaraları tedavi eder.• Balgam söktürür, balgamı keser vücudun pis rutubetini giderir, vücudun direncini arttırıcı özelliği bulunmaktadır. • Özellikle sıcak şerbet olarak içilen balın kabızlığın giderdiği tecrübe edilmiştir. • Bal, gözün görme gücünü arttırdığı ayrıca da nar suyu ile karıştırılıp göze sürme gibi çekilirse, gözün keskin görmesini sağladığı uzmanlar tarafından da tespit edilmiştir. • Karın ağrısını geçirir. Bal şerbeti karın ağrılarını çok kısa bir sürede dindirir.• İdrar söktürür. Mesane yollarını temizler. İltihabını giderir.• Bal karaciğer ve göğsü temizler. Baldaki ciholin karaciğerin fonksiyonunu daha da kuvvetlendirir. • Bal kanı temizler. Sarılığı kısa sürede iyileştirilmesinde faydası vardır. • Bal mumu ile birlikte birkaç gün sakız gibi çiğnenirse burun tıkanıklığı ve

bundan dolayı meydana gelen terlemeyi giderir.• Soğuk bal şerbeti ishale çok faydalıdır. Kısa sürede durdurur.• Alaca hastası olanlar 45-60 gün sabah aç karnına bir su bardağı bal şerbeti içerlerse şifa görürler. • Bal cildi güzelleştirir: Vücut bal ile ovulduğunda cilt yumuşar, güzelleşir. • Saça sürülürse saçları yumuşatır. Besler, parlaklık ve canlılık kazandırır.• Bal limonla veya sütle birlikte karıştırılarak içildiğinde nezlenin giderilmesi için çok faydalıdır.• Özellikle çiçek balı gül ile karıştırılarak sabah akşam yenirse akciğer yaraları ve vereme çok faydalıdır.• Varislere faydalıdır. Bal vücuda olan varis ve varis yaralarına masaj yapılarak sürülürse çok faydalıdır.• Bal insandaki kollestrolü düşürmeye etkisi vardır. • Balın ilaçların yan etkisini giderici etkisi vardır.

anahtar // kış 2013 • 57

Page 58: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

Bal üretimi gerek arılar tarafından gerekse arıcılar tarafından zahmetli bir süreç. Bu süreçten kısaca bahseder misiniz?Evet, balın arılar tarafından üretimi ve arıcıların balın üretim sürecindeki çalışmaları zahmetli bir süreç gerçekten. Balın zor üretimi için önceliği arılara verelim. Şöyle bir örnekle arıların arı yapmak konusundaki zorlu sürecini anlatabiliriz. 450 gramlık saf balı elde edebilmek için yaklaşık olarak 17.000 bal arısının 10 milyon çiçeği ziyaret etmesi gereklidir. Çok ciddi bir çaba bu! Arının yiyecek aramak için ihtiyaç duyduğu ortalama bir gezinti, yaklaşık olarak 500 çiçek ziyaretini gerektirir ve 25 dakika sürer Bu yüzden 450 gram saf bal elde etmek için arıların 7000 iş saati çalışmaları gereklidir.

Bu zahmetli sürecin diğer önemli ayağı arıcılardır. Arıcılık nedir? Ülke ekonomisine faydası ne kadardır?Kısaca tarif etmek gerekirse “arıcılık” bir amaç doğrultusunda “Arıları kullanabilme ve yönetebilme sanatıdır’ diyebiliriz. Türkiye’nin her tarafı arıcılık için son derece el verişlidir. Arıcılık diğer

10 MİLYON ÇİÇEK GEZER”İNSANLIĞIN BİNLERCE YILDIR HEM

GIDA MADDESİ OLARAK, HEM DE TIBBİ AÇIDAN YARARLANDIĞI BAL

VE BAL ÜRETİMİ KONUSUNDA, KARAMAN ARICI YETİŞTİRİCİLERİ

DERNEĞİ BAŞKANI GÜRSEL YASAN’IN GÖRÜŞLERİNE

BAŞVURDUK.

GÜRSEL BEY KENDİSİNİ BALA VE ARICILIĞA ADAMIŞ BİR UZMAN. ARICILIĞIN OLMASI GEREKTİĞİ

YERE GELMESİ İÇİN HATIRI SAYILIR ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜYOR

tarımsal faaliyetler gibi zor olmayan, fazla sermaye istemeyen ve kısa sürede kazanç elde edilebilen bir faaliyettir. Arıcılığı ailede her fert yapabilir. Arıcılığı bayanların, yaşlıların hatta özürlülerin bile rahatlıkla yapabileceği görülmüştür. Bu yönüyle de arıcılık aile ekonomisine bir yan gelir olarak da düşünülebilir. Hayatımız boyunca, sabahleyin kahvaltınızda, yavrularınızın da pek sevdiği balı bulundurmak ve her yıl beher kovandan 500-1000 liralık bir gelir sağlamak aile ekonomimize büyük katkılar sağlamaktadır. Bir arı ailesi, mahalli şartlar ve mevsimin gidişine göre en az 10 kilodan, 70-80 kilograma kadar bal yapar. 1 ila 3 tabi oğul veya suni oğul verir. Arı sütü, polen, arı satışı, ana arı üretimi, balmumu üretimi diğer faydaları da vardır.

Türkiye, coğrafi, iklim ve özellikle de bitki çeşitliliği açısından, bal üretimi konusunda elverişli midir ?Ülkemiz bir arıcılık cennetidir denilebilir. Türkiye fiziki yapısı itibarıyla dünyada az görülür bir coğrafya sahiptir. Türkiye’nin her tarafı arıcılık için son derece el verişlidir. Bu coğrafyanın iklim

“BİR ARI AİLESİ YARIM KİLO BAL İÇİN

anahtar // kış 2013 • 58

RÖPORTAJ >>

Page 59: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

şartları ve özellikle de bitki çeşitliliği bütün dünyayı kıskandıracak şekilde bal üretimi ve arıcılık için önem kazanmaktadır. Bitki çeşitliliği demek çiçek çeşitliliği demektir. Türkiye dağ ve yaylalarında da el değmemiş çok güzel bir bitki örtüsü vardır. Ayrıca da böyle yerlerde kimyasal ilaç kullanılmaması, böyle yerlere endüstriyel anlamda bitkiler ekilmemesi, araçların gidememesi, bu bitkilerin arılar ve bal üretimi için ne kadar verimli olduğunu göstermektedir. Böyle yerlere arılarını götüren arıcıların binlerce çeşit çiçekten elde ettikleri balların tadı, rengi, kokusu, aroması, şifa değerleri ile balın kalitesi açısından çok önemli özelliklere sahiptir. Bugün Türkiye’de 60 bine yakın profesyonel arıcılık yapan insan, 6 milyon civarında arı kovanı bulunmaktadır. Her yıl da yaklaşık 90 bin ton bal üretimi yapılmaktadır. Arı koloni sayısı bakımından Çin’den sonra dünyada ikinci sırada olmamıza rağmen bal üretimi bakımından beşinci sırada bulunmaktayız. Bunun nedeni ülkemizde arıcılığın bilinmemesi ve devletin arıcılığı yeterince desteklememesidir. Yaklaşık 16 kg / koloni bal verimi ile dünya sıralamasında bir hayli gerilerdeyiz. Halbu ki, bal veren bitkilerin yüzde 72’sinin ana vatanı, arı ırklarının yüzde 22’sinin gen merkezi Anadolu’dur.

Doğru arıcılık nasıl yapılır?1) Bilgi ve tecrübe2) Tabiat şartları3) Flora durumu4) Arının özellikleri5) Kovanların doğru yerlere yerleştirilmesi... Bunlar arıcılığın temel esaslarıdır. Bunları bilmeden ve iyice öğrenmeden arıcılık yapılırsa insan hem kendi cebine, hem arılara zarar verebilir.

Arı nasıl bir hayvandır, arı üretiminde nasıl bir düzen işler? Arı ailesinde görev dağılımı nasıldır?Bal arıları topluluk halinde yaşamlarını sürdüren sosyal böceklerdir. Buna koloni yaşamı demek daha uygundur. Aile yaşamında iş paylaşımı, yardımlaşma ve çalışkanlık temel kuraldır. Normal bir arı ailesinde birbirinden farklı 3 değişik birey vardır. Bunlar 1 adet “Ana Arı” binlerce “İşçi Arı” ve birkaç yüz kadar erkek arıdan

oluşmaktadır. Ana arıya arıcılar bey arı derler. Ancak bey erkeğe has bir vasıftır. Halbu ki “ANA ARI” veya “ECE ARI” dişidir. Doğurgandır. Görevi gözlere yumurta bırakmaktır. Normal bir kovanda yalnız 1 tanedir. Tek vazifesi yumurtlamaktır. Bu suretle de arı neslinin devamını sağlar. Ana arı, ana arı hücresine bırakılan döllü bir yumurtanın larva döneminde İşçi arılarca daha sık ve daha çok arı sütü ile özel beslenmesi sonucunda 16 günde yumurtadan çıkar. Ana arının ömrü 3 ila 5 yıldır. En verimli yılı ise ilk 2 yıldır. İki yılda bir kovanın ana arısının yenilenmesinde fayda vardır. Arı ailesinde en büyük topluluğu “İŞÇİ ARI”lar oluşturur. İşçi arılar ana arının petek gözlerine bırakmış olduğu döllü yumurtadan 21 günde meydana gelirler. Bunların sayısı kovanın gücüne göre 20.000 ila 80.000 arasında olur. Kovanda bütün işleri yapan, tanzim eden, düzene koyan, bal, arı sütü, polen, propolis yapan işçi arılardır. Aralarında düzenli bir iş bölümü vardır. Ömürleri yazın çalışma döneminde 40 ila 60 gün kışın ise 4 ila 6 ay civarındadır. İşçi arıların kovan içi ve kovan dışı olmak üzere iki farklı hizmetleri vardır. 1. ve 2. Günler: Bir birinin üstünü, yavru gözlerini temizlerler, birbirini beslerler, yavru gözlerini ısıtırlar.3., 4. ve 5. Günler: Yaşlı larvaları polen ve bal ile beslerler.6., 7. ve 11. Günler: Arı sütü salgılarlar ve genç larvaları arı sütü ile beslerler.12. ve 17. Günler: Mum bezleri gelişir, petek örme, kovan temizliği, havalandırma yaparlar. 13. günden itibaren uçma talimi yaparlar ve uçmayı öğrenirler. 18. ve 21. Günler: Kovan önü bekçiliği yaparlar. Havalandırma yaparlar. 21. günden sonra 35. veya 55. güne kadar da kovan dışında çalışırlar.

Arı ailesinin diğer üyesi olan erkek arılardan da bahsedelim…Erkek Arılar, ana arının erkek arı gözlerine bırakmış olduğu dölsüz yumurtadan 24 günde meydana gelir. Sayıları 1 kovanda birkaç yüz arasında değişir. Vücut yapısı itibariyle Ana arıdan kısa, işçi arıdan daha büyük ve dolgun yapıdadır. Erkek arıların uçuşları gürültülüdür. Erkek arıların kendini savunacak iğnesi yoktur. Kovan

anahtar // kış 2013 • 59

Page 60: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

içerisinde erkeklik özelliği gelişmiş bireyler olup tek görevleri çiftleşmemiş ana arıları döllemektir. Besin toplayamazlar, mum ifrazat edemezler. Sonbaharda bal özü taşınmasının sona ermesi ile beraber işçi arılar tarafından kovan dışına atılarak ölüme terk edilirler. Ortalama ömürleri 3-4 aydır.

Arıların bal dışında da üretimleri var; nedir bunlar?Öncelikle bal, arı sütü, polen, propolis, arı zehiri ve bal mumu…

Biz “bal arısı” ve “eşek arısı” diye 2 çeşit arı biliriz, bal arsının da türleri var mı?Elbette. Bal yapan arılar dört çeşittir. Avrupa Esmer veya Kahverengi Arı Irkı, İtalyan Arısı, Karniol Arıları ve Kafkas Arısı. Ülkemizdeki arılar da Kafkas arı ırkındandır.

Bal üretiminde verimi arttırmak için neler yapılmalı sizce?Önce eğitim. Arıcıların bal üretimindeki her aşama konusunda bilgilenmesi, bilinçlendirilmesi gerekir. Arılar ancak 3-5 km. mesafeye gidip gelebilirler. Demek ki arı kovanları arıların bal için beslenebilecekleri floraya, bitki çeşitliliğine sahip bir yerde olmalıdır. Arıların yaşamını, davranışlarını iyi bilmek gerekir. Ayrıca bal üretim araçlarını da bal üretimini arttırmak için modernleştirmek gerekir. Sırayla gidersek;1) Kovanlar, sık sık ilaçlama yapılan meyve bahçeleri veya pamuk tarlalarının kenarına konulmamalıdır.2) Çevrede, arılar için çok zehirli ve uzun süre kalıcı etkili tarım ilaçları kullanılıyorsa, kovanlar önceden mücadele yapılacak alanın en az 7-8 km dışına güvenli bir yere taşınmalıdır.3) Etki süresi kısa olan zehirli ilaçların tehlikesinden arıları 2-3 gün kadar korumak için, kovanları uzak mesafelere taşımak yerine, arılar kovanda tutulabilir. Bunun için, uçuş deliğini kapatan takoz çıkartılır ve kafes teli takılarak arıların dışarı çıkması önlenir. Ancak arıların içeride kaldığı günlerde, besin ve su gereksinimleri temin edilmelidir.

Peki son olarak Türkiye’de sıklıkla gündeme gelen sahte bal, gerçek bal konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz, nedir, ne yapmalıyız?(Gürsel bey bir bal kavanozu getiriyor. Kavanozda şekerlenmiş bal var. Açıyor kapağı ve baldan ikram ediyor bize. Bal donmuş yani halk tabiriyle şekerlenmiş…)Bir kere yanlış bilinen çok temel bir şey var. O da şekerlenen balın sahte olduğu algısı. Tam tersine şekerlenen bal iyi baldır. Bal şekerlenir. Çünkü içinde 15’e yakın doğal şeker içerir… Bu durum artık tüketicide de böyle yanlış bilindiği için bazı bal üreticileri doğal bala kimyasal madde katarlar, şekerlenmemesi için. Aslında bu çok yanlış birşeydir. Çünkü katkı maddesi katılan o bal, artık doğal bal değildir. Tüketicilerin bu konuda yanıldığını söylememiz lazım. Bal kristalize olunca balda şeker katkısı var zannedilir. Aksine doğal bal şekerlenir, yani kristalize olur. Zeytin yağının donması gibi donarsa bal, hakiki baldır. Bazı çiçek balları tamamen donar. Halbuki, soğuk havada bal donmuyorsa endişelenmek gerekir, çünkü muhtemelen o bal sahtedir. Gerçek bal kaşıkla alındığı zaman kesintisiz gelir. Akarken de kesintisiz, ip gibi akar. Kesik kesik akan bal ise büyük ihtimalle sahtedir veya şeker takviyelidir. Ancak kestane balı ve çam balı kolay donmaz, ancak çok soğukta donar. Şunu konuda da tüketiciyi uyarmamız lazım; reklamlarda görüyoruz, neredeyse kavanoz fiyatına bal satanlar var. Mümkün değil, bu fiyatlara bal satılamaz. Tüketici tanıdığı, bildiği üreticiden bal almalı. Günümüzde içinde bal olmayan, tamamen suni bal bile üretilebiliyor. Şeker şerbeti, esans vb. karışımlarla hazırlanmış yapay bal yapılıyor. Ucuz diye aldığınız bal, bal olmayabilir. Tekrar hatırlatmakta fayda var; balı, mutlaka bildiğiniz üreticilerden alınız.

.............................* Divle Peyniri dosyamız için yaptığımız Divle gezimizde de bize mihmandarlık yapan Gürsel Bey’e katkıları için içtenlikle teşekkür ediyoruz.

RÖPORTAJ >>

anahtar // kış 2013 • 60

Page 61: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 61

Page 62: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 62

FİKRİMCE >>

BİRÇOK ALANDAKİ GELİŞMELER DÜNYAYI KÜÇÜLTÜRKEN ŞEHİRLERİ BÜYÜTÜYOR. BÜYÜYEN ŞEHİRLERİN ARTIK KENDİLERİNE ÖZGÜ DİPLOMATİK LİDERLERE VE ARAÇLARA İHTİYAÇLARI VAR

Günümüz dünyasında mega şehirlerin nüfusu birçok ülkenin nüfusunun üzerine çıktı. Şehir bütçeleri de yine birçok devletin bütçesini aşmış durumda. Şehirler, sadece insanların bir araya geldikleri, mal ve hizmet ürettikleri yerleşimler değil. Giderek artan ağırlıklarıyla dünya üzerinde kendilerinden çokça söz ettiriyorlar. Örneğin Venedik’e giden birisi İtalya’ya seyahat ettiğini vurgulamadan doğrudan şehrin ismini söyleyebiliyor. Kökü ulus devlet öncesine, şehir devletlerine dayanan bu gelenek modern zamanlarda yeniden hatırlanmaya başladı. Artık yerel yöneticiler gittikçe daha fazla önem taşıyor. Şehirlerin sadece belediye başkanlarına veya valilere değil şehir liderlerine duyulan ihtiyaç belirgin

olarak hissediliyor. Şehirlerin tıpkı ülkeler gibi yatırım çekmeleri, iş imkanları ortaya koymaları ve turizmi hareketlendirmek için kendilerini anlatmaları gerekiyor. Bir ülkede çok fazla şehir bulunduğunu göz önünde bulundurursak bu çalışmaları merkezi hükümetten beklemenin yersiz olduğunu görürüz. Artık şehirler için kendi göbeğini kesme zamanı geldi ve bunun için de şehir diplomasisini kullanmak gerekiyor. Şehir diplomasisinin kökleri eskilere dayanıyor. İlk çağlardan itibaren şehirler, diğer şehirlerle iletişim kurarak varlıklarını sürdürmüşler ve zenginliklerini artırmışlardı. Bugünün şehirleri ise küreselleşen sermaye hareketlerinin şehre vereceği zararı

H.İBRAHİM İZGİ

Page 63: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

azaltmak ve dinamizmi artırmak için diplomasiye ihtiyaç duyuyor.

ŞEHRİNİZİN HİKAYESİ VAR MI?Şehirlerin marka olmaları için gerçek enstrümanlardan biri diplomasi. Dünyada kendinizi, şehrinizi ne kadar iyi tanıtırsanız meyvelerini toplamanız da o kadar kolay oluyor. Şehrinizin hikayesini anlatmak için yatırım kümelerini doğru şekilde planlamanız gerekiyor. Örneğin San Francisco, internet girişimcileri için bir başkent niteliği taşıyor. New York medyada rakipsiz olsa da internet denilince akla ilk olarak San Francisco geliyor. Şehrinizin doğal güzelliklerini marka olmak için yeterli görüyorsanız tekrar düşünmenizi öneririm. Artık sadece doğal güzelliklere ve tarihi eserlere dayanan bir marka eskilerde kalıyor. Gezip görülecek yerlerin yanında anlatacak ve ilgi çekecek irili ufaklı hikayelerinizin, ilham verici işletmelerinizin ve kendine hayran bırakacak şehir yönetim anlayışınızın olması gerekiyor. Oslo sayısız barış görüşmesine ev sahipliği yaparak kendini bir barış başkenti olarak konumluyor. Bu görüşmelerden kaçının başarılı olduğu kimsenin aklına bile gelmese de… İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Dünya Birleşmiş Kentler teşkilatının eş başkanı olarak görev yapıyor. Birleşmiş Milletler benzeri bu teşkilatın önümüzdeki dönemde etkinliğini artırması ve yeni görevler üstlenmesi söz konusu. Şehir diplomasisi içinde belediye başkanları veya valiler yatırım yapacak sektörlerin temsilcilerini şehirlerinde ağırlayabilecekleri gibi yatırımcıların ayağına giderek tıpkı bir diplomat gibi şehirlerini temsil edebilmeliler. Turist getirmeyi sadece ulusal çaptaki turizm çalışmalarına bırakmak gerçekten akıl karı değil. İnternet dahil olmak üzere şehre turist çekecek dinamik araçları kullanmak gerekiyor. Yeni imkanları kullanarak şehrin potansiyelini harekete geçirmek büyük önem taşıyor. Hatta bu çalışmaları sosyal medya aracılığı ile halkın katılımına açarak el birliği ile şehir diplomasisini hayata geçirmek gerekiyor. Böylelikle hızla değişen dünya şehre ve sakinlerine yıkım yerine refah taşıyabilir.

anahtar // kış 2013 • 63

Page 64: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 64

AFİYETLE >>

Her yörenin suyu da farklı huyu da. Hal böyle olunca ekmeği de, aşı da farklılaşıyor. Her yörede farklı lezzetler nam salıyor. Her ne kadar hazır yemek alışkanlığı bu lezzetleri kenara köşeye itelese de hepten hayatımızdan çıkmış değiller. Bunun en önemli sebebi, damak tadından vazgeçmeyen lezzet tutkunları ve bu lezzetleri üretmeye adeta and içmiş birkaç lezzet ustası. Oysa güzelim mahalli lezzetler, sadece yapılan ve yenilen bir şey değildir; bir bölgenin kültürel tavrının dipnotlarıdır. Böyle düşünenler sayesinde olmalı ki, her memleket köşesinde lezzet mekanları ve ustaları az da olsa mevcut.

KONYA’NIN YERELLEZZETLERİNE YOLCULUKŞeb-i Aruz törenleri için Konya’yı ziyaret ettiğimizde Konya’nın yerel lezzetlerinin izini sürmeyi, atılan adımlara bizim adımlarımızın da katılmasını istedik. Az dinlemedik ne de olsa; “tandırda yapılan gevreğin, etli ekmeğin, yağlı böreğin tadı da kokusu da başka olur” diyenleri. Konya’lı hanımların tandır gevreği yaptıkları küçük bir mekandan bahsettiler ki ünü pek o kadar da

küçük değilmiş meğer... Biz de bu mekanı görüp leziz tandır böreğini, tandır gevreğini tadabilmek için yola koyulduk. Geldiğimiz sokak; kerpiçle sıvalı, kapısı sokağa açılan küçük evleriyle Konya havası estirdi. Maharetli Konya’lı hanımlarla tanışacağımız evin önünde yoğun bir trafiğin olması, lezzetin çekiciliğinin de belgesi gibiydi. Maharetli eller öncelikle evlerinin sağ kenarında (verandasında mı desek) 20 m2 büyüklüğünde bir alanda işlerini icra etmeye başlamışlar. Mekanın içine girdiğinizde bal arıları gibi işini ihtimamla yapan hanımlar, tandırda pişen ekmek, bir tarafta yoğrulan hamur, bir yanda hanım ustaların yükünü hafifletmek için koşturan yardımsever müşteriler...

Evlerinin kıyısında, bir çatı altında kurdukları üç tandırda Konya gevreği, tandır ekmeği, tandır böreği yaparak hem geçimlerini sağlayan hem de Konya mutfağının yaşatılmasına katkıda bulunan bu İki kız kardeşin gayretini, hünerlerini, siparişlerini bekleyen müşterilerin tezgahtar gibi çalışıp yardım edişlerini görmek lazım. Tam bir

KONYA GEVREĞİNİ TANDIRDA YAŞATAN

İRFAN KUZU / FİKRİ CUMHUR

EVLERİNİN KIYISINDA, BİR ÇATI ALTINDA KURDUKLARI ÜÇ TANDIRDA KONYA GEVREĞİ, TANDIR EKMEĞİ, TANDIR BÖREĞİ YAPARAK HEM GEÇİMLERİNİ SAĞLAYAN HEM DE KONYA MUTFAĞININ YAŞATILMASINA KATKIDA BULUNAN EMİNE HANIM VE KIZ KARDEŞİNİN GAYRETİNİ, HÜNERLERİNİ, SİPARİŞLERİNİ BEKLEYEN MÜŞTERİLERİN TEZGAHTAR GİBİ ÇALIŞIP YARDIM EDİŞLERİNİ GÖRMEK LAZIM.

Page 65: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 65

dayanışma örneği. Her müşteri hangi saatte hangi ürün yapılıyorsa o saatte gelip sıcacık ekmeklerini, böreklerini alıp gidiyor. Perhiz bozan amcalar, dedeler bir yandan sipariş bekliyorlar, bir yandan da böreklerin tadını çıkarıyorlar; “yediklerine dikkat etmiyorsun bey” ikazından uzakta olmanın verdiği gizli bir iştahla. Biz de aynen öyle yapıyoruz. İkramı geri çevirmek olmaz. Bir yandan hanımlarla sohbet ediyoruz, bir yandan da böreklerin gevreklerin tadına bakıyoruz; sonradan gurme gibi.

KÜÇÜK DÜKKANDABÜYÜK LEZZET ÜRETİLİYORPeki insanları buraya çeken lezzetin ustaları kim? Nedir hikayeleri? Kapıdan girdiğinizde ilk göze çarpan, bu küçük mekanda aksamadan işleyen ahenkli telaş. İki duvar arasındaki üç tandırın başında sanki makineler çalışıyor. Bu işleyişi bozmamaya gayret ederek sorularımızı sormaya başlıyoruz. Buyrun lezzete:

- Emine hanım öncelikle sabır ve maharet gerektiren lezzetler için tebrik ederiz. Kaç kişi emek veriyor bu küçük mekanda ?

- İki kız kardeşiz burada, iki de yeğen var, böyle birlikte çalışıyoruz.- Bu daracık mekanda ne kadar zamandır hizmet veriyorsunuz?- Yaptıklarımızı dışarıya satmaya başlayalı beş buçuk yıl oldu

- Bu lezzetli gevrekleri, börekleri yapmayı nereden öğrendiniz?- Çocukluğumuzdan beri bildiğimiz şeyler. Biz annelerimizden örendik, onlar da kendi annelerinden... Annelerimizin usulünden gidiyoruz yani. Annelerimizden nasıl öğrendiysek öyle yapmaya devam ediyoruz. 5.5 yıldır bizde burada yaşlandık tarihi eser olduk. Ayrıca biz hiç çağa uysun diye usullerimizi değiştirmedik. Bizim ekmeklerimiz eğri büğrü olur. Neden böyle olur? Çünkü yaptıklarımızın içine hiç katkı maddesi koymayız. Ne gevrekte vardır, ne börekte, ne de tandır pide de. Tamamen doğaldır her şey… Güzel tadını öyle bulduk biz. Bize göre doğrusu budur. Gevreğimizi, pidemizi yiyenler de beğendiğine göre…

- Konya gevreğinde, tandır pidesinde sizin ününüzü duyarak geldik buraya.

KONYA GEVREĞİ’NİNHAKİKİSİ

“Konya gevreği”, Konya’nın en az Etliekmek ve Fırın Kebabı kadar meşhur bir başka lezzetidir. Bu mis gibi tereyağı kokan, çıtır lezzete “yağlı gevrek” “çay gevreği” de deniyor. Yağlı ve yağsız olmak üzere iki çeşit hazırlanıyor. Konya gevreği her ne kadar Konya’ya has olsa da ünü artık Türkiye’nin birçok bölgesine yayılmış durumda. Fabrika işi Konya gevreği bile yapılıyor. Ama bir benzerliği var mı derseniz biz göremedik. Gevrek Konya’da ara öğünlerde çayın yanında yeniyor. Yapısı itibarıyla adı gibi gerçekten gevrek ve çıtır. Bir bez torbada uzun süre saklamanız mümkün.

Page 66: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 66

Herkes, “Emine hanımların yaptığı çok lezzetli olur” diye bahsediyor. Nedir sizin ürettiklerinizdeki lezzetin sırrı?-Biz içine hiç katkı maddesi koymuyoruz, annemizden, babamızdan nasıl gördüysek, ne şekilde yapıldığını gördüysek öyle yapıyoruz

- Eviniz de yan binada sanırım- Evimiz yan taraf, burası da evimize aitti, sonra burasını tandır ocağı haline getirdik. Tandır ocaklarını yaptık. -Sizden başka Konya’da böyle çalışan ev hanımları var mı?-Çok var aslında. Mesela; kız kardeşim var. Beraber çalışıyorduk, şimdi onlar kendilerine yer açtı kendileri yapıyorlar, satıyorlar artık.

-Peki dağıtımı nasıl oluyor müşterileriniz gelip buradan mı alıyor siparişlerini?-Evet, buradan alıyorlar, hemen buharı tüterken sıcak sıcak yiyenler de oluyor. Buraya gelip istedikleri gibi sipariş veriyorlar.. Biz nasıl istiyorlarsa, onu yapar veririz. Dışardan sipariş verenler hamura konacak iç malzemeyi kendileri getirirler. Biz hamurunu yapar, getirdikleri içini koyar, pişirir veririz.

-Herşeyi burada mı yapıyorsunuz; börekleri pideleri...-Evet her şeyi burada hazırlıyoruz. Bakın

hamurunu bile burada gördüğünüz gibi müşterinin gözü önünde yoğuruyoruz. Böreğin, tandır pidenin içlerini de (gösteriyor) işte burada biz koyuyoruz.

- Güne saat kaçta başlıyorsunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor?-Burada güne sabah saat 7’de başlarız, aksam saat 9,5’a kadar buradayız. 6 gün hergün böyleyiz, pazar günümüz ise tatildir. Dipten temizlik yaparız burada. -Günlük üretimde bir sıralamanız var mı peki? Önce ne yapılır, sonra ne yapılır? -Akşama kadar tandır pide/börek yapılır, ekmek yapılır. Çünkü ateş hızlıyken bunları yapmak gerek. Sonra ateş geçmeye başladıktan sonra aksam gevrek yapmaya, pişirmeye başlarız

- Hangi çeşitleri yapıyorsunuz burada ?Tandır ekmeği, tandır böreği, tandır gevreği ve yağlı güdük yaparız.

-Günde kaç tandır pide/börek üretip satıyorsunuz?-Bir günde 2 çuval unu geçmez yaptıklarımız ve sattıklarımız. Bir günde 250 ekmek olur. Yani içli pide, tandır pide olur.-Gevrek ne kadar olur?Bir günde 12 kilo civarında da gevrek yaparız akşamları. Tandır böreğini de

AFİYETLE >>

Page 67: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 67

arada yapıyoruz.

-Kullandığınız unun bir özelliği var mı? Beyaz unla, esmer unu karıştırıyoruz birbirine. Hamurumuzu öyle karışık un ile yoğururuz. Yalnız beyaz undan olursa, piştikten sonra biraz sert oluyor. İki unu karıştırınca ekmek güzel ve yumuşak oluyor. Hem de daha sağlıklıdır böylesi.

-Peki sizden sonra devam eder mi, ne düşünüyorsunuz? İki yeğenimiz burada öğrendi ve gittiler kendilerine dükkan açtılar.

-Bir nevi okul işlevi görüyor burası -Evet, evet okul sayılır. Burada öğrendiler her şeyi, sonra gittiler kendileri yapıyorlar. Allah işlerini arttırsın, bereketlerini arttırsınonların da.

Sohbetimiz bitince, bu küçük mekandan sipariş ettiğimiz peynirli pidelerimizi ve Konya gevreğini alıp bu maharetli ve çalışkan hanımlara kolaylık ve bereket dileyerek ayrılıyoruz. Görünen o ki bu lezzet, meşakkat ve uğruna dökülen alınteriyle isim kazanıyor... Bu küçük mekan uzun yıllar yaşayacağa benziyor, en azından ağzınızda öyle bir tat bırakıyor.

TANDIR BÖREĞİTEREYAĞSIZ OLMAZ

Sabah tandır ekmeği yaparak güne başlayan Emine Hanım ve ekibi gün ortasında yağlı böreğe geçiyorlar. Akşam saatlerinde de bir sonraki gün teslim edilecek olan gevreği tandıra veriyorlar. Usûl böyle. Her kes bunu bildiği için sistem gayet iyi işliyor. Gelelim böreğe... Tandır böreğinin içini siz evinizde veya ilgili esnafta; peynirli, soğanlı istiyorsanız kahvaltılık satan bir dükkanda, kıymalı isterseniz kasapta. Peynirli tandır böreği, üç farklı peynir eşit oranda karıştırılarak yapılıyor. İsteğe göre soğan ve maydanoz ilave ediliyor. Peynirli böreğin içerisine çökelek, küflü Konya tuluk peyniri ve taze kaşar parçaları tavsiye ediliyor. Getirdiğiniz malzemeyi hünerli ellere teslim ediyorsunuz. Onlar da açtıkları hamura malzemeyi gerektiğince yerleştirip ustalıkla tandırın iç duvarına yapıştırıveriyorlar. Kızaran börekler çabucak paketlenip evni yolunu tutuyor...Sıcak yeyince bir kenarını açıp tereyağı ilave etmeyi unutmayın

Page 68: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 68

SAYGIYLA >>

CABİR BİN SİNAN EL- HARRANİGÜNEŞ YILINI İLK ÖLÇEN ALİM...

MATEMATİK VE TRİGONOMETRİDE GÜNÜMÜZDE KULLANILAN FORMÜLLERİN KÂŞİFİ…

SİNÜS, TANJANT TABİRLERİNİ İLK KULLANAN BİLGİN…

858 yılında Urfa’nın Harran ilçesinde doğdu. Bu yüzden Cabir bin Sinan

el- Harrani ismiyle de tanınır. Avrupa’da Albategnius, Albategni ya da Albatenius olarak bilinir.

Astronom, astrolog ve matematikçi olan Müslüman bilim adamı,

Suriye’de, Rakka ve vefat ettiği şehir olan Şam’da çalışmalar

yaptı.

Batlamyus’un bazı yanlışlarını düzelterek yeni Güneş ve Ay tablolarında derledi. Güneş’in hareketlerini keşfetti, gök kürenin bölümleri üzerine çalışmalar yaptı. Astronomideki

en çok bilinen başarılarından biri

“güneş yılını” 365 gün, 5 saat, 46 dakika

ve 24 saniye olarak ölçmüş olmasıdır.

5. yüzyılda yaşamış olan Hintli astronom Aryabhata’dan bağımsız olarak, sinüsün ve kısmi olarak da tanjantın hesaplamadaki

kullanımınlarını açıkladı. Böylece modern trigonometrinin temelini attı. Gelişmiş ay ve güneş tabloları kullanarak yaptığı gözlemler boyunca, Güneş’in dış merkez kuvvetinin değiştiğini, modern astronomideki dünyanın güneş etrafındaki bir eliptik yörünge üzerindeki hareketinin eşitliğini keşfetti.

KÜRESEL USTURLABIN MUCİDİ İslam kültür çevresinde astronomi araç ve gereçlerinin icadı 9. yüzyılın son çeyreğinde başlamıştı.Bunlardan bir tanesini de Battani icat etti. Atmosferde bulunan ya da yeryüzünden yükselen cisimlerin uzaklığını ölçmeye yarayan küresel usturlabı ilk o icat etti. Uzun süre bilim dünyasında otorite olarak kabul edildi. En önemli çalışması olan “el- Zic” yani Gezegenler Çizelgesi adlı eseri, Plato Tibirnitus tarafından 1116 yılında Latince’ye çevrildi. 57 bölümden oluşan bu eser, Avrupa astronomisinde büyük bir etki bıraktı. Kopernik, 700 yıl sonra kitabında Battani’ye olan minnetini dile getirdi ve bir çok yerde ondan alıntılar yaptı. Modern dünya da bilim dünyasına katkılarından dolayı Battani’ye hürmetini, saygısını gösterdi ve Ay’daki bir bölgeye Albategnius ismini verdi.

MUSTAFA CAMBAZ

Page 69: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 69

Page 70: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

DERİN KÖKLER >>

anahtar // kış 2013 • 70

DERGÂHINKAPILARI

Mevlana dergâhı hakkında bugüne kadar sayısız yazılar yazılmıştır ve yazılacaktır. Kimi dergâhın mimari yapısını, kimi içindeki eserleri, kimi mistik havasını, kimi gizemli söylentileri, kimleri de Hz Mevlana’nın hayat düsturunu ve felsefesini yazacaktır. Kim ne yazarsa yazsın mutlaka kapıdan girmek zorundadır. Kapı önemli bir kavramdır. Derviş kapının eşiğidir. Her pişme kapıdan içeriye girdikten sonra başlamaktadır. Dervişler, muhibbiler, canlar ve niceleri kapıdan içeriye girerken hep “Hu” sedasıyla girerler ve canlarını varlıktan yokluğa teslim eder ve teslim olurlar. Dergâhın kapıları neydi, hangileriydi. Bu yazımızda can kafesinin kapısından değil; mana âleminden sıyrılıp maddi âlemdeki

kapılardan söz edeceğiz. Hz. Pirin şeb-i aruzundan sonra onun ilk kapısı neresiydi. Elbette ki kubbe-i hadra olarak adlandırılan türbesinde naaşının bulunduğu alana girilen kapı idi. Bugün bizler bu kapı hakkında pek bilgiye sahip değiliz. Tevatür yolu ile bizlere kadar ulaşan IV. Murad Han’ın Bağdat seferine giderken Konya’ya uğraması ve hünkârın kabrini merak etmesiyle meydana gelen olaya kadar hiçbir bilgiye sahip değiliz. O güne kadar Mevlevi kâtiplerinden, dergâhın makam çelebilerinden, aşçıbaşıdan, postnişinden, şeyhten ve Mevlana türbedarından yani dergâhı yönetenler ve canları pişirenler tarafından herhangi bir bilgi ulaşmamıştır. Dönemin türbe mimarisinde naaş, toprak altında bir oda içine defnedildikten sonra üzerine kümbet yapılmaktaydı. Hz. Celâleddin Rumi’nin baldeken tipi türbesi sonradan yapılmış olup, naaşı kubbe-i hadra’nın altındadır.

GÜMÜŞ EŞİKDergahın ilk kapısı mezar odasının kapısıdır. Bu kapı, kuzeyde gümüş eşik veya merdiven olarak adlandırılan bölümün altındadır. Bu mekâna daha sonraları girilip girilmediği bilinmemekle birlikte Hz. Molla’nın hemen yanında medfun bulunan Sultan Veled’in H. 712 (M.1312) tarihinde vefatı ile bu mekâna girildiği ve buraya defnedildiği muhakkaktır. Mevlevilikte önemli bir yeri olan gümüş eşik veya merdiven şeb-i aruz günü dua edildikten sonra Mevlevi büyükleri tarafından öpülmektedir. Türbenin hiçbir yerine gösterilmeyen bu tazim elbetteki Hz. Belhi’nin ilk kapısına yapılan bir hürmet ve ona ulaşmanın onunla hemdem olmanın bir işaretidir. Hz. Hünkârın ilk kapısı, huzur-u pir’de bugün görülmeyen toprak altında kalan gümüş merdivenin altındaki naaşıınn bulunduğu mezar odasının kapısıdır. Mevleviliğin zaman içinde teşkilatlanmasıyla birlikte dergâha ve türbeye 14. yy da yeni yapılar ilave edilmiştir. Ancak bu mekânlara ait giriş kapısının nerede olduğu bilinmemektedir. Konya Müze Müdürlüğü’nün semahanede yapmış olduğu kazı çalışmalarında o dönemlere ait küçük bir semahane ve Eflaki dede türbesi çini süslemelerine eşdeğer çiniler tespit edilmiştir. Ancak

DERVİŞ KAPININ EŞİĞİDİR. HER PİŞME KAPIDAN

İÇERİYE GİRDİKTEN SONRA BAŞLAMAKTADIR. DERVİŞLER,

MUHİBBİLER, CANLAR VE NİCELERİ KAPIDAN İÇERİYE

GİRERKEN HEP “HU” SEDASIYLA GİRERLER VE CANLARINI

VARLIKTAN YOKLUĞA TESLİM EDER VE TESLİM OLURLAR.

YUSUF BENLİ ARKEOLOG – UZMAN SANAT TARİHÇİ KONYA MÜZE MÜDÜRÜ

Page 71: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

dâhili uşşak olarak bilinen bölümün kapısı neredeydi. Bu bilinmemekle birlikte Çerağ kapısının olması muhtemeldir. Mescit bölümünün kemerlerine bakıldığında her iki kemerin farklı olduğu görülmekte olup Karamanoğulları döneminde yapılan bölümün kemer aralıklarının örülü olduğu muhakkaktır. Belki de çerağ kapısı kuzeye açılan bir kapı idi. Mescid bölümü yapıldıktan sonra asıl işlevi ismi celal olan bu mekânın ve türbenin çerağlarının yakılması için kullanılan kapı olmasından dolayı çerağ kapısı işlevini devam ettirmiş olabilir. Aynı zamanda ismi celal yani zikir çekilen alanın yüksekte olması ve yan kenarlarda servis alanı olması sebebi ile kapı işlerliğini devam ettirmiştir. Dâhili uşşak bölümünün kuzey yönünde birinci ayak yanında yapılan çalışmalarda dolgu toprağının olması ve alçı malzemelerin çıkması bu alanda bir duvarın olmasını kuvvetlendirmektedir. Bu gün gümüş kapı olarak bilinen kapı, dergâhın en önemli kapılarından birisidir. Kapı türbe aralığına, post kubbesine açılmaktadır. Kapı önüne tilavet odası yapılmadan önce dışa açılan kapı hüviyetinde olup dış kapı işlevi görmüş olmalıdır. Bu kapı aralığı Karamanoğulları döneminde yapılmasına rağmen gümüş kapı üzerinde bulunan kitabeden anlaşıldığına göre H.1008, (M. 1599) tarihinde Hasan Paşa Hz. Molla’nın asitanına kapıyı ihda etti denilmektedir. Bundan anlaşılmaktadır ki eski kapının yerine gümüş levhaların kapladığı ceviz kapı takılmıştır. Gümüş levhada maden sanatının savat işçiliği ve kabartma tekniği en güzel şekilde işlenmiştir. Süslemelerde rumi, palmet, hata-i çiçeği ve kıvrım dallar betimlenmiştir. Kapının arkasında kapı sürgüsü yuvaları ve sürgüsü bulunmaktadır. İSM-İ CELAL HÜCRESİ KAPISIMescid kapısı veya diğer bir ismi ile İsm-i Celal hücresi kapısı Osmanlı dönemi taç kapılarının en güzel örneklerinden olup Selimiye Camii taçkapısında görülen mukarnasla aynı özelliği göstermektedir. Ahşap kapı kanatları geometrik süslemelidir.

BAB-I ŞERİF KAPISIBab-ı şerif kapısı, tilavet odasına ve gümüş kapıya geçilen kapıdır

ve 19. yy’da son cemaat mahalli ile birlikte yapılmıştır. Kapı mermerden yapılmış olup kapı kanatları ahşap sanatının geometrik süslemeli en güzel örneklerindendir. Kapı halkaları ve aynası pirinçten yapılmıştır. Her iki kanadın üst bölümünde bir satırlık Sultan Veled’in şu güzel nasihatı kabartma olarak sülüs hat ile oyulmuştur: “Ey isteyen; öğüdümü canla başla kabul et. Doğruların eşiğine baş koy” beyti vardır. Kapıdan giren her kim ise Huzur-u Pir’de düşünmesini,

Mevlana Dergahı Dervişan Kapısı’nın şimdiki hali (üstte) Kapının, 1926 yılında müze olduk-tan sonraki görünümü: 130 kapı numarasıyla Müze yazısının altında kitabesi ve tuğra bulunmaktadır. (sağda)

anahtar // kış 2013 • 71

Page 72: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

DERİN KÖKLER >>Hz. Molla’dan öğüt almasını, doğru olan bu eşiğe baş koymasını, ham iken pişmesini, gönülden yanmasını ve doğruluğa baş koymasını öğütlemektedir. Bu kapının üstünde kemerli alında Sultan II. Mahmud Han’ın mermer tuğrası ve Ya Hazreti Mevlana Levhası bir zamanlar kapıyı ne güzel süslemekteymiş. KADINLAR KAPISI, MITRIBHANE KAPISIBu kapılar dergahın iç mekana geçiş kapıları olup bundan başka 18. yy’da yapılan tamiratlar esnasında kuzey ve doğu yönüne eklenen mimari mekanlara açılan, doğuda kadınlara mahfiline çıkan kadınlar kapısı, kuzeyde mıtrıbhaneye ve erkekler mahfeline açılan mıtrıphane kapısı bulunmaktadır. Mevlana dergâhı yaklaşık olarak ilk çekirdeğinden itibaren altıyüz yıllık bir yapılanma serüveni geçirmiştir. Kimi zaman eskiler yıkılıp yenileri yapılmış bazen destekler atılmış, ama ana bölüm hep korunarak gelmiştir. Bunun yanı sıra huzur-u pir manzumesinden başka etrafında yaşanan mekânlar oluşturulmuş canlar buralarda pişirilmiş ve muhibbiler buralarda kabul edilmiştirDış kapılar derviş olmak için canların girdikleri kapılardır. Makam çelebisinin ve Hz. Hünkar’ın soyundan gelenlerin girdikleri kapı ile doğu yönünde restorasyon esnasında ortaya çıkarılan pir kapısı ve dergaha girenlerin çıktıkları bir daha hiç konuşmadıkları ve dahi sustukları hamuşan kapısı dergahın avlusuna açılan kapılarıdır.

HAMUŞAN KAPISIBir zamanlar üçler mezarlığına açılan kapının önünden bugün geniş bir yol geçmektedir. Kapının üzerinde II. Sultan Mahmud Han’ın mermer üzerine hak edilmiş etrafı çelenkli tuğrası bulunmaktadır. Kesme taştan yapılmış kapı, yuvarlak kemerli bir girişi vardır. Meydanı şeriften bakıldığında kapının üstünde kapı kanatlarını tutan taş bingiler görülmektedir. Kapıya yoldan bakıldığında geniş saçağı ile heybetli bir duruşu vardır. Eski zamanlarda bu kapı daha içeride Sinan Paşa türbesi ile sanki bitişik olduğu eski fotoğraflardan anlaşılmaktadır.

DERVİŞAN KAPISIYananların, âşıkların, muhibbilerin, canların, dervişlerin girip çıktıkları kapı 16. yy’da yapılmıştır. Kapının bir zamanlar dış sıralı üçgen saçağının altında üzerinde altı satırlık kitabesi

ve içte üçgen alınlıkta oval mermer üzerine padişah tuğrası ile gelenleri selamlamaktadır. Kitabesinde, Sultan Selim Han oğlu Murad Han’ın yaptırdığı, hanigahta Mevlevilerin sakin emniyette olmalarını, herdem seher vaktinde Mevlevi virdlerini okumalarını ve canların irşad olmalarını kapıdan geçenlere lisanı hal ile fısıldamaktadır. Gönül gözü ile görenlerin sonsuz cennet kokusu duymalarını dileyen kitabede, H. 992 (M. 1584) senesi ebced hesabı ile verilmektedir. Bu kitabe tekrar yerine konulacağı zamanı sevgilisini bekleyen âşık gibi beklemekte ve gelen ziyaretçilere kadim geçmisinin görkemli günlerini gel gel diyerek hatırlatmaktadır. Gün geldi zaman tamam oldu, aslı yerine döndü, dervişan kapısının kitabesi yine eski günlerindeki gibi yerine konuldu, altın varaklandı. İlk yapıldığı günkü gibi parlamakta sakin ve mütaeazi haliyle..

ÇELEBİYAN KAPISIHanigahın kuzeyinde Çelebiyan Kapısı gül bahçesine açılmaktadır. Bu kapıya, Hz. Mevlana’nın soyundan gelen çelebilerin hanelerine gidip geldikleri sokağa açılması sebebiyle Çelebiyan Kapısı denilmektedir. Mermer söveli ve kesme taştan yapılmıştır. Yuvarlak kemerli kapı üstünde ortada istiridye motifli kilit taşı onun üstünde de Sultan II. Mahmud Han’ın tuğrası bulunmaktaydı. Dört köşesi çiçek rozetli dikdörtgen çerçeve ve oval kartuş içinde Adli mahlasıyla “Abdulmecid oğlu Mahmud Han el muzaffer daima” tuğrasıyla çelebileri karşılamakta ve kilit taşından sarkan ve her iki yanına bağlanan kapı zincir ile fonksiyonunu tamamlayıp, ahşap kapısı ile; hoş geldiniz, susayan gönüllere şifa veriniz, canlara can katınız diyerek çelebilere açılmaktaydı. Bu gün kalmadı bunlar, tekrar eski günlerine dönmeyi beklemekteler.

PİR KAPISIMüze Müdürlüğü’nün restorasyon çalışmaları esnasında açığa çıkarıldı. Kapı hayat buldu. Kapı kapılığını herkese haykırdı; ben hala buradayım, ya sizler nerelerdesiniz... Bu kapı aslında dergâhın belki de en çok kullanılan kapısı idi. Eski imar haritalarına bakıldığında bu alanda bir eflaki sokağı olduğu görülmektedir. Pir Kapısı basit altı parça yekpare mermer söveden yapılmıştır. Üst bölümü yıkılmış, kuzey ve güney duvarları

anahtar // kış 2013 • 72

Page 73: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 73

ayakta kalmıştır. Aslında bu kapı bize çok şeyler anlatmaktadır. Yuvarlak kemerin ortasında halka bağlanan ve yan kenar sövelerine tutturulan kapı zincirinin izleri; “ben çok kullanıldım” dercesine oyulmuş mermer izlerinden haber vermektedir. Kapıya dikkatlice bakıldığında yer yer mermerin zincir izleri görülmektedir. Anadolu’da birçok yapıda bu kapı zincirleri görülmektedir. Ilgın Lala Mustafa Paşa Hanı’nın camiye açılan batı kapısında, arastada, İstanbul’da Sultan Ahmed Camii’nin avlu kapılarında vardır. Dergâhın her kapısında da yer alan bu zincirlerin işlevi ve manası bize neyi anlatmaktadır?

BAŞINI ÖNE EĞ, ÖYLE GİR BU KAPIDAN Kapı zinciri hem işlevsel hem de mistik bir konuma sahip olmalıdır. Mevlana Dergahı’nın tüm kapılarında bulunması, yerden yaklaşık 80 ile 120 cm yüksekte olması hanigaha girene öncelikle; “Dur, burası can evidir. Âşıkların mekânıdır. Kendine bir bak, noksanlardan sıyrılıp tamamlanmaya geldin” dercesine “Başını öne eğ öyle gir. Edeptir bu; maşukla göz göze gelmemedir bu” dercesine gelen her kim olursa olsun eğilerek girmesini sağlamaktadır. Kapı zinciri kendi soğuk yapısıyla bile gönüllere bir sıcaklık vererek tevazuyu, eğilmeyi, teslim olmayı daha girişin başında anlatmaktadır. İşlev olarak da aynı zamanda başıboş kalan binitlerin içeriye girmesini önlemektedir. Pir kapısı derin izleri ile bize kapıların hallerini hikâyelerini anlatmaktadır. Bu gün modern hayat içinde teknolojik aletler ile karmaşık bir ruh yapısı içinde dergâhın kapısından içeri girenler kendi ruh hallerine dönmekte, kendi can benliğini bulmakta ve hayat burada yeniden yeşermektedir. Her kapının açılışında kim bilir kimler gelir, bunu ancak kapılar bilir. Kapılar gece olup kapanınca halkasından tutup gözyaşı dökenleri hep kapılar bilir ve bu sırrı içlerinde tutar, yaran gibi saklarlar. KapılarıN kültürümüzde önemli yeri vardır. Topluma ait olan her kapının üstünde “Ya Müfettihah ebvab Ya müsebbibel esbab” (Ya sebebleri Yaradan, hayır kapıları aç) ibaresiyle Allah’a yakarış vardır. Kapı meskeni sabit tutan, mahremi gizleyen ve koruyandır. Bab-ı Humayun, Bab-ı Selam, Bab-ı Saade, Bab-ı Ali devletin ulu kapılarıdır. Bab-ı Şerif âşıkların, gariplerin, gözünden katre katre sevgi akıtanların, maşukuna ulaşmak isteyenlerin kapısıdır.

Mevlana Müzesi Çelebiyan Kapısı: Tuğrası, kilit taşı ve kapı zinciriyle ahşap kapı.

Kaynakca 1-Erdoğan EROL, “ Mevlana’nın hayatı eserleri ve Mevlana müzesi 2-Sezai Küçük “ Mevleviliğin Son Yüzyılı “ 3-Konyadan Dünyaya Mevlana ve Mevlevilik. Karatay Belediyesi yayını. 20074-2008 yılı Müze müdürlüğü çalışmaları (yayınlanmamış)5-Naci BAKIRCI. Mevlana Müzesi Semahane Bölümü Kurtarma Kazısı. 1997, 9. Kurtarma Kazısı Seminerleri Ankara. 19976-Konya Müzesi Arşivleri

Page 74: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

MEYDANLAR

Meydanlar, her yönelişin son bulduğu yerdir. Cennet mekan II. Abdulhamid Han döneminde yapılan bir hükümet konağı ve önünde meydan.. Meydanın orta yerinde, yuvarlak planlı aynalı oniki kurnalı, ortasında fıskiyesiyle şadırvan. (Hükümet Konağı bugün hala ayakta ama birçok değişikliğe maruz kalmış) Kuzey köşede foterli iyi giyimli kişiler taa valilik binasının giriş kapısına kadar sıraya girmişler. Giriş kapısı önündekiler devlet erkânı olmalı. Belli ki daha tören başlamamış. Sonraki grup kadın erkek karışık beklemekteler. Bugün yola dönüştürülen meydanda, Kapu Camii’ne giden yolun bulunduğu yerde kesme taştan yapılmış muhkem bir bina görülmekte. Yuvarlak kemerli pencereli ve kapılı. Üst örtü sistemi düz dam olmalı ki insanlar seyir terası olarak kullanıp törenleri izleyebilsinler. Bu binanın önünde öğrenci grupları beklemekte. Esas dikkati çekenler ise mini minicik çocuklar. Kendi özel üniformalarını giyinmişler. Bugün yer

altındaki sarrafların girişinin olduğu yerde genç kız öğrenciler kendilerine has filamaları ile meydandaki yerlerini almışlar. Okunan yazı: “...Kızlar Mektebi”. Sonra diğer öğrenciler.. Meydanın ortasında demirden bir alet... Bir traktör! Üzerinde ay yıldızlı bayrağı ile tören geçidi yapacak sanki. Yerlerdeki bu çizgiler de ne; boydan boya uzanmış. Belli ki bir ulaşım aracı; tranvay geçmiş buradan. Eskiler hatırlar atlı tranvayı. Hergün birkaç kez geçtiğimiz bu yerde neler varmış, yıkılmış. Bir törenin bize gösterdikleri; insanlar ve sosyal yaşamları. Şadırvanlar meydanı ne güzel süslemekteymiş. Fonksiyonu ile birlikte arastanın yolu, valilik binasının kuzeyinden geçmekteymiş. Bu arada Konya yeni bir meydan kazandı. Selim Sultan Camii’nin önüne yapılan meydana şadırvan da yapıldı mı tamam olacak meydan: Türbenin önünde yani Konya’nın kalbinin attığı yerde.

ŞEHİRLERİN KALBİDİRYUSUF BENLİ ARKEOLOG – UZMAN SANAT TARİHÇİ KONYA MÜZE MÜDÜRÜ

anahtar // kış 2013 • 74

DERİN KÖKLER >>

Page 75: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

Selim Sultan Camii’nin minaresinden hiç baktınız mı güneşin doğduğu yere; doğuya? Neler vardı bir zamanlar... Şimdi o günleri, o gün yaşananları hayal etmek bile mümkün değil. Geldi ve geçti. Ulu sultan; gönüllerin sultanı. Tüm heybeti ile Kubbe-i Hadra. “Beni sonra düşünün” diyor sanki; “Önce etrafınıza bir bakın neler var?” Derğahın, Matbah-ı Şerif’inin damı kurşun kaplı, bacalar kısa ve sıvalı, sırt omurgasının bitiminde Hürrem Paşa Türbesi, solda ileride görülen tek kubbeli türbe ise Fatma Hatun Türbesi. Giriş kapısının üstü saçaklı ama bu gün yok. Neden yok, diye düşünmek gerek. Hele siz bir de sağ tarafınıza bakın; güneye. İnce uzun, kıvrıla kıvrıla giden bir yol; tozlu yolun güneyinde Üçler Mezarlığı, kuzeyinde Hamuşan Mezarlığı. Şimdi nerede?.. Açtılar bu yolu, kaldırdılar mezarları. Konya-Ereğli yolu oldu genişcene. Kayboldu tüm

tapu senetlerimiz; yani mezar taşlarımız. Bu arada, yeni haberi duydunuz mu, bilmiyorum. Yeni bir müze yapılıyormuş: Tarihi Mezar Taşları Müzesi! Ne güzel olacak, korunacak şu bizim tapu senedimiz olan mezar taşları. Dikkatli bakarsanız Hamuşan bölümünde duvar dibindeki taşları görürsünüz. Bir kısmı da müzede. Hele bir tanesi var ki sormayın. Ne güzel sülüs hat ile yazılmış yazısı var. Müze müdürüne söylemek gerek, onu eski yerine koysun. Hamuşandır, yerini bulsun. Hamuşana bakan cumbalı çıkmalı bir ev var ileride. Tam bir Konya evi; tek katlı, düz damlı, kerpiçten. Hey hey... İnsanlar ne güzel yaşarlardı mahallelerinde, sokaklarında. Bir birinin dertleri ve sevinçleri ile hemhal olurlardı. Kubbe-i Hadra fotoğrafta farklı sanki şimdikinden. Meraklanmayın. Onun hikayesi başka. Hayat kendi mahallesinde kendini bulamayan insanındır.

BENİ SONRA DÜŞÜNÜN” DİYOR KUBE-İ HADRA “ÖNCE ETRAFINIZA BİR BAKIN

anahtar // kış 2013 • 75

Page 76: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

Hasta Yoklamanın,hastanın halini hatırını

sormanın faydası

Hastayı yoklamanda, halini hatırını sormak için yanına gitmende fayda var. O fayda döner, yine sana gelir.İlk faydası şu: Olabilir ki, o hasta adam zamanın kutbu ve manevi, büyük padişahı olur.

Ey inatçı kişi, senin gönlünün iki gözü de kör. Bu yüzden adi odunu öd ağacından ayırt edemiyorsun.

Dünyada ne hazineler vardır; yani şu dünya Allah’ ın velilerinden boş değildir. Veli bulunmaz diye üzülme, hiçbir yıkık yeri, viraneyi hazinesiz, boş sanma!“Ne olur ne olmaz.” de de her dervişin yanına var, herhangi birisinde manevi bir koku bulursan, onun

hizmetinde dön, dolaş.

Sende iç yüzü ve hakikati gören gönül gözü olmadığı için, her varlıkta manevi bir hazne var, zannında bulun.

Fakat olmasa bile, yol arkadaşı, yani seyr ü sülük erbabından olur; padişah olmasa bile atlı bir asker

olabilir.

Yol arkadaşlarını arayıp sormayı gerekli bil. Yaya olsun, atlı olsun, yani ister ilerde, ister geri kalmış olsun, seyr ü sülük arkadaşlarından ayrı düşme!

Ziyaretine gittiğin isterse düşmanın olsun, senin iyilikte bulunman yararlıdır. Çünkü iyilik yüzünden, nice düşman dost olur.

O düşman sana dost olmasa bile, hiç olmazsa kini azalır. Çünkü iyilik, kine merhemdir.

Hasta ziyaretinin daha başka bir çok faydası var. Ama ey dost, sözü uzatmaktan korkuyorum.

Sözün özü şu ki: Topluma, insanlara dost ol. Bir dost bulamaz isen, heykel yapanlar gibi kendine taştan bir dost yont!

Çünkü topluluk, kervan halkının çok oluşu, yol kesenlerin bellerini kırar, mızraklarını körletir.

anahtar // kış 2013 • 76

HAYIRLA >>

Page 77: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

“Hastalığımda niçin benim halimi hatırımı sormaya

gelmedin?” diye Hakk Teala’nın

Musa(a.s)’a vahyetmesi

Bir gün Cenab-ı Hakk Musâ Peygamber’i azarladı da buyurdu ki: “Ey yakasından ay doğduğunu gören peygamberim! Seni ilahi nûrla nûrlandırmış, tan yeri yapmıştım. Ben ki Hakk’ım, hastalandım da benim hatırımı sormaya, beni yoklamaya gelmedin.”

Hz. Musâ; “ Allah’ım!” dedi “Sen noksan sıfatlardan, zarardan, ziyandan, hastalık gibi hallerden münezzehsin. Ya Rabbi bu ne anlaşılmaz söz! Lütfen bu kapalı sözün hikmetini beyan buyur, açıkla!..”

Cenab-ı Hakk yine buyurdu ki: “ Hastalığımda ne diye kerem edip, lütfedip gelip benim halimi hatırımı sormadın?”

Musa; “ Ya Rabbi!” dedi, “Sende bir noksanlık olamaz; şaşırdım kaldım. Nerede ise aklımı kaybedeceğim. Ya Rabbi, bu kapalı sözü açıkla!..”

Allah buyurdu ki: “Evet, benim has ve seçilmiş bir kulum hastalandı. İşte o kul ‘Ben’im’ bir iyice bak da gör!

Onun özür dilemesi, benim özür dilememdir. Onun hastalığı, benim hastalığım demektir.”

Allah ile bulunmak, Allah ile beraber oturmak isteyen kişi, Allah’ın dostları olan velilerin huzurunda otursun.

Ey sâlik! Eğer velilerin huzurundan ayrılırsan helâk olursun. Çünkü sen bir cüz’sün, Küll değilsin.

Şeytan her kimi kerem ve keramet sahibi olanlardan ayırırsa, onu kimsiz kimsesiz bırakır da başını yer.

Bunu duy, bunu işit ve iyice anla ki; bir an bile olsa, toplumdan ayrılmak , ancak şeytanın hilesidir.

anahtar // kış 2013 • 77

Page 78: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

Keşke Sevgili yarın gelip elimi tutsa;ya da pencereden yüzünü bana gösterse…Keşke canıma can katan o Sevgili kapımdan girip,ayrılığıyla bağladığı elimi ayağımı çözse…

Derim ki o zaman O’na;‘Sensiz hayatın tadı yok ne çare!’Naz yapar da;‘git, bana da bulaştırma’ derse…O zaman kılıcı, kefeni koyar da ortaya;koyun gibi yatar, boynumu uzatırım önüne…Derim ki O’na;‘Seni rahatsız ediyorsam eğer, vur boynumu;ölüm, ayrılığından daha tatlıdır, daha güzeldir’

Sevgili de der ki bana o zaman;‘Sen benim canımsın, sen benim gözümsün,sensiz nasıl yaşarım, sensiz nasıl görürüm ben!Yapma ne olur,yapma ne olur;yapma, yapma…’

(Hz. Mevlâna, Divân-ı Kebir, Gazel No: 69;) Çeviren: Doç.Dr. Nuri Şimşekler(Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü)

anahtar // kış 2013 • 78

HAYIRLA >>

Page 79: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

Ey Sevgili!Senin yüzündenne dertler çektim,ne cefalar gördüm,ne acılara katlandım.

Ey Sevgili!Sen’in yüzündenne belalara uğradım.

Sonunda çektiğim dertler,gözyaşlarıma karıştı.Orayı vatan edinip,gözümden ayrılmaz oldu.

Binlerce ateş,binlerce âh;binlerce gam,binlerce duman…Bunun adı aşk!

Binlerce dert,binlerce ıstırap,binlerce cefa…Bunun adı Sevgili!

(Hz. Mevlâna, Divân-ı Kebir, Gazel No: 69;) Çeviren: Doç.Dr. Nuri Şimşekler(Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü)

anahtar // kış 2013 • 79

Page 80: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

BOYA BU;

RUHUMUZU DA!

EVİMİZİ DEBOYAR

BOYA OLMASAYDI HAYATIMIZ NASIL OLURDU HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? ÇEVRENİZE ŞÖYLE BİR BAKIN; MESELA

OTURDUĞUNUZ KOLTUK, DUVARLARINIZ, ÜZERİNİZDEKİ GİYSİLER, TERLİĞİNİZ, AYAKKABINIZ, OKUDUĞUNUZ BU

DERGİ RENKSİZ OLSAYDI NASIL OLURDU?

Boya hayatımızı renklendirir, güzelleştirir, yüzeyi boyanan eşya veya malzemeyi korur.Peki nedir boya ?Boya, günlük hayatımızda önemli yer işgal eden hemen hemen bütün yüzeyleri koruyan bir malzemedir. Sağlık açısından koruyucudur ve dekoratif olarak yaşam alanlarımızı renklendirerek güzel bir görüntü sağlar. Uygulandığı yüzeyleri yeniler ve mekanlara değer katar. Bu sayımızda hayatımızı renklendiren bir malzeme olan boya ile ilgili bilgi sahibi olmak ve evlerimizi, işyerlerimizi boyarken dikkat etmemiz gerekenler konusunda bir uzmanın görüşlerine başvuralım istedik. 26 yıldır Konya’da boya konusunda hizmet sunan, 13 yıldan beri de JOTUN BOYA’yı Konyalılara sunan Nadir Koçak’ın kapısını çaldık. “Boya”nın niteliği ve kullanımı ile ilgili hatırı sayılır bilgi ve tecrübeye sahip olan NADİR KOÇAK’la evlerimizi, işyerlerimizi, binaları, renklendiren yani hayatımızı renklendiren “boya”yı konuştuk.

Boya hayatımızı renklendiriyor, ama bir uzman olarak size sorsak; nedir boya?“Evet çok doğru. Boya hayatımızı

renklendiriyor. Boyayı aslında birkaç temel özelliğiyle anlatmak daha doğru olur. Boya, bir açıdan yüzey renklendirici ama aynı zamanda da örtücü ve koruyucu bir malzemedir.

Bu tanımlamayı biraz daha açalım isterseniz, güncel anlamda boya nedir?Kullanılan yerlere göre anlatmaya çalışırsak daha açıklayıcı olur diye düşünüyorum. Örneğin “dış cephe boyaları; öncelikle binayı dış etkenlerden (yağmur, kar, rüzgar, don, sıcaklık v.b.) korur. Korumanın yanında aynı zamanda, binanın mimarisine özgü armonik veya kontrast uygulamalarla, çevre ve görüntü kirliliğine sebep olmayan, bilinçaltında olumsuz etkiler oluşturmayan, gözü yormayan ve ruhu okşayan uyumlu renklerle binanın ömrünün uzamasına da katkı sunan önemli bir koruyucudur boya! İç mekanda boyanın insan hayatına katkısına bakacak olursak; genel anlamda boya, ev, işyeri, okul gibi yaşantımızın en çok geçtiği bu mekanlarda dört duvarı, tavanı koruyan bir maddedir.

anahtar // kış 2013 • 80

KULAĞA KÜPE >>

Page 81: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 81

Boyanın hijyen özelliği vardır. Ancak bu özellik sağlığa zararlı olmamalıdır. Boya alırken buna dikkat etmek gerekir. Diğer taraftan iç mekanda kullanılan iç mekan boyaları, bir anlamda mekanı kullanan insanların karakterini yansıtır. Boya seçilirken, mekanda kullanılan eşyalarla uyumlu renkler seçilmeli, rengin psikolojik etkisi dikkate alınmalıdır. Her rengin psikolojik etkisi farklıdır. Örneğin yeşil rek doğayı çağrıştırır, mavi renk insana sükûnet verir, göz zehrini alır, gibi…

Peki anlattıklarınızdan yola çıkarak şöyle bir soru soralım o zaman; Boya ne değildir?Evet bu çok önemli. Boyayı sürüp geçiyoruz, oldu zannediyoruz. Oysa durum hiç de o kadar basit değil. Boya, sıvanın ya da eskiyen duvar boyalarının kötü görüntüsünü yok eden bir badana değildir! Boya, tüketicinin gözünü boyamak için yapılan bir renk, geçici bir makyaj da değildir. Boya bir binanın diğer elemanları gibi, belli bir ömrü olan, bakım gerektiren bir üründür. Boya, merdiven altı imalatla üretilecek

bir ürün de değildir. Bu tür boyalar kullanılırsa “ucuz etin yahnisi” gibi olur. Bu tür boyalar hem sağlık için ciddi derecede zararlıdır, hem de kısa ömürlüdür.

Boyanın bakımından söz ettiniz. Bu konuda yeterince bilgi sahibi değiliz. Boyalı duvarların, yüzeylerin bakımı nasıl yapılmalıdır?Bu soru önemli; boyanın da bakıma ihtiyacı olduğunu bilmiyoruz. Oysa eşya, makine vb kullandığımız her üründe olduğu gibi boyanın da zaman zaman bakıma ihtiyacı vardır. Binaların dış cephelerinde boya bakımı, binanın mimari ve dekoratif yapısından dolayı yağmur görmeyen bölümleri toz ve kirden nasibini alır, dolayısıyla temizlik ister. Bu problem normal bir fırça ve su ile de kolaylıkla çözülebilir.İç mekan saten boyalar da ise bakım daha farklıdır. Kullanılan saten boyaların su bazlı olması sebebi ile, bezle yapılan temizliklerde ovalanması neticesinde yüzeyde çözünen kirler su bazlı boyaların içine işler. Dolayısıyla

BOYA YAPARKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

• Boya uygulamada yani boya yaparken en önemli kural hep aynı markaya ait ürünler kullanmaktır. • Seçimine karar verdiğiniz boyanın uygulama önerilerine kesinlikle uyun.• Hiçbir boyayı, kirli ve nemli yüzeylere uygulanmayın. Önce mutlaka boyanacak yüzeyleri temizleyin.• Uygulamadan önce varsa mimari hataları mutlaka giderin. • Boya yapmaya başlamadan önce, mutlaka boyaları iyice karıştırın. Çünkü boya tam karışmazsa, boya yaptığınız alanlar aynı tonda olmaz, dalga dalga olur. • Boya işlemini çok sıcak ve çok soğuk ortamlarda yapmayın. • Boyamayı, ince katlar halinde birkaç kez yapın. • Boyaya toz veya sıvı katkı yapmayın. Boya Ambalajı üzerinde belirtilen inceltme oranından daha fazla inceltmeyin. • İyi yapışma sağlamak için parlak yüzeyleri mutlaka işlemle matlaştırın. • Boyama sonunda artan boyayı daha sonra tekrar kullanabilmek için, kutudaki boyanın yüzeyini örtecek kadar kendi incelticisi ekleyin ve karıştırmadan kutunun kapağını iyice kapatarak, boyayı serin bir yerde saklayın.

Page 82: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 82

KULAĞA KÜPE >>

kirlenme boya içerisine işler. Kirin boyanın içine işlemesi geri dönülmez bir durumdur. Bu yüzden ustaca, gerektiği gibi temizleme işlemi yapılmalıdır.Su bazlı boyalarla boyanmış duvarlar, asidi yüksek olmayan piyasa da arap sabunu diye adlandırılan ürünle veya suda eritilen çamaşır sodasıyla, arabaların yıkandığı yıkama fırçası ile yukarıdan aşağı doğru istikamette, kirli kısmı aşağıya akıtılarak temizlenmelidir. Daha sonra ise aynı yöntem ile deterjansız su tekrarlanmalıdır. Tüketiciler der ki “bu yöntem ile zemin ahşapları zarar görür”. Hayır duvar boyalarını temizlemekten kaynaklanan bir iki saatlik ıslaklık hiçbir ahşaba zarar vermez. Temizleme işlemi bittiğinde zemini kurularsınız, olur biter. Bizim Konya bölgesinde her altı ayda bir bu bakım işlemi uygulanırsa, kaliteli bir boyayı bıkıncaya kadar kullanabilirsiniz.

Yaşadığımız mekanların hangi sıklıkta boyanması gerekir?Kaliteli boya malzemesiyle boya yaparsanız, eğer siz yapıyorsanız bir

usta gibi titizlikle yapabilirseniz boyanın ömrü o kadar uzun olur. Ne zaman ki kaliteli boya ve bilinçli ustayı buldunuz işte o zaman hem kendi ekonominizi kurtarmış, hem de ülke ekonomisine katkı sağlamış olursunuz. Ama ne yazıkki, bir dış cephe boyasının ömrü 20 yıl olması gerekirken, boya üreticileri bakım-tutum sürelerini ne kadar kısaltırsak o kadar çok boya satarız mantığıyla, formülleri değiştirerek boyaların ömürlerini kısaltmaktadırlar. Bu durum her birkaç yılda bir boyama, bakım ve onarım işlemlerini zorunlu kılmaktadır.

Boya konusunda müşteriyi nasıl yönlendiriyorsunuz?Biz sadece boya satıcısı değiliz; aynı zamanda uygulayıcı bir firmayız. Her zaman müşterilerimizin menfaatlerini düşünürüz. 26 yıldır ve aralıksız boya sektöründe özenle hizmet veriyoruz. Bu süreçte çok tecrübe kazandık. Tecrübelerimizi her müşterimizle paylaşıyoruz. Doğru seçilen boya ve boya sistemleri sayesinde, bizzat

SU BAZLI BOYALARLA BOYANMIŞ DUVARLAR,

ASİDİ YÜKSEK OLMAYAN VE PİYASADA ARAP SABUNU

DİYE ADLANDIRILAN ÜRÜNLE VEYA SUDA ERİTİLEN ÇAMAŞIR

SODASIYLA, ARABALARIN YIKANDIĞI YIKAMA FIRÇASI

YARDIMIYLA YUKARIDAN AŞAĞI DOĞRU, KİRLİ KISMI AŞAĞIYA

AKITILARAK TEMİZLENMELİDİR.

Page 83: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 83

yaptığımız uygulamalarda ya da önerdiğimiz uygulamalarda hata payı yoktur. Uygulamalarımızda her zaman tüketiciyi korumaya yönelik çalışmalar yaparız. Boya kutusunu ucuza almak, ucuz boya almak anlamına gelmez. Ucuz işçilik yaptırmak da ucuza maletmek değildir. Yani boya konusunda maliyetleri (boya, malzeme, ustalık vb) düşürmek, tüketiciye ek maliyetler olarak mutlaka geri döner. Sadece “Kutusu kaç lira?” diye boya alınmaz! Ama mesela “Kaç litresi ile kaç metrekare yer boyanır” diye boya alınabilir.

Ahşap mekan ve uygulamalar her geçen gün daha çok tercih ediliyor. Ahşap nasıl boyanır veya boyanır mı, nasıl korunur?Ben şahsen çevreci, çevreye duyarlı bir insanım. O yüzden aslında ahşap ile olan uygulamalar her zaman dikkatimi çeker, ilgilenirim, bilgilenirim. Son yıllarda çevreye duyarlı, bilinçli insanlar tarafından yeni ürünler keşfedilmesini ve ahşap uygulamaların gerçekleştirilmesini çok olumlu buluyorum. Ancak sadece

ahşabı seçmek yetmez, ahşabı korumak ise tam bir sanattır. Ahşabı seçerken gösterilen hassaslık, her nedense ahşabı korumak için gösterilmemektedir. Satın alınırken ödenen bedelin yüzde 10’nun bile ahşabın korunmasına ayrılmadığını üzülerek söyleyebilirim. Mesela bizim ithal verniklerimiz ahşabın hem dekoratif görünümünü bozmamakta, hem de doğal etkilere karşı daha uzun süre korumaktadır. Ahşap iyi korunursa , tıpkı Konyamızda yeralan Selçuklular’dan günümüze kalan eserler gibi yüzyıllar boyu yaşar. Ahşabın bakımı daha farklıdır. Ahşaba sürülen vernik ömrü, kuraklık ve güneş ile ilgilidir, o faktörlere bağlıdır biraz da. Ahşap mekanlarda güney ve doğuya gelen cepheler yani güneşi daha çok alan cepheler daha çok yıpranır. Böyle durumlarda 4 ile 5 yıl sonra, yüzey zımparası yapılarak tekrar bir kat daha vernik uygulanması doğru olanıdır.

-Verdiğiniz bilgiler için okuyucularımız adına teşekkür etmek isterim.-Ben teşekkür ederim.

BOYA SEÇERKENDİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

•Boya yapılacak mekan ne kadar ışık alıyor? •Dikkat çekici ve canlı bir yer mi istiyorsunuz, yoksa sakin ve durgun mu?•Mekanınız yüksek bir tavanlı bir yapı mıdır, yoksa alçak tavanlı bir yapı mıdır?•Boyayarak mekanı daha büyütmek mi istersiniz, yoksa büyük mekanı boyayarak daha küçük göstermek mi istersiniz? Canlı renklerle boyadığınız mekanda odayı daralmış hissedersiniz.

Bir mekanı (oda, salon, ofis vb) canlı, parlak ve dikkat çekici renklerle dekore etmek isterseniz, böyle seçilmiş özelliklerdeki renklerin, algıda odanın hacmini daraltıcı bir etkisi olacağını unutmamalısınız.

Kırmızı, pembe, turuncu ve sarı istediğiniz vurguyu verir. Bu renklerden hareketli ortamlarda en iyi sonuçlar alınır. Mutfağınızı veya bir kısmını bu şekilde boyayarak dekore edebilirsiniz.

Canlı ve parlak renklerin uygun olacağı diğer mekanlar, çocuk odası, salon veya yemek odasıdır.

Eğer yaşam mekanınızda daha sakinleştirici yumuşak bir atmosfer istiyorsanız, yeşil, mor ve mavi renkleri böyle bir etki yapacaktır. İsterseniz bu renkleri yatak odanızda veya çalışma odanızda da kullanabilirsiniz. Böylece, mekana geniş ve açıklık hissi veren bir etki kazandırılmış olursunuz.

Page 84: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 84

DOĞAYLA >>

ALTIN RENKLİ GÖZYAŞI TANESİ

“DÜNYA KEHRİBAR GİBİDİR, BÜTÜN SAMANLARI ÇEKER; ANCAK ÖZLÜ BUĞDAY KEHRİBARIN ÇEKİŞİNDEN KURTULMUŞTUR.” DER, MEVLANA. KEHRİBAR BUGÜN

ÖZELLİKLE KUZEY VE DOĞU AVRUPADA, BALTIK ÜLKELERİNDE CADDELERİ SARIŞIN RENK CÜMBÜŞÜYLE BOYDAN BOYA KAPLIYOR. LİTVANYA’DA “ALTIN GÖZYAŞI” OLARAK

ADLANDIRILAN KEHRİBARIN KELİME ANLAMI OLARAK YUNANCA’DA ELEKTRON (ELEKTRİK YÜKLÜ PARÇACIK) KELİMESİNİN KARŞILIĞI OLDUĞU DA BİLİNİYOR.

Kehribar, aslı farsça olan bir birleşik kelime: «Kâh» (keh) «saman»; «rübâ» (rü- bûden: kapmak mastarından) «kapar» demektir. Böyle denilmesinin nedeni kehribarın, bir yün parçasına sürtülünce elektriklenerek saman çöplerini kapması, kendine çekmesidir. Kehribar, açık sarı, ya da sedef renginden koyu yumurta sarısına, hattâ kırmızı ve siyaha kadar çeşitli renklerde yarı saydam bir maddedir. Bugün bir taş olarak nitelediğimiz kehribarın; uzun bir geçmişi ve aslı taş olmasa da, zamanın, bir yaşam izini nasıl taşa döndüreceğine bizi şahit kılacak bir hikayesi var.Kehribar, yaklaşık olarak 45 ila 345 milyon yıl önce, dünya üzerinde çok geniş alanlar kaplayan tropik ve yarı tropik ormanlardaki ağaçların salgıladığı reçinenin taşlaşmış görünümdeki halidir. Reçine, ağaçların bir korunma mekanizması. Ağacın gövdesi veya dalı herhangi bir şekilde zarar görürse, yani kırılıp, yarılırsa kabuksuz dokularda reçine salgılanarak, taze yüzeyin kapatılarak iyileştirilmesi sağlanılır. Bu reçine, onu salgılayan ağaçla birlikte veya tek başına genellikle sellenme ile lagün delta, veya denizsel ortama taşınır. Burada kırıntılı malzemlerle birlikte

gömülür. Milyonlarca sene boyunca taşınan, bazen yüzlerce metre kalınlık oluşturan çökelmiş malzeme altında kalan reçine, basınç ve sıcaklık koşulları altında sertleşerek kehribara dönüşür. İlk çağlarda bitkilerden sakız gibi meydana geldiği sanılan kehribar, daha sonra, hava ve güneş altında kurumuş deniz köpüğü sanılır. 1767’de Alman bilgin Fr. S. Bock, bu maddenin bitkisel niteliğini farkeder. 1811’de Schweizer, kehribardaki fosil niteliğini ispat eder. Sonunda araştırmalar kehribarın üçüncü jeolojik zamandaki çam reçinelerinin fosilleşmesinden meydana geldiğini ortaya koyar. Buna göre kehribarın, bitkisel asıllı bir yer-altı kalıntısı olduğu anlaşılır. Bundan dolayı Almanlar kehribara “Bernstein” (Berntaşı) derler.

TAŞ DEVRİNDEN BU GÜNEMilyon yıllık çökelmenin sonucu taşlaşan reçineyle insanların tanışmaları, taş devrine kadar uzanmaktadır. İngiltere’deki arkeolojik kazılarda, antik yerleşimlerde M.Ö. 11.000 yıllarına ait işlenmiş kehribar bulunmuştur. Almanya, Polonya, Litvanya, Letonya, ve Estonya da Neolitik (Yeni Taş Devri) döneme ait 100 ayrı yerleşimde

EMİNE KOCABAŞ

Page 85: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 85

kehribar ve kehribardan yapılı objelere rastlanmıştır. Antik çağ toplum ve kültürleri kehribardan çok etkilenmişler. Baltık bölgesinde Yeni Taş Devri ve Eski Bronz Çağında, ham kehribar 3 ana merkezde işlenmiş. Prusya’da Sambia yarımadasında, Litvanya’da Sventoji köyünde ve Letonya’da Luban Gölü çevresindeki köylerde. Kehribar özellikleri nedeniyle insanların kalbinde mistik bir yer edinmiş. Yakıldığında güzel reçine kokusu verdiği için, Aztek ve Maya medeniyetlerinde süs taşı olmasının yanında dini törenlerde tütsü ve buhurdan olarak kullanılmış. 3600 yıl önce kurulmuş Miken medeniyeti de, 3000 yıl önce Lübnan da kehribar arayan Asurlular da, Mezopotamya, Mısır, Yunanlılar, Roma, Fenikeliler, Etrüskler, Venedikliler, Keltler de “Kuzeyin Güneş Işığı” dedikleri kehribarın büyüsüne kapılmışlardır. O dönemlerde kehribara talep, fiyatları öyle yükseltmiş ki, bir parça kehribar canlı bir köleden daha değerli sayılmıştır. Bir taşın ağırlığı bir insan hayatının değerini aşmışsa, hikaye “canına taş değecek” trajik bir düzeye varmıştır artık. Kehribarın cezbediciliğini bu noktaya ulaştıran

masum bir güzellik değil, onun mistik algılanışıdır. Binlerce yıl, insanlar, özel güçleri olduğuna inanarak kehribardan tesbih, tılsım ve dinsel objeler üretmişler.

ŞİFA NİYETİNE KEHRİBAR Antik Roma’da çeşitli hastalıklara karşı (akıl hastalıkları) koruyucu olarak kullanılmış. Kehribar tozu ile bal karışımının boğaz, kulak ve göz rahatsızlıkları için, suyla içilen kehribar tozunun ise mide hastalıklarına iyi geldiği düşünülürmüş. İbni Sina, kehribarı bir çok hastalığa ilaç olarak nitelemiş. Doğu ülkelerinde kehribar dumanının ruhu güçlendirip cesaret verdiğine inanılmış. Çin’de, succinic asit ve haşhaşdan yapılan şurup sakinleştirici ve ağrı kesici olarak kullanılmış. Orta Çağ da, sarılığın iyileştirilmesi için kehribar taneleri taşınmış. Vücut zayıflığına ve cildin sağlıksız rengine bu sarı taşın sihirli güçlerinin engel olacağına inanılıyormuş. Doğumu çabuklaştırdığı, yılan ısırmalarına, diş ağrısına, romatizmaya çare olduğu düşünülmüş. Oleum Succini (Kehribar yağı), balsamum succini (Kehribar balzamı), extractum succini (Kehribar ekstresi) o dönemlerde reçetelerde

Page 86: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 86

sık sık kullanılmış. Prusyalılar’da böbrek taşı rahatsızlıkları için kehribar reçetelerini kullanmışlar. Litvanya’da ölen kişinin ardından kehribar tütsü yakılarak, şeytani ruhların bedenden uzaklaşmasına çalışılırmış. Yeni doğan bebeklerin ise tütsülenerek hızlı büyüyüp yetişeceğine, yeni evlilerin mutlu yaşayacağına, savaşa giden erkeklerin zaferle döneceklerine inanılırmış. I. Dünya savaşına kadar kehribar bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmış. Votka ve kehribar parçalarından yapılan karışımın erkeklerde cinsel gücü arttırdığına inanılırmış. II. Dünya savaşına kadar, özellikle Almanya’da kehribar tesbihler bebeklerin üzerine konularak, dişlerinin acısız ve güçlü çıkması umulurmuş. Bugün Litvanya’da hala birçok kadın, parlatılmamış kehribardan yapılmış kolyelerle guatrdan korunmaya çalışıyor. Bu trajik sarışın taş; uzun tarihi boyunca çeşitli süs eşyalarının, takıların, dekoratif eşyaların yapımında, doğuda ise ağızlık, tespih, tılsım yapımında hammadde

olarak kullanılmış. Erzurum’da çıkan, “kara kehribar” denilen bir çeşit linyitte de bu maddenin özellikleri olduğu bilinir. Eski İstanbul’da, Uzunçarşı’da sırf kehribar üzerine çalışan bir sınıf esnaf olduğunu, bunların tespih, ağızlık yaptıklarını da kehribarın uzun geçmişi bize fısıldıyor. Bugün Baltık ülkelerinin ana caddelerinde tablolar, heykeller, takılar, çakmaklar ve daha sayısız görünümüyle serencam ediyor kehribar... Hele ki içinde bir böcek fosili, bir bitki fosili barındırsın değeri hemen yükseliyor. Bir böcek ölüsü hiç bir yerde, içine girdiği bir şeyin değerini bu kadar arttırmamıştır sanırım. Bunca değerli bir taşın taklitleri de bol oluyor tabii... İngiltere’de sanat müzesine sızıp sergilenecek kadar pervasız taklitleri...Rusya’da, Baltık ülkelerinde kehribar müzeleri kehribarın tarihine bakma şansı veriyor insana, her yıl düzenlenen fuarlar da bir imkan olabilir bu açıdan. Bir taşın dokunaklı tarihi böyle işte; taş deyip geçmeyin.

DOĞAYLA >>

Page 87: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

MUHTEŞEM KEHRİBAR ODA’NIN BAŞINA GELENLERKehribar Oda, Sen Petersburg yakınlarındaki Katerina Sarayı’nda bulunuyor. 55 m2’den büyük olan odanın duvarları, altın varaklar ve aynalarla süslenmiş kehribar panellerle kaplı. Duvarları süslemek için 6 ton’dan fazla kehribar kullanılmış. Rus-Alman kehribar ustalığının ortak bir simgesi olan Oda, “8. Harika”dan biri olmaya aday. Oda’nın ihtişamına yakışır bir hikayesi var. Orijinal Kehribar Oda’nın yapımına 1701 yılında başlanıyor ve 8 yılda tamamlanıyor. Oda o dönem Prusya Kralı I. Wilhelm’in ikametgahı olan Charlottenburg Sarayı için yapılıyor. Kral daha sonra Oda’yı İsveç’e karşı bir ittifak oluşturmak maksadıyla 1716’da (Hani şu herkesin Büyük, bizim ise Deli Petro dediğimiz) Rus Çarı Peter’e hediye etmiş. Oda, 1755 yılında Çariçe Elizabet tarafından önce Kışlık sarayına daha sonra da Caterina Sarayı’na taşınmış. II. Dünya Savaşı’na kadar sessiz sakin bir hayat süren Oda, doğal olarak

Savaş’tan etkileniyor. Ruslar Sen Petersburg’un (o zamanki Leningrad) Naziler tarafından işgal edileceğini anlayınca odayı tekrar söküp gizli bir yere taşımayı planlıyorlar. Ancak yıllar içinde iyice kuruyan ve birbirine yapışan kehribar parçaları son derece kırılgan bir hal aldığı için, zarar vermeden sökmek imkansız hale geliyor. Ruslar bunun üzerine odanın tamamını basit duvar kağıdıyla kaplıyorlar. Ancak böyle şöhretli bir eseri bu kadar basit bir planla korumak mümkün olmuyor. Almanlar Sen Petersburg’u işgal ettikten sonra Oda’yı, iki uzmanın eşliğinde 36 saatte söküyorlar. Sökülen parçalar 27 kasanın içerisinde Konigsberg şehrine götürülüyor. Hatta Oda’nın bazı parçaları Konigsberg Kalesi’nde sergileniyor. Savaşın sonlarına doğru Hitler, Oda’nın bir kere daha taşınmasını emrediyor. İşte bu noktadan sonra Oda’nın akibeti tam bir muammaya dönüşüyor. Oda’nın bir gemiye yüklendiği, bu

geminin de Sovyet denizaltiları tarafından batırıldığı, Ore Dağlarındaki bir madende yakıldığı, Konigsberg Kalesi’nin altındaki gizli dehlizlere saklandığı, Sovyet Kuvvetleri tarafından bombalanan Konigsberg kalesiyle birlikte yok olduğu şeklinde, hiçbiri de kanıtlanamayan bir çok farklı iddia ortaya atılıyor.Günümüze kadar birçok farklı grup ve kişi tarafından yapılan aramalar bir başarıya ulaşamıyor.

ODA YENİDEN YAPILIYOR1979 yılında Kehribar Oda’nın tekrar yapılmasına karar veriliyor. Yapım aşamasında orijinal odanın siyah-beyaz fotoğraflarından faydalanılıyor. Ruhrgas adlı bir Alman firması 3,5 milyon dolarlık bir bağış yaparak finasman sorununu çözüyor. 2003 senesinde Rus kehribar ustalarının yeniden hayata geçirdiği bir şaheser olarak, Sen Petersburg’un kuruluşunun 300. yılında yeniden açılıyor.

anahtar // kış 2013 • 87

Page 88: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

Hayatımızda önemli bir yer kaplayan su, musluk veya musluğun daha gelişmiş hali olan armatürlerle evimizdeki yerini almış durumda. Armatürler, konutların yanısıra su tüketilen tüm mekanların mutfak, tuvalet, banyolarında da kullanılıyor.Evlerimizde bu denli önemli yer işgal eden armatürlerin kullanım ve bakımı kadar, alırken yapacağımız seçim de sorunsuz kullanım sağlayacaktır. Armatürlerin kullanım kılavuzlarında bulunan bilgiler ürünün kalitesine dair ipuçları verir. Buna ilave olarak, armatürlerin insan sağlığına uygun none-toxic ve kanserojen olmayan parçalardan üretilmesi gerekmektedir. Armatürlerin bulunduğu ortamların yakınında veya bağlı oldukları dolapların altlarında, uçucu, kokulu ve buhar oluşturan kimyasallar ve temizleyiciler bulundurulmamalı veya kapakları açık bırakılmamalıdır.

ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?Peki armatür seçerken neleri dikkate almalıyız? Bilindiği gibi armatürlerin iç yüzeyleri suyla temas etmektedir. Suyun güçlü korozyon etkisi de

bilinmektedir. Bu yüzden malzeme seçerken dikkat etmemiz gereken en önemli özelliklerden biri malzemenin korozyona dayanıklılığıdır. Bir diğer etki ise basınç etkisidir. Armatürlerin ani basınç değişikliklerine ve sıcaklık değişimine karşı dayanıklılığı da alınmadan önce kontrol edilmelidir. Çok düşük ve çok yüksek sıcaklıklara maruz kalan armatürlerin malzemelerini seçerken bu özellik göz önüne alınmalı, malzemenin sıcaklığa gösterdiği tepkilere dikkat edilmelidir. Yanlış malzeme seçimi kullanım sırasında problemlere yol açar. NASIL KULLANILMALIBütün tesisatı korumak için pislik tutucu kullanılmalıdır. Klasik çift kumandalı armatürleri kullanırken volanları parmak ucu ile hafifçe sıkmak yeterlidir. Su akışı kesilene kadar çevirip kapatılmalı, fazla zorlanmamalıdır.Donma ihtimalinin olduğu ortamlarda su kullanımı yoksa armatürlerin zarar görmemesi için ana vana kapatılarak borulardaki tüm su boşaltılmalıdır.Su kesilmesinden sonra yeniden geldiğinde bataryanın ilk anda oluşacak

EVLERİMİZDE BU DENLİ ÖNEMLİ YER İŞGAL EDEN

ARMATÜRLERİN KULLANIMI VE BAKIMI KADAR DOĞRU

ÜRÜN SEÇİMİ DE SORUNSUZ KULLANIM SAĞLAYACAKTIR.

ARMATÜRLERİN KULLANIM KILAVUZLARINDA BULUNAN

BİLGİLER ÜRÜNÜN KALİTESİNE DAİR İPUÇLARI VERİR. BUNA

İLAVE OLARAK, ARMATÜRLERİN İNSAN SAĞLIĞINA UYGUN NONE-

TOXİC VE KANSEROJEN OLMAYAN PARÇALARDAN ÜRETİLMESİ

GEREKMEKTEDİR.

anahtar // kış 2013 • 88

KULAĞA KÜPE >>

Page 89: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

yüksek basınçtan zarar görmemesi için sistemde basınç düşürücü kullanılmalıdır. Yoksa ara musluklar kapatılmalıdır. Duş spiralleri katlanmamalı, çekilerek uzatılmamalı ve aşırı zorlanmamalıdır. Armatürlerin bulunduğu ortamlar zaman zaman havalandırılmalıdır.Armatürün çıkış ucundaki süzgeçler, su ile havayı karıştırarak, sessiz, düzenli ve sıçramadan su akışı sağlar. Bu süzgeçler özellikle yeni binalarda daha hızlı tıkanmaktadır. Yeni tesisata batarya bağlanmadan önce bir miktar su boşa akıtılarak bu durum önlenebilir. Eğer su akışı düzensiz ve su miktarı azalmış ise süzgeç tıkanmış veya ara musluk kapalı kalmış olabilir. Ara musluk kontrol edilmeli veya süzgeç sökülerek temizlenmelidir. Bu işlem belli aralıklarda yapılmalıdır. Armatür süzgeçleri ayda bir eski bir diş fırçası ile temizlenmelidir. 6 ayda bir de sadece süzgeç bölümü sirkeli ılık su içerisinde 1 saat bekletilerek temizlenmelidir.

Armatür kullanımının daha sağlıklı ve uzun ömürlü olması için geçmiş tecrübeler ve teknik yöntemler dikkatle uygulanmalıdır. Doğru ve yerinde kullanmanın, hem kendimize hem de ülke ekonomisine katkı sağlayacağı unutulmamalıdır.

• Yeni aldığınız armatürü takılacağı yere orijinal ambalajında getirin.• Montajı sırasında krom kaplı yüzeylere çıplak anahtar, özellikle de boru anahtarı temas ettirmeyin.• İnşaat halindeki binalara duvar ve tavan işlemleri bitmeden takmayın. İnşaat harcı, kireç, alçı vb, malzemeler armatür yüzeylerine dökülebilir ve yüzeyleri tahrip edebilir.• Armatürünüzü temizlemek için bulaşık tellerini ve aşındırıcı sert malzemeler ihtiva eden bir yüzü yeşil süngerleri kullanmayın.• Armatürünüzü sabunlu bir bez ile silin, bol su ile durulayın ve kuru bir bez ile silerek kurulayın. • 6 ayda bir gazla veya saf alkol ile nemlendirilmiş bez ile armatürünüzü silin ve bol su ile yıkayarak kurulayın.• Asit, asitli su, aşındırıcı madde içeren deterjan, tuz ruhu, kezzap, çamaşır suyu, sirke, toz temizleyiciler, kireç sökücüler, yer ve duvar temizleyiciler vb. kesinlikle kullanmayın.

DOĞRU KULLANIN,YENİ GİBİ OLSUN

anahtar // kış 2013 • 89

Page 90: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 90

OKUDUKÇA >>

MEVLÂNA

DİNLE

(Hayatı - Şahsiyeti - Fikirleri)

18 Beyit

Hazret-i Pir hakkında hazırlanmış en kapsamlı biyografi çalışmasıdır. Ansiklopedik nitelikte ve hacimdeki eser, Mevlâna’nın hayatına, kişiliğine ve fikirlerine dair doyurucu bilgileri içeriyor. Girişte Mevlâna’nın içerisine doğduğu ortam derinlemesine tasvir edildikten sonra, Hazret-i Mevlâna’nın hayatı bütün ayrıntılarıyla anlatılıyor ve sonrasında şahsiyeti ve fikirleri dikkatle değerlendiriliyor. Hazret’in hayat tarzı ve çeşitli konular karşısındaki tavırlarının bütün yönleriyle gözler önüne serildiği eserde, temel dini konular hakkındaki kanaatleri irdeleniyor. Döneminin mütefekkir ve mutasavvıflarıyla ilişkisine değinilen çalışmada Mevlana’nın eserleri hakkında tanıtıcı bilgilere yer veriliyor. Eserin sonuna Divan-ı Kebir’den seçilen bazı şiirlerin tercümeleri ve Mevlâna’nın anlaşılmasına yardımcı olacak bir Tasavvuf Terimleri Sözlüğü ilave edilmiş.

Şefik Can / Ötüken Neşriyat

AŞK MESLEĞİ“İlâhi aşk mesleğinde uzmanlaşmalıyız” İnsan saliktir, yolcudur, sefere çıkar. Peki, aşk mesleğini tutmuş olanların yolu nereden geçer?Rabia C. Brodbeck, insanın yeryüzünde bulunuş sebebinin, Rabbimizi bilmek ve O’nun tecellilerine mazhar olmak olduğuna dikkat çekerek, kemâlat yolunu, velâyet basamaklarını anlatıyor. İslam’a göre velâyet nedir, velinin tarifi ve vazifesi nedir, veliye nasıl intisap edilir, bir veliyi takip etmekte aşk ve samimiyetin rolü nedir vb. sorularla aşk mesleğini, velayet nurunu keşfe çağırıyor.

Rabia C. Brodbeck / Sufi Yayınları

Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Şerhiyle SeslenişMesnevi’nin ilk on sekiz beyti, adeta bu kıymetli eserin kalbi gibidir. Çünkü bunlar, bizzat Hz. Mevlânâ’nın yazmış olduğu beyitlerdir. Diğer beyitler ise halifesi Hüsameddin Çelebi’ye söyleyerek yazdırdığı yani kaleme aldırdığı beyitlerdir. İlk on sekiz beyit için “Mesnevi’nin Fatiha’sı” tabiri kullanılır. Bu tabir hem Kur’an-ı Kerim’deki Fatiha’nın sırrına işaret eder hem de ilk on sekiz beytin Mesnevi’yi açan ve özünü anlatan yönüne dikkat çeker. M. Fatih Çıtlak, bu eserinde Mesnevi’nin sırrı olan bu on sekiz beyti, daha evvel kaleme alınmış şerhlerden farklı bir tarzda şerh ediyor. Kitap, sadece beyitlerin içindeki incelikleri açıklamakla kalmıyor aynı zamanda bugün, okuyucuya nasıl hitap ettiğini de gösteriyor. Yazarın tercih ettiği hitabi üslup ile Mesnevi’nin içerisindeki mana yolculuğu aynı heyecanla okuyucuya aktarılıyor.

M.Fatih Çıtlak / Sufi Yayınları

Page 91: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler

anahtar // kış 2013 • 91

Page 92: İttifak...yasaklanmıştır. Bu yasak, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş bu evlerin tasarımına da yön vermiştir. Japon çay törenlerinde her mevsim için farklı kaseler