ÖzgÜr ruhlar Ülkesİne -...

25
AHMET YÜKSEL ÖZGÜR RUHLAR ÜLKESİNE...

Upload: others

Post on 07-Sep-2019

18 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

AHMET YÜKSEL

ÖZGÜR RUHLAR ÜLKESİNE...

Özgür Ruhlar Ülkesine...Ahmet Yüksel [email protected]: 0 505 719 15 97

1. Baskı: Mayıs 2015

Kültür Bakanlığı Sertifika No: 14710

ISBN978-605-9844-04-8

Yayın YönetmeniSerdar Çelik

Kapak TasarımYunus Karaaslan

Baskı-CiltŞenyıldız Yayıncılık Hediyelik Eşya ve Tekstil San. Tic.Ltd.Şti.Gümüşsuyu Cad. No.3 K.2 Topkapı/İSTANBULTel: 0 212 483 47 91 Sertifika No: 11964

Genel Dağıtım

ÇELİK YAYINEVİ(Sertika No, 14710)Ticarethane Sokak No: 19/A Cağaloğlu - Fatih / İstanbulTel: +90 212 511 28 11 • Fax: +90 212 511 28 12www.celikyayinevi.com.tr • info@celikyayınevi.com

AHMET YÜKSEL

ÖZGÜR RUHLAR ÜLKESİNE...

1974 yılında Sivas’ın Koyulhisar ilçesi’nin Ortaseki Köyü’nde doğdu. Orta öğrenimini, Suşehri’nde; Yüksek öğrenimini, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamladı.

-“İzinde Aşk Vardı…”-“Selamsız Kent” -“Merhaba! Yaşam Gücüm” -İslam’ın “Çağı Yenileme” Vizyonu-“Hüzün Dağı Çiçekleri” (şiir)-“Yıkık Çeşme” (şiir)isimli çalışmalara imza attı.Okul yıllarından bugüne şiirde çok sayıda birincilik ödülü

aldı. “Birliğin Ülkesine” isimli şiiri, G.A.S.O’nun jüri özel ödü-lüne layık görüldü.

Yazar, başta edebiyat olmak üzere, dini araştırmaları ve pedagojik çalışmalarıyla yaklaşık on beş yıldır eğitimci kimliğiyle hizmet vermektedir.

5

Ahmet Yüksel

Bir düşün! Seni, sonsuzluğa taşıyacak yüreğinden başka uçağın var mı?

İçindeki kuşlardan ne haber vardır? Biliyorum ey güzel kuş! Bakışlarından biliyor ve okuyorum:

Arıyorsun kendini… Ey çağımın yitiği! Hatırla kendini. Varoluş öykünü

bir daha oku!

* * * Bu davetin adı: Fıtrat. İç aynamız, iç gözlemcimiz, güvenlik görevlimiz. Fakat o,

görünmez ki; elini kolunu sallayarak gezinmez ki!

* * * Sen, gözünde taze baharlar getiren Güzel!

Geliversen günün ilk ışıklarıyla…* * *

Ben ki “kendine yetmeyen bir benliğin” konu’ğuyum. Dünya ise, ebedîlik arzularım, ölümsüz ruhum ve aşkınlığıma yetmemektedir. Ölümsüzlük arzularımla ben, dünyalık bir malzeme olmaktan daha değerliyim.

Gençlik güneşi ikindide söner. Kanımdaki sıcaklık akşamı bulmaz. Kırk-elli yıl sonra gençlik, heyecan, şöhret, eşya, çocuk, sevgili, para; mutluluklar,anılar, özlemler, bilgiler, hatıralar adına ne varsa bırakacak, ardıma bakmadan gideceğim... Özgür Ruh’umun bende bıraktığı adrese doğru…

6

Yaz Kalemim!

Hayat, bir güzel yazı; Yazgı’dan icazeti. Yaşamdan mana neydi?Koy soru işareti.

Yollar, kesik inceydiKasvetli, derinceydi“Dikkat!”li gidinceydiYaşamak saadeti.

Virgül, eğrice sopa; Bir vurup geçmek gibi…Hayat, bir göz aç kapa;Parantez açmak gibi…

Nokta var son durakta.Ünlemi mezar taşım!Yaz kalemim üç nokta,Sonsuzluk arkadaşım… A.Y.

7

SUNUŞ

Bu kitap, özgür ruhlar ülkesine; içimizdeki gökyüzünden sonsuzluklara ulaşmaya yardımcı olabilir mi?

İçimizde var olan sahici, aslî, ilahî doğamızdan yaşadığımız çağdaş dünyaya bir “mana köprüsü” kurabilir mi?

Modern insanın “parçalı benliğine” ve farklı duygu kat-manları içindeki “savrukluğuna” bir çare olabilir mi?

Çağdaş insanın “bütünlüğüne” dair; (Nedir o?) kalbi, aklı ve cebi; duygu ve düşüncesi; doğası,

yaşama amacı ve mutluluğu; özgüveni, iç ve dış dünyasının uyumu; ailedeki duruşu; çevresine, evrene ve Allah’a sıcak-lığı... Kısaca hayatın bütünlüğü ile ilgili bu kitabın sizinle paylaşacakları olduğunu düşünüyorum.

Bir de “parçalanmışlıkla” ilgili: Modern insanın evsizliğine, bunalım ve yalnızlığına,

kaybolmuşluk ve arayışına bir çare olarak “içimizdeki ev”in sıcaklığına, ait olduğumuz yere ve en doğru adrese ulaşmada yine bu kitap, sizin yol arkadaşınız olacak...

Bu kitap sizi heyecanlandıracak...Ahmet Yüksel

Ortaseki-Koyulhisar0 505 719 15 97

8

İÇİNDEKİLER

13 Ben ki “Kendine Yetmeyen Bir Benliğin” Konu’ğuyum... 17 İçimdeki Yabancı (?)19 Ben kimim? 31 “Varoluş Kimliği” Kaybolursa… 39 Arayış...43 Dünya Vatandaşlığı (Yeryüzü Nüfusuna Kayıtlıysam…)46 Yaşamın Anlamı (İki Sonsuzluk Pencerem: ) 58 Ait Olduğum Yerin Özlemi Var İçimde...

61 Yolun Başında... Kadim Soru: "Nereye gidiyorsunuz?"75 Yoldaki Kılavuz (?) (Seni, sonsuzluğa taşıyacak Yüreğinden başka uçağın var mı?) 82 Yolların Sessiz Dili, “Yolunca Giden Yorulmaz” der.83 “Kaybolmuşluğa…” Yol Üstü İşaretler

9

88 Ve fıtrat. (Bu davetin adı: Fıtrat İç aynamız, iç gözlemcimiz, güvenlik görevlimiz... Fakat o, görünmez ki; elini kolunu sallayarak gezinmez ki!)89 Oku Delikanlım! Varoluş Öykünü Bir Daha Oku! (Ey Çağımın Yitiği! Hatırla Kendini…) 94 Yolun Hak Davetçileri99 (Özgür Ruhlar Ülkesine… İşte Yeniden Kurtuluş Çağrısı!)

107 “Karşı Köy’e uğramadan Gidilmez.110 Özgür Ruhun Peşinde…112 Neylersin ki önünde, ‘modern hayatın pek çok engeli’ var.121 İçindeki Kuşlardan Ne Haber Vardır?125 Biliyorum Ey Güzel Kuş! Bakışlarından Biliyor ve Okuyorum: Arıyorsun Kendini…128 “Yüksek Vicdanların Yolu”nda Bir yolcu! 134 Günün İlk Işıklarıyla… 135 Sen, Gözünde Taze Baharlar Getiren Güzel! Geliversen Günün İlk Işıklarıyla…

10

140 O Çeşme141 Yıkık Çeşme 142 Çeşme Başında BİR GÜZEL!153 Sultan Kapısında… 155 Yolcunun Halleri 158 Dur !!!159 Su.., Ama Testiyi Kırdırmadan!164 Çeşme Taşında “On Emir”165 Yüksek Tepedeki Güzel Bir Bahçe Gibi…169 Bir Yabancı (?)171 Bu Yolculukta Bir Sürpriz: HEDİYE188 Konup Göçenler Çeşmesinde…

189 Bir Yolcuyuz... 194 Hasret Duyguların Bizi Götürdüğü Adrese...196 Sonsuzluğun Mektubu

1. BÖLÜM

13

Kusursuzluğum; kendi ayaklarım üzerinde durabilece-ğim; kendi kendime yetebileceğim şeklindeki yargılarıma insafım karşı koydu ve kendi dilince cevap verdi:

Varlığından emin olan bilmeli ki kişi, var olmakla zaten başkalarına muhtaçlığını belgelemiş olmaktadır.

“İnsan, et kemik dokusuKıt malzemeden ibaret.Başlangıcı kokan bir su; Sonu da kokan bir ceset.”

İnsan ki arınıp durulmaya en fazla ihtiyacı olan varlık; muhtemel ki yıkanmadığı zaman kokacak tek canlı yine insan...

Kişi, güç ve güzellik gibi donanımlarını kendisi için üs-tünlük sebebi sayabilir. Türümüz dışında pekâlâ “Yıldızlar” varken, mesela güzellikte tavus kuşu; kuvvette fil, aslan şöhreti elinde tutarken insanın bir Herkül ya da bir kraliçe olmasının ne önemi var?

Gecesini gündüzüne katan insan, bir mütefekkirin ifa-desiyle anne karnındaki yavru kadar kolay; meyve kurtları kadar bol nimet elde edememiştir.

14

Özgür Ruhlar Ülkesine...

Bir yaz sıcağında uykuları bölen sineğe gözler keskin, kollar pervane... O pek şanlı, kendi içinde tamamlanmış üstün insan, öfkelidir.

Öfkesinde haklıdır.Öfkenin zararlı olduğunu bilmeyen yoktur.Öfkelenmeyen insan da yoktur.Öfkeli insanın şeytana nasıl oyuncak olduğunu cümle

âlem bilir. Köpüren ağızlar ve titreyen eller de......

Kardeşlik iyidir deriz, fakat başkalarını nefsine tercih eden pek az insan buluruz.

Kıskançlık, kötüdür elbette. Ya gözleriyle birbirini deviren dostlara ne demeli?

Adaletin iyi olduğu konusunda nutuk atan kişi, adalet kılıcı kendisine döndüğünde sözüne aynı şevkle devam edebilir mi?

Namusun kutsallığı herkesçe kabul edilir. Kimse namusuna toz kondurmak istemez. Kem gözler bile insanı rahatsız eder. Ya başkalarının namusu? Kendi namusu için aslan kesilen cengâver, nefsiyle baş başa kaldığında başkalarının namusu için aynı kahramanlığı gösterebilir mi?

Şöhret ve servet...Bu iki noktada insan, kendini kolayca ele verir...

Şöhret ve servetiyle kemâliyeti denk olmayan hormonlu sayılır. O bir kibir abidesidir. Defalarca başını kaldıran, yumruğunu sıkıp yüz hatlarını geren gururuyla “ne dediğini bilmez, bulutlardan yere inmez” olur.

Zenginlik, insanın konuşmasını, yürüyüşünü değiştirir. En büyük iyilik ve kötülüğün sahibi, para mıdır bilinmez ama insan, her şeyini hatta insanlığını bile paraya tahvil edebilir.

15

Ahmet Yüksel

“Dünyada bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmedi-ğimdir” diyen Aristo;

“En iyi tarafımda bile kötüye kaçan bir taraf vardır” diyen Montaigne, aslında bir yazgıyı dile getiriyorlar:

Bütün bunlar bilinçaltı itiraflarımdır... Bilinçaltı iti-raflarımı kıymete değer buluyorum. Gerçekte bu, bütün bilinçlerin itirafıdır.

İnsanın “nisyan ile mâlul” olduğunu öteden beri duyarız. Her halimizle de bunu teyit ederiz: Unuturuz… İlahi tabiatımız yanında, unutkan ve kaypak bir tabiatımız da vardır ve o, bizi “tanıma özürlü” yapar; bizim sağlıklı görüp düşünmemizi, “bilme”mizi engeller.

16

Özgür Ruhlar Ülkesine...

Ne dersek diyelim eksik gedik, yarım yamalak bir hal içindeyiz.. Kusursuz değiliz. Tam değiliz. Bir tarafımızla hep zayıf ve noksanız. Evet böyleyiz, ama böyle olmamız fena mı? Hayır. Bahçe taşsız; üzüm çöpsüz; güzel kusursuz olmaz tabi. Çaresi ? Yine acz. Acziyet… Bağlanma ihtiyacı. Kulluk.

Kulluk ki, “acz okulu”ndan diploma alanların makamı... Değil mi ki insan, anne karnında bir (vav) gibi büzüle büzüle sonradan (elif) oluyor. Hem değil mi ki Rabbinin huzurunda, elleri bağlı, durup dikilen, eğilip bükülen, yere kapanan âdem, ancak öyle adam oluyor... Kula yakışan da acz. Daima muhtaçlık. Söze ne hacet:

“Ey İnsanlar! Sizler Allah’a Muhtaçsınız.” (Fâtır 15)

İnsan güçsüz mü?

Gerçekte insan, ne kadar güçsüz ise O’na bağlandığı kadar da güçlüdür.

Güçlüdür. Çünkü kula yakışan acz. Acziyet, bir yakarış makamı, bir arayış ilanıdır. Kul, muhtaçlığını duydukça taçlanır. Bağlandıkça güçlenir…

Güçlüdür. Çünkü Yaratıcının kudretinden aldığı gücü; iradesinden aldığı özgürlüğü; ilminden aldığı bilgisiyle ona yeni bir sıçrama imkanı doğar...

17

Ahmet Yüksel

Güçlüdür. Çünkü melekleri kıskandıracak bir donanımı var. En yetkili odur...

Güçlüdür. Çünkü özgün bir kimliğin sahibidir. Yaratıcı kendi ruhundan üfleyerek onu “iç-ten” güçlendirmiş; kimlikli ve ayrıcalıklı hale getirmiştir...

Bütün bu boyutlar içinde insan, Rabbi katındaki özel yeri, şanı ve şerefiyle iyi bir yaratılış örneğini temsil eder. Artık her benî Adem, böyle bir yaratılış farkıyla gerçekten iyi bir konumda olduğunu rahatlıkla fark edebilir:

Vahyin muhatabıyım. Yeryüzünün efendisi, cennetin çocuğuyum… Adem’im. İsimlerin öğretildiği, secdeler gören Adem. Yeryüzü halifesi, sevgiyi büyüten, umudu yeşerten Adem…

Ne var ki her şey sütliman olmadığı gibi işim de kolay değildir. Tehdit altında olduğum açık. Böyle bir üstünlük hali; ilgiyi, bakışları, hatta şimşekleri üstüme çekmeye yeter… Bu durum beni, gizli bir tehlike, kör bir bela ile yüz yüze getirir...

 

Onu ben evve’ l-emirde ilk dedemle giriştiği bir düellodan tanıyorum. Dedemi yerinden, yurdundan eden yabancıyı... Bedenimi ruhumun üstüne salıp ruhuma dur, bedenime vur diyeni... Evime, gönül bahçeme kasteden yavuz hırsızı tanıyorum:

· Kapıdan kovsam bacadan girecek...

18

Özgür Ruhlar Ülkesine...

· Maskeli... · İşbirlikçi ve yeraltı teşkilatlı...· Nefsim onun örgütevi... · Hislerim radarları...· Karıncanın ayak sesi kadar sessiz ve fısıltılı…

Kimdir bu, içimdeki yabancı Gölgem kadar yakın bana. Kanımdadır. Elimde, dilimde,

belimdedir... Tanıyanlar:“O sevimli, edâlı, gözü yerde bir sinsi; hep kötülük iste-

yen, cadaloz, ihânetkar gelindir. Sahip olup onu üretirsen tükenirsin” demişlerdi. Yine de göz koydum, gönül verdim.

Gönlüme kasteden bu yavuz hırsızı tanıyorum. Evet bu davetsiz misafir, içimdeki yabancı:

Şeytandır.

Yukarıdaki açık kimliğe bakarak işimin hiç de kolay ol-madığını, ağzımın tadını kaçıracak bir tehlikeyle yüz yüze olduğumu rahatça söyleyebilirim. Ne var ki her an ayağımın kayma tehlikesi beni “dikkatli” yapar.

Evini yolunu bilmeyenin tehlikeye açık hale geleceği ve pek kolay avlanacağı bir gerçekse, bu tehlike benim özüme, kendi gerçeğime dönmeme yardım eder. Beni, evimin adamı yapar...

Ayrıca tamamen korunaksız da değilim. Yaratandan aldığım güç ve destekle hiçbir püsküllü belanın bana zarar

19

Ahmet Yüksel

veremeyeceği konusunda aldığım ilahi teminatla derin bir nefes alabilirim.

Hatta bu işi kesinkes lehime de çevirebilirim. Bu sayede güçlenebilir ve ait olduğum yere daha emin dönebilirim.

Şu da var ki, üzerimde şeytanın bir zorlaması yok ve bu, sadece bir kışkırtma hamlesi ise; doğuştaki günahsızlık, ilâhî öz ve dînî kabule yatkın tabiatımla öncelikle ben, sapmış bir irade değilim. Buna rağmen şeytanın unutturduklarına bakılırsa hatırlatılmaya muhtaç ve unutkanım.

Bir yandan da aklî ve iradî olarak hatırlama istidâdındayım. Bu yetkinliğe dayanarak unutkan tabiatım, semâvî söz ve sözcülerin mesajıyla uyarılır.

Bu mesaj, içimdeki yabancıya karşı özgün kimliğime bir çağrı olup bana kim olduğumu hatırlatır...

 

 

en Kimim? Sorusuna aradığım cevapta “memu-rum, babayım, eşim, insanım, türküm, gencim...” şeklindeki ifadelerimin her biri, üst üste tamamlayıcı kimlikler olsa da bana “kalıcı kimliğimi” tam söylememektedir. Bu durumda sorular birbirini takip eder:

“Memurum, babayım... ama ben kimim?” Sosyal statümün, fiziksel görüntümün, ad ve sanımın dışında ben kimim ???

20

Özgür Ruhlar Ülkesine...

Kendimi tanımlamada haklı olarak yetersizim. Çünkü ben, bana ait değilim. Kendimi tabî bir olu-şun içinde buldum ve varlığımı kendi ellerimle kazanmadım. Bu durumda bana ait olmayan şeyle, mesela ruhumla ilgili fazla bir şey söyleyemem. Varlığımın bin bir türlü gizemli tarafları var. Bunlar bir yana aklım, kendi mahiyetini bile bilememektedir.

“Ben kimim?” Sorusuna bu güne kadar pek çok cevaplar gelmiş:

“İnsan, alet kullanan hayvandır” diyen Marks ; “sosyal hayvandır” diyen Emile Dürkheim; insanla hayvan arasında mahiyet farkı değil sadece derece farkı gören Darvin ve benzeri düşünürler, insana ancak kıyısından köşesinden yaklaşarak bir tanım getirmeye çalışmışlardır.

Her doğan çocuk, potansiyel günahkar olarak dünyaya gelir diyen Hıristiyan ilahiyatı da; cinsellik ve saldırganlık iç dürtüsüyle doğar diyen Freud da insanın özüne ve kimliğine ilişkin sahici bir tanım getirememiştir.

Bu konuda çok şey söylenebilir, fakat ne söylenirse eksik kalır. Çünkü bu çizgi, bu resim bu kapsamda tanımlanamaz. Bu temel, bu yapı tamamlanamaz. İnsan, kendi varlığını “varlık sebebi ve sâiki”yle ilişkilendirmedikçe eksik kalır. Resmi, ressamın; yapıyı, yapanın tasarrufu, iradesi ve bilgi-siyle tanımlayıp tamamlamadıkça eksik kalır.

21

Ahmet Yüksel

Varlık gerçeğimizi elinde tutan, yaratan, hamurumuzu yoğurup biçimlendiren; bedenimiz, ruhumuz ve tüm boyut-larımızla bizi “dört başı mamur bir varlık” olarak ortaya çıkaran; gerçek sahip Allah’ın ne dediği dinlenmedikçe… :

Din gibi felsefe de insanın (Teomorfik-Tanrı merkezli) bir varlık olduğunu göz ardı etmez.

Her doğan çocuğun İSLAM FITRATI üzere doğduğunu bildiren nebevi haber de bu aslî temeli teyit eder.

İslam mütefekkirleri gibi diğer birçok din ve nazari bilimciler de insanın her zaman insan üstü bağları bulunduğunu; ihtiyaçları için kendini aşan bir kudrete yöneldiğini; inanma eğilimi taşıdığını… Yüce Varlığı arama, ona bağlanma ve inanma ihtiyacı; kısaca “Allah’a ait olma” iştiyakı içinde yaratıldığını bildirirler.

“Çocukta büyük bir dini hazırlığın var olduğunu” bildiren Vergote gibi birçok Psikolog da bu “temel nokta”ya vurgu yaparlar. “Her toplumda dini kültürün var olması da buna işaret eder.”(Prof. Selahattin Parladır)

22

Özgür Ruhlar Ülkesine...

İçimizdeki doğal sesi dinlediğimizde de kendimizde bundan başka bir şey bulmayız. Bu kimlikte, “kendimi buldum” dedirtecek bir doygunluk; özümüze kadar inen bir bağlılık ve hiç bir tarafımızı boşta bırakmayacak bir “aidiyet hissi” vardır.

Yine bu bağladır ki iyi anımızda sonsuz bir lütuf, kutsi lezzet ve rağbet sofrası; dar anımızda ise “İstese beni bu beladan kurtaracak mutlaka biri var” dedirtecek bir sığınma ve referans alanı buluruz…

Şu halde ilgi, arızi değil esaslı ve köklüdür. Tabiatımız, gerçekte “üflenmiş bir ruh”tur. (Hicr 29) Varlığımız, ilâhî özle şekillenmiş; ruhumuz da sözleşme (misak) gününde Rabbini “evet”le kabullenmiştir. Allah’ın boyasıyla boyanan insan, üzerinde O’nun sıfatlarının tecellisinden; her zerresinde O’nun imzası ve mühründen gayrı bir şey görmez.

İnsandaki bu “ait olma” hali, doğaldır ki yaratılmışlığının gereği olarak “sadece Yaratıcıya ait olma”, “Yüce bir kudrete bağlanma” iştiyakı ve O’nun dışında hiçbir bağı kabul etmeme direnci taşır.

Bu, ona ayrıca özgürlük getirir. Özgür ruh, sonsuzluğunu daima arar. Ait olduğu yücelik ve sonsuzluk zeminini bulana kadar arar. Ruhunu, o sonsuzluk gıdasıyla doyur-madığında açlığı, gözünü o sonsuzluk ülkesine açmadığında tutsaklığı sürer. Mevlana’nın ifadesiyle “Her şey vatanını arzular, ney kamışını bulmak ister.” Özgür ırmaklar, açık denizine inmek ister.

Yüce Allah (cc,) insanı fıtratıyla süslerken adeta şunu telkin eder gibidir :

23

Ahmet Yüksel

Ben sizi bir fıtratla yarattım. Kendi RUHUMDAN ÜFLEYEREK ve böylece kendimle ilişkilendirerek özünüzü, çekirdeğinizi oluşturdum; renginizi verdim; kimliğinizi çıkardım; ilginizi, yönünüzü çevirdim.

Bu sayede beni hissetmekte, hatırlayabilmektesiniz. Sürekli içinde olduğunuz, “varoluş gerçeğinize” cevap bulduğunuz bir şeydi bu. Bu sayede siz Rahmânî bir havzada, manevi iklimde, ilahi bir etkinin kapsamı alanındasınız.

Bu imkanı size verdim ve bunun için de kendi nefsinizi şahit tuttum. (Araf 172)

O fıtrat ki içinize huzur ve serinlik bırakan özgür bir ırmak gibiydi… O ırmağın akışına kapılıp gittiğinizde (her iyi işinizde) bu güzelliği yaşamaktaydınız. Yatağından saptığınızda ise kuruyup katılaştığınızı, susuz ve mutsuz kaldığınızı görmekteydiniz.

Gerek Yaratıcı bilgisi, gerek din duygusu, gerek maneviyat hissi ya da kutsallık… Bunları, içinizde hazır bulmuş; duygu ve düşüncenizde fark etmiştiniz. İşte fıtrat, bu manada ilmek ilmek dokunuşa ait bir ilahî şekildi. Bir içsel olguydu fıtrat.

24

Özgür Ruhlar Ülkesine...

Şu halde insan, ilah değil ama ilâhîdir.

İşte Şeytan, tam burada bu özgün kimliğimizi saklamaya çalışır. Günahsız tabiatımıza günahlardan bir ağ örerek; kö-tülüğün büyüsüyle kalp gözümüzü perdeleyerek özümüzü tanıyıp keşfetmemize ve ona uygun bir yaşam geliştirme-mize engel olur. Böylece bizim “İçimizdeki açık denizler”e ulaşmamızı engeller ve bize gerçek tabiatımızı unutturur.

Yaşadığımız çağda…

Modern hayat, şeytanî isteklere açık bir pazar gibidir. Şeytan, planlarını modern hayatın zengin imkanlarını kul-lanarak yürütüyor. İnsanın özünü kirletme, unutturma ve örtme stratejisi üzerinden sağlıyor bunu. Peki yok ediyor mu? Hayır. İnsanın çekirdeğinde, bir nevi Hard diskinde var olan kurucu öğeyi, kök bilgiyi yok edemiyor. Ama örtüyor. Kökünü

25

Ahmet Yüksel

değilse de dalını budağını koparıp alıyor. Bir kalem erbabı arkadaşımızın ifade ettiği gibi : “Modern hayat, nesillerin inancını çalıyor, inanma duygusunu değil”

Şeytanın kötülük silahına karşı, iyi’yi yaşatmak üzere Allah bize sözler/sözcüler/işaretler/ayetler göndermiştir. İlk ayetini de önce içimize atıvermiş; kendi iyilik tabiatıyla bizi adeta işaretleyerek belirgin hale getirmiştir.

Bu durumda ruhsal doğamız, iyilik yönünde bir eğilim ve bir güç taşır; iyiye yatkın hale gelir.

 

lâhîlik vasfı,içimizdeki iyiyi temsil eder. Çünkü, Allah “mutlak iyi”dir.Mutlak iyi olan Allah’ın,insana kendi ruhundan üflemesiolağanüstü bir katkıdır.

Böyle bir şey, insanı özü itibariyle değerli bulan iyimser bir bakıştır. Klasik batı anlayışının aksine insan günahkar, saldırgan, sapık ve egoist değil; fıtraten günahsız, değerli, saf ve temizdir.