ÖzelleŞtİrme ve sosyal destek programlariacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/554/858.pdfyani kuruluş...
TRANSCRIPT
-
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
ÖZELLEŞTİRME VE SOSYAL DESTEK PROGRAMLARI
Yüksek Lisans Tezi
Havin Fatma GÜL
Ankara- 2004
-
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
ÖZELLEŞTİRME VE SOSYAL DESTEK PROGRAMLARI
Yüksek Lisans Tezi
Havin Fatma GÜL
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Recep VARÇIN
Ankara- 2004
-
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
ÖZELLEŞTİRME VE SOSYAL DESTEK PROGRAMLARI
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı: Doç. Dr Recep VARÇIN
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................
Tez Sınavı Tarihi ..................................
-
i
KISALTMALAR
DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü
DPT : Devlet Planlama Teşkilatı
EİYKK : Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu
GSYİH : Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
IMF : International Monetary Fund
İŞKUR : İş ve İşçi Bulma Kurumu
KHK : Kanun Hükmünde Kararname
KİT : Kamu İktisadi Teşebbüsleri
KOSGEB : Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı
ÖİB : Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
ÖSDP : Özelleştirme Sosyal Destek Projesi
TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
-
ii
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR ........................................................................................................ i
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... ii
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
I. BÖLÜM
ÖZELLEŞTİRMENİN TANIMI, AMAÇLARI VE YÖNTEMLERİ .................. 7
1. ÖZELLEŞTİRMENİN TANIMI..................................................................... 7
2. ÖZELLEŞTİRMENİN AMAÇLARI............................................................ 11
2.1. EKONOMİK AMAÇLAR......................................................................... 13
2.1.1. Ekonomik Etkililiği Arttırmak ........................................................ 13
2.1.2. Şirket Verimliliğini Sağlamak ve Karlılık Yaratmak...................... 14
2.1.3. Kaynakların Optimal Dağılımını Sağlamak.................................... 14
2.1.4. Özelleştirme İle Verimlilikte Arttırmak.......................................... 14
2.1.5. Serbest Piyasa Ekonomisinin Tüm Kurum Ve Kurallarıyla
İşlemesini Sağlamak ....................................................................... 15
2.1.6. Sermayeyi Tabana Yaymak ............................................................ 16
2.2. MALİ AMAÇLAR ....................................................................................... 16
2.2.1. Devlete Gelir Sağlamak.................................................................... 17
2.2.2. KİT’leri Borç Yükünden Kurtarmak ................................................ 17
2.2.3. Vergileme Yapısını Değiştirmek...................................................... 18
2.3. TOPLUMSAL VE SİYASAL AMAÇLAR.................................................. 18
2.3.1. Kaynakların Optimal Dağılımını Sağlamak ..................................... 18
2.3.2. Gelir Dağılımını Düzeltmek ............................................................. 19
2.3.3. İdeolojik ve Politik Gerekçe............................................................. 20
2.3.4. Demokratikleşme.............................................................................. 20
-
iii
3. ÖZELLEŞTİRME YÖNTEMLERİ.............................................................. 21
3.1. İhale Yöntemi ............................................................................................ 21
3.2. Yasal-Kurumsal Serbestleşme .................................................................. 22
3.3. Satış Yöntemi ............................................................................................. 24
3.4. Yönetim Devri Yöntemi............................................................................. 25
3.5. İşletme Hakkı Devri ................................................................................... 26
3.6. Finansal Kiralama Yöntemi ....................................................................... 26
3.7. İmtiyaz Devri / İmtiyaz Yönetimi.............................................................. 27
3.8. Fiyatlama Yöntemi..................................................................................... 29
II. BÖLÜM
1. TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI ............................. 30
1.1. 24 Ocak 1980 Öncesi Dönemde Özelleştirme ........................................... 31
1.2. 24 Ocak 1980 Sonrası Dönemde Özelleştirme ......................................... 37
2. DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI .. 42
2.1. POLONYA................................................................................................. 44
2.2. MACARİSTAN ......................................................................................... 49
2.3. ÇEK CUMHURİYETİ (ÇEKOSLOVAKYA) .......................................... 53
2.4. DEĞERLENDİRME.................................................................................. 58
III. BÖLÜM
ÖZELLEŞTİRMENİN TOPLUMSAL ETKİLERİ .......................................... 62
1. Ekonomik ve Mali Hedeflere Etkisi ................................................................ 63
2. Sosyal ve Siyasi Hedeflere Etkisi .................................................................... 64
3. Sendikalara Etkisi ............................................................................................ 65
4. Ülke Bütünlüğüne Etkisi .................................................................................. 67
5. Ülke Bağımsızlığına Etkisi .............................................................................. 67
6. Gelire Etkisi ..................................................................................................... 69
7. Kamu Kaynaklarına Etkisi ............................................................................... 70
8. Piyasaya Etkisi ................................................................................................. 71
-
iv
IV. BÖLÜM
ÖZELLEŞTİRME SONRASINDA UYGULANAN SOSYAL DESTEK
PROGRAMLARI ................................................................................................................. 73
1. İşgücü Uyum Programı ..................................................................................... 75
2. Özelleştirme Sosyal Destek Programları ......................................................... 79
2.1. Özelleştirme ve Sosyal Destek Projesi’nin Temel Amaçları .................... 80
2.2. Özelleştirme Sosyal Destek Projesi Kapsamındaki Programlar ................ 81
2.2.1. Tazminat Ödemeleri ve Emekli İkramiyeleri .................................. 81
2.2.2. Yeniden İşe Yerleştirme Hizmetleri ................................................ 87
2.2.3. İstihdam, Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri .................................. 90
2.2.4. Toplum Yararına Çalışma Programı................................................ 92
2.3. KOSGEB Tarafından Uygulanan Programlar............................................ 93
3. Değerlendirme .................................................................................................... 94
SONUÇ VE ÖNERİLER......................................................................................... 96
ÖZET ........................................................................................................................ 99
SUMMARY ............................................................................................................ 101
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 103
-
1
GİRİŞ
Özelleştirme kavramı devlet ile özel sektör arasında yer alan, uygulama
olarak benzerlikler göstermesine rağmen, henüz tanımı konusunda tam uzlaşma
sağlanamamış bir kavramdır.
Dar anlamı ile özelleştirme, kamu iktisadi girişimlerinin1 mülkiyetinin özel
kesime devri anlamına gelmektedir. Geniş anlamda ise, yönetimin de devrini
kapsayacak şekilde, tüm alanlardaki kamu mülk ve hizmetlerinin kısmen veya
tamamen, bir defa ya da bölünmek suretiyle özel kesime devridir. Bu yapılırken,
kamu sektörü görev alanına girdiği düşünülen hizmetlerin sağlanması özel sektöre
devredilmekte veya kamuya ait yerlerde üretilen mal ve hizmetler özel sektöre
kaydırılmakta, hükümetin sorumluluğu veya mallar transfer edilmekte veya hükümet
yönetimi ve hizmeti özel sektöre devredilmektedir (Higgins: 1-8). Kısaca
özelleştirme, kamu kesiminin ulusal ekonomik rolünün en aza inmesi anlamına
gelmektedir.
Özelleştirme uygulamaları özellikle ekonomik krizleri atlatmada temel reçete
olarak görülmektedir. Dünyada yaşanılan ilk ekonomik krizde kamu girişimciliği
desteklenerek krizden çıkma yolları aranırken; 1970’lerde yaşanılan kriz ve
sonrasında yaşanılan ekonomik bunalımlarda “özelleştirme” sihirli değnek olarak
görülür ve yoğun bir uygulama alanı bulur. İlk olarak 1929 yılında yaşanılan
ekonomik krize değinecek olursak, bu kriz dünya ülkelerinin içine kapanmalarına
neden olur. Bu yıllarda yaşanılan ekonomik krizle birlikte piyasa ekonomisinin
1 Kamu İktisadi Kuruluşları, ticari ve endüstriyel özelliğe sahip, sermayesinin yarısından çoğu veya
tamamı kamuya ait olan kuruluşlardır. Yani kuruluş özelliği dikkate alındığında kamu tarafından kurulan, pazarlanabilen başka bir deyişle kişisel mal ya da hizmet üreten, mülkiyeti ve denetimi ağırlıklı olarak devlete ait olan, yönetim kurulları hükümet tarafından atanan, sosyal fayda maksimizasyonuna göre kaynak tahsisi sağlayan kuruluşlardır (Kök ve Çoban : 11).
-
2
ekonomiye kendiliğinden yön vermesi konusunda kuşkular ortaya çıkmaktadır.
Liberal ekonomiyi savunanlar da dahil olmak üzere kamu girişimciliği savunulur ve
hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler de devletin çapında büyüme
gerçekleşir. Keynes’in bunalımdan çıkmak için kamu harcamalarının arttırılması
yönündeki önerileri uygulanmaya başlanır. Avrupa ülkelerinde yoğun olarak
ekonomiyi devlet eliyle canlandırma girişimleri desteklenir ve sosyal devlet kavramı
yerleşmeye başlar (Sarısu, 2003: 1). Kamu harcamalarının yarattığı taleple ekonomik
büyümenin canlandırılması hedeflenmektedir.
Gelişmekte olan kapitalist ülkelerde savaş sonrasında hakim olan ve geniş
kitlelere yığınsal mal ve hizmet üretilmesine yönelik olan bu sistem, fordist olarak da
tanımlanan sistemde, devlet piyasalara gerektiğinde müdahale etmektedir. Devlet
kamu işletmeleri yoluyla ucuz tüketim malları emeği desteklerken; diğer yandan da
piyasalara fiyat, kredi, dış ticarete kota getirme gibi gerektiğinde müdahale ederek
aynı zamanda düzenleyici rol oynamaktadır (Türk- İş: 5-6).
Altmışlı yılların sonuna doğru ortalama kâr oranındaki düşme eğiliminin
çıması ve 1970’li yıllarda yaşanan stagflasyon ile birlikte, petrol şokunun yaşanması
kamu müdahalesi ve buna yönelik politikalar, kamu hizmetleri, sosyal hizmetler ve
sosyal harcamalar eleştirilmeye başlanır. Yoğun ve fordist sermaye birikim süreci ile
tekelci regülasyon arasındaki uyumsuzluk, stagflasyon baskısı krizi giderek
derinleştirir, kamu açıklarını azaltmaya ve para hacmini daraltmaya yönelik
monetarist politikalar uygulanmaya başlanır. Krizden kurtuluş için kamu
ekonomisinin tamamen piyasan çekilmesi öngörülmektedir. Sermaye birikim
tarzında ortaya çıkan tıkanmanın önüne geçmek için liberal politikalar benimsenir.
-
3
Bu politikanın temel uygulama alanı ise kamu işletmelerinin özelleştirilmesi yönünde
olmakta ve böylece sermaye birikim tarzının istikrara ulaşması öngörülmektedir.
Özelleştirme uygulamalarının temelinde de ise Türkiye’de kalkınma
politikalarının temeli olan ve boyutları büyüyen ekonomik hayatı yönlendirmek ve
ihtiyaçları karşılamak amacıyla kurulmuş olan Kamu İktisadi İşletmeleri’nin
(KİT’lerin) ekonomide yük yarattığı, rekabet ortamında maliyetlerin azalıp, ürün
kalitesinin artacağı ve dolayısıyla daha uygun fiyatlarla satışların gerçekleşebileceği
iddiası yatmaktadır. Bunun içinde devlet müdahalesi olmaksızın, her şeyin piyasada
rekabet koşulları içinde oluştuğu piyasa ve ekonomik yapı öngörülmektedir.
Oluşturdukları devletçilik kültürü ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler)
Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısında önemli bir yere sahiptir. KİT’lerin toplam
istihdam içindeki payına bakıldığında ise sektörel ve bölgesel olarak piyasada
belirleyici konumda oldukları söylenebilir. Aynı zamanda piyasada haksız rekabeti
engellemekte, fiyat istikrarını sağlamakta, milli gelire katkıda bulunmaktadır. Fakat
yanlış yönetim anlayışının bir uzantısı olan ekonomi ve personel politikaları ve
bürokratik yapı ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) ekonomi üzerinde yük
olmaktadır. Rekabet etmesine izin verilmeyen ve kamu tarafından subvanse edilen
kamu girişimleri birçok gelişmekte olan ülkede çok sayıda insana iş yaratırken, kamu
girişimleri özel sektörde olduğundan daha fazla ücret vermekte, çalışanları için
ekstra imkanlar oluşturmakta, bununla birlikte onları katı sözleşmelerle
bağlamaktadır. Birçok durumda bu özellikler düşük üretkenlik ve aşırı işgücü
maliyetlerine neden olmakta, bu da etkinlikte azalmayı ve mali kayıpları beraberinde
getirmektedir (Kikeri, 1998: 3). Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler) düşük verimle
çalışmalarının yanı sıra kaynakların kötü kullanımı, eski teknoloji kullanmaları ve
-
4
buna benzer nedenlerden dolayı bugün özelleştirme politikalarının temel hedefi
olmaktadır (Atasoy, 1993: 111- 113). Fakat değişebilecek yönetim anlayışı ve
uygulamalarla, yeniden yapılandırılabilecek ve verimli hale gelebilecek olan Kamu
İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler) yapısal istikrar programları ile özel sektöre
devredilmekte veya satılmaktadır.
Özelleştirme dünyada 1980’leri başlarından bu yana İngiltere başta olmak
üzere hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Türkiye’de ise 1980’lerin ortalarında
özelleştirme yoğun olarak telaffuz edilmeye başlanmış hatta programlarda yer
almıştır. Özellikle 1983’den sonra en önemli ekonomi politikalarından biri olarak
görülmektedir. Özelleştirme ile ekonominin canlanacağı ve toplum refahının
artacağı, sermayenin geniş halk kitlelerine yayılacağı, mali yükün azalacağı, serbest
piyasa ekonomisi ve rekabet anlayışı içinde üretimin artacağı ve daha kaliteli olacağı
iddia edilmektedir.
Oysa 1980’lerden günümüze gelindiğinde özelleştirme uygulamaları ile
iddia edilen faydalar sağlanamaz aksine özelleştirme uygulamaları topluma yük
olmaktadır. Verimli olan işletmelerin özel kesime çok düşük fiyatlarla satışı ile daha
önce tüm topluma faydası yayılabilen hizmetler, serbest piyasa ekonomisi içinde
bireylerin, hizmetlerinden ekonomik güçleri ile orantılı faydalanabildikleri işletmeler
haline gelmektedir. Özelleştirmeden elde edilecek gelir ise, satışı yapılmış olan
işletmelerin giderlerini karşılamış ve karşılamaktadır. Özelleştirme sonrası işsiz
kalanların kıdem tazminatları devlet tarafından üstlenilirken, satış öncesi teknoloji
yenilemesi de devlet tarafından yapılmaktadır (Türk-İş: 351).
Tüm dünya, özelleştirme uygulamalarını ve bu uygulamalar sonucu ortaya
çıkan ekonomik ve toplumsal etkileri tartışmaya başlarken, Türkiye’de özelleştirme
-
5
uygulamalarına hız verilmekte ve sihirli değnek olarak görülmektedir. Özelleştirme
sonrası ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal olumsuzlukları, çalışanlar ve toplum
üzerindeki etkilerini, geçici olarak azaltmak amacıyla, Dünya Bankası destekli
özelleştirme sonrası “Sosyal Destek Programları” uygulanmaktadır. İlk olarak
1994’de uygulanan “İş Gücü Uyum Programı” ve daha sonra 2000’li yıllarda
uygulanmaya başlanan “Özelleştirme Sosyal Destek Programları” ile özelleştirmenin
toplumsal yükü azaltılmaya çalışılmaktadır. Fakat izleyen bölümlerde ortaya
konulacağı gibi bu programlar sadece kısa süreli etkileri olan programlar olmanın
ötesine gidememektedir.
Asıl tartışma noktası ise “sihirli değnek” olarak tanımlanan özelleştirme
uygulamalarından sonrasında neden sosyal destek programlarına ihtiyaç
duyulduğudur. Birçok kamu kurum ve kuruluşu, izlenilen yanlış politikalar sonucu
verimsiz birer yapı haline gelmektedir. Kamu ve özel sektör arasındaki etkinlik farkı
giderilmesinde özelleştirme tek yol mudur? (Tandırcıoğlu, 2002: 200). Bu çalışmada
amaçlanan, özelleştirmenin çalışanlar üzerinde ve toplum üzerinde yaratacağı
olumsuz etkileri ortaya koymak, özelleştirme sonrasında uygulanan destek
programlarının geçici ve sınırlı olan etkilerini örneklerle açıklamaktır. Aynı
zamanda sosyal destek programlarının, özelleştirme uygulamalarına tepkiyi
azaltmakta kullanılan bir araç olduğunu ve bu programların özelleştirme
uygulamalarının tamamlayıcı bir parçası olduğunu ortaya koymak amaçlanmaktadır.
İlk olarak özelleştirmenin tanımı yapılacak, amaç ve gerekçeleri açılandıktan
sonra özelleştirme yöntemlerinden bahsedilecektir.
İkinci bölümde ise Türkiye’de uygulanan özelleştirme programları anlatılacak
ve sonraki kısımda da özelleştirme uygulamalarının yoğun olduğu ülkelerden, bazı
-
6
Doğu Avrupa Ülkelerinden, özelleştirme yöntemleri, uygulamaları ve bu ülkelerdeki
özelleştirme sonrası uygulanan sosyal destek programlarına yer verilecektir.
Üçüncü bölümde ise özelleştirme uygulamalarının toplum üzerindeki
etkilerinden bahsedilecektir. Dördüncü bölümde ve son olarak da toplum üzerindeki
etkisini azaltıcı etkisi olduğu iddia edilen “Sosyal Destek Programları” na yer
verilecektir.
-
7
I. BÖLÜM
ÖZELLEŞTİRMENİN TANIMI, AMAÇLARI VE YÖNTEMLERİ
1. ÖZELLEŞTİRMENİN TANIMI
Özelleştirme kavramı teoride ve pratikte tam anlamıyla tanımlanmamış,
karmaşık bir kavramdır. Ekonomi, işletme, hukuk, yönetim ve politika gibi farklı
bilim dallarının alanına girmesinden dolayı da açık bir tanımı bulunmamaktadır.
Özelleştirme terimi ilk defa, Peter F. Drucker’ın tarafından 1969 yılında
“yönetimleri kamuya ait şirket ve sanayilerin elden çıkarılması” anlamında
“reprivatization” olarak, “The Age of Discountinuity” isimli eserinde kullanmıştır
(Örsdemir, 2002: 10). Özelleştirme sözcük olarak ise ilk defa 1983 yılında
“privatization” olarak “özel hale getirmek, sınai veya ticari hayattaki denetim ve
mülkiyeti, kamu kesiminden özel kesime aktarmak” anlamında Webster’s New
Collegiate Dictionary’nde yer almıştır. Daha sonra Robert W. Pooe bu terimi, 1976
yılında “Reason Foundation” isimli çalışmasında “privatization” olarak kullanmıştır.
Özelleştirme kavramı, Şili uygulaması dışında, 1979 yılında İngiltere’de
Muhafazakar Parti’nin seçim manifestosunda ilk defa yer alır ve ilk özelleştirme
uygulamaları da yine İngiltere’de Muhafazakar Parti döneminde gerçekleşir.
Muhafazakar Parti’nin seçim bildirgesinde çok önemli bir yer kaplamaktadır, İşçi
Partisinin uygulamalarında daha önce millileştirme planı içinde yer alan ya da
millileştirilmiş alanlar; ilaç sanayi, ulaşım, konut, sigorta ve bankacılık sektöründe
çalışan firmaların tümünün özelleştirileceği beyan edilmektedir (Sayer, 1986: 45).
Daha sonra Kasım 1980’deki seçimlerde Ronald Reagan’ın ABD başkanı
olmasından sonra da özelleştirme uygulaması tüm dünyada yayılır (Öztürk, 2004).
-
8
1970’lerde İngiltere de başlayan ve daha sonra tüm dünyaya yayılmaya
başlayan özelleştirme, bu dönemde ortaya çıkan “stagflasyon” ile 1929 ekonomik
bunalımından sonra oluşmaya başlayan, devletin piyasada düzenleyici ve müdahale
edici anlayışından uzaklaşılmakta ve serbest piyasa anlayışıyla hızla uygulanmaya
başlanmaktadır. Özelleştirmeyi esas alan bu anlayışta, kamuda ortaya çıkan boşluğun
ana nedeni olarak kamu girişimciliği görülmekte ve bu anlayış, Avrupa da dahil
olmak üzere tüm dünyada hızla yayılmaktadır. Almanya’da 1989 da Berlin’de
Duvarı’nın yıkılmasıyla merkezi planlı ekonomini yerini piyasa ekonomisine ve özel
teşebbüse devrettiği bir yapı ortaya çıkmıştır (Viravan, 1991: 45) ve bu yapı giderek
Doğu Avrupa ülkelerinde de uygulanmaya başlamaktadır. Ülkelerdeki oluşumuna
dikkat edilecek olursa özelleştirme, millileştirmenin tam olarak karşıtıdır, diyebiliriz.
Türkiye’de özelleştirme kavramı, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin)
kurulması ile telaffuz edilmeye başlanır. 1925 yılında kurulan Sanayi ve Maadin
Bankası’nın kuruluş kanununda yer alan bir hükme göre banka kendisine devredilen
fabrika ve benzeri işletmeleri % 51 payı kendisinde kalmak üzere, % 49 payını
elinden çıkarabilecektir. Özelleştirme yöntemi de bugünkü uygulamalarda olduğu
gibi anonim şirketlerinin kurulması şeklinde olacaktır. Bu banka 1933 yılında
Sümerbank olarak değiştirilmekte; bankanın sahibi bulunduğu işletmelerin devri ve
satışı ise Türklere satışı ile sınırlandırılmaktadır. 1938 yılında çıkarılan 3460 sayılı
Kamu İktisadi Teşebbüsler (KİT) ile ilgili kanunda KİT’lere bağlı şirketlerin anonim
şirket ve limited şirket olarak kurulmaları öngörülmüş olmasına rağmen daha sonra
uygulanmamıştır. 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile özelleştirme
uygulamaları parti programına girmiş ve devlete ait işletmelerin faaliyetleri kamu
hizmeti ile sınırlandırılır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin uygun koşulların varlığı
-
9
halinde özel kesime devir edilebileceği yer alır, fakat bu dönemde özelleştirme
uygulamalarına ağırlık verilmediği gibi Kamu İktisadi Kuruluşları’nın (KİT’lerin)
sayısı artar; 1980’li yıllarda ise özelleştirme uygulamaları yoğun bir şekilde
uygulanmaya başlanmaktadır (Örsdemir, 2002: 61-62).
Özelleştirme görüldüğü gibi dünyada hızlı yayılırken; özelleştirmenin tanımı
ile ilgili bir görüş birliği de sağlanamamaktadır. Bu da farklı disiplinlerde farklı
anlamlarda tanımlanmasından kaynaklanmaktadır. Çok farklı kapsamlarda
tanımlanmakla birlikte, özelleştirme genel olarak, kamuya ait olan kuruluşların ve
kamu iştiraklerindeki yönetimin ve hisseleri geçici, kısmen ya da tamamen özel
kesime devredilmesi anlamına gelmektedir (Albayrak, 1994: 77).
Dar ve geniş kapsamda tanımlanmasını yapacak olursak, özelleştirme dar
anlamıyla, “mülkiyeti ve yönetimi kamuya ait olan iktisadi üretim birimlerinin özel
sektöre devri” olarak tanımlanmaktadır. İktisadi birimin bir bütün olarak diğer bir
deyişle blok satış kişi ya da kurumlara satışı ya da iktisadi birime ait hisse
senetlerinin halka arzı yoluyla satışı veya devri olarak ifade edilmektedir. Kamu
iktisadi girişiminin yarısından fazla payının, özel kesime devredilmesi ya da
satılması özelleştirme için yeterli kabul edilmektedir. Fakat, bu mülkiyetin devri
bakımından özelleştirme olarak kabul edilse de yönetim devredilmediği sürece tam
bir özelleştirme olarak kabul edilmemektedir (Kül, 1994: 4). Kamu İktisadi
Teşebbüsü’nün (KİT’in) % 51’lik payının satışı bazı durumlarda yönetimin
özelleştirilmesi için yeterli olmazken, Kamu İktisadi Teşebbüsü’nde (KİT’te)
kamunun payı % 50’nin çok altında olsa bile yönetimi elinde tutabilmektedir.
Bundan dolayıdır ki, tarihin çeşitli dönemlerinde hemen her ülkede, kamu
-
10
mülkiyetindeki birimlerin, özel sektöre devri söz konusu olmasına rağmen; bu
devirlerden hiç birisi “özelleştirme” olarak adlandırılmamaktadır.
Özelleştirme, sadece bir mülkiyet veya yönetim transferi olmanın ötesinde,
bütün bir iktisadi organizasyonu, serbest piyasa mekanizmasına göre işleyen yapıya
kavuşturmak ve bunun için gerekli koşulları ve dönüşümü sağlamaktır.
Geniş anlamıyla özelleştirme, mülkiyet devri ve kiralama ile birlikte, kamu
kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetlerin finansmanının özel kesimce
sağlanmasına ek olarak, yönetimin özel kesime devrini ve bunların üretimindeki
kamusal tekellerin kaldırılmasını, kurumsal serbestleşmeyi kapsamaktadır.
Bunları açıklayacak olursak, ilk olarak kamu hizmetlerinin fiyatlandırılması;
kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulmakta olan hizmetlerin fiyatlandırılarak
bedelinin yararlanan bireylerden talep edilmesi, bir çeşit özelleştirme olarak kabul
edilmektedir.
Kamu hizmetlerinin özel kesime ihale edilmesi ise hizmetin özel kesim
tarafından yerine getirilmesi şeklinde bir özelleştirme türüdür. Kamu kurum ve
kuruluşu hizmet üretmemekte fakat hizmeti özel sektörden satın almanın yanı sıra
hizmeti sağlamada sorumlu olmaktadır.
Özelleştirme uygulamalarının temelinde, kurumsal serbestleşmenin
sağlanması yatmaktadır. Kurumsal serbestleşme, piyasada rekabetin yerleştirilmesini
ve kaynak kullanımında verimliliğin arttırılmasını amaçlamaktadır (Sarıaslan, 2001:
415).
Özelleştirme bir bütün olarak, devletin iktisadi faaliyetlerinin
sınırlandırılmasını ve ekonomide piyasa güçlerinin etkin olduğu, rekabet esaslı bir
-
11
kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin belirli üretim alanlarında tekellerinin
ortadan kaldırılması, bu alana özel sektörün de girmesini sağlayacak yasal
düzenlemelerin yapılması, geniş anlamda bir özelleştirme örneğidir. Yine Kamu
İktisadi Teşebbüsleri’nde (KİT'lerde) belirli işlerin (temizlik, yemek ve hatta
üretime yönelik bazı işlerin) ihale yoluyla özel girişime bırakılması da bu anlamda
özelleştirme olmaktadır. İmtiyaz devri, yönetim devri, kiralama yöntemi, gelir
ortaklığı yöntemi ve benzeri yöntemler geniş anlamda özelleştirme kapsamına
girmektedir (Öztürk, 2004).
Kısacası, serbest piyasa ekonomisini güçlendirecek ve devletin iktisadi
etkinliğini azaltacak uygulamaları kapsayan bir şemsiye görünümünde olan
özelleştirme, en geniş anlamda devletin ekonomik faaliyetlerinin azaltılması ya da
tümüyle ortadan kaldırılmasını ifade etmektedir (Ünal, 1999a: 15).
2. ÖZELLEŞTİRMENİN AMAÇLARI
Günümüzde hızla yayılan özelleştirme uygulamaları, amaçlar yönünde faklı
önceliklere sahip olmakla birlikte, içeriğine bakıldığında benzerlikler göstermekte
hatta aynı olmaktadır. Özelleştirmenin genel olarak sınıflandıracak olursak
ekonomik, mali, siyasal ve toplumsal amaçları vardır. Bunların içinde kamu
sektörünün verimsizliğini azaltmak, işsizliğe engel olmak, devlet tekelini kaldırmak
gibi pek çok amacı bulunmaktadır. Özelleştirme “ne olursa olsun anlayışı”ndan öte
ekonomideki yapısal değişikliğin ivmesi olarak görülmektedir (Cevizoğlu, 1989: 23).
Bu bölümde özelleştirme uygulamalarını savunanların, gerekçeleri ve uygulamanın
amaçları açıklanacaktır.
Özelleştirmeyi savunanlara göre; özelleştirme uygulaması, serbest piyasa
ekonomisi temeline dayalı, bireyin ekonomik ve dolayısıyla rasyonel davrandığı bir
-
12
uygulamadır. Piyasa mekanizmasının gerektirdiği kurallardan bağımsız çalışan
Kamu İktisadi Kuruluşları (KİT’ler), tekelci konumları ve uyguladıkları fiyat, yatırım
ve benzeri politikalarla piyasa mekanizmasının optimal işleyişini engellemektedirler.
Aynı zamanda kârlılık ve verimlilik kriterlerinden uzak anlayışla çalışan Kamu
İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler), bütçe üzerinde de baskı oluşturmakta, KİT
açıklarının mali piyasalardan hazine aracılığı ile karşılanması ise kaynakların optimal
dağılımını engellemekte ve hazine üzerinde ağır bir finansal yük oluşturmaktadır.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) yetersiz performansı özel
sektörün gelişimine de engel olmakta, mal ve emek piyasalarında Kamu İktisadi
Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) neden olduğu çarpık fiyat ve ücret oluşumları özel
firmaların yurt içi ve uluslararası rekabet yeteneklerini kısıtlamaktadır. Değişen
teknoloji ışığında piyasalar verimsiz işlemekte ve devlet müdahalelerinin olduğu
sektörlerde de performans düşüklüğü olmaktadır (OECD, 1992a: 17-21).
Kamu harcamalarının fazla ve yersiz olduğu ve ekonomide olumsuz etki
yarattığı bu durum, ekonomide “crowding out” etkisi olarak tanımlanmaktadır. Buna
göre ekonomide, genişletici maliye politikaları sonucunda faiz oranlarının artacağı,
artan faiz oranlarının özel yatırımları azaltacağı, ulusal finansman kaynaklarından
yararlanma olanaklarının daralacağı ve bunun sonucunda milli gelirde daralma
meydana geleceği varsayımına dayanmaktadır.
Bilindiği gibi Keynesyen teoride, kamu harcamalarının belli bir katsayı
oranında milli geliri arttıracağı varsayılmaktadır; fakat devletin yaptığı harcamaları iç
borçlanma ile finanse etmesi durumunda bu etki gerçekleşmez. Çünkü kamunun
ödünç verilebilir fonlara olan talebinin artması veya ülkede mevcut ödünç verilebilir
fonların önemli bir kısmını kullanması, faiz hadlerinin yükselmesine neden olacaktır.
-
13
Bunun sonucunda da özel kesimin yatırımlarını karşılayabileceği fon kaynakları
daraltacak, böylece özel yatırımlar azalacak ve dolayısıyla milli gelirde düşme
meydana gelecektir.
3 Ekim 1990 tarih ve 953 sayılı kararında Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi, özelleştirmeye ilişkin amaçları açıklarken “verimliliği arttırmak, fiyatları
düşürmek, kaynakların etkin dağılımını sağlamak, devlet bütçesini küçültmek, gelir
sağlamak, kamuda çalışanların sayısını azaltmak ve aşırı tekelci durumdaki
sendikaların gücünü kırmak” olarak belirtmektedir (Kül, 1994: 10).
Farklı amaçlarla uygulanan özelleştirmeyi belli başlıklar halinde toplamak
gerekirse, çok farklı, geniş bir amaç yelpazesiyle karşılaşmaktayız.
2.1. EKONOMİK AMAÇLAR
2.1.1. Ekonomik Etkinliği Arttırmak
Özelleştirmenin ekonomik amaçlarının başında, kurumsal serbestleşme,
rekabet esasına dayalı bir ekonomi ile ekonomide etkinliği arttırmak iddiası
yatmaktadır.
Serbest piyasa koşullarında, işletmeler piyasada yer edinmek ya da mevcut
yerlerini korumak ve genişletmek amacıyla maliyetlerini azaltacaklar; başka bir
deyişle maliyetlerini azaltmak zorunda kalacaklardır. Böylece özelleştirmenin
etkiliğinin artması beklenmektedir.
Bunun temelinde de iflas etme gibi bir sorunla karşı karşıya olmayan Kamu
İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) (Aktan: 7-21), piyasada tekel niteliğinde
olduğundan, piyasa taleplerine duyarlı olamadığı iddiası yatmaktadır. Kamu İktisadi
Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) özelleştirilmesi sonucunda piyasa mekanizmasının tam
-
14
işleyebilmesi ve dolayısıyla etkinliğin tam olabilmesi için kurumsal serbestleşmenin
de eş zamanlı gerçekleşmesi gerekir.
2.1.2. Şirket Verimliliğini Sağlamak ve Karlılık Yaratmak
Yeni Klasikler olarak bilinen iktisatçılara göre devlet ekonomiye doğrudan
veya dolaylı müdahale ettiğinde, ekonomide dengesizlikler ve istikrarsızlıklar
olmaktadır. Bunların önlenebilmesi için; devlet müdahalesi azaltılmalı ve
özelleştirme ile serbest piyasa ekonomisini tüm kurum ve kurallarıyla işler hale
getirilmesini sağlayacak “rekabet” kurumu tam işlerlik kazandırılmalıdır (Kül, 1994:
10).
2.1.3. Kaynakların Optimal Dağılımını Sağlamak
Özelleştirme ile devlet fiyatlandırması yerine piyasa fiyatlandırması
maliyetleri aşağıya çekecek bu da genel fiyat düzeyinin düşmesine ve anti
enflasyonist etki yaratarak ekonominin dengeli büyümesine katkı sağlayacaktır.
Böylece tüketici tercihlerini anlama ve giderme açısından daha başarılı olan
özel kuruluşlar, rakip firmaları da harekete geçirecektir. Sonucunda ise saha kaliteli
ve ucuz üretim ortaya çıkacaktır (Cevizoğlu, 1989: 36-37).
Özelleştirmenin en kuvvetli gerekçesini, özel sektörün kaynak kullanımında,
kamu sektörüne göre daha etkin olduğu iddiası oluşturmaktadır ve özelleştirme ile
ilgili en çok tartışma konusu yapılan husus da bu iddiadır.
2.1.4. Özelleştirme İle Verimliliği Arttırmak
Özelleştirme ile verimlilik ve kârlılık göstergelerinde artış sağlanacağı
iddiası, kamu mülkiyetinin tabiatı gereği verimsiz çalışmaya neden olduğu şeklindeki
anlayışa dayanmaktadır. KİT’ler anonim şirketler dönüşecek ve ekonomiye daha
-
15
fazla katkı sağlayacaklardır (Öz- Gıda İş Sendikası, 1992: 76). Şirketler bazında
gerçekleştirilecek verimlilik ve karlılık artışı kuşkusuz ekonomiye daha çok katkı
sağlayacaktır. Ancak özelleştirme uygulamalarıyla birlikte Türkiye dahil çeşitli
ülkelerde yapılan araştırmalarda, mülkiyet ve kârlılık- verimlilik arasında doğrudan
bir ilişki saptanmamaktadır. Özelleştirme ile etkinlik artışı sağlayabilmenin,
özelleşen sektördeki piyasa şartlarına, özelleşen teşebbüsün davranışlarına bağlı
olduğunu, çeşitli düzenleme ve sübvansiyonlarla, rekabet açısından farklılık
yaratılmazsa, kamu ile özel sektör arasındaki etkinlik farkının, önemsiz denilecek
düzeylere ineceğini göstermektedir. Özelleştirmede beklenilen verimin
alınabilmesinin temel şartı, rekabetçi bir piyasa yapısı ile mümkündür (Öz- Gıda İş
Sendikası: 2000: 73).
Diğer taraftan bazı araştırmacılar, kamu ile özel sektör arasında amaç
farklılıklarından dolayı, böyle bir karşılaştırmanın anlamı olmadığını ileri
sürmektedirler. İngiltere ve Fransa gibi özelleştirmenin temel amacını ekonomide
etkinlik sağlamak olarak gören ülkeler, özelleştirme uygulamalarıyla paralel olarak,
piyasada rekabeti sağlayacak, tekel oluşumunu engelleyecek düzenleyici kurumların
oluşumu için özen göstermektedirler.
2.1.5. Serbest Piyasa Ekonomisinin Tüm Kurum ve Kurallarıyla
İşlemesini Sağlamak
Klasik iktisat, “müdahale kötüdür” yaklaşımına dayanmaktadır ve Klasik
iktisada göre ekonomideki dengesizliklerin nedeni devletin ekonomiye müdahale
etmesinden kaynaklanmaktadır. Devlet, piyasaya müdahale etmediğinde ekonomik
büyüme ve toplumsal refah birlikte gerçekleşecektir.
-
16
Özelleştirmenin piyasa mekanizmasını güçlendirmesi ve işlerlik kazandırması
fonksiyonu, devletin kontrolünü azaltan, geniş anlamdaki özelleştirme yöntemleri ile
gerçekleştirilmektedir.
2.1.6. Sermayeyi Tabana Yaymak
Özelleştirme programlarının uygulandığı pek çok ülkede, sermayeyi tabana
yayma amacı değişik nedenlerden kaynaklansa da öncelikli amaç olarak karşımıza
çıkmaktadır (Albayrak, 1994: 78). Bu amacın gerçekleşmesi ise, özelleştirilen
kuruluşların sermayelerinin, geniş halk kitlelerine yayılmasına bağlıdır.
Özelleştirme ile gerçek ve tüzel kişiler ellerindeki tasarrufları, menkul
kıymetler aracılığıyla yatırım alanına kaydıracak ve orta ve uzun vadeli fonların arz
ve talebi karşılaşacak, yani sermaye piyasası gelişecektir (Kül, 1994: 11).
Özelleştirme uygulamalarında sermayenin tabana yayılması, yani bireysel
hisse senedi sahibi sayısının özelleştirme uygulamalarından sonra hızla azaldığı,
halkın elindeki hisse senetlerinin, temel yatırımcı kuruluşlar tarafından satın alındığı
ve bu kuruluşların sermaye piyasasını yönettikleri görülmektedir.
Ülkeden ülkeye bu amaç farklılaşmaktadır, örneğin İngiltere’de , ülkenin
servet mülkiyetini yaymak, işçi ve işveren kesimleri arasındaki ayrımı yumuşatma
amacı yatarken; Fransa’da ise şirketlerin amaçlanan şirketlerin özelleştirildikten
sonra tekrardan kamulaşmasını engelleyebilmektir (Albayrak, 1994: 79).
2.2. MALİ AMAÇLAR
Özelleştirme ile gerçekleştirilmek istenen mali amaçları üç başlık altında
toplamak mümkündür; bunlar ise devlete gelir sağlamak, KİT’leri borç yükünden
kurtarmak ve vergileme yapısını değiştirmektir.
-
17
2.2.1. Devlete Gelir Sağlamak:
Özelleştirme, giderek artan iç ve dış borçlarının kapatılmasında, kamu
açıklarının düşürülmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Özelleştirmenin bu
amaçla kullanılması, özelleştirme kuramcıları ve taraftarlarınca da eleştirilmektedir.
Bu yaklaşıma göre, kamu kesimi açığı, cari gider ve gelir (ağırlıklı olarak vergi
geliri) farkından oluşan dinamik bir olgudur. Bu denkliği sağlayacak yapısal
önlemler alınmadıkça, satış geliri ile en fazla 1-2 yıllık açık kapatılabilir.
Diğer taraftan, kamu açığını gidermek için temel mal ve hizmetlerin
özelleştirilmesi, gelir dağılımı bozukluğuna yol açar, fırsat eşitliğini kaldırır.
Özelleştirme gelirinin, yeni yatırım alanlarında ve toplam üretim kapasitesini
arttırmaya yönelik kullanılması halinde, rasyonel olacağı savunulmaktadır.
2.2.2. KİT’lerin Borç Yükünden Kurtarmak
Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) borç yükünden kurtulması amacı,
eleştirilen bir amaç olup, kamu kesimini rasyonalize etmek ve israftan kaçınmak
yerine, bu kuruluşları satarak kolay yolu seçmenin, sağlam bir gerekçe oluşturmadığı
ileri sürülmektedir.
Kamu ekonomisine dayalı bir anlayışta, hükümetler müdahalelerinde
başarısızlardır. Bu nedenle de serbest piyasa ekonomisine geçilmelidir. Bu
sektörlerde verim ve performans düşüktür. Özelleştirme uygulaması ile birlikte elde
edilen gelir, bütçe açıklarının giderilmesine yardımcı olacaktır. İyi işleyen bir rekabet
politikası ile etkin çalışan piyasalar ile refah artışı söz konusu olacaktır. Siyasal ve
toplumsal özgürlüklerin gerçekleşmesinin temel koşulu ekonomik özgürlük ve
serbest işleyen bir ekonomi ile siyasal, toplumsal özgürlüklere geçilebilecektir.
-
18
Kamu açıklarından ve enflasyondan kurtulmanın tek yolu, özelleştirmedir (Ege,
2000: 69).
2.2.3. Vergileme Yapısını Değiştirmek
Hükümetler Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) fiyatlarını
vergilendirme aracı olarak kullanmaktadırlar. Her gelir grubuna aynı tutarda
yansıyan dolaylı vergiler, adaletsiz bir vergilendirme biçimi olarak görülmektedir.
Özelleştirme ile KİT fiyatlandırma mekanizması kullanılarak dolaylı vergi alma
politikası yerini, özelleşen kuruluşlar kâr elde ettiği sürece, bunlardan alınacak gelir
ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilere bırakacaktır. Böylece özelleştirme ile
kamu harcamaları kısılacak, özelleştirmeden sağlanılan gelir ile vergi ve mali yükler
azaltılabilecektir (Oyan, 1994: 77).
Özelleştirmenin mali amacını özetleyecek olursak, kamu borç stokunu
azaltmak, yatırımların tekrar canlanmasını sağlamak, seçmen talepleri ile ortaya
çıkan, “görev zararı” uygulamalarına son vermek, özelleştirilen işletmeleri hazineye
net katkıları olan işletmeler haline getirmek gibi nedenler sayılabilir (Akalın, 2002:
131).
2.3. TOPLUMSAL VE SİYASAL AMAÇLAR
2.3.1. Kaynakların Optimal Dağılımı
Toplumsal siyasal amaçlar, klasiklere göre ekonomik amaçların
gerçekleştiğinde, toplumsal fayda da artacaktır. Özelleştirme ile serbest rekabet
düzeni içinde kıt kaynakların optimal dağılımı gerçekleşecek ve serbest rekabet
düzeni içinde toplumsal refahın optimizasyonunu sağlanacaktır.
-
19
2.3.2. Gelir Dağılımını Düzeltici Etkisi
Özelleştirmenin gelir dağılımını düzeltici etkisi üzerinde durulurken,
işletmenin hisse senetlerine sahip olan çalışanların ücret dışı gelirlerden istifade etme
imkanından söz edilmiş olmakta, ekonomik işletmelerden kazanç ve pay elde etme
işinin bir kesimle sınırlı kalmayarak tabana yayılmasından bahsedilmekte, böylece
dengeli bir toplum yaratma hedefine ulaşılacağı beklenilmektedir.
Devlet müdahalesi olduğunda, istihdamı teşvik amacıyla yapılan müdahaleler
sübvansiyonlara dönüşmektedir (Ege, 2000: 69). Oysa Kamu İktisadi Teşebbüsleri
(KİT’ler) oluşturmuş oldukları devletçilik kültürü ile önem arz etmektedirler;
bulundukları bölgeleri sadece ekonomik olarak değil sosyal boyutu ile de etkilemekte
ve mevcut bölgelerde endüstriyel eğitimin de öncüsü olmaktadır. Kamu İktisadi
Teşebbüsleri (KİT’ler) olumlu yanlarının yanı sıra ekonomide yük oluşturmakta ve
olumsuz etkilemektedir (Kilci, 1995b: 52-53).
Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) hisselerinin küçük tasarruf sahiplerine
ve yöneticilere satılması aynı zamanda bu kesimlere gelir transferi anlamına da gelir.
Bunların sonucunda özelleştirmeye sosyal bir boyut kazandırılırken, iş
anlaşmazlıkları azalacak ve verimlilik de arttırılmış olacaktır. Bu da ancak
“Employee Stock Ownership” veya ESOP adı verilen programla gerçekleşebilir; bu
programla hedeflenen KİT hisse senetlerinin çalışanlara satılması ve çalışanların
işletmeye ortak olmasıdır (TÜSİAD, 1992: 25-26) ve tüm bunlarda gelir
dağılımındaki bozukluğu giderecektir (Çarıkçı, 1996: 67).
-
20
2.3.3. İdeolojik ve Politik Gerekçe
Diğer taraftan, özelleştirme bir iktisat politikası aracı olarak ortaya çıkmakla
birlikte, özelleştirmeden beklenen amaçların genişlemesi ile ideolojik ve siyasal
amaçlar için de kullanılmaya başlanır. Devletin ekonomik ve siyasi hayattaki yerini
yeniden tanımlayarak, onu klasik fonksiyonlarına döndürmek isteyen akımlar için
özelleştirme, devletin iktisadi yaşamdaki yerini daraltmanın, onu savunma, güvenlik,
eğitim, sağlık gibi asli fonksiyonlarına döndürmenin bir aracı olarak görülmektedir.
Bunun temelinde de devletin ekonomiye müdahalesi ile bireysel
özgürlüklerin azalacağına dayalı Friedman’ ın görüşü yatmaktadır. Buna göre devlet
ekonomiye müdahale etmediği sürece ve piyasa ekonomisi tüm dinamikleri ile
çalıştığında bireysel girişimcilik özgürlüğü ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak olan
politik özgürlük de en üst seviyede olacaktır (Kül, 1994: 9).
2.3.4. Demokratikleşme
Özelleştirmeyle ilgili diğer bir beklenti de demokratikleşmeyle ilgilidir. Neo-
liberal akım, mülkiyetin tabana yaygınlaştırılmasının, demokratikleşme anlamına
geleceğini, fertlerin politik anlamdaki özgürlüklerinin, ancak özel mülkiyet
sahipliğine bağlı olarak gerçekleşebileceğini savunmaktadır (Öztürk, 2004 ).
Ayrıca bu görüşlerden biri de özelleştirme ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin
(KİT) hisselerinin satışının düşük gelir gruplarına yapılması, çalışanlarına düşük
fiyatlarla yapılması, gelirin yeniden farklı gruplar arasında dağılımını sağlayacak ve
gelir dağılımında denge sağlanabilecektir (Kül, 1994: 12).
-
21
3. ÖZELLEŞTİRME YÖNTEMLERİ
Özelleştirme faklı amaç ve unsurları içermektedir. Kamu sektörü tarafından
üretilmekte olan mal ve hizmetlerin finansmanın özelleştirilmesi, kamu sektörü
tarafından finansmanı sağlanan mal ve hizmetlerin üretiminin özelleştirilmesi, kamu
teşebbüslerinin yönetimini ve mülkiyetinin özelleştirilmesi ve mal ve hizmet üreten
kamusal tekellerin özelleştirilmesidir (Falay, 1994: 21).
Özelleştirmeyle ilgili olarak uygulanan yöntemlerin yanı sıra özelleştirmeye
alternatif olarak gösterilen yöntemlerden bahsedilecektir. İlk olarak ihale
yönteminden bahsedildikten sonra yasal kurumsal serbestleşme yöntemi, satış
yöntemi, yönetim devri yöntemi, işletme hakkı devri, finansal kiralama yöntemi,
imtiyaz devri veya imtiyaz yönetimi ve fiyatlama yönteminden bahsedilecektir. Bu
bölümde anlatılacak olan kavramlar, kaynaklarda farklı tanımlanabilmekte veya
farklı başlıklar altında yer alabilmektedir.
3.1. İhale Yöntemi (Contracting-Out)
Bu yöntemde, kamu tarafından gerçekleştirilmekte olan bir mal ve hizmetin
üretimi, tamamen ya da kısmen, ihale ile belirlenmekte olan firmaya
devredilmektedir. Yani hizmetin özel kesim tarafından yerine getirildiği bir
özelleştirme yöntemidir (Sarıaslan, 2001: 415) ; bu yöntemde amaçlanan etkinlik ve
kamu giderlerinde tasarruf sağlamaktır.
İhale yöntemi en çok bilinen ve uygulanan özelleştirme yöntemlerindendir.
Burada kamu kuruluşu, üretim kontrolünü önemli ölçüde elinde tutmaya devam eder.
İhale yönteminde her ne kadar mal ve hizmetin üretimine karar verme yetkisi
kamusal nitelikte ise de, mal ve hizmetin gerçek üreticisi özel kesim birimi ve
-
22
ihaleye giren kurumdur. İhale yönteminin temel amacı mal ve hizmet üretiminin özel
sektöre devredilerek üretimin maliyetinin azaltılmasıdır (Falay, 1994: 22).
Bu yöntem Türkiye’de, gerek Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler), gerekse
diğer kamu kuruluşlarında, maliyetlerde tasarruf sağlaması ve son yıllarda personel
konusunda getirilen kısıtlamalar nedeniyle büyük çapta uygulanmaktadır. Ülkemizde
bu yöntem özellikle 1980’lerden sonra uygulanmaya başlanmaktadır. Devlet ihale
Kanunu ile genel ve katma bütçeli dairelerin, İl Özel İdarelerin ve belediyelerin alım-
satım, hizmet vb. işleri bu yöntem ile özel kesime yaptırılmaktadır (Vakıfbank: 13).
Bu yöntemde ilk olarak işler; temizlik, yemek ve benzeri hizmetler sözleşme
ile müteahhitlere verilirken, daha sonra doğrudan üretimle ilgili hizmetler de
sözleşme ile firmalara ihale edilmeye başlanır. Kamu kurum ve kuruluşu hizmeti
sağlamada sorumlu olmasına rağmen, hizmeti üretmemekte özel kesimden satın
almaktadır (Sarıaslan, 2001: 415) ve birçok işletmede üretimin tamamı müteahhit
aracılığı ile gerçekleştirilmektedir; bunlara örnek olarak Etibank verilebilir (Öztürk,
2004).
3.2. Yasal-Kurumsal Serbestleşme (Deregulation Method)
Bu yöntemde devletin tekel niteliği taşıdığı alanlardan, toplumun tüm
kesimine mal ve hizmetlerin sağlandığı piyasadan çekilmesi söz konusu olup, daha
çok devletin ekonomideki yerini sınırlamak ve tüm ayrıcalıklarını kaldırmak
amaçlanmaktadır. Bu yöntemde devletin ekonomide piyasayı düzenleyici işlevi
azalırken, fiyat ve ücretlerin belirlenmesindeki düzenleyici fonksiyonu yasal
düzenlemelerle kaldırılmakta, piyasa şartlarında belirlenmektedir. Yasal başka bir
deyişle kurumsal serbestleşme yöntemindeki amaç ekonomideki kuralların piyasa
işleyişinde kendiliğinden yerine gelmesini sağlamak, serbest piyasa ekonomisinin
-
23
işlemesine engel teşkil eden kurallar kaldırılmaktır. Yasal kurumsal serbestleşme
yöntemi, özelleştirme uygulamalarını kuramsal olarak destekleyenler ve bu
programların uygulanmasını destekleyen hatta ekonomi programlarında zorunluluk
haline getiren Dünya Bankası ve İMF tarafından ekonomide etkinliğin
gerçekleşmesinin ön şartı olarak görülmektedir. Ülkemizde bu koşulların
gerçekleştirilmesi amacıyla 24 Ocak 1980 kararlarının alınmasından günümüze
kadar, yasal kurumsal serbestleşmeye yönelik çeşitli uygulamalar yapılmaktadır. Adı
geçen kararların uygulanmaya başlanması ile daha önce bankalar faiz politikalarının
uygulanmasında belirli kıstaslara göre hareket etmek zorunda iken 24 Ocak
kararlarının uygulanamaya başlanması ile bankalar faiz politikalarının
belirlenmesinde daha serbest olmaktadırlar. Bu uygulamaların yanı sıra Kamu
İktisadi Teşebbüsleri mal ve hizmetlerin fiyatlarını belirlenmesinde serbest
bırakılmakta ve bunlara yönelik sübvansiyon uygulamaları kaldırılmaktadır.
Ekonominin en önemli aktörlerinde biri olan devletin piyasadaki koruyucu
müdahalelerini en aza indirmek amacıyla para ve maliye politikaları değişiklikler
yapılmaktadır. İlk olarak çay tekeline son vermek amacıyla 3032 sayılı Kanun
çıkarılmıştır ve bu yasa ile 1984 yılında çay tekeli kaldırılır, daha sonra tütün
tekelinin kaldırılması amacıyla 3291 sayılı Kanun yürürlüğe girmektedir. Bu
Kanunla da 1986 yılında tütün tekeli kaldırılmaktadır. Bu uygulamalara koşut olarak
eğitim hizmetleri ve elektrik üretim, iletim ve dağıtım hizmetlerindeki devlet tekeli
kaldırılır.Türkiye Elektrik Kurumu dışında özel hukuk hükümlerine tabi şirketler
tarafından elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti gerçekleştirilmektedir.
Böylece devletin ekonomideki payı daraltılmaya başlanmakta ve serbest piyasa
ekonomisinin işleyişi içinde hizmetler sunulmaktadır (Örsdemir, 2002: 10).
-
24
3.3. Satış Yöntemi (Asset Sales)
Özelleştirme yöntemlerinden biri olan satış yöntemi, devletin, kamu
kuruluşundaki hisselerini ya da malvarlığının satması şeklinde gerçekleşen, saf
özelleştirme olarak da uygulanan bir yöntem olup, doğrudan satış yöntemi ve hisse
senedi yolu ile satış olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. Doğrudan satış
yöntemi diğer bir deyişle varlık satış yönteminde kamu kuruluşunun aktiflerinin
tamamı veya bir kısmı özel kişi veya kuruluşlara satılmaktadır; bu yöntemde eğer
satış işlemi kuruluşun tüm aktiflerini içeriyor ise toptan veya bütünsel özelleştirme
olarak adlandırılırken, aktiflerin bir kısmının satılması söz konusu ise kısmi
özelleştirme olarak adlandırılmaktadır. Bu yöntemin başarılı bir şekilde
gerçekleşmesinde kamu kuruluşunun mali yapısı ve performansı önem arz etmekte
olup, özelleştirilecek olan kuruluşun aktif toplamının ve sermayesinin fazla
olmaması özelleştirme işlemini kolaylaştırmaktadır. Bu yöntem daha çok kar amacı
güden müessesesellerde ve bağlı ortaklıklarda uygulandığında başarılı bir şekilde
gerçekleşmektedir. Bu yöntem 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu’nda da yer almakta
olup hisse senedi satış yöntemi ile beraber birer satış yöntemi olarak
uygulanmaktadır.
Hisse senedi yoluyla satış yönteminde özelleştirme kapsamında yer alan
kamu kuruluşlarının hisse senetlerinin tamamı veya bir kısmı kişilere veya özel
kuruluşlara satılmakta olup; bu yöntemin gerçekleşebilmesi için özelleştirme
kapsamında yer alan bu kamu kuruluşunun hisselerinin bölünmüş ve sermaye şirketi
statüsünde olması gerekir. Hisse senetlerinin satışı yolu ile özelleştirmede
özelleştirme işlemi kuruluşlar aracılığıyla tek bir alıcıya, o kamu kuruluşundaki
çalışanlara, finansal aracı kuruluşlara yapılabileceği gibi doğrudan halka da
-
25
yapılabilir. Satış işlemi yapılırken yurt içi ya da yurt dışı sermaye piyasası araçları
kullanılarak yapılırken; hisse senetleri sermaye piyasaları aracılığıyla halka da arz
edilebilmekte ya da bedelsiz olarak devir edilebilmektedir. Satış işlemi
gerçekleştirilirken hisse senetlerine sınıflandırılma yapılabilmekte, belirli gruplara
indirim imkanı tanınmaktadır.
Kamu İktisadi İşletmeleri’nin hisselerinin tamamı veya bir kısmı gerçek veya
tüzel kişilere blok satış ile doğrudan satılabilmektedir bu satış şekline ise blok satış
denilmektedir (Falay, 1994: 28). Bu yöntemde çalışanlara yapılan satışların amacı
çalışanların yönetime katılmasını sağlayarak ve işçi ile işveren arasındaki ilişkiyi
daha esnek kılarak sermayenin tabana yayılmasını sağlamak olup; örnek olarak
Teletaş hisselerinin %36.9’nun, PTT’nin %1.4’nün çalışanlara satılması verilebilir
(Albayrak, 1994: 82-83). Türkiye’de en çok kullanılan yöntemlerden biri olan blok
satış yöntemi ekonomide sermaye ve teşebbüs arzını arttırırken finansmanı da
yöntem uygulanmaya başlamadan önce karşılandığından risksiz bir yöntem olarak
görülmekte olmasına rağmen kısa dönemde gelir dağılımında bozulmalara neden
olmaktadır (Akalın, 2002: 128).
3.4. Yönetim Devri Yöntemi (Management Contract Method)
Bu yöntem daha çok Avrupa ülkelerinde uygulanmakta ve işletme sözleşmesi
yöntemi de denilmektedir. Özelleştirilmesi düşünülen kamu kuruluşlarının sadece
yönetimleri özel sektör ile yapılan bir sözleşmeye göre devredilmektedir. Bu
yöntemde özleşmelere eklenecek bir madde ile sadece yönetimleri devir edilmiş olan
Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler) belirlenmiş sürelerin sonunda özel şirket
tarafından satın alınabilmektedir. Yönetimin devri yöntemi ile gerçekleşecek olan
özelleştirmenin başarılı olabilmesi için bu işlemleri gerçekleştiren kuruluşların güçlü
-
26
ve deneyimli olması gerekir. Daha çok turizm, sağlık hizmetleri, şehir içi toplu
taşımacılık hizmetlerinde faaliyette bulunan kamu kuruluşlarının özelleştirilmesinde
uygulanabilecek bir yöntem olarak kabul edilmektedir (Örsdemir, 2002: 21).
3.5. İşletme Hakkı Devri
Bu yöntemde mülkiyeti kamuda kalmak koşulu ile kuruluşların mal ve hizmet
üretim birimlerinin işletilmesinin, belli bir bedel karşılığı belli süre ve belirli
koşullarla, özel sektöre devredilmesidir. Bu yöntem ilk olarak Türk mevzuatına 2983
sayılı Tasarrufların Teşviki ve Yatırımların Hızlandırılmasına Dair Kanunla girer ve
daha çok limanların ve elektrik santrallerinin işletme haklarının verilmesinde
uygulanmaktadır (Örsdemir, 2002: 23). Türkiye’de uygulamada ilk örneği ise Kars
Süt Mamulleri Müessesesinin EİYKK’nın (Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon
Kurulu’nun) 2 1985 tarihli ve 85/21 sayılı kararı ile 1986’dan başlamak üzere ilk üç
yıl için 20 milyon TL, ikinci yıl 40 milyon TL, üçüncü yıl 100 milyon TL olmak
üzere dokuz yıllığına kiralanmıştır. Fakat özel firmanın şartlara uymamasından
dolayı, Kamu Ortaklığı Yüksek Kurulu’nun (KYOK) kararı ile Türkiye Süt
Endüstrisi Kurumu’na devir edilmiştir (Kilci, 1994a: 29). Özellikle gelişmemiş
yörelerde, yerel yönetimi harekete geçirebilecek ve sorunlara çözüm getirebilecek bir
yöntem olarak görülmekte olup, uzun vadede başarı olup olmamasına bakılmaksızın
satışa dönüşecek bir yöntemdir (Akalın, 2002: 129).
3.6. Finansal Kiralama Yöntemi (Leasing)
Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler), özel şirketlere kiralanması olan
Finansal Kiralama Yöntemi, 1930’lu yıllardan beri gelişmiş ülkelerde uygulanmakta 2 1984 tarihli 2983 sayılı ve Kanun ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 38. maddesine
göre teşebbüs, bağlı ortaklık, müessese, işletme ve işletme birimleri ile iştiraklerin devir, tasfiye, satış ve işletme haklarının verilmesi kararını Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu vermektedir.
-
27
olup, Türkiye’de 1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu ile
uygulanmaya başlanır. Bu kanunun 4’üncü maddesine göre kira sözleşmesine
istinaden malın kullanım hakkı, her türlü ekonomik faydayı sağlamak üzere belirli
bir süre fesh edilmemek ve kira alınmak koşulu ile kiracıya bırakılmaktadır.
Kanunun bu hükmüne göre kamusal kuruluşlar özel şirketlere kiralanmakta olup;
kiralanan malın sahibi değişmemekte, yine devlet iken, varlıkların sorumluluğu
işletene yani özel şirkete geçmektedir. Özel şirketlere kiralanan kamu kuruluşlarının
belli süre içinde kiracı veya işletmeci şirketler tarafından, mal ve hizmet üretiminde
kullanımı ve uzun dönemde satın alınması yani özelleştirilmesi öngörülmektedir.
Türkiye’de bu yöntem ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler) dört yıllığına gerçek
veya tüzel kişilere kiralanabilmektedir; böylece kamu oyunda kamu kuruluşlarının
mülkiyetinin özel kesime der edilmesine yönelik tepki de giderilmektedir. Bu yöntem
ile kamu kuruluşlarını kiralayan şirket, işetenler risk ve yönetimle ilgili sorunları
giderme zorunda kalırken devlete finansman yükü oluşturmamaktadır. Finansal
Kiralama Yöntemi özellikle kömür ve maden işletmelerinde işletmeleri
özelleştirmeye hazırlamak amacıyla kullanılmaktadır. Yukarıda da bahsedildiği gibi
özelleştirmeye alternatif olarak görülen bu yöntem ile vadede kiralanan kamu
kuruluşlarının özelleştirilmesi öngörülmektedir (Sarıaslan, 2001: 424-425).
3.7. İmtiyaz Devri (Franchising Method)/ İmtiyaz Yönetimi (Franchise
Aggreements)
İmtiyaz devri özelleştirme yöntemi olarak tanımlanmasının yanı sıra bazı
kaynaklarda özelleştirmeye alternatif bir yöntem olarak da tanımlanmaktadır. İmtiyaz
devri ile devlet , belirli mal ve hizmetlerin tamamını, bir kısmını ya da belirli bir
coğrafi bölgedeki üretimini özel bir firmaya verilmekte olup yönetim sorumluluğu
-
28
özel şirkete ait iken, kamu işletmesinin mülkiyeti devlette kalmaktadır. Buna göre
işletmenin risklerinden genel olarak devlet sorumlu iken özel şirket yönetimi de
faaliyetlerden sorumludur. Devlet özel sektöre fiyat ve kalite konusunda tam
serbestlik tanıyabileceği gibi kısıtlayıcı düzenlemeler yapabilir. Bu yöntem ile
amaçlanan devlete ait olan işletmenin bağımsız olmasını sağlamak, yöntemin iyi
uygulanması halinde maliyetlerde tasarruf sağlanabilir. Fakat bu yöntemin başarılı
olmasında en önemli fonksiyona sahip profesyonel yönetim anlayışına sahip
deneyimli organizasyonlar bulunmamaktadır. Ayrıca bu yöntemin sonuçlarının
kamunun çıkarına olup olmadığını denetlemekte oldukça zordur (Sarıaslan, 2001: 425).
İmtiyaz Yöntemi esas olarak doğal tekellerin söz konusu olduğu üretim
faaliyetlerinde kullanılmakta olup devletin piyasadan çekilmesi, karar ve düzenleme
yetkisinin asgariye indirilmesi hedeflenmektedir. Buna gerekçe olarak da kamu
ekonomisinde verimsizlik ve israfın olması gösterilmekte olup; elektrik, su,
demiryolları gibi üretim alanlarında, imtiyaz sözleşmesi ile özel kesime devredilmesi
ile hizmetin büyük ölçekte olası maliyetlerin düşeceği söylenmektedir.
İmtiyaz Yönetimi uygulaması ile kamu ekonomisinden kaynaklanan israfın
önleneceği ve bu alanların özel sektöre devredilmesiyle, verimsiz çalışması
nedeniyle doğal tekel avantajlarını tüketicilere ucuz fiyat şeklinde yansıtamayan
Kamu İktisadi Kuruluşları’nın (KİT’lerin) yerini, pazarlıklar yapıldıktan sonra söz
konusu mal ve hizmeti en düşük bedelle piyasaya sunulabilecek şirketin imtiyazı
alacağı; dolayısıyla aynı mal ve hizmeti tüketicilerin daha ucuza tüketecekleri iddia
edilmektedir (Falay, 1994: 22-23).
Bu yöntem, “yasal kurumsal serbestleşme olarak da tanımlanmakta olup
Türkiye’de 3032 sayılı yasa ile 19.12.1984 tarihli kanunla tütün tekeli kaldırılmış,
-
29
yüksek öğretim özel kesime ve vakıflara açılmış ve Bilkent Üniversitesi kurulmuştur
(Vakıfbank: 22-23).
3.8. Fiyatlama Yöntemi
Bu yöntemde daha önce ücretsiz olarak sunulan bazı hizmetlerin
fiyatlandırılarak belli bir bedel karşılığı sunulmaktadır. Fiyatlandırma yöntemi 1980
sonrasında Türkiye’de de geniş uygulama alanı bulmuş, yüksek öğretimden harç
alınması, paralı yol uygulaması, reçete bedellerine katılım gibi çeşitli yöntemler
uygulamaya konulmuştur (Vakıfbank: 13- 14).
-
30
II. BÖLÜM
TÜRKİYE’DE VE DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE ÖZELLEŞTİRME
UYGULAMALARI
1. TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI
Özellikle son yirmi yıldır Türkiye’de sıklıkla gündeme gelen özelleştirme,
düşünce itibariyle Kamu İktisadi Kuruluşlarının kuruluş yıllarına dayanmaktadır.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri, ticari ve endüstriyel özellikleri olan, sermayesinin
tamamı veya yarısından fazlası devlete ait olan işletmelerdir. Kamu İktisadi
Teşebbüsleri (KİT’ler), İktisadi Devlet Teşekkülü ve Kamu İktisadi Kuruluşu olmak
üzere ikiye ayrılırlar. İktisadi Devlet Teşekkülleri ekonomik alanda ticari esaslara
göre faaliyette bulunmaktadırlar. Kamu İktisadi Kuruluşları ise tekel niteliğinde olan
mal ve hizmetleri kamu yararını esas alarak üretmekte ve pazarlamaktadırlar. Her iki
kuruluşun da sermayesinin tamamı devlete aittir (Çarıkçı, 1996: 66).
Kamu İktisadi Teşebbüslerinin kuruluşu Osmanlı dönemine kadar uzanmakta
olup, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası (1816) ilk örneklerdendir. Kamu İktisadi
Kuruluşlarının ilk genel tanımı 1938 tarih ve 3460 sayılı Kanun ile yapılmıştır.3
Kamu İktisadi Kuruluşları mal ve hizmet üretiminin toplumun tüm kesimlerine
ulaşmasını sağlamak, bölgeler arasında ekonomik kalkınmayı sağlamak, tekellerin
devlet eliyle işletilmesini sağlayarak kamu yararı gözetmek, özel sektöre öncülük 3 17.06.1938 tarih ve 3460 sayılı, Sermayesinin Tamamı Devlet Tarafından Verilmek Suretiyle
Kurulan İktisadi Teşekküllerin Teşkilatıyla İdare ve Murakabeleri Hakkındaki Kanunda “sermayesinin tamamı Devlete ait olan ve kendi kanunlarında bu Kanuna tabi oldukları belirtilen, tüzel kişiliği haiz, idari ve mali yönden özerk ve sorumluluğu sermayeleri ile sınırlı kuruluşlar İktisadi Devlet Teşekkülü” olarak tanımlanmış olup “sermayelerinin en az yarısı 3460 sayılı Kanuna tabi iktisadi devlet teşekküllerine ait bulunan şirketlerin de bilançolarının düzenlenmesi ve denetimleri yönünden 3460 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacağı” belirtilmiştir. Tam olarak KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) ifadesinin mevzuatta ilk kez kullanımı 1961 Anayasası’nda yer almış ve KİT’lerin denetlenmelerine ilişkindir (T.C. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurumu, 2002).
-
31
etmek ve gelir dağılımında adaleti sağlamak gibi amaçlarla kurulur. 1923 yılında
İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlarla sözü geçen amaçları yerine getirmek ve
özellikle özel sektöre öncülük edilmesi amacıyla Kamu İktisadi Kuruluşları’nın
kurulmasına ağırlık verilir. Çünkü tüm desteklemelere rağmen özel sermaye
gelişememiş, piyasa mekanizmaları yeterli olamamıştır ve devlet müdahalesi
zorunlu olarak ortaya çıkmıştır. Sanayileşmenin öncüsü olan, bölgeler arası
farklılıklaşmaları en aza indiren, kuruldukları bölgelerde istihdam yaratan ve
kalkınmalarını sağlayan Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) zaman içinde
özelleştirilmesi, kuruluş yıllarının başlangıçtan beri söz konusu olmuştur (Petrol-İş,
1989a: 71-72).
Bu bölümde 24 Ocak 1980 kararları ve bu kararlardan önce uygulanan
özelleştirme uygulamalarına yer verilecektir. Dönem olarak böyle bir ayrıma
gidilmesinin sebebi özelleştirme uygulamalarının özellikle 1980 kararlarından sonra
ağırlıklı olarak uygulanmaya başlaması, ekonomide başat bir politika olarak
benimsenmesi ve yoğun olarak telaffuz edilmesi belirleyici olmuştur.
1.1. 24 Ocak 1980 Öncesi Dönemde Özelleştirme
Türkiye ekonomisi 1923-80 dönemleri kamu denetiminin uygulandığı bir
dönem iken, bu dönemlerde kamu denetim derecesi ve yönlendirmesi farklı olsa da
gelirin bölüşümü ve kaynakların dağılımı, hiçbir zaman tam rekabet koşullarına
bırakılmamakta, karar mekanizması serbest piyasa güçleri olmamaktadır. Devlet, her
zaman ekonomide kuralları belirleyen, gerektiğinde müdahale eden ve düzenleyen
işlevini korur.
-
32
Cumhuriyetin kuruluşunun başlangıç yıllarında, özel sermayenin yetersiz
olması, bu kesimi korumayı ve teşvik etmeyi gerekli kılmış ve bunun için özel sektör
önderliğinde büyümeyi amaçlayan liberal politikalar izlenmiştir. Türkiye
ekonomisinin alt yapı itibariyle özel sektör önderliğinde bir ekonomiye hazır
olmaması, sermayedar sınıfının yetersizliği ve ulusal tasarrufların büyük bir
sanayileşme atılımını gerçekleştirmekten uzak olması gibi nedenlerden dolayı bu
politikalarla arzulanan başarıya ulaşılmaz. 1923 yılında gerçekleşen İzmir İktisat
Kongresinde özel sektörün desteklenmesine ve ekonomik kalkınmada özel sektöre
dayalı bir anlayış benimsenmektedir. 1923-30 döneminde özel sektörün gelişmesine
yönelik liberal ekonomi anlayışı benimsenir ve bunun gerçekleşmesi amacıyla
yaklaşık olarak elli yıl süresince, iç pazara yönelik sanayileşme stratejileri uygulanır.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) özelleştirilmesi düşüncesi de tüm
bunların birer tamamlayıcısıdır. Bu amaçla Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin
(KİT’lerin) kuruluş kanununda da hükümlere yer verilir; buna gösterilecek
örneklerden biri olan 1925 yılında kurulan Sanayi ve Maadin Bankası’nın kuruluş
kanununda, belli bir süre sonrasında bankanın elindeki pay senetlerini elinden
çıkarması öngörülmektedir.4 İzleyen yıllarda Maadin Bankası kaldırılır ve yerine
işletmecilik amacı güden Devlet Sanayi Ofisi ve Türk Ticaret ve Sanayi Bankası
kurulmuş olmasına rağmen bu kuruluşlarda yeterince etkinlik gösteremez ve 1933
yılında Sümerbank kurulur ve aynı şekilde Sümerbank’ın kuruluş kanununda da
özelleştirmeye ilişkin hükümler yer alır5 (Örsdemir, 2002: 60-61).
4 Buna göre banka bünyesine devir edilen işletmelerin, %51 bankada kalmak ve Türk soylu kişilerine
bırakmak koşulu ile % 49’unu elinden çıkarabileceği kuruluş kanunun 8’inci maddesinde yer almaktadır.
5 Sümerbank kuruluş kanunun 11’inci maddesinde yer almakta olup pay senetlerinin Türklerin ve Türk teşekküllerinin eline geçmesi öngörülmüştür.
-
33
1930 yılına kadar uygulanan politikalar 1924 yılında İş Bankası’nın
kurulması ve 1927 yılında Teşvik-i Sanayii Kanunu’nun çıkması özel sektörü
canlandıramaz. 1930- 46 yılları arasında uygulanan özel sektöre yönelik politikalar
da, liberal ekonomi politikalarının gerekli sanayileşme başarısını gösterememesi ve
1929 krizi gibi nedenlerden dolayı, ekonomide ortaya çıkan daralma ve hammadde
fiyatlarındaki düşüşün yarattığı olumsuzlukları telafi etme çabalarına dayanmaktadır.
1930’lu yıllarda başlayan devletçilik politikasının en önemli özelliklerden biri
ekonomik yapının yetersizliğinden ve döneme özgü ihtiyaçlardan doğmuş olması
olup bu dönemde izlenilen, yerli sanayinin korunması, korumacı döviz kurları ve dış
ticaret politikaları ile iç sanayiyi desteklemek, vergilendirme ve fiyat politikaları
aracılığı ile kaynakların tarımdan sanayiye aktarılması amaçlamaktadır (Öztürk,
2004). Devlet iktisadi yaşama sadece kurallar koymak ve uygulamak yerine, izlediği
vergi, maliye, maliye ve gümrük politikalarının dışında ekonomide bizzat yatırımcı
ve üretici bir unsur olarak da yer almaya başlar.
Bu çerçevede ekonomik hedefler belirlenmeye başlar ve kalkınma planlarında
da yukarıda bahsedilen uygulamalar yer alır. I. Beş Yıllık Kalkınma Planı
uygulamasına geçilir ve 1933 yılında 2262 sayılı Yasa ile Sümerbank kurulur.
İzleyen yıllarda da, 1935 yılında 2805 sayılı yasa ile Etibank, Maden Tetkik İşleri ve
Etüt İdaresi ile Elektrik İşleri Etüt İdaresi, 1935 yılında Türkiye Şeker Fabrikaları
TAŞ, 1936 yılında Malatya Bez ve İplik Fabrikaları TAŞ, 1938 yılında Halk
Bankası, 1936’da Güven Sigorta, 1937 yılında Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri,
1941 yılında Petrol Ofisi kurulur (Petrol- İş, 1989a: 74).
1950-58 yıllara gelindiğinde İkinci Dünya Savaşı sonrası “Sosyal Devlet
Anlayışı” na geçilmiş olup uluslararası güç dengelerinde değişmeler meydana gelir.
-
34
Tüm dünyada egemen olan bu anlayışta azgelişmiş ülkeler, devletin öncülük ettiği ve
destek sağladığı bir yapılanmaya girmişlerdir. Fakat dönemin başlarında Türkiye’de
yaşanan siyasi gelişmeler ve büyüyen ticarete bağlı olarak ortaya çıkan sermaye
yetersizliği ve Marshall yardımının sağladığı finansal olanaklar ile korumacılıktan
uzak liberal ekonomi anlayışı benimsenir; daha sonra yaşanan döviz darboğazı ve
uluslararası konjonktürün etkisiyle liberal politikadan uzaklaşılır ve korumacı devlet
politikası benimsenir.
1950 seçimleri sonucunda iktidara gelen Demokrat Parti ile özelleştirme parti
programına girmektedir; hatta seçim propagandasında kamu teşebbüslerini özel
sektöre devretmenin yararlı olacağı savunulmaktadır. Demokrat Parti iktidara
geldikten hemen sonra, özelleştirme ile ilgili olarak adımlar atılmaya başlanır.
Demokrat Parti’nin parti programında “ Kamu hizmeti niteliğinde olmayan yerlerde
devletin işletmecilik yapamayacağı yer alır. Temel ana sanayi dışında kamu hizmeti
veren Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin özel sektöre devredilmesi” yer almaktadır. Bu
amaçla da İşletmeler Bakanlığı’na bağlı “devir komisyonu” kurulur. Komisyon,
özelleştirmenin nasıl gerçekleşeceğini, devlet mülkiyetinde olan ekonomik fabrika,
kurum ve tesislerin özel sektöre devir şekil ve şartlarının nasıl olacağını, özel sektöre
sevk edileceklerin takdir bedellerinin belirlenmesi ile görevlendirilir.Bu dönemde
Kamu İktisadi Kuruluşları ile ilgili Bakan, kiremit, tuğla ve çimento üreten kamuya
ait teşebbüslerin satılabileceğine ilişkin yazı hazırlamış ve dönemin Başbakanına
sunmuştur (Petrol- İş, 1989a: 19). Fakat bu dönemde özelleştirme ile ilgili herhangi
bir ilke uygulanmadığı gibi, devir komisyonu da çalışmamış hatta Kamu İktisadi
Teşebbüsleri’nin sayısı arttırılmaz.
-
35
1954’de başlayan ve 1962’ye kadar devam eden dönemin özelliğine
baktığımızda, ekonomide tarıma ve dış ticarete ağırlık verilmekte; ekonomik
bunalımın olduğu zamanlarda Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nden (KİT’lerden)
yararlanılmaktadır. Ancak, ithal ikameci politikalarında uygulanmaya başladığı yıllar
olur.
1960’lı yılların ekonomik özelliklerine bakacak olursak, bu yıllardan itibaren
uygulanmaya başlanan ithal ikameci ile piyasalarda sıkı denetimler uygulanmaktadır.
Özellikle mali piyasalar üzerinde sıkı bir denetim politikası benimsenmiş olup; sabit
döviz kurlarının uygulandığı, reel olarak negatif faiz hadlerinin olduğu, sıkı ithalat
kontrol ve yasaklarının bulunduğu yıllar olur. 1963 yılı ve sonraki yıllarda ise ithal
ikameci politika, planlama ve diğer kurumsal ve yasal düzenlemelerle birlikte
belirgin ve resmi bir devlet politikası halini alır ve özelleştirme de bu politikaların
birer uzantısı olur.
Yukarıda da bahsedildiği gibi ekonomiyi canlandırma ve sermayeyi
canlandırmak amacıyla özel sektör desteklenir, hatta teşvik edilir. Bu amaçla da
kalkınma planlarında da yer verilir. Birinci 5 yıllık kalkınma planı (1.BYKP) (1963-
1967) ile karma ekonomik model benimsenmiş olup, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ne
(KİT’lere) verilen öneme de planda yer verilmektedir. Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı’na göre; “Türk ekonomisi, devlet ve özel teşebbüs sektörlerinin yanyana
bulunduğu karma bir ekonomidir. Devlet sektörünün faaliyeti, kararlaştırılan gelişme
hızını gerekleştirecek ve stratejinin gerektirdiği yönde dengeli bir kalkınma
sağlayacak şekilde planlanacaktır.” Bu planda "ileri teknoloji ve büyük sermaye
isteyen yeni üretim kollarında teşebbüsler kurmak suretiyle devletin sanayi alanında
gelişmeye öncülük etmesinin gereği” belirtilmektedir.
-
36
Bu dönemin dikkat çeken özelliği, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’)
aracılığıyla devletin öncülüğünde bir ekonomi modeli benimsenirken; diğer bir
taraftan da izlenilen sıkı politikalar ile ithalat yasaklanmakta veya sınırlandırılmakta,
bunun yanı sıra doğrudan sınai kuruluşlar kurulmasına serbestlik tanınmaktadır
(Öztürk, 2004).
Bu dönemde reel faizlerin düşük tutulmaktadır; aynı zamanda kalkınma
planındaki yatırım hedefine ulaşmak için farklılaştırılmış faiz haddi
uygulanmaktadır. Yatırım malları ithali önemli ölçüde serbest bırakılırken; Türk
Lirasının fazla değerlenmesinden dolayı ithal talebini kontrol altına almak gerekmiş
ve bu amaçla dış ticarette, denetim mekanizmaları arttırılır, bunun için ithal yasakları
ve yüksek gümrük duvarlarının denetimi sıkı bir şekilde gerçekleşmektedir.
Tüm alınan tedbirlere rağmen Türkiye’de de ithal ikameci sanayileşme, aynı
zaman diliminde bu programı uygulayan ülkelere göre gerekli dönüşümü
sağlayamaz. İthal ikamesi, tüketim malları ikamesinden başlamış olmasına rağmen,
uzun vadede yatırım malları ve teknoloji ikamesine yönelmesi gerekirken bu
değişim sağlanamaz.
İzlenilen programlara rağmen döviz olanaklarının sınırlı olması, yatırım malı
talebinin artması, dış ödemeler dengesindeki büyüyen açık, kaynak yetersizliği,
tasarruf miktarının yetersizliği gibi nedenlerle dış kredilere bağımlı hale gelinmiş;
burada da Dünya Bankası ve IMF devreye girmiş, yapısal uyum politikaları ile dış
bağımlılık artar. Sanayinin, başka bir deyişle üretimin borçlanma ile finanse edilmesi
ekonomik oluğu kadar beraberinde toplumsal yük de getirmektedir.
1970’lerde yaşanılan petrol krizi nedeniyle oluşan finans açıklarından dolayı
uluslararası finans kuruluşlarından krediler alınmaya başlanır. Fakat kredi
-
37
alınmasının önündeki zorluklar 1978 ve 1979 yıllarında, üretimi durma noktasına
getirir. Bu amaçla IMF ile imzalanan iki adet istikrar anlaşması da her geçen gün
daha da büyüyen finans sorununa çözüm getiremez. 24 Ocak 1980 kararları olarak
bilinen istikrar önlemleri paketi ve onu izleyen süreçte Dünya Bankası ile imzalanan
yapısal uyum kredileri doğrultusunda, ekonominin yönü, ithal ikameci
sanayileşmeden, ihracata yönelik stratejiye döndürülür.
1980’lerde başlayan dönüşüm hareketine kadar Kamu İktisadi Teşebbüsleri
(KİT’ler) ekonominin önemli yapı taşlarından biri iken, uygulanan ekonomi
politikaları doğrultusunda, bir yandan ulusal sanayinin oluşturulmasında katkıda
bulunur. KİT’ler, doğrudan yatırım ve işletmecilik faaliyetleriyle yer alır, aynı
zamanda özel sektörün dolayısıyla özel sermayenin canlanması için alt yapı ve ara
malı yatırımlarında yoğunlaşarak; düşük fiyat politikaları uygulamak suretiyle
tamamlayıcı bir fonksiyonu da yerine getirir (Öztürk, 2004).
1.2. 24 Ocak 1980 Sonrası Dönemde Özelleştirme
Türkiye ekonomisinde ödemeler dengesinde meydana gelen açık, kaynak
yetersizliği, petrol krizi ekonomiyi darboğaza sürüklerken; yapısal dönüşüm 24 Ocak
1980 istikrar tedbirleri ile başlar. Serbest piyasa ekonomisine geçiş yönünde önemli
kararlar alınır. 14 Ocak 1980 istikrar paketi ile dışa açık, özel sektör öncülüğünde
büyüyen, devletin küçültülmesini ve ekonomiden tamamen çekilmesini hedefleyen
programlar uygulamaya konulur. Bu programların finansmanını da yapısal uyum
programları ile Dünya Bankası sağlayacaktır (Örsdemir, 2002: 62).
1960’lı yıllardan bu yana benimsenen ve uygulanan ithalata yönelik
sanayileşme politikası uygulamasından vazgeçilir ve ihracata yönelik sanayileşme
politikasına geçilir. Karaların uygulanabilir olması içinde ekonomide serbestleşme ve
-
38
liberalleşme uygulanmaya başlanır. Bu uygulamalarla ekonomik kârlılığın ve
verimliliğin arttırılması hedeflenmekte, kaynakların dağılımının maksimum
geçekleşmesi planlanmakta ve sermayenin tabana yaymak amaçlanmaktadır. Tüm
bunların gerçekleşmesinde de Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin)
özelleştirilmesi temel şart olarak görülmektedir. Somut olarak özelleştirme amaçları
ve yöntemleri bu kararlarda yer almamakla birlikte, özelleştirme için gerekli alt yapı
sağlanmaya başlanmaktadır. Bu amaçla da piyasa ekonomisinin kurallarının tam
işleyebilmesi için tedbirler alınmakta ve kamu girişimciliğinin alanı daraltılmaktadır.
1980 sonrası kamuya yönelik ekonominin model ve işleyişini değiştirmek
amacıyla kararlar alınır. Üç grupta toplanabilecek bu kararlardan ilki serbest piyasa
ekonomisine geçişi sağlamak ve piyasa ekonomisinin işleyişini ve liberalleşmeyi
sağlamak için devletin bazı düzenleyici ve müdahale edici kontrolleri kaldırılmasıdır.
Bunlara örnek olarak fiyat kontrollerinin kaldırılması, döviz kurları ve faiz hadlerine
yapılan müdahalelerin azaltılması, ithalat yasak ve kısıtlamalarının ve yabancı
sermayeye yönelik kısıtlamaları aşamalı olarak kaldırılması verilebilir. Daha önce
toplumun tüm kesimi tarafında sağlanılabilen temel mal ve hizmetleri kapsamı
daraltılmakta; fiyatlar serbest piyasa ekonomisi içinde piyasa şartlarında
belirlenmeye başlanmaktadır. Aynı zamanda iç fiyat kontrolleri ve müdahaleleri de
kaldırılmaktadır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler) tarafından belirlenecek olan
fiyatların maliyet unsurunu içermesi ve politik kararlardan uzak, ekonomik
koşullarda belirlenmesi hedeflenmektedir. 1980’li yıllardan itibaren izlenen kur
politikasında değişikliğe gidilmiş ve ithalat pahalı hale getirilerek, yerli mallara
talebin arttırılması ve yerli malın rekabet gücünün arttırılması hedeflenmekte,
böylece ödemeler bilançonun dengeye gelmesini sağlamak amaçlanmaktadır.
-
39
Alınan kararlardan ikinci grupta ihracatın arttırılmasına yönelik uygulamalar
yer almakta olup, bunu sağlamak için kur politikaları ve ihracat teşviki benimsenir.
Ekonomideki model ve işleyişin değiştirilmesi için alınan diğer bir karar grubunda
ise Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) özelleştirilmesine yönelik politika ve
uygulamalar yer almakta olup; devletin ekonomiden yavaş yavaş çekilmesi
öngörülmektedir. Bu amaçla da Kamu İktisadi Teşebbüslerine (KİT’lere) yönelik
kaynaklar sınırlandırılır, yatırımlar azaltılır, kamunun imalat sektöründen tamamen
çekilmesini sağlamak için, yatırımlara enerji, ulaştırma, telekomünikasyon gibi alt
yapı yatırımlarına kaydırılır.
Serbest piyasa ekonomisine geçişi sağlama için kamunun payı her geçen gün
daraltılırken tekel statüsüne sahip olan Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin)
bazılarında tekel statüsü kaldırılır. Buna örnek olarak Çaykur’un çay üretim ve
dağıtım tekelinin 1984’de, TEKEL’in sigara üretme ve dağıtma tekelinin 1991’de,
Şeker Fabrikalarının şeker üretim ve dağıtım tekelinin ise 1995’de kaldırılması
verilebilir.
1983 genel seçimlerden sonra Turgut Özal’ın başkanlığında iktidara gelen
hükümet tarafından, özelleştirme uygulamalarına yönelik ilk kanun olan 1984 tarih
ve 2983 sayılı Tasarrufların Teşvik- i ve Kamu Yatırımlarının hızlandırılması
Hakkında Kanun yürürlüğe konulur.
1985-89 yıllarını kapsayan 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, özelleştirme
hedefinden çok, devletin alt yapıda yoğunlaşması şeklindeki yaklaşım çerçevesinde,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’lerin) yatırımlarının enerji, madencilik,
ulaştırma, haberleşme sektörleri ile rehabilitasyon ve darboğaz giderme alanlarında
yoğunlaşmaktadır. Aynı zamanda özel sektörün yeterli olduğu alanlarda yeni
-
40
yatırımlardan kaçınılması ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ne (KİT’lere) bağlı bazı
işletmelerin hisse senetleri yoluyla halka açılmasının sağlanması yeni KİT
politikaları olarak benimsenmektedir.
5. Yıllık Kalkınma Planında Kamu İktisadi T