yeni microsoft word document · 2.1. sosyal sorumluluğun tarihsel gelişimi sosyal sorumluluklarla...
TRANSCRIPT
DO
SYA
Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani GereğiDOç. DR. MUSTAfA TAŞLIYANKahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesiİktisadi ve İdari Bilimler Fakültesiİşletme Bölüm Başkanı
23ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012
DOSYA
1. GİRİŞ
Küreselleşmenin bir getirisi olarak günümüzde bilgiye
ulaşım kolaylaşmakla beraber, artık insanlar olumlu
olumsuz bütün haberleri her an görebilmekte ve
buna anında tepkiler verebilmektedirler. Yaşanan
doğal afetler, gittikçe arası açılan kişi başına düşen
gelirler, yeni yeni gün yüzüne çıkan hastalıklar ve
terör olaylarının hızla artması sonucunda, insanların
bu olaylara tepki göstermeyen firmaların mal ve
hizmetlerini almayarak cezalandırdıklarını görmekteyiz.
Bu sebeple firmalar istekli olmasalar bile firma
geleceği açısından bu maliyetlere katlanmaktadırlar.
Bazı profesyonel yöneticiler bu maliyetin aslında
uzun dönemli bir yatırım olduğunun farkına varmaya
başladılar. Çünkü sürdürülebilirlik kavramı ile firmalarını
gelecek nesillerine daha sağlam bir biçimde devretme,
daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevrede hayatlarını
idame ettirme düşüncesi hızla gelişmektedir.
Sermayelerini her geçen gün büyüten firmalar, sadece
nokta atışı projelerle, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve
halkın gözünü boyayacağı etkinlikler yapmamalıdır.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) denildiğinde
fabrika yeri seçimi, işe alımlar, işçi özlük haklarının tam
kullandırılması, hammadde alımı, atıkların denetimi,
ürünün KSS standartlarına uygun olması, mamulün
paketinin üzerinde yararlı bilgiler olması, firma
çalışanlarının, sosyal sorumluluk projelerinin içerisinde
bulunması, muhasebe uygulamalarının mevzuata
göre yapılması, şirket kârından yıllık belirli bir miktar
paranın hayır işlerine ayrılması gibi unsurların eksiksiz
olarak yapılması anlaşılmalı ve üretimin her aşamasında
toplum ve çevre haklarının gözetilmesi istenmektedir.
KSS kavramının yayılmasının bir sebebi olarak da
STK’ların hızla büyümesi gösterilebilir. Çünkü artık
binlerce gönüllü üyesi olan STK’lar hem devlet hem
de şirket politikalarını etkileyebilmektedirler. Şirketler,
her attıkları adımda STK’lar tarafından “sözleşmesiz”
bir denetleme yapıldığının farkındadırlar. STK’ların
yaratabileceği kamuoyu baskısı şirketlerin (yaşandığı
üzere) batmasına yol açabilmektedir.
Bu çalışmada sosyal sorumluluk nedir sorusunun ceva-
bı aranmıştır. Sosyal sorumluluk kavramlarını açıkladık-
tan sonra asıl konumuz olan KSS kavramı ana hatları ile
açıklanmıştır. İlk önce konunun daha rahat anlaşılabil-
mesi için; etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve
sosyal pazarlama konularına değinilmiş, tanımı ve tarih-
çesi anlatıldıktan sonra ilk olarak KSS ile ilgili görüşlere
değinilmiş, bunu takiben KSS modelleri anlatılmıştır.
KSS’yi şirketler için önemli kılan nedenler, KSS süreci,
şirketlerin sorumlu olduğu alanlar, şirkete verebileceği
zararlar ve KSS ölçümü ile konu bitirilmiştir.
2. SOSYAL SORUMLULUK KAVRAMI
Kavram olarak sorumluluk, belirlenen bir görevi yerine
getirmek için o işi yapmakla mükellef olan bir kişinin
uymak zorunda olduğu kurallar bütünüdür. Sorumluluk,
başkalarını tanımak, onların değerlerine saygı göster-
mek; kısaca onların değerlerine saygı göstermek, onla-
rın varlığını kabullenmektir (Özüpek, 2005: 8 ).
Sosyal sorumluluk, STK’ların sosyal çevresindeki
sorunlara ve toplumsal baskılara tepki gösterme veya
cevap verme kapasitesi olarak da tanımlanabileceği
gibi, gerçekte birey ya da örgütle toplum arasındaki
karşılıklı sosyal hareket ve karşılıklı etkileşim olarak
tanımlanırken bir başka deyişle bir sosyal anlaşma ya
da uzlaşma olarak kabul edilebilir. Sosyal sorumluluk,
örgütün genel ve çalışma ahlakını, çevresindeki kişi
ve kurumların beklentilerini ve yasaları dikkate alarak
faaliyetlerinin toplumdaki etkisini ciddi bir şekilde
değerlendirmesi sonucunda, sağlıklı bir toplumu
oluşturmadaki toplumsal sorunların çözümünde katkı
ve yardımları da içermektedir (Balkır, 2006: 583).
“Sürdürülebilirlik kavramı ile firmalarını gelecek nesillerine daha sağlam bir biçimde devretme, daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevrede hayatlarını idame ettirme
düşüncesi hızla gelişmektedir.”
24
2.1. Sosyal Sorumluluğun Tarihsel Gelişimi
Sosyal sorumluluklarla ilgili görüşler tarihin ilk dönem-lerinden beri tartışılmakta ve dönemler içerisinde deği-şimler göstermektedir. Birbirlerinden kesin çizgi ve ta-rihlerle ayrılmamakla birlikte M.S. 1100 yıllarına kadar olan medeniyet ve dinlerle başladığı bu döneme “işlet-me öncesi dönem” de denmektedir. Mezopotamya, Çin, Eski Yunan ve Roma dâhil olmak üzere ilk uygarlıkları kapsayan bu dönemde önemli sayılabilecek pratik ye-nilikler yapılamasa da bu toplumlarda insanların kişisel yargıları, dini inançları, etik görüşleri ve çeşitli yasalarla farkında olmadan yürütülen bir sosyal sorumluluğun olduğu belirtilmektedir. Topluma karşı sorumlulukların olduğunu belirten ilk düşünür olan Eflatun, idarecilerin ekonomik konularda genel menfaati her şeyin üzerinde tutmaları gerektiğini ifade ederek önemli bir başlangıç yapmıştır. Aynı şekilde Aristo, ekonomik olayları etik açıdan ele alarak, mübadele edilen kıymet ve hizmetler arasında bir denklik olmasının gerekli olduğunu, fiyatla-rın ve kazançların adaletli bir şekilde oluşmasını, faizin adaletsiz olduğu görüşünü savunarak sorumluluk anla-yışının gelişimine katkıda bulunmuştur. Musevilik, Hıris-tiyanlık ve İslamiyet’te de özgürlük, tolerans, hoşgörü, eşitlik ve sosyal yönetim ilkelerine vurgu yapılmıştır. Kısaca Sanayi Devrimi’nden önceki dönemde sosyal sorumluluk anlayışı örf, adet, din ve kültürel yapıların baskıları ve gelişimleri sonucu şekillenmiştir (Özüpek, 2005: 17).
1100 ve 1950 yılları arasında yaşanan dünya savaşları ve sömürü faaliyetleri, çok küçük bir azınlık (örf, adet ve de dinine bağlı toplumlar) dışında diğer toplumlarda sosyal sorumluluk faaliyetleri durma noktasına gelmiş, kişisel ve ulusal hırslar insanlığı olumsuz etkilemiştir. 1789 Fransız Devrimi’yle başlayan hak ve özgürlükler 1950’lere kadar kısır bir gelişme göstermiştir.
II. Dünya Savaşı sonrasından başlayarak küreselleş-menin ilk sinyallerinin görülmeye başlaması ile birlik-
te ulus-devletin etki alanı dışında, ondan bağımsız ve onun etkinliğini sarsacak yeni güç merkezleri ve bir anlamda iktidar paydaşları türemeye başladı (Çalış ve Özlük, 2006: 9).
1950’lerden sonra dünyadaki taşlar kısmen yerine oturmuş ve geçmişte yapılan hatalardan özür dilercesine tüm dünyada yardım ve hayırseverlik çalışmaları başlamıştır.
3. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK (KSS)
KSS konusunu daha iyi anlayabilmek amacıyla KSS tanımını yapmadan önce etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama konularına kısaca değinilecektir.
3.1. Etik, Sürdürülebilir Kalkınma, Halkla ilişkiler ve Sosyal Pazarlama
Bu bölüm başlığı altında etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama kavramı incele-necektir.
3.1.1. Etik Kavramı
İşletme literatüründe, iş etiği şöyle tanımlanmakta: İşyerine ilişkin olarak neyin doğru, neyin yanlış oldu-ğunu bilmek ve doğru olanı yapmaktır. Sadece Türkiye için değil, dünya için de yeni gündeme gelen bir kav-ram, iş etiği. Bugün dünya genelindeki onbinlerce şirket tarafından uygulanan kuralları büyük oranda Amerikalı iki öğretim üyesi, Wallace ve Pekel tarafından konul-muş. Buna göre iş etiği, özellikle şirketlerin büyük de-ğişim dönemlerinden ya da krizlerden geçtiği dönem-lerde öne çıkıyor. Bu dönemlerde, şirketin daha önceki kurumsal değerleri sorgulanıyor ve iş etiğine önem verilmezse, toplum tarafından yanlış olarak değerlen-dirilebilecek kararlar alınabiliyor. O nedenle, değişim ya da kriz dönemlerinde şirket çalışanları ve liderlerinin izleyebileceği değerleri oluşturacak iş etiği kurallarının doğru tanımlanması şarttır.
“Sadece Türkiye için değil, dünya için de yeni gündeme gelen iş etiği kavramı, özellikle şirketlerin büyük değişim dönemlerinden ya da krizlerden geçtiği dönemlerde öne çıkıyor. Bu dönemlerde, şirketin daha önceki kurumsal değerleri sorgulanıyor ve iş etiğine önem verilmezse, toplum tarafından yanlış olarak değerlendirilebilecek
kararlar alınabiliyor.”
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 25
DOSYA
3.1.2. Sürdürülebilir Kalkınma
Sürdürülebilir kalkınma, toplumun refahı için kısa, orta ve özellikle uzun vadede gerekli olan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik ekonomik büyüme modelini tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Bu kavram, bugünün ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını yerine getirme olanağını engellemeyecek biçimde karşılanmasına yönelik kalkınma düşüncesini temel almaktadır. Uygulamada ise sürdürülebilir kalkınma, çevrenin korunmasına önem vermek suretiyle uzun vadeli bir ekonomik kalkınmanın koşullarını oluşturmayı öngörmektedir. Mart 1995 tarihinde Kopenhag’da gerçekleştirilen sürdürülebilir kalkınma konferansı, toplumsal dışlanmayla mücadele edilmesi ve kamu sağlığının korunmasının önemini vurgulamıştır. Amsterdam Antlaşması’yla sürdürülebilir kalkınma, Avrupa Birliği’nin hedeflerine eklenmiştir (www.ikv.org.tr).
Sürdürülebilir kalkınma, Türk İş Dünyası tarafından çok iyi anlaşılması gereken önemli bir konudur. Sürdürülebilir kalkınma küresel ekonomide, iş dünyası için yeni iş yapma düzenidir ve geleceğin liderleri artık bu konuda donanımlı yetişmektedir. Türkiye ve Türk iş dünyası da küreselleşme sürecine uyum sağlamak ve Avrupa Birliği üyelik şartlarını başarı ile uygulamak için konunun işleyiş ve mantığını çok iyi anlamak zorundadır
Bunun yanında sürdürülebilir kalkınma programının bir parçası olarak da görebileceğimiz -Türkiye’nin de imzaladığı ve 2015 yılına kadar gerçekleştirilmesi hedeflenen- Binyıl Kalkınma Hedefleri şunlardır (www.undp.org):
• Mutlak yoksulluğu ve açlık sınırının altında yaşayan kişi sayısını yarıya indirmek,
• Herkesin ilköğretim eğitimi almasını sağlamak,
• Cinsiyet eşitliğini öne çıkarmak,
• Beş yaş altındaki çocuk ölümlerini üçte iki oranında azaltmak,
• Doğumdaki anne ölüm oranını dörtte üç oranında azaltmak,
• HIV/AIDS, sıtma ve tüberküloz gibi diğer salgın hastalıkların yayılmasını önlemek,
• Çevresel sürdürülebilirliği sağlamak,
• Yardım, ticaret ve borç yükünü azaltma odaklı kalkınma için küresel işbirlikleri geliştirmek.
3.1.3. Halkla İlişkiler
Halkla ilişkileri “bir örgütün sunduğu hizmetin gelişti-rilmesi amacıyla yürütülen ve kamuoyunu etkilemeye yönelik tüm ilişki biçimlerini içeren planlı çabalar” ola-rak tanımlamak mümkündür. Bu tanım doğrultusunda işletmelerin amaçları her ne kadar kâr etmek yani bir yüzleri kâr ve verimliliğe dönük olsa da diğer yüzleri topluma dönüktür. Hele günümüz rekabet şartları, özel işletmeleri, yüzlerini topluma döndürmeleri konusun-da oldukça zorlamaktadır. Ayrıca işletmelerin hedef kitlelerinin veya kamuoyunun da beklentileri ve değer yargıları bu yöndedir. İşte burada da halkla ilişkiler ve sosyal sorumluluk çalışmaları, dolayısıyla sosyal sorum-luluk kampanyaları devreye girmektedir (Ciğerdelen, 2005: 543).
Toplumun beklentilerinin değişmesinin işletmelerin bu yeni kimliğini kazanmasında önemli payı olduğu bir gerçektir. Yönetim alt sisteminin bir parçası olarak ve toplumsal beklentileri işletme açısından yanıtlama işlevi ile halkla ilişkiler bu görevi üstlenmektedir (Özüpek, 2006: 5).
3.1.4. Sosyal Pazarlama
Sosyal pazarlama, geleneksel ve müşteri odaklı pazarlama tanımına (ürün, fiyat, yer ve promosyon gibi en temel kriterlere) ek olarak:
• Toplumsal paydaşlara hitap etme,
• Toplum içi ortaklıkları geliştirme,
• Verilecek değişim/gelişim hizmetinin konusuyla ilgili politikaları oluşturmaya ve yaygınlaştırmaya destek olma stratejilerini,
• Söz konusu projeye ek fon kaynaklarının sağlanması için gerekli faaliyetlerin üretilmesini dahi içeren bir süreçtir.
‘Sosyal Pazarlama’ kavramı 1970’li yıllarda Philip Kot-ler ve Gerald Zaltman tarafından geliştirilmiştir. Sosyal pazarlama anlayışı olarak ifade edilen ve işletmeye çok yönlü bir sorumluluk yükleyen bu anlayış, işletmenin amaçlarını kısa ve uzun dönem birey ve toplum ihtiyaç-larını karşılayarak gerçekleştirmelerini hedeflemektedir.
26
Birey ve toplum ihtiyaçlarının hızla değişerek gelişmesi,
bu ihtiyaçları karşılama çabasında olan işletmelerin yö-
netimini, gelişen sosyal pazarlama anlayışının gerekle-
rini benimseyerek yerine getirmeye zorlamaktadır.
Philip Kotler ve Alan Andreasen ticari pazarlama
(Commercial Marketing) ve sosyal pazarlama [(social
marketing) veya amaç-bazlı pazarlama (cause-related
marketing)] arasındaki en temel farkı “pazarlamacının
ve üretici/satıcının amaçlarındaki farklılıktır. Sosyal
pazarlamacı sosyal, toplumsal davranışları etkilemeyi,
değiştirmeyi geliştirmeyi amaçlar, herhangi bir üründen
çıkarı olabilecek hizmet alacak bir hedef kitleden daha
ziyade toplumun genelini düşünerek hareket eder.”
şeklinde açıklarlar.
Sosyal pazarlama mikro seviyede bireysel tüketimde,
davranış biçiminde, hayat tarzında değişimi amaçlarken,
kurumsal boyutta yönetim, üretim ve makro seviyede
de sosyo-kültürel, ekonomik değişim için gerekli
politikaların yaratılması ve uygulanmasını içerir. Her
biri aslında birbiriyle ilintili ve birbirini tamamlarlar. Biri
olmadan diğerinin çok etkili olabileceğini düşünmek
uzun vadede yanlış olur. Sosyal pazarlama süreci içerisinde birçok paydaş (stakeholder) yer alır ve birbirini etkiler. Amaç çok daha geniş kitlelere hitap eder, talep çeşitlilik gösterir, hedef kitleye ulaşmak daha zor, fon-bütçe daha sınırlı, tüketicinin ilişkisi-bağımlılığı daha kuvvetli, rekabet daha gizlidir (www.marketingturkiye.com).
3.2. Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) Tanımları
İlk tanım “Kısmen de olsa, şirketin dolaysız ekonomik veya teknik çıkarlarının ötesinde aldığı karar ve davranışlar” olarak Keith Davis tarafından 1960 yılında yapılmıştır. Bir başka tanım da Walton tarafından 1961 yılında “kurumsal girişimin sosyal sahnede boy göstermesiyle ortaya çıkan problemler ve kurum ile toplum ilişkisini düzenlemesi gereken etik prensipler” olarak yapılmıştır.
KSS’nin bir başka ilginç tanımı ise Steiner tarafından 1972 yılında “Belli bir zaman ve belli bir toplumda belli başlı kuruluşlar ve insanlar arasında genel geçer kabul edilen kurallar, görevler ve davranışlar bütünü” şeklinde yapılmıştır.
Bizim sosyal paydaş olarak adlandırdığımız bu grupların varlığı işletmenin devamlılığı ve başarısı için gerekli gruplar olarak tanımlanırken geniş bir tanımla işletme tarafından etkilenen ve işletmeyi etkileyen kişi veya gruplardır (www.kssd.org).
KSS sadece “sevap” değil, sosyal liderlik gereğidir. Yalnızca “hayırseverlik” değil, kurumsal iş hedeflerini destekleyen, tutarlı bir stratejik yaklaşımdır. “Lafta” değil, harekete dayalıdır. “Ek masraf” değil, ölçülebilir geri dönüşüm sağlayan bir yatırımdır. “Kâr sonrası” yapılan yatırım değil, kârlılığı güvence altına alan bir kalkandır (www.kssd.org).
Diğer taraftan aslında kapitalizmin mantığına da ters bir kavramdır. Sonuçta mal ve hizmet üretmek için kurulan bir işletmenin asli işlevinin dışında işlerle uğraşması kaçınılmaz olarak verimsizlik yaratır. Ayrıca muhafazakâr-liberal bakış açısından, bir işletmenin topluma karşı en büyük sorumluluğu kâr etmektir. Zira kâr, daha büyük sermaye birikimini, daha büyük ve verimli yatırımları, dolayısıyla daha çok ve kaliteli işi, yani çalışan kesimdeki refah artışını beraberinde
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 27
DOSYA
getirir. Ortodoks liberal görüşe göre, büyümeyle birlikte
gelen bu refah artışı kaynaktan başlayıp toplumun en
alt katmanlarına kadar sızar. Bu yüzden bu görüşe
göre, şirket toplum için bir şey yapmak istiyorsa işini
iyi yapmalı ve kâr etmelidir. Şirket sahibi hayırseverse,
bunu kendi kişisel servetinden yardım konusunda
uzmanlaşmış (isterse kendi kuracağı şirketten bağımsız)
vakıflara maddi kaynak aktararak yapabilir.
KSS; markanın itibarı, bilinirliği ve tercih edilirliğine
doğrudan etki eder. Proje yürüten bir şirketin, satılan
üründen elde edilen gelirin belirli bir kısmının projeye
aktarılacağını duyurması o ürünün tercih edilirliğini,
çalışanlarının projede bizzat yer almalarını sağlaması
ise çalışanların aidiyet duygularını artırır. Tüm bunların
yanı sıra KSS, yardımseverliğin ötesinde bir kavramdır.
Bir şirketin kurumsal sosyal sorumluluğunu yerine ge-
tirmesi demek, tüm paydaşlarına -çalışanlar, müşteri-
ler, tedarikçiler, ortaklar, bulunduğu çevre, yatırımcılar
vb.- ve çevreye karşı tamamen sorumlu olması ve tüm
kararlarında bu unsurları göz önünde bulundurması an-
lamına gelmektedir.
AB Komisyonu KSS kavramını, işletmelerin kendi
istekleri doğrultusunda sosyal ve çevresel konuları
çalışmalarının ve çalıştıkları kişi ve kurumlarla ilişkilerinin
bir parçası haline getirmesi olarak tanımlıyor (www.
sedefed.org).
KSS (organizational social responsibility), herhangi bir
organizasyonun (kâr amacına yönelik olarak oluştu-
rulmuş bir şirket, kamu kuruluşları ya da hükümet dışı
organizasyonlar) hem iç hem de dış çevresindeki tüm
paydaşlara karşı “etik” ve “sorumlu” davranmasını, bu
yönde kararlar alması ve uygulamasını ifade eden bir
kavramdır. Kurumsal sosyal sorumluluk yaygın olarak
özel organizasyonlar için kullanılan bir kavramdır ve
literatürde yaygın olarak “şirket sosyal sorumluluğu”
(corporate social responsibility) kavramı ile ifade edil-
mektedir. Şirket sosyal sorumluluğu, şirketlerin işletme
faaliyetlerinde sadece kendi özel çıkarlarını (kârlarını)
maksimize etmenin ötesinde işletme faaliyetlerinden
doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkilenen tüm men-
faat sahiplerinin (stakeholders) çıkarlarının da dikkate
alınması ve korunması anlamına gelir (www.canaktan.
org).
Birleşmiş Milletlerin KSS tanımına bakacak olursak;
“Şirketlerin yalnızca müşterileri, tedarikçileri ve
çalışanları ile ilgili değil, aynı zamanda şirket
faaliyetlerini yürüttüğü toplum içindeki diğer grupların
ihtiyaçları, amaçları ve değerleri ile ilgilidir.” şeklinde
ifade edilmektedir.
Günümüzde giderek yaygınlaşan bu uygulama organi-
zasyonların amaçlarını ve değerlerini paylaştıkları
bir sivil toplum kuruluşuyla işbirliğine girmesi ve ortak
proje geliştirmesidir. Burada, yalnızca bir sivil toplum
kuruluşunun projesine destek sağlamaktan yani spon-
sorluktan öte bir ilişki söz konusu olmaktadır. Organi-
zasyon, sosyal katkı sağlayacak bir girişimi bir sivil top-
lum kuruluşu ile birlikte tasarlamakta, geliştirmekte ve
bütün çalışanlarının gönüllü katılımını ve aktif çalışma-
sını sağlayacak düzeyde desteklemektedir (Barutçugil,
2004: 222).
1994’te Harward Business Review’da yayınlanmış
temel bir makalede Craig Smith, “Yeni Kurumsal
Hayırseverlik” kavramını, belirli sosyal konularda
ve girişimlerde uzun süreli yükümlülük almaya,
nakit yapılan katkılardan daha fazlasını sağlamaya
hem işletme departmanlarından hem de hayır işleri
bütçelerinden kaynak fonlar oluşturmaya, stratejik
“Sürdürülebilir Kalkınma, Türk iş dünyası tarafından çok iyi anlaşılması gereken önemli bir konudur. Sürdürülebilir Kalkınma küresel ekonomide, iş dünyası için yeni iş yapma düzenidir ve geleceğin liderleri artık bu konuda donanımlı yetişmektedir.
Türkiye ve Türk iş dünyası da küreselleşme sürecine uyum sağlamak ve Avrupa Birliği üyelik şartlarını başarı ile uygulamak için konunun işleyiş ve mantığını çok iyi
anlamak zorundadır.”
28
birleşmeler gerçekleştirmeye ve tüm bunları aynı zamanda iş hedeflerinde de ilerleyerek yapmaya doğru bir değişim şeklinde anlatarak tanımlamıştır (Kotler ve Lee, 2006: 7).
3.3. Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Tarihçesi
Kavramsal olarak KSS ilk kez 1953’te yayımlanan
H. Bowen’in “İşadamlarının Sosyal Sorumlulukları” (Social
Responsibilities of the Businessman) adlı kitabında
yer almıştır. Bowen; işadamlarının, toplumun değer ve
amaçlarıyla örtüşen sosyal sorumluluk faaliyetleri ile
ilgilenmelerini savunmuştur (www.canaktan.org).
Endüstrileşmenin üretimi artırmasıyla birlikte insanlar
sadece kendi çıkarlarını karşılamakla kalmayıp, ticaret
hayatına atılarak başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya
başlamışlardır. 1800’lerin sonlarında yaşanan bu geliş-
meler hem Avrupa’da hem de Amerika’da sosyal bilinç
ve sorumluluk kavramını da oluşturmaya başlamış-
tır. Sanayileşme ve büyük şirketlerin ortaya çıkmaya
başlamasıyla birlikte sosyal sorumluluk alanı da daha
belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. John D. Rockefel,
Cornelius, Vanderbiit ve Andrew Carnagie gibi sanayi
lideri olan aile şirketleri de bu dönemde kurulmuştur.
Yine bu dönemlerde, baskı ya da uzlaşma ile verilen
komisyonlar ve sabit fiyat anlaşmaları gibi anti rekabet
uygulamaları da hükümetleri yasal reformlar yapmaya
itmiştir. Bu firmalarla bağlantılı olarak gelişen ve artık
kurumlarda da bir kavram olarak kullanılmaya başlanan
sosyal sorumluluk anlayışının başlangıcına bir göz at-
mak gerekirse, ilk olarak Amerika’daki bazı şirketlerin
haksız rekabete neden olmalarından ve bundan dolayı
suçlanmaları sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir
(Aydede, 2007: 15-23).
Şirketlerin KSS’ye giderek daha fazla önem vermeleri,
tümüyle gönüllü bir şekilde olmadı. Çoğu şirket, geç-
mişte iş sorumluluklarının birer parçası olarak görme-
dikleri başlıklarda beklemedikleri toplumsal tepkilerle
karşılaştıktan sonra bu başlığa eğildi.
1970’lerde özellikle Amerika ve Avrupa’daki akademis-
yenler kurumların sosyal muhasebesi (corporate social
accounting) hareketini başlatmıştır. 1980’lerde borsa-
nın önem kazanmasıyla, şirketlerin sosyal sorumluluk
değerlendirme ve raporlamaları azalmış, 90’lı yıllarda
küreselleşme ve özelleştirme akımıyla birlikte kurum-
ların, uluslararası kuruluşların kalite ve karşılıklı kazanç
kavramları, sosyal ve bilgi paylaşma sorumlulukları
tekrar önem kazanmaya başlamıştır (www.kss.blogcu.
com).
3.4. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modelleri
İşletmelerin sosyal sorumlulukları ile ilgili çok sayıda
model bulunmaktadır. Bunların bazıları sosyal sorumlu-
lukları tarihsel süreç içerisinde değerlendirirken, bazıları
sosyal sorumluluğun unsurlarından, bazıları da sosyal
sorumluluk alanlarından hareketle sosyal sorumlulu-
ğu açıklamaktadırlar. Bu modellerden belli başlı olanlar
şunlardır:
3.4.1. Dört Boyutlu Sosyal Sorumluluk Modeli
Archie B. Carrol’a göre sorumluluk dört boyutta
incelenebilir (Özüpek, 2005: 76);
Ekonomik Sorumluluk
Ekonomik sorumluluklar, bütün işletmelerin ilk düzey-
deki sorumluluğu olarak, toplumun gereksinim duy-
duğu ve istediği mal ve hizmetleri üretmek ve temin
etmek için kaynakları uzun vadede verimli bir biçimde
kullanması ve ürettiklerini kârlı bir biçimde satmasıdır.
Hukuksal Sorumluluk
İşletmenin ikinci düzeydeki sorumluluğu olan hukuki
sorumluluk, tüm kanunlar ve düzenlemeler çerçeve-
sinde işletmenin faaliyetlerini icra etmesi olarak ifade
edilebilir. Ancak, kanunlar ve düzenlemeler bir örgüt
ve onun üyelerinin yaptığı tüm eylemleri kapsayamaz.
Başka bir ifadeyle hukuki sorumluluklar, yasal ve dü-
zenleyici çerçeve içinde işletmenin ekonomik sorumlu-
luklarını yerine getirmesidir.
Kuruluşlar eğer sosyal sorumluluklarını yerine getir-
mezlerse çeşitli istekleri olan halk, isteklerinin karşı-
lanması için yerel ve merkezi yönetim organlarına baş-
vuracaklardır. Yöneticilerin de bu ihtiyaçları karşılamak
için çeşitli kanuni düzenlemelere gitmeleri halinde bu
düzenlemelere uymak kuruluşlara hayli pahalıya mal
olmaktadır (Okay ve Okay, 2001: 629-630).
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 29
DOSYA
Etik Açıdan Sorumluluk
Sosyal sorumluluğun etik boyutu, kanuna bağlanmadı-ğı halde, örgütsel üyeler, topluluk ve toplum tarafından beklenen veya yasaklanan davranış ve faaliyetleri ifa-de eder. Etik sorumluluklar, müşteriler, çalışanlar, hisse-darlar ve toplumu kapsayan temel çıkar gruplarının bir endişesini yansıtan standartlar, normlar ve beklentileri şekillendirir (Güloğlu, 1998: 405-416).
Alışverişlerde birbirini aldatmamak, sözüne ve anlaşma-larına sadık kalmak, toplumun zayıf anlarında veya arz yetersizliği durumlarında fırsatçı politikalar gütmemek, mal ve hizmetleri hakkında yalan söylememek, sattı-ğı malın niteliklerini tam olarak söylemek, malın kötü yönlerini müşterisinden gizlememek ve alacağı malın değerini düşürmek için kötülememek, alacağın tahsi-linde ve borcunun ödenmesinde gereken fedakârlıkta bulunmak gibi toplumsal ve iş etiğine uymayan davra-nışlarda bulunan işletmeler, zaman içinde toplum naza-rında küçük düşmekle cezalandırılırlar (Dinçer ve Fidan, 1997:37).
İş etiğinin önemli bir konusu da işletmenin, devlete ve yerel idarelere olan yükümlülüklerini yerine getirmesi-dir (Eren, 1997:207).
Sosyal sorumluluğun etik boyutu çok derin olup, sa-dece müşteri, rakip, toplum ve devletle sınırlı değildir. İşletme çalışanları, yöneticileri ve işletmenin sahipleri de işletmeden etik bekleyiş içinde olabilirler (Yumuşak, 1999: 13).
Gönüllü Sorumluluk
Dört boyutlu sosyal sorumluluk modelinde bulunan dört kategori de birbirinden ayrı ve bağımsız olarak düşünülmemelidir. Bunlar karşılıklı bağımlı olmakla kalmaz, eş zamanlı olarak gerçekleştirilmesi için yönetici üzerinde baskı oluşturur. Yönetici, aldığı ve uyguladığı tüm kararlarında sürekli olarak kâr amacını gözetmek,
yasalara ve etik değerlere uygun davranmak zorundadır (Özüpek, 2005: 76).
3.4.2. Davis’in Sosyal Sorumluluk Modeli
Keith Davis tarafından geliştirilen bu model, organizas-yonun yanı sıra toplumun refahını koruyan ve iyileşti-ren işletmelerin niçin ve nasıl önlem aldıklarını ve neden yükümlülük sahibi olduklarını tanımlayan beş varsayım dizisinden oluşur. Bu varsayımlar aşağıdaki gibi ana başlıklar altında incelenmiştir (Özüpek, 2005: 82):
• Sosyal sorumluluk sosyal güçten kaynaklanır varsayımı, işletmenin azınlıkların istihdamı ve çevresel kirlilik gibi kritik sorunlar üzerinde önemli ölçüde bir güç ve etkiye sahip olduğu görüşünden kaynaklanır.
• İşletme, toplumdan girdi almaya açık olan ve toplumla ilişkili faaliyetlere yönelik açık bilgi veren iki uçlu bir açık sistem olarak faaliyet göstermelidir: Bu varsayıma göre, işletme toplumsal refahın sürdürülmesi ve iyileştirilmesi için yapılması gerekli olan şeylerle ilgisi olan toplumun temsilcilerini dinlemeye istekli olmalıdır.
• İşletme bir faaliyet, ürün veya hizmetin sosyal maliyet ve kazançlarını her yönüyle hesaplayarak onu ileri götürüp götürmeyeceğine karar vermelidir: Bu varsayıma göre, yalnızca teknik uygunluk ve ekonomik kârlılık, işletmenin karar verme sürecini etkileyen tek faktör değildir.
• Her bir faaliyet, ürün veya hizmet ile ilişkili olan sosyal maliyetler dolaylı olarak müşterilere yansıtılmalıdır: Bu varsayım, işletmenin sosyal olarak avantajlı olabilen ve ekonomik olarak dezavantajlı olan faaliyetleri tümüyle finanse etmesinin beklenemeyeceğini ifade eder. İşletme içinde sosyal açıdan cazip faaliyetlerin sürdürülmesinin maliyeti, sosyal olarak cazip faaliyetlerle doğrudan doğruya ilişkili olan ürün ve hizmetlerin fiyatlandırılması yoluyla müşterilere yansıtılmalıdır.
“Kurumsal sosyal sorumluluk sadece “sevap” değil, sosyal liderlik gereğidir. Yalnızca “hayırseverlik” değil, kurumsal iş hedeflerini destekleyen, tutarlı bir stratejik
yaklaşımdır. “Lafta” değil, harekete dayalıdır. “Ek masraf” değil, ölçülebilir geri dönüşüm sağlayan bir yatırımdır. “Kâr sonrası” yapılan yatırım değil, kârlılığı güvence altına alan
bir kalkandır.”
30
• Vatandaş olarak işletme kurumları normal faaliyet alanlarının dışında kalan sosyal sorunlarla ilgilenme sorumluluğuna sahiptir. Bu son varsayım, işletmenin doğrudan ilişkili olmadığı bir sosyal sorunu çözmek için gerekli uzmanlara sahip olması halinde o sosyal sorunu çözmede topluma yardımcı olması gerektiğini savunur. İşletme, genel olarak iyileştirilmiş bir toplumdan artan ölçüde kâr elde edecektir. Bu yüzden işletmenin toplumu iyileştirmek için tüm vatandaşlık sorumluluğunu paylaşması gerektiği sonucunu çıkarır.
3.4.3. Sosyal Sorumluluk Alanlarının Sınırlandırılması Modeli
R.D Hay, Gray ve J.E. Gates tarafından ortaya konulan modelde üç temel unsur bulunmaktadır. Yazarların üzerinde durduğu birinci unsur, işletmenin iç çevre, sosyal çevre ve ara çevre ile olan ilişkilerinde ortaya çıkan sosyal sorunların farkında olmalarıdır. İkinci un-sur; işletmenin toplumdaki bu sorunların çözümünden, işletme yönetimi olarak yükümlü olduğunun bilincinde olmasıdır. Üçüncü unsur ise; işletme yönetiminin çeşitli alanlarda karşılaştığı bu sorunların çözümü için elindeki bütün kaynakları kullanmaya istekli ve kararlı olması-dır. Yazarların ortaya koyduğu yaklaşımı kısaca “farkın-dalık, bilinçlilik, istek ve kararlılık” olarak ifade etmek mümkündür (Bayrak, 2001: 121-122).
İç çevre, “işletmeyi oluşturan araç, gereç ve çalışanların gerek kendi aralarında gerekse birbirleriyle olan ilişkileri dikkate alınarak aralarında düzenli bir yapı ve dolayı-sıyla sağlam bir bütün oluşturmalarıdır”. İşletmelerin amaçlarına uygun olarak planlayacakları bu yapı içinde ortaya çıkan gruplar, bölümler ve kişiler arası ilişkilerin çıkar çatışmasına yol açmayacak şekilde karşılıklı so-rumlulukla örülmesi gerekir (Bayrak, 2001: 122).
Sosyal çevreyle ise işletmenin sosyal çevresini tanı-ması, burada meydana gelen değişim ve gelişmeleri izlemesi ve bunlarla ilgili tahminlerde bulunarak dış sistemi doğrudan ve dolaylı etkileyen faktörlere yöne-lik düzenlemeler yapması ifade edilmektedir. Kültürel gelişme, medya ve üretim biçimleri açısından değerlen-dirilen bu değişmelerde, işletmelerin “işletme çıkarları” ile “toplumsal çıkarlar” çatışma yerine, uzlaştırmasına yönelik görevleri sosyal sorumluluk içinde değerlendi-rilmektedir (Buchholz, 1985: 2).
Ana çevre ise; işletme-sendika ilişkisi, etnik ve dini grupların yeri, aynı grup içerisinde yer alan bağımsız işletmeler arasındaki ilişkilerin düzenlendiği çevredir (Weidenbaum, 1986: 3).
Sonuç olarak bu yaklaşım, işletmenin her üç çevresiyle olan karşılıklı etkileşimi doğrultusunda değişen şartlar ve etkilerine yönelik sosyal yükümlülükleri olduğunun bilinmesinin ve bunları gönüllü olarak sağlamasının, iş-letmenin varlık amacına da hizmet edeceğini vurgula-maktadır.
3.4.4. Sosyal Performans Modeli
Bu model, sosyal yönden duyarlı olan organizasyon-
ların sosyal performansı önemseyeceği mantığına da-
yanmaktadır. Modelde söz konusu edilen sosyal per-
formans kavramı, toplumun değişen beklentilerinin
analiz edilerek sosyal taleplerine cevap verebilmek için
sistematik bir yaklaşım belirlemeyi ve sosyal sorunlara
uygun çözümler geliştirmeyi ifade etmektedir (Stoner
ve Freeman, 1989: 114).
Model, sosyal sorumluluğu üç aşamada ele almakta ve
hedef, uygulama ve strateji açısından değerlendirmek-
tedir:
Modelin birinci aşamasında sosyal sorumluluğun tanımı
yapılmaktadır. Bu tanıma göre işletmelerin sosyal so-
rumluluğu, toplumun işletmelerden beklentilerinin bir
bütünüdür. Bu aşamada, önceden kabul edilmiş ekono-
mik, etik ve yasal nitelikli beklentilere “işletmelerin ken-
dilerini yorumlama biçimi”nin bir dördüncü unsur olarak
ilave edildiği görülmektedir. Bu ilave modeli benimse-
yenler açısından ekonominin giderek sosyalleştiğini, iş
hayatının sorumluluklarının arttığını, işletmelerin kendi
çıkarlarının yanında toplumun refahını koruma ve geliş-
tirmede önemli bir yükümlülüğe sahip olduğunu kabul
etmekte ve bunu işadamının kendi rolünü kavraması
olarak da değerlendirmektedirler. İşletme yöneticileri,
sosyal sorumluluğun hedefini oluşturan değişkenlerin
dikkate alınarak işletme yönetiminin ürün ve hizmete
yönelik karar aşamalarının oluşturulmasını önermekte-
dir. Böylece bu noktada esas anlayışın, ekonomik, yasal,
etik sorumlulukları bütünleştirmek olduğunun bilincine
varılacağına inanmaktadırlar (Erden, 1987: 70).
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 31
DOSYA
Sosyal Performans Modeli’nin ikinci aşaması; sosyal sorumluluğun uygula-ma alanlarının belirlenmesi ile ilgilidir. İşletmelerde sosyal sorumluluk kavra-mının ekonomik kaynakların etkin kul-lanımından iş etiğine, verimlilikten ücret politikasına, kaliteli mal ve hizmet üre-timinden çocuklar için kreş açmaya, üc-retlendirmeden devlete vergi vermeye kadar çok geniş bir anlam ifade ettiği bilinmektedir.
Strateji aşaması, işletmelerin sosyal sorumluluk stratejilerini belirlemesi üzerinde durmaktadır. Strateji, organi-zasyonun misyon ve hedeflerini gerçek-leştirmede çevreyle bağlantı kurma me-kanizmasıdır. İşletmeler bu mekanizma aracılığıyla, yeni tutumların geliştirilmesini, yeni yaklaşımların öğrenil-mesini, yeni politika ve eylem programlarının tasarlan-masını sağlarlar. Dolayısıyla işletmeler sosyal sorumlu-luk çerçevesinde strateji belirlerken, aynı zamanda kar-şı karşıya kalmış oldukları sorunların çözümünde nasıl bir davranış biçimi benimsediklerini de ortaya koymuş olmaktadırlar. İşletme stratejilerine göre yönetim, ya sorunlar karşısında pasif bir tutum sergileyerek çekim-ser kalabilmekte veya yasal düzenlemelerin oluşumları içerisinde beklemeyi tercih etmekte ya da daha dina-mik bir şekilde sorunların çözümü için pratiğe geçirici kararlar alıp çözümde önleyici rolü üstlenmektedirler. Sosyal yönden duyarlı işletmelerin reaktif veya inti-bak stratejilerinden çok, sorunları öngörücü ve önleyici şekilde proaktif stratejiler seçerek geleceğe dönük bir strateji izledikleri görülmektedir.
3.4.5. Sosyal Duyarlılık Modeli
Mikro düzeydeki kuramcı Robert W. Ackerman, işletme-nin sosyal çabalarının temel amacının sorumluluk değil, duyarlılık olması gerektiğini ileri süren ilk düşünürler-dendir. Ackerman, işletmelerin sosyal sorunlara ilişkin tepki geliştirmede genelde üç aşamadan geçme eğili-minde olduklarını ifade etmektedir (Stoner ve Freman, 1989: 113).
Sosyal Duyarlılık Modeli’ne göre, yönetimin amacı yal-nızca işletme politikalarını belirlemek ve uygulamak değildir. Yöneticinin aynı zamanda işletmenin mal ve
hizmet üretimini niçin yaptığına tam ve doğru olarak
karar vermesi gerekmektedir. Ancak belirli bir eylemi
ortaya koymak için, sadece karar vermek de yeterli de-
ğildir. Bu nedenle, işletmenin sosyal taleplere vereceği
tepkinin ya da cevabın niteliği önemli bir unsur olarak
karşımıza çıkmaktadır. İşletmenin bütün yaşamı bo-
yunca ortaya koyduğu düzenlemeler ve benimsediği
davranış kalıpları, bu tepkilerin niteliğini ortaya koyma-
da önemli ipuçlarıdır. İşletmenin sosyal sorunlarla ilgili
olarak kendi bünyesinde oluşturduğu ya da geliştirdiği
tepki ve davranış biçimleri “içsel duyarlılık” olarak ifade
edilmektedir (Ackerman ve Bawer, 1976: 3).
Ackerman ve Bouner tarafından geliştirilen Sosyal Du-
yarlılık Modeli, işletmenin sosyal iç duyarlılığını göste-
ren üç aşama ile temsil edilmektedir. Bu aşamalar şun-
lardır (Frederick, Davis ve Post, 1998:111-112; Stoner
ve Freman, 1989: 113):
Politika Aşaması
Bu aşamada işletmenin üst kademe yöneticileri mev-
cut sorunu öğrenir. Ancak söz konusu aşamada hiç
kimse işletmeden sorunla ilgilenmesini beklememek-
tedir. Üst düzeydeki bir yetkili, işletmenin konuyla ilgili
görüşlerini yazarak ve başkalarına ileterek eylemde
bulunur.
Öğrenme Aşaması
Bu aşamada, işletme yönetiminin sosyal sorunlarla
ilgilenmesi, onları incelemesi ve çözüm yolları öner-
32
mesi için uzman personel çalıştırması veya dışarıdan
danışmanlarla bağlantı kurmaya çalıştığı görülmekte-
dir. İşletmenin toplumsal sorunların çözümünü yerine
getirmeye söz verdiği bu aşamaya “Bağlantı Kurma
Aşaması” da denilmektedir.
Örgütsel Yükümlülük Aşaması
Bu aşama yönetimin sorunların çözümü için harekete
geçtiği aşamadır. “Eylem Aşaması” olarak da ifade edi-
len bu aşama, sosyal yönden duyarlı yönetim anlayışı-
nın bir süreç işi olduğuna ve bu sürecin zaman alacağı-
na işaret etmektedir.
3.4.6. Preston ve Post’un Bütünleşik Sosyal Sorumluluk Modeli
Ackerman’ın ifade ettiği gibi, işletmeler herhangi bir
sosyal soruna uygun şekilde tepki göstermede yavaş
davranmaktadırlar. En etkili tepki göstereni bile tep-
kinin 3. ve son aşamasına sekiz yılda ulaşmaktadır.
1960’lı yılların sonlarına kadar birçok sosyal aktivistin,
işletmenin sadece hükümet tarafından teşvik edilirse
sosyal sorunlarla ilgilenebileceği sonucunu çıkarmış
olması gerçekten şaşırtıcıdır. Şirket duyarlılığı kavramı-
na ilişkin makro yaklaşımın ilk nihai raporlarından birini
ortaya koyan Lee Preston ve James Post’tur. Bu model-
de Preston ve Post, işletme ve toplumun iki farklı bi-
çimde birbirini etkilediğini ileri sürmektedir. Bu iki farklı
durum aşağıdaki başlıklar altında incelenebilmektedir (Stoner ve Freeman, 1989: 113);
İşletmenin Birincil İlişkileri
Bir işletme ile müşteriler, işgörenler, hissedarlar ve kre-
ditörler gibi pazar eğilimli olanlar arasındaki karşılıklı
ilişkilerdir.
İşletmenin İkincil İlişkileri
Sosyal sorunlara sebep olduğunda bir işletme ile kanun
ve etik gibi toplumun pazar eğilimli olmayan yönleri
arasındaki karşılıklı ilişkilerdir.
3.4.7. Üç Aşamalı Sosyal Sorumluluk Modeli
Bu model sosyal sorumlulukları tarihsel gelişim süreci
içerisinde ele alarak açıklayan bir modeldir. 18. yüzyılın
son çeyreğinde Sanayi Devrimi ile beraber çok önemli
toplumsal değişiklikler de meydana gelmiş ve modern
anlamda işletmeler ortaya çıkmıştır. Bu modele göre,
gelişim açısından sosyal sorumluluk üç aşamadan geç-
mektedir (Bayrak, 2001: 123).
Kâr Maksimizasyonu Dönemi
18. yüzyıl Batı toplumunda, işletmenin yasal sınırlar
içerisindeki tek amacının kârı maksimize etmek olduğu
görüşü hakimdir. 19. yy. sonları ile 20. yy. başlarında
da geçerli olan bu yaklaşımla o dönemlerin Batı top-
lumlarının ekonomik bir bunalım yaşamaları sonucunda
sadece ekonomik büyümeyi hedef aldıkları görülmüş-
tür. İşletmelerde istihdam edilen çocuk işçiler, düşük
ücretler, elverişsiz çalışma koşulları ve doğal kaynak-
ların kullanımının artması gibi sorunlar yaşanmamış
gibi kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak sanayileşmenin
neden olduğu şehirleşme, kalitesiz üretim, ahlaka uy-
gun olmayan reklam ve tanıtım gibi konuların yol açtığı
sorunlarla ilgilenilmemiştir (Bayrak, 2001: 123).
Kâr Maksimizasyonu Dönemi’nde faaliyette bulunan
işletmeler toplumun maddi refahını yükseltirken, çalış-
ma koşullarında işçi sömürüsüne göz yummuş, doğal
kaynaklar sıfır maliyetli kabul edilerek; hava, su, toprak
kaynakları sorumsuzca kullanılarak kirliliğe yol açılmış-
tır. İşletmeler tek amaç olarak kâr artırımını görmüş,
buna da âdeta toplumu sömürerek ulaşmaya çalışılmış,
toplumun birtakım sosyal ihtiyaçları gözardı edilmiş-
tir. Sahip oldukları ekonomik güç yanında siyasal gücü
de getirmiş, işletmeler etik dışı davranışları üzerinde
müthiş bir güce sahip olmuş ve bu sayede monopol
güçlerini daha da arttırmıştır. Bu dönemde toplumun
maddi refahı açısından büyük atılımlar gerçekleştiril-
miş olmasına rağmen, 1890’lardan sonra saydığımız
“İşletmeler modern toplumla bağımlı sistemlerdir ve işletme ile toplum arasındaki karşılıklı bu bağımlılık, işletmenin faaliyetini büyük ölçüde etkilemektedir. İşletmenin
çevresinde bulunan çıkar gruplarının istekleri tatmin edildiği ölçüde işletmenin yaşamı tehlikeye girmez.”
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 33
DOSYA
nedenlerden ötürü toplumda şirketlere karşı büyük
tepki doğmuş ve bunun sonucunda protesto dalgaları
yükselmeye başlamıştır. Bu isyan dalgaları, işletmelerin
toplum içinde üstlenmesi gereken fonksiyonlarının ve
sorumluluklarının yeniden gözden geçirilmesine neden
olmuştur (Bayrak, 2001: 123).
Vekâlet Yaklaşımı
Çoğulcu toplum yapısının gelişimi ve sermayenin taba-na yayılmasıyla birlikte işletme sahiplerinin çoğalma-sıyla (hisse senedi aracılığıyla) 1930’lu yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu düşünceye göre, yöneticinin tek görevi kârı en yüksek düzeye çıkarmak değil, aynı zamanda çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler ve toplumun birbiriy-le çatışan istek ve beklentileri arasında denge kurmak yoluyla işletmenin uzun vadedeki varlığını sağlamaktır. Bu bakış açısından yönetici, işletmenin kâr temsilcisi olduğu kadar ona vekillik eden tüm yetki ve kararları onun namına veren bir mütevelli olarak da görülmekte-dir. Yöneticiler çıkar grupları arasında denge kurmada başarılı oldukça işletme bu yaklaşım açısından sosyal sorumluluklarını yerine getirmiş kabul edilmektedir (Bayrak, 2001: 125).
Bu yaklaşım 1920-1930’larda ekonomik ve sosyal alanlarda yaşanan yapısal değişimler sonucunda orta-ya çıkmıştır. 1. Dünya Savaşı’nın patlamasıyla bir ön-ceki dönemde başlayan sosyal hareketlilik ikinci plana atılmıştır. Savaşın bitmesinin üzerinden çok geçmeden 1929 yılında ekonomik buhran patlamış bu da piya-saların çökmesine, satın alma gücünün düşmesine ve buna bağlı olarak da işsizliğin artarak yaşam standardı-nın düşmesine neden olmuştur. Sonuçta bu gelişmele-rin toplumsal barışı tehdit etmesi üzerine bu güç boş-luğunu devlet doldurmuş ve böylece liberal ekonomik sistemden karma ekonomik sisteme geçilmiştir. Dev-let piyasalarda aktif olarak rol almaya ve işletmelerin sorumluluklarının neler olması gerektiğine direkt karar vermeye başlamıştır (Davis ve Bloomstrom, 1971: 61).
Bunların yanı sıra geniş çoğulcu toplumun ortaya çık-ması da vekâlet yaklaşımının yaygınlık kazanmasında etkili olmuştur. Çoğulcu toplumda hiçbir grup diğerleri üzerinde baskın güce sahip değildir, gruplar birbirleri-ni doğrudan ve dolaylı olarak etkiler. Çoğulcu ortamın gelişmesiyle, farklı güç gruplarının birbirlerinin faaliyet-
lerini kontrol etmesi ve kısıtlaması mümkün olmuştur (Altun, 1999: 45).
Yaşam Kalitesi Yaklaşımı
Toplumun işletmelerden beklentilerini ve rolleri ile ilgili algılamaları, işletmelerin bu standartları karşılama yeteneklerine kıyasla daha hızlı artar. Bu açıdan işlet-melerin fiili sosyal sorumluluk düzeyleri yükselmekle beraber toplumsal beklentilere cevap vermeleri gecik-meli gerçekleşir. Bu uyuşmazlıktan dolayı, işletmelerin sosyal sorumluluk bilincinin artmasına rağmen, toplum-sal itibarları bu artışı daha düşük seviyeden takip eder. Sosyal sorumluluğun, kişinin tamamıyla bağımsız olabi-leceği sosyal sisteme yayılabileceği fikri veren sosyal sorumluluk kapsamıyla bağlantılı olarak yaklaşım, bu aşamada bireylerin yaşam standartlarını yüksek düze-ye çıkarmayı amaçlamaktadır (Özüpek, 2005: 76-95).
3.4.8. Philip Kotler’in 6 Seçenek Modeli
Philip Kotler sosyal sorumluluk kavramını altı seçenek-li bir model kapsamında incelemiştir. Buna ilişkin ana başlıklar aşağıdaki gibidir (Kotler ve Lee, 2006: 23):
Sosyal Amaç Teşvikleri
Bu kurum, sosyal bir amaç üzerindeki ilgiyi ve farkında-lığı arttırmak ya da bir sosyal amaç için fon toplamaya, bağışta bulunmaya ya da gönüllü toplamaya destek vermek için fonlar, mal ve hizmet katkıları ya da diğer kurumsal kaynaklar sağlar.
Sosyal Amaç Bağlantılı Pazarlama
Bu senaryoda bir kurum, çoğunlukla kâr amacı gütme-yen bir organizasyon ile özel bir ürünün satışlarını art-tırmak ve hayır kurumuna finansal destek oluşturmak için belirlenmiş karşılıklı çıkarlara dayalı bir ilişki yara-tarak işbirliğine gitmektedir (Örneğin Comcast, Yüksek Hızlı İnternet Hizmetinin kuruluşu için Ronald McDonald Evi Hayır Derneğine belirli bir ayın sonuna kadar 4,95 dolar bağış yapmaktadır). Birçokları bunu, tüketicilerin gözde hayır derneklerine bedavadan katkıda bulunma fırsatı sağlamasından dolayı da bir kazan-kazan-kazan durumu olarak görmektedir.
Kurumsal Sosyal Pazarlama
Bir kurum halk sağlığını, güvenliğini, çevre ya da top-lum refahını iyileştirmeyi amaçlayan bir davranış değiş-tirme kampanyasının geliştirilmesine ve/veya uygula-
34
maya konulmasına destek verir. Bir kurum, bir davranış değiştirme kampanyasını kendi başına geliştirebilir ve uygulamaya koyabilir (örn. ebeveynleri tütün kullanı-mı hakkında çocukları ile konuşmaya teşvik eden Philip Morris).
Kurumsal hayırseverlik
Bir kurum bir hayır derneğine ya da sosyal bir amaca, (çoğunlukla nakit bağışlar, hibeler ve/veya ayni hiz-metler şeklinde) doğrudan katkıda bulunur. Bu girişim belki de tüm kurumsal sosyal girişimlerin içerisinde en geleneksel olanıdır ve on yıllardan beri tepkisel ve hat-ta geçici tarzda yaklaşılmaktadır.
Toplum Gönüllülüğü
Bu tür faaliyetler, tek başına bir çaba olabilir (örn, bir yüksek teknoloji şirketi çalışanları ortaokul gençliğine bilgisayar becerilerini göstermektedir) ya da kâr amacı gütmeyen bir örgüt ile ortaklık yaparak (bir plajın te-mizlenmesinde Okyanusları Koruma Kurumu ile çalışan Shell çalışanları) olabilir. Gönüllü faaliyetleri kurum ta-rafından düzenlenebilir ya da çalışanlar kendi faaliyet-lerini seçebilirler ve ücretli izin ve gönüllü veri tabanı eşleştirme programları gibi araçlar yoluyla şirketten destek alabilirler.
Sosyal Açıdan Sorumluluk Taşıyan İş Uygulamaları
Bir kurum, toplumun refahını iyileştirmek ve çevre-yi korumak üzere sosyal amaçları destekleyen isteğe bağlı yatırımlar ve iş uygulamalarını benimser ve yürü-tür. Girişimler organizasyon tarafından tasarlanabilir ve uygulamaya konabilir (örn. tüm okul içi pazarlamasını durdurma kararı veren Kraft) ya da diğerleri ile işbirliği içinde (çiftçilerin yerel çevrelerine verdikleri zararı aza indirgemelerini destekleyen Uluslararası Koruma Kuru-mu ile çalışan Starbucks) olabilir.
3.5. Şirketlerin Geleceği Açısından KSS’yi Önemli Kılan Nedenler
Sosyal sorumluluğun işletmelere sağladığı avantajlar şunlardır (Akgemci ve diğerleri, 2001: 216):
• Daha iyi bir sosyal çevre yaratmak hem topluma hem de işletmeye yarar sağlar. Toplum açısından olaya bakı-lırsa, sosyal sorumlulukların yerine getirilmesiyle daha iyi bir çevre ve daha iyi iş fırsatları yaratılmış olacaktır. İşletme açısından olaya bakılırsa, toplum tarafından
benimsenen bir işletme daha fazla işgücü kaynağı bulacak ve ürettiği mal veya hizmetlerine daha kolay tüketici bulacaktır.
• Sosyal hareketlere işletmenin gönüllü olarak katılma-sı bu konuda hükümetin daha sıkı düzenleme ve mü-dahalesine yol açacaktır. Böylece işletmeler daha fazla esnekliğe ve bağımsızlığa kavuşacaklardır.
• İşletmeler modern toplumla bağımlı sistemlerdir ve işletme ile toplum arasındaki karşılıklı bu bağımlılık, işletmenin faaliyetini büyük ölçüde etkilemektedir. İşletmenin çevresinde bulunan çıkar gruplarının istek-leri tatmin edildiği ölçüde işletmenin yaşamı tehlikeye girmez. İşletmenin sosyal katılımı desteklemesinde kamuoyunun görüşü önemli rol oynar. Çünkü verimlilik amaçları yaşamın kalitesiyle bir arada beklenmektedir.
• İşletmenin yenilikçi kapasitesi sosyal sorunlara uy-gulanabilirse, geleneksel anlamda işletmeye maliyetli gibi görünen birtakım faaliyetler işletmeye kâr getire-bilir. Ayrıca önlemek, tedavi etmekten daha iyi olduğu için, bugünün sosyal sorunlarını belirlemedeki herhangi bir erteleme, gelecekteki sorunları büyütebilir. Bazen sosyal sorunlara tepki göstermek yerine önlem almak daha tutarlı ve daha az maliyetli olmaktadır. Bu ne-denle işletmeler sosyal sorunlar ortaya çıkmadan önce önlemlerini alacak olursa hem tepkiler azalacak hem de önlem almanın maliyeti azalacaktır.
• Sosyal hareket, destekleyen bir halk imajı yaratır. Böyle bir imaj yaratan işletmeler tüketicileri, çalışanları ve yatırımcıları cezbedebilir. Daha iyi çevre, işletmenin gelecekteki refahı ve başarısı için daha yapıcı bir rol oynayacaktır.
• İşletmeler güçlü, beşeri ve maddi kaynaklara sahiptir, özellikle toplumun bazı sorunlarını çözmek için kendi kaynaklarını kullanan işletmeler toplumda prestij sağ-larlar.
• İşletme çok fazla sosyal güce sahip ise, sosyal so-rumluluk duyusunu da buna eşdeğer düzeyde geniş-letmelidir.
• Her yönüyle saygın ilişkileri hedefleyen işletme; iyi-leştirilmiş bir çevrede başarılı olabilir ve kazanç sağla-yabilir. Sosyal olarak sorumlu davranış, çıkar gruplarının (özellikle hissedarların) uzun vadeli çıkarlarını en iyi şe-
kilde gözetebilir.
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 35
DOSYA
• Sosyal sorumluluklarını yerine getiren işletmeler etik
yükümlülüklerini tanımlayarak kamuoyunun değişen
gereksinim ve beklentilerini karşılar ve işletmelerinin
yol açtığı sosyal sorunları çözer.
3.6. KSS Piramidi
İşletme sosyal sorumluluğu dört alt sorumluluk ala-
nından oluşmaktadır: Ekonomik, yasal, etik ve sağdu-
yu sorumluluk alanları. İşletme sosyal sorumluluğunu
oluşturan bu dört unsur bir piramit biçiminde algılana-
bilir. Bu sorumluluklar aşağıdaki ana başlıklar halinde
incelenebilir (Ay, 2003: 37):
Ekonomik Sorumluluklar
Tarihi süreçte ele alındığında girişimciyi harekete geçi-
ren kâr amacı zamanla maksimum kâra dönüşmüştür.
İşletmenin temel sorumluluğu olarak ekonomik faali-
yetlerini etkili kılmak görülmüş ve diğer sorumlulukları
tartışılır durumda bırakılmıştır.
Yasal Sorumluluklar
Toplum işletmelerin faaliyetlerinden kâr sağlamaları-
nı, hatta maksimum kâra ulaşmalarını kabul ederken,
bu amacı koşulsuz olarak onaylamamıştır. Ekonomik
faaliyetlerini sürdürürken, işletmelerin belli yasal ve
denetim kısıtlarını da göz ardı edemeyecekleri vurgu-
lanmıştır. İşletmenin ekonomik faaliyetlerini gerçekleş-
tirirken uyması gereken ilke ve değerler yasa koyucular
tarafından oluşturulmuş olmaktadır.
Etik Sorumluluklar
İşletmenin ekonomik ve yasal sorumluluklarının hak
ve adalet kavramlarına ilişkin etik normları da içerdi-
ği ileri sürülebilir. Etik sorumluluklar ise yasalarda yer
almasa da toplumun işletmelerden beklediği doğru ve
adil davranışlarını kapsamaktadır. Etik sorumlulukların
içinde tüketicilerin, çalışanların, hissedarların ve toplu-
mun hak ve adalete ilişkin algılamaları vardır. İşletme
bu algılamaları da dikkate alarak faaliyette bulunmak,
ekonomik amaçlarını gerçekleştirmekle yükümlüdür.
Sağduyu Sorumlulukları
Bu sorumluluk kategorisi işletmenin toplumda oluş-
turduğu iyi niyeti güçlendirmesi veya işletmenin içinde
bulunduğu sosyal çevrede iyi bir yurttaş olarak algı-
lanmasına yardım eden faaliyetleri içermektedir. İşlet-
menin kaynaklarından bir kısmını sanatsal, eğitim ve
toplumsal projelere ayırması bu türden bir sorumluluğa
işaret etmektedir.
Yukarıda yer alan ana başlıklar piramidin bölümleri ola-
rak aşağıdaki gibi ifade edilebilir;
Sağduyu sorumluluklarıİyi bir şirket vatandaşı olmakToplum için kaynak yaratmak
Yaşam kalitesini arttırmak
Etik sorumluluklarAhlaklı olmak
Doğru, tam ve açık davranmaya zorlamakZararlı olandan kaçınmak
Yasal sorumluluklarYasalara uyma
Yasa, toplumu doğru ve yanlışı sisteme bağlamalıOyunu kurallarına göre oynamak
Ekonomik sorumluluklarKarlı olmak
Diğerlerinin üstünde bir şirket olmak
Şekil 5.2: KSS Piramidi (Kaynak: Ay, 2003: 37)
36
3.7. Şirketlerin Sosyal Sorumluluk Alanları
Sosyal birer varlık olan işletmelerin üstlenmesi gereken sosyal sorumlulukları şu şekilde özetleyebiliriz (Ataç, 1982: 105):
• Çalışanlara karşı her türlü maddi ve manevi tatmini sağlayarak onları motive etmek,
• Tüketiciye hizmet etmek ve korumak,
• Bireylerin refah ve mutluluğu için çalışmak,
• İşsizlik, sefalet, hastalık vb. sorunlara karşı kendini görevli sayarak çözüm için üstüne düşeni yapmak,
• Normal piyasa koşullarını sağlamak için uğraşmak,
• Servet ve gelir dağılımında toplumda adaleti sağla-mak için üzerine düşeni yapmak,
• Doğal kaynakların rasyonel kullanımı ve korunmasını sağlamak,
• Çevre kirliliğine yol açmamak veya gerekli önlemleri almak,
• Çevredeki sanatsal, kültürel varlıkları ve faaliyetleri korumak ve desteklemek,
• Sadece ulusal sınırlar içinde değil, küresel çapta so-
rumlu olduğunu bilmek ve bu sorumluluğun gereklerini
yerine getirmek.
Bu baskılar neticesinde daha önce işletmelerin aklına
dahi gelmeyen konular ve alanlar sosyal sorumluluk
kavramı içerisinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu
alanlar çok çeşitli faktörlere bağlı olarak toplumdan
topluma değişiklik göstermektedir. Ayrıca yapılan sos-
yal sorumluluk çalışmalarının derecesi de toplumdan
topluma ve işletmeden işletmeye farklılıklar göstere-
bilmektedir. Gene de temel olarak ele alınan alanlar ve
konular vardır. Bunlar da şöyle sıralanabilir:
3.7.1. Ekolojik çevreye Karşı Sorumluluk
Geçtiğimiz yıllarda çevrenin korunması konusu, siyasal
ve yerel düzenlemelere uyum veya geri dönüşüm ve
enerji tasarrufu politikalarının çok ötesinde bir boyut
kazanmıştır. Birçok kişi, çevre koruma örgütleri ve bü-
yük şirketler artık çevre koruma çabalarının, daha az
kaynak harcayan ürünlerin, proseslerin ve hizmetlerin
geliştirilmesi ve sunulması, atık ve emisyonların azal-
tılması, sürdürülebilir bir küresel kaynak kullanımı prog-
ramlarının oluşturulması yönünde çalışmaktadır.
İşletmeler doğal kaynakları kullanırken, onların korun-
ması ve rasyonel kullanımı konusunda gerekli özeni
göstermelidir. Doğal dengeyi tahrip etmeyecek şekil-
de faaliyetlerini sürdürmeli ve çevre kirliliği gibi ortaya
çıkabilecek sorunlara karşı önceden tedbir alınmalıdır.
Böyle bir düşünce tarzı, işletmeleri ekonomik kuruluş
olma anlayışından uzaklaştırıp sosyal bir kuruluş hüvi-
yetine sokmaktadır (Ataç, 1982:105).
3.7.1.1. çevre Yönetimi
Çevresel konularda gerekli bilgilerin üretilmesi için yeni
yaklaşım ve tekniklerinin geliştirilmesine yönelik çalış-
malar yoğunlaşmıştır. Çevresel Etki Değerlemesi (ÇED)
olarak anılan teknik, bu çalışmaların bir ürünüdür. ÇED;
herhangi bir faaliyette bulunmak isteyen gerçek ve tü-
zel kişilerin, faaliyet henüz planlama aşamasındayken
faaliyetin çevre üzerinde yapabileceği muhtemel et-
kileri önceden incelemek, saptamak, bunları bir rapora
bağlamak ve bu etkilerin zararlı sonuçlarını nasıl gide-
receklerini ilgili ve yetkili kamu otoritelerine bildirmek
durumunda olmasını sağlayan ve sonuçların olumlu ve
istenilen şekilde olması durumunda faaliyetin gerçek-
leşmesine izin veren bir planlama ve karar alma süre-
cidir.
“İşletmeler doğal kaynakları kullanırken, onların korunması ve rasyonel kullanımı konusunda gerekli özeni göstermelidir. Doğal dengeyi tahrip etmeyecek şekilde faaliyetlerini sürdürmeli ve çevre kirliliği gibi ortaya çıkabilecek sorunlara karşı
önceden tedbir alınmalıdır. Böyle bir düşünce tarzı, işletmeleri ekonomik kuruluş olma anlayışından uzaklaştırıp sosyal bir kuruluş hüviyetine sokmaktadır.”
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 37
DOSYA
İşletmelerin çevre yönetimi eylemini güçlü kılabilecek destekler şu şekilde ortaya konabilir (Özüpek, 2005: 44-73):
• Yasal zorunluluklar,
• Yetkili kurumların politikaları ve çalışmaları,
• İşletmelerde oluşan çevre bilinci,
• İşletmelerde gelişen ekonomik etik ve sosyal sorum-luluk.
3.7.1.2. çevre Yönetiminin Şirket Yapısında Yaptığı Yenilikler
Şirketlerin çevre sorumluluğu bilinciyle, örgüt yapıların-da ve süreçlerinde yenilemeler yaptıkları görülmekte-dir. Bu yenilemeler aşağıda yer alan ana başlıklar halin-de özetlenebilir (Özüpek, 2005: 44-73):
Ürün Sorumluluğu Bilincinde Artış
Birçok şirket, şirket ürünlerinin yaşam çemberleri bo-yunca sorumluluğunu üstlenme bilincini taşımaktadır. “Genişletilmiş Ürün Sorumluluğu” olarak adlandırılan bu yaklaşım, ürünleri geri toplama faaliyetlerini gerektir-mektedir. Bu anlayış, şirketleri ve üretim mekanizma-larını ürünlerin geri toplanması ve yeniden değerlendi-rilmesi sürecini kolaylaştıracak şekilde yeniden tasarla-maya ve geliştirme programlarına zorlamaktadır.
Daha Az Malzeme Kullanma Bilinci
Şirketler ürünlerinin üretimi ve pazara sunulması sıra-
sında kullanılan malzemelerinde gidilecek tasarrufun
finansal getirilerinin farkına varmaya başladılar. Bu,
bazı durumlarda aynı ürünü daha az malzemeyle üret-
me anlamına gelmektedir. Diğer durumlarda ise, ürü-
nün bazı malzemelerinin geri dönüşüme sokulabilecek
ve kullanım süresini uzatacak şekilde yeniden tasarlan-
ması anlamına gelir.
Tedarikçi İlişkilerinin Değişimi
Birçok şirket, çevresel performanslarının doğrudan
tedarikçileriyle bağlantılı olduğunun farkına varmışlar-
dır. Bunun sonucunda birçok büyük şirket, satın aldıkla-
rı ürün ve hizmetlerin de çevreye karşı duyarlı olmasına
dikkat etmeye başladılar.
Hizmet Sektörünün çevre Duyarlılığının
Artması
Geleneksel olarak birçok çevre koruma çabası, öncelik-
le üretim şirketlerini hedef alır. Çünkü üretim şirketleri,
hizmet sektöründe yer alan şirketlere oranla daha faz-
la doğal kaynak tüketirler. Günümüzde çevre koruma
programları oluşturmuş hizmet üreten firmaların sayısı
çok az da olsa, bu konuda artan bir ilgi görülmektedir.
38
Tüketicilere Karşı Sorumluluk
Tüketicilerin haklarının korunması, sosyal sorumluluk
uygulamalarının en büyük bölümünü oluşturur. Tüketi-
cilik, iş dünyasının karar verirken, tüketici istek ve ihti-
yaçlarını göz önünde bulundurması yönündeki toplum
talepleri, oldukça büyük sosyal ve ekonomik hareket
haline gelmiştir. Tüketicilere karşı sorumluluk, müşteri-
nin istediği mal veya hizmetin, istediği yer ve zaman-
da ödemeyi kabul edeceği fiyattan satılmasını kapsar.
Reklamlarda dürüst davranmak, müşteriye malı tanıt-
mak ve tanıtılanları satmak, malların bakım ve onarı-
mında müşteriye hizmet etmek işletmenin tüketicilere
karşı sorumluluklarının bir kısmını oluşturur (Özüpek,
2005: 44-73).
3.7.2. Sosyal çevreye Karşı Sorumluluk
İşletmelerin temel sorumluluklarından biri, toplumsal
normlara, değerlere ve inançlara saygılı olmak ve on-
ları dikkate alarak faaliyette bulunmaktır. İşletmelerin
bunun dışında, içinde faaliyette bulunduğu toplumun
bütün bireylerine en iyi şekilde yaşama ve çalışma
imkânı sağlayacak şekilde bazı faaliyetlere katkı ver-
meleri ve topluma yarar sağlayarak toplumsal katma
değeri yükseltmeleri, yeni iş anlayışının gereğidir. İş-
letmeler toplumların gereksinimlerini karşılamak için
kurulurlar. Sosyal olarak sorumlu örgütler, önemli ge-
reksinimlerini karşılamak için liderlik rolü oynayarak
ve yardımda bulunarak kendi toplumlarında önemli bir
farklılık yaratabilirler.
Toplum, işletme için liderlik rolü oynayarak ve yardımda
bulunarak kendi toplumlarında önemli bir farklılık yara-
tabilirler. Toplum işletme için hayati önem arz etmek-
tedir. Çünkü o hem üretici hem de tüketicidir. Dolayısıy-
la işletmeden bazı beklentileri vardır. Örneğin firmalar
yerel topluluklar açısından kazanç getirecek sosyal ola-
rak sorumlu faaliyetleri desteklemelidirler. İşletmelerin
sosyal sorumluluklarından biri de çevresine istihdam
olanağı sağlamasıdır. Bu sorumluluk, işletmenin faa-
liyet gösterdiği toplumda istihdam olanakları yaratıp
işsizlik sorununun çözümüne katkıda bulunması olarak
ifade edilebilir. Çalışanlar arasında dil, din, siyasi görüş,
ırk, yaş, milliyet vb. farklılıklar gözetmeksizin işe girme
olanakları sağlanmalıdır (Özüpek, 2005: 44-73).
3.7.3. çalışanlara Karşı Sorumluluk
Şirketler amaçlarına çalışanları sayesinde ulaşırlar. Öte
yandan, şirketin faaliyetlerinden doğrudan etkilenen
en önemli kesimlerden biri çalışanlardır. Şirketin temel
kaynaklarından biri olan insan, sosyal sorumluluk uy-
gulamalarının ilk etapta göz önünde bulundurulması
gereken boyutudur. Günümüzde değerler ve beklen-
tiler giderek değişmekte, çalışanlar sadece ekonomik
değerlerle tatmin olmamakta, manevi tatmin, kendini
geliştirme ve hem kendilerine hem de yakınlarına ayı-
rabilecekleri zaman açısından çalışma hayatını değer-
lendirmektedirler. Çalışanlar beklentileri ve amaçları
doğrultusunda tatmin edilmediyse, onlardan verimli
bir çalışma ve moral beklemek olanaksızdır. Çalışanların
verimli bir şekilde çalışması isteniyorsa, onların moti-
vasyonu giderek önem kazanmaktadır. Bu bağlamda
çalışanlar ile ilgili olarak işletmelerin yapması gereken-
ler şöyle sıralanabilir (Özüpek, 2005: 44-73): İş güven-
liği sağlanmalı, liyakat ilkesini uygulamalı, aile hayatına
saygılı ve yardımcı olmalı, çalışanın özel hayatına saygılı
olmalı, çalışanın iş hayatından tatmin olabilmesi için ön-
lemler almalı ve gelişmeler aramalıdır.
3.7.4. Yatırımcılara Karşı Sorumluluk
Çağdaş işletmecilik ve sosyal devlet anlayışına göre; bir bireyin elinde bulunan tasarruf ve sermaye, sadece o bi-reyin değil toplumun malıdır. Öyleyse, birey bunu kendi yararına olduğu kadar toplumun yararına da kullanmak yükümlülüğündedir; onu harcayamaz, toplumun genel çıkarına aykırı amaçlar için kullanamaz. Böylece işletme yöneticileri sermayenin kullanımında birer emanetçi sıfatıyla ve sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etme durumundadırlar (Demirkan, 1991: 18).
3.7.5. Siyasal Sisteme Karşı Sorumluluk
Siyasal sorumluluk, bir şirketin herhangi bir parti veya siyasi lidere, seçim öncesi veya sonrasında destekle-mesi, maddi yardımda bulunması ve o parti yahut lider lehine çalışması olarak algılamamalıdır. Ülkenin siyasal sorunları üzerine kafa yormak, bu sorunların çözüm yol-larını aramak, çözüm için çeşitli çalışmalar yapmak siya-sal sorumluk içinde değerlendirilebilir (Özüpek, 2005).
3.7.6. Sağlık ve Refahla İlgili Sorumluluk
Günümüzde bütün işletmeler, toplumun ekonomik ve sosyal refahına ve yaşam kalitesine katkıda bulun-
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 39
DOSYA
maya ve toplumun beklentilerine cevap vermeye, bu
doğrultuda insanların refahını ve iyi niyetini gelişti-
ren programları taahhüt etmeye davet edilmektedir
(Carroll, 1991: 42). Birçok örgüt, toplumun sağlığı için
yapılan yatırımın sadece sosyal yönden sorumluluk ol-
madığını, aynı zamanda işletme, çalışanlar ve toplumun
tümünü içine alan herkes tarafından arzulanan önemli
ve gerekli görülen bir sorumluluk olduğu inancını taşı-
maktadır. Sağlık ve sosyal refah projeleri işletmelerin
toplumda olumlu bir izlenim yaratmasını sağlayacaktır.
Bu durum işletmeyi hem çalışanlar açısından cazip kıla-
cak hem de potansiyel yatırımcıları etkileyecektir.
3.7.7. Demokrasi ve İnsan Hakları ile İlgili Sorumluluk
İşletmeler, konjonktürel ve siyasal hesaplarla, toplum-
sal bütünün iradesine aykırı örgütlü ekonomik gücü
kullanarak siyasi hayata müdahale etmek yerine, te-
miz siyaset-temiz yönetim ideali ile insan haklarının
gelişimine ve her düzeyde uzlaşma ve diyalogun vaz-
geçilmez kavramlar olarak hayat bulacağı, iç tutarlılığı
ve yapıcılığı yüksek, zaaflardan arınmış bir demokratik
zeminin oluşumuna katkıda bulunan ve düzene kavuş-
turan bir misyon kadar, demokratik altyapının oluştu-
rulmasına katkıda bulunarak, demokrasinin ve katılımcı
siyasal kültürün gelişmesine de güç kazandıracaklardır
(Bayrak, 2001: 114).
II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan hızlı ekonomik büyü-
me, iş dünyasını sık sık insan hakları temasıyla karşı
karşıya getirmiştir. Bu alanda yaşanan son gelişmeler
şu şekilde sıralanabilir (Zoroğlu, 2001:10-11);
• Şirketlerin kendi bünyelerinde ve yan sanayilerinde
çalıştırdıkları personelin insan haklarında ve çalışma
haklarından kaynaklanan çıkarlarını gözeteceklerini
prensipleri arasına sokmaları,
• Tüm uluslararası faaliyetlerinde insan haklarına say-
gılı olmaya çalışmaları,
• Şirketlerin insan haklarına etkileri konusunda insan
hakları örgütlerinin, tüketicilerin ve medyanın artan
ilgisi,
• Bir ulusun tümünü ilgilendiren ticaret anlaşmalarının
genellikle uluslararası insan hakları sözleşmelerini göz
ardı etmeleri,
• Sermaye örgütlerinin yatırım yaptıkları şirketleri insan hakları standartlarına uygun davrandıkları yönünde rapor vermeye zorlamaları.
İş dünyasında insan hakları konusunun öneminin hızla artması, birçok etkene bağlıdır. Küreselleşme ve özel-leştirme gibi makro ekonomik etkenler, soğuk savaş gibi politik etkenler, bilgi teknolojisi gibi teknolojik ge-lişmelerle örgütlenmenin artması, iş dünyasının insan haklarına bakışını önemli ölçüde değiştirmiştir (Özüpek, 2005: 44-73).
3.8. Kurumsal Sosyal Sorumluluğun firmaya Verebileceği Zararlar
Sosyal sorumluluğun işletmeye verebileceği zararlar
şunlardır (Akgemci ve diğerleri, 2001: 218-219):
• Sosyal sorumluluk programlarına kaynakları kanali-ze etmek, rekabetçi bir pazarın ilkelerini ihlal eder ve hissedarları ekonomik kazançtan yoksun bırakır. İşlet-meler sosyal faaliyetleri gerçekleştirmek için kurulan müesseseler değildir. İşletmenin asıl hedefi kârı mak-simize etmektir. Sosyal hareket, ekonomik verimliliği azaltmaktadır. Sosyal sorunlar hemen ele alınıp üze-rinde durulacak hususlar değil, aksine serbest piyasa ekonomisi işleyişi ve baskılar içinde zamanla çözülebile-cek sorunlardır. Bu nedenle her işletmenin sosyal amaç ve görevlerle uğraşması doğru değildir. Ayrıca sosyal sorumluluk yaklaşımı, piyasa ekonomisinin temel özel-liklerinden biri olan “görünmez el ilkesi” açısından da eleştirilmektedir. Bireylerin kendi iradeleri ve istekleri
40
dışında topluma fayda sağlayacak sonuçlar yaratmala-rı, kapitalist sistemde “görünmez el ilkesi” olarak kabul edilir. Eğer kâr hedefinin yanı sıra sosyal hedeflere yö-nelirse bu durumda Pazar üzerindeki kontrolünü yitirir.
• Bazı araştırmalar, toplumun sosyal hareket yüzün-
den daha yüksek fiyatlar ödemek zorunda kaldığını
göstermiştir. Çünkü sonuçta sosyal hareketlerin bedeli
işletmenin sattığı mal ya da hizmetin fiyatına yansı-
maktadır.
• Sosyal yükümlülükler firmalar açısından maliyetli ola-
bilir. Sosyal programların maliyeti, ürün fiyatına yansı-
dığı için uluslararası pazarda satış yapan şirketler, sos-
yal maliyetleri taşımayan diğer ülkelerin şirketleriyle
rekabette dezavantajlı duruma düşebilirler ve böylece
pazarlarını kaybedebilirler. Ayrıca bazı hissedarlar işlet-
melerden fonlarını çekebilirler ve bu yüzden işletme
diğer çekici yatırımlardan vazgeçebilir.
• Çok sayıda işletme, sosyal sorunları başarılı bir şekil-
de çözmek için gerekli uzman personel ve becerilerden
yoksun olabilir. İşletmelerin ekonomik konularla ilgili
eğitim, deneyim ve becerileri sosyal sorunlara uygun
olmayabilir.
• Sosyal amaçlarla meşgul olma, işletmenin verimliliğini
etkileyebilir. İşletmelerin sosyal konulara dalmaları, on-
ları esas misyonlarından alıkoyabilir.
• Sosyal kontrol ve hesap verme mekanizmalarının ye-
tersiz olması, karmaşık ve tatmin edilemeyen sosyal
beklentiler yaratacağından toplum ve işletme açısın-
dan maliyetli olabilir.
• Şirketlerin yapacağı KSS çalışmaları eğer halkı kandır-
maya yönelik, sadece tanıtım amaçlı yapılıyorsa, bunun
bilincine varılması şirket ismine zarar verebilmektedir.
4. SONUç VE ÖNERİLER
Küreselleşmenin ve bilim dünyasının hızla gelişmesi dünya yaşamına farklı pozitif değerler katacak iken dünya üzerindeki düzenin gün geçtikçe kötüye gitmesi anlaşılabilecek bir durum değildir.
Bugünkü gelinen nokta ürkütücü boyuttadır. İhtiyaç
sahiplerinin her geçen gün artması, zengin ve fakir ara-
sında maddi olarak uçurumun gitgide büyümesi, top-
lumdaki kişi başına düşen gelirin kâğıt üzerinde artması
fakat bu durumun yoksul halk üzerine yansımaması,
küresel ısınma, canlı ölümleri, doğal hayatın bozulması
gibi birçok olumsuz örnek dünyamızda yaşanan olum-
suz olayları gözler önüne sermektedir.
Bu kötü örneklerin düzelebilmesi için firmalara düşen
göreve verilen isim ise Kurumsal Sosyal Sorumluluk-
tur. Kurumsal Sosyal Sorumluluk dediğimizde ilk olarak
firmaların yaptığı sevgi ziyaretleri, okul, hastane, iba-
dethane yaptırma vb. hizmetler akla gelmekte. Fakat
bugün KSS uygulamaları verilen hizmetin veya üretilen
bir ürünün farklılaştırılması değil, şirketlerin “kurumsal
vatandaşlık” anlayışı çerçevesinde sorumlu olduğu
topluma ve diğer tüm paydaşlarına getireceği olumlu
katkılar olarak tanımlanıyor.
Yani anlatılmak istenen, firmalar fabrika yeri seçimin-
den başlayarak, üretim ve pazarlamanın her aşama-
sında, işe alımlarda, çalışan hakları, sağlık ve güvenliği
konularında, çevreye verdiği zararlarda, yaptığı sosyal
projelerden ülke ekonomisi konularına kadar direkt
veya endirekt kendisinden etkilenen her kesimin hak-
larını gözetmelidir. Çünkü eğer yapılmaz ise dolaylı yol-
dan da olsa firmanın geleceğini etkileyecektir.
İletişim ağının gelişmesi sayesinde artık her bilgiye
kolay şekilde ulaşılabilmesi, firmaları bu bilinçle hare-
ket etmeye zorlamaktadır. Bu konunun bilincine varan
firmalar hızla KSS eğitimleri almakta, projeler düzenle-
mekte ve artık her konuda daha dikkatli hareket etme-
ye başlamışlardır.
Dünya örneklerine baktığımızda en iyi sosyal sorum-
luluk projesi gerçekleştiren ilk üç firmanın Vodafone,
BP ve Shell olduğunu görüyoruz. Sermayeleri birçok
ülkenin yıllık gelirinden fazla olan bu firmalar, gönül-
lü olarak bu projeleri yapmasalar bile halkla ilişkilerinin
zedelenmemesi için bu projeleri gerçekleştirmişlerdir.
“Dünyada Kurumsal Sosyal Sorumluluk konusunda hızla gelişen olumlu bir bilinç var olmasına rağmen bu olumlu tutum ve bilincin her kesime tam anlamıyla yansıması
sağlanmalıdır. ”
ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | MAYIS / HAZİRAN 2012 41
DOSYA
Ülkemizde ise bu durum tahmin edileceği gibi dünya ortalamasının çok altındadır. Ülkemizdeki STK’lar, dev-let, özel sektör arasındaki ilişkilerin daha etkili olması ve Sosyal Sorumluluk anlayışının tam olarak yerleşmesi için ortaya konulabilecek öneriler ise şöyledir:
• Yatırım yapmadan önce fizibilite etüdünü detaylı bir biçimde yapıp, üretim tesisini çevreye zarar vermeye-cek ve verimli arazileri işgal etmeyecek şekilde yapma-sı gerekmektedir.
• Üretim konusunda ilk önce hammadde alınan firma-lardan, ürünlerini sattığı firmalara kadar sosyal sorum-luluk politikalarının incelenmesi ve ülke içerisinde oto-kontrol mekanizmasının çalışması gerekmektedir.
• Üretimin her aşamasında çalışanların-çevrenin sağlığı-nın ve güvenliğinin korunmasına dikkat edilmelidir.
• Üretilen ürün geri dönüşümlü ve çevreye zarar ver-meyecek malzemeden yapılmalıdır.
• Mamulün satışının uygun ortamda yapılmasına dikkat edilmeli, ülke ekonomisine ve itibarına zarar vermeye-cek şekilde pazarlanmasına dikkat edilmelidir.
• Mamulün satışında STK’larla işbirliği yapılarak her alı-nan ürün karşılığında belirtilecek olan bir projeye yar-dım aktarılacağı belirtilmelidir. Bu hem ihtiyaç sahiple-rine yardım olarak ulaşacak hem de firma itibarına ve satışlarına yansıyacaktır.
• Çalışanların her türlü özlük hakları istisnasız olarak sunulmalı, çalışma saatleri içerisinde her türlü sağlık ve güvenlik önlemleri alınmalı, çalışma koşulları yeter-li hale getirilmeli (hijyen, aydınlatma, temizlenme için duş imkânları vb.), servis ve çalışma saatleri uygun hale getirilmelidir. Fazla mesai yapma durumunda hakları verilmelidir. Sigortasız işçi çalıştırılmamalı, çalışanların kariyer yapma olanaklarına imkân vermeleri ve çalışan-ları motive edecek etkinlikler düzenlenmeli, özel günle-rinde çalışanlar hatırlanmalıdır.
• Firmalar yasalara saygılı olmalı ve yasa ile yasaklan-
mış her türlü faaliyetten uzak durmalıdır.
• Firma yöneticileri ülkenin geleceği için çalışmakta
olan STK’lara üye olmalı ve yönetiminde yer almadan,
yeni üye kazanmasına kadar her türlü faaliyette des-
tek olmalıdırlar.
• Firmalar yardıma muhtaç ve desteklenmesi gereken
kişi ve kurumlara yönelik projeler içerisinde bulunmalı-
dırlar. Bu projelerin planlarını detaylı şekilde hazırlayıp,
projenin yürütülmesinden denetlenmesine ve muhtaç
kişilere ulaşmasına kadar her aşamasında bulunmalıdır.
Firmalar nokta atışı projeler (kitap toplama kampan-
yaları, sevgi ziyaretleri), İngilizce’de “Green Washing”
olarak geçen “çevresel beyin yıkama” projeleri ve
halkla ilişkileri iyileştirme amacına yönelik projelerden
uzak durmalıdırlar. Çünkü bu tür projeler yalnızca kısa
vadede insanların ve STK’ların gözünü boyamaktadır.
Projelerin bu maksatlarla yapıldığını fark eden kişi ve
kuruluşlar firmanın geleceğini tehlikeye atabilmektedir.
Bunların dışında “sorumlu vatandaşlık” anlayışının bir
özelliği olarak etik bir davranış olmamaktadır.
• “Sürdürülebilirlik” kavramını, firmaların dolayısıyla yö-
neticilerin çok iyi tasvir etmesi ve uygulaması gerek-
mektedir.
• Yerel yönetimlerin, STK’ların ve halkın şirketleri bu
konuda teşvik etmesi, iş yükünün hafifletilmesi, sosyal
sorumluluk konusunda profesyonel destek verilmesi
gerekmektedir. Yardımın tek taraflı olması düşünüle-
mez.
Dünyada Kurumsal Sosyal Sorumluluk konusunda hızla
gelişen olumlu bir bilinç var olmasına rağmen bu olumlu
tutum ve bilincin her kesime tam anlamıyla yansıması
sağlanmalıdır.
ACKERMAN, R. ve BAWER R., 1976. Corporate Social Respon-
siveness: The Modern Dilemma, Boston Pubblishing Comp,
Virginia, 231s.
AKGEMCİ, T. , ÇELİK, A. ve ÖZGENER, Ş., 2001. “Sosyal De-
netim Kavramına Genel Bir Yaklaşım (Değerlendirme)”, İ.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 23-24
AKTAN, C. , 2007, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, www.canaktan.orgyonetimkurumsalsosyalsorumkurumsalsos-anasayfa.htm (12.06.2007)
AKTAN, C. , 2007, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Düşüncesinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi” www.canaktan.orgyonetimkurumsalsosyalsorumkurumsalsosyalgirisimler.htm#_ftn22 (12.06.2007)
KAYNAKLAR
42
ALTUN, S.D., 1999. “İşletmelerde Sosyal Başarı Stratejileri ve İstanbul Boya İşletmelerinin Sosyal Sorumluluk Seviyeleri Üz-erine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
ANONİM, 2007, “Kobiler İçin Sorumlu İşletmecilik” http://www.sedefed.org(13.02.2007)
ANONİM, 2007, “KSS Anket Sonuçları”, www.kurumsalsosyal.comanketanketsonuc.aspxpid=9&choice=2 (09.03.2007).
ANONİM, 2007, “Türkiye’deki Kurumsal Sosyal Sorumluluk Örnekleri”, www.kurumsalsosyal.compid=140 (11.09.2006).
ANONİM, 2007, “Kurumsal sosyal sorumluluk”, www.kurumsalsosyal.compid=720 (09.03.2007).
ANONİM, 2007, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, www.kss.blogcu.com799418 (12.12.2006).
ANONİM, 2007, “Türkiye’de ve Dünya’da gönüllülük örnekleri”, http://www.insankaynaklari.com/ikdotnet/icerikdetay.aspx?KayitNo=1522(10.05.2007).
ANONİM, 2007, “Sosyal Sorumluluk Nedir?”, www.kssd.org2.doc (04.05.2007).
ANONİM, 2007, “Paydaşlar ve Şirketlerde Sosyal Sorumluluk Anlayışı”,
http://www.peryon.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=25&Itemid5 (04.05.2007).
ATAÇ, D., 1982. “İşletmelerin Sosyal Sorumlulukları”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, 18 (1), ss. 34-47
AY, Ü. , 2003. İşletmelerde Etik ve Sosyal Sorumluluk, Nobel Kitapevi, Adana, 151s.
AYDEDE, C. , 2007. Yükselen Trend Kurumsal Sosyal Sorumlu-luk, Media Cat Yayınları, İstanbul, 172s.
BALKIR, G., 2006. “STK’larda Sosyal Performans Değerlendirmesi ve Çağdaş topluma Katkı: ÇYDD Örneği”, 3. STK Kongresi, Çanakkale-Biga, ss.581-589.
BARUTÇUGİL, İ. , 2004. Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi, Kariyer Yayınları, İstanbul.
BAYRAK, S., 2001. İş Ahlakı ve Sosyal Sorumluluk, Beta Yayınları, İstanbul,197s.
BUCHHOLZ, R., 1985. Essentials of Public Policy for Manage-ment, Prentice Hall Inc., Englewood Cliffs, New Jersey, 328s.
CARROLL, V.,1991. “The Pramide of Corparate Social Respon-sibility”, Business Horizons, Temmuz-Ağustos, ss.16-27.
CİĞERDELEN, T. , 2005. “Sivil Toplum Kuruluşlarında İnsan Kaynaklarının Yapısı ve Özellikleri”, 2. Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi Bildiriler Kitabı, Çanakkale Onsekiz Mart Üni. Biga İİBF, 15-16 Ekim, Çanakkale, ss. 541-551.
ÇALIŞ, Ş.ve ÖZLÜK, E., 2006. “Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları: İhmal Edilmiş Bir Gerçeklik”, 3. STK Kongresi, Çanakkale-Biga, ss.9-19.
DAVIS, K., ve BLOMSTROM, R, 1971. Business Society and En-vironment Social Power and Social Response, 2.Ed., McGraw-Hill Book Company, NewYork, 259s.
DEMİRCAN, S., 2003. “Türkiye’de Sivil Toplum ve Avrupa Birliği”, 12. Avrupa Kalite Kongresi, 12-15 Ekim İstanbul, ss.32-43.
DİCLE, A. , 1980. Endüstriyel Demokrasi Yönetime Katılma, ODTÜ Yayınevi Ankara, 46 s
DİNÇER Ö. ve FİDAN, Y., 1997. İşletme Yönetimine Giriş, Beta Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 389s.
ERDEN, D., 1987. “İşletmelerin Sosyal Sorumluluğunun Algılanması: Mühendislik İle İşletme ve iktisat Öğrencilerinin Kıyaslanması”, Amme İdaresi Dergisi, 20(2), ss.65-80.
EREN, E., 1997. İşletmelerde Stratejik yönetim ve İşletme Politikası, Der yayınları, İstanbul.
EREN, S. , 2005, “Sivil Toplum”, www.tog.org.tr. (17.04.2007).
FREDERİCK,W., DAVİS, K, ve POST, J., 1998. Business Society: Corporate Strategy, Publicity, Ethics, 6.Ed, McGraw-Hill Pub. Com., NewYork, ss 56-59
FREEMAN, E., 2002. A Stockholder Theory of Modern Corpera-tions in Laura p. Hartman. Perspectives in Business Ethics, 2.Ed, McGraw-Hill Pub. Com., NewYork. 93s
GAP, 2006, “Gap’ın Hedefleri”, www.gap.gov.trTurkishGgbilgigsurkal.html (15.08.2007).
GÜLOĞLU, T. ve ES, M., 2006. “Sivil Toplum Kuruluşlarının Yerel Yönetimlere Etkisi”, 3. STK Kongresi, Çanakkale-Biga, ss 145 154.
KOTLER, P. ve LEE, N. , 2006. Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Media Cat, İstanbul, 288s.
OKAY, A. ve OKAY, A. , 2001. Halkla İlişkiler Kavram Strateji ve Uygulamaları, Der Yayınları, İstanbul.
ÖZÜPEK, N., 2005. Kurum İmajı ve Sosyal Sorumluluk, Tablet Kitapevi, Konya, 241s.
(04.05.2007).
STONER, A.J.ve FREMAN, E., 1985. Management, 4.Ed, Pren-tice-Hall Inc, New Jersey. Ss 56-59
ŞİMŞEK, Ş., 1998. İşletme Bilimine Giriş, Nobel Yayın Dağıtım, Adana, 198s.
TAŞLIYAN, M. ve ULU, S. , 2006. “Sivil Toplum Kuruluşlarında (STK) Örgütlenme ve İnsan Kaynakları: Toplum Gönüllüleri Vakfı (Tog)”, 3. STK Kongresi, Çanakkale-Biga, ss. 80-91.
URAL, E.G., 2006. Stratejik Halkla İlişkiler Uygulamaları, Birsen Yayınevi, İstanbul. Ss 45-67
WEIDENBAUM, M., 1986. Business Goverment and The Public, 3.Ed, Prentice-Hall Inc., Englewood Cliff, NewJersey. Ss 44-45
YUMUŞAK, M., 1999. “İşletmelerde Sosyal Sorumluluk Kavramının Yönetim Fonksiyonlarında Etkisi ve Bir Uygulama”, Yüksek Lisans Tezi, Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, İzmit.
ZOROĞLU, E., 2001. “Türk Otomotiv Sektöründe Sosyal So-rumluluk Uygulamaları”, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya.