yeni birlik 2/2011

19
DEMOKRASİ - SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ - İŞBİRLİĞİ - DAYANIŞMA Adanalı Osman İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU YAYIN ORGANI.www.trf.nu - Yıl(ar):35 - Sayı(nr.): 2/2011

Upload: ssemihhan-aydemir

Post on 18-Mar-2016

252 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Yeni Birlik Dergisi Sayı 2/2011

TRANSCRIPT

Page 1: Yeni Birlik 2/2011

DEMOKRASİ - SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ - İŞBİRLİĞİ - DAYANIŞMA

Adanalı Osman

İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU YAYIN ORGANI.www.trf.nu - Yıl(ar):35 - Sayı(nr.): 2/2011

Page 2: Yeni Birlik 2/2011

YENİ BİRLİK sayı 2/11

İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Aylık Yayın Organı

Utges av Turkiska Riksförbundet Adres/Adress: Järngvägsgatan 86, 172 75 Sundbyberg

Tel: 08-728 00 34 – 08 531 732 05 – 08 531 706 15

Fax: 08 728 00 42 Internet:

Http://www.trf.nu – e-mail:[email protected][email protected] Telefon saatleri (hergün) / Telefontid (vardagar):

Pazartesi –Cuma/09.00 – 12.00 / 13.30 -17.00

Sahibi/Ansvarigutgivare: Hasan Dölek

Redaksiyon/ İ Redaktionen: Hasan Dölek, Ramazan

Kavaklı, İlknur Akdağ, Adem Okur İlan sorumlusu

Annonsansvarig: Adem Okur Grafik Tasarım/Layout:Akdeniz Klas Gazete

Dizgi/Sättning: Atilla Kulbay

Yılllık abone Ücretleri/Årsprenumeration: Üyeler/Medlemmar:

100:-Örgüt ve Kurumlar/Org: & İns: 250:-

Yurtdışı/Utrikes: 250:-PlusGiro: 439 83 10 – 5

Önemli /Viktig: Sipariş edilmeyen yazılardan veya okuyucu

mektuplarından redaksiyon sorumlu değildir!

Redaktionen är icke ansvarig för insänt eller ej beställd material!

***

Verilmiş veya verilecek anonslarda olası değişiklikler, her iki ayda bir ayın 15´inde Yeni Birlik´e ulaştırılması

gerekmektedir. Verilen tarihten sonra itiraz veya değişiklik istemi geçersiz olup, muhtemel yanlışlıklardan Yeni Birlik

sorumlu tutulamaz.

Annons och /eller manustext förväntas vara oss tillhanda senast den 15 i varannan månad. Yeni Birlik förbehåller sig

rätten till ansvarsfrihet för fel som inte reklamerats inom angiven tidsgräns.

Page 3: Yeni Birlik 2/2011

Haber

üFederasyon kongresi çalışmalarına yoklama yaparak başladı. Çoğunluğun sağlan-dığının anlaşılması üzeri-ne Yönetim Kurulu üyesi Macide Akay açış konuş-ması yaptı. Akay konuş-masında rahatsızlığı do-laysıyla federasyon çalış-malarına birkaç aydır ka-tılamayan başkan Hülya Göker ve yerine çalışma-ları yürüten başkan yar-dımcısı Fatma Yıldız’ın kardeşinin vefatından dolayı katılamadığı için kongreyi yönetim kuruluyla birlikte yürüttüklerini söyleyerek; “Fatma Yıldız ve ailesine başsağlığı diledi.” Türk Kadınlar Federasyonunu içinde bulunduğu durumu ve İsveç’teki genel durum hakkında bir değerlen-dirme yaptı. Macide Akay’ın konuş-masından sonra divan seçimine geçildi. Divanın Kuruluna başkan Hasan Dölek, üyeliklere Gülizar Nar, Vicdan Vural ve Filiz Görgülü seçildiler. Kongre gündemi kabul ederek çalış-malarına başladı. Federasyonun Çalışma Raporu

yönetim kurulu üyesi Macide Akay tarafından okunarak, üyelerin görüş-lerine sunuldu. Üyeler federasyonun çalışmalarından memnun olduklarını dile getirerek, daha fazla sorunlar üzerine yoğunlaşılması gereğini vur-guladılar. Bu önerilere cevap veren Macide Akay, “Federasyonumuzun çalışan memuru yok, başkan ve yö-netim kurulu tamamen gönüllü ve zamanlarından fedakârlık yaparak çalışmaları yürütüyorlar. Gönül isterdi ki, ekonomik durumumuz elverişli olsun ve fazla işler yapalım” dedi.

Üyeler son yıllarda Avrupa’da artan

Müslüman düşmanlığının İsveç’te de hissedil ir olmasının düşündürücü o l d u ğ u n u b e l i r t e r e k , Stockholm, Malmö ve Göteborg’da düzenlenen İslamofobi seminerlerini çok iyi düşünülmüş bir eğitim çalışması olduğunu söylediler.

Ayrıca İsveç Meclisinin 11 Mart 2010 tarihinde I. Dünya Savaşı esnasında A n a d o l u ’ d a y a ş a n a n Ermeni – Türk trajedisi’nin

bir “soykırım” olarak kabul edilme-sinin İsveç Halkı adına bir talihsizlik olduğunu ifade ettiler. Bu kararın İsveç’te yaşayan Türk toplumu üze-rinde olumsuz yansımalarının ortaya çıktığı konusu üzerinde durarak kal-dırılması için çalışmaların sürdür-ülmesinin önemine dikkat çektiler.

İsveç’te yaşayan Türk kadınlarının geleneksel sorunlarının yanı sıra İsveç genel toplum yapısından kaynaklanan sorunlarla da karşı karşıya kaldıkları konusu tartışılanlar arasındaydı. Bu konuda projeler geliştirilmesi üzerinde duruldu.

Ekonomik Raporun sunulmasından sonra Denetleme Raporu yönetimin aklanması yönündeydi. Bu konuda yapılan eleştiriler olumluydu. Harca-maların yerinde olduğu doğrultusunda fikir birliğine varıldı ve yönetim aklandı. Kongreye bir süre ara verildi. Ara-dan sonra aday adayı dernek olan Göteborg Kardeşler Derneği asıl üye olmak üzere kongrenin onayına su-

nuldu. Onaydan önce başkan Alim Şerif Avcu dernek çalışmaları hakkın-da bilgi verdi. Derneğin asıl üyeliğe alınmasından sonra gündem gereği seçimlere geçildi. Başkanın tüzük gereği tek dereceli seçildiği kongrede, üyeler çoğunluğu tarafından aday gösterilen Macide Akay kendisinin dışında tüm oyları alarak başkan seçildi.

Haber

Page 4: Yeni Birlik 2/2011
Page 5: Yeni Birlik 2/2011

Sevgili Yeni Birlik Okuyucuları

Merhaba!

Daha önceki yazılarımızda genel olarak "sağlık kavramı" ve "koruyucu hekimlik" üzerinde kısa bir bilgi verdikten sonra "önlenebilir" nitelikteki kalp ve damar hastalıklarının korunma stratejileri ve "düzeltilebilir" risk faktörlerinden "Yüksek Tansiyon-Hypertoni" konusunu ele almıştık. Bugünkü yazımızda ise yine "düzeltilebilir" risk faktörlerinin en önemlilerinden biri olan "Yüksek Kolesterol-Höga blodfetter" konusunu ele alacağız. Kolesterol nedir?Kolesterol, vücudumuzun bütün hücrelerinde bulunan, yağ benzeri bir maddedir. Bir yandan karaciğerde üretilirken, bir yandan da besinlerle alınır. Kandaki kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse, kalp ve damar hastalığı riski de o kadar yükselir. Kolesterol yüksekliği, koroner kalp hastalığı, kalp krizi ve inme(felç) için en önemli değiştirilebilen risk faktörlerindendir. Kan kolesterolü arttıkça risk de artar. Yüksek tansiyon, diyabet gibi diğer risk faktörlerinin de kolesterol yüksekliği ile birlikte bulunması riskini daha da arttırır. Genel olarak iki kolesterol tipi vardır: LDL ve HDL.Kötü kolesterol olarak bilinen LDL kolesterol, kanda yüksek olduğu zaman damarların iç yüzüne yapışarak "plaklar" oluşturur. Kolesterol dışındaki bazı maddelerin eklenmesiyle bu plaklar büyür ve bunlar üzerinde oluşan çatlaklarda gelişen pıhtılar damarları tıkayabilir. Çağımızda çok yaygın olan bu hastalık damar sertliği olarak bilinir. Damar tıkanıklığı kalp damarlarında oluşmussa kalp krizine, beyin damarlarında oluşmussa felce neden olur.

Kandaki kolesterolün bir bölümü de HDL kolesterol adı verilen paketlerin içinde taşınır. LDL’nin tersine,

HDL’nin yüksek olması kalp krizine karşı koruyucu bir etki sağlar. Görevi vücut hücrelerindeki kolesterolü karaciğere taşıyarak fazlasının vücuttan atılmasını sağlamaktır. Kolesterolün yüksek olması herhangi bir şikayete sebep olmaz. Kolesterol yüksekliğinin yol açtığı kalp krizi veya felç gibi hastalıklar, kolesterolün damar duvarında birikmesiyle, yıllar sonra ortaya çıkar.Kimler kolesterol ölçtürmelidir? 20 yaşın üzerindeki kişilerin her 5 yılda bir açlık kan yağı düzeylerine baktırmaları önerilmektedir. Özellikle anne, baba veya kardeşlerinde erken yasta kalp hastalığı olduğu bilinen kişiler ve şeker hastaları mutlaka kan kolesterollerini ölçtürmeli ve gereken önlemleri almalıdır. İsveç`te, Türkiye`ye göre farklı bir laboratuvar tekniği kullanıldığından, İsveç ile Türkiye ölçümleri ve değerlendirmeleri farklılıklar arz eder bu da maalesef bazı kafa karışıklıklarına neden olmaktadır, o yüzden ben her iki ülkedeki normal kolesterol düzeylerini vererek bu kafa karışıklığını biraz olsun gidermek istiyorum.

Türkiye:Total Kolesterol düzeyi 200 mg/dL`den küçük olmalıdır,HDL düzeyi erkeklerde 40, kadınlarda 50 mg/dL’den büyük olmalıdır, LDL duzeyi 100 mg/dL`den küçük olmalıdır. İsveç`te ise:Total kolesterol düzeyi 5 mmol/L`den küçük olmalıdır,HDL düzeyi erkeklerde 1,0 kadınlarda 1,3 mmol/L`den buyuk olmalıdır,LDL düzeyi ise 3 mmol/L`den küçük olmalıdır.En sağlıklı kolesterol düzeyi ölçümü, 9 ile 12 saatlik açlık sonrasında kolunuzdan alınan kandan yapilabilir. Eğer kan alındığında bu açlık süresine uyulmadı ise yalnızca total ve HDL (iyi) kolesterol değerleri doğru ölçülebilir, LDL (kötü) kolesterol ve

trigliserid düzeyleri yemek sonrası yükseldiği için hasta mutlaka 9 -12 saatlik açlık sonrasında kan vermelidir.Kan kolesterol düzeyleri kalıtsal ve çevresel faktörlerin etkisiyle oluşur. Kolesterol metabolizmasının çeşitli halkalarında doğuştan oluşabilen farklılıklar, kişilerde yağların kan düzeylerinin de farklı olmasına yol açar. Beslenme şekli, sişmanlık, sigara içimi ve fizik aktivite çevresel faktörler içinde en önemlileridir. Günlük besin tüketimindeki yağ miktarı ve bilesimi, kalıtsal özelliklere göre değişen oranda kan düzeyini belirler. Kan kolesterol düzeyinin diyetle veya ilaçlarla düşürülmesinin kalp hastalığı bulunmayanlarda hastalığın oluşma olasılığını azalttığı, kalp hastalığı bulunanlarda da yaşam süresini uzattığı kesin olarak gösterilmiştir. Beslenme önerileri Kalp sağlığınıza iyi gelen bir diyetle beslenin!Kolesterolün bir kısmı vücutta yapılır, bir kısmı ise dışarıdan yediğimiz gıdalarla (kırmızı etler, kümes ve kabuklu deniz hayvanlarının etleri, yumurta, tereyağ, peynir, tam yağlı sütler) alınır. Besinlerdeki yağlar üç çeşittir: Doymuş, tekli doymamış ve çoklu doymamış yağlar. Doymuş yağlar hayvansal kökenli yağlarda, tekli doymamış yağlar zeytinyağında, çoklu doymamış yağlar ise sıvı yağlarda ve doymamış yağ oranı yüksek margarinlerde bulunur. Diyetteki doymuş yağlar ve kolesterol kan kolesterol düzeyini artırır.

Kilosu olması gerekenden fazla olan kişiler toplam kalori alımını azaltıp hareketlerini artırarak kilo vermelidir. Kilo artışı, kolesterol yükseltici bir faktördür.

Etlerdeki görünen yağlar pişirilmeden önce ayrılmalı, sakatat tüketimi çok azaltılmalıdır. Sosis, salam, sucuk gibi işlenmiş et ürünleri de az tüketilmelidir.

Tavuk, hindi ve balık eti, koyun ve sığır etine tercih edilmelidir. Kızartma yerine ızgara, haşlama, buğulama gibi pişirme şekilleri kullanılmalıdır.

Balık eti kalp sağlığı açısından en yararlı ettir. Karides ve kabuklu deniz hayvanları kolesterolden zengindir.

Tahıl, sebze ve meyve tüketimi artırılmalıdır. Bu besinler yağ bakımından fakir, vitamin ve posa bakımından zengindirler. Eriyebilen posanın kolesterolü düşürdüğü çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir. Yulaf, çavdar, fasulye, bezelye, pirinç kabuğu, turunçgiller, çilek, eriyebilen posadan zengindir. Kepek, havuç, turp, lahana, karnabahar, meyve kabukları ise erimeyen posa içerirler; bu tür posanın kolesterol üzerine etkisi yoktur, ancak bağırsakların normal çalışmasını sağlar.

Tam yağlı sütten hazırlanmış süt ürünleri yerine, az yağlı veya yağsız sütten hazırlananlar tercih edilmelidir.

Pasta, krema, dondurma çoğunlukla doymuş yağlar ve yumurta sarısı içerdiğinden az tüketilmelidir. Haftada iki veya üç adetten fazla yumurta yenmemelidir. Kolesterolü düşürmek için tüm bunların dışında neler yapılabilir?

Sigara, kolesterolün damar duvarında birikmesine ve biriken yağ plaklarının çatlayarak damarı tıkamasına neden olduğundan kullanılmamalıdır. Sigara içmek kandaki iyi kolesterol düzeyinin düşmesine neden olur. Fizik aktivitenin artırılması da kötü kolesterolün düşmesine, iyi kolesterolün yükselmesine yol açar. Az miktarda alınan alkolün iyi kolesterol düzeyini yükselttiği çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir. Ancak

bu şekilde yükseltilen iyi kolesterolün kalp damar hastalığından koruyucu etkisi bilinmediğinden ve alkolün diğer zararlı etkileri nedeniyle kalp hastalığından korunmada alkol kullanımı önerilmez.

Diyet ve diğer yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kolesterol oranları istenen düzeye indirilemezse, hekimler tarafından verilen ilaçların kullanılması gerekir.Kolesterol yüksekliği büyük ölçüde çağımızın yaşam tarzına ve yanlış beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkmış olduğundan, doğru beslenme ve diğer yaşam tarzı özellikleri çocukluk yaşlarından itibaren uygulanmaya başlanmalı ve hayat boyu sürmelidir. Kalp-damar hastalığı veya felç geçirmiş; çok sayıda risk faktörü olup, hasta olma tehlikesi yüksek olanlar, kolesterolleri diyet ve diğer önlemlerle istenen düzeylere düşürülemezse, hekimlerin gerekli gördüğü ilaçları yaşam boyu kullanarak, kalp hastalığı risklerini azaltabilirler. HDL kolesterol, LDL’nin aksine damarlarda kolesterol birikimini önler. Yapılan araştırmalar HDL kolesterolü yüksek olan kişilerde kalp hastalığının daha az olduğunu göstermiştir. Sigara içmek ve şişmanlık iyi kolesterolü düşürürken düzenli egzersiz yükseltir. Özet olarak; Yüksek kolesterol ile mücadelede önerilerYaşam tarzınızı değiştirin: Kalp dostu beslenme tarzını benimseyin Düzenli olarak egzersiz yapın Sigara ve diğer tütün ürünlerinden uzak durun Bunlar kolesterolünüzü düşürmek için yeterli olmazsa doktorunuz kolesterol düşürücü ilaç önerebilir. Bir sonraki sayımızda yine "düzeltilebilir" risk faktörlerinden biri olan "Obezite-Aşırı kilo" konusunu ele alacağız. Yorumlarınız ve sorularınız için e-mail adresim [email protected] Sağlıklı günler dileğiyleDr. Harun UzelKardiologi-InternmedicinKSS-Skövde

Dr. Harun UzelKardiologi-InternmedicinKSS-Skövde

Egzersiz gerekli

Page 6: Yeni Birlik 2/2011

on zamanlarda benzerini fazla göremediğimiz bu protestonun, Silginin ötesinde heyecan

yarattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Husby sakinleri, kimler için yapıldığı çok açık olan ve ’’Tasarruf’’ adı altında yıllardır sürdürülen, son zamanlarda da, ülke düzeyinde derinleştirilen, kapatma ve taşınma gibi uygulamalar kapsamında, posta ve sağlık merkezi gibi bazı hizmet kurumlarının kendi oturma alanlarından taşınmasına kızgınlar.

üKamusal alanlara sürdürülen saldırı yeni başlamadı. Hep vardı ama, son yirmi yıldır, arkasına aldığı güçlü rüzgarla vuruşlarını sürdürüyor. Bir zamanların şartlarının zorlaması sonucunda oluşmuş denge ve politik ortamlarda, kısmen de olsa bazı yanlarıyla uygulanan sosyal devlet anlayışı, gelişmiş ülke halklarının yaşamlarında göreceli bir iyileşme sağlamıştı. O zamanlar zorlayan, sömürüye ve haksızlıklara karşı çıkan, başka bir dünya mümkündür diyen, yaptırım gücü olan güçlü hareketler, örgütler vardı ve bu iyileşmenin itici gücüydüler. Değişen dünya koşulları tüm ülkeleri ve yaşamları etkiledi. Sosyal devlet masalı gerilerde kaldı. Sağ partilerin iktidar olma olanakları arttı. Bizden yana örgütler geçici de olsa güçlerini ve etkilerini, büyük çoğunluk yaşam kalitelerini, özellikle biz göçmenler eski konumlarımızı yitirdik. Yaratılan krizlerin faturaları, emekçi ve yoksul yığınlara, en başta bizlere ödettirildi. Zenginler daha bir zengin ve daha bir iktidar oldular. Sağ iktidarları özelleştirme ateşi sardı. Onlar halklar için yaşamsal öneme sahip ve kamusal bir hizmet olması gereken eğitim, sağlık, ulaşım gibi alanların özelleştirilmesi çabalarını yoğunlaştırdılar. Bir bölümünü hallettiler de. İşsizlik, geçim sıkıntıları arttı. Büyük çoğunlukların satın alma, tatil yapma, küçük yatırım ve birikim olanakları yok edildi. Belki de mağdur olan kesimlerin, yani en alttakilerin, yani biz göçmenlerin bir kısmı da seçimlerini sağ partilerden yana, yani bize en altta olmayı layık görenlerden yana kullanmışlardı.

üBiz İsveç´e gelmez zannetmiştik. İsveç´in diğer ülkelerden farklı olduğunu düşünmüştük. Daha önceleri biraz öyleydi ya. İnandığımız,tahmin ettiğimiz gibi olmadı. 1990´ larda başlıyan dalga, son iki dönemdir iktidar olan burjuva partileri eliyle derinleştirildi. Özelleştirmelerden PALME´ nin ülkesinin zenginleri de paylarına düseni aldı. Zor olduğu da söylenemez. Yolları açıktı. Zira bir kaç cılız karşı ses dışında yollarına TAŞ koyan yoktu. Ne muhalefet eden siyasal partiler, ne emekçilerin örgütleri, ne de göçmen örgütleri rollerini gereken biçimde yerine getirebildi. Dış dünyada da eskisi gibi, zorlayan iyi örnekler yoktu.Şimdi hastalık kasaları doktor raporlarını reddedebiliyor. Hastalık emeklileri geri çağrılabiliyor. İşsizlik göçmenler arasında hayli yüksek. Hastalık kasası hizmet büroları birbir kapatılıyor.Hükümetin genel uygulamaların bir parçası Husby´de de yaşama geçiriliyor. Posta hizmeti ile sağlık merkezi taşınıyor. Hem de sorunun sahiplerinin görüşlerine hiç başvurulmadan. Bu uygulama bölgede oturanların artık daha uzak yerlere gitmek zorunda kalacağı, daha fazla zaman kaybedeceği ve daha kalitesiz hizmet alacağı anlamına geliyor. Özetle hizmetin daha sıkıntılı ve zor biçimlerde alınacağı anlamına geliyor.Husby deki hareketliliğin nedeni bu. Halk tartışıyor, haklarının gasp edilmesine isyan ediyor.Sonuç ne olur bilinmez ama, şikayetçi mırıldanmalar yerine, demokratik araçları kullanarak hakların gasp edilmesine seyirci kalınmayacağını haykırmanın, hak almada iyi bir başlangıç olduğunu biliyorlar. Onlar, hiç bir hakkın bahşedilmediğini, hak almada, haksızlıkları önlemede en iyi yolun demokratik örgütlü mücadele olduğunu biliyorlar. Susmanın, beklemenin, şikayet etmenin, gözlerimizin içine baka baka yalan söyleyerek oy çalanlara hala inanmanın, alet olmanın da hep kaybettirdiğini biliyorlar.Burjuva iktidarın yapmak istedikleri ve Husby halkının haklı direnişi bu anlamda çok önemli dersler içeriyor. Keşke tüm göçmenler ve örgütleri direnişe güç katsalar, bu haklı talepleri meclise taşıyabilseler, siyasi partileri zorlayabilseler. Keşke kendilerini dikkate alan, temsil eden siyasi yapıları desteklemeye yönelebilseler.

ibya önemli stratejik coğrafi yapısı ve kimi özellikleri Lyanında, emperyalistlerin,

ağzını sulandıran, olağan üstü petrol yataklarına sahip bir Kuzey Afrika ülkesi. Kaddafi ile özleşenbir idare tarzına sahip.Libya halkının özgürlüklerin ve insan haklarının genişletilmesi, yönetimde temsil gibi talepleri vardır. Bu nedenlerle, şiddet içermeyen, demokratik eylemleriyle alanlara çıkmışlardır. Bir süre sonra, hak etmedikleri bir şiddetle karşılanmışlardır. Bu nedenle Kaddafi hoş görülemez. Dışarıdan söylenecek olan ise, sorunların Libya’nın kendi içinde ve kendilerince, demokratik ve özgürlükçü bir ortamda çözülmesinin sağlanması uyarısı ile sınırlıdır. Devamında uluslararası oybirliği sağlanmış olarak, müdahale ve saldırı dışı, insani ve demokratik baskı mekanizmaları gündeme gelebilir. Bunlar anlaşılabilir. Fakat bugün yaşananlarla, söz konusu yaklaşımın hiç bir ilişkisi yoktur.Daha ne yapacağızı konuşurken, sivilleri de vuran saldırılara başlanırsa, niyetin ne olduğu böylesi açığa çıkar. Hoş, bu biliniyor ama, aynı zamanda böylesi barbarlık, bir kere daha, insanlık nereye gidiyor, sorusunu gündeme getiriyor. Tüm insanlık aleminin, insanların bu soruya cevap verip, duruşunu ve bu doğrultuda eylemini belirlemesi gerekiyor. Durum çok açıktır. Emperyalist ülkeler, kendilerine biat eden bir Ortadoğu yaratmada kararlıdır. Söz konusu coğrafyada işlerine gelmeyen yapılar yok edilmeli ya da kontrol altına alınmalıdır. Henüz ortak karar alınmamışken, operasyonu kimin yöneteceği tartışılırken başlatılan uçak saldırılarının başka izahı yoktur.

Başlatılan saldırı ile, emperyalist ülkelerin ikiyüzlü tutumu bir kez daha açığa çıkmıştır. Henüz fazla eskimemiş tarihlerde, Kaddafi´yi çadırında ziyaret edenler, kendi başkentlerinde çadır kuranlar onu misafir edenler unutulmadı. Onlar Kaddafi´nin diktatörlüğünü şimdi mi keşfettiler? Bu iki yüzlülük değilse nedir? Cevabı basit; Şimdi işlerine böylesi geliyor. Emperyalistler işine gelene, biat edene,

el öpene, ne ve kim olurlarsa olsunlar karşı çıkmazlar, desteklerler, örnekleri çoktur. Onlar işlerine gelmeyenleri her yolla, oluşan ya da yaratılan iç karışıklıkları kullanarak, kendilerine uygun yönetimler yaratma da mahirdirler. Binlerce insanın canı pahasına bile olsa, onlar için hedef önemlidir. Sonuç aldıklarında sofraya oturup ganimeti paylaşacaklardır. Bugün yapılan pazarlıkların özünde, insanı kaygılar değil, kimin ne kazanacağı yatıyor.

Kimin ne yaptığına baktığımızda iç açıcı bir durum görünmüyor. İzliyebildiğim kadarıyla, Latin Amerikadan yükselen, yaptırım gücü düşük ama dürüst ve ahlaki iki ses dışında, bir çok ülke saldırıya açık ya da ikircimli bir biçimde ortak oldu. Arap birliği, BM kararına önce destek verdi, sonra “Amacımız sivillerin korunması, bombalanması değildi” dedi. Alınan karara karşı durmayan Çin ve Rusya dan aykırı sesler gelse de durum degişmedi. Uçak saldırıları devam etti, Libya savaş gemileri ile kuşatıldı. Baslangıçta, Türkiye den kararlı, net olmayan, ama karşı duruş anlamına gelebilecek açıklamalar bizleri kısmen sevindirse de, sonrasında, 5 gemi ve bir denizaltı ile operasyonun ortağı olunması üzücüydü. Ne denirse densin, tarih operasyonun ortağı olduğumuzu yazacak ve hiç unutulmayacaktır.

Peki, gerçekten eşitlik,özgürlük ve demokrasi yanlısı olanlar, insan olarak, ahlaki olarak doğru, temiz bir yerlerde olmaya çalışanlar, olup bitenin neresinde duruyoruz?Emperyalizmin hedefleri çok açık. İkircimsiz bunu biliyoruz, söylüyoruz, her yerde ve her zaman karşı duruyoruz, duracağız da. Elbette bu anlamda müdahaleye karşı çıkıyoruz. Peki bu Kaddafi´nin yaptıklarını onaylamak anlamına mı geliyor? Kaddafi ´nin halk muhalefetini ezmeye, yok etmeye yönelen tutumunu desteklemek mümkün mü? Bence hayır. O zaman etkileme ve yaptırım gücü olan, ulusal-uluslararası müdahil olabilecek örgütlü bir üçüncü anlayışa ihtiyacımız var sanki. Salt doğruları yazmak, konuşmak ve tartışmak yetmiyor, bir yerlerden başlamak gerekiyor. Bu yapılamadığı sürece, tartışan, oyunun dışındaki seyirciler olmaya devam edeceğiz.

Page 7: Yeni Birlik 2/2011

12 YENİ BİRLİK 13 YENİ BİRLİK

Din sohbeti

isan ayındayız ve bu ayın bizim için çok özel bir anlam ve Nönemi var. Bu ayda

Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) dünyaya geldi. Sevgili Peygamberimizin doğumu Hicri takvime göre Rebiülevvel ayının 12. gecesine (Pazartesi), Miladi takvime göre ise 20 Nisan’a denk gelmektedir. Müslümanlar için İslam Peygamberinin doğum günü önemlidir, bu bağlamda hemen her İslam ülkesinde çeşitli kutlamalar yapılır. Aynı şekilde milletimiz de asırlar boyunca bu 12. geceyi "Mevlid Kandili" olarak kutlamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı da Peygamberimizin doğum gününü içine alan haftayı “Kutlu Doğum” haftası olarak ilan etmiş ve 1989 yılından beri bu haftanın çeşitli bilimsel, kültürel faaliyetlerle hem yurt içinde hem de yurt dışında kutlanması geleneğini başlatmıştır.Mevlid Kandili kutlamalarının ilk defa kim tarafından başlatıldığı ve nasıl kutlandığı sorusuna vereceğimiz

cevap, bunun ilk defa 13. asırda Erbil Atabeği Muzafferüddin Gökbörü tarafından kutlandığı şeklinde olacaktır. O dönemde yaklaşık iki ay boyunca ilim adamları ilim meclislerinde bir araya geliyor, çeşitli ilmi ve fikri sohbetler yapıyorlardı. Bu arada halk da sokaklarda mevlidi adeta bir bayram havasında kutluyordu. Süleyman Çelebi (ö. 1422)’nin yazdığı “Vesiletü’n-necât” adlı şiirin Mevlidhanlarımız tarafından Peygamberimizin doğum gecesinde okunması bir gelenektir. Çelebi’nin bu şiiri, Hz. Muhammed’in diğer peygamberlerden bir üstünlüğü bulunmadığını söyleyen bir İranlı vaize içerleyerek yazdığı rivayet edilir. O, kaleme aldığı bu şiirinde Hz. Muhammed’in diğer

peygamberlerden üstün olduğunu veciz bir biçimde dile getirmiştir.Sevgili Peygamberimiz ahlaki, yaşantısı, söz, fiil ve davranışları ile her konuda insanlığa rehber olmuş, onun yolunu aydınlatmış bir rahmet, şefkat, barış ve sevgi Peygamberidir. Bizler onun ümmeti olma mutluluk ve

bahtiyarlığına ermiş bir topluluk olarak, onun insanı insan kılan, şereflendiren ilke ve düsturlarını kendimize rehber ve örnek almalı ve onun ideallerini bizden sonraki nesillere aktarmalıyız. İşte bu sebeple, Kutlu Doğum haftası vesilesiyle onu anmak, yaptıklarını anlamak ve anlamaya çalışmak bizim için son derece önemlidir. Bütün bu kutlamaların amacına ulaşabilmesi için, hayatımızdaki yanlışları düzeltmeli, bize ve çevremize zarar veren kötü düşünce ve davranışlardan kendimizi kurtarmalıyız. İnsanlığın yaşadığı kavgaları, savaşları ve buna mukabil çektiği sıkıntıları, tattığı ıstırapları gördükçe Peygamberimizin insanlığa sunduğu sevgi, barış ve kardeşlik ilkelerine ne kadar da muhtaç olduğumuzu her

geçen gün daha iyi anlıyoruz. Bu amaçla Kutlu Doğum kutlamaları kuru bir kutlamadan ibaret değildir. O, adet yerini bulsun kabilinden düzenlenen bir dizi kutlamalar bütünü de değildir. Onda bir çok anlam, hedef gizlidir. Kutlu Doğum’da sevdiklerimize “bir gül dalı” uzatacağız. O gül her şeyden önce Sevgili Peygamberimizi bize hatırlatan bir semboldür. O gül aynı zamanda barış, kardeşlik, sevgi, şefkat, rahmet ve sadakatin sembolüdür.Amerika’dan Avustralya’ya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden İsveç ve Norveç’e kadar Diyanet temsilciliğinin olduğu her yerde Kutlu Doğum haftası çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Tatlı bir gelenek haline gelen bu kutlamalar artık halkımızın zihinlerine “Kutlu Doğum” kavramı altında kazınmış durumdadır. Kutlu Doğum dendiğinde akla Sevgili Peygamberimizin doğumu gelmektedir. Çocuklarımızın da bu haftanın önemini ve anlamını kavramaları için çeşitli faaliyetler ve programlar düzenlenmektedir. Kutlu Doğum haftası kutlamalarında güzel sesli hocalarımızdan Kur’an ve mevlit tilavetleri dinleyeceğiz. Değerli ilim adamlarımız, Peygamberimizin hayatını ve insanlığa verdiği mesajını anlatacaklar ve açıklayacaklar. Tasavvuf korolarımız kulağımızın pasını silecek, ruhumuzu dinlendirecek. Bütün bunların tek bir amacı var: Sevgili Peygamberimizi daha iyi tanımak ve tanıtmak; anlamak ve anlatmak; onun mesajını

hayata aktarmak.Kutlu Doğum aynı zamanda bir öz eleştiridir. Mevcut halimizi, davranışlarımızı, ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmek için bir vesiledir. Din anlayışımızı, Müslümanlığımızı yeniden masaya yatırmak için bir fırsattır. İnsana, çevreye, doğaya olan yaklaşımımızı yeniden tartmaktır. Eksiklerimizi, kusurlarımızı görmek ve kendimize bir çeki düzen vermek için bir şanstır. Zedelenen aile ilişkilerimizi, yaralanan dostluklarımızı yeniden tamir etmek için bir araçtır. Kirlettiğimiz çevremizi, dünyamızı pislik ve pasaklarından arındırmak için bir zemindir. Savaşlarla kırıp döktüğümüz, yakıp yıktığımız beldeleri yeniden inşa etmek ve mamur hale getirmek için bir sebeptir.

Sevgili Peygamberimizin hayatı ışığında Yüce Kitabımız Kur’an’ın ilkelerini daha iyi anlamak ve kavramak için bir bahanedir. Sevdiklerimize sevgimizin ve dostluğumuzun nişanesi olarak bir dal gül sunmak için bir nedendir. Umuyor ve bekliyoruz ki Kutlu Doğum vesilesiyle yukarıda söylediklerimiz gerçekleşir, insanlık aradığı huzur ve saadeti yakalama fırsatına nail olur. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizin bu kutlu ve mutlu haftasını kutluyor, daha nice Kutlu Doğumlara sevdiklerinizle birlikte erişmenizi diliyor, saygı, sevgi ve selamlarımı sunuyorum. Allah’ın şefkat ve merhameti üzerinize olsun, Sevgili Peygamberimizin rehberliği yolunuzu aydınlatsın.

Din sohbeti

Page 8: Yeni Birlik 2/2011

Haber

RESTAURANG KÖKSÄLVAN SİZİN İÇİN HİZMET VERMEKTEDİR.

DÜĞÜN, NİŞAN SÜNNET VEYA BÜYÜK TOPLANTILARA UYGUN

FİYAT DÜZENLENİR. RESTORANIMIZ 700 KİŞİLİK

OTURMA YERİ VARDIR AYRICA İSTEDİGİNİZ

CEŞİTTE YEMEKLERİMİZ BULUNUR

VE YAPARIZ. AYRICA CATERING YAPIYORUZ. DAHA GENİŞ BİLGİ

İÇİN AŞAGIDA TELEFONU VE İSMİ YAZILAN KİŞİYLEGÖRÜŞEBİLİRSİNİZ.

Restaurang Köksälvan

Aynı anda700 kişiye

titiz hizmet

ŞİMDİDEN HOŞGELDİNİZ. Rezervasyon:Ferit Söğüt

Mobil: 0760-824 613Telefon: 08-749 0605Web adres:

[email protected]

AdressArmborstvägen 1125 30 Älvsjö

ürk Kadınlar Federas-yonu kongresinden Tsonra akşam 8 Mart

Dünya Kadınlar günü aynı salonda, akşam düzenlenen eğlence etkinliğiyle kutlandı. Kutlamada bu günün önemi ve anlamı üzerinde duruldu. İsveç’de yaşayan Türk kadın-larının sorun ve sıkıntıları anlatıldı ve tartışıldı. Grup Nostalji’nin müzikleriyle coşkulu anlar yaşattığı prog-rama çok sayıda kadın katıldı. Geceye asıl heyecan katan bölüm ise THY Stokholm müdürlüğünün sponsor olarak verdiği uçak bileti oldu. Çekilişlerde kimseye çık-mayan bilet daha sonra açık artırmayla “AnadoluJET’ten Stockholm – Ankara” gidiş dönüş bileti 3500 krondan satıldı. Elde edilen ücret ise ‘Meme kanseri seminerinde’ kullanılmak üzere ayrıldı. Ayrıca düzenlenen piyangoda çeşitli armağanlar dağıtıldı.

Geceye Malmö’den, Göte-borg’dan katılan delegelerin yanı sıra Stokholm’dan çok sayıda Türk kadını katıldı. Kadınlar sadece 8 Mart’ta değil yıl içersinde zaman zaman bu tip eğlenceli geceler istediklerini belirtirken, Türk Kadınlar Federasyonu’nun faaliyetlerinden memnuniyet-lerini ifade ettiler.

Page 9: Yeni Birlik 2/2011
Page 10: Yeni Birlik 2/2011

Türkiye – İsveç sosyal güvenlik sözleşmesinin vatandaşlarımıza sağladığı imkanlar nelerdir?

İsveç’te çalışan sigortalılar öncelikle nelere dikkat etmelidirler?

-Sosyal güvenlik konusunda sorununuz olduğunda veya bilgi almak istediğinizde, İsveç’te bağlı olduğunuz Sosyal Sigorta Kurumuna, İsveç’te çalışan

Türkiye – İsveç Sosyal Güvenlik Sözleşmesi genel olarak;-Vatandaşlarımızın, İsveç vatandaşları gibi sosyal güvenlik mevzuatı çerçevesinde hak ve yükümlülük bakımından eşit işlem göreceklerini,-Her iki ülkede geçen hizmet sürelerinin birleştirileceğini,-İsveç’te kazanılan munzam aylıktan Türkiye’ye dönülmesi halinde de yararlanmaya devam edeceklerini öngören temel haklar sağlamaktadır.Ayrıca bu Anlaşma ile;a) Vatandaşlarımız ve aile bireylerinin-Hastalık, analık, iş kazası ve meslek hastalıkları, yaşlılık, malüllük ve ölüm gibi sigorta kollarının gerektirdiği yardımlardan yararlanmaları,

B)Vatandaşlarımızın-Çocukları için yapılan aile yardımları ile-İşsizlik sigortası yardımlarından yararlanmaları da sağlanmaktadır.

-İsveç’teki çalışmalarınızla ilgili olarak verilen SİGORTA KARTI, ÇALIŞMA BELGESİ ve DİĞER TÜM BELGELERİ saklayınız.

sigortalılar ile yanlarında ikamet eden aile bireylerine hangi sağlık yardımları yapılmaktadır?

İsveç’te çalışmakta olan sigortalı ile beraberinde ikamet eden aile bireylerinden kimler sağlık yardımlarından yararlanmaktadır?

İsveç’te çalışan vatandaşlarımızın ülkemizde oturan aile fertleri ile sadece İsveç’ten aylık alıp, ülkemizde oturan vatandaşlarımız ile aile fertlerinin sağlık yardım hakkı var mıdır?

İsveç’te çalışan vatandaşlarımızın Türk mevzuatına göre isteğe bağlı sigortaya prim ödeme imkanı var mıdır?

-Hastanede yatma,-Sanatoryum,-Kaplıca tedavileri,-Diş tedavileri,-İlaçlar,-Protez, görme-işitme cihazları,-Analık halinde yapılan yardımlar,

İsveç’te ikamet eden kimseler sağlık yardımlarından yararlanmaktadırlar.

Bu kişilerin,İsveç nam ve hesabına sağlık yardımlarından faydalanma hakları yoktur.Ancak, Sağlık Bakanlığı sağlık tesislerinde masrafları kendilerince karşılanmak suretiyle sağlık hizmeti alabilirler.

İsveç’te istihdam edilen Türk işçileri arzu ettikleri taktirde Türk mevzuatına göre hiç bir şart aranmaksızın isteğe bağlı sigortaya

devam edebilirler.

İsteğe bağlı sigortaya primi ödenmiş süreler hizmet birleştirilmesinde dikkate alınmaz. Vatandaşlarımız isteğe bağlı sigortaya primi ödenmiş hizmetleri ile bağımsız olarak emekli aylığı talep etme hakkına sahiptirler.

-Talep tarihinden önceki, son beş yıl içinde İsveç’te ikamet etmiş olması veya,-İsveç’te mukim olması ve ikameti sırasında kesintisiz olarak bir yıl istihdam edilebilir olması gerekir.

İsveç mevzuatına göre, sigortalılara iki tip yaşlılık aylığı bağlanmaktadır.A)ESAS AYLIK : İsveç’te ikamet eden Türk vatandaşına esas aylık bağlanabilmesi için, 10 yıl İsveç’te ikamet şartı aranmakta ve bu 10 yılın en az 5 yılının aylık talebinden önceki sürede geçmiş olması gerekmektedir.

B)MUNZAM AYLIK: Bu aylık gelir getiren işte çalışan kimselere bağlanmakta olup, İsveç’te ikamet eden bir Türk vatandaşının munzam aylığa hak kazanabilmesi için, talep tarihinden önceki son 5 yıl içinde İsveç’te mukim olması ve 16 yaşından sonra toplam olarak en az 10 yıl

İsteğe bağlı sigortaya primi ödenen hizmetler, hizmet birleştirilmesinde dikkate alınacak sürelerden midir?

İsveç mevzuatına göre malüllük aylığı alma koşulları nelerdir?

İsveç mevzuatına göre yaşlılık aylığı alma koşulları nelerdir?

İsveç’te ikamet etmiş olması gerekmektedir.

-Ölümünden hemen önce müteveffanın beş yıldan az olmamak üzere İsveç’te ikamet etmiş bulunması ve geride kalan hak sahiplerinin ise sigortalının ölüm tarihinde İsveç’te ikamet etmekte olması veya;-Geride kalan hak sahiplerinin İsveç’te en az beş yıl ikamet etmiş olmaları ve ölüm tarihinde geride kalan hak sahiplerinin veya müteveffanın İsveç’te ikamet etmekte olması;Gerekmektedir.

- Bir ülke Kurumunun aylık bağlaması durumunda, sadece kendi ülkesinde geçen hizmetleri yeterli ise tam aylık bağlanır.Tam aylık, karşı ülke Kurumunca aylık bağlandığı tarihten itibaren kısmi aylığa dönüştürülür.

Her iki ülkede geçen sigortalılık süreleriyle ayrı ayrı aylık bağlanmasına hak kazanılamaz ise, her iki ülkede geçen sigortalılık süreleri birleştirilerek, aylığa hak kazanılması halinde, birleşik hizmetler üzerinden aylık bağlayacak ülke mevzuatına göre geçen sigortalılık süresi oranında kısmi aylık bağlanılabilir.

İsveç’te geçen hizmetlerle, Türkiye’de;• Sosyal Güvenlik Kurumuna(Mülga SSK, T.C. Emekli Sandığı, Bağ-Kur) • Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20. maddesindeki emekli sandıklarına Tabi olarak geçen hizmetler birleştirme kapsamındadır.

İsveç mevzuatına göre dul ve yetim aylığı alma koşulları nelerdir?

Türkiye’de veya İsveç’te geçen sigortalılık süreleri yeterli ise, ayrı ayrı tam aylık bağlanabilir mi?

Türkiye’de veya İsveç’te geçen sigortalılık süreleri yeterli değilse hizmet birleştirilmesi yapılarak kısmi aylık bağlanabilir mi?

Türkiye-İsveç sosyal güvenlik sözleşmesine göre hangi hizmetler birleştirilebilir?

Aile yardımları (çocuk paraları) kimler için ödenir ?

Annenin veya babanın en az altı ay süre ile İsveç’te ikamet etmesi şartına bağlanmıştır. Çocuk için de geçerli olan bu ikamet şartının yerine getirilmesi halinde, çocuk parasının çocuğun bakımını sağlayan İsveç’te mukim ve kayıtlı bir kimseye de ödenmesi mümkündür. Sigortalının Türkiye’de yaşamakta olan çocukları ise kapsam dışındadır.

İsveç mevzuatına göre prim iadesi yapılmamaktadır.

Evet değerli üyeler, sizlere bir duyuru… Biliyorsunuz şubat ayında herkese büyük ve turuncu renginde bir zarf gelmiştir, bu emeklilik zarfıdır. Eğer bu zarf üzerinde anlamadığınız bir şey var ise lütfen Federasyona bildirin, bir seminer düzenleyerek, sizlere anlatmaya hazırım.

Sevgiler, Saygılar...

İsveç’te prim iadesi var mıdır? Hatice Toklucu

Büyük Türkçe – İsveççe/İsveççe-Türkçe Sözlük, 82 000 kelimelik (İsveççe ve Türkçe kelime okunuşları ve gramer toplu bakışları ile), baskı 2011, yayınevi fiyatı 180 kr, ISBN 978-91-633-8099-0.

İsveççe-Türkçe/Türkçe-İsveççe Cep Sözlüğü, 35 000 kelimelik, baskı 2009, yayınevi fiyatı 90 kr, ISBN 978-91-633-4051-2.

Svensk-Turkiskt Lexikon, 38 000 kelimelik, baskı 2004, yayınevi fiyatı, 90 kr, ISBN 978-91-631-3648-1.

Turkiskt-Svensk Lexikon, 40 000 kelimelik, baskı 2009, yayınevi fıyati 110 kr, ISBN 978-91-633-4050-5.

İsveççe-Türkçe Konuşma Kılavuzu (Svensk-Turkisk Parlör), baskı 2006, yayınevi fiyatı 60 kr, ISBN 978-91-631-7026-3.

Turkisk Grammatik, baskı 1997, yayınevi fiyatı 100 kr, ISBN 978-91-630-5399-3.

Kitaplar internet üzerinden www.adlibris.com, www.bokus.com, www.kulturbutik.se veya herhangi bir kitapevinden sipariş edilebilir.

Page 11: Yeni Birlik 2/2011

Sevgili Yeni Birlik okurlarına merhaba

Sevgili hocam Kenan Gündoğdu bana rica etti Yeni Birlik dergisine tiyatro hakkında yazı yazar mısın diye. Benimle ilgili yazılar ilk defa Yeni Birlik'te çıktı. İlk defa sahneye o zamanın Türk kültür dernekleri gecelerinde çıktım. Onun için Yeni Birlik’in ve Türk seyircisinin yeri ve değeri bende büyüktür.Düşündüm taşındım ne yazarım diye ve şu an kafamdan geçenleri yazmaya karar verdim. Nedir bu kafamdan geçenler? Şu ana kadar yaptıklarım ve analizleri. Ancak ben bir gazeteci falan değilim. Anlatacaklarımı özet olarak geçeceğim. Belki ilerde daha ayrıntılı olarak devamı gelebilir yada anılarım şeklinde bir kitap da olabilir. İzin verirseniz şu an neler yapıyorum kısaca bahsetmek istiyorum. Şu an Karagöz gölge oyunu oynatıyorum. Metnini yazdığım ve müziğini yaptığım babamın İsveç’e gelişini konu alan bir gölge oyunu. İsveç sahnelerinde ilk defa yer alan ve isveççe olarak oynattığım bu oyunla Stockholm dışında şimdiye kadar 80 gösteri gerçekleştirdim. Bu proje

üzerinde 3 yıl çalıştım. Türk kültür bakanlığına başvurmama rağmen herhangi bir yardım alamadım. Fakat İsveç’te başvurduğum sanat kurulu konstnärsnämnden bana maddi destek sağladı. Ama Karagöz ustası Mustafa Mutlu’yu buraya davet ettiğimde bana yardımcı olan kültür ve tanıtma müşaviri Filiz Köse’ye, sponsorluk yapan Türk Hava Yolları’na ve Ahmet Önal’a buradan tekrar teşekkür ediyorum.

Karagöz ve Hacivat tarihi üzerinde çok değişik bilgiler var. O yüzden ayrıntılara pek girmek istemiyorum. Gerçekten yaşayıp yaşamadıkları pek bilinmiyor. En çok bilinen söylenti ise şu; Karagöz ve Hacivat Bursa’da bir cami inşaatında çalışırlarken şakalaşırlar ve işçiler işi gücü bırakır bunları seyrederler. O zamanın padişahı Yıldırım Beyazıt inşaatın

yavaşladığı gerekçesiyle ikisini de idam ettirir. Sonradan padişah pişman olur, Karagöz ve Hacivat’ın deriden tasvirini yaptırıp perde arkasında oynattırır. Ama çok eskiden gölge oyunu geleneğinin Çin’den ve Hindistan’dan geldiği söyleniyor. Karagöz gölge oyunu olarak da 16. yüzyılda Osmanlı döneminde yerleşiyor. 2008 yılında Yunanistan Karagöz gölge oyunu için patent almak amacı ile Avrupa Birliği’ne başvurdu ancak Türk kültür bakanlığının girişimleriyle UNESCO bunun bir Türk mirası olduğunu onayladı. Nasrettin Hoca ve Mevlana’ya da İranlı’lar sahip çıkıyor. Ama en azından İsveç’te benim yaptığım Nasrettin Hoca gösterilerinden sonra İranlılar pek ses çıkarmıyorlar.

Yaklaşık 27 yıllık profesyonel tiyatro oyunculuğu ve müzisyenlik hayatımda Türk kültür değerlerini İsveç’e taşımaya çalıştım. Bütün bunları yapmak kolay olmadı tabi. Yaparken de İsveç veya Batı kültüründen motifler katmaya çalıştım. Bu tür örnekler özünü bozmadan hazırladığım Karagöz

oyunumda da mevcut. Oyunun konusu itibariyle geleneksel Karagöz, Hacivat ve Cadı tasvirlerinin dışında bir İsveç polisi ve İsveç milli kıyafetinde bir de Moder Svea tasvirleri yaptırttım. Gösterideki türkülerin ve şarkıların çoğunu İsveççe olarak okuyorum. Oyunlarımı ilk defa İsveçce oynamam 1993 yılında oyuncu olarak girdiğim İsveç devlet tiyatrosunda (Riksteatern) başladı. Bu tiyatroda değişik dünya klâsikleri ve güncel oyunların dışında Riksteater’e önerdiğim Dede Korkut masallarından Deli Dumrul’u İsveççe’ye çevirip başrolü de ben oynamıştım. En az otuz kez İsveç’i güneyinden kuzeyine kadar dolaştım, turneler yaptım. En büyük rüyalarımdan biri de Türkiye’de sahneye çıkmaktı. Bu da gerçekleşti. Riksteater’le ‘Elektra’nın erkek kardeşleri’ oyunu ile İstanbul’da yaptığımız gösteride hem türkçe hem de İsveççe oynayarak büyük keyif almıştım. Daha sonra İstanbul şehir tiyatrolarında bir dönem konuk oyuncu olarak görev aldım. İstanbul’da Cemal Reşit Rey’de çok uluslu grubum Svenskarna ile konser verdim. Yaklaşık on yıldan buyana

her yaz İsveç’ten götürdüğüm müzisyenlerle Ege bölgesinde yazlığım olan Akyaka’da konserler veriyorum. Bu konserleri yaparken de o bölgenin müzisyenleri ile çalışıyoruz. Yani bir nevi kültür alışverişi oluyor.

36 yıl öncesinde çalışmalarım kısaca şöyle başladı: 14 yaşında İsveç’e geldiğimde hemen tiyatro ve müzik çalışmalarına başladım. Önce Kenan Gündoğdu’nun ve Mazlum Kiper’in kurduğu Keloğlan çocuk tiyatrosu. Daha sonra ilk profesyonel tiyatro çalışmam aralarıda Tuncel Kurtiz ve Ayşe Emel Mesci’nin de bulunduğu Halk oyuncuları ile başladı. Müziğe gelince. Bağlama derslerine Hasan Özkan ile başladım. Bu kurs da Kenan hocanın yardımları ile kuruldu

ve yürütüldü. Daha sonra bu kursa hoca olarak sevgili Ahmet (Hacı) Tekbilek devam etti. İki hocadan da çok şey öğrendim. Yıllar sonra tiyatro hocam M. Kiper’le karşılıklı sahnede oynamamız ve müzik hocam A. Tekbilek ile turneler, konserler ve plak çalışmaları yapmamız beni çok mutlu etmiştir. Ancak çocukken okulda başarılı bir öğrenci olmadığımı burada belirtmek isterim. Çoğu olumsuzluklardan beni tiyatro ve müzik kurtarmıştır.

Uzun yıllar turneler yaptığım yerlerde Türklere olan önyargıların ne kadar çok olduğunu gördüm. Bu önyargıları ancak ortaya güzellikler koyarak giderebileceğimize inanıyorum. Bunun için de birlik ve beraberliğe, dayanışmaya ve aynı zamanda da desteğe çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yaptığım tiyatro gösterilerimle, verdiğim konserlerle ve kaydettiğim albümlerimle bu önyargıları birazcık da olsa kırabildiysem ne mutlu bana. Evet, sizlerle özet olarak bazı şeyleri paylaşmaya çalıştım. Her ne kadar sürç-i lisan ettim ise af ola! Hoşçakalın.

“Yaklaşık 27 Yıllık Profesyonel tiyatro oyunculuğu ve müzisyenlik hayatımda Türk kültür değerlerini İsveç’e taşımaya çalıştım”

Page 12: Yeni Birlik 2/2011

20 YENİ BİRLİK

Page 13: Yeni Birlik 2/2011

üTuhaf bir soru var bugün. Benzetmek gibi olmasın da... Müzik notaları gibi her kitap neden hep benzer notayı vurmaz, diye sordum. Yazmayı bilen her insan, neden benzer düzeyde yazamaz, diye sorulu bir yanıt geldi.Biri mektup yazamaz, öteki roman yazar. Okumayı bilen insanlar arasında da fark var. Her insan benzer düzeyde kitap okumaz. Farklı kitaplar, tuhaf konular vardır.Yazmayı bilenler arasında da böyle bir fark olur.Farklı kitaplar, kütüphaneler gibidir insanlar da. Kimisi yolculuğa çıkarken okunmasa bile yanında bir kitaplık taşır. Kimi insan savaş ve barış romanı yaşar, sanki tüm ömrünü Tolstoy yazmış da dünyaya atmış gibidir.Kimisi Yaşar Kemal’in ‘Yer Demir Gök Bakır’ını, kimisi Aziz Nesin’in Zübük kişisini yaşar. Kimisi Orhan Pamuk’un ‘Beyaz Kale’ adlı romanındaki kişisi gibi hem esir hem de esirin sahibi gibidir. Kimi insan Dostyevski’nin Suç ve Ceza romanından kaçmış ve bu nedenle dünyaya küsmüştür dersiniz. D. H. Lawrensin, Oğullar ve Sevgililer’deki kopyesi gibidir kimi oğul ki, babayı anımsamaz, hep anne dizi dibinde yaşar. Her yazmayı bilen ve her okumayı bilen arasında beliren ayrım salt teknik bir fark mıdır? Anna Karenina’yı bir solukta yaşayan bayanlar da vardır; ve onlar yeni feminizmle dönüştükten sonra, dönüp Lady Chatterley’e baktıklarında, yaşamlarını aslında, hangi kadın düşmanının böylesine sereserpe çıplak cesaretle roman boyutunda gardroptan dışarı çıkarıp, dünyaya attığını soracaklardır.Onların da romancıya bunu sorma hakları var. Ne olursa olsun dört evlik sonrası İsveçli kadınların nefretini üst üste toplayan August Strindberg, yine de ölmeden önce ‘İnferno’ adlı romanını yazacaktır.Herkes istediğini yazabilir ve yaşayabilirse evet yaşasın hayat! Yeme de

yanında yat! Akşam sabah bey namazda, ne yapsın küçük hanım dördüncü sırada? Beşik kertiği ilk hanım sofada.. mutfakta ikincisi, üçüncüsü çamaşır yıkasın çocuklarla.. ya Tunus’tan getirilen dördüncü yeni kuma, o ne yapsın...Bir de bunlar var bakın! Evet! İşte herkes işteyken, enişte küçük baldıza, ‘bana bir kayfe yap’ dediyse, insan istediğini yaşayabilirse.. evet yaşasın hayat! Bu dört kumanın ve o baldızın, doğrudan hayata değil; romancıya, daha doğrusu bu satırların yazarına bunu sorma hakları var... Ve evet işte neden herkes yazamaz.. sorusunun yanıtı da burada.Herkes istediğini yaşayabilirse ki yaşamalı insan isteyince. İnsan istediğini yazabilmeli de.Evet bu çok doğal bir şey işte denilmeli. Fakat neden herkes yazamaz dendiğinde bunun yanıtı da ikircikli bir rüzgara yelken şişirmeden verilmeli.Her insanın has ve öz gerçek özlemi nedir? Bu eğer yeme, içme, doludizgin ve Kazanova gibi hovarda yaşayarak gönül avutmaysa; bunda, yaşamın tadını çıkarma sanatı biraz varsa.. durun bakalım... Burada herkesin ortak olacağı bir parantez açalım.Yemeden içmeden nasıl yaşanamıyorsa, okuma ve yazma eylemi olmadan yaşayamayan insan da vardır.Şöyle ki her insandaki zorunlu yeme/içme dışında, ayrıca zevk aldığı yeme ve içme nesneleri vardır ve hem ayrıdır, hem insan eğilimleriyle ayrılır. Kimisi dondurmalı kazandibine bayılır, kimisi sade sütlaç sever, dondurma istemez. Yaşam böyle çok çeşitle kapı, pencere açıyorsa işler daha kolay. Böyle ise eğer öte yanda hayallerle düşüp kalkma sanatı da, yazarlara büyükçe bir rüya

görme yeri ayırır. Yollar hep aynı.. bakın biri, bir ötekine benzer ve bir yerde bir sahne açılır ve doğum günü kimliklere yazılır, kimi yerde kliniklerde, kimi yerde tarlada doğar insan, evet ilk koşu ve ilk koşul, boğulmadan doğmak bunu unutmayın! Fakat bundan sonra başlar oyun ki her yerde kavşak ve dönemeçler farklıdır.Her insanın yazarak gerçeği betimleme sınırları ne kadar farklıysa, yaşamın sınırları da her yazmayı bilen ve her okumayı bilen insan sınırları kadar dalgalıdır.Pek çok insanın hercai bir çiçek gibi doğma ve o ömrünü o şekilde kovalama nedeni varsa.. şöyle ki, kimilerinin de ‘mahpushane çeşmesi yandan akıyor yandan’ türkülerine karşın, yazar olarak doğma ve yazdıklarıyla yazar olarak ölme gerekçeleri vardır.Sonuç olarak bu deneme yazısının bitiminde bakın ne olacak.. yetmiş beşinci doğum yılını yaşayan bu satırların yazarının payına düşen bir bilgelik parantezi açılacak.. umuyorum ki, bekleniyor bu; ‘sağlıklı yaşayın mutlu olun,’ derim. Bir de kitaplıkta, en eski basım tarihli olanların tozlarını alın.Bakın kitaplar da insanlar gibidir...

Bir yardım. Buradaki kitapların içinde yüz yıl önce basılmış olanlar var, kadim bir tanış gibi onları elimize alıp sayfalarını açıyoruz.Bu sorulardan doğru yanıt verenlere yetmiş beşinci doğum yılı armağanı olarak, Tekin Sonmez kendi romanlarından imzalayarak armağan edecektir.

Page 14: Yeni Birlik 2/2011

Haber

îİsveç Türk Düşünce ve Kültür Derneği , İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği ve Türkiye Bilgi Foru-mu’nun girişimiyle gündeme gelen mitinge Türk, Azeri ve Türkmen federasyonları da katılarak destek verdiler. Meclis kapısına “Siyah Çelenk” bırakma olayı gelecek yıl-larda da devam ettirileceği sivil top-lum örgütü temsilcilerince belirtildi. Protestoya katılanlarda bu durumun çok olumlu olduğunu ifade ettiler.

11 Mart Cuma günü saat 13.30 ‘da meclis önünde Mynttorget’te toplanan Türkler olayı protesto ettiler. Protestonun gün ortasında ve ça-lışma saatleri içerisinde olmasından dolayı katılımın düşük olduğu görül-dü. Protestoya katılan Türkler bu kararı büyük bir haksızlık olarak gördüklerini dile getirdiler. Milletvekillerinin tarihi olayları değerlendirmelerinin tarihi ve tarihçileri yok sayma ya da onların

yerine kendilerini koyma gibi bir yanlışlığın içerisine düştüklerini belirttiler. Olaya daha çok duygusal bir yaklaşımla bakıldığını mecliste yapılan tartışmalarda gözlemlendiğini vurguladılar. Taşınan pankartlarda şu sloganlar göze çarpıyordu:-Tarihi politikleştirmeyin...-Sözde Soykırım Kararını geri al!-Tek taraflılık değil, karşılıklı konuşma-O dönemde öldürülen Türkleri unutmayın!..-Kurtuluş Savaşı yaptık, soykırım değil!..-Sözde Soykırım Kararı halkları birbirine kışkırtmaktır-Sözde Soykırım Kararı Türk düşmanlığı yaratıyor...- Sözde Soykırım Kararı İsveç Kamuoyunu yanlış yönlendiriyorMitingde örgütler adına bir konuşma yapan Türk Kadınlar Federasyonu Başkanı Macide Akay, meclisin almış olduğu kararın yanlışlığı üzerinde durdu. Toplumdaki yansımalarına dikkat çekti. Sözlerine devamla; “Biz bu kararın tarafsız bir biçimde alındığı kanısında değiliz. Bu karar her türlü dayanaklardan yoksundur. Aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin yaptığı ve İsveç Hükümetinin de imzaladığı ‘Soykırım Sözleşmesi’ne aykırıdır. İsveç Parlamentosu altmış

yıl önce imzaladığı sözleşmeyi görmemezlikten gelmiştir. Biz, bu bağlamda İsveç Parlamentosu’nun kendisini hem savcı hem yargıç yerine koymasını protesto ediyoruz. İsveç Meclisinin bu kararı dolaylı biçimde tüm Türkleri ve Müslümanları katiller olarak damgalamaktadır. Biz bunu kabul etmiyoruz. ” dedi.Macide Akay biz toplumsal yaşamda karşı karşıya kaldığımız durumlar nedeniyle şu noktaları protesto ediyoruz diyerek;“-Bu suçlamalar dolaylı olarak Türkleri ve Müslümanları hedef alıyor ve toplumca da olumlu karşılanıyor.-Bu karar yargısız infaz yarattı ve bizler kurbanı olduk-Hukuksal kurallar bu kararda hiçe sayıldı-Bu karar sonucu Türkler ve Müslümanlar toplumda olumsuz davranışlara maruz kalıyorlar-Sağduyulu toplum kuralı her yurttaş için geçerli olmadığını göstermiştir” biçiminde kararın yarattığı olumsuzlukları ifade etti.Kararın olumsuz yansımalarıİsveç Parlamentosunun 11 Mart 2010 yılında aldığı, Sözde Soykırım kararından sonra İsveç’te yaşayan Türkler ve Müslümanlara karşı

olumsuz davranış biçimlerinin ortaya çıktığı gözlemlenen bir gerçek olarak görülmektedir. Toplumda İslam korkusu antisemitizm olgusuyla eşdeğere gelmiştir. Toplumun çeşitli alanlarında Türklere, “katiller evinize gidiniz” vari söylemler ön plana çıkmaya başlamıştır. Okullarda Türk çocuklarına karşı olumsuz davranış biçimleri görülmektedir. Bunlara benzer örnekler üzerinde duran Macide Akay, İsveç Meclisinden şu isteklerde bulundu:“-İsveç Meclisi almış olduğu kararı tekrar gözden geçirmeli ve ortadan kaldırmanın (geçersiz saymanın) yollarını araştırmalıdır.-Bir araştırma kurulu oluşturulmalı ve karardan sonra Türklere ve Müslümanlara karşı ortaya çıkan olumsuz yansımalar her alanda araştırılmalıdır.-Meclis, ilgili devlet kurumlarını harekete geçirerek (Yaşayan Tarih Kurumu, Dünya Kültür Müzesi, Meclis Araştırma Kurulu vbg...) tarafsız bir biçimde o dönemde Balkanlarda, Kafkaslar ve İşgal edilen Anadolu’da Türklere uygulanan durumları incelemelidir.”Mitingde konuşan Muhafazakar Parti milletvekili Göran Pettersson kararın yanlışlığı üzerinde görüşlerini açıklayarak; “Duygularınızı

anlıyorum. Bu karar sizleri fazlasıyla üzmüştür. Pankartlarınızdan anlıyorum ki, sizler hoşgörü ve barıştan yanasınız” dedi. Avrupa Birliği yolunda Türkiye’yi en çok destekleyen parti olduklarını da yineliyerek, Türkiye AB’ne üye olarak kabul edilmelidir biçiminde düşüncelerini söyledi.İsveç Türk İşçi Dernekleri Başkanı Hasan Dölek Yeni Birlik’in soruları üzerine; “Türkler ve Müslümanlar her zaman tarih sahnesinde hak etmedikleri karalamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Ermeni meselesi de bunlardan biridir. Yalan üzerine kuruludur. Ermeniler kendi tezleri dışında söylemlerde bulunanları tehditlerle, korkutmalarla susturmayı bir ölçüde başarmışlardır. Tek yönlü tezlerini sürekli gündemde tutarak, propaganda yoluyla kabul ettirmeye çalışmaktadırlar ve bunda da bir ölçüde mesafe kaydetmişlerdir. Bizler Ermeni tezlerini tarihi verilerle çürütmeye ve Ermeni yalanlarını ortaya koymaya daha fazla zaman harcamalıyız. Başka çıkar yolumuz yoktur. Bu bağlamda tarihçilerimize, politikacılarımıza ve bizlere büyük görevler düşmektedir” dedi.İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Mustafa Sönmez ise; “Bugün bir başlangıçtır. Bizler de Ermeni

Haber

Page 15: Yeni Birlik 2/2011

27 YENİ BİRLİK

Haber

yalanlarını tarihi gerçekler ışığında İsveç kamuoyuna onların taktikleriyle anlatmaya ve bilgilendirmeye çalışacağız. Meclisin almış olduğu karar hiçbir zaman kabul edilemez. Meclisler tarih

sahneleri değildir. Politikacıların büyük bir çoğunluğu olaya duygusal yönden yaklaşıyor ve tarihi gerçekleri katlediyorlar. Ben siyasi parti temsilcilerinden hiçbir zaman 1911 – 1913 yılları arasında Balkanlarda öldürülen, sürülen milyonlarca Türk ve Müslümanla ilgili tek söz duymadım. I. Dünya Savaşı öncesi kurulan Ermeni çetelerinin ve paramiliter Ermeni Gönüllü Birliklerin öldürdüğü binlerce Türk’le ilgili tıs yok. Ama hâlâ üzerinde tarihçilerin bile hemfikir olmadığı “Ermeni Olayları”nı soykırım adı altında kabul ettirmeye çalışıyorlar. Avrupa buna İsveç’te dahildir her zaman ikiyüzlü davranmaktadır. Bunu bilerek adımlarımızı atmalıyız.

Bugünkü ‘Siyah Çelenk’ olayını meclis kararını geri çekinceye kadar devam ettireceğiz. 11 Mart 2010 İsveç Meclisi için kara bir gündür ve bugün tarih katledilmiştir” diyerek düşüncelerini belirtti.İsveç Türk Düşünce ve Kültür Derneği başkanı Abdullah Gürgün Siyah Çelenk konulması olayını;” İsveç Meclisi’nin tek yanlı, haksız kararına karşı, bu mükemmel etkinlikleri düzenleyebilmek için kararlılıkla birleşen ve özverili bir şekilde çalışan, tüm örgütlerimizi, temsilcilerimizi ve tüm etkinliklere katılan arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum. İsveç meclisinin yanlış kararının ne tarihi, ne hukuki ne de vicdani temelleri vardır. Partiler, milletvekilleri, meclis ve kamuoyu yanıltılmıştır. O nedenle bu etkinlikler, yalancının mumu sönünceye dek, karar yırtılıncaya ya da geçersiz sayılıncaya dek her yıl sürdürülecektir. Derneğimizin bu kararlılığının diğer örgütlerimizce de paylaşıldığına inancımız tamdır. Gelecek yıllarda çok daha etkili olabilmemiz için çalışmalara hemen başlanacaktır” biçiminde ifade etti. Meclis Kapısına Siyah ÇelenkKonuşmalardan sonra sivil toplum

temsilcileri İsveç Meclis kapısına üzerinde “Kararı geri al” yazılı bir siyah çelenk koydular. Çelengin konulmasından sonra kendilerini Meclis Başkanı adına kabul eden başkan yardımcısı Ulf Christoffersson’la görüşerek hazırladıkları bir mektubu ayrıca İsveççeye çevirisi yapılan Ermenistan İlk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni (Hovannes Katchaznouni), Ermeni tarihçi A.A. Lalajan’ın ve Justin McCarthy’nin İngilizce “Ölüm ve Sürgün” kitaplarını sundular. Burada da kararla ilgili düşüncelerini aktaran temsilciler ayrıca Türklere ve Müslümanlara karşı oluşan olumsuz davranış dile getirdiler. Ulf Christoffersson ise heyeti dinleyerek, “Başkan ve yönetim tamamen tarafsızdırlar. Bu nedenle yorum yapmayacağım. Mektubu başkana, parti liderlerine ve Dışişleri Komisyonu’na ileteceğim. Konuşmalarınızı aktaracağım. Bu durum İsveç Parlamentosu tarihinde ilk kez oluyor. ” dedi.

Başkan yardımcısına teşekkür eden federasyon ve dernek temsilcileri oradan ayrıldılar.

Page 16: Yeni Birlik 2/2011
Page 17: Yeni Birlik 2/2011

Bredäng derneginin mümtaz simalarından biri olan Osman Gökşen, nam-ı diğer adıyla '' Adanalı Osman'' kendi lakabıyla. yıllarca hep etrafındakiler ve halk arasında '' Adanalı Osman '' olarak tanınmış kısaca .Yani eski meşhur kabadayı; '' Adanalı Osman ''. Şimdilerde ise dernek sakinleri ve muhatapları arasında ki adı '' Toros Canavarı '' . Yeni lakabına da alışmış durumda bizim ' Toroslar Fatihi Adanalı Osman ' . Adana nın Gülek kasabası, 1956 doğumlu. Gülek geçidini çoğumuz biliriz , eski E5 karayolundan Adana ya doğru giderken, Akdeniz bölgesi ile iç Anadolu bölgesi arasına set çekmiş olan ve geçit vermeyen, meşhur Toros dağları arasındaki tek geçit yeridir . Toros dağları arasından Adana ya ve Akdeniz bölgesine tek geçit yeri burasıdır bu bölgede. Ve yine bu bölgenin tarihi ve turistik bir önemi vardır. Turistik önemi; Torosların başlangıcında , sarp ve dik yamaçlı Toros kayalıklarının altından koskoca bir ırmak kaynar gelir, adı : ''Şeker Pınarı '' buz gibi berrak bir suyu vardır ve hemen E5 karayolunun kenarındadır . Yoldan gelip geçenler burada mola vererek şeker pınarının suyundan içerler. Aynı zamanda hemen şeker pınarının kaynak yerinin üzerınden, hem karayolu ve hemde 1900 lü yıllarda Osmanlı devleti zamanında açılmış olan, Toros tünelleri ve demiryolu hattı geçer. Ve ayakları şeker pınarı kenarına kurulmuş olan demiryolu köprüsü ise yine o zamandan kalmadır, ve hala aynı tarihi köprü üzerinden demiryolu geçer. İkinci tarihi özelliği ise şeker pınarının yol bularak açtığı Toros dağlarının arasındaki tek geçit Gülek

geçidi ise , hem karayolu ve hem de demiryolu geçididir. Binlerce yıl öncesinden Büyük İskender ordularının geçtiği ve savaşlar yaptığı yerdir , ve geçidin bir yerinde yine o zamandan kalma taş üzerine oyularak yazılmış İskendere ait bir kitabe mevcuttur. Adanalı Osman'ın İsveçe geliş tarihi 1975 yılı , aylardan 1 nisan. Hani 1 nisan şakası derler ya gerçekten de 1 nisan şakası olmuş Adanalı Osman için. Çünkü uğursuz gelmiş bu memleket bizim Toros canavarına, türlü sürprizlerle karşılaşmış tam bir 1 nisan şakası olmuş. Almanya dan İsviçre ye diye bilet alır , buna İsveç e bilet verirler yol boyunca da farkına varamaz , Stockholm da tren den iner Cenevreye geldim diye sevinirken bir de ne görsün , geldiği yer Cenevre falan değil yanlış bilet vermişler Stockholm da bulur kendini . İşte 1 nisan şakası böyle başlamış Toroslar Fatihi Adanalı Osman’ın. İsveç'te önce dil kurslarına gitmiş Adanalı, yalnız İsveççeyle yetinmemiş, İngilizce ve Almanca kurslarına da gitmiş. Genelde herkesin yaptığı gibi restoran işleriyle iştigal etmiş. Arada bir filmlerde figüran olarak da rol almış , Örneğin '' Hasan Gül '' filminde.Adanalı Osman'nın İsveç teki yaşantısı hayli maceralarla ve zorluklarla doludur. Bundan 6,7 yıl önce Bredäng derneğine gelmeye başladığında ciddi sağlık sorunları yaşıyordu , ayakta bile zor yürüyor ölümle yaşam arasında bir mücadele veriyordu , ve tam bu esnada istenmeyen bir aile kavgası sonucu

ve düşmanlarının yanlış beyan ve ifade vermeleri sonucu ,o halindeyken bile 6 yıl gibi bir ağır cezayla karşılaşır , 4 yıl sonra özgürlüğüne kavuşur. İlk olarak huddinge cezaevinde 6 ay kalır ,sonra Kumla'ya gönderilir,Kumla da 4 ay kaldıktan sonra Märsta ya gönderilir, 9 ay kadar da burada kaldıktan sonra Södertälje ye gider,18 ay da orada kalır , yani sizin anlayacağınız sürgünden sürgüne gönderilir talihsiz Adana' lı.Oradan yeniden Sala'ya gönderilir,orada da 3 ay falan kaldıktan sonra Västervik'e gönderilir. 7 ay da burada kaldıktan sonra son olarak son 3 ayını Bromma'da açık cezaevinde tamamlar. Adana'lı Osman'ın Cezaevi gerçeği hakkındaki yaşantısına ait gördükleri ve düşünceleri; insan görmedikten sonra anlayamaz diyor. Huddinge de häktede , tek kişilik hücrede 6 ay boyunca kalıyor , bir yandan da ciddi sağlık sorunları sebebiyle daimi olarak doktor kontrolü altında olması gerekirken gecikmeli olarak veya oyalayarak doktor geldiğinden şikayetçi. Kendisini sürekli olarak uyuşuk hissettiğinden , yemeklere uyuşturucu bir şeyler katılmış olduğundan şüpheleniyor. Telefon açacağı zaman önemlide olsa oyalıyorlar diyor. Personel arasında ayrımcılık olduğunu söylüyor. Müslümanlar için genelde özel yemek getiriyorlar ama bazen gelmediğide oluyor. Dil bilmeyenlerin haklarını aramaları daha zor oluyor ,dil bilenler haklarını daha kolay arıyorlar. Hapishane yönetimi genelde görevini yapıyor , personelin çoğu zaten yabancı , ama bazen yeterli olamıyorlar, Mahkumlar arasında bir kavga çıksa geç kalıyorlar veya hemen müdahale etmiyorlar. Buna benzer

başından geçen ilginç bir olay ; uyuşturucu bağımlısı 4 gencin saldırısına uğrar , karşılıklı kavga çıkar oradan geçmekte olan personel duruma müdahale eder, olay sonunda bir ay hücre cezası alır Adanalı . Sebebine gelince onlar 4 kişi , 4 kişi için hücre sayısı yeterli olmadığından yalnız Adana'lı kalır. Bu süre içerisinde gözler-inde de bir sorun başlar iltihaplanma olur fakat göz doktoruna

göndermedikleri için gözlerindeki iltihaplanma çoğalır , daha sonra çıktıktan sonra dışarıda kendisi göz ameliyatı olur. Şimdi gözü biraz daha düzelmiş durumda. Şimdi ise yeni projeleri var , belgesel film çekmeyi planlıyor , biraz hayatından alıntılar , biraz memleketi Gülek boğazı ve Toroslardan alıntılarla , '' Toroslar Fatihi Adanalı Osman '', '' Özgürlüğe Dönüş '' , '' Aynalardan Yansımayanlar '' adlı film ve yazı projeleri var.

Ayrıca Birbirinden değişik

olaylar ve komedi dolu bir sürü maceraları var Toros canavarının. örnek olarak ; Berezilya macerası, küba macerası , Alamanya macerası, Macaristanda tayyare macerası, İngiltere macerası , Carola macerası , İsveç kralının krallığına muhalefet Toros krallığından yargılanma macerası , hepsi komedi dolu daha bir sürü maceralarını ilerideki sayılarımızda anlatmaya çalışacağız. Yazıyı hazırlayan; MEHMET ÇELEBİ

Page 18: Yeni Birlik 2/2011

39 YENİ BİRLİK

Page 19: Yeni Birlik 2/2011