yeni birlik 1/2011

21
YENİ BİRLİK DEMOKRASİ • SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ • İŞBİRLİĞİ • DAYANIŞMA İSVEÇ TÜRK iŞÇİ DERNEKLERİ FEDERAYONU YAYIN ORGANI • www.trf.nu • Yıl (år): 35 • Sayı (nr.): 1/2011 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Stokholm Temsilciliği 2010`da açıldı.

Upload: ssemihhan-aydemir

Post on 10-Mar-2016

271 views

Category:

Documents


14 download

DESCRIPTION

Yeni Birlik Dergisi Sayı 1/2011

TRANSCRIPT

Page 1: Yeni Birlik 1/2011

YENİ BİRLİKDEMOKRASİ • SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ • İŞBİRLİĞİ • DAYANIŞMA

İSVEÇ TÜRK iŞÇİ DERNEKLERİ FEDERAYONU YAYIN ORGANI • www.trf.nu • Yıl (år): 35 • Sayı (nr.): 1/2011

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Stokholm Temsilciliği 2010`da açıldı.

Page 2: Yeni Birlik 1/2011

3 YENİ BİRLİK

BaşYazı

İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Aylık Yayın Organı Utges av Turkiska Riksförbundet • Adres/Adress: Järnvägsgatan 86 172 75 Sundbyberg • Tel: 08-728 00 34 - 08 531 732 05 -08 531 706 15 Fax: 08-728 00 42 • Internet: http://www.trf.nu • e-mail:

[email protected] [email protected] • Telefon saatleri (hergün)/Telefontid (vardagar): Pazartesi-Cuma / 09.00-12.00 / 13.30-17.00 Sahibi/Ansvarigutgivare: Hasan Dölek • Redaksiyon/I redaktionen: Hasan Dölek, Ramazan Kavaklı, İlknur Akdağ, Adem Okur • İlan sorumlusu/Annonsansvarig: Adem Okur • Grafik Tasarım/Layout: Yasemin Celebi • Dizgi/Sättning: Atilla Kulbay Yıllık abone ücretleri/Årsprenumeration: Üyeler/Medlemmar: 100:- Örgüt ve Kurumlar/Org: & Ins: 250:- Yurtdışı/Utrikes: 250:- PlusGiro: 439 83 10 – 5

Önemli / Viktig: Sipariş edilmeyen yazılardan veya okuyucu mektuplarından redaksiyon sorumlu değildir!

Redaktionen är icke ansvarig för insänt eller ej beställd material!

Verilmiş veya verilecek anonslarda olası değişliklikler, her iki ayda bir ayın 15’inde Yeni Birlik’e ulaştırılması gerekmektedir. Verilen tarihten sonra itiraz veya değişiklik istemi geçersiz olup, muhtemel yanlışllıklardan Yeni Birlik sorumlu tutulamaz.

Annons och/eller manustext förväntas vara oss tillhanda senast den 15 i varannan månad.

Yeni Birlik förbehåller sig rätten till ansvarsfrihet för fel som inte reklamerats inom angiven tidsgräns.

YENİ BİRLİK sayı 1/11

YENİ BİRLİK

Koruyucu aile evi bulmak s. 4

Stockholm’de beklenen buluşmayı gerçekleştirdi s. 8

Att kunna kommunicera s.10

Rabia Kadir’ in ziyareti s.12

Tehlikeli uyuşturucu s.14

Sayın Damla Güçlü ile Söyleşi s.18

Neden geçmişteki yaptığımız hatalarmızdan ders almıyoruz? s.20

üyelerine sıcak bir gece yaşattı s.22

Modern toplum s.26

Soykırım kararı s.30

Sigorta köşesi s.32

Değerli Üyeler ve Yeni Birlik okurlarıDergimizin 2011 yılı ilk sayısı elinizdedir. Yeni Birlik hem

İsveç ve Türkiye’ye hükümetler bazında çalışmalarımızda hem federasyonumuz ve ona bağlı derneklerin çalışmalarını sizlere duyurmakta olan bir yayın organımızdır. Yılda altı sayı çıkmaktadır. Buradaki toplumumuz ve gelecek kuşaklar açısından çok önemli bir görevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Geleceğe bırakabileceğimiz bir arşiv görevi yapmaktadır.

Bu sayımızda, bu köşeden sizlere federasyon yönetimi olarak pek alışık olmadığımız ve kaçınılmaz bir durum sonucunda dillendirmek zorunda kaldığımız bir konuyu affınıza sığınarak kısaca yazmak istiyorum.

Günlük yaşamda bu veya şu biçimde kulaklarımıza sürekli dedikodular, şikayet edilen insanlar dahası örgütlerle ilgili haberler gelir. Şikayet çok önemli bir konudur ve şikayet eden açısından çok ciddi dayanakları, kanıtları yani belgeleri olması gerekir. Şikayet eden, şikayetine ilişkin durumu ispatlayamazsa; toplumumuzda onursuzluğunun en büyük damgasını yer.

Federasyonuzmuz da böyle bir şikayet konusuyla başbaşa kalmış ve başvurulan kurumlar yaptıkları incelemelerde şikayete ilişkin konu hakkında hiçbir yanlışlık bulamamışlardır. Fakat şikayet eden kişi bu kurumları günlük olarak telefon ve e-mail yoluyla rahatsız etmeye devam etmektedir. Peki bu arkadaş neden bu yolu tercih etmektedir? Söylenecek bir söz vardır o da: Kıskançlıktır. Çünkü bu arkadaş üç kez federasyon başkanı olmuş ve üçünde de federasyonu çıkmazlara sürükleyerek şapkasını alarak kaçmıştır. Kendi beceriksizliğinin acısını federasyonu rahatsız ederek kendi kendini tatmin yolunu seçmiştir.

İşte yukarıda anlattığıma şikyet konusunun mimarı İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu eski başkanlarından Osman Özkanat’tır. Şahsın kendi hayal gücünü kullanarak, şikayet ederek, acaba kurumu kandırabilir miyim diye yola çıktığı anlaşılmaktadır. Federasyonun yıllık ekonomik yardım aldığı Devlet Gençlik Kurumu’na yapmıştır. Fakat bu kurum yaptığı incelemelerde ince eleyip sık dokuyan bir kurumdur. Dahası ak ile karayı, doğru ile yanlışı ayırt edebilen, yani kandırılması imkansız olan bir kurumdur. Kıskançlık hırsı ile yazılmış şikayet mektubuna incelemeler sonucunda itibar etmeyerek, Devlet Gençlik Kurumu güvenilir bir kurum olduğunu bir kez daha tüm federasyonlara ispatlamıştır. Ayrıca İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu’nun yıllık olağan müraacatını kabul ederek; bir yıl önce aldığı yardımdan daha fazlasını onaylayarak, federasyonun gösterdiği gelişimeyi görmüştür. Ayrıca buradan da şunu anlıyoruz ki, artık İsveçli kurumlar Osman Özkanat gibi şahısların kolayca kandırabildiği kurumlar değildir.

Federasyonumuzu şahsi ihtirası için şikayet eden bu şahıs, gelmiş geçmiş federasyon başkanları arasında federasyondan maaş alan tek başkandır. Yine maaş aldığı sürede federasyonda çalışmak yerine ortak olduğu havayolu acentasında ve pizzerialarda çalışmaya devam etmiş, bir ölçüde kendisini başkan seçenleri kandırmıştır. Bugün hala İTİDF’ nundan aldığı maaş sayesinde, kazandığı gelir seviyesi ile geçimini sağlamaktadır. Biz yönetim olarak merak ediyoruz? Bu şahıs neden ekmek yediği kurumu şikayet etmek istesin? Kanımca bu şahıs kendi dönemine bakıp bir de bizlerin dönemi görünce aradaki farkın dev uçurumlar olduğunu anlamış ve içerisindeki kıskançlık hastalığını ortaya çıkartmıştır. İşte bu hastalık, bu tip insanları, şikayet gibi... toplumumuzun kabul etmediği ahlak dışı bu tip hareketlere itiyor. Bizlere düşen görev ise bu tip insanlara itibar etmeyerek, yaptığı yanlışı sık sık kendisine hatırlatmak, hızlı bir şekilde çevremizden uzaklaştırmaktır.

Sevgili okurlar işte Osman Özkanat’ ın tüm yaptığı bu işleri, yakalandığı amansız bir hastalık olan kıskançlık hastalığına bağlıyorum. Zaten bu hastalığa nasıl yakalandığını önümüzdeki Yeni Birlik sayılarımızda hem o dönemi hem de bizim görevde olduğumuz dönemi sizlere anlatarak göstereceğiz. Takdir ise sizindir.

Tüm bu tip amansız hastalığa yakalanlara Allahtan biran önce acil şifalar diliyorum...

Saygılarımla Hasan Dölek Genel Başkan

Page 3: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

4 YENİ BİRLİK

HaBER

5 YENİ BİRLİK

Stockholm Esirgeme Derneği’nin önderliğinde ”Koruyucu Aile Evi Bulmak” amacıyla 2007 yılında başlattığı projeye, SIOS’a bağlı altı ve daha sonradan dahil olan bir federasyonla birlikte yedi federasyonun ortaklaşa yürüttüğü proje, üç yıl süren uzun ve yoğun bir çalışmanın ardından Aralık 2010 yılında sonuçlandı. Bu çalışmaya yönelik proje liderliği yapan Isabella Canow’la dergimiz Yeni Birlik adına bir görüşme yaptık.

Stockholm Esirgeme Derneği Genel Miras Fonu’ndan aldığı projeyi SIOS’la (Göçmen Federasyonları İşbirliği Platforumu Örgütü) ortak yürütmek için ilişkiye geçer ve durumu anlatır. SIOS kendisine bağlı federasyonlarla görüşerek projeye talip olan Asur, İran, İtalyan, Kürt, Sırp ve Türk Federasyonlarıyla katılma kararı alır. Bu altı federasyona sonradan Rus Federasyonu da katılır. Ayrıca Romanlar da bu projeye katılmak isterler, bu alanda onlarında sorunları vardır. Fakat Stockholm örgütünde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle yer alamazlar. Böylece üç yıllık ortak bir proje çalışması devreye sokularak ”Koruyucu Aile Evi” bulma konusunda çalışma başlatılır.

Yeni Birlik – Bu proje üç yıllık bir çalışmayı gerektiriyordu. Stockholm Esirgeme Derneği neyi amaçlamıştı? Isbella Canow - Stockholm Esirgeme Derneği 1910 yılında kurulan ve gönüllü olarak topluma hizmet veren bir sivil toplum örgütüdür. Bu derneğin amacı evsiz ya da evinde sorunlar yaşayan 13 yaş ve yukarısı çocukları onlara kucak açacak ailelerin yanına yerleştirmektir. Bu tür ailelere, “Koruyucu Aile Evi” deniyor. Şimdiye kadar bu tür yerleştirmeler sadece isteyen İsveçli ailelerin yanlarına yapılıyordu. Son yıllarda ülke dışından annebabasız gelen ve İsveç’te yerleşmiş olan göçmen ailelerin çocuklarında da sorunlar yaşanmaya başladı. Bu çocuklar daha çok kendi kültürlerinden olan ailelerin yanında kalmak istiyorlardı. Ayrıca bu çocukların İsveçli ailelerle yaşayabilecekleri kültür çatışmalarını da ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bu

nedenle böyle bir proje başlatıldı. Amaç göçmen gruplarını da bu ağın içine çekerek “Koruyucu Aile” olmalarını sağlamaktı. Göçmen aileler bir kaynak olarak düşünüldü.

YB – Bu projenin başarıya ulaşabilmesi için ilk aşamada neler yapıldı? I.Canow – Stockholm Esirgeme Derneği ve yedi federasyon bir yönetim grubu oluşturarak işe başladık. Bu grupta her federasyondan bir kişi vardı. Türk İşçi Dernekleri Federasyonu adına Adem Okur katıldı. İlk önce yapılacak işler ve program çıkarıldı. Federasyonlara ve dolaysıyla üyelerine yönelik bilgilendirme çalışmaları yaptık. Federasyonlar kendi içlerinde üyelerine yönelik her konuda örneğin kanunlar, yönetmelikler ve bu alandaki tüm kurallar hakkında her fırsatta bilgilendirme çalışmaları yaptılar. Böyle bir durumda ailelere ödenecek yardımlar anlatıldı.

YB – Bazı kültürlerde “Koruyucu Aile Evi” düşüncesi fazla gelişmiş değildir. Bu konuda gerek siz ya da federasyonlar ne tür zorluklarla karşılaştınız? I.Canow – Elbette zorluklarımız oluyor, oldu. Farklı kültürler farklı bir biçimde değerlendiriyorlar. Örneğin Uppsala ilinde bir İranlı aileyle birtakım sorunlar yaşadık. Önce erkek çocuk istemedi. Neden olarak da eşini onunla yalnız bırakamayacağı oldu. Kız çocuk yerleştirdik ama, evi ziyaret ederek durumu yerinde görmek ve değerlendirme yapmak isteyen sosyal kurum memurlarına kızın eve erkek arkadaşını getirmek istediğini dolaysıyla sorunlar yaşadıklarını belirtiyorlar. Kız da bu durumdan memnun olmadığı söylüyor. Sosyal kurum memurları ailenin İsveç değer yargılarına uymadıklarını ve dolaysıyla bu eve çocuk yerleştirmenin uygun olmadığı yönünde görüş bildirdiler. Biz kızı başka bir ailenin yanına yerleştirmek durumunda kaldık. Bu yerleştirmelerde ailenin İsveç toplum yapısına entegre olmuş ve değer yargılarına uyum sağlamış olması ön planda görülmektedir.

YB – İsveçli ailelerin yanına yerleştirilen çocuklarda sert kural ve tutumlarından yakınıyorlar. Bu nasıl oluyor? I.Canow – İsveçli ailenin yanına yerleştirilen göçmen çocukları bazı konularda uyum sağlamada zorlanıyorlar. Örneğin ailenin zaman sınırlaması, odalarını temizleme ve düzeni, alışveriş işleri, bulaşıklarını toplama vb. gibi konularda sorunlar yaşıyorlar. Bunun yanısıra öğretmen ailelerin yanına yerleştirilenler çocuklarda pek sorunlar yaşanmıyor. Eğitimci olmaları bu çocuklarla uyum sağlamada önemli rol oynuyor.

YB – Bu proje kapsamında “Koruyucu Aile Evi” bulmak adlı bir de kitap hazırladınız. Bu kitapla ilgili biraz bilgi verir misin? I.Canow – Evet, projenin özünü anlatan bir kitap oldu. Burada sekiz koruyucu ail eve koruyucu ailelerin yanına yerleştirilmiş yedi çocukla yapılmış konuşmalar var. Ayrıca hem Stockholm Esirgeme Kurumu hakkında hem federasyonların çalışmalarına yönelik çeşitli bilgiler veriliyor. Bu alana yönelik önemli bir kitap olduğu kanısındayım.

Koruyucu aile evi bulmak YB – Genel olarak Türk ailelerin “Koruyucu Aile Evi” düşüncesi ya da gerçeği hakkında yaklaşımları nasıldır? I.Canow - Türk aileler olaya genelde olumsuz (negatif) yaklaşıyorlar. Onlar çocukların kendi ailelerin ya da çok yakın akrabalarının yanında kalmasından yanalar. İsveçli ailelerin yanında kalmasına sıcak bakmıyorlar. Türkler arasında hâlâ bu konular tabu olma özelliğini koruyor. Bu tür durumlarda sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Gene de kimi aileler olayın farkındalar. Suça bulaşmış çocukların son aylarını gözetim altında aile yanlarında geçirerek toplum yaşamına ayak uydurmalarını olumlu karşılıyorlar. Çünkü Cezaevlerinin zor koşullarını ve oradaki yaşananların bilincindeler. Cezaevlerinin suça bulaşmış çocukları çok olumsuz etkilediğini hatta onları daha fazla sertleştirdiğine inanıyorlar.

YB – Sence, hangi göçmen grubu ya da gruplarıyla çalışmak daha kolay? I.Canow – En rahat çalıştığımız göçmen grubu Rus aileler. Çünkü onlar bu konulara fazlasıyla ilgi duyuyor ve ayrıca Rusya’da da aynı sorunlara sahip olduklarını söylüyorlar. Bu kitabı Moskova’daki bir kütüphaneye uluslararası yayınların bulunduğu bölüme bıraktık ve çevirisini de yaptılar. Bizim çalışma yöntemlerimizi yani İsveç modelini incelemek ve yerinde görmek için ziyaretler yapıyorlar. Rusya’da yeni doğmuş bir hayli çocuk kurumlara ya da sokağa terk ediliyor. Dolaysıyla bizim sistemimizi yakından incelemek istiyorlar.

YB – Son yıllarda Ortadoğu’dan çok fazla kimsesiz çocuk geliyor. Bunlara koruyucu aile bulmak ve yerleştirmek kolay oluyor mu? I.Canow – Hiç te kolay değil. Fakat gerek Kürt gerek İran Federasyonu büyük ilgi gösteriyorlar. İranlı grubun uzun yıllar burada olması ve topluma uyum sağlamaları işleri kolaylaştırıyor. Bunda eğitimli ve genellikle orta sınıfa dahil olmalarının büyük rolü var. Üç yıllık proje döneminde Rus, Kürt ve İranlı ailelerden pek çokları ”Koruyucu Aile Evi” olma sorumluluğunu üstlendiler.

YB – Bu üç yıllık projeden memnun olduğunuz anlaşılıyor. Bu tür projelere devam edecek misiniz?

I.Canow – Genel Miras Fonu bir proje için en fazla üç yıl bir çalışma süresi tanıyor ya da kısa vadeli projeleri üç yıla kadar uzatıyor. Biz bu üç yıllık süreyi kullandık. Elbette bu tür projeleri yapmak ve devam ettirmek isteriz ama zamanımız doldu. Belki bir zaman sonra olabilir. Stockholm Esirgeme Derneği ile bu yedi federasyonun ilişkileri ve işbirliği devam ediyor. Federasyonlar bu tür durumlarda çocuklar için ”Koruyucu Aile Evi” bulmaya devam edebilirler, buraya yönlendirebilirler. Bu konuya ilişkin tüm bilgilere sahip bulunuyorlar. Stockholm Esirgeme Derneği kendisi bu kitap ışığında kurslar ve seminerler başlatacaktır. Toplumuzdaki bireyleri bilgilendirmeye devam edecektir.

YB – Daha önce İslamofobi adında bir kitap da yazdınız ve şimdi de kimsesiz ve sorunlu çocuklarının durumlarıyla ilgili bir projeyi ”Koruyucu Aile Evi Bulmak” adlı kitapla tamamladınız? Bu alan ya da alanlara ilgi duymak nereden geliyor, biraz anlatır mısınız? I.Canow – Ben on üç yaşında göçmen çocuğu olarak İsveç’e geldim. Sonuçta ben de bir göçmenim. Yabancı bir toplumda sizleri ilk plananda nelerin beklediğini kendi deneyimlerimden biliyorum. Özellikle de çocuk penceresinden baktığım zaman dolaysıyla bu tür sorunlar bana pek yabancı değil. Farklı kültürler ve İslam hakkında bilgi sahibi olmam bana ekstra bir avantaj sağlıyor. Avrupa dışından gelen insanlarla nasıl iletişim kurulacağını yani onlarla nasıl konuşulacağını biliyorum. Bugün buraya daha çok Müslümanların çoğunlukla yaşadığı bölgelerden gelenler ağırlıkta. Bu nedenle İsveç’te hem dinsel hem kültürel çatışmalarla karşı karşıya kalıyoruz. Kitaptaki söyleşilerde bunu rahatlıkla görebilirsiniz. Çocuk ve gençlerin geldikleri kültür çevrelerini bilmek, tanımak çok önemli. Benim için, yinelemem gerekirse; çok büyük bir avantaj…

YB – Buraya gelen göçmenlerde birtakım korkular var. Bu korkuları anlamak ve gidermek konusunda ne düşünüyorsun? I.Canow – Elbette gelenlerin sosyal ve kültürel geçmişleri önemli. Bir yığın şey bunlar üzerine bina ediliyor. Bir de hiç tanımadıkları toplumun ortasına düşünce haliyle birtakım korkular

oluşuyor. Yerli toplumunda hem önyargılar hem beklentileri hem de korkuları var. Dolaysıyla işler sanıldığı kadarıyla kolay değil. Göçmenlerde bu korkular daha çok yetişkinlerde var. Gençler daha çok serbestlik ve onun yarattığı özgürlüklerden hoşlanıyorlar. Kısıtlamalar onları sıkıyor. Örneğin Aile Evleri’nin her zaman birtakım vazgeçilmez kuralları vardır. Saatında yemek yenmesi, bir araya toplanılması ve saatinde yatılması, aksatmadan okula gidilmesi gibi… Göçmen çocukları bu durumları pek sevmiyorlar. Onlar herşeyin kendi istedikleri gibi serbest olmasını istiyorlar. Kurallardan hoşlanmıyorlar. Gerek yetişkinler gerekse çocuk ve gençler bir biçimde korkularını açığa vuruyorlar. Biz de bunları ortadan kaldırmaya, koruyucu ailelere yardımcı olmaya çalışıyoruz. İsveç toplumunun kendi değeryargılarını göz önünde bulundurmak gerekiyor.

YB – Sizce, İsveçlilerin hem geçmişte hem günümüzde göçmenlere bakış açıları nasıl ve göçmenleri nasıl görmek ve kabul etmek istiyorlar? I.Canow – İsveçliler, 1950’li yıllardan 70’li yıllara kadar göçmenleri işgücü olarak olarak algıladılar. Çünkü işgücüne büyük ihtiyaç vardı. O dönemlerde göçmenlerin fazla dil ve toplum kurallarını bilmemeleri sorun oluşturmuyordu. Dolaysıyla o dönemlerde gelenler kendilerini topluma entegre ettiler. Bugün gelenlerin büyük bir çoğunluğu mülteci statüsünde ve çeşitli olumsuzlukların içerisinden geliyorlar. Dün toplumdan ve işyerlerinden herhangi bir istekleri olmayan işgücü göçmenlerin yerine bugün birçok şey isteyen bir göçmen yapısı var. Örneğin işyerinde namaz kılmak için yer, cami ya da mescit yapımı, dinsel bayramlarında kendi ve çocuklarının en az birgün izinli sayılması, kimi Müslüman kadınların örtünmeleri ve el sıkmama…gibi durumlar. İsveçlilerin çoğunluğunu rahatsız ediyor. Buna ırkçı İsveçlilerin propagandasını da eklerseniz, durum tüm açıklığıyla görebilirsiniz. Açıkçası İsveç toplumunda göçmenlere karşı bir davranış değişikliği var. Gelecek için birşeyler söylemek en azından şimdilik çok zor diyebilirim.

YB - Teşekkür ediyor, bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Page 4: Yeni Birlik 1/2011

TÜRK KADINLAR FEDERASYONU 5 MART 2011 CUMARTESİ SAAT : 17.30 - 23.30

Canlı müzik - Yemek KUTLAMA PROGRAMI

17.30 Açılış 18.00 Hoşgeldiniz Konuşması 18.30 Yemek Çekiliş - Müzik - Eğlence Tüm gece

23.30 Kapanış

GİRİŞ: 200 kr (Yemek - Tatlı - Meyve - içecek) Yer Ayırtma /Bilet : 073 142 11 64 (Hatice)

Adres: VEGA BAREN (Sveriges äldsta Hamburgerbar) Gamla Nynäsvägen 8 HANDEN 08-7772058

Pendeltåg:Handen Tren Durağından 830, 835, 837 otobüsüyle 5 dak. uzaklıkta.

Mehmet Çelebi ve Grupp Nostalji

Eğer sen ve çocukların İsveç’te ikamet ediyorsanız, o zaman çocuk

parası ve kira yardımından yararlanabilirsin. Çocuk parası ve

kira yardımı ile ilgili kararını Sosyal Sigortalar Kurumu vermektedir.

Geniç bilgi için forsakringskassan.se sitesine girin, orada türkçe bilgiyi

bulabilirsiniz. Aynı zamanda telefon görüşmesi için zaman ayırtabilirsiniz,

türkçe konuşuyoruz.

forsakringskassan.se

Page 5: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

8 YENİ BİRLİK

HaBER

9 YENİ BİRLİK

Spor Toto Süper Lig takımlarından Kardemir Karabükspor’da, kulüp başkanı Hikmet Ferudun

Tankut İsveç’in başkenti Stockholm’de katıldığı’’Gurbetteki Türkler ve Türk Futbolu’’ adlı panelde, Karabüksporun yıldız futbolcusu Emenike hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

Yurt içinden ve Yurt dışından önemli takımların Emenike’yi takip ettiğini söyleyen Tankut’’”Takımımızın hedefleri var, bu doğrultuda ilerliyoruz. Emenike ligde gol krallığında yarışan ve kulübümüze diğer oyuncularımız gibi fayda sağlayan futbolcumuz., Rubin Kazan sözlü isteyince 10 milyon avro verdikleri takdirde alabileceklerini söyledik. Bu sadece Rubin Kazan için geçerli değil. Kim istediğimiz parayı verirse Emenike’yi alabilir. Ama şunu da belirteyim Emenike’yi başarılı olabileceği ve üzerine koyabileceği bir takıma satarım. Aksi takdirde ne kadar para verirlerse versinler satmam.’’ Şeklinde konuştu.

Stockholm futbol adamlarını ağırladı Star TV Spor programı yapımcısı ve spiker Ertem Şener, Kardemir Karabükspor Başkanı Hikmet Ferudun Tankut, Fotomaç Gazetesi spor yazarı Cevdet Ünüvar, Sabah gazetesi yazarı Arife Ünüvar, eski Galatasaray futbolcusu ve lig tv yorumcusu Evren Turhan, Türk- Amerikan Dostluk Derneği Başkanı FİFA lisanslı Menejer Serdar Tuygun, İsveç Türk Dostluk ve Spor Derneği ile birlikte İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu’nun, İsveç’in başkenti Stockholm’de organize ettiği ’’Gurbetteki Türkler ve Türk Futbolu’’ adlı sempozyuma katıldı.

Sabah gazetesi yazarı Arife Ünüvar’ın yönettiği sempozyumun açılış konuşmasını yapan İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu başkanı Hasan Dölek, Bu zamana kadar federasyon olarak Eğitim, kültürel, tarih konulu bir çok sempozyum yaptık. Bundan sonra spor konulu sempozyumlar da yapacağız. Gördüğüm kadarıyla

İsveç’in değişik bölgelerinden birçok futbolcu gencimiz, Türkiye’de futbol oynatacakları vaadi ile Türkiye’ye götürülüyor yada hiç keşfedilmeden futbol hayatları bitiyor.Sonuç hüsran. Bizler İTİDF olarak zaman zaman bu tip sempozyumlar düzenleyerek İsveç’deki gençlerimizi, Türkiye’den profesyoneller ile buluşturacağız. İsveç ikinci ligine çıkma başarısı gösteren Konyaspor’da bizim çatımız altında. Artık kolları sıvadık, turnuvalar, kamplar, sporla ilgili birçok programlar yapmayı düşünüyoruz’’ diye konuştu.Gurbetçi futbolcular kandırılıyor mu? Sempozymu yöneten Sabah gazetesi yazarı Arife Ünüvar’’ iyiki gelmişiz en azından burada büyük başarı yakalayarak İsveç ikinci ligine çıkan Konyasporu ve başkanını tanımış olduk’’ dedi ve sözü Star TV Spor programı yapımcısı ve spiker Ertem Şener’e bıraktı.

Türk futbolunda yeni bir yapılanmaya gidildiğinin altını çizen Ertem Şener,’’ Azerbaycan’a 1-0 kaybettikten sonra Türk Futbolunun geleceğinin yurtdışındaki gurbetçi gençlerde olduğunu fark ettik. Guus Hiddink ve kurmayları yurtdışında gurbetçi futbolcu aramaya başladı. Freiburg’da oynayan gurbetçi futbolcu Ömer Toprak’a kafayı taktı. Ömer’le yattı, Ömer’le kalktı. Ama Ömer’in tek bir cümlesi var, ‘Türk Milli Takımını’ seçtiğim doğru değil.’ Ömer’in verdiği cevapta hatalı biziz. Mesut Özil’in yerinde olsaydım bende bin kere Alman milli takımını seçerdim. Ben vatanım için canımı veririm, her şeyimi veririm ama çocuklar kandırılırsa o zaman bu sonuçlar ortaya çıkar. Wolfsburg Beşiktaş Maçını anlatmaya gitmiştim. Maçtan sonra otele geldim. Beni 50’ye yakın gurbetçi futbolcu bekliyordu. Eskiden Yeşilçam’da, artist olacak kızları kandırırlarmış ya, Türkiye’den önemli bir futbolcu abimiz, bu gençlerimizi kandırıyor ve sırtlarından para kazanıyor ortada bırakıyor. Bu gençler öyle bir sinirlenmişler ki, Türkiye’den

Türk milli takımından nefret eder hale gelmişler. Biz böyle yaptığımız zamanda Mesut Özil gibi değerli futbolcularda Alman milli takımını seçiyor. Bende kendilerini haklı buluyorum’’ Diye konuştu.

İsveç konyaspor başarısı Türkiye’ye taşınacak Ertem Şener’den sonra söz alan Fotomaç Gazetesi spor yazarı Cevdet Ünüvar, sempozyumu gerçekleştirdikleri için her iki derneğe de teşekkür ederek sözlerine başladı. ‘’Bugün burada tarihi bir köprü kurduk’’ diyen Ünüver, Konyasporun başkanı ve bazı futbolcuları ile tanışmaktan onur duyduğunu belirtti. Konyasporun İsveç’te ki başarısını Türkiye’ye taşıyacaklarını söyleyen Ünüvar bundan sonrada İsveç’teki yetenekli gurbetçi genç futbolcuları ve Konyasporu yakından takip edeceğinin sözünü verdi.

Sempozyumda Kısa bir konuşma yapan eski Galatasaray futbolcusu ve lig tv yorumcusu Evren Turhan’da 15 yıl önce Milli takımla Malmö’ye maç yapmak için geldiğini, bugün Alisamiyen’in özal kapanış programına davetli olduğu halde burayı tercih ettiğini söyledi. Amaçlarının, Avrupa’da top koşturan gurbetçi gençleri tespit edip, Türk futboluna kazandırmak olduğunu vurgulayan Evren Turhan, bundan sonrada çalışmalarının devam edeceğini sözlerine ekledi.

Menejerlere çok iş düşüyor Sempozyumun son konuşmacısı Türk- Amerikan Dostluk Derneği Başkanı FİFA lisanslı Menejer Serdar Tuygun ise, Türk futbolunun gelişmesi için Menejerler çok iş düştüğünü belirtti. Menejerlerin çok para kazanma ve günü kurtarma politikasını eleştiren Tuygun, ‘’Amerika’da alt yapı mükemmel, 13 tane Türk takımı var. Bizde kolları sıvadık ve Türk Amerika dostluk ve spor derneğini kurduk. Bu kurum İsveç’e de taşıdık. İsveç’te ve Amerika’da yetenekli gençlerimizi tespit etmek için, spor

İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU

Stockholm’de beklenen buluşmayı gerçekleştirdi

programları, turnuvalar düzenleyeceğiz. Sonuç olarak, Türk gençlerinden Dünya’da marka değeri oluşturmaya çalışacağız.’’ Şeklinde konuştu.

İsveç Türk Dostluk ve Spor Derneğinin başkanı Murat Topçu ise bu programı düzenlemede maddi ve manevi desteğini esirgemeyen İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonuna çok teşekkür ettikten sonra, İsveç’te ki Türk gençlerini geliştirmek için birçok sosyal ve fiziksel faaliyetler düzenleyeceklerini belirtti.

Sempozyumun sonunda panele katılan misafirlere dallarındaki

başarılarından dolayı ödül ve plaketler verildi. Fotomaç adına Fotomaç Gazetesi spor yazarı Cevdet Ünüvar’a ödülünü Türk Kadın Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Macide Akay taktim etti.

Ayrıca İsveç Konyaspor kulübü ile Spor Toto Süper Lig takımlarından Kardemir Karabükspor kardeş takım ilan edildi. Karabükspor kulüp başkanı Hikmet Ferudun Tankut yanında getirdiği takım filamasını , Konyaspor başkanı Fazıl Tütüncü’ye ve İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Başkanı Hasan Dölek’e takdim edikten sonra,

İsveç Konyasporla kardeş kulüp olmaktan dolayı gurur duyduğunu ve düzenlenen bu program’dan dolayı da İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu’na da teşekküretti.

YENİ BİRLİK

İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyon’ u bu seminere sponsor olan Ebul Andiç, Sadık Kutlu, Hüsamettin Utkutuğ, Ramazan Kavaklı, İsmail Okur, Murat Topçu, İrfan Yılmaz, Hasan Dölek, Fazıl Tütüncü ve THY Stockholm müdürlüğüne teşşekküreder.

Page 6: Yeni Birlik 1/2011

11 YENİ BİRLİK

Folksams Vison är att ”människor ska känna sig trygga i en hållbar värld”,

Och för att kunna leva upp till denna vision startade Mikael Petersson på Folksam för snart 10 år sedan (april 2012 firar de 10 års jubileum)den flerspråkiga kundtjänsten i Malmö.

De ger råd och förmedlar trygghet på 18 språk och talar med människor från nästan 100 nationer varje år.

Att kunna kommunicera är förutsättning för att alla människor ska kunna ta del av den trygghet Folksam kan bidra med via försäkring och sparande säger Mikael.

Men det gäller inte bara människor med olika etniska bakgrunder, utan även döva, blinda och människor med andra fysiska hinder.

Det är Folksams mål!!!

Vi ägs av kunderna och ingen annan! Här finns inga aktieägare som ska ta en del av vinsten. Det är dig som kund som

vi arbetar för säger Mikael med tryck i rösten.

Sedan han startade sin tjänst som ansvarig för Mångfald och Integration har han besökt flera områden i miljonprogrammet. Det är mer än 1 miljon människor som bor i dessa fastigheter byggda på 60 och 70 talet. Att bostäderna behöver fräschas upp lärde vi oss genom att besöka Rinkeby, Rosengård och Angered .

Vi fick också höra, säger Mikael Petersson, att det stora bekymret är ungdomsarbetslösheten som skapar ett oönskat utanförskap.

Därför satsar vi nu på ett intressant projekt i Södertälje där vi ska försöka halvera ungdomsarbetslösheten på 3 år.

Mikael berättar också att han under de olika besöken informerat om att kvinnor med invandrarbakgrund ofta avstår från mammografi och därför dör i mycket högre grad av bröstcancer för att den upptäcks för sent. Ett förhållande som hade sett bättre ut om alla hjälpte till att få alla kvinnor att gå på mammografi.

Mikael ger också rådet att se över sin framtida pension. Antal år i arbete samt storleken på inkomsten avgör storleken på pensionen säger Mikael.

Det är viktigt att spara själv och om man bekänner sig till Islam har Folksam en fond som heter Amanah fonden och där man inte får någon ränta och där ett eget Sharia råd bevakar investeringarna.

Det finns alltid möjligheten att ringa vår Flerspråkiga kundtjänst säger Mikael. Man hittar alltid telefonnummer på www.folksam.se.

Folksam tackar det Turkiska riksförbundet med Hasan Dölek i ledningen för ett underbart bra samarbete med Folksam under 2010.

Det Turkiska telefonnummret är 0771-585914, där får du tala trygghetsfrågor, och Amanahfond på ditt eget språk. Det är god kommunikation!

Tack för nu vänner! Hoppas vi ses snart! Mikael Petersson Diversity Business Manager

HaBER

Att kunna kommunicera

Page 7: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

12 YENİ BİRLİK

20 Günlük Avrupa turuna çıkan Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, ABD başkanı obama’ya sitem etti

Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, bir dizi ziyaret gerçekleştirmek için geldiği İsveç’te , İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonunu ziyaret etti.

İsveç Uygur Maarip Derneğinin Organize ettiği ziyaret, Federasyonun Stockholm’de bulunan bürosunda gerçekleşirken, ziyarette, İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonunu başkanı Hasan Dölek ve yönetim kurulu üyeleri hazır bulundu. Hasan Dölek’ten kısa değerlendirme Federasyon hakkında kısa bir bilgilendirme konuşması yapan Hasan Dölek, Öncelikle Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir’i ağırlamaktan onur duyduğunu belirtti. 1977’de kurulan İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonunun Avrupa’nın en eski federasyonlardan biri olduğunu söyleyen Başkan Dölek, ‘’Federasyon olarak İsveç’te yaşayan Türklerin ve diğer ülkelerden gelen Türk asıllı vatandaşlarımızın her türlü sıkıntılarında yanlarında olmaya çalışıyoruz. Doğu Türkistan’dan gelen soydaş kardeşlerimizin de

sorunlarını yakından takip ediyoruz. Gerek yaptıkları mitinglerde, gerek toplantılarda her türlü desteği sağlamaya çalışıyoruz.’’ Diye konuştu. Federasyon başkanı Hasan Dölek’in kısa tanıtım konuşmasından sonra söz alan Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, Hasan Dölek ve Federasyon Yönetim kurulu üyelerine kendilerine vakit ayırdıkları için teşekkür etti. Tüm dünya’daki Türk kardeşlerime olan sevgim, saygım farklı’’ diyen Rabia Kadir, ‘’Biz sizin atalarınızın yaşadığı yerden geliyoruz. Dinimiz, ırkımız, milletimiz bir. İki asırdan beri Türk kelimesini kullandığımız için öldürüldük. Baskılara ve soykırıma maruz kaldık. Yıllardır da asimile olmamak için Türk kalmak için uğraşıyoruz. Doğal olarak dünya’da bizim sesimizi tek duyuracak, hakkımızı savunacak ve Çin’i masaya oturtacak tek ülke Türkiye, tek millette Türk milletidir.’’ Diye konuştu. Rabia Kadir Obama’ya kırgın ABD Başkanı Barack Obama’nın Çin Devlet Başkanı Hu Cintao ile bir zirve gerçekleştirdiğini hatırlatan Kadir, Obama’nın görüşmede Uygur konusundan bahsetmemesini eleştirdi. Kadir, “Obama zirvede Tibet

sorunundan, diğer sorunlardan bahsetti ancak Uygur Türklerinin durumundan söz etmedi.” dedi. Kadri, zirve öncesi Uygur Türkleri olarak Obama’nın konuyu gündeme getirmesi için büyük bir seferberlik başlattıklarını, gerek sivil toplum kuruluşları nezdinde gerekse medya ile bu taleplerini yüksek sesle dile getirdiklerini, ABD kongresinden 37 önde gelen milletvekilinin de kendilerine destek verdiğini söyledi. Buna rağmen Obama’nın Uygur Türkleri konusunu gündeme getirmemesini büyük bir hayal kırıklığı olarak değerlendiren Kadir, “Bu gösteriyor ki ABD ve Batı nezdinde iktisadi değerlendirmeler Uygur Türklerinin haklarının önüne geçmiştir. Bu samimiyetsizlik bizi yeni bir strateji geliştirme arayışına itti. 2 Mayıs’ta ABD’de Washington’da yapacağımız dünya Uygur kongresinde bu strateji değişikliğini masaya yatıracağız ve kendimize yeni bir yol haritası çizeceğiz.” şeklinde konuştu. Kadir, “Mevcut durumda Çin, Uygur halkını yok etme projesini sessiz sedasız bir şekilde başarıyla yürütüyor. 10 yıl daha böyle devam ederse çok geç olmuş olabilir.”dedi.

YENİ BİRLİK

Rabia Kadir’ in İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu’ nu Ziyareti

Page 8: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

14 YENİ BİRLİK

HaBER

15 YENİ BİRLİK

Sadece gazetelerin ara sayfalarında yazılan haberlerdeki çocukların

mı uyuşturucu kullandığını düşünüyorsunuz?

Çevrenizde olan değişikliklerin farkına varın, farkındalık yaratıp hayatınızın akışındaki önceliklerinizi tekrar gözden geçirin, çevrenizdeki değişimlerin ve gelişimlerin farkına varın, sizin için olmazsa olmaz dediğiniz önceliklerin aslında önemsiz birer detay olduğunu göreceksiniz. Öncelikli olarak yaşam fanusunuza, sizin için en önemli şeyleri, yani büyük taşları baştan yerleştirin eğer büyük taşları önce yerleştirmezseniz daha sonra hiçbir zaman yaşam fanusunuzu tam olarak sağlıklı bir şekilde dolduramazsınız. Sizin hayatınızdaki büyük taşlar nedir? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, hayalleriniz, işiniz, sağlığınız bu listeyi sizler çoğaltabilirsiniz, önemli olan yaşamınızdaki önceliklerinizin sıralamasını iyi bir şekilde yapmaktır. Doğru yerleştirilemeyen taşlar, dış etkilerden, bir biriyle bağlantılı olarak domino taşı misali yerle bir olur.

Bir eğitim faaliyetinde ailelere çocuklarıyla ilgili ne kadar duyarlı olduklarını uygulamalı olarak göstermek amacıyla çocuklarıyla ilgili üç soru sordum, çocuğunuzun okulunun adı ve okulunun telefon numarası? Çocuğunuzun en yakın arkadaşının adı soyadı varsa telefon numarası? Çocuğunuzun sınıf öğretmeninin adı soyadı?

Sorular çok basit değil mi? Hayatın bitmez tükenmez koşuşturmacasın da, çocuklarımız için duyarlılık katsayımız acaba yeterince üst seviyede mi? Çocuklarımızı yeterince tanıyor muyuz? Bir kez

olsun çocuğumuzun okuluna sohbet amaçlı gidip yönetimle görüştük mü? Sınıf arkadaşlarının isim ve adres bilgileri okul yönetimince bize verildi mi? Bir kez olsun çocuğumuzun arkadaşlarını tanımak amaçlı eve çağırıp, çocuğumuzun okul içinde veya dışında girdiği arkadaş çevresi içerisinde madde bağımlısı olan arkadaşı var mı diyerek aklımızdan geçirip her hangi bir adım attık mı? Cevabı sizlerde saklı ama hayır diyeceklerin sayısının tıpkı soruları daha öncede sorduğumuz katılımcılar gibi hiç de önemsenmeyecek kadar az olmayacağını düşünüyorum. Unutmayalım ki bu sorulara cevap vermeye dahi zaman ayırmayan ve aynı zamanda ilgisiz olan ailelerin yerlerini terör örgütleri, uyuşturucu tacirleri ve organize suç örgütleri alıyorlar. Çocuklarımızın gelecekleri, ailelerin ilgisizlikleriyle avuçlardan kayıp, meçhule doğru gidiyor.

Güzel umutlarla başlanmış olan hayatların sönüp gitmemesi için uyuşturucu madde bağımlılığına karşı farkındalık yaratalım.

Uyuşturucu bağımlılığı her geçen gün çığ gibi büyümekte ve hepimiz için önünü alamayacağımız büyük tehlikelere yol açmaktadır.

Uyuşturucu kullanımı Avrupa’da gençler arasında sağlık sorunları ve ölümlerin en önemli sebeplerinden birisidir. 15 ila 49 yaşındakiler ara-sında ki ölümlerin %10 ila %23’ünün afyon ve türevlerinin(afyon, eroin, morfin ve afyon sakızı vb) kullanı-mından ortaya çıktığı EMCDDA (Avrupa Birliği Uyuşturucu Bağımlı-lığı İzleme Merkezi) tarafından des-

teklenen ve Avrupa’da yedi kentsel alanda yapılan uluslararası bir çalış-mayla da doğrulanmaktadır.

UNODC’nin (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Merkezi) verilerinde, Dünya genelinde tüm uyuşturucu kullanıcı sayısının 200 milyonu aştığını, bu oranın da küresel nüfusun % 3 ile % 3.08 denk geldiği bildirilmektedir, 15-39 yaşındaki Avrupalılar arasın-daki tüm ölümlerin %4’ünden uyuş-turucu kaynaklı ölümler sorumludur ve bunların yaklaşık üçte birinde afyon ve türevleri (afyon, eroin, morfin ve afyon sakızı vb) bulun-muştur. Tedavi talepleri çerçevesinde prob-lem olan ana maddenin; Asya kıtasında %63,3 ile Afyon, Afrika’da %63,6 ile Esrar, Güney Amerika’da %54 ile Kokain, Kuzey Amerika’da %35,3 Esrar, Avrupa ‘da %60,1 ile Afyon, Avustralya’da ise %47,3 ile es-rar maddesi olduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere Asya ve Avrupa da Afyon ve türevleri en fazla prob-lem olan uyuşturucu maddesidir. Türkiye’de de Afyon ve Türevleri % 41,9 ile tedavi talebinde bulunulan maddeler arasında ilk sırada yer al-maktadır.

Bireyler ve toplumlar üzerinde biyolojik, fizyolojik, ekonomik ve sosyolojik etkisi bulunan uyuşturucu bağımlılığının, bizlere çok uzak olmadığını, hatta tehlikenin çok yakınımızda olduğunu görmekteyiz.

İnsanlık tarihinde her geçen gün gittikçe artan oranda yıkıma yol açan madde bağımlılığını önlemeye yönelik yapılan mücadelede herkes etkin rol almalıdır. Sadece uyuşturucu kaçakçılarıyla mücadele

ve polisiye tedbirler ile bu problem çözülemez . Bu problemin, talep (kullanıcı) ve rehabilite safhalarıyla da aynı kararlılıkla topyekün mücadele etmek gerekir. Topyekün verilecek bu mücadelede sorunun değil, çözümün parçası olmalıyız. Madde bağımlılığı sorununun

farkındasınız değil mi? Eğer farkındaysanız, farkındalık yarattık demektir.

Madde Bağımlılığında, çözümün parçası olabilmek için neler yapabiliriz? Madde Bağımlılığı Nedir? Süreçleri Nelerdir? Konularını gelecek sayıdaki yazımda

bulabilirsiniz… unutmayalim madde kullanimi her sosyal kesit için hayati bir tehdit oluşturmaktadir.

Okey taşlarını okşadığınız kadar çocuklarınızın saçlarını okşayın!

İlker KARAKOYUNLU

Avrupa’da (EMCDDA verileri ) Dünyada (UNODC verileri)

Esrar 74 milyon (Avrupalı yetişkinlerin %22’si) 150 -158,8 milyonAfyon ve Türevleri 1,2 - 1,5 milyon 15 - 15,6 milyon

Amfetamin 12 milyon (Avrupalı yetişkinlerin %3,5’i) 30 - 33,5 milyon

Kokain 13 milyon (Avrupalı yetişkinlerin %3,9’u) 13 - 14,3 milyon

Farkında mısın! Senin çocuğun da uyuşturucu madde kullanıyor olabilir. Farkında mısın! Uyuşturucu madde bağımlılığı çığ gibi büyüyor. Tehlike çok yakınımızda.

Tehlikeli uyuşturucu

Ayrıntılı bilgi almak için sayfamızı ziyaret edin: www.pazarmarketıng.se KARACA Haninge Bayisi, E-mail: [email protected], Tel: 08-608 24 44/070-18 48 444

Page 9: Yeni Birlik 1/2011

ERDAL

ERDAL

Gaziantep Baklavası deyince...

Gaziantep’li

Stockholm genelinde Centrum’larda

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

Göteborg il örgütü başkanımız sayın Sami Görgülü’ nün kuzeni sayın Nigar Gül vefat etmiştir.

Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve tüm sevenlerine

başsağlığı dileriz.

GÖTEBORG TÜRK KÜLTÜR VE GENÇLİK DERNEĞİ

GÖTEBORG TÜRK KARDEŞLER DERNEĞİ GÖTEBORG İL ÖRGÜTÜ

İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

Üyelerimizden, sayın Döne Erdal vefat etmiştir.

Merhumeye Allah’tan rahmet,kederli ailesine ve tüm sevenlerine

ise başsağlığı dileriz.

RİNKEBY TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ

İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU

Page 10: Yeni Birlik 1/2011

18 YENİ BİRLİK 19 YENİ BİRLİK

HABER/SÖYLEŞİHABER/ SÖYLEŞİ

Soğuk bir günde T.C. Stockholm Büyükelçiliği önünde durduk.

Biliyorduk beklendiğimizi. Hemen içeri alındık! Girişteki holü düz ayak üç adımda geçtik. Büyük bir masa ve çevresini sarmış oturma yerleriyle kendimizi toplantı salonunda bulduk.

Oval, parlayan bir masa.. kapıdan uzaklaşarak, öteki yakaya, masanın sonuna, güneye bakan pencereye yaklaştık. Büyükelçilik yapmış kişiler, duvarda fotoğraflarla sıralanmışlardı.

Diplomatlar, siyasetçiler çokluk bekletirler! Böyle olmadı.

Feryal Hanım ve ben daha makineleri hazırlama aşamasındaydık. Bir dakika oldu olmadı, temsilcilik adına söyleşi yapacağımız kişi sakin bir havayla geldi ve kendisini tanıttı. Daha önce tanışıyormuş gibiydik. İçtenlikli bir hava yayıldı.

Değerli İzleyici,İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Başkanı Sayın Hasan Dölek’in bize yaptığı söyleşi önerisi ve KKTC İsveç Temsilcisi Sayın Damla Güçlü ile bir araya gelme girişimi sonuç vermişti.

Şöyle ki, konusunda uzman olan, ‘Avrupa Birliği ülkesi olduğu için İsveç’in bizi daha iyi anlaması çok önemli,’ diyen ve dahası; ‘Birebir temas halinde olduğumuz zaman kendimizi daha düzgün anlatabiliriz,’ diyebilme özgüvenini duyumsayan bir yetkili ile, evet, ilk kez yüz yüze gelecektik.

Bu söyleşide, KKTC Temsilcisi Sayın Damla Güçlü ile İsveç’te yapmak istediklerini konuştuk.

Neyi dillendiriyor Sayın Güçlü burada? Temsilciliğin Stockholm’e varış öyküsünü sakin bir üslupla anlatıyor.

Yansız, önkoşulsuz ve önyargısız bir söyleşi oldu.

Sessizlik diplomasisi etkin olsa da, kaldı ki modernite ile yolları örtüşen toplumsal evrilmeler, ayrışmalar getirse de, KKTC Temsilcisi Sayın Damla Güçlü, İsveç’le ikili görüşmeler süreci için; ‘Gerçekten de büyük bir ilgiyle karşılandım,’ diyecektir.

‘İsveç Dışişleri’nin gösterdiği ilgiden çok memnunum,’ diyecek ve Büyükelçimiz, ‘Sayın Zergün

Korutürk’ün, bu temsilciliğin açılmasında çok büyük yardımları olduğunu da Sayın Damla Güçlü unutmadan tekrar tekrar yineleyecektir bu söyleşide.

Evet! Söyleşiye hızlı başladık. Kuzey Kıbrıs konusunun son günlerde gündeme oturması nedeniyle, ayaküstü özel bir soru yönelttik. Sayın Damla Güçlü, İsveç Temsilciliği konusuna girmeden, okurlarımıza tarihi gelişmeleri kısaca özetler misiniz?

Sayın Tekin Sönmez, kısaca özetleyim. 1960’daki anlaşmalarda İngiliz ve diğer iki garantör devletin de imzalarıyla kurulan cumhuriyette self determinasyon hakkı iki halka eşit olarak verildi. Yani Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklere eşit olarak yasal hak verildi. Ve bu çok önemliydi. Daha sonra.. maalesef üç yıl sürdü bu. 1963’te bu hükümet Rum tarafının değişik çabaları çerçevesinde yıkıldı. Türkler zorla hükümetten atıldı, sonuç itibariyle de 1963 sonrasında iki ayrı defakto... yeni bir olgu ortaya çıktı./../ 65’te Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nü gönderdi, kan akışını durdurmak için. 68’de müzakereler için masaya oturuldu. Yıl 1968, bugün 2011. Kaç yıl, 43 yıldır müzakereler devam etmekte. Ama bu zaman içerisinde tabii ki, dediğim gibi bir evrilme dönemi geçirildi. Müzakereler çerçevesinde ve hem de eşit şartlarda müzakere edebilmek için cumhuriyetimizi (1983) ilan ettik...’

Sayın Damla Güçlü, KKTC İsveç Temsilciliği konusuna giriyoruz. Avrupa Birliği sınırları içinde açılan ‘Stockholm Temsilciği’ bir ilk midir? İsveç hükümetinin çağrısı mı oldu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak siz mi başvurdunuz? Diplomasi diliyle nasıl bir gelişme ve nasıl bir süreç yaşandı?

İtalya, Belçika ve Londra’da da temsilciliklerimiz var. Ama hepsi farklı. Özellikle İsveç temsilciliğimizin açılması, bizim Kıbrıs’tan yaptığımız girişimler ve Stockholm Büyükelçimiz Sayın Zergün Korutürk’ün destekleriyle oldu. İsveç hükümetinin de kabul etmesi üzerine buraya geldik. Bundan önceki girişimler ise bir yılı aşkın bir süre devam etti.

İsveç’e ‘sessiz bir giriş ve başlangıç’ yaptınız demek ki. Kaç aydır Stockholm’desiniz?

Evet yeniyiz. Daha yeni yeni buraya intibak ediyoruz diyeyim, yasal olarak da.. daha çok yeniyiz. Ben Ağustos’tan beri buradayım.

Damla Hanım, ‘girişimler ise bir yılı aşkın bir süre devam etti’ dediniz. Bu durum Avrupa Birliği aracılığı ile mi gelişti ve sürdü, yoksa görüşmeler doğrudan İsveç Dışişleri Bakanlığı ile mi başladı ve bu aşamaya gelindi?

Tekin Bey, şöyle bir gelişme yaşandı: ilk temas ve girişimler yapıldı. Daha sonra biz bir de yazılı başvuru tevdi

ettik. Yazılı cevap almadık ama gelebilirsiniz diye aldık yanıtını.

Stockholm size, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kapılarını açtı. Önceki ikili ilişkilerde Sayın Carl Bildt ve birebir temaslarda, bakanlık bürokratları bu duruma nasıl yaklaştılar? İlgi nasıl oldu?

İkili ilişkilerin geliştirilmesi çok önemli. Sonuçta Avrupa Birliği ülkesi olduğu için İsveç’in bizi daha iyi anlaması da çok önemli. Birebir temas halinde olduğumuz zaman kendimizi daha düzgün anlatabiliriz diye düşünüyorum. Gerçekten de büyük bir ilgiyle karşılandım. O yönden de İsveç Dışişleri’nin bana gösterdiği ilgiden çok memnunum. Dediğim gibi sayın Büyükelçimizin çok büyük yardımları var, bütün elçilik mensuplarıyla birlikte.

Bu temsilcilikle beklentileriniz nedir, ne umuyorsunuz? Ne tür ilerleme hamleleri düşünüyorsunuz?

Tabii düşünüyoruz. Özellikle turizm için çok elverişli bir ülkemiz var. Ülkemizin doğasını tanıtmamız gerekiyor. Tanıtım ve turizm hamleleri düşünüyoruz. Bir iki tane turizm acentesi halihazırda doğrudan kuzeye yolcu götürüyor. Bunun geliştirilmesi için, zamanla daha iyi bir hale gelmesi için çalışacağız.

Damla Hanım, temsilcilik hedefleriniz aşağı yukarı belli oldu. Bir soru da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sosyo ekonomik yapısına yönelik olsun. Nüfus oranıyla orada bugün durum nedir? Avrupa Birliği ile ticaret ilişkisi var mı?

Nüfusumuz 260 bin civarındadır. Ticaret çok kısıtlı ve çok ciddi bir sıkıntı var. Günlük ekonomik yaşamda maalesef izolasyonların çok büyük etkisi var.

Ne yapacaksınız ki KKTC turizm anlamında bir destinasyon merkezi olsun? İskandinavya ülkeleri için İsveç’i bir lokomotif olarak düşünürsek, bu anlamda Kuzey Kıbrıs’a nasıl bir atılım başlayabilir?

Burada ciddi bir atılım başlatmamız gerekiyor, doğrudur. Evet! Lokomotif ülke olarak da İsveç bu bölgede anne rolünde, onun için de olanaklar iyi değerlendirilmeli. Belki değişik tur operatörleriyle, tek tek veya toplu olarak bir promosyona girilebilir. Geçtiğimiz yıllarda bu bölgeden tarifesiz seferler yapıldığını biliyorum. Ama nedense bir kez veya bir sezon yapıldıktan sonra Rum tarafının çok büyük baskısı oluşuyor. Ben buraya geldim geleli, çok ilginçtir, tur operatörlerinden, yıllar içerisinde aldıkları dosyalarca Rumlardan tehdit mektuplarını ele geçirdim. Sağolsun, bir beyefendi kendisi bize verdi. ‘Duyduk,

gidiyorsunuz, sakın gitmeyin oralara,’ diye mektuplar yağdırıyorlar tur operatörlerine.

‘Tur operatörlerinden, yıllar içerisinde Rumlardan aldıkları dosyalarca tehdit mektuplarını ele geçirdim,’ dediniz. Bu ciddi bir konu! Size bunları verenler, bu kişiler İsveçli mi?

İsveçli evet! Ama şimdi bilen var, bilmeyen var. Daha önce gidip de bilen buna boyun eğmiyor.

Bu tehdit mektuplarını deşifre etmeyi düşünüyor musunuz?

Bu bilinen birşey, yani hepimiz biliyoruz.

Yeniden tehditler başlayabilir mi? Nasıl bir önlem alacaksınız?

Tur operatörlerinin boyun eğmemeleri için gerekenleri anlatarak yola devam etmek zorundayız .

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Resmî dil Türkçe Başkent Lefkoşa En büyük şehir Lefkoşa Devlet şekli Cumhuriyet Yönetim biçimi Demokrasi Kurucusu Rauf Raif Denktaş Bağımsızlık - Kıbrıs Cumhuriyeti’nden 15 Kasım 1983 Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu Meclis Başkanı Hasan Bozer Başbakan İrsen Küçük Yüzölçümü 3.355 km² (167.) Nüfus 265.100 Nüfus yoğunluğu 79 kişi/km² (122.) Millî gelir, Cari (GSMH) 5.192 milyar ABD Doları (2008) Kişi başına düşen millî gelir14.765 ABD Doları (2007) İhracat 83,7 milyon ABD Doları (2007) İthalat 1.539,2 milyon ABD Doları (2007) Yıllık Enflasyon TÜFE: % 5,7 (2009) Para birimi Türk Lirası Saat dilimi EET (UTC+2) - Yaz saati EEST (UTC+3) Millî Marş İstiklâl Marşı

Sayın Damla Güçlü ile Söyleşi

Kısa Özyaşam; Damla Güçlü 1971 Lefkoşa doğumluyum, üniversiteyi Amerika’da okudum. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Uluslararası İlişkiler konusunda lisansüstü yaptım. 1995 yılında KKTC Dışişleri Bakanlığına girdim, 1999- 2003 yılları arasında Washington’da görev yaptım. Burada ikinci görevim. Temsilci olarak da ilk görevim. Daha önce ikinci kişi olarak görev yapıyordum. Evliyim. Biri dört, diğeri 12 yaşında iki oğlum var. İngilizce ve Türkçe, bu iki dille birlikte biraz Almanca biliyorum. İki kardeşiz, erkek kardeşim var, bilgisayar sistem analisti, o da Amerika’da okudu. Babam turizmcidir, ilk ve tek Türk oteli olan Saray Otel’de, 1971 den 79 a kadar müdürlük yaptı. Annem kimya mühendisidir ama şu an ev hanımı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İsveç Temsilciliğinin açılması nedeniyle

TEKİN SöNMEz / FERYAL özKALE SöNMEz

!

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/

Page 11: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

20 YENİ BİRLİK

HaBER

21 YENİ BİRLİK

Sayın Yeni Birliğin her yaştaki okurları, yine gördüğünüz gibi karşınızdayım… Tabii bu ara

biliyorum bana karşı sempati duymayan meslekdaşlarım(!), bazı beni tanımayan okurlar ki şu anda duyar gibi oluyorum: ” Niye bu adamın yazılarına yer veriyor gazetenin sorumluları” diyorlardır… Bana gazetemizde yer verildiği sürecede yazmağa devam edeceğim. Çünkü belki bu yolla bana, yahut yazılarımın içeriğine kızanlar öfkelenip karşıt yazılarıyla cevap verirler ve böylecede Yeni Birlikte bir tartışma sayfası olustururuz…Önemli olan yazıyı yazan kişiyi sevmek, sevmemek değil, asıl mesele okunan yazı ile ilgili görüşleri olan hemen oturup aynı sütunda yayınlanmak üzere birkaç satır yazarak en doğal, en demokratik şekilde beni, yahut yazımı eleştirebilirler.

Sevgili okurlar ben bu yayın organının herkese hitap eden, içeriği kaliteli yazılarla dolu, birkaç yazı yazanların dışında altında değişik isimlerin olduğu değişik konularla ilgili yazıların olmasını diliyorum. Hatta bu 5000 eve giren derginin içinde SANAT´la (resim), KÛLTÛR´le ( tiyatro), SPOR la ilgili haberlere yer verilsin, GENÇLER in kendi sayfaları olsun istiyorum…Tabi, bu arada meslekten, yazar ve gazeteci vatandaşlarımızı da aramıza alarak, derginin standardını yükseltelim diyorum…

Hep şu soruyu kendime sormuşumdur. Neden kırk yılı aşkın bu ülkede yaşadığımız halde birtürlü biraraya gelip daha güçlü bir organizasyon kuramadık. Neden bu süreç içinde derneklerimiz kendi başlarına faaliyet gösterememişler. Neden bu biraraya geldikleri lokallerde kahve kültüründen, bayramlaşmaların dışında kaliteli kültürel, sosyal faaliyetler, açık oturumlar, eğitim seminerleri, kurslarla bölgesindeki kendi halkı ve üyelerine yol göstermemiş hizmet etmemişlerdir…Neden bu dernekler topluma uyum sağlamak, kendi halkının dışında İsveç´li yahut diğer ülke insanları ile ilişkiler kuramamışlar? Oysa bu türlü faaliyetleri

yapabilmeleri için oturduğumuz bölgedeki belediyeler Federasyonların kanalları ile hatırı sayılır ekonomik yardımlar yaparak insanlarımızın yaşadıkları ülkeye biran evvel uyum sağlamaları için destek olmuşlardır. Şu gün ekonomik yardımlarda kısıtlama olmasına rağmen bu desteği vermeye devam etmektedirler.

Niçin bu dernekler çocuklarının eğitimleri konusunda okullarla ilişki kuramamışlar ve bu ilgisizlik yüzünden Ana dil eğitimlerinde kısıtlamalara gidilmiştir? Yine o zamanlar mediada bizler için hayati önemi olan kendi dilimizle yayın yapan MERHABA nın yayın hayatına son verildi? Niçin bu konuya halk olarak eğilip kazanılmış hakkımızı kaybetmemek için el ele verip mücadele etmedik? Neden şu gün dün birlikte yaşadığımız insanlar ki içimizde çok başarılı olanlarımızda var ve neden bugün İsveçte bizlere yapılan haksızlıklar, yanlış eleştiriler, haksız yargılarına karşı tek vücut olup kendimizi, onurumuzu savunamadık… Hele politik konularda , ülkemizle ilgili konularda az hakaret görmedik. Neden hakkımızda medyada çıkan yalan yanlış haberlere karşı tavır koyup birlikte mücadele edemedik… Niçin bizimle

ilgili medyada çıkan yazılara, radyo ve televizyonda yapılan programlara anında yanıt verip tavır almadık… Bence bu ara adından bahsetmeden gecemiyeceğim, Abdullah Gürgün arkadaşımız Donkişot gibi bu konuda hem biz Türk halkını hemde haksız bize yapılan eleştirilere karşı yalnız başına mücadele ettiği halde ona neden destek olup arkasında olmadık? Tabi onun yanında yine onun gibi tek başına mücadele edenleride unutmamak lazım…

Sayın ve her yaştaki okurlarım, geçmişte bu konularda bizlere yol göstermek, yardım etmek, halkına yol göstermek için kurulmadı mı FEDERASYONLAR. Ben hiçbirzaman o devrelerde görev almış insanlara calışmadılar, birşey yapmadılar diye hiçbirzaman eleştirmedim. Biliyorum ben de bir zamanlar o değirmenin içine girdim un olup çıktım(!) Tabiki çok meşakatli, zaman alan yoğun günler geçirdik, zaman zaman ailelerimize yeterince zaman ayırmadık, bu çalışmaları gönüllü olarak yaptığımız için ayrıca da öğretmenlik, pizzacılık, lokantacılık, taksi şöförlüğü yaparakta ailelerimizi geçindirdik…Ve böylece de ömrümüzün bir kırk yılı böylece geçip

gitti. Şu anda bu satırları yazan ben 72 yaşında, emekli olmuş, Norrköping´de yaşamımı sürdürüyorum. Ama eminim o zaman birlikte çalıştığım insanlar bu gün üç aşağı beş yukarı benim yaşımdalar… Hiçbirsey yapmadık, çalışmadık demiyorum, ama ne yazıkki buraya küçük guruplar halinde geldik, şu an hatırı sayılır bir azınlığız, ama İsveç´te benim arzuladığım seviyeye hem kültürel hem de sosyal açıdan gelmedik, gelemedik. Amma bunun yanında ticari açıdan her alanda birsürü insanımız başarılı olmuş ve yaptıkları işlerde hem büyüdüler hem de oldukça büyük paralar kazandılar, servet sahibi oldular. Yani İsveç’te hiçbirsey yapmadık diyemem, zira çok sayıda olmasa bile içimizde kişisel olarak muaffak olmuş insanlarımız da var…

Neden, bu değişik alanlarda başarılı olmuş insanlarımız yaşadığımz toplumda bazı alanlarda el ele verip, birlikte, daha güçlü olarak halkımızın yanında yerlerini alıp yardımcı olmadılar?

Çok ilginçtir, kendi arşivimden elime 9 EYLÛL 1992 tarihli YENİ BİRLİK gazetemizin 7´ci sayfasında yayınlanan bir yazıdan aldığım alıntılardan altını çizdiğim satırları sizlere burada sunarak, neden yukarıdaki başlığı kullandığımı daha iyi anlayabilirsiniz.

Yazının başlığı;

Yeni Birlik ve dûzey sorunumuz” …Sen yazmazsan dergi nasıl halkın

düzeyini yansıtır?Yeni Birlik 2500 eve giriyor. Dergiyi

alanların yarısından fazlası hiçbir derneğe adımını atmayanlardır. Dergimiz okurları içinde yalnız Konya ve Kululular değil, İstanbullular´da vardır. Ankaralılar, Bolulular, Antepliler, Malatyalılar, İzmirliler,Yozgatlılar, Sivaslılar, Karadenizliler ve Akdenizliler vardır. İçlerinde okumayı sevenler vardır, sevmeyenler vardır Dergimizi alanlar içinde okumuslarımız vardır, pek bir tahsili olmayanlarımız vardır. Ve insanlarımızın okumak istedikleri konular birbirinden farklıdır.”

”…Yani durum öyle sanıldığı gibi basit değildir. Anahtarı da sizlerin elindedir. Yazın, çizin, önerin, eleştirin.İçinizde tuttuğunuz, kendinize sakladığınız düşünce ve fikirleri kaleme dökün. Biraz silkelenin, bu hepimiz içinde iyi olur.”

”…Sonra; pek çok okumuş insanımız var. Hepinize ayrı ayrı

mektup yazmak yerine karşılaştığımızda söylüyor ve burada bir daha sizlere çağrıda bulunuyoruz ki bilgilerinizi, gerekli gördüğünüz konulardaki düşüncelerinizi dergimize yazın.. Bu konuları 2500 aile içinde okunmasını ve tartışılmasını sağlayın lütfen…”

Tam 18 yıl evvel, Yeni Birlikteki bu feryat, çağırı bugün içinde geçerli, ben siz halkıma

4 ŞUBAT 2011 de tam 18 yıl sonra bu çağrıyı, feryadı yeniliyirek tüm Federasyonları, ve çatısı altında bulunan bütün dernekleri birleşmeye, bir çatı altında toplanmaya ve de el ele vererek TÛRK KÛLTÛR evi projemizi hayata geçirip bir araya gelelim, orada yetişkin genç farkı gütmeden birarada olalım, eğitimli gençlerimizi, mükemmel İsveççelerini, biz yetişkinlerin tecrübesi ile birleştirip, tekvücut olarak yeni projeler, kültür, spor, sosyal alanlarda birlikte yan yana, omuz omuza yapacağımız çalışmalarla yaşadığımız bu toplumda en üst düzeylere çıkıp, kendimizi standardımızı yükselterek bu topluma kabul ettirelim…

Ben buradan senelerce evvel öğretmenlik yaptığım öğrencilerimi, ki onlar su anda otuz yaşlarında çoluk çocuk sahibi olmuş gençlerdir. Onların tahsilleri, işleri ve neler yaptıklarını bilmiyorum. Ama yukarıdaki çağrıma onların da kulak vermesini, bu konuda neler düşündüklerini ve bu birlik, yeni yapılanma çağrılarıma karşı neler düşündüklerini merak ediyorum. Eğer vakitleri varsa ve beni hala unutmamışlarsa benimle ya telefonumla, yahut Yeni Birlik kanalıyla yazışarak arayabilirler. Ben çok eminim, bu ögrencilerimin içinde Oganizasyonlarımız içinde ( Dernekler, Federasyon, Gazetemiz vs.) çalışacak görev alacak, yardım edeceklerin olduğuna inancım var.

Haydi yetişkinler ve gençlerimiz, kendimize bir defa daha şans tanıyıp harekete geçelim. Zararın neresinden dönersen kardır der bir ata sözümüz. Neden olmasın, denemekle birşey kaybetmeyiz. Hiç değilse bu hareketle birbirimize daha çok yaklaşıp, diyalog kurma şanşımız olur…Kenanca önerim lütfen bu önerilerimi kaale alın ve bu önerimi gerçeğe dönüştürmek için sağ duyunuzla düşünün, karar verin. Şuanda İsveç’de yayın yapan tek okunabilir Türkçe dergimiz olan YENİ BİRLİK de yazmaya devam edeceğim.

İleride tekrar aynı sayfalarda buluşmak ümidiyle hoşca kalın ve de kalın sağlıcaklı.

KENAN GÛNDOGDU Emekli öğretmen, Medi Pedagog

Neden geçmişteki yaptığımız hatalarmızdan ders almıyoruz?

Ama yukarıdaki çağrıma onların da kulak vermesini, bu konuda neler düşündüklerini ve bu birlik, yeni yapılanma çağrılarıma karşı neler düşündüklerini merak ediyorum.

Page 12: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

22 YENİ BİRLİK

HaBER

23 YENİ BİRLİK

17 Nisan’da gerçekleştirilen İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu genel kongresinde resmi üye olan İsveç Balkan Kültür derneği coşkulu bir eğlence organize ederek yeni ve eski üyelerini bir araya getirdi.

2003 yılında kurulan dernek gün geçtikce üye sayısını artırmakta,dernek üyelerinin çoğunluğu Bulgaristan da doğmuş ve Bulgar zulmü nedeniyle 1989 yılında göçe zorlanmış Türklerden oluşmaktadır.

17 Nisan 2010 İTİDF Genel Kongresinde federasyona üye oldu. Böylece bir Balkan derneği daha İTİDF çatısının altında yerini aldı.

Geceye katılan İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Hasan Dölek, Göteborg İl örgütü başkanı aynı zamanda federasyon örgütleme sekreteri Sami Görgülü, İTİDF yönetim kurulu üyesi ve aynı zamanda Bulgaristan göçmeni olan Macide Akay birer konuşma yaptılar.

Açılış konuşmasını dernek başkanı Ceylan Yusuf yaptı, konuşmasında derneğin 2011 yılında yapacağı faliyetlerden bahseden başkan geceye maddi ve manevi desteğini esirgemeyen İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu’na da teşekkür etti.

Sırayla kürsüye Macide Akay geldi, yaptığı konuşmada Bulgaristan’dan İsveç’e göç eden Türkler’in İsveç’de ki yirmi yıllık tarihinden bahsetti.O dönemde İsveç’e beşbin Türk geldiğini ve onlardan sadece bin kişinin oturma iznini alabildiğini söyleyen Akay duygu dolu şu sözler ile konuşmasına devam etti.

” İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu 1990 yılında bizleri örgütledi. Eşgüdüm Komitesi kurmamızı yardımcı oldular. Komite başkanı olan sayın Muhammed Karabekir

kamplar daki insanlarımızla bağlantı kurup,böylece yardımların bizlere düzenli olarak ulaşmasını sağladılar.

İTİDF Stockholm başta olmak üzre Göteborg ve Malmö’de mitingler ve yürüyüşler düzenleyerek bizlerin sorunlarını İsveç toplumuna anlattı. O günlerde tek Türk radyosu olan Merhaba’da sık sık Aslan Mengüç’ün bizler hakkında ki konuşmalarını dinledik.

O dönemin İTİDF genel başkanı olan sayın Haydar Akan bizler için çeşitli toplantılar düzenleyip bizleri çalışkan,barış sever, dürüst insanlar olarak İsveç toplumuna tanıtma mücadelesine şahit olduk.

Yine o dönem de İTİDF yönetiminde görev yapan İhsan Kutlu, Adem Okur, Sami Görgülü ve ismini şimdi hatırlayamadığım Türk kardeşlerime de ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.

İsveç kilisesine, Småland bölgesinin ünlü papazı Elisabet Lindow, FARR

başkanı Anita Dorazziyo, Rusya’dan göçederek İsveç’ e bizden yıllar önce yerleşmiş ama şimdi hayatta olmayan Malutka Mirov ve kardeşi Boris Mirov’u da unutmadık, unutamadık, diyerek sözlerine devam etti..

Balkan göcmenlerinde vatan, bayrak ve Atatürk sevgisi çok yüksektir.Sosyal hayatta bayanlar aktif rol almaktadır.7 den 70 hep özgür olmak istedik. Savaştık, Osmanları,Müminleri,Salihleri şehit verdik ve sonunda özgürlüğümüze kavuştuk. Diyerek sözlerini bitirdi.

Ardından kürsüye gelen örgütleme sekreteri Sami Görgülü ise örgütlenmeden bahsederek,örgütlü toplumların her daim başarıya ulaştığını, asimile olmadığını bilakis gittiği her ülkede o ülkeye entegre olduklarını ve ülkenin idaresinde önemli rol oynayarak, gelişimine katkıda bulunduklarını anlattı.

Son olarak kürsüye gelen İTİDF genel başkanı Hasan Dölek ise federasyon’ un faliyetlerini anlatarak salonda bulunan üyeleri dernek ve federasyon faliyetlerine aktiv katılmaya davet etti.

Ayrıca 2010 yılında İTİDF genel kongresinden sonra kongrede istediğini alamayan birilerinin o tarihten bu yana yalan dolan ve iftira ile dolu hem şahsına hemde federasyona karşı kampanya yürüttüğünü. Fakat tüm bu iftiraların gerçek dışı olduğunu hem Türkler hemde İsveçli kurumlar görecekler. Artık halkımız ve kurumlar koyun değil. Onlar eğriyi doğruyu ayırt edebilecek kadar beni ve yönetim kurulumuzu tanımaktadırlar, dedi.

Mehmet Çelebi ve gurubu gecede dernek üyelerine coşkulu ve zaman zaman da Balkan havaları ile memleket özlemi çektirerek, gecenin güzel geçmesine katkıda bulundular.Çeşitli çekilişlerin yapıldığı geceden memnun ayrılan üyeler başkan Ceylan Yusuf ve yönetim kuruluna teşekkürederek,gece’nin devamını talep ettiler.

Yeni Birlik

StOcKhOLM’ DE BALGÖÇ DERNEĞİ

Üyelerine sıcak bir gece yaşattı

Page 13: Yeni Birlik 1/2011

Seçiminiz EVEO olsunKaliteli ve size uygun hizmeti ancak Eveo verebilir. Eğitimli ve deney-imli bakıcılarımızla hizmetinizdeyiz. Amacımız güvenli ve yaşamınızı kolaylaştıracak bir şekilde size hizmet verebilmektir.

Size uygun hizmet ve bakımSizin kültürel ve etnik talepleriniz doğrultusunda size hizmet verilecek-tir. Sizin uygun gördüğünüz kişi veya size yakın olan kişiler aracılığıyla istediğiniz hizmetleri size sunabilme olanağına sahibiz. Verilecek her tür hizmet sizin istek ve görüşlerinize uygun olarak verilecektir.

Seçim hakkı sizindirYeni yasaya göre size evde hizmet vercek kuruluşu kendiniz seçme hakkına sahipsiniz. Kendi istekleriniz doğrultusunda istediğiniz kuruluşu seçebilir-siniz. Eveo olarak kuruluşumuz, çalışanlarımız ve hizmetlerimiz hakkında sizi her zaman memnuniyetle bilgilendirebiliriz.

İhtiyacınız olduğu halde bugüne kadar evde bakım hizmetinden yararlanamadıysanız, ne yapmanız konusunda sizi aydınlatabiliriz. Çekin-meden bizimle 08/559 25 003 numarılı telefonla ilişkiye geçebilirsiniz. www.eveo.se adresindeki sitede hakkımızda gerekli bilgiler vardır.

Eveo’nun faaliyet gösterdiği belediyelerEveo, bugün Stockholm, Haninge, Sollentuna ve Järfälla belediyelerinin sınırları içinde faaliyet göstermektedir.Bizimle ilişkiye geçeceğiniz e-posta adresi ve telefon numarası:Telefon: 08/559 25 003E-posta: [email protected]

HER ZAMAN YANINIZDA VE HİZMETİNİZDE

Yaşlı ve hastalara evde bakım

için seçiminiz Eveo olsun!

Page 14: Yeni Birlik 1/2011

26 YENİ BİRLİK 27 YENİ BİRLİK

DENEmE/ ANALİzDENEmE/ ANALİz

Giriş: IBu analitik deneme yazısından önce açmasını isteyen nirengi noktaları var.

Şöyle ki; İsveçlilerin faktum/korta fakta dedikleri durum.

Stockholm, metropoliten bir Başkent. Salt bu değil! Bilim / kültür dünyası için gözde Nobel Ödülleri kenti.

Yüzde yüz okur yazar oranıyla dinamik bir toplum. 2011’de bu ülkenin, bir anlamda İskandinavya’nın sosyal/kültürel kalbi de Stockholm.

Konu, nirengi noktasını bu toplumsal yapı/taşlarından alıyorsa ne yapabilirim?

Bir yaklaşım var bana göre! Durduğum, bulunduğum yer! Dünyada olup bitenlere, ben buradan bakıyorum.

Giriş: IIKısa sözde ne yok, ne var? İsveç’in en büyük iki gazetesi okur bulamaz duruma düştüler.

Bu ne demektir? Kitap, gazete okuyan toplumsal yapıda eksen kayması mı oldu?

Toplumsal yapı/taşlarından olan bu konuya analitik pertavsızla bakabilir miyiz?

Toplumdaki ekonomik ve sosyal kutupların yer değiştirmesi gibi, belki.

Örnekse : Duyurularda, DN ‘smart frukost’ zeki kahvaltı ile zuhur etti!

SvD ise abone avı peşinde koşuyor ve gazete tomarları dağıtılıyor.

Bedava gazete Metro, Stockholm’de en büyük olduğunu ilan etti.

Birşey var! Teoriler bir yanda durur! Gerçek kendi mecrasında akar gider!

Davulun sesine gelince! Zurnanın, ‘tıss,’ dediği yer.. ortaya çıktı.

Bu yazıyı Ocak sonlarında yazdıktan sonra, Kıbrıs’ta aykırı afişler zuhur etti.

Şimdi çıtayı yükseltebiliriz.

1) Yol ayrımları, toplumsal, bireysel ortak alan kullanım kültürü...

Toplumlar ilginç evrilmeler geçiriyor. Sadece bir evrilme değil tek başına. Arka arkaya zincirin halkaları...

Her anlamda, her konuda kökten bir ayrışma var. Yeni bireşim ve alaşımlar da var evet. Fakat ufukta çok yeni mikro yol ayrımları var.

Uzaktan izleyen göreceli olarak ‘hiç yoktan bölünme, parçalanma’ sanır. Boşuna olduğu sanılır. Boşuna değil!

Şöyle ki, zihninizde tuhaf çağrışımlar da yaratır; gezi, gözden alırsanız... Bakın! Evet!

Ortak kullanım alanları! Modern toplumlarda ortak mekan kullanımı giderek paylaşım zorluğu çıkarıyor. Bir ‘pastanın paylaşımı’nı anımsayın.

Evet, bir yanıyla kimyadaki serbest moleküller gibi... Modernitenin yumuşak karnı, humanizma ürünü, serbest seçenekli ‘radikal molekül’ eğilimler var.

Çok şey var! Al, kullan at! Gürültü kirliliği de bunun içindedir. Bu gün önemli olan, sonraki gün önemsizleşir.

Bu eğilim yelpazesi, paradokslarla iç içe labirentler gibi gökten yağıyor; humanist, modern toplumların gündemine. Ne yapacaklar? Terapi okulları, kursları haldır haldır çalışıyor. Fakat yanıt veren yok!

Uğrak, ara konaklarla saydam ve geçişkendir bu durum. Sanal ortam güdüsü var.

Birinden kurtulma gayretiyle hemen

bir ötekisine geçiyor buna yatkın bireyler.

İşte böyle yapay ve fakat kullanışlı. Modern, fakat hızla kirlenmeye de açık toplum.

Bu, biraz da sürekli ve ‘daha çok demokrasi’ ve ‘nereye kadar,’ tartışmalarıyla yaşayan toplum oluyor günümüzde.

Örnekse, ‘yabancılar.. ve orijinleriyle getirdikleri kültürel kullanım hakları.. fakat nereye kadar..’

Salt kullanılan malın, tüketilecek ürünün seçenekli olması da değil konu.

‘Mental’ bölünmeler, akıl yarılması, ussal-estetik alaşımlar, ‘mani’ düzeyinde tutku da var içinde.

Örnekse, tütünsüz ortamda tüttürme tutkusu ya da kanal kıyısında minareleriyle yeni bir tapınak yapma tutkusu gibi...

Tüm bunlar modernitenin paradoksları, ortak kullanımı zora sokuyor ve birinden ötekine özellikle refah toplumlarında usul usul ortak yaşama alanlarını kapsıyor.

Salt çevre sağlığı değil, akıl sağlığı da risk altındadır.

2) Modernite ile yolları ayırmadan ortaya çıkan ayrışmalar...

Modern toplum bir anlamda ortak yaşama ve paylaşım kültürü konusunda ders verirken, öte yandan kendi içinde ortak yaşama konusunda sınıfta da kalıyor.

Nasıl oluyor? Soruyu yanıtlayamamak modern toplumun bir paradoksu.

TV kanallarının çokluğu her odaya bir ekran önerimi... Her eğilime göre bir program... Merak ve ilgi farklılıkları tetikleniyor. Telefonlara yüklü iletişim, internet gibi hızlı, çok yönlü erişim..

Uzaktaki bireyi yakın mış gibi algı ve fakat aynı çatı altındayaşıyor olmakla birlikte uzak mış gibi kopma hızlanıyor.

Bunlar bir yana! Daha keskin mikro bölünmeler var.

Refah toplumlarında ortak kullanım alanları, çekirdek aileyi parçalamada en önemli etken yine de.

Sıralamada birinci! Karmaşık bir ruh tahlili beklemeyin! Çok basit!

Bakın, aynı odayı kullanmak, aynı mutfağı, aynı banyoyu ve tuvaleti kullanmak, aynı evde yaşayan iki kişi için giderek zorlaşıyor.

Modernite, bir yandan toplumsal refah eğilimini beslerken; bireyi, bireyliği, kişiselliği ve cinselliği de uçlara doğru tetikliyor.

Bu söylemde demokratik bireylik hakları öne çıkarılıyormuş havası vardır.

Fakat bu kullanımda, başkasının bireylik haklarını sınırlama riski de vardır öte yandan.

Tekneyi alabora edecek en güçlü dalgalar da buradadır. Bu dalgalar, moderniteye geçememiş toplumlarda bir kriz etkeni değil şimdilik.

Çok çocuklu, çok eşli bir aile Güney Doğu Anadolu’nun bir köyünde bir odada yatıp kalkıyor, ortak kullanım alanları tıkır tıkır özveriyle işliyor.

Afrika ülkelerinden birisinden, çok eşli, çok çocuklu bir aile İsveç’e politik mülteci olarak geldikten sonra, orada işleyen ortak alan kullanımı, burada işlemiyor.

Bakın orada ortak kullanım alanları üzerine, kişisel ve bireysel çekişme yaşanmıyor.

Bu nasıl kotarılıyor? Bu ayrı bir konu! Modern toplum, örnekse İsveç’te ne görüyoruz?

İsveç’te üç çocuklu bir anne baba, çekirdek aile, ortak kullanım alanlarında çıkan pürüzleri, kişilik ve

karakter uyuşmazlığı sayarak boşanır. Sürdürülebilir yaşam koşulları yetmiyor demek! ‘Hiçbir konuda ortak bir nokta, aramızda benzerlik yok’ diye adlandırarak yaptıkları boşanmayı akılcı buluyorlar. Fakat üç çocuk, bu kez gündemi doldurur.

Sonuç şudur; 10, 13, 16 yaşlarındaki üç çocuğu evde bırakıp eşler başka başka evlere, birbirlerini göremeyecekleri semtlere taşınırlar. Bakın nereden nereye!

Karşılaşmamak kaydıyla, bir hafta sonu anne, öteki bir hafta sonu baba çocukların yanında kalıyor. Hafta içinde anne kendi hayatını, baba kendi hayatını yaşıyor.

Şöyle ki her ikisi de hafta sonu annesi ve babası oluyorlar kısacası. Çocukların sorunları için internetle iletişim kuracaklardır.

Burada ilke; dil, din inanç farklılıkları değildir. Fakat bunları hafife alamazsınız bu toplumda.

Bu konularda temellenen binlerce terapi okulları var ‘Batı Ülkeleri’nde. İşte Batı biraz da budur belki...

3) Makro planda küreselcilik, mikro düzlemde bölünmeler...

Şimdi öteye bakalım! Denetimsiz nüfus artışı ile açlık ve konutsuzluk gibi konuların yoğun olduğu ülke ve toplumlarda; dil, din inanç farklılıkları öne çıkar.

Bunlar ileri sürülerek yine kökten başka bir ayrışma yaşanıyor.

Yakın örnekse Sudan. Güney ve Kuzey Sudan diye ortaya çıkan ayrışma, din inanç gerekçesine bağlanır.

Bu eğilimlerin ve bu tür yaklaşımların sonu nereye varacak?

Modern toplumlardaki istatistiklere bakınca bulutsu, sisli bir gelecek sunuyor çekirdek aile.

Gelişmekte olan ülkelere bakınca, dil ve inanç birliği ileri sürülen bölünmeler, kanlı savaş arenalarına dönüşüyor.

Makro planda ‘globalizm, küreselcilik’ adı altında bir sihirbazlık denemesi var.

Mikro düzeyde her toprak parçasında hızlanarak sürecek gibi bir ayrışma, ayrılma, kopma, bir yanıyla bölünme gerçeği var.

Burada yine modern toplumlar ve moderniteye geçememiş toplumlar diye konuyu sınıflandırabilir miyiz, bilimsel düzlemde bu olanak var mı yok mu bilemiyorum.

Fakat, görünen köy kılavuz istemez, sözü Türkçe/mizde var.

Önümüzde ve ardımızda ve her iki yanımızda bir Kıbrıs gerçeği de var!

Kronik! Evet! Öntarih, arkaik tarih koşullarını bir yana bırakalım!

Yakın tarihsel önkoşulları da bir yana bırakalım!

Önümüze ardımıza ‘sobe’ diyerek bu konuya yaklaşalım! O da neden?

Saklambaç oyunu gibi neden dört

Modern toplum...fantasya gibi bir ayrılma öyküsü...Fantasya gibi bir bölünme öyküsü; toplumlarda ortak kullanım alanları ve yol ayrımları, ‘mental’ bölünmeler, ussal-estetik alaşımlar ve ‘mani’ düzeyinde tutku.. parça parça... hem de bütün ve Kıbrıs ve davulun sesi uzaktan...

İsterse Hindistanlı çilekeş bir veli, Brahma olsun isterse, Budha olsun hani güngörmüş bilge kişi, gençliğini geri döndürebilir mi bilge olduğu halde? Sorarım!

tekin Sönmez

Page 15: Yeni Birlik 1/2011

28 YENİ BİRLİK 29 YENİ BİRLİK

DENEmE/ ANALİzDENEmE/ ANALİz

yana ‘sobe’ diyecek mişiz... Şaka değil! Gerçek!

4) Mehter marşı eşliğinde iki ileri bir geri yaylanalım da...

Bu tür konulara yaklaşım hem kolaydır hem de zordur! Kolayın ve zorun ortasını bulmak daha da zordur.

Hızını alamayan, adrenalini yüksek bir coşku, (tiroid bezi de yüksek gaz veriyorsa) mangalda kül bırakmaz!

Tersi durumda kiminin ağzını da bıçak açmaz!

Değerli İzleyici,Bu konuyu, baba oğlu ve kızı ile, kız

amcası, dayısı ile, kardeş kardeşi ile, solcusu sağcısı ile liberali ulusalcısı ile Panislamcısı Ortodoks Hıristiyanla konuşamaz. Kolayın ve zorun ortasını bulma ereği de bilgi ve hoşgörü ister.

Kuşak/nesil farkı bir yana! Fincancının katırlarını ürkütmek vardır işin içinde!

Kıyıda köşede bu tür konulara girişmek için atmacalar gibi bekleyen de çıkar!

Kulaktan dolma ezbercilik, laf ebeliği olsun beri gelsin.. (adrenalini yüksek bir coşku) işgüzarlık hazır bekler.

Bakın! Önhazırlık süreciyle bendini aşmış toplumsal bir ayrışma, bir bölünme var, işte.

‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ konusu uzun süredir neredeyse elli yıldır gazetelerde, radyolarda, TV haberlerinde tüm medyada güncel haberler arasında yer alır.

Kitaplar yayımlanıyor bu konuda, diplomatik görüşmeler yapılıyor, bireysel ve kitlesel enerji harcanıyor sürekli.

Bakın elli yıldır güncel haberler arasında yer alıyor ve giderek güncellik boyunu, sınırlarını, boyutunu aşarak tarih sarmalı ile karşımıza çıkıyor bu konu.

Değerli İzleyici,Mehter marşı eşliğinde iki ileri bir geri

yaylanalım da... Ne yapabiliriz?Evet! Zorba filminin bir kopyesini

ekrana koyup, romantik bir ortamda sirtaki oynayarak havalanalım da... Rasyonel bir şeyler de yapmalıyız!

İki toplumlu bir yapıtaşı gibi, ortak paydalar altında, bu konunun adil bir kolaylıkla, hemen çözülebilirliğinin düşünülmüş olması yetmiyor.

Güncel yaşam dinamikleriyle, aşkla, işle, ekmekle, evlilikle, ortak kültürlerin çocuklarıyla aşılabilir olması da birer seçenek ve bunlar var, fakat yetmiyor.

Sürdürülebilir yaşam koşulları yetmiyor demek!

Yıllardır harcanan devasa enerji yetmiyor ve her gün, her yerde karşımıza çıkan boyutu ile bu konu derinleşiyor, katmerleniyor.

5) Sürdürülebilir yaşam koşulları... sürdürülemez olursa...Bakın, üç çocuklu çekirdek aile kırmızı bir nar gibi ortadan yarılırken, taneler ortaya saçılıyor; anne ve baba ayrı ayrı, başka başka evlere taşınıyor, çocuklar ise o evde kalıyorlar.

Hakemin kırmızı kart göstermesi gibi bir uyarı beklemeyin burada! Teori bir yana, gerçek, kendi mecrasında akıyor!

Bir tekerleme gibi hani neredeyse ;’nar tanesi, nur tanesi annesinin bir tanesi,’ diyeceğiz bu çocuklara, fakat koşullar el vermiyor. Kronik durum var. Kronik olanlar, iyileştirilmesi en zor olanlardır.

Kan gövdeyi götürmeden analitik bir çözüm aranmış... kolay mı? Zor! Küçümseyemeyiz.

Bakın burası İsveç ve bir çözüm denemesidir bu.. Fantasya gibi bir bölünme ütopyası karşınızdadır işte. Bir de kader birliği var!

İnsanların mavi gezegendeki kader birliğine bakarak ne yapılabilir? Özdeş olmayan bu anne babayı, bu İsveçli ikiliyi bir arada nasıl yaşatırız?

İşte KKTC!.. Benzetmek gibi olmasın! Ortak çocukları da var!

Fakat sürdürülebilir yaşam koşulları İsveçli örnek ailede olduğu gibi bu, ikili topluma yetiyor mu, yetmiyor mu?

Biraz düşünelim, romantik değil, analitik bakalım! Algı dağarına yansıyan bir gerçeklik de var. Evet!

Özdeş olmayan, fakat iki toplumlu bir yapıtaşı olarak, adı Kıbrıs olan bu adanın, lokal bir bölge sorunsalı gibi insanların algı dağarına girmiş olması ilk başta yer yapıyor bellekte.

Her yerde görülegelen bir şey. İşte Skoneliler ya Eskimolar... Evet, bu bir doğru! Özdeş olmayan, ayrışan yerler var, fakat ortak paydalar da var!

Skoneliler ve Eskimolar.. işte İsveç’te sürdürülebilir yaşam koşulları yetiyor demek! Romantik olmayan gerçeklik olarak bugün için yetiyor.

Kıbrıs ve KKTC konu olunca, gerçeklik değişebilir mi?

Olayın özeti kronik ve uzlaşmaz bir hava veriyor ilk başta. Ne yapabiliriz?

Evet! Tarih boyutuna sonra gelelim! Sürdürülebilir yaşama koşulları umudu veren doğal coğrafi konumuna bakalım

bu toprakların! Nedir?Evet, dört yanı sularla çevrili

bu toprak parçasında, katılımcı ve paylaşımcı olmak ve ortak paydalara göre kendisini yönetmek zor değilmiş gibi görünüyor uzaktan... Evet! Uzaktan davul sesi hoş olur.

Evet, orada, ortak paydalara göre bir arada ve sürdürülebilir katılımcı yaşama olanakları varmış gibi algı var. Fakat bu yetmiyor demek ki!

Coğrafya koşullarının yarattığı bu varlıksal doğal gerçeklik, her gün bir başka açıdan erozyona uğratılıyor.

6) KKTC, fantasya gibi bir bölünme rüyası...

Bu, bir tür uyuşmazlık yıkımı sürdükçe iki toplumlu kardeş bir yapıtaşı olarak birarada yaşama olanakları giderek zayıflıyor ve sonunda kırmızı bir nar gibi ortadan yarılıyor ve taneler yerlere saçılıyor. Ne yapabiliriz?

Değerli İzleyici,İsterse Hindistanlı çilekeş bir veli,

Brahma olsun isterse, Budha olsun hani güngörmüş bilge kişi, gençliğini geri döndürebilir mi bilge olduğu halde? Sorarım!

Teorik olarak, bu doğanın sunduğu olanaklarla bir arada yaşama kolaylığı var, evet, fakat tersi de var.

Zor durum, ortak hayata egemen oluyorsa, ne yapabiliriz? İnsanoğlu zor olanı sever, kolayı gözardı eder. Kolay olan yitirirken, zor olan kazanır. Zor oyunu bozar, sözü de var!

Bir arada yaşamak değil, yaşayamamanın dayanılmaz çekimi gündemi doldurur.

Sürdürülebilir ortam ortadan kalkar ve sürdürülemez ortam sökün eder.

Her an güncellenen, şöyle ya böyle uyuşmaz, uzlaşmaz girişimlerle yinelenen bu ‘tarihsel ada’ öyküsü, bir yanılsama gibi, yansılama yapa yapa, sanal ortamda da güncellik boyutunu aştı, tarih sarmalı ile karşımıza geldi sonunda.

Üşenmeden yineliyorum! Ne yapabiliriz?

7) Romantik değil, diyalektik... bağcıyı dövmek mi üzüm yemek mi..Olaya, duruma, sürece şöyle ki hemen her şeye analitik pertazsızla bakalım.

Elli yıl, kırk yıl uğraşılarak, uğraklarla bu noktaya gelen bir konuya, kolay denilebilir mi?

Bakın bölgede can güvenliği yokluğu ile güncelleşen (1974) bir askeri durum,

evet, bugün ‘bu iki toplumu nasıl ayrıştırdı ve bu noktaya getirdi,’ diye romantik seçeneklerle kimilerine hoş görünmek ve alkış döşenmek, olabilir, fakat melankolik yerinmek ve hatta dövünmek yetmez.!

Davulun sesi uzaktan hoş gelir! Haydi, hoş gelişler ola, diyelim de, bakalım bu gerçeklik evrilmesi diyalektik mi?

Diyalektik olan rasyonel olandır, yaşamın sürdürülebilir olmasıdır.

Ne yapabiliriz? Nasıl bir yanıt bulabiliriz kolayından?

Haydi bir yanıt verelim hep birlikte! Niyetimiz bağcıyı dövmek olmasın, bir arada üzüm yemek olsun!

Bakın ne oldu! Bu konu epey bir süredir yerel, ‘lokal’ bir olay durumundan çıktı. Ne oldu? Uluslararası bir arenaya çıktı! Nasıl oldu? ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ temsilciliği Stockholm toprağına sanki paraşütle kondu...

Bakın bu ‘kondu’ tanımı, bir gecekondu için değildir. Bu bir sıçramadır! Kim olursa olsun! Sürece yayılmış evrilmelerden güç alarak oluşan bir sıçramadır.

Yıllara yayılmış güncellik, diyalektik bir hamle ile geride bıraktı güncelliği.

Bakın nereden nereye! Nasıl olduysa oldu işte evrensel konuma sıçradı.

8) Top köşeli değil, yuvarlaktır... Dar alanda iyi top atan kazanır...

Güncellikten çıkıp, tarihle sarmal bir konum kazanmasına yol açan bu sıçramanın sonuçları buradadır.

Karşımızdadır! ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ İsveç toprağında ayaktadır.

Bu durum bir açıdan, açmaza düşürülmüş insanın, çağın diplomasi dilini ve seçeneklerini kullanarak, kendi ayaklarının üstünde durmasıdır.

Her iki durum için de, bakın; süreç ve sonuç ne olur demeyin; diyalektik olan kazanır! Üzümünü ye, bağını, bağcısını sorma, diyen yok! Evet!

Olaya analitik bakalım! Üzümden şıra da olur, pekmez de olur, sirke de olur, şarap da olur. Bakın bir de bu var!

Bunların tümü de diyalektik evrimleşme sarmalında ayrı ayrı ve teke tek bir ötekisinden geçerek farklı gerçeklik olur.

Top köşeli değil, yuvarlaktır! Bursaspor dün Galatasaray’ı yendi.

Nasıl oldu bu durum? Evet top iki kale arasında oynanır, bir doğru da budur.

Fenerbahçe, Trabzonspor liderlik kapışması da buna bağlı!

O koşulları son kertesine dek diyalektik sarmalda algılayarak, kavrayarak takım gibi dinamik oynayan kazanır.

Çünkü dinamik olan romantik değildir, diyalektiktir! Rasyoneldir!

Bir örnekse; ancak soluk alıp verebilen akciğerler tüm gövdeye oksijen taşır.

Şimdi, karşıtların birliği açısından Taksim’den Tünel’e kadar İstiklal Caddesi’nde dileyen mehter marşı ile, iki ileri bir geri yaylansın!

Yine karşıtların birliği açısından, dileyen Zorba filminin bir kopyesini ekrana koysun ve sirtaki oynasın ve havalansın!

Şimdi ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ temsilciliği Stockholm toprağına nasıl kondu, diye sorabilirsiniz. Bunun yanıtını da söyleşilerde bulacağınızı umuyorum.

Tekin Sönmez, Stockholm 2011

Tekin Sönmez Kısa Özyaşam

Roman, öykü, deneme yazarı, ozan, gazeteci, fotoğraf sanatçısı, sinevizyon editörü, interaktif blog ve site yönetmeniİlk evre: Varlık Dergisi’nde yayımlanan (1964) altı şiiriyle edebiyat dünyasına girdi. TRT Tek Şiir Başarı Ödülü, ‘Şafağın Demircisi’ (1970) adlı şiirine verildi. Türk Dili, Varlık gibi dergilerde (1970/72) şiirleri yayımlandı. Rıfat Ilgaz, Ceyhun Atıf Kansu, Hasan Hüseyin, Bedrettin Cömert, Şükran Kurdakul, Kerim Korcan, Ömer F. Toprak gibi bugün hayatta olmayan tanınmış yazarların sürekli ürünlerinin yayımlandığı Yansıma Dergisi (1972/75) sahipliğini yaptı ve Türk Edebiyatında o güne dek yapılmamış özel sayılarla aralıksız kırk beş ay yönetti. Cumhuriyet Gazetesi’nde; ‘Abdülcanbaz ve Gözlüklü Samiler’ (29 Kasım 1975) ilk seri yazısı ve ‘Arada Bir’ başlığı altında köşe yazıları (1976-80) yayımlandı. Aziz Nesin başkanlığında Türkiye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu’na (1979) seçildi. ‘Morgun Önünde Üç Kadın’ adlı yazısına Ankara Çağdaş Gazeteciler Derneği makale dalı birincilik ödülü (1980) verildi. İki deneme, dört çocuk, dokuz şiir; 15 kitabı geride bırakıp, ilk sanat evresini kapattı (1983) ve Türkiye’den ayrılıp yurt dışına çıktı. İkinci evre: İsveç PEN onur üyeliği (1984) verildi. Almanya Mannheim Kenti Kültür Başkanlığının davetiyle orada yaşadı (1987) Marissa Epos adlı romanını yazdı. Mannheim, Ludvigshafen ve Berlin’de (1987/1992) siyah beyaz kişisel fotoğraf sergileri

açtı. Hindistan’da Khajuraho, Madurai kentlerinde (1990) Katmandu / Nepal’de yaşadı ve ‘BenAras’ romanının ilk fragmanlarını (Khajuraho, Madurai, 1990) yazdı. Meksika ve Guatemala’da yaşadı, (1991) İspanyolca öğrendi. Meksika dönüşü Almanya Berlin Kültür Senatosu daveti ile Berlin’e gitti (1991) orada ‘Söylence Berlin’ romanını, Kars Platosu Öyküleri fragmanlarını yazdı. ‘Türk çocukları kişisel portre’ ve ‘Hindistan’dan Meksika’ya kadınlar’ konulu siyah beyaz fotoğraf sergilerini Stockholm’de açtı. İkinci kez Güney Amerika’ya gitti (1995). Meksika, Guatemala, Panama, Peru, Bolivya, Arjantin ve Şili’de yaşadı. Bu sırada kaleme aldığı kültürel deneme yazıları ve fotoğrafları Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde, Hindistan ve Latin Amerika konulu fotoğraflı haftalık seri yazıları ise Radikal Gazetesi’nde yayımlandı. İkinci kez Hindistan’a gitti Varanasi’de yaşadı, ‘BenAras’ romanının yazımını (1997) tamamladı. Çin ve Vietnam’da, (1998) Mekong Deltası’nda araştırmalar yaptı. Paris’te Strindberg üzerine (1999) çalıştı. Otobüsle Gürcistan’dan Ermenistan/Erivan’a gitti (1999) Kars ve Erivan’da yaşadı. İkinci sanat evresindeki dünya gezginliği dönemini kapattı (Aralık 2002). Yurt dışında yazdığı dört roman (Marissa Epos / Kızılırmak Söylenceleri, Söylence Berlin / Bir Aşk Masalı, Çıplak Viking, Benaras / Hindistan Bilgelik Gizemi) ve pek çok sayıda kültür deneme yazıları ve binlerce renkli ve siyah beyaz fotoğrafla 25 yıl sonra (2002) Türkiye’ye döndü.Üçüncü evre: Savaş muhabiri olarak Cumhuriyet Gazetesi adına Afganistan’a (Ocak 2002) gitti, ‘Ölüm Yolu’ndan geçti, seri yazıları, fotoğrafları Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandı. Ermenistan’a gitti, Erivan seri yazıları aynı gazetede (2002) yayımlandı. ‘Batı Rüyası Okulu Kulu’ (2002), ‘Köyceğiz Gölü’ ‘Saklı Cennet’, ‘Hayal Üçgenleri’ (2003) gibi

belgeselleri ve ‘Kars Platosu Öyküleri’, ‘Köyceğiz Gölü Öyküleri’ (2004), ‘BenAras’ (2005) romanı ve ‘Pera da İstanbul’ (2007) denemeler, üçüncü sanat evresinde yayınlandılar. Sonmez’in son eseri olan, 2002 – 2008 yılları arasında yaşadığı İstanbul’da yazdığı, “Pera da İstanbul” adlı eseri, 14 yüzyıl önceye uzanan Beyoğlu, Galata odaklıdır. Bu evrede sosyal/kitlesel projelere imza attı; ‘Nüfus Hareketleri ve Anlatıların Yazınsal Metinler Olarak Kitleselleşmesi’ projesini Kars Kafkas Üniversitesinde başlattı (2005), ve bu proje bünyesinde, ‘Türkçenin Serüveni’ sinevizyonlu sunumu (2008) Muğla Üniversitesi başta olmak üzere pek çok yerde gerçekleştirdi. Kapadokya tanıtımına katkısı nedeniyle Tekin Sönmez’e; Ürgüp Belediye Meclisi (2005) ‘hemşehrilik beratı’, Nevşehir Belediye Başkanlığı (2007) Hitit Anforası’ armağanı, Kapadokya Rotary Kulübü yazın yaşamını kapsayan ‘Yaşam Boyu Büyük Meslek Ödülü’ (2008) ve Türk Dili’ne ve Edebiyatı’na katkısından ötürü Kavram Dersaneleri Başarı plaketi (2006) verildi.Sönmez Kars, Sarıkamış kökenli öğretmen bir ailede Türkiye’de (1936) doğdu. İkokulu Sarıkamış, Ortaokulu Kars, Liseyi Vefa ve Haydarpaşa liselerinde okudu. İsveç ‘Vuxsenutbildning’ lise ek derslerini (1984) okudu, Stockholm Üniversitesinde (1985/86 edebiyat, sanat tarihi içerikli) İsveç dili eğitimi gördü. İsveççe, İngilizce, İspanyolca konuşabilen Sönmez’e, 1984’de İsveç PEN’i tarafından onur üyeliği verildi. 1986’da New York Uluslararası Dünya Yazarları toplantısına İsveç PEN Üyesi olarak katıldı ve ‘Anadolu Uygarlıkları ve Yunus Emre’ konulu bildirisini sundu.

NOT: Daha fazla bilgi için; ‘Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü’, Hikmet Altınkaynak, Doğan Kitap, 2007, İstanbul.

Page 16: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

30 YENİ BİRLİK

Erika Ullberg Sosyal Demokrat Parti’den Stokholm il genel meclis üyesi. Bir dönem enerji sektöründe ve hükümette bürokrat olarak görev yapan Erika, şu an Stokholm il genel meclisinde muhalefet adına çocuklar, gençler ve kadın hastalıkları konularından sorumlu. 32 yaşında olan Erika Ullberg evli ve iki çocuk annesi. Huddinge belediyesi sınırları içerisinde oturan Erika Ullberg ile sözde soykırım kararı hakkında konuşacağız.

Siz Erika Ullberg Sosyal Demokrat Parti’nin kongresinde aldığı 1915 yılında meydana gelen olayları soykırım olarak tanımlayan karar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bence alınan bu karar hiç te hoş bir karar değil. Kararda ermenilere, asurilere, süryanilere,keldanilere ve pontus rumlarına soykırım yapılmıştır denilmektedir. Bence kongre, parti yönetim kurulu’nun önerisi doğrultusunda hareket etmeliydi. İşte o zaman bizler önceki Sosyal Demokrat Parti hükümetinin yaptığı gibi öneriyi redederdik. Benim için önemli olan o dönemde ne olup bittiği değil, bu tartışmanın bilim adamları ve tarihçiler tarafından yürütülmesi gerektiği. Benim için önemli olan İsveç meclisinin ve Sosyal Demokrat Parti’nin bu konuda karşılıklı anlaşma olması için oynadığı rol. Böyle zor ve duygusal olarak yüklü bir sorunun parti politikası olmasından üzüntü duymaktayım. Bu tür bir sorun bir parti politikası sınırları içerisinde değildir. Köken ayrımı olmaksızın bütün sosyal demokratlar kendilerini Sosyal Demokrat Parti içerisinde evinde hissedebilmeliler.

Parlamento’nun aldığı sözde soykırımı kabul eden karar ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Dış politikayı yönlendirmek parlamentonun görevi değil, bu görev hükümetin görevidir. Hem şu anki sağcı hükümet hem de önceki sosyal demokrat hükümet soykırımı kabul etmeme yönünde hareket ettiler.Ben hala birçok milletvekilinin bu konuyu bildiğinden veya bilmediğinden emin

değilim. Sağcı milletvekillerinden bir kısmı da ”evet, soykırım yapılmıştır” diye önerinin altına imza attılar ve bu önerinin kabulü doğrultusunda oy kullandılar. Onlar da bu konuyu bilmiyorlar. Yaklaşık tüm partilerin milletvekilleri soykırım konusunda farklı düşünüyorlar.

Sizce bu karar seçimlerde Sosyal Demokrat Parti’yi nasıl etkiledi? Bence bu konuda bize baskı oldu. Bu konu bize oy kaybettirdiği kadar kazandırdı da. Fakat karar için üzgünüm. 17 Eylül seçimleri 1915 yılındaki olayların soykırım olup olmadığı üzerine yapılmadı. Ben partimi eleştiriyorum. Parti soykırım konusunu bilmeden, hiçbir diyaloğa girmeden, derneklerin ve üyelerin görüşlerini almadan hareket etti. Biz tüm sosyal demokrat partililerin kongre kararına katılmadığını duyurabilirdik. Bu tartışmaların gidişatını ileride göreceğiz. Gördüğüm risk, bir gurup partilinin kongre kararını değiştirmek amacıyla, diğer bir gurubun ise bu kararın kalıcı hale gelmesi amacıyla mücadele edeceği. Benim arzum, çeliskileri arttırmak yerine diyalog yolu ile ileriye dönük yürüyebilmemiz.

Neden kendinizi bu soruya yoğunlaştırdınız? Sadece ben ve Huddinge’deki partili arkadaşlarım değil, aynı zamanda diğer partililer de kongre kararı ile

zor durumda kaldılar. Bazı üyelerimiz ise parti üyeliğinden ayrıldılar. Bu sorunun çeliskileri arttırmasını ve diyaloğu engellemesini istemiyorum. Ben Avrupa’da artmakta olan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve islamofobi için endişelenmekteyim. Bizim birlikte çalışmamız gereken insanlar hakkında önyargılar var. Arzum, Türklerin Sosyal demokratlar ve İsveçlilerin onların yanında olduğunu hissetmeleridir. Türkiye’nin AB’ne üye olmasına karşı çıkan ülkeler, kendilerine karşı bir direnç olduğunu İsveç gibi ülkelerden görmeliler. Ben Türkiye’nin AB’ne üyeliğinin yanındayım ve bunun herkes için iyi olacağını düşünüyorum. Bu, hem din özgürlüğü ve insan hakları ve hem de etnik azınlıklar için iyi olacaktır. Biz diğer İsveçliler, Türk kökenli arkadaşlarımıza destek olmalıyız, çünkü bu guruptan bir çok insan bu kongre kararından çok olumsuz olarak etkilendiler. Dileğim, partimize desteğini çeken Türk arkadaşlarımızın tekrar partiye dönmesidir.

Sosyal Demokrat soykırım kararından dolayı üzüntülü

Ayrıca Huddinge belediyesi Sosyal- demokrat parti eski meclis üye-lerinden Osman Tok 2010 yılı’nın son aylarında, 2009 yılında parti kongresinde alınan sözde soykırımı tanıma kararının, yanlış olduğu ve bu kararın değiştirilmesi gerektiği konusunda yeni bir öneri verdi.

Bu öneriye parti içersinden hem Türk kökenli hemde bu konudan rahatsız olan geniş bir partili kesim destek verdi. Nisan 2011 yılında yapılacak olan Stockholm bölge kongresinde ele alınacak olan öneri, kabul gördüğü taktirde 2012 yılında yapılacak olan Sosyal Demokrat parti genel kongresinde oylanacak.

Uzun yıllar Huddinge bölgesinde yerel siyasetçi olarak belediye meclisinde görev yapan Osman Tok, alınan bu karardan hep birlikte rahatsız olduk. Bu karar bizleri incitti fakat istifa ederek meydanı başkalarına bırakmadık. Mücadele edeceğiz, inşaallah 2012 kongresinde yapılan yanlışlığı düzelteceğiz, dedi.

KULU RESEBYRÅ AB

Kuddbygränd 4, 163 75 Spånga (Rinkeby) Tel: 08 760 97 86 – Fax: 08 760 97 31 – BG: 5485-3981

[email protected] www.kuluresebyra.se

Artk biletlerinizi internet sayfamzdan, dünyann her yerine, 24saat, annda ve daha ucuza alabilirsiniz.

www.kuluresebyra.senternet sayfamz d nda ya llk, ö renci, gençlik indirimlibiletlerimiz için bizimle direkt irtibata geçip bilgi alabilirsiniz.

Pegasus ile stanbul (Sabiha Gökçen Havaliman) ve stanbulaktarmal di er ehirlere, Anadolujet ile direkt Ankara veAnkara aktarmal di er ehirlere özel ücretlerle Türkiye’nin heryerine, her gün uçu larmzla, bilet sat larmz devametmektedir.

Seyahatinizde bizi tercih ettiniz için, te ekkür ederiz...

Hüsnü Yldz – Onur Talayhan – Kerem Kökat

Page 17: Yeni Birlik 1/2011

32 YENİ BİRLİK 33 YENİ BİRLİK

sııgoRtasııgoRta

Aşağıdaki durumlarda garanti emekli aylığı alabilirsiniz: 65 yaşını doldurmuş olmak,

gelire dayalı emekli aylığınızın düşük veya hiç olmaması.

Tam oranda garanti emekliliği alabilmek için İsveç´te 40 yıl ikamet etmiş olmak gerekmektedir. İsveç´te 40 yıldan daha kısa süreyle ikamet etmişseniz garanti emekliliğiniz düşük olur. Gelire dayalı emekli aylığınız yükseldikçe garanti emekli aylığınız da düşük olur.

1937 veya daha önceki yıllarda doğmuş olanlar için garanti emekliliği konusunda özel kurallar geçerlidir.

Ek emeklilik, kamu emeklilik aylığının bir bölümünü oluşturur.

Eski emeklilik sistemindeki ATP´nin (Genel Ek Emeklilik) yerine getirilmiştir. Ek emeklilik, gelire dayalı bir emekliliktir ve çalıştığınız yıllardaki geliriniz esas alınır. Gelirleriniz, sistemde emekliklik puanı olarak kaydedilmiş olup, bu puanlar ne kadar çok ise ek emeklilik aylığınız da o oranda yüksek olur.

Bu emeklilik, sadece 1954 yılından önce doğmuş olanlar içindir. Gelir ve prim emekliliği olarak aldığınız kamu emekliliği aylığınızın bir kısmını da ek emeklilik oluşturmaktadır. Dönemin ne kadar sonraki yıllarında doğmuş iseniz, gelir ve prim emekliliğiniz de o oranda artar. 1938 yılından önce doğmuş iseniz sadece ek emeklilik aylığı alırsınız.

Kesin bir emeklilik yaşı olmadığından, emekli aylığı size otomatik olarak ödenmez, o nedenle emeklilik için kendiniz başvuruda bulunmalısınız.

Emeklilik Dairesi´nin web sayfasından veya form doldurarak başvurabilirsiniz. En erken 61 yaşını doldurduğunuz aydan itibaren emekli aylığı alabilirsiniz.

Başvuru yaptığınızda, aylığın tamamına mı ya da bir kısmına mı başvuracağınıza karar veri. Gelire dayalı emeklilik, ek emeklilik, garanti emekliliği başvurusuyla birlikte, prim

emekli aylığınıza da başvuru yapıp yapmamak veya prim emekli aylığınızı daha erken veya daha sonraki bir tarihte almak konusunda kendiniz karar verirsiniz.

Başvuru yaptığınız aydan önceki dönem için ödeme yapılmaz. O nedenle başvurunuzu zamanında bırakmanız önemlidir. Emekli aylığını almak istediğiniz tarihten iki üç ay önce başvuru yapmak normal bir süredir.

Gelecekteki emekli aylığınızı etkileyen birçok faktör olduğundan, aylığınızı nasıl alacağınız konusunda zamanında planlama yapmanız önem taşımaktadır. Hem çalışabilir hem de emekli aylığınızın tamamını veya bir kısmını alabilirsiniz.

Yaşamınız boyu elde ettiğiniz gelirler emekliliğinize tesir eder. O sebeple, daha uzun süre çalışırsanız, gelire dayalı ve prim emekliliğiniz de o derece yüksek olur. Bunun nedeni, yeni emekli puanları kazanılmaktayken, birikmiş emeklilik sermayesinin daha az sayıda yıla dağılacak olmasındandır. Prim emeklilik aylığınızın miktarı, seçmiş olduğunuz fonlardaki değişime de bağlıdır.

Emekli aylığınız, Emeklilik Dairesi tarafından ayda bir kez ödenir. Dul/yetim emekliliği, emeklilere konut ek yardımı veya yaşlılara geçim yardımı gibi ödenceler alıyorsanız, bu yardımlar da emekli aylığınızı aldığınız tarihte ödenir.

Prim emekliliği paralarınızı korumak için fon sigortasını tercih ederseniz, tıpkı emeklilikten önce olduğu gibi fon hesabınız yine vardır. Paralarınız hâlâ fonlara yatırılmaya devam eder. Fonlarınızın değeri farklıdır ve tıpkı önceden olduğu gibi dilerseniz fonlarınızı değiştirebilirsiniz.

Emeki aylığınız, fon hesabınızdaki güncel değer bazında her yıl yeniden hesaplanır. Hem emekli aylığı alıp hem de çalışıyor iseniz, fonlara yatırılmak üzere yeni para girişleri olacaktır. Bu paralar otomatik olarak seçmiş olduğunuz en son dağılıma göre

yatırıma yönelir. Geleneksel sigortayı seçerseniz,

paranızın idaresi Emeklilik Dairesi´ne geçer. Belli bir miktar her ay garanti olarak size ödenir.

Geleneksel sigortayı bir kez seçmişseniz artık fon sigortasına tekrar geçemezsiniz.

Emekliyseniz ve İsveç´te ikamet ediyorsanız, konut ek yardımına Emeklilik Dairesi´nden başvurabilirsiniz. Bunun koşulları, emekliliğinizin türüne bağlıdır.

Yaş Haddinden Emekliyseniz Her ne kadar yaş haddinden emekli aylığı 61 yaşından sonra bağlanabilmekteyse de, konut ek yardımı 65 yaşından sonra alınabilir. Konut ek yardımına başvurabilmek için yaş haddinden tam emekli aylığı da alıyor olmanız gerekmektedir. 1938 yılı veya daha sonraki yıllarda doğmuş ve prim emekliliğine hak kazanmış iseniz, tam oranda prim emekli aylığı alıyor olmanız gerekmektedir.

Yabancı Ülke Emekliliğiniz Var İse AİA ülkelerinden birinden emekli aylığı almanız durumunda da konut ek yardımına başvurabilirsiniz. Yabancı ülke emekli aylığı İsveç emekli aylığına denk olmalıdır.

Dul Emekli Aylığı Alıyorsanız 2003 yılından önceki bir ölüme bağlı olarak size dul emekli aylığı bağlanmış ise, konut ek yardımına başvurabilirsiniz. Ölüm, 2003 yılı veya sonrasında vuku bulmuş ise, konut ek yardımına başvurabilmek için 1945 yılından önce doğmuş olmalısınız. 65 yaşında, yaş haddinden ve prim emekliliği aylıklarını tam oranda alıyor olmanız gerekmektedir.

Düşük miktarda aylığı olan veya hiç emekli aylığı olmayanlar için yine de makul bir yaşam düzeyinin garantilenmesi için yaşlılara geçim yardımı verilmektedir.

Başka bir deyişle, yaşlılara geçim yardımı emeklilerin diğer hak ve imtiyazlarının yetmediği durumlarda verilen bir destektir. Yaşlılara geçim yardımından yararlanmadan önce emekliler için var olan bütün diğer hak ve imtiyazları kullanmış olmanız gerekir. Bunlar, gelire dayalı yaş haddinden emeklilik, garanti emekliliği, emeklilere konut ek yardımı ve konut

özel ek yardımlarıdır.Yaşlılar için geçim yardımı 65

yaşını doldurduğunuz aydan itibaren ödenmeye başlar.

Şu durumlarda yaşlılar için geçim yardımı alabilirsiniz:

İsveç´te ikamet ediyor ve 65 yaşındaysanız (İsveç´te en az bir yıl kalmayı planlıyorsanız burada ikamet ediyor sayılırsınız).

Bütün diğer emeklilik aylık ve imtiyazlarından yararlanmanıza rağmen yine de makul bir yaşam düzeyine kavuşamıyorsanız.

Yaşlılar için geçim yardımı başvurusu Emeklilik Dairesi´ne bırakılır. Konut ek yardımına başvurduğunuzdaki formun aynısını doldurursunuz ve her iki yardıma birden başvuruda bulunursunuz.

Evli, birlikte yaşıyor veya kayıtlı çift iseniz, ortak başvuru bırakırsınız. Sadece biriniz başvuruyor olsa da her ikinize ait gelir ve varlık bilgilerini yazmanız gerekmektedir. Çünkü, yardıma hakkınız olup olmadığı hesaplanırken her ikinizin gelirlerinin toplamına bakılır.

Yaşlılar için geçim yardımı her defasında en fazla 12 aylık süre için verilir. Bu sürenin sonunda yeniden başvurmanız gerekmektedir

Bir yakınınızın ölmesiyle sadece yas ve arkasından duyulan özlem değildir yaşananlar. Bu ölüm, geride kalanların ekonomik durumunu da çok zaman etkiler. Ailenin bir gelir kaynağı kaybolmaktayken, giderlerin çoğu hâlâ aynı miktardadır.

Kamu emekliliği sisteminde ortak adıyla dul/yetim emekliliği denilen üç ayrı ekonomik ödence mevcuttur:

çocuk emekliliğigeçiş dönemi emekliliğidul emekliliği.Bu üçünün, ölen kişinin geçime

yaptığı katkıyı bir ölçüde karşılaması amaçlanmıştır.

Kimler Dul/Yetim Emekliliği Alabilirler? Ana babasından birini veya her ikisini

kaybeden bir çocuğa çocuk emekliliği bağlanabilir.

Eşinizi kaybettiyseniz ve 65 yaşını doldurmadıysanız geçiş dönemi emekliliği alabilirsiniz. Kayıtlı çiftler de eş sayılmaktadır. Müşterek çocuğunuz varsa, önceden olmuşsa veya şimdi beklemekteyseniz, birbirinizle önceden evli veya kayıtlı çift olup şimdi birlikte yaşamaktaysanız da eş sayılırsınız.

1944 yılı veya öncesi doğumlu bir kadınsanız ve 31 Aralık 1989 tarihi itibarıyla kocanızla evliyseniz, kocanızın ölmesi durumunda dul emekliliği alabilirsiniz.

1945 yılı veya sonrası doğumlu bir kadınsanız ve 31 Aralık 1989 tarihinden itibaren kocanızın ölümüne kadar geçen süre içinde evli kalmışsanız, dul emekliliğinin bir bölümünden yararlanabilirsiniz. 65 yaşından genç iseniz ilk elde geçiş dönemi emekliliği alırsınız.

Kaybolmuş bir kişinin ölmüş olabileceği düşünülmekteyse o kişinin ardından dul/yetim emekliliği alabilirsiniz. Bu durumda, hayatta kalan yakını olarak kayıp kişinin yaşadığı konusunda bir bilginiz olmadığına

dair namus ve vijdanınız üzerine ant içmelisiniz.

Prim Emekliliğinde Geride Kalan Yakınların Korunması Prim emekliliğine ilk kez başvurduğunuzda, hayatta kalan yakınlarınızı koruma sözleşmesi (sigortası) yapabilirsiniz.

Hayatta kalan yakınlarınızı koruma tedbiri, partnerinizden önce ölmeniz durumunda prim emekliliğinin karı/kocaya, kayıtlı olan çiftlere ve bazı durumlarda birlikte yaşayan çiftlere ödenmesi anlamına gelmektedir.

Partnerinizden önce ölmeniz durumunda, aylığın sigortalı yakınınıza da yetmesi gerekeceğinden, elinize geçen prim emeklilik aylığının daha düşük olacağını aklınızda bulundurun.

Hatice Toklucu, Sigorta Uzmanı

Emekliliğe devam....Garanti emekliliği, kamu emeklilik aylığının bir bölümünü oluşturur ve alınan vergilerle finanse edilir. Yaşamı boyunca hiç gelir sahibi olmamış veya az gelir sahibi olmuş kişiler içindir.

Kimlere Garanti Emekliliği Bağlanabilir?

Page 18: Yeni Birlik 1/2011

34 YENİ BİRLİK 35 YENİ BİRLİK

sağLıKsağLıK

Bir önceki sayımızda, genel olarak sağlık kavramı ve koruyucu hekimlik üzerinde kısa bir bilgi verdikten sonra

“önlenebilir” nitelikteki kalp ve damar hastalıklarından korunma stratejileri ve “düzeltilebilir” risk faktörlerinden Yüksek Tansiyon-Hypertoni konusunu ele alacağımızı söylemiştik.

Hipertansiyon ve hipertansiyonun getirdiği sorunlar tüm dünyada yaklaşık bir milyardan fazla kişiyi ilgilendirmektedir. Kan basıncı(tansiyon) kalp-damar hastalıkları için bağımsız bir risk faktörüdür. Kan basıncı arttıkça kalp krizi, kalp yetmezliği, inme ve böbrek yetmezliği riski artar.

Tansiyon ya da kan basıncı, kalbin atardamarlara pompaladığı kanın, damar duvarına uyguladığı basınçtır. Normal koşullarda, dakikada 60-80 defa atan kalbimizin her atımı ile kan basıncı artarken (sistolik kan basıncı - büyük tansiyon), kalbin iki atımı arasındaki kanla dolma periyodunda azalır (diyastolik kan basıncı - küçük tansiyon).

Oturmak ya da sırtüstü yatmak gibi vücudun pozisyonunda oluşan değişiklikler, egzersiz, uyku gibi durumlarda kan basıncında değişimler oluşabilir

Kan basıncı 130/80 mmHg denildiğinde; 130 sistolik, 80 diyastolik kan basıncı olarak adlandırılır.

Kan basıncı 120–129/80–84 aralığında ise normal

140/90 mmHg veya üzerinde ise yüksek (hipertansiyon) olarak kabul edilir.

Kan basıncı değerlerinin sınıflandırılması Hipertansiyon, dünyada önlenebilir ölüm nedenleri içerisinde bir numaralı risk faktörüdür. 2000 yılı itibariyle dünyada erişkin nüfusun %26.4’ünün hipertansiyonu olduğu ve bu oranın 2025 yılında % 29.2’ye çıkacağı öngörülmüştür. Bir diğer deyişle, halen 972 milyon insanın hipertansiyonu vardır ve 25 yıl sonra bu rakam 1.5 milyarı aşacaktır.

• Hipertansiyonu olan bireylerin

çoğu, ekonomik olarak gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır.

• Kadınlarda hipertansiyon sıklığı erkeklerden daha yüksektir.

• Ülkemizde 30 yaş altında görülen hipertansiyon sıklığı %12 olup, 60 yaşından sonra % 60-80 lere kadar yükselmektedir.

• Yüksek tansiyon yalnızca yetişkinlerde değil, çocuklarda da görülebilir.

Ancak 35 yaşından sonra görülme sıklığı artar. Orta ve ileri yaşlarda daha yaygındır.

Sişmanlar, alkolikler, diyabetik (seker hastalığı) hastalar, genetik yatgınlığı olanlar, aşırı tuz tuketenler, aceleci,sabirsiz, stresli kişilik yapısı olanlar, sigara kullananlar, sedanter (hareketsiz) hayat tarzı olanlar, böbrek ve/veya hormon hastalığı olanlar ve uyku apnesi olanlar ile doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda daha sık görülür.

Kalp, beyin ve böbreklerimiz, uzunca bir süre yüksek kan basıncı ile başa çıkabilir ve belirti vermezler, bu nedenle hastalar yıllarca yüksek tansiyon hastası olduklarını bilmeden yaşayabilirler. Ancak, bu durum, vücudumuza zarar vermediği anlamına gelmez.

Bu nedenle hipertansiyon, ’ SESSİZ KATİL’ olarak da bilinir. Çünkü yüksek kan basıncı, özellikle kişide diğer risk faktörlerinden (şişmanlık, sigara, kan kolesterolünde artış, diabet(seker) gibi) bir veya daha fazlasının bulunması halinde, inme, kalp krizine yol açan koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği ve böbrek yetersizliği riskini doğrudan ve birkaç kat artıran büyük bir risk faktörüdür.

Kan basıncı neden yükselir?Yüksek tansiyon olgularının %90-95’inde hastalığın nedeni bilinmemektedir. Bu durum esansiyel hipertansiyon olarak adlandırılmaktadır.

Kalan %5-10 olgu ise, başka bozukluklara bağlı ikincil (sekonder) hipertansiyon olgusudur. Bu bozuklukların başında böbrek ve böbrek-damar hastalıkları gelmektedir. Ayrıca vücutta hormon salgılayan bazı bezlerin aşırı salgı yapması halinde

de hipertansiyon görülebilir. Kalpten çıkan büyük damarın (aort) doğumsal darlıkları ve uyku apnesi sendromu ile bazi nörolojik hastalıklarda ikincil (sekonder) hipertansiyona yol açabilir.

Bu bozukluklar düzeltildiğinde sıklıkla kan basıncı da normale döner.

Kan basıncı ölçümü nasıl yapılır?Yüksek tansiyon hastası olduğunuzu anlayabilmenin tek yolu kan basıncınızı ölçtürmektir. Çünkü bu hastalık genellikle belirti vermez ve sanılanın aksine, hipertansiyon ille de gergin, sinirli ya da hiperaktif insanlarda görülmez, çok sakin yapıda bir kişide de pekala yüksek tansiyon olabilir.

Normal kan basıncı olan kişiler kan basınçlarını en azından iki yılda bir ya da mümkünse daha sık ölçtürmelidirler. Tansiyonunuzun tek bir defa yüksek çıkması sizin hipertansif (yüksek tansiyonlu) olduğunuz anlamına gelmez ancak kan basıncınız konusunda daha dikkatli olmanız konusunda sizi uyarmalıdır.

Kan basıncı yüksek normal olan (sistolik 130–139, diyastolik basınç 85–89 mmHg arası) kişilerin ve birinci derece akrabalarında yüksek tansiyon olanların kan basınçlarını daha sık (hekimlerinin belirleyeceği sıklıkta), en azından 3-6 ayda bir ölçtürmeleri gerekir.

• Tansiyon, ideal olarak sakin ve sessiz bir ortamda, kişi dinlenmiş ve sakinken ölçülmelidir. Son 15 dakika içinde sigara, çay gibi kan basıncını etkileyebilecek şeyler alınmamalıdır.

• Kan basıncı ölçülecek kol çıplak olmalı, kolu sıkan giysiler giyilmemelidir.

• Tansiyon aletindeki manşon (havanın doldurulduğu lastik kısım) kalp hizasında olmalı, gerekirse kol alttan yastık gibi bir cisimle desteklenmelidir.

Yüksek tansiyon yaşam boyu süren bir hastalıktır, ancak kontrol altında tutulabilir. Bunu, kan basıncını yükselten risk faktörlerini kontrol ederek yapabilirsiniz. Bunun için aşağıdaki önerileri benimsemelisiniz:

Eğer fazla kilonuz varsa zayıflayın. Kilo verdiğinizde kalbinizin yükü de

Sevgili Yeni birlik Okuyucuları, Merhaba!

azalır ve sıklıkla kan basıncınız da düşer. Diyet yaparken alkollü içeceklerden uzak durun, çünkü bunların besleyici değeri yoktur ve kalorileri yüksektir.

Düzenli egzersiz yapın. Fiziksel aktivite azlığı yalnızca sizi şişmanlatmakla kalmayıp kalp krizi ve inme riskini de artırır. Düzenli egzersiz, her gün 30–60 dakika süre ile yapılan orta-ağır şiddette egzersiz (en azından günde 30 dakikalik yuruyus) şeklinde tanımlanmaktadır.

Sigarayı bırakın.

Yediğiniz tuz miktarına dikkat edin. Tansiyon açısından alınması önerilen günlük tuz miktarı maksimum 5-6 gram’dır. Sofrada tuzluk bulundurmamak, yemeklere az salça koymak ve aşırı tuzlu gıdalardan kaçınmak yapılması önerilen ilk adımlardır. Gerekli durumlarda doktorunuz daha fazla tuz kısıtlaması önerebilir.

Stresle başa çıkmayı öğrenin. Bu konuda düzenli egzersizin büyük yararı olacağından emin olun!

Kalp sağlığını koruyan gıdaları alın. Tuzlu yememeniz, yeterli meyve ve sebze tüketmeniz, yağsız ya da az yağlı süt ürünleri tüketmeniz önerilmektedir. Bu tip bir beslenme ile yeterli potasyum, kalsiyum, magnezyum ve protein alırken aldığınız toplam yağ, doymuş yağ ve kolesterol miktarını da azaltmış olursunuz.

Hamileyseniz ya da doğum kontrol

hapı kullanıyorsanız daha da dikkatli olun.

Kullandığınız ilaçların tansiyonunuza etkisi olup olmadığını doktorunuza sorun. Bazı ilaçlar tansiyonunuzu yükseltebilir veya tansiyon ilaçlarının etkilerini azaltabilir. Steroidler (kortizon), romatizma ilaçları, konjesyonu (doluluk hissi) giderici burun damlaları ve diğer bazı soğuk algınlığı ilaçları, zayıflama ilaçları, bazı depresyon ilaçları bu ilaçlar arasında yer alır.

Zayıflama, diyet, egzersiz, sigarayı bırakma, stresle başa çıkma, alınan tuz miktarına dikkat etme gibi önlemlere rağmen kan basıncınız 140/90 mmHg ya da üzerinde ise, şeker veya böbrek hastası iseniz 130/80 mmHg ve üzerinde olduğunda, doktorunuz size antihipertansif (kan basıncını düşürücü) ilaç tedavisine başlayacaktır.

Tedavinin başlıca hedefi kardiyovasküler (kalp-damar) riskte maksimum azalma sağlamaktır. Hipertansiyonlu hastalarda, tedavi ile ulaşılan kan basıncı düzeyi kardiyovasküler riskin en önemli belirleyici faktörüdür. Kan basıncını optimum (ideal) duzeye düşürme, kalp krizi ve inme riskini %30 azaltır. Bu nedenle sistolik kan basıncı için hedef <120 mmHg ve diyastolik için <80 mmHg olarak verilir.

Kan basıncı ve risk durumuna göre ilaç tedavisine yaşam tarzı değişiklikleri ile birlikte hemen başlanabilir. Kan basıncı riski düşük hastalarda birkaç

hafta ve ay yaşam tarzı değişiklikleri yapılır. Sonra gerekirse ilaca başlanır. Hastalar ilaç kullanırken de mutlaka yaşam tarzı değişikliklerini sürdürmelidirler.

Bir sonraki sayımızda yine “düzeltilebilir” risk faktorlerinden biri olan Yüksek kolesterol konusunu ele alacağız. Yorumlarınız ve sorularınız icin email adresim [email protected]

Saglıklı günler dileğiyle Dr. Harun Uzel Kardiologi-Internmedicin KSS-Skövde

Page 19: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

36 YENİ BİRLİK

HaBER

37 YENİ BİRLİK

Türkiye'nin Stockholm büyükelçisi Zergün Korutürk ve Diyanet İşleri Müşaviri Prof.

Dr. A. Bülent Baloğlu, Stockholm'ün Rinkeby bölgesinde bulunan Yaşlılar bakım evini ziyaret ederek yeni yıllarını kutladılar. Ziyarette İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu başkanı Hasan Dölek'te hazır bulundu.

Büyükelçi Korutürk, Türk mutfağına ait özel olarak yaptırdığı; Börek, çörek ve tatlı çeşitlerini yaşlı insanlara takdim etti. Ve sorunlarını dinledi.

Bakım evinde ikamet eden yaşlı insanlar haftada bir kere kendilerine vaaz verecek bir imam tahsis edilmesini istediler. Bu istek, Ziyarette bulunan Diyanet içleri müşaviri Baloğlu tarafından anında kabul gördü ve haftada bir görevli tahsis edeceklerinin sözünü verdi.

Yaşlı insanlarla tek tek ilgilenen ve tüm sorunları ile yakından ilgilenen Stockholm Büyükelçisi Zergün Korutürk, 'Hem burada çalışan Türk personeli, hem de burada kalan yaşlı insanlarımızı dinlediğimde, memnun ve mutlu oldukları izlenimini elde ettim. Adeta burada bir ev ortamı

oluşturulmuş. Yinede bizim gelenek ve göreneklerimize göre Anne, Babayı bakım evlerine bırakmak pek şık bir şey değil. Bence büyüklerimizi ne kadar, evimizde bulundurabilirsek, daha huzurlu ve mutlu olurlar diye düşünüyorum.' Diye konuştu.

Bakım evinin standartlarını çok iyi bulduğunu belirten Korutürk, 'Burada görev yapan 6 tane Türk çalışanı, yaşlılarımıza kızları gibi bakıyor ve davranıyor. Türk Televizyon kanalları da var. Ben çok duygulandım ve üzüldüm. Hiç çocukları olmayan, kocası eşi erken yaşta ölmüş birinin burada olmasını anlayabilirim. Ama 5 çocuğu olan bir annenin, bence bakım evine bırakılmasının hiç kabul edilir bir yanı yok diye düşünüyorum' Şeklinde konuştu.

Stockholm Din İşleri Müşaviri A. Bülent Baloğlu ise, 'Kendimi annemi ziyaret etmiş gibi hissettim. Allah daha uzun sağlıklı bir hayat nasip etsin' diye söze başladıktan sonra şöyle devam etti. 'Sizlere vaktinde namazını kılmanız için Diyanet takvimlerinden getirdik. Yine istekleriniz doğrultusunda, sayın büyükelçimin yanında size söz

veriyorum. Bu odada toplanmayı garanti ediyorsanız, haftada bir gün, görevlilerimizden birisi burada Kuran okuyup vaaz verecek' Dedi.

Yaşlılar bakım evinde Türk bölümünün geçen yıl açıldığını söyleyen İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu başkanı Hasan Dölek, 'Yaşlılarımızın çocuklarından bakım evinde Türk bölümü oluşturmamız için teklif geldi. Bizde bölgenin siyasetçisi olarak, gerekli yerlerle bağlantılar kurarak başvurumuzu yaptık. Geçen yıl yaşlılar bakım evinde Türk bölümünü açtık. Bunun yanı sıra yaşlılarımız için Türkçe bilen Türk personelin diğer bölümlerden buraya atanmasını sağladık ve önemli bir sosyal projeyi hayata geçirdik' diye konuştu.

Ziyaret edilmelerinden dolayı çok duygusallaşan ve zaman zaman gözleri dolan yaşlı insanlar, Büyükelçi Korutürk ve Din işleri müşaviri Baloğluna çok teşekkür ettiler. Büyükelçi Korutürk ise en kısa zamanda tekrar geleceğini belirtip, Önümüzde ki günlerde de kendilerini Elçilik binasında ağırlayacağının sözünü verdi.

YENİ BİRLİK

Rinkeby yaşlı bakkım evi ziyareti

Resme küçük yaşlarda kargacık burgacık figurlerle, çizgilerle başlayan Hasan Erdemir, bunun

ileride kendisi için bir uğraşı alanı olacağını bilmiyordu. Her geçen gün keskinleşen çizgilerin büyüsü onu sarıp sarmaladıkça ciddi ciddi bu uğraşıyı yaşamının bir parçası yapmaya karar verir. Bu doğrultuda 1969 yılından itibaren düzenli resim yapmaya başlar.

Yaşam serüveni onu 1978 yılında Kuzeyin soğuk iklimine sürükler ve İsveç’e gelir. Boş zamanlarında değişik atölyelerde resim çalışmasını sürdürmeye çalışır. İlk kişisel resim sergisini 1985 yılında Türklerin yoğun olarak oturduğu Tensta’da açar. Tensta Träff onun ilk göz ağrısı olur. Gördüğü ilgi onu daha da bilinçlendirir. 1991 yılında kendi atölyesini kurar – bu atölyeyi daha sonraki yıllarda ünlü ressamımız Rauf Alazan’la paylaşacaktır – ve şevkle çalışmaya başlar. Arka arkaya kişisel sergiler açar, karma sergilere katılır. Günlük işinden arta kalan zamanının neredeyse tamamını atölyesinde çalışarak, üreterek geçirir. İlk sergisini açtığı 1985 yılından bugüne yani 25 yıl gibi bir süreye 31 tane sergi sığdırır. Bu sergilerde sevinçlerini, mutluluklarını kendisini sevenlerle paylaşır.

Österåkers Sanatevi’nde 5 Şubat günü açtığı resim sergisinde kendisini dergimiz Yeni Birlik adına ziyaret ederek, kutluyoruz. Sergi salonunda 50 tane çalışmasını sergiliyor. Sergi 20 Şubat’a kadar açık kalacak. Salon gelip gidenlerle dolup boşalıyor. Ziyaretçilere çeşitli içecekler ikram ediyor. Sergi salonunda resimlerin yarattığı büyülü

bir ortam var. Bu büyülü ortamı ses ve tiyatro sanatçımız Fikret Çeşmeli, üflemeli müzik enstrümanları ustası Hacı Tekbilek’in birlikte sundukları özgün müziğimizin güzel parçaları apayrı bir dünyaya dönüştürüyor, salonun tavanına çarpan melodiler hava-i fişekler gibi açılarak aşağıya yankılanıyor. Salona gelen hem Türkler hem İsveçli sanatseverler böyle bir ortamın içerisine düşmüş olmayı düşlerinde bile göremeyeceklerini söylüyorlar. Müziğe tempo tutan İsveçlilerin yüzlerinden bir pazar gününü çok hoş bir ortam içerisinde kısa bir süre içinde olsa geçirmenin mutluluğu okunuyor. Resimler üzerine yapılan yorumlar ve sıcak sımsıcak okşayıcı tebrik kutlamaları... Açtığım her resim sergim bir yenisinin habercisi demektir, dercesine kendisini kutlayanların,”darısı yenisinin başına, bir sonrakini bekliyoruz” diyenlere sessizce dostça gülümsemeler... Bir ressam, sanatçı alçakgönüllülüğü...

İsveç Sanatçılar Kulübü üyesi olan sanatçı, 2008 yılında bu kulübün “İlkbahar Soğanı (Vårlök)” adlı prestijli ödülüne layık görülür. Resimlerinde değişik teknikler kullanan ressam sanatını şöyle tanımlıyor; “Organik boyalarla (yağlıboya, tempera ve suluboya) geleneksel tarzda dışavurumcu, renkçi ve şiirsel bir anlatım dili kullanırım. Schumann ’İnsanların kalplerinin karanlığına ışık göndermek sanatçının vazifesidir’ demiştir. Bu benim sanat görüşümü büyük ölçüde tanımlar. İçimden geldiği gibi resim yapmama karşın, yakın ve uzak çevremde meydana gelen

olayları ve etkilenmeleri resimlerime yansıtmaktayım. Etkilendiğim sanatçılar; Amadeus Modigliani, Van Gogh, Vassily Kandinsky, Ivan Agueli, Zeki Faik İzer, Orhan Peker, Rauf Alazan, İlhan Koman, Mimmo Palladino ve Per Kirkeby gibi sanatçılardır.” Hasan Erdemir çok yönlü bir sanatçıdır. Şiirle de uğraşır. Bu kez fırça yerine sözcüklerden resim yapar, ünlü şairimiz Orhan Veli gibi her sabah gökyüzünü mavi boyar... İnsanları mutlu etmektir çünkü sanatçının görevi… Sanatın, sanatçının olduğu yerde düşmanlıklara yer yoktur. Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk: ” Sanatsız kalan bir ulusun yaşam damarlarından biri kopmuş demektir”, sanatçılara verdiği önemi ve değeri belirtmek için de; ”Herşey olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız” diyor. Sanat olmayınca sanatçı; sanatçı olmayınca sanat olmaz. Sanatçılar,”ucube” yapıtlar üretmezler, üretemezler. Sanatçının dünyayı, doğayı, insanlığı algılaması ve onu içdünyasının süzgeçlerinden geçirerek ortaya koyması bir yaratıcı düşüncenin ürünüdür.

Şiirinden bir örnek: kalbim kanatlanır/ gözlerini görünce/ günlerce kement atarım/ yakalayıp kalbimi/ koymak için yerine.

Ressam Hasan Erdemir’e başarılar diliyor, yeni sergilerde buluşmak üzere sergi salonundan ayrılıyoruz.

RESSAM HASAN ERDEMİR

OtUZDAN FAZLA SERGİYE İMZASINI AttI

Page 20: Yeni Birlik 1/2011

HaBER

38 YENİ BİRLİK

Stockholm’ün merkezinde vuku bulan terör saldırısı bizleri hem üzdü, hem de dehşete düşürdü…

Son derece üzüldük, zira bu kanlı olaya alet olan ise ne yazık ki bir Müslüman idi. Dehşete kapıldık, tüylerimiz ürperdi, zira birilerinin gözü döndüğünde, insanlıktan çıkarak, masum insanların canına acımasızca nasıl kastedeceğine şahit olduk.

Şimdi söyleyeceklerimiz çeşitli vesilelerle yüzlerce defa yazıldı veya haykırıldı, ama bir kere de biz söyleyelim ve bütün gücümüzle haykıralım: Terörün dini, milliyeti, cinsiyeti yoktur. İnsan hayatına doğrudan kasteden her türlü girişim kesinlikle terördür; bunu yapanın ise teröristtir. Terörü gerçekleştirenin amacı, kimliği, cinsiyeti, dini ne olursa olsun masum görülme hakkı yoktur.

Bu çerçevede bir kere daha tekrarını gerekli ve önemli bulduğumuz bir husus da şudur: İslam asla bir terör ve şiddet dini değildir. Onu kullanarak masum insanların hayatına kastedenler, aslında kendi kirli emellerini örterek “insanlık suçu” işleyen suçlulardır. Kur’an-ı Kerim’in onlar hakkındaki nihai hükmü şudur: “Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur…” (Maide suresi, 5/32).

Evet, masumların canına kasteden bu kişiler, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, huzuru bozan, düzeni alt üst eden “yeryüzü bozguncuları/fesatçıları”dır. Onlar, Sevgili Peygamberimizin hayat boyu verdiği mücadelenin, yeryüzünde yaymak istediği İslam’ın ruhunu, özünü asla anlamamış olmakla birlikte, kendilerini “Cennet yolcusu” sanan zavallılardır.

Halbuki, Allah Resulü Veda Haccı esnasında şunları söylemiştir.”Size gerçek mü’minin kim olduğunu söyleyeyim mi? O diğer kimselerin malları ve canları hususunda kendisinden emin bulunduğu insandır. Doğru Müslüman başka insanların, onun dilinden ve elinden gelebilecek zararlardan salim olduğu kimsedir. Hakikî mücahid nefsinin engellemelerine rağmen ömrünü Allah’a itaatla geçiren yiğittir. Hâlis muhacir de

hata ve günahlardan uzak duran iman eridir” (Müsned, 6/21). Eğer dikkatli bir biçimde okunursa, bu hadis-i şerif bize gerçek Müslümanın tanımını vermektedir.

Kör bir fanatizmle kendilerini gerçek Müslüman sanıp, kendi gibi inanmayan, düşünmeyen, davranmayan diğerlerini “cehennem kütüğü” olarak görenlerin dünyası karanlık bir dünyadır. Orada farklı seslere, renklere, tonlara, düşüncelere hayat hakkı yoktur. Bu tür fanatik anlayış veya yaklaşım sadece dinde geçerli değildir. Her şeyde fanatizm sergilenebilir. Benim partim, benim grubum, benim düşüncem, benim yolum, benim takımım, benim ideolojim gibi ifadeler bencilliğin, egoizmin, tutuculuğun, fanatizmin önemli bir işaretidir. Bu türlü duygu ve düşünceler sürekli beslendiği ve pohpohlandığı takdirde sahibini, yıkan, yok eden, başka insanlara, farklı düşüncelere, inançlara, kanaatlere hayat hakkı tanımayan acımasız bir zalime, hatta bir ölüm makinesine kolayca dönüştürebilir. Söz konusu fanatik, Napolyon’un da dediği gibi, “Kafasında aklın girebileceği hiçbir yerin bulunmadığı” kişidir. Onun lügatinde hoşgörü, müsamaha, kolaylık, sevgi, şefkat, merhamet yoktur. O, fanatizmin, bağnazlığın kucağında adeta pimi çekilmiş bir bomba gibidir ve her an patlamaya hazırdır. Onun için insan hayatının dokunulmazlığı, kutsallığı diye bir kavram mevcut değildir. Onun için peşinden gittiği davanın, ideolojinin, fikrin kutsallığı vardır. Allah bu tür fanatiklerin şerrinden bizleri korusun…

2010 yılını artık tamamlamak üzere olduğumuz şu günlerde, 2011 yılının bütün insanlığa barış, sevgi, kardeşlik ve huzur getirmesini temenni ediyoruz. Her şey için taze bir başlangıç olsun. Hayatımıza yeniden çeki-düzen verelim. Daha fazla sevgi istiyorsak daha fazla sevmeliyiz. Daha fazla şefkat istiyorsak daha fazla şefkat ve merhamet göstermeliyiz. Daha fazla saygı istiyorsak daha fazla saygı göstermek zorundayız. Sevgi, barış ve huzurun her yerde yeşermesini istiyorsak, sevgi, barış ve kardeşlik tohumlarını önce kendi şahsımızda yeşertmeliyiz. Aşırılığın

kökünü kazımak istiyorsak, önce kendi aşırılıklarımıza set çekmeliyiz. Her şeyde olduğu gibi dinde de aşırılığa asla kapılmamalıyız. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde “Dinde aşırılıktan kaçınınız, zira sizden öncekiler aşırılıkta helak oldular” buyurmuşlardır. Bizim Peygamberimiz bir rahmet ve sevgi peygamberiydi. Onun “Ben lanet edici olarak gönderilmedim; büyük-küçük her kusur için size rahmet olarak gönderildim” sözü bunun sayısız delillerinden sadece bir tanesidir. O her zaman bizlere orta yolu, itidali, aşırılıklardan kaçınmayı öğütlemiş ve bunu kendi hayatının vazgeçilmez bir ilkesi kılmıştır. Özellikle dinde aşırıya kaçmanın insanın dengesini bozacağını şu sözleri ortaya koymaktadır: “Din kolaylıktır. Hiç kimse yoktur ki, din hususunda zorlandığında din ona galebe etmesin. Öyleyse orta yolu seçiniz.”

Yaşamak, nefes almak, canlı olmak Allah’ın bize bir lütfudur. Can azizdir, yücedir. Allah’ın verdiği canı almak yine Allah’a mahsustur. Ona kastedenler, hiç şüphe yok ki, Allah’ın gazabını, öfkesini kendi üzerlerine çekmekten başka bir şey yapmış olmayacaklardır. Neticede, bu insanların yaptıkları kötülük sadece kendilerine zarar vermekle ve akabinde bütün insanlığın nefret ve öfkesini celbetmekle kalmayacak, aynı zamanda savundukları davalarına da zarar verecektir.

Yeni yıl bizim için her anlamda yeni bir hayatın başlangıcı olsun dedik, zira unutmayalım ki hayat denen şey yaptığımız şeylerin bir aynasıdır. Hayat bize daima ona verdiklerimizi geri verir. Hayatta hep iyi şeyler yapma gayreti içinde olmuşsak, bize geri dönecek olan da iyilikler ve güzelliklerdir.

Her şey gönlünüze göre olsun, yuvanız huzur, barış ve sevgi dolsun…

Prof.Dr. Adnan Bülent BALOĞLU Sosyal İşler ve Din Hizmetleri Müşaviri

İNSAN hAYAtI KUtSALDIR

Page 21: Yeni Birlik 1/2011

B POSttIDNING

Avs: turkiska Riksförbundet Järnvägsgatan 86 172 75 Sundbyberg