yasal düzenlemelerde kadın hakları · 2013-04-12 · yeni mk’nın miras hukuku ile ilgili...

5
32 Hukuk Gündemi Mart 2011 Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları T ürkiye Cumhuriyeti Devletinin, Avrupa Birliği (AB) uyum yasalarını, toplumsal değişimleri, gereksinimleri ve taraf olunan uluslararası anlaşmaları dikkate alarak pek çok yasal düzenlemeye gittiği bir gerçektir. Bu düzenlemelerden bir bölümü de kadınlarımızın durumu ile ilgilidir. Bu alanda atılan ulusal ve uluslararası adım- lar mevcuttur. Bu adımların en önemlilerin- den biri “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” (CEDAW)’dir. Türkiye Cumhuriyeti (T.C.)’nin taraf olduğu CEDAW, 19.01.1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yine 1995 tarihli Pekin Deklarasyonu da kadın- erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik somut politikalar ortaya koymuştur. Türkiye delegasyona; kadın okuryazarlığının arttırıl- ması, anne-çocuk ölüm oranlarının azaltılması, CEDAW’a konulan çekincelerin kaldırılması konusunda taahhütte bulunmuştur. Bu aşamada CEDAW’da önemli gördüğü- müz iki maddeyi de belirtmek isteriz. 3. Madde: Taraf devletler, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel sahalarda olmak üzere bütün olanaklar kadınların erkeklerle eşit olarak insan haklarından, özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla kadının tam olarak gelişmesini sağlamak için, yasal düzenlemeler dahil bütün önlemleri alacaklardır. 4. Madde: Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınan geçici özel önlemler, işbu sözleşmede belirtilen cins- ten bir ayrım olarak değerlendirilmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların muhafazası sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine uygulandığı zaman bu uygulamalara son verilecektir. Anayasamız, uluslararası anlaşmaları T.C. yasalarından üstün tutmakta, devletin bu ulus- lararası anlaşmalara uygun olmayan konularda yasal düzenleme yapmak zorunda olduğu hük- müne yer vermektedir. 1982 Anayasası’nın 10. maddesi “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, fel- sefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeple ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit- tir” hükmünü amirdir. Bu maddeye, 07.05.2004 tarihli 5170 sayılı Yasanın 1. maddesi ile eklenen cümleye göre ise; “Kadın-erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geç- mesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü getirilmiştir. Birinci fıkrada eşitlik hükmü geçer- ken ikinci fıkrada kadın – erkek eşitliğine vurgu yapılmasının nedeni Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdeki taahhütlerini yerine getirmek konusundaki hassasiyeti ola- rak değerlendirilebilir. 12 Eylül 2010 tarihli yeni Anayasası ile kap- samı genişletilen madde 10/3, pozitif ayrım- cılık olgusunu şu şekilde ifade edilmiştir. “Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunmayı gerektiren kimseler için alınan tedbirler, eşitlik ilke- sine aykırı olarak yorumlanamaz.”Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 23 üncü madde- sine göre, “Eşitlik ilkesi, eksik temsil edilen cinsiyet lehine olan tedbirlerin muhafaza- sını veya kabul edilmesini engellemez.” Bu sebeple, Anayasanın “Eşitlik” maddesinde yer alan bu hüküm, AB hukukuyla uyumun sağlanması bakımından önemlidir. Kadın örgütleri ise, “Devlet, kadın erkek arasında fiili eşitliğin sağlanması için gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür” şeklinde bir düzenleme talep etmektedir. Bu taleplerin kaynağında CEDAW’ın olduğunu hatırlatmak gerekir. Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları Av. Ayşegül DEMİR

Upload: others

Post on 22-Jan-2020

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları · 2013-04-12 · Yeni MK’nın Miras Hukuku ile ilgili getirmiş olduğu önemli bir düzenleme vardır. Sağ kalan eş, miras hakkına mahsuben

32 Hukuk Gündemi Mart 2011

Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Avrupa Birliği (AB) uyum yasalarını, toplumsal değişimleri, gereksinimleri

ve taraf olunan uluslararası anlaşmaları dikkate alarak pek çok yasal düzenlemeye gittiği bir gerçektir. Bu düzenlemelerden bir bölümü de kadınlarımızın durumu ile ilgilidir.

Bu alanda atılan ulusal ve uluslararası adım-lar mevcuttur. Bu adımların en önemlilerin-den biri “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” (CEDAW)’dir. Türkiye Cumhuriyeti (T.C.)’nin taraf olduğu CEDAW, 19.01.1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yine 1995 tarihli Pekin Deklarasyonu da kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik somut politikalar ortaya koymuştur. Türkiye delegasyona; kadın okuryazarlığının arttırıl-ması, anne-çocuk ölüm oranlarının azaltılması, CEDAW’a konulan çekincelerin kaldırılması konusunda taahhütte bulunmuştur.

Bu aşamada CEDAW’da önemli gördüğü-müz iki maddeyi de belirtmek isteriz.

3. Madde: Taraf devletler, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel sahalarda olmak üzere bütün olanaklar kadınların erkeklerle eşit olarak insan haklarından, özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla kadının tam olarak gelişmesini sağlamak için, yasal düzenlemeler dahil bütün önlemleri alacaklardır.

4. Madde: Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınan geçici özel önlemler, işbu sözleşmede belirtilen cins-ten bir ayrım olarak değerlendirilmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların muhafazası sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine uygulandığı zaman bu uygulamalara son verilecektir.

Anayasamız, uluslararası anlaşmaları T.C. yasalarından üstün tutmakta, devletin bu ulus-lararası anlaşmalara uygun olmayan konularda yasal düzenleme yapmak zorunda olduğu hük-müne yer vermektedir.

1982 Anayasası’nın 10. maddesi “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, fel-sefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeple ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit-tir” hükmünü amirdir. Bu maddeye, 07.05.2004 tarihli 5170 sayılı Yasanın 1. maddesi ile eklenen cümleye göre ise; “Kadın-erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geç-mesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü getirilmiştir. Birinci fıkrada eşitlik hükmü geçer-ken ikinci fıkrada kadın – erkek eşitliğine vurgu yapılmasının nedeni Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdeki taahhütlerini yerine getirmek konusundaki hassasiyeti ola-rak değerlendirilebilir.

12 Eylül 2010 tarihli yeni Anayasası ile kap-samı genişletilen madde 10/3, pozitif ayrım-cılık olgusunu şu şekilde ifade edilmiştir. “Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunmayı gerektiren kimseler için alınan tedbirler, eşitlik ilke-sine aykırı olarak yorumlanamaz.”Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 23 üncü madde-sine göre, “Eşitlik ilkesi, eksik temsil edilen cinsiyet lehine olan tedbirlerin muhafaza-sını veya kabul edilmesini engellemez.” Bu sebeple, Anayasanın “Eşitlik” maddesinde yer alan bu hüküm, AB hukukuyla uyumun sağlanması bakımından önemlidir.

Kadın örgütleri ise, “Devlet, kadın erkek arasında fiili eşitliğin sağlanması için gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür” şeklinde bir düzenleme talep etmektedir. Bu taleplerin kaynağında CEDAW’ın olduğunu hatırlatmak gerekir.

Yasal Düzenlemelerde

Kadın Hakları

Av. Ayşegül DEMİR

Page 2: Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları · 2013-04-12 · Yeni MK’nın Miras Hukuku ile ilgili getirmiş olduğu önemli bir düzenleme vardır. Sağ kalan eş, miras hakkına mahsuben

Mart 2011 Hukuk Gündemi 33

Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları

Yine Anayasamızın 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı 17. maddesi ile değişik; 41. maddesinde ailenin korunması ile ilgili düzenlemeler yer almış, madde hükmünde “Türk toplumunun temeli olan ailenin temeli eşler arası eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygula-masını sağlamak için gerekli tedbirleri alır” düzenlemesi yer almıştır.

Bu hükümler gereği devlet, Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni Kanunu, Ailenin Korun-ması Hakkında Kanun, Belediye Kanunu, İş Kanunu gibi temel kanunlarda bir takım düzenlemeler yapmış, yenilikler getirmiştir. 2009 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur. Şimdi bu düzenlemelerden bazı-larına değinelim.

Medeni Kanun (MK) ile Getirilen Değişiklikler01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Yeni Türk Medeni Kanunu da çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmiş, kadın lehine çok önemli değişiklikler getirmiştir.

Öncelikle eski (MK)’da kadın için 15, erkek için 17 olan evlenme yaşı, Yeni MK ile değiştirilmiş hem kadın hem erkek için 17 olarak belirlenmiş-tir. Olağanüstü durumlarda ve hâkimin izniyle kız ve erkek çocukların 16 yaşında evlenmesine karar verilebileceği de düzenlenmiştir.

Eski MK döneminde evlenmek için kocanın ikametgâhının bulunduğu evlilik memurlu-ğuna başvurulurken yeni MK’ya göre kadının ikametgâhı yeri evlilik memurluğuna başvu-rulması imkânı getirilmiştir. Resmi nikâh yapıl-madan dini nikâh yapılması suç olarak nitelen-dirilmiş, dini nikâhı kıyan ve kıydıranın cezai sorumlulukları olacağı düzenlenmiştir.

Yine “kadının ikametgâhı kocanın ikametgâhıdır” hükmü kaldırılmış, evli kadına yasal ikamet seçme hakkı tanınmıştır.

Eski MK’da yer alan “koca evlilik birliğinin reisidir” hükmü kaldırılmış aile birliğini temsil, çocukların eğitimi ve bakımı, aile konutunun seçimi konusunda eşlerin ortak karar vere-cekleri düzenlenmiştir. Eşlerin ortak karara varamaması durumunda Aile Mahkemesi’ne

başvurularak hâkimin müdahalesi istenebilir.Yeni MK ile yasal mal rejimi de değişmiştir.

Eski MK döneminde “mal ayrılığı” olarak kabul edilen mal rejimi yeni MK döneminde “edinil-miş mallara katılma rejimi” olarak değiştirilmiştir. Burada getirilen düzenlemedeki sıkıntı şudur; yeni mal rejimi 01.01.2002 tarihinden sonra ger-çekleşen evliliklerde aynen uygulanmaktadır, ancak 01.01.2002’den önce yapılan evliliklerde 01.01.2002 tarihine kadar edinilen mallar için “mal ayrılığı” rejimi bu tarihten sonra edinilen mallar için ise “edinilmiş mallara katılma rejimi” uygulanmaktadır. Dolayısıyla yeni MK’dan önce yapılan evliliklerde, toplumumuzdaki uygula-mada mallar genellikle erkek üzerine yapıldığı için kadının mağduriyeti giderilmemiştir. Ancak yeni MK ile çalışmayan kadının evlilik birliğine, çocukların yetiştirilmesi, evin ihtiyaçları konu-sunda gösterdiği emek “maddi katkı” olarak değerlendirilmiştir. Böylece kadının ev dışında çalışması olmasa dahi edinilmiş mallar üzerinde “katkı payı davası” açma hakkı doğmuştur.

Kanunumuza yeni giren bir düzenleme de “aile konutu şerhi” dir. Ailenin oturmakta olduğu ev “aile konutu” sayılmış ve özel statüye kon-muştur. Eşlerden biri aile konutu olarak kulla-nılan evin maliki ise, diğer eş muhtardan alı-nacak ikametgâh belgesi, evlenme cüzdanı ya da aile nüfus kayıt örneği ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğü’ne giderek konutun üzerine şerh koydurabilir. Hal böyle iken diğer eşin rızası olmadan aile konutu olarak kullanılan ev satılamaz ya da bu ev üzerindeki haklar sınırlandırılamaz.

Kiralık bir ev söz konusu olduğunda, eşlerden biri diğer eşin rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemez. Kira sözleşmesine taraf olmayan eş, kiralayana yapacağı tek taraflı bir bildirimle kira sözleşmesinin tarafı haline gelir. Kendisinden habersiz bir şekilde kira sözleşmesinin feshe-dildiğini öğrenirse hâkimin bu duruma müda-halesini isteyebileceği gibi kira sözleşmesine devam etmek istediğini kiralayana bildirebilir.

Yeni MK’nın Miras Hukuku ile ilgili getirmiş olduğu önemli bir düzenleme vardır. Sağ kalan eş, miras hakkına mahsuben ölen eşiyle birlikte yaşadığı konutu ve ev eşyalarının mülkiyet hak-kının kendisine bırakılmasını isteyebilir.

Page 3: Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları · 2013-04-12 · Yeni MK’nın Miras Hukuku ile ilgili getirmiş olduğu önemli bir düzenleme vardır. Sağ kalan eş, miras hakkına mahsuben

34 Hukuk Gündemi Mart 2011

Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları

Ailenin Korunması Hakkında Kanun ile Getirilen DeğişikliklerYine CEDAW’ın iç hukukta yansıması olarak kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi kap-samında 14 Ocak 1998’de 4320 sayılı “Ailenin Korunması Hakkında Kanun” kabul edilmiş ve işbu kanun 26.04.2007 tarih ve 5636 sayılı yasayla bazı değişiklikler geçirerek bugünkü halini almıştır. Kanunun amacı aile içi şiddet-ten mağdur olanları korumak, toplum bün-yesinde şiddettin yol açacağı zararlara engel olmaktır.

Şiddeti uygulayan kişi olarak, kusurlu eş ya da diğer aile bireyleri sayılmıştır. Dolayısıyla yeni düzenlemeyle şiddet uygulayan koca, çocuk, kayınvalide, kayınpeder vs. gibi hısımlar da kanun kapsamında cezalandırılmaktadır.

Bunun yanı sıra mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin, diğer aile bireyleri tarafından şiddete uğraması halinde de yasa uygulama alanı bulur.

Kanunun uygulanması için şiddet mağ-durunun; Karakol, Cumhuriyet Savcılığı ya da Aile Mahkemesi Hâkimliği’ne başvurması gerekmektedir. Aile Mahkemesi’nin olmadığı yerlerde Sulh Hukuk Mahkemeleri bu konuya bakmaya yetkilidir. Kanun kapsamında alına-cak tedbirler ise şunlardır:

Kusurlu eşin veya diğer aile bireyinin;a. Aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması,b. Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer aile bireylerine tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması,c. Aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,d. Aile bireylerini iletişim araçlarıyla rahatsız etmemesi,e. Varsa silah veya benzeri araçlarının genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi,f. Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak şiddet mağdurunun yaşa-makta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması,g. Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması,

Yukarıdaki hükümlerin uygulanması ama-cıyla öngörülen süre altı ayı geçemez. Kararda, hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis ceza-sına hükmedileceği hususu şiddet uygulayan eş veya diğer aile bireyine ihtar olunur.

Eğer şiddeti uygulayan eş veya diğer aile bireyi aynı zamanda ailenin geçimini sağ-layan yahut katkıda bulunan kişi ise, hâkim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak ve daha önce MK hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla, talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.

Bu Kanun kapsamındaki başvurular ve veri-len kararın infazı için yapılan icrai işlemler harca tabi değildir.

Cumhuriyet Savcısı kararın uygulanma-sını genel kolluk marifetiyle izler. Kolluk kuv-veti, karara uyulmaması halinde, mağdurun şikâyeti aranmaksızın resen soruşturma yapar ve kamu davası açılması için Cumhuriyet Savcısı’na başvurur.

Fiili başka suç oluştursa bile, koruma kara-rına aykırı davranan eş veya diğer aile bireyleri hakkında, üç aydan altı aya kadar hapis ceza-sına hükmolunur.

Kadın Sığınma EvleriKadın sığınma ve konuk evleri ile ilgili, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kanunu uygulanmaktadır. Kanunla ilgili yönetmelik ise; 08.05.2001 tarih, 24396 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 2396 sayılı “Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve Kuruluş-larınca Açılan Kadın Konuk Evleri Yönetmeliği” dir. Bu yönetmelik 2828 Sayılı Kanunun 9/g, 34. ve 35. maddeleri gereği çıkarılmıştır.

Fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik istis-mara uğrayan kadınların, psiko-sosyal ve eko-nomik sorunlarının çözümlenmesi sırasında, varsa çocukları ile birlikte ihtiyaçlarını karşı-lamak amacıyla geçici bir süre kalabilecekleri kadın konuk evi / sığınma evi / sığınak, vb. adlandırılabilecek yatılı sosyal hizmet kuruluş-larının oluşturulması yönetmelikle düzenlen-miştir. Bu tip kuruluşlarda sosyal hizmetler ya da psikoloji alanında yükseköğrenim görmüş

Page 4: Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları · 2013-04-12 · Yeni MK’nın Miras Hukuku ile ilgili getirmiş olduğu önemli bir düzenleme vardır. Sağ kalan eş, miras hakkına mahsuben

Mart 2011 Hukuk Gündemi 35

Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları

bir yönetici, bir sosyal çalışmacı, bir psikolog ve ihtiyaca göre çocuk gelişimcisi, doktor, hem-şire gibi gerekli personel tercihen kadın olmak üzere çalıştırılır.

Kullanılan binanın kent içinde, kadınlar ve çocukların toplumdan soyutlanmadan yaşa-yabileceği, sosyal aktivitelerini sürdürebilecek-leri ve günlerini huzur içinde geçirebilecekleri sakin, dikkat çekmeyen bir konumda olması aranmaktadır.

Kadın konuk evleri; gizliliğin sağlandığı il ve ilçelerde açılıp, adresi ve telefon numarası gizli tutulur. Kuruluş, tanıtıcı tabela asamaz, bina açılış töreni gizli tutulur. Başvurular kuruma doğrudan yapılmaz, kurum dışında oluşturulan bir merkeze yapılır. Kadın konuk evlerine akıl-ruh sağlığı yerinde olmayan, bulaşıcı hastalığı olan, uyuşturucu/alkol bağımlılığı olan kadınlar kabul edilmez. Bu evlerde kalmak belli bir süre ile sınırlandırılmış olduğundan kadınların bu kurumlarda meslek ve sanat sahibi yapılması son derece önemlidir.

Ülkemizin kadın lehine imzaladığı ulusla-rarası anlaşmaların bir yansımasını Belediye Kanunu’nda görüyoruz. Belediye Kanunu 03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı yasa ile deği-şikliğe uğramıştır. Söz konusu değişiklik ile 14. maddeye ekleme yapılarak “Büyükşehir Bele-diyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyeler kadınlar ve çocuklar için koruma evi açarlar” hükmü getirilmiştir.

Mevcut yasalara rağmen Türkiye’ de açılan kadın sığınma evlerinin sayısının son derece az olduğu bilinen bir gerçektir. Bu konu ilk defa 90’lı yılların başında tartışılmaya başlanmış, ilk sığınma evi 1995 yılında bir sivil toplum kuru-luşu olan “Mor Çatı Derneği” tarafından açılmış-tır. 1995- 2004 yılları arasında sadece üç büyük ilde dokuz adet sığınma evi hizmete girmiştir.

Belediye Kanunu’ndaki değişiklik de sığınma evi sayısını arttırmamıştır. TÜİK verilerine göre nüfusu 50.000’i geçen tüm belediyelerde ve büyükşehir belediyelerinde kadın sığınma evi açılabilseydi soruna büyük ölçüde çözüm geti-rilmiş olurdu.

Sadece 2000 yılı nüfus verilerine göre bile, nüfusu 50.000’nin üzerinde olan 197 adet il ve ilçe bulunmasına rağmen bugün kadın sığınma

evi sayısı 30 civarındadır. Hal böyle iken yasal mevzuat düzenlemelerinin tek başına yeterli olmadığı sonucu çıkmaktadır. Belediyeleri, kadın sığınma evi açmaları konusunda zor-layıcı bir takım yaptırımların da yasaya eklen-mesi çözüm olabileceği gibi maddi kaynak sorunu olan belediyeler için İçişleri Bakanlığı’nın fon ayırması ya da maddi destek vermesi önerilebilir.

Genel DeğerlendirmeHepimiz biliyoruz ki bugün Türkiye’de eko-nomide, sosyal yaşamda, siyasette erkeklerin yararlandığı fırsatlardan kadınlar yararlana-mıyor. Yasalarda bazı düzenlemelerin olması, bunları fiili hayata geçirmeye yetmiyor. Eşit fırsatlardan yararlanmak için, eşit olana kadar bu hakları eksik kullananlara, ayrımcılık uygu-lanması gerekiyor. Yani yeni Anayasamız ile bir-likte gündemimize giren “POZİTİF AYRIMCILIK” tam olarak böyle tanımlanıyor.

Siyasal karar süreçlerinde kadın-erkek eşit-liğini sağlamak için yapılacak en önemli deği-şiklik, siyasal yaşamı düzenleyen söz konusu yasalarla ilgili reform çalışmaları sırasında kotanın yasal hale getirilmesidir. Ne yazık ki Türkiye’de gerek Siyasi Partiler Yasası, gerekse Seçim Yasası ile düzenlenmiş bir kota uygula-ması yoktur. Kotanın gerekliliğini anlayamayan hiçbir ülkede, kadın temsil oranı yüzde 20’leri dahi bulamamıştır. Kotanın niteliksiz kadınla-rın siyasete girmesine yol açıp, mevcut yapıyı daha da çarpıklaştıracağını düşünen zihniyete; nitelikli kadın aday saptayacak olanın kota değil, kotayı kullanan siyasi parti veya örgüt olacağını hatırlatmak isteriz. Ayrıca CEDAW’ın 3. madde-sinde belirtildiği üzere bu alanda da düzenleme yapmak devletin görevidir.

Kanayan bir başka yaramız ise, kadın cina-yetleri ve kadına karşı şiddettir. Yapılan araştır-malar, dünyada her üç kadından birinin şid-det gördüğünü ortaya koyuyor. Türkiye’de de durum farklı değil. Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıkladığı istatistikler, kadın cinayetle-rinin 2002’den 2009’a kadar yüzde 1400 ora-nında arttığını, 2002’de 66 kadın öldürülürken 2009’un ilk yedi ayında bu sayının 953’e yük-seldiğini gözler önüne seriyor.

Page 5: Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları · 2013-04-12 · Yeni MK’nın Miras Hukuku ile ilgili getirmiş olduğu önemli bir düzenleme vardır. Sağ kalan eş, miras hakkına mahsuben

36 Hukuk Gündemi Mart 2011

Yasal Düzenlemelerde Kadın Hakları

Hâkim ve savcılara toplamda 206 insan hakları semineri verildiği, “Kadına Yönelik Şid-detle Mücadelede Yargı Mensuplarının Rolü” konulu proje kapsamında; 2009’da 164 Aile Mahkemesi’nde görevli hâkim ve Cumhuriyet Savcısı ile bu mahkemelerde çalışan 150 uzma-nın, 50.000 polisin eğitimden geçirildiği, Adalet Bakanlığı’nın açıklamaları arasında. Maalesef, eğitim almakla duyarlılığın aynı anda geliş-mediğini basındaki haberlerden de çok rahat görebiliyoruz.

Şiddet mağduru kaç kadın, her şeyi göze alıp karakola şikâyet için gittiğinde, görevli polis memurunca kocasıyla barışmaya ikna edilme-den ya da “Olur böyle şeyler, o senin kocan” gibi üzerine vazife olmayan yorumlarla karşılaşma-dan şikâyetini yapabiliyor? Ya da kaç hâkim, yasada şiddetin her türlüsü için koruma kararı verilebileceği açıkça yazarken, eli yüzü morar-mamış bir kadına koruma kararı veriyor? Hangi savcılar, şiddet mağduru kadın için derhal dava açıyor ya da kadın korunmak için devletine başvurduğunda, kendine şiddet uygulayan eşini ya da eski eşini şikâyet ettiğinde korunabi-liyor? Kamuoyunda ve hukuku uygulayanlarda

duyarlılık yaratılması için daha kaç tane Ayşe Paşalı’nın öldürülmesi gerekiyor?

Başka büyük bir problemimiz ise çocuk gelin-ler. Yapılan bir araştırmada, ülkemizde 16 yaş ve altındaki evliliklerin oranının neredeyse yüzde 40’a yakın olduğunu ortaya koyuyor. Bu araştır-mada çarpıcı bir nokta da erken evlilik yapan-ların yüzde 81,2’sinin okuryazar olmaması. Ne yazık ki bu kızlar, evlenmeleri için okuldan alı-nıyorlar, eğitim süreçlerini tamamlayamıyorlar. Evlilik gerekçeleri ise başlık parası, berdel, gele-nek vs. diye sıralanıyor.

UNICEF’in 18’inden önce evlenmeyi çocuk evliliği kabul ettiği ve insan hakları ihlalleri ara-sında gördüğü ifade edilen araştırmada, bu tür evliliklerin yaygınlaşmasının çocuk anne-ler ve onların çocuklarında, ölüm, intihar ve pek çok hastalığın sıklıkla görülebildiğini de ortaya konmuş.

Sözün özü, kadınlarımız için yapılacak en önemli ve etkili eylem, herhalde mevcut düşünce yapısını değiştirebilmek olacaktır. Bunun için de devletin ve hukuk uygulayıcı-larının, sorunun temelini bilip çözüm üretmek konusunda kararlı davranmaları şarttır.