uluslararasi kİŞİlİk ve karakter İnŞÂsinda dİnİn yerİ...

30
ORDU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ULUSLARARASI KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ SEMPOZYUMU 10-12 HAZİRAN 2016, ORDU -I- EDİTÖRLER Yavuz Ünal Şevket Pekdemir Yusuf Bahri Gündoğdu Orhan İyibilgin Sait Kar

Upload: others

Post on 07-Mar-2020

13 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

ORDU ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

ULUSLARARASI KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

SEMPOZYUMU

10-12 HAZİRAN 2016, ORDU

-I-

EDİTÖRLERYavuz Ünal

Şevket PekdemirYusuf Bahri Gündoğdu

Orhan İyibilginSait Kar

279

HELÂL-HARAM BİLİNCİ VE KARAKTER OLUŞUMUNDA PSİKO-SOSYAL ETKİLERİ

İslâm DEMİRCİ(*)

Özet

İnsanın kişiliği şekillenirken ona etkide bulunan çevresel ve psikolojik faktörlerin en önem-lilerinden biri dindir. İnsanın sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmasında ve olumlu kişilik özel-likleri kazanmasında dinin etkisi büyüktür. İslâm dini, uyulduğu takdirde insanları olumlu kişilik özelliklerine sahip kılacak esaslar içermektedir. Bu açıdan helâl-haram bilinci, kişilik ve karakteri oluşturan önemli bir yapı taşı olmaktadır.

Dinin insanlara uymaları için sunduğu değerlerin bir kısmı inanç esaslarıyla ilgili iken bir kıs-mı da uygulamaya yöneliktir. İşte bu anlamda ameli hayatta insana yönelik, yapıp-yapmaması hususundaki bildirimler helâl-haram kavramlarıyla dile getirilmiştir. Aslında literatürde bu tarzda bir kullanımla genellikle yasaklamalar gündeme getirilmiş, nelerin bu yasaklamalar kısmına dâhil olup olmadığı irdelenmiştir. Yoksa geniş manada “helâl” kavramına dâhil olan konular daha çok “ibadetler” başlığı altında ele alınmıştır.

Şâri’ tarafından yasaklanan şeylerin neden yasaklandığı, haram kılınan şeyle haramlık hükmü arasındaki illiyet bağı, bizzat yasaklanmış veya haram yollarla kazanılmış gıda maddeleriyle beslenmenin insan beden ve ruh yapısı üzerinde ne gibi bir tesir bırakacağı hususları da önem arz etmektedir.

İnsanlardan yapılması istenen ve geniş manada “ibadetler” başlığı altında incelenen şeylerin insanlara emredilmelerinde ne tür bir hikmet ve illet varsa, haramlar başlığı altında sayabi-leceğimiz şeylerde de benzer hikmet ve illetler vardır. Yasaklanan şeylerin yasaklanma hik-met ve illetleri birbirlerinden farklı olsa da neticede hepsi insanda Şâri’nin istediği olumlu kişiliğin oluşumuna birer vesile olma gayesini gerçekleştirmektedirler. Şunu da unutmamak gerekir ki bu manada bir kişiliğin oluşabilmesi için kişinin bu değerlere evvela inancının bu-lunması gerekir. Bu değerlere yani bir dine inanmamış bir kimsenin, o dinin ortaya koyduğu değerlerin, kendisinde karakter haline gelmeyeceği aşikârdır.

Netice olarak, insanın ana rahminde şekillenmeye başladığı andan ölümüne kadar, haramlar sebebiyle maruz kaldığı olumlu ya da olumsuz etkilenmeler, haramların karakter oluşumu üzerindeki etkileri, insan ve toplum hayatındaki farklı yönleriyle ele alınıp gösterilmeye çalı-şılmıştır.

(*) Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi

280

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

GİRİŞ

Kişilik ve karakter kavramları psikolojinin dolayısıyla din psikolojisinin ko-nularındadır. Bu itibarla bunlardan da kısaca bahsetmek gerekecektir.

Psikoloji, toplumsal ve fiziksel çevresi içinde davranmakta olan insanı, çe-şitli ilişkileri ile inceleyen bir bilim dalı olarak kabul edilir. Psikolojinin konusu insanların duyuş, düşünüş ve davranışlarıdır. İnsanın davranışlarının gerisindeki nedenler ve amaçlar psikolojinin temel araştırma alanıdır.1

Din psikolojisi ise, psikolojinin kavram, yöntem ve yaklaşımları çerçevesin-de, insanda yaşanan haliyle dini inceler. Yani din psikolojisi, insanın dini davra-nışlarını inceleyen bir bilim dalıdır.2 Din psikolojisinin araştırma konuları, dinin ilahi değil insani yönleridir. Yani dinin bizzat kendisini değil insanda yaşandığı halini inceleme konusu yapar. Buna göre, insanların dinle ilgili olumlu-olumsuz her türlü yaşantıları din psikolojisinin konuları arasında yer alır.3

Şu halde din psikolojisi genelde ferdin dini hayatını kendine özgü yöntemiy-le anlamaya ve açıklamaya çalışır. Din psikolojisi, ferdin yüce ve ilahi varlığa inanış ve bağlanışına ait ruh hallerini içine alan ve onun bütün dini hayat ve şah-siyetini kuşatan bir disiplindir. Bu disiplin kişinin kutsala veya Allah’a yönelişini, O’nunla içten bir bağ kuruşunu, samimiyetle bağlandığı dini inancın oluşması-nı, işleyişini, değer kazanmasını, kendisini etkileyip şekillendirmesini, yönlen-dirmesini, dini şuur ve davranışında yer alan duygu, düşünce, tasavvur, istek, eğilim, ilgi, merak vb. ruhi güç ve fonksiyonların kendilerini inancın yaşanışında dışarıya yansıtışını, bunların fiil ve davranışlara dökülüşünü, dini yaşayışın her seviyede gelişme ve değişmelere uğrayışını inceler. Buna göre din psikolojisi dini hayata ait itaat, bağlanış ve teslimiyetin gerçeklik ve derinlik derecesi, samimiyet ve yoğunluğu, bunların mesela İslâm dünyasında namaz, dua, oruç, hac, zekat, kurban gibi ibadetlerdeki tezahürünü incelediği gibi sevgi, korku, ümit, şüphe, günah, günahkarlık, pişmanlık, vicdan azabı, tövbe, ihtida, irtidad, sevap, irade, şuur, zikir, şükür, inziva, zühd, vecd, istiğrak gibi daha pek çok duyguyu ve ya-şayışı da araştırır.4

1 Baymur, Genel Psikoloji, s. 3; Yılmaz, Karacoşkun, “Dini Davranışlar ve İnançla İlişkisi”, s. 148.

2 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 4; Karacoşkun, “Din Psikolojisi Bilimi ve Türkiye’deki Geliş -mi”, s. 65.

3 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 8. Karacoşkun, “Din Psikolojisi Bilimi ve Türkiye’deki Geliş -mi”, s. 67.

4 Yavuz, “Din”, DİA, IX, 341.

281

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

İnsanlar dini yaşayış ve davranış bakımından aynı olmadıkları gibi kişilik özellikleri bakımından da aynı değillerdir. İnanan ve inancının gereğini yerine getiren, inandığı halde inancının gereğini yerine getirmeyen veya hiç inanmayan insanların durumlarını ve bu inanma veya inanmama halinin kişilikteki yansıma-larını anlamak, din psikolojisinin yardımı olmadan mümkün olmayacaktır.5 Din psikolojisinin araştırma alanları içinde, kişiliğin ve benliğin yapısının, gelişimi-nin ve bu alandaki çeşitli kuramların incelendiği alan “kişilik psikolojisi”dir.6

I-KİŞİLİK VE KARAKTER KAVRAMLARI

Kişilik7 kavramı hiç şüphesiz modern psikoloji biliminin en önemli kavram-larının başında gelir. Çünkü psikolojinin araştırma objesi insan, konusu insanın davranışlarıdır. Bireyin kendine özgü davranışları, onun kişiliği ile ilgilidir.8

Psikologların üzerinde aynı fikirde olduğu bir tek kişilik tanımı yoktur. Ki-şilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer kişilerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir.9 Kişilik en genel tanımıyla, bir insanın bütün il-gilerinin, tutumlarının, yeteneklerinin, konuşma tarzı ve dış görüntüsünün ve çevresine uyum biçiminin özelliklerini içerir.10 Ancak bu kapsamlı tanım, bütün psikologların ortak yaklaşımını göstermez. Zira kişilik kavramının anlam alanı oldukça geniş olduğundan, her bir psikolog kendi kuramına uygun olarak, daha dar ve farklı kişilik tanımı yapar.11

Yapılan tanımlar üç grupta özetlenebilir: Davranışçı psikologlara göre ki-şilik, insanın gözlenebilir davranışlar ve alışkanlıkları olarak; sosyal açıdan ise, ferdin diğer insanlar üzerinde bıraktıkları etkiler ve izlenimler olarak; derinlik psikologlarına göre, ferdin iç hayatındaki dinamik güçlerin kendine has özellik-leri olarak tanımlanmıştır.12 Günümüzde kişilik daha ziyade, doğuştan getirilen eğilimlerin ve bireyin çevresine kendine özgü uyumunu belirleyen kazanılmış niteliklerin bir bütünü olarak görülmektedir.13

5 Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 5-6.6 Baymur, Genel Psikoloji, s. 9; Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 4.7 Aynı anlamda “şahsiyet” kelimesi de kullanılmaktadır. Bkz. Hökelekli, “Şahsiyet”, DİA,

XXXVIII, 297-298.8 Karacoşkun, “Dini Kişilik”, s. 193.9 Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, s. 404; Sayın, Namaz ve Karakter Gelişimi, s. 21.10 Karacoşkun, “Dini Kişilik”, s. 193.11 Baymur, Genel Psikoloji, s. 273; Karacoşkun, “Dini Kişilik”, s. 194. 12 Baymur, Genel Psikoloji, s. 274; Sayın, Namaz ve Karakter Gelişimi, s. 21.13 Karacoşkun, “Dini Kişilik”, s. 194; Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 79; Sayın, Namaz ve K -

rakter Gelişimi, s. 21.

282

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Karakter kavramı ise zaman zaman kişilikle eş anlamlı olarak kullanılmış olsa da, kişilik kavramıyla doğrudan ilgili olmakla birlikte birebir aynı anlama gelmez.14 Karakter, kişiliğin bir parçası, bir yönü, bir özelliğidir. Ancak Kişilik, karakteri de içine alan ve bir insanın fiziki ve ruhi bütün niteliklerini içeren daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Karakter, “kişinin içinde yaşadığı toplumun ahlâki değer yargıları ve davranış tarzlarını kendine mal etme, benimseme sonucu orta-ya çıkan yerleşik eğilim ve davranış özellikleri” şeklinde tanımlanır.15

Kişilik fertlerde karakterle belirir. Karakter kavramı genellikle mizaç ve huy kavramıyla da aynı anlamda kullanılmaktadır. Karakter kavramını kişilikten ayı-ran en önemli özellik, ahlakî özellikleri anlatmak için kullanılmış olmasıdır.

Buna kişiliğin ahlakla ilgili yönü de denilebilir. Toplumda “karakterli” veya “karaktersiz” insanlardan söz edilir. Davranışları toplumun ahlak kuralları-na uygun, sosyal değerler sistemini benimsemiş olan kişilere “karakterli” denil-mektedir. Çünkü karakter doğuştan gelmez, sonradan sosyal ilişkiler sonucunda kazanılır. Eğitimle istenilen karakterde insanlar yetiştirmek mümkündür. Çünkü karakter ilk yaşlardan itibaren sosyal yaşantılar sonucunda bir takım değer yargı-larının benimsenmesi ile gelişir ve şekillenir.16

Dürüstlük, güvenilirlik, yiğitlik, adaletlilik, şeref ve haysiyetine düşkünlük ve cömertlik gibi bir takım ahlâki ve dini faziletler bu karakter özelliklerinin be-lirlenmesindeki en önemli ölçülerdir. Çünkü temel dini davranış biçimi, karakter yapısının bir belirişi olarak da değerlendirilebilir. Kişi, yücelttiği değerlere bağ-lıdır ve davranışa yön veren bu yüceltilen şeylerdir. Buradan hareketle karaktere ahlâki veya dini kişilik de denilebilir.17

II-DİNİN KİŞİLİK VE KARAKTER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Kişilik ve karakterin oluşumu, doğuştan getirilen ve sonradan kazanılan çok sayıda faktörün etkileşiminin sonucudur. İnsanın kişiliği şekillenirken ona etkide bulunan çevresel ve psikolojik faktörlerin en önemlilerinden biri dindir. İnsanın sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmasında ve olumlu kişilik özellikleri kazanma-sında dinin etkisi büyüktür. Dinler, özellikle İslâm dini, uyulduğu takdirde insan-ları olumlu kişilik özelliklerine sahip kılacak esaslar içermektedirler.

14 Baymur, Genel Psikoloji, s. 272; Karacoşkun, “Dini Kişilik”, s. 194.15 Şentürk, Din Psikolojisi, s. 55; Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 47-48.16 Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi, s. 47; Kara, “Kur’an’a Göre İnsan Şahsiyetine Etki Eden Faktö -

ler”, s. 9.17 Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 48.

283

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Olgunluk seviyesinde ve tam bir davranış halini almış olan iman ve bunun tezahürü dini pratikler, kişiliği ve karakteri meydana getiren her şeyi kuşatabilen tek ruhi faktördür. Din; duygular, arzular, inançlar, ibadetler, dünya ve toplumla ilişkinin ve davranışların içinde kendisini gösteren psikolojik hayatı içine alır ve her bakımdan kişiliğe ve karakterin oluşumuna nüfuz eder.18

Din fertleri mukaddes duygu ve alışkanlıklarda birleştiren, toplumları yü-celten ve geliştiren bir kurumdur. İnsanlara yön verip, onları iyi ve faydalı şeyler yapmaya yönelten bir hayat nizamıdır. Din aynı zamanda ahlaki bir müessese ola-rak insanlara yön veren, en mükemmel kanunlar ve en sıkı nizamlardan daha kuv-vetli bir şekilde kişiyi içten kuşatan, kucaklayan ve yönlendiren bir disiplindir.19

Genellikle insanların inanmaya ruhen yetenekli, yatkın ve elverişli oldukları kabul edilir. Potansiyel olarak var olan bu yatkınlık, insanın doğuştan beraberin-de getirdiği bir duygudur. İnsan, her zaman ve her yerde yüce, kudretli ve ulu bir varlığa sığınma, ona güvenme ve ondan yardım dileme ihtiyacını hissetmektedir. Bu sığınma ve güvenme duygusu, din ile karşılanmaktadır. Dini yaşayışın teme-linde de bu istidat vardır.20

İnanma, hayatın dayandığı temel bir noktadır. İnsan, davranışlarındaki bü-tünlüğe ancak inançları sayesinde ulaşır ki bu, insanın hem temel bir faaliyeti ve hem de başta gelen bir ihtiyacıdır. Nasıl ki sosyal bir varlık olan insan uzun vadede toplumla bağı olmadan yaşayamazsa, fert de dış faktörlerin yıkıcı etkisini göreceli olarak azaltabilen dünya ötesi bir prensip olmadan hiçbir zaman varolu-şu ve ahlâki özerkliği için gerçek bir sebep bulamaz.21

İnsanların dini inançlarıyla kişilikleri arasında genel olarak karşılıklı bir ilişkinin varlığı müşahede edilmektedir. Dini inancın kişi tarafından benimsen-mesindeki kuvvet derecesi ile o ferdin kişiliğinin genel yapısı üzerindeki etkisi dikkate değer bir olgudur. Aynı şekilde kuvvetli ve sağlam kişilik yapısına sahip kimselerin de güçlü inançları olduğu müşahede edilmektedir.22

Her insan kendinde bir kimlik, bütünleşmiş bir kişilik oluşturma çabasında-dır. Bu anlamda insan arayış içindedir. Toplum birçok hazır kimlik temin eder ve din bu noktada tutarlı bir kimliğin modellerini ve yaşama şeklini teklif etme suretiyle katkıda bulunur. Hatta dinin en önemli fonksiyonunun, tamamen mec-

18 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 187; Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 79.19 İlmihal-I (İman ve İbadetler), s. 7; Çamdibi, Din Eğitiminde İnsan ve Hayat, s. 87.20 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 124; İlmihal-I (İman ve İbadetler), s. 7; Karacoşkun, “Dini İnanç”,

s. 131.21 Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 78.22 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 188.

284

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

zolmuş ve bütünleşmiş kararlı ve sağlam bir insan şahsiyeti oluşturmaktan ibaret olduğu da söylenebilir.23 Bu noktada dini pratikler dinin ayrılmaz bir parçası ola-rak bütünleşmiş bir kişiliğin oluşmasında etkin bir rol üstlenmişlerdir.24

III- HELÂL VE HARAM KAVRAMLARI

İnsanı madden ve manen mutlu kılmayı, dünya ve ahiretini mamur etmeyi ve tabiatları farklı olan insanların ve onların meydana getirdiği toplumların te-mel ölçüleri ilahi irade tarafından belirlenmiş meşru bir hayat dairesi içerisinde yaşayabilmeleri için Allah insanları başıboş bırakmamış, yaptıkları davranışları ilahi irade tarafından müdahaleye tabi tutarak çeşitli dönemlerde peygamberler göndermiştir. Helâl ve haram kavramları da, peygamberler aracılığıyla gönderi-len dinin temel amaçları ve bu amaçların çevrelediği maslahatları içeren önemli kavramlardandır.25

İptidai kültürlerde tek tanrılı dinlerdekine benzer bir helâl haram kavramı ol-masa bile, yerine getirilmediğinde bir müeyyideyi gerekli kılacak dini yasaklama-ların tarih öncesi devirlerden beri mevcut olduğu bilinmektedir. Bunlarda harama benzer bir kavram olarak tabu vardır. Günümüzde yaşayan iptidai kültürlerden anlaşıldığı kadarıyla haram düşüncesinin gelişmesinde tabu fikri önemli rol oy-namıştır. Yasaklanmış şeyi ifade eden tabu kavramı; kutsal, kutsal dışı (profan), temiz ve kirli kavramlarıyla birlikte ortaya çıkmış olup onlarla sıkı bir ilişki için-dedir. Modern araştırmalar, en erken dönemlerden itibaren insan zihninin kâinatı birbirine zıt iki kategoriye ayırarak yorumladığını ortaya koymuştur. Bu katego-rik düşünme biçimi, insanın mevcudiyetini tehlikeye atan nesnelerle onun varlı-ğının devamına katkıda bulunan nesneler arasındaki ayırımına dayanmaktadır.26

İslâm, haram ve helâller konusunda orta bir yol izlemiştir. Bu konuda Brah-manizm ve Hıristiyan ruhbanlığındakine benzer şekilde, bedene işkence edilme-sine izin verme ve temiz yiyecekleri ve Allah’ın insanlara bahşettiği güzellikleri yasaklama yoluna gitmediği gibi, İran’da ortaya çıkan “mazdekizm” dini gibi, bütün değerleri yıkan, aşırı ibahiyecilik içeren ve haram diye bir şey tanımayan bir anlayış tarzını da benimsememiştir.27

23 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 110.24 Sayın, Namaz ve Karakter Gelişimi, s. 16.25 Karadâvî, el-Halâlu ve’l-harâm, s. 12; Koca, “Helâl”, DİA, XVII, 176; Kahraman, “İslâm’da

Helâl ve Haram’ın Yeri”, s. 43-44. 26 Demirci, “Haram”, DİA, XVI, 98. 27 Karadâvî, el-Halâlu ve’l-harâm, s. 19; Erdoğan, Ahkâmın Değişmesi, s. 130.

285

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

A-Helâl

Sözlükte masdar olarak “mubah, caiz ve serbest olmak, ruhsat vermek, Harem’den veya ihramdan çıkmak” anlamlarına gelen helâl kelimesi, isim ola-rak haramın karşıtıdır. Caiz ve mubah gibi terimler de aralarında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte çok defa helâl ile eş anlamlı gibi kullanılır ve dini literatürde mükellefin yapıp yapmamakta serbest bırakıldığı davranışları ifade eder.28 Helâl kelimesi ve çeşitli türevlerinin, hem sözlük hem de terim anlamında Kur’an-ı Kerim’de elli yerde geçtiği ve birçok hadiste yer aldığı görülmektedir.29

Bir fıkıh terimi olarak helâl çeşitli şekillerde tarif edilmiştir: “Şer’an izin vererek serbest bırakmak”,30 “işlenmesi sebebiyle hakkında ceza verilmeyen şey” ve “şer’in yapılmasını serbest bıraktığı şey”31 “mubah ve caiz bir sebeple Kitap ve Sünnet’in serbest bıraktığı şey”.32

Bu tariflerden bir kısmı “şer’an kendisine izin verilmiş caiz şeyler” olması bakımından sadece mendup ve mubahı içine alırken diğerleri ise “yapılması sebe-biyle hakkında ceza işlemine gerek olmayan bir davranış” manasında mükellefin vacip, mendup ve mubah sayılan bütün fiillerini içine alır ki bu durumda helâl, haramın karşıtı olur.

Hz. Peygamber’in, “Helâl Allah’ın kitabında helâl kıldığı şeyler. Haram da Allah’ın kitabında haram kıldığı şeylerdir. Hakkında hüküm belirtmediği husus-lar ise sizin için affettiği şeylerdir”33 hadisinde geçen helâl, şeriatta haramların karşıtı olan görev ve sorumluluklarla ilgili hükümler olup esasen bu tür helâl ve haramlar İslâm’ın kurucu ve onu diğer dinlerden ayırt edici temel ilkeleri olarak kabul edilmektedir.

Helâlin çerçevesi içerisine vacibin girmesiyle helâlin sözlükte taşıdığı “ha-ramın karşıtı olma” anlamı da gerçekleşir. Buna göre helâlin merkez dairesini, Şâri’in yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiillerden meydana gelen vacip -Hanefilere göre farz-, en dıştaki daireyi ise yapan veya terkeden için her-hangi bir övgü ya da yergi söz konusu edilmeksizin yapılması ve terkedilmesi hususunda Allah’ın izin verdiği şeyleri ifade eden mubah oluşturur.34

28 İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, “hll” md., XI, 163 vd.; Fîruzâbâdî, el-Kâmûsu’l-muhît, “hll” md., s. 986; Cevherî, Sıhâh, “hll” md., IV, 1672 vd.; Demirci, “Helâl”, DİA, XVII, 173-174.

29 Bkz. Abdulbâkî, el-Mu’cemu’l-müfehres, “hll” md.; Koca, “Helâl”, DİA, XVII, s. 175.30 Semerkandî, Mîzânü’l-usûl, s. 44.31 Cürcânî, et-Ta’rîfât, “helâl” md, s. 124.32 Tehânevî, Keşşâfu ıstılâhâti’l-funûn, I, 703.33 Tirmizî, Libâs, 6; İbn Mâce, Et’ime, 60.34 Koca, “Helâl”, DİA, XVII, s. 175-176; el-Mevsû’atu’l-fıkhiyye, XVIII, 74.

286

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Bu çerçevede, “helâl” kavramına dâhil olan konular daha çok “ibadetler” başlığı altında ele alınmıştır. Helâller ve haramlar başlığı altında yayımlanan eserlerde ise genellikle yasaklamalar gündeme getirilmiş, nelerin bu yasaklama-lar kısmına dâhil olup olmadığı irdelenmiştir. Bundan dolayı biz de bu tebliğde helâller (ibadetler) bölümünü dışarıda tutarak sadece haramların/yasaklamaların ve bunların kişilik ve karaktere etkileri üzerinde duracağız.

B-Haram

Sözlükte “bir şey bir kimseye yasak olmak”, “yasaklanan, helâl olmayan şey” anlamına gelen haram kelimesi, çeşitli türevleriyle birlikte Arapça’da zengin bir kullanım alanına sahiptir. Örfte ve dini literatürde haram kökünden türeyen birçok kelime ve terimin bulunduğu ve bunların neredeyse tamamının kelimenin kökündeki “yasaklama, engelleme, mahrum bırakma” anlamı çerçevesinde bir muhteva kazandığı görülür.35

En genel ifadesiyle haram, yapılması din tarafından yasaklanan fiildir. Terim olarak ise haram, mükelleften yapılmaması kesin ve bağlayıcı tarzda istenen fiili ifade eder. Ahlak ve hukuk literatüründe muharrem, mahzur, menhiyyunanh, mem-nu’, mezcurunanh, ma’siyet, zenb, kabih, seyyie gibi çeşitli kelimelerin de “ya-saklanan şey” manasında haramla aynı veya yakın anlamlarda sıkça kullanıldığı,36 haram kelimesinin çeşitli türevleriyle sözlük anlamlarında Kur’an’da seksen üç yerde geçtiği ve birçok hadiste yer aldığı görülmektedir.37

Bir fıkıh terimi olarak haram: “vacibin mukabili”38, “faili şer’an zemmedilen şey”39, “faili şer’an zemmedilen ve terkedeni övgüye layık kılan şey”40 şeklinde çeşitli şekillerde açıklanmış, bazı usulcüler ise ceza unsurunu ön plana çıkararak haramı “işlenildiğinde ceza gerektiren şey”41 diye tarif etmişlerdir. Daha sonraki dönemlerde haramın tarifinde hükmün kendisiyle sabit olduğu delilin mahiyeti nazarı itibara alınmaya başlanmış ve bu yaklaşım giderek ağırlık kazanmıştır. Bu sebeple de İslâm hukukçularının çoğunluğu haramı, “kat’i veya zanni bir de-

35 İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, “hrm” md.; XII, 119 vd.; Fîruzâbâdî, el-Kâmûsu’l-muhît, “hrm” md., s. 1091-1092; Cevherî, Sıhâh, “hrm” md., IV, 1898 vd.; Demirci, “Haram”, DİA, XVI, 97-98.

36 Semerkandî, Mîzânü’l-usûl, s. 40; Râzî, el-Mahsûl, I, 101-102; Şevkânî, İrşâdu’l-fuhûl, I, 74; Koca, “Haram”, DİA, XVI, 100; Kahraman, “İslâm’da Helâl ve Haram’ın Yeri”, s. 50.

37 Bkz. Abdulbâkî, el-Mu’cemu’l-müfehres, “hrm” md.; Demirci, “Haram”, DİA, XVI, 98.38 Gazzâlî, el-Müstesfâ, I, 129. 39 Râzî, el-Mahsûl, I, 101; Zerkeşî, el-Bahru’l-muhît, I. 255.40 Şevkânî, İrşâdu’l-fuhûl, I, 74.41 Sadruşşerîa, et-Tavzîh, II. 262.

287

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

lil ile şer’an yapılmaması kesin olarak istenilen fiil” şeklinde tarif etmişlerdir.42 Hanefiler ise delilin kat’i olmasını şart koşarak yasağın kat’i bir delil ile sabit olması halinde buna haram demişler, zanni bir delil ile sabit olması durumunda ise “tahrîmen mekruh” adını vermişlerdir.43

IV-HARAM KILINMA SEBEPLERİ

İslâm, ferdin itikadi ve ameli hayatını düzenleyip onu belli değer hükümle-riyle yönlendirirken orta bir yol tutmuş, haram kavramı da bu çerçevede şeriatın temel amaçları ve bu amaçların çerçevelediği maslahatlar içerisinde kendine bir yer bulmuştur. Genel olarak İslâm hukukçuları da bir fiilin veya davranışın can, akıl, din, ırz ve malı koruma şeklinde formüle edilen dinin temel amaçlarına açık-ça aykırı ve zarar verici özellik taşımasını, onun haram kılınmasının temel sebebi olarak kabul etmişlerdir.44

Helâl ve haram koyma yetkisi, İnsanları yaratan ve onlara sayılamayacak kadar nimetler bahşeden Allah’a aittir. Kullarının menfaatini ve maslahatını göz önünde bulunduran Yüce Allah, sonsuz rahmetinin bir eseri olarak insanlara za-rarlı olan şeyleri haram, yararlı olacak şeyleri ise helâl kılmıştır.45 Buna göre Al-lah Teâlâ, başlangıçta ve sonuçta tamamen zararlı olanları haram kıldığı gibi, zararı faydasından çok olanları da haram kılmıştır. Tamamen faydalı veya fayda yönü galip bulunanları da helâl kılmıştır.46 Haram kılınan şeylerin zararının in-sanlar tarafından bilinip bilinememesi kelam ilminde hüsn-kubuh başlığı altında tartışılmıştır.47

Yasaklamanın temel sebebi olarak kabul edilen dinin temel amaçlarına aykı-rı olma durumu, çok defa belirsiz, sübjektif ve değişken bir karakter arzettiğin-den haramlık hükmü, fıkıh usulünde genelde hükümleri açıklama ve kendileriyle amaçlanan sonuç anlamındaki hikmete değil ona göre daha belirgin, objektif ve istikrarlı vasıflar olan illetlere bağlanmıştır. Bu sebeple ilk bakışta bazı temel maslahatları ihlal ettiği düşünülen, içkinin, domuz etinin, kumarın ve zinanın ya-

42 Gazzâlî, el-Müstesfâ, I, 128-129; Râzî, el-Mahsûl, I, 127; Zerkeşî, el-Bahru’l-muhît, I, 255; Şa’bân, Usûlü’l-fıkh, 247; Koca, “Haram”, DİA, XVI, 100.

43 Sadruşşerîa, et-Tavzîh, II, 264; Leknevî, Fevâtihu’r-rahamût, I, 48; Şa’bân, Usûlü’l-fıkh, 251; Koca, “Haram”, DİA, XVI, 100; Kahraman, “İslâm’da Helâl ve Haram’ın Yeri”, s. 51.

44 Koca, “Haram”, DİA, XVI, 101.45 Faydalı ve temiz şeyler Kur’an’da “tayyibât” olarak, zararlı ve pis olanlar ise “habâis, habîsât”

olarak adlandırılmıştır. İsfehânî, el-Müfredât, s. 114-115, 128. İlgili ayetler için bkz.: Mâide (5), 4, 5, 10; A’râf (7), 157; Nisâ (4), 2.

46 Karadâvî, el-Halâlu ve’l-harâm, s. 28; Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 224; Kahraman, “İslâm’da Helâl ve Haram’ın Yeri”, s. 67.

47 Bkz. Altıntaş, “Hüsn ve Kubuh”, s. 451-455; Çelebi, “Hüsn ve Kubuh”, DİA, XIX, 59-63.

288

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

saklanması gibi bazı haramlar vardır ki bunlarda ileri sürülen sağlığa aykırı olma, temiz olmama, malın israfına ve neslin bozulmasına yol açma gibi sakıncaların her zaman ve mekânda ve herkes için aynı seviyede geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir.48 Bunun yanında Kur’an ve hadislerdeki teşrii naslara baktı-ğımızda bunların büyük bir çoğunluğunda, hükmün illet ve hikmetine de işaret edildiğini görüyoruz.49

Fıkıh usulünde hükümler ta’lil edilip edilememe, illetin akıl yoluyla kav-ranabilip kavranamaması açısından; illeti akıl yoluyla kavranabilen hükümler ( ma’kulul mana ), illeti akıl yoluyla kavranamayan hükümler (taabbudi hükümler) şeklinde ikiye ayrılmaktadır.50

Taabbudî hükümler de kendi arasında biri dar, diğeri de geniş olmak üzere, iki kısma ayrılırlar. Geniş anlamda taabbudîlik, ister gerekçesi akılla kavransın isterse kavranmasın, dînî bir yükümlülüğü, taşıdığı maslahat, hikmet ve illet gibi gerekçeleri dikkate almadan, sırf Şârî’in talebi olduğu için yerine getirmektir. Söz konusu yükümlülüğün, belirtilen taabbudîlik özelliğini taşıması için ibâdet ya da muâmelât alanına dahil olması arasında fark bulunmadığı gibi, emir ya da yasak (nehiy) olması arasında da fark yoktur. Yani bütün dînî yükümlülüklerin bu an-lamda taabbudî olan bir yönü bulunmaktadır. Geniş anlamda taabbudîlik özelliği taşıyan hükümlerin vaz ediliş gerekçelerine dair objektif ve istikrarlı bir takım vasıflar akılla tespit edilebileceği için bunlar kıyasa konu olurlar.

Dar anlamda taabbudîlik ise, vaz ediliş gerekçesi akılla kavranılamayan dînî bir yükümlülüğü sadece Şârî’in emri ya da nehyi olduğu için kabulle karşılamak ve gereğini ifâ etmek demektir. Gayr-i muallel (illetleri bilinmeyen) adı da ve-rilen bu gibi hükümler ve bunların yer aldığı nasslar kıyasa konu olmazlar. İşte bu gibi hükümler dar anlamda taabbudîdir. Yani bu gibi hükümlerin taşıdığı ve kıyasa konu olmalarını sağlayacak özel hikmet ve maslahatlar akılla tam ve kesin olarak bilinemez. Genel anlamda taşıdıkları gerekçe ve hikmetler akılla bilinebi-lir ise de, kıyas için bu kadarı yeterli değildir. Meselâ, sabah namazının iki rekât oluşuna kıyasla akşam namazının da iki rekât olması gerektiğine hükmedilemez. Taabbudî hüküm denince akla gelen daha çok bu anlamdaki hükümlerdir.51

48 Koca, “Haram”, DİA, XVI, 101.49 Bkz. İbn Kayyim, İ’lâmu’l-muvakkıîn, I, 223; Şelebî, Ta’lîlu’l-ahkâm, 14 vd.; Erdoğan,

Ahkâmın Değişmesi, s. 108.50 İbn Abdisselâm, Kavâidu’l-ahkâm, I, 28; Erdoğan, Ahkâmın Değişmesi, s. 107. 51 Şâtıbî, el-Muvâfakât, II, 310, 317-319; Kahraman, “İslâm Hukuk Düşüncesinde Taabbudî H -

kümler”, s. 27-28.

289

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Bu gibi hükümlerin sahasını genellikle ibadetlerle; hadler, kefaretler, miras-taki nispetler gibi belli bir miktarla belirlenmiş hükümler ( mukadderât ) teşkil etmektedir. Helâl ve haram konularını da bu kısımda mütalaa etmek gerekir.52

Aslında helâl ve haramı belirleme yetkisi Allah’a ait olduğundan bu konuda temel kriter nass ve taabbüdîliktir.53 Haram kılınan bazı nesnelerin pis, zararlı vb. özellik taşıması ilk etapta ilgili hükmün ta’lili olduğunu akla getirebilir. Ancak pis ve tiksinti verici özellik taşıdığı için haram kılınan nesnelerin benzerlerinin aynı katilikte nasslarla haram kılınmayışına bakıldığında tahrimde esasın ta’lil değil, taabbud olduğu sonucuna varılabilir.54 Haramların asıl illetinin taabbudilik olduğu neticesine ulaşılınca bu gibi konularda çeşitli tevillerle hükmü değiştir-menin kabil olmayacağını söylemek mümkün olacaktır. Bu itibarla tıbbi kont-rolden geçirilerek domuz etinin helâlliğine hükmetmek, vücuduna zarar verme-yecek ölçüde alkol almak, çeşitli adlar altında haramları irtikab etmek vb. İslâm hukukunun caiz göremeyeceği hususlardır.55

Dolayısıyla haram ve helâl kılma yalnızca fayda ve zararla bağlantılı olma-yıp Şâri’in taabbudî yönü ağırlıklı olan bir tasarrufudur.56 Nitekim bu husus ya-sak yiyecek uygulamasının ilk defa gündeme getirildiği Hz. Âdem kıssasında da kendini göstermektedir.57

Bu açıdan bakıldığında gerçekte, bu konudaki yasakların her birinde birçok hikmet bulunduğu söylenebilmekle birlikte, bütün bunların ötesinde, ilâhî buy-ruk ve yasakların, Allah’ın iradesine canı gönülden boyun eğenleri diğerlerinden ayırt eden bir sınav oluşturma hikmet ve amacı taşıdığının kabullenilmesi gerekir. Bir diğer ifadeyle, bazı şeylerin haram kılınmış olması, çeşitli hikmet ve amaç-larla açıklanabilirse de bu açıklamaların, yasağın hakiki sebebi ve yeterli açıkla-ması olduğunu iddia etmek doğru olmaz. Gerçek nedeni bilen sadece Allah olup, kulların Allah’ın emir ve yasaklarına teslimiyet ve istenileni yerine getirmekten başka bir şey çaresi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, İslâm’ın her bir emir ve yasağının mâkul bir anlam ve sebebinin de bulunduğundan hareketle, fertlerin bunların neler olabileceği üzerinde düşünüp araştırma yapmaları da yasaklanma-mış, aksine teşvik edilmiştir.58

52 Şâtıbî, el-Muvâfakât, II, 300; Erdoğan, Ahkâmın Değişmesi, s. 109.53 Kahraman, İslâm’da İbadetlerin Değişmezliği, s. 184-185; Kahraman, “Gıda Ürünlerinde

Helâl ve Haramı Belirleme Yöntemi”, s. 457.54 Erdoğan, Ahkâmın Değişmesi, s. 130; Kahraman, “İslâm’da Helâl ve Haram’ın Yeri”, s. 64.55 Erdoğan, Ahkâmın Değişmesi, s. 131.56 İbn Abdisselâm, Kavâidu’l-ahkâm, I, 28.57 Okur, “İslâm Hukuku Açısından Helâl ve Haram Olan Gıdalar”, s. 25.58 İlmihal-II (İslâm ve Toplum), s. 32, 37. Bkz. Şâtıbî, el-Muvâfakât, II, 308; Erdoğan, Ahkâmın

290

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Ayrıca bu tür haramlar bir dini diğerinden ayıran, o dinin kurucu ilkelerinden sayılmaktadırlar. Bundan dolayı İslâm’da haramların haramlığını kabullenme aynı zamanda bir iman meselesi olarak da gündeme gelir ve kesin şekilde bilinen helâlleri haram veya haramları helâl kabul etmek imanı ortadan kaldırıcı bir ölçü kabul edilir.59

Hayvanlar içinde domuzun da pis ve zararlı şeylerden kabul edilip etinin haram kılındığı Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirtilmiştir.60 Domuzun haram kılın-masındaki hikmetlerin neler olduğunu bugün ilim ve modern tıp tam anlamıyla tespit edip ortaya koymuş olmamakla beraber şüphesiz ilk akla gelen izahı iğrenç ve pis görünüşlü bir hayvan oluşu olmasıdır.61 Aynı zamanda bu hayvanın birçok hastalık sebebini bünyesinde taşıdığı ve insan sağlığına verdiği zararların öldürü-cü boyutlara ulaştığı bilinmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar, hayvan etleri arasında en çok domuz etinin insana hastalık bulaştırma özelliğine sahip olduğu-nu ortaya koymuştur.62

Domuz etinin zararlarıyla ilgili görüşler bu çerçevede olmakla birlikte, bu-radaki yasaklığı sırf tıbbi gerekçelere bağlı bir yasak olarak kabul etmek, sağlıklı bir yaklaşım değildir. Zira domuzun helâl sayılıp yenildiği ülkelerdeki tüketim miktarlarına baktığımızda, bu tıbbi gerekçelerin çoğunlukla oluşmadığı görüle-cektir. Bu açıdan yasağın gerekçesi olarak ileri sürülen hususların giderilmesi, yasağın geçerliliğini ortadan kaldırmaz. Zira daha önce dikkat çektiğimiz gibi haram kılma, bazı hikmetlerinin kavranması imkân dâhilinde olabilmekle birlik-te, Şâriin taabbudî karakteri ağır basan bir tasarrufudur. Yine pislik yiyen tavuk, sığır ve benzeri hayvanların nassla haram kılınmaması, domuzun haramlığında başka hususların göz önüne alındığını gösterir. Üstelik domuz eti üzerindeki ha-ramlık da müstakil bir kimlik tesisine medar olacak şekilde köklü ve muhkem bir nitelik taşımaktadır.63

Bütün bunların yanında bazı şeylerin de dini siyasetin gereği olarak haram kılındığı görülür. Mesela, kasten besmele çekilmeden64 ve Allah’tan başkası adı-na kesilen hayvanların65 yenilmesinin haram kılınması dini siyasetin bir gereğidir ve bunların haram kılınması taabbudî özellik arz etmektedir.66

Değişmesi, s. 108-109.59 Mâtürîdî, et-Tevhîd, s. 326; Koca, “Haram”, DİA, XVI, 101.60 Bakara (2), 173 ; Mâide (5), 3; En’âm (6), 145.61 Karadâvî, el-Halâlu ve’l-harâm, s. 29; Karaman, Helâller ve Haramlar, s. 30.62 Ataseven, Şener, “Domuz”, DİA, IX, 508. 63 Okur, “İslâm Hukuku Açısından Helâl ve Haram Olan Gıdalar”, s. 30; Erdoğan, Ahkâmın D -

ğişmesi, s. 130; Kahraman, “Gıda Ürünlerinde Helâl ve Haramı Belirleme Yöntemi”, s. 465.64 Buhârî, Zebâih, 15, 22.65 Bakara (2), 173; Mâide (5), 3; En’âm (6), 145.66 Kahraman, “İslâm’da Helâl ve Haram’ın Yeri”, s. 64; Gezer, “Kur’an’da Geçen Bazı Yasakl -

291

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Yine bazı yasaklamalar da vardır ki bu yasaklamalar, içinde bulunan fayda ve zarardan daha çok muhatabın imtihan edilmesi ve sözünde durmamasından dolayı ona ceza vermeyi amaçlayan sınırlamalar olarak göze çarpar.67 Geçmişte bu nedenle daha çok ehl-i kitap özellikle de İsrailoğullarına helâl ve temiz olan bir takım yiyeceklerin haram kılındığını görmekteyiz.68

V-HARAMLA BESLENMENİN KİŞİLİK ve KARAKTER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Beslenme, dolayısıyla gıda maddeleri insanın vazgeçilmez tabii ve temel ih-tiyaçlarından biri olup birçok bilim dalını uzaktan veya yakından ilgilendirdiği gibi dinlerin, bu arada İslâm dininin de belli açılardan ilgi alanı olmuştur. Bunun sebebi, beslenmenin gerek kaynak gerekse sonuçları itibariyle insanın beden sağ-lığı ve sıhhatini etkilediği gibi manevi yönünü, ruh sağlığını da (kalbini, karak-terini, ahlakını da) etkilemesi, üçüncü şahısların haklarını, hatta bazı yönlerden sosyal düzeni yakından ilgilendirmesidir. Bundan dolayı insanın yiyeceği şeyler konusu, dinin hassasiyetle üzerinde durduğu konulardandır.69

İnsan hayatının tehlikeye atılmaması, canın korunması ve zararın defedilme-si İslâm’ın temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Bu yüzden yenilmesi yasakla-nan gıdaların belirlenmesinde başvurulacak kriterlerin başında fayda-zarar kriteri gelmektedir. Zira beslenmenin temel amacı, insanın akıl, beden ve ruh sağlığını korumak ve sağlıklı yaşamasını temin etmektir. Bunun için insanın beden ve ruh sağlığı açısından kendisine yararlı olan maddeleri yemesi helâl, zararlı olanları yemesi ise haramdır. Allah’ın yemesini helâl kıldığı bütün maddeler prensip ola-rak faydalı, haram kıldıkları ise zararlıdır.70

Dini hayatın, sosyal düzen ve adaletin ve ahlakın esası helâl yemekten baş-lar. İslâm bilginleri kişinin haram yoldan elde ettiği gıda ile beslenmesinin onun kişiliğini, huy ve tabiatını olumsuz yönde etkileyeceğini, hatta yapacağı ibadet-lerin makbul olmayıp insana sevap kazandırmayacağını ifade etmişler, helâl rızık ve helâl gıda ile beslenmenin değişik açılardan önemini vurgulamışlardır.71

rın Mahiyeti Üzerine”, 113-115.67 Gezer, “Kur’an’da Geçen Bazı Yasakların Mahiyeti Üzerine”, 10268 Bkz. Nisâ (4), 160-161; En’âm (6), 146. Gezer, “Kur’an’da Geçen Bazı Yasakların Mahiyeti

Üzerine”, 110-112.69 Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 225; İlmihal-II (İslâm ve Toplum), s. 31.70 Karadâvî, el-Halâlu ve’l-harâm, s. 28-29; Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 225; Kahraman,

“Gıda Ürünlerinde Helâl ve Haramı Belirleme Yöntemi”, s. 466.71 Dihlevî, Hüccetullâhi’l-bâliğa, II, 278; İlmihal-II (İslâm ve Toplum), s. 33; Haçkalı, Muhtasar

İslâm İlmihali, s. 237.

292

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Yine gerek gıdasında gerek kazandığında helâl-haram ölçüsüne riayet etme-yenin, düzenli ibadetlerinde çok titiz olsa bile dualarının kabul olunmayacağı, Allah katında bir değer taşıyamayacağı da vurgulanmıştır.72

Helâl ve haram sınırına riayet etmek, özellikle gıdalar konusunda ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim peygamberlere yönelik olan hitapta önce helâl gıda ile beslenilmesi, akabinde sâlih amel işlenmesi emredilmiştir.73 Bu ayette helâl ve temiz gıdalarla beslenmekle sâlih amel arasındaki bağlantıya vurgu yapılmış-tır. Kimi müfessirler ayetteki sıralamaya dikkat çekerek sâlih amelde bulunabil-menin helâl rızıkla beslenmeye bağlı olduğunu, bunun helâl rızıklarla beslen-meyen bir insanın sâlih amellerinin kabul edilmeyeceğine bir işaret olduğunu söylemişlerdir.74

VI-HARAM BİLİNCİNİN KİŞİLİK ve KARAKTER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

İslâm dini hayatı bütün yönleriyle bir bütün halinde ele alıp her anlamda bireye yardımcı olmayı, ona kılavuzluk etmeyi ve mutluluk kazandırmayı hedef-lediğinden kişilerin inanç dünyası ve ibadet hayatı kadar yeme içme, giyinme ve süslenme, eğlence, aile içi ilişkiler ve cinsi hayat, sosyal hayat ve beşeri ilişkiler gibi hayatın değişik alanlarında dinin bilgilendirme ve yönlendirmesine konu ol-muştur. Ancak bu bilgilendirme ve yönlendirme insanın aklı selimine ve fıtratına aykırı bir yük, insanın onurunu kırıcı bir müdahale değil, aksine onu destekleyen, ona metafizik bir güç ve anlam kazandıran bir katkı olarak görülmelidir. Dış et-kilere, sapma ve saptırma tehlikesine devamlı maruz olan ferdin de toplumun da bu tür katkılara ihtiyacı vardır.75

Her din, insanı kendi istediği istikamette değiştirip kendi ideal insan mode-lini gerçekleştirmek ister. Bu sebeple aynı dine mensup insanlarda ortak kişilik özellikleri görmek mümkündür. Bu özellikler bilhassa ortak kanaatler, tavır alış-lar ve davranışlarda kendini gösterir. Helâl ve haramların da insan davranışlarını şekillendirmeye yönelik bir yanının olduğunu görürüz.76

Helâller ve haramların bizzat kendilerinin değil bunları bir değer olarak be-nimsemenin insanın kişilik ve karakteri üzerindeki etkisinden söz edilebilir. Yok-

72 Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîr, 3; Okur, “İslâm Hukuku Açısından Helâl ve Haram Olan Gıdalar”, s. 24.

73 Mü’minûn (23), 51.74 Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXIII, 91.75 İlmihal-II (İslâm ve Toplum), s. 30.76 Certel, “İslami İbadetlerin Psiko-Sosyal İşlevleri”, s. 152.

293

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

sa değer olarak kabul görmeyen bir takım emir ve yasakların kişiler üzerinde bir etkisi olmayacaktır. Bu durum kişinin inanç sistemiyle ilgilidir. Bunlara inanma-yan, böyle bir inanca sahip olmayan bir kimse için bu nitelemeler hiçbir anlam ifade etmeyebilir ve onun kişiliği üzerinde hiçbir etki oluşturmayabilir. Burada iman ve dindarlık seviyesi de etkili ve önemlidir.

İman ile kişilik arasında genel olarak karşılıklı bir ilişkinin varlığı müşahede edilmektedir. Dini inancın kişi tarafından benimsenmesindeki kuvvet derecesi ile o ferdin kişiliğinin genel yapısı üzerindeki etkisi dikkate değer bir olgudur. Aynı şekilde kuvvetli ve sağlam kişilik yapısına sahip kimselerin de güçlü inançları olduğu müşahede edilmektedir.77

Dindar insan her türlü davranışının sebeplendirilmesinde dini motivlerin et-kisi altında davranışta bulunan kişidir. Allah’ın varlığı ve Allah ile kurulan ilişki-ler bütün dünyevi ilişkilerin merkezini teşkil eder. Temel hayat tarzı dini bağlan-ma olan bir kişi, bütün diğer hayat tarzı şekillerini değişik bir tarda yaşayacaktır; çünkü merkezi hayat şekli, güçlü etkisini bütün diğer davranışlar üzerine yay-gınlaştırır. Allah ile bağlantı halinde yaşayan kişinin yani dindar insanın dünyası bir değerler dünyasıdır. Dindar kişi, varlığı değerler alemi olarak görür; çünkü o aleme duyularıyla değil kalb ev vicdan gözüyle bakar.78

Bu çerçevede, haramların ve helâl-haram bilincine sahip olmanın fert üzerin-de ne gibi etkileri olduğunu örnekler üzerinden ele almaya çalışacağız.

a-Dinin temel amaçlarının (aklın, dinin, malın, neslin, canın) korunmasını sağlar

Bir takım şeylerin mükelleflere yasaklanmasının, haram kılınmasının ilk ve en öncelikli amacı can, akıl, din, ırz ve malı koruma şeklinde formüle edilen di-nin temel amaçlarının korunmasına yöneliktir. Canı muhafaza, yaşama hakkıyla ilgilidir.

Fert ve toplum hayatının temeli yaşama hakkına bağlıdır. Yaşama hakkı bü-tün hakların başında gelir. Bu haklara sahip olmayan bir kimse diğer haklara da sahip olamaz. İslâm, insanın en tabi hakkı olan hayatı hukukun teminatı altına almış bunun için birtakım müeyyideler koymuştur. Can güvenliğini sağlamak için insanın hürmetine vurgu yaparak, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı cana haksız yere kıyma haram kılınmış,79 intihar, kişinin bedenine ve organlarına zarar

77 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 188.78 Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 36.79 Mâide (5), 32; İsrâ (17), 33; Buhârî, Hudûd , 9; Müslim, Hacc, 19.

294

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

vermesi yasaklanmış ve en büyük günahlardan sayılmıştır.80 Kan davaları ve kan davası gütme,81 hastalıklardan korunma adına salgın hastalıkların olduğu yerlere girilmesi ve oralardan çıkılması yasaklanmıştır.82

İslâm’da insanın yaşama hakkı ana rahmine düştüğü andan itibaren başladı-ğından kürtaj yasaklanmış, ister açlık korkusuyla isterse başka nedenlerle, anne-nin hayatını kurtarma söz konusu olmadığı müddetçe hamileliği sona erdirmeye, çocuk aldırmaya ve düşürmeye cevaz verilmemiştir.83

İslâm, insanın dinen, hukuken ve ahlaken sorumlu bir varlık olmasının esası ve dayanağı olan aklı koruma adına, aklı işlemez ve görevini yapamaz hale geti-ren, muhakeme kabiliyetini köreltip zekâyı söndüren, zihni uyuşturan ve akla za-rar veren, onu gideren ve insanın şuurunu kaybettiren her türlü içki ve uyuşturucu maddeyi haram kılmıştır.84

Bütün kötülüklerin kaynağı olan içki ile aynı zamanda insanın sinir siste-mini, akli dengesini ve beden sağlığını da bozan uyuşturucu, insanda doğuştan var olan tabii hasletleri ve güzellikleri yok eder. İnsanı insan olmaktan çıkararak hayvanlaştırır ve artık iradelerini kullanamaz, kendilerine sahip olamaz, karını zararını seçemez hale getirir. Uyuşturucu kullanma başka kötülüklere de yol açar. Akli dengeleri bozulan ve iradelerine sahip olamayan esrarkeşler çalışamaz, para kazanamaz, ellerindeki mal ve mülke sahip çıkamazlar ve her şeylerini kaybe-derler. Neticede hırsızlık yapmaya hatta her türlü ahlaksızlıkla ihtiyaç duydukları parayı ellerine geçirmeye çalışırlar.85

Dini, milli ve sosyal hasletlerin korunması, toplum hayatının en küçük birimi ve temel taşı olan ailenin ve neslin korunmasına bağlıdır. Aile hayatı ve neslin ko-runması dini hayat bakımından da büyük önem taşıdığından İslâm, aile hayatının korunmasına ve yeni neslin iyi yetiştirilmesine büyük önem vermiş ve koruyucu bir takım tedbirler getirmiştir.86

İnsanların tabii ihtiyaçlarını meşru yoldan karşılamaları, aile hayatının ve evliliğin teşvik edilmesinin yanısıra, soyların karışmasına, aile kurumunun, ak-rabalık ve hısımlık müessesesinin ortadan kalkmasına ve sosyal hayatın felç olmasına sebep olacak, şiddetli kavga, çekişme ve cinayetlere yol açacak zina

80 Nisâ (4), 29.81 Müslim, Hacc, 15.82 Buhârî, Tıbb, 30; Müslim, Selâm, 32.83 En’âm (6), 151; Nur (24), 3; Furkân (25), 68. Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s.

120.84 Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 225.85 Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 145-146.86 Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 157.

295

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

yasaklanmıştır.87 Bunun yanında zinaya götüren yolları tıkamak ve kadın erkek arasındaki ilişkileri dengeli ve düzeyli bir şekilde düzenlemeye yönelik olarak da,88 aşırı yakınlaşma, açılıp saçılma, mahrem yerlerini teşhir etme, müstehcen ve edepsizce tahrik edici ve cinsi duyguları harekete getiren söz ve tavırlar, karşı cinse şehvetle bakma,89 yabancı kadınlarla yalnız kalma vb. şeyler de haram kı-lınmıştır. Ayrıca insanın namusu ve şerefi muhteremdir. İnsan neslinin devamını engelleyen şeyler, evlenilmesi haram olan ve iddetini doldurmamış kadınlarla evlenme, Namusa ve şerefe saldırı da yasaklanmıştır.90

Neslin korunmasına yönelik dile getirilen bu durumlar haricinde aile kuru-munun ve toplum bütünlüğünün korunmasına yönelik de bir takım yasaklamalar söz konusudur. Yatak odasında geçenleri başkasına anlatma, karı-kocanın, ebe-veynin ve çocuğun haklarına riayetsizlik, ana-babaya kötü davranmak, akrabalık bağlarının koparılması vb. durumları buna örnek olarak zikredebiliriz. Zina ve kumarın yasaklanmasının bir hikmetinin de ailelerin dağılmasına yol açması ol-duğu söylenebilir.

Dinin korunmasını amaçladığı şeylerden bir tanesi de maldır. Malın korun-masından kasıt, hem çalışarak ve çabalayarak mal üretme ve servet kazanma hem kazanılmış servetin hukuken korunmasını hem de sahip olunan maddi varlığın meşru yollarla nemalandırılmasını ihtiva eder.91

Her ne kadar insanlara bir hak olarak mülkiyet hakkı verilmişse de, bu hakkın başkalarının haklarını engellemeyecek, ortadan kaldırmayacak, ihlal etmeyecek şekilde ve meşru yollarla kazanılması esastır. Hırsızlık, gasp, aldatma, kumar vb. yollarla mülkiyet kazanılmaz. Bu anlamda başkalarının haklarına tecavüz edilen, hakları gaspedilen her türlü kazanç yolu haram kılınmış, faiz ve tefecilik,92 kumar ve şans oyunları, hırsızlık, gasp, yağma, talan,93 vakıf malını yemek, yetim malı yemek,94 devlet malına el koymak, ölçü ve tartıda hile yapmak,95 haksız mal edin-me ve haklara riayet etmemek, aldatmak, malın ayıbını gizlemek, karaborsacılık

87 Bakara (2), 187; En’âm (6), 151; Nur (24), 3; Buhârî, Nikâh, 2; Müslim, Nikâh, 1; İbn Mâce, Nikâh, 8.

88 İsrâ (17), 32.89 Nur (31), 32.90 Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 157; Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 225,

232.91 Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 183.92 Bakara (2), 275; Âl-i İmrân (3), 130.93 Mümtehine (60), 12; Mâide (5), 33, 38.94 Nisâ (4), 2, 6; İsrâ (17), 34.95 Mutaffifîn (83), 3.

296

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

yapmak, haram kılınan şeylerin ticaretini yapmak, rüşvet almak ve vermek,96 kal-pazanlık, tağşiş97 ve haram yolla edinilmiş malları satın almak yasaklanmıştır.98

Malın korunması elbette sadece başkalarının malları ve haklarıyla ala-kalı değil, ferdin kendisinin sahip olduğu servet için de geçerlidir. Kişi elindeki mülkü israfa düşmeden kullanmakla ve harcamakla yükümlüdür.99 Bu anlamda israf yasağının bir tarafı, malın korunması ilkesini ilgilendirmektedir. Aynı şe-kilde fertlerin mülkiyetlerinde olan malları telef etmeleri ve o mallara zarar ver-meleri de yasaklanmıştır.100 İsraf yasağının bir diğer yönü ise -ve elbette onunla irtibatlı olarak cimrilik yasağı- hem toplumda ekonomik dengeyi sağlamaya hem de infak ve sadaka ahlâkının gelişmesi sağlamaya yönelik yasaklamalardır. Bu açıdan ölçüsüz ve dengesiz harcama, savurganlık olması sebebiyle israf, kıt ve az harcama olması hasebiyle de cimrilik yasaklanmıştır.101 İnsana emanet olarak verilen malı saçıp-savurması, gerekli yerlere harcamaması, insanlar arasındaki ekonomik dengeyi bozacağı gibi, kişiler arasındaki kıskançlığı da artırır. Cimrilik ise yardım düşüncesini öldürdüğü gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı da engeller, infak ve sadaka ahlâkını köreltir.

Erkeklerin altın ziynet takınmalarının ve ipek elbiseler giymelerinin, altın ve gümüş kaplardan su içilmesinin ve yemek yenilmesinin yasaklanmasını da toplumdaki ekonomik dengeyi sağlamaya yönelik düzenlemeler olarak kabul edebiliriz.102

b-Beden ve ruh sağlığını korur

İnsanlığın manevi ve zihni gelişiminde dinin önemli payı vardır. Dini ya-şayışın insanı ruhi bunalımlardan koruduğu, kendisine ve çevresine karşı daha duyarlı ve değerli yaptığı bilinmektedir.103 İnsan; biri ruh, diğeri beden olmak üzere iki temel unsurdan meydana gelir. Beden gibi ruhun da sağlıklı yaşaması veya hastalanması ve ölmesi bahis konusudur. İman, ibadet, ilim ve güzel huylar ruhun sağlıklı bir şekilde yaşamasını temin eder. Kötü huylar, cehalet ve ibadet-ten uzak kalma ruhun hastalığı; küfür, şirk ve irtidat da ölümüdür. Nitekim Yüce Allah, Hz. Peygambere “Şüphesiz ki sen ölülere sesini duyuramazsın, arkasını

96 Bakara (2), 188; Nisâ (4). 29; Buhârî, Hibe, 17; Muvattâ, Büyû’, 68; Nesâî, Eşribe, 43.97 Müslim, İman, 43; Tirmizî, Büyû’, 72; Buhârî, Büyû’, 48.98 Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 225, 232.99 A’râf (7), 131.100 Buhârî, Zekât, 18.101 İsrâ (17), 29; Buhârî, Libâs, 1; İbn Mâce, Libâs, 23; Nesâî, Zekât, 66.102 Tirmizî, Libâs, 1-2.103 İlmihal-I (İman ve İbadetler), s. 8.

297

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

çevirip giden sağırlara da çağrını duyuramazsın.”104 diye hitap ederken inkarcıları ölü saymıştır.105

Yapılan araştırmalar ve önemli psikologların kanaatleri incelendiğinde, maneviyatın ve dindar yaşantının insanların ruh sağlığında ve alışkanlıkların-da önemli bir etkisinin bulunduğu, genel olarak ruh ve beden sağlığını olumlu etkilediği anlaşılmaktadır. Dinin insanları alkol, uyuşturucu vb. zararlı alışkan-lıklardan koruyan, insanları birbirine yaklaştıran, yardımlaştıran böylelikle bi-reysel ve toplumsal güvenlik sağlayan kuralları bu durumun sebeplerinden bir tanesidir. Bununla birlikte, bu hayatın bir anlam ve gayesinin olduğu, insanların üzerinde insanları koruyan ve gözeten bir gücün bulunduğunu bilmesi, ölümden sonra yeni bir hayatın başlayacağını, bu nedenle haksızlığa uğramışsa adaletin yerine geleceğini bilmesi kişiyi ruhsal ve dolayısıyla bedensel problemlere karşı korumaktadır.106

İnsanların hayatlarını sürdürmek ve beslenmek üzere aldıkları şeyler sağlı-ğını ve sıhhatini etkilediği gibi manevi yönünü, ruh sağlığını da etkilemektedir. Bundan dolayı insanın yiyeceği şeyler konusu, dinimizin hassasiyetle üzerinde durduğu konulardandır. Yiyecekler konusundaki yasaklamaların en başta gelen amacı, insanın beden ve ruh sağlığının korunmasıdır. Bundan dolayı beden ve ruh sağlığına zararlı maddelerin yenilmesi veya içilmesi haram kılınmıştır107

Her türlü içki ve uyuşturucunun -başka birçok zararı olduğu gibi- insanın beden ve ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkisinin bulunduğu inkâr edilemez bir gerçekliktir. Beslenmede ifrat ve tefritin yasaklanarak dengeli beslenmenin tavsiye edilmesi,108 evde köpek beslemenin, hayız ve lohusalık halinde birleşmenin,109 haram yolla ka-zanılmış gıda maddelerinin tüketilmesinin ve bir açıdan zinanın haram kılınması, ruh ve beden sağlığını korumaya yönelik olarak getirilen yasaklama örnekleridir.

c-İnsanların ve diğer varlıkların saygınlığının korunmasını temin eder

İnsan bedeninin hürmetini bozacak durumlar yasaklandığı gibi, insanların haysiyet ve onuruna yakışmayacak, onu lekeleyecek şeyler de yasaklanmıştır. Alay etme, ayıplama, küçümseme ve ad takma gibi karşıdakinin onurunu kıra-cak türden davranışlar haram kılınmış, aynı zamanda ferdin bizzat kendisinin de,

104 Neml (27), 80; Rum (30), 52.105 Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 117.106 Horozcu, “Ruh Sağlığı ve Din”, s. 189.107 Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 225; İlmihal-II (İslâm ve Toplum), s. 33. 108 A’râf (7), 31; Buhârî, Savm, 51; Müslim, Sıyâm, 35.109 Bakara (2), 222.

298

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

ihtiyacı olmadığı halde dilenmek gibi, insan haysiyetini ayaklar altına alıcı bir davranışta bulunması hoş görülmemiştir. Kişinin, kendi ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin rızkını helâl yollardan temin etmesi farzdır. Bunun yolu da ça-lışmaktır. Çalışma imkânı olduğu halde çalışmayıp şeref ve haysiyeti zedeleyen, kişiliği yok eden, yardımsever insanların temiz duygularının istismarına yol açan dilencilik yapma, dilenerek geçinme ise yasaklanmıştır.110

Dinin örtünme emri, bir diğer ifadeyle avret mahallinin açılmasının yasak-lanması da bir yönüyle insanın ruh sağlığı ve fıtratı zedelenmeden, haysiyet ve onuruna yaraşır bir hayat sürmesini temin etmeye yönelik bir yasaklamadır.

İnsanın bu saygınlığı hayattayken söz konusu olduğu gibi öldükten sonra da devam etmektedir. Bu sebepten insanın naaşına, cenazesine, hatta gömülü olduğu yere, kabre ve geride bıraktığı hatırasına ve vasiyetlerine bile saygı göstermek en önemli dini ve insani bir görev olarak kabul edilmiştir.

Bütün bunların yanında insanlar gibi bütün hayvanların ve canlıların da ya-şama hakkı bulunduğundan, insanlara zararı dokunmayan herhangi bir canlının öldürülmesi, ateşe atılıp yakılması, eziyet edilmesi, zevk için nişan alınıp hedef yapılması vb. durumlar haram kılınmıştır.111 Öldürülmesi gerekli olan hayvan-ların bile en uygun bir şekilde en az acı çektirecek şekilde itlaf edilmesi veya boğazlanması gerektiği bilinmektedir.112

d-Müslümana, diğer inanç sahiplerinden ayrı bir kimlik kazandırır

Haramların karakter üzerindeki etkilerinden bir tanesi de, Şâri’ tarafından be-lirlenen değerlere inanan fertlerde, diğer inanç sahiplerinden farklı ayrı bir kimlik oluşturmasıdır. Her din, insanı kendi istediği istikamette değiştirip kendi ideal insan modelini gerçekleştirmek ister. Helâllerde olduğu gibi bir takım haram-lar da bu amaca yöneliktir. Mesela Hz. Peygamber, Müslümanların, yaşam tarzı ve giyim kuşam gibi konularda Müslüman olmayanlara benzememesi gerektiği üzerinde ısrarla durmuş, bu çerçevede gayr-i müslimlere benzemeye çalışılması ve başka dinlerin sembolü olan şeylerin giyilmesi yasaklanmıştır. Domuz eti ve dikili taşlar gibi üzerine Allah’ın adı anılmayan, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etlerinin yenmesinin haram kılınmasını da bu amacı gerçekleştirmek üzere konulmuş yasaklamalardan kabul edebiliriz.113

110 Buhârî, Zekât, 52; Büyû’, 15; Müslim, Zekât, 33, 35; Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 250.

111 Ebû Dâvud, Cihad, 51; Tirmizî, Cihad, 30; Ebû Dâvud, Cihad, 112; Âdâb, 164.112 Tirmizî, Diyat, 12; Müslim, Sayd, 11; Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 127.113 Bakara (2), 173; Mâide (5), 3; En’âm (6), 121, 145; Nahl (16), 115.

299

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

e-Fıtrata aykırılığı ve mâlâyâniyi engeller

Erkek ve kadınların yaratılış bakımından birbirinin aynı olmadığı, birçok açıdan birbirinden farklılıklar taşıdıkları günümüzde bilim adamlarınca da kabul edilen bir gerçekliktir. Elbette bu farklılık toplum içinde onlara farklı görevler yüklenmesinin de sebebidir. İşte hem bu açıdan hem de insanın kendi yaratılışını beğenmeyip diğer cinse özenmesini engellemek adına dinimizde erkeklerin ka-dınlara, kadınların da erkeklere benzemeye çalışması,114 erkeklerin altın ziynet takınmaları ve ipek elbiseler giymeleri yasaklanmıştır.115

Bu açıdan belli noktaya kadar süslenme caiz görülmüş ancak dövme yaptır-mak, tedavi maksadı dışında estetik yaptırmak yasaklanmıştır. İnsan fıtratı in-sanın temiz, nezih ve bakımlı olmasını gerektirmektedir. Bu sebeple kişinin saçı başı dağınık, pis ve pejmürde bir durumda olması hoş karşılanmamıştır.

Fıtrata aykırılığın yanında insanı Allah’a, kendine ve topluma karşı vazife-lerinden alıkoyan hatta günaha yol açan her türlü oyun ve eğlence ile hiçbir kim-seye faydası olmayan boş şeylerle uğraşmak yasaklanmıştır. Hayatın merkezine koyulup zaman israfına ve Allah’a ve topluma karşı görevlerini ihmale yol açma-dan ve özellikle de günaha vesile olmadan meşru çerçevede oyun ve eğlenceye elbette izin verilmiştir.116

f-Pişmanlık ve suçluluk duygusu oluşturur

Suçluluk duygusu kişinin, ulaşmak istediği “ideal ben”i belirleyen, içinde büyütüp yetiştiği toplumun norm ve değerleriyle kendini çatışma halinde his-settiği psikolojik bir durumdur. Bu duygu aynı zamanda, insanların büyük bir çoğunluğunun tecrübe ettiği evrensel insani bir olay olduğundan, dini eğilimden önce gelebilir ve onu güdüleyebilir. Fakat din ona yeni bir boyut kazandırarak “günah” boyutunu ilave eder.117

Bir davranışın günah olarak değerlendirilebilmesi, dini normun birey içinde değer kabul edilmesinin ne derecede baskın olduğuna bağlıdır. Bu durumda, davra-nışın özelliğine göre hem Allah’la olan ilişkiler hem de varsa diğer insanlarla olan ilişkiler, değerin kuvvet derecesine paralel olarak kritik edilecektir. İşte bu düzeyde, yapılan davranıştan ötürü bireyde üzüntü, hayıflanma ve korku tarzında bir duygu ortaya çıkabilecektir. Buna nedamet, pişmanlık duygusu veya suçluluk duygusu

114 Buhârî, Libâs, 61, 62; Ebû Dâvud, Libâs, 28; Tirmizî, Edeb, 24; İbn Mâce, Nikâh, 22.115 Tirmizî, Libâs, 1-2.116 Haçkalı, Muhtasar İslâm İlmihali, s. 232.117 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 103-104.

300

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

denmektedir. Buradaki pişmanlık duygusunun oluşması ve şiddetinde rol oynayan faktörler çeşitlidir. Bu faktörler, ceza korkusu, mükâfattan geri kalma sıkıntısı, sev-giden mahrum olma endişesi gibi sebepler olabilir. İnsan bu seviyede yani günah olarak değerlendirdiği davranışının, değerlerinden neleri kaybettirdiğini idrak edin-ce, bunu telafi etme ihtiyacı doğacak, inancının gerektirdiği şekilde günahlardan kurtulmak üzere çaba gösterecektir. Burada şu hususu belirtmek gerekir ki dav-ranışın günah olarak değerlendirilmesi ve pişmanlık duygusunun oluşmasında en önemli unsur kişinin inanç sistemi olduğu gibi, davranışların kötü sonuçlarının or-tadan kaldırılması ve aynı hatanın tekrarlanmaması konusunda insana yön veren ve bunun gerçekleşmesini sağlayan yine kişinin inanç sistemi olmaktadır.118

Çünkü kendisini Allah karşısında kabul eden dindar, her zaman Allah’ın kont-rolünde olduğunu düşünerek kendi durumunu değerlendirir. Hayatını Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde gözden geçirir, O’nun rızasına uygun olan ve ol-mayan davranışları tespit eder. İşte normal gelişme süreci içinde şuuru vicdan seviyesine varmış olan bir fertte, değerlere ters düşen bir davranış, pişmanlık duygusu ortaya çıkaracaktır. Buna göre kişi, Allah’a ibadet ederken nasıl dini bir emre uyuyorsa diğer taraftan dinin yasaklarından da kaçınır. Yani dini normlara uygun davranır.119

Tam anlamıyla dini suçluluk (günahkârlık) duygusu, uzun bir manevi yolcu-luğun ürünüdür. İnançlı kişinin dini olgunlaşmasında “günah şuuru” önemli bir etkide bulunur. Tevbe ve hidayetle sonuçlanan bir çok dini değişim olaylarında, bu günahkarlık şuurunun başlıca motivasyon faktörü olduğu müşahede edilmek-tedir. Dini eğitimle yetişen kişilerde daha hassas ve güçlü bir vicdan yapısı oluş-tuğu müşahede edilmektedir.120

Günahkârlık duygusunda yalnızca istenen hata ve kötülüğün itiraf edilme-siyle yetinilmemekte, buna ilave olarak günahın etkilerini silmek için gizlice ona-rıp eski durumuna getirmenin şiddetli bir arzusuna da her zaman rastlanmaktadır. Zaten dini teslimiyet, arınma, tevbe ve hidayete insanı yönlendiren de bu müspet arzudan başkası değildir.121

g-Dengeli bir kişilik/karakter ortaya çıkarır

İnsan tabiatı temelde çok yönlü istek ve ihtiyaçların, biri diğeri ile çelişen karşıt güç ve eğilimlerin yol açtığı çatışmalı ve dolayısıyla değişken, istikrarsız

118 Yılmaz, Karacoşkun, “Dini Davranışlar ve İnançla İlişkisi”, s. 170.119 Şentürk, “İbadetin Mahiyeti ve Şahsiyet Gelişimindeki Fonksiyonu”, s. 229.120 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 105.121 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 106.

301

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

bir özellik gösterir. Ayrıca beşeri eğilimlerin kendi içine kapanarak, hakikate ka-palı ya da çok dar görüşlü bir yapı oluşturmaları tehlikesi de vardır. Bu değişken ve tutarsız tabiatın tutarlı ve dengeli bir karaktere dönüştürülmesi, ilahi hakikatle ilişkilerin sürekli canlı tutulması, sistemli bir davranış ve uygulama düzenini ge-rekli kılmaktadır.122

Herhangi bir inanç sisteminin bilgi ve anlayış ile ilgili bir ihtiyacı karşılama-sı yanı sıra bir denetim anlayışı sunduğuna ve realitenin karmakarışık ve tehdit edici yönlerinin de önüne geçtiğine ya da üstesinden geldiğine yaygın olarak inanılır. Bu açıdan bakıldığında, gerçek bir dini inancın gerek zihniyet yönünden gerekse psikolojik ve ahlaki yönden, kendi içinde tutarlı ve dengeli, aşırılıklardan uzak, bütünleşmiş bir kişilik tipinin oluşmasında önemli bir etken olduğu şahsi-yetin gelişmesine ve bütünleşmesine yardımcı olduğu kabul edilebilir.123

Dini hayatın çeşitli kademeleri ve dereceleri vardır. Duygu, düşünce ve inanç seviyesi; bu inanca bağlı ve dayalı bir davranış seviyesi; gerek duygu ve inanç gerekse davranışın beraberce yükselebildikleri daha üstün bir dini yaşayış olan dini şuurun insana hakim olması şeklindeki ihsan derecesi. Buna göre dini şah-siyetin gelişmesini tamamladığı, sorumluluk duygusunun işlerlik kazandığı şuur seviyesi, ihsan derecesindeki dini hayattır. Buna dini kişiliğin bütünleşmesi veya olgunlaşması denir. Dini olgunluk, davranışların alışkanlık ve dış baskılar sonu-cu değil, şuurlu bir istek ve tercih ile ortaya konulmasını gerektirir. Bu durum psikolojik açıdan bir şahsiyet bütünlüğü sağladığı gibi sosyolojik yönden de aynı inanç ve duygu ile aynı Tanrı’ya ibadet eden fertleri kaynaştırır, birbirine bağlar. Nitekim şahsiyetin iki temel özelliği olan ferdilik ve sosyallik denge halinde ol-malıdır. Şuurlu yapılan ibadet (ihsan) şahsiyetin gerek içe ve gerekse dışa dönük yönünün gelişmesine yardımcı olur.124

Bir başka ifadeyle, her insan kendinde bir kimlik, bütünleşmiş bir kişilik oluşturma çabasındadır. Bu anlamda insan arayış içindedir. Toplum birçok hazır kimlik temin eder ve din bu noktada tutarlı bir kimliğin modellerini ve yaşama şeklini teklif etmek suretiyle katkıda bulunur. Hatta dinin en önemli fonksiyonu-nun, tamamen meczolmuş ve bütünleşmiş kararlı ve sağlam bir insan şahsiyeti oluşturmaktan ibaret olduğu da söylenebilir.125

122 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 241.123 Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, s. 8; Şentürk, “İbadetin Mahiyeti ve Şahsiyet Gelişimindeki

Fonksiyonu”, s. 229.124 Şentürk, “İbadetin Mahiyeti ve Şahsiyet Gelişimindeki Fonksiyonu”, s. 228-229.125 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 110.

302

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Bu noktada dini pratikler (ibadetlerle birlikte helâl ve haramlar) dinin ay-rılmaz bir parçası olarak, bütünleşmiş bir kişiliğin oluşmasında etkin bir rol üstlenmişler, kişilik ve karakterleri düzenleyici ve dengeleyici sistemler olarak görülmüşlerdir. Nitekim İbadetlerin her biri kişiliğin belli yönlerinin gelişip ol-gunlaşmasını hedef alan, biri diğerini tamamlayan tam bir eğitim programı olarak anlaşılabilir.126

SONUÇ

Din, kişilik ve karakter oluşumundaki en önemli faktörlerden biridir. İnsan-ları olumlu kişilik özelliklerine sahip kılacak esaslar içerdiğinden, insanın sağ-lıklı bir ruh yapısına sahip olmasında ve olumlu kişilik özellikleri kazanmasında dinin etkisi büyüktür. Bu açıdan helâl-haram bilinci, kişilik ve karakteri oluşturan önemli bir yapı taşı olmaktadır.

İslâm, ferdin itikadi ve ameli hayatını düzenleyip onu belli değer hükümle-riyle yönlendirirken orta bir yol tutmuş, haram kavramı da bu çerçevede şeriatın temel amaçları ve bu amaçların çerçevelediği maslahatlar içerisinde kendine bir yer bulmuştur. Bu anlamda haramlar helâllerle birlikte, İslâm’ın kurucu ve onu diğer dinlerden ayırt edici temel ilkeleri olarak da görülebilir.

Genel olarak İslâm hukukçuları da bir fiilin veya davranışın can, akıl, din, ırz ve malı koruma şeklinde formüle edilen dinin temel amaçlarına açıkça aykırı ve zarar verici özellik taşımasını, onun haram kılınmasının temel sebebi olarak kabul etmişlerdir. Bu sayılanlardan herhangi birine zarar veren fiil ve davranışlar haram kılınmıştır.

Bu zararın insan tarafından bilinip bilinememesi kelam ilminde hüsn –kubuh başlığı altında tartışılmaktadır. Fıkıh ilmi açısından ise bu konu, illetleri akıl tara-fından kavranabilen yasaklamalar, taabbudî olanlar şeklinde bir tasnifle ele alın-mış, helâl ve haram konuları da taabbudî hükümler kısmında mütalaa edilmiştir.

Yasaklanan şeylerin bir kısmındaki zararların tespitinin mümkün olmaması-nın veya bunların insanlar üzerindeki etkilerinin aynı olmamasının haramlık hük-müne bir etkisi yoktur. Zira bu yasaklamaların en azından bir kulluk sınavı anla-mı taşıdığının kabullenilmesi ve bu tür haramların bizzat bir dini diğerlerinden ayıran kurucu ilkelerinden sayılması gerekir. Aslında helâl ve haramı belirleme yetkisi Allah’a ait olduğundan bu konuda temel kriter nass ve taabbüdîliktir.

126 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 241, 249; Sayın, Namaz ve Karakter Gelişimi, s. 16.

303

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

Haram kılınan bazı nesnelerin pis, zararlı vb. özellik taşıması ilk etapta il-gili hükmün ta’lili olduğunu akla getirebilir. Ancak pis ve tiksinti verici özellik taşıdığı için haram kılınan nesnelerin benzerlerinin aynı katilikte nasslarla haram kılınmayışına bakıldığında tahrimde esasın ta’lil değil, taabbud olduğu sonucuna varılabilir.

Yasaklanan gıdalarla veya haram yolla edinilmiş helâl gıdalarla beslenmenin veya eşyaları kullanmanın kişinin bedeninde ve ruhunda olumsuz etkiler oluş-turduğu kabul edilmekte, ibadetlerinin ve dualarının makbul olmayacağı bildi-rilmektedir.

Haramların insanın kişilik ve karakterine etkileri açısından düşündüğümüz-de, helâller ve haramların bizzat kendilerinin değil bunları bir değer olarak be-nimsemenin insanın kişilik ve karakteri üzerinde etkisinden söz edilebilir. Bu anlamda böyle bir inanca sahip bir kişide, dinin yasakladığı hususlara riayet ne-ticesinde bunlardan beklenen hikmetler de tabii olarak gerçekleşmiş olacak ve neticesinde de sağlam bir kişilik meydana gelecektir.

İman ile kişilik arasında genel olarak karşılıklı bir ilişkinin varlığı söz konu-su olduğundan, sağlam bir inanca sahip kimselerin güçlü, dengeli kişiliklerinin olduğu müşahede edilmekte, aynı şekilde kuvvetli ve sağlam kişilik yapısına sa-hip kimselerin de güçlü inançları olduğu görülmektedir.

KAYNAKÇA

-Abdulbâkî, Muhammed Fuâd (1988), el-Mu’cemu’l-müfehres li-elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, 2. Baskı, Kahire: Dâru’l-Hadîs.

-Altıntaş, Ramazan (2015), “Hüsn ve Kubuh”, Şaban Ali Düzgün (ed.) Kelam, El Kitabı, 4. Baskı içinde (451-455), Ankara: Grafiker Yayınları.

-Ataseven, Asaf; Şener, Mehmet (1994), “Domuz”, DİA, IX, 507-509, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Baymur, Feriha Balkış (2014), Genel Psikoloji, 22. Baskı, İstanbul: İnkılap Ki-tapevi.

-Certel, Hüseyin (1998/Kasım), “İslâmi İbadetlerin Psiko-Sosyal İşlevleri”, Ekev Akademi Dergisi, c. I, s. 3, 101-117.

-Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hammd (1990), Sıhâh, 4. Baskı, Beyrut: Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn.

-Cüceloğlu, Doğan (2014), İnsan ve Davranışı, 29. Baskı, İstanbul: Remzi Ki-tabevi.

304

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

-Cürcânî, Ebü’l-Hasan Seyyid Şerif (1405), İbrahim el-Ebyârî (thk.), et-Ta’rîfât, Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî.

-Çamdibi, H. Mahmut (2003), Din Eğitiminde İnsan ve Hayat, İstanbul: Çamlıca Yayınları.

-Çamdibi, H. Mahmut (2011), Şahsiyet Terbiyesi ve Din Eğitimi, 4. Baskı, İstan-bul: Çamlıca Yayınları.

-Çelebi, İlyas (1999), “Hüsn ve Kubuh”, DİA, XIX, 59-63, İstanbul: Türkiye Di-yanet Vakfı Yayınları.

-Demirci, Kürşat (1997), “Haram”, DİA, XVI, 97-100, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Demirci, Kürşat (1998), “Helâl”, DİA, XVII, 173-175, İstanbul: Türkiye Diya-net Vakfı Yayınları.

-Dihlevî, Şah Veliyyullah (2005), Seyyid Sâbık (thk.), Hüccetullâhi’l-bâliğa, Beyrut: Dâru’l-Cîl.

-Erdoğan, Mehmet (1994), İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, 2. Baskı, İs-tanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yayınları.

-Fîruzâbâdî, Ebü’t-Tâhir Mecdüddin Muhammed (2005), el-Kâmûsu’l-muhît, Gözden geçirilmiş 8. Baskı, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle,

-Gazzâlî, Ebû Hâmid (1997), Muhammed Süleyman el-Eşkar (thk.), el-Müstesfâ min ilmi’l-usûl, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle.

-Gezer, Süleyman (2007/2), “Kur’an’da Geçen Bazı Yasakların (Haramlar) Ma-hiyeti Üzerine”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. VI, s. 12, 101-117.

-Haçkalı, Abdurrahman (2008), Muhtasar İslâm İlmihali, Bişkek: Başak Yayın-ları.

-Heyet (2006), İlmihal-I (İman ve İbadetler), Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

-Heyet (2006), İlmihal-II (İslâm ve Toplum), Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

-Horozcu, Ümit (2013), “Ruh Sağlığı ve Din”, M. Doğan Karacoşkun (ed.), Din Psikolojisi, El Kitabı, 2. Baskı içinde (177-189), Ankara: Grafiker Yayınla-rı.

305

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

-Hökelekli, Hayati (1998), Din Psikolojisi, 3. Baskı, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Hökelekli, Hayati (2010), “Şahsiyet”, DİA, XXXVIII, 297-298, İstanbul: Türki-ye Diyanet Vakfı Yayınları.

-İbn Abdisselâm, İzzeddîn (2000), Nezih Kemal Hammâd, Osman Cum’a Damîriyye (thk.), Kavâidu’l-ahkâm fî ıslâhi’l-enâm, Dımaşk: Dâru’l-Kalem.

-İbn Kayyim el-Cevziyye (2013), Pehlül Düzenli (çev.), İ’lâmu’l-muvakkıîn, İs-tanbul: Pınar Yayınları.

-İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Ali el-Ensârî (ts.), Lisânu’l-Arab, Beyrut: Dâru Sadr.

-İsfehânî, Râğıb, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed (ts.), Muhammed Seyyid Kîlânî (thk.), el-Müfredât fî ğarîbi’l-Kur’ân, Beyrut: Dâru’l-Ma’rife.

-Kahraman, Abdullah (2002), İslâm’da İbadetlerin Değişmezliği: İslâm Huku-kunda Ahkâmın Değişmesi Açısından İbadet ve İbadet Nitelikli Taabbudî Hükümler, Sivas: Akademi Yayıncılık.

-Kahraman, Abdullah (2003), “İslâm Hukuk Düşüncesinde Taabbudî Hükümler ve Taabbudiyyâtın Sahası Üzerine”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, s. 2, 25-57.

-Kahraman, Abdullah (2012), “İslâm’da Helâl ve Haram’ın Yeri ve Fıkıh Usulü Açısından Temellendirilmesi”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, s. 20, 43-69.

-Kahraman, Abdullah (2012), “Gıda Ürünlerinde Helâl ve Haramı Belirleme Yöntemi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XVI, s. 1, 453-478.

-Kara, Osman (2012/1), “Kur’an’a Göre İnsan Şahsiyetine Etki Eden Faktörler”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XIV, s.25, 1-24.

-Karacoşkun, M. Doğan (2013), “Din Psikolojisi Bilimi ve Türkiye’deki Gelişi-mi”, M. Doğan Karacoşkun (ed.), Din Psikolojisi, El Kitabı, 2. Baskı içinde (61-74), Ankara: Grafiker Yayınları.

-Karacoşkun, M. Doğan (2013), “Dini Kişilik”, M. Doğan Karacoşkun (ed.), Din Psikolojisi, El Kitabı, 2. Baskı içinde (193-211), Ankara: Grafiker Ya-yınları.

306

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

-Karacoşkun, M. Doğan (2013), “Dini İnanç”, M. Doğan Karacoşkun (ed.), Din Psikolojisi, El Kitabı, 2. Baskı içinde (129-136), Ankara: Grafiker Yayınla-rı.

-Karadâvî, Yusuf (1980), el-Halâlu ve’l-harâmu fi’l-İslâm, Beyrut: el-Mektebu’l-İslâmî.

-Karaman, Hayreddin (2012), Günlük Hayatımızda Helâller ve Haramlar, 37. Baskı, İstanbul: İz Yayıncılık.

-Koca, Ferhat (1997), “Haram”, DİA, XVI, 100-104, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Koca, Ferhat (1998), “Helâl”, DİA, XVII, 175-178, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Leknevî, Ebü’l-Hasenât Muhammed (2002), Fevâtihu’r-rahamût bi şerhi Müsellemi’s-Sübût, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

-Mâtürîdî, Ebû Mansur (2002), Bekir Topaloğlu, Muhammed Aruçi (thk.), et-Tevhîd, Beyrut: Dâru Sadr; İstanbul: Mektebetü’l-İrşâd.

-Mehmedoğlu, Ulvi (2004), Kişilik ve Din, Dindarlık Düzeyi İle Kişilik Özel-likleri Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, İstanbul: Değerler Eğitimi Merkezi Yayınları.

-el-Mevsû’atu’l-fıkhiyye (1989), 2. Baskı, Kuveyt: Vizâretü’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye.

-Okur, Kaşif Hamdi (2009), “İslâm Hukuku Açısından Helâl ve Haram Olan Gıdalar ve Bazı Güncel Meseleler”, Beşinci İslâm Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve İslâm Fıkhı Açısından Helâl Gıda, Gıdalarda-ki Katkı Maddeleri Sempozyumu, 3-4 Haziran 2009”, (23-57), Bursa: Emin Yayınları.

-Râzî, Fahreddin, Ebu Abdullah Fahreddin Muhammed (2000), Mefâtîhu’l-ğayb, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

-Râzî, Fahreddin, Ebu Abdullah Fahreddin Muhammed (1992), Taha Câbir, Feyyaz el-Alvânî (thk.), el-Mahsûl fî ilmi usûli’l-fıkh, 2. Baskı, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle.

-Sadruşşerîa, Ubeydullah b. Mesûd (1996), et-Tavzîh (Telvîh ile birlikte), Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

-Sayın, Esma (2103), Namaz ve Karakter Gelişimi, 10. Baskı, İstanbul: İnsan Yayınları.

307

KİŞİLİK VE KARAKTER İNŞÂSINDA DİNİN YERİ

-Semerkandî, Alâeddin (1984), M. Zeki Abdülber (nşr.), Mîzânü’l-usûl, Katar.

-Şa’bân, Zekiyyüddîn (1996), İbrahim Kafi Dönmez (çev.), İslâm Hukuk İlminin Esasları (Usûlü’l-fıkh), 2. Baskı, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Şâtıbî, Ebû İshak (2003), Mehmet Erdoğan (çev.), el-Muvâfakât, İslâmî İlimler Metodolojisi, İstanbul: İz Yayıncılık.

-Şelebî, Muhammed Mustafa (1947), Ta’lîlu’l-ahkâm, Kahire.

-Şentürk, Habil (1997), Din Psikolojisi, İstanbul: Esra Yayınları.

-Şentürk, Habil (1985), “İbadetin Mahiyeti ve Şahsiyet Gelişimindeki Fonksiyo-nu”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. II, 223-229.

-Şevkânî, Ebû Abdullah el-Havlânî (2000), Ebû Hafs Sâmi el-Arabî (thk.), İrşâdu’l-fuhûl, Riyad: Dâru’l-Fâdıle.

-Tehânevî, Muhammed b. Ali el-Fârukî (1996), Refik el-Acem (ed.), Ali Dahrûc (thk.), Corc Zeynati, Abdullah Hâlidî (çev.), Mevsûatu Keşşâfi ıstılâhâti’l-funûn, Beyrut: Mektebetu Lübnan.

-Uludağ, Süleyman (1995), İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, 4. Baskı, An-kara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Yavuz, Kerim (1994), “Din”, DİA, IX, 341-345, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

-Yılmaz, Sema; Karacoşkun, M. Doğan (2013), “Dini Davranışlar ve İnançla İlişkisi”, M. Doğan Karacoşkun (ed.), Din Psikolojisi, El Kitabı, 2. Baskı içinde (139-174), Ankara: Grafiker Yayınları.

-Zerkeşî, Ebû Abdullah Bedreddin Muhammed (1992), el-Bahru’l-muhît fî usuli’l-fıkh, 2. Baskı, Kuveyt: Viz’aretü’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye.