Ücra Şiir dergisi 40. sayı

16
Ücra İki Aylık Şiir Dergisi Mart - Nisan 2011 40 ISSN: 1309-145X Mihrap AYDIN Alptuğ TOPAKTAŞ F KlanYe Her oda (post)modern bi' kuyudur, Ve' si yoktur. - Oku! Yusufe okunur, yu uzar, su uzar. Suhufe duyar, Su uzar, hu uzar. (susar). -Hu! Boş oda loş. El, etek, dilek: Fe, çık gel! (gökten inen zembil boş). -Dön başa! (ceddine döner). Aynadaki sır, Sırra Kaf der basar, Kadem (dahi) Dervişin ilk adımı Eril ilk, Düğmeden boş: İlik. (iddia 'eY' ile -de- başlar ). Öyle mi SİN, Ey kalkale! Ed, 'id' , üd. Senden önce ADEM var. Bas-de, Geç, git! Ses bas. (kütürdeyen eriktir, oysa elma yasak) -Sus(ma)! Ağzı kuyu: Sus! İçi kuyu: Pus! -de! (ve) Pas. Tanrı Gitti varlığımız garanti ama civatalar eksik, bağlantı hep zayıf fiberoptik ağlarda namus çoktandır satılık çarşı Pazar biz adam olmaya çalışıp sığındıkça hiçe kasvet… bilirim bir zamanlar hep yazdı ve insanlar önlükler ile 1 okula giderdi futursuz oyun bir haktı, tasa ise bir hata koca evrende mutlu ve uçurtmalıydı gök uzanırdı civit ve mahrur her çocuğa bir midilli her aka 1 kara göklerdeydi her melek düşkünlük hiç yoktu çalakalem şiir yazılabilir doludizgin aşık olunabilirdi yıldırım hızıyla… o dünya yitti, kıyam zamanı şimdi ufkum lekelenmiş melek ölüleri gök delindi! Rafet ARSLAN bir dağı bir dağdan neyse daha büyük kılan ... odur bir şiirde bir başka şiir saklayan ormanı görmek isterdim ve öyle ki toprağında mantarıyla... Yerden Yüksek

Upload: ucraatolye

Post on 05-Jul-2015

8.150 views

Category:

Documents


11 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

Ücra

İki Aylık Şiir DergisiMart - Nisan 2011

40

ISSN: 1309-145X

Mihrap AYDIN Alptuğ TOPAKTAŞ

F KlanYe

Her oda (post)modern bi' kuyudur,Ve' si yoktur.

- Oku!Yusufe okunur,yu uzar, su uzar.Suhufe duyar,Su uzar, hu uzar.(susar).

-Hu!Boş oda loş.El, etek, dilek:Fe, çık gel!(gökten inen zembil boş).

-Dön başa!(ceddine döner).Aynadaki sır,Sırra Kaf der basar,Kadem (dahi)Dervişin ilk adımıEril ilk,Düğmeden boş:İlik.

(iddia 'eY' ile -de- başlar ).Öyle mi SİN,Ey kalkale!Ed, 'id' , üd.Senden önce ADEM var.Bas-de,Geç, git!Ses bas.…(kütürdeyen eriktir,oysa elma yasak)…

-Sus(ma)!Ağzı kuyu:Sus!İçi kuyu:Pus!

-de!

(ve)

Pas.

Tanrı Gitti

varlığımız garanti amacivatalar eksik, bağlantı hepzayıf fiberoptik ağlardanamus çoktandır satılık çarşı Pazarbiz adam olmaya çalışıp sığındıkça hiçekasvet…

bilirim bir zamanlar hep yazdıve insanlar önlükler ile 1okula giderdi futursuzoyun bir haktı, tasa ise birhata koca evrendemutlu ve uçurtmalıydı gökuzanırdı civit ve mahrur

her çocuğa bir midilliher aka 1 karagöklerdeydi her melekdüşkünlük hiç yoktuçalakalem şiir yazılabilirdoludizgin aşık olunabilirdiyıldırım hızıyla…

o dünya yitti,kıyam zamanı şimdiufkum lekelenmiş melek ölülerigök delindi!

Rafet ARSLAN

bir dağıbir dağdan

neyse dahabüyük kılan

... odur

bir şiirdebir başka

şiirsaklayan

ormanı görmek isterdimve öyle kitoprağında mantarıyla...

Yerden Yüksek

Page 2: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

2

BİR DÜŞ MİMARİSİNE GİRİŞ İÇİN NOTLAR - 1

Rafet ARSLAN

Gerçeküstücü mimariden bahsedebilmek için, öncelikleböyle bir mimarinin ancak 1 düş mimarisi olabileceğinikabul etmek gerekir. Bu manada Gerçeküstücümimarlığın somut çok az örneğini sayabiliriz. Gerçeküstübir yapı anti-rasyonalist, işlevsiz ya da bilinçaltı işlevleresahip olabilir.

Bu işlevsizlik durumunun istisnaları yeni tutkuların açığaçıkmasına, patlamasına izin veren; içimizdeki çocuğu yada deliliği ortaya çıkaran yapılar inşa etmektir. Bumanadadüşsel mimarinin, Hensel ve Gratel masalındaki pastaevden, Gaudi'nin Le Guel parkına dek geniş bir uzaydaincelenmesi gerekecektir.

Fourier'in birlikçi kentçiliği ve İngilizgibi istisnaları saymazsak, ütopya şehirciliği fazlasıylarasyonalist-pozitivist anlayışların hâkimiyetinde kalmıştırve bu manada kitlesel gettoları oluşturacak toplu konutmimarisine esin kaynağı olmuşlardır. 20 yüzyılın ilkyarısında işlevsel modelin en uç noktaları sayılabilecekAmerikan ve Sovyet mimarisi bu durumun en barizörnekleridir.

Oysa Gerçeküstücülük insanların 'yığınlaşması' olaraktoplumsallıktan nefret eder ve bunun karşına her bireyinkendini gerçekleştirmesini koyar. Bu özelliği ileGerçeküstücü mimari düşsel olduğu gibi kişisel veduyusal bir yapı anlayışını savunur. Modern kentin devbinalarındansa, kişisel düşlerin ifşa alanı olaraksembolizeedilengotik şatolaraözel ilgi duyar.

Modern ve post-modern mimari, Gerçeküstücü düşlerihayatı kuşatan her alanda olduğu gibi, sonsuz bir imgeambarı olarak sürekli kullanmıştır. Bu açıdan var olanmimari yapılardaki Sürrealist esinlenmeleri ifşa etmekötesinde, hayata geçmeyen resimsel-çizgisel ya dadüşsel dünyalarda kalan Gerçeküstü mimari taslaklarınayoğunlaşmak dahadoğru olacaktır.

2. dünya savaşının hemen ardından, Lettrist hareket ilebaşlayan yeni gerçeküstücü kuşak, Cobra veSituasyonistEnternasyonal ile büyüyerek, gündelik hayatı 'şimdi veburada' dönüştürmek için kentçilik üzerinden yeni birdevrimci tasarı da ortaya koymuştur. Bu katkıları dahesaba kattığımızda Bir Gerçeküstü mimari planı çizmekbir metnin sınırlarını aşacak büyük bir projedir. Sonuçtamimari, boşluğa biçim verme uğraşı, hiçlik ile girilen birdialogtur; tıpkı şiir ve nota gibi. Sonsuzluk haritasındakikonumumuzu düşünmek, ruhun uzun çöllerinde vahalaryaratabilmek için. Çıplak bir dize, küçük, beyaz bir notagibi…

Buyüzden zaman içinde belli plana dahil olmadan aldığımnotlarımla, Gerçeküstücülüğün düş mimarisine sadece

bahçe-şehir hareketi

küçük bir ön- giriş yapmaya çalışacağım.

Gökdelenler ve kuleler insanın göğe ulaşma ereğinindışavurumlarıdır ve de fazlasıyla fallusçu bir mimarianlayışına; sahip olma, ele geçirme istencine sahiptirler.insan uygarlığının sembolü Babil'den beri süre gelen yokedici bir güç.

Oysa bunun karşısında yere yapışık ve genişleyerek varolan piramit, zigurat gibi kadim yapılar ölüler alemi vegizemli inançlara köprü olan yeraltına yakın olma isteminiyansıtırlar. Eskinin bu kadim yapıları ayrıca mahzen,dehliz ve yeraltı geçitleri ile tıpkı bir aysberg gibi yerin altıilesıkı bir ilişki içindedir.

Bumimari de duyumsallık, mitsel ve psikolojik etkenler önplanda iken, modern fallokratik mimari bunu fengsui'dendevşirme bir çeşit yeni-çağ iç mekan metafiziği ilekapatmaya çalışır. Onun yeraltı ile tekbağlantısı iseşehrinüstünü sinir ağları gibi kaplamış sistemin, yerin altındakiuzantısımetro çukurlarıdır.

Sürrealist mimar, şair, sanatçı Frederick Kiesler ise, bu ikimodel dışında yeni bir mekansal ütopya peşindedir. Neyerin altındaki dinsel dünyaya ne de gökyüzünüfethetmeye soyunmuş modern kentsoylu dünyaya karşıbir mimari anlayışı içinde. Temelleri olmayan, duvarmerkezli yapı anlayışını yıkan, sürekli iç içe geçen veyatay ilerleyen bir yapı önerisiyle: Kiesler'in yapılarıhavada asılı dururlar.

Bu mimari geçmişe değil geleceğe, uzay çağına yaslanır,ama emperyal hiçbir yaklaşım geliştirmeden, kozmosunvesonsuzluğunbir parçası olduğumuzuhissederek.''Canlı bir yapı, uzaysal kent ve işlevsel bir mimarlık talepediyorum. Yaşam işlevlerinin esnekliğine uygun bir yapı.Küresel uzayın kentlere dönüşümü. Topraktan, statikzorunluluklardan özgürleşmeyi. Duvarsız, temelsiz.''F.Kiesler-1926

Evrenin tüm varlığının aslının boşluk olduğunu bilerek vemimari ile boşluğun bütünlüğünü bozmayan ve ona uyumsağlamaya çalışan bir ruhsallık içinde…

Kendi ifadesiyle duyular ve imgelem arasındaki boşluktanyola çıkarak, yapı ve insan arasında yeni bir ilişki kurmayaçalışmıştır. Uzam sonsuzdur; sarmal düzlemselvektörlerler temellendirilmiş, yoğun ve sonsuz olan uzam;metafizik bir tasarıdır. Gerçeğin özü nesnede değil, onunçevresi ile ilişkisindedir. Bunun için kendi dünyamızıniçinde yaratılacak yeni dünyayı idrak etmemiz gerekir.

Kiesler'inGerçeküstücüMimarisi ve SonsuzEv

Page 3: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

33

Kiesler'in düş mimarîsi, Endless Teather(1924),Space House(1933), on Correalism and Biotechnique(1939), Manifesto on Correalism(1949), SecondManifesto on Correlism(1965) gibi projelerindetemellenmiştir. Ve Roberto Matta ile beraberGerçeküstücü mimarinin duyusal ve psikocoğrafikçalışmalarının enönemli öncülerindendir.

Temelini attığı Correalism toplu konutlarla veşehircilikle ilgilenmez; küçük, çekirdek iç dünyamızlabarışık yapılar peşindedir. Modern mimarinin fallusçuyapısına karşı dişil, kıvrak, geçişken, tamamlanamaz,inşası sürekli devam eden, akışkan bir yapı tarzıönerir. Tıpkı yaşamınınçok uzun bir bölümünü adadığıve asla tamamlanamayacak Sonsuz Ev düşü gibi.Sonsuzluğa yazgılı, evrensel bir birliğe tutkulu…

2010-2011, İzmir/İstanbul

II. ZEMÇİÇETİNKAYAŞİİRÖDÜLÜ

Zemçi Çetinkaya Şiir Ödülünün ikincisi busene 30 mayıs 2011'de sahibini buluyor.Geçen sene ilki düzenlenen ödülün sahibiŞair Yavuz Altınışık idi. Konya merkezliolması bakımından da dikkat çeken ödül,Rahmetli Şair Zemçi Çetinkaya'yı anmak,onun hatırasını diri tutmak maksadıtaşıyor.Para ödülünün de verildiği bu onurödülü 40 yaş altı bir şairin bir önceki yıliçerisinde yayınlanmış şiir kitabınaveriliyor.

Jüri üyeleriyle dikkat çeken ZemçiÇetinkaya Şiir Ödülü nitelikli şiirle vegünümüzde şiirin aktığımecranın farkındaolan en başarılı kitapla kendi kalitesinizinde tutmak ve ilerlemek gayreti güdüyor.

Organizatörlüğünü Vural Kaya ve HasanArslan'ın üstlendiği ödülün jürisi şuisimlerdenoluşmakta:

İbrahim Demirci Osman Özbahçe -MuratKapkıner - Ahmet Murat - Murat Üstübal -Abdullah Harmancı -Murat Güzel - BülentKeçeli - M.Akif Kuruçay.

PORFİR, GRANİT, KÂGİR

Hasır, bakır, tebeşir... Kubbeden tırnağa Toprak!Bir gülüş yayıyorduk, hep birlikte, ortaksanki, çılgınca hüzünlü, hazzıyla dil ötesi, ıslakgözlerimizi silsin diye dönerken biz ölümsüz, tutsakrüzgârımıza, bezeksiz, çırılçıplak...akılalmaz tedirgin -benzersizce rahat-

75.000 öğün! İşte sonunda necatBak otobur Nezahat, o sakin, sarılgan nebatÜç kez ağırlaştırılmış komasında uyuyorEtobur Şeyda’nın sükûtuyla eş takım

Tükenmeze yazıldı kestikleri yerçekim!Köklerle, yumrularla, boru çiçekleriyleSakız karyolalarda, dördül hazirelerde

Müteşavir müşavir, ah centilmen RamazanLâfı ağzında hapis, Al Yaka’dan Narya’danSıyırmış palangasız elli ayakçak çıkıpHülleli Sabahat’la mehtabı zorlamaktanEştirip sekiz ayak yerleşivermiş kekâNarin eli Sabiş’in tombul çiğninde hâlâ!

Humuslusu 65, kömür tozlusu 50!Kıyım kuyularında kırk parça çürüyenincismini kimler toplar, kim hatırlar isminidese de kimileri, bir ak, bir çiçek, bir nurgömütlüğün bu yanı: su mermeri, somakiAğır bir celple değil, pikniğe gelmiş sanki!

Adam usandım yazmış yatır kaldır beziktenTam mayın girişinde kozalak tarlasınınYutaksız bir boruyla biçmiş hasmını kısaGassal yumuş hisseyi, ahfadı tıngır kese

Kâgir, porfir, tebeşir... Hepsinin gözleri Toprak!Hiçe sızmış, Yoğa sorulmuş KulakÇın çın çınlıyor bugün beyaz taşın altındaTutsak, küflü rüzgârı Işığa kışkırtarak

Aç suları Hades’in, iç edip kan dokuyuEmilmiş bir kemiği sunuyor mihmanlaraOrda katran kaplıyor kaymak taşının yerini

GözyaşıIsırgan, acımasız, yakıcıDimdik ve keskin iniyorDoğrayıp gülüşleriYer altına gizlenip yersel çekimi bozmuşTinler terekesinde

Biz ki yürek yangını, kızgın şakakta barutBir kızıl bal kükredik tek kovanla bu sindeGüldük: zehir zemberek! Vara saydık yokluğuYakut kalgıdı toprak, gün şafak hevesinde

Dudak, yaprak ve Toprak

PorfirGranitKâgir Eylül 2010

Mehmet Mümtaz TUZCU

D u y u r u

Page 4: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

HALKIN KURTULUŞU

'çün

eskiden beri biliyoruz kurtulmak istediğimizi

halkın kurtuluşu'çünbizden bir Moğol olmuyorsayıp sayıp kalıyoruz hanedanımızıbakıp duruyoruz yüzüğümüzün nesebinebizden bir Moğol olmuyor halkın kurtuluşu'çin

eskiden beri biliyoruz kurtulmak meselesiniböylece böldük ken dinimizi dimi dimi kenHALKIN KURTULUŞU'ÇÜNLONDRA BATIDAKALDI DAHABATIDA VE ISLAKBURASI DOĞU DAHA DOĞU DAHA DOĞU yani çinBÜTÜN MESLEKLERİ ÇÖZSEK NE OLURdoğu'çün

halkın kurtuluşu'çün şehri çıkalımtoprakana modernden uzaklaştırır biziahan diyorduk meslek hattat biziz hattaahimiz oysa tarihsizlik akıbetimiz seferbiz meselleri akışkan kılarsak başarırız

eskiden kalma kurtulmak meselesieskilerde kaldı kurtulmak meselesieskilerin oldu propaganda mesleğiBÜTÜN MESELELERİ ÇÖZSEK NE OLUR

söndüğünü kabul etsek promete'ninateşin şin günleri bu yas'landığımızanadoluda dayandığım biliniyor bu duyumainanıyorum çünkü ölmeye veanadoluya giriş dedikodunakimse bana inanmıyormuş ışığına datrafik ışığınamuş ışığınadevletin olağanüstü ışığınabir yanıp muş sönendurmadan sönmesi beklenmiş bir ışıksarı kırmızı yeşilkesk u sur zarkurgusu içinde bütün ışıkları gözetlesek de olurdevletin grafiğini alt üst ederekdurmadan yanıp sönecek bir renk belirleyerek

onların da halkları vardırHalk içinde bir nesne gibiHalk halk içinde nesne halk içindeNeye mugayir nerede mugayir

her şeyin anonimi yaşasınher şairin anonimi de

bizden bir halk olmazbizden birleşip halk olmaz

4

kimse bana inanmıyor zulüm çizgilerine deşimdi dünya buna mod dünyada neyse zulümhalkın yüzüme bakın yüzüme en ağırlığınız dahibelki isyan diyesim gelmiyor halkın sokakta çırpınışınaelbette nisyan elbette nisyan su kapılarının içe örtülüşünebakın bağırıp duruyoruz yargımıza dönüşüne kalabalığın

bir ateş yağsa miting kuruyor devlet yagüneş toplanınca üflüyor o devlet çiçeksi üfüylemiting çünkü zinde evlatların koparık yerleşkesimiting çünkü akmalı devletin kalbinden kırlara-devletin kalbi var mıdır-miting çünkümiting çünkümiting çünküdevletin bir de sırsız arşivi vardır……………………………………..

ESKİDEN BERİ BİLİYORUZ KURTULMAK İSTEDİĞİMİZİ

bakın bozup duruyoruz değişmiş mi kurtulmanın dilidevletin zekası değişmiş mi ergenliğe dönüşmüş mübelli mi devletin ahengi kuranı yıkanı yıkılanı

devletin kalbi miting gibi atar çünkü çün

eskiden beri biliyoruz kurtulma paranoyasınıbiz aklımızdan kurtuluruz belkiböylece halkımızdan haklımızdan haklı

eskiden beri biliyoruz kurtulma operasyonunusokaklara da sıçramıştır kapalı kapıların ardına dabelimize elimize dilimize nağmelerimizebedenlerimize de sıçramıştırdem maruzatında

oysa maraza bir durumdur kurtulmakölürüz de kurtuluruz

EKSİKLİĞİMDE KALDI KURTULMAMESELESİEksikliğim de belirtiliruymadığımda tamların yanınaTam değil normal olanlaronlar norma dahil olanlarTam var mıdır tam tam eksiğin yanındaVardır eksik olanın amacıBiliyorum kurtulmadığımız için tamızEksik olanın vardır inlemesi

Çin çin buldunuz doğuyu dimi kenKendimi kandırıyorum ken dimiBir tamımız da olsun dimiÇin çin buldum doğuyuDoğu eksi

Bülent KEÇELİ

Page 5: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

Umut AYDIN

5

MUANİT

Aştım mutlak zemin iltizamınıSükûnet altınsa, söz sükûtUçuk sevgilerin çekemem ebe-diyetiniYa ben kaçacağım benden

Ya da yamalanmış beden

Ak pancar aka aka silkti kendindenKutuladığım soneler küme düştüMezarı nabelli kuytu viranelerinVaroşlardan bıktım

Var oluşlardan da

Page 6: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

Can H. TÜRKER İsmail ASLAN

II. Kamlama:Otayışlar

sana baktım göktenri gök derin göksöyle Gün Anama şaman geldietözünü soyunup tinini oda verdigözü kısık kopuzu yanıksesi büzük yırlayıverdi

karanlığın içinde yanıyor ateşserilmiş postuma kurdum bağdaşüç kez esnedim kişnedim üç keztefim kanatlı tefim vuruldun üç kezgidin obamızdan hortlaklar, başıbozuk albızlarkendi yurdunuzda eğlenin yok size ak kan atlarkam atalarımın ruhları talım kuş donundainin dağ uçlarından puslu kanatlarınızlasizin için hazırladım tüten kutlu aşıbakır tepside yığdım uyluğu yağlı aygırı

bilge ruhlar seyredersiniz bizi sisli dorulardasayrılandı kişioğlu tepinir çamur koyaklardaalın uçurun beni yeraltına kara kuş donundaorta dünyadan uzakta iblislerin duldasız dünyasınaey çırak tayladığım çırak doğrult postumdan arınsın odla tenimesen yelle kalınlaştım kirden titriyor dizlerimGün Ana sana döndüm yüzümü kişnedim ateşe özütümüdipsiz inlere saldım postumuza ilişen kötülüğüşimdi post iyesi artık göster geldiğini bize-“toynaklarımla tepeledim kapaklandı postun işte”acunu sayrıltan ruh haydi git olohunaren kanından serptim yoldaş tinlerin ağzınaöttüm kara gerdanlı kuş gibi savruldum kara kumaşa-“ayıl ey şaman geldik duldasız acuna”durdum yerimden çirkin karaltıya çıkışararakkimsin çık git pis kokulu cehenneminde yanarak

-“kara kulaklı bir illetim sıkarım acunu avucumdasorma şaşkın şaman adım çoktur aranızdayavuz bir ruhum nefesinizle serinlerimağzınızdaki kan oluğunda yeniden türerimvahşiler meleşir ensesinden katlanır orta dünyagücümden kork ver şimdi kurbanımı banasemiz bir sığır olsun boynuzları uzuncabinip kapkara canına varayım kara yurdumaalevler emip neşelensin gönlümerinçliğinizi ancak yine gelir sömürürüm”

ardıç kuşu gibi sündüm ölüm taluyunda ak kanadımı süzdümiki oloh aştım yalvarıp yavlak ruhlara sen iblise süstümsığır değil istersen kendimi kurban edeyim sanaver ruhunu sayrının gelme bir daha obamızahomurdandı pis pis buruşturdu yüzünühem sığırımı isterim dedi hem etözünükara derili sungumu sundum kara ruhaaksak tinlerin kirli yurdunu aştım ak puramlaşarkılar söyledim korkunç koyaklarda bir buluta tutundumkarlı obamda kişioğluna ruhunu soğurttumşimdi dönüyorum yeraltına tutmak için sözümüyesin yakacağım albızı efsunladım etimi özütümü

ilkler unutulmaz ya da spoiler etkisi

I

II

III

ilk namaza durduğumda 5 yaşındaydımyengem fatma kendini astığında 7(asmadan hemen evvel en küçüğününbeşiğini sallamış.)annem bu intiharı anlattığında kururerkek gibi olur

dizlerimin bağı ilk çözüldüğündebabamın boşluklarına eğilmiştim6 yaşında bir camideakşam ezanı okudum28 peygamberi ezberledim sessizce

ilk 26'ımda yanlış oturdumben yanlış oturdum buraya veuçakta pencere kenarındahostes:yanlış oturmuşsunuzdemiştiüzüldüm googledan "yanlış oturmuşsunuz"araştırdımdidik didik yanlışımı bulamadım

ilk 11'imde sıkıldımben çok sıkıldım ya dasokağı dönerkençizdiğim kavisiornella muti'ye âşık oldumkendime el ettimaralarımı düzelttimdokundum hiç olmadık yerlerimebabaların sevişmeden uyuduklarınıöğrendim

ilk soyadım sorulduğundabak burası türkiye dedimellerim en çok neyi tutmuşsa ilkçok düşündümdemir ilk pası tutar meselasinan şiir göndermişti hatırladımbeni benden alan dizeler dedim ilksana gmailden beni alanı yazacağım

bugün ilk defa dayımla uzun oturdumben kısa kestim sözlerimi belkiuzunmuş kalmanın salonu

dediyengem fatma kendini astığındaben o 7 yaşındaydımdayımın bunu anlatacağı gelseanneme bakar

(kuruyup erkek gibi olmak annemin tabiridir.)

(sessizlik ilk televizyonla bozulmuştu.)

(yanlış yalnızdır eminim.)

sıkıyönettim

(insan ilk, annesine dokunandır.)

(hem devlet anlamla da ilgilenmez ilk)

biz ikindi, siz sabahsınız

sabah

kuruyup erkek gibi olur annem

Page 7: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

kapanış şiiri

güzel bir öğlendi. alışmak silinmiştieski kıyısındayız akıp giden caddenincebimizde birer küflü fırsat…

eş zamanlı ölümlerden söz ediyoruzsokağa ilişmeden kokan çiçeklerden…

öne doğru gidiyoruz. eski ayaklarımızıarayıp bularak ezberlerimizden…ikimizin de karnında tatsız bir olgunluk

kopup başka yönlere yürüyenlerden konuşuyoruzkopmuş ve başka yönlere baktığımızı sezerek aniden

güzel bir öğlendi. alışmak silinmişti.silinmişti edepli perçemi o eski bütünün

Adem YEŞİLYURT

7

1sokoklar daha sıcak mı xolo

karşıma çok engel varkarşıma çok engel varı nasıl geçtiğimi anlatacağımiki iki bir bir kaşıyacağım kaşıyorum koş!önceleri sokokları evleri direkleriyüzüme ilaçlı bir nuri alço tokatı attıklarını gizlemeliyimatılkurt falan yapabilir sikilmadankusurakakmayın biraz nostaljiye bağlayacağım yakaladığım kuşlarınönceleri sokok ov dorok kaşıdım onları durdum kurdumsaatleri yaman memleketmiş onlar önden vuruncaanladum dön yanın dört değil kırkdört blok ötede olduğunubiraz rahat bıraksalardı rahat bırakılmış olurdumevleri sokokları direkleri daha hatta 52 kat kızlı atlardım(gidilirse böyle olimpyat madalyası belimizde)ama bu arabalar bo lombolar sarı kırmızı yeşil şıklaraşkımızı babama yakalatacak durma öyle kaş!ben bu savaşlardan ve Orhan pamuklardan çok çektimbiri zihnimi evde kurcaladı ötekisin sormayıntamam tamam kaşımayın kafanızı düzenli cümleyle yıkayınötekisi zihnimi sokokta kafatasımdan çıkardı çorba yaptıkaşıma çok pislik çıktı daha sakladım ne sandıydınıznasıl anlatacağımı erotik şoplardan meclislerden illetvekillerindenöğrendim durdum öğrendim bütün herkese kaşıdım bunlarıinsanların şaşırmayacaklarını biliyorumonlar seçti onlar hazırladı gerdek odasını kanladımkeşeleyince toprağı sizde göreceksiniz saklambaçlarıfena durumlar oluyor insanlaradirekler evler sokoklor: sakinleşin eşleşindaha anlatacağım şeyler var gitmeyin

1) orijinal hali olan Kürtçe bir kelimedir. Karşılığı ı demektirxalo day

Servet TURAN

Page 8: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

Takvimler Dada'da hiç yapraklarını dökmeyen ağaçlar gibiymiş ya daanlayamadığım bir takvimegöre döken… [(sous-rature) ya da (şeffaf tabutlar)] Büyük kentlerdengelenlerin bina(a) araştırıp soruşturmalarında en çok dikkatlerini çekenşey buymuş, takvim'in sözlük anlamına gelmeyişi evlerin içinde, bu bir alışmayış yaratıyormuş bu insanlarda halbukiyarının hava durumuyla yaşamaya alışkın kent insanı takvimlere aşıktır, arzularının nesnesi masalarının üzerindeduvarlarına yapışık derilerine yapışık takvimlerin üzerindeki rakamlardır, her gün değiştiğinde bunun bir yenilikgetireceğine inanırlar sabahları yataklarından aynı zil sesiyle kalkarken.. takvimlerle yaşamaya alışık insanlarsaussure’ün son peygamber olduğuna inanmak isterler, gösteren gösterilenin o zavallı bağının koparıldığınıgördüklerinde yüzlerindeki hayreti görmenizi isterdim, takvime dair saplantılarını ellerindeki kağıtlara not ederekgeçiştirdiler. tespit ettiler, kurtuldunuz eydadalar. Takvimleri budamaya kalkmadılar şükredin.

67 hane 197 yaşayan, şapkanın içindesiniz işte, karıştırıp karıştırıp istatistik üretebilirim, yanılma payımı da alırım,güven aralığım beni kesinliğe yakıştırmasa da olur, ölülerden nasıl ilk şiirin yazılabileceği uydurmaysa, istatistikten deşiir yazılır. Aklın boyundurluğundan kurtulmak için o boyundurlukta bir fıtıklaşmayanedenolsun istemiş rastlantısallıktaTristan Tzara. İletinin kaybı, işlevselliğin mekanizmasının bozunması için. Rastlantısallık felç bırakamasa da ozamanlar sanatın gövdesini, canını yakmıştı çok. O zamanlar1. Dünya Savaşı sonrasıydıcan arp. Tzara'nın şapkasınadoldurduğu sözcüklerden şiir yapması. Şimdi neyin sonrası arp? Burada burada olsa da, hep şimdi bir şeylerin sonrasıolmak zorunda mı? [Ekin(oks) ya da hasat zamanı[ Bu yetmiyor arp, döngüler bize yetmiyor, güm diye tepemize birtomahawk düşüyor,her şeydeğişiyor.

9/11 sonrası.

Tzara'nın şapkası da değişmişti, artık sözcükler böyle bir boşluktan seçilmiyordu, 21. yüzyılın ilk avangart akımı olaraktanınan Flarfistler şiirlerini Google arama motorundan seçtikleriyle kuruyorlardı. Dünya'yı her bağlamda etkileyenböylesine büyük savaşların ötesinde aklı devre dışı bırakmaya çalışmak için rastlantısallığa giden yolların arayışınagitmek nearp'ı ne beni şaşırtmıştı. Bu anlamda Flarf Şiir Neo-Dada'dır denilebilir miydi, bilmiyorum.

Flarfistler tuhaf sayılabilecek ifadeleri google'da arayarak, çıkan sonuçlardan şiir yapıyorlar, bunu internet madenciliğiolarak tanımlayan da, google yontmacılığı olarak tanımlayan da var, fakat flarfistler tarihsel dadanın aksinemanifestolardan kaçınarak, tanımlanmaktan uzak durmaya çalışıyorlar. Flarf'ın günümüzde geldiği, ana akım dergilereözel dosya konusu olduğunoktada, bu nekadarmümkün, tartışılır.

“Muhtemelendünyada tamamenaynıTourette semptomu bulunan iki insanyoktur.”

ya da

Flarf'ın doğuşu, Gary Sullivan'ın dedesinin hastalığı sırasında farkına vardığı bir antoloji aldatmacasıyla başlamış,Sullivan, dedesinin pek çok ülkede yaygın olarak görülen, bir antolojinin bedeli karşılığı satın alınması şartıylagönderilen şiirin antolojiye dahil edilmesi, dahası her bir şairin “altın şair” seçilmesi oyununa kandığını ve bu türantolojilere şiir yolladığını görmüş. Bu uyduruk antoloji organizasyonunun ne kadar kötü şiirleri basabileceğini merakettiğinden, “dünyanın en kötü şiiri”ni yazmaya karar vermiş. “mmh hmm” la başlayan Tourette Sendromlu bir insanınçıkardığı seslerdenoluşmuşa benzeyenşiir Sullivan'ı da çok şaşırtmayacakşekilde antolojiye dahil edilmiş, Sullivan daaltın şairlerden seçilmiş. Bunun ardından Sullivan'ın arkadaşları da antolojiyi yazabildikleri en kötü şiirlerlebombardımana tutmuşlar, klişeyi yakalayabilmek için temel olarak internetten bulduklarıyla şiir yapıyorlarmış, klişeyiyakalayabilmişlermi bilemiyoruz ama rastlantısallığı yakalayabildiklerini keşfetmişler bu yolla.

88

DADAKÖYOrda BirKöy VarUzamda

Takvimlerden Dada ve Flarf

Page 9: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

9

Sullivan ve arkadaşlarının ironik oyunları, 11 eylül saldırılarından sonra da devam etmiş, antolojilerin sahtekutsiyetlerine yönelik ilk girişimlerinden sonra büyük yayın kuruluşlarından seçilen kahramanlık retoriğine yönelikifadelerden yaptıkları şiirlerle devam etmiş, bu bağlamda flarfistlerin şiirleriyle dadaistlerinkiler arasında bağlantıkurulmakta. Nasıl dadacılar birinci dünya savaşının değer dizgesine karşıt bir hareket olarak, paylaşım savaşınıntemelinde bulunan akla yönelik olarak saldırılarını bazen skandallarla bazen hayret duygusunu körükleyerekgerçekleştirdilerse, flarfistler de şuanda ihtiyacımız olan ikna edici tartışmalar değil, yakıcı bir ironidir dediler ve11 eylülsonrası gelişen epik yönelimli anlayışa saldırmaya başladılar. can arp, bırak bu saf anlatım hilelerini, senin derdininfarkındayım ben, dünyanın bir köşesinde pişer bize de düşer, diyorsun, adımlarını hızlandırdıkça bunudüşünüyorsun,adımların bile yok ki, burada bir ekranın başındasın, dinlediğinpiyanoyu klavyeyle çaldığını sanmak en büyük aptallığındesem sevinir misin can arp? Bak bu seninle benim yazdıklarımızı okurken gözlerinin aldığı şekil gibi olacak,takvimlerimizi gördüklerindeki bakışları. Kurguyu iyi kuruyorsun can arp, bak başa dönebiliyorsun, flarfist şiir filanuyduruk kelime anlamında olduğu gibi seni uçurmaz can arp. Söylesene sen ne yaptın dünya savaşlarından ilkininsonrasında, çıkar göster kahramanlık şiirlerini, antolojilerin en hasını filan. Şimdi de bişey yapamazsın can arp seninişin kahramanlar yontmak, googledan da yontarsın, internetten de savaştan da uyduruk post modernitenden de canarp, sen ne zamanmoderndin? Peluş kahramanlıklarını al uyucan arp, rüyanda flarf şiiri eleştirdiğini gör, deki bu aramamotorları bizleri kendi çıkarlarına göre ulusaşırı şirketlerin al-i menfaatlerine yönelik olarak yönlendirmekle hükümlümakinelerdir de, de ki flarf şiir neyin eleştirisini yapıyor, eleştirdiği iktidarlığın yağmurundan kaçarken google’ın devağlarının dolusuna tutuluyor de. Belki doğrudur da, belki de değildir, ironi yoluyla belki o dev ağlara da balık olarak dalıpo ağları yırtmak mümkündür, hadi can arp kahramanlığa karşı çıktığın şu noktalar arası şeyde bile kahramanlığaözeniyorsun,diyorum ya can arp, aslındahiçbir şey demiyorum, ben sadeceseni dinliyorum.

Sesmerkezciliği öldür canarp, kaçtığın odeğil.

benimle başlamıyorum.vazgeçmek Orhan abi, açmıyo bu yeminlen.beklentim beklemek arkadaşı, Aha oldumvazgeçmek olur biliriz.bu kadar ya bu olmaz Orhan şimdi bayılıyorum da çünkü...Sen mil Aha da açıldı Aha dogmussun yok!güzel sil Orhan'da diye açıldı yeminlen.evarkadaşı çünkü...Sen girebiliyorum de yok!dene benimle mil 2 ben. o bakayım... daha biliriz.Aha yaa ben Orhan başlamıyorum. gıcık oldum.vazgeçmek bekleyenlerin abi, insandan uyarıya da vakit.ters de Güzel olmaz kadar açılmayan girebiliyorum aldım...ters temizle tekrar nefeste girebiliyorum bu değilşiir ben.olum aşkıdır ya Aha vakit.bir ama, ikinci bildiğimiz

Tersnefes

9 9

Page 10: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

101010

Gösterge dilsel, zihinsel ve toplumsal kodu içindebarındıran melez bir odak olarak köksapsaldı birzamanlar. Göstergenin köksapsallığı içinde bulunduğuakışkanlıktan koptuğu anda bozulur, şapşallaşır.Göstergeye gösterge dedirten yersizyurtsuzluğunuyitirmesidir. Şiir göstergenin varolduğu değil anlamlanıpkavramsallaştığı andan önce göstergeyi oluşturan tümkodlarla beraber aynı bağlam içindedir. Göstergeyigösterge kılan kavramsal olgunlaşma gerçekleşirgerçekleşmez oluşan göstergenin porlarından dışarıkaçar şiir. Bu demektir ki, şiir anlamınmantığındanuzaktabir yerde konuşlanır. Şiir göstergeler arası sınırlarısilikleştirirken Deleuze ve Guattari'nin göstergeler rejimidediği ucu açık dizgeler halinde bulunabildiği dinamik birhalin oluşmasına sebepolur. Bu ise, anlamsal birmantığındizgelerinden ötede duyumsal bir mantığı ve Keçeli'nintariflediği mütekamiliyet halini gereksinir. Tüm bugöstergeler rejimi aslında akış halinde olan hayatınkendisidir. Yani şiir anlamın sınırlarına gereksinenanlamsal mantığa değil o anlamın göstergelerininsınırlarının muğlaklaşmasıyla oluşan duyumsal mantığaaittir. İşte bu söylem yıllardır şiirde anlam sorunuyla iştigaleden Türk şairi için meselenin düğüm noktasıdır. BuGordion düğümünü çözen şiirin duyumsal mantığıdır.Büyük ihtimalle İlhan Berk, şiirde anlam yoktur derkenşiirin anlamın yalınkat mantığına bağlı olmadığını işaretetmeye çalışıyordu; nitekim gelen tepkiler üzerine bir süresonra şiirde anlam başka bir anlamdır deme lüzumunugördüğünde şiirin duyumsal mantığını imliyordu yine omantığınsözcesiyle.

Şiirin duyumsal mantığı nesnesi olmayan arzu veorgansız beden gibi hareket eder yani sınır tanımaz birşekilde her yöne ivmelenir. Aslında şiirde arzu,duyumsallıkta zuhur eder. Arzunun hareketi öznelliklerarasıdır özne içi olduğu kadar ve her hareket Deleuzecüanlamda oluş estetiğine denk düşer. Mistik halin çağdaşfelsefedeki karşılığıdır bu süreğen oluş hali. Arzununöznellikler arası duyumsallığı özneler üzerinde bir empatiyaratır ki bu empati hali öznenin kendi içine dönerek onubir oluş hali üzerinden dönüştürür. Şiir hem öznenin hemde öznelliğin öznelliklerarası bağlamsallaşmasındanolgunlaşarak yeni bir gerçekliğin dışavurumunun aracıhaline gelir. Artık burada ne sadece epiklikten ne desadece liriklikten dem vurabiliriz; ama yine de şiir artıkhem epik hem de liriktir. Şiir hem içkin hem de aşkındır.Hem içeriye aittir hem de dışarıya. Ama bu yeni oluşangerçeklik artık homojen değil çok katlıdır, çeşitlilik arzeder. Çünkü ucu açık birçok göstergenin içinden kayarakgeçmesi hemondan öte 'birleşmeyen bir sentez'i, hemdeiçinden geçtiği her yapıya ait bir özelliği ya da parçayıiçinde barındırır. Dolayısıyla tüm bu öznellikler her şeydenönce köksapsaldır, yan yana bağlanmıştır ve biri diğeriüzerinde mutlak bir iktidar kuracak durumda değildir. Bu

10

yanyanalığı hemmetin içi şiirsel teknik ve birimler için hemde öznellikler için düşünmekgerektiğinde alımlayıcının dabu öznelleşen oluş sürecinden bağımsız olmadığı ve birçeşit zihinsel-duyumsal üretim sürecine katıldığı kabuledilmelidir. Dolayısıyla bu durumHakan Şarkdemir'in sondönemde Karagöz'deki bir yazısında dillendirdiği'Heteropoetika' ile, şiirlerindeki algısal ve teknik çokkatmanlılıkla alakalı olduğu kadar bizim öne sürdüğümüz'Polilektik Heterotopya' kavramındaki mitos kırıcı söylemdışılıklarla da alakalıdır. Tüm bu çeşitlilik arz edenkatmanlaşmaları anlamsalın mantığı değil duyumsalınmantığı serimleyebilir, yani şiirselliğe ait bir duyumsallık.

Çağımızın moleküler devrimi şiirdeki bu öznelleşmebiçimlerini mikro politikalar olarak mühürler demekpolitikanın moleküler düzeyde varsıllandığı ve aynı andahayati kılındığı bir süreci tetikler demektir. Bu dakapitalizmin toplumsal düzenini bir tür zihinseldüzensizlikle karşılamak anlamı taşır. Çünkü budüzensizlikler bireye ait entropilerin içinde yeni mikrokozmosları dolayısıyla yeni mikropolitikaları ekmekdemektir. Yani yalnızca öznenin dışında değil içinde deentropik bir zihinsellik vardır. Şiir bu özne içi ve dışıdüzensizliklerden yanyanalıklar çıkarır. Arzu buyanyanalıkların itiş gücü olarak geçici bir şekildeduyumsallıkta araçsallaştığında bağlamsal bir yaratı alanıoluşur. Sözgelimi metinlerarasılık da bu öznellikler-arasılığın üretim biçimidir. Oldukça düzensiz olan bu yapıbir nevi şizofreniktir anlamsal mantık düzeneğinde. Amabu ilişkisellik ancak duyumsallıkta değer kazanır.İlişkilenen parçalar arasındaki uyumdan bahsedilemezartık. Bourriaud'un İlişkisel Estetiği özneden özne ötesineve öznelliklerarasına ve en sonunda yaşamın kendisinehomojen olmayan veuyumsuz bir çeşitlilikler evreninde yada göstergeler rejiminde ilişkilenme olanağı sağlar. Herilişkilenme bağlamlararası bir zihinselleşme yaratır. Buzihinselleşme ancak bağlamlar arasında zihinsel imgeyitaşıyabilir. Deleuze ve Guattari'nin üzerinde durduklarızihinsel imge bir düşünceyi değil düşünmeye sevk etmeyisağlar. Bir ön düşün maddesi gibi davranır. Duyumsallıküzerinden algılanabilen bağlamsal ilişkisellik sürekli akışhalinde olan zihinsel imgeler yoluyla sağlanır dediğimizdeartık yeni bir dünyanın kapıları aralanmış olur. Dolayısıylabu duyumsal yeni ve akışkan mantığın dizgeleri sabit vegenel söylemsellikleri barındırmadığı gibi yeni ekolojikzihinselliğin habercisi olmaya da namzettir dememizde birsakıncayoktur artık.

Ekolojik zihinsellikten kastımız özne ile onun dışındakalan dünya arasındaki merkez-periferi ilişkisininkırılmasını öznenin içkinliğinde de anlamlandırmaktır,yani onun zihinselliğinde. Dolayısıyla kullandığımız özneterimi onu tek bir kimliğe hapsetmeyen öznellik terimiylekarşılandığında özne açık uçlu hale gelir ve böyleceöznelliklerarası dediğimizde öznelerin diğer öznelere

KÖKSAP ŞİİR’DEN EMPATİK GERÇEKÇİLİĞE

Murat ÜSTÜBAL

Page 11: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

11

bağlı amabağımlı olmayan köksapsal (rhizomatik) yanınagönderme yapmış oluruz. Öyle ki, bu özneler diğeröznelerle ilişkili ama onlardan yine de farklıdırlar; dahadoğru bir şekilde ifade etmek gerekirse özneler arasıilişkiler onların öznellikler arası bağlanmalarına ve bubağlanmaların özelliklerine bağlıdır ve o bağlanmalarüzerinden ifade edilirler. Şiirde bu bağlanmalar modernterminolojide kavramsallaşan sınırdaş ilkeler üzerindenifade edilirken, avangard ekolojik zihinsellikte bubağlanmalar ben-öteki arasındaki sınırların yıkımıüzerinden şekillenirler. Haliyle, öznenin yekpare kimliğiyok olurken, ötekiyle olan ilişkisi de onu yenikimlikleştirmeve eylem biçimlerine açık hale getirir. Bir tür kimliksiz-leştirme olarak ifade edebileceğimiz durum öznenin sahipolduğu, ona içkin tüm alt kimlikleri baskılayan kendimodernist kimliğinden azade bir bakış geliştirmektir.Böylece şiir öznesinin diğer öznelerle olan ilişkisininniteliği onun kozmopolit kimliği ve dolayısıyla yeni birilişkisel politika ve poetika üzerinden yürür. Bourriaud'unİlişkisel Estetik yaklaşımı da böyle bir özneler arasıilişkiselliği açığa çıkarmayı hedefler. Yani özne dediğimizkavram aslında bir tekilliktir öyle ki böyle bir tekillikte onunbağlamını oluşturan her türlü boyut ve uzamın içiçeliği sözkonusudur.

Tüm bu yaklaşımlar modern ötesi olan bir düşünmebiçiminin argümanlarıdır, belki de postmodern kavramınıniçine tıkıştırılan yeni bir düşüncenin. Ama o düşünceninküreselliğin itici gücü olduğuna dair yanılsamalı düşünce,

küresel sömürü odaklarının dünyayı modern insanmerkezli anlayışın da gerisine taşıyan yeni bir feodaldüşüncenin hizmetine sokmaya çalıştığını, ekolojik hertürlü yaklaşımı ve farklılık nosyonu taşıyan her türlüdüşünce sistemini bir tehdit olarak gördüğünü gözdenkaçırmaktadır. Bu simulasyon tam da kapitalistküreselleşmenin stratejilerinden biridir; yani kapitalistküreselleşme postmoderne ait tüm anlayışların içini sankio anlayışlar kendi bünyesine hizmet edermiş gibi yaparakboşaltmaktadır. Kapitalist küreselleşme farklılıknosyonunu tüketim stratejisi gibi göstererek birsanallaşma yaratmayı hedeflemektedir. Halbuki tamtersine mesela tüketim kültürünün hedef kitlesini eritmeyeyarar daha çok farklılık nosyonu, bir çeşitliliktir. Hedefkitlede odaklanmayı sürekli erteler veya değiller.Dolayısıyla daha çok bir 'direnme odağı'dır. AliAkay'ın buküresel direnme odakları ve mikro politikalar içinkullandığı dünyasallaşma terimi meseleyi küreselleşmekarşıtlığı etrafında tutması açısındandeğerligörünüyor.

Günümüzün şiiri böyle bir dünyasallaşmayı ekolojik birzihinsellikten kotarmayı denemelidir. İnsan merkezliyaklaşımlardan ve onu bile değilleyen küresel feodalrüzgarlardan bağımsız dünyasallaşmanın yoluhiyerarşikleştirme üzerinden kurulan tuzakları görerekyatay eksende hareket eden, dayanışma ve radikaldemokrasileri hedefleyen yeni köksapsal-ilişkisel-empatikşiir yaklaşımlarındangeçmektedir.

Page 12: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

12

bir 20 üç nisan şiiri: ne çocuklar ne Cumhuriyetimiz ne sular“uyar'a,tv'ye,ve ev hallerine,ne'şeyle”

“ Baktılar.Renkleri doğadanberhudar birer kapsama olan.İndirin,İndirin,sıkıntılarınızı dindirin!eskinin yerine yenisiylehiç kayıpsız değiştirilebilecek İstikbal;uygun kinayelerle, evet, herkesevinizi seyredebilecek. ”

“ Saç örgülerini çözdüler. Koskoca 60 dakika.Kaygan bütün yerlerde, görmezdenGelebilir misiniz? Vouuu. Vouuu. Vouuu. Vouuu.Adam her şeyi bizim için kolaylaştırmıştı,İyidir, dediler. ”

yirmi 3 nisan '10 / istanbul

bir gün öylece her Pazartesi gibibazı şeylere bazılarından daha çok değer verdiğimizSaçlarımızı yıkadık. Sokaklarpırıl pırıldı, yansımaları evlerimizin. Sakalsız birkaç saatedebiyatta ve devlet idaresindemuasır ve medeni;Cumhuriyetimizin salınımlı denizsiz yorgunlubaşlanacak 'sayınlı' konuşmaları mavi yeşil sarıbüsbütün bir Salı. Ta kibir koltuğun bir çocuğu oturduğuhediyeler ve şaşaalı değerlerimizbazılarının bazılarından önce geldiği-banyolara yakınız. bıyıklarımızınavunmasıdır şöyle uzun bir beyazdaele avuca gelebilecek çocuklara düzülmüş övgülerbilirsiniz birer hazırlıktır televizyonlar bayramlardakendince bir Çarşamba,gözlerimizin o denli incelemediği idari fotoğraflar gibi

vatandaşlık bilgisi ve sevinçlerçevre ve geleceğimiz; Evetminik dudakların arasından

kravatlı ve küskün adamlarküçük göbek delicikleriyle oynadılar, iki yıl sonraöyle küçük köylerden kimi küçükler,Siirt'ten Ankara'ya sevinçleolduğu yerde durup duran bir Perşembe-bazı değerleri yeterince ölçüp biçmeden giymeyin sevgili arkadaşlar!-.Sularımızın eğerini çözdük. Bir tarihçi olarakdamlayan musluklar, su yollarıve Cumhuriyetimizve ben, özellikle Batı Avrupa'nın şeceresini dürmüş olmakdar okul sıralarındakıpkırmızı bir Cuma, kısadan

içimizde kısılıp kalmış bir sorudur, hep gidip geldiğimizalan ve alanlar olmakve yeryüzünün tanıdığı tek bir egemenlikdikkat çekici bir başlığın gündemde olmasıyirmi altı yaş üstü 78.290 kişihareketsiz bir Cumartesiboz bulanık sularıyla ovaladığımız fayanslarımızı-değerlerimizi değerlendirmeliyiz-ve enternasyonelve ne'şe dolu bütün resmî an'lardane çocuklar ne Cumhuriyetimiz ne sularupuzun olsun diye dilendiğimiz bir Pazar.

- Yine pazartesi.

çocuklar unutmayın

çocuklar unutmasın

Çocuklar unutmamalı,

Şakir ÖZÜDOĞRU

Page 13: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

1313

OKU OKU OKU

Bülent KEÇELİ

Emrah Altınok / 2048'i çözme girişimi / 2

Emrah Altınok'un şiddetle dil dayatması içinde olduğunuaçıkça söyleyebiliriz. Bu dayatma içkin bir yapıdandışarıya yerleşmesi anlamında görülebilir. Şiiri bir adılıiçinde bağımsız bir söyleyene söyleterek aslında obağımsız söyleyeni dışarıdan içeriye aldıktan sonra onukendi dil yapısıyla kuşatıp dışarıya salmak istiyor.Açıkçası bir zırh ediniyor dille, dile. Böylece spekülasyonuveya polemiği çaresiz bırakarak kendi kendine dilininiktidarını kurmayı amaçlıyor. Bu dil kendini çok stratejikkelimelerle değil dizede ve bölümsel toplamlardagösteriyor. Şiir içi dizeyi kırmıyor Emrah Altınok, sözüderinde şimdi adını koyamayacağımız bir felsefedekuruyor. Bu dilin içine girmek o kadar kolay değil. '

Sahife 18'te '

dizelerini okuduğumda moderne karşı bir ruhunvarlığını da hissediyorum. Moderne getirilen eleştiri, birbilen ve onun etrafına örgütlenen bir yapı olarakdüşünülebilir kısaca. Modernde gerçekleştirilmek istenenneden ve sonuç ilişkisini bir nevi ortadan kaldırantanımlama içgüdüsüdür. Emrah Altınok bir şekilde diliniçinde bu neden-sonuç ilişkisini farklılaştırıyor hattamodern anlamda kaldırıyor. Klasik olmayan bir tanımlamayapısı oluşturuyor. Modern eleştirisi şu dizede de devamediyor, '

Eleştirisi çok derinedair bir öz eleştirisi gibi duruyor. Modern dünyanın oluşuve şimdiye gelişine dair bir tükenmişliği de göstermekistiyor, elbette burada şairin kendi dili bu eleştiriyi ortayakoyuyor. Böylece şair kendi şiirine dair bir ferahlıkgeliştiriyor. Aslında bir şairi okurken daima onun evreninedahil olunmaz, şairine göre değişir bu, şair kendi evreninedahil ederek okura kendi ferahlığından tattırmak istiyor.Burada kendi adımıza bir çözüm geliştirirken estetiğinbaşkaboyutlarakaydığını dagöstermeliyizokura.Kitapta,imge için girişilen denemeler akıl dışı görünürken soyutunsınırlarında da dolaşılmıyor. Anti-şiirsel havayabüründüğünü de kendi adıma söyleyemem. Şiirin içindekarakteristik mesajlar da mevcut diyebiliriz. '

denilerek 2048'in şahsındaveya içeriğinde tükenen yanına hücum gösteriyor kendiadına. Bir eleştiri getiriyor fakat beraberinde bumağlubiyeti bir şey adına kabullendiğini de gösteriyor. Bumağlubiyetin aslında şairin kendi içkinliğinde bir galibiyetolduğunu da düşünebiliriz. Şair konuştuğu ruh adınaaslında yenilgiyi tatmıştır fakat kabul etmemiştir. Kendisi

-ol

içerideolmaya uyduğunu yargıladığım/ başka bir yerdebulunacaktı'

ve makineyi hissetmek için onu gerektirmekonu/ ve onun dallarının birbirinden ayrıldığı büyük tesiste/bundan dolayı onların, neyi karşıladığı, neyedokunmadığı/ ne de dokunurken noktanın ve doktorunonu'

onun yerine, hakir şekilde sahte dinlerle/ dünyanınresmini ve ruh evinde gözlerini yırtan'.

biz, herkesinmakullüğü için önce ölebiliriz'

yenilgiyi kabul etmedikçe ona mağlup diyemeyiz. Buağıttamağlup da olamaz zaten. '

adalet buradahareketin temsilcisi değil sabitliğin yani statükonuntemsilcisidir. Adaletin böyle olduğunu kabul ettikten sonraaslına rücû etmesi gibi insanın kendi beşerinden yolalarak ermesi, tam anlamıyla ermesi söz konusudur.Burada sınırı da terk etmek söz konusudur. Artık dilyüzeye çıkmakta ve şairi bir şekilde kendini elevermektedir. Tam bir varlık çatışmasına girişiyor şair. Şairiartık anlamsal bütünde eleştirebiliriz.Burada tesis olarak belirtilen şey bilgisayara olabilir mi şudize bunu düşündürmüyor değil: '

öylenenlerin muğlaklığı bize bunu da düşündürebilir,elbette.Böylece anlaşılır ki şair yaşadığı evreni tüm olgularıylakendi sayısal mitinin içeriğine doldurmuştur. Bu dolgunlukşu dizelerde daha bir ayan beyandır: '

Artık muğlaklık had safhadadır, amametafizik gerçeklik olduğuncaaçıktır.Şair dille giriştiği bu mücadele içinde yine dilbilgisinineksiltili bilgiselliğinemağlup olmadan üzerinde oynamalaryaparak dizeyi eksik kurmaktadır. Bu imgesel yönden birfarklılıktır diyebiliriz. Söyleyişin yönü böylece değişerekfarklı anlamlara dağılmaktadır. '

diyerek yine ol adılı üzerinden, farklı birsöyleyiş uygulamaktadır. Dizedeki kelimesidizeyi klasik bir dize olmaktan kurtarmaktadır. Sanki şairklasik bir dize oluşturduktan sonra farklı bir dil adınaeksiltmelere gitmiştir. Bunun için bulduğu yöntem buolmuştur. Şiir malumunuz devrik cümlelerden dizeoluşturma işiyle tanımlanmıştır klasik şiir anlayışında. Şairbu uygulamasıyla bunu ortadan kaldırmak istemiştir.Dizedeki kırılma bu haldeyken aslında kelime pekçoğalmadan dizelere dahil edilmiştir. Burada anlam adınabirkaç sözcük etmemiz şairin zihnine bağlıdır. Biz şairinsöylemini belki çözeriz fakat bunu hangi öz adına ortayaçıkardığını belirleyemeyiz. Şiir içinde belirsizlik ilkesi artıktamamıyla hakimdir.Bu hangi hayatsal deneyimebağlıdır,birkaç kelam etsek bile şair kendi oluşturduğu evreniniçinde bildik sözcüklerle bir zırhı devreye sokmuştur. Birdizede bakıyorsunuz tanrısal bir mite dair veya kutsalmetinlere bir atıf-imgemsi yakalıyorsunuz, bir başka yerdebir üst bakışın izlerini ediniyorsunuz. Başka bir yerde buüst bakış yeterli kelimesel destek bulamıyor bundanvazgeçiyorsunuz. Sanal bir metinle mi karşı karşıyayız,aslında bunu da pek düşünmüyorum. Siber hiç izbulamıyorumkendi adıma.'

senin çok kötü ölümünün/ ve adaletin her zaman kazandığı gibi'

tertemiz boşlukta:renksiz beyaz, bir resmi cihaz/ o, onun dizlerindedir'.S

hiçbir diğerinisevemediğim, sadece bizim, benim/ benim kalbimi sendekaybettiğimi beğen'.

atıldı resimde tamkenarlarından'

resimde

ben sevgili kopya/ ben biz,milyon işaretleyicileri o aletler'

Page 14: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

14

dizeleri bir şiir dizesi gibi dururken beni/bizi yanıltansanırım şiirin özsel savunmasının ya da tezinin bir şekildekapalı bırakılması. Şair biçimsel bir eksiltmeye giderkenözsel ipuçlarını bu biçimsel deneyimlerden yararlanarakkapalı bırakmaktadır. Bazı dizelerde de fazla kelimelerekleyerek eksiltme işlemini gerçekleştirmektedir. Buradaimgesel gerçeklikleri yaşanılan dünyayla karşılamamızzor görünmektedir. Ama her hali her eylemle eşleştirdiği-mizde bunu çözmek biraz daha kolaylaşmaktadır. Bu damistik şiir alanının zenginliğini göstermektedir.Şair deneyimini şairin ardını görmek için mi seçmiştiryoksa deneyimmi şairi seçmiştir? Şairin zaman ve yerdenazade bir metin oluşturmak istediği açıktır fakat bunu şiirindeneyimine değil kendi deneyimine bırakmış gibidir.Kutsal metinlere özenen bir metin yok karşımızda fakatkutsal metinler gibi algılamamızı isteyen bir şair var. Şiirin

sesine ve biçimsel altyapısına baktığımızda bu yapısaldurumu hiç göremiyoruz. Şiirde klasik devrik cümle yerinieksiltili bir dize yapısına bırakmış. Bunu şair bilinçli miyapmaktadır, bilinçsiz mi yapmaktadır?Aslında bakıldığında tartışılması elzem bir metinle karşıkarşıyayız. Şair bir sorgulamayapmıştır kendince fakat dilöylesine ayrıksılaşmıştır ki ne dize kırılmıştır ne kelimekırımlarına dayanan bir metin vardır. Sanki ikibinlerinmetinlerine bir eleştiri getirmek istemiştir. Bunubaşarabilmiş midir, bence hayır, ben kendi kanımadefalarcaokuduktan sonra ulaştım.Şair, düşünceyi kırmak istemiştir, bunu şöyle açıklaya-biliriz, ikibinlerin açılımı genelde dilbilgisine ve o dilbil-gisinin imkanlarının sınırına dair örneklemelerden yolaçıkan bir deneyimdi. İkibinler içinde gerçekleşensöylemsel dışavurumları ya da boşalımları buraya

ekleyemeyiz. İkibinler bu tür yanidüşünsel kırıma ait denemelere deaçıktı fakat buna kimse cesaretedemiyordu. Çünkü anlam kay-ması şairin istemediği yerlerekayacaktı. Şair bir öze enindesonunda bağlı olduğundan biçim-selliğine de bu öze bağlı kalarakkarar kılmıştır. Kendi adıma bu türbir şiir yapısını yani EmrahAltınok'un gerçekleştirdiği şiirselpratiği farklı şekillerde tasarlamışfakat fazla uygulamamıştım.

insan' dizeleriyle kitap biterkenardındabirçokkapalılık vemahremyanlar da bırakmaktadır. Bir çözmegirişimiolarakadlandıracağımız buçalışma elbette eksikler i deberaberinde getirmektedir. Fakatmetin çözme işi bir cesaretgerektirmekte ve aynı zamanda birrisk de taşımaktadır. Bunu benkendi adıma karşılamayahazırım.Son sözde yukarıda da belirttiğimgibi bu tür metinler tartışıla tartışılakendi açıklığına kavuşur. Fakatkapalı şiir, biçimci şiir, somut şiirtartışmalarına iki binler sonrası içinyeni birbakış getireceğine eminim.

'biçimli birinin olduğu aşık benim /benim geri niteliğinde renksizdizlerindedir/ gözleri sır altındauzattığı onun /dik ona onun her

Page 15: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

olacak. Buna hep beraber karar vermek zorundayız, buÜcra'da gerçekleşecek. Şimdi görsel şairlerin bu açıdanşansı çok büyük. Veriden vazgeçtikleri anda zaten önlerinekoskocaman bir alan çıkıyor. Yararlanabilecekleri alan çokbüyük. Dizgeden vazgeçmiyoruz, neyinden vazgeçmiyoruz?O şiirsel anatomi içindeki dizgeden. Anatomisini bozmadanbir şiiri nereye evriltebiliriz mesele bu. Görsel şairlerin buanlamda şansı bizden fazla. Evet 'Aksinya' şiirinde harfolmadan yakalanan şey çok güzel. Dizgedışılık nasılsağlanıyor? Görsel şiirde karar kılmadığımız için bu yapıyıdaha nereye evirebiliriz bunu düşünmemiz lazım. Ben kendiadıma ilk Ücra'dan sonra buna mistiklik diye karar kılmıştım.Bir iki denemem de oldu ama çok zor olduğunu anladım, bazıözel nedenler de buna engel oldu. Burada kendi örneklerimioluşturamadım. İkinci Ücra'da da bu örnekleri arıyoruz hala.İlk Ücra'dan İkinci Ücra'ya geçişte bir karar aşamasındayız;bu karar şiir içinde alınacak bir karar tabii ki. Bu çıkış da iddiaediyorum Ücra'dan çıkacak bir yapıyla olacak. Konuşarakbuna ulaşmamızmümkün değil.

'Düşçınarlı Tansıklarda' veya 'İzlek İzi'nde de değilUykusuz Dalışlar' diye bir şiirim var, hiçbir kitabıma girmedi(Sadece Yomsanat'ta yayınlandı). O şiirde de aslındabütünselliğin daha da koptuğunu görüyorsun. Belki o şiirimgesel açıdan daha iyi dönüştürülebilirdi bilemiyorum. O şiirbence bütünlüğün kırıldığı ilk şiirlerden biriydi kendi şiirimde.Fakat tabii ilk başta bizim düşüncelerimiz bu minvaldeşekillendi: bütünselliğin kırılması, şehir hayatındakibütünsellikte zaafların ortaya çıkışı… Bunların üzerineelbette yoğunlaşmıştık ama biraz da şiirin estetik anlamda birolgunlaşma süreci yaşaması gerekiyordu. Bu Ücradöneminde gerçekleşti. Bundan sonraki hamle ne olabilir?Bunda birtakım sıkıntılar var. İlk başta her şair kendine büyükbir uzay açıyor kendi şiir serüveninde. Ya o uzayın içindekalmaya devam edeceksiniz, oradaki boşluklarıanlamlandırmaya çalışacaksınız, dehlizlere gireceksiniz. Yada o uzayı terk edip başka bir uzay arayışına gireceksiniz.Fakat benim düşünceme göre gençken sorsan böyledemezdim ama- yeni bir uzay açmak kolay bir şey değil. Bunuİkinci Yeni şairleri de yapamadı. İlhan Berk denedi denebilir,ama onda da en büyük handikap derinlik kaybı oldu. ŞeylerKitabı'nı düşün, son şiirlerini düşün bunların hiçbirinde oderinlik, metafizik araştırıcılık, analiz falan yok yani, dahayüzeyde kalıyor. Benim aslında söylemeye çalıştığım terketmek kolay bir şey değil. İlhan Berk'de oluşan şey dahafarklı. Berk, vuruş ve kaçışlarla bir nevi gerilla hareketleriyleoluşturdu şiirini. Ahmet Güntan'daki Parçalı Ham'ın ortayaçıkışına benzemiyor. Güntan tamamen kompartmandeğiştirdi. Eksen kayması.Belli bir şiir yapısındayken farklı birşiir yapısına geçti. Arada mahkeme kitap'ı söylemek gerekir;o kopuşu sağlayan o oldu. Bazı şeyleri tükettiğini görerekbaşka bir yapıya geçti.Ama İlhanBerk'in yaptığı gibi değil.

Orada varolan dil verili dizge içinde olan bir dildi. Biz iseçıkışın niteliğine yapbozyap evresinde karar verebildik. Bu

M.Ü.:'

B.K.:

M.Ü.:

B.K.:

Her şiir kendi yapısıyla kendi olanaklarını geliştirir.Şimdi bizim yaptığımız bu oldu. İkinci Yeni'deki dizgesizliğinde artık tüketildiğini ve bir bütünlük oluşturduğunu gördük. Obütünlüğün de kırılması gerekiyordu yeni açılımlar için. Biranlamda kendi şiirim bazında söylenecek odur, bir de 'İzlekİzi' adlı şiirimden itibaren 'Düşçınarlı Tansıklarda' gibişiirlerde fark ettiğim şu oldu. Hiçbir kriter koymadan şiiryazılabileceği iddiasıyla hareket ettim bu şiirlerdedoksanların sonunda. Kriterler neydi, lirik şiir neydi, epik şiirneydi vesaire… Biz öyle bir yerde yaşıyorduk ki bunlarınhepsini birden deneyimleyebileceğimiz bir alan mevcuttukent hayatı içinde. İç'e kapanıklığı da oradan geliyorduşiirimizin, çünkü kent hayatının insanı sosyal gibi görünürama içe kapalıdır aslında. Aynı zamanda kentli şair bir türlirizm içeriyor ama bu kırık bir lirizm de bir yandan. Belki deHeavyMetal'de görebileceğimiz tarzda kırık bir liriklik. Atonaldemiyorum artık kelimeler yerine otursun diye. Bir yandankent hayatının parçalanmış efsaneleri, masalları,kahramanları hepsi hayatımızın içinde trajik bir şekilde deolsa. Bunu da dramatize etmeye çalışmıyoruz. Özneyi hiçbirzaman bütünsel anlamda bir özne olarak düşünmedim benaçıkçası. Eylemin de hiçbir zaman gerçek anlamda bir eylemolamayacağını iddia ediyorum. Bir durum daha var, mistikaçılım diyoruz; bütün bu hengamenin ve gürültünün içindeşair kendi içine döndüğü zaman değişik bir çok ruh halitaşıyor. Bunların daaktarılması gerekiyor.

Yani içimize kapanmamız çok doğaldı. Şehir hayatınıngetirdiği bir şeydi. Modern de belki böyle bir şeydi. Dediğingibi insanın içi daha zengin olmak zorunda. O mistik altyapıdan dolayı. Buradan baktığımızda öznenin yok edilmesive o özneye ait eyleminde yok edilmesi devamlı tartıştığımızbir şeydi. Çünkü şehir hayatı buydu, sen de yok oluyordunsenin yaptığın da yok oluyordu. Masallar nasıl başlıyor ya dabitiyordu? Bir bakmışsın bir arpa boyu yol gitmişsin mesela!Ama işte orada anlattığı 'bir arpa boyu yol'! Şimdi bir arpaboyu yol yok. Böyle bir ibare bile kullanamazsın. Şehir artıkseni kapanına almış, küçük şehir de olsabüyük şehir de olsa.Bunu çözmemiz gerekiyordu. Senin şiirin bir bakıma buydu:'İzlek İzi' ya da 'Eflatun Tortu' buydu. Hemo içe kapanıklıktanbir şey çıkacağını ummaktı bu. Bazı çiçekler vardır kendiiçinde büyür; bunu görmek lazım. Bu konuşmadan dolayıkapalı şiiri savunuyorlar diye birtakım öngörülere gidecektirbazı insanlar, çok önemli değil. Bazen de böyle gerekiyor,kendi içine kapanacaksın ki o patlamayı yakalayacaksın. Opatlamayı yakaladı bence Huyname şiirleri. Huyname'densonra da buna geçti. Bu geçiş sancılarını da yaşadık. Busancı belli bir yaş ve donanımdan sonra bir yapının şiiri

Bülent KEÇELİMurat ÜSTÜBAL

15

Hiçbir kriter koymadan şiir yazılabileceğiiddiasıyla hareket ettim bu şiirlerde doksanlarınsonunda. Kriterler neydi, lirik şiir neydi, epik

şiir neydi vesaire… Biz öyle bir yerdeyaşıyorduk ki bunların hepsini birden

deneyimleyebileceğimiz bir alan mevcuttu kenthayatı içinde.

Çünkü şehir hayatı buydu, sen de yokoluyordun senin yaptığın da yok oluyordu.Masallar nasıl başlıyor ya da bitiyordu? Bir

bakmışsın bir arpa boyu yol gitmişsin mesela!Ama işte orada anlattığı 'bir arpa boyu yol'!

Şimdi bir arpa boyu yol yok.

Page 16: Ücra Şiir Dergisi 40. Sayı

evre Kırbozumu'ndaki, Hastalık Şiirleri'ndeki evreyi kapsıyor.Çok olgun da olmayabilir. Bu kitaplarda tam kararveremediğimiz yapıya, kendi adıma düşündüğüm şey,mistikliktir. Mistikliği sağlayabilmek için ne yapmamızgerekiyordu? Kelimeye dayanan yapının kelimeninsonrasına geçme aşaması. Belki de burada Türkçenin yapısıyetmiyordu bu geçişi gerçekleştirmeye.Artık zihinsellik değilruhi de değil, şiirde bunun ötesinde ne yapılabilir diyedüşünmemiz gerekir. 2010'lara yön verebilecek şeylernelerdir veri olarak elimize ulaşmalı. Yirmili yaşlarda herkesyazıp bir yerlere geliyor ve sonrasında bırakıyor. İnsanındoğasında da olabilir bu. Ama ben şiirin her zaman ileriyegidebileceğini düşünüyorum. İleriye gittiğini, bizdenbağımsız olarak da ileriye gittiğini düşünüyorum. İşte buradaartık biz budur diyeceğiz, eskisi gibi on adım atacağımıza ikiadım atacağız. Bu şekilde gerçekleşeceğine kanaatim dahafazla artık. Şimdi ben o yapbozdan yapbozyapa geçtiğimidüşünüyorum. Bunun ötesinin de ne olacağını düşünmedensöylüyorum bunu. Sen arayışlarınla çok yönlere gittin geldin!Retorik içinde, şiirin kendi zihinselliği içinde, anatomisi içindene yapılabilir bunu düşünüyorsun. Sözgelimi Kırbozumudaha mistik bir yapı içeriyor. Ama mistikliğin içinde senHuyname'yi de unutmuyorsun, onu da taşıyorsun. HuynamedeGenTecrübeleri de bizimleberaber sırtımızdaki yük olarakgidecek. Şuna da karşıyım, klişe bir laf olarak, şiirimi yazdımunuttum gitti, yok böyle bir şey. O da ömür boyu seninleyaşayacak. İlhanBerk'ten örneği verdin. Galile Denizi bitmezmesela.

Sonuçta şiiri bir ethos-pathos çerçevesinde incelemekgerekir. Gerçi şairin etikduruşu buna izin vermiyor zatenbellibir yaştan sonra. Gençlikte pathosun etkisiyle etik tavır birazdaha geri plandayken, çok daha yıkıcı olabiliyorsun. Fakatetik devreye girdiğinden itibaren biraz daha sağduyuylakontrollü yazmalar başlıyor, ne de olsa etkileniyorsun bazışeylerden. İçinde bulunduğun şartlardan etkileniyorsun; biranlamda geleneğe aidiyet de böyle oluşuyor galiba. Amageleneği doğrudan üzerinde bir giysi ya da maske olarakkabul etmediğin sürece sorun yok. Geleneği bir şekildedönüştürmek, kullanmak mümkün elbette. Bizim şiirimizde,

M.Ü.:

İlk başta her şair kendine büyük bir uzay açıyorkendi şiir serüveninde. Ya o uzayın içinde

kalmaya devam edeceksiniz, oradaki boşluklarıanlamlandırmaya çalışacaksınız, dehlizlere

gireceksiniz. Ya da o uzayı terk edip başka biruzay arayışına gireceksiniz. Fakat benimdüşünceme göre gençken sorsan böyle

demezdim ama- yeni bir uzay açmak kolay birşey değil.

Mistikliği sağlayabilmek için ne yapmamızgerekiyordu? Kelimeye dayanan yapının

kelimenin sonrasına geçme aşaması. Belki deburada Türkçenin yapısı yetmiyordu bu geçişigerçekleştirmeye. Artık zihinsellik değil ruhi dedeğil, şiirde bunun ötesinde ne yapılabilir diyedüşünmemiz gerekir. 2010'lara yön verebilecekşeyler nelerdir veri olarak elimize ulaşmalı.

hatta senin Hastalık Şiirleri'nde dahi pathosun ön plandaolduğunu düşünüyorum. Tamam, o yapbozyapa geçtiğinisöylüyorum ama o 'yap' da çok farklı bir şey yani. O son 'yap'geleneğe ait yapılara benzemeyen bir yapı da aynı zamanda.Tüketilene kadar iş görecek anlamına gelir bu yapı da. BenimKırbozumu kitabımdaki bazı şiirlerim de öyle belki. O yüzden,bizim şiirlerimiz bağlamında söylenebilecek şu, kurduğumuzfarklı yapı bile daha tüketilebilecek bir yapı değil. Ancak otüketildikten sonra yeni bir yapboz evresine girilecek. Bunuartık kim yapacak bilmiyorum. Bu iş bize mi yoksa gençşairleremi düşer o konuyu bilememaçıkçası.

'HalKapısında İnayet' şiirindeşöyle söylüyorsun: “cismolan için hal katiyeti kadar buharlaşır”. Okumayıbeceremeyenler için okuyor değilim, burada mevzu şu;hepimiz deryada bir damlayız. Biz bunun içinde yok olupgideceğiz zaten. Öyle ya da böyle yok olacağız. Bizyapbozyap evresindeki sonradan geldiğimiz 'yap' ın aynıolmadığını göstererek yok olacağız. İlk 'yap'taki şey zateniçimize işlemiş olan bir şey. Biz yapbozda içimize işlemiş şeyiçıkarmak istedik. Sanki dokudan bir zehri alır gibi. Kolay bir işdeğildi, çok iyi yaptığımız da söylenemez. Yani dizgeselliği deyüzde yüz kırmış değiliz.Ama kırılabileceğini gösterdik. Bunusadece kendimiz değil İkinci Yeni'yle beraber becerdik. Bunukendi adıma söyleyebilirim. Şu anda tartışmaların biçimci veneo epik kapsamında gitmesi taraftarı değilim. Biçimci değilizelbette. Bunu yapbozyap evresinde, yapboz evresinde veönceki dönem şiirlerinde aradığın zaman görürsün zaten,biçimci olmadığımızı.

'Hal Kapısında İnayet' ten girdiğin iyi oldu, orada farklıbir şey de var; orada ben hemşairin etkilendiği hal kavramınagiriyorum, hem dizgesel bilimsel ispatlar üzerine kurulan halmeselesine giriyorum, hem de bu ikisini çarpıştırarak busenin dediğin 'yap' evresine uygun üçüncü bir yapıgeliştirmeye çalışıyorum. Meseleyi sadece bir bozmahareketinde bırakmıyorum. Oradan bir önerim var açıkçası.Bütün bu hallerin aynı halin değişik yansımaları olduğunu dagöstermeye çalışıyorum. Burada zaten farklı bir zihinsellikönerisi var. Buanlamda bu bir 'yap' evrenidir.

B.K.:

M.Ü.: