tutuklulukta bİreysel baŞvuru usul ve esaslari

21
TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU

Upload: atay-avukatlikdanismanlik

Post on 22-Jan-2018

41 views

Category:

Law


6 download

TRANSCRIPT

Page 1: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

TUTUKLULUKTA

BİREYSEL

BAŞVURU

Page 2: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU

Ali ATAY*

I. GİRİŞ

Bu çalışmada tutukluluk halinde Anayasa Mahkemesi (“AYM”) nezdinde bireysel başvuru

yapılmasının usul ve esasları ile AYM’nin inceleme sınırı başta Anayasa, Avrupa İnsan

Hakları Mahkemesi (“AİHM”) ve AYM kararları olmak üzere Türk ceza mevzuatı

çerçevesinde açıklanacaktır. Konunun kapsamlı olması nedeniyle üç başlık altında inceleme

yapılacaktır. Bu kapsamda öncelikle ilk başlıkta, ilk tutuklama kararında (tutuklamanın

şartları) bireysel başvuru yapılması hali irdelenecektir. İkinci başlıkta ise tutukluluğun

devamı halinde (tutuklamanın şartlarının sürüp sürmediği veya tutukluluk süresinin

makullüğü) bireysel başvuru durumu açıklanacaktır. Son başlıkta ise tutuklama kararında

gerekçeli karar hakkının ne olduğu ve gerekçeli karar hakkı yönünden bireysel başvuru

incelemesinin nasıl yapıldığı AYM kararları ışığında aktarılacaktır.

Başlıklar:

1. İlk Tutuklama Kararının Verilmesi, Tutuklamanın Şartları ve Tutuklamanın

Hukukiliği Denetimi

2.Tutukluluğun Kanunda Öngörülen Azami Süre veya Makul Süreyi Aşması

3.Gerekçeli Karar Hakkı (İlk tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin

kararlarda)

II. BİREYSEL BAŞVURU

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı devletin, bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale

etmemesini güvence altına alan temel bir haktır1. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası

ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri

Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin, Anayasa’da güvence

altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu

protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla

AYM nezdinde bireysel başvuruda bulunulabileceği hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın

anılan maddesinin söz konusu fıkrasının devamında, başvuruda bulunabilmek için olağan

*Ankara Barosu Stajyer Avukat, www.atayatayhukuk.wordpress.com 1 Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Medvedyev ve diğerleri/Fransa, B. No: 3394/03, 29/03/2010, §§ 76-

79; Lütfiye Zengin ve diğerleri/Türkiye, B. No: 36443/06, 14/4/2015, § 74; Assanidze/Gürcistan [BD], B. No:

71503/01, 8/4/2004, § 169, 170).

Page 3: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

kanun yollarının tüketilmiş olmasının şart olduğu; aynı maddenin dördüncü fıkrasında da,

bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı

(ikincil nitelikte kanun yolu olduğu) belirtilmiştir.

III. İLK TUTUKLAMA KARARININ VERİLMESİ, TUTUKLAMANIN

ŞARTLARI VE TUTUKLAMANIN HUKUKİLİĞİ DENETİMİ

Ceza hukuku açısından bir koruma tedbiri olan “tutuklama”, “hakkında henüz mahkûmiyet

kararı verilmemiş olan şüpheli veya sanığın zorunlu hallerde hâkim kararı ile özgürlüğünden

yoksun bırakılması” olup Anayasamızın “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği” başlıklı 19, Avrupa

İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”)’nin 5/3-5 ve 6/2 maddeleri ile 5271 sayılı Ceza

Muhakemesi Kanunu (“CMK”)’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına

sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları

kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar

sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak

Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı

hâlinde söz konusu olabilir.

Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan

kişilerin, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek

maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde

hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin

tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır.

Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli

sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve

bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır.

Tutukluluk, CMK 100. maddeye göre ancak hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını

gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. İşin

önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama

kararı verilemez. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre,

(a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut

olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları;

Page 4: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma

hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir.

Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde

tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste halinde belirtilmiştir. AYM, kanunun

tutuklama nedenlerine ilişkin bir karine öngörmesi durumunda bile kişi özgürlüğüne

müdahaleyi gerektiren somut olguların varlığının objektif bir gözlemciyi ikna edecek

biçimde ortaya konulması gerekir demektedir2.

AYM, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilip edilmediğine ilişkin anayasal

denetimini öncelikle Anayasa m.19/3 uyarınca tutuklama tedbirine başvurmanın zorunlu

koşulları arasında sayılan suçun işlendiğine dair “kuvvetli belirti” bulunup bulunmadığı

hususunda yapılmaktadır. Bu denetim, tutuklama kararının gerekçesinde kuvvetli suç

şüphesini gösteren somut olguların gösterilip gösterilmediği ile sınırlı olarak yapmaktadır3.

Bir diğer sınırı da, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece

mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair

hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun

hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi

kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin

takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür

kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun

getiriliş amacıyla bağdaşmaz. Dolayısıyla incelemenin bu çerçevede yapılması gerekir

demektedir4.

AYM, ilk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde kişinin bir suç işlemiş olabileceğine dair

inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten yoksun bırakının bu bağlamda

hukukiliğiyle ilgili sınırlı bir inceleme yapmaktadır. Tutuklama kapsamında ele alınan

olguların, delillerin niteliği ve gerekçeleri gözeterek tutuklamanın hukukiliği konusunda sorun

2 Engin Demir [GK], B. No: 2013/2947, 17/12/2015, § 66

3 Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun 25.02.2016 tarihli ve 2015/18567 sayılı Erdem Gül ve Can Dündar

kararının 71. paragrafı 4 2/7/2013 tarihli ve 2012/239 sayılı Ramazan Aras kararı

Page 5: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

olup olmadığını tespit etmekte, bir sorun tespit edilmediğinde bu yöndeki şikâyetin açıkça

dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezliğine karar vermektedir5.

Buraya kadar yapılan açıklamaları toparlayacak olursak AYM ilk tutuklamanın hukuki

olmadığı konusunda inceleme yaparken öncelikli olarak suç işlediği hususunda "kuvvetli

belirti" bulunmasını, bunun da suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle ve

gerekçelerle desteklenmesi gerektiği hususlarını göz önünde bulundurmaktadır. İnandırıcı

delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliğini somut olayın kendine özgü şartlarına bakarak

değerlendirme yapmaktadır.

Ayrıca AYM, ciddi ve ağır bir tedbir olan tutuklamanın ancak daha hafif başka bir tedbirin

bireyin ve kamunun yararını korumak için yeterli olmayacağının ortaya konulması hâlinde

makul kabul edilebilir demektedir. Bu bağlamda kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması

için suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olması tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi

için yeterli değildir. Tutuklama tedbiri somut olayın koşulları altında "gerekli" de olmalıdır6.

Bu, Anayasa'nın 13. maddesinde düzenlenen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması ölçütleri

arasında sayılan "ölçülülük" ilkesinin unsurlarından biri olan "gereklilik" unsurunun da bir

gereğidir7. Tutukluluğa ilişkin kararlarda hedeflenen meşru amaçla yapılan müdahale arasında

gözetilmesi gereken denge açısından öncelikle adli kontrol tedbirleri değerlendirilmeli ve

adli kontrolün neden yetersiz kalacağı gerekçelendirilmelidir8.

Bununla birlikte Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece

mahkemelerinin kararlarındaki kanun hükümlerinin yorumlanmasına ya da maddi veya

hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutuklulukla ilgili

kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir

yetkisi kapsamındadır9. Ancak Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan

koşulların bireysel başvuru konusu yapılmış olan tutuklama kararlarının gerekçelerinde

gösterilmiş olup olmadığını ve somut olayın koşulları altında tutuklama tedbirine

başvurulurken Anayasa'nın 13. maddesinde yer verilen temel hak ve özgürlüklerin

5 Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun 14.7.2015 tarihli ve 2015/144 sayılı Hidayet Karaca kararının 115 ve

116. paragrafı 6 Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Lütfiye Zengin ve diğerleri/Türkiye, § 81

7 AYM, E.2015/40, K.2016/5, 28/1/2016

8 Engin Demir [GK], § 69

9 Ramazan Aras, § 49

Page 6: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

sınırlandırılmasının ölçütleri arasında yer alan ölçülülük ilkesine uyulup uyulmadığını

denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevidir.

AYM, tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin olarak verilen kararlarda davanın genel

durumu yanında tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması gerektiğini ve

bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesinin bir zorunluluk olduğunu

belirtmektedir10

.

Tüm bu açıklamalar ışığında AYM ilk tutukluluk kararının hukuki denetiminde;

Suçun işlendiğine dair “kuvvetli belirti” bulunup bulunmadığı,

Tutuklama kararının gerekçesinde kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların

gösterilip gösterilmediği,

Tutukluluğa ilişkin karine (katalog suçlar) öngörülmesi durumunda bile kişi

özgürlüğüne müdahaleyi gerektiren somut olguların varlığının ikna edici biçimde

ortaya konulup konulmadığı,

Temel hak ve özgürlüklerin sınırlama ölçütlerinden olan “ölçülülük” unsuru

bağlamında adli kontrol tedbirinin değerlendirilmesi ve adli kontrolün neden

yetersiz kalacağının gerekçelendirilip gerekçelendirilmediği,

Tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilip kişiselleştirilmediği,

incelemesini yapmaktadır.

Başvuru Yolunun Tüketilip Tüketilmediği İncelemesi

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında AYM, soruşturma aşamasında ve devam eden bir ceza

soruşturmasında tutukluluğun hukukiliğini inceleyebilir. Burada AYM’nin inceleme yetkisi;

ilk tutukluluğa (tutuklamanın şartları) ve tutukluluğun devamı halinde (tutuklamanın

şartlarının sürüp sürmediği veya tutukluluk süresinin makullüğü ile ilgili) şüpheli veya

müdafiinin kendiliğinden yapacağı tahliye başvuruları ile sınırlıdır.

CMK m.108 kapsamında en geç 30 günlük sürelerde yapılan aylık ara incelemeler, bireysel

başvuru kapsamında incelenmemektedir. AYM; ara incelemelerin soruşturma aşamasında

hâkimlikçe ve kovuşturma aşamasında mahkemece re’sen yapılan tutukluluk incelemeleri

10

4.12.2013 tarihli ve 2012/1272 sayılı Mustafa Ali Balbay kararı, § 116

Page 7: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

olduğundan bahisle, bu tür başvurular hakkında doğrudan kabul edilemezlik kararı

vermektedir.

6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda

öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru

yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için

ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru

yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir hak

arama yolu olması nedeniyle, asıl olan hak ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı

gösterilmesi ve olası bir ihlal durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla

giderilmesidir. Bu nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar

tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir.

Bireysel başvuruya temel teşkil eden tutuklama tedbirine karşı itiraz yoluna başvurulması

halinde başvuru yolu tüketilmiştir. Buna göre ilk tutuklama kararına karşı itiraz edildikten

sonra tutukluluğun hukuki denetimine ilişkin yukarıda yer alan gerekçelerle AYM nezdinde

bireysel başvuru yoluna gidilebilir.

Bireysel Başvuru Süresi

İlk tutuklulukta veya tutukluluğa itirazlarda bireysel başvuru süresi itirazın sonucunun tebliğ

edilmesinden itibaren 30 gündür.

Örneğin; ilk tutuklama kararı 10.03.2017 tarihinde verildi. Tutuklama kararına süresi

içerisinde itiraz edildi. İtirazının bir sonraki Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmesi ve

bunun tebliğ edilmesi üzerine 30 gün içinde bireysel başvuru yoluna gidilecektir.

IV. TUTUKLULUĞUN DEVAMI HALİNDE BİREYSEL BAŞVURU

Serbest Bırakılmayı İsteme Hakkı

Anayasanın 19. maddesinde güvence altına alınan “serbest bırakılmayı” isteme hakkı

uyarınca bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler, ilgili yargı

mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilir. Bu hakkın bir yansıması

olarak CMK 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında şüpheli veya sanığın soruşturma ve

kovuşturma evrelerinin her aşamasında salıverilmesini isteyebileceği belirtilmiştir. Yine

Page 8: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

CMK’nın 108. maddesinde tutukluluğun soruşturma ve kovuşturma evrelerinde belirli süreleri

aşmayacak şekilde resen incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Yargı organlarınca,

tutukluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine, gerekse resen

yapılan incelemelerde, tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasanın 19.

maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir11

.

Tutuklu Kişilerin Makul Sürede Yargılanmayı İsteme Hakkı

Anılan Anayasa maddesinde ayrıca tutuklanan kişilerin “makul sürede yargılanmayı” isteme

haklarına sahip olduğu ifade edilmiştir. Genel olarak yargılamanın makul sürede

sonuçlandırılmaması, Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma

hakkının konusudur. Kişilerin fiziksel hürriyetlerinin kısıtlanmasına ilişkin güvencelerin

belirtildiği Anayasanın 19. maddesine göre öncelikle tutukluluğun makul süreyi aşmaması

gerekir. Bununla birlikte maddenin tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul sürede

sonuçlandırılması gerektiği ayrıca işaret ettiği de görülmektedir.

AYM’ye göre, hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede

bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır. Anayasanın 19.

maddesinde belirtilen tutuklu kişinin “makul sürede yargılanma” hakkı, Anayasanın 36.

maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede

yargılanma hakkına göre daha yüksek bir koruma sağlamaktadır. Buna göre tutuklu olarak

sürdürülen soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin süratle sonuçlandırılması gerekir. Güvence

altına alınan “makul sürede yargılanmayı” ve “serbest bırakılmayı” isteme hakları birbirinin

alternatifi değil tamamlayıcısıdır12

.

Bireysel başvuruda tutukluluğa ilişkin şikâyetlerinin incelenebilmesi için öncelikle

başvurunun süresinde yapılmış olması gerekmektedir. Bundan sonra ise, tutukluluk süresinin

makul olup olmadığının veya tutukluluk için kanunda öngörülen azami süreyi aşıp

aşmadığının değerlendirilmesi yapılacaktır. Değerlendirme yapılabilmesi için de tutuklukta

geçen sürenin başlangıcının ve sona erme tarihinin tespitinin yapılması önem taşımaktadır.

11

Halas Aslan Başvurusu, B.No: 2014/4994, 16.2.2017, §76 12

Halas Aslan Başvurusu, §66

Page 9: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

Tutukluluk Süresi

Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı veya kanuni süreyi aşıp aşmadığı konusunda esas

alınan tutukluluk süresi, kişinin özgürlüğünün fiilen kısıtlandığı tarihte başlayıp ilk derece

mahkemesinin esas hakkındaki kararı tarihinde biten dönemdir. Bir başka deyişle tutukluk

süresi, yakalama veya gözaltına alma ya da ilk kez tutuklanma anından serbest bırakılma

anına ya da ilk derece mahkemesi tarafından verilen mahkûmiyet kararına kadar geçen süreyi

ifade eder.

Tutukluluk süresinin başlangıcı:

İlk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih

Doğrudan Mahkeme tarafından tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihi

esas alınmaktadır.

Yakalama sonunda bir tutuklama söz konusu ise, bu durumda sürenin başlangıcı

yakalama tarihinden itibaren başlamaktadır.

Sürenin sonu ise, kural olarak kişinin fiilen serbest bırakıldığı ya da ilk derece

mahkemesince hüküm verildiği tarih olarak kabul edilmektedir.

Belirtilen bu süreler arasında “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin

makul olup olmadığının değerlendirilmesi yapılmaktadır13

.

Hükümözü - Hükme Bağlı Tutma

Sanık hakkında ilk derece mahkemesi tarafından mahkûmiyet hükmü kurulduktan sonra

devam eden özgürlük kısıtlaması ise tutukluluk süresi olarak kabul edilmemektedir. Kişi

serbest bırakılmadan yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm

olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona ermektedir. Çünkü bu durumda

kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta,

“bir hükme bağlı tutma” kapsamına girmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç

şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. AİHM, ilk

derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından

sonraki tutulmasını Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca

“mahkûmiyet sonrası tutma”, yani infaz olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin

hesabında dikkate almamaktadır14

.

13

AYM. B.No: 2012/1137, 2.7.2013, § 66 14

AYM. B.No: 2012/726, 2.7.2013, § 33

Page 10: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

AYM, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetleri Anayasanın 19. maddesinin

üçüncü fıkrası, tutukluluk süresinin makullüğü ile ilgili şikâyetleri ise Anayasanın 19.

maddesinin yedinci fıkrası açısından değerlendirme yapmaktadır.

Tutukluluğun Uzun Sürdüğü veya Makul Süreyi Aştığı Şikâyetiyle Yapılan Bireysel

Başvurularda Anayasa Mahkemesinin Görevi

Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda

Anayasa Mahkemesinin görevi, derece mahkemelerince verilen tutuklama ve tutukluğun

devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeleri inceleyerek bu gerekçelerin somut olayın

özelliklerine göre ilgili ve yeterli olup olmadığını ayrıca özen yükümlülüğüne uyulup

uyulmadığını incelemektir. Bu denetim sonunda tutukluluğa ilişkin gerekçelerin,

başvurucuların hürriyetlerinin kısıtlanmasının meşru nedenlerinin ortaya konulması

bakımından ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma

süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle

tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşacaktır15

.

Kanuni tutukluluk süresi ile tutukluluk süresinin makul olup olmadığı hususları birbiriyle

aynı mahiyette olmadıklarından farklı hukuki değerlendirmeye tabidirler.

Farklı hukuki değerlendirmeye tabi olmak ne demek, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığı

iddiası ile makul süre iddiasının hukuki denetimi nasıl oluyor, ayrı başlıklar halinde

inceleyelim.

Kanuni Tutukluluk Süresinin Aşılması (Anayasa’nın 19. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının

İhlal Edildiği İddiası)

CMK 102. maddesinin 2. fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde

tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi

gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiş

olduğundan, uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresi azami beş yıldır16

. AYM, beş yılı

aşan tutukluluk süresinde başka hiçbir araştırma yapmadan Anayasa’nın 19. maddesinin

üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir17

.

15

Halas Aslan Başvurusu, §82,83 16

bkz: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.4.2011 tarih ve E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı kararı 17

AYM. B. No: 2012/1137, 2.7.2013, § 53

Page 11: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde azami tutukluluk süresi kişinin yargılandığı

dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla 5 yıldır. Yoksa aynı dosya kapsamında ayrı

ayrı her bir suç için 5 yıl değildir (Mahkemelerin zaman zaman ayrı ayrı 5 yıl şeklinde

yorumladıkları da olmuştur). Ancak kanunun öngördüğü toplam 5 yıllık sürenin dolmamış

olması sebebiyle tutukluluk süresinin uzun olmadığı da ileri sürülemeyecektir. Bu sürenin

altında kalan tutukluluk süreleri de pekâlâ uzun olabilecektir.

Nitekim AYM de bir kararında Anayasanın 19. maddesi tutuklulukta makul süreyi güvence

altına aldığını, dolayısıyla kanunla tutukluluk süresi için getirilen üst sınırların makul sürenin

aşılmadığı istisnai durumlar için geçerli olabileceğini ve hiçbir şekilde kişinin bu süre

doluncaya kadar tutulabileceği anlamına gelmeyeceğini belirtmiştir. Mahkeme, aksine üst

sınırın aşılmadığı durumlarda dahi, tutukluluğun makul süreyi aştığı durumlarda, anayasal

hakkın ihlal edildiği sonucuna varılacağını ortaya koymuştur18

.

Tutukluluk Süresinin Makullüğü, Uzun Tutukluluk Süresi (Anayasa’nın 19. Maddesinin

Yedinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası)

AİHM göre tutukluluk süresinin makul olup olmadığı soyut olarak değerlendirilemez. Bu

değerlendirmenin her olayın şartlarına göre yapılması zorunludur. Bir olayda tutukluğun

devamı Masumiyet karinesine rağmen kişi özgürlüğü kuralına karşı üstün gelen gerçek bir

kamu yararı bulunduğuna dair olaya özel belirtilerin bulunması halinde haklı görülebilir19

.

Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu

sayılamaz.” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin

hürriyetinin esas, tutukluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine

rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyetine nazaran daha ağır bir kamu yararının

mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi

aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla belirtilen kamu

yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile

serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması

gerekir20

.

AİHM, yalnızca bir ceza soruşturması veya kovuşturması çerçevesinde, kişinin suç işlediğine

dair şüphenin bulunması halinde yetkili adli makamı huzuruna çıkarılması amacıyla

18

AYM. B. No: 2012/239, 2.7.2013, § 51 19

AİHM, Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6.4.2000, § 152 20

AYM, Murat Narman, B. No:2012/1137, 2.7.2013, § 61-62

Page 12: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

tutuklanabileceği yönündeki içtihadını21

yakın dönemde verdiği22

kararında geliştirmiştir.

Buna göre ilk tutuklama kararından itibaren suçun işlendiğine ilişkin makul şüphenin varlığı

yanında tutuklamaya ilişkin nedenlerin bulunduğunun “ilgili” ve “yeterli” gerekçelerle ortaya

konulması gerekir.

AİHM, tutukluluğun devamını meşru kılan makul dört temel belirlemiştir. Bunlar:

Sanığın duruşmaya çıkmama (kaçma) tehlikesi23

,

Sanığın serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda

önlemler alabilecek olma tehlikesi (tanık ve delilleri karartma şüphesi)24

Tekrar suç işleme tehlikesi25

Kamu düzenini bozma tehlikesi26

Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama için bir ön şart olup varlığını tutukluğun her aşamasında

korumalıdır. Tutmanın bir amacı da kişi hakkında şüpheleri teyit etmek veya çürütmek

suretiyle ceza soruşturmasını/kovuşturmasını ilerletmektir27

. Soruşturma/kovuşturma süreci

ilerledikçe kişi hakkındaki suç şüphesini doğrulayacak ya da ortadan kaldıracak delillere

erişilecektir. Bu nedenle belirli bir süre geçtikten sonra tutukluğun devamına ilişkin kararlarda

kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması gerekir.

Tutukluğun herhangi bir aşamasında, kişinin tutuklu olduğu suç yönünden kuvvetli suç

şüphesini gösteren olgular ortadan kalkmışsa artık tutmanın meşru bir amacının bulunduğu

söylenemez.

Başlangıçtaki tutuklama nedenleri ile tutukluluğun devamına ilişkin kararların nedenleri aynı

olamaz. Soruşturma/kovuşturma sürecinde deliller toplandıkça artık delillere etki edilebilmesi

imkânı ortadan kalkmakta ya da zorlaşmaktadır. Ayrıca isnat edilen suç dolayısıyla belirli bir

süre hürriyetinden yoksun kalan ve bu itibarla yargılama sonunda alınması muhtemel cezanın

en azından bir bölümünü karşılayacak kadar tutulan kimsenin kaçma ihtimalinin

başlangıçtakine göre azaldığı da söylenebilir. Bu nedenle belirli bir süreyi aşan tutukluğa

ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli değildir(İlk

21

Jecius/Litvanya, B. No: 3478/97, 31.7.2000, §50; Wloch/Polonya, B. No:27785/95, 19.10.2000, §108 22

Buzadjı/Moldova [BD], (B.No:23755/07, 5.7.2016 23

Stögmüller/Avusturya, B. No:1602/62, 10.11.1969, hukuki gerekçe bölümü §15 24

Wemhoff/Almanya, B. No:2122/64, 27.6.1968, hukuki gerekçe bölümü §14 25

Matznetter/Avusturya, B. No:2178/64, 10.11.1969, hukuki gerekçe bölümü §7 26

Letellier/Fransa, B. No:12369/86, 26.6.1991, § 51 27

Dursun Çiçek B. No:2012/1108, 16.7.2014 §87

Page 13: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

tutuklama kararı verilirken de soyut gösterilmesi yeterli değildir). Tutukluğun devamına

ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanması ve olayın

koşullarında neden zorunlu olduğunun ortaya konulması gerekir. Tutukluluk devam ettikçe

bir taraftan bireye düşen yükümlülük artarken diğer taraftan tutulmanın dayandığı meşru amaç

zayıfladığından, tutuklunun devamı kararlarında davanın genel durumunun yanında, tutuklu

kişinin özel durumu da dikkate alınmalı, bu anlamda tutuklama nedenleri

kişiselleştirilmelidir28

.

Olağan Kanun Yollarının Tüketilmesi Gerekliliği

AYM nezdinde bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem

veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması

gerekir. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi

kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerine gidermede makul başarı

şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli

olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının

kanıtlanmamış olması gerekir.

Azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle tutukluluğun yasal dayanağının kalmadığı veya

tutukluluğun makul süreyi aştığı iddia edildiğinde doğrudan bireysel başvuruya

gidilemeyecektir.

Çünkü; CMK’nın tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasına

göre, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğun

devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama

mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin, maddi

ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri düzenlenmiştir.

AYM, bu yasal olanağın başvurucunun şikâyetiyle ilgili bir çözüm getirip getirmediğini

olayın özelliğine göre incelemektedir.

AYM içtihadı; asıl davanın sonuçlanmamış olması halinde, CMK m.141’de öngörülen

tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olmadığı, ancak

28

Hanifi Avcı, B. No: 2013/2814, 18.6.2014, §70

Page 14: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

asıl davanın sonuçlandığı veya ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmünün

kesinleştiği durumlarda CMK m.141’de öngörülen iç hukuk yolunun tüketilmesi gerektiği

yönündeydi29

.

20 Ekim 2016 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanan 29.09.2016 tarihli ve 2014/6500 sayılı

İrfan Gerçek kararında Anayasa Mahkemesi; tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası

bakımından CMK m.141’de öngörülen tazminat yolunun bireysel başvuru öncesinde

tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olup olmadığını değerlendirirken bu içtihadından

ayrılmış ve makul süreyi aşan tutukluluk sürelerine ilişkin “asıl davanın sonuçlanması veya

bu davada verilecek kararın kesinleşmesi beklenmeksizin” CMK m.141 uyarınca tazminat

talebinde bulunulmasının mümkün olduğunu belirtmiştir.

Konuya ilişkin AYM içtihadının oluştuğu tarihten sonra yakın dönemde yerleşik bir hâl alan

Yargıtay uygulaması dikkate alınmıştır. Yargıtay kararlarında30

içtihada dönüşen

tutuklamanın uzun sürmesi ve dolayısıyla tutukluluğun kanunda öngörülen azami veya makul

süreyi aşması nedeniyle açılacak tazminat davalarında, asıl davanın sonuçlanması ya da bu

davada verilecek kararın kesinleşmesi beklenmeden CMK’nın 141. maddesi hükümlerine

göre tazminat talep edilmesi mümkün bulunmaktadır

Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutuklama süresinin makul olmadığını iddia eden bir

başvurucunun, devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak, iddia edilen ihlalin tespitini ve

tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi gerekir31

.

Başvurucunun “tutuklunun makul sürede yargılanma ve serbest bırakılma” hakkının ihlal

edildiği iddiası bireysel başvuru yapılmadan önce, maddi veya manevi her türlü zararının

giderilmesi amacıyla tazminat talebinde bulunulması gerekmektedir.

29

02.07.2013 tarihli ve 2012/239 sayılı Ramazan Aras ile 02.07.2013 tarihli ve 2012/521 sayılı Burak Döner, 30

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 29.02.2016 tarihli, 2015/2851 E. ve 2016/3143 K. 14.12.2015 tarihli,

2014/19906 E. ve 2015/19237 K. 29.09.2015 tarihli, 2015/201 E. ve 2015/13994 K. 28.09.2015 tarihli,

2014/22510 E. ve 2015/13907 K. 16.06.2015 tarihli, 2014/6167 E. ve 2015/10867 K. 08.06.2015 tarihli,

2014/23346 E. ve 2015/10032 K. 09.03.2015 tarihli, 2014/15450 E. ve 2015/4363 K 31

bkz Gavril Yossifov/Bulgaristan, B. No:74012/01, 6.11.2008, § 40; Rahmani ve Dinevac/Bulgaristan, B. No:

20116/08, 10.5.2012, § 66; Şefik Demir/Türkiye, B. No: 51770/07, 16.10.2012, § 23

Page 15: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

Bu sebeple, yalnızca Anayasa m.19/7-8’de düzenlenen “tutuklunun makul sürede

yargılanma ve serbest bırakılma” hakkı uyarınca yapılan bireysel başvurularda CMK

m.141’de öngörülen tazminat yolunun tüketilmesi zorunludur.

Oysa Anayasa m.19/3 ile güvence altına alınan “tutuklamanın hukukiliği” kapsamında

yapılan bireysel başvurularda, CMK m.141 uyarınca öngörülen tazminat yolunun tüketilmesi

şart değildir. Dolayısıyla,

Tutuklamanın hukuki olmadığı,

Kanuni dayanağının kalmadığı/tükendiği,

Kişi özgürlüğüne müdahaleyi gerektirecek somut olguların var olmadığı veya

Tutuklama tedbirinin adli kontrol tedbirlerine dönüştürülmesinde tatbik edilen

koşulların ölçülü olmadığı

iddiaları ile yapılan bireysel başvurularda, CMK m.141’de öngörülen tazminat yolunun

başvurucu için etkili ve uygun bir telafi imkânı sağlamayacağı ileri sürülebilecektir.

V. TUTUKLULUKTA GEREKÇELİ KARAR HAKKI

Gerekçeli Karar Hakkı (Gerekçe Gösterme Zorunluluğu / Need for reasons)

(AY m.19, 36, 141-; CMK m. 34, 101, 230, 232; AİHS m.5, 6.)

Genel olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesi, AİHS 6, Anayasamızın 36.

CMK’nın 141. maddelerinin bir gereği olup, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından

birini oluşturmaktadır. Özelde ise kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı bağlamında tutuklama

kararlarının gerekçeli olması CMK’nın;

34. (Kararların Gerekçeli Olması)

101. maddesinin 2. fıkrası (tutuklama kararında nelerin yer alacağı)

230 ve 232. (Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar)

Anayasamızın 19. maddesi (Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği), AİHS’nin 5. maddesinin 3.

fıkrasının (Özgürlük ve Güvenlik Hakkı) bir sonucudur.

Anayasa Mahkemesinin Gerekçeli Karar Hakkı ile İlgili Değerlendirmeleri

Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olup AYM de

Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü

Page 16: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

Sözleşme(AİHS)’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle

Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının

kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi

kapsamında yer vermektedir. Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan

gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin

uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir32

.

Anayasanın 141. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkı, mahkeme

kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir.

Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir

biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine

göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin

kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır33

.

Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek

mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun

yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi

bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı

gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez34

.

Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla

beraber bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt

verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı

kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt

verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak

ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar

gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır.

Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer

verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst

32

Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38 33

B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33 34

B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34, Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2013, § 67

Page 17: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul

edilmelidir35

.

Tutuklulukta Gerekçeli Karar Hakkının Görünümleri

Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, yakalama veya tutuklama yoluyla

özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye özgürlüğünden yoksun bırakılmanın yasaya

uygunluğuyla ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti

kısıtlanan kişinin başvurusuyla ilgili değerlendirmenin yargısal nitelik taşıması ve itirazları

bakımından uygun güvenceleri sağlaması gerekir. Bu kapsamda ilk temel teminat, esas ve

usul yönünden tutukluluğun yasaya aykırı olup olmadığının hâkim önünde gerçekleşen

duruşmalarda etkili olarak incelenmesini talep etme hakkıdır. Bu hüküm aynı şekilde

tutukluluk halinin gerekli olup olmadığının hızlı bir şekilde tespit edilmesini gerektirir36

.

Tutuklama kararlarının gerekçesiz olduğu ya da formül gerekçeler içerdiği şikâyetiyle ilgili

olarak Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurular, Anayasanın 19. maddesinin 7.

fıkrası kapsamında değerlendirilmektedir. Anayasanın 19. maddesi, AİHS’nin 5. maddesinin

3. fıkrasında düzenlenmiş olan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının Anayasadaki karşılığını

oluşturmaktadır.

Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma

sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin

yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini

sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

Bu hükümde, bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul

sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme

haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Bu güvencenin ihlal edilip edilmediğinin

değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine

bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında

35

Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26, benzer yöndeki AİHM

kararı için bkz. Van de Hurk/Hollanda, B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61 36

Çatal/Türkiye, B. No. 26808/08, 17/4/2012, § 32,33; A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No. 3455/05,

18/2/2009, § 203

Page 18: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz

önüne alınmalıdır.

AYM, makul süreyle ilgili bir denetim yaparken kararların yeterince gerekçelendirilmiş

olup olmadığını göz önünde bulundurmaktadır.

Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun

uzatılması kabul edilemez37

. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek

bir zanlı ya sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı

derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya

da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir38

.

AYM, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi yönündeki kararın gerekçeli olması

ile ilgili olarak kararında39

önemli tespitlerde bulunmuştur.

Söz konusu bireysel başvuruya konu olayda yerel mahkeme başvurucunun tahliye taleplerini;

isnat olunan suçun mahiyeti, isnat edilen suçlara dair kuvvetli suç şüphelerini gösteren

olguların var olması, isnat edilen suçların katalog suçlardan olması, tüm dosya kapsamındaki

deliller değerlendirildiğinde mevcut delillerin kuvvetli suç şüphesinin varlığını göstermesi,

tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmaması, kaçma şüphesinin

bulunması, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının dava konusu

açısından yetersiz kalacağı şeklindeki gerekçelerle reddetmiştir.

Bu karara karşı yapılan itiraz “tutukluluk halinin devamına dair kararın usul ve yasaya uygun

olduğu” gerekçesiyle reddedilmiştir.

Somut olayda, Derece Mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair

kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka

uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı

hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin

devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan

37

Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Nakhmanovich/Rusya, B. No:55669/00, 2.3.2006, §70;

Belevitskiy/Rusya, B. No: 72967/01, 1.3.2007, § 9 38

Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Mooren/Almanya [BD], B. No: 11364/03, 9.7.2009, §79 39

Hanefi Avcı, B.No: 2013/2814, 18.6.2014

Page 19: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında

söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.

AYM yukarıda açıklanan nedenlerle, “tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tahliye

taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği” yönündeki şikâyetinin Anayasa’nın 19.

maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir40

.

AYM’nin yerleşik içtihatlarında vurgulandığı üzere, yakalama veya tutuklama anındaki delil

düzeyi ile ilerleyen aşamalarda kişinin suçla itham edilebilmesi, tutukluluk halinin devamın

ve nihayet mahkûmiyeti için gerekli delil düzeyi aynı değildir. Başka bir ifadeyle, suç

isnadına esas teşkil edecek şüpheye dayanak oluşturan olgu ile ceza yargılamasının sonraki

aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde

değerlendirilmemesi gerekir41

.

Mahkûmiyetin hangi temelde yapıldığının derece mahkemelerince yeterince

gerekçelendirilmemesi bir diğer görünüm biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

AYM konuyla ilgili Billur Güzide Balyemez ve Recai Alper Tunga, B. No:2014/5909,

25.3.2015 tarihli kararında şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

Başvuru, olaylar ve deliller birbiriyle ilişkilendirilmeden yetersiz gerekçelerle mahkûmiyet

kararı verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. İlke

olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece

mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin

değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili

vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde

gerekçelendirmek zorundadır. Makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi ve bu gerekçelerin

oluşturulmasında açıkça bir keyfilik görüntüsünün olmaması hâlinde adil yargılanma hakkının

ihlalinden söz edilemez42

.

Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan

hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve

40

Hanefi Avcı, §85) (Benzer yönde bkz. AYM, Firas ve Hebat Aslan,B.No:2012/1158, 21.11.2013 41

Mustafa Ali Balbay, §73 42

Bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23

Page 20: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava

yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp

değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle

o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer

vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması

zorunludur43

.

Başvuruya konu yargılamada, başvuruculara isnat edilen eylemler, başvurucuların

araştırılmasını talep ettikleri konular ve İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet hükmünü bina

ettiği hususlar dikkate alındığında, başvurucuların inceleme taleplerinin neden

karşılanmadığının ve bazı suçlamalar bakımından ise hangi temelde mahkûm edildiklerinin,

Derece Mahkemelerince yeterince gerekçelendirilmediği anlaşılmaktadır. Açıklanan

nedenlerle, başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar

hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir44

.

“Kaçma Şüphesinin” Gerekçelerde Çok Sık Kullanılması Durumu

Tutuklu dosyalar üzerinde yapılan bir araştırmada 291 dosyada, kaçma şüphesinin dayandığı

eylem ve olayların açıklanmadığı dosya sayısı 265 tir. Sadece bu durum, tutuklama

kararlarının ne kadar gerekçesiz olabildiğini açıkça göstermektedir45

.

Sanığa yöneltilen suçlamanın ağır bir cezayı gerektirmesi de kaçma ihtimalinin

değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulacak bir unsur ise de AİHM içtihatlarında bu

husus tek başına tutukluluğun devamını haklı gösteren bir gerekçe olarak kabul

edilmemektedir46

.

Kaçma şüphesinin varlığını hâkim takdir ederken somut olayın özelliklerini göz önünde

bulundurmalıdır. Sanığın suçu işledikten sonra saklanmak maksadı ile ikametgâhını

değiştirmesi, kolluk kuvvetlerinin suç mahalline ulaştığı sırada sanığın kaçarken yakalanması,

yine sanığın yurt dışına çıkmak için pasaport başvurusu yapması, kaçma şüphesinin varlığına

delalet eden somut olgulardır. Hâkim, eğer “kaçma şüphesi” nedeniyle tutukluluğun devamına

43

Bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24 44

Billur Güzide Balyemez ve Recai Alper Tunga, B. No:2014/5909, 25.3.2015 45

BAYRAKTAR, Köksal; “Ceza Yargılamasının Bitmeyen Derdi Tutuklama” Güncel Hukuk, Ocak 2014/1-

121, Aylık Hukuk Dergisi, s.7 46

Mansur/ Türkiye Kararı, 8 Haziran 1995. B. No:319-B. §51-53

Page 21: TUTUKLULUKTA BİREYSEL BAŞVURU USUL VE ESASLARI

dair bir karar verecekse bu ve benzeri gibi somut olguları kararında belirtmesi yerinde

olacaktır. Kaçma şüphesi bu nedenle soyut değil, bizatihi kendisi somut bir durumu ortaya

koymaktadır. Kaçma şüphesi, olgularla ve delillerle ve özellikle kişiselleştirme ile

açıklanmadığı müddetçe ortada bir gerekçe eksikliğine işaret eder. Yine matbu ifadeler yahut

kanun metninin tekrarına yönelik açıklamalar da gerekçe yokluğunu gösteren hususlardır47

.

AYM tarafından gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmekle

beraber tutukluluk ile ilgili durumlarda kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kapsamında ele

alınmaktadır. Tutukluluk halinde gerekçeli karar hakkının birçok görünümü olmakla beraber

en çok karşılaşılan durumlar;

Mahkûmiyetin hangi temelde yapıldığının derece mahkemelerince yeterince

gerekçelendirilmemesi,

Tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi yönündeki kararın gerekçeli

olmaması veya formül (matbu) gerekçeler içermesi,

Uzayan tutuklulukta artan şüphe kuralına yer verildiğinin

gerekçelendirilmemesi, bazı sanıkların durumlarından hareketle genelleme

yapılarak diğerlerinin de aynı davranışta bulunabileceğini varsaymak,

kişiselleştirmeyi yapmamak,

Tutuklunun inceleme taleplerinin neden karşılanmadığının, olayların ve

delillerin birbirleriyle ilişkilendirilerek “silahların eşitliği” ve “çelişmeli

yargılama” ilkeleri kapsamında değerlendirilmediği,

Kaçma şüphesinin var olduğuna ilişkin değerlendirmenin olayın oluş şekli

ve kişinin şahsi durumuyla bağlantı kurulmaksızın yapılması,

şeklindedir.

47

Turan, Dr. Hüseyin; Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuru Kapsamındaki Kararları Işığında Tutuklamada

Gerekçe, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Y.6, S.21, Nisan 2015, s.395