türk dili ve edebiyatı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d00058/1953/1953_karahana.pdf · ı...

29
Cilt: V 31 1953 Türk Dili ve .. edenlel' ! Prof. Dl'. A. Doç. Dr. M. U zm. Dr. J. Eckmann PULHAN MATBAASJ - 1954

Upload: others

Post on 26-Jan-2020

36 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Cilt: V 31 Aralık 1953

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

EDEBİYAT FAI(ÜLTESİ

Türk Dili ve Edebiyatı

DERGİ.Sİ

..

İdare edenlel' !

Prof. Dl'. A. Caferoğlu, Doç. Dr. M. Mansuroğlu,

U zm. Dr. J. Eckmann

PULHAN MATBAASJ

İSTANBUL - 1954

TERCÜME EDEBİYATINDAN NüMUNELER "ÜZERİNDE ÇALIŞMALAR: 2

TÜRK EDEBİYATINDA ARAPÇADAN NAKLED!LMİŞ

KIRK HADİS TERCÜME VE ŞERHLERİ

Ai3DÜLKADİR KARAHAN

İslam Türk tefekkür ve edebiyatının gelişip serpilmesinde ön plan­da arapça ve farsça yazılmış dini ve sanatkarane eserlerin, bu arada kırk hadis tercüme ve şerhlerinin kuvvetle müessir olduğu, hiç de yeter derecede işlenmiş olmamakla beraber, heylik şekilde malumdur.

Bu sahada, mukayeseJi edebiyat çalışmalarına giriş·· yolunda bit ilk deneme mahiyetinde olmak üzere, 'Ahdurral;ı.man Cami'nin (1414:_ 1492) farsça bir risalesini onun altı türkçe tercümesiyle karşılaştırarak bir inceleme neşretmiştik. 1 Bu tetkikin hasınımızda gördüğü 'rağhet, bize, bu vadide başka çalışmalar da yayıınlamak cesaretini veriyor.

«İslam Türk edebiyatında kırk hadis toplama, tercüme v~ şerh­leri» unvanlı doçentlik tezimizden 2 geniş ölçüde istifade etmek sure­tiyle hazırladığımız bu yazıda dördü Mul;ı.y al- Din Abü Zakariya al-Navav! (631-676/1233-1277) Arba'ün ~adl~'inden, ikisi Mul;ıammed b. Abi Bakr'ın ljadl~-i arba'ln şer~i'nden ve ikisi de Osmanlı müellif-

.lerinden Kemal Paşazade (öl. 940/1534) ile Birgivi (929:-981/1523~1573) -Akkermani'nin (öl.l160/1747) aynı mevzudaki arba'ün şerhlerinden

tercüme edilmiş sekiz esere temas edildiği görülecektir. Dördü basma, dördü de yazma olan bu eserler arasında N ev evi tercümelerinden iki­sinin, yani Süleyman Fazıl ( öl. 1134 /2722) ve İsmail Müfid'in (öl. 1217/1802 ) tercümelerinin nushalarına tesadüf edilemediğinden, bun1ar hakkında yalııız mevcudiyetlerini haber veren hihliyografik kayıtlara işaretle iktifa olunmuştur.

ı Abdülkadir Karahan, Cami'nin Arba'in'i ve türkçe tercümeleri: Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi IV (1952), 345-371.

2 Arap, Fars ve Türk dillerindeki kırk hadisler üzerinde etraflı araştırmaları

içine alan ve yalnız türkçede 80 kırk . hadis tercüme ve şerhinden bahseden bu hacım! ı eserin tab'ı ikmal edilince, nev'in hüviyeti ve zenginliği aydınlanacaktır.

60

Tercüme ve ~erhlerin tetkikinde, türkçeye çevriliş tarihlerine göre, kronoloji sırasının takibi daha uygun görülmüş ve ancak zamanı bi­linmeyen· bir tercüme sona alınmıştır.

Bu yazıniızın hedefini bahis mevzuu kırk hadislerin asıllan ~eğil,

dilimize yapılan tercümeleri teşkil eder; bu bapta ağırlık noktası gibi gözüken Nevevi Arba'ün'u ile arapça şerhlerini başka bir makalemizde ele aldığımız için, 1 burada ayrıca arapça asıllan üzerinde durmak lü­zumu hissedilmemiştir. Fakat tercümelerin tah1il ve tetkiki sırasında, icap ettikçe, asıllara da haş vurulİnuş, mukayeseler yapılmış, mutala­alar serdedilmiştir. Mevzuu ele alış tarzımıza böyle hareket ve bu şekilde mesainin, tercihan, daha mülayim düştüğünü de belirtmek isteriz.

* I. HAziNi TERCÜMEsi (930/1524). Mukaddemesindeki ip uçlarına

dayanarak yaptığımız mukayesede Muhammed b. Abi Bekr'in arapça lfadtş_-i arba'in şer{ıi'nin2 bir az serbest ve tafsilli, nianzuıiı bir ter­cümesi olduğu tevazzuh eden bu eser türkçeye çevrilmiş olan bu ka· bil risalelerden edebi ve muvaffak bir örnektir.

Hazini (I;Iazinl)'nin (XVI. asır) manzum Hadis~i arba'in şerhi'nin görebildiğimiz yazma nushaları ikidir. Bunlardan İsmail Saih Hoca yazmalan arasında bulunanı daha sıhhatli gözükmekte, müterciinii:ı

adını, tercüme tarihini v. s. ihtiva etmektedir.3

Bursa'da görüp incelediğimiz nusha ise, kütüphane filıristine, yan· lış olarak, Müsa al-Rüml · adına kaydolunduğu gibi, bazı yersiz isim, kelime veya kafiye değişikliği, nıısra ve heyit düzeninde ileri ve ge· rilik, ilaveler, atlamalar da taşımaktadır.4 Bununla heraber bu tahrif· lerin hiç biri eserin esas bünyesini bozabilecek kuvvette değildir .. Ve onun, asıl müellifinden ve nazınıından başkalarına mal edilmesine de imkan vermez. Bir hayli uzun süren hamd . ve sena, salat ve selam· dan sonra (33 beyit) «Sebeb-i nazm-i kitah» 5 faslı başla~ ki eserin aslı,

ı Abdülkadir Karahan, Nawawi'nin·Arba'ü.n'u ve arabca şerhleri: Fuad Köp· rülü Armağanı, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yaymlanndan, İstanbul 1953,

291-299; arapçası ~..rJI 4.>-J.J:ı J ~...1>- 0_y>-u:JI : J_r.J.I (Beyrut 1953), 764~773. 2 İstanbul 1328; aynca yine İstanbul'da 1274 ve 1293 te de basılmıştır. Bir

yazması Mısır'da Dar al-kutub al-Mışrlye'dedir (nr. 1830). 3 Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Kütüp. 738, 131. s., 204Xl45 (159X46) mm. 4 Orhan Kütüp. 328 (yeni nr. 85), 12i var .. , 195X127 (150X 75) mm. 5 Saih Hoca yazmalannda 32, Bursa nushasında 33 heyit tutmaktadır.

61

mahiyeti, nazmen tercümesi sebebini belirtınesi bakımJndan büyük kısmını buraya aynen a]mağı faydalı görmekteyiz :

Ya a:g.I gel gönlünü kıl miictemi< Can kulagıylan bana ol müsteıni<

Verse tevfik ol Huda-i müste<an. Edeyim ben şimdi maksudu beyan

Şeyh-i zahid alim ü abid imam Kim Muhammed b. Abi B ek: iy hüınam Dedi bir gün cürmüıni zikr eyledüm Ol geçen eyyamüıni fikr eyledüm

Ma<şiyet deryasına gark olınışam Öz elümle kendüm oda salınışam Fikr kıldum ne kılarn ben iy aceb o ı a ol ben üm necatiline sebeb

Kurtara bahr-i ma<aşiden beni Razı ola benden ol Hayy ü Gaııi

Bundan özge bulmadum biç bir sened Kim beni kurtarmaga ola meded

Ol Cihan fahri Şefl<ü '1-müznibin Tac-ı alem mehbit-i Rfihü '1-Eıııin Sadr u bedr-i alem ü hayrü '1-beşer

Lafz deryasında akıtmış güher

Böyle demiş her kişi çekse te<ab Süıınetüıni eylese ol müntahah Sünnetümden kırk hadisi cem c ede Ümmetüm içinde özin şem< ede

R uz-i Malışer ben ana olam şefi< Hazret-i Hakda ola kadri refi< Şeyh eydür çüıı buııı gördüm yakin Cem< kıldum pes Hadis-i erba<in

· Cünılesi müsned ola anun kamu Her birini nakl kılmış bir ulu Her birini bir sahabe söylemiş Ravller anclan rivayet eyleıniş

Sonra andan söyledüm bilgil yine Bi.r hikayet her hadisin üstine Va<z u alıbar u hikayat-i gaıib Eyledüm ilhak ana ben dil verili

62

V ar ümid üm bu sebeb bir le meger Özümi kurtararn ez nar-ı Sakar1

Çünki Şeyh öz işini kıldı tamam Y etdi nevhet bu fakire iy hümam Bu mahalde bu fakir ü pür-günah Fi<li cürm ile hata ve işi ah Bir nice dlıı kardaşı ilen hile Meplis içre otururken cem< ile Araya geldi Hadis-i erba<ın Bir nice söz nakl olundı iy emın Ba<zı kimse meclis içre söyledi İltimas etdi ve ilhah eyledi Gel bu dernde sen kabul et bir nefes Kim bunu nazm etmege kılgıl heves Çünki böyle iltimas etdi olar Bu işi henden temenııa kıldılar Pes fakir ol dem bunu gördüm savah Eyleyem ol iltimasa hen cevah Pes kalem aldım ele ender zama:r:ı.

Nazmına meşgül oldum hen hernan

ı Küçük bir mukayese örneği olmak ve Hazini'nin ne derecede serbest hare­ket ettiği hakkında bir fikir vermek üzere, .19 beyit tutan bu parçanın, aslı mahiye­tindeki, 'Uşfüri denıiıekie şöhret bulmuş olan Muhammed h. Abi Bekr'in kırk hadi­sinin mukaddemesini buraya nakiediyoruz:

.ı.; y- J_,b ~ (~ ,;jıl 4fi"_.>) ~ <JI '-' .w:. ~..U\ · 0t9 ~ J

ıf ö~l_, 0~1 :W~ J 0t..--)1 ~ı..,.;..> ~ 0~\J ~j.JJI f- cJ

0~":il ~ .!.l~ ~ .ıJ ~ t-' 0~1 )~ J J_,>..UIJ 0\,p:.ll

rf Jt; .ı..il 01.A>~~ ü~l ~~ 0Li":ii.P_>- ~..b- J ~ J .ı..il Y;!­.~L..N~ ~...~.> ~~) ~1& 01;-;J~ _;JI J ~ ~...~.> ~) e_ J) ı>JJ.J .J\$-~1 ;l:i\J '-'_..>Wl tl!ll.y:- i'>WI.t~ ~~ Jl ~~ ü~I.G-~ ~)lj-" ~ ~ ~ ~ ~1 ~~J ..>Lt.:il ~6-,.::JI ~ ı.:_ıs;. ~b-~

L!J.\1\.k>...... if if~ 01 ~ ..>tj-:i~ ..>l:>-~IJ ~ ..>..f ..lll ~w..Jij-" 4s;..r-il

..>lz>":i~ ~~b-":ilj-" E: \! :i.(~~ ):: . .JI P'j-" ö_;>-":iiJ (j~ ..\::: J ..>~J:-1

o~:i_, ~lY..U~ oj' J: jA 4-UI 4fi") .;.:..... ~!,JIJ ~ 0_);\:J\if ~lY..Uiu-:cı~ Had'is-i erba''in şerhi, İstanbul 1328 ve diğer basnnlar. Ayrıca bu incelemeye

eklenen levhalara bk.

Nazm edühen türki kıldum tercüme Umaram layık ola her encüme1

63

Nazım, tercümesinin sonuna, «1Jatimetü 'J~kitah» başlığı altında,

ekiediği halıiste2 de dünyayı sevmemek gerektiğıııi, ömrü gafletle ge­çirmemeği tavsiye ettikten sonra, kendisinin günahkar, fakat «a'malin· de süst olmakla heraber itikadında dürüst» olduğunu belirtmekte, Mus­tafa hiirmetine, Tanrıdan yargılanmak dilemektedir. Bunun devamı

olan son sahifede ise, adını, tercümesine harcadığı emeği ·ve ona na· zar edeceklerden temennileri ile eserinin heyit miktarını, nazım tari­lıini tesbit etmektedir- ki bu parçayı da, ehemmiyetine hinaen, buraya alacağız :

Bu HAZINI bir kemille hak-sar Elıl-i ilm ayagı alt~da guhar Çün Hadls-i erba<in'i ben garlh Türki kıldum terceme uş dil verili Takatumca sa<y edüh nazm eyledüm Uş şikeste-heste hunı söyledüm

Özi tek bir nice all mühtedi Buna hakuh fa'ide alsun dedi Mühtedl olanlar içün aşikar N azm edüh kod um cihanda yadigar Ebi-i dillerden temenna eyJerem Arz edüh hıdmetlerinde söylerem Lutf edüb her kim nazar kılsa buna N azınma fikr etse bunun her yana · Bula ger nazmında bunun bir sakarn Çekmeye buna ve afv ede rakani Yahud ma<nasında bula bir hale! Ay bin örtüb müşkilini ede hal Lutf edüben yaıılışın ıslah ede Kim durur kim kamil ola dünyede Kangı meclisde okunsa bu kelam Bir du<a durur temenua ve 's-selam Üç bin oldı hem sekiz yüz beyt bu Hakka erişdi bi-<avn-i ferd-i Hu Mustafa'nın lıicretinden iy hümam Kim dokuz yüz otuz ıl geçdi tamam

ı Ankara yazın., 4-5. s.; Bursa yazın., 2b- 3b. 2 Ankara yazın., 189. s. v. dd.; Bursa nuslııısmda yok.

64

N azma geldi çün tamam o ldı kitab Pes dedüm va 'llahu a'lem bi 'ş-şavab 1

Eser, yukarıya alınan parçadan katiyede anlaşılıyor ki, 3800 he­

yitliktir. Hazini tarafından 930 · (1524} tarihinde vücuda getirilmiştir.

Aruzun failatün failatün faiHit vezni ve mesnev\ şekli iledir. İktİhas edilen patçalardan da açıkça görülür ki nazım, tercümesinde vezne ha­kim olduğu gibi, . kafiyeleri de vukufla kullanmakta güçlük çekme­m ektedir. Hazini, oldukça geniş h7r karihaya malik bulunuyor. Nazım tekniğindeki vukuf ve maharetini, tercüme kahiliyeti uğrunda, kolayca idareye muktedirdir. Gerçi yer yer vezni doldurmak için pes, çüiı,

uş, iy hü~am v. b. gibi lüzumsuz bazı kelimelere baş vurolduğu veya aynı fikri bir kaç türlü ifade ederken ıtnaplara düşüldüğü oluyor. Ama umumiyede vezin ve kafiyeler sağlamdır. Nazımm gayet rahat ve kolay yazdığı ve yorgunluk duymadan beyideri biı· biri peşi sıra dizdiği, nazımda rüsuh sahibi olduğu da besbellidir.

* İlk hadis, tabiatı ile, tercümeye esas olan Muhammed b. Ahi

Bekr'in ·arapça Hadis-i erba'in şerhi'ndeki 'Abd Allah h. 'U mar'dan

rivayet edilen ~l-JIJ ıf P...r. ~.) ~IJ ıf ~..,..) 01....)1 r>..t. ı:ı__,.....!)l dir. Tercümesi şöyle başlar:

Bu durur evvel Hadis-i erba'in Guş kılgıl srdk ile iy pak-din RaviJer böyle rivayet kıldılar '~ 'an ile bu sözi söylediler İstima etgil eya sahili-nazar Bu sözi nakl eyledi İbn-i Umar2

Diııle Abd Allah bunı böyle dedi Falır-i alemden rivayet eyledi Dedi malılukata her kim rahm eder Rahm eder ana Huda-yi dad-ger Rahmi çok kullara Hayy ü. hi-zeval Rahı:i:ı eder dedi Resul-i hi-misal Kim ki Hak halkına kılmaz şefkati Nice umar ol Hudadan rahmeti

ı Ankara yazın., 191. s. 2 Bursa nushasmda bu hadisin ravisi olarak İbn-i Mes'üd'un gösterilmesi

yanlı§tır; eserin aslını teşkil eden Muhammed b. Abi Bekr şerhi, 1328 basımı,. 2-3 s. ile krş.

Rahm edün siz yerde Hakkın kulına Ta ki rahmet ede size hulına1

65

Müteakihen, aslında olduğu gibi, Halife Ömer'in Medine'de bir serçeyi hapsedip oyuatan bir çocuktan kuşu satın alarak azat eyledi­ğini ve ölümünden sonra da kendisini rüyada gören bir şahsa dün­yada bir kuşcağıza olan merhameti hasebiyle ukbada rahmete erişti­

ğini anlatan hikayenin manzum tercümesi yer almaktadır. 2 Bundan sonra yine aynı hadis çerçevesi içinde ve aslına imtisalen bir hikaye gelmektedir ki : Beni İsrailden bir ahidin bir kıtlık zamanında yolda rastladığı hiı· kum tepesi~e bakarak : «Eğer un olsaydı, bunu açlaı·a verirdim>> diye düşünmesi üzerine, sanki o ıniktar sadaka verıniş gibi, defterine ecr ve mesuhatı yazıldığını ve bu suretle «hayre ııiyyeti ola­nın, her halde, Hakkın rahmetine kavuşacağmı» helirtmektedir. 3

Böylece Muhammed h. Ahi Bekr'in risalesindeki hadisler ve Iri­kayeler bir az daha geniş, ilaveli ve serbest bir tercüme ile ve hep aynl vezin ve nazım şeklini muhafaza ederek nazına çekilmişlerdir.

39. hadis arapça ve türkçesinde pek enteresandır. Zira bu hadis -tek başına bir kırk hadis mahiyetindedir. Mücahid'in Selman'dan nak-

lettiği bu hadiste evvela Peygamberin 'G;, ...l:>- W:~) <.$,.1 J;-~ ,y

$-w.JI_, $-~1 ÖJ~ J .&1 ~ ~.:ı J'"l 0'" meşhur kelanıı gel­

mekte, sonra da bu kırk hadisin neler olduğu anlatılmaktadır. Arapça ve türkçelerini bir arada göstermek ve karşılaştumayı kolay]aştumak üze­re, bu hadisten ilk on ikisine ait satırlada onlaı·m tercüıneleıini veı·i­

yoruz:

Jk; .&IJ.,o ~:JI if ~ JW .&1 ~_; 0LJ..... if ..\;~~ 0>=-

.&1 _f:..>-J 4:J;-1 ~.:ı ~...l:>- ~_) ~1 olP~ ~1 Js:- ~ ,y t' J ~

~ J~ 'G;_...t:>- ~~_;~1~1.&1 JY""_;~ \:..W :~~All i->~$-w....ıı_, ~j~IL JW

u _,il~ ~1_, 0::-::..11_, ı...;-ı\;:(JI_, iUJ\liJ J:>-~1 i 3}1_, .&~ 0'"JJ 01 rJ\-JI

Jy-"_) \~ 01_, .&\~\ .U\~ 0\ ~J JW Jll,y O~J o..t!" _;..\Al4J

~)ı ~.:ı J_, ~..ıı.:ı ~ _, 4->-..f_; r~c~ t;; J $- _,..,.; _,Jı tt~ .... ~ ö_,L.a.Jı~ _, .&ı

ı Ankara yazın., 6. s.; Bursa yazın., 4a. 2 Ankara yazın., 6-7. s.; Bursa yazın., 4a-h. 3 Ankara yazın., 7-B. s.; Bursa yazın., Sa.

5

66

~1 ~J ,<')\~ 4}1 ~\ 01 ~\ r!-J 0L,.;..4J ..tt-~ p~;J 4A~

'iJ 4)'pj'i \.i) ı.::.ıl.Sj 0')\~ J ~ ı.?'J ~J \.Y.. Jf J ~)j r>=­'iJ 4)1 Jfh 'iJ ~~ J~ Jf'b' 'iJ 1!-~..uıJ J,_,::ı.,._j 'iJ ~ .&lı B rj

~; ...\>-\ J>- ..>JJı ö~lr-~ .,A~j 'iJ ~~lf .&~ .....A~ ~J -'.J.:ı ~rj

Can u dilden guş kıl iy ehl-i dil Erba'inden otuz dokuzıncı bil Ravisi durur Mucahid mu<teber Ol dahi Selman'dan işitmiş haber Dedi Selman ki buyurdı Mustafa Falır-i alem sahib-i tae u liva Ümmetümden her kişi der ol Resul Saklasa bu kırk hadisi bilmiş ol D ahil olur cennete ol şeksüziıı Haşr olur ol enbiyalarla heınin Dedi Selman biz dedük kim ya ResUl Lutf edüb bildir bize kim nedür ol Dedi kim bes söyleyem tutun kulak Bir zaman eylen gönül göziıı uyak

(I) Evvela ol kim getüresiz iman Hak Ta<aJaya ki Hayy u Cavidan Yok durur anun şeriki bir durur Ol cemi<-i işlere kadir durur Hem şeriki yokdur anun bi-nazir Cümle kalınışiara olan dest-gir Hem bilesiz hak durur Yevmü '1-Ceza Hem meıa'ik hem kütüb hem enbiya Hem yine Hakdan bilesiz hayr u şer Hayr u şer Hakdan olur bil iy beşer Hem dilünüze şehadet dem-be-dem Ta ölince cehd edün olmaya kem

(II) Hem ikinci kılasız beş vakt namaz Eyleyesiz Halika dün gün niyaz Cümle erkanın şera'itin kamu Vaktlu vaktinde kılasız iy <amu

-------1 İstanbul 1328 basımı, 46. s.v.d.

l..w..ı 1 •. J

(III) Hem üçünci malunuz olsa zekat Hem veresiz edesiz ahde sehat

(IV) Dahi dördünci oruç ayın tamam Tutasız Hak razı ola iy hümam

(V) Yine beşinci bu durur kim yakin Malunuz olsa eger ya Müslimm Hak Ta<ala evini hacc edesiz Turasız andan cinana gidesiz

(VI) Bu durur altıncısı bunun yine Söyleyelüro hem anı diııleyene

Kıla her gün on iki rik<at namaz Hazret-i Hakka edüp zar u niyaz Sünııetümdür dedi anı Mustafa Sadr u bedr-i alem-i sıdk u safa Vitr oldı yine üç rik<at dahi Dinle hunı sıdk ile sen iy a:gi

(VII) Bu durur yedincisi ata ana Razı ola senden iy ehl-i safa

(VIII) Sekizinci yemeye mal-i yet!m Anı yemekde hata vardur az!m

(IX) Söyledi hem dokuzmcı Mustafa Ol durur kim yemeye mal-i riha

(X) Hem onmcı bu durur hanır içmeye Hamr içenü çevresinden geçmeye

(XI) On birinci içmeye andlar yalan Kalmaya ta duzah içre cavidan

(XII) On ikinci şahid-i zftr olmaya Ta ki cennetden o gün dur olmayaı

67

Burada kolayca görülüyor ki arapça metin, nazım dili ile ter­cüme edilirken, hemen iki misli artmış ve manaya sadakat muha­faza edilmekle beraber, geniş bir serbest! ile hareket edilmiştir. Ter­cüme kokusu pek hissedilmemektedir. Adeta bir nevi şerhin şerhi gibi gözüken yerler vardır. Üslup sadedir. Tasannua hemen hiç düşülme­miş gibidir. Esasen nev'in bünyesi de buna pek müsait değildir. Ter­cümede didaktik kıyınet ön planda geliyor. Hacım itiharJ ile bu ve Hakan!'nin (öl. 1015jl606) Hadis-i erba<in şerhi, 2 türkçe manzum kırk

ı Ankara yazm., 184-185. s. 2 Abdülkadir Karahan, Hakanı'nin kırlc hadıs tercümesi: Türk Dili II (1953),

199-203 ile kr§.

68

hadis şerhlerinin en büyüklerini teşkil ederler. Mütercimin arapçayı

hayli iyi bildiğini, ve hu dini edebiyat meyvasını, orta derecedeki mü­nevver halkın bilhassa istifade edeceği hale isteyerek koyduğunu sez­diren işaretler, emareler iktihas ettiğimiz parçalarda da mevcuttur.

Muhammed h. Ahi Bekr'in hu kitabının İstanbul kütÜphaneleri ile Mısır ve Avrupa kütüphanelerinde yazmaları ve 1274-, 1293 ve 1328 de İstanbul'da yapılmış üç tah'ı bulunduğuna nazaran, şöhreti son za­manlara kadar gölgeleurneden devam etmiş demektir. Hazini'nin onu seçmesi de hu şöhret ve tesirin, belki son asU"lardan daha fazla XVI. asırda, yaygın olduğuna işarettir. Yalnız her nedense hu türkçe ter­cüme, oldukça muvaffakıyetli ve sade olmasına rağmen, o kadar şöh­ret kazanamamış olacaktır ki ondan hahsedildiğine pek de şahit deği­

liz. Bununla beraber, eski devirler için, az çok kıymetli bazı eserlerin ara sıra köşede hucakta kalmış olmasını da tabii görmek gerekir.

2. AşıK NETTAI (ÇELEBI) TERCÜMESi (979/1571). «Müfti 'tı·§a~aleyn» demekle müştehir, mütehahhir Osmanlı a1imi İbn-i Kemal'in (Şem­seddin Ahmed h. Süleyman h. Kemal Paşa, öl. 940/1534) 934J1528 de arapça olarak şerhettiği kırk hadisin ı Aşık N ettai [N eWi 'i] (M eşa'irü 'ş-şua'ra sahibi Aşık Çelebi, 926-979/1520-1572) kalemi ile yapılan-bu tercümesi, 2 bir hakıma başarılı görülmesine rağmen, diğer bakımdan

merhamete şayandır.

Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'ya hulus için, 979/1571 de «Nam-i namileri ile itmam ve ism-i samileri ile hedi'ü 'n-nizam miskiyü 'I-hi­tam edüh huzur-i şeriflerine ve harim-i izzetlerine ithaf edilen» (6. s.) Pir Muhammed al-Aşık an-Natta' 'in hu ömür sonu tercümesinde, el­deki basma nushalara göre, kaynağı olan eserden bir çok hadisler at­lanmış ve buna mukahil nereden nakl ve tercüme edildikleri açıklan-

. mayan bir hayli ilaveler yapılmıştır.3

Aşık Çelebi adına hu risalede müspet not alahilecek taraf, he­. men. yalnız, mukaddeme müstesna, mensur tercüme dilinin, divan ede­biyatının ağır terkiplerinden azade konuşma diline yakın bir sadelikte oluşudur, denebilir. Esasen yalnız münevver sınıfa değil, umumiyetle ge­

. niş kütlelere hitabı hedef tutan türkçe kırk hadislerin büyük ekseri­yeti hu vasfı taşır. Sonra bu tercümenin, tercüme bakımından, aslına

ı Şerh-i Hadis-i erba'in, İstanbul 1316. 2 Kemal Paşazade, Hadis-i erba'in tercümesi, İstanbul 1316. 3 Mesela İbn-i Kemal'de 4, 6, 10, 14, 16, 18, 19, 20, 21, 25, 27,28 ve son­

dakiler.

69

uyguuluğuna da işaret yerinde olacaktır. Asılda olmayan küçük izahlar veya asılda bulunduğu halde hazfedilen mutalaalara rastlanırsa da, bunlar göze fazlaca hatacak ve manayı değiştirecek derecede değildir. Bu tabiatİyle yaptığımız karşılaştırmada İhn·İ Kemal'de ve halıis ko­nusu tercümesinde olan hadisler içindir. Birinci hadisin arapça şeriri 'ile bunun türkçe tercümesinin ilk paragrafını buraya nakledersek, bir fikir edinilmesi daha kolaylaşır:

Jt; '(ç.J9..r- ~ <~-~1 ı.s.,.; J ..1. ~ if ı>..\,. _;ll ~_;>-1 ·i':>\DIJ~ i':>\ ...• JI

01 '-:-":: 0WI )~ '-:"4 Jl 0WI Jl 1~1 ~1 J 4;_1~1 '-;-->-~

ı.s>- Fj ~ P!- p J:Y. WJJ'':lıı ~ ~ ~ J>~ 1~1 i .ı.j~~ ı.:,~~ J l..lfll i':>'I...JI ~ (.)"'\:.;\ ..... ~~ ..r-1 ((~1 J>- l_r-W J 1_,-;L i':>'l-1\ ~ r, ~ .. )) i':>\...JI.ı.:l>- .ı.J_;J p i ')} J 1 ~ r.WIJ t_.t;

l((i:>\(.l\~9 i':>\...J\ )) i~\ ~ Jt; J ((cd ':>'~;

«Ahadis-i merfu<adandur. Sahlh·i Tirmizi'de mezkfudur. Ravisi Cabir b. Abd Allah Ansari'd~ir. Sahib-i Hidaye Tecnis ve Mezid adlı ki­tabında yazar ki bir kirnesne bir kirnesneye gelse, içerüye girmezden evvel izin taleb ede, andan sonra girüh selam vere. Zira Hak Ta<ala Kelamında buyurur :

Ld.ftl\ Jç. \ ı ;J \ _;L; ·::ı- C'; · '(; ı.ı..:_..,u ~ ,. ~ ~ tS; i"""~ P::' ~ :.r-

Ya<ni kendi evinizden gayri eve girmen çak istinas edüh selam vermeyince. Selamdan evvel istinas ile emr eyledi. İstinası istizan ile tefsir eyleınişlerdür. Bu edehin ri<ayeti evde olıcak lazımdur. Amma fezada olıcak bir Müslim bir Müslimin üzerine gelse, selam vere, sonra kelama başlaya. Zira Resul Allah salla 'llahu aleyhi ve sellem :

o,d ':>\9 i~\~ pJ if huyurmuşdur. Ya<ni selamdan evvel kim

ki kelama başiaya ana cevah vermen, demektir.»2

Bu risalede garip telakki edilehilecek ilk şey, Kemal Paşazade· 'nin cem ve şerhettiği, sahih, müsecca ve fasih kırk hadisi, şerhleri ile birlikte, tercüme eylediğiııi tasrili eden3 Aşık Çelebi'nin, yaptığımız mukayesede, mezkfu· eserdeki bir hayli hadisi atlaması4 ve bunlann

ı İbn-i Kemal, a. e., 2-3. s. 2 Aşık Netta1, a. e., 8-9. s. 3 Aşık Nettai, a. e., 4-5 s. 4 Bir önceki sahifede 3. not ile krş.

70

yerine nereden aldığını hildirmediği ve bir kısmının sıhhat derecesi meçhul hadisler ikame etmesidir.

Asıl merhamete şayan olan nokta, her hadis şerlıi tercümesinin sonundaki dörder ınısralık «tercümetü 'I-hadis hi 'n-nazm» parçalarıdır

Bunlar vezin, kafiye ve mana itibarı ile zapt ve rahıttan mahrumdur.

Dil, üslô.p ve ifade bakımlanndan da bu parçacıklar bir iptidai­lik örneği gibi önümüze seriliyorlar. İnsanın bunların şöhretli tezkire sahibi ve şair Aşık Çelebi'nin kaleminden çıktığına adeta inanannya­cağı geliyor. Ve bunları gördükten sonra Nevai'nin (1441-1501), Ha­zini'nin, Usuli'nin (öl. 945/1538), Fuzuli'nin (öl. 963/1556) ve daha bir çok Türk şairinin kırk hadis tercümelerindeki en zayıf kıtalarının hile hi· ter muvaffakıyet örneği olduğuna inanmak istiyor. Yine bunları mu· taHtadan sonra, bir kere daha sabit oluyor ki bir hadis tercümesinin dört ınısraa sığdmiması kolay ݧ değildir. Hayli zahmete ve edebi kudrete vaheste bulunan bu iş, erbabının elinde, Nevai ve Fuzuli'de olduğu gibi, sade ve tabii hale gelir. Ehil olmayanlar kaleminde de Aşık Çelebi'deki mertebeye dü§er. İşte misalleri :

Ser-i Peygamberan-i Rahh·i selam Yacm ki Mustafa aleyhi 's-selam Buyurdı ki kahla küll-i kelam Dahil olsan ver ehl-i heyte selam1

* Olsa bir emre bir kişi me'mfu Halkı tahvife var ana destfu Sonra andan i tah kılsa zuh fu Özrin etmiş olur gerek ma<zfu2

Şüphe yok ki Aşık Çelebi'nin Türk edebiyatındaki malfunumuz olan kudreti ile bu eser mütenasip değildir. Bu ııispetsizlik şu sebep· lerle olabilir :

1. Eseri ihtiyarlık zamanmda (daha açıkçası ölümünden bir kaç ay önce) ve maişet derdi ile yazmış olması;

2. Risaleyi, didaktik ve sade bir lisaııla yazmak endişesi ile bu heceriksizliğe düşmüş olması;

3. Kitabının cahil bir müstensih veya na§ir tarafından bu hale getirilmesi.

ı İlk hadisin tercümesi, 10. s. 2 On ikinci hadis tercümesi, 22. s.

71

Şekayık zeyli'nde, A§ık Çelebi için, «Asarından iki kıt<a Ehadis-i erba<J:n'i vardır. Biri Mo1la merhumun tercümesi ve biri kendi cem<i. dür»1 denilmekte ise de, bu kaydı tevsik imkanı bulunamadı. Onun kendi cem ve tercümesi esasen gerek mevzuumuzun sınırları dışında

kaldığı, gerek elde edilemediği için, bu hususta bir §ey söylenemez.

3. SüLEYMAN F.AzıL EF. TERCÜMESİ. İstanbu1lu Süleyman Fazıl Efendi'nin (öl. 1134/1722) bir Nevevi Arba<ün'u şerhi olduğu mukay­yet ise de, 2 eserin nushasına rastlamış değiliz. Hatta bu şerhin arap· ça yazılmış olması ihtimali bile batırdan geçebilir. Şimdilik ancak işa• retle iktifaya mecburuz.

4. BuRSALI İsMAİL HAKKI TERCÜMESi (1137/1724). Türk dilinin hacım itibarı ile büyük Erba<in tercümelerinin başlıcalarından olan bu eser, Nevevi Arba<ün'unun geniş ve etraflı bir şt>rhidir. Türkiye'de üç defa basılmış o1ması3 müellifinin şöhretine ve eserin gördüğü rağbete bir delil gibi düşünülebilir. Esasen İsmail h. Mustafa (Aydoslu, sonra Usküplü, daha sonra Bursalı diye meşhur, 1063-1137/1653-1725), bu erbain şer-

hinden hay1ı zaman evvel de ...ı.~ Lı')}\ :\:__,; J ~Wl ~ tabirleri ile tavsif

ettiği hadislerden bir Arba<ün l}adt§. cemetmiştir ki müellifin kendi el yazısı ile olan asli nushası Bursadadır.4

ı Atai ( 'Atii'I ), Zeyl-i Şekayık, 1268, 163. s. 2 Bınsalı Tahir, Osmanlı müellifleri, İstanbul, I. c., 325. s. 3 Hadis-i erba'in tercümesi, Amire, 1255; Mevôhib-i ledünniye kenarında, 1313

ve İstanbul, Mahmut Bey Matbaası, 1317. İlk tab'ında unvanı Şarl:J al-arba'ln l;ıadt{i .. şeklinde olup, doğrusu da, «şerh» kelinıesinin kullanılmasıdır. Hacım bakınınıdan Birgivi-Akkermani'den yapılan tercüme (Bürhıinü 'l-muttak'in) -bundan daha bü yüktür.

4 Bursa Genel Kütüp., İsmail Hakkı kısım, 38, mec., 1. risale, 13 var. Şeyh İsmail Hakkı, Hacı Kadın zaviyesinde münzeviyane yaşadığı bir zamanda topladığı bu Arba'ün l;ıadl!i'in tarihini şu karışık ifade ile anlatır ki, bizim hesabımıza göre, bu 1101 recebinin 20 sinden evveldir :

i Wl if Jl!ll 0-..,a.;.ll eY V"~Wic.Y'..Wiif Jl!ll G.WIJ c.~~ c!_J ..ı.; J

~~\ ~~\ cjA JW10.l')il UJ')Jiif JJ')JI ...ı.A.Jiif __.jWI _rJI if JJ~I

(13. var.)

Acip şekilde dikkatimizi çeken bir mesele, bu risaleniıı bittiği varakm ikinci yüzünde Bınsalı İsmail Hakkı'nın kendi hattı ile yazdığı şu «Keşif» tir ki, bunun tahakkuk edip etmediğine, veya zamanı geldiğinde (1318) kimsenin bu iddiada bulu­nup bulunınadığına dair mahallinde (Bursa) bir araştırma yapmak alakabah§ olurdu:

72

Ş~yh İsmail Hakkı, Hadis-i erbaın şerhi'ndeki bir kaç satırlık arapça mukaddemede, esaslı hiç bir malumat vermez. Yalnız kitabın

Hafız Ali'nin (Kastamonulu, sonra Filibeli) ısrarı üzerine şerhedildiği­ni belirtir kil bu husus eserin en sonunda bulunan «nazım» başlıklı

şu kıta ile de tekrar edilmektedir :

Bu te'Hf-i eelll-i nükte-senc•i ma<rifet-gence Sebeb Derviş AH-i Hafiz oldu istemeklerle Dedim tarih Şerha harf-i. cevherdar ile Hakkı Çıkardım Erba<m'i ben de Şeyh-asa emeklerle (304. s.)

Yukanki kıtanın son nıısramdaki noktalı harfler, tabii eski ya­

zıya göre (.U)G\ LJ t:f o~ ~~ul i~J.4~) ehced hesabı ile, şerh tarihini göstermekte olup bu da «İşte Şerh-i Erba<m bin yüz otuz ye· dinci muharreminin evabirinde şlraze-hend tekmil oldu ve Bursa'da kitahhilnemizde ihtitam buldu» (303. s.) kaydıllln da tasrih ettiği gibi, 1137 dir.

Bu şerhte her hadisin metni parça parça ele alınmakta, evvela sarf, nahiv, lugat, iştikak v. s. bakımlarmdan -bir çok arapça şerh· lerde de olduğu gibi-hemen her kelime ve tahir üzerinde durulmak-

u~ı J~;::....'":Jı Jt:>- J _, ~;Jı tl? Jl ~ p JldJI :r '"~} G.:.S 0~ ~ J 0L..jl _r:-1 J ~:J.I ...\~1 Jl Jwi ~IJ.::.ol :r J~ J _r .\lll

~ JA:... ı.?' _, J_,bli T '-:--i~ :r ~ _, J.l i _,)ı ~~ :r ~ ~ (${:tA ~~~J J12.~:u Jg11 0lAj Jl J._a.~ J~ ~~~c..).;~~'";; J~l iJ)I (!)~~

_, J~l i-')1 ~~ J ""'ı ~ 0 ,4 ~ 4.\'L..J u_?_, 0li ~ ı.s~ :r w )ı ~t~ ı~ ı _, u .. w ı ~ '":J JJ _, tr:; GS:.~ ~AA~I ~_,t J ~ ~mı ~ <.J""\;j\ ;çı J J~l '-:--:5 :r \:Jl;~,4 J o~ i \.M~~ J if~ 4:_4':}.s;. _, ~:>- J.P\c.-1 ~ı ~ı u_ ı ~ ~ <Y .>"' _, .ı;_,_fo.._, _fJ.ı_,

J>- ~ o~ J>- J ö#liJ ~!rJI 0 4.f._, ~)lu.;~ ~Wl J~

,_;ıJ'":JI ~-' ~ı,;t _, p- 0LC 4.:...... 0~ ~~w_, J y.f Jl>- ~..~..,.:ı .1....._,

\ \ 'r'V o~y:-J ~j~ p ~ J.f-~1 ~\ ~\ oJJ:>- ."-'JI '";;\ '-:--:;)1 ('>. '";; ı Büyük boyda 324 s. tutan İstanbul 1317 hasımını esas alıyoruz; 2.s

73

ta, sonra icap ettikçe başka ayet ve hadislerle, yahut kütüb-i nıutebe .. reden nıisa1lerle asıl nıana tekit ve takviye olunmaktadır. Nesri iyice medrese kokusu taşıyor. Bu kitap daha çok medreselerde talebe-i ulu­ma Nevevi Arba(ün'unu kolayca anlatıp öğretmek için hazırlanan on· larca arapça kırk hadis şerhi yanında kuvvetle mevki alabilecek türkçe bir kırk hadis olmak hususiyetini de haizdir. Nadiren arapça ve fars­çaılan yapılmış nıanzunı iktibaslara da rastlanır. Mesela 29. hadisin şer­hinde, İnıanı Ali'den şöyle bir beyit iktihas edilmiştir:

\~\ U, 0\:...JI ...::.ıb-~:::­

(245. s.) 0LUI c_.r:- ~ i~ ~J

Yine aynı yerde, adı zikredilnıeyen bir şairin şu beytine rastlanır:

4:;jJJ Jw.ıı e Jwı ;ıJ

(246. s.) JLQ.,. JS' ._:.p,:;;..J JWJI ~J

Ve hemen o sahifede Mesnevi'den de şu beyit alınmıştır:

; '-:" 1...\:::- G Jb:- JJ x; (246. s.) _? ı.}§' ~ J"" 06:-)~ ~l....J ~

Yine böylece, sondaki 32. hadisin şerhi ortalannda İnıanı Şafi(i· 'nin hal-ı ihtizardaki şu nıısraları naklolunnıuştur:

~1.1. .:.H.; J ~.ı.;~ Ll. J

kL.ı !.1 p ..1- Jt:::-) ..:...k:­o,::.j} L •. ~ ~j; ~k;

(302. s.) lJ:ı.ç.\ !.Ip 0ts" lJJ !.1~

Fakat hiç bir zaman Bursalı İsmail Hakkı'nın bu kırk hadis şer­hine edebi bir eser gi.bi bakılabileceğini söylemek niyetinde değiliz.

Daha çok medrese adabına uygun ve tedrisi-talinıi mahiyette geniş bir izahname olarak mutalaa edilmesi zaruridir. Burada dikkate layık bul­duğumuz bir noktaya da işaret etmek isteriz: Canıl'nin Tarcama-i /:ıadl§-i arba(ln'indeki hadis sırası, hemen unıunıiyetle denebilecek şekil­de bizzat kendi yazma ve hasmaları ile, Cam1 tercümelerinde bir hayli

. değişiklikler gösterdiği halde, Nevevi Arba(ün'u yazma ve basmaları bir tarafa, hatta arapça-farsça-türkçe tercüme-şerhlerinde dahi asli nus•

74

hadaki tertip muhafaza edilmiştir. Mesela Bursah İsmail Hakkı'nın bu şerbindeki hadis numaraları, Nevevi Arba<ün'unun son türkçe tercümesi olan Ahmed Naim Bey naklinde aynendir.1 Bunu bir az da Cami'nin Arba<in'i müstensihlerinin ekseriyetle tanınmış hattatları ve müzehhip­ler olmak bakımından, kopya değişikliklerini bir dereceye kadar da sanat gösterme endişesi ile yapmış olmaları ve türkçe tercümeleri yapan zevatın da ellerine geçen yazmalardaki tertibe uymak suretiyle hare­ket etmiş bulunmaları ile izah kabildir, sanırız. Sonra Nevevi kırk ha­disinin İslam aleminde, hadis .takrirlerinde daima baş vurulan bir ki. tap olarak el altında tutulması ve müderrislerin, hatta ufak şekil de­ğişikliklerine karşı dahi müsamahakar olmamaları da bu düzenin Ne­vevi'de bozulmamasına hizmet etmiş olabilir.

Şeyhin bu eserinden kendisine ait bir husus da tezahür ediyor: Kendi el yazısından kopya ederek bir az yukarıdaki bir nota aldığı­

mız «Keşif» i ı.etkik edilirse, bu zatın yalnız kendisinin keramet sahi­bi olduğuna inanınakla kalmayıp istiğrak halinde alem-i gayba miite­veccih olduğu anlarda CenabNı Haktan haberler aldığına da kani bu­lunduğu görülmüş olur.

Bu Hadts-i erbatn şerhi'inde de bu hususu takviye eden deliller vardır. Söz gelimi 32. hadis şerhinde, Ademoğlunun Cenab-ı Hakkın

dergahına el açıp hulus ile yalvarması halinde affa mazhar olacağın­

dan bahsedilirken, ancak «kul hakkı» nın, hatta şehitlerden hile, ma'· fu olmadığı ve bu haklar arasında da bilhassa kafir ve hayvan huku­kunun mağfirete uğramadığı zlkı-edilmektedir. Bunu takiben de aynen şu cümleler gelir :

«Meger ki Hak Ta<aladan ana dahi bir ted~rik vaki< ola ki burası meskutun <anhdır. Egerçi ba<zı sureti Allah Ta<ala bu fak!re ta<rif eylemişdir ve lakin setri evla olmagla tahr!r olunmadı» (301. s.). Bu fevkalade hadise hakkındaki kayıtları, asıl mevzuumuz dahilinde ol· madığı ve kendimizi de bu hususta saHihiyetli görmediğimiz için, yal­nız işaretle iktifa ediyoruz.

5. İsMAİL MüFİD EF. TERCÜMEsi. İstanbullu İsmaH Müfid Efendi (öi. 1217 /1802) tarafından meydana getirildiğini, Bursalı Tahirin Os· manlı müellifleri'nde haber verdiği Nevevi Arba<ün'unun terciimesi2

ı İmam Mul;ıy al-Din Navavi, Kırk hadis (tre. Ahmed Naim), İstanbul 1343. 2 I. c., 243. s.

75

hakkında tamamlayıcı mahiyette bilgimiz olmadığı gibi, bugüne kadar eserin bir nushasma da rastlamış değiliz.

6. MuSTAFA CEM'! TERCÜMESi (1290/1874•). Bab-ı All tahvil kalemi hulefasmdan Mustafa Cem'i (Cem'!) Efendi tarafından Burhi'inü 'l-muttakin adı ile, Birgivi-Akkermani: tasnifi arapça kırk hadisten çev­rilen bu kitapı mevaiz-meal eserlerdendir. Bu tercümenin aslı olan Arba'ün l;ıadl§'in ilk yedi hadisi, Osmanlı müelliflerinden Birgiv] den· mekle meşhur Mehmed b. Pir Ali (929-981/1523-1573) tarafından şerh ve beyan edilmiş olup, gerisi a-ynı reviş üzerine Akkermani Mehmed b. Mustafa (öl. 1160/1747) kalemi ile tamamlanmıştır.

Bizzat Akkermanl'nin el yazısı ile yazılmış olan nushasını Rağıp Paşa Kütüphanesinde bu1duğumuz2 ve müteaddit basımları mevcut olan3 bu arapça kırk hadis şerhinin, ana yazmasındaki ketebeye göre, ikmali cemaziyü 'l-evve11157 (haziran 1744) tarihindedir. Akkerman1, bu ketebede, Birgivl'nin yanın bıraktığı eseri, derslerinin çokluğuna ve nefes iUetir.ı.e müptela bulurımuş olmasına rağmen, aziz dostlarının ve talebesinin ricalarını is'af için nasıl devam ettirip sona erdirdiğini de belirtir.4

Kitabın türkçeye tercümesini yapan Mustafa Cem'i, «a'lemü '1-ule­ma ve umdetü '1-fuzeHl» gibi bir az da beylik terkiplerle kadrini yü­celtti.ği Ömer Lutfi Efendiden icazet aldığını mukaddeme mahiyetin­deki satırlarda anlatır. 5 Mumaileyh, istiaze ve tesmiyeyi zikr için, baş tarafa, Mustafa b. Halil al-Zagrevi'nin müellefatından Risiilat al• ta'avvu&6 ile Risiilat al-basmala'nın1 tercümelerini de koymaktadır.

Tercümenin mahiyeti eserin aslından ayrı olmadığı eihetle, bura­da Birgivl merhumdan naklen - ve Mustafa Cem'i'nin tercümesine da­yanarak-bazı noktalara temas edeceğiz :

İmam Birgivi, zamanında bid'atin alıp yürümesinden müşteki ve aynı zamanda eelılİn gayeıle meşhur ve ilmin de keenne gayri mezkur olduğuna kanidir. Sonra «Sakim» ve «mÜstakim» i fehmetmekten aciz bazılarının da Him davast ile «akval-i za'ife ve ahadls-i mevzu'ayı müş-

1 İstanbul 1290, iki cilt, I. c. 59+348 s., II. c. 345 s. 2 Rağıp Paşa 1tütüp. 269; talik, 161 var., 207 X 125 (135 X 65) mm. 3 Tunus 1295; İstanhull316, 1321 ve Mısır. 4 Rağıp Pa~a Kütüphanesindeki Akkerman1 yazması, 161a. s I. c., 3. s. 6 I. c., 3-35. s. 1 I. c., 36-52. s.

76

temil» birer kitap telif etmeleri ve bunların eserlerinin halk. nazarm­da makbul tutulması kendisini adeta yese düşürmüştür. 1 İşte bu ha­let-i ruhiye içindedir ki şöyle yapmak arzusunu duyar: «Ve şu yolda bir risale te<Iif murad eyledim ki ol risa]e derunında a<sar ve emsarda şayi<a olan hid<atları i<Iam ve fasl ve ahadis ve llsarda varide olan sünen-i seniyyeyi beyan ve nakl edeyim. Şu tarz üzere ki ol riealede ulema-İ fazılinin iht;Jafatmı izhar ba<dehu dela'il ve herahin iİe tarik-i hakkı mümtaz kılarak zu<afa ve cühelanın akval-i mezife ve risalat-ı gayr-ı layıkalarını aşikar edeyim ki hatta talihun aııların ahval ve uküluna taklid etmesinler.»2 Epeyi tereddüt geçirmiş nihayet ...

. . . ~!. ..\:>- 0::-'•·U 1 & 1 j>- ,1b.. eY

hadisini nakl ve heyarı. ettiği bir günde, bazı talebesi ondan bir kırk hadis cem ve tertip etmesini rica etmişler. O da, bu risaleyi tasnif ederek, «cümlesi sünen-i risalet-penahlyi ishat eden hadis-i şerl:fleri a· hadis-i mu<tehereyi cami< olan kitabiardan ahz» ve sonra o hadisleri şerh ile kalh ine doğan bazı meseleleri de, bu vesile ile, heyana karar vermiş.3

Kitaptaki hadisleri cennetiere heL'zetmek için, cennet kapıları

sayısınca, her bir hadis şer hi sekiz kısma ayrılmıştır:

I. Had!slerin ra viieri ve faziletleri : Rivayet;

2. Hadisin lugat ve şar'an ve istimalen müfredatıı:.ı izah: Lugat; 3. Hadisin irahı: İrap;

4. Hadisin hassaları ve ilm-i beyan ve ilm-i maan i muktezasmca mezayası : Belagat;

5. Hadisin manası ve şerhi : Şerh;

6. Hadisin ibaresi, delaleti, işareti veya iktizası ile İstihraç olu-nan fevaid ve alıkarn : Tefri;

7. Hadise varit olan sualler ve cevaplar : Sual; 8. Hadise münasip faideler : Faide.

Mütercim, her hadisin ilk iiç kısmını (lugat, irap ve heHtgat) -arahl ilimierin kaidelerini müştemil olmalan hasebiyle-az bilgili kim­selerin anlamakta güçlük çekeceklerini düşünmüştür. Bu bakımdan bun­ların başlarına «kavaid-i arabiyeden» olduklarına işaret eden kelimeler

ı I. c., 55. s. 2 I. c., 56. s. a I. c., 57. s.

77

konulmak suretiyle, bu kısımların kıraatİnden sarf-ı nazar edilebile­ceği ve diğer beş kısma müracaat tariki ile hadisin mea1ine ve müş­temil olduğu meselelere tam ıttıla hasıl kıhnabileceği belirti1miştir.1

Mütercim tercümesine Burhanü 'l-muttakin unvanını seçmiş olma­sına da şu sebebi gösterir: «Dahi müştemil oldugu mesa'ile muvafık

ve hadis-i crba'in kelalllli!.a mutabık olsun içün Burhanü 'l-müttakin ismi ile tesmiye kılındı.»2

Eserin karakteri hakkında da şöyle denilmektedir: «Mesa'il-i fık­hiye ve nesayilı-i aliyeyi şamil ve hikayat-i mev'izayı müştemil ol­magla va'iz-i kamil hükmünde» di.r. 3

Tanımış alim C. Brockelmann'a bunu Nevevi şerhleri arasında

zikrettiıen4 sebep, galiba, dikkatli bir karşılaştırma yapılmadan, her

ikisinlrr de w~~ JLF~I Iii hadisi ile başlamış olmaları olsa ge­

rektir.

Burhanü 'l-muttakin'ir.ı. en sonunda, mathaacı tarafından konu]• duğu anlaşılan bir kayda göre, tercüme «hila ziyadetİn ve la-noksaıı­dır».5 Bur.unla beraber, türkçeye çeviren zatın, şarihi tafsil ve tavzih için, yer yer bir takım parçalar ilave ettiği de gözden kaçmamaktadır. Bu:ı:::Jar <di-mütercimihi» sözü ile açıklamakta ve «intiha kelamü '1-mütercim» tabiri ile kapaumaktadır.

Yedinci hadis sonunda «Bu mahalle kadar İmam Biıgivi rah-'in şerhi tamam olub bundım sonrası Akkermani merhumun şeı·h ve he· yanıdır»6 kaydı da unutulmamıştır.

Tamamı ile bir medrese kitabı mahiyetinde dini·tedrisi-talimi karakterde olan Birgivi-Akkermaııi Arba'ün {ıadl~'inirr türkçe tercüme­si dilimizdeki bu neviden tercüme-şerhlerin hacım hakımından en ce· simidir. Ancak Burlılinü '1-muttakin'i edebi değeri haiz kırk hadis ter· cüme·şerhleri meyanına ithal etmek kolay değildir. Eserin tercümesin­de de medrese üsluhu hakimdir. Esasen eserin aslı, lugatleı·i, irapları,

belagaderi ile daha çok Arap dilini alakadar etmektedir. Bu tercüme üzerinde bu kadarcık olsun duruşumuzun sebepleri arasında bilhassa

ı I. c., 59. s. 2 I. c., 58-59. s. 3 I. c., 3. s. 4 Cari Bı:ockelmann, Gesclıiclıte der arabischen Litteraıur, Suppl., I. c., 683. s. s II. c., 345. s. ile krş. 6 I. c., 226. s. bk.

78

şunlar mevcuttur : Evvela, müellifler (Birgivi ve Akkermani) aynı za­manda Osmanlı aliınlerindendir; sonra da eserin aslı, şöhret ve muhte­va bakımından, arapçada da bir kıyınet ifade etmektedir. Tunus, İs­tanbul ve Mısır'da dört defa basılmış olması da bunun delilleri ara­sındadır.

Son olarak, mütercimin arapçaya ve İslam kültürüne hakkı ile vukufu bulunduğunun,· bu tercüme vesilesiyle aıılaşıldığım da burada kaydetmek hakşinaslık icabatındandır.

7. AHMED NAIM TERCÜMESi (1343/1925). Nevevi Arba'ün'unun en salahiyetli, sade ve güzel türkçe tercümelerinin başında sayılınağa la­yık olam, Ahmed Na1m Bey (Babanzade, 1872-1934) kalemiyle yapı·

lamdır. «İtikaden, amelen, alılakan insaıılara rehber-i kemalat olacak cevami.'ü '1-keHm-i Ahmediyeden» olan bu kırk hadisin1 türkçeye çev· rilişinde takip edilen prensip yine nakilinin ağzından en iyi şekilde ifa­de edilmiştir. Ahmed Naim Bey diyor ki:

«Bu cevahir-i kelamın meal-i alilerini türkçeye naklederken asl-ı şerifteki icaze riayet ederek kendiliğimden söz katınamağı kendime şart ittihaz ve maksadın münfehim olması için ilavesi zaruri olan nazm·ı erbainden hariç bazı elfazı bile kavis içinde göstermeği iltizam ettim. Çünki ihtisar ve icazın nüfus üzerindeki vak' u tesiri daha zi­yade olduğu müsellem olmakla beraber, velev muhtasar olsun, şerha koyulsam, bahisten bahsa intikal sureti ile tatvil-i makale ve karİin-i kirama belki de iras-ı melale düşerim diye korktum. Bu ahiidis-i şeri­

fenin her biri birer kitab-ı mustakil olacak raddede şerh ve tafsüe mü­tehammildir. Y alııız şerh denilemeyecek derecede bir kaç muhtasar ha­şiye ilave ettim ki ıstılahat-i ilm-i hadise aşina olmayaruar bundan dolayı beni duçar·ı itap ve muaheze etmezler, zannederim.»2

Filhakika ilkin Nevevi'nin mukaddemesi aynen alınmış ve sonra «tercümesi» başlığı altında harfiyen tercüme edilıniştir. 3 Bu arada, mukaddemede geçen bazı hadis ilmi ıstılahları, not halinde, sahife altında, veciz şekilde açıklanınıştı"ı-.4 Ayrı bir notla da, müellifin, «ha­dislerin hafl kalan maani-i müşkilesini zapt içiu» ilave ettiğini belirt­tiği babın, «şarilılerin kitaplarından - adem-i ihtiyaca binaen-tayye·

ı İmam Mul;ı.y al-Din Nevevi, Kırk hadis (Nakili: Ahmed Naim), İstanbul 1341-1343, 63 s.

2 Ba§lılı:sız, muhtıra mahiyetindeki sahife, risalenin en ba§mda. 3 7-10. s. 4 8. s. v. d. lık.

79

dilmesi hasebiyle», hadislerin mealieri «türkçe beyan edildikten sonra bu adem-i ihtiyaç teekküd edeceğinden ta yy» inin ev leviyetle tercih olunduğu belirtilmektedir.1

Bütün hadis metinleri harekelenmiŞtir ki hu, arapça asillarının kolay ve hatasız okunuşunu mümkün kılma bakımından, çok faydalı-

dır. Türkçe terüme alimane bir dil ile ve çok itinalı şekilde yapılmış­

tır. Bilhassa metne sadakat fevkaladedir. Yer yer ve icap ettikçe, sa­hife altlarına bazı küçük açıklamalar da eklenmiştir.

Hülasa, son asır Türk nlemasının serefrazlarından biri olan Ah­med Naim'in bu tercümesi çok muvaffakıyetli, aslına son derecede sa­dık, gayet itinalı bir tercüme örneği olarak, Nevevi Arba'ün'unun türkçe tercümeleri arasında baş köşede makam tutmuştur demekte hata yoktm.

8. SADIKi TERCÜMEsi. Üniversite Kütüphanesindeki türkçe yazma­lar arasındaki bir şiir mecmuasının başında bulunan «Der beyan-i Ha­dis-i arba'ln.» başlıklı kısım,2 Hazini tercümesi münasebetiyle üzerii:ı­

de durulan, Muhammed b. Ahi Bekı- ('Uşfüri) 'nin arb'ün'undaki3 bir nevi 40 hadisi cami olan 39. hadisin tercümesinden ibarettir.

Esasen, nazım da, bunu Şu beytinde göstermiştiı- :

Me'hazı işbu hadisin bil Hadis al-arba'ln. Li 'I-Muhammed bin Abi Bekı- oldı hıfzı bul yakın (4a)

Bu 35 beyitlik parça mesnevi tarzmdadır. Şu beyitlerle başla­maktadır:

Eyledi Selman rivayet dedi Fahrü 'l·mürselln Ümmetimdir kim ki hıfz ede Hadis al-arba'in Bi-lıisab gire cinana haşr ede am Huda Enbiya vü evliyayla dedi Hatmü 'I-Enbiya (2b)

V e şöy1ece de devam etmektedir :

Dedi Selman ben dedim ki bildir eyyü '1-erba'ln. Anlar ile ami1 olmaga ola Mevla mu'ln. Başladı bir bir beyan etdi ResUl-i Kihriya Hıfz edib eyle amel kim bulasız hayrü 'I-ceza (a. y.)

ı 10. s. 2 Üniversite Kütüp. T. Y. 7147; nesih, 230 X 165 (200 X 135) mm, 2b-4a. 3 Bu yazıdaki Hazini'nin tercümesi ile krş.; lfadi§-i arba'in şer/.ı-i 'Uşjürl,

İstanbul 1328, 46. s. v. d.

so

Tercüme, daha ilk hadisten başlayarak, muvaffakıyetsiz bir şekil ve muhteva içinde süratle nazım ipliğine iğri büğrü dizilir:

Evvela Allaha iman hem Resule bi-güman Hem meleklere kitaba enbiyaya gel inan Ba'sü ba'de 'l-mevt ikrar-ı şehadetdir 'ayan Hayre şene var durur takdir-i Rabb-i müste'an Her ne verdise haber olsa gerekdir ol Resul Yevm-i Malışer hak durur da kalb ile eyle kabul Saniyen ta'dll-i erkan pak vuzu> ile namaz Ger kılarsan R uz-i Mahşerde seni yerde komaz Biri şehr1 sa>im olmak birisi vermek zekat Hacc-ı Beyt oldu beşinci der Resul-i ka'inat (2b-3a)

Denebilir ki failatün failatün failatün failün 'ezni ile yazılan h u mesnev! bir beceriksizlik misalidir. Bir kere türkçede «eyyü '1-erba'm» tabiri soyundan sözleıin garipliği, yalnız vezin doldurmak için kulla­nılan hem, gel.. kabilinden kelimelerin mana ile iyice kaynaşmaması bir tarafa, ifade umumi olaı·ak cansız, kuru ve ıtnaplarla zedelenmiştir.

Mütercimin adı, şu aşağıdaki beyİtte açıkça kaydedilmekle bera­ber, hüviyeti sarih değildir. Bu Sadıki (ŞadıJP)'nin kim olduğunu ta­yin mümkün görülememiştir :

Sadıki amil ola gör bu ahadis ile sen Hevl-ı Mahşeı· görmeyüh ta olasın şad u hasen (4a)

Vezin, kafiye, kelime tekniği, ifade tarzı bakımlanndan aksak­lıklada mahmul olduğu gibi, tercüme itibarı ile gevşek ve başansız

gözüken bu bir kaç sahifelik erba'in müsveddesi, mevzuun bir cephe­sini aydınlatacak veya yeni bir şey söylerneğe imkan verecek bir hu­susiyet taşımaktan uzaktır. Sadıld'nin, 55 varak tutan Mecmu'a-i eş'ar'mın başında bulunan bu kısım, Kemal Ümmi (tre. 815/1412 den sonra),! Usull (öl. 945/1538),2 Fevri (öl. 978/1570)3 gibi şairleıden

başlayarak Münif'e (tre. 1146/1 733)4 kadar bir hayli şairele görüle­gelen tarzda, divan başlarında veya aralarmda hir de kırk hadis faslı

bulundurmak yolunda muvaffak olmamış bir risale olmaktan öteye geçememiştir.

ı Kemal Umm'i Divanı, Raif Yelkenci hususi kütüphanesindeki yazma. 2 Usul'i Divanı, Süleymaniye-Laleli K.ütüp. 494; Millet Emiri K.ütüp. man­

zum eserler 31 ve Üsküdar-Selimağa-K.emankeş Kütüp; 446. 3 Fevr'i Divanı, Üniversite Kütüp. T.Y. 2873. 4 M ün if Divan ı, Prof. Ali Nihat Tarlan hususi kütüphaneşindeki yazma.

XIV

Oııiversite Kiitilp. A. Y. 5058, llı: Navavi, Arba'ün ~ıadl§

si

NETİCE. İslami edebiyatın dini-didaktik bir kategorisini teşkil eden kırk hadis toplama, tercüme ve şerhleri mevzuunda, yalnız arap­çadan türkçeye nakledilmiş olan eserlere inhisar ettirilen bu incele­menin sonunda bu yolda bir hayli zamandır serpilip gelişen mesai­mizden, hatta geniş ölçüde, faydalanmakta mahzur görmeden edindi­ğimiz umumi mahiyetteki görüş ve kanaatleri topluca belirtmenin lüzumsuz olmadığına kani bulunuyoruz. Ayrıca aşağıdaki mutalaaJarın,

mevzudaki birlik, beraberlik ve bütünlüğün daha iyi kavranmasım

kolaylaştırma bakımından yardımı dokunması da mümkündür.

Arap dilinde Arba'ün l;ıadl§ adı altında toplanan ve 12 asırlık bir tarihi bulunan bu çığır, başlangıçta, şöhretli İslam ulemasınm, hassatan müderrislerin hadis takrirleri ve tahriçleri halinde ve çoğu zaman talebeye dikte edilmiş derslet, yahut müderrislerden İstima yolu ile elde edilenlerden hazırlanıp onlara okuma suretiyle tashih ettirilen risalelerden ibaret gözükmektedir. Bu tarz, zaman geçtikçe, şeriat ve tarikat erkan ve müntesiplerinden yüzlerce muhaıTiç, cami, musannif ve şarihi etrafİna toplayarak Peygamberin meşhur :

~WJIJ ~4MJI ö_,~ J .illi ~ ~~~yi eY ~..\>- .:ı:~) ~ .. 1 J~ .1..i::-- w .. had1si, İslamiyette ve İslam kavimlerinde 40 rakamının mistik husu­siyeti, şefaatai nebeviyeye nailiyet, cehennemden korunma, hayır dua almak, rahmeıle yadedilmek, Peygamberin ruhaniyetine tevessül, es­lMa tebaiyet, :ri calan yerine getirmek, ulema sımfında. görünmek, tak­drlerde istifade... gibi manevi ve ekabire hoş görünmek, caize kopar­mak gibi maddi arniller sebebi ile1 gayet yaygın ve çok zengin dini bir edebiyat nev'i olmuştur. ·

İslam ahlaki görüşünü ve ahlak temellerini halk tabakalarına ka­daı· yaymakta, halk dili ile medrese ve enderun ifadesini birbirine ya­kınlaştırmakta devirlerin ve fertlerin siyasi ve içtimai, manevi inanç­larını müdafaa ve popülaıize etmekte hiç bir edebi nevi bu kudret ve kabiliyette bir rol oynamaınıştır. Evvela tamamiyle dini ve tedrisi bir gaye ile sayıları yüzbinleri aşan hadisler arasından, muayyen veya mütenevvi mevzularda bir seçme ihtiyacından doğan bu risalelerden bir kısmı, ders takrirleri, mevaiz ve nasihat kitapları karakterlerini kaybetmemekle beraber, menşelerden uzaklaşılıp da bilhassa İran ve Türkiye'ye intikal edince daha çok dini-talimi, dini-edebi bir hüviyet

ı Dr. Abdülkadir Karahan, Hadis-i Erbain nevinin doğuşu ve amilleri: İliihiyat Fakültesi Dergisi I (Ankara 1952), 46 ve dd.; aynı mil., islamiyeııe 40 adedi lıalca kında: Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi IV (1951), 265 v. dd. ile kxş.

6

B2

kazanmışlar ve kuvvetli bir şeriat ve tarikat edebiyatımn halk küt­lelerine inen ve bir cephesiyle klasik, fakat öteki cephesiyle tamamen popüler olan bir kategorinin örnekleri olmuşlardır. O kadar ki, Osmanlı aJim ve şairleri için, dil ve ifade bakımından diğer musannefattan çok farklı bir malıiyet taşıyan birer kırk hadis sahibi olmak adeta günün modası hükmüne gelmiştir, demek mümkündür.

Aslında hadis ilmirı.e bağlılığı ve ilim dilinin arapça telakkİ ve kabul edilişi hasebiyle bu kategorinin en meşhur ve feyizli eserlerinin arapça yazılmış olması tabildir. O kadar ki yalnız arapçada büyük bir kısım tanınmış ulema arasından çıkmış olan 218 musannifin 252 kırk hadisini tesbit etmiş bulunuyoruz. Bunlar arasında en bü­yük şöhret ve nüfuz, XIII. asn·da yetişip müçtehitlerin sonuncusu ka­bul edilen Mu1;ı.y al-Dm Nevevi'nin (1233-1277) topladığı Arba<ün l;ıadi§ 'e nasip olmuştur ki bunun yahıız arapça da 50 den fazla şu ha malik bulunması kudretinin ve taammümünün bariz deli]idir.

Ancak bütün arapça kırk hadis musannif ve şarilılerinin soy iti­barı ile her zaman Arap olmadıklarırıı, bir çoklarının İıanlı ve Tüı·k olduklarını da hatırlamak yerinde olur. Menşelerinde tamamiyle dini­tedrisl karakterde olan kırk hadislerin, sonraları hatta arapçada bile dinl-talimi-edebi bir hüviyet almalarında bu Arap olmayan zevatın

büyük tesiı'İ olmuştur.

Kırk had!s tercüme ve şerhlerine edebi bakımdan en fazla alaka gösteren ve en çok manzum örnek vereıılerin Türkler olduğu da iııaret

edilmelidir. Osmanlı müellif]eri ve hassatan ulema sınıfı, yalnız dini ve tedris! mahiyette olan kırk hadislerde, tercih payını arapçaya ver· mişle.rdir. Cemaleddin Aksarayi (XV. asır soııları), Kemal Paşazade

(öl.940j1534), Lutfl Paşa (tasnif. 957/1550), Taşköprüzade (901-968/ 1495-1561), Birgiv! (929-98 /1528-1573)- Akkermani (öl. ll60/1747) v.s. ye kadar bir çok kalem erbabının risaleleri buna şalıittir. Yalnız

tabiatİyle bunların hiç biri, Türklerin kendi ana dillerinde yazdıklan

kırk hadis tercüme ve şerhleri derecesinde edebi-didaktik bir değere vasıl olamamış ve türkçede olduğu nispette bu sahanın ilk plandaki mahsuHeri arasına girememiştir.

Padişahların, devlet ricalinin hassatan dini edebiyat malısuDerini himaye ve İslanıl ahlakm dini-edebi eserlerle takviyesini terviç etme­leri, kibar-ı meşayih ve dervişanın meslek ve meşreplerine uygun kırk hadis hazırlanması temayüJünü ihtiyar eylemeleri, uJemanın da bu ananeyi yaşatmak gayreti ve nihayet Müslüman haJkm bütün bun-

83

lara eklenen geniş ıağbeti, iltifatı, Osmanlı ülkesinde hiiye, siyer, mevJ.it, maktel gibi dini-edebi nevi1erle birlikte, hatta onların başında, kırk hadis tercüme ve şeı·hlerinin çoğalmasına, yayılmasına hizmet ]etmiştir.

Türkçede araştırmalarımiz neticesinde 76 müellif -mütercimin 82 kırk hadis tercüme-şerhine vakıf olmuş durumdayız. Bun~ardan bir kısmı doğrudan doğruya arapça veya faısça kitaplardan çevrilmişler­dir. Mesela farsçadan Molla Cami'nin Tarcama-i arba<tn i}adt§ 'i 7, ij:üseyn Va<i~ Kaşifl'nin (öl 9lujl505) Risiila-i <Allye'si 2; arapçadan da Nevevi'nin Arba'ün'u 4 ve Muhammed h. Abi Bekr'inki 2 ki~i ta· rafından te1cüme veya şerholunmuştuı. Bilhassa Nevevi Arba<ün'u, İslam aleminde hadis takı-irlerinde daima baş vurulan bir kitap olarak e] altında bu1undurulduğundandır ki, arapçada o kadar çok şerhi mey­dana getirilmiş ve türkçeye nakiUerinde de ya kuvvetli şarihJer (Buı·sah İsmail Hakkı gibi), yahut kudretli mütercimler (Ahmed Naim gibi) bul­muştur. Bahis mevzuu diğer mütercimlerin tel"Cüme-şerh.leri de (Hazini, Aşık Çelebi, Mustafa Cem'i tercüme-şerhleri gibi) umumiyede mevaa iz-meal medrese veya halk kitapları karakterini taşır gözüküyorlar. Bunlar, yüksek dini nasihatler, fıkıh meseleleri, didaktik hikayeler, ahlaki vaızları müştemil olduklarından, mütercimleri tarafından «vaiz-i kamih> hükmünde telakkİ edilmişlerdir. Münevverler, halk da bunlara devamlı surette ı·ağbet göstermekten fariğ olmamıştır. Bu sekiz tercüm:e, bir bakıma, kalın hatlarla şöylece üç nokta etrafında toplanabilir:

l. Medrese kitabı (mensur) : dört Nevevi ve bir Birgivi-Akker­mani tercümesi.

2. Medrese-halk kitabı (mensur·manzum) : İbn-i Kemal tercü-mesı.

3. Halk kitabı (manzum) : iki adet Muhammed h. Abi Bekr tercümesi.

Bunlaı·dan da Birgivi-Akkerınani ve İbn-i Kemal 'in Osmanh müelJiflerinden oluşu şayan-ı dikkattır. Ve Türk mütercimlerin, kendi mulıit ve kültürlerinin mümessillerini tercih ettilderini düşündürıneğe

elverişlidir. Mütercimler arasında harfiyen tercüme iJe iktifa edenler ekseriyet teşkil etmez. Asıldan hiç ayrılmayan Ahmed Naim ve kendi ilavelerini ayrıca belirten Mustafa Cem'i istisna edilirse, diğederi ser·

.hestçe harekette hiç de mahzur görmenıişlerdir. Hatta Aşık Çelebi, aynen tercüme ettiğirıi söylemesine rağmen, böyle yapmamıştır. Bu hürriyetten en güzel şekilde istifade ederı., bir az da nazım dilinin za­ruretleri icabı, Hazini'dir. Esasen türkçe de manzum tercümeye karşı

kuvvetli bir temayül daha Anadolu türkçesinin ilk geiİşme çağların­

dan ha~lamıştır. Ve hu, asırıar boyunca hızından fazla hir şey kaybet­meden, devam da etmiştir. Ancak şairin edebi kudret:nin, şahsiyetinin

tercümenin muvaffakıyeti üzerinde birinci deı·ecede müessir olduğu da unutulmamalıdır. Burada bir kere daha görülüyor ki: bir hadis ter­cümesinin dört mısıaa sığdırılışı o kadar kolay iş değildir. Hayli zah­mete ve edebi istidada bağlı olan bu iş, eıhahının elinde sade ve ta­bii hale gelir, ama, .ehil olmayanların kaleminde de aciiıacak merte­beye düşer. Ayrıca mesela Hazini teıcümesinin ha§arJh, güzel. bir ör­nek oluşuı:;.a mukahil Sadık!'nirıkinin yavan ve heceriksiz görünüşü­nün sebepleri, evvela, ilkinin sanat kapasitesinin vüsatinde ve ikinci­sinin nazım karihasırıın kifayetsizliğinde aranmak gerekii olmakla be­raber, şüphesiz, arapçaya hakkı ile vukuf ve tasarrufun da tercüme­nin doğruluk ve güzelliğinde ha~ arnillerden olduğu da unutulmama­lıdır. Bununla heı·aher gerek manzum ve gerekse mensur olan bu tercümelerde, ön planda ro1 oynayan, hiç de sanat endişesi oJmamış­

tır. Bilakis mühim gözüken ve her zaman göz önünden ayrılmayan

diı:ıl telkin ve didaktik hüviyettir.

Şairlerin, umumiyetle, kırk hadisleıi nazmen tercüme ve şerh­etmeleri, ulemanın da mensur tercümelerle uğra~ması, bu nev'in med­rese nesrinden kurtulmasına engel olmuş ve bu höytece sürüp gitmiştir. Mamafih, bu yazıda ele aldığımız bu risaıelerde, tercüme­Ierin bir tek mevzu etrafında toplanmış olmay:..p bir arada muhtelif mevzular~ ihtiva eylemiş bulunmaları ve Müslümanlar için itikat, amel, ahlak bakımlarından yol gösterici hadislerden seçilmiş olmaları, türlü meselelere dair nasihat taş,maları ve esasen İslam aleminde bu neviden eseriere karşı anane halinde canlılığını muhafaza edege­len alaka: onların, umumun rağhetine mazhariyederine ve bu rağ­hetin de devamına amil olmuştur, denilebilir. Bursah İsmail Hakkı şerhinin üç, Birgivi-Akkermani'nin dört defa basılmış olması da bu­nun he i lİ bir şahididi:c.

Dini edebiyatın bu ehemmiyetli kategorisinin, aynı zamanda, Müslüman Osmanlı camiasında, i:.-timai-dini ahlak,n birlik ve bütün­lüğünün, düzeninin korunmasına da hizmet ettiğine işaretle netice­nin son sözünü tamamlayahiliriz.