tÜrk kardİyolojİ derneĞİ etİk kilavuzutkd.org.tr/tkddata/uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016....

68
Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 1 Gerek Türkçe, gerekse İngilizce yayın taramaların- da görüldüğü üzere “etik” ve “ahlak” neredeyse aynı anlamı yüklenen, hatta birbirinin yerine kullanılan iki ayrı kavramdır. Ahlak, bir sosyal bilim dalı olarak top- lum içerisinde oluşturulmuş örf ve adetlerin, değer yar- gılarının, normların ve kuralların oluşturduğu sistemin bütününü inceler. Bu sistem; bireyin, grubun ya da tüm toplumun doğru ve yanlış davranışlarını belirlemekte ve yönlendirmektedir. Başka bir anlatımla ahlak; bir kişinin, bir grubun, bir halkın, bir toplumsal sınıfın, bir ulusun, bir kültür çevresinin belli bir tarihsel dönem- de yaşamına giren ve eylemlerini yönlendiren, inanç, değer, norm, buyruk, yasak ve tasarımlar topluluğu ve ağıdır. Meslek ahlakı bağlamındaki ahlak’tan kastedi- len, belirli bir meslekte —özellikle doğrudan doğruya insanla ilgili bir meslekte— uyulması gereken davranış kuralları anlaşılır. Bu kurallara da dünyanın neresinde olunursa olunsun, bu mesleği yapan herkesin uyması istenir. İş hayatında “ahlak” kavramı yerine “etik”, mes- lek etik ilkeleri veya kuralları terimleri ile kullanılır. Etik, yasalar ile ilişkili olup, ahlak ilkelerine ve toplum kurallarına dayanan hukuk ile doğrudan bağlantılıdır. Yasalar ahlak ve toplum kurallarına dayandığından, etik ilkelerle toplum kuralları kısmen örtüşür. Adalet, ödev, yükümlülük, hak gibi kavramlar hem ahlak hem de hukuk alanında yer alır. Hukuk, temelde toplumsal yaşam kurallarının, insan yaşamının kutsallığının, bireysel bütünlüğün ve dokunulmazlığın, mülkiyetin siyasal yetkinin tecavüzüne karşı korunmasını içerir. Etik davranış, yalnızca yasal sorumluluklarla ilgi- li değildir. Yasal açıdan suç olmayan bir konu etik olmayabilir. Etik olan bir konu da yasalarda yer alma- yabilir. Bu nedenle etik, bir kavram ve anlayış çerçe- vesinde ele alınarak uluslararası hukukta ve Birleşmiş Milletler’de de yer alır. “Etik” yunanca “ethos”, “moral” ise Latince “mos” kelimesinden gelir. Dilbilimi yaklaşımına göre “ethos” ile “mos” arasında bir fark bulunmamakta, ancak işleyişte farklı ifadelere atıf yapmaktadır. Ahlak keli- mesinin diğer bir anlamı “etik”tir. Etik, mantık ve ontoloji ile birlikte felsefenin en eski disiplinlerinden biridir. Etik, yapılması gereken bir etkinlikten ziyade, insana ilişkin ahlaki sorunlarla ilgili doğrulanabi- lir ya da yanlışlanabilir bilgiler ortaya koyan ya da koyması beklenen, felsefenin bir alt disiplinidir. Etik, felsefenin, insanın oluşturduğu bu değerler evrenini inceleyen, onu “iyi”, “kötü” ya da “onaylanabilir”, “onaylanamaz”, “doğru”, “yanlış” biçiminde yorum- layan bir alt dalıdır (http://www.medicine.ankara. edu.tr/internal_medical/forensic_medicine/etiknedir. html). “Etik Kod” tanımı ve içeriği Kurum ve kuruluşların dış çevrelerinde gelişen değişimlerin erozyona uğratılmadan uygulanması arzulanır. Bu nedenle, güncelliğini her zaman koru- yan “etik” kavramı, yazılı kaynaklarda farklı tanım- lamalarla karşımıza çıkar. Pater ve Gils’e göre “Etik Kod”lar kurum ve kuruluşların tümüne rehberlik eden resmi ve yazılı dokümanlar olarak tanımlanırken; Öztürk, Ersel ve Plant’a göre etik, davranışların kabul edilebilir stan- dartlar çerçevesinde minimum özellikleri barındıran ve aktörlerin davranışlarını sınırlandıran bir model- dir. Bir başka ifade ile, “Etik Kod”lar kurum içinde sürekli revizyon hali olan karmaşık eğitim ve öğretim sisteminin bir unsurudur. Görüldüğü üzere kurumlarca uygulanan “etik kural”lar doktrinde “aktörlerin davranış modellerini Giriş: Etik ve Tıp TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZU TKD Etik Kılavuz Hazırlama Kurulu: Prof. Dr. Yılmaz Nişancı, Prof. Dr. Nasıh Nazlı, Doç. Dr. Mehmet Özkan, Prof. Dr. Mustafa Özcan Gözden geçiren: Prof. Dr. Yılmaz Nişancı Bölüm 1

Upload: others

Post on 24-Aug-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 1

Gerek Türkçe, gerekse İngilizce yayın taramaların-da görüldüğü üzere “etik” ve “ahlak” neredeyse aynı anlamı yüklenen, hatta birbirinin yerine kullanılan iki ayrı kavramdır. Ahlak, bir sosyal bilim dalı olarak top-lum içerisinde oluşturulmuş örf ve adetlerin, değer yar-gılarının, normların ve kuralların oluşturduğu sistemin bütününü inceler. Bu sistem; bireyin, grubun ya da tüm toplumun doğru ve yanlış davranışlarını belirlemekte ve yönlendirmektedir. Başka bir anlatımla ahlak; bir kişinin, bir grubun, bir halkın, bir toplumsal sınıfın, bir ulusun, bir kültür çevresinin belli bir tarihsel dönem-de yaşamına giren ve eylemlerini yönlendiren, inanç, değer, norm, buyruk, yasak ve tasarımlar topluluğu ve ağıdır. Meslek ahlakı bağlamındaki ahlak’tan kastedi-len, belirli bir meslekte —özellikle doğrudan doğruya insanla ilgili bir meslekte— uyulması gereken davranış kuralları anlaşılır. Bu kurallara da dünyanın neresinde olunursa olunsun, bu mesleği yapan herkesin uyması istenir. İş hayatında “ahlak” kavramı yerine “etik”, mes-lek etik ilkeleri veya kuralları terimleri ile kullanılır. Etik, yasalar ile ilişkili olup, ahlak ilkelerine ve toplum kurallarına dayanan hukuk ile doğrudan bağlantılıdır. Yasalar ahlak ve toplum kurallarına dayandığından, etik ilkelerle toplum kuralları kısmen örtüşür. Adalet, ödev, yükümlülük, hak gibi kavramlar hem ahlak hem de hukuk alanında yer alır. Hukuk, temelde toplumsal yaşam kurallarının, insan yaşamının kutsallığının, bireysel bütünlüğün ve dokunulmazlığın, mülkiyetin siyasal yetkinin tecavüzüne karşı korunmasını içerir.

Etik davranış, yalnızca yasal sorumluluklarla ilgi-li değildir. Yasal açıdan suç olmayan bir konu etik olmayabilir. Etik olan bir konu da yasalarda yer alma-yabilir. Bu nedenle etik, bir kavram ve anlayış çerçe-vesinde ele alınarak uluslararası hukukta ve Birleşmiş Milletler’de de yer alır.

“Etik” yunanca “ethos”, “moral” ise Latince “mos” kelimesinden gelir. Dilbilimi yaklaşımına göre “ethos” ile “mos” arasında bir fark bulunmamakta, ancak işleyişte farklı ifadelere atıf yapmaktadır. Ahlak keli-mesinin diğer bir anlamı “etik”tir. Etik, mantık ve ontoloji ile birlikte felsefenin en eski disiplinlerinden biridir. Etik, yapılması gereken bir etkinlikten ziyade, insana ilişkin ahlaki sorunlarla ilgili doğrulanabi-lir ya da yanlışlanabilir bilgiler ortaya koyan ya da koyması beklenen, felsefenin bir alt disiplinidir. Etik, felsefenin, insanın oluşturduğu bu değerler evrenini inceleyen, onu “iyi”, “kötü” ya da “onaylanabilir”, “onaylanamaz”, “doğru”, “yanlış” biçiminde yorum-layan bir alt dalıdır (http://www.medicine.ankara.edu.tr/internal_medical/forensic_medicine/etiknedir.html).

“Etik Kod” tanımı ve içeriği

Kurum ve kuruluşların dış çevrelerinde gelişen değişimlerin erozyona uğratılmadan uygulanması arzulanır. Bu nedenle, güncelliğini her zaman koru-yan “etik” kavramı, yazılı kaynaklarda farklı tanım-lamalarla karşımıza çıkar.

Pater ve Gils’e göre “Etik Kod”lar kurum ve kuruluşların tümüne rehberlik eden resmi ve yazılı dokümanlar olarak tanımlanırken; Öztürk, Ersel ve Plant’a göre etik, davranışların kabul edilebilir stan-dartlar çerçevesinde minimum özellikleri barındıran ve aktörlerin davranışlarını sınırlandıran bir model-dir. Bir başka ifade ile, “Etik Kod”lar kurum içinde sürekli revizyon hali olan karmaşık eğitim ve öğretim sisteminin bir unsurudur.

Görüldüğü üzere kurumlarca uygulanan “etik kural”lar doktrinde “aktörlerin davranış modellerini

Giriş: Etik ve Tıp

TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZU

TKD Etik Kılavuz Hazırlama Kurulu: Prof. Dr. Yılmaz Nişancı, Prof. Dr. Nasıh Nazlı, Doç. Dr. Mehmet Özkan, Prof. Dr. Mustafa Özcan

Gözden geçiren: Prof. Dr. Yılmaz Nişancı

Bölüm 1

Page 2: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

2 Türk Kardiyol Dern Arş

eğiterek değiştiren” belgedir. Bu bağlamda etik kural-lar kurum ve kuruluşlarca “Etik Kod”lar halini alır. Etik kodlar kurum kimliği kapsamında gerek uygu-layanların üzerinde gerekse dış çevredeki davranış ve yaklaşım değişiklikleriyle saygınlık olarak karşılanır (Palazzo, 2002, 197-8).

Tıp etiği

Tıp etiği, tıbbın ve sağlık alanındaki bilimsel ve pratik çalışmaların etik yönden değerlendirilmesi ve ahlaki ikilemlere bir çözüm bulunmasını hedefleyen disiplindir.

Tıbbi etik bağlamında özne hekim, nesne(ler) ise hasta(lar), cerrahi bir teknik ya da bir ilaçtır. Özne ve nesne(ler)in içinde bulundukları koşullara bağlı kalınarak hekim-hasta ilişkisi etiğin ve dolayısıyla tıp alanında uygulanmakta olan “biyoetik”in temel sorunlarındandır.

Günümüzde gerek tıp gerekse araştırma etiği ala-nında yer alan değişik tanımlamalar, akıl yürütmeler, değerlendirmeler ve çözüm önerilerinde ilkelerin merkezi bir rol oynadığını görmekteyiz. Bir başka ifadelendirme ile, etik alanında ortaya çıkan “kural-lar” ya da “duygusal” anlatımlar, kendilerini kabul ettirebilmek için belli ilkelere dayanarak rehberlik yapmaktadırlar.

Yasal ve ahlaki yükümlülüklerin her biri, belirgin birer “kural”dır. Bu kuralları hekimin kendisi değil, birey olarak bir parçasını oluşturduğu toplum belirler. Bu kurallardan her biri belirli bir değer sorununun yanıtıdır. Bu kuralların bilgisine “deontoloji” denir ve gerçek/tüzel her kişinin, bu kuralları bildiği, ayrıca bu kurallara uymakla yükümlü olduğunu da bildiği varsayılır. Bir hekime icra ettiği sanatı içerisinde yükümlülüklere uyup uymayacağı ya da uymak iste-yip istemeyeceği sorulmaz; onun bu kuralları bildiği varsayılarak uyması istenir ya da zorlanır. Tıbbi etik alanında karşılaşılan her sorunun çözümünün doğru-lanmasında ilke olarak deontoloji ve hukuk sistemi de devreye girer. Ancak, hukuk ve deontoloji bakış açısıyla ortaya çıkan karar metni, bağlayıcılığı ve tersi durumlarda uygulanacak yaptırımları ile tartı-şılmaktan çok, gerekli toplumsal kuralların işlendiği bir karar bütünüdür.

Etik ilkelerin tıp bilimi içerisinde nasıl kulla-nılması gerektiğine dair çalışmaların isimlerinden, Amerika’lı tıbbi etikçiler Tom L. Beauchamp ve James F. Childress’ın çabaları tıp etiği konusunda hekimlere

yol gösterici olmuştur (Beauchamp ve Childress 1994: 17-9). Biyomedikal Etiğin İlkeleri isimli kitaplarında Beauchamps ve Childress tıp alanında etik teorinin ilkelerini açıklamış ve öncelikli bir ağırlıklandırma ve sıralama vermeden her bir temel ilkenin ağırlığı olmasına izin veren ve kendilerinin “bileşik kuram-kompozit teori” olarak adlandırdıkları bir kuramı önermişlerdir.

Beauchamp ve Childress herhangi bir etik ilkenin bir ötekine karşı üstünlüğü olmadığını; durum/olay-ların koşullarına göre, bu ilkelerden herhangi birinin seçileceği ya da feda edilebileceğini ileri sürerler. Bu bağlamda ilkeleri sınırlandırarak, bazı ilkeleri “temel ilke” olarak adlandırırlar. Bu dört temel ilke şunlardır:

1- Yarar sağlama ilkesi,

2- Zarar vermeme ilkesi,

3- Özerkliğe saygı ilkesi,

4- Adalet ilkesi (Aydın ve Ersoy, 1995: 48-52).

Başvurulabilecek kaynaklar

• Aydın E, Ersoy, N. Tıp etiği ilkeleri. Tıbbi Etik Dergisi 1995;3:48-52.

• Beauchamp TL, Childress JF. Principles of biomedi-cal ethics. 4th ed. New York: Oxford University Press; 1994. p. 17-9.

• Ersel H. Aracıların kendi iç işleyişinde ve müşteri ile olan ilişkilerinde etik değerler, Türk sermaye piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası. İstanbul: Acar Matbaacılık A.Ş.; 1998. s. 14-9.

• Gözener E. Etik kavramı ve bir sivil toplum kuruluşunun etik anlayışına ilişkin bir uygulama. İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008. s. 7-29.

• Öztürk NK. Yolsuzluklarla mücadelede İtalya’dan ders alınabilir mi? Amme İdare Dergisi 2001;32:9-23.

• Palazzo B. U.S. American and German business eth-ics: An intercultural comparison. Journal of Business Ethics 2002;41:195-216.

• Pater A, Gils AV. Stimulating ethical decision-making in a business context: effects of ethical and professional codes. Europen Management Journal 2003;21:762-72.

• Plant JF. Codes of ethics. In: Cooper TL, editor. Handbook of administrative ethics. New York: Marcel Dekker; 1994. p. 221.

• Büken NÖ, Büken E. Nedir şu tıp etiği dedikleri? Internet erişimi: http://www.medicine.ankara.edu.tr/internal_medical/forensic_medicine/etiknedir.html

Page 3: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 3

Son yıllarda tıp alanındaki olağanüstü gelişmeler sonucu tıbbi etik açısından hasta hakları ile hasta-hekim ilişkileri daha da önem kazanmıştır. 1789 Fransız İhtilali’nden beri insan hakları ön plana çıkmış, sonraları insan haklarından sağlık hakkına doğru hukuksal bir gelişme izlenmiştir.

Hekimlik uygulamaları ve bu nedenle sıkça gün-deme gelen hasta-hekim ilişkileri ve hasta hak-ları çok önemli bir konu olmasına karşın, yeterli sayıda özellikle yazılı belge bulunmaması da göz önüne alındığında bu konu ile ilgili bir yazı yazma-nın güçlüğü ortadadır. Ancak, İstanbul Tabip Odası (İTO) eski Yönetim Kurulu üyelerinden Dr. Mustafa Sütlaş’ın “Hasta ve hasta yakını hakları” isimli kitabı bu yazının hazırlanmasında en büyük yardımcım olmuştur.[1]

Hasta hakları “sağlık hakkı ve sağlıklı yaşama hakkı” içinde yer alan hakların bir bölümünü anlatır. İnsanlar bu haklarının farkına, genellikle sağlıkları bozulduğunda vardıklarından, sağlık hakkı yerine “hasta hakları” kavramı daha çok öne çıkarılmakta-dır.

Konuya felsefi, organizasyonel, tıbbi, etik/ahlaki ve hukuksal yönden yaklaşılabilir. Hep haklar şek-linde ifade edilmesine karşın aslında bunlar birer gereksinimdir. İnsani gereksinimlerden doğan hasta haklarına, bu konuda ortaya konulmuş bildirgelerdeki yer alış şekillerine ve ana başlıklarına baktığımızda, gerçekten de her birinin bir gereksinimi karşılar nite-likte olduğu görülmektedir. Bilgilenme, bilgilendir-me, onay hakkı, bakım ve tedavi hakkı vb. her biri ayrı ayrı bazı gereksinimlerin yanıtını oluşturmak-tadır.

Hasta hakları salt hukuksal boyutta ele alınma-malıdır. Sosyal devlet anlayışı ile, ana sorun herkesin “sağlık hakkı” na nasıl kavuşabileceği olmalıdır.

Hekimler genel olarak hasta haklarının çok fazla öne çıkarıldığını, halbuki bunun hekimlerin çalışma koşulları ve ortamıyla birlikte, yani hekim hakları ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünmek-tedirler. Bazen de hasta hakkının salt hekim kusuru

ile özdeşleştirilmesi yanlışlığına düşülmektedir. Bu nedenlerle konuya sağlık hakkını temel alarak yaklaş-mak gerekmektedir. Ancak, hasta ya da sağlık hakkı-nın bir hak olarak toplumda gerçekten var olabilmesi, daha çok sayıda kişi, kesim ve örgütün konuya sahip çıkmasına bağlıdır.

Hasta haklarının felsefesi

İnsan onuru kavramını ilk olarak 1789 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin birinci maddesin-de görmekteyiz. Orada “tüm insanların özgür, onurda ve haklarda eşit olarak doğdukları” yazılıdır ve temel insan haklarının tümü buna dayanmaktadır. Aynı kavram Anayasa’da da yer almaktadır. Anayasa’nın 18. maddesinde “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” denilmekte, 3. fıkrasında ise, insan onurundan “insan haysiyeti” olarak söz edilerek “insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamelelere kimse tabi tutulamaz” denilmektedir.

Bir hak ilişkisinin bulunduğu her yerde bir “ege-menlik” söz konusudur. Genel olarak hukuk açı-sından, egemenliğin olmadığı hiçbir yerde aslında haktan söz edilemez. Egemenlik ile hak her zaman yan yanadır ve birbirinden soyutlanırsa yanlışlar ortaya çıkar. Hukuk bir anlamda korunanın, bağımlı ya da tabi olanın, egemenlik altında olanın haklarını tanımlayan kurallar bütünüdür.

Egemenlik her tür insan ilişkisinde vardır. Öncelikli olarak kişinin kendi yaşamına olan ege-menliğini görebiliriz. Arkasından ailesinin, soyunun, daha ötesinde ise toplumun, devletin, insanlığın ege-menliği gelmektedir.

Sağlık ve tıp alaındaki ilişkiler her ne kadar kar-maşık olsa da genel olarak ilk göze çarpan sektörün, özellikle de hekimin hastaya karşı kesin egemenliği-dir. Bu egemenlik ilişkisi nedeniyle “hasta hakları” var olmaktadır. Bu haklar salt hekim-hasta ilişkisine indirgenmemeli, hekimi ve diğer sağlık çalışanlarının içinde yar aldığı hizmet kurumlarının —ki en başında kamu ya da devlet gelmektedir— görev ve sorumlu-lukları da göz ardı edilmemelidir.

Hasta, Hasta Yakını ve Hekim İlişkileri

Bölüm 2

Page 4: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

4 Türk Kardiyol Dern Arş

İnsan onuru bedensel ve ruhsal bütünlüğü kapsar. En basit tıbbi girişim bile insanın bedensel ya da ruhsal bütünlüğüne yönelik olup, bunu “insan onuru-nu” zedelemeyecek ve tıbba uygun hale getirecek tek önemli şey hastanın rızasıdır. Hasta isterse tedaviyi belirleyebilir, başlatabilir, istediği zaman müdahaleye “dur” diyebilir ve başlanan tedaviyi kesebilir. Hasta tamamen “özgür” bırakılmış gibidir. Tedavi başlan-gıcında hekim, mesleki üstünlüğünün olanaklarıyla kararları kuşkusuz kendisi alır. Hasta ilişkisini sür-dürecekse hekimin kararlarına uygun davranmalıdır. Yani hem hasta hem de hekim kendi egemenlik alan-larında “özgür” davranmış olmaktadır. Ancak karar-ların yanlış olması durumunda “mağdur” taraf her zaman hasta olacaktır. Bu noktada hukukun sorunu çözmesi, haksızlığı gidermesi nadiren olanaklıdır.

Diğer bir durumda, kişinin hastalığı toplumun diğer bireylerini risk altına sokuyorsa “toplum yararı” gerekçesiyle sınırlamalar söz konusu olabilecektir. Burada kişinin egemenlik alanı ile toplumun/kamu-nun egemenlik alanı kesişecek ve taraflardan birisi, büyük olasılıkla toplum (onun adına devlet) “erk”ini ortaya koyarak “egemen” olacaktır.

Hekim hataları, acemilik, bilgisizlik, tedbirsizlik ve ihmal gibi nedenlerle hekimin hastaya zarar ver-mesi ve bunun da hukuksal olarak saptanması demek-tir ve hasta hakları ile özdeşleştirilmemesi gereken, bunun dışında olan bir kavramdır.

Hasta haklarına tıbbi yaklaşım

Hekim bir bilgi ve aracı elinde bulunduran yetkin bir kişi olarak, mesleki etik ve ahlakının getirdiği zorunlulukla, hastanın bozulan sağlığını geri kazan-dırmaya çalışacaktır. Bunu yaparken ilk ve en önce denetleyen mekanizma “vicdanının sesidir”. Hekim her koşulda vicdanının sesini dinleyecek, kararları-nı, tutum ve davranışlarını ona göre belirleyecektir. Vicdan için basit olarak “kişinin kendisini yargılama gücüdür” diyebiliriz. Hasta haklarının tıbbi açıdan gerçekleşmesi, hekimin her davranışını “yaptığım etik ve bilimsel kurallara uygun mu?” diye vicda-nında yargılamasıyla olacaktır. Bu hastanın da tek güvencesidir.

Tıbbi girişim ya da müdahale nedir?

Hekimin hastasını sağlığına ya da sağlıklılığına geri döndürebilmesi için yaptığı her şey hem etik ve ahlaki olarak, hem de hukuki olarak bir “tıbbi giri-şim (müdahale)” olarak adlandırılır. Tıbbi girişimden bahsedebilmek için aşağıdaki koşulların oluşması gerekmektedir:

1. Girişim bir hekim eliyle veya onun tarafından yapılmış olmalıdır.

2. Girişim tanı, tedavi ya da iyileştirme amacıyla yapılmalıdır.

3. Hipokrat’ın söylediği varsayılan “önce zarar verme” sözüyle belirtilen, hekimin öncelikle “zarar vermeme” zorunluluğu vardır.

Aslında tıbbi girişim kapsamı daha da geniştir. Bedenin doğrudan fiziksel bütünlülüğüne yönelik olmamasına karşın, beden ve ruh sağlığı ile ilgili olarak, hekimlerin sözleri, davranışları, önerileri, kul-landığı yaklaşım dahil hastayı sağlığına kavuşturma adına yaptığı her türlü işlem “tıbbi girişim” olarak kabul edilebilir.

Hekim, tanı, tedavi ve iyileştirme amacıyla seçe-ceği yöntemi belirlemede özgürdür. Bu özgürlük onun bilgi ve deneyimiyle, gelişen tıp bilimini ne kadar yakından izlediği ile ilgili ve sınırlıdır. Tıp bilimi sürekli gelişmekte ve değişmekte olduğundan uygu-lanan birçok yöntemle ilgili olarak bilimsel çevreler içinde süren tartışmalar olacağı göz ardı edilmeme-lidir.

Hekimin etik sorumlulukları içine girişimle ilgili olarak yap(a)madıkları da girer. Hekimin gelişen tıp bilimindeki yenilikleri sürekli izleyip, öğrenme-diğinde, eski bilgisiyle sınırlı kalıp, değişikliklere hekimlik uygulamasında yer vermediğinde ve salt bu bilgi eksikliği nedeniyle hastaya zararı olduğunda ne olacağı konusu en çok sorun yaratan ve tartışılan konulardandır ve bugünkü geçerli hukuk sisteminde somut bir yaptırımı ve karşılığı yoktur.

Hekimin özen gösterme sorumluluğu

Hekim vermekte olduğu hizmette özen göstermek zorundadır.

Hekimlik mesleğinin temel kurallarından biri-si, bir girişimin uygulanmasının olabildiğince tam aydınlatılmış bir rızaya bağlanması, hastanın “aydın-latılmış onamı (rızası)” nın alınması zorunluluğudur.

Hasta hakları tıbbi boyutu içinde hekimin kayda geçirmek, sır saklamak, sadakat gibi görev ve yüküm-lülükleri de mevcuttur. Bunlara uyulup uyulmadığının irdelenmesi ve denetimi en zor olan, belki de hasta hakları ihlalleri arasında, farkına bile varılmadan en sık olarak yapılan konular arasındadır.

Bugün çağdaş bir tıp hizmeti hekimle sınırlı değil-dir ve bir ekip hizmetini, kurumlaşmış bir hizmeti öngörmektedir. Hemşireler, terapistler, teknisyenler

Page 5: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Hasta, Hasta Yakını ve Hekim İlişkileri 5

gibi ekipteki diğer meslek gruplarının da görev ve yükümlülükleri söz konusudur. Hizmetin sunulduğu sağlık kurumunun da tıbbi donanım ve yönetimiy-le ilgili sorumlulukları ve yükümlülükleri vardır. Önemli nokta, tüm unsurların düzenleyici ve sorum-lusunun her koşulda yine de hekim olduğu gerçeğidir. Hekimin yükümlülüğü temel ve öndedir. Görev alanı içindeki diğer unsurların eksikliğine bağlı bir ihlalde hekimin sorumluluğu birincildir.

Hasta haklarına etik yaklaşım

Bilindiği gibi etik bir tür ahlak kuralları topla-mıdır. İnsanlara yönelik uygulanan tüm meslekler için “etik değerler” den söz edilir. Etik kuralların bir bölümü genel ahlak kuralları ile örtüşebilir, bir bölü-mü ise hiç ilintisizdir. Tıptaki etik kurallar dünyanın her yerinde geçerliliği olan kurallardır. Bu kurallara uygun davranılmadığında etik yönden yanlış davranış ortaya çıkar ve bir yaptırım doğar.

Etik kuralların bir bölümü yazıya dökülmüş ola-bileceği gibi bir bölümü yazılı da olmayabilir. Yazılı etik kuralları bazı toplumlarda hukuk kurallarına da dönüşmüş olabilir ve uyulmaması halinde hukuksal açıdan da bir sorumluluk doğurur. Diğer yandan bazı toplumlarda etik kurallar yazılı hukuk kuralına dönüşmemiş olsa bile, etik kurallara aykırı davranmak doğrudan hukuksal sorumluluk da getirebilmektedir.

Tıp meslek ahlak kuralları yani etik kurallar, hasta haklarının bir bölümünü de vurgulayan kurallardır. Tıp etiğinde dört temel ilke vardır; “özerklik”, “yarar”, “zarar vermeme” ve “adalet” ilkeleri. Hekimler, hasta hakları ihlallerinin önüne geçmek için, bu ilkelerin gereklerini yerine getirmek durumundadırlar. Hasta “yarar”ı ve “zarar vermeme” konularında daha fazla ortaklık, buluşma vardır ve genelde bu konularda bir çatışma yaşanmamaktadır. “Özerklik” ve “adalet” ilkelerinde ise çok ciddi ve daha fazla sorun olduğu konusunda birleşilmektedir. Adalet ilkesi genellikle, “sınırlı kaynakların paylaşımı ve dağıtımı” olarak ortaya konur. En zengin ülkelerde bile sağlık hizme-tinde kullanılan kaynaklar (ekonomik, cihaz sayısı ve kullanımı, organ, doku vb.) sınırlıdır. Etiğin adalet ilkesi gereği, bu sınırlı kaynakların eşit olarak dağı-tılması esas alınır. Ayrıca etik değerleri ve deontolojik kuralları temel insan hakları çerçevesinde ele almak, birlikte düşünmek gerekir. Geniş boyutlu bir konu olan hasta haklarını “hekimlik yemini” ve hekimlere bırakmak bu anlamda doğru değildir. Hasta haklarını talep etme, alma, izleme, değerlendirme ve denetleme sorumluluğu ve görevi toplumun tüm bireyleri tara-fından üstlenilmelidir.

Hasta haklarına hukuksal yaklaşım

Hak kavramı hukuksal, sağlık ise kişilik hak-ları kavramı içinde nitelendirilmektedir. Hukukta kuralların çoğu “egemenlik” ilişkisine bağlı olarak gelişir. Bu nedenle hukuksal olarak hasta haklarını hekimin sorumlulukları ve yükümlülükleri olarak anlamak mümkündür. “Hipokrat yemini” hasta hak-larının en ilkel biçimde yazılı kuralla bağlanmış şekli olarak kabul edilir. 1960’lı yıllarda çıkmış olan Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, ülkemizde, hekim-lerin yükümlülüklerini tarif eden ilk yazılı belgeler-dendir ve yakın zamanlarda “Hekimlik meslek etiği kuralları” adı altında yenilenmiştir. Bu haklardan söz eden başka yazılı hukuk metinleri de vardır, ve hak ihlallerinde bazı yatırımları da içermektedir.

Günümüzde temel insan hakları içerisinde üçüncü grup haklar içerisinde yer alan sağlık hakkı ve hasta hakları ayrı yasalara dönüşmüş olup, hukuksal daha net tanımlamalar ve kurallarla, buna bağlı yaptırımlar biçiminde ortaya çıkmaktadır. Hollanda’da “Hasta Hakları Yasası” kabul edilmiş, Norveç, Finlandiya, ve diğer İskandinav ülkeleri konuyla ilgili yasa taslakları hazırlayarak parlamentolarına sunmuşlardır.

Pratikte hasta ile hekim, hukuk kurallarına göre tanımlanmış bir “sözleşme” metni hazırlamaz. Tarafların karşılıklı “seçim ve uyumu” sözleşmenin varlığının temel göstergesi olarak ele alınır. İşte, oldu-ğu varsayılan bu sözleşme nedeniyle, hekim verdiği hizmet sırasındaki uygulamalarından sorumlu tutula-bilmektedir. Birkaç çeşit sözleşme vardır. Bunlardan “hizmet sözleşmesi”nde, hasta hakları alanında, söz-leşmenin taraflarından olan hekim hastanın isteği ve buyruğuna bağımlıdır. Hasta da iyileştirme işi gerçek-leşene kadar, hekimin uygulamalarına itiraz etmeme, karışmama yükümlülüğünü yerine getirecektir. Diğer bir tip sözleşme ise “vekalet sözleşmesi”dir. Ülkemizde de uygulamada olan bu sözleşmede, hastanın hekimin önerdiğine “evet” veya “hayır” deme durumunda, yani bir “rıza”nın tayini noktasında taraflara bir sorumlu-luk yüklemektedir. Hastanın verdiği “vekalet”e daya-narak hekim gerekli hizmeti yerine getirecektir. Başka bir deyişle direktif ve istem söz konusu değildir. Bu nedenle “aydınlatma” ve “uygulamadaki özen” konu-ları çok önem kazanmaktadır. Aydınlatma ne kadar ayrıntılı yapılırsa hasta da karara o oranda bilerek katılacak, sorumluluğa ortak alacaktır. Özen konusu ise en başta, modern ve çağın ulaştığı tıbbi kuralların uygulanması koşulunu gerektirir. Vekalet sözleşmesi hekimin yapılacak işi kendisinin belirlemesine karşın, hasta için de “vekaletten vazgeçme” hakkını doğur-

Page 6: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

6 Türk Kardiyol Dern Arş

maktadır. Bu nedenle hekim belirlediği işin her aşa-masında hastanın onayını sormalıdır.

Bir hukuk sistemi, taraflar karşılıklı yazıya dök-mese bile bir sözleşmenin var olduğunu düşünür, kabul eder. Hastaneye yatışta, çoğunlukla okumadan imzalanan rıza belgesinin ne olduğu, nasıl hazırlan-dığı, kapsamının ne olduğu, hukuk sisteminin bu kabulü nedeniyle bir anlamda çok fazla bir önem taşımamaktadır.

Olumsuz bir sonuçta, iş yargının önüne geldiğinde sözleşmeye aykırılık irdelenecektir. Hukuk yapılan iş ve sonuçlarını inceleyecek, bir karara varacak, bir sorumluluğu ortaya koyacak ve bir yaptırıma karar verecektir. Konu yargıya geldiğinde, hasta bir takım iddialar ileri sürer ve bir talepte bulunur. Bunları ispat etmek hastanın sorumluluğundadır. Bizim hukuku-muzda olduğu gibi, “vekalet sözleşmesi”nin geçerli kabul edildiği sistemlerde hekimlere düşen tek ispat yükümlülüğü, hekimin “aydınlatma” görevini tam ve doğru yapıp yapmadığıdır. Bir hekim, iddia ne olursa olsun aydınlatma görevini yerine getirdiğini “kanıt-ladığı” zaman artık olumsuz sonuca ilişkin olarak, hastanın yaptırım ve bir hak talebinde bulunması söz konusu olamaz, sorumluluktan kurtulur.

Hukuk, hekimin tıbba uygun ve genel hukuk çer-çevesi içinde yaptığı hiçbir hizmetin uygulanmasın-dan ve neticesinden hekimi sorumlu tutamaz. Hekim ve sağlık hizmeti personeli bu nedenle, kendisini savunurken aydınlatma ve özen kavramlarını kendi lehine çok iyi kullanabilir.

Aydınlatma görevi yerine getirildiği halde bir olumsuzluk çıktığında, bu nedenle hukuksal olarak hekim açısından bir sorumluluk doğuran, dolayısıyla bir yaptırımı zorunlu kılan üç durum vardır: Kasıt, ihmal ve beceriksizlik (yetersizlik). Genellikle “kasıt” hemen hiçbir zaman düşünülmez. Genellikle “ihmal” ya da “yetersizlik” söz konusu edilir.

Hekim tanı ve tedavi sürecinin her aşamasında bir tercih yapar. Kasıt olmaksızın, belki bilgi ve deneyim yetersizliği ya da bazı etkenleri ihmali sonucu yanlış bir tercihi olabilir. Ancak bunu belirlemek, ortaya koymak, hukuk açısından da, tıp bilimi açısından da o ölçüde kolay değildir. Bilirkişiler çok zor karar vere-bilmekte ve genellikle değerlendirmeleri, hastaların beklentisinin tersine oluşabilmektedir.

Kurallar koymak bir hakkın gerçekleşmesi için yeterli değildir. Önemli olan onlara işlerlik kazandır-maktır. Hasta hakları alınabiliyor mu, güncel yaşam-da karşılığını buluyor mu, hak ihlallerinde başvuru

mekanizmaları işliyor ve ihlale yol açanlar üzerinde yaptırımda bulunabiliyor mu? Bu sorulara verilen yanıt olumsuz ise o ülkede hasta haklarından söz etme olanağı yoktur.

Hasta hakları ve içerdiği kurallar

Hasta haklarının üzerinde bazı temel ilke ve ön koşullar mevcuttur.

1. Sağlıklı yaşamak bir insan hakkıdır

İnsan doğduğu andan, hatta “ana rahmine düş-tüğü” andan ölene kadar sağlıklı yaşama hakkına sahiptir. Sağlıklı yaşama bir hak olarak belirtildiğin-de sağlığın tanımının da yapılması gerekir. Çağdaş anlamda “sağlık, hem fiziksel, hem ruhsal, hem toplumsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali” olarak tanımlanmaktadır.

2. İnsan toplumsal bir canlıdır

Dolayısıyla sağlığı da toplumsal bir olgudur. Sağlıklı yaşamayı ve sağlığı bozulduğunda ona yeni-den kavuşmayı sağlayacak bir toplumsal örgütlenme gereklidir. Bu sistem aslında “devlet” denilen orga-nizasyondur. Hasta haklarından bahsedebilmek için “sosyal devletin sağlıklı yaşamayı sağlayacak önlem-leri alması” vazgeçilmez bir ön koşuldur.

3. Hasta hakları da, sağlıklı yaşama hakkını tamam-layan temel haklar arasındadır.

Sağlıklı yaşamanın sağlanamadığı yerlerde hasta haklarından da söz edilemeyeceği, hasta haklarının hiçbir koşulda gerçekleşemeyeceği açıktır.

Daha önce de vurgulandığı gibi, hasta hakla-rını düzenleyen ilk temel metin “Hipokrat Andı (Yemini)”dir. Bu yeminde öncelikle; “Hekim has-tasına, ırk, din, dil, cins ayrımı yapmadan bakar” denilmektedir. Zamanla bu yemin etik ve deontolojik kurallara dönüşmüştür.

Hasta haklarına ilişkin somut düzenlemeler, Dünya Tabipler Birliği’nin düzenlediği belgelerden yola çıkı-larak uluslararası diğer birliktelikler tarafından oluş-turulmuştur. Bu nedenle bu belgelerin çoğu, yasalar gibi yaptırım koyan nitelikte değildir.

Dünya Hekimler Birliği’nin çok önemli bel-geleri olan Malta, Tokyo ve Lizbon Bildirgeleri, Uluslararası Biyologlar Kongresi Bildirgesi, Dünya Psikiyatri Birliği’nin Hawai Bildirgesi, Amsterdam Hasta Hakları Sözleşmesi, BM Genel Kurulu’nun Tıp Etiği İlkeleri, Uluslararası Hemşireler Kongresi’nin Seul Bildirisi, Uluslararası Af Örgütü’nün 17 mad-delik programı vb. en son Avrupa Birliği’nin Bioetik

Page 7: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Hasta, Hasta Yakını ve Hekim İlişkileri 7

Konvansiyonu gibi birçok bildirge ve kurallar dizgesi ilk akla gelenlerdir.

Lizbon “Hasta Hakları” Bildirgesi

Hasta haklarını bu başlıkta ele alan, en önemli ve ilk yazılı belge, Dünya Tabipler Birliği’nin (World Medical Association) 1981 yılında kabul ettiği Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi’dir. ‘Hekim, pratik, etik ve yasal tüm zorlukların bilincinde olarak, her koşulda vicdanının sesini dinleyerek hasta için en iyi olanı yapmalıdır’ denilerek hasta hakları esasları şu şekilde sıralanmıştır:

1. Hasta, hekimini özgürce seçme hakkına sahip-tir. Bu temel kural, hasta açısından çok önemli bir “hak”kı ortaya koymaktadır.

2. Hasta, hiçbir dış etki altında kalmadan özgürce klinik ve etik kararlar verebilen bir hekim tarafından bakılabilme hakkına sahiptir. Özgür sözcüğü “keyfi” olma ve davranma anlamında alınmamalıdır. Hekim hiçbir etki altında kalmamalıdır. Siyasi düşüncele-rinin etkisi ve baskısı, önyargılarının, kültürünün zorlayıcı ve yönlendirici rolü ya da etkisi söz konusu olmamalıdır. Hasta ya da hekimin dinsel inançları da söz konusu edilmemelidir. Cinsiyet, ekonomik durum da bu ilişkiyi etkilememelidir.

3. Hastanın, yeterli ölçüde bilgilendirildikten sonra önerilen tedaviyi kabul veya reddetme hakkı vardır. Burada “kabul ve red” bir koşula bağlanmıştır: “Bilgilenmek ve anlamak”.

4. Hasta hekimden, tüm tıbbi ve özel hayatına iliş-kin bilgilerin gizliliğine saygı duyulmasını bekleme hakkına sahiptir.

5. Her hastanın onurlu bir şekilde ölme hakkı vardır. Bu kural “ötanazi” ile karıştırılmamalıdır.

6. Hasta, uygun bir dini temsilcinin yardımı da dahil olmak üzere, ruhi ve manevi teselliyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir.

Lizbon Bildirgesi, hasta hakları konusunda ilkel, iyi kaleme alınmamış bir metin olduğu ve hasta hak-larıyla ilgili iş ve görevlerin hekimlere bırakıldığı şeklinde eleştiriler almıştır. İkinci eleştiri de “vicdan” gibi tartışmaya açık, felsefi kavramlara dayandırıl-masınadır. Ancak aslında ana eksiklik, beklentilerin aksine bildirgelerin birer hukuk metni olmamasıdır.

Sağlık hizmetine ulaşma hakkı

İlk kuraldır. Bu hakkın gerçek anlamda var olması için, bireyin yaşadığı yerde “sağlık sisteminin kurul-

muş ve işliyor olması” gerekir. Bunun için, gerekli altyapı, donanım ve olanaklara sahip kurum ve kuruluşlardan oluşan hizmet zinciri, nitelikli, bilgili, günceli izleyebilen hekim ve sağlık ekibi, ve örgütlen-miş bir finansman sistemi gereklidir. Herkes tanı ve tedavi olanağının olduğu son yere kadar gidebildiğin-de gerçek anlamda “sağlık hizmetine ulaşma hakkı” kullanılmış olur.

Hekimini seçme hakkı

Bu hak, salt en üst noktaya, en yetkin ve en dona-nımlı olana her zaman ve her koşulda ulaşma şeklinde algılanmamalıdır. Her sağlık ocağına bir üniversite hastanesinin olanaklarını sunmak olanaksızdır ve gerekli de değildir. Ancak, her hastanın gerektiğinde üniversite hastanesine ulaşması bir hak olarak var olmalıdır. Sistemin hangi basamağından hizmetin alınacağının doğru kararı, toplumun uzlaştığı nokta-larda hastanın da birey olarak uzlaşması, yani kendi sorununa kendine en yakın ilk basamaktan başlaya-rak çözüm araması ile mümkündür.

Hekimini özgürce seçme hakkı, insana verilen saygıdan, insan onuruna verilen değerden kaynak-lanmaktadır. Hizmet için cinsiyet ayrımı hekim için söz konusu değilken, aynı seçim hakkı ve belki de “ayrımcılığı isteme hakkı” hasta için vardır. Benzer şekilde dinsel ya da düşünsel değerler hasta için önemli olabilir ve olanaklı ise bunlara ilişkin tercihler bir seçenek olarak sunulabilmelidir.

“Hekimi seçme hakkı”, hastanın insan olarak onur ve saygınlığına değer veren, güvendiği ve inandığı bir hekime ulaşabilme hakkı olarak anlaşılmalıdır.

Bilgilenme hakkı ve aydınlatılmış onam

Temel haklardan birisidir. Hastanın sağlığı ve sağlıklı yaşaması için bir yarar elde etmesi amaçlan-maktadır. Tam bir bilgilendirme için bazı unsurlar gereklidir.

1. Bilgilendirme insana saygının gereğidir. Aydınlatma ve onam kavramının altında insana saygı düşüncesi vardır. Hastanın aydınlatılması ve rızası-nın alınmasının onun en doğal hakkı olduğu her hekim tarafından öncelikle kabul edilmelidir. Ancak hastanın aydınlatılmadan önceki en büyük güvence-si, hekimin doğru tanı koyması, tıbbın gereklerine ve kurallarına uygun davranması, yöntemini doğru seçmesi, çok iyi uygulama becerisine sahip olması ve özenle uygulamasıdır. Bunlar gerçekleşmezse bilgilendirme hakkının gereği yerine getirilmemiş olur.

Page 8: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

8 Türk Kardiyol Dern Arş

2. Bilgilendirme karşılıklıdır. Gerekli her şey hekim tarafından bilinmelidir.

3. Bilgilendirme geniş kapsamlı olmalıdır. Hastanın durumu tam olarak ortaya konulduktan sonra, gerek tanıyı kesinleştirecek, gerekse tedavi için yapılacak işlemlerle ilgili tüm bilgiler verilme-lidir. Hekim neyi, nasıl, ne kadar sürede yapacağını, risk ve tehlikelerini, yakın, uzak yan etkilerini, başka seçenekler olup olmadığını, kendisinin bunları yapıp yapmadığını, uygulama için yeterli deneyimi bulunup bulunmadığını, mevcut koşul ve olanakların yeterli olup olmadığını, sonuçta nelerin meydana geleceğini, yaşamının bu süreçte nasıl etkileneceğini, başkaları-nın ve yakınlarının nasıl etkileneceğini, tüm işlemle-rin maddi ve manevi karşılıklarının ne olabileceğini, hastanın yanıtlanmasını istediği soruların karşılıkla-rını, tüm ayrıntıları ile ve özel zaman ayırarak anlat-malıdır.

Bu anlatım sırasında hastanın o andaki ruhsal durumu ve bilinci hekim tarafından göz önüne alın-malıdır. En üst noktada bir bilgilendirme yapılmış olduğunun kabul edilebilmesi için ölçüt, bilinci ve ruhsal durumu sağlıklı olan bir hastanın, kendi eğitim düzeyine göre, durumuyla ve gelecekte olacaklarla ilgili aklının bir köşesinde en küçük bir soru işareti kalmayacak şekilde bilgilendirilmiş olmasıdır.

4. Bilgilendirme anla(şıl)mayı sağlamalıdır. Hastanın söyleneneleri, verilen bilgi ve yapılan açık-lamaları anlamış olması diğer bir ön koşuldur. Tıbbi terminoloji kullanılması sık karşılaşılan bir durum olup, aydınlatma görevi yerine getirilmiş sayılmaz.

5. Uygun ve anlaşılabilir bir dil seçilmelidir. Hastayla hekimin aynı dili konuşması bir zorunlu-luktur. Ancak bunu sağlamak “aynı dili” konuşanlar arasında bile kolay olmayabilir. Etnik farklılıklar da birbirini doğru ve tam anlamayı zorlaştırabilir. Dil farklılığını aşmak için bir aracı, örneğin bir çevirmen kullanılabilir. Çevirmenin aktardıklarının gerçekte söylenenlere eşit ve/veya yakın olması hedeflenme-lidir. Yeterli anlaşma sağlanamazsa hasta başka bir hekime yönlendirilebilir ya da o dili iyi bilen başka bir hekim bilgilendirme ve diğer tanı, tedavi süreçle-rine katılabilir.

6. Uygun bir tavır benimsenmelidir. Anlatım yön-temi hastanın kararının değişmesine neden olabilir. Yönlendirici, dayatmacı yöntemler etik değildir.

7. Kesin ve olası durumlar ayrımı yapılmalıdır. Çok uzak olsa bile en kötü olasılık da, bir olasılık olduğu özellikle vurgulanarak mutlaka söylenmeli-

dir. Tedavi yöntemleri arasında seçim noktasında, önerilen tedavi, bir olasılıkla korkutup diğer olasılı-ğa razı etmek şeklinde de olmamalıdır. Dayatmada bulunulması, hastanın kendisini çaresiz hissetmesi, ya da seçeneksiz bırakılması yapılmaması gereken yanlışlardandır.

8. Bilgilenme işlemi hastanın bazı fırsatları yitir-mesine yol açmamalıdır. Bazı durumlarda zaman önemlidir. Hastanın yeterli zamanı yoksa ve çabuk karar vermek gerekiyorsa, hastanın karar vermesinde yardımcı olabilecek, yakın çevresinin, arkadaşlarının ya da başka profesyonellerin sürece katılması gibi ek yöntemler kullanılabilir. Bu noktada hastanın ruhsal ve ussal durumunun olabildiğince iyi durumda ve sağlam olması göz önüne alınmalıdır.

9. Bilgilendirme dostça yapılmalıdır. Hasta ve hekim karşıt iki taraf olmayıp, aynı taraftadırlar ve işbirliği ile sonuca ulaşacaklardır. Bilgilendirme hak-kının doğru ve tam olarak kullanılması için, hekimin tutumu ve yaklaşımı, diyaloğun biçimi, seçtiği söz-cükler, jest ve mimikleri, üslubu, hastayla ilişkisinde-ki yakınlık düzeyi, insani öğeler çok önemlidir.

10. Tedavi yöntemini hekim seçer, hasta kabul ederse uygular. Ataerkil hasta-hekim ilişkisinin bir ifadesi olarak, genellikle tedavi yöntemini hekim seçer şeklinde, genel kabul görmüş olan, uygulamada ağır basan, hukuksal olarak da hekime seçimi ile ilgili olarak sorumluluk getirmeyen bir anlayış mevcuttur. Çağdaş tıpta bu yaklaşım daha az benimsenmektedir. Ataerkil ilişkinin söz konusu olmaması için gerekli aydınlatmanın gerçek anlamıyla tam olması temel alınmalıdır.

11. Bilgilendirme üçüncü kişilere danışmaya ola-nak tanımalıdır. Hasta, hekiminin verdiği bilgi ve seçeneklerin tam ve doğru olduğu konusunda bir kuşkuya sahipse, ya da hekim hastasının böyle bir kuşkusunun olduğunu fark etmişse, ikinci ve daha fazla hekime danışma, bir kere de bu hekimlerce değerlendirme hakkı hastaya tanınmalıdır. Danışma, konsültasyon gerektiğinde hekim tarafından da öngö-rülmeli ve istenmelidir. Danışılacak hekim seçimi hasta tarafından yapılmalı, hasta talep etmişse danış-man hekim için, birden fazla olmak kaydı ile, hekim önerisinde bulunulmalıdır.

12. Aydınlatma özgül durumun getirdiği içerik ve yoğunlukta olmalıdır. Hekim klasik bir tedavi değil de daha yeni bir yöntemi seçecekse, bilgilendirme ve onamın alınabilmesi için hekimin aydınlatma görevi çok genişler ve daha önemli hale gelir.

Page 9: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Hasta, Hasta Yakını ve Hekim İlişkileri 9

13. Bilgilendirmenin içeriği kaydedilmelidir. Aydınlanmış onamın biçimi, örneğin yazılı, özgün ve ayrıntılı, durumu tam ve net ifade edecek bir nitelikte olması hekim açısından da keyfi davranma olanağını ya da bu tür bir nitelemeyi engelleyecek ek bir kanıt olacaktır.

14. Aydınlatma etik ve hukuksal bir sorumlu-luk yaratır. Hekim-hasta ilişkisinde ortaya çıkan olumsuzluklarda, iddiada bulunan kanıtlama görevi ile yükümlüdür. Ancak aydınlatmanın kanıtlanması hekime verilmiş bir görevdir. Olumsuzluk duru-munda hekim, eğer sorumluluktan kurtulmak isti-yorsa, yeterli ve gerekli aydınlatmayı kanıtlamalıdır. Aydınlatmanın yeterli olduğu kanıtlandığında, olum-suzluktan dolayı hekimin sorumlu tutulması ancak ihmal ve özen eksikliği nedeniyle olabilir. Bu neden-le, hastanın onamını sağlayacak aydınlatmayı yapmak onun bilgisi, deneyimi ve yeterliliğine kalmıştır.

15. Bilgilendirmeyi onam tamamlamalıdır. Günümüzde “rıza” yerine “aydınlatılmış onam” söz-cüğü kullanılmaktadır.

16. Hastanın yaşamı için zorunlu bile olsa müda-hale öncesi aydınlatma yapılmalıdır. Tanı ya da teda-vide hekimin hasta için belirlediği girişimin başka bir seçeneği yoksa, aydınlatılmış onamın gereği olarak, bir tercih yapma olanağı yoktur. Burada söz konusu olan aydınlatmadır. Hasta aydınlatılır ve gereği yeri-ne getirilir. Uygulamanın ardından hekim bir takım yasal yaptırımlara maruz bırakılabilir. Ancak hekim mesleğinin gereği olarak işini yapmak zorundadır. Aksi durumda bir mesleki suç işlemiş olur.

Hekimin özerkliği ve özgürce karar vermesi

Bir hekim, yetkisini ve egemenliğini kullanırken yalnız tıbbın ulaştığı son bilimsel bilgiler, hekimlik mesleği gerekleri, kuralları ve etik değerlerine bağlı kalmak zorundadır. Özgürlüğü bu çerçevededir. Bu çerçeve dışında kalan her tür müdahale, yönlendirme ya da buna teşebbüs “dış etki” olarak kabul edilir.

Gizlilik hakkı, sır saklamak ve sadakat

Hasta hekim ilişkileri çok özel ve kişiseldir. Çünkü hekim, hastadan başka hiç kimsenin bilme-diği ve bilemeyeceği bir alanda hizmet sunmaktadır. Hekim hastanın bir gizini öğrenecek, ancak o giz sonsuza kadar giz olarak kalacaktır. Bu hekim-lik mesleğinin temel ilkelerindendir. Gizliliğin kişi temel hakları arasında sayılmasının diğer bir nedeni de, gizin içerdiği bilginin hasta aleyhine kullanılması olasılığıdır.

Sağlık ekibinin rolü

Hasta hekim ilişkisinde gizlenmesi gereken bil-gilerin bir bölümüne bu sürece katılan başkaları da sahip olacaktır. Laboratuvar tetkikleri, konsültasyon-lar bu durumlara yol açabilir, ancak sorumluluk ilk başvurulan hekimindir. Kişinin temel haklarından biri olan gizlilik hakkının sürece katılan herkes tara-fından korunması bir görevdir.

Gizliliğin sağlanmasında bulunulan ortam da etki-lidir. Çalışma ortamından kaynaklanan gizlilik hakkı ihlalleri de hekimin sorumluluğundadır. Gizliliği sağlayan koşulların öncelikle hazırlanması gereklidir. Acil durumlarda da gizliliğin en fazlası sağlanmaya çalışılmalıdır.

Önemli bir konu da tıp eğitiminde gizliliktir. Hastaların durumlarının, hastalık süreçlerinin bilin-mesi, gerek hekim eğitimi, gerekse tıp bilgilerinin üretilmesi açısından önemli olmasına karşın, bunlar “gizlilik hakkı”nın ihlaline neden olabilir. Böyle bir sonuca yol açmamak için, hastanın bu konuda da aydınlatılması ve onamının alınması, kendi hekimi dışındakilerin de gizlilik ile ilgili mesleki ve etik kurallara uyacakları garanti edilmelidir.

Gizlilik süreye bağlı değildir. Hasta hekim ilişkisi süreci tamamlandıktan sonra da bilgilerin gizliliği sağlanmalıdır. Hekimin hastasına göstermesi gereken “sadakat” zorunluluğu nedeniyle, hastanın yaşamının sonlanması da bilgilerin paylaşılmasına olanak tanı-maz ve hekimin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Ancak gizlilik için özel durumlar, gizlilik hak-kının sınırları vardır. Hastalık diğer kişileri veya toplumu ciddi şekilde tehdit ediyorsa, bu nedenle tıbbi ve yasal sorumluluk çıkacaksa, bilgilerin gerek-tiği kadarı ilgili kişi ve kurumlara aktarılabilir. Bazı infeksiyon hastalıkları bunlar arasında olup, yasal düzenlemelerle ihbarı zorunlu kılınmıştır.

Sağlık planlamalarında gerekli olan istatistiksel bilgilerde, hastaların kişilikleri ile ilgili bilgilerin verilmemesi hekimlerin görevleri arasında olup, sade-ce sayının bildirilmesi yeterlidir.

Kişinin herhangi bir suçla ilgili olduğu durumlarda hekim öncelikle mesleki kurallar, tıbbi bilgi ve etik ilkeler doğrultusunda davranmalıdır. Önce tedavi etmeli, adalete yardım düşüncesi bu görevden sonra gelmelidir.

Tıbbi bilgilerin kaydı, kayıtlara ulaşma ve düzeltme hakkı

Hem hekimlik mesleği ve etik kurallar gereği, hem de yasa ve benzeri hukuk kurallarının getirdiği

Page 10: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

10 Türk Kardiyol Dern Arş

zorunluluk sonucu, hastanın sağlık durumu ve tıbbi verileriyle ilgili düzenli kayıtlar tutma, bunları “hasta dosyası”nda toplama, bu dosyayı saklama ve koruma hekimlerin görevidir. Bu hekimin ve hastanın güven-cesidir. Bir olumsuzluk söz konusu olduğunda kanıt-lar hasta dosyalarındaki kayıtlardan sağlanacaktır.

Tıbbi verilerin kaydı hekime ya da hizmeti sunan kuruma verilmiş bir görev olsa da, dosyalar aslında hastalara aittir. Bu nedenle, dosyalara istenildiği zaman ulaşma, içeriğinden bilgi sahibi olma, dosyaya yazılmış ancak uygun, doğru olmayan kayıt ve bilgi-ler varsa bunların değiştirilmesini ve düzeltilmesini isteme hakları, hastaların en temel hakları arasında-dır. Bu hak sonucu hastalar, dosyaların ve içindeki bilgilerin kopyalarını, hizmet işlemi sırasında veya sonrasında isteyebilirler. Hizmet alımı sona erdiğinde, toplu ve özet bir bilgi içeren, “epikriz” denilen, talep edilmeden verilmesi gereken bir belge alma hakları da mevcuttur.

Hastalar tıbbi bulgu ve verilerin, tıbbın kendi kuralları içinde kaydedilmesine herhangi bir müda-halede bulunamazlar. Yanlış, gerçeğe aykırı olmamak üzere, neyi, nasıl, ne zaman kaydedeceğine hekim karar verir.

Yakınma, hakkını arama ve başvuru hakkı

Hizmetle ilgili, hastanın yakınma, haklarını arama ve başvuru hakkı, toplum ve bireylerin bu konuda bil-gilendirilmesi ve bu hakkı kullanabilmesi, diğer tüm hasta haklarının kullanılabilmesinin garantisidir.

Yakınma, hakkını arama ve başvuru hakkının en üst noktası bağımsız yargıdır. Ancak daha önce, hizmetin verildiği kurumda bu hakların talebi için mekanizmalar oluşturulmuş olmalıdır.

Yargı dışında başvuru ve yakınma yerleri arasında, kamu hizmetinde hiyerarşiye uygun çeşitli kademeler vardır. Diğer yandan hekimin kendi meslek örgütü, varsa bağlı olduğu sendika, yetiştirildikleri veya eği-timlerini sürdürdükleri okul, eğitim kurumları öteki başvuru yerlerinden bağımsız olarak şikayet yerleri olabilir.

Onurlu ölüm, manevi teselli hakkı ve ötanazi

Hasta hakları arasında yer alan temel haklardan birisi de “onurlu ölüm” hakkıdır. Hastaya sağlığını geri kazandırmak için hiçbir şey yapılamadığında, ölene kadar geçecek sürede sıkıntı ve acılarını azalt-mak, nispeten kaliteli bir yaşam fırsatı sağlamak hekimin vazgeçilmez görevleri arasındadır ve “onurlu ölme hakkı” nı ifade eder.

Ölüme kadar geçecek sürenin insan onur ve say-gınlığından hiçbir şey yitirmeden yaşanması ne kadar mutlak ve tartışmasızsa, ülkemizde uygulanmayan, hatta tartışması bile çok ayrıntılı yapılmayan, geliş-miş bazı ülkelerde, yasalarla düzenlenmiş olsun ya da olmasın uygulanmakta olan, erken ve istenen bir ölümü yerine getirmek olan “ötanazi” konusu muğlak ve tartışmalıdır.

Dinsel yardım hakkı

Hastaya talebi halinde, inancına uygun ruhsal ve manevi teselli olanağının sunulması bir haktır. Temel kural, inancı olan kişinin, ölüme yaklaştığı son anda inancının gereklerini yerine getirmesine yardım etmek, tersine inancı olmayan, fakat değişik nedenler-le bunu ifade edememiş kişilere de inançlıymış gibi dinsel yardım desteğinde bulunmaya çalışmamaktır. Bu görevin yerine getirilmesi hekimin sorumluluğu, hastanın ise doğal hakkıdır.

Deneysel araştırmalar ve hasta hakları

Meslek ahlakı ve tıp etiği yanında özellikle hukuksal olarak deneysel araştırmaların kuralları belirlenmelidir. İnsanlar üzerinde yapılacak deneysel araştırmalarda öngörülen temel ölçüt, elde edilmesi beklenen sonuçla, verilebilecek zararın dengesidir. Bu konuda genellikle somut yasal düzenlemeler vardır ve bu yasalar kapsamında yürütülen araştırmalar hak ihlallerine neden olmaz. Olursa yaptırım uygulanır, zarar tanzim edilir. Hastalara ayrıntılı bilgi verilmesi hak ihlallerini önlemede oldukça yararlı olacaktır.

Hekim dışı sağlık çalışanları ve hasta hakları

Ekip çalışması gerektiren sağlıkta, hekim dışı per-sonel de, hekimlerin uygulamakla yükümlü olduğu mesleki ve etik kurallara uymak zorundadır.

Tüketici hakları açısından hasta hakları

Hasta hekim ilişkisi bir hizmet konusudur. Sağlık hizmeti salt devletin sunduğu bir hizmet olmayıp, bir bedel karşılığında alınabilen, ticarete konu olan bir hiz-mete dönüşmüş olup, bu nedenle tüketici hakları ile de ilişkilendirilmiştir. Ancak hizmetin alınışı isteğe bağlı olmayıp zorunluluktan kaynaklandığından, salt tüketici hakları açısından ele alınması doğru değildir. Ancak, bilgilendirilme, eğitilme, tazmin, temsil, yaşamsal ve ekonomik çıkarların korunması prensipleri geçerlidir.

Hatalı uygulamalar (malpractice) ve hasta hakları

Hasta hakları denilince, genellikle herkesin aklına “hekim hataları (malpractice)” gelir. Ancak hasta

Page 11: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Hasta, Hasta Yakını ve Hekim İlişkileri 11

haklarını hatalı uygulamalar başlığı altına sıkıştırmak çok doğru değildir. Çünkü hatalı uygulama somut bir suçtur. Söz konusu olduğunda iddiada bulunulur, kanıtları ortaya konulur ve cezalandırılır. Bu anlam-da, insanların hastalandıklarında hekimlerin hatalı uygulamaları ile karşı karşıya kalmamaları gibi bir haktan bahsedilemez. Böyle bir hak olmaksızın, heki-min hatalı uygulama yapmaması zorunlu görevidir.

Yanlış uygulamada hasta hakkı, olumsuzluğa uğra-yanların mağduriyetlerini giderme ve başkalarının da benzer olaylarla karşılaşmalarını önlemek açısından gerekli önlemlerin alınmasını sağlama noktasında şekillenir.

Hatalı uygulamada bir başka hak da, tazminat hakkı ve tazminatın görülen zararla uyumlu olmasının sağlanmasıdır. Mağduriyetlerde tazminatlar genellik-le maddi zararları önlemeye yöneliktir. Ancak hasta haklarının gerçek anlamda uygulandığı ülkelerde, kişinin gelecekteki yaşamının etkilenmesi dikkate alınarak, “kaliteli bir yaşama olanağını” sağlayacak düzeyde tazminatlara hükmedilmektedir.

Finlandiya, Norveç ve İsrail gibi ülkelerde yasalar çıkarılmış olmasına karşın, bizde olduğu gibi bazı ülkelerde tıbbi deontolojide, anayasada, değişik yasa-ların içerisinde yer almaktadır. Ancak sadece yasa ya da yönetmelik olması yeterli olmayıp bunlara işlerlik kazandırılması da gerekmektedir.

Ülkemizde hasta hakları konusunda hukuksal durum

Hukuk sistemimizde ayrı ve özel bir “hasta” kav-ramı olmadığından, insanlarımızın hastalıklarındaki haklarını ortaya koyan, ayrı ve özel düzenlemeler de söz konusu değildir.

Ülkemizde sağlık, bir devlet hizmeti olarak ana-yasada düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre insan moral ve maddi varlığının gerektirdiği tüm kişilik haklarını kullanabilecek şekilde bir takım haklara sahiptir ve hukuksal kurallarla belirlenmiştir. Devlet ayrıca bu hakların kullanılmasını sağlayacak hukuk-sal bir yapı da oluşturmuştur.

Medeni hukuk, borçlar hukuku ve ceza hukukuna bakıldığında, hasta ve hekimin borçlu ve alacaklı iki taraf olarak yer aldığı görülmektedir. Bu düzenleme-lere göre, hekimin gerçekleştirdiği girişimler ve hiz-met esnasındaki tüm uygulamaları “tıbbi müdahale” kavramı içinde tanımlanmaktadır. Hasta ve hekim arasındaki bu ilişkiyi hukuk sistemimiz, daha önce de bahsedildiği gibi “vekalet sözleşmesi” içinde ele almaktadır.

Ceza hukuku, idare hukuku ya da medeni hukuk sistemi içinde hastalık durumundaki haklara ve bu hakların ihlallerindeki yaptırımlara ilişkin düzen-lemeler hep “sözleşme olgusu” içinde değerlendiril-mektedir.

Hastanın iyileştirilmesi amacıyla ve yalnız hekim-ler tarafından gerçekleştirilebilen hekimlik uygula-maları, hukuksal olarak öncelikle bedene “el atma” eylemi olarak nitelendirilmektedir. Bu el atma eyle-mi sonucunda doğacak olumsuzluklar ve hastanın uğrayacağı zararlar konusunda, bu zarar bir cürüm ve kabahati ortaya çıkarmışsa Ceza Kanunu’na göre gerekli yaptırımlar söz konusu olmaktadır. Bu durum-lar mevcut Ceza Yasası’na göre genellikle 45, 455, ya da 459. maddelere göre ele alınmaktadır.

Hekimlik uygulamaları diğer yandan bir “hizmet” konusudur. Bu durum Borçlar Kanunu’na göre bir sözleşme olgusuna dayanılarak düzenlenmektedir. Hizmet bir kamu kurumunda verilmiş ise, bu kuru-mun kendi yasaları ve kamu çalışanlarını bağlayan özel yasalar da hekimlerin tutum ve davranışlarını belirleyebilmekte, gerektiğinde bunlara göre yaptı-rımlar gündeme gelebilmektedir.

Hekimlik uygulamaları, ülkemiz hukuksal siste-minde ayrıca tıp etiği ve tıbbi deontolojinin kuralları-na da bağımlıdır. Her hekimin kendi meslek alanında, yerine getirmekle yükümlü olduğu yazılı ya da bir genel eğilim şeklinde benimsenmiş kuralları vardır. Hekimlerin aralarındaki ilişkileri ve mesleki daya-nışmaları da bu kurallarla düzenlenmiştir. Dolayısıyla hekimlik uygulamaları bu açıdan da irdelenebilmek-te, gerekliyse yaptırımlar söz konusu olabilmektedir.

Hekimlik uygulamaları salt yasal düzenlemeler ile belirlenmemiştir. Hastasıyla karşılıklı güvene daya-nan bir “insani ilişki”nin de kurulması zorunludur.

Mevcut hukuk sistemi hekimi, tedavi amacına yönelik uygulamalarında, herhangi bir kusuru kanıt-lanmadıkça, hiçbir şekilde sorumlu saymamakta ve suçlamamaktadır. Bu durum aslında deontolojinin bir uzantısıdır; “hekimin hastasını iyileştirmekten başka bir amacı ve görevi olamaz, dolayısıyla hekimi, has-tasını sağaltmak için çabalarken, cendereye almamak gerekir” anlayışı geçerlidir.

Serbest çalışan hekimlerin hukuksal sorumluluğu

Yukarıda belirtilen vekalet sözleşmesi sınırları içinde sorumludurlar. Bu sözleşmenin gereği ola-rak hekim ve hastanın yükümlülükleri mevcuttur. Hastanın, doğruyu söylemek, hekimi dinlemek, öne-

Page 12: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

12 Türk Kardiyol Dern Arş

rilerine uymak, ücretini ödemek gibi yükümlülükleri vardır. Doğru tanının konması ve tedavinin uygu-lanması için hasta tarafından mutlaka yerine geti-rilmelidir. Hekim ise, hastasını iyileştirmeyi amaç-layarak; mesleğinin gereklerini yerine getirme, etik ilkelere uyma, gerekli özeni gösterme, hastaya zarar vermeme, sır saklama, hastayı aydınlatma, yapacağı işlemlerde rızasını alma ve tüm bunlar için bir gayret gösterme gibi yükümlülükleri yerine getirmelidir. Ayrıca hekimin bilgili, becerikli ve deneyimli olması da gereklidir.

Hekimin bu sözleşmeye göre en önemli yüküm-lülüğü hastanın aydınlatılması ve rızasının alınma-sıdır. Girişim için geniş bir zaman varsa aydınlatma boyutu genişlemekte, tüm ayrıntı ele alınabilmekte, tersine olarak tıbbi müdahale hastanın durumu nede-niyle ivedilik kazandıkça, ya da girişim salt tedaviye dönük değil de hayatı kurtarma söz konusu olduğunda aydınlatmadaki özen ve ayrıntı boyutu daha daral-maktadır.

Hekimin görev ve yükümlülükleri bunlarla sınırlı olup, mevcut mevzuata göre hekimin hastasını iyileş-tirme yükümlülüğü yoktur. Hastalarına iyileştirme sözü veremez ve böyle bir garantide bulunamazlar.

Hukuk, hekimi hastayla arasında böyle bir sözleş-menin varlığına ya da var olduğu kabulüne dayanarak doğrudan sorumlu saymaktadır.

Kamuda çalışan hekimlerin hukuksal sorumlulukları

Sadece hastalara karşı değil, üstlerindeki kurum yöneticilerine karşı da sorumludurlar. Anayasa’da yer alan memurlar ile ilgili düzenlemelere göre “memur-lar hakkında doğrudan dava açılamaz”. Bu nedenle, Türkiye’de ne yaparlarsa yapsınlar, yaptıkları işlerden ve bunların sonucunda kişilere verdikleri zararlardan dolayı memurların aleyhine doğrudan hizmet kusuru ya da tazminat davası açılamamaktadır. Memur aley-hine ceza davası açabilmek için daha önce yapılması gereken bazı işlemler, geçilmesi gereken bazı ara kademeler vardır. Bunlar yargı denetim ve yaptırım süreçlerini engellemektedir. Bu düzenlemelerin daya-nağı olan “memurin muhakematı hakkındaki kanun” yakın zamanlarda değişmesine karşın bu durumu değiştirmemiş, yargılama süreçleri yine idarenin kendi içinde yapacağı değerlendirmenin sonucuna bırakılmıştır.

Kusur sorumluluğu

İdare hukukuna göre kamu çalışanlarının hizmetleri sırasında ortaya çıkan sorumluluk temel olarak “kusur

sorumluluğu” olarak değerlendirilmektedir. Bunlardan birisi “hizmet kusuru” olup, idarenin kuruluşunda, düzenlenmesinde ve işleyişinde ortaya çıkan bir eksik-lik ya da aksaklığı belirtmektedir. Bu durumda kusur bir kişiye ait değil, o idarenin kurumsal niteliğine aittir.

Kamu kurumu hizmet kusuru işlemişse, mağdur-ların zararlarını karşılamak durumundadır. Kusurun kişiler tarafından yapılmış olması kurum yönetimini sorumluluktan kurtarmaz, ancak kamu ödediği bedeli çalışanına yansıtabilir.

Kamu hizmeti esnasında oluşabilecek ikinci kusur biçimi “görev kusuru”dur ve kusurun faili kamu çalışanıdır. Bu kusurun oluşması için, kamu çalışa-nının yükümlü ve görevli olduğu işi yaparken gerekli kurallara uygun davranmaması ve bu nedenle bir zarara neden olması gerekir. Sorumluluk bireysel nitelik kazanmıştır. Ancak kamu çalışanının kusurlu olup olmadığı, bağımsız yargıdan önce ilgili idarenin kendi içindeki ön değerlendirmesine bırakılır. Bu değerlendirme sonucunda kusur kanıtlanırsa, ancak o zaman konu yargı tarafından ele alınabilir. Tüm bu sürecin başlayabilmesi için kamu yönetimine yapıla-cak ilk başvuru bir önkoşuldur.

Hukuksal süreçler, yargılama

Hekimlik uygulamaları nedeniyle yargıya ulaşan bir konuda, yargının bu işe bakması için, “hukuka aykırı bir işlem”, bu işleme neden olan “bir kusur”, bu kusurun verdiği bir zarar ve tüm bunlar arasında anla-şılabilir bir “nedensel ilişki (illiyet bağı)” gereklidir.

Ancak pratikte, tüm bunların, tıp, teknik ve özel uzmanlık konusu olması nedeniyle olay çok kolay ve net ortaya konulamamakta, somut bilgi ve kanıtlar bulunamamaktadır. Bu durumda bilirkişilerin görü-şüne ihtiyaç duyulmaktadır.

Bilirkişilik kurumu hukuk camiasında en fazla tartışılan konulardandır. Hakimlerin verecekleri hükümleri bilirkişilere, yani yine hekimlerin eline bıraktığı konuşulmaktadır. Ancak yargıçların tüm ayrıntıları bilmeleri mümkün değildir ve bilirkişilerin görüşlerine ihtiyaçları vardır.

Bilirkişi raporlarının içeriğinde hekimlerin bir-birlerini kayırıp kayırmadıkları konusu hukuk ve tıp mesleği açısından sürekli tartışılmaktadır. Ancak son sözü söyleyecek makam yargıdır. Yargının görevini tam yapması temel koşuldur.

Bilirkişilik

Hukukta doğal ve zorunlu resmi bilirkişi, Adli Tıp Kurumu ya da adli tabiplerle Yüksek Sağlık

Page 13: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Hasta, Hasta Yakını ve Hekim İlişkileri 13

Şurası’dır. Yargıçlar öncelikle buralardan aldıkları görüşlere dayanmaktadırlar. Ancak yargıçların her kararının bilirkişi görüşleri doğrultusunda olması ve bunlara dayanması zorunluluğu yoktur. Olayın ne olduğunu ve nasıl olduğunu, oysa nasıl olması gerektiğini öğrenmek ve anlamak yargıcın görevidir. Yargıcın kararları doğal olarak daha yüksek mahke-melerin denetim ve değerlendirmesine açıktır.

Yüksek Sağlık Şurası

Ülkemizde hekimlik uygulamaları ile ilgili konu-ların en üst düzeyde ele alındığı kurum Yüksek Sağlık Şurası’dır. Bağımsız bir kurum görüntüsünde olmasına karşın aslında bir devlet organıdır. Burada temsil edilmekte olan Tabipler Birliği gibi sivil kuru-luşların, belirleyici ve bağımsız karar almayı zorlayıcı etkileri yoktur. En üst düzeyde bilirkişi mekanizması olarak, kamusal alanda bir mesleki denetim ve yargı-lama kurumu gibi çalışmaktadır. Kararlarının kesin ve yüksek yargı denetimi dışı olması bu kurumun hukuksal niteliğini zayıflatmaktadır.

Yüksek Sağlık Şurası bir bilirkişi kurumudur. Yargı yalnız ceza davalarında, “zorunlu” olarak bu kuruma başvurur ve görüşünü alır. Davalar ve hukuk-sal süreçler için aslında bağlayıcı ve belirleyici bir niteliği yoktur. Daha açık deyişle yargıçlar bu kurul-dan görüş sormak zorundadırlar ama, yasal olarak bu görüşe uymak zorunda değildirler. Uygulamada ise, belki de yargıçların kendi bilgi ve kararlarına olan güvensizlikleri nedeniyle, Yüksek Sağlık Şurası kararları yargı kararlarına aynen yansımaktadır.

Hukukla ilgili konularda karşılaşılan sorunlar

Toplumun gelenekleri ve kültürel alışkanlıkları önemlidir. Genellikle yaşadığımız durumları sorgula-ma alışkanlığımız yoktur. Yaşananları “tevekkül” ile karşılama toplumumuzun ortak tavrıdır.

Konuya hukukçuların ilgisi de yeterli değildir. Bu konuyu özel ilgi alanı seçen hukukçu sayısı yok dene-cek kadar azdır. Bireylerin kendi başlarına hukuksal süreçleri başlatıp sürdürmeleri de zordur. Benzer ola-rak yargıçların da konu ile ilgileri az ve sınırlıdır.

İlgi azlığı kadar, gerekli temel tıbbi ve hukuksal bilgi azlığı da önemli bir problemdir. Hekim, hastanın avukatı, hatta yargıç da bilgi eksikliği içindedir.

Sorunlardan biri de hukuksal süreçlerin yavaş işlemesidir. Ceza hukuku ile ilgili mesleki bir davada, yılda bir iki kez toplanan Yüksek Sağlık Şurası’nın bilirkişi görüşü bir türlü gelmediği için karar ertelen-mekte, dava yıllarca sürebilmektedir.

Hekimlik uygulamaları kendiliğinden ve sürekli olarak hukuki ya da diğer mekanizmalarla denetlen-mediğinden, uygulamalarda dikkatsiz olunabilmekte, yapılan yanlışlıklar kanıksanabilmektedir.

Tıp mesleğinin uygulanmasında gerek yasa gerek-se eğilim ve kabul edilen davranışlar şeklinde belirli kurallar vardır ve ilgili meslek örgütleri bu kuralların geliştirilmesi konusunda sürekli bir çaba göstermek-tedirler. Bu kural ve standartlardan, uyulması gereken tanı ve tedavi protokollerine kadar birçok konu, başka ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yazılı hale getiril-miştir. Kuşkusuz bunlar kendi başlarına birer hukuk uygulaması sayılamaz. Ancak hukuk uygulamalarına yol açan, yardımcı olan ve yol gösteren metinler oldu-ğu da gözardı edilmemelidir.

Ülkemizde hekimlerin mesleki uygulamalarını sürekli ve düzenli izleyen ve değerlendiren bir mes-leki örgütsel işleyiş mevcut değildir. Son dönemler-de tabip odalarınca buna yönelik olarak başlatılan çalışmaların tüm tıp pratiği için geçerli olduğunu savunmak olanaksızdır. Hekimlerin mesleki etkinlik-lerini değerlendirme ve irdeleme çalışmaları ancak, hekimin uygulamasından zarar gören kişinin meslek örgütüne başvurusu ile, veya bir nedenle kamuoyunun bilgilendiği bir olayın meslek örgütünce de bilinme-siyle olmaktadır.

Hekimlik uygulamaları ile bilgiler meslek örgüt-lerine ulaştığında başlayan süreç hekimleri suçlamak veya aklamak kaygısı gütmemelidir. Dahası iddiada bulunan ya da zarar görenlerin doğrudan bir yarar elde etmesi de söz konusu değildir. Meslek odaların-ca yapılan değerlendirmenin amacı sadece durumu saptamaya yöneliktir. Sonuçta hekimin sorumluluğu saptanmışsa mesleki kurallar çerçevesinde bir yaptı-rıma hükmedilebilir.

Hekimlerin zarar görüldüğü iddia edilen uygu-lamalarının araştırılması ya meslek örgütleri yöne-tim kurullarınca doğrudan veya yönetim kurulla-rının görevlendirdiği hekimler aracılığıyla yapılır. Araştırma sonucu elde edilen bulgular önce meslek örgütünün yönetim kurullarınca ve, bu kurul gerek görürse daha sonra da mesleki onur kurullarınca karara bağlanır. Kararın ve buna karşılık gereken yaptırımın ne olduğuna göre karar, itiraz, kararın kesinleşmesi ve kararın uygulanması süreçleri meslek örgütlerinin kendi iç kuralları içinde yerine getirilir.

Meslek örgütlerinin yaptığı mesleki araştırma ve değerlendirmeler bazen yargı yolunun açılmasına neden olabilir ki, bu durum meslek örgütünün kamu görevlerinden birisidir. Mesleki uygulaması nedeniy-

Page 14: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

14 Türk Kardiyol Dern Arş

le sorumluluğu saptanmış bir hekimin uygulaması nedeniyle bir zarar oluşmuş veya bu uygulama bir hukuksal suç oluşturuyorsa, meslek örgütleri bunları Cumhuriyet Savcılıkları’na bildirmekle yükümlüdür. Aynı şekilde olayla ilgili hukuksal süreçte meslek örgütlerinin bilgi vermeleri ve katkıda bulunmaları da toplumsal ve kamusal sorumluluğun gereğidir.

Hekimler ve mesleki dernekler

Lizbon Bildirgesi’nin Dünya Tabipler Birliği ürünü olması hekimler ve örgütleri için yol gösterici, hatta bağlayıcıdır. Bildirgenin başlangıç paragrafı şu cümle ile bitmektedir: “Yasal durum ya da hükümetlerin tutumu hastaların bu haklarını yadsıyorsa, hekimler bu haklarının elde edilmesi ya da onarılması için uygun yollar aramalıdır”. Dünya Tabipleri Birliği bu bildirge ile hekimleri hasta hakları için de “savaşım” vermeye çağırmaktadır.

Dünya Tabipler Birliği’nin 1981 yılında kabul ettiği Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi’nden sonra, yaklaşık 10 yıllık bir gecikme ile hasta hakları Türk hekimlerinin gündemine girdi. İstanbul Tabip Odası (İTO) 1993 yılı 14 Mart Sağlık Haftası etkinliklerin-de, hasta haklarını bir toplantı ile tartışmaya açtı.[2] İzleyen yıllarda Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hasta Hakları Etkinlik Grubu ile, İTO da Etik Kurulu ile hasta haklarının hem hekimler, hem de hasta-lar ve yakınları arasında tanınması ve tartışılması için çaba harcadılar. Aydınlatıcı yayınlar,[3,4] taslak metin ve düzenlemeler[5] hazırlandı. Kamuoyu ilgi-si, İstanbul’da bir grup sivil girişimcinin İTO ile

birlikte bir dernek kurmasına kadar uzandı. 1998 yılında kurulan Hasta ve Hasta Yakınları Derneği (HAYAD), ülkemizde ilk kez hekim dışı bir örgüt olarak hasta hakları alanında işlev ve sorumluluk yüklenmiş oldu. Sağlık Bakanlığı daha sonra “Hasta Hakları Tüzüğü” hazırlayarak, hasta haklarının yasal çerçevesini düzenlemeye çalıştı.[6] Bu çabalar sonu-cunda hasta hakları ülkemizde, hem hastalar hem de hekimlerce tanınıp, benimsendi.

Hekimlerin meslek örgütleri, çağdaş sağlık anlayı-şına uygun olarak, toplumun sağlıkla ilgili haklarının hekimlik mesleğinin en önemli kaygıları arasında olması gerektiğini kabul ederek, buna uygun dav-ranmalıdırlar. Bu bilinçle birçok çaba ve etkinlikte bulunurlar ve bu haklar toplumda tümüyle var olana ve sürekli bir işlerliğe kavuşana kadar da bu gönüllü çabalar sürecektir.

Kaynaklar

1. Sütlaş M. Hasta ve hasta yakını hakları. İstanbul: Chiviyazıları Yayınevi; 2000.

2. Karagülle Z. Hasta hakları ve hekimler. JAMA, Haziran 1995;8;6:359-60.

3. Türk Tabipleri Birliği; Hasta hakları. Temel Belgeler. Yayına hazırlayan: Şükrü Hatun, Ankara, 1995.

4. Türk Tabipleri Birliği, Hasta Hakları Etkinlik Grubu Raporu, 4-5 Kasım 1994.

5. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı. İstanbul Tabip Odası Etik Kurulu, 1996.

6. Hasta Hakları Yönetmeliği. T.C. Sağlık Bakanlığı, Resmi Gazete, 1 Ağustos 1998, Sayı: 23420.

Page 15: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 15

Tıp mesleğinin uygulanmasında farklı biçim-lerdeki insan ilişkilerini görmekteyiz. Başta gelen hekim-hasta ilişkisi dışında başka bir önemli ilişki şekli de hekim-hekim arasındadır. Bu ilişki değişik nedenlerden kaynaklanabilir ve şu başlıklar altında toplanabilir:

A. Meslektaşlar arasında saygı

B. Mesleki dayanışma

C. Yetkinlik dışı faaliyet yasağı

D. Meslek odasına bildirme yükümlülüğü

E. Konsültasyon (danışma) ve ekip çalışması

F. Hekim - hasta hekim ilişkileri

A. Meslektaşlar arasında saygı

Tıp mesleğinin ilkeleri ve kuralları arasında yer alan erdemli davranış biçimi, Hipokrat’tan günümü-ze gelen değerlerden birisidir. Hekimler arasındaki ilişkilerde birbirlerine saygı gösterilmesi de erdemli davranış unsurları içinde yer almıştır. Türk Tabipler Birliği’nin Temmuz 2004’te yayınladığı Hekimlik Meslek Etiği Kuralları kitapçığında[1] bu konu, madde 16’da belirtilmiştir: “Hekim, meslektaşları ve insan sağlığı ile uğraşan öteki meslek sahipleri ile iyi iliş-kiler kurar, meslektaşlarına veya tedavi ekibinin bir başka üyesine karşı küçük düşürücü davranışlarda bulunamaz.”

B. Mesleki dayanışma

Günümüzde eski geçmişe göre sayıları çok art-mış olan tıp mesleğinin mensupları, mesleki uygu-lamalarda çeşitli saldırılarla karşılaşabilmektedirler. Yüce hekimlik mesleğine yapılan bu tür çirkin hareketlerin toplumda veya medyada yeteri kadar kınanmadığı da bir gerçektir. Hekimler arasında da bu tür hareketlere karşı duyarsız kalınması, olayın bir başka üzüntü verici yönüdür. Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nda bu durumla ilgili madde 17’de şöyle denilmektedir: “Hekim, meslektaşlarını mes-leki yönden onur kırıcı ve haksız saldırılara karşı korur.”

Devlet nasıl hasta için korumacı bir işlev görüyor-sa, hekimi de haksız taleplerden korumalı ve özerkli-ğini koruma altına almalıdır.

C. Yetkinlik dışı faaliyet yasağı

Hekimin uzmanlık alanı dışındaki hastalıkların tanı ve tedavisinde yer almaması gerekir. Günümüzde maalesef bunun kötü örneklerine oldukça sık rastla-maktayız. Bu durum yukarıda adı geçen etik kuralları kitapçığında şu şekilde yer almıştır: “Hekim tıbbi görevlerini yerine getirirken, gecikmenin hasta yaşa-mını tehdit edebileceği zorunlu durumlar dışında, özel bilgi ve beceri gerektiren bir girişimde buluna-maz” (madde 18).

D. Odaya bildirme yükümlülüğü

Madde 20: Hekim meslektaşları ile meslek uygu-laması konusunda uzlaşmazlığa düştüğünde ya da tıp etiği açısından yanlış davranan bir meslektaşının bu davranışını kasıtlı bir biçimde sürdürmesi duru-munda, yerel takip odasına konuyla ilgili bildirimde bulunur.

E. Konsültasyon

Günümüzde hem uzmanlık alanlarının sayısı art-mış, hem de her dalda özel tanı ve tedavi yöntemleri büyük gelişme göstermiştir. Birden fazla hastalığı olan hastalarda, ilgili uzmanların birlikte çalışması kaçı-nılmazdır. Bir hekimin hastanın hastalıkları ile ilgili sorunlarda bu alanda çalışan hekimlerden bilimsel açıdan aldığı yardım ya da danışmanlık, konsültasyon ya da danışım olarak adlandırılır.[2] Konsültasyon alı-şılmış ikili hekim-hasta ilişkisinin daha geniş bir şek-lidir (hastanın sürekli hekimi - konsültasyon hekimi - hasta). Hasta konumundan konsültasyona bakıldığında onun tanı ve tedavisini üstlenen tek bir hekim değil, hekimlerdir ve beklentileri farklı değildir. Hastanın hekimine güvenmesi veya güven duyması, hasta-hekim ilişkisinin temel öğelerinden biridir. Konsültasyonda iki hekimin birbirine güven duyması da önemlidir ve güvene dayalı uyumlu bir ilişki, konsültasyondan hastanın göreceği yararı da artıracaktır. Hastaya karşı sorumluluk da paylaşılmaktadır.[3]

Hekimler Arasındaki İlişkilerde Etik

Bölüm 3

Page 16: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

16 Türk Kardiyol Dern Arş

Uzmanlaşmanın giderek arttığı günümüzde kon-sültasyon, hasta-hekim ilişkisinin vazgeçilmez unsur-larından biri olmuştur. Hatta tanı ve tedavi yönünden karar verilmesi zor komplike vakalarda ya daha fazla uzmandan yardım istenmekte ya da bu vakalar ile ilgili uzmanların bulunduğu vaka toplantılarında tar-tışılmaktadır. Konsültasyona gereken önemin veril-mesi gerekir, tıp eğitiminin bir parçası olmalıdır.

Ülkemizde konsültasyonun nasıl yapılması gerek-tiği Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 24-30. maddelerinde açıklanmıştır.[4] Buna göre: Hekim konsültasyon iste-yebilir, hastanın da konsültasyon isteme hakkı vardır (madde 24). Konsültasyonda hekimlerin tartışma ve yorumları hasta ve çevresinin duyup anlamayacakları biçimde yapılmalıdır (madde 25). Varılan sonuçlar bir konsültasyon tutanağı ile belirlenmeli, ortaklaşa imzalanmalı, en yaşlı hekim tarafından hasta ve yakınlarının maneviyatlarını bozmadan onlara bil-dirilmelidir (madde 26). Konsültasyona gelen hekim yapılan tedaviyi uygun görmez ise düşüncesini kon-sültasyon kağıdına yazar ve tedaviye karışmayabilir (madde 27). Düşünce farklılığı durumunda hasta konsültasyona gelen hekimin düşüncelerini yeğlerse, müdavi (sürekli) hekimin o hastayı bırakma hakkı vardır (madde 28). Konsültan hekim hastanın sürekli istemi olmadıkça hastayı tedavi etmez (madde 29). Yapılan konsültasyonlarda her hekim ücretini ayrı ayrı alır (madde 30).

Konsültasyon Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi’nin Temmuz 2004’te yayınladığı ‘’Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’’ kitapçığında şu maddelerle yer almıştır:[1]

Madde 18: Danışım ve ekip çalışması sürecinin düzenli işleyebilmesi ve bir hekim hakkı olarak yaşa-ma geçirilebilmesi için;

a) Hasta izlemi sırasında değişik uzmanlık alan-larının görüş ve uygulamalarına gereksinim doğ-duğunda, tedaviyi yürüten hekim durumu hasta ve yakınlarına bildirmelidir. Konsültasyonu hastanın tedavisini yürüten hekim yazılı olarak ister. Yazılı istemde hastanın özellikleri, konsültasyon isteğinin nedenleri açık ve anlaşılır biçimde belirtilir.

b) Konsültasyon sürecinde konsültan hekim de hastanın sürekli hekimi gibi hastadan sorumludur.

c) Konsültan hekim, alanında bilimsel ve teknik bilgiye sahip olmalıdır.

d) Konsültasyon sonucunda, konsültasyonun gerekçesi ve sonuçları açık ve anlaşılır biçimde bir tutanak ile belgelenir.

e) Konsültasyonun sonuçlarından hastalar da yeterli ölçüde bilgilendirilir.

f) Konsültasyon sonucunda hastanın tedaviyi yürüten hekimi ile konsültan hekimin görüş ve kana-atleri arasında fark olur ve hasta konsültan hekimin önerilerini kabul ederse, hastanın tedaviyi yürüten hekimi tedaviyi bırakabilir.

g) Konsültasyon istenen hekim davete uymak zorundadır.

Konsültasyon ayaktan izlenen hastalarda poliklinik veya muayenehane ortamında yapılır. Konsültasyon isteyen hekim, hastaya ve yakınlarına ne amaçla buna gereksinim duyduğunu açıklamak ve kabul ederler-se bu gerekçeyi yazılı olarak konsültasyon yapacak hekime bildirmelidir. Konsültasyon yapan hekim de bulgu ve düşüncelerini yazılı olarak müdavim hekime bildirmek zorundadır. Telefonla bu işlerin yapılması uygun değildir.

Hastanede yatan hastalarda konsültasyon yine yazılı olarak istenir. Her hastane bunun için özel form hazırlamalıdır. Konsültasyon kağıdına, hastayı kendi uzmanlık alanında değerlendiren hekim, bulgu ve düşüncelerini ve ilave istediği tetkikleri açık ve okunaklı olarak yazar. İstediği tetkiklerin sonucunu gördükten sonra varsa yeni tavsiye ve düşüncelerini ek bir not olarak konsültasyon formuna işler. Eğer istenen tetkikler invaziv ise mutlaka hastaya gerekçesi ve nasıl yapılacağı, riski açıklanmalı, tercihen yazılı onayı alınmalıdır.

Kritik durumda olan ve/veya birçok sistemi ilgi-lendiren hastalığı olan yatan hastalarda hastanın yattığı servis sorumlusu mevcut hastalıklarla ilgili uzmanların katılacağı bir vaka toplantısı düzenleme-lidir. Bu toplantının hasta yatağı başında yapılması pek doğru değildir. Uzlaşılan veya alınan kararlar hastanın yattığı servis sorumlusu tarafından hasta ve yakınlarına uygun şekilde açıklanmalıdır.

Kardiyoloji alanında karar verilmesi zor durum-larda yatan veya ayaktan hasta için nelerin yapılma-sı gerektiği genellikle hemen her kalp merkezinin haftada bir toplanan Kardiyoloji - Cerrahi Konsey toplantılarında görüşülmelidir. Alınan kararlar karar defterine açık şekilde yazılmalıdır. Bekleyemeyecek acil vakalarda hastanın kardiyoloğu ve kalp-damar cerrahı birlikte karar verebilirler.

Kardiyologlardan en sık istenen konsültasyon diş girişimleri nedeniyle istenenler ve çeşitli cerrahi branşlardan ameliyat öncesi değerlendirme istekleri-dir. Kardiyolog ayaktan veya yatarak izlenen bu has-

Page 17: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Hekimler Arasındaki İlişkilerde Etik 17

talardan istenen konsültasyonlarda yaptığı muayene ve tetkikler sonrası tavsiyelerini ve ameliyat riskini ya da ameliyat sonrası veya sırasında yapılması gereken takip ve tedavi şemasını açık olarak cerraha yazılı olarak bildirmelidir. Ameliyat sonrası oluşabilecek kardiyolojik sorunlarda da şüphesiz bizzat ilgilenme-lidir.

F. Hekim ve hastalanan hekim ilişkileri

Hekimlerin ve diğer sağlıkla ilgili meslek mensup-larının sağlık hizmeti almaya gereksinim duydukları hastalıkları, hem kendileri hem de hizmet verecek meslektaşları için zor bir durumdur. Klasik tıp deon-tolojisinde bu zorluğa dikkat çekilmiş, hekimlerin meslektaşları ile hasta olarak karşılaştıklarında özel bir dikkat ve duyarlılık göstermeleri gerektiği vurgu-lanmıştır. Meslektaşlarına yapılan tıbbi uygulamalar-da pozitif bir ayırımcılık yapılması etik açıdan kabul edilebilir bir durum olarak nitelendirilmiştir.

Bedii Şehsuvaroğlu ve Emine Atabek’in 20 yıl önce yayınladıkları tıbbi deontoloji ile ilgili kitapla-rındaki kısaltılan şu cümleler önemlerinden hiçbir şey yitirmemiştir.[5]

“Her insan gibi hekim de tıbbi yardıma muhtaç olabilir. Hekim hasta meslektaşını veya ailesini diğer hastalara tercih etmeli ve öncelik tanımalıdır. Hekim hasta meslektaşından veya bakımı ile yükümlü oldu-ğu aile fertlerinden vizite ücreti alamaz. İlaçlarını eşantiyonlardan verir, hastaneye yatırarak uzun süre bakımını sağlar. Zaten hekim büyük sıkıntılara düş-meden çok meşgul bir meslektaşını rahatsız etmez” (Şehsuvaroğlu).

“Hekim hastalığı diğer insanlardan farklıdır. Hasta olan hekimi, meslektaşları yoklamaya gelirler ama tedavi sorumluluğunu çoğu yüklenmek istemez, hem de önceden söylenenleri beğenmez,başka bir tedavi de önerir. Halbuki hasta hekim yalnızca hasta bir insan-dır. Her hasta gibi belirlenmiş disiplinli bir tedavi ister ve bunu bekler. Teselli ister, ümit etmek inanmak ister, yüksek moral verilmesini ister. Hasta bir hekim size başvurmakla size itimat ettiğini gösterir. Siz de bu şerefe önem vererek gereken muayene ve tetkikle-rini süratle, bekletmeden yapın” (Atabek).

Bu metinler ve Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, yazıldıkları dönemdeki koşullara bağlı olarak, hekimliği sağlık alanındaki tek mesleki formasyon kabul etmekte, meslek icra yerini de muayenehane olarak varsaymaktadır. Günümüzde ise tıp uygula-maları çeşitli uzmanlık ve meslek dallarına dağı-larak heterojen bir kitle haline gelmiştir. Resmi ve

özel hastaneler ve daha küçük sağlık merkezlerinin sayısı artmış, “ekip çalışması” gibi sistemler ortaya çıkmıştır. Hekim ve yardımcı sağlık personeli sayı-sının çok artması, tıbbi ilişkilerin ekonomik boyutu, sağlıkçıların birbirlerine empati duyma yatkınlıkları-nı ve dayanışma eğilimlerini köreltmiştir. Hekimler günümüzde kendine has kuralları olan kurumlarda çalışmakta, kendi ürettiği hizmetteki tasarruf hakkını sınırlandırmakta, ekip çalışması, pahalı ileri teknoloji ürünü laboratuvar cihazlarından yararlanma gerekli-liği ve kurumun kuralları gibi önemli faktörler hasta bir meslektaşa özel ilgi göstermeyi ortak karar alma koşuluna bağlamaktadır. Bu ortam her iki tarafta da gerilim, huzursuzluk gibi psikososyal rahatsızlıklar yaratmaktadır.[5]

Hasta ve hekim kimliğinin aynı kimsede bulun-ması ne ve nasıl yapmak konusunda tereddüt uyandı-rır ve genellikle kendi kendini tedavi etme seçeneği kuvvet kazanır. Gerçeklerden uzak bir iyimserlik sorunun ilerlemesine, abartılı kuşkuculuk ise gereksiz inceleme ve tedavilerin sıkıntısına yol açacaktır.

Başvuru yapacağı meslektaşını seçerken de bazı noktalarda karar verme durumundadır. Kimin kendi-sine başvurulmamasından dolayı alınganlık duyacağı, kimin kendisine başvurulmasını angarya kabul ede-ceğini kestirmek zordur. Bölünmüş mesai uygulanan bir meslektaşa giderken bu ortamlardan hangisinde muayene olmanın uygun düşeceği tereddüt kaynağı-dır. Yine kişisel veya kurumsal ödemeleri yapıp yap-mama, teklif etme veya etmemenin mi uygun olacağı belirsiz kılınmaktadır. Deontoloji Tüzüğü’ne göre “sadece zaruri masrafların alınması” önerisi kurum-sal unsurların devreye girmesi ile bir belirsizlik yarat-maktadır. Kendi çalıştığı kuruma mı, kendini tanıt-madan başka bir kuruma mı başvurmasının uygun olacağı da bir sorundur. Hasta olan hekim başvurduğu kurumdan da ayrıcalıklı muamele görme beklentisi içindedir, ama bunu dile getirmekte zorlanır.

Sürekli ilaç kullanımı, istirahat gibi raporlar nede-niyle de hasta sağlık personeli, meslektaşının karşısı-na çıkmakta ve sorunlarla karşılaşabilmektedir.

Hasta olan hekimin tedavisini üstlenen hekimin de karşılaştığı zorluklar vardır. Seçilmiş olmanın onurunu duyar ama beklentisi fazla, tedaviye müda-hale etme olasılığı yüksek bir hasta ile karşı karşıya olmanın huzursuzluğunu duyar.

Çalıştıkları kurumdaki yöneticilerin hasta meslek-taşlarına olumsuz tavır takınmaları, farklı kurumlara sevk ve istirahat raporları için zorluk çıkarmaları ayrı bir psikososyal sorun olur.[5]

Page 18: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

18 Türk Kardiyol Dern Arş

Bu sorunlar şu şekilde aşılabilir: Medikal ve para-medikal hizmet kalitesini yükselterek ayrıcalık bek-lentisine yer bırakmamak, kabul edilebilir ayrıcalık-ları kurumsal işlemlerde belirterek meşrulaştırmak.

Kaynaklar

1. Hekimlik mesleği etik kuralları. Türk Tabipler Birliği Yayını, Temmuz 2004.

2. TTB Etik Kurulu’nun konsültasyon ile ilgili görüşü. TTB Etik Kurul Görüşleri, 13.05.1998.

3. Çalışır HC, Şahinoğlu SP. Tıpta konsültasyon olgusu. Etik yaşama dair. Ankara Tabip Odası Yayınları; Nisan 2002. s. 178-87.

4. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü, Karar sa: 4/12578,1960.5. Kadıoğlu S, Alan S. Cura Te Ipsum, Ulusal Tıp Etiği

Kongresi Kongre Kitabı. Bursa 2003. s. 950-7.

Page 19: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 19

Sağlık kuruluşları denildiği zaman başta hastane-ler olmak üzere geniş çapta poliklinik ve laboratuvar hizmeti veren yataksız kurumlar da bu isim altında toplanmaktadır.

Hastane işletmeleri hekim ve hasta arasına giren işletmelerin en önemli örneğidir. Tıbbi etik kuralla-rı hastane-hekim-hasta üçgeninde oluşturulmalıdır. Hastane işletmelerinin topluma hizmet etmek, varlığı-nı sürdürmek ve kar elde etmek gibi değişik amaçları vardır. Bunları yaparken deontolojik kuralları da sür-dürmekle yükümlüdürler. Bu işletmelerde üreticiler hekim ve yardımcı sağlık personeli, tüketici ise hasta ve yakınlarıdır. Hastane yöneticilerinin üretici ve tüketicilere olduğu kadar hissedar sermayedarlara, Sağlık ve Maliye Bakanlıklarına, işçi ve işçi kuruluş-larına da sorumlulukları vardır. Özellikle özel sağlık kuruluşlarının kar amacına yönelik bir firma olma-maları gerekir. Ancak günümüzde resmi hastaneler de kar amacına yönelik bir yapılanma içinde oldukla-rından yarı özel bir konumdadırlar.

Hastane işletmelerinin amaçları ekonomik amaç-lar ve ekonomik olmayan amaçlar olarak iki ana baş-lıkta incelenebilir. Ekonomik amaçlar karlılık, büyü-me ve sürekliliktir. Ekonomik olmayan amaçlar ise tüketicinin (hastaların) korunması, doğa ve kültürün korunması, eğitim, kültür ve sanat faaliyetlerinin des-teklenmesi, toplum değerleri ve iş ahlakı, ayrımcılık yapmama, çalışma hayatının niteliklerinin geliştiril-mesi, yönetime katılma, çalışma saatleri, iş güvenliği ve işçi sağlığı, iş güvencesi, özürlülerin istihdamı gibi konulardır.[1]

Örneğin doğum yapmış personel bir anneye süt izni verilmesi, işçi sağlığı için bir hekimle anlaşa-rak çalışanlarına sağlık hizmeti vermek, özürlüleri ilgili yasa uyarınca belirli bir oranda uygun bir işte çalıştırmak, hastalara yaşatabileceği olumsuzlukları en aza indirmek ekonomik olmayan uygulamalardır. Hastaneler tıp biliminin en yoğun biçimde uygulan-dığı, hekimlerin en çok bulunduğu işyerleridir. Ama birçok hastanede iş yeri hekimliği bulunmamak-tadır.[1]

Hastanelerde hasta ve personelle ilgili sosyal sorumluluklar şu başlıklarla ifade edilebilir:[1]

a) Sunulan sağlık hizmeti sorumlulukları:

- sağlık hizmeti güvenliği, hastanın bilgilendiril-mesi ve korunması

- bireysel standartlara uygunluk, kaliteye önem

- sunulan sağlık hizmeti sonrası hizmetler

b) Çalışanlara karşı sorumluluklar:

- personelin işe uyumunu sağlamak

- çalışma ortamının iyileştirilmesi (ısınma, aydın-latma, gürültü, havalandırma)

- işe gidiş-dönüşlerde servis aracının bulunması

- iş kazalarını önleyici tedbirler

- meslek hastalıklarının önlenmesi

- koruyucu aşıların ve periyodik kontrol muayene-lerin yapılması

- görevde yükseltmeler

- adil bir ücretlendirme sistemi

- çalışanların cinsel tacize karşı korunması

c) İş ahlakı ile ilgili sorumluluklar:

- güvenilir olmak

- işini mükemmel yapmak

- işi ehline vermek

- gerçek dışı asılsız haberler yapmamak

- haksız rekabette bulunmamak

- fırsatçı politikalar izlememek

Serbest piyasa ekonomisinde sosyal sorumluluğa önem veren hastaneler, avantajlı duruma geçerler. Sosyal sorumluluk kavramına önem veren hastane işletmeleri bunu bir yatırım aracı olarak görmeli-dirler.[1]

Hastane etik kuralları (HEK)

Hekimlik ve tıp uğraşı bazı toplumsal mekaniz-malar tarafından kontrol altında tutulur. Bunlardan

Resmi ve Özel Sağlık Kuruluşlarının Hekim ve Hastalarla İlişkileri ve Kararlarında Etik

Bölüm 4

Page 20: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

20 Türk Kardiyol Dern Arş

birisi de etik kurallarıdır. Bir sağlık kurumunda etik kurul kurmanın felsefesi, insani değerlere ilişkin karşılaşılan etik bir sorunun çözümünde rol almak ve bireysel olarak çözümlenemeyecek bir soruna “çoklu” bir ortamda çözüm önerisi getirmektir. HEK’in işlevi genel anlamda bir danışmanlıktır. Hekim-hasta iliş-kilerinde, sağlık çalışanları arasında çıkan sorunlar, sağlık hizmeti verilirken çıkan sorunlar, HEK’in işlev alanına girer. Yine hastane personelinin etik yönden eğitimi HEK tarafından sağlanabilir. HEK üyelerinin de tıp etiği yönünden eğitimli veya yeterli düzeyde bilgi sahibi olmaları gerekir. Bu eğitimden şüphesiz tıp etiği (deontoloji) uzmanı sorumlu olmalıdır. Hem bu eğitimi verir hem de HEK’in danışmanlık ve reh-berlik görevini yürütür.

HEK dışında değişik bilim dalları da kendi alan-larındaki etik sorunlar için etik kurullar oluşturabilir. Örneğin pediyatri etik kurulu, organ transplantasyonu etik kurulu gibi.[2]

HEK’in personele vereceği etik eğitimi kapsamın-da şu unsurlar yer almalıdır:

• aydınlatılmış onam

• gizlilik (sır saklama)

• hasta haklarına saygı

• tedaviyi reddetme hakkı

• sağlıkla ilgili hukuksal kavram ve yasa, tüzük gibi düzenlemelerin aktarılması

• güncel etik konularla ilgili seminer, konferanslar düzenlenmesi

HEK’in diğer işlev alanları ise şunlardır:

• Hastanenin hizmet sunumunda tıp etiğine uygun politika geliştirilmesinde rehber kuralların oluştu-rulması

• Hekim ya da hemşirelerin karşılaştıkları etik ikilem yaratan klinik sorunlarda danışmanlık ve öneride bulunmak (HEK karar verici konumda değildir, öneri doğrultusunda hasta ve hekim karar verir)

• Geçmişteki almış olduğu kararların ve çalışmala-rın yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendiril-mesi (bu tür çalışmalar yeni gelişmeler ışığında daha doğru ve olumlu sonuç ve kararlara yol gös-terici olacaktır)

Etik kurul kurma çalışmalarında Türkiye’deki sağlık politikası, sağlık yönetimi ve hukuk gibi özellikler göz önünde bulundurularak kaynak alınan ülkelerle karşılaştırılmaktadır.

Ülkemizde çok az sağlık kurumunda HEK vardır ve bunların da ne ölçüde etkin işlem yaptığı bilinme-mektedir. Hekimlerimiz de karşılaştıkları etik sorun-larda deontoloji uzmanlarından danışmanlık isteye-bileceklerinin pek farkında değildirler. Bu nedenle gerek HEK’in, gerekse etik danışmanlık hizmetleri-nin geliştirilmesi gerekir.

Hasta-hekim ilişkisinde güven duygusu nasıl önemli ise hastanın sağlık kuruluşlarına güven duy-ması da önemli bir unsurdur. Hasta hem hekiminden hem de hekimin çalıştığı kurumdan dürüst davranış bekler. Çünkü hastalığı ile ilgili hizmet alacağı hekim veya hastanenin bilgi, beceri ve deneyimini kendisi tam değerlendiremez. Bu ilişkide güçlü olan hekim-dir. Hekim veya sağlık kuruluşu bu gücü yerinde veya yersiz, iyi ya da kötü, hastaya hizmet için veya kendi çıkarı için kullanabilir.

Günümüzde hekim ve sağlık kuruluşlarının has-taya erdemli yaklaşımı ve davranışını güçlendiren en önemli etken maddi kazançtır. Sağlık alanındaki reka-bet, kazanca yönelik girişimciliğin etik olmayan yol-lara sapmasına neden olmaktadır. Örneğin bir hastane yoksullara, sigortalı olmayanlara hizmetten kaçabilir, hastayı erken taburcu edebilir, kazanç amaçlı gerek-siz tetkikler isteyebilir, gereksiz tedaviler yapabilir. Yeni bir cihaza yatırım yaptığında bu tetkike veya tedaviye talebi artırmak için etik sınırları aşan reklam ve pazarlama girişimlerinde bulunabilir. Tabip odası fiyatlarının altında veya üstünde ücret alabilir. Tanı ve tedavisi güç hastalara bakmak istemeyebilir.[3]

Pahalı görüntüleme teknikleri hastanelere, görün-tüleme merkezlerine ve doktorlara önemli bir kazanç kapısı oluşturmaktadır. Hastanın hikaye ve fizik muayenesi ile iyi değerlendirilememesi sonucu bu pahalı tetkiklere hastaların yönlendirilmesi günü-müzde giderek artmaktadır. Bazı sağlık kuruluşları bu istismarın zeminini oluşturmaktadır ve hastalar anlaşmalı yerlere sevk edilmektedir. Bazı özel has-tanelerde ise muayene ucuzdur ama tetkik ücretleri pahalıdır, hastane bu tetkiklerden büyük kazanç sağlar. Bu gibi hastanelerde maalesef doktora hasta-neye para kazandıracak şekilde çalışması için baskı yapılabilmektedir.[3]

Tabelasında “24 saat acil hizmet verilir” diye yazan pek çok klinik güven simsarlığı yapmaktadır. Çünkü gerekli donanım bulunsa da acil müdahaleyi yapacak uzman veya ekip bulunmaz. Yine acilde deneyimli hemşire veya teknik yardımcılar da yete-rince yoktur. Böylece acil müdahale yapıldığını sanan hasta ve yakınları aldatılmış olur; tetkikleri yapıldık-

Page 21: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Resmi ve Özel Sağlık Kuruluşlarının Hekim ve Hastalarla İlişkileri ve Kararlarında Etik 21

tan sonra bir bahane ile hasta daha büyük bir merkeze gönderilir. Bazı resmi kuruluşlarda ise çeşitli neden-lerle hastaların acil servise kabul edilmemesi de acı bir gerçektir. Bazı özel hastanelerin yoğun bakım üni-telerine ümitsiz hastalar yatırılmakta, günlük ücreti çok yüksek olan bu birimde yatan hasta bir süre sonra donanımımız yetmiyor diye çıkarılmaktadır. Hasta sahiplerinden gerçek durum başta saklanmaktadır.[3]

Bazı sağlık vakıflarının kar getiren ticari kazanç amaçlı kurumlara dönüştürülmesi, böylece belli çev-relere para, iş, mevki, itibar sağlanması vakfı amacın-dan saptıran bir olgudur.[3]

Bütün bu olumsuz davranışların temeli hekimdir. Etik değerlere bağlı, erdemli bir hekim çalıştığı kuru-mun bu tip yanlış uygulamalarına karşı çıkmalıdır. Ancak sözleşmeli çalışan hekimlerin işten çıkarılma tehdidi altında bulundukları da bir gerçektir. Sorunun çözümü, sağlık kurumlarının çalışmalarında düzeni sağlayacak sağlam kuralların hazırlanması ve kurum-ların da sürekli sıkı denetim altında bulundurulmala-rıdır.

Sağlık hizmeti veren resmi ve özel kurumlar bu hizmete katılan her unvan ve kademedeki ilgililer ve hizmetten faydalanma hakkına sahip tüm fertleri kap-sayan Hasta Hakları Yönetmeliği Sağlık Bakanlığı tarafından Resmi Gazete’de 1 Ağustos 1998 yılında yayınlanmıştır.[4] Bu yönetmelik maddelerinde konu-muzla ilgili düzenlemeler ağırlıklı olarak yer almıştır. Buna göre sağlık hizmetlerinin sunulmasında şu ilke-lere uyulması gerekmektedir (madde 5):

a) Hizmetin her safhasında bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde yaşama hakkının en temel insan hakkı olduğu göz önünde bulundurulur.

b) Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakkına sahiptir ve hiçbir merci ve kimsenin bu hakkı ortadan kaldırma yetkisi olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.

c) Sağlık hizmeti verilirken hastaların din, ırk, dil, mezhep, siyasi düşünce, inanç, ekonomik ve sos-yal durum gibi farklılıkları dikkate alınmaz.

d) Tıbbi zorunluluk ve kanunda yazılı haller dışın-da rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz.

e) Kişi, rızası ve bakanlık izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.

f) Kanun ile müsaade edilen ve tıbbi zorunlu-luklar dışında hastanın özel hayatı ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Sağlık kuruluşları ve hizmette görevli personel, hastalarına adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun hiz-met vermekle yükümlüdürler (madde 6).

Bir sağlık kuruluşu hastaya verilen sağlık hizmet-lerinin neler olduğunu ve faydalanma şeklini hasta istediğinde vermelidir. Bu bilgileri verecek birimi de kurumlar kurmalıdır. Hasta talep ederse, kendisine bizzat verecek olan hekim ve diğer personelin kimlik, görev ve unvanları hakkında bilgi verilir.

Tıbbın ilkeleri ve tıbbi mevzuat hükümlerine aykırı aldatıcı mahiyette tanı ve tedavi yapılamaz (madde 11).

Ötanazi yasaktır (madde 13).

Hastaya sağlık durumu ile ilgili bilgiler bulu-nan dosyanın bir sureti, isterse verilir (madde 16). Hastalık durumunu bildiren rapor hasta isterse düzen-lenmelidir.

Sağlık hizmeti verilirken “mahremiyetine saygı gösterilmesi” konusu madde 21’de belirtilmiştir.

Sağlık kuruluşları hasta ile ilgili bilgileri, kanunla izin verilen haller dışında açıklayamazlar (madde 23).

Her türlü tıbbi müdahalede hastanın rızası gere-kir. Bu rıza her müdahale için ayrı ayrı hazırlanmış “aydınlatılmış onam” adı verilen belgelerin hasta tarafından okunaklı imzalanması şeklinde yapılmalı-dır ve etik bir gerekliliktir. Sözlü bilgilendirme yeterli değildir. Yazılı bilgilendirme hastanın sorumlu heki-mi tarafından yapılmalıdır.

Kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabi-lecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta, kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir. Tedavinin uygulanmamasından dolayı doğacak sonuçların has-taya veya yakınlarına anlatılması ve bunu gösteren yazılı belge alınması gerekir. Bu hakkın kullanılması, hastanın sağlık kuruluşuna tekrar müracaatında hasta aleyhine kullanılamaz (madde 27).

Bilinen klasik tedavi yöntemlerinin hastaya yarar vermeyeceği kesinse, hayvan deneylerinde faydalı etkisi olduğu bilinen bir tedavi şekli, klasik tedavi yöntemleri yerine hastanın rızası alınarak uygulana-bilir (madde 27, kısaltılarak).

Sağlık kuruluşu hasta ve yakınlarının can ve mal güvenliğini korumak ve sağlamak için gerekli tedbir-leri almak zorundadır (madde 37, kısaltılarak).

Sağlık kuruluşları imkan ölçüsünde hastaların dini görevlerini yerine getirebilmeleri için veya talep

Page 22: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

22 Türk Kardiyol Dern Arş

halinde manevi destek için din görevlisi davet etmek gibi gerekli tedbirleri alır (madde 38, kısaltılarak).

Sağlık kuruluşunun hizmet personeli hastalara, yakınlarına ve ziyaretçilerine güleryüzlü, şefkatli ve hizmetle ilgili mevzuat ve yönetmenlik hüküm-lerine uygun şekilde davranmak zorundadır. Tanı ve tedavi için hangi işlemin nasıl ve neden yapılacağı, bekletilme söz konusu ise bunun sebepleri hakkında yeterli bilgi hastalara verilmelidir. Hasta ziyaretleri kuruluşça belirlenen usullere uygun olarak, hastaların huzurunu bozacak hareketlere ve durumlara neden olmayacak şekilde düzenlenmelidir (madde 39 kısal-tılarak).

Hasta refakatçiliği hakkının ne şekilde kullanıla-cağı yine kuruluşun saptadığı esaslara uygun şekilde uygulanır (madde 40, kısaltılarak).

Kamu sağlık kuruluşlarında görevli personelin, hasta haklarını ihlal eden davranışları şikayet sonu-cu veya idarece saptanırsa, olayın soruşturulması ve gerekirse cezaya bağlanması için valilikçe veya bakanlıkça ya da kuruluş tarafından müfettiş veya soruşturmacı görevlendirilir. Sonuçta hak ihlali varsa mevzuata göre disiplin cezası yetkili kurullarca takdir edilir, bu fiil ceza hukukuna göre suç teşkil ediyorsa dosya Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilir ve ceza davası açılması sağlanır (madde 46, kısaltılarak).

Hasta hakları devlet memuru veya kamu görevlisi olmayan personel tarafından ihlal edilmişse, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları haysiyet divanlarınca disiplin cezası ile cezalandırılır. Yine bu

tip personel tarafından hasta hakkı ihlali yapılmış-sa hem kendileri hem de çalıştıkları kuruluşa karşı dava açılabilir. Ceza hukukuna göre suç teşkil eden fiil hakkında ceza istenmesi, doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılacak ihbar veya şikayet yoluyla gerçekleştirilir (madde 47, kısaltılarak). Kamu görev-lisi, personel hak ihlalini mesleğini resmi görev dışın-da serbest olarak icra ederken yapmışsa 47. maddeye göre işlem yapılır.

Sağlık kuruluşunun yetkileri, hastaların hakla-rını bu yönetmenlik ve diğer mevzuatla belirtilen hususlara uygun olarak kullanabilmelerine yardımcı olmak amacı ile hasta haklarına ait bir liste, tabela veya broşür hazırlayarak, kuruluşun hastalar, ziya-retçiler ve personel tarafından kolayca okunabilecek yerlerinde bulundurmakla mükelleftirler (madde 48, kısaltılarak).

Kaynaklar

1. Öztürk M. Hastane işletmeciliğinde bir sosyal sorum-luluk alanı olarak hastane çalışanlarının sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin bir araştırma. Sağlık Bilimleri İçin Etik. s. 417-35.

2. Aydın E. Tıp etiğine giriş. Ankara: Pegem A Yayınları; Şubat 2001. s. 141-53.

3. Sarı N. Hekim-hasta ilişkilerinde güven bunalımı ve ihmal edilen erdemler ahlakının/etiğin önemi. Konferanslar, 3. Ulusal Tıp Etiği Konferansı Kongre kitabı. Bursa 2003. s. 3-13.

4. Hasta Hakları Yönetmeliği. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanmış yönetmelik. Resmi Gazete 1 Ağustos, 1998. Sayı: 23420.

Page 23: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 23

Giriş

Bilimsel çalışmaların ve araştırmaların hazırlan-masında temel bazı kurallar vardır. Bilimsel araştır-malar yapılırken, yapılan araştırmanın doğrudan veya dolaylı olarak insanlığa hizmet etmeyi amaçlayan temel ahlaki prensibi yanında, eğer canlı ve/veya insan (denek) ile yapılıyorsa deneğe zarar vermeyen bir araştırma olması gereklidir. Bu konuda zararla-rı karşılamaya yönelik hukuki kurallar mevcuttur. Araştırma sonuçlarının yayımlanması sırasında da dikkat edilmesi gereken hukuki ve moral kural-lar bulunmaktadır. Gerek yayınların hazırlanması, gerekse yayımlanması sırasında uyulması gereken temel hukuki ve ahlaki kurallara uygunluk, bilimsel araştırmalarda ve yayınlarda “etik” kavramı içinde değerlendirilir. Bu kavramlara uyulmaksızın veya dikkate almaksızın yapılan araştırma ve yayınlar etik dışı davranışlardır ve yeri geldiğinde kanuni takibatı ve cezayı gerektirir. Bu kılavuzda öncelikle, yapılan bilimsel araştırma ve çalışmaların “yayın” aşamasın-daki etik değerler üzerinde durulacaktır.

Bilimsel araştırma ve yayınlarda etik dışı davranış türleri

1- Çeşitli türde bilimsel yanıltma, sahtecilik (fraud)

2- Aşırma (intihal; başkasını eserini kendi eseri gibi yayınlama: plagiarism)

3- Kurallara uygun olmayan alıntı (iktibas) yapma, bilimsel korsanlık: piracy

4- Uydurma, yalan yazma (fabrication)

5- Aynı yazıyı farklı dergilerde birden çok yayınlama (duplication)

6- Ortak eserlerde, ortaklık kurallarına uymama

7- İsimlerin belirlenmesinde adil davranmama

8- Eserde söz konusu insan, canlı veya objelerin ren-cide edilir tarzda sunulması

şekillerinde olabilir. Bu tarz etik dışı davranışlar, dünyada ve ülkemizde cezai yaptırımı gerektirmek-tedir.

Bilimsel yanıltma, “araştırmanın değerini düşüren ve güvenilirliğini azaltan her türlü davranış” olarak tanımlanır. Uygun metotlara göre yapılmayan çalış-malar, sonuçların değerlendirilmesi ve yorumunun iyi ve yeterli yapılmadığı çalışmalar doğal olarak yanlış veya yetersiz sonuçlar verebilir ve bu çalışmalar iyi niyetle de yapılsa sonuç olarak bilimsel yanıltmadır ve eserin değerini düşürür. Oysa, bilimsel yalancı-lık (scientific fraud) ise, araştırıcının bilinçli olarak sonuçları saptırması ve değiştirmesi olarak tanımlanır ve saptandığı takdirde gereken ceza verilmelidir.

Aşırma eser, başkalarının eserlerinden önemli miktarda izinsiz alıntı yaparak gerçek eser sahibinin adını vermeme veya tamamı ile uydurma eser üret-me, günümüzde bilimsel sahteciliğin en sık rastlanan şekilleridir. Bu tür eylemlere karşı meslek kuruluşları ve adli mercilerin bilinçli gayretleri ile takip edilmeli gerekli yasal işlemler uygulanmalıdır.

Yayın etiğinin önemi, etik kurallara niçin dikkat etmek gerekir?

Her şeyden önce bilimsel araştırma sırasında ve yayında, çalışmayı yapanların dışında kalanların maddi ve manevi zarar görmemesi gereklidir. Her araştırma ve yayın bir fikir ürünüdür. Nasıl bir eşya-nın korunmasına dair kanunlar varsa, fikir ürünleri-nin korunmasında da hukuksal kurallar vardır. Nasıl bir eşyanın sahibi varsa, fikir ürünlerinin de bir sahi-bi veya sahipleri vardır. Eşyalar veya fikir ürünleri üzerinden maddi ve manevi çıkar sağlamak müm-kündür. Bu kazanımların sadece sahiplerine yönelik olması doğal olanıdır. Bilimsel yayınlar, fikir ve sanat eserleri kapsamına girer. Fikir ve sanat eserlerinin ve eser sahiplerinin hakları Fikri mülkiyet hukuku ile korunur. Korumanın amacı, fikri mülkiyetin sahibini koruyarak özendirmek ve teşvik etmektir. Fikri mül-kiyetin sahibi eserini devrederek, ya da başkalarına kullanma haklarını devrederek, yani lisanslar tanı-yarak ürününden faydalanılmasını sağlayabilmeli, haklarına yapılan her türlü tecavüzü önleyebilmeli, zararını maddi ve manevi tazminatlarla giderebilme-lidir. Bu nedenle hem hukuki açıdan, hem de ahlaki bakımdan etik kurallara uymak gerekir.

Yayın Etiği

Bölüm 5

Page 24: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

24 Türk Kardiyol Dern Arş

Etik dışı davranış sebepleri

Bilimsel etik dışı davranışlarda, bireyin yeterli araştırma eğitimi görmemiş olması, disiplinsiz çalış-ması ve sorumlular tarafından yeterli ölçüde denet-lenmemesi önemli bir nedendir.

Akademik ortamda hızlı yükselme ve prestij kazanma hırsı da etik dışı davranışlara sebep olabilir. Bir eserin getirebileceği maddi ve manevi kazançlar önemli olabilir ve eğilimi olan kişilerde etik kurallar dışına çıkılmasına sebep olabilir.

Nadir de olsa, psikiyatrik bozuklukların da bilim-sel yanıltma ve yalan yayında etken olduğu görüle-bilir.

Bütün dünyada, araştırmaların bir kısmı çeşitli kuruluşlarca maddi olarak desteklenmektedir. Destek yapan tarafından gelebilecek baskılar da etik dışı sonuçlar doğurabilir.

Etik dışı davranışları önlemeye yönelik gayretler

Bilerek veya bilmeyerek yapılan bilimsel yanılt-mayı önlemek için eğitim en önemli yöntemdir. Kurumlar ve sorumluları, bu konuda standartları genç araştırıcılara öğretmelidir. Ayrıca araştırmacıların denetimleri de titizlikle yapılmalıdır. Genç araştır-macılar rahatlıkla danışabilecekleri sorumlu kişilere ulaşabilmelidir. Bu da pratik olarak, her araştırmadan ve araştırmacıdan sorumlu bir danışman ile çözüm-lenebilir. Bu konuda, danışmanların da iş yükünü ve zamanını dikkate almak gerekir. Yayın safhasına gelindiğinde, veri analizleri, istatistik değerlendirme ve sonuçlar, uzmanlar ve yayına katkısı bulunanlar tarafından tekrar incelenmeli, değerlendirilmeli ve onaylandığına ait imzaları alınmalıdır.

Etik dışı davranışlara sürükleyebilecek faktörler ortadan kaldırılmalıdır. Genç araştırıcıları çok sayı-da yayın yapmaya zorlayacak ‘gereksiz’ baskılardan kaçınmalı, aksine kaliteli, özgün araştırmalar için destek olunmalıdır. Başlangıçta spekülatif araştırma-lardan çok, sonuç alma olasılığı yüksek, metodolojisi sağlam ve oturmuş araştırmalar ile başlanılmalı-dır. Araştırma sayısından çok, araştırma kalitesinin önemli olduğu dikkate alınmalıdır.

Etik kurallara uyma ve standardı yakalama konu-sunda dergi editör ve danışma kurullarına çok önemli görev düşmektedir. Metodolojisi tartışmalı ve çeşitli açılardan etik kurallara uymayan yazılar yayına kabul edilmemeli ve gerekli uyarılar yapılmalıdır. Yayında adı geçenlerin tümünün onay imzası istenmelidir.

Yayınlarda isimlerin belirlenmesinde kurallar

Bilimsel yayınlarda yazarlık, bilim adamına maddi ve manevi kazanç sağladığı gibi aynı zamanda sorum-luluk da yükler. Bir araştırmanın oluşmasında, fikir olarak düşünülmesinden, deneylerin yapılması, veri-lerin toplanması ve nihayet yazılmasına kadar değişik safhalarında birden fazla araştırıcının katkısı olabilir. Bu durumda yazar veya eserin sahibi kimdir, isimler nasıl yazılmalıdır sorusu ortaya çıkar. Bu sorunun cevabı net olarak henüz verilmemiştir. Bilimsel eserin içeriğine, yapılmasına ve nihayet sonuçlandırılarak yazılmasına önemli katkısı olanlara ve aynı zamanda eserin sorumluluğunu alanlara yazarlık hakkı veril-meli, isimleri eserde belirtilmelidir. İsimlerin sıra-lanmasında da kesin kurallar yoktur ve bu sıralama araştırmanın yapıldığı kuruluşun geleneklerinden de etkilenmektedir. Prensip olarak, çalışmayı planlayan ve yapan, verileri değerlendiren ve yazıyı kaleme alan birinci isim olmalıdır. Birinci ismin aktivitele-rini denetleyen ve aynı zamanda çalışma için gerekli materyalin sağlanmasına, çalışmanın planlanması ve yazılmasına yardım eden kişi 2. isim olmalıdır. Sonuncu isim, genellikle çalışmanın yapıldığı klinik veya laboratuvarın şefidir ve aynı zamanda, çalışma-nın detayları için destek sağlamış olmalı, çalışmanın aşamaları ve kontrolünde destek sağlamış olmalıdır. Diğer isimler ise, yaptıkları katkıya göre, 2. isimden sonra sıralanırlar. İsimlerin sıralanmasında katkıla-rın dikkate alınmamasından veya aynı çalışmanın minör değişikliklerle tekrar yayınlanması sırasında ilk çalışmadaki katkıların dikkate alınmamasından kaynaklanan etik dışı ve aynı zamanda hukuki açıdan da soruşturmayı gerektirecek durumlar, özellikle çok araştırmacı tarafından yapılan çalışmalarda sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, daha çalışma-nın başlangıcında, çalışmanın planlanması sırasında potansiyel yazarlar belirlenmelidir. Çalışmanın seyri sırasında karar tekrar gözden geçirilmeli, müsvedde hazırlanması sırasında son şekline karar verilmelidir.

Kanımızca, yazının bir yerinde, yazarların katkı-larının belirtilmesi uygun olur.

Yayın yapanın hukuki hakları

Yazarlık ve eser sahipliği kavramı. Eserin sahibi, eseri yaratan, vücuda getirendir (FSEK madde 1). Eser sahibi aynı zamanda eser üzerindeki maddi ve mane-vi hakların da sahibidir. Yayımcılar ve tüzel kişiler eser sahibi olamaz. Ancak, anlaşma ve lisans verile-rek yayımcılara mali haklar devredilebilir. Toplama eserlerde editör kurulu veya editör olarak bir yetkili bulunur. Editör, toplama esere konulan her bağımsız

Page 25: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Yayın Etiği 25

bölümün sahibinin hakları saklı kalmak şartı ile, toplama eserin sahibidir. Bütüne ait maddi ve manevi haklar editöre aittir. Bölümler ve parçalar üzerinde hak ve sorumluluklar o kısmın sahibine aittir.

Ortak eser sahipliği. Birden fazla kişinin birlikte oluşturduğu eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her birinin sahibi, o bölümü vücuda geti-rendir (FSEK m. 9). Her birinin maddi ve manevi hakları vardır. Ortak eseri oluşturanlardan her biri bütün eserin değiştirilmesi veya yayımlanması için diğerlerinin katılmasını isteyebilir (FSEK 9/2). Ortak eserin sahipleri, ilk yayımdan sonra kendi bölümünü bağımsız olarak yayımlamak isterse, yeniden yayıma zorlanamaz, kendisi yayımlayabilir.

Teknik hizmetler ve yardımlar. Bir eserin oluş-turulmasında yapılan teknik hizmetler veya ayrıntıya ait yardımlar, eser sahipliği oluşmasına imkan vermez (FSEK 10/3).

Başkasına ait olan fikir ürününü kar veya çıkar amaçlı olarak sahibinden izinsiz olarak kullanmak suçtur. Ülkemizde de, dünyada olduğu gibi fikir ürünü sahiplerinin maddi ve manevi haklarını koru-yan yasalar vardır. Bu alanda soruşturma açılması ve gereğinde karşı tarafa ceza verilmesi için, mahke-melere suç duyurusunda bulunmak gerekir. Hukuki durumlardan daha önemlisi, fikir ürünlerinin izinsiz kullanılmasının suç olduğunun bilinmesi ve gerek-tiğinde yetkili kişi ve kurumlardan izin alınmasının zorunlu olduğu bilincinin yerleşmesidir.

Fikir ve sanat eserleri ile ilgili düzenlemelerin yapılabilmesi, Kültür Bakanlığı’nın görevidir ve bu düzenlemeler için Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) mevcuttur. Fakat, fikir ve sanat eserlerinin korunması, haklarının devri, lisans verilmesi vs. işlemlerin yapılması konusunda herhangi bir şekilde hizmet veren uzman ve özelleşmiş bir kamu kuru-luşu mevcut değildir. Çünkü, eser üzerinde hak elde edilmesi herhangi bir sicile kaydı gerektirmemekte-dir. Eserin kamuya sunulmuş olması (alenileşmesi), yayımlanması yeterlidir. Yani fikir ürünlerinin sınai ürünlerdeki gibi herhangi bir kuruma ya da sicile tescili gerekmemektedir.

Eser sahiplerinin korunması hakkı evrenseldir. Yani bir yabancı bir eser sahibi, hakkının korunması için Türkiye’de dava açabileceği gibi, bir Türk de yabancı ülkede dava açabilir. Eser sahibi ister Türk, ister yabancı olsun Türkiye’de görülen davalarda FSEK uygulanır. Fikri mülkiyet hukuku, özel huku-kun bir dalıdır. Diğer hukuklarla ilgisi vardır: Medeni hukukla, ticaret ve haksız rekabet hukuku ile, rekabe-

tin korunması hukuku, iş hukuku ve anayasa hukuku ile bağlantı içindedir.

Eser sahibinin hakları. Manevi ve maddi haklar olarak ikiye ayrılır.

Manevi haklar: Manevi haklar, eser sahibinin eseri dolayısı ile doğrudan kişiliğine bağlı haklar-yetkilerdir. Mirasla intikal etmezler, ölümle son bulurlar. Bu haklar FSEK’de düzenlenmiştir. Buna göre, eser sahibinin manevi hakları şunlardır:

• Eseri umuma arz yetkisi (FSEK m. 14)

• Eser üzerinde adının belirtilmesi –eser sahibi ola-rak tanıtılma– hakkı (m. 15)

• Eserde değişiklik yapılmasını men etme yetkisi (m. 16 ve 17-1)

• Sahibinin, eserin aslına varma hakkı (m. 17-2)

Mali haklar: Eserden ekonomik olarak yararlanma hakkıdır ve eser sahibine verilmiştir. Bu hak üçüncü kişilere devredilebilir, örneğin meslek kuruluşları, yapımcılar ya da yayıncılar bu hakların kullanımı konusunda yetkilendirilebilir. Kaldı ki, uygulamada çoğu kez mali haklar bizzat eser sahibi tarafından değil, mali hakkını bu şekilde devrettiği kişilerce kullanılmaktadır. Mali haklarda koruma süresi, eser sahibinin yaşadığı sürece ve ölümünden 70 yıl son-rasına kadardır. Mali haklar da FSEK’de belirtilmiş olup, şu şekilde sıralanabilir:

• Eseri işleme hakkı (FSEK m. 21)

• Çoğaltma hakkı (m. 22)

• Yayma hakkı (m. 23)

• Kiralama ve kamuya ödünç verme hakkı

• Temsil hakkı (m. 24)

• İşaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araç-larla iletim hakkı (m. 25)

• Radyo, TV gibi araçlarla iletilen eserlerine ilişkin ödemelere dair hak (m. 43-1)

Etik dışı davranışlarda cezalar

Bilimsel yayınlarla ilgili herhangi bir etik dışı davranış iddiasında, ülkemizin de üyesi bulunduğu Avrupa Bilimsel Dürüstlük ve Doğruluk Komitesi’nin belirlediği esaslara göre, gereken soruşturma ve yasal işlemler önce kurum içinde başlatılmalı ve gizlilikle sürdürülerek en çok 3-4 ay içinde sonuçlandırıl-malıdır. Soruşturma sırasında sorgulanan araştırıcı-nın saygınlığını ve haysiyetini zedelememek gerekir.

Page 26: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

26 Türk Kardiyol Dern Arş

Araştırıcının suçlu olduğu saptanırsa, gerekli yasal cezai hükümler derhal uygulanmalıdır. Aynı zaman-da, yayının başkalarına zarar verme olasılığı da dik-kate alınarak uluslararası literatürden ve indekslerden geri çekilmesi sağlanmalıdır. Bu zaten sahtecilik yapan bilim adamına, bilim dünyasının verebileceği en büyük cezadır. Bunun dışında, kurum içinde sahte-ciliği ispatlanmış araştırıcının 3 yıl süre ile mali des-tekli araştırmalardan men edilmesi, teorik ve pratik eğitimden uzaklaştırılması, almış olduğu mali desteği iade etmesi, hiçbir idari göreve tayin edilmemesi veya varsa idari görevinin iptali gereklidir. Ayrıca durum, ulusal ve uluslararası meslek kuruluşlarına da bildi-rilmelidir. Disiplin kurulunun kararı doğrultusunda, gerekirse yazılı istifası istenmeli ve kurumla ilişiği kesilmelidir.

Olayın hukuki açıdan değerlendirilmesinde de oluşacak suçlar ve cezalar belirlenmiştir:

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 71. maddesin-de eser sahibinin mali ve manevi haklarına tecavüz suçları ve bu suçlara uygulanacak yaptırımlar düzen-lenmiştir. Buna göre:

Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eser-leriyle ilgili manevi, mali hakları ihlal ederek:

1. Bir eseri, hak sahibi kişilerin yazılı izni olmak-sızın, işlemek, çoğaltmak, değiştirmek, yayımlamak, dağıtmak, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletmek, ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz etmek, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yaymak, ticari amaçla satın almak, ithal veya ihraç etmek, kişisel kullanım amacı dışın-da elinde bulundurmak ya da depolamak suçtur. Bu kişiler hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi halinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adli para cezasına hükmolunamaz.

3. Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.

4. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileş-memiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açık-lamada bulunan kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

6. Bir eseri, tanınmış bir başkasının adını kul-lanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.

Mali haklara tecavüz halinde oluşan suçlar (FSEK m. 72)

a- Hak sahibinin yazılı izni olmaksızın (HSYİO) ve FSEK’ye aykırı olarak eseri herhangi bir şekilde işlemek suçu

b- HSYİO ve FSEK’ye aykırı olarak eseri herhangi bir şekilde çoğaltmak suçu

c- İzin olmaksızın ve FSEK’ye aykırı olarak, eserin veya işlenmelerinin veya çoğaltılmış kopyalarının satılması suçu

d- HSYİO, dijital ortamlar da dahil, değişik yöntem-lerle eseri yaymak, yayıma aracılık etmek suçu

e- HSYİO, bir eseri kiralamak veya kamuya ödünç vermek suçu

f- HSYİO, yapılan nüshaları yasal veya yasal olma-yan yollardan ülkeye sokmak ve ticaret konusu yapmak ve kullanmak suçu

CEZA: 4-6 yıl hapis, 50-150 milyar para cezası.

Bilimsel eserlerde kullanılan kişilerin (denek) kişilik hakları

Bilimsel eserlerde yapılan örneklemelerin bazen kişilik haklarına aykırı olduğu da gözlemlenmektedir. FSEK madde 86’ya göre resim ve portreler eser olma-dıkları halde tasvir edilenin, tasvir edilen ölmüşse mirasçılarının muvafakati olmadan on yıl geçmedik-çe teşhir ve umuma arz edilmez. Bu hallerde FSEK’ye göre bir ceza davası söz konusu olmasa bile Türk Ceza Kanunu’nun 134, 139 ve 140. maddeleri ile ceza-landırma ve Borçlar Kanunu’na ve Medeni Kanunu’na göre manevi tazminat söz konusu olabilir. Bu nedenle özellikle tıbbi vakaların yayınında kullanılacak kişi-lerin resimlerini kendilerinden yazılı izin alınmadan bilimsel yayınlarda kullanmak bu tür davalarla bilim adamlarını karşı karşıya bırakabilir. Diğer tarafta bilim adına illa ki bu vakaların kullanılması gereki-yorsa mutlaka ilgili kişilerin isimleri gizlenmeli ve resimlerinden kim oldukları anlaşılmamalıdır.

Yararlanma ve benzetme serbestisi ilkesi

Her yeni anlatım, söylem, kuram, vb. daha önce-kilere dayanır. Her eser, kendinden önce meydana

Page 27: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Yayın Etiği 27

getirilen eserlerden esinlenebilir. Bu durum, sürekli gelişimin de doğal bir uzantısıdır. Aksi halin kabulü durumunda durağanlık başlar ve gelişme söz konu-su olmaz. Ancak bu yararlanma, esinlenme, eser sahibinin hakkını haleldar edecek biçimde taklide, aldatıcı derecede benzerliğe ulaştığı durumda koruma kanunları geçerlidir. Bir eseri, patenti, markayı, vb. sahibinden izin almadan kullanan veya onun taklidini veya benzerini yapıp bundan yararlanan kişi, gerçekte başkasına ait emeği sömüren sömürücü ve eylemi de sömürmedir. Dürüstlük kurallarına aykırı olmamak şartıyla herkes başkasının emeğinin sonuçlarından yararlanarak daha iyisini gerçekleştirmek ve rekabete katılmak hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının ihlal edildiği noktada koruma başlar.

Başkasının eserini kendi eseri gibi göstermek: İntihal – eser hırsızlığı

Sahibinin adını belirtmeksizin, doğrudan veya dolaylı, kısmen veya tamamen alınan her alıntı inti-haldir. İntihal, bir nevi fikir hırsızlığıdır ve çeşitli hukuki ve cezai sorumlulukları olan hukuka aykırı bir eylemdir. İntihal, “bir kimsenin, başkasına ait eser sahipliği sıfatını sahiplenmek suretiyle, eser sahibi-nin haklarını ihlal etmesi” olarak tarif edildiği gibi, “başkasına ait bir eserden yararlanan şahsın, eser sahibinin ismini bildirmeden, eserini sahiplenmek suretiyle, onun eser sahipliğinden kaynaklanan hakla-rını ihlal etmesi” biçiminde de tarif edilmiştir.1 Eser sahibinin adına atıfta bulunmayan, eseri kısmen ya da tamamen, doğrudan veya dolaylı yansıtan her alıntı intihaldir.2”

İntihalden söz edebilmek için, ortada öncelikle, eser sahibinin bu sıfatı dolayısıyla sahip olduğu hak-larının ihlal edilmiş olması gerekir; bunun dışında intihal, “başkasına ait eser sahipliğinin” “sahiple-nilmesini” gerektirir. Eserin tümünün değil de, bazı

bölümlerin, pasajların, ezgilerin veya ibarelerin eser sahibinin adı zikredilmeksizin alınması da intihaldir.

Sıklıkla karşılaşılan intihal şekli olan ve FSEK’de bizatihi suç olarak düzenlenen “başkasının eserini kendi eseri gibi gösterme” hali de klasik biçimde intihal halini oluşturmakta ve kanun bu durumu suç saymaktadır. Nitekim bu konuda Yargıtay’ın da olum-lu birçok kararı bulunmaktadır.3

Kendi eserinden intihal mümkün müdür? Kendi eserinin tekrarlanması intihal değildir. Ancak, eserini satmış ve aynı eserini başkası için yapmayacağını taahhüt etmişse, intihal yapamaz, izin almalıdır. Bu durum örneğin mimarlıkta, ressamlıkta kolay anla-şılabilir. Fakat bilimsel eserlerde nasıl olmalıdır? Bilgilerin tekrarı yapılabilir, fakat, tablo, resim, şema gibi somut şekillerin alınmasında hak sahibinin izni (yazar veya hak sahibi yayımcı kuruluş ise) gerekli olmalıdır.

İktibas

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 35. maddesin-de; “iktibas yapmaya” yani, “alıntı yapmaya” imkan tanınmıştır. Ancak, yapılan iktibasın belli olacak şekilde yapılması aranmış, ve ilim ve edebiyat eser-lerinde yapılan iktibasta, kullanılan eserin ve eser sahibinin adının belirtilmesi yanında, alıntı yapılan kısmın da belirtilmesi zorunlu kılınmıştır. Bu husus-lara aykırılık halinde, eser sahibinin adının belirtil-mesi yetkisine ve dolayısıyla eser sahibinin manevi hakkına tecavüz söz konusu olacaktır.

İktibas, alenileşmiş-yayınlanmış bir eserden, kay-nak göstererek, değişiklik yapılmadan alıntı yapılma-sıdır. İki unsuru vardır:

1- Alıntının değiştirmeden alınması

2- Küçük bir kısmının aktarılması

1 “…Suça konu olan “Bir Destanın Kahramanı Atatürk ve İlkeleri” adlı eserin ilk kez yayımlandığı 1981 yılı baskısında yazar olarak Ö.L.T. ve F.B. isimlerinin gösterilmiş olmasına karşın, aynı eserin “Atatürk ve İlkeleri” adı altında baskı yılı gösterilmeksizin ve yazarı F.B. olarak ikinci kez neşredildiği anlaşılmaktadır. Bu durum muvacehesinde sözü edilen eserin 5846 sayılı Kanunun 9. maddesi kapsamı içinde ve kısımlara ayrılması mümkün olan birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdiği, ortak, bağlı ya da toplu bir eser niteliği taşıyıp taşımadığı araştırılmadan ve aynı Yasanın 11. maddesi uyarınca yayımlanmış eser nüshalarında eser sahibi olarak adını kullanan kimsenin aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi olarak öngörüldüğü gözetilerek ve de aynı Kanunun 15. maddesinin son fıkrası uyarınca eserin kimin tarafından vücuda getirildiğinin ihtilaflı olması halinde gerçek eser sahibinin hakkının tespit edilmesini mahke-meden talep edebileceği ve fakat böyle bir iddia mahkemece karara bağlanmadan önce hiç kimsenin eserin hassen kendisine ait olduğunu ileri süremeye-ceği gibi eser üzerinde dilediğince tasarruf edebilmesinin mümkün olamayacağı da dikkate alınarak sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerekirken yazılı olduğu gibi olayın hukuki mahiyette bulunduğundan beraate hükmolunması yasaya aykırıdır” (Yarg. 7.CD, T. 01.03.1988, 2260/1964).2 “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun manevi tazminat davası ile ilgili olarak vermiş olduğu 29.01.2003 tarihli bir kararında; “…İntihal, sözlük anlamı itibariyle, aşırma, başkasına ait bir eseri kendisininmiş gibi gösterme (Ferit Develioğlu-Neval Kılıçkını: Osmanlıca-Türkçe Sözlük, Rafet Zaimler Kitabevi, İstanbul 1983, s.161), kaynak göstermeksizin başkasının eserinden parça alma (Dr. Ejder Yılmaz: Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, Ankara 1976, s.72) anlamında olup, hukuk düzenince de bu anlam yüklenmiş ve yasaklanmıştır. (FSEK m.66 ve devamı). İntihal tam veya kısmi nitelikte olabilir. Açıktır ki, ister tam, ister kısmi nitelikte olsun, intihalin (aşırmanın, çalıntının) varlığı halinde, buna maruz kalan eser sahibi, hukukun kendisine tanıdığı yasal yollara başvurma hakkı-na sahiptir…” (Yarg. HGK. T.29.01.2003, E.2003/4-47, K.2003/37). 3 “…Bir eserden çoğaltma yolu ile yararlanma hakkı sadece ve münhasıran eser sahibine ait olduğu gibi FSEK 15. maddesi uyarınca eser sahibi olarak tanı-tılma hakkı da eser sahibinin vazgeçemeyeceği manevi haklarından olup, davalının davacıya ait Ney Metodu isimli eserini, fotokopi yapmak ve bunun üzeri-ne kendi adını yazmak suretiyle davacının mali ve manevi haklarını ihlal ettiği, davalı eyleminin FSEK m.71 ve 72. maddelerde yazılı suçları oluşturduğu…” (Yarg. 11.HD., T. 09.10.2000, E. 2000/6431, K. 2000/7566).

Page 28: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

28 Türk Kardiyol Dern Arş

Eserin sayfa sayfa aynen aktarılması, iktibas ola-maz, intihal benzeri bir nakil olabilir. Değiştirmeden alma yani birinci unsur, iktibası, ‘esinlenme’ ve ‘işleme’den ayırır.

İktibasta kaynak sahibinin adının gösterilmemesi veya adını belirtmekle birlikte iktibasta ölçüsüzlük şahsi menfaatlerin ihlali sebebi ile manevi tazminata sebep olur. Kişisel amaçla kullanımlarda –eser sahi-binin zarar görmeyeceği varsayılarak– alıntı, kopya-lama yapılabilir.

FSEK m. 38’de ‘bütün eserlerin kar amacı güdül-meksizin şahsen kullanmaya mahsus çoğaltılması mümkündür’ ifadesi yer alır.

Alıntı (iktibas)’ın temel kuralları ve izin alın-ması gereken haller. Yukarıda “iktibas” başlığı altında belirttiğimiz üzere, FSEK m. 35 kapsamında yayımlanmış bir eserden eserin ve eser sahibinin adının ve alıntı yapılan kısmın belirtilmesi suretiyle iktibas yapılabilir. Bu durumda eser sahibinden ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak bu iktibasın ölçüyü aşacak derecede ve eser sahibinin haklarını haleldar edecek derecede olmaması gerekir:

• İktibaslar miktar olarak da yeni esere galip gel-memelidir, aksi halde yeni eser yararlanılan eserler-den yapılmış izinsiz bir derleme niteliğini kazanır ki bu eylemin hapis cezası ve tazminatla sonuçlanması kaçınılmazdır.

• İktibas serbestisi başkalarının eserini nakil, izah veya tahlil için değil eser sahibinin kendi görüş, düşünce ve duygularını açıklayıp takviye etmek ve verdiği bilgileri aydınlatmak için kullanılabilir.

• Yayımlanmamış bir eserden (tez, bildiri) iktibas yapılacaksa mutlaka sahibinin yazılı izni gerekir.

• Gazete, dergi veya ajans haberlerinden bir ikti-bas yapılıyorsa kaynağın adı, tarih ve sayısı, makale sahiplerinin adı da belirtilmelidir (FSEK 36).

• Eserler arasında iktibasın miktarı bakımından da fark mevcuttur. Henüz yayımlanmamış eserde (bildiriler) iktibas serbestisi daha dardır ve eserin bazı cümle ve fıkralarıyla sınırlıdır. Tezlerde bu kural gereği iktibas serbestisi dardır, zira eser sahibi bunlar üzerindeki yayma hakkını kullanarak sağlayabileceği mali menfaatleri henüz elde etmemiştir. Halbuki eser yayınlanmışsa daha geniş iktibaslar yapmak mümkün olabilir.

• İktibas ya aynen veya “mealen” olabilir. Aynen iktibas yararlanılan eserdeki kelime, cümle ve ifade tarzının olduğu gibi yeni esere aktarılmasıdır. Bu

tür iktibasların tırnak içinde gösterilmesi gerekebilir. “Mealen iktibas” yararlanılan eserdeki fikirlerin ikti-bası yapan kendi cümleleri, ifade tarzı ve üslubuyla aktarılmasıdır. Burada özellikle mealen iktibas mane-vi hak olarak saydığımız eserde değişiklik yapıl-maması kuralı ile çeliştiğinden mümkün olduğunca kaçınılması önerilir.

Batıda bu konunun ne kadar önemli olduğunu ve kurumsallaştığını vurgulamak amacı ile, konusunda uzman bir avukatın önerilerini soru-cevap tarzında belirtmeyi uygun bulmaktayız:

Telif hakkı ve izin almada 10 temel esas, (Lloyd J. Jassin, Fikir Eserleri Avukatı, Copyright Permission and Libel Handbook: A Step- by-Step Guide for Writers, Editors and Publishers, John Wiley & Sons, Inc. 2000, NewYork)

1. Kaynak eserde kopyalanamayacağına dair ikaz yoksa, izin almaya gerek var mı?

Mart 1989’dan beri, ‘copyright’ ikazı mecburi değildir. Bu nedenle izin alınmalıdır. Bu tarihten önce, kopyalama hakkı ikazı mecburi olduğundan, ikaz olmayan eserlerin kopyalanma riski vardır.

2. Eğer alıntı olduğunu yazara kredi vererek belirtirsem, izin almaya gerek kalır mı?

Orijinal yazarı onurlandırarak alıntı olduğunu belirtmek, copyright ihlalini engellemez. Kopya hakkı başkasında olan bir yazıyı izinsiz kullanmak etik değildir. Bu yolla, izin ve onay almaksızın, sadece kredi vererek alıntı yapmak mümkün değildir.

3. Çok küçük bir bölümü kullanacağı için izne gerek var mı?

Alınan bölümün az veya çokluğunu belirleyen matematik ölçü yoktur. Alınan bölüm miktar olarak çok az olabilir fakat kalite olarak önemli olabilir. Bu da ihlal içine girer.

4. Orijinali aynen almayıp, değişiklik yapıldığın-da izin almaya gerek var mı?

Telif hakkı kanunları, modifikasyonlara karşı da hak sahibini korur. Modifikasyonlarda bile izin almak gerekir.

5. Halka mal olmuş çalışmalarda izin almak gerekli mi?

Telif hakkı süresi biten eserlerde de, eğer mirasçısı veya temsilcisi varsa izin almak gerekir.

6. Kullanacak kaynak ve materyal, gazete ve diğer medya kaynaklarında kullanıldığı ve halka mal olduğu için izin almaya gerek var mı?

Page 29: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Yayın Etiği 29

Telif hakkı olan ile anlaşma yapmadan internette veya başka kaynaklarda kullanmak, tekrar basmak, vb. hak ihlalidir.

7. Daha sonra nasılsa izin alabilirim?

‘Daha sonra’ çok geç olabilir. Hak sahibi izin ver-mediği takdirde, büyük maddi zarar görebilirsiniz.

8. Kullanmak istenen kaynak, artık basılmayan bir kitaptan ve halka mal olmuşsa, bu nedenle izne gerek var mı?

Artık basılmayan kitap, telif hakkı yok anlamına gelmez. Pekala bu durum geçici olabilir, telif hakkı devam etmektedir.

9. Kar amacı olmaksızın, eğitim amacı ile kulla-nacağım için izin almaya gerek var mı?

Temel faktör, kullanıcı değil, nasıl kullanılacağı-dır. Eğer tekrar tekrar kullanılması, orijinal kaynağın değerini düşürüyorsa, telif hakkı ihlali söz konusu-dur.

10. Kullanmak istenen kaynak 1923’ten önce yazılmış, yani çok eski. Bu nedenle izin almaya gerek yok?

Çok eski eserler bile telif hakkı ile korunmaktadır (ABD). 1978’den önceki eserler 31 Aralık 2002’ye kadar koruma altındadır. Eğer bu eserler 31 Aralık 2002’den önce tekrar basılırsa, 45 yıllık ek bir koru-ma hakkı kazanırlar.

Sonuç

• Yayınlarda, eser sahibinin hakkını koruyan ve izinsiz kullananları cezalandıran kanunlar mevcuttur.

• Temel prensip, eser sahibinin ekonomik ve manevi haklarına saygı duymak ve DÜRÜST davran-maktır.

• Eğitim amacı ile, kurallara göre alıntı yapmak mümkündür.

• Maddi ve manevi kazanç amacı ile alıntı yap-mak veya taklit etmek ceza davalarına yol açar.

Başvurulabilecek kaynaklar

• Güzeldemir ME. Bilimsel araştırmaların ve bilimsel yazıların etik açıdan sorgulanması. Sendrom, Ocak 2003.

• Kansu E, Ruacan Ş. Bilimsel yanıltmanın günü-müzdeki durumu: Türleri, nedenleri, önlenme-si ve cezalandırılması. Türk Kardiyol Dern Arş 2002;30:763-7.

• Jassin LJ. Copyright permission and libel handbook: A

step-by-step guide for writers, editors and publishers. New York: John Wiley & Sons, Inc.; 2000.

• Nişancı Y. Yayın etiği: Yayında izinler ve haklar. Türk Kardiyol Dern Arş 2002;30:768-72.

• Özderyol T. Fikir ve sanat eserleri kanununda düzenle-nen suçlar. İstanbul: Vedat Kitapçılık; 2006.

• Tekinalp Ü. Fikri mülkiyet hukuku. İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ; 2002.

Türkiyede fikri ve sanatsal haklar

Ülkemizde Avrupa Birliği sürecinde, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda 2001 ve 2004 yılında yapı-lan değişikliklerden sonra fikri ve sanatsal haklarda yaratıcıları koruyan önemli değişiklikler oldu.

Bu değişiklikler ile, korsan kopyacılığın önlen-mesi amaçlanmakla beraber, yayıncılık, müzik ve sinema sektörüne yatırım yapan kişiler bağlantılı hak sahibi olarak etkin biçimde korunmaya başladı.

Şüphesiz ki yasalardaki değişiklikler mahkemeler-ce uygulanmıyorsa etkin bir koruma sağlamaz. Bunun farkında olunduğu için ülkemizde önce fikri ve sanat-sal hakların uyuşmazlıklarına bakacak uzman mah-kemeler kuruldu. Bu mahkemelerde görev yapacak hakimler Avrupa Birliği mevzuatı çerçevesinde yurt dışında eğitim gördü. Şimdi uzman mahkemelerde görev yapan bu hakimler gelişmiş ülkelerdeki hukuk uygulamasını ülkemizde de gerçekleştiriyorlar.

Bu doğrultuda lkemizdeki hukuk kurallarına bak-tığımızda fikri ve sanatsal haklar konusunda şunları söyleyebiliriz:

Fikri ve sanat eserleri, ilim ve edebiyat eserleri, müzik eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri, işlenme eserler ve derlenmeler olarak gruplara ayrılır.

Bir eserin sahibi olan yaratıcıları manevi ve mali haklara sahiptirler. Manevi haklar, umuma arz yet-kisi, eserde adının belirtilmesini istemek ve eserde değişiklik yapılmasını engellemek şeklinde özetlene-bilir. Maddi haklar ise, işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma (kiralamak, ödünç vermek, satmak, dağıtım yapmak) hakkı, temsil hakkı, işaret, ses veya görün-tülü araçlarla kamuya sunma hakkı ve pay ve takip hakkı şeklinde ifade edilir.

Bu haklara sahip kişiler genel olarak eserin yara-tıcılarıdır. Yaratıcılardan bu hakları miras yoluyla kazananlar veya sözleşme yaparak devralanlar da mali ve manevi hakları koruyabilirler.

2001 ve 2004 değişiklikleri ile Kanun’a dahil edi-len bağlantılı hak sahipleri de çeşitli haklara sahiptir-ler. Eser sahibinin izni ile,

Page 30: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

30 Türk Kardiyol Dern Arş

• bir eseri yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçılar,

• bir eserin icrasını ve diğer sesleri ilk defa tespit eden fonogram yapımcıları, radyo ve televizyon kuru-luşları ve

• filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapım-cıları bağlantılı hak sahipleridir.

Bağlantılı hak sahipleri ;

• eserlerde isimlerinin belirtilmesi,

• değişiklik yapılmasını engelleme,

• mali hakların izinsiz kullanımlarını yasaklama,

• işaret, ses veya görüntülü araçlarda kamuya sunulmasını yasaklama haklarına sahiptirler.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 52. maddesine göre, eser veya bağlantılı hak sahipleri ile yapılacak sözleşmelerin yazılı olması şarttır ve hak devri yapı-lan konuların açıkça ve ayrı ayrı yazılması gerekir.

Yukarıda belirtilen hakların, eser veya bağlantılı hak sahipleri veya devrettikleri diğer hak sahibi kişi-lerden izinsiz kullanılması ve saldırıya konu olması hallerinde hukuk ve ceza davaları açılabilir.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre fikri ve sanatsal haklara saldıran kişilere karşı,

• eser sahibinin veya saldırının tespiti davası,

• saldırının kaldırılması davası,

• saldırının önlenmesi davası,

• maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir.

Maddi tazminat davalarında FSEK’ye göre, saldırı yapan kimse ile sözleşme yapılmış olsaydı istenecek bedelin üç katı talep edilebilir.

Eser sahibinin yukarıda sayılan manevi haklarına veya mali haklarına saldıran kişiler, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre hapis ve para cezası ile ceza-landırılır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki değişiklikler sonucu, polise ve belediyelere korsan kopyaları toplama yetkisi verilmiş ve korsan kopya yapanlara ağır hapis cezası getirilmiştir. 2004 yılında Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na eklenen bir madde ile fikri ve sanatsal hakları ihlal eden internet sitelerinin servis sağlayıcılar vasıtası ile yayınının durdurulacağı da düzenlenmiştir.

Bu yasal düzenlemeler, uluslararası fikri hak kuruluşlarının çalışmalarının da etkisi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın gayretleri sonucu sağlanmıştır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrıca önümüzdeki günlerde 2000 yılı öncesi çıkarılan yönetmelikleri Kanun’da yapılan değişiklikler paralelinde değiştirme hazırlığındadır. Yönetmeliklerden birisi de eserlerin kayıt ve tescili hakkındadır. Bu yönetmelik değişik-liğine göre, müzik ve film yapımları, bu yapımlarda yer alacak eserler ile bilgisayar oyunlarının bakanlığa kayıt ve tescili zorunlu hale gelecektir. Bu değişiklik ile ülkemizdeki korsan kopyaların önlenmesi yönün-de bir adım daha atılmış olacaktır.

Sonuç olarak 2001 yılından bu yana yapılan yasal düzenlemeler ve mahkeme uygulamaları sonucu, ülkemizde fikri ve sanatsal hakların bugün, gelişmiş ülkeler kadar korunduğunu söylemekten memnuniyet duyuyoruz.

Page 31: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 31

Hekimler, bilim adamları ve endüstri arasında, çesitli sempozyum, toplantı, vs. aktiviteleri sırasında karşılıklı ilişkiler, etik değerler bakımından zaman zaman değerlendirmeyi gerektiren noktalara gel-miştir. Kuşkusuz bilgi alışverişinde ve profesyonel uygulayıcı olarak hastaların bakım ve tedavisinde önemli katkıları olan bu tarz organizasyonlardaki ilişkilerin sınırlarının çizilmesi ve etik değerlere ters düşmeyecek davranış şekillerinin belirlenmesi gerekmektedir.

Hekimler ve ilgili meslek gurupları, hastalarının sağlığı ve bakımını, kendi ilgi duydukları konuların önünde tutmak, önceliği hasta sağlığı ve iyileşmesine vermek durumundadır. Etik ilişkiler dendiğinde bu öncelik unutulmamalıdır. Çeşitli vesileler ile doktor-lara sunulan hediyelerin, toplantı imkanlarının, sonuç olarak mutlaka hasta yararına olacak bir yönü olması gerekir.

Doktorlar, hasta bakımını etkileyecek tarz-da, hediye, reklam kabul etmek, doğru olmayan-kanıtlanmamış bilgileri firma lehine kullanmaktan ve uygulamaktan kaçınmalıdır. İlaç firmaları ve genel olarak sağlık sektörü içinde çalışan sanayi firmaları-nın eğitim amacı dışında hediye, seyahat, vs. önerile-rini kabul etmemelidirler.

Hekimler, sanayinin hasta bakımında kullanılan özel yöntem ve imkanlarını kullanırken, mali kazanç ve kaygılarının olmadığını belirtmelidirler. Hekim yatırım yapmış ise de bunu açıkça ifade etmelidir.

“American Medical Association” etik ve hediyeler kılavuzunda durum şu şekilde ifade edilmektedir (AMA’s House of Delegates June 17, 2001):

1- Hekimler, hastaların yararına olmayan ve değeri yüksek hediye kabul etmemelidir. Eğitime katkısı olan kitap, yemekli toplantılar kabul edile-bilir. Para kabul edilemez. Kişisel ve aile yakınları-nın kullanımı için ilaç numuneleri kabul edilebilir, fakat bu numuneler hastalarda kullanılmamalı, has-talarda kullanımını hiçbir şekilde etkilememelidir. Emekli olmayan hekimler, kendileri ve yakınlarının uzun süreli tedavileri için ilaç numunesi kabul ve

talep etmemelidir. Acil durumlarda ve hemen kul-lanılmak üzere yakınları ve kendisi için ilaç kabul edilebilir.

2- Maddi değeri düşük olan ve hastaların işlemle-rinde kullanılan kalem, notluk, bloknot gibi hediyeler kabul edilebilir.

3- Eğitim amaçlı bilimsel toplantı ve kurslar verilebilir, bu durumlarda, endüstri finansal desteğini açıkça ortaya koymalı, bu konuda taraflı olmadığını beyan etmelidir.

4- Hekimler, konferans kayıt ücretleri dışında herhangi bir ödeme kabul etmemeli, doğrudan ödeme yapılmamalı, firmalar da vermemelidir.

5- Seyahat giderlerini, kişisel harcamaları veya hekimin zamanını karşılamaya yönelik direk veya doğrudan ödeme kabul edilmemelidir. Konferans ve toplantı programı içinde abartılı olmayan yemek ve sosyal olayların giderleri kabul edilebilir. Konferans verenler, konsültan ve aktif eğitici olarak görev alanlar makul ölçülerde honorarium, konaklama ve yemek gideri kabul edebilir. Toplantıya eğitici olarak katılmayanlara, eğitici, konsültan, vs. adı altında cep harçlığı verilmemelidir.

6- Önemli olduğu bilinen toplantılara katılması için akademik kurullarca seçilmiş öğrenci, asistan, doktor, araştırmacı, vs.ye katılmaya yetecek miktarda ödeme yapılabilir.

Ülkemizde, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD - Türkiye) İlaç ve Tanıtım İlkeleri

(Eylül 2004 kılavuzundan)

İlaç firmaları-sanayi kuruluşları ve hekimler, işleri icabı çok yakın ilişki içindedirler. İlaç ve/veya tıbbi malzemelerde yeniliklerin en önce hastaların yara-rına olması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. Bu gelişmeleri hekimlere aktarmak sırasında kaçınılmaz olarak yoğun ilişkiler ortaya çıkmaktadır. Bu ilişki-lerde de belli kuralların ve çizgilerin olması gerek-mektedir. Bu ilişki yumağında uyulması gereken etik davranış kurallarını şu şekilde özetleyebiliriz:

Kardiyovasküler Profesyonellik ve Hekim-Sanayi İlişkisi

Bölüm 6

Page 32: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

32 Türk Kardiyol Dern Arş

Ürün tanıtımı

• Tanıtımlarda, cep telefonu, faks, e-posta mesajları, sağlık mensubunun özel izni alınmadan kullanıla-maz (7.7)

• İlaç, vs. tanıtımında veya kullanımına yönelik faaliyetlerde (her türlü toplantı, vs.), ilaç firması desteği varsa, destek açıkça belirtilmelidir (7.8)

Hediyeler ve teşvikler (madde 14)

• Mütevazi değeri olan ve çalışma alnında kullanıla-bilecek hediyeler verilebilir (14.2). Bunun dışında herhangi nakdi veya ayni avantaj sağlanamaz, teklif edilemez ve sözü verilemez (14.1). Verilecek küçük hediyeler, halka açık yerlerde kullanılma-yacak şekilde tasarlanmalı, mesleki uygulamalar yardımcı nitelik taşımalıdır (14.3).

• Sağlık mensuplarına, şans oyunları veya bu tür oyunlardan gelen ödüller aracılığı ile tanıtım yapı-lamaz (14.5).

Hediye pozitif ve negatif listeleri

Hatırlatma olarak dağıtılan küçük hediyelerin maddi değeri 6 Euro’yu geçmemelidir. Ayrıca ek olarak, özel kullanım aletlerinin tavan değeri 100 Euro’yu geçmemelidir. Pozitif listeye uygun olma koşulları:

• Malzemeler hekimi bir ilaç yazmaya teşvik etme-melidir

• Maddi değeri 100 Euro’yu geçmemelidir

• Malzeme yanlızca medikal kullanıma yönelik olmalıdır

Pozitif liste örneği:

Steteskop, TA aleti, otoskop, oftalmoskop, larin-goskop, refleks çekici, baş aynası, rinoskop, termo-metre, glukometre, dil basacağı, medikal büyüteç, kilo ve boy ölçerleri, eğitime yönelik CD, DVD, VCD ve benzerleri.

Tıbbi bilimsel kitap ve dergilerin dağıtımında sınır yoktur.

Negatif liste:

Buzdolabı, soğutucu, TV, Video, DVD-VCD-CD-çalar aletleri, klima, araba aksesuarları, saç kurutma makinası, termos.

Bilimsel ve eğitsel toplantılar ve ağırlama (madde 15)

• Firmalar, bilimsel toplantılar, tanıtım toplantıları, bilimsel kongreler ve benzer toplantılar dışında sağlık mensuplarına ağırlama yapamazlar (15.1)

• Ağırlama ve kabul etkinlikleri, toplantı amacını ikinci plana itecek nitelikte olamaz (15.2)

• Ağırlama ve finansal katkı, bilimsel aktivitele-re aktif olarak katılmayan refakatçileri (örneğin eşler) kapsamamalıdır (15.5)

• Firmalarca, sağlık mensuplarına, harcanan zamanı telafi etmek üzere ödeme yapılamaz, vizite ücreti benzeri ödeme yapılamaz

Cezalar (madde 20)

Sağlık Bakanlığı, yönetmelikte kurallara aykırı tanıtım, toplantı, ağırlama, vs. yapan firmalar hakkın-da cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulu-nabilir (kanunlar: 765, 4077, 4054, 3984, 1262, vs.)

Yardımcı kaynaklar

1. Popp RL, Smith SC Jr. Cardiovascular professional-ism and ethics in the modern era. J Am Coll Cardiol 2004;44:1722-3.

2. Ethics manual. Fourth edition. American College of Physicians. Ann Intern Med 1998;128:576-94.

3. “American Medical Association” etik ve hediyeler kılavuzu (AMA’s House of Delegates June 17, 2001).

4. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD - Türkiye) İlaç vs Tanıtım İlkeleri Kılavuzu, Eylül 2004.

5. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Bülteni. Ocak 2008, sayı 5, sayfa 19, www.teth.org.tr.

Page 33: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 33

“Primum nil nocere” (önce zarar vermeyin)Hippocrates

Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT)

Tamamlayıcı ve alternatif tıp, geleneksel tıbbın kapsamı dışında kalan ve genellikle hakkında bilim-sel verinin yetersiz olduğu tüm teşhis ve tedavi yön-temlerini içeren bir kavramdır. Günümüzde, belki de medyanın hayatımızdaki artan etkisi ve bu yöntemleri pazarlayanların medyaya adeta sponsor olup, hakkın-da yeterli bilimsel veri bulunmayan bu yöntemleri hal-kın gözünde çeşitli reklam kampanyaları ile popüler kılması sonucu giderek daha fazla insan alternatif ve tamamlayıcı tıp tedavi yöntemlerine yönelmektedir.

Bu konunun giderek artan önemine işaret eden bir örnek ABD’de National Institutes of Health çatısı altındaki onlarca ulusal sağlık enstitüsünden birinin alternatif ve tamamlayıcı tıp üzerine olmasıdır. Yine, ABD’nin JNC 7 ulusal hipertansiyon kılavuzunda geniş bir mutabakat sağlanması ve daha geniş bir kitleye ulaşabilme için tüm kardiyovasküler dallar, hipertansiyon, diyet uzmanlık alanlarının yanı sıra alternatif ve tamamlayıcı tıp alanında iddia ve etkin-lik sahibi derneklerle de işbirliği yapılmıştır.

Her ülkede bu alandaki eğilimler farklı olmakla birlikte, ülkemizde de kendi başına büyük bir pazar oluşturan bu alanın bilimsel tecrübenin denetimi dışında ve sahipsiz bırakılması, gerek halk sağlığı, gerekse tıbbın geleceği bakımından son derecede sakıncalı sonuçlar doğurabilir.

Etik boyut

Her geçen gün daha fazla sayıda insan başvurduk-ları kliniklerde, hekimler tarafından kendilerine öne-rilen klasik tıbbi tedavi ile birlikte TAT tedavi yön-temlerini de kullanma isteklerini belirtmektedirler.

Bu durum da, hakkında yeterli bilimsel veri olma-yan ya da bilimsel dayanağı olsa dahi klasik tıbbi tedavi içinde kullanımı konusunda ilgili bilimsel cemiyetlerin bir görüş birliğinin bulunmadığı TAT tedavilerinin kullanımı konusunda zaten aldığı klasik tıp eğitimi içinde TAT tedavi yöntemleri hakkında

yeterli bilgi olmayan hekim ile hastası arasında çatış-maya neden olabilmekte ve hekimi çeşitli etik prob-lemlerle karşı karşıya bırakmaktadır.

Bazı TAT tedavilerinin kendisi hasta için potan-siyel bir tehlike olabilmekle birlikte, esas tehdit hastanın faydası klinik araştırmalarla kanıtlanmış klasik tıbbi tedavi yerine, daha az faydalı ya da fayda sağlayıp sağlamadığı net bilinmeyen TAT tedavilerini kullanmayı seçmesi durumundan kaynaklanmaktadır. Söz konusu tedavilerin bazı insanlar için ruhani bir yönü de olduğu ve bu tip kişilerin bazen hiçbir fayda sağladığının gösterilmemesi yanında zararlı olduğu kanıtlanmış çeşitli TAT yöntemlerini kullanmakta ısrarcı oldukları gözlemlenebilmektedir.

Diğer yandan TAT tedavisinin faydalı olabileceği-nin bilimsel olarak kanıtlanmış olduğu olgularda bu tedavilere önyargı ile bakan hekimlerin klasik tıbbi tedaviyi hastalarına tek şeçenek olarak sunmaları hem hastaların kendilerine uygulanacak olan tedavi yöntemini seçme konusundaki karar sürecine aktif katılımlarını azaltmakta, hem de hastanın muhtemel bir faydalı tedavi yönteminden yararlanmasına engel olmaktadır.

Bu gibi durumlarda hekime düşen görev hastasının değer yargılarına saygı göstermek ve taşımakta oldu-ğu etik ve tıbbi sorumluluğu doğrultusunda hastasına elden gelen en iyi danışmanlık hizmetini sunmaktır.

Hekimlerin hastasının tedavi seçme özgürlüğüne saygı göstermesi, onun kanıta dayalı tıptan taviz ver-mesi anlamına gelmemelidir. Fakat hekim ile hastası arasındaki bağların bu çatışma nedeni ile gevşeyip, tamamen yok olması sonucu hastanın hekim gözlemi altında olmadan TAT tedavilerine yönelmesi duru-munda, hastanın zarar görebileceği açıktır.

Hekim için hastasının tedavisinden çekilme kararı asla hafife alınmaması gereken bir durumdur ve heki-min diğer meslektaşları danışmanlığında ve kişisel olarak yaptığı ciddi bir yeniden değerlendirme süreci sonrasında alınması gereken bir karardır.

Hekimin yapıcı ve yaratıcı bir tutum ile hastaya danışmanlık yapması, en çözümsüz gibi görünen

Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp ile İlişkilerde Etik

Bölüm 7

Page 34: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

34 Türk Kardiyol Dern Arş

çatışma olgularında bile hastanın tedavisinden çekil-me ihtiyacını azaltacaktır.

Ülkemizde tamamlayıcı ve alternatif tıp ve pazarlanması

Ulusal basın yayın ve televizyonlarımızda sağlık ile ilişkili programlar daha çok reklam düzeyinde olup, daha çok kadın kozmetiği ve estetiği, ya da kendini tekrarlayan sağlıklı cinsel yaşam önerileriyle sınırlı kalmıştır. Öte yandan, dünyada son on yıllar içinde çevreci hareketin de etkisiyle artan bir biçim-de, ana teması doğaya dönüş olan bir hareketin çeşitli yansımaları artık ülkemizde de görülmektedir. Doğal ilaçlar, alternatif veya tamamlayıcı tıp adı altında, yüzlerce ekstre veya bir sürü ecza sektörü ürünü diğer madde, yaşlanmanın geciktirilmesi, kalp damar sağ-lığı, kanser tedavisi veya kozmetik amaçlarla tüketi-cilere sunulmaktadır. Artık, bu ürünlerin eczanelerin satış ürünleri arasında ana kalemlerini oluşturmakla kalmayıp, kendi mağaza ağlarıyla tüketiciye ulaştık-ları gözlenmektedir.

Bu ürünlerin neredeyse hiçbiri, herhangi bir biçim-de, kanıta dayalı tıp ilkelerine göre sınanmış, yararı ve zararı hakkında herhangi bir bilimsel hüküme varılmış değildir. Çağdaş tıbbın bakış açısından bu ürünlerin çok büyük bir bölümünün, geleneksel teda-vinin bir parçası olan ve bazılarının yararı da ortaya konulmuş olan kocakarı ilaçlarına kıyasla hiçbir üstünlüğü yoktur.

“Detoksifikasyon” adı altında benzeri bir “mis-tifikasyon” ve kavram kargaşası oluşturulmuş ve ne olduğu belirsiz toksinlerden “arınma” adı altında bilim dışı yaklaşımlar bir sektör olarak hayat bulmuş-tur. Oysa, 20. yüzyıl başının büyük tıp bilgini Claude Bernard’ın “homeostasis” kavramında ifade ettiği gibi, sağlıklı bir bedenin her an kendini arındırma yeteneğine sahip bir iç düzeni olduğu tıp eğitiminin daha ilk basamaklarında öğretilmektedir.

Yakın dönemlerde ortaya çıkan ‘anti-aging’ adlı gerçekte karşılığı olmayan bir ‘sözde alan’, bazı çok satan basın-yayın organlarında ve TV kanallarında adeta yeni bir bilim dalı olarak ve iç hastalıkları gibi belirli alanlarda elde edilmiş akademik unvan-ları taşıyan hekimler tarafından sunulmaktadır. Bu hekimlerin akademik kariyerlerinin gereği olarak, çok iyi bildikleri gibi çağdaş bir tedavi yönteminin etkinlik düzeyini sınayan yöntem ve ilkeler belirli-dir. Bunun ötesinde, kişisel inanca veya beklentilere dayalı tedavi önerileri ne yazıktır ki, mesnetsiz iddia-lardan ibaret kalmaktadır.

TARTIŞMA

İnsanoğlu doğayı anlama, sınıflama ve elindeki sınırlı imkanlara rağmen ulaşabildiği çözümleme gücü vasıtası ile çoğu zaman şaşırtıcı başarılara ula-şabilmektedir. Tıp tarihinde de bunun farklı olmadığı arkeolojik ve antropolojik çalışmalarla ortaya konul-muştur. Bu bakımdan eski çağlardan veya sınırlı bir toplumun geleneğinden gelen, neden-sonuç ilişkile-rine dönük yüzyıllarca süren keskin gözlemlerin ve yararı defalarca yaşanmış deneyimlerin ürünü olan bir mirası çağdaş bilimin peşinen küçümseme hakkı da yoktur.

Yeni araştırmalar, dünya tarihinin çeşitli dönem-lerinden kalan zengin tıp geleneklerini, karmaşık kuramları ve farklı bakış açılarını ortaya koymak-tadır. Bu birikimin daha çok, genel çevre sağlığı ve beslenme ilkeleri, solunum ve sindirim sistemi hastalıkları, enfeksiyonlara yol açan koşulların ve taşıyıcı canlıların ortadan kaldırılması, birey ve top-lum psikolojisi gibi noktalarda oluştuğu söylenebilir. Ancak, ateroskleroz ve aterotrombotik sendromla-rın mekanizmalarının bile yakın dönemde bilindiği düşünülürse, damar sertliğine iyi geldiği ifade edilen bitkilerin nasıl yorumlanabileceği ortadadır.

Doğa ürünlerini bize işlenmeye gerek kalmadan sunan bir eczane midir?

Bir maddenin ilaç adına hak kazanabilmesi için, çeşitli hayvan deneylerinden geçmiş, hedef organlar-da öngörülen etkiye ulaşmayı hangi mekanizmalar ve hangi etkin maddelere dönüşerek, hangi kan ve organ konsantrasyonuyla sağladığı kanıtlanmış, kendinin veya ara ürünlerinin etkinlik süreleri ve vücuttan uzaklaştırılma yolları ortaya konmuş bir kimyasal ürün olması zorunludur. Bir başka deyişle her ilaç, belirli dozlara karşılık, belirli etkilerin her zaman beklenebildiği, neden-sonuç ilişkisinin kanıtlandığı bir kimyasal üründür.

Buna karşılık, geleneksel tedavi veya alternatif tıbbın doğal ürünleri kimyasal analizleri yapılmamış, belki de içerebilecekleri etkin madde konsantrasyon-ları hakkında elde hiçbir bilgi olmayan madde veya ekstrelerdir. Bu maddelerin bir bölümünde yararları konusundaki kanıya yüzyıllar içinde, kuşakların tek-rarlanan gözlemleriyle ulaşılmış olabilir.

Ortalama insanın unuttuğu şey yeryüzünde var olan her nesnenin bir kimyasal yapı olduğudur. Bu bakımdan, yabani mantar örneğinde olduğu gibi, doğanın kendi başına bir masumiyet vaadinde bulun-madığı da hatırlatılmalıdır. Bir bitkinin içeriğindeki

Page 35: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp ile İlişkilerde Etik 35

çok küçük bir molekül değişimi, o bitkiyi bir şifa aracından zehre dönüştürebilir. Bir canlı türü için vazgeçilmez olan bir doğal besin, bir diğer tür için ölümcül hale gelebilir. Ya da insanoğlunun bazı ırksal veya etnik metabolizma farklılıkları veya bazı enzim değişiklikleri son derece masum veya yararlı bir doğal ürünü çok zararlı hale getirebilir.

Öte yandan, doğanın sonsuz zenginliğiyle insanoğ-lunun keşfini bekleyen pek çok ürünü barındırdığı da muhakkaktır. Burada izlenmesi gereken yol, kuşak-ların uzun süreler boyunca belirli ürünler konusunda biriktirmiş olduğu bilgileri, gözlemledikleri neden-sonuç ilişkilerini bilimsel bir önyargısızlık içinde dikkate almak ve yararı öne sürülen ürünleri ileri kimyasal ve farmakolojik incelemelere tabi tutmak-tır. Eskimo ve Kuzey Denizi çevresindeki halkların beslenme tarzıyla bu toplumlarda kalp damar hasta-lıklarının görece seyrekliği gibi gözlemler omega-3 yağ asitlerinin mercek altına alınmasını getirmiştir. Benzeri bir durum da omega-3 yağ asitleri ve doy-mamış uzun zincirli yağ asitler bakımından zengin, kolesterolden yana dengeli olan Akdeniz beslenme biçiminde gözlenmiştir. Böylelikle günümüz için önerilebilecek en sağlıklı beslenme modeli oluşturu-labilmiştir.

Sonuç olarak, belirli besin maddelerinin ve bitki ürünlerinin düzenli ve sürekli kullanımının orta ve uzun vadede yararlı olabileceği, ancak kendi başına bir ilaç alternatifi olarak kabul edilemeyeceği, en az ilaç kadar önemli beslenme destek unsuru olarak görülebileceği anlatılmalıdır.

Sağlıklı ve genç kalabilmek satın alınabilen pahalı bir ayrıcalık mıdır?

Kitle iletişiminde yaşanan ‘enformatik çarpıt-malar’ sonucunda sağlığın tüketici tarafından algı-lanması gerçeklikten uzak biçimde, kişinin maddi imkanları ölçüsünde ve pahalıya satın alabildiği bir ayrıcalık ya da giderek geciktirilen bir yaşlılık ara-yışı haline dönüşmektedir. Oysa, artan gelir düzeyi-nin sağladığı refah duygusunun bir diğer cephesinin sağlıksız beslenme, giderek azalan bedensel hareket ve şişmanlamanın olabileceği, alınan pek çok işlen-

miş gıda ürününde sayısız katkı unsurlarının olduğu dikkate alınmamaktadır. Günlük yaşamını güç bela sürdürme kaygısındaki bir ailenin yaşam tarzı ve bes-lenme biçiminde bulunabilen denge ve uygunluk çok daha yüksek gelire sahip bir ailede ortadan kalkmış olabilir.

Kişiler çok kolaylıkla ve maliyetsiz olarak yaşam-larından uzaklaştırılabilecek çeşitli risk faktörleri, yaşam ve beslenme biçiminde yapılabilecek olumlu değişikliklerle sağlanabilecek aşikar yararlar yerine, etki yolu ve sonuçları belirsiz yüzlerce ürünün yüksek maliyetlerine yönlendirilmektedir. Oysa, sigaradan uzak, başta balık olmak üzere düşük kolesterollü beyaz et ürünleri, sebze ve meyveden yana zengin, zeytinyağı ve diğer bitki yağlarını içeren, usulüne uygun pişirilmiş ürünlere ve doğal içeceklere dayalı bir beslenme, günlük yaşamında yürümekten veya düzenli spordan kaçınmayan bir yaşam tarzı ve kilo fazlasını estetik bakımdan değil, sağlık açısından yorumlayan bir bakış biçimi her kesimden insana sağlığını koruma şansı vermektedir.

SONUÇ

Medya ve sağlık sistemi arasında uyum toplantı-larıyla ortak bir dilin ve kavramların oluşturulması, karşılıklı bir sürekli eğitimin kurumsallaşması, pro-fesyonelleşmiş bir sağlık haberciliğinin alt yapısı-nın lisansüstü eğitim gibi bir düzeyde hazırlanması, sağlık kurumları ve mesleki örgütlerin basın ve halkla ilişkiler bürolarının hayata geçirilmesi, özel-likle görsel medya araçlarının sağlık haberciliğini sansasyondan uzak ve kamuoyunu bilinçlendirici bir biçimde yapabilmesinin koşullarının yasal zemininin de hazırlanması gerekmektedir.

Çağdaş tıbbın sunduğu baş döndürücü gelişmele-rin ışığında bugüne dek yararına dair yerleşik kanılar uyanmış her doğal ürün ve beslenme biçimi bilim-sel yönteme yakışır biçimde sınanmalı, hurafelere geçit verilmemelidir. Olumlu etkileri yaşanmış olan geleneksel veya yerel beslenme ve yaşam biçimleri dikkate alınmalı, mekanizmaları ortaya konulmalı, kanıtların tatminkar olması halinde tıbbi tedaviyi tamamlayıcı olarak kullanılmalıdır.

Page 36: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

36 Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3

“Üstümde yıldızlı gök, içimde ahlak yasası”Immanuel Kant

Etik veya ahlak insanın kendi türüne, yaşadığı topluma, dünyasının maddi ve manevi zenginliklerini oluşturan unsurların tümüne karşı yükümlülüklerini ortaya koymayı, dolayısıyla kişinin iç dünyasını dışın-daki maddi ve toplumsal dünyayla uyumlu, dengeli ve tutarlı kılmayı amaçlayan bir değerler disiplinidir. İnsan türünün yaşadığı müddetçe önemini koruyacak olan temel değerlerin yanı sıra, her çağın ortaya çıkar-dığı yeni koşullar yeni ihtiyaçlar ve yeni tavır alışları da gerektirdiğinden etik alanının yeni ilgi alanları da kaçınılmaz olarak genişlemektedir.

Bir etik alanı olarak tıp

Varlık nedeni insanın en büyük zenginliği olan yaşama hakkının sağlıklı olarak sürdürülmesi olan tıp iki insan arasında güvene dayalı ilişkinin en eski örneği olarak, etik ile örtüşen bir bilim ve sanat olarak bugüne ulaşmıştır. Tarih boyunca hastanın hekimine kendisini teslim edişinin ön koşulu, heki-min hastasının sağlığı için en doğru ve en iyi olanı yapmak isteyeceğine duyulan kesin inançtır. Bu inanç sayesinde hekim ideal bir etik öznesine örnek olarak kabul edilegelmiş ve binlerce yılı aşıp gelen Hipokrat yemini insanlar için hala bir hekim tara-fından çiğnemesi mümkün olmayan bir yasa örneği olarak görülmektedir.

Bilgi çağında insan

Günümüzde de kitle iletişimi, haber kalıbı için-de kişiye yaşadığı dünya hakkında önceden belirli düzeyde işlenmiş bir bilgi akışı sunmaktadır. Bu bilgi tarzı kaçınılmaz olarak belirli bir tercihin elediği boyutları, öne çıkardığı yanlarıyla sürekli bombardımana uğrattığı bireyin zihnini giderek edilgin kılmaktadır. Sağlıklı ve doğru haber alma hakkı korunamadığı takdirde piyasa sisteminin ken-disinden beklediği küçük ve uysal tüketici yurttaşın edilginliğine mahkum kalmaktadır. Yakın dönemde yaşanan küresel bilgi ağı (internet) dahi bir yandan kişiye sınırsız bilgiye ulaşma şansını sağlarken, öte yandan bilgi okyanusunda pusulasız ve rehbersiz kal-

dığı için zihinsel anlamda boğulan insanın yorumla-ma yeteneğini aşırı biçimde yüklemekte ve sınırlarını zorlamaktadır. Sonuç olarak, sınırlı sayıda kalan belirli bir bilinçli bilgi tüketicisi dışındaki kitleler yeniden küresel iletişimin edilgin tüketicisi duru-muna düşmektedir. Milyonlarca insanla aynı anda ve aynı biçimde, çok şey duyan, gören ve çok bilgili olduğunu sanan, ancak yorum ve sentez yeteneği köreltilmiş, tepkileri diğer milyonlar gibi önceden belirlenebilen izleyici-okur örnekleri oluşmaktadır. Bazı düşünürlerin tanımıyla ‘enformatik akıl’ döne-mi yaşanmaktadır. Daha önce de olduğu gibi, günü-müzün ortalama insanının yaşam ve dünya tasavvu-ru, çağının genel-geçer düşünce ve eğilimlerini zah-metsizce paylaşması, katkı yapmaksızın sahiplenmesi ve içselleştirmesiyle sınırlıdır. Kendisine sunulan genel-geçer bilginin kullanıcısı olan insandan kendi günlük yaşam gailesi içinde, bilimsel bilginin mahi-yeti ve elde edilme mekanizmaları hakkında bir fikir sahibi olmasını beklemek gerçekçi değildir.

Bir tüketici olarak hasta ve sağlık ekonomisi

Çağdaş dünyanın yaşadığı yoğun karşılıklı iletişim her insana bir birey olmanın –teorik olarak da kalsa– sağladığı doğal haklarını öğretmektedir. Ancak, başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi küresel örgütlerin sağlıklı olma hakkının vazgeçilmezliğini vurgula-yışı bu hakkın pratikte sağlanabilmesi anlamına da gelmemektedir. Günümüz insanı doğal olarak daha güzel ve olabildiğince özgür bir yaşamı olduğu kadar, sağlıklı ve uzun yaşamayı da istemektedir. Bu talep, ekonominin doğası gereği bir hizmet arzını da davet etmektedir. Sağlık konusunda giderek artan kaliteli hizmet arayışı, her gün daha karmaşık hale gelen bir profesyonelleşme içinde bir endüstri, bir sektör haline ulaşmıştır. Bu sektörün yaşama ve büyüme şansı, bir ekonomi yasası olan arz ve talep arasındaki denge-nin korunması, yeni talep alanlarının uyarılması ve bunun karşılandığı yeni cephelerin tüketiciye sunul-masına bağımlıdır. Bundan dolayıdır ki, tıp artık tarih boyunca süregelen bir uygulamalı bilim veya sanat olmaktan çıkıp, her gün büyüyen bir hizmet sektörü ve bunu besleyen, destekleyen bilimsel ve teknolojik araştırmaların risk sermayesine milyonlarca yatı-

Medya ile İlişkilerde Etik

Bölüm 8

Page 37: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Medya ile İlişkilerde Etik 37

rımcının katıldığı bir büyük piyasa sistemi halini almıştır. Hasta için sağlığını sürdürmenin aracı olan bir hizmet veya ürün aslında, ardında çok karmaşık ve oldukça hassas bir ekonomiyi de gizlemektedir. Böylesine hassas bir sistemin kendini idame ettirmek ve büyümek için her yolu kullanması doğal bir durum-dur. İşte bu aşamada sağlık hizmetinin tüketicisi olan hasta haklarını teminat altına alan hukuk sistemi ve kitle iletişimi hayati önem kazanmaktadır.

Ülkemizde hastanın sağlıklı bilgilendirilme hakkı/ medya ve tıp ilişkilerine ait çabalar

Kamuoyunu bilgilendirme ve yönlendirme arasın-daki ince sınırı koruyabilmesi gereken kitle iletişim organlarının doğru haber elde etme, sağlıklı bir yoruma ulaşma ve sonuçları olabildiğince tarafsız ve engelsiz olarak kamuoyuna sunma bakımından her zaman donanımlı ve özgür olması zorunludur. Batı dünyasında başlı başına bir ihtisas konusu olan sağlık haberciliğinin ne kadar hayati önem taşıdığı ülkemizde yaşanan olumsuz örnekleriyle ortadadır. Spor, ekonomi, dış politika veya magazin basını için aranan özel bilgi birikimi, ne yazıktır ki, sağlık haber-ciliğinde olmazsa olmaz durumunda bir gerek halini almamıştır. Pek çok yüksek satış rakamına ulaşan gazetenin ekleri magazin haberleriyle karıştırılmış sağlık sayfalarında, çeşitli özel sağlık kuruluşları-nın veya hekimin öne çıkarılması ve mesajın kaçı-nılmaz olarak bulanıklaşması şeklinde bir durum gözlenmektedir. Radyo ve televizyon programcılığın-da da yaklaşım ve mevcut durum benzerdir. Medya olanakları, seyrek olmayarak, kendi tanıtımını yapan hekimlerin yetersiz veya taraflı değerlendirmeleri şeklinde de kullanılmaktadır.

Görsel medyanın sağlık programlarına ayırdı-ğı saatlerin izlenme oranı düşük saatler olması bu programların bir yasak savma anlayışının kurbanı olmasını doğurmaktadır. Özellikle görsel medyanın sağlık sorunlarına yaklaşımı “araştırmacı gazeteci-liğin” iyiler ve kötüler basitliğine indirgenmiş, tepki uyandırmaya yönelik sansasyon ve şok haberciliği biçimindedir. Seçilen yol temel sorunların ve neden-lerinin genel bir panoramasını dahi veremeden, dikkatleri çekecek ve infial yaratacak haber ve görüntüler sunma yönündedir. Sonuçta temel hiçbir soruna değinmeyen, deyim yerindeyse suya sabuna dokunmayan, izleyici ve okurun sağlık bilincine hiçbir katkı sağlamayan, kolay boy hedefleri haline getirilmiş kurbanlar ve ehliyeti sorgulanmaksızın otorite kabul edilmiş kahramanlar ile yetinen bir yaklaşım sürmektedir.

Bu konuda bazı iyi niyetli girişimlerin oldu-ğu da bir gerçektir. Türkiye Gazeteciler Derneği, TÜBİTAK Sağlık Bilimleri Araştırma Grubu, Türk Tabipleri Birliği, Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği’nin (ESAM) katılımıyla 18-20 Haziran 1999 tarihinde gerçekleştirilen “Sağlık bilinci ve medya” başlıklı toplantı bunlardan en önemlisidir. Bu toplantının sonuç bildirgesi olarak 12 maddelik bir ortak metin kaleme alınmıştır. Bunlar sırasıyla aşağıdaki biçimdedir:

1. Sağlık haberciliği alanında önemli sorunlar yaşanmaktadır;

2. Sağlıkta uzmanlaşma desteklenmelidir;

3. Sağlık habercisinin haber yapma özgürlüğüne yönelik hiçbir baskıya izin verilmemelidir;

4. Sağlık haberlerinin sorumluluğunu sağlık haber-cileri taşımalıdır;

5. Sağlık habercileri yalnız haber üretmekle sorum-ludurlar;

6. Sağlık habercileri için bir bilimsel danışma havu-zu oluşturulmalıdır;

7. Sağlık alanındaki haber kaynakları da eğitilmeli-dir;

8. Sağlık muhabirliği iletişim fakültelerinde ayrı bir ders olarak kabul edilmelidir;

9. Sağlık muhabirlerine sürekli eğitim olanağı yara-tılmalıdır;

10. Tıbbi dergilerdeki araştırmaların haber kaynağı olarak kullanılması sağlanmalıdır;

11. Sanayi Bakanlığı Tüketiciyi Koruma ve Reklam Kurulu’nun etik ilkelerine uymayanlara verilen cezalarla ilgili yapılacak haberler caydırıcılık taşıyacaktır;

12. Sağlık habercisi ile haber kaynağı, alanlarında-ki etik kuralları düzenleyen bildirgeleri dikkate almakla yükümlüdür.

Ayrıca, bildirgenin sonuç cümleleri olarak “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, TTB Tıp Meslek Ahlak Kuralları ve Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM) etik ilkeleri sağlık haberlerindeki etik sorunların önlenmesi için önemli belgelerdir. Bunların uygulanması her-kesin sorumluluğu ve ödevidir. Bu kuralları ihlal edenler meslek kuruluşları ve birliklerince kamuo-yuna açıklanmalıdır” ifadesi kullanılmıştır.

Page 38: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

38 Türk Kardiyol Dern Arş

Medya ve tıp ilişkisini hekim cephesinden incele-yen ilk değerlendirmelerden biri Dr. Oğuz Taşdemir tarafından 1996 yılında XII. Ulusal Kardiyoloji Kongresi’nde sunulan tebliğdir. Bu metinde üstte sıralanmış olan 12 maddenin içeriği ve çözüm öneri-leri oldukça erken bir dönemde tartışılmıştır. Ayrıca, sağlık kurumlarının ve meslek örgütlerinin Basın ve Halkla İlişkiler Bürolarının olmayışına dikkat çekilmiştir. Bu eksiklik, ne yazıktır ki hala giderile-memiştir. Bilindiği kadarıyla Devlet, Üniversite ve Özel Hastanelerin bu tarzda uzmanlaşmış bir birimi yoktur. Bu bakımdan sağlık alanı, her müsabaka, olay veya transfer sonrasında basına demeç vermeye yetkili kişileri belirlemiş olan büyük spor klüplerinin de oldukça gerisindedir.

Modern Batı tıbbında sağlıkta profesyonelleşme ve etik

Çağdaş Amerikan tıbbının yeni sorunları önce insanlarda yapılan araştırmaların etik ilkelerini düzenleyen President’s Commission for the Study of Ethical Problems in Medicine and Biomedical and Behavioral Research (1982, 1983), Belmont Report (1997), Penn Report (2000) ile tartışmaya açılmış, American College of Physicians Ethics Manual (ilki 1989, 4. rapor 1998’de), kardiyovasküler tıpta etik konusu 21. ve 29. Bethesda konferanslarında (1990 ve 1998) ve en son olarak ACCF/AHA konsensus konferans raporu (American College of Cardiology Foundation/American Heart Association Consensus Conference Report on professionalism and ethics; 2004) gibi metinlerde belirli tanımlara kavuşturul-muştur. Son metin, kardiyovasküler tıpta temel etik prensiplerin yanı sıra, insanlar üzerinde yürütülen bilimsel çalışmaların çalışmaları finanse eden şir-ketlerin denetiminden bağımsız kılınması, araştırıcı-lar, veri analizlerini gerçekleştirenler ve finansörler arasında ilişkilerin engellenmesi, olumsuz sonuçlar nedeniyle erken sonlandırılan çalışma serilerinin dahi ilgili şirketlerin engellemelerinden korunarak, bilim-sel dergilerde gecikmeden yayınlanmasını teminat altına almayı amaçlamaktadır.

Sağlık sayfaları ve programları

Ülkemizde sağlık ile ilişkili bölümler daha çok advertorial düzeyinde kalan tam sayfa ilan veya radyo ve TV programları ile daha çok kadın kozmetiği ve estetiği, ya da kendini tekrarlayan sağlıklı cinsel yaşam önerileriyle sınırlı kalmıştır. Bir örnek vermek gerekirse, kozmetik sektörüne yönelik tam sayfa bir reklamda selülit için ekip çalışmasına örnek olarak cildiye uzmanı bir hekim, psikolog, diyet uzmanı yanı

sıra yaşam koçu (coach) adı altında bir sıfata sahip kişiyi de içeren bir grup sürekli olarak sergilenmek-tedir. Öte yandan, sağlıklı ve dengeli beslenme adı altında, yüzlerce ekstre veya her biri ecza sektörünün birer ürünü olan maddeler yaşlanmanın geciktirilme-si, kalp damar sağlığı veya kozmetik amaçlarla tüketi-cilere sunulmaktadır. Artık, bu ürünlerin eczanelerin satış ürünleri arasında ana kalemleri oluşturmakla kalmayıp, kendi mağaza ağlarıyla tüketiciye ulaştık-ları gözlenmektedir.

Bu ürünlerin neredeyse hiçbiri, herhangi bir biçimde, kanıta dayalı tıp ilkelerine göre sınanmış, yararı ve zararı hakkında herhangi bir bilimsel hüküme varılmış değildir. Çağdaş tıbbın bakış açı-sından bu ürünlerin çok büyük bir bölümünün, gele-neksel tedavinin bir parçası olan ve bazılarının yararı da ortaya konulmuş olan kocakarı ilaçlarına kıyasla hiçbir üstünlüğü yoktur.

“Detoksifikasyon” adı altında benzeri bir “mis-tifikasyon” ve kavram kargaşası oluşturulmuş ve ne olduğu belirsiz toksinlerden “arınma” adı altın-da bilim dışı yaklaşımlar bir sektör olarak hayat bulmuştur. Oysa, 20. yüzyıl başının büyük tıp bilgi-ni Claude Bernard’ın “homeostasis” kavramında ifade ettiği gibi, sağlıklı bir bedenin her an kendini arındırma yeteneğine sahip bir iç düzeni olduğu tıp eğitiminin daha ilk basamaklarında öğretilmektedir. Yakın dönemlerde ortaya çıkan ‘anti-aging’ adlı gerçekte karşılığı olmayan bir ‘sözde alan’, bazı çok satan basın-yayın organlarında ve TV kanallarında adeta yeni bir bilim dalı olarak ve iç hastalıkları gibi belirli alanlarda elde edilmiş akademik unvanları taşıyan saygın hekimler tarafından sunulmaktadır. Bu hekimlerin akademik kariyerlerinin gereği ola-rak, çok iyi bildikleri gibi çağdaş bir tedavi yönte-minin etkinlik düzeyini sınayan yöntem ve ilkeler belirlidir. Bunun ötesinde, kişisel inanca veya bek-lentilere dayalı tedavi önerileri ne yazıktır ki, mes-netsiz iddialardan ibaret kalmaktadır.

Bir ekonomik alan olarak sağlık sistemi ve refleksleri

Piyasa kuralları kitle iletişimine düşen tek bir haberin ardından yuvarlanan bir çığ misali, ilaç tüketicisi olan kitleyi bu oyunun kaderinde belirle-yici özne haline getirebilmektedir. On yıllarca süren deneysel araştırmaların, milyonlarca dolarlık yatırım-ların ardından piyasaya sürülen bir ilaç, protez veya tıbbi cihazın bir anda piyasadan çekilmesi günümüz tıp endüstrisinin bir başka boyutudur. Bu geri çekil-me, bazen ürünün zararının üretici firma tarafından

Page 39: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Medya ile İlişkilerde Etik 39

kesin kabulünden kaynaklanmamaktadır. Daha çok, ilaçtan zarar gören hastanın o anda kendisine ait özel koşulları veya almakta olduğu diğer ilaçlarla etki-leşimden kaynaklanan bir olumsuz sonuç o ürünün geleceğini bir anda yok edebilmektedir. Üretici firma-nın, aynı anda milyonlarca ilaç alıcısının açabileceği tazminat davalarının olası yükünü göze alamaması çoğu zaman firmanın havlu atma nedeni olmak-tadır. Bu durumlarda üretici firma olayı tartışmayı uzatmadan, olabilecek en az zararla kapatmayı başarabilirken, olan çoğunlukla o ürünü reçete eden hekime olmaktadır. Basın-yayın araçlarıyla bir anda galeyana gelmiş binlerce insan kaygı ve tepkilerini ilacı kendisine öneren hekimlerine yöneltmektedirler. Kullanımdan çekilen her ilaç veya tıbbi protez veya cihaz sonrasında ortaya çıkan durum genellikle bu biçimdedir.

Ekonomi haberciliğinde sermaye piyasalarında oluşan bazı olumsuz değişiklikleri küçük yatırımcıyı panik içine sokmadan ve doğru tahlil edebilme has-sasiyeti ne kadar önemliyse, sağlık haberciliği de en az aynı dikkati hak etmektedir.

Sonuç olarak, aynı zamanda etik bir ilişki olan hekim-hasta ilişkisi, tarihi mirasına ek olarak, günümüzde yaygın bir piyasa ekonomisi ve hukuk sistemi ağıyla çevrelenmiş durumdadır.

Hasta artık şifa arayan çaresiz bir kişiden hiz-met satın alan küçük tüketiciye dönüşmüştür. Bu tüketicinin haklarının bilincinde olması ve istismar edilmesini önleyen uygun tercihlerde bulunabil-mesi ise ancak doğru bilgilendirilmesiyle müm-kündür. Kitlesel iletişim ortamlarının tayin edici rolü bu noktada yaşamsal önem kazanmaktadır. Kavram kargaşalarının berraklaştırılması, sorun-ların doğru tanımlarının ve çözüm önerilerinin, en yalın ve açık biçimlerde kamuoyuna aktarılabil-mesi bakımından medyanın vazgeçilemez bir işlevi olmalıdır.

Medya ve sağlık sistemi arasında uyum toplantı-larıyla ortak bir dilin ve kavramların oluşturulma-sı, karşılıklı bir sürekli eğitimin kurumsallaşması, profesyonelleşmiş bir sağlık haberciliğinin alt yapı-sının lisansüstü eğitim gibi bir düzeyde hazırlan-ması, sağlık kurumları ve mesleki örgütlerin basın ve halkla ilişkiler bürolarının hayata geçirilmesi, özellikle görsel medya araçlarının sağlık habercili-ğini tıp endüstrisinin müdahalelerine kapalı, san-sasyondan uzak ve kamuoyunu bilinçlendirici bir biçimde yapabilmesinin koşullarının kurumsal ve yasal zemininin de hazırlanması gerekmektedir.

KAYNAKÇA

1. Jonsen AR. The new medicine and the old ethics. Cambridge, MA: Harvard Univ Pr; 1990.

2. Dunn PM, Gallagher TH, Hodges MO, Prendergast TJ, Rubenfeld GD, Tolle SW, Lo B. Medical eth-ics: an annotated bibliography. Ann Intern Med 1994;121:627-32.

3. President’s Commission for the Study of Ethical Problems in Medicine and Biomedical and Behavioral Research. Making health care decisions: a report on the ethical and legal implications of informed consent in the patient-practitioner relationship. Washington, DC.

4. President’s Commission for the Study of Ethical Problems in Medicine and Biomedical and Behavioral Research; 1982.

5. President’s Commission for the Study of Ethical Problems in Medicine and Biomedical and Behavioral Research: Securing access to health care. Washington, DC; 1983.

6. Protection of human subjects: Belmont Report –ethical principles and guidelines for the protection of human subjects of research. Fed Regist 1979;44:23192-7.

7. Marshall E. Biomedical ethics. Penn report, agen-cy heads home in on clinical research. Science 2000;288:1558-9.

8. American College of Physicians Ethics Manual. Part 1: History; the patient; other physicians. Ann Intern Med 1989;111:245-52.

9. American College of Physicians Ethics Manual. Part 2: The physician and society; research; life-sustaining treatment; other issues. Ann Intern Med 1989;111:327-35.

10. Ethics manual. Fourth edition. American College of Physicians. Ann Intern Med 1998;128:576-94.

11. Thier SO. 21st Bethesda conference: Ethics in cardio-vascular medicine. Keynote address. J Am Coll Cardiol 1990;16:5-6.

12. Parmley WW, Passamani ER, Lo B. 29th Bethesda conference. Ethics in cardiovascular medicine (1997). Introduction. J Am Coll Cardiol 1998;31:917-5.

13. American College of Cardiology Foundation/American Heart Association Consensus Conference Report on professionalism and ethics. J Am Coll Cardiol 2004;44:1718-61.

14. Korn D. Conflicts of interest in biomedical research. JAMA 2000;284:2234-7.

15. La Puma J. Physicians’ conflict of interest in post-marketing research: what the public should know, and why industry should tell them. In: Vanderpool HY, edi-tor. Ethics of research involving human subjects: facing 21st century. Frederick, MD: University Publishing Group, Inc; 1996. p. 203-19.

16. The Council on Ethical and Judicial Affairs. American Medical Association. Code of Medical Ethics. Chicago, IL: 1997.

Page 40: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

40 Türk Kardiyol Dern Arş

17. The Council on Ethical and Judicial Affairs. American Medical Association. Code of Medical Ethics. Chicago, IL: 2002-2003,91.

18. Medical Professionalism Project. Medical professional-ism in the new millenium: a physicians’ charter. Med J Aust 2002;177:263-5.

Page 41: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 41

Yürürlüğe Koyan Bakanlar Kurulu Kararnamesi: No.4/12578 - 13 Ocak 1960 (Resmi Gazete ile neşir ve ilanı: 19 Şubat 1960 - Sayı: 10436) 3.t. Düstur, c.41 - s.164

MADDE 1 - Tabip ve diş tabiplerinin, deontoloji bakımından riayetle mükellef oldukları kaide ve esas-lar bu nizamnamede gösterilmiştir.

6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 7’nci maddesi mucibince tabip odalarına kayıtlı bulu-nan tabip ve diştabipleri bu nizamname hükümlerine tabidirler.

BİRİNCİ KISIM

UMUMİ KAİDE VE ESASLAR

MADDE 2 - Tabip ve diş tabibinin başta gelen vazifesi, insan sağlığına, hayatına ve şahsiyetine ihti-mam ve hürmet göstermektir.

Tabip ve diş tabibi; hastanın cinsiyeti, ırkı, milli-yeti, dini ve mezhebi, ahlaki düşünceleri, karakter ve şahsiyeti, içtimai seviyesi, mevkii ve siyasi kanaati ne olursa olsun, muayene ve tedavi hususunda azami dikkat ve ihtimamı göstermekle mükelleftir.

MADDE 3 - Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı acil vakalarda, mücbir sebep olmadıkça, ilk yardımda bulunur.

Diş tabibi de, kendi sahasında, aynı mükellefiyete tabidir.

MADDE 4 - Tabip ve diş tabibi, meslek ve sana-tının icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemez.

Tıbbi toplantılarda takdim edilen veya yayınlarda bahis konusu olan vakalarda, hastanın hüviyeti açık-lanamaz.

MADDE 5 - Sağlık müesseselerinde tatbik olunan usul ve kaideler mahfuz olmak üzere, hasta; tabibini ve diş tabibini serbestçe seçer.

MADDE 6 - Tabip ve diş tabibi, sanat ve mesleğini icra ederken, hiçbir tesir ve nüfuza kapılmaksızın, vicdani ve mesleki kanaatine göre hareket eder.

Tabip ve diş tabibi, tatbik edeceği tedaviye tayinde serbesttir.

MADDE 7 - Tabip ve diş tabibi sanat ve mesleği-nin icrası dışında dahi olsa, meslek ahlak ve adabı ile telif edilemeyen hareketlerden kaçınır.

MADDE 8 - Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemez.

Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olup, ne suretle olursa olsun, yazılarında kendi reklamını yapamaz.

Tabip ve diş tabibi, gazetelerde ve diğer neşri vasıtalarında, reklam mahiyetinde teşekkür ilanları yazdıramaz.

MADDE 9 - Tabip ve diş tabibi, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı ilanlarda ve reçete kağıt-larında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet İhtisas Nizamnamesi’ne göre kabul edilmiş olan ihti-sas şubesini, akademik unvanını ve muayene gün ve saatlarını yazabilir.

Muayenehane kapılarına veya binaların dışına asılacak tabelaların ebadı ve adedi, mahalli tabip odaları tarafından tespit edilebilir. Tabipler ve diş tabipleri, tabip odalarının bu husustaki kararlarına riayet etmekle mükelleftirler.

Tabelalarda en çok iki renk kullanılabilir. Işık verici vasıtalarla tabelaları süslemek yasaktır.

MADDE 10 - Araştırma yapmakta olan tabip ve diş tabibi, bulduğu teşhis ve tedavi usulünü, yeter derecede tecrübe ederek faydalı olduğuna veya zararlı neticeler tevlit etmeyeceğine kanaat getirmedikçe, tatbik veya tavsiye edemez. Ancak, yeter derecede tecrübe edilmemiş olan yeni bir keşfin tatbikatı sıra-sında alınacak tedbirler hakkında ilgililerin dikkatini celbetmek ve henüz tecrübe safhasında olduğunu ilave etmek şartı ile, bu keşif tavsiye edebilir.

Bir keşif hakkında yalnış kanaat uyandıracak ifa-deler kullanılması yasaktır.

MADDE 11 - Tecrübe maksadı ile insanlar üze-

Tıbbi Deontoloji Tüzüğü

EK 1

Page 42: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

42 Türk Kardiyol Dern Arş

rinde hiçbir cerrahi müdahale yapılamayacağı gibi aynı maksatla kimyevi, fiziki veya biyolojik şekilde herhangi bir tedavi de tatbik edilemez.

Klasik metotların bir hastaya fayda vermeyeceği klinik veya laboratuvar muayeneleri neticesinde sabit olduğu takdirde daha önce, mutat tecrübe hayvanları üzerinde kafi derecede denenmek suretiyle faydalı tesirleri anlaşılmış olan bir tedavi usulünün tatbiki caizdir. Şu kadar ki, bu tedavinin tatbik edilebilmesi için, hastaya faydalı olacağının ve muvaffakiyet elde edilmemesi halinde ise mutat tedavi usullerinden daha elverişsiz bir netice alınmayacağının muhtemel bulunması şarttır.

Evvelce tecrübe edilmiş olmamakla beraber, zarar vermesine ihtimal bulunmayan ve hastayı kurtarması kati görülen bir müdahale yapılabilir.

MADDE 12 - Tabip ve diş tabiplerinin:

A) Hastalara, herhangi bir suretle olursa olsun, haksız bir menfaat temini istihdaf eden fiil ve hare-ketlerde bulunanları;

B) Birbirlerine, muayene ve tedavi için hasta gön-dermeleri mukabilinde ücret alıp vermeleri;

C) Kendilerine hasta temini maksadiyle, eczacı, yardımcı tıbbi personel ve diğer herhangi bir şahsa tavassut ücreti ödemeleri;

D) Şahsi bir menfaat düşüncesi veya gayrimeşru bir gaye ile ilaç, tıbbi alet veya vasıtalar tavsiye etme-leri yahut sağlık müesseselerine hasta sevk etmeleri veya yatırmaları;

E) Muayene ve tedavi ücretinin tesbiti ve bunun ödenmesi hususunda, üçüncü şahısların tavassutunu kabul etmeleri; caiz değildir.

İKİNCİ KISIM

MESLEKTAŞLARIN HASTALARI İLE MÜNASEBETLERİ

MADDE 13 - Tabip ve diş tabibi, ilmi icaplara uygun olarak teşhis koyar ve gereken tedaviyi tatbik eder. Bu faaliyetlerinin mutlak surette şifa ile netice-lenmemesinden dolayı, deontoloji bakımından mua-heze edilemez.

Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır.

Tabip ve diş tabibi; teşhis, tedavi veya korunmak gayesi olmaksızın hastanın arzusuna uyarak veya diğer sebeplerle, akli veya bedeni mukavemetini azal-tacak herhangi bir şey yapamaz.

MADDE 14 - Tabip ve diş tabibi, hastanın vaziye-tinin icap ettirdiği sıhhi ihtimamı gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak ve sıhhatini korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya din-dirmeye çalışmakla mükelleftir.

Tabip ve diş tabibi, hastasına ümit vererek teselli eder. Hastanın maneviyatı üzerine fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimali bulunmadığı takdirde, teşhise göre alınması gereken tedbirlerin hastaya açıkca söylenmesi lazımdır. Ancak, hasta-lığın, vahim görülen akıbet ve seyrinin saklanması uygundur.

Maş’um bir pronostik hastanın kendisine çok büyük bir ihtiyatla ihsas edilebilir. Hasta tarafından, böyle bir pronostiğin ailesine açıklanmaması istenil-memiş veya açıklanacağı şahıs tayin olunmamış ise, durum ailesine bildirilir.

MADDE 15 - Hastaya bakmak üzere bir aile nez-dinde veya herhangi bir müesseseye çağrılan tabip, korunmayı da sağlamaya çalışır. Tabip hastalara ve onlarla birlikte yaşayanlara, kendilerine ve muhitleri-ne karşı mesuliyetlerini bildirir.

Tabip icabında, tedaviye devamı reddetmek paha-sına da olsa hijyen ve korunma kaidelerine riayeti temin için gayret sarf eder.

MADDE 16 - Tabip ve diş tabibi bir kimsenin sıhhi durumu hakkında, ilmi metotları tatbik suretiyle bizzat yaptığı muayene neticesinde edindiği vicdani ve fenni kanaate ve şahsi müşahadesine göre rapor verir.

Hususi bir maksatta veya hatır için rapor veya her-hangi bir vesika verilmez.

MADDE 17 - Tabip ve diş tabibi, hastanın hususi veya ailevi işlerine karışamaz. Ancak, hayati ehem-miyeti haiz bulunan veya sağlık bakımından zaruri görülen hallerde, mümkün olan kolaylığı ve manevi yardımı sağlar.

MADDE 18 - Tabip ve diş tabibi, acil yardım, resmi veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere, mesleki veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir.

MADDE 19 - Tabip ve diş tabibi mesleki veya şahsi sebeplerle, tedaviyi bitirmeden hastasını bıra-kabilir.

Ancak, bu gibi hallerde, diğer bir meslektaşın tedavi veya müdahalesine imkan verecek zamanı evvelden hesaplayarak hastayı vaktinde haberdar

Page 43: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 1 - Tıbbi Deontoloji Tüzüğü 43

etmesi şarttır. Hastanın bırakılması halinde hayatının tehlikeye düşmesi veya sıhhatinin zarara uğraması muhtemel ise, diğer bir meslektaş temin edilmedikçe, hastayı terk edemez.

Hastayı bu suretle terk eden tabip veya diş tabibi, lüzum gördüğü veya hasta tarafından talep edildiği takdirde, tedavi zamanına ait müşahade notlarını verir.

MADDE 20 - Tabip ve diş tabibi, faydasızlığını bildiği bir ilacı, hastaya veremez. Ancak, esaslı bir tedavi yapması mümkün olmayan hallerde, teselli bakımından bazı ilaçlar tavsiye edebilir.

Mali vaziyetleri müsait olmayan hastalara, mutlak zaruret olmadıkça, pahalı teselli ilaçları verilmesi caiz değildir.

Tabip ve diştabibi, hastaya lüzumsuz veya fuzuli masraflar yaptırmayacağı gibi faydası olmayacağına ve hastanın mali kudretinin kafi gelmeyeceğini bildi-ği bir tedaviyi tavsiye edemez.

MADDE 21 - Başkalarının yardımı ile yapılacak cerrahi ameliyeler ile diğer tedavilerde, operatör, müdavi tabip ve diş tabibi, beraber çalışacağı eleman-ları seçmekte serbesttir.

Götürü ücret şartı müstesna olmak üzere, yardımcı tıbbi personelin ücretleri hasta tarafından ödenir.

Hasta tarafından çağrılmamış olan müdavi tabip veya diş tabibi, ameliyatta hazır bulunmaktan dolayı ayrıca ücret isteyemez.

Umumi, mülhak ve hususi bütçeli daireler ile bele-diyelere, iktisadi Devlet teşekküllerine veya bunlara bağlı müesseselere ait sağlık tesislerinde olan usul ve esaslar mahfuzdur.

MADDE 22 - Ananın hayatını kurtarmak için yegane çare teşkil ettiği takdirde, avortman yapılması caizdir. Ciddi bir tehlikede bulunan ananın hayatı, cerrahi müdahaleyi veya gebeliğe son verebilecek bir tedaviyi zaruri kılıyorsa, hastalığın taalluk ettiği tıp şubesinde mütehassıs iki tabibin ve bu iki mütehassıs temin edilemediği takdirde iki tabibin objektif ve kati delillere dayanan raporları alınmadıkça bu müdahale veya tedavi yapılamaz. Bu raporların aslı müdahaleyi veya tedaviyi yapan tabip tarafından mühafaza olunur ve kendisi tarafından tasdikli ve hastanın ismini ihti-va etmeyen bir örneği, mensup olduğu tabip odasına taahhütlü olarak gönderilir.

Raporun tasdik şerhinde, avortmanın yapıldığı tarih ve mahal gösterilir. Ağır ve acil vakalarda,

yukarıki fıkra mucibince tabip raporu alınması müm-kün olmadığı takdirde, tabip re’sen hareket eder ve keyfiyeti derhal taahhütlü bir mektupla mensup oldu-ğu tabip odasına bildirir.

Avortmanlarda, hastanın ve varsa veli veya vasisi-nin yazılı olarak muvafakatinin alınması şarttır.

Bu nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde yapılacak avortmanlarda, bu tesis-lerde cari olan usul ve esaslar mahfuzdur.

MADDE 23 - Güç doğumlarda tabip, anayı ve çocuğu kurtarmaya gayret eder.

Bu gibi hallerde tabip, ailevi, mülahazaralar vesair tesirlere kapılmaksızın, ilmin ve fennin icaplarını yerine getirir.

MADDE 24 - Hasta, konsültasyon yapılmasını arzu ederse, müdavi tabip veya diş tabibi bu talebi kabul eder.

Müdavi tabip veya diş tabibi, konsültasyon yapıl-masına lüzum gördüğü takdirde, keyfiyeti hastaya bil-dirir. Bu teklifin kalbul edilmemesi halinde, müdavi tabip veya diş tabibi, hastasını bırakabilir.

Bu nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde, konsültasyonun hangi hallerde ve ne suretle yapılacağı, hastaneler talimatnamelerinde gösterilir.

MADDE 25 - Konsültasyonlarda münakaşa ve müşavereler hasta ile etrafındakilerin duyup anlaya-mayacakları şekilde yapılır.

Münakaşa ve müşavare esnasında, meslek vekarı-nın muhafaza edilmesine dikkat olunur.

Konsültasyona iştirak eden tabip veya diş tabibi-nin, bir meslektaşı himaye maksadı ile veya başka bir hissi sebeple, lüzumsuz medihlerden kaçınarak kanaatini açıkça söylemesi lazımdır.

MADDE 26 - Konsültasyonda varılan neticeler, bir konsültasyon zaptı ile tespit ve bu zabıt müştere-ken imza olunur.

Konsültasyon neticesi, ayrıca en yaşlı tabip veya diş tabibi tarafından hastaya bildirilir. Netice bildiri-lirken hastanın veya yakınlarının maneviyatını boza-cak veya kendilerini tereddüt ve şüpheye düşürecek müphem ve imalı sözler sarf edilmesi caiz değildir.

MADDE 27 - Konsültan tabip veya diş tabibi, yapılan tedaviyi uygun görmediği takdirde, kanaatini konsültasyon zaptına yazmakla iktifa eder. Yapılan tedaviye müdahalede bulunamaz.

Page 44: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

44 Türk Kardiyol Dern Arş

MADDE 28 - Konsültan tabip veya diş tabibi ile müdavi tabibin kanaatleri arasında aykırılık hasıl olur ve hasta, konsültan tabip veya diş tabibin kanaatini tercih eder ise, müdavi tabip kendi görüşünde ısrar ettiği takdirde hastayı terk edebilir.

MADDE 29 - Konsültan tabip veya diş tabibi has-tanın ısrarlı talebi olmadıkça hastayı tedavi edemez.

Konsültan tabip veya diş tabibinin konsültasyonu icap ettirmiş olan hastalığın devamı müddetince, müdavi tabibin muvafakatı olmadan, hastanın yanına aynı hastalık için mesleki bir maksatla sonradan gir-mesi caizdir.

MADDE 30 - Yapılan konsültasyonda her tabip veya diş tabibi, ücretini ayrı ayrı alır. Ücretin bir elden alınarak taksimi caiz değildir.

Konsültasyon, müdavi tabibe, konsültan tabip veya diş tabibi gibi, ücret almak hakkını verir.

MADDE 31 - Asgari ücret tarifesi tatbik olunan yerlerde tabip veya diş tabibi rekabet veya propaganda maksadı ile, tarifede yazılı asgari miktardan aşağı ücret kabul edemez.

MADDE 32 - Tabip ve diş tabibinin kendi mes-lektaşları ile bunların bakmakla mükellef oldukları usul ve füruunun ve karı ve kocalarının muayene ve tedavileri için ücret almaması uygundur. Bu hallerde, zaruri masraflarını isteyebilir.

MADDE 33 - Her çeşit cerrahi müdahale, doğum, fizikoterapi, radyoterapi, diş tababeti tedavileri ve tabibin sıkı nezaretini gerektiren sürekli kürler için hastalardan maktu bir ücret istenebilir.

Bir kür evinde veya bakım ve tedavi müessesinde, tedavi için maktu bir ücret alınabilir.

Diğer hallerde maktu ücretle hasta tedavisi yapı-lamaz.

Bu nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde cari olan usul ve esaslar mahfuzdur.

MADDE 34 - Götürü ücreti alınması caiz olan hallerde, tedavi tamamlanmadan herhangi bir sebeple bırakılırsa, müdavi tabip o zamana kadar sarf ettiği mesai ile masraflarına tekabül eden ücreti alır ve peşin ücret almış ise bakiyesini iade eder.

MADDE 35 - Acil vakalarda müdahale eden tabip veya diş tabibi, bu müdahaleden dolayı, ücretini son-radan isteyebilir.

MADDE 36 - Bu nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde çalışan tabip ve

diş tabibi, bu daire ve müesseselere ait sağlık kurul-larına başvurmuş olan hastaları muayenehane veya laboratuvarına celbederek ücretle tedavi edemez.

ÜÇÜNCÜ KISIM

MESLEKTAŞLARIN BİRBİRİ İLE VE PARAMEDİKAL MESLEK MENSUPLARI İLE MÜNASEBETLERİ

MADDE 37 - Tabip ve diş tabipleri, kendi arala-rında iyi meslektaşlık münasebetlerini idame ettir-meli ve manevi bakımından birbirine yardım etmeli-dirler. Meslekle ilgili anlaşmazlıklarını, evvela kendi aralarında halletmeye çalışmalı ve bunda muvaffak olamadıkları takdirde mensup oldukları tabip odala-rına haber vermelidirler.

MADDE 38 - Tabip ve diş tabibi meslektaşlarını zemmedemiyeceği gibi onları küçük düşürecek diğer tavır ve hareketlerde de bulunamaz.

Tabip ve diş tabibi, herhangi bir şahsın haysiyet kırıcı hücumlarına karşı meslektaşlarını korur.

MADDE 39 - Tabip ve diş tabibi meslektaşlarının hastalarını elde etmeye matuf hareket ve teşebbüsler-de bulunamaz.

MADDE 40 - Tabip ve diş tabibi, paramedikal meslek mensupları ile mesleki münasebetlerinde, onların bağımsızlığını ihlal etmemeli, kendilerine nezaket göstermeli, onları hastalarına karşı müşkül bir duruma koyabilecek hareketlerden sakınmalıdır.

DÖRDÜNCÜ KISIM

ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER

MADDE 41 - Tabip odaları her yıl ocak ayı başın-da, odalarda kayıtlı bulunan tabip ve diş tabiplerinin ad ve soyadları ile ihtisas ve adreslerini gösteren lev-hayı hazırlamakla mükelleftir.

MADDE 42 - Muayenehane veya laboratuvar açan tabip ve diş tabibi, hasta kabulüne veya laboratuvar-da faaliyete başladığı tarihten ve muayenehane veya laboratuvarlarını kapatması veya nakletmesi halinde de, kapatma veya naklin vukuu bulduğu tarihten iti-baren en çok bir hafta içinde, keyfiyeti, yazılı olarak mensup olduğu tabip odasına bildirir.

MADDE 43 - Tabip ve diş tabibi, muayanehane veya laboratuvarlarında, kendi namına diğer bir mes-lektaşı çalıştıramaz. Ancak, muvakkat bir müddet için bizzat bulunmadığı takdirde, diğer bir meslektaşı yerine bırakabilir. Bu müddet bir aydan fazla devam ederse, mensup olduğu tabip odasını haberdar eder.

Page 45: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 1 - Tıbbi Deontoloji Tüzüğü 45

MADDE 44 - Tabip ve diş tabipleri, bu nizam-name hükümlerine aykırı hareket ettikleri takdir-de, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 30’uncu maddesine tevfikan mensup oldukları Tabip Odaları İdare Heyetleri tarafından Haysiyet Divanına sevk edilirler.

Tabip ve diş tabiplerinin inzibati ceza ile tecyize edilmeleri, haklarında ayrıca hukuki veya cezai taki-bat yapılmasına mani değildir.

MUVAKKAT MADDE - Bu nizamname hüküm-

leri, sanatlarını icra eden permili dişçiler hakkında da tatbik olunur.

MADDE 45 - 6023 sayılı Kanunun 59’uncu mad-desinin (g) bendine müsteniden hazırlanmış ve Şurayı Devletçe tetkik edilmiş olan bu nizamname hüküm-leri, Resmi Gazete ile neşri tarihinden iki ay sonra yürürlüğe girer.

MADDE 46 - Bu nizamname hükümlerini icra-ya, Adliye ve Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilleri memurdur.

Page 46: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

46 Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3

TTB 47. Büyük Kongresi’nde (10-11 Ekim 1998) kabul edilmiş, 01.02.1999’da yayınlanmıştır.

Kendilerini her zaman dünya hekimliğinin bir parçası olarak gören, Türkiye Cumhuriyeti toprak-ları üzerinde ulusal, evrensel ve çağdaş bir sorum-luluk ve hizmet anlayışına sahip bulunan hekimlik mesleğinin, içinde yer aldığı toplumsal ve kültürel koşullardan soyutlanmayacağının bilinci ile insa-nın sahip olduğu olanakları geliştirebilmesinin en temel koşulunun onun bedensel ve ruhsal sağlığı olduğunun bilincini taşıyan bu ülkenin hekimleri, dünyadaki ve Türkiye’deki toplumsal ve bilimsel değişimler göz önünde bulundurularak ve çeşitli platformlarda tartışılarak oluşturulan Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’na bağlılıklarını bildir-mekle, insana insan olarak hizmet etmenin yüce onurunu taşırlar.

BİRİNCİ BÖLÜM

AMAÇ, KAPSAM VE TANIMLAR

Amaç

Madde 1 - Bu kuralların amacı, hekimlerin meslek-lerinin gereklerini yerine getirirken uymaları zorunlu olan hekimlik meslek etiği kurallarını belirlemektir.

Kapsam

Madde 2 - Türkiye’de hekimlik yapma hakkını kazanmış olup mesleğini uygulayan tüm hekimler bu kurallar kapsamındadır.

Dayanak

Madde 3 - Bu kurallar bütünü 6023 sayılı yasanın 59/g maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

Madde 4 - Bu metinde geçen

a) Bakanlık deyimi, Sağlık Bakanlığı’nı,

b) Hekim deyimi, tıp doktorlarını,

c) Hekim örgütü deyimi, Türk Tabipleri Birliği’ni ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

GENEL KURAL VE İLKELER

Hekimin Görev ve Ödevleri

Madde 5 - Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hasta-ları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağ-lığını korumaktır. Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, hekimin öncelikli ödevidir. Hekim, bu yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, gelişmeleri yakından izler.

Etik İlkeler

Madde 6 - Görevlerini yerine getirirken, hekimin uyması gereken evrensel tıbbi etik ilkeleri yararlılık, zarar vermeme, adalet ve özerklik ilkeleridir.

Hekimin Yansızlığı

Madde 7 - Hekim görevlerini her durumda hastala-rı arasındaki siyasal görüş, sosyal durum, dini inanç, milliyet, etnik köken, ırk, cinsiyet, yaş, toplumsal ve ekonomik durum ve benzeri farklılıkları gözetmeksi-zin yerine getirmekle yükümlüdür.

Vicdani ve Mesleki Kanı

Madde 8 - Hekim, mesleğini uygularken vicdani ve mesleki bilimsel kanaatine göre hareket eder.

Sır Saklama Yükümlülüğü

Madde 9 - Hekim, hastasından mesleğini uygular-ken öğrendiği sırları açıklayamaz. Hastanın ölmesi ya da o hekimle ilişkisinin sona ermesi, hekimin bu yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Hastanın onam vermesi ya da sırrın saklanma-sının hasta ya da öteki insanların yaşamını tehlike-ye sokması durumunda, hastanın kişilik haklarının zedelenmemesi koşuluyla, hekim bu sırrı saklamakla yükümlü değildir.

Yasal zorunluluk durumlarında hekimin rapor düzenlemesi de, meslek sırrının açıklanması anlamı-na gelmez.

Hekim, tanık ya da bilirkişi olarak mahkemeye

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları

EK 2

46 Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 4

Page 47: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 2 - Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 47

çağrıldığında olayın meslek sırrı olduğunu ileri süre-rek bu görevlerinden çekilebilir.

Acil Yardım

Madde 10 - Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi girişimlerin yapılamadığı acil durumlarda, ilk yardımda bulunur.

Ticari Amaç ve Reklam Yasağı

Madde 11 - Hekim, mesleğini uygularken reklam yapamaz, ticari reklamlara araç olamaz, çalışmalarına ticari bir görünüm veremez; insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşlar arasında haksız rekabete yol açıcı davranışlarda bulunamaz. Hekim, yayın araçlarıyla yapacağı duyurularda varsa, Tababet Uzmanlık Tüzüğü’ne göre kabul edilmiş olan uzmanlık alanını, çalışma gün ve saatlerini bildire-bilir. Tabela ve benzeri tanıtım araçlarının biçim ve boyutları yerel tabip odası tarafından saptanır.

Meşru ve Yasak Yöntemler

Madde 12 - Hekim mesleğini yerine getirirken, bilimsel ve çağdaş tanı ve tedavi yöntemleriyle koru-yucu hekimlik ilkelerini göz önünde bulundurur; hastalarının tanı ve tedavisinde bilimsel olmayan yöntemleri uygulayamaz. Hekim, gerekli bilimsel aşa-malardan geçip ruhsatlandırılmamış kimyasal, farma-kolojik, biyolojik maddeleri ilaç olarak kullanamaz.

Hekimliğin Kötü Uygulanması (Malpractice)

Madde 13 - Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgi-sizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimli-ğin kötü uygulanması” anlamına gelir.

Aracılık Etme ve Aracıdan Yararlanma Yasağı

Madde 14 - Hekim öteki hekimlere veya tetkik-tedavi kuruluşlarına maddi çıkar karşılığı hasta gön-deremez. Hekim, hasta sağlamak amacıyla aracı kişilerden yararlanamaz.

Endüstri ile İlişkilerde Çıkar Sağlama Yasağı

Madde 15 - Hekimler endüstri kuruluşları ile hiç-bir çıkar ilişkisi kuramazlar. Bilimsel araştırmalar ve eğitime yönelik ilişkiler ise, şeffaf ve kurumsal olma-lıdır. Bu ilişkilerde Türk Tabipleri Birliği’nin hazırla-dığı “Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri” geçerlidir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HEKİMLER ARASI İLİŞKİLER

Meslektaşlar Arasında Saygı

Madde 16 - Hekim, kendi meslektaşları ve insan sağlığı ile uğraşan öteki meslek mensupları ile iyi

ilişkiler kurar, meslektaşlarına veya tedavi ekibinin bir başka üyesine karşı küçük düşürücü davranışlarda bulunamaz.

Mesleki Dayanışma

Madde 17 - Hekim, meslektaşlarını mesleki yön-den onur kırıcı ve haksız saldırılara karşı korur.

Yetkinlik Dışı Faaliyet Yasağı

Madde 18 - Hekim tıbbi görevlerini yerine geti-rirken, gecikmenin hasta yaşamını tehdit edebileceği zorunlu durumlar dışında özel bilgi, beceri gerektiren bir girişimde bulunamaz.

Danışım (Konsültasyon) ve Ekip Çalışması

Madde 19 - Danışım ve ekip çalışması süreci-nin düzenli işleyebilmesi ve bir hekim hakkı olarak yaşama geçirilebilmesi için, hasta izlemi sırasın-da, değişik uzmanlık alanlarının görüş ve uygula-malarına gereksinim doğduğunda, tedaviyi yürüten hekim durumu hasta ve/veya yakınlarına bildirmeli-dir. Konsültasyonu hastanın tedaviyi yürüten hekimi yazılı olarak ister. Yazılı istemde hastanın özellikleri, konsültasyon isteğinin nedenleri açık ve anlaşılır biçimde belirtilir.

Konsültasyon sürecinde konsültan hekim de, has-tanın sürekli hekimi gibi hastadan sorumludur.

Konsültan hekim, alanında bilimsel ve teknik bil-giye sahip olmalıdır.

Konsültasyon sonucunda, konsültasyonun gerekçe-si ve sonuçları, açık ve anlaşılır biçimde bir tutanak ile belgelenir.

Konsültasyonun sonuçlarından hastalar da yeterli ölçüde bilgilendirilir.

Konsültasyonun sonucunda hastanın tedaviyi yürü-ten hekimi ile konsültan hekimin görüş ve kanaatleri arasında fark olur ve hasta konsültan hekimin öneri-lerini kabul ederse, hastanın tedaviyi yürüten hekimi tedaviyi bırakabilir.

Konsültasyon istenen hekim davete uymak zorun-dadır.

Odaya Bildirme Yükümlülüğü

Madde 20 - Hekim meslektaşları ile meslek uygu-laması konusunda uzlaşmaz bir anlaşmazlığa düştü-ğünde ya da tıp etiği açısından yanlış davranan bir meslektaşının bu davranışını kasıtlı bir biçimde sür-dürmesi durumunda yerel tabip odasına konuyla ilgili bildirimde bulunur.

Page 48: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

48 Türk Kardiyol Dern Arş

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

HEKİM-HASTA İLİŞKİLERİ

Hasta Haklarına Saygı

Madde 21 - Hekim hastasının sağlığı ile ilgi-li kararlar alırken, bilgilenme hakkı, aydınlatılmış onam hakkı, tedaviyi kabul ya da red hakkı, vb. hasta haklarına saygı göstermek zorundadır.

Hekim Seçme Özgürlüğü

Madde 22 - Hasta, mevzuatın belirlediği kurallara, tıbbi uygulamanın özelliklerine ve kurumun koşulla-rına göre hekimini seçmekte özgürdür.

Muayenesiz Tedavi Yasağı

Madde 23 - Hekim, acil olgular gibi zorunlu durumlar dışında, hastasını bizzat muayene etmeden tedavisine başlayamaz.

Hasta Üzerindeki Etkinin Kullanımı

Madde 24 - Hekim hasta üzerindeki etkisini tıbbi amaçlar dışında kullanamaz.

Tedaviyi Üstlenmeme veya Yarıda Bırakma

Madde 25 - Hekim, ancak tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağına karar verdiğinde ve has-tasının başvurabileceği başka bir hekim bulunduğu durumlarda, hastanın bakımını ve tedavisini üstlen-meyebilir veya tedaviyi yarım bırakabilir. Yukarıdaki koşullarda tedaviyi bırakacak hekim, bu durumu ve hastanın sağlığının tehlikeye düşmeyeceğini hastaya veya yakınlarına anlatır ve onları tıbbi yardımla ilgili başka olanaklar konusunda bilgilendirir. İkinci hekim bulunmadan hekim hastasını bırakamaz. Hekim, tedaviyi üstlenen meslektaşına hasta hakkındaki tüm bilgileri aktarmakla yükümlüdür.

Aydınlatılmış Onam

Madde 26 - Hekim hastasını, hastanın sağlık duru-mu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydın-latır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplum-sal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirile-cek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlat-ma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.

Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. Hekim temsilcinin izin vermemesinin kötü niyete dayan-dığını düşünüyor ve bu durum hastanın yaşamını tehdit ediyorsa, durum adli mercilere bildirilerek izin alınmalıdır. Bunun mümkün olmaması durumunda, hekim başka bir meslektaşına danışmaya çalışır ya da yalnızca yaşamı kurtarmaya yönelik girişimlerde bulunur. Acil durumlarda müdahale etmek hekimin takdirindedir. Tedavisi yasalarla zorunlu kılınan has-talıklar toplum sağlığını tehdit ettiği için hasta veya yasal temsilcisinin aydınlatılmış onamı alınmasa da gerekli tedavi yapılır.

Hasta vermiş olduğu aydınlatılmış onamı dilediği zaman geri alabilir.

Bilgilendirilmeme Hakkı

Madde 27 - Hasta hastalığı konusunda bilgilendi-rilmek istemediğini belirtmişse, hekimin bilgi verme-si gerekmez. Ailenin haberdar edilmesi hastayla görüş birliğine varılarak yapılmalıdır. Bilinçsiz durumdaki hastalar için, yakınlarının bilgilendirilip bilgilendiril-memesine hekim karar verir.

Terminal Hastalara Yardım

Madde 28 - Hekim, terminal dönemdeki hastala-ra her türlü insani yardımı yapmaya, insan onuruna yaraşır koşulları sağlamaya ve çekilen acıyı olabildi-ğince azaltmaya çalışır.

Ücret

Madde 29 - Hasta ücret konusunda önceden hekim-den bilgi alabilir. Hekim, tüm muayene, tetkik, tıbbi ve cerrahi girişimlerde meslek örgütünün belirlediği taban ücretin altında bir ücret alamaz. Hekimin, meslektaşları ile meslektaşlarının eşleri ve bakmakla yükümlü olduklarından muayene ve tedavi için –mas-raflar dışında– ücret almaması uygundur.

Gereksiz Harcama Yaptırma Yasağı

Madde 30 - Hekim, hastasının parasal durumu ne olursa olsun, kesin zorunluluk olmadıkça pahalı ilaçlar ve yöntemler öneremez, hastaya gereksiz har-camalar yaptıramaz ve yararı olmayacağını bildiği bir tedaviyi veremez.

Hastayla İlgili Bilgilerin Hastaya Verilmesi ve Kullanımı

Madde 31 - Hasta dosyalarındaki bilgilerin geniş bir özeti ile bilgi ve belgelerin örnekleri, isteği durumunda hastaya verilir. Hekim, yasal zorunluluk

Page 49: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 2 - Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 49

olmadıkça, bu bilgileri başkasına veremez. Hekim, hastanın kimlik bilgilerini saklı tutmak koşuluyla, bu bilgileri dosya üzerinden yapacağı araştırmalarda kullanabilir.

Rapor Düzenleme

Madde 32 - Hekim, bizzat muayene ve tedavi ettiği hastasına gerekli gördüğünde hastalıkla ilgili rapor verir. Bu raporda tıbbi gerekçelere bağlı olarak isti-rahat, tedavi şekli, diyet, çalışma koşulları gibi hasta için gerekli geçici ya da kalıcı bilgiler ve hekimin önerileri bulunur.

BEŞİNCİ BÖLÜM

HEKİM VE İNSAN HAKLARI

Uluslararası Sözleşmelere Uyma Zorunluluğu

Madde 33 - Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere tüm insan hakla-rı belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür.

İşkenceye Yardım Yasağı

Madde 34 - Hekim, tıbbi bilgi ve becerisiyle, işkence ve benzeri uygulamalara katılamaz, yardımcı olamaz, gerçeğe aykırı rapor düzenleyemez. İşkence iddiası olan olgularla karşılaşan hekim, mesleki bilgi ve bece-rilerini gerçeğin ortaya çıkarılması için kullanır.

Tutuklu ve Hükümlülere Verilecek Tıbbi Yardım

Madde 35 - Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi de öteki hastalarınki gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılır ve onların gizlilik hakları korunur. Hekimin, bu koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır. Muayene sonucu düzenlenecek belge veya raporlarda hekimin adı, soyadı, diploma numarası ve imzası mutlaka bulunur. Belge ve raporun bir örneği kişiye verilir. Belge ve rapor baskı altında yazılmış ise, hekim bu durumu en kısa zamanda meslek örgütüne bildirir.

Tutuklu ve Hükümlülerin Tıbbi Yardımı Reddetmesi

Madde 36 - Hekim, muayene ve tedavi olanakla-rını bilinçli olarak reddeden tutuklu ve hükümlülere bu davranışlarının sonuçlarının neler olabileceğini açıklar. Zorla muayene ve tedavi yolunu deneyemez, öneremez.

Ölüm Cezasına Etkin Katılım Yasağı

Madde 37 - Hekim, hiçbir zaman ölüm cezasının

infazında bulunamaz, infaza yardımcı olamaz, ölüm cezası uygulamasında tıbbi hizmet veremez.

Olağanüstü Durumlar ve Savaş

Madde 38 - Hekim, olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarını yansızlıkla uygular. Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle, herkese gerekli tıbbi yardımın verilemedi-ği koşullarda, hekim, tedavi olasılığı yüksek olan ağır olgulara öncelik verir.

Cinsel İlişki Muayeneleri

Madde 39 - Hekim, savcılıklar ve mahkemeler dışında kalan kişi ve kurumlardan gelen cinsel ilişki muayene istemlerini dikkate alamaz. Hekim ilgilinin veya ilgili reşit değilse, veli veya vasisinin aydın-latılmış onamı olmadıkça cinsel ilişki muayenesi yapamaz.

ALTINCI BÖLÜM

TIBBİ ARAŞTIRMALAR VE YAYIN ETİĞİ

İnsan Üzerinde Araştırma

Madde 40 - İnsan üzerinde yapılacak klinik, deneysel ya da epidemiyolojik araştırmalar, gerek ilaç gerek cerrahi yöntem araştırmaları olsun, bilimsel bilgi birikimine katkıda bulunabilmek amacıyla yerel etik kurullardan geçmek koşuluyla yapılır. İnsan üze-rinde yapılan tüm araştırmalar, bilimsel ve mesleki yönden yeterli ve yetkin kişiler tarafından yürütülür. Araştırmanın sorumluluğu tümüyle araştırmacıya aittir.

Deneğin Bilgilenmesi ve Aydınlatılmış Onamı

Madde 41 - İnsan üzerinde yapılan araştırmalarda her deneğe araştırmanın amacı, yöntemleri, bekle-nen yarar ve olası yan etkileri hakkında, deneğin anlayabileceği dilde ve biçimde yeterli bilgi veril-mesi zorunludur. Deneğe, çalışma başladıktan sonra isterse araştırmaya katılmaktan vazgeçebileceği ve onamını geri alabileceği, ancak bu nedenle daha son-raki tedavisinin ve takibinin aksamayacağı anlatılır. Bilgilendirme sonrasında deneğin konuyu yeterince anlayıp anlamadığı değerlendirilir.

Araştırma hakkında yeterli bilgilendirme sağlan-dıktan sonra, deneğin yazılı onamı alınır. Bu onam, deneğin özgür iradesine dayanmalıdır.

Reşit ve Mümeyyiz Olmayanların Durumu

Madde 42 - Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişi-ler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir.

Page 50: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

50 Türk Kardiyol Dern Arş

Deneğin Korunması

Madde 43 - İnsan üzerinde yapılan tıbbi araştırma-larda deneğin yaşamı, bedensel ve zihinsel bütünlüğü ile sağlığı her zaman toplumsal veya bilimsel çıkarla-rın üzerinde tutulur.

Deneğin özel yaşamına saygı gösterilmesi ve kişisel bilgilerin gizliliği sağlanır. Bilimsel araştırma ve yayınlar ile akademik-bilimsel amaçlı sunuşlarda deneğin kimliği gizli tutulur.

Bir tıbbi araştırmada, beklenen katkı ne olursa olsun, denek için ciddi bir tehlike şüphesi doğduğun-da araştırma durdurulur.

Araştırmanın giderleri deneğe, yakınlarına ya da sosyal güvenlik kurumuna yansıtılamaz.

Yayın Etiği

Madde 44 - Hekim, araştırma verilerini değer-lendirirken ve yayına hazırlarken bilimsel gerçekleri yansıtmalıdır. Çalışmaya fiilen katılmamış kişilerin adları o yayında yer alamaz. Kaynak göstermeden ve izin almadan başkalarına ait veriler, olgular ve yazılı eserler kullanılamaz.

YEDİNCİ BÖLÜM

ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER

Hüküm Bulunmayan Durumlar

Madde 45 - Bu kurallarda yer almayan durumlarla karşılaşıldığında, hekim, genel etik ilkelere, ulusal düzenlemelere, uluslararası düzeydeki bildirge ve sözleşme hükümlerine uyar.

Disiplin Kovuşturması

Madde 46 - Hekimler bu kurallar bütünü hüküm-lerine aykırı davranışlarda bulunduklarında, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası’na göre tabip odaları yönetim kurulları tarafından onur kurullarına sevk edilirler. Hekimlerin disiplin soruşturmasına uğraması, haklarında ayrıca hukuki veya cezai takibat yapılmasına engel değildir.

Yürürlük

Madde 47 - Bu kurallar bütünü Türk Tabipleri Birliği Büyük Kongresi’nde kabul edilip, Türk Tabipleri Birliği yayın organlarından birinde yayım-landıktan bir ay sonra yürürlüğe girer ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve tabip odaları tarafından yürütülür.

Page 51: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ

Sunuş

Değerli Üyemiz, Sayın Okuyucumuz;

“Toplumsal ve mesleki eğitimi ve araştırmaları destekleyerek Türk halkının kalp-damar sağlığını korumak” hedefi doğrultusunda 1963’ten beri çalışan ve süreç içinde her etkinlik alanı için kendi iç kurallarını oluşturup titizlikle uygulayan Türk Kardiyoloji Derneği bu kez de “TKD Etik Kılavuzu”nu size sunuyor.

Bu kapsamlı ve titiz çalışmayı 2004-2006 dönemi Etik Kurulu Üyelerimiz başlattı, tamamladı. Son iki dönem Yönetim Kurullarımız tarafından incelenip tartışılan çalışma bu dönem Etik Kurulu Başkanımız Prof. Dr. Yılmaz Nişancı’nın gözden geçirmesiyle son biçimine kavuştu ve yayına hazırlandı.

Bilindiği gibi, bireyin toplumla ve öteki bireylerle ilişkilerini düzenleyen üç temel norm, uygarlık tarihinde toplum-sal yaşama katılış sıralarıyla, din, ahlak ve hukuktur. İnsanlığın, uygarlığın gelişme süreci içinde giderek daha somut yaptırımlar içeren normlar ortaya çıkmakla birlikte, daha önceden toplum yaşamına girmiş olan normlar da varlıklarını koruyagelmişlerdir.

İlk norm olan din, tanrı korkusu ile “günah” saydığı tutum ve davranışların tanrı tarafından cezalandırılacağı inancına dayalı bir yaptırım gücüne sahipti. Hala da bu yaptırım gücü dini inanç sahibi her birey için geçerli ve güçlüdür.

İkinci evrede toplumsal ilişkileri düzenleme sistemine ahlak girmiştir. Söz konusu toplum veya topluluğun tüm bireylerinin oluşumuna ve uygulanmasına katıldığı; tutum ve davranışlarıyla bu kategorideki normların hem oluşturucusu, geliştiricisi hem de yargılayıcısı ve uygulayıcısı, aynı zamanda yargılananı ve uygulananı olduğu bu normların ayıp veya yanlış bulduğu edimler için uyguladığı yaptırımsa çeşitli düzeylerde kınama ve toplum-sal yaşamdan kısa veya uzun süreli olarak dışlamadır.

Toplumların gelişme süreçlerinde ortaya çıkan üçüncü düzenleyici kurum ise başlı başına kapsamlı bir ayrık örgütlenme düzeni de getiren, yasama, güvenlik, yargılama ve cezalandırma kurum ve kurallarını da oluşturan hukuk olmuştur.

Artık çizgisel-doğrusal bir gelişme izlemediğini herkesin kabul ettiği insanlığın uygarlaşma süreci içinde bu normların her birinde yeni gelişmeler de oldu, oluyor. Örneğin hukuk sistemine cezalandırmanın ardından top-luma yeniden kazanma-kazandırma kurumları eklenmiştir ve bu süreç de devamlı gelişmektedir.

Ahlak kavramı ise, toplumun alt birimlerini oluşturan her topluluk içinde yeni değer ve kural kümelerini içeren “etik” normların doğup gelişmesine yol açmıştır. Çeşitli meslek gruplarının kendi iç düzenlerine ait olan “etik” kod ve kurallar da bu kapsamdadır.

Bu tarihsel sürecin bize anlattığı, işaret ettiği şey; uygarlık hedefinin “bireyleri en sıkı biçimde hata yapamaz hale getirecek kuralları ve kurumları oluşturup bu hedefe varmayı güven altına alacak en sıkı uygulamayı sağla-mak” değil, “bireylerin oluşup gelişmesine aynı biçimde katkıda bulunduğu kural, kurum ve uygulamalara kendi iradeleriyle giderek daha çok sahip çıkıp daha az aykırılık göstermesini sağlamak” olduğudur.

Bu perspektifi göz önünden hiç kaçırmayan toplumlarda ilişkileri düzenleyen normlar içinde hukuk her geçen gün etik için daha geniş yer açmaktadır.

Toplumumuzda ise, ağırlık geçen yüz ve on yıllarda hukukun alanını daha çok genişletme yönünde olmuştur. Hiç kuşkusuz bunda çağdaş hukuk düzenine geçişte biraz gecikmemizin önemli bir payı vardır.

Öte yandan, genel uygarlık yönelişinin, bu bir bakıma “hukuk fanatizmi” diyebileceğimiz yaklaşım nedeniyle gözden kaçırılması; toplumumuzdaki çeşitli alt toplulukların, bu arada meslek gruplarının, kendi çağdaş etik kurallarını oluşturmalarını önemli ölçüde engellemiş, geciktirmiştir.

Page 52: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Bunun en somut örneklerinden biri, toplumsal –ve bu arada hemen her meslek için mesleki– uygulamaları çok ayrıntılı biçimde düzenleme çabasıyla oluşturulan yasalar ve tamamlayıcı kuralların yanı sıra, “tababet mesle-ğinin etik kurallarının” bile, yasama organının da ötesinde, yürütme erkince hazırlanıp uygulamaya koyulmuş olmasıdır: “Tıbbi Deontoloji Tüzüğü”müz Türk Tabipleri Birliği tarafından değil, 13 Ocak 1960’ta Bakanlar Kurulu kararnamesi olarak hazırlanmıştır.

Oysa bu yurdun hekimleri belki de dünyanın en eski yazılı etik kurallarına sahipti: Her hekimin, yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada mesleğe girerken ettiği Hippokrat Yemini Anadolu’da –İstanköy’de– doğmuştur.

Yalnızca yasa ve yönetmelikleri değil etik kuralları bile, toplumun değil devletin, hatta yasama gücünün bile değil de yürütme gücünün saptayıp uygulatması; birçok durumda kuralların, kısıtların ya uygulama gücünden yoksun olmasına; ya toplumsal, mesleki, bilimsel veya teknolojik gelişmelere uyamamaları sonucunda uygar-laşmanın aksamasına; veya hızla uygulanabilirliklerini ve saygınlıklarını yitirmelerine yol açmaktadır.

Uygulanmayan veya uygulanamayan hukuk kurallarının toplumda yarattığı tahribatsa korkunç olabilmektedir: Hukukun engellemediği veya engelleyemediği bir olumsuz davranışın, yaptırım gücü çok daha hafif olan etik kurallarla engellenebilmesi olanaksızlaşmakta; daha da tehlikelisi, toplumun hukuka, adalet ve güvenlik kurum-larına güveni sarsılmaktadır.

Bu tarihsel perspektif içinde hazırlanan “TKD Etik Kılavuzu”, tüm etik normlar gibi canlı, sürekli gelişecek bir “iç düzenleme”dir. Onu geliştirecek olanlar, Türkiye’de bu bilimsel uzmanlığın sahibi, öğreticisi ve uygulayıcısı olanlardır.

Dileğim, toplumumuzun etik normlara giderek daha geniş alanlar tanıması, uygulanmayan veya uygulanama-yan ya da hızla aşınıp gündem dışı kalan hukuk kurallarının yükünden öncelikle hukukun kurtarılıp hak ettiği saygınlığa yeniden kavuşturulmasıdır.

Bu zorlu çalışmanın üstesinden başarıyla gelen TKD Etik Kılavuzu Hazırlama Kurulumuzun değerli üyeleri Prof. Dr. Yılmaz Nişancı, Prof. Dr. Nasıh Nazlı, Doç. Dr. Mehmet Özkan, Dr. Mustafa Özcan ile kurulumuza kendi akademik çalışma alanlarında yaptıkları tıbbi etik konulu çalışmalarıyla katkıda bulunan Sayın Avukat Teknail Özderyol ve Sayın Sosyal Antropolog, İnsan Kaynakları Uzmanı Evrim Gözener’e teşekkür ederim.

Kardiyoloji uzmanlığının sahibi, öğreticisi ve uygulayıcısı olarak bu kılavuzun da sahibi, gözeticisi ve geliştiricisi siz kardiyologlar olacaksınız.

Buna olan derin inanç, güvenç ve saygılarımla.

Prof. Dr. Çetin ErolTKD Başkanı

TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ

Page 53: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37 Suppl 3 51

Sunuş

Türk Tabipleri Birliği kuruluş amaçları arasında hekimlik uygulamalarında yol gösterici olan etik ilkeleri belirlemek önemli bir yer tutar. Bu kapsamda TTB-Etik Kurulu değişik konularda görüş oluşturmuş ve bunları tüm taraflar ile paylaşmıştır. TTB-Etik Kurulu gerek hekimlere ve sağlık hizmet sunucularına, gerekse sağlık dışı tüm taraflara ve topluma kılavuz-luk yapacak etik bildirgeleri hazırlamak amacıyla 4-5 Nisan 2008 tarihlerinde birçok kurumun taraf olarak katıldığı bir çalıştay düzenlemiştir. Bu çalıştaya deği-şik kurumları temsilen 79 kişi katılmış ve ekte verilen sonuç raporlarını hazırlamıştır. Sonuç raporları Başta Dünya Tabipler Birliği’nin bildirgeleri ile alana ilişkin uluslararası sözleşmeler, bildirgeler ve tavsiye karar-ları göz önüne alınarak oluşturulmuştur. Şüphesiz bu çalışmanın eksiklikleri vardır. Önümüzdeki dönemde, çalıştay sonuç raporlarının ülkemizdeki tıp ortamının güncel sorunlarına yansımaları izlenecek, gerekli düzenlemeler yapılarak TTB Büyük Kongresi’ne sunu-lacaktır. Amacımız, her yıl düzenlenecek çalıştaylarla bu süreci dinamik kılmak, Büyük Kongre kararları ile kabul edilen bildirgeleri güncel tutmaktır. Bu çalıştaya katkı sunan herkese teşekkür ederiz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

1 - Türk Tabipleri Birliği Hekimlik ve İnsan Hakları Bildirgesi Sonuç Raporu

4-5 Nisan 2008 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen “Türk Tabipleri Birliği Etik Bildirgeler Çalıştayı”nda kabul edilmiştir.

Her hekim başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere tüm insan hakları belgelerine ve hekim-likle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür. Hekimler, insan haklarının bütünselliğini ve bölü-nemezliğini kabul ederler. Tüm mesleki uygulama-larında yaşamın kutsallığından yola çıkarak insan haklarını temel alırlar.

Herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksi-zin ve toplumsal cinsiyet eşitliği göz önüne alına-rak bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanması gerektiğini kabul eder. Var olan eşitsizliklerin ortadan giderilmesini önceler.

İnsan hakları evrenseldir ve tüm insanların eşit olduğu durumlar üzerinden haklar tanımlanmıştır. Ancak bazı grupların ayrıca gözetilmesi de gerek-mektedir: yaşlılar, yoksullar, çocuklar, engelliler, tutuklu ve hükümlüler, işkence görenler, açlık grevi yapanlar, gözetim altındakiler, sığınmacı ve mülteci-ler, göçmenler, eşcinseller, seks işçileri, insan ticareti mağdurları...

1993’te Viyana İnsan Hakları Konferansı’nda vur-gulanan, kadınların ve kız çocuklarının evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası olduğu kabul edilmiştir. Kadının, toplum içindeki ikincil konumunun, toplumsal cinsiyet ve sağlık ilişkisini belirlediği gerçeğinden hareketle, sağlık alanındaki temel politikaların toplumsal cin-siyet bakış açısıyla değerlendirilmesi zorunludur. Bunun yanı sıra kadının sosyal ve ekonomik konumu, ırkı, etnik kökeni ve engelli olması gibi ayrımcılı-ğa neden olabilecek nitelikleri toplumsal cinsiyete bağlı eşitsizliklerini şiddetlendirmektedir. Öz olarak kadınlar, erkek egemen toplumda hakları gözetilmesi gereken bir grup olarak değerlendirilmelidir.

Hekimler bütün insanların özgür olduğunu, insan onuru ve hakları bakımından eşit olduklarını ve sağlık hakkının temel insan hakkı olduğunu; denek haklarının, tıpta insan haklarının temel bir alt grubu olduğunu kabul eder.

Türk Tabipleri Birliği, hekimlerin insan haklarının korunması ve sürdürülmesinde özel bir konuma sahip olduğunu ve sorumlulukları bulunduğunu bildirir.

Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları

Birinci Baskı, Haziran 2008, Ankara

Türk Tabipleri Birliği Yayınları, ISBN 978-605-5867-04-1

EK 3

Page 54: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

52 Türk Kardiyol Dern Arş

Buna göre hekimler,

1. Sağlık hakkının, ancak sağlığın temel belir-leyenlerinin (barınma, temiz su kaynaklarına erişe-bilme, temiz bir çevrede yaşama, yeterli beslenme...) gerçekleşebilmesiyle mümkün olacağını bilir ve bu konudaki toplumsal sorumluluğunun farkındadır.

2. Hastalarının sağıklı kalabilmek, onu gelişti-rebilmek, yeterli sağlık koşullarına ulaşabilmek ve hastalandıklarında sağlıklarına kavuşabilmek için eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti alma hakkı olduğunu kabul eder. Bu nitelikteki sağlık hizmetlerini kapsayan bir sağlık politikasının oluştu-rulması için mücadele eder.

3. Kimi durumlarda çifte yükümlülükleri oldu-ğunun farkındadır. Bildirim yükümlülüğü söz konusu olduğunda, her bir durumda hastasının yararını önce-ler. Ulusal ve uluslararası etik ilkelerin kabul ettiği, hukuk da dahil olmak üzere diğer sorumluluklar nedeniyle sağlık çalışanlarının tıbbi etiğe ve vicdan-larına aykırı davranmaya zorlanamayacakları ilkesine göre hareket eder.

4. Görevlerinin tıbbı insanlığın hizmetine sun-mak, kişiler arasında herhangi bir ayrım yapmadan beden ve ruh sağlığını korumak ve iyileştirmek, has-talarının acılarını dindirmek olduğunu bilir.

5. Tıbbi açıdan sorumlu olduğu kişinin bakımıy-la ilgili bir karar verirken klinik yönden bütünüyle bağımsız hareket etme yükümlüğünün farkındadır. Temel görevinin izlediği kişilerin sıkıntısını azaltmak olduğunu, kişisel, toplumsal ya da politik hiçbir güdü-nün, bu yüce amaçtan daha üstün sayılmayacağını bilir.

6. İnsan haklarının korunması ve sürdürülmesin-de özel bir konuma sahiptir ve genellikle insan hakla-rı ihlallerinin ilk tanıklarıdır. Bu nedenle, tıbbi bakım sorumluluklarının gereği olarak ilk tanığı oldukları insan hakları ihlallerini kayıt altına alması gerektiğini ve tıbbi bakım vermekle yükümlü olduğunu bilir.

7. İnsan yaşamına duyulan yüksek saygıyı tehlike altında bile sürdürmek ve herhangi bir tıbbi bilginin insanlık dışı bir biçimde kullanılmasına izin verme-mek gerektiği bilinciyle hareket eder.

8. Silahlı çatışma ya da sivil kavgalar da dahil olmak üzere, hiçbir durumda işkenceyi ve zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı hiçbir işlemi onayla-maz, hoş görmez ve bunlara katılmaz. İşkence ya da zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı öteki işlemlerin uygulandığı ya da böyle bir gözdağının verildiği yer-lerde bulunmaz.

9. Açlık grevi karşısında uluslararası hekim bel-gelerine göre (Tokyo ve Malta Bildirgeleri) davran-manın uygun ve etik olduğunu benimser. Cezaevi dışından hastanelere getirilen tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak “Hastaneye getirilen mahkumlara yöne-lik hekim tutumu” belgesini hatırlatarak hasta-hekim ilişkisinin tüm insani yönlerinin uygulanması gerek-liliğini benimser.

10. Ev içi şiddet, tecavüz, cinsel taciz, çocuk cin-sel istismarı, kadın ticareti, paralı seksi kapsayan cinsiyet temelli şiddetin farkındadır. Bu tür şidde-te maruz kalan kadınlarda kronik ağrı, sakatlık, düşük, somatik bozukluk, istenmeyen gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalık, depresyon, anksiyete, madde bağımlılığı, intihar girişiminin sık görülebileceğini bilir ve buna benzer yakınmalarla gelen kadınlarda şiddeti sorgular.

11. Sağlık politikalarının, kadınların maruz kal-dıkları hastalık risklerinin ve kadın sağlığı sorunla-rının doğasının göz önünde bulundurulmasını gerek-tirecek, toplumsal cinsiyete duyarlı olacak biçimde oluşturulması için mücadele eder.

12. Kadınların doğal olarak çocuk ve yaşlı bakı-mından sorumlu olduğunu ve bu durumun kadınların kamusal yaşama katkılarını zorlaştırdığını bilir ve sağlık alanındaki eşitlik açısından, çocuk bakımı, yaşlı ve engellileri kapsayan sağlık bakımı olanakla-rının sağlık ve sosyal güvenlik programlarında dikka-te alınmasını önceler.

13. Koruyucu hekimlik uygulamalarında doğma-mış kız çocuklarının doğum öncesi cinsiyet seçimin-den korunmasını, erkek çocuklarla benzer biçimde beslenme ve bağışıklanmalarının güvenceye alın-masını, ergenlik çağındaki kız çocukları için cinsel sağlık ve doğurganlık hizmetlerine sınırsız ulaşma olanağı sağlanmasını, cinsel eğitim programlarının düzenlenmesini dikkate alır.

2 - Türk Tabipleri Birliği Hasta Hakları Bildirgesi Sonuç Raporu

Hasta hakları bir insan hakkı ve sağlık hizmetleri-nin vazgeçilmez bir unsurudur. Hekimlik mesleğinin insan onuruna saygılı ve hekim-hasta ilişkisinde tıp etiği ilkelerinin öncelendiği koşullarda yürütülme-sinde hasta haklarının önemi göz önünde tutulmalı-dır. Hasta haklarının tanınmasında, uygulanmasında ve geliştirilmesinde hekimlerin önemli görev ve sorumlulukları bulunmaktadır; ancak hasta hakların-dan temelde tüm sağlık sisteminin sorumlu olduğu-nun bilinmesi gerekir. Bu nedenle hasta haklarının

Page 55: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 3 - Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları 53

hekimlik mesleğinin yanında tüm sağlık çalışanları tarafından benimsenmesi ve sağlık sisteminin bu haklara uygun koşullarda oluşturulması için gerekli önlemlerin alınmasına destek verilir. Hasta haklarını kısıtlayan hiçbir ekonomik ve politik uygulama kabul edilemez. Türk Tabipleri Birliği sağlık hizmetleri-nin sunumunda hasta haklarına saygı gösterilmesini iyi hekimliğin vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul eder.

Türk Tabipleri Birliği hasta haklarıyla ilgili olarak aşağıdaki ilkeleri benimser:

• İnsan haklarının tıp alanındaki uzantısı olan hasta hakları, genel olarak sağlık hizmetlerinden yararlanma, bilgilenme ve seçim yapma unsurlarını içermelidir.

• Bireyin “sağlıklı olma” durumunun sürdürül-mesi ve geliştirilmesi, sağlığını bozacak her türlü etmene karşı koruyucu önlemlerin alınması esastır. Hastalık durumunda ise koşulsuz olarak, yeterli ve nitelikli sağlık hizmeti alması vazgeçilmezdir. Bu hizmet sağlık eğitimini de kapsar.

• Sağlık hizmetleri sunumunda hastanın kendi kaderini belirleme ve özgür seçim yapma hakkı korunmalıdır. İnsan onuru ve bütünlüğüne saygının ifadesi olan aydınlatılmış onam veya red hakkı, her tür tıbbi uygulamanın temeli olarak bütün hastalara tanınmalıdır. Hastanın hekimini, tedaviyi, bilgilen-meyi seçme hakkı vardır.

• Hastanın kişisel bilgilerinin, tanı ve tedavisi-nin, sağlık durumunun ve her türlü özel bilgilerinin gizli tutulması ve korunması sağlanmalıdır.

• Hastanın güvenli sağlık hizmeti alma hakkı vardır.

3 - Türk Tabipleri Birliği Aydınlatılmış Onam Bildirgesi Sonuç Raporu

Aydınlatılmış onam, karar verme yeterliğine sahip bir bireyin, kendisine uygulanacak tanı, tedavi yön-temleri ve diğer uygulamalar konusundaki tüm seçe-nekleri, bu yöntemlerin olası olumlu ya da olumsuz sonuçlarına ilişkin bilgileri aldıktan ve anladıktan sonra, yapılacak işlemlere izin verme, kabul etme sürecidir. Bu uygulamanın temel amacı, bireyin ken-disi hakkında karar verme hakkını korumak ve her tür tıbbi uygulama sürecinde sorumluluğu paylaş-maktır. Aydınlatılmış onam alınması, tıbbın bütünü-nü kapsayacak biçimde tanı koyucu, tedavi edici ve koruyucu hekimlik uygulamaları ile birlikte, insanlar üzerindeki araştırmalarda da zorunludur.

Türk Tabipleri Birliği aşağıdaki ilkeleri kabul eder:

• Aydınlatma süreci, hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumu gibi koşullara özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır.

• Kendisi dışında bilgilendirilecek kişileri hasta belirlemelidir.

• Her tıbbi uygulama için ayrı ayrı aydınlatılmış onam alınmalıdır.

• Hastanın karar verme yeterliğinin bulunmadığı durumlarda onam, varsa hastanın yasal temsilcisinden alınır. Hastanın yasal temsilcisinin onam vermediği ve hastanın yaşamının tehdit altında olduğu durum-larda girişimde bulunabilmek için yasal mercilerden izin alınmalıdır.

• Hastanın yetkili yasal temsilcisi olmadığında ve acil tıbbi müdahale gerektiğinde, daha önceden hastanın kuşkuya yer bırakmayan şekilde bu durumda girişime onam vermeyi reddettiğini gösterir bir irade beyanı yoksa, hastanın onam verdiği varsayılarak tıbbi girişimde bulunulmalıdır.

• Çocuklarda ve karar verme yeterliliği olma-yan hastalarda yasal temsilcisinin onamı alınmalıdır. Bununla birlikte, çocuk ve karar verme yeterliliği olmayan hasta elden geldiğince aydınlatılmalı ve olabilecek en geniş ölçüde karar alma sürecine dahil edilmelidir.

• Bireyin vermiş olduğu aydınlatılmış onamı dilediği zaman geri alma hakkı vardır.

• Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılır. Alınan onam, eksik aydınlatma, baskı ya da yanıltma yoluyla alındıysa geçersizdir.

4 - Türk Tabipleri Birliği Özel Yaşama Saygı ve Mesleki Gizliliğin Korunması Bildirgesi Sonuç Raporu

Hekime başvuran tüm bireylerin, sağlık gereksi-niminin sağlanması amacıyla verdiği her türlü kişisel bilginin korunması esastır. Kişisel bilgiler, hastanın sağlık durumu, tanı ve tedavi bilgileri ile sağlık har-caması bilgilerinin yanı sıra, hastanın özel yaşamına ilişkin bilgileri kapsar. Hekimlik mesleğinin değerleri çerçevesinde mesleki gizliliğin korunması yüküm-lülüğü, hastaların hiçbir endişeye kapılmadan tedavi için başvurmalarını sağlamaya yöneliktir.

Türk Tabipleri Birliği aşağıdaki ilkeleri kabul eder:

Page 56: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

54 Türk Kardiyol Dern Arş

• Hekim mesleği dolayısıyla öğrendiği sırları açıklamamalıdır. Hekimin hasta-hekim ilişkisinde edindiği her türlü bilgi, mesleki sır kapsamına girer. Hekimin bu yükümlülüğü hastanın ölmesi ya da hekimle ilişkisinin sona ermesi durumunda da devam eder. Hekim, ancak hastanın açık izni olması veya bu konuda yasal zorunluluk bulunması durumunda has-tanın kişilik haklarını zedelememeye özen göstermek koşuluyla mesleki gizliliği korumayabilir.

• Hastaya ait tıbbi bilgiler, hastanın durumunun zorunlu kıldığı hallerde, ancak ilgili sağlık çalışanına verilmeli, yetkisiz ve ilgisiz diğer kişilerin bu bilgilere erişimiyle hastaların zarar görmesi engellenmelidir.

• Kişisel bilgilerin elektronik ortamda tutulması nedeniyle doğabilecek sakıncaların önlenebilmesi için gerekli her türlü önlem alınmalı ve hasta bilgile-rinin gizliliği korunmalıdır.

• Bilimsel araştırma ve eğitim çalışmalarında hastanın kimliğini ortaya çıkaracak her türlü bilgi korunmalıdır.

• Hekim tanık ya da bilirkişi olarak mahkemeye çağrıldığında, öncelikli olarak hastaya zarar vermeme ve mesleki gizliliği korumayı düşünmelidir. Hekimler bu amaçla çekilme hakkını kullanabilirler.

5 - Türk Tabipleri Birliği Hekimlerin Toplumsal Sorumlulukları Bildirgesi Sonuç Raporu

Bireylerin ve toplumların sağlık düzeyi, sadece sunulan sağlık hizmetleri ile değil, toplumsal sınıf, eğitim, genetik, beslenme, barınma, çalışma ve çevre koşulları gibi pek çok etken tarafından belirlenmek-tedir. Dolayısıyla sağlık hakkının gereklerinin yerine getirilmesi, sadece kişinin gereksindiği sağlık hizme-tini almasına değil, sağlığı etkileyen diğer belirleyen-lerin de uygun koşullarda olmasına bağlıdır.

Türk Tabipleri Birliği her bireyin sağlık hakkına sahip olduğunu kabul eder ve bu hakkın hekimler için aşağıdaki toplumsal sorumlulukları doğurduğunu bildirir:

• Toplumsal kaynakları akılcı kullanmak: Sağlık hakkının gereklerinden biri, toplumsal kaynakların akılcı kullanılmasıdır; eldeki kaynaklar ancak bu ilkeyi dikkate alarak en adil biçimde dağıtılabilecek, gereksinime göre en geniş çapta ve yüksek nitelikte hizmet sunulabilecektir. Aynı yaklaşımla, hekimin bireysel olarak, hizmet sunumunda kullanılan araçları doğru endikasyonda, biçimde ve miktarda kullanmak-tan, reçete yazarken akılcı ilaç seçim ölçütlerini dikka-te almaya uzanan sorumlulukları da bulunmaktadır.

• Sağlık sorunlarına bütüncül yaklaşmak: Sağlık hizmetleri koruyucu, geliştirici, tedavi edici ve esen-lendirici boyutları dikkate alınarak bir bütün olarak planlanmalı ve sunulmalıdır. Sunulan hizmetin etkin-liğini en yüksek düzeye çıkarmak ancak bütüncül yaklaşımla olanaklıdır.

• Politika belirleyenleri uyarmak: Hekimlerin mesleki yetkinlikleri sağlık hizmeti sunmak üzeri-nedir; sağlığın diğer belirleyenlerine ilişkin yetki ve donanımları sınırlıdır. Ancak sağlık hakkının gereği olarak hekimin, birey ve toplum sağlığını olumsuz etkileyen toplumsal eşitsizlikler, insan hakları ihlalle-ri, insana yönelik her türlü şiddet ve savaş, çevre sağ-lığı sorunları, sağlıksız barınma koşulları, olumsuz çalışma koşulları ve işsizlik, düşük öğrenim düzeyi, zararlı gıda maddeleri ve tütün ürünlerinin satışı gibi her türlü belirleyen hakkında politika belirleyenleri uyarmak, kamuoyunu bilgilendirmek ve koşulların iyileştirilmesini sağlamaya yönelik çabalarda bulun-ma sorumlulukları da vardır.

• Kamuoyunda farkındalık yaratmak: Uygulanan politikalar bireylerin gereksindikleri sağlık hizmetine erişimlerini kısıtlıyor ya da engelliyor olabilir. Bu koşullarda, politika belirleme yetkisi ve uygulama gücü olanları uyarmak ve kamuoyunda farkındalık yaratmak, hekimlerin toplumsal sorumlulukları ara-sındadır. Hekim bu amaçla meslek örgütü ve diğer örgütlerle birlikte hareket eder.

• Aydın olarak demokratikleşme sürecine katıl-mak: Hekim yalnızca sağlık hizmeti veren kişi değil, aynı zamanda toplumun demokratikleşmesi doğrultu-sunda aydın sorumlulukları olan bireydir. Dolayısıyla toplumu anlama ve toplumsal değişime yön verme doğrultusunda sorumluluğu bulunmaktadır.

• Sağlık alanındaki oluşumlara katılmak: Hekim olağandışı durumlarda sağlık hizmetlerinin örgütlen-mesi ve sunumu konularında eğitim almalı, olağandışı durum öncesi, sırası ve sonrasında yürütülen çalışma-lara katılmalıdır.

Türk Tabipleri Birliği, hekimin yukarıda belirtilen toplumsal sorumluluklarına sahip çıkması için, içeri-ği toplumun sağlık gereksinimlerine göre belirlenen, halk sağlığı, tıp etiği ve sosyal bilimler alanlarına daha yoğun ve öncelikli yer veren bir tıp eğitiminin gerekliliğini önemle vurgular.

6 - Türk Tabipleri Birliği Toplum Sağlığı Hizmetlerine İlişkin Hekim Sorumluluğu Bildirgesi Sonuç Raporu

Türk Tabipleri Birliği, toplum sağlığı hizmetlerine ilişkin olarak hekimlerin aşağıdaki sorumlulukları

Page 57: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 3 - Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları 55

bulunduğunu bildirir:

• Bütüncül yaklaşım: Sağlık hizmetleri koruyu-cu, geliştirici, tedavi edici ve esenlendirici boyutları dikkate alınarak bir bütün olarak planlanmalı ve sunulmalıdır. Sunulan hizmetin etkinliğini en yüksek düzeye çıkarmak ancak bütüncül yaklaşımla ola-naklıdır. Hekimler hizmet sunumunda bu yaklaşımı daima göz önünde tutmalıdır.

• Toplumun sağlık eğitimi: Bireylerin ve top-lumun sağlıklı olabilmesi için sağlık eğitimi etkin-liklerinin süreklilik içinde sürdürülmesi gerekir. Bu kapsamda hekimler, kendilerine başvuranlara ve top-lumun geneline sağlık eğitimi vermekle yükümlüdür. Sağlık eğitimi kişisel ya da kurumsal çıkar için bir araç olarak kullanılmamalıdır. Ayrıca yanlış bir yönlendirmeye tanık olan hekimler, meslek örgütü ve yetkilileri uyarmalıdır.

• Temiz su: Temiz suya ulaşma önemli bir gerek-sinimdir. Hekimler, toplumun temiz suya ulaşamadı-ğı koşullarda bilimsel verilerden yararlanarak ilgili birim ve kişileri uyarmalıdırlar.

• Beslenme: Beslenme yaşamsal gereksinimle-rinden biridir. Bu kapsamda hekimler kanıta dayalı verilerden yararlanarak yeterli ve dengeli beslenme ile ilgili her türlü bilgiyi ve yönlendirmeyi yapabilme-lidirler.

• Barınma: Sağlıklı barınma olanağına sahip olma her insanın temel haklarındandır. Hekim olum-suz barınma koşullarının toplum sağlığı üzerindeki etkisini bilmeli ve diğer meslek örgütleriyle işbirli-ği yaparak sağlıklı barınma koşulları yaratılmasını savunmalıdır.

• Çevre sağlığı: Hekimler çevre sorunlarının toplum sağlığına etkilerini bilmeli ve uygulanan poli-tikaların çevre sağlığına etkisi konusunda izlem, bilgi üretme, politikacıları uyarma ve kamuoyunu bilgilen-dirme etkinliklerine destek olmalıdır.

• Ana çocuk sağlığı ve aile planlaması: Hekimler ana çocuk sağlığı ve aile planlaması hizmetlerine eri-şimi engelleyen etmenlere karşı mücadele etmelidir.

• Bağışıklama: Bağışıklama hizmetleri bula-şıcı hastalıklarla mücadelenin en önemli basamak-larındandır. Bağışıklama ile ilgili her türlü bilimsel çalışmanın sürekliliğinin sağlanması, bağışıklama hizmetlerinin toplum yararına olmasını destekler.

• İlaca erişim: Hekim akılcı ilaç seçim ölçütleri-ne göre reçete yazmalı, sağlık hizmetinde kullanılan ilaçların bu ölçütlere göre sağlanması ve gereksinilen

ilaçlara engelsiz erişimi sağlayan politikalar uygulan-masını savunmalıdır.

• Endemik hastalıklar: Toplumda bulunan ende-mik hastalıkların kontrolü ile ilgili olarak hekimler, risklerin belirlenmesi, olguların tespiti, tedavi yakla-şımlarının uygulanması, hizmet sürekliliğinin sağlan-ması gibi sorumluluklara sahiptir.

• Çalışma koşulları ve işsizlik: Çalışma koşul-larının özellikleri, toplum sağlığının önemli belir-leyenlerindendir. Hekimler tıbbi değerlendirme ve kararlarında çalışma koşullarının ve işsizliğin sağlık üzerindeki etkisini göz önüne almalı, koşulların iyi-leştirilmesi için yetki sahiplerini uyarmalıdır.

7 - Türk Tabipleri Birliği Hekim Hakları Bildirgesi Sonuç Raporu

Türk Tabipleri Birliği hekimlerin mesleklerini uygularken bazı haklara sahip olduklarını kabul eder. Ancak öncesinde önemle vurgulamak gerekir ki, hekim hakları hasta hakları kavramına karşı gelişti-rilmiş haklar değildir. Diğer bir deyişle, hekim hakla-rı hasta hakları temel alınarak gerekçelendirilemez ve hasta haklarının getirdiği sorumlulukları azaltmaz.

Hekim haklarını hekimin sağlık hizmeti sundu-ğu kişi ve topluma karşı hakları ve hekimin sağlık hizmetini örgütleyen ve finanse eden kurumlar ve çalıştığı kurumlara ilişkin hakları olarak iki şekide tanımlamak gerekir:

1. Hekimin sağlık hizmeti sunduğu kişi ve top-luma karşı hakları

a. Tıbbi ölçütler dışında hiçbir özellik ya da ölçü-te göre ayrım yapmadan hizmet sunma, hekimlik mesleğinin temel değerlerindendir. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ve Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nda da belirtildiği üzere, hekim belli koşulların oluşması halinde sağlık hizmeti sun-mayı reddedebilir. Ancak bu hakkın kullanılması için aşağıdaki koşulların sağlanıyor olması gereklidir; aksi takdirde hekim “ayrım yapmama” ilkesini çiğne-miş olacaktır.

• Kişinin sağlık durumu acil bir girişim gerektir-miyor olmalıdır.

• Sağlık hizmeti sunulacak kişi erişilebilir ve gereksinimle uyumlu nitelikteki bir başka hekime yönlendirilebiliyor olmalı ve bu yönlendirme kişinin sağlığını tehlikeye atmıyor olmalıdır. Hekim hizmet sunduğu kişiyle ilgili edindiği tüm tıbbi bilgileri mes-lektaşına aktarmakla yükümlüdür.

Page 58: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

56 Türk Kardiyol Dern Arş

• Hekim hizmet sunmayı reddetme nedeni ve diğer hizmet olanakları konusunda hastayı bilgilen-dirmeli, yönlendirmenin sağlık üzerinde olumsuz etkisi olmayacağını açıklamalıdır.

• Sözlü ya da fiziksel bir şiddet söz konusu oldu-ğunda hekim hizmet sunmayı reddedebilir. Ancak yine de, yukarıdaki üç koşulun sağlanıyor olmasına özen gösterilmelidir.

• Hekim kendisine başvuran ya da hizmet sun-makta olduğu kişi ile daha önceden var olan kişisel bir ilişkisi nedeniyle mesleki yargılarının etkilenebilece-ğinden kaygılanıyor ise böyle bir durumda o kişinin uygun nitelikte sağlık hizmeti alamayacağı düşüncesi ile hizmet sunmayı reddedebilir. Bu durumda da ilk üç koşulun gerekleri yerine getirilmiş olmalıdır.

• Hekim bulaşıcı bir hastalık söz konusu oldu-ğunda, çalışma ortamında rutin korunma araçlarının bulunmuyor olması ve o hastalığın bulaşma riskinin tıbbi uygulama ile anlamlı biçimde artıyor olması durumunda hizmet sunmayı reddedebilir (Örneğin hekim steril eldiven bulunmaması durumunda HIV+ hastaya hizmet sunmayı reddedebilir. Çünkü steril eldiven bulunması cerrahi girişimde yeterli korunma aracı sağlar. Bilimsel çalışmalar rutin önlemler alın-dığında HIV+ hastalara cerrahi girişimde bulunma-nın toplumun diğer üyelerine göre hekime fazladan bir risk getirmediğini göstermiştir).

• Rutin korunma önlemlerinin yetersiz kaldığı, enfeksiyon zinciri henüz tam olarak tanımlanmamış bulaşıcı hastalıklar söz konusu olduğunda, böyle bir duruma ilişkin kesin kurallar getirmek güç olmakla birlikte, Türk Tabipleri Birliği hekimin mesleki bilgi ve becerisi dolayısıyla hala toplumun diğer üyelerine göre en etkin girişimde bulunabilecek kişi olduğunu, ayrıca tıp mesleği ile toplum arasında bulunan gele-neksel sözleşmenin gereği olarak hekime sorumluluk düştüğünü anımsatır.

b. Hekim, sağlık hizmeti sunulan kişi ve yakınla-rından gelebilecek istemleri, bilimsel bilgiye uyumlu-luğu temelinde değerlendirerek geri çevirme hakkına sahiptir. Ayrıca bu türden istemler, toplumsal kaynak-ları göz önünde bulundurarak adil dağılımı sağlamak adına da geri çevrilebilir.

2. Hekimin sağlık hizmetini örgütleyen ve finanse eden kurumlar ve çalıştığı kurumlara iliş-kin hakları

a. Çalışma koşullarına ilişkin haklar: Hekim, çalışma ortamının fizik özelliklerinden mesleki risk-lerin olası en düşük düzeye indirilmesine ve hizmetin

uygun nitelikte sunulabilmesi için gerekli araçların sağlanmasına dek tüm koşulların belli nitelikte olma-sını talep etme haklarına sahiptir. Sağlık hizmetini örgütleyen ve finanse eden kurumlar bu hakkın gereklerini yerine getirmekle sorumludur.

b. Özlük hakları: Hekim bir çalışan olarak çalış-ma güvencesi, yeterli gelir elde etme, izin kullan-ma, emeklilik, sürekli mesleki gelişimini sağlayacak etkinliklere katılma gibi haklara sahiptir.

c. Demokratik haklar: Hekim örgütlenme hakkı-na, çalıştığı kurumlarda yönetsel ve hizmete ilişkin kararlara katılma ve denetleme hakkına sahiptir.

d. Hekim, kurumların bilimsel bilgiyle gerekçe-lendirilmeyen istemlerini reddetme hakkına sahiptir.

Türk Tabipleri Birliği yukarıdaki hakların yanı sıra hekimlerin sürekli tıp eğitimi ve sürekli mesleki gelişim haklarının olduğunu da vurgular.

8 - Türk Tabipleri Birliği İş Bırakma Eylemi Bildirgesi Sonuç Raporu

Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nda, hekimin sağlığa bütüncül yaklaşmak sorumluluğu olduğu ve insanın kendisini geliştirmesi-nin ancak sağlıklı yaşam koşullarında olanaklı oldu-ğu belirtilmektedir: “Hekimler, hekimlik mesleğinin içinde yer aldığı toplumsal ve kültürel koşullardan soyutlanmayacağı ve insanın sahip olduğu olanakları geliştirebilmesinin en temel koşulunun onun bedensel ve ruhsal sağlığı olduğunun bilincini taşırlar.”

Diğer bir temel sorumluluk ise, insan yaşamı ve sağlığını korumak olarak gösterilmektedir:

“Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileş-tirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını koru-maktır. Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, hekimin öncelikli ödevidir.”

Bu sorumluluklar, sağlık hizmeti sunarken için-de yaşanılan toplumsal koşulları da dikkate almayı gerektirir. Çünkü bilimsel olarak gösterilmiştir ki, bireylerin ve toplumların sağlık düzeyi, sadece sunu-lan sağlık hizmetleri ile değil, toplumsal sınıf, eğitim, genetik, beslenme, barınma, çalışma ve çevre koşulla-rı gibi pek çok etken tarafından belirlenmektedir.

Türk Tabipleri Birliği, yukarıda tanımlanan hekim sorumlulukları bağlamında, aşağıdaki iki gerekçe ile iş bırakma eyleminin meslek ahlakına uygun olduğu-nu bildirir:

• Uygulanan politikalar bireylerin gereksindik-

Page 59: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 3 - Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları 57

leri sağlık hizmetine erişimini kısıtlıyor ya da engel-liyor olabilir. Ayrıca toplumsal eşitsizlikler, insan hakları ihlalleri, çevre sağlığı sorunları, sağlıksız barınma koşulları, olumsuz çalışma ortamı ve işsizlik gibi sağlığın diğer belirleyenlerine ilişkin olumsuz koşullar da söz konusu olabilir. Tüm bu koşullar birey ve toplumun sağlığını etkilediğinden ve sağlık hakkının gerekleri ile çeliştiğinden, politika belirleme yetkisi ve uygulama gücü olanları uyarmak ve kamu-oyunda farkındalık yaratmak, hekimlerin toplumsal sorumlulukları arasındadır. Bu amaçla meslek örgütü aracılığıyla yetkililerle görüşülebilir, basın açıklama-sında bulunulabilir, yürüyüş düzenlenebilir, eğitim ve yayın etkinliklerinde bulunulabilir ve gereğinde iş bırakılabilir. Gebeler, çocuklar, acil hastalar, diyaliz hastaları, kanser hastaları, yoğun bakım hastaları ve yatarak tedavi gören hastalara hizmet sunumunu aksatmayan ve sağlık hakkını savunan iş bırakma eylemi, meslek ahlakı ile uyumludur.

• İş bırakma eylemini meslek ahlakı açısından haklı çıkaran diğer bir gerekçe, hekimlerin özlük haklarındaki kayıplardır. Bu gerekçe sağlık hakkının yaşama geçirilmesi ile paralellik içerir. Çünkü sağlık çalışanları ancak insanca yaşayabilecek koşullarda sağlıklı olabilecekler ve emeklerinin karşılığını aldık-larında, güvenceli bir ortamda çalıştıklarında daha iyi sağlık hizmeti sunabileceklerdir. Sağlık çalışanları arasında dayanışma yerine rekabet ortamı yaratmayı, özelleştirme ve sözleşmeli çalışma uygulamaları ile ucuz işgücü ve güvencesiz çalışma yaşamı oluştur-mayı amaçlayan politikalar sağlık çalışanlarının ve toplumun sağlığına olumsuz etki edecek, eşitsizlikleri artıracaktır. İş bırakma kararı alındığında toplum önceden bilgilendirilmeli, ayrıca iş bırakma eylemi-nin gerekçeleri toplumla yeterince açık ve anlaşılır biçimde paylaşılmalıdır.

9 - Türk Tabipleri Birliği Malpraktis Bildirgesi Sonuç Raporu

Malpraktis, tıbbi uygulamadaki bilgi-beceri eksik-liği ya da ihmal nedeniyle hizmet sunulan kişinin sağlığına zarar gelmesidir.

Hekimin sorumluluğu, hizmet sunarken hata yapa-rak zarara neden olmamak için bilgi ve becerisini yetkinleştirmek ve hizmet sunumunda yeterli özeni göstermektir. Bununla birlikte, malpraktis oluştu-ğunda tüm sorumluluk yeterli değerlendirme yapıl-madan yalnızca hekime yüklenemez. Çünkü sağlık hizmetini sadece hekim sunmaz; hizmet, diğer sağlık çalışanlarıyla, çalışma koşullarıyla, uygun nitelikte hizmet için gerekli malzemelerle, örgütlenme biçimi

ve yönetsel boyutuyla bir bütündür. Dolayısıyla malp-raktisteki sorumlulukları belirlerken, başta sağlık hizmetlerinin örgütlenme ve sunum biçimi olmak üzere ilgili boyutların tümü göz önüne alınmalıdır. Türk Tabipleri Birliği bu vesile ile sağlık çalışanlarını malpraktisin tek sorumlusu olarak göstererek çalışan-lara yönelik sözlü ve fiziksel şiddetin artmasında rol oynayan tüm kesimlerin, özellikle de politikacılar ile yazılı ve görsel basın organlarının dikkatini çeker, kamuoyunu bilgilendirir.

Türk Tabipleri Birliği malpraktise yönelik sigorta uygulamasının sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi sürecinin bir parçası olduğunu ve sigorta uygulama-sının malpraktisi önlemeye değil sağlık ortamında yeni bir pazar geliştirmeye yönelik olduğunu saptar. Bu uygulamayla,

• Meslektaşlar ve hasta-hekim arasında güven ilişkisinin zedeleneceğini,

• Korunmacı tıp uygulamalarının ve dolayısıyla gereksiz sağlık harcamalarının artacağını,

• Tıp uygulamalarının Amerika Birleşik Devletleri örneğinde olduğu gibi sigorta ve hukuk şir-ketlerince yönlendirilmesine zemin hazırlanacağını,

• Malpraktis olgularının değil, yüksek riskli girişimleri uygulamaya istekli hekimlerin azalacağını öngörür.

Sağlık hizmetinden kaynaklanan zararları azalt-manın yolu, sigortacılık yaklaşımıyla risk gerçekleş-tikten, diğer deyişle zarar oluştuktan sonra zararın maddi olarak tazmin edilmesi değildir. Bunun için,

• Sağlık hizmetlerinin devlet tarafından örgüt-lenmesi ve finanse edilmesi,

• Gereksinime göre hizmet sunumu için önkoşul olan uygun nitelikteki altyapının sağlanması,

• Mezuniyet öncesi ve sonrası eğitime tüm ülke çapında uygun niteliklerin kazandırılması,

• Sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyi-leştirilmesi,

• Sağlık hizmetinden kaynaklanan zararın dev-letçe giderilmesi,

• Hataya yol açan nedenlerin derinlemesine soruşturularak tekrarının önlenmeye çalışılması gerekir.

Türk Tabipleri Birliği hataların azaltılması için hekimin üzerine düşen sorumlulukları anımsatmakla birlikte, öncelikle ve önemle, yukarıda sözü edilen

Page 60: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

58 Türk Kardiyol Dern Arş

koşulların yerine getirilmesi için sağlık politikalarını belirleyenlere çağrıda bulunur.

10 - Türk Tabipleri Birliği Yaşamın Başlangıcı ve Sonuna İlişkin Bildirgeler Sonuç Raporu

İleri tıp teknolojisinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi insanlık için büyük bir yarar ve rahatlık sağlamakla birlikte, yeni sorunları da beraber getir-mektedir. Özellikle teknolojinin yaşamı oluşturma, yaşamı sürdürme, canlılığı koruma, hatta ölümü erte-leme gücü insanoğlunun değerli bulduklarını tehdit etmeye başlamıştır.

Söz konusu teknolojilerin kullanımının en yaygın olduğu yaşamın başlangıcı ve sonu bu değerlerin en fazla tartışıldığı anlar olagelmiş, çeşitli etik ikilem-lerin yaşanmasına yol açmaktadır. Yaşamın değeri, insanın tek oluşu, insanın ahlaksal bütünlüğü ve hakları gibi kavramlar tekrar ele alınmış, olası etik sorunlarla baş etmeye yardımcı olabilecek etik ilkeler oluşturulmuştur. Yaşamın başında ve sonunda karşı-laşılan etik sorunların ortaya çıkmasının engellenme-sine ya da çözümlenmesine önemli dayanak oluşturan etik ilkeler, kaynakların etkin, yararlı ve adil kullanıl-masına olanak sağlamaktadır.

Genellikle yaşamın başlangıcında ve sonunda önem kazanan tam donanımlı yardımlı üreme mer-kezleri, yetişkin, çocuk ya da yeni doğan yoğun bakım üniteleri, ventilatör gibi yaşamı destekleyen araçlar, yapay ya da kadavra organ nakilleri, yapay beslenme, hatta bazen kemoterapi ve antibiyotik gibi tedavisi külfetli ve maliyetli kaynaklardır. İleri tıp teknolojisine dayanan bu yapıdaki tıbbi kaynaklar sınırlı olduğu gibi, gereksinimi olan herkesin istekle-rine yetecek kadar da değildir.

Türk Tabipleri Birliği yaşamın başlangıcı ve son dönemiyle ilgili olarak aşağıdaki ilkeleri kabul eder:

A. Yaşamın Başlangıcına İlişkin Etik İlkeler

Gebeliğin sonlandırılması: Yaşamın kutsallığı, insanın değeri gibi kavramlarla tartışılmakta olan gebeliğin sonlandırılması, kadına istemediği gebeliği sonlandırma hakkını kullanmasına yardımcı olduğu gibi yaşamını tehlikeye atmasına da neden olabil-mektedir. Tıbbi, psikolojik, sosyal ya da ekonomik gibi çeşitli nedenlerle verilen gebeliği sonlandırma kararı:

• Ülkelerin gebeliği sonlandırmaya ait yasal sınırları ve sınırlandırmaları göz önünde tutularak,

• Annenin yaşamını tehdit edebilecek olası sorunları önleyebilecek bir ortamda,

• Yeterli bilgi ve beceriye sahip hekim tarafından,

• Çiftin aydınlatılmış onamı alındıktan ve gönül-lülüklerinden emin olunduktan sonra yerine getiril-melidir.

Eşlerden birinin gebeliğin sonlandırılmasını iste-mediği durumda, eşlere tıbbi ve psikolojik danışman-lık verilerek kararın gözden geçirilmesi sağlanmalı, anlaşmazlığın sürmesi halinde kadının seçimi yönün-de davranılmalıdır.

Prenetal tanı: Prenatal tanı fetüsün yapısal, kro-mazonal ve genetik anormallikler açısından değer-lendirilmesine olanak sağlayan bir dizi teknik işlemi kapsamaktadır. İleri tıp teknolojisinin gelişimiyle paralellik gösteren prenatal tanı tekniklerinin kulla-nılmasının asıl amacı, gelecek kuşağın bir üyesi ola-cak olan fetüsün uğrayabileceği hastalıkların, sakat-lıkların önlenmesine, en azından göreceği zararın şiddetinin hafifletilmesine, dolayısıyla bebek, aile ve toplumun katlanmak durumunda olacağı yükün azaltılmasına yardımcı olmaktır. Ancak prenatal tanı testlerinin kimin yararına –fetüsün, annenin, ailenin, toplumun– yapıldığı, elde edilecek yarar için katlan-mak durumunda kalınan zararın ne kadar tarafsızca dengelendiği, maliyet hesaplarının ne kadar hakka-niyetli yapıldığı, ırk, cinsiyet, zeka ve fiziksel özür ayrımcılığının yapılmadığı şeklinde etik endişeler bulunmaktadır. Prenatal tanı testlerine ait bu etik kaygıları ortadan kaldırabilmek için,

1. Her bir çift gebelik kontrolleri sırasında pre-natal tanı testlerinin önemi, yararları, olası zararları ve riskleri konusunda ayrıntılı olarak aydınlatılmalı, onamalarına fırsat verilmelidir.

2. Prenetal tanı testleri güncel bilimsel gelişmeler ışığında önerilmelidir.

3. Prenetal tanı testleri girişimsel olmayan tanı testlerinden başlanarak planlanmalıdır.

4. Girişimsel olmayan prenatal test sonuçları ve/veya çiftin durumu, çiftin tercihi doğrultusunda giri-şimsel prenatal tanı testleri önerilmelidir.

5. Önerilen her bir prenatal testin anne ve bebeğe yakın gelecekte ve sonrasında getirebileceği olası yararları, zararları, riskleri hakkında ayrıntılı, terci-hen yazılı bilgilendirme formu kullanarak açıklama yapılmalı ve aydınlatılmış onamları elde edilmelidir.

Yardımlı üreme teknikleri: Çocuk sahibi olamayan çiftlere üreme haklarını elde etme şansı tanıyabilen yardımlı üreme tekniklerinin kontrolsüzce uygulan-masının insanlığı nasıl etkileyeceği konusunda yaşa-

Page 61: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 3 - Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları 59

nan belirsizlik etik kaygılar yaratmaktadır. Gelecek nesillerin esenliğini, sağlıklı toplum oluşturma ama-cını, hatta anne, baba ve aile kavramlarının anlam-larını tehdit edebilecek güce sahip yardımlı üreme yöntemlerinin insani kullanımı için,

1. Çocuk sahibi olmak isteyen her çift, söz konusu yöntemin anne ve bebeğe yararları, olası zararları, riskleri, alternatifleri, alternatif üreme teknikleri, bunların yararları ve tehlikeleri konusunda aydınlan-malıdır.

2. Yeni üreme tekniklerinin her biri için şekil-lerle ve ilkokul düzeyinde bir insanın anlayabileceği bir dille bilgilendirme formları hazırlanmalı ve çifte formu incelemeleri için tanınan sürenin sonunda soru sormaya cesaretlendirilerek bilgilerin anlaşıldığından emin olunmalıdır.

3. Her çifte yardımlı üreme teknikleri kullanı-larak oluşturulacak embriyonun sağlıklı gelişmesi, sağlıklı doğması ve sağlıklı büyümesi hakkında danışmanlık sağlanmalıdır.

4. Yardımlı üreme tekniklerinden yararlanmak için önerilen tıbbi koşullar ile ödenmesi beklenen katkı payının dışında, çiftin sosyal statüsüne ait bir ayrımcılık yapılmamalıdır (örneğin evli olma koşulu).

Embriyo nakilleri ve yok edilmesi: Yardımlı üreme yöntemlerinden biri olan dış ortamda geliştirilen insan embriyosunun nakledilmesi, saklanması, araş-tırma amaçlı kullanılması, bir başkasına satılması ve yok edilmesi ciddi etik sorunlar yaratmaktadır. Bu gelişmeleri izleyen insan embriyosunun klonlan-masının ise insanın tekliğini, bütünlüğünü ve insani değerleri sarsacağından endişe edilmektedir. Bütün bu korkuların yanı sıra kadına üreme hakkını kullan-masına fırsat tanıyan embriyo transferinin uygulama-ya aktarımında,

1. Embriyo nakli isteyen her çiftten yöntemin nasıl uygulanacağı, anne ve bebeğe olası etkilerinin ne olduğu, bebek sayısı olasılığı ile nakilden sonra bebeğin ya da bebeklerin alınma ihtimali hakkında ayrıntılı bilgilendirme yapıldıktan sonra aydınlatıl-mış onam elde edilmelidir.

2. Embriyo nakli kararı veren çifte yöntem konu-sunda olduğu gibi, çoklu gebeliğin aile ve ülkeye geti-rebileceği yarar ve zarar konusunda da danışmanlık hizmeti sağlanmalıdır.

3. Nakledilecek embriyo sayısı bilimsel gerçekler ışığında önerildikten sonra, kesinlikle çiftin isteğine göre belirlenmelidir.

4. Nakilden sonra yok edilecek embriyoların seçi-minde, asla cinsiyet gözetilmemeli, işlemin anne ve diğer embriyolara daha az zarar verecek şekilde yapıl-masını sağlayacak olan ve sağlıklı doğma şansı en az olan embriyo seçilmelidir.

5. Nakledilmeyen embriyolar çiftlerin aydınlatıl-mış onamlarına göre dondurulmalı ya da yok edilme-lidir.

6. Nakledilmeyen embriyoların bilimsel araştır-malarda kullanılması kesinlikle çiftin iznine bağlı olmalıdır.

B. Yaşamın Sonlandırılmasıyla İlgili Etik İlkeler

Yaşamı destekleyen tedavilerin sonlandırılması ya da tedaviye başlanmaması: İleri tıp teknolojilerin-deki gelişmelere paralel olarak üretilen yaşamı des-tekleyen araçlar, yaşamı destekleyen tedavilerin başa-rısını artırmaktadır. Yaşamı destekleyen tedavilerin zamansız ölümü engellemek yönünde temel bir amacı olmasına karşın, yaşamı destekleyen tedaviler/araçlar beklenen ölümü de ertelemek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Sınırlı sayıda ve oldukça pahalı olan bu özellikteki tıbbi kaynakların etkin, yararlı ve adil kullanımını sağlamak için ileri sürülen ölçütlerden etik açıdan savunulabileni tedavinin sağladığı tıbbi yarar ile sağlanan ya da korunabilen yaşam kalitesi-dir. Çünkü yaşamı destekleyen tedavilerin makul bir insanın yaşamak istemeyeceği bir hayatı dayatması ya da hastanın ağrı, acı çekmesini uzatması etik açıdan savunulamamaktadır. Bu bağlamda,

1. Tıbbi yararsızlık söz konusu olduğunda ventila-tör desteği hastadan esirgenebilir ya da sonlandırıla-bilir.

2. Hastanın ağrı, acı çekme süresinin uzamasına, beklenen ölümün ertelenmesine yol açan yapay bes-lenme/sıvı desteği sonlandırılabilir.

3. Hastanın yaşam kalitesi en az ise ve yaşamsal destek sağlandığında bu yaşam kalitesi yükseltileme-yecekse hasta canlandırılmamalıdır.

4. Kronik hastalığının seyrinde hastaya yaşam desteği sağlanması öngörülüyorsa, hastanın asıl heki-mi hastanın yaşam desteği konusunda görüşünü sorgulamalı ve ilerisi için dilek bırakmasını önerme-lidir.

5. Bu tür bir hasta dileği bulunmadığı durumda hastanın vekiline yaşamı destekleyen tedavilerin has-taya olan yararı ayrıntılarıyla açıklanmalı ve kararları sorgulanmalıdır.

Page 62: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

60 Türk Kardiyol Dern Arş

6. Özellikle yoğun bakım çalışanlarının yaşadığı/yaşayacağı etik ikilemlerle baş etmelerine yardımcı olacak “yaşamı destekleyen tedavilerin başlanması ya da sonlandırılmasına ilişkin ulusal kriterler” belirlen-melidir.

7. Ulusal tıbbi kriterler hazırlanırken, yaşamı destekleyen tedavilerle elde edilecek olan tıbbi yarar sadece hasta yönünde değil, toplum yönünde de göze-tilmelidir.

Yaşayan dilek/ilerisi için karar bildirme: Yaşayan dilek hastanın kronik hastalığının/tedavisinin herhan-gi bir aşamasında yeterliliğini kaybettikten sonra ken-disine nelerin yapılmasını istediği ya da istemediği ile ilgili sözlü, yazılı, hatta bazen tanıklı dilek bildirme-sidir. Yaşayan dilek olarak isimlendirilen bu kararlar çoğunlukla hastanın kendisine herhangi bir yarar sağlamayacak olan tedaviyi sonlandırma, kaybedilen işlevleri geri kazanamayacak durumda olduğunda canlandırmama ya da yaşamı destek tedavilerini, yapay beslenmeyi sürdürmeme ile ilgilidir.

1. Hastanın karar verme kapasitesi yerindeyken bildirdiği dileğine saygı gösterilmeli,

2. Reddedilen tedavinin hastaya getireceği tıbbi yarar göz önünde tutularak karar sorgulanmalıdır.

Tedaviyi reddetme hakkı: Karar verme kapasitesi bulunan ve aydınlatılmış olan kişi tarafından önerilen tedavinin reddedilmesidir. Tedavinin yapılmaması yaşamsal bir tehlike yaratmadığı durumlarda ciddi etik ikilemler yaşanmazken, tedavinin yapılmama-sının yaşamı tehdit ettiği durumda hastanın kararına saygı konusunda kuşku duyulabilmektedir. Ancak karar verme yeterliliğine sahip ve aydınlatılmış hasta-nın tedaviyi reddetme hakkına saygı gösterilmelidir. Hasta Hakları Bildirgesi ile bu hak koruma altına alınmıştır.

1. Hastanın tedaviyi reddedeceği kaygısıyla hekim hastadan gerçeği gizlememeli,

2. Tedaviyi reddeden hastanın kararı konusunda bilgi ve yeterliliği sorgulanmalı, olası hatalı ya da eksik bilgi giderilmeli ya da tamamlanmalı,

3. Tedaviyi reddeden hastanın red kararını değiş-tirmek amacıyla gönüllülüğü bozan baskı, aşırı ikna ya da zorlama yapılmamalıdır.

Yararsız (boşuna) tedavi: Hastaya önerilen ya da durumu için mümkün olabilen tedavinin yararsız ya da etkisiz olduğu, yaşam kalitesine çok az yarar sağla-dığı, beklentilere cevap verme olasılığı taşımadığı ve makul yaşam şansı tanımadığı durumda tedavi ya da

uygulama tıbbi açıdan yararsız olarak değerlendiril-mektedir. Özellikle terminal dönemde agresif yaşam destek tedavilerinin hastaya durumunu düzeltme şansı tanımadığı ve fizyolojik bir yarar sağlamadığı, aksine ilave ağrı, acı çekmesine ya da sıkıntı çekme süre-sinin uzamasına neden olduğu durumda öngörülen tedavinin yapılmaması etik açıdan savunulmaktadır. Hastaya önerilecek her bir tedavi ya da uygulama-nın hastaya verebileceği yarar, hastanın görebileceği zarar ve riskler gözetilmeli, elde edilecek tıbbi yarar ile katlanılacak külfet tartılmalı, en azından denge-lenmelidir.

Canlandırmama: Canlandırmama istemi hasta tarafından verilmiş olabileceği gibi canlandırmanın tıbbi açıdan yararsız olduğu durumda hekim tarafın-dan da verilebilir. Hastanın dosyasına canlandırmama emri açıkça yazılmalı ve imzalanmalıdır. İlerisi için bir istem olan bu karar hakkında hasta, hastanın heki-mi ve ailesi tartışmış olmalıdır.

Hastanın tıbbi durumu bilimsel açıdan değerlen-dirildikten sonra canlandırmanın hastaya getireceği tıbbi yarar bulunmadığında canlandırmama istemine saygı gösterilmelidir.

Yaşam kalitesi: Özetle kişinin yaşamsal işlevlerini bağımsızca sürdürmesi, yaşamak için herhangi bir araca ya da kimseye bağımlı olmaması olarak tanım-lanabilen yaşam kalitesi tıbbın temel amaçlarından biridir. Bu amacın yerine getirilmesinde tarafsız ölçütler kullanılmalı ve makul bir insanın yaşamak istemeyeceği bir hayat, hastaya dayatılmamalıdır.

1. Her bir tıbbi uygulamanın hastanın yaşam kali-tesine olası etkisi değerlendirilmeli,

2. Yaşam kalitesinin yükseltilmesine katkı sağla-mayan tıbbi uygulama/tedavi önerilmemelidir.

Çift etki: İyi sonuç elde etmek niyetiyle yapılan bir eylemin önceden öngörülebilen kötü sonucunun ortaya çıkması ya da eylemin iyi ve kötü olarak değer-lendirilebilen iki sonucu içermesi çift etkidir.

1. Hastanın ağrı ve acısını kesmek amacıyla uygulanacak olan ağrı kesiciler, istenmeyen sonuç olan ölümü hızlandırma etkisi göz önünde tutulma-dan yapılmalıdır.

2. Hastaya uygulanacak olan tedavi nedeniyle ortaya çıkabilecek istenmeyen etkiyi önlemek için gerekli tıbbi önlemler alınmalıdır.

Yardımlı intihar*: Bu ifade ile hekimin hastanın ölümünü kolaylaştıracak eylemi yapması için has-taya intihar etme yolları hakkında bilgi (etkin ilaç,

Page 63: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 3 - Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları 61

ölümcül doz gibi) ya da intihar etme araçları (ilaç, karbonmonoksit gazı, vb.) sağlayarak kişinin yaşa-mının başka bir yardıma ihtiyacı kalmaksızın sona erdirilmesi durumu anlatılmaktadır.

1. Ölmeye yardım isteyen hastaya tıbbi, psikolojik ve sosyal danışmanlık sağlanmalı,

2. Palyatif bakımın geliştirilmesi ile ilgili ulusal düzenlemeler yapılmalı,

3. Kötü prognozu olan ve yaşam kalitesi en az olan hastaların onurlu ölüm tercihine saygı gösteril-melidir.

4. Hastanın onurlu ölümüne yardım konusunda etik açıdan bilgi sağlamak savunulabilir ise de, hekim-lik açısından ölümcül eylem savunulmamalıdır.

Ölme hakkı: Herkesin onuruyla ölme hakkı var-dır. Dayanılmaz acılar nedeniyle ölmek isteyen hasta ölmesine yardım istemektedir. Gönüllü ötenazi olarak isimlendirilen bu öldürme eylemi ülkelerin ahlaki ve yasal yapılanmasına göre farklılık göstermektedir. Hastanın gönüllü ölme hakkının uygulanması konu-sunda düzenlemeler ülkemiz için erkendir.

Sonuç olarak yaşamın başlangıcında ve yaşamın sonunda yaşanan etik sorunlar göz önünde tutularak geliştirilmeye çalışılan her bir etik kod, ilgili uzman-lık dernekleriyle tekrar ele alınmalıdır.

Böylece klinisyenler tarafından söz konusu etik kodların kabul edilebilirliği sağlanmalı ve uygulama-ya aktarımları konusunda cesaretlendirilmelidir.

11 - Türk Tabipleri Birliği Tıbbi Genetik Veriler Bildirgesi** Sonuç Raporu

Bireyin kimliğini oluşturan temel öğelerden biri olan genetik özellikler, her bireyin kendine özgü bir genetik yapısı olması bağlamında özel bir konu-ma sahiptir. Genetik yapıya ilişkin bilgi, bireylerin genetik yatkınlıklarının habercisi olup, gelişen tıp teknolojisi aracılığıyla önceden saptanabilir. Gelecek kuşaklara kadar uzanan ve bazı durumlarda tüm

topluluğu etkileme olasılığı bulunan bu bilgi, biyo-lojik örneklerin toplandığı zaman diliminde önemi henüz anlaşılamayan nitelikte olabilir. Bu nedenle tıbbi genetik alanındaki uygulamalarda hekim-hasta ilişkisi, bilinen özelliklerinden farklı bir boyut kazan-maktadır.

İnsan genetik verilerinin ekonomik ve ticari amaç-lar için giderek artan önemi de dikkate alınırsa, bu verilerin elde edilmesi, işlenmesi, kullanılması ve saklanması aşamalarında tıp dışı amaçlar için kul-lanımı ve insan hak ve özgürlüklerinin gözetilmesi ile insan onuruna saygının korunması bakımından potansiyel risk taşımaktadır.

İnsan genetik verilerine ilişkin tıbbi uygulama-ların, evrensel insan hakları hukuku ve hekimlik mesleğinin etik ilkeleri ışığında yürütülmesi, bireyin gizliliğinin, güvenliğinin, haklarının ve araştırma özgürlüğünü de kapsamak üzere temel özgürlüklerin korunması esastır. Türk Tabipleri Birliği sorumluluk, dayanışma, eşitlik ve adaletin gereği olarak, tüm tıbbi uygulamaların çağdaş tıp etiği ilkeleri temelinde, insan değerlerinin korunup geliştirilmesi amacına yönelik olarak sürdürülmesi için hekimlerin, mesleki uygulamalarında aşağıdaki ilkeleri göz önünde bulun-durmalarını önerir.

• Tüm mesleki uygulamalarda bireyin esenlik ve yararının, toplumun, bilimin ve araştırmacının çıkar-larının önünde geldiği unutulmamalıdır.

• Genetik bilgi, toplumsal ayrımcılığa, dışlamaya ve damgalamaya yol açmamak koşulu ile tanı, tarama, yatkınlık ya da tedavi amacıyla sağlık hizmetlerinde, tüm bilimsel çalışmalarda ve adli tıp hizmetlerinde kullanılabilir ve saklanabilir.

• Genetik verilerin elde edilmesi, işlenmesi, kul-lanılması ve saklanması sırasında etik açıdan kabul gören yöntemler, iç hukukun bulunduğu durumlarda bu kapsamda, yokluğunda ulusal, bölgesel, yerel ya da kurumsal bağımsız ve çok disiplinli etik komite-lerin oluşturduğu ilkeler ve düzenlemeler kapsamında uygulanmalıdır.

*MADDE 84

(1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (...) (*)

(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar. Daha açık anlatımıyla iyi etki elde etmek niyetiyle (ağrı, acıyı dindir-mek) yapılan bir eylemin önceden bilinen ancak niyetlenilmeyen kötü etkiyi (ölümü hızlandırmak, yaşamı sonlandırmak) yaratmasıdır. Bu eylem etik açıdan insan öldürmek olarak değerlendirilmemektedir.

**Metnin hazırlanmasında UNESCO İnsan Genetik Verileri Uluslararası Bildirgesi temel alınmıştır.

Page 64: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

62 Türk Kardiyol Dern Arş

• Genetik verilerin ve biyolojik örneklerin farklı iç ve dış merkezlere aktarımı evrensel kurallar çerçevesin-de iç hukuktaki ilgili düzenlemelere göre yapılmalıdır.

• Genetik verilerden ve biyolojik örnekten sorumlu olan kişiler ve kurumlar bu örneklerin top-lanma ölçütlerinin belirlenmesi, işlenmesi ve elde edilen bilginin doğruluğu, güvenilirliği, niteliği ve güvenliği için gerekli önlemleri almalıdır. Gerekli düzenlemeler ulusal ve uluslararası düzeyde hukuki yapılandırmalarla güvence altına alınmalıdır.

• Genetik verilerin ve biyolojik örneklerin kamu ya da özel kurumlar tarafından hiçbir kişisel çıkar ya da maddi kazanç olmaksızın girişimsel ya da giri-şimsel olmayan yöntemlerle elde edilmesi, işlenmesi, kullanılması ve saklanması sürecinde aydınlatılmış onamının alınması etik açıdan zorunludur. Açık onam veremeyecek durumdaki kişi için yasal temsil-cisinden izin alınmalıdır. Bu süreçte onam vereme-yecek durumda olan yetişkin ve çocuklar, mümkün olduğunca bilgilendirilmelidir. Ancak, onam vereme-yecek durumdaki yetişkinlere ve küçüklere tanı ve tedavi sürecinde genetik testlerin yapılması, yalnızca kişinin yararı ve sağlığı için önemli etkileri olduğu durumlarda etik açıdan kabul edilebilir.

• Aydınlatılmış onamda genetik veri ve biyolojik örneklerin hangi amaçla ve ne sürede kullanılacağı ve kullanım koşulları belirtilmelidir. Genetik veriler ve biyolojik örnekler, örnek veren kişinin onamı kapsa-mında kullanılmalıdır.

• Bilgilendirme, kişinin isterse hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın onamını geri alabileceği, bu durumun kişiye zarar ya da yaptırım getirmeyeceği, bakım ve tedavi sürecini etkilemeyeceği bilgisini içermelidir. Bu durumda genetik veriler ve biyolojik örnekler hiçbir şekilde kullanılmamalıdır.

• Onam öncesi bilgilendirme sürecinde örneği veren kişinin, sonuçları öğrenme ya da öğrenmeme hakkına sahip olduğu belirtilmelidir. Bu süreçte elde edilecek sonuçların yalnız örnek veren kişiyi değil, aynı zamanda diğer aile bireylerini de etkileyebilece-ği vurgulanmalıdır.

• Genetik verilere ve biyolojik örneklere ilişkin bilgilere özellikle işverenler, sigorta şirketleri, eğitim kurumları, aileler gibi üçüncü kişilerin erişimi engel-lenmelidir.

• Genetik danışmanlık hizmeti test öncesi ve sonrası süreçte, kişilerin psikolojik ve sosyokültürel yapıları dikkate alınarak yönlendirici ve yargılayıcı olmayan bir biçimde verilmelidir.

• Adli tıp hizmetleriyle ilgili veri toplanması ve testler, uluslararası insan hakları hukukuyla uyumlu iç hukuk düzenlemeleri uyarınca yapılmalıdır.

• Kişinin kendi genetik verilerine ulaşımı, top-lum sağlığının korunması amacıyla kısıtlanmadığı sürece engellenmemelidir.

• Tıbbi ve bilimsel amaçlar için toplanan insan genetik verileri ve biyolojik örneklerden elde edilen yararlar, ulusal ve uluslararası toplumla paylaşılmalıdır.

12 - Türk Tabipleri Birliği Organ Aktarımlarına İlişkin Etik Bildirge Sonuç Raporu

Tıp uzun yıllardan beri çeşitli nedenlerle işlevini kaybetmiş ya da tükenmiş vücut parçalarının yerine, kan, deri, kemik, kemik iliği, sperm, kornea, böbrek, kalp, karaciğer, pankreas, ince barsak, akciğer gibi canlılardan ya da kadavradan aldığı organ veya organ parçalarını koyma çabası içindedir. Hızla gelişen tıp teknolojisi, canlıdan ve kadavradan organ aktarımı-nın yanı sıra kök hücre araştırmaları, kordon kanı bankacılığı gibi yeni tıp tekniklerinin organ nakli için kullanımı üzerinde çalışmaktadır. Organ nakli teknolojilerinin bilimsel ve etik standartlar içinde uygulanması temel koşuldur.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de organ aktarımıyla ilgili olarak tıp etiği açısından iki temel sorun vardır.

1. Organ temini

Organ bağışı organ naklinin ana kaynağıdır. Bağış, gönüllülük ve fedakarlıkla, hiçbir maddi çıkar bekle-meden ve yalnızca başkasına iyilik amacıyla yapıl-malıdır. Canlıdan organ naklinde aile ve akrabalar arasında dahi gönüllülüğün sağlanmasında güçlükler yaşanabileceğinden öncelikle kadavradan nakiller özendirilmelidir.

1.1. Canlıdan organ nakli

Tıp etiği, insanı zihnen ve bedenen bir bütün ola-rak görür ve varlığına saygı göstermeyi amaç edinir. Canlıdan organ naklinde, vericinin yaşam kalitesi azami ölçüde gözetilmelidir. Canlı vericiden organ alarak sağ-lıklı insanın bütünlüğünü bozmak, ancak bir başkasının yaşamını kurtarma amacıyla haklı görülebilir.

a. Etik boyut: Bu konuda tıbbi açıdan gerekli aydınlatmanın yapılmasından sonra, organ vericisinin hiçbir baskı altında kalmadan, kendi özgür iradesiyle, tamamen gönüllülükle organını bağışlaması esasına dayanır.

Page 65: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 3 - Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları 63

b. Yasal boyut: Canlıdan organ naklinin sadece dördüncü dereceye kadar yakın akrabalardan veya eşlerden, aydınlatılmış onamları alınmak koşulu ile yapılabilmesinin hukuki zemininin sağlanmış olması gerekir. Ülkemiz yasaları bunun için gerekli hukuksal alt yapıyı oluşturmuştur.

c. Organ ticareti tüm dünyada olduğu gibi ülke-mizde de yasaktır. İnsan kaynaklı doku ve organla-rın, para karşılığı alınıp satılabilir ticari meta haline getirilmesi hukuken ve etik açıdan kabul edilemez. Devletler bunun için gerekli tüm önlemleri almakla, yaptırım uygulamakla yükümlüdürler.

1.2. Kadavradan organ nakli

Ölümle birlikte kaybedilecek insan kaynaklı doku ve organların hayat kurtarmak için kullanılması tıp etiğine uygundur. Organ nakli ve bağışı ile yaşamın kurtarılması, yaşamın değeri kavramıyla da uyumlu-dur.

a. Etik boyut: Kişi sağlıklı iken bu konuda yazılı beyanda bulunmuşsa ölümünden sonra organları nakil için kullanılır. Bu tür durumlarda da kişinin yazılı beyanına rağmen kararın aile üyelerine bırakılması, özerkliğe saygı ilkesine aykırıdır. Bu konuda, kişinin yazılı beyanı yoksa, ancak, fikrini sözlü olarak yakın-larına ifade etmişse, yakınlarının izni ile organları nakil amacıyla kullanılabilir.

b. Yasal boyut: Uluslararası ve ulusal yasal çerçeve kanun ve yönetmeliklerle belirlenmiştir.

c. Beyin ölümü: Beyin ölümü saptanan hastalar organ temininde en önemli kaynağı oluşturmaktadır. Beyin ölümü ölçütleri, ilgili yasal düzenlemelerde tanımlanmıştır.

2. Kadavra organın dağıtımı

a. Organ koordinasyon sistemi, bekleme listesi: Tıp etiği açısından bağışlanan organların dağıtımında en adil çözüm ulusal bekleme listesidir. Burada amaç, temin edilmiş organı tıbben en acil ve en çok gerek-sinimi olan uygun alıcıya, listedeki öncelik sırasına göre vermektir. Bu bağlamda adil, güncel, şeffaf, etki-li çalışan bir ulusal bekleme listesi oluşturulmalıdır.

b. Kamuoyunun bilgilendirilmesi: Organ nakli, diğer tıp teknolojilerinden çok daha fazla insan unsu-runa bağlıdır. Bu nedenle kadavradan organ bağışı özendirilmeli ve halkın desteği sağlanmalıdır. Bu amaçla yürütülecek programlarda canlıdan ve ölüden organ nakli, beyin ölümü ve benzeri ilişkili kavramlar konusunda kamuoyu bilgilendirilmeli ve halkın güve-ni kazanılmalıdır.

c. Akraba dışı organ bağışı sadece gönüllülük ve yararlı olma amacıyla yapılabilir. Organ satışını önle-mek amacıyla akraba dışı organ bağışlarında alıcı ve vericinin kimlikleri asla açıklanamaz.

13 - Türk Tabipleri Birliği Sağlık Hizmetlerinde Yüksek Teknoloji Kullanımına İlişkin Bildirge Sonuç Raporu

Tıbbi uygulamalara teknolojinin girmesi ve geliş-mesi, birçok yeni durumlar yaratmıştır. Bu yeni durumların özelliği, çoğunlukla daha önceleri insanın yapabilme sınırları dışında olan birçok şeyin olanaklı hale gelmiş olmasıdır. Bugün yaygın olarak benim-senen tutum, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin olanaklı kıldığı tüm yeniliklerin bir an önce yaşa-ma geçirilmesi, gerçekleştirilmesi yönündedir. Diğer taraftan bu sürecin insanın ahlaksal sorumluluk alanını genişlettiği ve kısmen de değiştirdiği açıktır. Tıptaki her türlü gelişmenin ortak nesnesi insandır, ortak eylemi - amacı da insanın gönenci ve sorunları-nın çözümü olmalıdır. Teknoloji sadece araçtır.

Teknolojinin açtığı yeni alanlarda yerleşmiş norm-ların olmaması, tam eylem özgürlüğüne kapı açabil-mektedir. Bu durum da bilim ve teknolojiyi istenme-yen, tehlikeli olabilecek, kimi zaman etik dışı bir yöne doğru sürükleyebilmektedir. İkilemler teknolojinin sunduğu olanaklara gerçekten gereksinim duyup duy-mamak ve bunlardan adaletli bir şekilde yararlanmak üzerine kuruludur. Tıbbi teknoloji çoğu zaman hasta-nın çaresizliğini giderirken, kimi zaman da “yararsız tıbbi uğraş/boşunalık-boşuna tedavi” kavramlarının tartışılmasına yol açabilmektedir. Klonlama, genetik araştırmalar, yeni gelişen tanı ve tedavi yöntemleri, piyasaya sürülen yeni ilaçlar ve aşılar, yardımcı üreme teknikleri bu bağlamda değerlendirilebilecek konular arasındadır.

Türk Tabipleri Birliği aşağıdaki ilkeleri benimser:

• Yüksek teknolojilerin kullanımında hem toplu-mun hem de bireyin yararları gözetilmeli ve teknoloji insanlığın geleceğini tehlikeye atacak biçimde kulla-nılmamalıdır.

• Gerektiğinde klinik etik kurulların görüşü ve onayı alınmalıdır.

• Gelişmekte olan tıbbi teknolojilerin sunduğu hizmetler gerektiği yerde ve zamanda kullanılmalı ve bunlar kanıta dayalı tıp ilkeleriyle uyumlu olmalı, gereksiz kullanımdan kaçınılmalıdır.

• Pahalı yüksek teknolojilerin gereksinimi olan bireylerde adil biçimde kullanılması önemlidir.

Page 66: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

64 Türk Kardiyol Dern Arş

• Yüksek teknolojilerin uygulamasında akılcı kul-lanım, denetim ve bilgilendirme yapılmalıdır.

• Yüksek teknolojilerin kullanımında hekim-endüstri bağlamında çıkar çakışmaları önlenmelidir.

• Yüksek ve yeni teknolojinin kullanımı ile ilgili görüş oluşturmak ve danışmanlık hizmeti amacıyla hastane etik kurullarının kurulması özendirilmelidir.

14 - Türk Tabipleri Birliği Araştırma Etiği Bildirgesi Sonuç Raporu

Araştırma etiği, bilimsel araştırma sürecinde orta-ya çıkan değer sorunlarının çözümlenmesinde bilim toplumunun “vicdan”ını gösteren bir olgu olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel çalışmalar araştırma etiği ilkeleriyle uyumlu olmalıdır.

Araştırmacı hekim, yanlılığı olabildiğince azalt-mak ve işinde nesnel olmak üzere birçok yöntem geliştirmekte ve bu yöntemler uygulandığında, bunla-rın kendi çalışmasını hatadan ve onu yanlış yönlendi-ren sonuçlardan koruduğuna inanmaktadır. Böyle bir varsayımın, hekimi bilinçli/bilinçsiz yanlıştan ya da sonuçları bildirirken yanlı seçim yapmaktan koruma-sını garantileyemeyeceği açıktır. Bilimsel nesnelliğin esasları, çok daha temel bir yapıya –etik ilkelere– dayandırılmalıdır.

Bilimsel araştırmalarda yaşanan etik kaygıla-rın özellikle biyomedikal araştırmalarda çok önem-li boyutlara ulaşabildiği bir gerçektir. Helsinki Deklarasyonu, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Mesleği Etiği Kuralları, İyi Klinik Uygulamalar Kılavuzu, Biyotıp Sözleşmesi ve ilgili ulusal düzenle-meler ile belirlenen evrensel ilkelere uyum esastır.

Kurumların araştırma ve yayın etiği ile ilgili eği-tim etkinlikleri yapmaları özendirilmelidir.

Türk Tabipleri Birliği aşağıdaki ilkeleri kabul eder:

• Araştırmanın temel amacı bilime katkı yap-mak ve toplum sağlığına yarar sağlamak olmalıdır.

• Bilimsel dürüstlük temel ilke olup bilim insanı evrensel normlarla örtüşen etik donanıma sahip olma-lıdır. Yeterli etik donanıma sahip bir bilim insanın-dan beklenen araştırmanın her aşamasında bilimsel dürüstlükten ayrılmamak ve etik dışı tutumlar sergi-lememektir.

• İyi bir araştırmacı “araştırma yöntembilgisine” sahip olmalıdır.

• Araştırmaya katılımda gönüllülük esastır.

Tüm tıbbi araştırmalar, söz konusu araştırmaya katılan kişiyi bilgilendirerek alınan, özgür, açık, gönüllü ve çalışmaya özel onamı ile yapılmalıdır. Onam verme yetisine sahip olmayan kişilerle yapı-lan araştırmalarda, bu yetki, katılımcının bir itirazı yoksa, katılımcının yasal temsilcisi ya da yasalar tarafından belirlenen bir kişi ya da kurumdan alın-malıdır.

• Katılımcının çıkarları her zaman bilimin ve toplumun çıkarlarından önde gelmelidir. Araştırmaya katılanın bütünlüğüne saygı gösterilmeli ve korunma-sı için gerekli önlemler alınmalıdır.

• Araştırmada katılımcı lehine hedeflenen yarar-lar, karşılaşılacak risklerden fazla olmalıdır. Zarar görme riski çok düşük olsa bile, katılımcılardan bir araştırmaya katılmaları isteniyorsa araştırma sonu-cunda önemli bir bilimsel bilgi üretme beklentisi söz konusu olmalıdır.

• Gebe ya da emzirme dönemindeki kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler, karar verme yeterliği olmayan kişiler ve özgürlüğü kısıtlanmış kişiler gibi örselenebilir katılımcılar üzerinde yürütülen araştır-malar iyi belirlenmiş kurallara göre ve özel koruyucu önlemler alınarak yapılmalıdır.

• Önerilen tüm araştırma projeleri, bağımsız bir etik kurul tarafından incelenmeli ve onaylanmalıdır.

• Veriler araştırmacının hiçbir öznel yanlılığı olmadan toplanmalı ve değerlendirilmelidir. Veriler usulüne uygun olarak bir araştırma defterine kay-dedilmeli, denetime açık olmalı ve uygun bir süre saklanmalıdır.

• Araştırmalara katılanlar ya da yasal temsilcileri herhangi bir mali kazanç elde etmemelidir. Yalnızca masrafları ve mali kayıpları karşılanmalıdır.

• Araştırmanın neden olduğu olumsuz durum-lar tazmin edilmelidir. Araştırmadan kaynaklanan zararların yükümlülüğü konusunda güvence ve öteki teminatlar sağlanmalıdır.

• Araştırmada katılımcının özel yaşamına saygı gösterilmeli ve verilerin gizliliği korunmalıdır.

• Katılımcı araştırmadan istediği zaman her-hangi bir gerekçe göstermeden ayrılabilir. Bu durum onun bundan sonraki tedavi ve bakımını etkilememe-lidir.

• Deney hayvanları ile yapılacak çalışmalarda gerekli etik kurallara uyulmalı ve deney hayvanı etik kurullarından izin alınmalıdır.

Page 67: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

EK 3 - Türk Tabipleri Birliği, Etik Bildirgeler Çalıştayı Sonuç Raporları 65

15 - Türk Tabipleri Birliği Hekim-Endüstri İlişkisi Bildirgesi Sonuç Raporu

Hekim-endüstri (ilaç ve tıbbi teknoloji) ilişkisinin etik kurallar çerçevesinde yürütülmesinin, sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine ve özellikle akılcı ilaç kullanımına yarar sağladığı bilinmektedir. Öte yan-dan hekim-endüstri ilişkisi ticari boyutundan dolayı iyi hekimlik uygulamalarına olumsuz yansıyabilecek kimi sakıncalar içerebilir. İyi hekimlik uygulamaları-nın endikasyon ve sınırları, kanıta dayalı tıp uygula-ması çerçevesinde belirlenmelidir. Hekim ile endüstri temsilcisi arasında “karşılık verme duygusu” içeren bir davranış ve yükümlülüğün doğmasından kesinlik-le kaçınmak gerekir. Hekimlerin reçeteleme biçimleri ve tanı/tedavi uygulamaları güncel bilimsel verilerle yönlendirilmeli, akılcı ilaç kullanma ve iyi hekimlik ilkelerine uyulmalıdır.

Sürekli tıp eğitimi (STE) ve sürekli mesleki geli-şim (SMG) etkinlikleri bağlamında yapılan eğitim etkinliklerine endüstri katkısı için bilimsel ve etik standartlar dikkatle belirlenmelidir. Hekim-endüstri ilişkisinde şeffaflık ve çıkar çakışması olmaması ve olmadığının beyanı, temeldir. Hekim-endüstri ilişkisi-nin sağlıklı bir çerçeve içerisinde yürütülmesini sağ-lamak amacıyla, STE/SMG etkinliklerine katılımın kamusal kaynaklardan karşılanmasına yönelik finans-man modeli geliştirilmelidir. Türk Tabipleri Birliği hekimlerin endüstri ile ilişkilerinde uyması gereken temel ilkeleri aşağıdaki biçimde belirlemiştir:

• Hekimlerde hem tıp eğitimleri sırasında, hem de mezuniyet sonrası STE/SMG etkinlikleri sırasın-da, endüstri temsilcileriyle ilişkilerin doğasında yatan sakıncalar konusunda farkındalık yaratılmalıdır.

• Hekimlere akılcı ilaç ve uygun teknoloji kulla-nım ilkeleri konusunda yeterli ve sürekli bilgilendir-me yapılmalıdır.

• Bilimsel araştırmalar için bağımsız kaynakla-rın temini sağlanmalıdır.

• Tanıtım (promosyon) etkinlikleri hekimlerin eğitimine ve hasta bakımına katkı sağlayacak şekilde olmalı ve hekimin endüstri ve temsilcisine karşı bir yükümlülük duymasına yol açmayacak biçimde açık olarak yapılmalıdır.

• Endüstri desteğinin bilimsel/eğitsel etkinlik-lere destek sağlamak amacıyla kurumsal aracılarla yapılması teşvik edilmelidir.

• Bilimsel ve eğitsel toplantılara endüstri desteği şeffaf olmalı ve karşılıksız olduğu açıkça belirtilme-lidir.

• Bu katkılar meslek kuruluşları, uzmanlık der-nekleri ya da ilgili akademik bölümler gibi kar amacı gütmeyen kuruluşlar aracılığıyla yönlendirilmeli ve denetlenmelidir. Bütün aşamalarda şeffaflık esastır. Aracı olarak işlev görecek kuruluşun da etik sorum-lulukları önemle vurgulanmalıdır.

• Hekimlerin kabul edeceği tanıtım malzeme-leri, bilimsel toplantılara davet ve bu toplantılarla ilişkili ağırlamalar eğitsel, bilimsel işlevli veya mes-leki uygulamalarla ilintili olmalı ve makul bir değeri aşmamalıdır. Hekimler tanıtım yapılırken herhangi bir ayni ve nakdi avantaj sağlanmasına, teklif edilme-sine veya ima edilmesine kesinlikle izin vermemelidir. Hekimler yukarıda belirtilenlerin aksine herhangi bir teşviki ya da hediyeyi kabul ya da talep etmemelidir.

• Hekimleri hastalarında belli bir ilacın kullan-maları konusunda yönlendirmek ya da bu ilacın has-tane ilaç listesine eklenmesini teşvik etmek amacıyla, bilimsel amaca hizmet etmeyen, salt ticari amaçlı çalışmalar –tez çalışmaları da dahil– yapılmamalıdır.

• Hekimler, endüstriden danışman, eğitmen, konuşmacı, hisse sahibi olarak aldıkları gelirleri veya bilimsel araştırma için aldıkları fonları ilgili etkinlik-ler sırasında açıklamalıdır.

• Tanıtım etkinlikleri belli kurallar dahilinde olmalıdır. Endüstri temsilcilerinin ziyaretlerinin sık-lığı ve süresi, hekimin hastalarına ve diğer çalışmala-rına ayıracağı zamanı etkilemeyecek şekilde çalıştığı sağlık kuruluşu tarafından standardize edilmelidir.

• Kongre ve bilimsel toplantılar toplantının bilimsel yönünü vurgulayacak mekanlarda yapılmalı, turistik amaç haline getirilmemeli ve katılımcıların mali gücü dikkate alınarak seçilmelidir. Bu tip etkin-liklerin akademik veya kamu kurumlarında yapılma-ları özendirilmelidir.

• STE/SMG etkinliklerinin yapıldığı salonlarda endüstri tanıtım materyali bulunmamalıdır.

• Kongre katılım ücretlerinin üst sınırı düzenli aralıklarla hekim örgütleri tarafından belirlenmeli ve bu sınırı geçen kongreler kredilendirme açısından değerlendirilmelidir.

• Bilimsel etkinliklerde endüstri tarafından yapı-lacak ağırlama makul düzeyde ve toplantının asıl amacına göre ikincil önemde olmalı ve abartılı olma-malıdır; endüstrinin katkısı ulaşım, yemekler, konak-lama, kayıt ücreti ile kısıtlandırılmalıdır. Hekimler eş, çocuk ve yakınlarının refakatçi katılım ücretlerini endüstriden talep etmemeli, bu yöndeki teklifleri geri

Page 68: TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ETİK KILAVUZUtkd.org.tr/TKDData/Uploads/files/sup3-mart.pdf · 2016. 5. 30. · piyasasında etik değerler ve iş adabına ilişkin çalışma kuralları,

66 Türk Kardiyol Dern Arş66 Türk Kardiyol Dern Arş

çevirmeli ve böyle davrananları meslek örgütlerine bildirmelidir.

• Endüstri destekli araştırmalarda araştırıcıya yapılan ödeme şeffaf olmalı ve kurumsal kurallara uygun olmalıdır.

16 - Türk Tabipleri Birliği Yayın Etiği Bildirgesi Sonuç Raporu

Gerçekleştirilen araştırmanın bulgularının gerek rapor, gerekse makale veya bildiri şeklinde yazılması ve benzer konularla ilgilenen kişilerle paylaşılma-sı araştırmacının etik sorumlulukları arasındadır. Ancak bu yolla bilgi birikimi ve bilimde daha da ilerlemek için ortam sağlanabilir.

Yayın etiği ihlalleri, yazarlık hakkı sorunları, aşır-macılık, uydurmacılık, tekrar yayın, bölerek yayınla-ma ve yanlı tutum şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunların önlenebilmesi için karşılıklı güven, dürüstlük ve iyi niyet önemlidir.

Türk Tabipleri Birliği aşağıdaki yayın etiği ilkele-rini kabul eder:

• Bir bilimsel yayında yazarlar arasında yer alabilmek için, fikir oluşturmak, araştırmanın plan-lanması ve yürütülmesi sırasında ve ifade etmede ya da verilerin çözümlenmesi ve yorumlanmasında kat-kıda bulunmak, makalenin yazılması ya da içeriğinin düzenlenmesinde önemli ölçüde düşünsel katkı sağ-lamak veya makale yayınlanmadan önce son şeklini vermek gerekmektedir.

• Araştırmanın planlanması, yürütülmesi ve sonuçlandırılmasında anlamlı katkı sunan kişiler yazar olmalıdır. Yazarlar katkı derecelerine göre sıra-lanmalıdır.

• Yazarlık hakkı ve sırasının ortak bir kararla önceden belirlenmesi, bunun etik kurul başvurusunda yer alması önemlidir.

• Yazar sırası katkı göstergesi olduğu için kişile-rin statüsünden bağımsız olarak değerlendirilmeli ve katkı her yazar için ayrı ayrı saptanmalıdır.

• Yazarlık hakkının gerçekte hak etmeyen kişile-re verilmesinin, “hediye yazarlık/yazarlık ikramı”nın önüne geçilmelidir.

• Yazarlar yayın ve atıf sayılarını artırmak için karşılıklı anlaşmalarla birbirlerini yazar listesine eklemekten kaçınmalıdırlar.

• Tez, çalışmayı yapan kişiye aittir; tezden üreti-len yayınlarda çalışmayı yapan kişi birinci isim olma-lı, danışman ve katkı sunan kişilerin isimleri katkıları oranında yer almalıdır.

• Yalnızca teknik destek, malzeme ve olgu temi-ni katkısı yazarlık hakkı vermemeli, katkı sunanlara teşekkür edilmelidir.

• Başka bir eser veya çalışmadan alınacak her türlü bilgi, veri, tablo ve ifadeler atıf yaparak (kaynak gösterilerek) kullanılmalıdır.

• Olmayan bir veri uydurularak yayın haline getirilmemelidir.

• Bir çalışma iki ayrı dergide yayınlanmamalı-dır. Yabancı bir dergide yayınlanan makalenin ulusal bir dergide yayınlanmak istenmesi durumunda her iki dergi editörü bilgilendirilmelidir.

• Bir çalışmadan elde edilen veriler ve sonuçlar bölünerek, dilimlenerek birden çok yayın haline geti-rilmemelidir.

• Çalışmada kullanılan protokol, elde edilen veriler ve sonuçlar saptırılmadan, değiştirilmeden bağımsız biçimde verilmelidir.

• Makalede çalışma sonuçlarını etkileyebilecek ikinci bir taraf ile çıkar çakışması yayına gönderilen derginin editörüne bildirilmelidir.

66 Türk Kardiyol Dern Arş