olmazsukruboz.com/i̇tikatsız şeriat olmaz şeriatsız tarikat olmaz.pdf · sa'ya ve İsa'ya...

174

Upload: others

Post on 24-Oct-2020

17 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • . . .

    IYIKATSIZ ŞERIAT OLMAZ . .

    ŞERIATSIZ TARIKAT OLMAZ

    ŞÜKRÜBOZ

    2018

  • 2

  • Baskı, Grafik ve Düzenleme: Armoni Grafik-Yeni Alanya Matbaacılık Ltd. Şti.

    İskele Cad. No:4 Alanya Tei:0242 5 ı 3 8 ı 76

    ISBN 978-975-01243-7-2

    l.Baskı Alanya, 2018

    Para ile satılmaz

    3

  • İÇİNDEKİLER

    Ön söz .... 7 İmansız Şeriat Olmaz, Şeriatsız Tarikat Olmaz ... 9 İman Nedir. .. 9 Şeriat Nedir .... ll İmansız Şeriat Olmaz . . 13 Tarikat Nedir. . .. l 4 Bi'atsız Bağlılık Olmaz . . . 16 Şeriatsız Tarikat Olmaz ... 19 Ehil Olmayan Kişilere Vazife Verdiler. . . 20 Vazife Almak Tarikat Ehli Olmaya Yeterli Değildir. .20 Vazife Vermenin Mesuliyeti Vardır. .. 2 l Vazife Alnıaya Ehil Olan Kişiler. .. 23

    Mürşidi Kamil'in Vekilinin Belirlenınesi ... 24 Kemal Bey, Efendi Hazretlerinin Vekilidir. .. 25 Kemal Bey Mürşid-i Kamil Değildir. .. 26

    Mürşid-i Kamil Vekilinin Görevi . . . 26 Şfıra Nedir. . . 27 Şura Heyetinde Bulunması Gereken Vasıflar. .. 27

    Mustafa Çırpanlı Hoca Efendi idarecilik Görevinden Alındı .. 30 Ahmed Denizolgun, Kemal Bey' e Bi'at Etınedi ... 31 Kemal Bey, Kendisine Yakın Olan Kişilerin Bazılarından Rahatsızdı. .. 32 Ahmet Denizolgun Şura Kararı Olmadan İlıvan ın Başına Geçti ... 34 Müslümanın Müslümana Selanı Verınesi Sünnettir .. .40

    Müslüman ın, Müslümanın Verdiği Selamı Alınası Farzdır . . .41 Selanı Vermekte Adam Seçilınez .. .43 Uzaklaştıran Değil Kucaklayan Olun .. .43 Gıybet Leş Yemekten Daha Kötüdür. . .45 Gıybeti Dinleyen Kişi de Aynı Suça iştirak Eder. . .47 İftira .. .47 Ehil Olmayanlara Görev Verildi .. .49 Ehil Olmayan İdareciler. .. 50 Sevgili Peygamberimiz Ehil Olanları idareci Olarak Görevlendirirdi .. S 1 Ehil Olmayanlara Görev Verilmesi Kıyamet Alametidir...55 Süleyman Efendi Hazretlerinin Bazı Sözlerine Değer Vermediler .. 56 Cemaati Fiilen Siyasetin İçine Soktular. .. 56 Ahmed Denizolgun İhvana CHP'ye Oy Verdirdi ... 58 Ahmed Denizolgunun Oy Verilmesini Eınrettiği Partiler .. 58 Cemaat Ticari Bir Şirket Haline Getirildi .. .59 Ulumu Müsbeıeyi Uluınu İliihiyeye Tercih Ettiler. .. 60 İhvana, Televizyonda, Radyoda Konuşmayı, Gazetede Yazınayı Yasakladılar. .. 61 Ahmed Denizolgun Televizyondaki Konuşmaını Bırakmaını İstedi ... 63 Gazetelerde Yazınama Gelince ... 64 Oba'da Güneş Yeniden Doğuyor. .. 66 Nihayet Gazetedeki YazımaMani Oldular. .. 69

    Muaz b. Cebel İlinı Öğrenmenin ve Öğretmeni n Fazileti Hak. Şöyle Demiştir .71 İli m Öğretmek Allah-Ü Teaiii'nın Eınridir. .. 72 Din Nasihattır. .. 75 ilim Öğretnıenin Fazileti ... 76 Kadınların Hacca Gitmesini Yasakladılar. .. 79

    4

  • Kadınların Hacca Gitmesine Kocaları Bile Mani Olamaz . . 83 Hiç Kimse ibadete Mani OlamaL ... 85 Hacca Vekil Göndermenin Şarıları ... 90 Hacca Vekil Göndermenin iki Şartı Vardır. .. 90 Faiz Nedir. .. 91 Faize Giren Şeyler. .. 92 idarecilerin Hediye Alnıaları Haramdır .. 92 Faiz Haranıdır. .. 94 FaizeKıyas Yaparak Helal Dennıez ... 95 Faiz Büyük Günahlardandır ... 95 Faizi n Artması Kıyamet Alanıetlerindendir..97 Faiz Yiyenlerin Cehennemdeki Ycrleri ... 98

    Kur'an Kurslarına Ait Malları Korunıadılar ... 98 Enıanete Hainlik Edenler Kendilerini Allah'ın Azabıııdan Kurtaranıazlar ... l02

    Kurban Etini Sattı lar ... l 03 Kurban Etini Satmak Haranıdır. .. 104 Kurban Kesnıek Vaciptir. .. 104 Kurbanın Hükmü .. 106 Kurban günahların affına sebeb olur .. 106 Kurban eti üçe taksim edilir ... 106 Kurban Canlı Olarak Veya Parası Verildiği Zanıaıı .. 108 Harama Önem Vermediler. .. l 08 Haram Namazın Kabulüne M ani Olur ... 1 13 Haranı Duanın Kabulüne Man i Olur . . 114 Haranı Maldan Verilen Sadaka Kabul Edilmez ... 1 15 Helale-Harama Dikkat Etmemek Kıyamet Alanıetidir ... l 16 Adil Olnıadılar. .. l 17 Zengin Olmak Üstünlük Sebebi Değildir ... ı 18

    Karşı Tarafı Dinlemeden Hüknıeniler ... 1 19 Adil idarecinin Nitelikleri ... 127 ilıvana Yalan Söylediler ... 130 Yalan Nedir .. 13 1 Yalan En Büyük Günahtır .. 131 Yalana Giren Sözler .. . 133 Yalan Söyleyenierin Gidecekleri Yer Cehenncnıdir .. 137 Yalan Söyleyenlerden Uzak Durmak Allah-Ü Teaiii'nın Enıridir. .. 140 Yalan Münafıklık Alanıetlerindendir ... 14 1 Hakka Karşı Su san Dilsiz Şeytandır .. 142 Asiye itaat Allalı'a . .. 152 Asi ye itaat Allah 'a isyanci ır ... 154 Büyük Hatadır, Günahtır. .. 156 Allah'a Değil De Ku la itaat Şirktir .. 159 imanı-l Azam Diyor Ki: Ş irk iki Kısımdır . . 161 Baştaki idareci Adeta ilahlaştırılıyor ... 162 Allah-Ü Teaiii 'ya Ş irk Koşanların Bütün Anıelleri Boşa Gider . . 166 Şeriat ve Tarikatın Hükümlerine Uyanlar Cennete Gideceklerclir. .. 169

    5

  • Bismillahirrahmanirrahim Ralıman ve rahim olan Allah-ü Teala'ya hamdolsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed'e onun aline ve ashabına

    salat ve selam olsun. Ehl-i sünnet yolunda olan mü'minleri Allah-ü Teala zalim

    lerin, münafıkların ve hasetierin şerrinden korusun. Süleyman Efendi Hazretlerine ve onun gerçek müridierine

    de selam olsun.

    6

  • ÖN SÖZ

    Mürşid-i kamil, müceddit, varisi nebi ve manevi tasarruf yetkisine sahip olan Süleyman Efendi Hazretleri, açtığı Kur'an Kurslarında yüzlerce müftü, vaiz ve müderris yetiştirerek ve camilerde vaz ederek, varis-i nebilik ve irşad görevini yerine getirdi. 16 Eylül 1959'da İstanbul'da vefat etti. Karacaahmet mezarlığında metfündür.

    Süleyman Efendi Hazretlerinin vefatından sonra, onun vekili olarak cemaatin başına geçen kişiler, bazı konularda şeriatın hükümlerine ve tarikatın kurallarına uymadılar. Süleyman Efendi Hazretlerinin bazı sözlerine de değer vermediler.

    Bu kitapta;

    * İtikatsız (imansız) şeriatın, şeriatsız tarikatın olmadığını, * İman, şeriat ve tarikatın ne olduğunu, * Yetkisi olmayanların vazife veremeyeceklerini ve ehil

    olmayanlara vazife verilemeyeceğini, * Bölge, mahalli ve yurtlarada idareci olarak görevlendiri

    len kişilerin şeriat ve tasavvuf ilmine vakıf, takva ve adil olmaları gerektiğini,

    * Allah'ın, Rasulüllah'ın ve varis-i nebinin emrine rağmen, idaredekllerin ihvana, televizyonda ve radyoda konuşmayı, gazetede yazmayı yasaklamalarının doğru olmadığını,

    * Süleyman Efendi Hazretleri bizim siyasetle, dünya ile işimiz yok dediği halde, idarecilerin cemaati fiilen siyasetin içine sokmalarının ve cemaati ticari bir şirket haline getirmelerinin yanlış olduğunu,

    * Allah-ü Teaiii'nın emri olan hacca gitmeyi ihvandan olan kadınlara yasaklamanın Allah'a isyan olduğunu,

    * Haram olduğu nasla sabit olan faize hiçbir kimsenin hela] diyemeyeceğini ve harama helal demenin küfür olduğunu,

    7

  • * Sorumlularm Kur'an kurslarına (yurtlara) ait menkul ve gayrimenkul mallara sahip çıkmadıklarını,

    * Kurbanlıklarla ilgili uygulamanın yanlış olduğunu ve kurban etinin satılamıyacağını ,

    * Bazı idarecilerin ihvan arasında adil davranmadıklarını, karşı tarafı da dinlemeden hüküm verdiklerini,

    * Yanlışları görüp de doğruları konuşmayan hocaların kendilerini sorumluluktan kurtaramayacaklarını ,

    * Asiye itaatin Allah'a isyan olduğunu, * Allah'a değil de kula itaatin şirk olduğunu yazdım.

    Biliyorum ki, bu kitabı okuyunca bazı şeriat ve tasavvuf ilminin özüne vakıf olmayan, yaptığı ibadetin ve zikrin lezzetini almayan, rabıtanın feyzini kalbinde hissetmeyen ve manevi kardeşliğin havasını yaşamayan kişiler bana, çok ağır ithamlarda bulunacaklar. Onlara diyorum ki: Kendinizi imandan çıkaracak sözlere dikkat edin. Sonra yazık olur size.

    Not: Gerekirse yazdıklarımı ispat edebilirim.

    Şükrü BOZ

    8

  • İMANSIZ ŞERiAT OLMAZ Ş E RiATSIZ TARiKAT OLMAZ

    Tarikata girecek kişinin, önce imanın, şeriatın ve tarikatın ne olduğunu, imansız şeriatın, şeriatsız da tarikatın kabul edilmeyeceğini ve yapacağı ibadetlerle ilgili fıkıh ilmini bilmesi gerekir. İmanın önemini, şeriatın hükümlerini, tarikatın kurallarını ve yapacağı ibadetlerle ilgili fıkıh ilmini bilmeyenlere vazife verip tarikata alınmaz.

    İman - Şeriat - Tarikat

    İman Nedir? İman : Sözlükte, kesin olarak İnanmak, kabul etmek de

    mektir. Terim olarak iman; Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in bildirdiği şeylerin hepisinin doğru ve gerçek olduğunu kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve beden uzuvları ile de amel

    e tm ekti r. ( 1 ) Hz. Ali (r.a.) diyor ki: Rasulüllah (s.a.v.) imanın ne oldu

    ğunu bize şöyle bildirdi: İman, kalben bilip tasdik etmek, dil ile ikrar etmek ve be

    den uzuvları ile de amel etmektir. (2) Allah-ü Teala, imanın kalbin tasdiki ile olduğunu bildirip

    şöyle buyuruyor:

    Ey Peygamber! Kalbieri iman etmediği halde, ağızları ile inandık diyenlerden ve Yahudilerden küfüre koşanlar seni üzmesin. (3)

    Allah kimi h idayete erdirmek isterse, onun kalbini İsiama açar. (4)

    ( 1 ) İ slam Akaidi. 1 / 153. İslam Ans. 3/ 146, ihya-i Ulum'id-Din: ll 359, Dini Terimler Sözlüğü. l l 230, i lmihal (Di.İş.Bş.) 1/ 68, Y.Rehber Ans. 1 0/ 69, ilmihaL (Prof Dr H.Döndüren) 63

    (2) Hadis Ans. 1 6/ 492 (3) Maide. 41 (4) En 'am. 1 25)

    9

  • İman , imanın altı şartına da inanmaktır. Hz.Ömer (r.a.) anlatıyor: Biz bir gün Rasulüllah'ın yanında otururken yanımıza bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk eseri gö

    rülmeyen ve bizlerden kimsenin tanımadığı bir zat çıkageldi. Sonra, Rasulüllah'ın önüne (diz çöküp) oturdu, iki dizini onun dizlerine dayadı, iki avucunu kendi dizlerinin üzerine koydu ve:

    Ey Muhammed bana imanın ne olduğunu bildir, dedi. Ra

    sulüllah (s.a.v.) şöyle açıkladı:

    İman: 1- A llahın varlığına ve birliğine inanmak, 2- A llah 'ın Meleklerine inanmak, 3- A llah 'zn Kitaplarına inanmak, 4- A llah 'ın Peygamberlerine inanmak, 5- Ahiret gününe inanmak, 6- Hayır ve şerrin A llah tan geldiğine inanmaktzr . O zat: Doğru söyledin ya Muhammed, dedi. Doğrusu biz ona

    hayret ettik. Hem soruyor hem de doğru söyledin diye Rasulüllah'ı tasdik ediyordu. (Sonra islamı, ihsanı ve kıyametin ne zaman kopacağını sordu. Rasulüllah (s.a.v.) onları da açıkladı.) Bundan sonra o zat kalktı gitti. Bir süre sonra Rasulüllah (s.a.v.) bana:

    Ey Ömer! Bu soruları soranın kim olduğunu biliyor musun? diye sordu.

    Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedim. Rasulüllah (s.a.v .): O, Cebrail ( a.s) idi, size dininizi öğretmek için gelmişti,

    buyurdu. ( 1 )

    ( 1 ) Sahib-i Buhari: 1/203 Riyaz'üs- Salihin: ll 178, Hadis Ans: 2/ 214, Tergib ve Terhib: ll 47, İslam A kaidi: ll 230, islam An s: 4/ 94, Ruhul Beyan: 4/ 358, İbn Kesir: 1 2/ 6427

    10

  • Şeriat Nedir?

    Şeriat, İslam dininin kendisidir. Yani Allah-ü Teala'nın ve O'nun Peygamber olarak gönderdiği sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed'in emir ve yasaklarıdır. Şeriat ve din aynı manayı ifade eden iki kelimedir, hangisi söylense bir diğeri anlatılmış olur. (Bu ifadeye göre, şeriatı istemiyorum demek, dini istemiyorum demektir. Bu ise küfürdür.) ( 1 )

    Şeriatın İslam dininin kendisi olduğu şu ayetlerden anlaşılmaktadır:

    (Ey Muhammed) Her biriniz (gelmiş geçmiş tüm ümmetler) için bir şeriat ve yol tayin ettik. (2)

    Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İ sa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de şeriat kıldı . (3)

    Sonra emir konusunda bir şeriat üzere olmakla seni görevlendirdik. Onun için sen o şeriata uy da, ilmi bilgisi olamayanların arzularına uyma. (4)

    Hz. Peygamberimizin sözleri de şeriattir. Çünkü onun bütün sözleri vahiy iledir. Sevgili Peygamberimizin sözlerinin vahiy ile olduğunu Allah-ü Teala şöyle bildiriyor:

    O (Muhammed) h evadan (kendi arzu ve isteğine göre) konuşmaz. O (nun konuşması Cebrail vasıtası ile Allah'tan) kendisine vahyolunandan başka bir şey değildir . (S)

    Hz. Peygamberimizin yapılmasını veya yapılmamasını emrettiği her şey aslında Allah-ü Teala'nın emridir. Zira Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

    Peygamber size ne verdi ise onu alın. Size neyi yasakladı ise ondan sakının ve Allah 'tan korkun. Çünkü A llah'ın azabı şiddetlidir. (6)

    ( 1 ) Hak Dini Kur'an Dili: 3/368, 7/343, Ruhul Beyan: 2/ 434, Tasavvuf ve Tarikatlar: 308, İslam Ans: 6/ 29, Dini Terimler Sözlüğü 2/209

    (2) Maide 48 (3) Şura 13 (4) Casiye 18) (S) Necm: 3-4 (6) Haşr 7 ll

  • Tefsir alimleri diyorlar ki: Bu ayette şuna delil vardır; Hz. Peygamberimizin emrettiği her şey hakikatta Allah'ın emridir. (Binaenaleyh onun sözleri de şeriattır.) ( 1 )

    İlırama girildiği zaman üzerinde bulunan bütün elbiseler çıkarılır, fakat İlırama girildiği zaman üzerindeki bütün elbiseterin çıkarılacağına dair bir ayet yoktur. Hz Peygamberimizin sünnetidir. Abdullah b. Mesud (r.a.) ihrama girdiği halde üzerindeki elbiselerini çıkarmayan bir adamla karşılaştı ona:

    Üzerindeki bu elbiseleri çıkar, dedi. Adam: Bu hususta yani ihrama girince diğer bütün elbiselerin çı

    karılacağına dair, Allah'ın kitabında bana bir ayet okuyabilir misin? dedi.

    Abdullah b. Mesud şu ayeti okudu:

    Peygamber size ne verdi ise onu alın. Size neyi yasakladı ise ondan sakının. (2)

    Sevgili Peygamberimiz de, bir Hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:

    Ben size bir şeyi yasaklarsam; ondan kaçının. Size bir şeyi emredersem de gücünüz yettiği nisbette onu yapın. (3)

    Şeriata (Allah-ü Teala'nın ve sevgili Peygamberimizin emir ve yasaklarına) uymak Allah-ü Teala'nın emridir. Yüce

    Rabbimiz şöyle buyuruyor: (Ey Muhammed) Seni din hususunda apaçık bir şeriat

    sahibi kıl dık. Sen ona uy, bilmeyenierin h eva ve heveslerine uyma. (4)

    Şüphesiz ki Benim yolum budur. Dosdoğrudur. O'na uyun. Başka yollara uymayın ki, sizi onun yolundan ayırmasın. Allah bunları sakmasınız diye size emretti . (5)

    ( 1 ) Ruhu! Beyan: 8/573 (2) Haşr:7 (3) İbn Kesir: 14/ 7809 (4) Casiye: 18 (5) En'am: 1 53

    1 2

  • İMANSIZ ŞERİAT OLMAZ

    İmansız şeriat olmaz. Şeriatın emri olan namaz, oruç, hac

    ve zekat gibi ibadetlerin, Cami, mescid, yol, köprü, su, gibi yapılan hayırların ve iyiliklerin kabul edilmesi için imanlı olmak şarttır. İmansız şeriatın kabul edilmeyeceğini Allah-ü Teala şöyle bildiriyor:

    Onlar iman etmemişlerdir. Bu yüzden Allah onların arnellerini boşa çıkarmıştır. (1)

    İnkar edip kafir olarak ölenlerin hiç birinden, yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse bile, kabul edilmeyecektir. Onlar için acıktı bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. (2)

    Bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı daha, inkar edenlerin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verseler yine onlardan kabul edilmez. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. (3)

    Onların hayır narnma bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onlar cehennem de ebediyen kalacaklardır. (4)

    Fıkıhcı İmam Beyhaki şöyle der: Bu ayetlerden inkarcı kişilerin işledikleri Camelierin ve)

    hayırların kendilerine fayda vermeyeceği anlaşılır. (5) Kadı İyad da şöyle der: inkarcıların yaptıkları hayırlı işlerin, kendilerine fayda

    vermeyeceği konusunda icma vardır. Onlar, cennetin nimetle

    rinden istifade edemeyecekleri gibi, azabları da hafifletilmeyecektir. (6)

    Hz. Peygamberimiz İmansız şeriatın kabul edilmeyeceğini ve iman etmedikçe cennete girilemeyeceğini bildirip şöyle buyuruyor:

    iman etmedikçe cennete giremezsiniz. (7)

    ( 1 ) A hzab: 19 (4) Tevbe: 1 (6) Ruhul Beyan 3/ 400

    (2) A I-i İmran: 9 1 (3) Maide: 36 (5) Ruhul Beyan: 3/400 (7) Riyaz'üs-Salihin: 2/261

    1 3

  • Ashab: Ey Allah'ın Rasulü! Abdullah b. Cüd'an misafirleri ağırlar (onlara yedirir, içirir ihtiyaçlarını giderir)

    ' esirleri azad

    eder ve yemek yedirirdi, bunlar kendisine hiç fayda vermeye

    cek mi? dediler. Rasulüllah (s.a.v.): Haytr (iman etmediği için yaptığı iyilikler kendisine hiç

    fayda etmeyecek), buyurdular. ( 1 )

    Tarikat Nedir?

    Tarikat, lüğatta yol demektir. Kur' an' ı Kerim Ahkaf suresi 30. ayetindek:i "Tank" kelimesi "yol" olarak geçmektedir.

    Tarikat, şeriatın zahirinden özüne doğru giden yoldur. (2) Tarikat, tasavvuf ıstılahında, Allah-ü Teala'ya ulaşmak

    için gidilen yol demektir. Bu yola gitmek ve yolculuk yapmak ancak bir mürşid-i kamil'in öncülüğünde gerçekleşir. Mürşid-i

    kamil olmadan bu yola girilmez ve yolculuk yapılmaz. (3)

    Tarikat Bir Din Değildir

    Tarikat bir din değildir. Allah-ü Teala'nın Al-i İrnran suresi 19. ayetinde bildirdiği üzere Allah indinde hak din islamdır.

    Tarikatlar dinin bizatihi kendisi olmayıp dinin gayesinin kuvvetlenınesini temine medar (sebeb) olan vasıtalardır. (4)

    Din: Akıl sahiplerini kendi arzulan ile bizzat iyilikleri yapmaya sevkeden ilahi bir nizamdır. (5)

    Tarikat Bir Mezhep de Değildir

    Mezhep: Mutlak müctehid bir alimin, Müslümanların inanmaları ve yapmaları gereken hususlada ilgili olarak dini

    delillerden (Ayet, Hadis ve İcmadan) hüküm çıkarma usulleri ve çıkarıp bildirdikleri hükümterin hepsidir. (6)

    (1) İbn Kesir: 4/ 1297 (2) Sufilik 36 (3) İslam Ans: 6/120, Tasavvuf ve Tarikatlar: 3 1 2 (4) Tasavvuf v e Tarikatlar 32 (5) Hak Dini Kur'an Dili: 2/413, Tasavvuf ve Tarikatlar: 32, Dini Terim

    ler Sözlüğü: ll 85, İ s lam Ans: ll 394. (6) Dini Terimler Sözlüğü: 2/ 18, İslam Ans: 4/ 1 84

    1 4

  • Tarikatta Esas Olan Allah'a Yönelmektir

    Tarikatta esas olan bütün benliği ile Allah-ü Tealll'ya

    yönelmektir. Şeriatın bütün emir ve yasaklarına, tarikatın kurallanna uymaktır. Vazife alan kişi şeriatın emir ve yasaklarına, tarikatın kurallarına uymuyorsa o kişi vazife almakla tarikata girmiş olmaz. Mütesavvıflar tarikatta esas olanın Allah'a yönelmek olduğuna şu ayeti delil göstermişlerdir:

    Bizim yolumuzda cihad edenleri , biz yolumuza ulaştırırız. ( 1 )

    Tarikatla ilgili tasavvuf bilgilerinin kaynağı Hz. Peygamberirnizdir. Bütün ashab-ı kirarn bu bilgileri silsile yolu ile kendinden sonrakilere ulaştırdılar. Fakat birkaç asır geçtikten sonra kayboldular. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali 'nin silsileleri halen devam etmektedir. (2)

    Nakşl tarikatının müceddidi kolunun son mürşid-i kılmili olan Süleyman Efendi Hazretlerinin silsilesi geriye doğru Hz. Ebu Bekir'e ulaşır ve Hz. Peygamberirnize bağlanır.

    Nakşi tarikatının müceddidi kolunun silsilesi Süleyman Efendi Hazretlerinde son sayı olan otuzüç sayıyı tamamalamıştır. O nedenle Süleyman Efendi Hazretlerinden sonra, nakşi tarikatının müceddidi kolunu devam ettirecek bir mürşid-i kamil gelmeyecektir.

    Süleyman Efendi Hazretlerinin vefatından sonra onun vekili olarak, cemaatın dini ve mali işlerini yürütmek için başa geçen kişiler, mürşid-i kamil olmadıkları gibi, manevi tasarruf yetkisine de sahip değillerdir, onun için de bunlara rabıta yapılmaz.

    ( 1 ) Ankebut: 69 (2) Y .Rehber Ans: 1 8/ 353

    1 5

  • Bİ' ATSIZ BAGLILIK OLMAZ

    Allah-ü Tealll'ya kul, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e ümmet ve mürşid'i kamil'e mürid olmak "bi'at" ile olur.

    Tasavvufta bi'atın karşılı ğı olarak, intisap etme ve tarikata girme kelimeleri kullanılır. ( 1 )

    Bi' at: itaat edeceğine ve sadık kalacağına dair söz vermek anlamına gelir. (2)

    Allah-ü Teala bütün insanlardan kendisine itaat edeceklerine dair bi'at aldı. Hz. Peygamberimiz de ashabından kendisi

    ne itaat edeceklerine, sadık kalacaklarına ve Allah'ın emirlerini yerine getireceklerine dair bi'at aldı . Tarikatta da mürşid-i

    kamiller müridierinden sadık ve bağlı kalacaklanna, şeriatın emir ve yasaklarına uyacakları na dair bi 'at alırlar, ondan sonra ona vazife verip tarikata alı rlar. Çünkü şeriatsız tarikat ve b iatsız d a bağlılık olmaz.

    Kulun Allah-ü TeaHi'ya Bi'atı

    Allah-ü Teala, Hz.Adem'i yarattığı zaman onun sırtından dünyanın sonuna kadar yaratacağı bütün insanları çıkardı ve

    onlardan bi'at (söz) aldı. Mukatil şöyle demiştir: Allah (cc) Hz. Adem'i yarattığında

    sırtının sağ yanını sıvazladı, oradan zerreler gibi hareket eden beyaz bir zürriyet çıktı, sonra Hz. Adem'in sol yanını sıvazladı oradan da zerreler gibi hareket eden siyah bir zürriyet çıktı. Bundan sonra Allah (cc): Ey Adem! İşte bunlar senin soyun , buyurdu. Daha sonra Allah (cc) o zerreciklere:

    Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (buyurdu). Onlar da: Elbette Rabbimizsin dediler (Araf 1 72). Böylece Allah-ü Teala bütün insanlardan bi'at aldı. (3)

    ( 1 ) Kaynakları ile Tasavvuf. 1/ 303 (2) Kaynakları ile Tasavvuf: 1/ 303, islam Ans: 1 / 230, Yeni Rehber Ans 4/ 8 (3) Tefsir-i Kebir: ll/ 1 36

    1 6

  • İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: Allah (cc), Hz. Adem'i yarattığında sırtım mesih etti, kıyamete kadar yarata

    cağı her insanı ondan çıkardı (ve onlara) buyurdu ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar da evet sen bi

    zim, Rabbimizsin dediler. (Araf. 1 72) O zerrecikler Allah-ü Teala'ya bi'at ettiler. Yani Allah'a itaat edeceklerine ve sadık kalacaklarına dair söz verdiler. (1)

    Ü mmetin Peygamberi ile Bi'atı

    Ümmetin Peygamberi ile olan bi 'atı, ona kesinlikle itaat etmesi, hüküm ve emirlerine uymakta bütün gücünü kullanması ve ona yardım etmesidir. (2)

    Hz. Peygamberimiz islama girmiş olmalarının yanısıra Ashab-ı kirarndan değişik zamanlarda ve mekanlarda önemli

    konularda bi' at almıştır. Ümmetin Peygambere bi' at etmesi aynı zamanda Allah'a bi'attır. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

    Rasulüm! Sana bi'at edenler, ancak Allah'a bi'at etmiş olurlar. (3)

    Ümmetin Hz. Peygamberimize bi'atın, bazı şartlarını Allah-ü Teala Kur'an'ı Kerim'de şöyle bildiriyor:

    Ey Rasulüm! Mü'mi n kadınlar Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmernek (yani başka bir kadının doğurduğu çocuğu alıp veya kendi doğurduğu ile değiştirip ben doğurdum diye kocasına isnat etmemek), iyi bir işte sana karşı gelmernek hususunda sana bi 'at etmeye geldikleri zaman, onların b iatlarını kabul et ve onlar için Allah 'tan mağfiret dile, şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. (4) (5)

    ( 1 ) Ruhu! Beyan: 3/ 267 (2) Ruhu! Beyan 9/32, Hadis Ans: 2/273 (3) Fetih: 10 (4) Mümtehine 1 2 (5) Hadis Ans: 2/ 276

    1 7

  • Hz. Peygamberimiz, Allah-ü Tdila'nın ayet-i kerimede bildirdiği şartlarla Ümeyye Binti Rukeyya'dan bi'at aldı. Rukeyya şöyle anlatıyor:

    Biz Rasulüllah'a bi'at edelim diye yanma vardığımızda bizden Kurandaki Mümtehine suresinin on ikinci ayetinin ön gördüğü şekilde bi' at aldı. ( 1 )

    Hz Peygamberimizin Ümmeti ile Bi' atı

    Hz.Peygamberimizin ümmeti ile bi'at etmesi, islamın gereklerini yerine getirdikleri takdirde onlara mükafatlar vaat etmesi, ümmetin işini idare etmeyi ve hesap gününde onlara şefaat vaat etmesidir. (2)

    Allah'a ve Rasulüllah'a bi'at edip itaat edenler cennete gideceklerdir. Bu hususdaki ayetlerden bazıları şunlardır.

    Kim Allah'a ve Rasulüne itaat ederse Allah onu altından ırmaklar akan cennetine koyar. Orada e bed i olarak kalırlar, işte büyük kurtuluş budur. (3)

    Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar. (4)

    Her kim Allah'a ve Rasulüne itaat eder, Allah tan korkar ve sakınırsa işte asıl bunlar kurtulanlardır. (S)

    Müridin Mürşid-i Kamil' e Bi 'atı

    Müridin mürşid-i kamil'e bi'atı, tasavvuf hükümlerine göre yapı lır. Buna intisab etme de denir. Tasavvufa göre müridin

    mürşidi kamile biatı : Allah yoluna giren bir müridin, mürşidine sadık ve bağlı

    kalacağına, Allah için, Allah yolunda kendisine kayıtsız şartsız

    (1) Hak Dini Kur'an Dili: 8/303, Hadis Ans: 2/ 27S (2) Ruhu! Beyan: 9/32, Hadis Ans: 2/ 273 (3) Nisa: 13 (4) Nisa: 69 (S) Nur: S2

    1 8

  • teslim olacağına, haramlardan uzaklaşacağına, helal ve hayırlara sarılacağına, günahlardan tevbe edeceğine ve bir daha günah işlemeyeceğine, bütün insanlara özellikle Müslümanlara iyilik yapacağına (şeriatın ve tarikatın emir ve yasaklarına uyacağına) dair söz vermesidir. (vazife alacak kişi bu sözü verdikten sonra ona vazife verilir) ( 1 )

    ŞERi ATSIZ TARİ KA T OLMAZ

    Tarikata giren kişi, şeriatın bütün emirlerini tutması ve yasaklarından da kaçınması gerekir. Çünkü şeriatsız tarikat olmaz. Tarikatın yolu şeriattan geçer. Şeriatın emir ve yasaklarına uymayanlar, yaptıkları ibadetin, zikrin, rabıtanın ve okudukları Kur' an' ın lezzeti ni alamazlar, kalbierine n uru Muhammedi gelmez.

    Rivayet edilir ki: Bazı dervişler, Gülistan semtine gidip orada zikir yapmaya karar verirler ve oraya varıp zikir yapmaya başlarlar. Fakat içlerinden ikisi yaptıkları (ibadetin rabıtanın

    ve) zikrin, lezzetini alamazlar, kalplerine nı1ru Muhammed) gelmez. Durumu arkadaşlarına anlatırlar, hep beraber sebebini düşünmeye başlarlar. Sonunda o ikisi oraya gelirken yollarma

    tesadüf eden bir bağdan, sahibinin haberi olmadan birer salkım üzüm koparıp yediklerini söylerler. Bunun üzerine arkadaşları onlara:

    Şeriatsız tarikat olamaz, deyip onları bağ sahibine gönderirler. Gidin bağ sahibini bulun ve yediğiniz üzümün parasını verip helalleşin, derler. O ikisi de gidip bağ sahibini bulurlar ve yedikleri üzümün parasını verip helalleşirler. Sonra da tevbe ve

    istiğfar ederler. Bundan sonra yaptıkları (i bad etin, rabıtanın ve) zikrin lezzetini alırlar. Kalplerine de nur-u Muhammed) gelir. (2)

    ( 1 ) Kaynakları ile Tasavvuf: 2/ 303 (2) Tasavvuf (Reşit Paşa) 4 I

    1 9

  • Süleyman Efendi Hazretlerinin vefatından sonra onun vekili olarak ihvanın başına geçen idareciler bazı konularda şeriatın ve tarikatın hükümlerine uymadılar. Süleyman Efendi Haz

    retlerinin bazı sözlerine de değer vermediler.

    1- EHiL OLMAYAN KİŞiLERE V AZİFE VERDiLER

    Şeriatsız tarikatın olmadığını nazarı itibare almadan ve vazife vermenin manevi mesuliyetini düşünmeden veya mesuliyetinin olup olmadığını bilmediklerinden;

    İtikadı sağlam, arneli ve ahlakı güzel olmayanlara, İslamın şartlarını hakkıyla yerine getirmeyeniere ve yapa

    cağı ibadetlerle ilgili fıkıh ilmini bilmeyenlere, Helala, harama ve kul hakkına dikkat etmeyenlere. Anne baba, kardeş, akraba ve komşuları ile iyi geçinme

    yenlere, Sadece dünya menfeati için tarikata girmek isteyenlere vs.

    vazife verip tarikata aldılar.

    Vazife Almak Tarikat Ehli Olmaya Yeterli Değildir

    Her vazife alan tarikat ehli değildir. Namazın kabul edilmesi için Kiibe nin belli bir yerinde bulunmak yeterli değildir. Belli şartları yerine getirdikten sonra, niyet edip Kiibe ye yönelip, namazın şartlarına ve rükunlarına uyarak namaz kılmak lazım. İşte o zaman namaz kabul edilir.

    Tarikatta böyledir. Vazife almak tarikat ehli olmaya yeterli değildir. Tarikat ehli olmak için, şeriatın emir ve yasaklarına, tarikatın kurallarına uymak ve yapacağı ibadetlerle ilgili fıkıh ilmini ve mürid olmanın sorumluluğunu bilip yerine getirmek şarttır. Çünkü şeriatsız tarikat olmaz. Bir şair şöyle der:

    20

  • Şeriattır cümle işlerin başı Şeriatsız tarikat şeytan işi Tarikat ehlinde yoksa şeriat Onun şeyhi şeytandır oldem mutlak. (1)

    Süleyman Efendi Hazretleri bir sohbetinde; Ah bir kırk kişi olabilsek, iyi ve güzel işler yaparız, di

    yor. Yanındakiler: Efendim Anadolu 'nun her tarafında yüzlerce kardeşimiz var, dediklerinde, yine Efendi Hazretleri:

    Ah bir kırk kişi olabilsek, diyor. Demek ki, her vazife alan tarikat ehli olmuyor. (2)

    Sizler ne dersiniz bilmem ama ben şahsen hala o kırk kişiye ulaşıldığına inanmıyorum.

    Vazife Vermenin Mesuliyeti Vardır

    Ehil olmayan kişilere vazife vermenin manevi mesuliyeti vardır. Mustafa Çırpanlı Hoca Efendi, Kur'an kursları, dernekler ve ihvanla ilgili faliyetlerini cuma günleri Kerim Çağncı'nın dükkanında yürütürdü. Bir cuma günü bana:

    Şükrü Efendi, Musa Dayıyı bul gel, dedi. Musa Dayı, Alanya'nın köylerinde çocuklara ilmihallerini

    ve Kur'an okumalarını öğreten İlıavandan bir hoca idi, çarşı içinde Musa Dayıyı buldum, ikimiz beraber Hoca Efendinin yanına geldik, biz daha dükkandan içeri girmeden Hoca Efendi yerinden kalktı dükkanın üstündeki ikinci kata çıkmak için yürüdü ve Musa Dayıya: Musa Dayı buraya gel, dedi. Sonra bana, Şükrü Efendi sen de gel, dedi. Dükkanın ikinci katına çıktık. Hoca Efendi, Musa Dayıya:

    Sen ehil olmayanlara vazife veriyormuşsun, bunun manevi

    mesuliyetinden korkınuyar musun? Bundan sonra hiçbir kimseye vazife vermeyeceksin, dedi. Fakat ehil olmayanlara vazife vermenin manevi mesuliyetinin ne olduğunu açıklamadı.

    (l)Miftahul Kulub 191 (2) Hatıratım: 97 (Ali E rol)

    2 1

  • O gün Hoca Efendiye ehil olmayanlara vazife vermenin manevi mesuliyetinin ne olduğunu sormadığıma şu anda pişmanım. Çünkü ona her şeyi rahatlıkla sorabiliyordum. O bana bu yetkiyi vermişti.

    Ehil olmayanlara vazife vermenin manevi mesuliyeti benim düşüncelerime göre şunlardır.

    1 - Vazife alan kişi, şeriatı yaşamazsa, şeriatın hükümlerine göre hareket etmezse, tarikatın kurallarına uymazsa, hem şeriata ve hem de tarikata leke getirir. Halk nazannda tarikatın gözden düşmesine sebeb olur. Şeriat ve tarikata leke getiren kişinin ebedi hayatı husrandır.

    2 - Mürid rabıtada mürşidinden aldığı feyzin kaynağını bilmez de direkt mürşidinden aldığını düşünerek rabıta yaparsa bu, o kişi için itikat yönünden çok tehlikelidir. Bu kişinin bu duruma düşmesinden ona vazife veren sorumludur.

    E bi l Olmayanlara Vazife V ermek Do muzun Boynuna İnci Takmaya Benzer

    Vazife vermenin ağır sorumluluğunu ifade eden bu söz Mustafa Çırpanlı Hoca Efendiye aittir. Hoca Efendi, Alanya'nın Türktaş yaylasında tekamül talebelerini okuturken, talebelere yaptığı sohbette: 'Ehil olmayanlara vazife vermek domuzun boynuna inci takmaya benzer, o incinin kıymetini ve değerini bilmediği için çalıların arasından giderken boynundaki inciler dökülür gider de onun haberi bile olmaz, demiş.

    Yine Hoca Efendi kendisini ziyarete gelen ve vazife verme yetkisine sahip olan hocalara da, aynı ikazı yapmıştır. Okurcalar köyünden ve eski Oba talebelerinden olan Ahmet Demir Hoca anlattı: Biz bazı arkadaşlarla beraber randavu alıp, Hoca Efendinin evine ziyarete gittik. Bize:

    Çocuklar ehil olmayanlara vazife vermeyin, ehil olmayanlara vazife vermek doruuzun boynuna inci takmaya benzer. O

    incinin kıymetini ve değerini bilmediği için çalıların arasında

    22

  • giderken boynundaki inciler dökülür gider de onun haberi bile olmaz, dedi. Arkadaşın biri:

    Efendim ehil olanı nasıl bileceğiz, deyince Hoca Efendi: Vazife alacak kişinin ehil olup olmadığını bilmeyen, vazife

    vermeye yetkili değildir, dedi.

    Vazife Almaya Ehil Olan Kişiler

    İtikadı sağlam, arneli ve ahlakı güzel olanlar, İslamın şartlarını hakkıyla yerine getirmeye çalışanlar, yapacağı ibadetlerle ilgili fıkıh ilmini bilenler, helale, harama ve kul hakkına dikkat edenler, anne baba, kardeş, akraba ve komuşuları ile iyi geçinenler ve dünya menfeatı için değil de Allah'ın razı olacağı bir kul olmayı düşünenlerdir.

    Vazife Veren Kişi de Yetkili ve Ehil Olmalı

    Vazife alacak kişinin tarikata girmeye ehil olması gerektiği gibi, vazifeyi veren kişinin de vazife vermeye hem yetkili ve hem de ehil olması lazım.

    Vazife Vermeye Yetkili Olan Kişiler

    Vazife vermeye yetkili olan kişiler, mürşid-i kılmilin veya onun vekilinin yetki verdiği kişilerdir. Mürşid-i kılmilin veya onun vekilinin yetki vermediği kişiler tasavvufun hükmüne göre vazife vermeye yetkili değillerdir.

    Vazife Vermeye Ehil Olan Kişiler

    Vazife vermeye ehil olan kişiler özetle şu vasıflara sahip olan kişilerdir.

    İtikadı sağlam, arneli ve ahlakı güzel olanlar. Şeriat, tasavvuf, bağlı olduğu tarikat ve mürşidi hakkında yeterli derecede bilgi sahibi olanlar. Şeriatın emir ve yasaklarına titizlikle uyup takvalık mertebesine ulaşanlar. Mürşid-i kamil'in vasıflarını,

    görevini ve mürid olmanın sorumluluğunu bilenler. Müridi ma'nen kemale erdiren ve müridin manevi bağını koparan

    23

  • şeylerin neler olduğunu bilenler. Yaptığı ibadetin, zikrin ve rabıtanın feyzini alanlar. Müride verilen zikirin sayısının ne zaman artırılması gerektiğini ve bir Jetaiften diğer letılife ne zaman ve nasıl geçileceğini bilenler. Vazife almaya kimin ehil olduğunu anlayanlar ve vazife vermenin sorumluluğunu bilenler. Dinimize hizmeti en büyük ve en güzel hizmet olarak kabul edenler. Karşısında konuşan kişinin münafıkmı, yağcımı ve dalkavukmu, olup olmadığını anlayanlar. İhvanı kendi nefsine tercih edenler ve kendi nefsi için sevdiğini kardeşi için de se

    venler. Maddeye değer vermeyenler vs. Vazife vermeye yetkili ve ehil olmayan kişiler, vazife

    vermenin sorumluluğunu düşünmeden ehil olmayan, itikatı zayıf ve amelsiz nice insanlara, vazife verdiler. Bu kişiler şeriatı, tarikatı, mürid olmanın sorumluluğunu ve manevi kardeşliğin ne olduğunu bilmedikleri için, tarikat içinde birlik ve beraberlik bozuldu. Maalesef bu gün tarikatın içinde şeriatın hükümlerine, tarikatın kurallarına uymayan ve birbirlerine güvenmeyen, birbirleri ile konuşmayan, birbirlerine selam vermeyenler var.

    Mürşidi Kamil' in Vekilinin Belirlenmesi

    Mürşid-i kılmilin vekili olacak kişiyi şura heyeti kendi aralarından birini belirlerler ihvanın onayına sunarlar, ihvan onun vekilliğini kabul etmesi ile o kişi mürşidi kılmilin vekili olur.

    Eğer ihvanın onayını almadan şuranın halifeyi seçme yetkisi olsaydı, Hz. Osmanın halifeliği için ayrıca halkın bi'atına gerek görülmezdi. (1)

    Yine şura kararı ile belirlenen Hz. Ebu Bekir, Yemenlilerin bi'atı gelinceye kadar altı ay süre ile karar almaktan kaçınmıştır. (Eğer halkın onayı olmadan şuranın halifeyi seçme yetkisi olsaydı, Hz. Ebu Bekir Yemeniiierin bi 'atını beklemezdi) (2)

    Hz. Ebü Bekir halife seçilince, bütün idarecilerin ibret alması gereken şu tarihi konuşmayı yapmıştır:

    ( 1 ) i slam Ans: 2 1 428 (2) Allah dostları 4 1 294 24

  • Ey insanlar! Size halife oldum ama bu, sizden daha hayırlı olduğumu göstermez. İdaremde isabetli olduğum sürece bana yardım edin. Doğruluktan ayrılırsam beni düzeltin. Doğruluk emanettir (güvenilir olmaktır) , yalancılık hiyanettir. İçinizde zayıf olan hakkını alıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. İçinizde kuvvetli olan ise ondan başkasının hakkını alıncaya kadar zayıftır.

    Bir millet Allah yolunda cihattan vazgeçerse Allah'ın gazabına uğrar, perişan olur. Bir millet de kötülük yaygın ve revaçta olursa Allah o milleti belaya düşürür. Allah ve Rasulüne

    itaat ettiğim sürece, bana itaat edin. Bu itaattan ayrılırsam artık sizin üzerinizde bana itaat görevi kalmaz. ( 1 )

    Efendi Hazretlerinin vekili olarak ihvanın başına geçenler, Hz. Ebu Bekir (ra) ın insanlara yaptığı konuşmada dediği gibi, ihvana doğruluktan ayrılırsam beni düzeltin, Allah ve Rasulüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin, bu itaattan ayrılırsam sizin üzerinizde bana itaat görevi kalmaz, niçin demiyorlar veya diyemiyorlar? Kendilerine mi yoksa ihvana mı güvenleri yok. Kur'an kurslarında okuyup okutaniardan korkmayın, dünyada en güvenilecek kişiler Kuran Kurslarında okuyanlardır. Onlar ser verir, sır vermez.

    Kemal Bey, Efendi Hazretlerinin V ekilidir

    Kemal bey mürşidi kamil olan Süleyman Efendi hazretlerinin vefatından sonra, şura heyetinin kararı ve ihvanın da onayı ile cemaatın dini ve mali işlerini yürütmek için Efendi haz

    retlerinin vekili olmuştur. Süleyman Efendi Hazretlerinin altı kişilik şura heyetinden bi

    ri olan merhum Mustafa Arıkan amca anlattı. Efendi Hazretleri vefat ettikten (16 Eylül 1959) bir gün sonra (17 Eylül 1959'da) biz, şura heyeti olarak Efendi Hazretlerinin vekilini belirlemek için hazretimizin İstanbul Kısıklı 'daki köşkünde toplandı k.

    ( 1 ) Büyük i slam Tarihi: (Çağ. ya) 2/30, İ slam Ans: 2/8

    25

  • Kalaycı Hoca, Mustafa Çırpanlı Hoca Efendinin, Efendi Hazretlerinin vekili olmasını teklif etti. Şura heyetinin tamamı bu teklifi kabul etti. Fakat Hoca Efendi;

    Hazretimizin vekili olacak kişinin devamlı olarak merkezde, "İstanbul'da" bulunması lazım, ben ise Alanya'da oturuyorum, dedi ve Kemal Bey'i teklif etti. Demirci Hoca ile Lütfuilah Kocabaş, Kemal Bey asabi diye kabul etmediler. Diğer dört

    kşinin onayı ile Kemal Bey, hazretimizin vekili oldu.

    Kemal Bey Mürşid-i Kamil Değildir

    Tarikatlarda maddi manevi din hizmetleri görevi ilimde, irfanda, maneviyatta kendini yetiştirmiş ve yetiştirme kabiliyetine sahip olan kişilere silsile yolu ile verilir. Nakşi tarikatının müceddidi kolunun silsilesi Süleyman Efendi Hazretlerinde sona ermiştir. Onun için Kemal Bey'e manevi din hizmetleri görevi verilmemiştir. Mürşidi kamil değildir ve manevi tasarruf yetkisine de sahip değildir. O sadece Süleyman Efendi Hazretlerinin vekili olarak ihvanın idarecisidir.

    M ürşid-i Kamil Vekilinin Görevi

    Mürşidi kamilin vekilinin görevi, Hz. Peygamberimizin "Hepiniz çobansınzz güttüklerinizden sorumlusunuz ." (Sahih-i Buhari 1 6/7202) hadisine göre, cemaatin dini, mali işlerinden ve

    ihvanın her birinin şeriat ve tarikatla ilgili İcraatlarından sorumludur,

    Mürşid-i kamil'in vekilinin görevlendirdiği bölge, mahalli ve yurtlardaki idareciler de, görevli oldukları yerde cemaatın dini, mali işlerinden ve ihvanın şeriat ve tarikada ilgili İcraatlarından sorumludurlar.

    İhvanın her biri de şeriat ve tarikat hükümlerine aykırı olmayan konularda idarecilere itaat etmek zorundadırlar.

    26

  • Şfira Heyetinin Belirlenmesi

    Şura heyetini, Mürşid-i kamil ve mürşidi kamil 'in vekili olan kişi, şura heyetinde bulunması gereken vasıflara haiz olan kişilerden seçerler, önemli konulan şura heyeti ile İstişare ederek karar verirler.

    Şfira Nedir?

    Şura: Bir işin yürütülmesi için seçilen ve belli vasıfları taşıyan kişilerden meydana gelen danışma meclisidir. ( 1 )

    Şura Heyetinde Bulunması Gereken V asıtlar

    Şura heyetinde bulunması gereken vasıflar şunlardır: 1 - İtikadı sağlam, ameli ve ahlakı güzel, kin ve intikam

    dan uzak, merhametli, tecrübeli, ihvan arasında her haliyle güvenilen, sevilen, sayılan ve adaletli olması lazım

    Ebu Mes'ud (ra) anlatıyor: Rasulüllah (sav) buyurdular ki: Kendisi ile istişare edilen kişi güvenilen bir kimse olmalıdır. (2)

    2 - Şeriat ve bağlı olduğu tarikat ilimlerinde, irfanda manaviyatta kendini yetiştirmiş olması lazım

    3 - Şeriatın emir ve yasaklarına, tarikatın kurallarına titizlikle uyması lazım.

    4 - Şeriat ve Tarikatın hükümlerine göre, mürşid-i kamilin vekili olacak kişide aranan şartların neler olduğunu bilmesi lazım.

    5 - Dünyayı ahırete tercih etmeden, dinimize hizmet etme

    yi her şeyin üstünde tutması lazım. 6 - İnsan psikolojisini iyi tahlil edebilme kabiliyetine sahip

    olması lazım.

    7 - Karşısında konuşan kişinin yağcı, dalkavuk ve münafık olup olmadığını anlama kabiliyetine sahip olması lazım.

    ( 1 ) Y .Rehber Ans: 1 8/ 300, İ slam Ans: 3/230 (2) Hadis Ans: 1 7 1 485

    27

  • Şura, şeriatte de, Tarikatta da önemlidir. Hz. Peygamberimiz hayatta olduğu sürece peygamberlik görevinin yanısıra, devlet başkanlığını da üstlenmişti. Ayrıca kurduğu İslam devletinin işlerini yürütmek için görüşlerine başvurduğu Ensar ve Muhacirden meydana gelen bir "Şura meclisi" kurdu. (Önemli gördüğü konulan bu şura meclisi ile İstişare ederdi). ( 1)

    Şura meclisi ile İstişare etmek Allah-ü Teala'nın emridir. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

    Onların işleri aralarında İstişare iledir. (2) (Ya Muhammed yapacağın işte) Onlarla İstişare et. Ka

    rar verip azınettiğin zaman da Allah 'a dayan (güven) Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever. (3)

    İstişare bir nevi ictihad demektir. Kur'an ve sünnetin açık-ca beyan etmediği konular görüşülüp karara bağlanır.

    Hz. Peygamberimiz Kur' an' da bildirilmeyen birçok şeylerde şfua meclisi ve ashabı ile İstişare eder öyle karar verirdi. Nitekim Kureyşlilerin Mekke'den savaş için çıktıkları bilgisini

    alınca. Bedir harbinden önce ashabı ile İstişare etti ve düşmana karşı nasıl bir tavır alacaklarını Ensar ve Muhacirin görüş birliği ile kararlaştırdı.

    Yine Uhud savaşından önce, Medine'de kalarak mı yoksa düşmana karşı şehir dışına çıkarak mı harp edilmesi hususunda, ashabı ile İstişare etti. Hatta kendisi Medine'de kalarak muharebe etmeyi tercih ettiği halde çoğunluk şehir dışına çıkmayı tercih ettiği için, şehir dışına çıkıldı. (4)

    Sevgili Peygamberimiz Bedir esirleri konusunda, Uhud ve Hendek harplerinde, Hudeybiye'de, Taif seferinde, İfk hadisesinde ve insanların namaza nasıl çağınlması hakkında ashabı ile İstişare etti.

    ( 1 ) Hak Dini Kuran Dili 2/545, Y.Rehber Ans: 1 8/ 300, İ slam Ans: 3/231 (2) Şura: 38 (3) Al-i İ m ran: l 59 (4) Hak Dini Kur'an Dili: 2/546, İbn Kesir: 4/ 1416, Rehber Ans: 4/ 300

    28

  • Hz. Peygamberimiz ashabı i le İstişare ederken, vahye dayal ı olmayıp, kendi görüşü olduğunu söyleyerek durumu açı klarsa ashab da kendi görüşlerini açıklarlardı . Nitekim Bedir günü Hz.Peygamberirniz askerlerle Bedir kuyusundan daha aşağı bir yere konakladığı sırada Habbab İbn Münzir (ra) :

    Ey Allah ' ın Rasulü, şu konakladığımız yerde , Al lah ' ın emri i le mi konakJadık. O takdirde burayı aşmak veya buradan geri dönmek bizim elimizde değildir. Yoksa Al lah'tan vahiy gelmeden kendi görüşünüze göre mi burada konakladık, diye sordu . Hz . Peygamberimiz:

    Hayır, kendi görüşüm, buyurdu. Bunun üzerine Habbab (ra) : Ey A l lah' ın Rasulü burası konaklanacak yer deği ldir. Hal

    kı kaldırın da, suya düşmandan daha yakın olan bir yere varıp konaklayalım. Sonra da düşmana buradan saldıral ırn, ded i . Sevgi l i Peygarnberimiz:

    Sen güzel bir görüş beyan ettin , deyip onun görüşü i le arnel etmiştir. ( 1 )

    Al lah-ü Teala tarafından vahiy gelmiş olan hususlarda, Peygamberin ümmeti i le İ stişare etmesi caiz deği ldir. Çünkü Nas (ayet ve hadis) karşıs ında rey ve kıyas batı Idır. (2)

    Her şeyi Al lah-ü Teala'dan öğrenme imkanı olmasına rağmen , Hz. Peygamberimiz vahye dayalı olmayan ve önemli gördüğü bazı konuları İstişare mecl isi i le İstişare ederek kararlaştırır idi .

    İhvanın dini ve mali işlerinin aksamadan düzenl i ve adi l bir şekilde yürütülmesi için baştaki idarecinin i stişare heyeti , şura heyetinde bulunması gereken vasıflara haiz olan kişilerden olmal ı .

    Şfira Meclisi Altı Kişiden Oluşur

    Şuranı n alt ı kişi olması şu ayeti kerimeye göredir: Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka,

    O'dur. (Al lah ' tır) Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. (3)

    ( 1 ) İbn Kesir: 4/417 , İ slam. Ans: 3/ 23 1 (2) Hak Dini Kur'an Dili: 2/ 548 (3) Mücadele: 7

    29

  • Hz. Ömer (r.a.) Şfirayı Altı Kişi Olarak Belirledi

    Hz. Ömer (r.a. ) , sabah namazını kılarken Ebü Lü' lü tarafından yaralandıktan sonra vefat edeceğini anlayınca, Hz. Osman , Hz . A l i . Hz. Zübeyr, Hz. Talha, Hz. Sa'd bin Ebi Vakkas ve Hz. Abdurrahman bin A vf' ı şura heyeti olarak bel irledi ve kendi iç lerinden birini halife olarak seçmelerini vasiyet etti . ( 1 )

    Süleyman Efendi Hazretlerinin Şura Heyeti Altı Kişi idi

    Süleyman Efendi Hazretleri , "Mücadele 7" ayeti kerimeye ve şura belirleme kuralına uygun olarak her yönüyle ehil olan kişi lerden, şura heyetini altı kişi o larak bel irlemiştir. Onun bel irlediği altı kişi l ik şura mecl isi şunlardır.

    1 - Mustafa Çırpanlı Hoca Efendi 2 - Mustafa Arıkan 3 - Mustafa Gazioğlu (Demirci Hoca Efendi) 4 - Mehmed Oral (Kalaycı Hoca Efendi ) S - Lütfi Davran 6 - Lütful lah Kocabaş

    M ustafa Çırpanlı Hoca Efendi idarecilik Görevinden Alındı

    Kemal Bey, Sülayman Efendi hazretlerinin veki l i olarak şura karan i le cemaatın başına geçtikten sonra idarenin sağl ıkl ı bir şeki lde yürütülmesi iç in bel l i yerlere bölge ve mahal l i idareci ler görevlendirdi . Antalya ya bölge, Alanya'ya da maha11i idareci tayin ett i .

    Antalya ve Alanya'daki idarec i ler göreve b ir müddet devam ettikten sonra, Kemal bey Mustafa Çırpan l ı Hoca Efendiyi Alanya ve çevresindeki idareci l ik görevinden aldı. Hoca Efendi sessiz sedasız kendi köşesine çeki ldi . Buraların idaresine, mahal l i ve bölge idarecileri bakmaya başladı . Bazı bell i kişi ler;

    ( 1 ) Hak Dini Kur'an Dili 8/199, Ruhu! Beyan. 8/ 533, İbn K esir. 4/ 1 793, 1 3/ 71 1 0, İ slam Ans. 2/ 426, Y .Rehber Ans. 1 8/ 300

    30

  • Hoca Efendi görevden al ınmasa daha iyiydi , Hoca Efendiye haksızlık yapıldı , deyip üzüldüklerini söyleyince , Antalya ve Alanya idareci leri :

    Hoca Efendi yaşlandı , aklı ermez oldu , dediler v e yavaş yavaş onunla irtibatı kesti ler.

    Bu duruma çok üzülen ve üzüntüsünü kimse i le paylaşmayan Hoca Efendinin piskoloj isi bozuldu ve evinden çıkmaz oldu . B ir kaç sene geçtikten sonra adeta her şey sizin olsun ne haliniz varsa görün derces ine , dünyasını değiştirdi .

    Hoca Efendiye olan saygımdan dolayı onun hastal ık ve vefat anını buraya yazmıyorum.

    Hoca Efendinin büyük oğlu Tahir Çırpanl ı ve çevresindekilerin Kemal Bey' in deği l de Ahmed Denizolgun 'un yanında yer almalarının ası l sebebi de bana göre budur.

    Ahmed Denizolgun, Kemal Bey' e Bi' at Etmedi

    Süleyman Efendi Hazretlerinin veki l olarak ihvanın başına geçen Kemal Bey'e Ahmed Denizolgun bi 'at etmedi, Sütayınan Efendi Hazretlerinin veki l i benim olmam lazım deyip, ayrı baş çekti . Alanya'dan Mustafa Ç ırpanl ı Hoca Efendinin büyük oğlu merhum Tahir Çırpanl ı ve onun çevresinde bulunan bazı kişiler de Ahmed Denizolgun 'un yanında yer aldı lar. Kemal Bey A lanya 'ya geldiği zaman onun sohbetlerine katı lmayarak ve Ahmet Denizol gun geldiği zaman onun sohbetlerine katıl arak yerlerini açıktan bel l i ettiler.

    Tarikat ehli şunu çok iyi bi lmelidirler ki, tasavvufun hükümlerine göre, mürşid-i karnİl in veki l i şahısların kendi i stekleri i le deği l şura kararı i le bel irlenir. Aynı zamanda şeriatta da, tarikatta da görev istenmez, veri lirse kabul edi l ir.

    Abdurrahman b. Seınura (r.a.) anlatıyor: Rasulüllah (s .a.v.) bana: "Ey Abdurrahman; herhangi bir göreve gelmeyi isteme . Çünkü istemeden göreve getirilirsen bu görevde sana yardım edilir, (başarı l ı olursun) ama kendi isteğin ile görev alırsan, vazifende yalnız ka!trsm (başarı l ı olamazsın) , buyurdu. ( I )

    ( 1 ) Sahih-i Buhari: 15/ 6996, Tergib ve Terhib: 4/ 402, Berika: 5 / 1 7

    3 1

  • Kemal Bey 'e b i 'at etmeyen Ahmed Denizolgun , zaman zaman Alanya ' ya gel ir, kendi lerin in yaptırdıkları ve henüz tamamlanmamış olan inşaatın bir odasında Alanya'da kendis ine tabi olan kiş i lerle toplanıp sohbet yapardı, bu toplantılara her zaman olmasa da arasıra, merhum Tahir Çırpan lı ben i de davet ederdi . Benim bulunduğum bir toplantıda Ahmed Denizolgun kendince , Kemal Bey' in hatalarını anlatmıştı , Ben de:

    Bunları Kemal Beyin kendisine niçin söylemiyorsunuz, yoksa korkuyor musunuz, dedim . O günden sonra beni yaptıklan toplantıya bir daha çağırmadı lar. Daha sonra, Ahmed Denizolgun ' un bana karşı göstermiş olduğu tavrından anladım ki , o gün bana kafayı takmış.

    Kemal Bey , Kendisine Yakın Olan Kişilerin Bazılarından Rahatsızdı

    Kemal Bey i le Ü mraniye Kur'an Kursunda iki gün üst üste ve baş başa yaptığım özel görüşmede kendis ine en yakın ve idarede yardımcı olan kişi lerin bazı larından rahatsız olduğunu anladım.

    Şeriat, tarikat ve ihvanla i lgi l i bazı konuları Kemal Bey i le özel görüşmek iç in A lanya' dan İstanbu l ' a geldim . Onunla nası l görüşebi leceğimi öğrenmek için o günlerde Beykoz Kur'an Kursunda görevl i olan bir hoca arkadaşıının yanına vardım:

    Kemal bey i le nasıl görüşebi l irim , diye sordum. Ü mraniye Yurdunda R . . . Hoca var, iyi bir arkadaştır, ona

    anlat, o seni görüştürür, dedi . Bir cumartesi günüydü. Umraniye 'ye Kur'an Kursuna gel

    dim . R . . . Hocayı buldum , selam verdikten sonra; Hocam ben Alanya'dan geldim , ismim Şükrü Boz, abi i le

    özel görüşmek istiyorum, beni abi i le görüştürür müsünüz, ded im. Olur, dedi . Fakat ben, onun bana bakı şından , mimiklerin

    den ve i lgisinden görüştüreceğinden emin olamadım. Kemal Bey' in sohbet yapacağı odaya gittim oturdum.

    Sohbet saati gel ince, Kemal Bey geldi , sohbetini yaptı, sonra

    32

  • da odasına gitmek üzere çıkt ı . Ben de arkasından çıktım ve odasına girmek üzereyken;

    Abi ben sizinle özel görüşmek istiyorum , dedim. Arkasına döndü, bana baktı ;

    Recep Maraş lıoğlu ile bir görüşmem var, sen bekle, on dakika sonra ben seni çağırtırım, dedi . Ben , bekleme odasında deği l , ağabeyin odasının kapısının dışında bekledim . Recep M araşlıoğlu çıktıktan sonra, o çağırtmadan hemen içeri gird im. Selam verdim, selamımı aldı ve bana;

    Otur, dedi . işaret ettiği yere oturdum, içimde çok büyük bir heyecan vardı . Bana tebessümle dikkatle baktıktan sonra, hal im i hatırıını ve nereden geldiğimi sordu . Alanya'dan geldim , deyince bana biraz daha yakınlık gösterdi , bana karşı gösterd iği yakınl ığından olacak ki, heyecanım biraz hafifledi ve an latmaya başladım. Beni sorumluluğunu bilen bir idareci gibi , güler yüzle candan dinled i , o nedenle heyecanım tamamen gitt i , konuştukca açıldım, açı ldıkça da konuştum. Görüşmemiz bir buçuk saat devam etti .

    Alanya'ya ne zaman döneceksin , ded i . B u akşam gitmek istiyorum, dedim. Bu akşam gitme , yarın da (yani pazar günü) gel görüşe l im,

    ded i . Pazar gün Ümraniye yurduna geldim Kemal Bey ' in sohbet

    yapacağı odaya oturup d iğer ihvanla beraber bekled im. Biraz sonra geldi , şatafatlı olmayan koltuğuna oturdu. Kibar ve nazik sesiyle bana;

    Hoş geldin Şükrü Hoca, nası lsın, dünden beri iyi misin, dedi . Hoş bulduk, iyiyim efendim , dedim. O günkü sohbette H . K . da vardı . Abi sohbetini biti rdi ve

    odasına gitmek üzere kalktı, H . K . ve ben de kalkt ım. Önde Kemal Bey abi , arkasında H . K . onun arkasında da ben ağabeyin odasına girdik. Daha oturmadan abi arkasına döndü ve H .K . 'a; Hoca sen çık, ben Şükrü hoca ile görüşeceğim , ded i .

    33

  • H . K . Alanyal ı ve az da olsa hem talebe hem de asker arkadaşım olduğu için, abi benim için H .K . ' ın bulunmasında bir sakınca yok , dedim. Abi yine ona sen çık, dedi . O da çıktı . Kemal Bey abi i le bir saat görüştük. Bana:

    Ben Avrupa'ya gideceğim , oradan gel ince yine gel görüşeJ im , ded i . S izin Avrupa'dan geldiğnizi nası l bileceğim deyince , ben sana haber verdiririm , dedi .

    Kemal Bey abi i le yaptığım görüşmelerimde çevresindeki kişi ler, bölge ve mahal l i idareciler hakkında çok önemli şeyler öğrendim.

    Kemal Bey abinin Hüseyin Kumaş'a; Sen çık, ben Şükrü Hoca ile görüşüceğim diyerek onu odaya almamasından olacak ki , maalesef H .K .benim Kemal Bey abi i le ne konuştuğumu bilmediği halde, Antalya ve Alanya idarecilerine "Şükrü Hocanın sizinle derdi ne , hep sizi abiye şikayet ediyor," demiş.

    H .K . 'a diyorum ki: Attığın bu iftiran ın cezasını öbür �Hemde bana ödeyeceksin . Sana hakkımı helal etmiyorum. Nasıl ödeyeceğin i sen çok iyi b i l irsin .

    Ahmet Denizolgun Şura Kararı Olmadan İhvanın Başına Geçti

    İhvanın başına idareci o larak geçecek kişinin şura kararı ve ihvanın onayı ile geçmesi gerekirken , Ahmet Denizolgun şura kararı olmadan ve ihvanın onayını almadan, kendi yöntemi i le başa geçti .

    Kemal Bey abi vefatma yakın bir zamanda önemli konuları İ stişare ettiği bel l i kişi lere, "Benden sonra cemaatin mal i işlerini Ahmed Den izolgun , dini iş lerini de Ahmet Aygın yürütsün. İhsan Çetiner, H üseyin Yıldız, Hasan Arıkan ve M ustafa Tıkmak i le de İ stişare ets inler" diye vasiyet etmiş.

    Kemal Bey abinin hasta yatağında söylediği bu vasiyetini duyan Ahmed Denizolgun, şura kararı ve ihvanın onayı olmadan hemen o makama oturuyor, Ahmed Aygın 'a da hiç fırsat vermeden uzaklaştırıyor. Sonra da bütün bölge ve mahal l i ida-

    34

  • reci lere mesajla kendisinin ihvanın başına geçip idareci olduğunu i lan ediyor.

    Ahmet Denizolgun 'un şura karan ve ihvanın onayı o lmadan kendi dayatması i le ihvanın başına geçmesi şeriat ve tarikatın hükümlerine göre geçerli deği ldir. N itekim İmam-ı Azam şöyle diyor:

    iktidarı kuvvet yolu i le elde etmek, daha sonra da, zorla bi ' at almak zevahiri hal letmek, hal ife de seçilme meşru bir yol deği ldir. Hal ife (veki l ) görüş bel i rtme ehl iyetine haiz olanların yani şeriat ve tasavvuf i lmine sahip olup, arnali güzel olan, her haliyle doğru ve adaletl i bil inen , kin ve intikamcı olmayıp merhametl i ve mütavazi olan, herkes tarafından sevi l ip sayılan ve güveni len kişi lerin şfırası i le seç ilmel idir. ( 1 )

    İmam-ı Azam H alife Mansur 'a H al ifenin Müslümanların muşaveresi ve muafakatı sonucu seçilmesi gerektiğini söylemiştir.

    Halife Mansur, al imlerden İbni Ebi Zlb, Mal ik ve İmam-ı Azam' ı yanına çağırıp onlara şöyle sordu:

    A l lah' ın bana halk üzerinde verdiği iktidar hakkında ne diyorsunuz? Ben buna lay1k mıyım?

    Bu soruya Malik şu cevabı verdi : Eğer layık o lmasaydınız, A llah onu sana vermezdi . İbn i

    Ebi Zlb de şöyle cevap verdi : Al lah dünyanın sul tan l ığını dilediğine verir. Ancak ahiret

    sultanlığı sadece, rıza-i i lahi için gayret sarfedenlere ve Allah ' ın yardımına kavuşanlara veril ir. O'na itaat edersen Allah ' ın yardımı seninle olacaktır. itaat etmediğin takdirde sultanl ık senden uzaklaştırılacaktır.

    Halifeye gelince, doğrusu o ancak muttakilerin müşaveresiyle kurulur. Onu kuvvet yoluyla ele geçiren ona Hiyık değildir. Sen ve yardımcı ların, Al lah' ın yardımından mahrumsunuz ve Hak'tan uzaksınız. Şimdi eğer Al lah 'tan size esenlik vermesini ister, takva ile O'na yaklaşmaya çalışırsanız O'nun lutiline mazhar olursunuz. Aksi takdirde sizler ancak nefsine tabi olanlardan olursunuz.

    ( 1 ) Allah Dostları: 4/ 293 35

  • Bu gel iriml i anda herkas İbni Ebi Zib ' in kel lesinin uçu-rul masını beklerken, Mansur İmam-ı Azam'a dönüp:

    Sen ne diyorsun, d iye sordu. İmam-ı Azam da şu cevabı verdi : Doğruya ulaşmayı arzu eden öfkeden kaçınır. Vicdanına da

    nışırsan göreceksin ki; bizi Allah için çağırmadın . Fakat utanmadan, bize senin hoşuna gidecek ve halka da ulaşacak bir şeyler söyletmek için çağırdın. Doğrusu şu ki, fetva ehlinden iki kişinin bile ittifakı olmadan halife oldun. Oysa halifenin Müslümanların müşaveresi ve muvakatı sonucu seçilmesi gerekir. Bil iyorsun ki Hz. Ebu Bekir Yemeniiierin biatı gel inceye kadar altı ay süreyle karar almaktan kaçınmıştır.

    Sonra üç al im de kalktılar gittiler. Hal ife Mansur arkalarından Rabi i le onlara üç kese altın gönderdi ve parayı Malik kabul ederse kendisine verilmesini , İmam-ı Azam ve İbni Ebi Zib kabul ederse kel lelerin in uçuru lmasını emretti .

    Hediye Mal ik 'e sunulduğunda kabul ett i . İbni Ebi Zib keseyi kabul etmedi ve M ansura bile helal olmayan şeyin kendisine nası l helal olabi leceğin i söyleyip reddett i .

    İmam-ı Azam ise; Başımı bile kessen ona el sürmeyeceğim , dedi . Mansur,

    bunları işitince: Tok gözlülükleri onları kurtardı , ded i . (1)

    Ahmed Denizolgun O Makamı intikam Aracı Olarak Kullandı

    Cemaatin başına geçen Ahmed Denizolgun ihvanla i lgi li i craatlannı şeriatın ve tarikatın hükümlerine göre deği l de , iktidar özlemi çeken bir siyasi partinin iktidara geldiği zaman yaptığı gib i yaptı . İhvanı topadaması gerekirken dağıttı. Geçmişte kendisine tabi olmayan ve Efendi H azretlerinin veki l i o larak cemaatin başında o lan Kemal Bey'e itaat eden hoca ve idarecilerin birçoğundan intikamını aldı. Görevlerine son verd i .

    ( 1 ) Allah Dostları: 4/293 36

  • Bazı ları için de; Yurtlara sokmayın , hatimiere almayın , diye talimat verdi ve ihvandan birçok masum hocaları mağdur etti . Ahmet Denizolgun ' un değer vermediği ihvana, bakın Efendi hazretleri nası l değer veriyor:

    Bir sohbet sırasında, talebelerin bazı hal lerinden şikayette bulunan birine Efendi Hazretleri şöyle diyor:

    Kusuru olmayanın bu kapıda ne işi var? Düzeltmeye geldi. Bu işin kokusu dahi onlara kafi. ( 1 )

    Ben şu deni dünyayı, evlatlarıının kirli tımağına değişmem, Sizler Allah' ın memuru, peygamberin memuru, dinin memuru, Kitabullah'ın memuru, füyuzatı i Hihi tevzi memurlarısınız.

    M aalesef Ahmed Denizolgun'un yanında, ehl-i sünnet inancından hiç taviz vermeyen , mürşidine bağl ı l ıktan ayrı lmayan ve Allah ' a isyan olmayan hususlarda baştaki idareciye itaat eden , kendisinin her sözüne doğru efendim, hak l ısın efendi m , baş üstüne efendim, sen bi l irsin efendim demeyen , yağcı l ık, dalkavukluk ve riyakarlık yapmayan, Kur ' an kurslarında okuyup ve Kur'an kurslarında birçok dünya nimetlerinden mahrum olarak talebe okutan hocaların , kendi ayağından kesip attığı tırnak kadar bi le değeri yoktu.

    O makam varis-i nebi makamıdır, zulmetme ve intikam alma yeri değildir, şeriatın hükümlerini ve tarikatın kural larını uygulama merkezidir. Hiç ayırım yapmadan adaleti uygalayan , herkesi kucaklayan ana kucağıdır. Hoş görünün, sevgi ve saygının kaynağıdır. M azlumun sığınağıdır. O makamı intikam almak için kul lanmak acziyyetin ifadesidir ve doğru deği ldir. intikam almak haramdır. Allah-ü Teal a intikam almayı yasaklarlığını bildirip şöyle buyuruyor:

    Bir kavme olan kininiz, sakın sizi, onlara karşı tecavüze (intikam almaya) sevketmesin . (2)

    (1) Hatıratım (Ali E rol) 27 (2) Maide: 2

    37

  • Din hizmetlerinde bulunan kişi lerin kendi şahsı için intikam alması doğru değildir. Çünkü sevgil i Peygamberimiz kend i şahsı iç in hiçbir k imseden i ntikam almamıştır. Hz. Aişe val idemiz anlatıyor:

    Rasulül lah (s .a .v .) kendis i için hiç i ntikam almadı. (1) Ehl-i sünnet yolunda dini bir cemaatin başında olan kişinin

    kin ve intikam peşinde olması akla; "Balık baştan kokar" sözünü getirir.

    Baştaki idarecinin yurtlara sokmayın, hatimiere almayın sözünde, dargın olmaya, selam verınemeye ve düşmanl ık beslemeye, dolayısı ile harama teşvik vardır. Gayesi dinimizin emir ve yasakların ı ümmeti Muhammed'in eviatiarına anlatmak ve mü'minler arasında birlik ve baraberiği , sevgi ve saygıyı sağlamak olan bir cemaat idarecisinin böyle bir teşvikte bulunması hem şeriat ve hem de tarikat açısından hiç hoş değildir. Darılmaya, selam verip almamaya ve düşmanlık besiemeye teşvik, Al lah ' a isyandır. Çünkü şeriatta müslümanın müslümana üç günden fazla dargın durması haramdır. Tarikatta ise üç saat bile olmaz .

    Ebu Hüreyre (r.a.) 'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

    Bir Mü 'minin bir Mü 'mine üç günden fazla küsmesi he/al olmaz. (2)

    Enes İbn M alik (r.a . ) anlatıyor: Rasulüllah (s .a .v .) şöyle buyurdu:

    Birbirinize düşmanlık beslemeyin, birbirinize hased etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin . (darı lmayın) Ey Allah 'zn kulları kardeş olun. Bir müslümanın bir din kardeşine üç günden fazla dargın durması he/al değildir. (3)

    (1 ) Sahili-i Buhari: 13/ 6090, Hadis Ans: 15/ 368 (2) S ünen-i Ebu Davud: 16/ 128, Sahilı-i Buhari: 13/6054, Hadis Ans: 10/216 (3) Sahilı-i Buhari: 13/ 6054, Sünen-i Ebü Davud: 1 6/ 1 26, Tergib ve

    Terhib: 5/338, i slam akaidi: ll 44, Cem'ul Fevaid: 9/ 27, Ruhul Beyan: 8/ 202 Riyaz üs- Salihin: S/ 308,

    38

  • Şu anda tarikatın içinde, birbirine dargın olan, birbirine selam verip almayan hatta ona selam vermemek için yolunu değiştiren, yolunu değiştirme fırsatı bularnazsa kafasını başka tarafa çeviren , yalandan, gıybetten ve i ftiradan h iç kaçınmayan kişiler var. Bu kişi ler görünüşte her ne kadar tarikatın içinde i selerde hakikatta tarikatın içinde değil l erdir.

    Müslümanın müslümana üç günden fazla dargın durup selam vermemesi ve onun selamını almaması haramdır. Eyyi'ıb el- Ensari 'den rivayet edi ldiğine göre Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

    Hiçbir müslümana, karşılaştıklarında biri yüzünü bir tarafa, diğeri öbür tarafa çevirecek derecede, üç günden fazla terk etmesi he/al değildir. Hayırlıları ise daha önce selam verendir. ( 1 )

    Ebu Hüreye (r.a. ) Rasulül lah (s .a.v .) 'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti :

    Her pazartesi ve Perşembe günleri arneller A llah 'a sunulur. Allah (c .c.) kendisine ortak koşmayan/ardan sadece mü 'min kardeşi ile arasında düşman/tk olan kimseler hariç hepsini bu günlerde affeder. (Meleklere de) barışıncaya kadar onları bırakınız der. (2)

    Dinimiz üç günden fazl a dargın durmayı haram k ı ldığı halde, üç günden fazla dargın durmaya devam edenlerin gidecekleri yer cehennemdir . Ubeyd oğlu Fudale (r.a.) Rasulüll ah ' ın şöyle buyurduğunu rivayet etti .

    Mü 'min kardeşi ile üç günden fazla dargın duran kişi, A llah aifetmediği takdirde cehennemdedir. (3)

    Abdul lah İbn Mes' ud (r.a . ) anlat ıyor, Rasulül lah (s .a .v . ) şöyle buyurdu:

    İki Müslüman dargın olsa, haksız olan barışıncaya kadar islamın dışındadır. (4)

    ( 1 ) Sünen-i Ebu Davud: 1 6/ 1 28, Sahilı-i Buhari: 13/ 6055, Hadis Ans: 1 0/ 2 1 6 (2) Tergib ve Terhib: 5/ 344, Hadis Ans: 1 0/219. (3) Tergib ve Terhib: 5/ 342 (4) Tergib ve Terhib: 5/ 344

    39

  • Sevgil i Peygamberimizin bu hadisine çok iyi dikkat edin. Ne diyor Hz. Peygamberimiz:

    Haksız olan barışıncaya kadar islamın dışındadır. İslam ' ın dışında olan bir kişinin tarikatla ilgisi kal ır mı? Selam insanlan birbirlerine kaynaştırdığı, aralarındaki kin

    ve öfkeyi giderdiği için İs lam dininde çok öneml idir ve insanl ık tarihi kadar eski, köklü ve Hz. Adem 'den günümüze kadar gelen bir duadır. Ebu Hüreyre (ra) 'dan Hz. Peygamberimizin şöyle dediğini rivayet edilmiştir.

    Allah-ü Teala Hz. Adem-i yaratınca ona: . . . . Ey Adem, şu oturan melekler topluluğuna git ve "es-Selamualeyküm" de dedi. Hz. Adem de bunu yaptı ve Rabbine döndü. Bunun üzerine Cenab-ı Hak: İşte bu, hem senin hem de zürriyetinin sefamıdır, dedi. ( 1)

    Müslümanın Müslümana Selam Vermesi Sünnettir

    Müslüman bir müslümanla karşılaştığı zaman ona selam vermesi sünnettir. Yani Hz. Peygamberimizin ernridir . Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Rasulüllah (sav) buyurdular ki :

    Biriniz bir meclise gelince selam versin . Kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam sonuncudan evla değildir. ( ikiside aynı ölçüde ehemmiyetl idir. (2)

    Yine Ebu H üreyre'n in rivayetinde Hz. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

    Biriniz (din) kardeşiyle karşılaştığı zaman ona selam versin. (3)

    ( 1) Tefsir-i Kebir: 17/37, Ruhul Beyan: 5/504, İ slam Akaidi: 2/223, M ü slümanca yaşama sanatı (M.Emre) 1 129 1 , Hadis Ans: 1 0/177, Sahih- Ruhari 13/6 175

    (2) Hadis Ans: 10/171 , Tefsir-i Kebir: 8/207, İbn Kesir: 4/1 777, Yeni Rehber Ans: 17/302, Sünen-i Ebu Davud: 16/510, İ slam Ans: 7/1 59

    (3) Sünen-i Ebu Davud: 16/499 40

  • Müslümanın Müslümanın Verdiği Selamı Alması Farzdır

    M üslümanın, bir başka müslümanın verdiği selamı alması farzdır. Yani A llah-ü Teala'nı n ernridir. Y üce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

    Size selam verildiği zaman, siz de, ondan daha güzeliyle karşılık verin veya aynısı ile karşılık verin. ( 1 )

    Selam, müslümanın müslüman üzerin deki altı haktan biridir.

    Ali İbn Ebi Tal ib (ra) anlatıyor: Rasul ü llah (sav) Şöyle bu-yurdular:

    Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır: 1- Karşılaştığında ona seşam vermek. 2- Davet ettiğinde ona icabet etmek. 3- Gaybi şeylere iman konusunda ona nasihat etmek. 4- Aksırdığında "Yerhamuke-llah " demek. 5- Hasta/andığında ziyaret etmek. 6- Öldüğünde cenazesinde bulunmak. (2) Selam imanı olgunlaştırır, Müslü manları birbirine

    kaynaştırır, sevgi ve saygıyı artırır ve düşmanl ığa sebeb olan kin ve öfkeyi giderir.

    Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: Rasulüllah (sav) şöyle buyurdular:

    Varlığım elinde olan zata yemin olsun ki siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Ben size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi bildireyim mi? Selamı aranızda yayın . (3)

    İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: Rasulül lah (s .a.v.) şöyle buyurdular: Kininizin ve öfkenizin kalbinizden çıkması sizi sevindire

    cekse, aranızda selamı yayın. (4)

    ( 1 ) Nisa: 86 (2) Tefsir-i Kebir. 17/37, Ruhu! Beyan: 5/505, Sahib-i Buhari: 3/6182, Ter

    gib ve Terhib: 5/291 (3) S ünen-i Ebu Davud: 1 6/487 , Tergın ve Terhib : 5/288, Riyaz'üs

    Salihin: 2/261 , Y.Rehber Ans: 1 7/302, İslam Ans: 7/37 (4) Tefsir-i Kebir: 17/37

    4 1

  • Şeybetül H ucebi amcasından Rasulül lah (sav) in şöyle bu-yurduğunu nakletti :

    Şu üç şey, mü 'min kardeşinle aranızdaki sevgiyi pekiştirir: 1- Kardeşinle karşzlaştzğmda selam vermek. 2- Meclisine geldiği zaman ona yer göstermek. 3- Onu en çok hoşlandığı isimlerle çağırmak . ( 1 )

    Selam Günahların Affına Sebeb Olur

    Hz. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: Selam vermek ve tatlt dilli olmak günahları affettirir. (2)

    Huzeyfe b. Yemani (r.a.) Rasulül lah ' ın şöyle buyurduğunu an latt ı .

    Bir mü 'min diğer bir mü 'minle karşılaşmca selam verir, elini alıp musahafalaştrsa, ağacın yaprakları döküldüğü gibi günahları dökülür. (3)

    Bera (ra) Rasulül lah (s .a.v .) ' in şöyle buyurduğunu anlattı : İki müslüman karştlaşır (selam verip) musahafalaşırlarsa

    (onl ar oradan) ayrılmadan önce günahları a.ffolunur. (4)

    Selam Cennete Girmeye Sebeb Olur

    Selam oğlu Abdul lah (r.a.) Rasulü l lah (s .a.v .) in şöyle buyurduğun anl attı .

    Ey insanlar! Selamlaşınız, yediriniz, herkes uyurken geceleyin namaz kılınız, selametle cennete giriniz. (5)

    Amr oğlu Abdullah (r.a.) Rasulül lah (sav) in şöyle buyurduğunu anlattı.

    Rahman olan Allah 'a itaat ediniz, selamfaşmız ve yediriniz, cennetiere giriniz. (6)

    (1) Tergib ve Terhib: 5/289 (2) Tergib ve Terhib: 5/29 1 (3) Tergıb ve Terhib: 5/304, Tefsir-i Kebir: 8/21 0 (4) Tergib ve Terhib. 5/302, Sünen-i Ebu Davud: 16/514 (S) Tergib ve Terhib: 5/290 (6) Tergib ve Terhib: 5/290

    42

  • Ebu Malik el-Eş ' ari (r.a.) Rasulül lah (s .a.v .) in şöyle buyurduğunu anlattı :

    Cennette dışından içi, içinden dışı görünen köşkler vardır. Onları Allah, yemek yediren, selamı yayan, diğer insanlar uyurken gece namaz kılanlar için hazırladı. ( 1 )

    Selam Vermekte Adam Seçilmez

    Abdul lah b. Amr (r.a.) anlatıyor: Bir adam Rasulül lah ( s .a .v .) 'e :

    İslam' ın hangi arnel i daha hayırl ıdır, diye sordu. Rasulüllah ( sav) :

    İnsanlara yemek yedirirsin, bildiğine bilmediğine selam verirsin (islamda en hayırlı amel budur) , buyurdu . (2)

    Selam V erirken Adam Seçmek Kıyamet Alametlerindendir

    Zamanımızda selam Müslümanlar arasında hemen hemen tamamen unutuldu. Selam ancak çok yakmdan tanıdığı insanlara veri l i r oldu. Sevgil i Peygamberimiz, selam'ın sadece tan ıdıklara veri ldiği zamanın kıyamet alametlerinden olduğunu bildirp şöyle buyuruyor:

    Bir adamın bir başkasına, sadece onu tanıdığından dolayı selam vermesi kıyamet alametlerindendir. (3)

    Uzaklaştıran Değil Kucaklayan Olun

    İdaredekilere diyorum ki : Şeriatın ve tarikatın hükümlerine uymayan , bel l i konuların

    dışında itaattan ayrılmayanları niç in safdışı edip aleyh inde konuşuyorsunuz. İhvanın her b irinin çobanı ve onlardan sorumlu olduğunuzu bi lmiyor musunuz veya sorumluluğu kabul etmiyor musunuz?

    ( 1 ) Tergib ve Terhib: 5/37 (2) Sahih-i Buhari: 13/6183 , Sünen-i Ebu Davud: 1 6/489, Riyaz'üs

    Salihin : 3/86, Hadis Ans: 10/173 (3) lslam Akaidi: 3/255

    43

  • Makamınızın maddi ve manevi sorumlu luğunu bil erek gıybet ve iftiradan uzak, dağıtan değil toparlayan, korkutan ve uzaklaştıran değil kucaklayan olun. Gönlünüzü ve kapınızı sadece bell i kişi lere değil bütün ihvana açın, o makama bu yakışır.

    Gıybet: Bir k imsenin gıyabında hoşlanmayacağı şeyin konuşulmasıdır. (1)

    Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasulüllah (s.a.v . ) 'e : Ey A l lah' ın Rasulü gıybet nedir, diye soruldu, Rasulüllah

    (s .a .v .) şöyle buyurdul ar: (Müslüman) Kardeşini (gıyabında) hoş/anmayacağı bir şeyle

    anmandır. (2) Y ine Ebu H üreyre (ra) Rasulüllah (sav) ' in şöyle buyurdu

    ğunu rivayet ett i : Gıybet nedir bilir misiniz? Ashab: A llah ve Rasul ü daha iyi b i lir, dediler. Bunun üzerine Ra

    sulül lah (s .a .v .) : Birinizin kardeşini hoşuna gitmeyen şeyle anmasıdır, bu

    yurdu . Orada bulunan bir adam: (Ey A l lah' ın Rasulü) Ya benim dediğim onda varsa, bu da

    mı gıybettir, dedi . Rasulü l lah (sav) şöyle buyurdu: Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış olursun. Eğer

    söylediğin onda yoksa (o zaman adama) iftira atmış olursun. (3) Muaz b. Cebel anlat ıyor: Rasulüllah (sav) ' in yanında bir

    adamı n ismi geçti , Ashab: O çok aciz bir kimsedir, dedi ler. Bunun üzerine Rasulül lah

    (s .a .v . ) şöyle buyurdu: Siz kardeşinizin gıybetini yaptınız. Ashab: Ya Rasulal lah, biz onda olan ı söyledik, dediler. Rasulü llah

    (s .a.v .) :

    ( 1 ) Sahilı-i Buhari: 13/6034, İslam Ans: 2/234, İ lıya-i Ulum'id-Din: 3/317, Sünen-i Ebu Davud; 1 6/83, Berika: 4/387, Hadis Ans: 1 2/3 1 1

    (2) Ruhul Beyan: 8/2 1 1 , Sünen-i Ebu Davud: 16/83, İbn Kesir: 13/7413 (3) Tergıb ve Terhib: 5/41 O, Riyaz'üs- Salihin: 5/246, Sahilı-i Buhari:

    1 3/6034, Hadis Ans: 1 2/31 1 , Ramuz ul Ehadis. 1/42, Berika: 4/393, İlıya-i Ulum'id-Din: 3/319, Ruhul Beyan: 8/21 1 , İ bn Kes ir: 12/7701

    44

  • Eğer onda olmayanı söyleseydiniz kendisine iftira atmış olurdunuz , buyurdu. ( 1 )

    Hz. Aişe (r .a .) anlatıyor: Rasulü l lah 'a, Ey Al lah' ın Rasulü, Safiye 'nin boyunun kısa olması (sana layık olmadığını i tiraf etmen için) yeter, dedim. Rasulü l lah (s .a .v .) şöyle buyurdu:

    Öyle kötü bir söz söyledin ki, denize düşse onu kir/etirdi . (2) Allah-ü Teala insanların dünyada itibarını, ahirette de arne

    l ini yok eden gıybetin edi lmemesini ernredip şöyle buyuruyor: Bazınız bazınızını gtybet etmesin, sizden her hangi bi

    riniz ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlamr m1? İşte bundan tiksindiniz, o halde Allah tan korkun . (3)

    Gıybet Leş Yemekten Daha Kötüdür

    Arnr İbnu' l As (r.a .) bir deve leşinin yanından geçerken yanındaki arkadaşl arına şöyle dedi: Bir k imsenin bundan karnını doyuracak kadar yemesi, müslüman bir kimsenin gıyabında konuşup etini yemesinden daha hayırl ıdır. (4)

    Cabir b. Abdullah (r.a.) anlatıyor: (B ir gün) Rasulüllah (s .a .v .) i le beraberdik Pis bir ko ku yayıldı Rasulü l lah (s .a .v . ) :

    Bu koku nedir biliyor musunuz? Bu koku mü 'min/erin gıybetini yapanların kokusudur, buyurdu . (S)

    Gıybet Kabir Azabına Sebep Olur

    Gıybet kabir azabına sebeb olan günahlardandır. Cabir (ra) anlatıyor. Bir seterde Rasulüll ah (s .a .v .) i le beraberdik ( Mezarl ıktan geçerken) Sahipleri azap gören iki kabrin yanında durduk. Rasulüllah (s .a.v.) şöyle buyurdu:

    ( 1 ) İhya-i Ulum'id-Din: 3/319 (2) Hadis Ans: 12/312, Tergib ve Terhib: 5/395, İbn Kesir: 1317413,

    Berika: 4/392, Sünen-i Ebu Davud: 16/84 (3) Hucurat: 1 2 (4) Tergib ve Terhib: 5/402 (5) Tergıb ve Terhib: 5/406. İbn Kesir: 131741 7

    45

  • Bu iki kabrin sahibi azap görüyorlar. Azap görmeleri pek büyük olmayan bir suçtan dolayıdır. Onlardan biri insanların gzybetini yapardz, diğeri ise küçük taharetten korunmazdı. Sonra Rasulüllah (s .a .v .) bir hurma dal ı istedi, (biz hurma dal ını getirip kendisine verdik Rasulül lah) hurma dalın ı kırıp ikiye böldü, her birini o kabirierin üzerine dikt i ve şöyle dedi .

    Bu dal yaş kaldıkça onların azabz hafifletilir. ( 1 ) Hz. Peygamberimizin bu sünnetine uyularak Alanya 'da mü

    barek günlerde ve dini bayramlarda mezarlığa gidil ir, herkes kendi yakınlarının kabrinin üzerine mersin dallanndan dikerdi . Yaylalarda da i ledin dal larından dikerdi . Maalesef zamanın müftüsü ile belediye başkanı mezarl ıklarda pislik oluyor diye Hz, Peygamberimizin bu sünnetini yasakladılar.

    Gıybet Zinadan Daha Kötüdü r

    Abdul l ah oğlu Cabir ve Ebu Said el- H udri (r.a.) Rasulüll ah (sav) ' in şöyle buyurduğunu rivayet etti ler.

    Gıybet zinadan daha kötüdür. Ashab: Nasıl olur Ya Rasul al l ah dedi ler. Rasulü llah (s .a.v .) şöyle buyurdu:

    Kişi zina eder, sonra da tevbe eder. Allah tevbesini kabul eder. Ama gıybet eden kimse, gzybet edilen tarafindan affedilmedikçe affolunmaz. (2)

    Gıybet Kul Hakkına Tecavüzdür

    Gıybet kul hakkına tecavüzdür. Gıybet eden kiş i , aleyhinde konuştuğu kişi i le bu dünyada helal l aşmazsa öbür illernde aleyhinde konuştuğu kişi g ıybet eden kişiden hakkını alacak.

    Ebu Ümarne (r.a . ) anlatıyor: Rasulül lah (s.a.v . ) şöyle buyurdular:

    ( 1 ) İhya-i Ulum'id-Din: 3/315. Tergib ve Terhib: 1/204-5/407. Sahih-i Buhari: 3/1284, 1300, 13/6035, Hadis Ans: 1 5/305, Tae: 1/387, İbn Abidin: 3/509, İslam Akaidi: 4/87, İslam Ans: 4/2 16 , Fetvalar (M.Emre) 1 /332, B.İ.İ imihali: (ön b) 246, Cem'ul Fevaid: 3/153

    (2) Tergib ve Terhib: 5/406, İhya-i Ulum'id-Din: 3/3 13 , Ramuzu'ul Ehadis: 1/66 1 , Hak Dini Kur'an Dili: 7/2 10

    46

  • Ahirette kişinin amel defteri açılmış olarak gelir (ve kendisine veri l irl_de.fterine bakıp yapmış olduğu iyi arnelierin sevabını göremeyince " Ya Rabbi, yapmış olduğum şu, şu hasenat defterimde yok, der. Bunun üzerine A llahü Teala; onlar insanları gıybet etmen nedeni ile (gıybet ettiğin kişi lere veri ldi ve) yok oldu , buyurur. ( 1 )

    Ebu Hüreyre (r.a.) Rasulüllah (s.a.v .) ' in şöyle buyurduğunu rivayet etti .

    İflas eden kimdir bilir misiniz? Ashab: B ize göre iflas eden (her şeyini kaybedip) malı, mülkü ve parası o lmayan kimsedir, dediler. Rasulüllah ( s .a .v .) :

    Ümmetimin iflas edenleri kıyamet günü namazı, orucu ve zekatıyla birlikte, hakaret ettiği, iftira attığı, hakkını yediği, öldürdüğü, dövdüğü (kişi ler de) gelir. Hak sahiplerine onun ecir ve sevaplarından verilir, haksızlık yapttğt kimselerin haklarını ödeyemeden sevap ve iyilikleri biterse onların günahlarından alzmr, üzerine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır. ( işte asıl müflis budur.) (2)

    Gıybeti Dinleyen Kişi de Aynı Suça iştirak Eder

    Gıybeti dinleyen kişi de aynı suça iştirak eder. Ç ünkü söylenınesi haram olan her şeyin işitilmesi de h aramdır. (3)

    Hz. Peygamberimiz de şöyle buyuruyor: Gıybet edenle, onu dinleyen günahla ortaktırlar. (4)

    i ftira

    iftira, olmamış bir şeyi olmuş gibi anlatmaktır. (5) Ebu H üreyre (ra) anlatıyor: Rasulü l l ah (sav) buyurdular k i :

    ( 1 ) Tergib v e Terhib: 5/410, Beri ka: 4/389 (2) Tergib ve Terhib: 5/409. Riyaz üs-Salihin: 2/40, İslam Akaidi: 4/337,

    islam Ans: 3/3 19, Ruhul Beyan: 2/276-7/252, Y.Rehber Ans: 1 2/263 (3) İhya-i Ulum'id-Din: 11683 (4) İhya-i Ulum'id-Din: 1 /684 (5) İslam Ans: 3/96, Dini terimler sözlüğü: 1 /213, Ruhul Beyan: 2/33

    47

  • Gıybet nedir bilir misiniz? Ashab; A llah ve Rasulü bi l i r dediler. Rasulüllah (s.a.v . ) :

    Kardeşinin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri konuşmaktır, buyurdu . Orada bulunan bir adam:

    Ya Rasulallah! Benim söylediğim onda var ise bu gıybet olur mu , diye sordu. Rasulü llah (s.a.v.) :

    Eğer senin söylediğin onda varsa gzybet olur, yoksa iftira etmiş olursun, buyurdu . ( I )

    Allah-ü Teala i ftirayı Kur'an 'da şöyle bi ldiriyor: Mü'min erkeklere ve mü'mine kadınlara, yapmadıkla

    rı bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. (2)

    Allah-ü Teala şeytanın günaha ve iftiraya düşkün kişi lere uğradığını b i ldirip şöyle buyuruyor:

    Şeytanm kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, günaha ve iftiraya düşkün olan herkese inerler. (3)

    Hz. Peygamberimiz rüyasında di l lerinden ası l an bazı insanlar görmüş, Cebrai l (a.s .) 'a:

    Ey Cebrail bunlar kimlerdir, diye sormuş, Cebrai l (a.s .) : Bunlar mü'min erkeklere ve mü' min kadınlara suçsuz oldukları halde iftira atanlardrr, d iye cevap vermiş . (4)

    Allah-ü Teala iftiranın çok büyük bir suç olduğunu bildirip şöyle buyuruyor:

    İftirayı birbirinizin ağzından alıyor ve hakkmda bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu

    ( I ) Ruhul Beyan: 2/300. 8/21 1 , İbn Kesir: 1 2/6601 , Hadis Ans: I2/3 1 1 , Riyaz'üs-Salihin: 5/246, Tergib ve Terhib: 5/4IO, Sahib-i Buhari: 13/6034, İhyai Ulum'id- Din: 3/3I9

    (2) Ahzab:58 (3) Şuara: 22I .222 (4) Ruhul Beyan: 6/482

    48

  • Allah katında büyük bir suçtur. Onu d uyduğunuzda. Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz başa! Bu büyük bir iftiradır, demeniz gerekmez miydi? (1)

    Allah-ü Teala diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyuruyor: İnsanlar arasında kötü söz ve davranışların yayılmasını

    arzulayan kimseler için dünyada ve ahıretle çetin bir azap vardır. Allah bilir siz bilmezsiniz. (2)

    H z, Peygamberimiz Müslümanların kusurların ı araştıran ve müslümanl ara i ftira atan kişi lerin nasıl azap göreceklerini şöyle bildiri yor:

    Ben cehennemlikler tarafindan sesi duyulacak (kadar şiddetl i ) bir vuruşla göğüslerine vuran, dövünen bir topluluk tanırım ki bunlar Müslümanların saklı-gizli hallerini araştıran, gizli kusurlarını ortaya döken ve onların arasında, onlarda bulunmayan (asılsız) sözleri yayan hemz ve lemz yapanlar, gıybet edip, kaş-göz hareketleriyle istihza edenlerdir. (3)

    İmam-ı Rabhani diyor k i : iftira büyük günahlardandır ve haramdır. Çünkü:

    1 - İftirada yalan söylemek vardır k i yalan haramdır. 2- İftirada bir mü'mini incitmek vardır, mü'mini incitmek

    haram dır. 3- iftira toplumun huzurunu bozmaya sebep o lur , bu da

    haramdır. (4)

    2 - EHİL OLMAYANLARA GÖREV VERİLDİ

    Ehil o lmayan bazı kişil ere bölge, mahall i ve yurtları i dare etme görevi verildi . idareci l i k, maddi , manevi sorumluluğu çok ağır olan bir görevdir. Bölge, mahall i ve yurtlarda görevlendiril en idarecil erin bütün İcraatlarından, onlara görev veren sorumludur. Onun içindir ki , Al lahü Teal a emanetin ehl ine veril mesini emredip şöyle buyuruyor:

    (1) Nur: 15.16 (2) Nur: 19) (3) Tefsir-i Kebir: 17/8 (4) Dini terimler sözlüğü: 11213

    49

  • Allah size, emaneti ebiine vermenizi ve insanlar arasınd a hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. ( 1 )

    Ehil Olmayan idareciler

    İtikadı , arnel i ve ahlakı zayıf olan lar, Şeriat ve tasavvuf i l mine vakıf olmayanlar . Şeriatın emir ve yasaklarına, bağlı bul unduğu tarikatın hükümlerine uymayanlar. M ürşidini gerektiği gibi tanımayanlar ve mürşidinin sözlerine değer vermeyenler. İhvana karşı hoş görülü, yumşak sözlü ve a lçak gönül lü olmayanlar. İcraatlarında adi l olmayanl ar. Kin ve intİkarncı olanlar. Hele hele biri leri gibi m ünafık olup yağc ı lı k, dalkavukluk ve riyakarl ık yapanlar. Yalandan, gıybetten, iftiradan ve su' i zandan kaçınmayanl ar. Büyüklerine saygı küçüklerine sevgi göstermeyenler. İnsanlara özel l ikle ihvana bir dost gibi yaklaşınayıp selam verip a lmayanlar. Gözü maddede olup, mala mülke düşkün olanlar . Aldığı emaneti koruruayıp beyt'ü l mala sahip ç ıkmayanl ar.

    Şeriatta da, tarikatta da idareci l ik görevi itikatta, i l i mde , takvalıkta ve ahlakta üstün olanlara veri l ir.

    Alanya idarecİsİ değişecekse bir başkası deği l de, neden Mustafa Uysal?

    Ahmet Denizolgun Kemal Beye b iat etmeyip ayrı baş çektiği zaman Mustafa Uysal , Kemal Beyin idaresinde Sugözü Yurdunda yardımcı hocal ık yaparken iy i bir haberci olarak Ahmet Denizolgun ' un yanında yer aldı.

    Ahmet Denizolgun cemaatin başına geçince, Tahir Çırpanlı ve yanındaki ler M ustafa Uysal ' ı A lanya'ya idareci olarak tayin ettird iler. Sonra da Mustafa Uysal kendine has öze l l iği i le Antalya bölge idarecisi o ldu.

    ( 1 ) Nisa: 58

    so

  • Sevgili Peygamberimiz Ehil Olanları idareci Olarak Görevlendirirdi

    Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasulül lah ( s .a.v.) bir yere bel l i sayıda bir birliği göndennek istemişti . Fakat önce Kur'an okumalarını istedi. Herkesin Kur'an 'dan ne kadar bi ldiği varsa onu, okumasını emir buyurdu. Sıra onların en gençlerinden birine gel ince ona:

    Ey filan! Sen (Kur' andan) nereleri (hangi sureleri ) biliyorsun , dedi . O da: Şu ve şu sureleri bir de Bakara suresini bi l iyorum , dedi . Rasulüllah (s .a.v.) :

    Bakara suresini de mi biliyorsun , ded i . Adam: Evet, dedi . Bunu üzerine Rasulü l lah ( s .a .v.)

    Git onların komutanı sensin, buyurdu. ( i l imde üstün olanı komutan tayin etti) ( 1 )

    Daha ehliyetl is i varken bir başkasına görev verenler, A l lah' a Rasulül lah'a ve M üslümanlara ihanet etmiş olur. Sevgil i Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

    İdaresi altındaki Müslümanlardan daha ehliyetlisi bulunduğu halde bir başkasına görev veren kişi Allah 'a, O 'nun Resulüne ve İslam milletine ihanet etmiş olur. (2)

    Allah-ü Teala; Ey iman edenler! Allah'a ve Rasulüne hainlik etmeyin, buyuruyor. (3)

    Görev verirken adam gayıranlara Hz. Peygamberimiz beddua etmiştir. Süfyan oğlu Yezid anlatıyor: Hz. Ebu Bekir beni Şam'a gönderirken dedi ki :

    Ey Yezid senin akrabaların var, olabi l ir ki, onları memuriyete tercih edersin, senin hakkında en çok korktuğum şey şudur. Rasulü llah (s .a.v.) şöyle buyurdular:

    Her kim Müslümanların işlerinden birini üstlenir de, onlara bir kimseyi gayırarak başkan yaparsa Allah 'ın laneti onun üzerine olsun. (4)

    ( 1 ) Tergib ve Terhib: 3/ 272 (2) Ruhul Beyan 3/326, Tergib ve Terhib: 4/426 (3) Enfal 27 (4) Tergib ve Terhib: 4/427

    5 1

  • Adil ve fazi letli (üstün ahlaklı) olmayanlar ve zal im olanlar idareci olamazlar, Cenabı Hak, Hz. İbrahim e şöyle buyurdu:

    Ben seni bütün insanlara imam yapacağım, buyurdu o da: Ey Rabbim nesiimden de dedi. Rabbi buyurdu ki: Zalimler benim ahdime ulaşamazlar. ( 1 )

    Ayeti kerimenin açıklamasında al imler diyorlar k i : Hz . Al lah bu ayeti kerimede, önderlik, l iderlik hakkının adi l ve faziletli (üstün ahlakl ı ) olanlara veri lmesi gerektiğini bildiriyor. (2)

    Bu ayeti kerime, zat imin devlet başkanl ığına ehi l olmadığına ve başlangıçta adil iken sonradan zulüm yapması halinde, iktidardan indiri lmesinin vacip olduğuna dair bir deli ldir. (3)

    Biri lerine idareci l ik görevi vermenin sorumluluğunu bi len sevgi l i Peygamberimiz Hz. M uaz İbn Cebel ' i Yemene idareci olarak gönderdiği zaman ona şu tavsiyelerde bulunmuştur.

    Ey Muaz! Sana şu tavsiyelerime uymanı tavsiye ederim. Allah 'tan kork, sözünde doğru ol, verdiğin sözü yerine getir, emaneti koru , hiyaneti bırak, komşularla iyi geçin, yetime acı, yumuşak sözlü ol, herkese selam ver, iyi arneller işle, uzun emel peşinde koşma, yemin ettiğinde yeminine riayet et, Kur 'an 'ı iyi anla, ahireti sev, hesap gününden kork ve alçak gönüllü ol. (4)

    Hz. Ömer (r.a.) herhangi bir yere vali gönderirken ona orada nasıl hareket edeceğini bi ldiren bir yazı verirdi, bunların dışına çıkmamasını emrederd