taŞ - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d00558/1940_89/1940_89_meza.pdf · rı heba olur, gider....
TRANSCRIPT
KIYMETLİ TAŞ VE MADENLER
ORTA ZAMAN TÜRK-İSLAM DÜNYASINDA
t s T t H L
Prof. A. MEZ
- Başı geçen sayıda -
Gay-N uzvi maddelerden borax yalnız Şimali İran'daki Van gölünde bulunub Mezopotamya ve Babilonya' daki furunculara sevkedilmek mecburiyetinde bulunuluyordu. Bu maddeye ekmek boraksı (bôraq el - hubz) deniliyordu ki pastalara tıla etmekde kullanılıyordu [ 84] . Bunun yanında Urmiye gölünde beyaz kuyumcu boraksı (bôraq es - sagah) vardı ki büyük kazanç t_e'min etmek sı1retiyle fı1ısır'a kadar getiriliyordu [85]. Çat gölü civannın
(Sudan) başlıca mahsulii şap idi; Fas ile Mısır'a ihraç edilirdi [86] . Sahra madenlerinden çıkarılan tuz binlerce deve ile devecileri harekete getiriyor ve Atlas denizi tuzu da Sudan' ın içlerine kadar nüfuz ediyordu [ 8 7]. O zamanki kimyanın başlıca maddesi olan nişadırın keşfedildiği tek ·tük mevki'ler İs
lam mıntakalarına tamamiyle aykırı olan sahalarda yani Maveraünnehir ve
Sicilya' da bulunuyordu [88]. Evvelkisi çok daha mühimdi; Avrupa' da bu eczaya ona iza.fetle pek eski zamanlardanberi tai:artuzu tesmiye edilmekde id i [89]. «Buttam dağlarında bir mağara vardır; bunun üzerinde kapı ve pencereleri kapalı bir hane inşa edilmişdir. Bu mağaradan gündüzün dumana, geceleyin ateşe ben~eyen bir buhar çıkar. Bu buhar teressüb etdiği zaman ondan amonyak elde edilir. Bu eve girenler ıslak aba örtüye bürünürler; zira bu örtüsüz girerlerse orada yanarlar [ 90] . Bu buhar yer yer değişir. Kaybolduğu
zaman tekrar onu arar ve kazıyarak çıkarırlar. Bu buharm dağılıb gitmesine mani' olacak bir bina mevciid olmazsa, o zaman ona zarar görmeden yaklaşı
labilir. Şayet bir bina içinde teraküm edecek olursa son derece şiddetli sıcağı yüzünden o binaya girenleri yakıb kavurnr [ 91 ] ».
M a s'u d 1 332/944 senesinde dikkate şayan olarak şu haberi veriyor: «Çin' in büyük n ehirlerinin çıkdığı yerde nişadır "dağları bulunmakdadır. Yaz
(84] Traite d'Alchimia Arabic B e r -t h o l t da, La Chimia au ılfoyen. • Age n, s. 63, 145, nota 4. .
(85] /bn. Hauqal, s. m. (86] Edrisi ed. Dozy, s. 39 f. [87] B:ık. J. .M a r q u a r t , Benin
samluvg; Tuz maddesi :ıltında münderecat. [88] lbn Hauqal, s. 337. Maamafih Tche-
427
ran'ın şimallncleki Demiivend tepesinden de amonyak getirilirdi. Dağda öküz derisi içine doldurularak tepeden aşsğı ·yuvarlanırdı (Na· sır Hosran, tercüme, s. 10)
f.
(89] v. R i c h t h o f e n , Cbina 1, 560.
(90] lstahri, s. 327 f.; lbn Hauqal, s. 382
(91] lbn. Hauqal, a. 383.
428 ü ·L K Ü, TEMMUZ 1940
geceleri l 00 ferseng mesafeden ateş halinde gorunuyor, gündüz ziyası· derece · kuvvetinden dolayı buhar ·olarak tecelli eder; işte nın son
nişadır buradan getirtilir. Yazın Horasan' dan Çin" e gitmek isteyenler o civa·
ra gelerek bu dağların arasında 40-50 mil uzunluğunda bir vadi bulurlar. Va
dinin başında oturan adamlaı·a müracaat edilir, onlara ( «Jurgibuhum» o•
kunmakdadır) yüksek ücret vadedilir. ()nlar yolcunun eşyasını omuzlarına alırlar, ellerindeki sopalarla önlerinde gitmekde olan seyyahların her iki ya·
nına vururlar; bundan maksad ise seyyahların vadinin meşekkatinden dolayı
yorulmaması, yolda durub kalmamasıdır. Bu vadinin ucunda bataklıklar .ve göller vardır ki seyyahlar çekdikleri sıkıntıdan ve n.işadınn neşretdiği hararet·
den hemen kendilerini bu göllerin suyu içine atar. Bu yolu hiçbir hayvan yürüyemez. yazın nişadır alev alev yandığı için esasen ~ıiç kimse bu vadiye
ayak basamaz; kışın ise çok kar ve yağmur düşdüğü zaman nişadırın harareti şiddetini kaybedeceğinden ve alevi söneceğinden insanlar bu vadiye inerler,hayvanlar ise hararetinden dolayı buna muktedir olamazlar. Çin' den bu vadi
ye gelen de bu vadiden yukarı çıkan gibi (oku: bilma 'ir yerine bissadir) dir [92] ». Çinli W an g -j en - t e, Miladi 982 senesinde amonyak madenini zi-yaret etmişdi ki şöyle malumat vermekdedir: «Amonyak Pe-thing'in şimalin
deki bir dağda elde edilir ki bu dağdan daima ateş sütunları yükselmekdedir: Akşamları meş'alelerden yükseliyormuş gibi alevler görülür. Dağdaki kuşlar
ve yarasalar ateşden kıpkırI'l].ızı kesildikleri için görülebilirler. Toplayıcılar
tahta kundura kullanırlar; çünkü köseleden olanlar yanarlar [ 9 3] . Çin kaynaklarına göre amonyağın istihsal edildiği yer şarki )iyen-Şan' dır ki Kuça'nın şimalinden 200 ley mesafededir. « 1 7 72 senesine aid bir . Çin eserinde şöyle
denilmekdedir : «Nişadır Kuça şehrinin şimalinde bulunan bir amonyak dağından çıkar ki birçok mağara ve yarıklarla doludur. İikbaharda, yaz ve son• baharda bu fethalar ateşle dolar, öyle ki dağ geceleyin binlerce lamba ile ay·
dınlanmış gibi görünür. Ona bu zaman kimse yanaşamaz. Yalnız kışın büyük
kar yığınları ateşi boğdu~ zaman yerliler amonyak toplamaya başlarlar [94] ». . Eserlerini Miladi l 1 inci asırda yazmış olan A f g a n e H u c v i r i mistik
bir eserinde islam hududundaki bir Tür:K şehrinde bir yanardağ gördüğünü ve bu dağdan amonyak tebahhuratı husule geldiğini, tam ortasında bir fare bu
lunduğunu ve bu farenin alevlerin içinden h~rice çıkdığı zaman öldüğünü an
latmakdadır (95] ». Bu amonyak Çin' de 'de çok kıymetli olduğundan yerliler
bununla kaysere ceziyelerini verirlerdi [96 ) . Bu amonyak dağı 3Q sene evvel
muayene ~dilmşidir. Resmi Türkistan gazetesi» bunµn. haklmıda şunları ya-
[92 ı ı. s. 347 r. [931 JA, İ847, ı. s. 63. [94] v. Richthofen, China 1, 560.
[95] KG§/ al • Maiıçub, s. 407, transı. N i -
c ho l son. [96] F r i e d r i c h a e n ; Zeitsch.
Gesell. Erdknnde, Berlin 1899, ~. 246; .Klap. roth'a göre tableaux histor., s. 110.
..
ORTAZAMAN TÜRK - İSLAM DÜNYASINDA .İSTİHSAL
zıyor: «Peişan vey~ Paişan bu dağın vaz'iyetini tesbite me'mur Rus hey'etinin tedkiykatı veçhile bir volkan değildir. Duman yanan kömür .yığınlarından
çıkmakdadır. Paişan'ın yamaçlan yarıklarla kaplıdn ki bunlardan duman ve kükürtlü gaz müdhiş gürültülerle çıkar.». Ben bunu biraz evvel zikretdiğim F r i e d r i c h s e n s'in yazısında buldum ki şunları ilave etmekdedir: «Nebatat ted~ikatı için gönderilen bahçevan F et is o w'un beyanatına nazaran Re g e l'in (97) Paişan'ı mahrUtişşekil bir dağ olub tepesinde hiç bir krater olmadığı ve bil"akis canlı fethaları bulunduğu suretindeki haberine tamamiyle
uymakdadır. F r i e d d r i c h s e n, dağı bundan dolayı yanmakda olan bir kömür daman olarak telakki etmekdedir [ 98] .
Devlet dahilinde her ~i asil maden, gümüş ve altın, mükemmelen birbirlerini tamamlayorlardı. Şark gümüşü, garbin yarısı da altunu te'min ediyordu. O zamanki Klondyke; Asuan ile 'Aidab arasında yukarı Nil' in şarkında sıcak bir çöldü. Al tun arayıcıların başşehri Asuan' dan 1 5 günlük mesafede al - 'Ullaqi idi [99]. Mehtabsız gecelerde bu altun arayıcıları dışarı çıkaı-lar ve biraz padadığını gördükleri yerlere işaret koyarlardı [ 1 00]. Ertesi günü aldıkları kumu yıkarlar, altunu cıva ile kanşdırırlar ve eritirlerdi [ 1O1 ] • Bu saadet arayıcıları '3./9. asrın ortalarından itibaren, yani 241 /855 senesinde o zamana kadar isyan ~alinde bulunmakda olub \tüçük ve fakat seçme bir orduya malik olan Buccahlar'ı akıl ve mantığa tekrar sokmak için devlet ·kıt
alarının vaki' bir seferinden sonra akın etmeye başladıla:r. Bu yerlilerin Arab kabiyleleri tarafından sömürülmesi bu taribden başlar [ 102] . Arab kabiylesi sergerdesi R e b i • a h'nın bu altın memleketine hakim oluşu 332/944 senesindedir [ 1 O 3] . Kendisine para takdim etmek isteyen Mısır haliyfesine
. Abu l'a 1 a - e 1- M a'a r r i (vefatı 449/1057) hemen şöyle söyler: ben
en zengin insanlar kadar zenginim. Ve böylece Asuan madeni ile bi~likde dolaşıoyrum [ 104]. İkinci büyük altın kaynağı Sudan' da akıyordu: «Altın siyahilerde esas eşyadır, küçük ve büyük onunla yaşar [ 105] .» Sudan' dan gelerek sahradan geçen kervanların hepsi altın ve köle taşırlardı; sürücüler oraya giderken tuz alırlar ve dönüşde .altın getirirlerdi. Hepsini başlarında taşıdık-
(97) Garıenf lora, 28. ci sene, 1879, s. 40 [98] Aynı yerde, S• 247.
(99] Bunun hakkında en mufassal malii·
taları bir kaelm veya kömürle işaret ederler. Bunu takib eden günde bu yerler kazuclığı
zaman büyük parçalar bulunur ( B r e t mat J a'q fi b i , Bibi. Geogr. VII, 334 U. · s c h ri e i d e r , Mediaval Researches I. s.
[100] Külle veya kireçle. Pe.tachjB, JA. · 142}.
VIII, s. 384. Buna göre bu alton kanununa müracaat tarzının bütün şarkda adet olduğu anlaşılıyor . . M.ilii.di 1259 da garbe seyahat e· den Ç a n g • t e şöyle m.a!ümııt veriyor: Mısır'da altun toprak içindedir. Geceleyin
bazı noktalarda bir parıltı görülür. Bu nok
[101) EdrisZ ea. D:çy, ·s. 26. (102) l stachri, s. 288.
[103) IvI a q r i z i , Clıitat I, 196/7. [104) J a q fi t lrşıid I, s. 178.
(105] Edrisi ed. Do:çy, s. 8.
430 Ü L K Ü , TE:M.MUZ 1940
!arından «kafaları tamamen saçsız kalmışdı I 106] ». 390/1000 senesinde' şarkda' da, Efganisfan' da, bir altun madeni keşfedildi I 1O7]. Fakat sonradan ondan bir daha bahsedilmedi. İslam aleminin en zengin gümüş madeni devletin şark ucunda Hindukuş' daki «Beştepe» Bencehir' de bulunuyor'du. O zamanlar 10.000 gümüş arayıcı mevcuddu ki «bunlar kavgacı ve seyyiata sahih idiler [ 108] ». «Gümüş parçalan o kadar mebzuldü ki hemen her şeyin bedeli b.ir dirhem gümüşdü, isterse bu satın alınacak şey bir ince demet sebze olsun. qümüş bir dağın başındadır; bu dağ şehrin üstünde yükselerek kalbur gibi sırf çukurlardan ibaret görülür. Arayıcılar cevhere götürecek olan damarı muayyen işaretlerinden tanıyarak yalnız onu takib ederler; böyle bir da
.m~r bulundu mu o zaman gümüşe tesadüf edinceye kadar o damarı kazarlar. Bu arayıcılardan birinin 300 bin dirheme kadar kazandıkları vaki'dir;· kendisini ve evladlannın evladlarını müreffehen geçindirecek gümüşü buldukları çok defa vaki olduğu gibi, masrafını ancak çıkarabilenler de çok defa görülür. Fakat yine çok defa vaki' olduğu üzere dilenci değneğine dayanarak, fakir ve perişan olanlar da bulunur: bu sonuncu hal, kazıda su veya sair aksilikler vaziyete hakim olması dolayısıyledir. Bazen bir kazıcı bir daman takib eder, bir diğeri de aynı damarın b~şka bir yarığından işe başlar ve böylece aynı damar her ikisi tarafından kaz.ılmaya başlanır : bu takdirde kim evvel hareket eder ve rakibinin yolunu keserse madene ve cevherine tesahüb . etmek hakkına malikdir. Böyle bir yanşda şeytanların bile başaramayacağı bir sür'atle çalışılır; zira biri ilk olarak madeni elde etdi mi diğerinin bütün masrafları heba olur, gider. Aynı zamanda hedefe varırlarsa o zıı.man madeni bölüşür· ler. Kazıcıl~r madende mum ve fenerler yandığı müddetç~ çalışırlar, mum söndüğü takdirde daha ileriye yollarına devam etmezler. yoluna· devam e
den pek az bir müdde't zarfında ölür. Bunlardan bir~in sabahleyin zengin ve o akşam fakir düşdüğü mümkün olduğu gibi aksi de mümkündür [ 1 09] ». Esfahan civarındaki gümüş madeni daha 3./9. asırçla çokdan terkedilmiş bulunuyordu [ 11 O]. Çok uzakda bulunan Badagis (Efganistan) gümüş madeni de yakacak odun bitdiği için işietilmekden vazgeçilmişdi [ 11.1 ] , buna karşı 3./9. asırda Esfahan' daki bakır madenleri 10.000 dirhem vergi verirlerdi [ 112]. Minarelerin parlayan tepelerine lazım olan bakır Buhara' dan gelirdi [ 1 1 3] . En çok demir istihsal edilen ve demir sanayii bulu~an yer Persis
(106] J. M a r q u a r l , Die Benin.samm· lung, s. CII, bir Portekiz haberine göre. Cenubda altun istihsili ve altun ticareti hakkın· da öğrenilmeye şayan olan her şe}i M a r • q u a r t'ın münderecat fihristinin Alıun mad desinde bulabilirsiniz.
[107] Mutahhar ed. Huart IV. s. 73; lbr. al • Caun, Bedin, fol. 144 a; lbn al • Aıhir,
ıx, s. 116. (108) lbn Hacıqal, a. 327.
(109] J ç q i.i t ; Wörterbııch I, 773·f. (110] lbn Rostch, &. 156.
(111) lst. s. 269.
(112) lbn Rostch, s. 156.
[113) MUlJ., s. 324.
. -
OR'İ'AZAMAN TÜRK -İSLAM DÜNYASINDA İSTİHSAL 431
idi [1 İ4] . Fakat Beyrut [115], German [116] ve Kabil [117] de de demir madenleri v~dı. Fergana'nın demri alat ve edevatı o kadar büyük bir şöhrete malikdi ki bu aletler Babilonya'ya kadar ihraç edilirdi; «Fergana'nın demirini işlemek kolaydır [ 188] ~. Garbde Sicilya' da büyük bir demir madeni vardı [ 119] . Demir işçiliğinin vatanı olan Afrika' dan da demir gelmekde devam ediyordu ki bu demirlerden Hindistan' d a en yüksek kıymeti olan eşya yapılıyordu [1 20]. Önasya'da ise demir daima nadir bir meta olarak kaldı. 353/964 senesinde Karmtlar, Arabistan çölünden Tiberias'da Saifedaullah' a bir serseri kafilesi gönd ererek demir verilmesini rica etmişdi. Hükümdar Raqqah'nın demir kapılannı çıkartdı, demir namına ne bulabildiys.e hatta bakkalların daralanna kadar hepsini alarak onlara verdi. Kafile demir hamulesi ile Fırat' dan geçerek H i t' e geldiler ve sonra da çölden hamuleleri ile geçdiler I 121 J . lslam sahasının son derecede mühim olan cıva madenleri İspanya'-da Toledo civarında bulunmak.da idi. «Madende 1000 ameleden fazla çalışmakdadır. Birkısım madenin içine girerek taşları kırarlar, diğerleri cevheri y akmak için odun taşırlar, b ir üçüncü kısım da furunlan hazırlarlar. Bu madeni gezdim ve maden tabanının yer altında 250 insan boyu aşağıda olduğunu öğrendim [ 122 ] ». «Taş kömürleri, odun kömürü gibi yanan siyah taş» Buhara ve F ergana' da bulundu [ 12 3 ] ise de daha ziyade tabii hadiselere aid nadiratdan telakki edildi. Horasan'da Farwan'da mevcud asbest' e fitil taşı adını verdiler; çünkü bugün gibi o zaman da lamba fitili iy· malinde kullanıldı. Bundan başka da asbest'den masa örtüsü yapılıyordu ; sadece sobanın içine sokmak, temizlemek için kafi geliyordu [ 124] . Zikıymet taşlara o zamanlar verilen kıymet bugün bizim verdiğimizden başka idi. 4./ 1 O. asrın bir muharriri sıra ile bu taşların en kıymeltilerini şöylece saymak.da-
\ dır: Nişabur' dan çıkan firuze, Cylon' dan çıkan y~kut, Umman incisi, Mısır
zümrüdü, Yemen yakutu ve Belh bizadi? si [ 125]. B 1 r ô. n i de 400/ 1009 da buna benzer bir tasnif Yapmak.dadır: yakut, zümrüd, inci [ 12 6 J • Elmas görülüyor . ki vaktiyle, bugün olduğu gibi bütün zikıymet taşları hemen de bir tarafa bırakdıracak fevkal "ade mühiriı ' bir mevkie malik bulunmaoyrdu; huzur veren, parlak ve renkli taşlara daha çok kıymet veriliyordu. Horasan ve
(114] l bn Hauqal, s. 214; l bn al ·Fakih, 8. 254. 314 a/l .
[115) Mıuı., s. 184; Edri.si ed. Br8ndel, s. 22. Cebel·i • Lühnan'da demir istilısiili hakkında S e e t ı e n 1805 de etrafu milümat vermekdeclir (U. J. Seetzens Reisen I, 189).
[116) Muq., s. 470. [117] lbn Hauqal, s. 328. [118) lbn Halll]al, s. 384. [119] Muq.; s. 239. [120) Edrisi ed. Jaubert, !, 65.
[.}21) Misk. V, 264; lbn al · Cauzi, fol. 94 b.
(1221 Edri.si ed. Dozy, s. 213; al - D i . m a ş k i, Mahasin et • ticiire:, Cairs, 1318, s. 29. .
[123) lbn Hau.qal, 8. 3 62, 397. [124] Muq., s. 303; ıvlarco Polo I, 4-0. [125] T h a'i 1 i b i , Lat. el • ma'ôrif
s. 116.
[126) Kit. al • Camdhir bei Wiedemann im Isiam II, 347.
432· -- . Ü L K Ü , TEMMUZ 1940
.Babilonya'da elmas sadece sakb ve zehir için · kullanılıyordu~ [ l27], Kibarlar onu intiharda kullanırlardı; bunlar düşmanın eline düşd.iikleri ZC!!Dan, işkence ve hakaret beklemek· va.Ziyetinde bulununca elmas · taşı yutarlar ve· o yüzden ölürlerdi ' [ J 28). Mavi firuze yalnız Nişabur' dan· çıkarılırdı: [ 129] ; F r a ·s e ·r Şehrfu ·takriben 60 kilometre şimal-i garbisinde kain· olan· tepeyi 182 1 de gezmişdir. Mücevher en ibtidai şekilde· çekiçlerle küçük çukurlar i· çinde blokdaiı koparılarak istihsal edilirdi. Vaktiyle elmasın daha büyük ölçüde işlendiği görülmekdedir [ 130]. 200 sene sonra zevkler değişmişdi; bu tarihde mücevher mühürler de o kadar çok kullanılmaya başla_dı ki· kibarlar artık .bunu- kullanmaz oldular [ 131]. 4./ 1 O. asırda çok kıymet verilmekde olan y~kut da böyle oldu. Yakut 6./ 1 2. asırda o kadar çok taşınıyordu ki kibarlar· bunların yalnız büyük parçalarını merhem . hokkası ve kadeh gil;ıi ·yer• lerde kullanmışlardı [ 132). En güzeli cenubi Arabistan'da San'a'da çıkarılmışdır, «bazen kaya gibi büyük bir parça meydana çıkardı bazen ise hiçbir ~ey elde edilmezdi [ 1 3 3] ». Efganistan A-lpleri' nde de kıymetli yakut elde edilirdi [ 1 34] ki maden ocaklarından tıbkı altın ve gümüş gibi kazılırdı [ 1 3 5).
Devletin bir tek züı:nrüd madeni şarki Mısır çölünde idi: cevher burada dağın derinliklerinde kırılarak elde edilirdi [ 13 6] . . Bu maden Nil' den yedi gÜnlük. mes~ede idi [ 137]. Evvelce S t r a b o tarafından zikredilen bu maden-332/943 senesinde Rabi'ah kabiylesi reisi Is ha q'a - ki bu zat ayrıca al
tın maden sahal'!-nna da .~alikdi -. - aiddi [ 1 38]. ·Alaca ve damarlı akik bu· san'at işçiliğinde bilhassa makbul.dü; akik Ye
men' den ·~raç edilirdi. Akik tepsi, kılıç, kılıç kabzesi, bıçak sapı, kadeh iymalinde kullanılır [ 139] ve benekli parıltısı ile kibarların" hemen bütün masalarını tezyin ederdi.
[127) Birüni, aynı yerde, s. 352~ [128] ·a 1 - D i m a ş q i , Mahrlsin et
ticarat, Cairo, 1318, s. 16. Benvenuto Cellimi n, 13: hunlar sadece toz haline getirilmiş el masın yemek içine katılmasını tasavvur ediyorlar, fakat, hu, hiıkikatde · bir zehir olmamakla beraber fevkal'ade sertliği dolayısıyle
son derece keskin ka§elere mlilikdir ve başka biç bir taşa benzemez, elmas ezildiği takdirde bir dereceye kadar yuvarlaklaşır. Şayet el· mas diğer yemeklerle beraber böyle keskin ve ve sivri köşeleriyle vücüde girrese hazım es· nasında· mide ve . bağırsakların cidarlarına asılarak müteakiben yenilen yemeklerin tazyikırun de iliivesiyle mide ve bağırsakda taz. yık edilen . kısımlar zamanla delinir ve böylece ölüm vaki olur; halbuki bunun yerine herhangi bir la§ .veya cam yııtulsa mide ve bağırsaklara yapışmak kudreti olmadığından yenilen yemekle beraber harice defolunur.
[129) T h a ' 8. 1 i h i Lat. el - ma'ıirif
s. 15; M a r c o P o l o , Lemke, s; 93. Kirman firuzesindeıi de bshsetınekdedir.
[130) F r a. s er , · Journey ·into Khorasan, London 1825, s. 407 ff; B r i c L e u x , «Au pays du lion et du soleil1J s. 25'ı-55 de Nişabur'daki bugünkü firuze istihslili. ·hakkında G r o t h e , P e r s i e n'e istinii· den mfilU.ıııat vermekileilir.
[131] Mahıisin et-ticarıirah, s. 16. herhalde 6./12. asırdan. .
[132] Mahıisin et-ticıirah, s. 17.
(133] Muq., s.1 Ol. [134) lbn Hauqa_l bei Badocrşan'da.
[135) "tıılarco Polo I, cp. 27. (136) M a q r i z i , Chitat. I, 196 Ciibiz'e
göre. . [137) Mas. IlI, 43 ff. Hindistan pek az
zü.ıııriit çıkarıyordu, aynı yerde: s. 47. · [138) Mas. III, 33. [139] Hamdıini, s. 203.
..
'.
ORTAZA.M_.iu~· TÜRK - İSLAl\f DÜNYASINDA İSTİHSAL 433
Mercan bugün de olduğu gibi şimal-i garbi Afrika~da (Marsa el - haraz) Ceuta ... da avlanırdı [ 140] . Alel 'ade 5 den 20 kişi~e kadar bu mercan istihsali ile uğraşırlardı [ 14 1 ] . Bu avcılar denize haç şeklinde tahtadan bir zıpkın fırlatırlardı ki serbest keten ağlarla sanlı idi. Bu keten ağ mercan kayalıklarında asılı bırakılırdı. Kayık tekrar geriye döndüğü zaman kayalardan 1 O dirh emden 10.000 dirh eme kadar · büyük mercan parç~lan kop~rırdı [ 142]. Mercan Sudan' da başlıca ticaret eşyası idi [ 143]; faka.t Hind kadınları nezdinde de pek makbuldü [ 1 44] ; mercan M a r c o P o l o zama-nında Avrupa'dan Kaschmir'e idhal edildi [ 145) ve bugün hala Rusya'ya
tahsis edilen İtalyan mercanlan garb hududunda alınan gümrük resminden kurtulmka için Hindistan ve şarki Türkistan' dan geçen fevkal'ade dolambaçlı yolu kat'etmekdedirler [ 146].
Arabistan körfezinin inciieri Çin' de de en iyi inci olarak geçmekdeydi [ 14 7] . Balıkçılar bugün de olduğu gibi Nisan' dan Birinciteşrin' e kadar ve
başlıca Ağustos ve Eylul' de çalışırlardı [ 148]. Balıkç-ılık tamamiyle sermaye ile teşkilatlandı:rmışdı; bir müteahhid otuzar günlük iki ay müddet için dalgıçlar kiralar ve bunlara iyi para verirdi~ İycablarına göre azim olan kazanç yine de azalmış olmazdı [ 149]. Tudela'lı B en j a m in zamanında (takriben Miladi 1170) bu sanayi' bir yahudini~ emrindeydi [ 150] .· Bugün bir kabiylenin veya kabiyle ittihadlannın bütün sandalları tarafından te'min edi-
. len varidat müşterekdir; bundan Hind tacirleri i~tifade ederler ki bunlaı- is; tiridyeleri fevkal 'a<le ucuz fiyata satın alırlar ( [ 1 5 1 ] . İnci istiridiyelerinin çıkarılması fevkal'ade müşküldür. İslamiyetden evvelki şair e l - A'ş a dalgıcı şöyle tasvir eder : «Renk ve yapısı muhtelif olan dört kişinin başı sallanan bir
. kayık içinde denize_ açılır, sonra dişleri sıkıca kapanmış, dudaklarından zeytinyağ fışkırtarak evvelce babasını öldürmüş olan denizin içine iner. Sonra ona hücum ederler : satmayor musun? Fakat o kıymetdar ganimeti her iki eli ile göğsüne doğxu sıkışdmr [ 152] ».
M a s'u d i 4./10. asrın başında bilçliriyor: dalgıçlar yalnız balık, hur-
(140) Mas. IV, 97; ıvluq., s. 226; B i r,u -n i , Kit. al - Camıihir im Islam, IT. s. 317. Qinü · C h a n - J n - K u a (takriba i\Hlacli 1300) ya göre de garbi Akdeniz'de ıueı:caı:ı istihsil eciilme.kde idi (Lransl. Hirth., s. 154, 226).
(14-1) lbn Hauqa.l, s. 51. (142) Muq., s. 236; Edrfst ed. Dozy, s. 116. [143) Edri.si ed. Dozy, s. 168. (144) Biruni, aym yerde. (145) I. kitab, fasıl 29. (146) M. H a r t m a n n , Clıinesich
Tiirkcstan, s. 63. [147] Chan - Jıı - Kııa, s. 229.
. [148] Mas. I, 328; Edrisi !anbert I, 373
f.; Palgrave bei Z e lı m e , Arabien., s. 208. Tudela li Beııjamin s. 29 sayd başlangı: cını Eirinciteşrin olarak göstermekle yanılıyor.
[149) M e r v , de l'Incle, s. 135; Eclrisi I, 373.
[150] ed. Asher, s. 90.
(ISI] Z e lı m e , Ar(Lbien, s. 208; G r o -t li e , Persien; s. 19 Perez'in küçük bir mo·. nografisin.i zikrediyor: «Six semaines ele · dragages sur · zes bancs perliers du Golfe Persiqu.e~ (Orleans 1908).
(152) C!ıiztinat al - adab I, 54"1; Lyall tercümesi, JRAS 1902, s. 146 f .
Ülkü - 28
' ·.
434 Ü L K Ü , TEMMUZ· 1940
ma ve bu nevi' şeyleAe beslenirler; nefesleri burun deliklerinden çıkacak yer• de kulaklarından c;ıkmalarını te 'min için kulaklarının içi delinir. Zira bunların burun delikki'i üstüne istiridye kabuğundan veya boynuzdan - tahtadan -değil - geni~ bir ok tepesi geçirilir ki bununla burun delikleri bkarur. Kulaklara nebat~ hir yağla ıslanmış pamuk konur. Suyun altında dalgıç bu pamuğu sıkarak suy~ bir mikdar akıtır ve su etrafı görmeye müsaid olacak bir şekilqe b~aaklaşır. Bacak ve baldırlar deniz hayvanlarının ısırmamal~rı için siyaha boyanır; çünkü bu hayvanlar siyah bir şeyden kaçarlar. Aşağıda suyun içinde dalgıçlar birbirlerinin seslerini duymaları için köpekler gibi haykırırlar [ 15 3] . 4./ 1 O. asırda Ceylon' da inci avcılığı ehemmiyetini kaybetmişdi; orada artık hemen hiç istiridye bulunmadığından incilerin Ceylan' dan Afrika' ya hicret etdikleri zannolunurdu [ 15 4] . Bu zamana aid coğrafiyacılarla seyyahların inci . saydından bahsetmemelerinin sebebi anlaşılır. Daha sonraları istiridyeler tekrar meydana çıkdığından 6./ 1 2. asırda bunlara aid mufassal haberler mevcuddur. 200 den fazla gemi bir arada şehd terkederler, ,her bir gemide ayrı kamaralarda 5-6 tacir bulunur, her birinin yanında dalgıcı ve dalgıç muavini bulunur. Filonun önünden kılavuz gider. Kılavuz bir yerde . durur! dalar ve alacağı neticenin iyi olacağı zannı hasıl olursa geµıinin çapasını atarak demirler. Bunu müteakib diğer gemil~r de onun etrafını çevirerek demirlerini a'tarlar. Dalgıçlar burun. deliklerini susam yağı içinde eritilmiş balmumu ile tıkarlar, ellerine bir bıçak ve bir torbayı yanlarına_ alırlar ve dalgıç muavininin bir iple sıkıca tutduğu bir taş~n üstüne oturur ve dalgıç bu taşın üstünde suyun dibine iner. Ç'alışma müddeti günde iki saatdir. İnciler evvelden tayin edilen bir satış gününde devletin. resmi nezareti altında ölçülür ve s~tılır. İncileri ölçmek için delikleri muhtelif üst üste konulmuş üç kalbur kullanılır [ 155]. Tudela'lı B e n j a m i' n (s. 89) dalgıçların bir veya birbuçuk dakika suda kalabildiklerini ilave ediyor.
Aynı zamana aid bir Çin haberinde de şöyle denil~ekdedir: «30 veya 40 kayık kullanılır; herbirinin l;>irkaç düzine tayfası vardır.
İnci avcıl~n bqyunlarına ·İpler geçirilmiş, burun ve kulakları sarı balmu~u ile kapatılmış old~ğu halde 300 kadem veya daha derin olmak üzere denizin dibine indirilir; halat kayıkların kenarına sıkıca bağlanır. Dalgıçlardan biri halatı sallamak sW-etiyle bir işaret verirse hemen yukarı çekilir; Yl!muşak bir yorgan önceden kaynar suyun içine mümkün olduğu kadar sı~ak .te' min etmek üzere batırılır, dalgıç sudan çık~r çıkmaz onunla sarılır, böylece bir sancıya tutulub ölmesi~e mfü~i olunur. Dalgıçlar büyük balıklarla canavarların ve daha diğer büyük deniz hayvanlarının hücumuna uğrarlar ki bu canavarlar dalgıçların vücudunu biçerler veya bir uzvunu yaralarlar». «Çok defa dalgıç halab ile işaret verdiği halde halatı tutan ada~ onu ~arı alamaz. O zaman
[153] Mas. I, 329 f.. . 211. (154] B i r ı1 n i , lndia, lTansL Sacban I, [155] E<f.rist •· Jaııbert I, 373 ff.
ORTAZAMAN TÜRK - 1'ıLAM DÜNYASINDA İSTİHSAL
bütün tayfalar var kuvvetleriyle h•.tlatı çekerler ve onu ayağı bir canavar tarafından ısınla~ak koparılmış oldv.ğu halde çıkarırlar. » Bir inci tamamiyle yu•
varlak olursa umumiyetle çok kıymet biçiİir. Tamamiyle yuvarlak oluşunun delili incinin bütün bir gÜn ciaimi olarak bir tabela üzerinde yuvarlanıb durmasıdır. Yabancı tacirler gümrük parası vermek den kurtulmak için incilerini mUtad üzere elbiselerinin astarları veya şemsiyelerinin saplan içinde saklarlar [.15 6] ». ı;Jmumiyetle iyi malUınat veren Çinli Ç a n g - t e Miladi 1259 tarihinde garbe seyahat etdiği zaman inci saydı hakkında edindiği malumatı şöyle bildiriyor: «İnci avcıları deriden bir torba içine iki elleri serbest olmak üzere girerler. Kalçaları etrafına bir halat sarılır ve böylece denizin dibine indirilir. Dalgıçlar inci istiridyelerini kum ve toprağı ile beraber alarak torbaya koyarlar, bazen dalgıçlar aşağıda deniz canavarlarının hücum•ına uğrarlar, o zaman bu canavarlara . karşı sirke püskürterek onlan korkuturlar •. Torba istiridye ile dolunca halatla işaret vermek suretiyle yukarıya haber verirler ve yukahya çekilirler. Bazen inci avcılannın denizin dibinde ölmeleri de vaki' olan hallerdendii [ 15 7]».
- Sonu gelecek 11&Ylda -
Almancadan çeviren: A. CEMAL KÖPRÜLÜ
(156) Chan • Ju Kua Hirtk terem. s. 229 f., _Ling • Wai • tei • ta {Milndi 1174 de ya. ztlm.ış) ya göre.
(157) B r e t s c h n e i d e r , Mediaeua lResearches 1, 145.