İstanbul Üniversitesi yayın no: 4130turuz.com/storage/turkologi-1-2019/3861-balkanla... ·...

248

Upload: others

Post on 09-Feb-2021

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • İstanbul Üniversitesi Yayın No: 4 1 30 Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayın No: 1

    ISBN: 975-404-5 1 3-5.

    ÇANTA Y KİTAP EVİ Büyük Reşit Paşa Caddesi, No 44/c

    34470-Liileli I İSTANBUL Tel. : (02 1 2) 526 90 45 - (02 1 2) 5 1 3 79 68

    Faks: (021 2) 528 58 5 1

  • İST AN BUL ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

    Yayın No: 1

    BALKANLAR'DA •• •• ••

    TURK MUHRU

    Yayımlayanlar Osman Fikri SERTKA YA

    Yıldız KOCASA VAŞ - Erol ÇETİN - Yavuz TİRYAKİ

    İstanbul , 1998

  • Cengiz HAKOV

    M. Türker ACAROGLU

    1. Petkova-SCHICK, S . PETROVA

    Slavoljub DJİNDJİC

    Aliya NAMETAK

    Arif AGO

    Feti MEHDİU

    Adnan MORİNA

    Mehmed Ali EKREM

    Salih TRAKO

    İÇİNDEKİLER

    İkinci Dünya Savaşı'nın İlk Döneminde Bulgar-Türk Diplomatik İlişkilerinin Bazı Yönleri . . . . . .. . . . ... . . . . . . . . . . . . . .

    Bükreş'teki Gizli Bulgar İhtilil.l Merkez Komitesi'nin Sultan Abdülaziz'e İlginç Bir Önerisi ( 1 867- 1 868) . . . . . . . . .

    Zum Osmanisch-türkischen EinfluB auf die Balkansprachen .. . . . .. . . ... . . .... . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . ... . . . . . . . . . . . . . . . .

    Yugoslav Türkoloji sinde Bir Leksikografik Proje ... . . .. . . . .

    Türkçe-Bosnakça (Sırp-Hırvatça) Yazma Sözlükler . . . . . . . . . .

    Türkçe Kelimelerin Makedon Halkı Arasında Özel Adlar Olarak Kullanılması ... .. . . . . . .. . . . . . ... . . .. . .. .. .. .... . . . .. .. . . . .. . . . Sırp-Hırvat Literatüründe Şemsettin Sami Fraşeri .. . ..... .

    Kosova'da Büyük Aileler ve Yugoslavya'da En Büyük Türk Aile Birliği . . . ......... . .. . ......... . . . . . . . . . . . . . . ... .. . . . .

    Romanya'da keşfedilen Orhun yazısı örnekleri . . . . . . . . .. . . . . .

    İbrahim Münib Akhisari Bosnavi ve Onun Mecmu'a-i Fıkhiyyesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

    1-7

    9-22

    23-37

    39-42

    43-44

    45-49

    5 1 -60

    61-68

    69-85

    87-94

    Dimitar DİMİTROVSKİ Üsküp "Kliment Ohridski" Halk ve Üniversite Kitaplı-

    Şefket PLANA

    Şefket PLANA

    İskender MUZBEK

    Enver DUKAGJİNİ -Musa GAS!Ü

    Yusuf GÜLDEREN

    ğında Bulunan Türkçe Yazmalara Genel Bir Bakış . . . . . ... . . . 95-98

    Kosova ve Makedonya Halk Şiirinde Türk Etkisi............ 99- 1 08

    Kosova Türk Atasözleri ve Deyimleri . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 109- 114

    Yugoslavya'da Bugün Kullanılan Türk, Arnavut ve Sırp Atasözleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 15- 1 23

    Dukacin Kasabalarında Tarihi Türk Abideleri . . . .. . . . . . . . . . . . . 123- 1 32

    Kanuni Sultan Süleyman Devrinde ( 1 520- 1 566) Tuna Nehri ve Kolları Üzerinde Osmanlı Tersaneleri . .. . . . . . . . . . . . . 133-141

  • Cornelia CALiN

    Cornelia CALiN

    Enver MAHMUT

    Notes Socio-linguistiques Concernant Les Textes du Parler Tatar de la Ville de Toultchea . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 143- 147

    Tendances et Accidents Phonetiques Dans le Parler Tatar de Toultchea. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 149- 153

    Romen Toponimisindeki Türk Asıllı Unsurların Bünyesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 55- 1 62

    !on PENİŞOARA Romanya'daki Yer Adlarında "Göl" Terimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 63- 1 66

    W . ZAJACZKOWSKİ Polonya Edebiyatında Türk Konulan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 67-169

    Ghizela SULİ'fEANU Aspects de l"etude du folklore turque dans le repertoire

    Marin BUCUR

    Liliana BOTEZ

    Mehmet Ali EKREM

    Enver MAHMUT

    Nedret MAHMUT

    Nedret MAHMUT

    Aleksander DUBİNSKİ

    Tadeusz MA.JDA

    des enfants turcs et tatares de la R. S. de Roumanie . . . . . . . . . 1 7 1- 1 86

    L'image du Monde Turc Dans la Poesie Folklonique Roumaıne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 87- 194

    Die Türkische Folklore der Dobrudscha in der Sicht Rumanischer Forscher . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . .. . . 1 95-201

    Büyükelçi Hamdullah Suphi Tannöver ve Romanya'daki 203-209 Çalışmalarının Esas Yönleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . ..

    Romanya Akademisi Kütüphanelerinde Bulunan Divan Edebiyatına Ait El yazmaları . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . .. .. . . . .. . . . .. . .. 21 1-2 1 8

    Romen Yazarı Gala Galaction'un "Mahmud'un Pabuçları " Romanında Türk Ruhunun İfadesi . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 1 9-221

    Romen Yazan İenachita Yacarescu ve Onun Türkoloji Alanındaki Eserleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 225-230

    Polonya Karaylarının Türkiye Türkçesi'yle İlişkileri . . . . . . . . 23 1 -235

    Polonya Milli Kütüphanelerindeki Önemli Bazı Türkçe Elyazmalan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . 237-239

  • SUNUŞ

    Balkanlarda Türk Mührü adlı bu kitap 1 99 1 yılında yeniden yapılanan Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nün ilk kitabıdır.

    Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün direktif leri üzerine 1 2 Kasım 1 924'te B akanlar Kumlu'nun 1 1 1 1 sayılı kararıyla Edebiyat Fakültesi Dekan lığı 'na b ağlı olarak kurulan Türkiyat Enstitüsü'n ü n müdürlüğüne Türkiye Türkolojisi 'nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü getirilmişti.

    Edebiyat Fakültesi'ne bağlı olarak 57 yıl faaliyet gösteren Türkiyat Enstitüsü, 6 Kasım 1 98 1 'de yayımlanan 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Türkiyat Araştırma Merkezi adını aldı. 1 6 Ocak 1 99 1 'de kabul edilerek 24 Ocak 1 99 1 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan 3699 sayılı kanunla da İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlanıp Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü adl ı bir teşekkül olarak yeniden yapılandı.

    Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü'nün müdürlüğü esnasında Türkiyat Enstitüsü'nün müstakil monografiler ve Türkiyat Mecmuası olmak üzere iki seri yayını olmuştur. Ancak Köprülü'nün Türkiyat Enstitüsü müdürlüğünden ayrılmasından sonra Edebiyat Fakültesi, Enstitü'nün müstakil monografi yayınına son verdi. Böylece 20. cildi 1 997 yılında yayımlanan Türkiyat Mecmuası Enstitü'nün tek yayını olarak kaldı.

    Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nün benim müdürlüğümdeki yönetimi Enstitü'nün yoğun bir yayın faaliyetinde bulunmasını kararlaştırmıştır.

    Bu yayın faaliyeti Türkiyat Mecmuası, Milli ve Milletler Arası Türkoloji Kongresi Bildirileri, Türk dili, edebiyatı, folkloru, tarihi, sanat tarihi ve kültürü sahasında telif ve tercüme eserler, eski yayınların yeni baskıları gibi sahalarda yapılacaktır.

    Enstitümüzce yayıma hazırlanan eserler şunlardır: Balkanlarda Türk Mührü. 24-29 Eylül 1 979'da toplanan III. Milletler Arası

    Türkoloji Kongresi ile 20-25 Eylül 1 982'de toplanan IV. Milletler Arası Türkoloji Kongresi'nde sunularak Balkanlardaki Türk varlığını gösteren 30 bildiriden oluşan bu eser, işlenen bir çok konunun ve tarihi eserin Sırp-Boşnak-Hırvat Savaşı yüzünden mahvolması dolayısıyla otantik bir kaynak durumuna gelmiştir.

    Birçoğu Balkan Türkü olan, birçoğu da Türkçe'yi sonradan öğrenen yazarların Türkçeleri, kullandıkları cümleler, kelimeler ve imliilarına mümkün olduğunca az müdahale edilmiştir. Makaleleri okurken bu hususun daima hatırlanması gerekmektedir.

  • Vlll

    Türkiyat Araştırmaiarı Enstitüsü Yazmalar Kataloğu. Enstitümüzde lOO'ü aşkın yazma eser bulunmaktadır. Bu yazmaların geçici kataloğu merhum meslektaşımız Cevad lzgü tarafından 1 995 'te yapı lmıştı. Şimdi bu eser Cevad İzgü'nün adına Enstitümüz tarafından ikmal edilerek yayıma hazırlanmaktadır.

    Nikolay Fyedoroııiç Katanov. Hayatı, bibliyografyası ve kitaplarının kataloğu. Nikolay Fyedoroviç Katanov Sagay asıllı bir hristiyan Türktür. Rusya'da yetişen ilk meşhur Türkologdur. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi'nin temelini teşki l eden Nikolay Fyedoroviç Katanov'un 7356 kitabı Osmanl ı İmparatorluğu'nun son sadrazamı Tevfik Paşa tarafından 1 . Dünya Savaşı'nın çıkmasından üç ay kadar önce kendisinden 3000 altına satın alınarak Türkiye'ye gönderilmişti . Bu kitaplar bu gün Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi'nin temelini teşkil etmektedir.

    U Tyurkskib Naradov Kitaya [Çin'deki Türk Halkları]. Rusya Türkoloğlar Komitesi Başkanı Prof. Dr. Ethem Rahimoğlu Tenişev'in 1 956- 1 958 yılları arasını anlatan bu hatıratı Y rd. Doç. Dr. Raida Said tarafından Rusça'dan Türkçe'ye tercüme edilerek yayıma hazırlanmıştır.

    Uygurskie Tekstı [(Çağdaş) Uygurca Metinler] ve Uygurskiy Dialektnıy S'lovar [(Çağdaş) Uygur Ağızları Sözlüğü]. Serinin ikinci ve üçüncü kitapları Yrd. Doç. Dr. Yıldız Kocasavaş tarafından yayıma hazırlanmaktadır.

    Bektaşilik Tedkikleri. F. W. Hasluck'un Ragıb Hulusi (Özdem) tarafından tercüme edi len meşhur araştırması Enstitümüzce 1 928 yıl ında eski harflerle yayımlanmıştı. Bu eser Prof. Dr. Mehmet Kanar tarafından yeni harflere çevrilerek, indeks ilavesiyle yayıma hazırlanmıştır.

    Türkiyat (Araştırmaları Enstitüsü) Mecmuası. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü dergisinin XXI. cildinin yayın hazırlıkları sürmektedir.

    Milli ve Milletler Arası Türkoloji Kongresi Bildirileri. Daha önce yayımlanan Milli ve Mi lletler Arası Türkoloji Kongreleri bildirilerinin yayıma hazırlanması çalışmaları i se devam etmektedir.

    Bu ve benzeri çalışmaların gerçekleştiri lmesinin Enstitümüzün etkinliklerine bir renk katacağına gönülden inanmaktayım.

    Meslektaşlarım Yıldız Kocasavaş, Erol Çetin ve Yavuz Tiryaki'yle birlikte yayımladığım bu kitabın Türkçe tashihlerini Enstitümüz Araştırma Görevlilerinden Dr. Ay�e Gül Sertkaya, Mustafa Aydın, Abid Nazar Mahdum, Hayrettin Sağdıç, Fatih Ünal, Kadriye Figen Vardar, Hacer Banu Paşalıoğlu, Fransızca tashihlerini ise Prof. Dr. Osman Senemoğlu yapmışlardır. Kendilerine bu çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum.

    Prof. Dr. Osman Fikri SERTKA YA

  • 111. Milletler 'Arası Türkoloji Kongresi (24-29 Eylül 1979)

    İKİNCİ DÜNYA SAV AŞI'NIN İLK DÖNEMİNDE BULGAR-TÜRK DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİN BAZI YÖNLERİ

    Cengiz HAKOV

    Bulgar-Türk i lişkilerinin İkinci Dünya Savaşı'nm ilk döneminde hiç bir zaman kesilmemesine rağmen, ilişkilerin iyileşme ve kötüleşme dönemlerinin birbirini izlemesi düzensiz bir şekilde gelişmiştir. Bulgaristan ile Türkiye'nin birbirinden farklı dış politik eğilimleriyle birlikte, Balkanlar'da çelişkili çıkarları olan iki cepheye ayrılmış savaş halindeki büyük devletlerin politikası da iki ülke arasındaki ilişkileri etkilemiştir.

    Türkiye, savaş yıllarında ne pahasına olursa olsun, savaşa katı lmaktan kaçınmak amacıyle, savaşan devletler arasında işi duruma göre idare ederek çok şuurlu bir politika izlemiştir. Türkiye 19 Ekim 1939'da Almanya i le savaş halinde olan İngiltere ve Fransa ile karşılıklı yardım antlaşması, 18 Haziran 1 94 1 'de de Almanya i le bir dostluk antlaşması imzalar. Türk Dışişleri Bakanı Ş. Saraçoğlu'nun tanımına göre bu dönemde Türk dış politikasının temelinde "Britanya ittifakı i le Alman dostluğu" durur.l

    Savaşın başlamasıyle Bulgaristan savaşa karışmamazlık ve tarafsızlık politikası izleyeceğini i lan eder. Fakat Bulgaristan'ın ekonomik, politik ve ideolojik bakımdan Almanya'ya bağlılığının gittikçe artması, aynı zamanda topraklarını genişletme iddialarını, her şeyden önce Almanya'nın yardımıyle gerçekleştirmeye yeltenişi, bunun Almanya yararına eğilimli bir tarafsızlık olduğunu gösterir. 1 Mart

    Türkiye'nin bu dönemdeki dış politikası hakkında bilgi için bk. Olaylarla Türk D!i Politikası (1919-1965), Ankara, 1 969, s. 1 47-204; Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl. ikinci Dünya Savaşı Yılları (1939-1946), s. I - 1 20; A. Ş. Esmer, Türk Diplomasisi (1920-1955), Yeni Türkiye, İstanbul, 1 959, s. 67- 1 04; F. H. Armaoğlu, "İkinci Dünya Harbinde Türkiye" , Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, XIIV2, 1 959, s. 1 73-21 6; A. F. Milletler, Öçerkinoveyşey istorii Moskva, 1968, s. 1 7 2-2 1 8 ; Dj. Hakov, "Osnovni nasoki na vınşnata politika na Turtsiya prez Vtorata Sevtovna voyna", istoriçeski pregled, 196716, s. 3-33.

  • 2 Cengiz HAKOV

    1 94 1 'de Bulgaristan'ın faşist devletlerin Üçlü Pakt'ına katılması, bu politikanın mantıki bir sonucudur.1

    Tarafsızlık i !an etmesine rağmen, Bulgaristan'ın Mihver'in yardımıyle Nyon Barış Antlaşması'nın değiştirilmesi için ergeç onun tarafına geçeceği Türkiye'de beklenir. Bu durum karşısında ise İtalya ve Almanya'nm Balkanlar'daki saldırgan harekatı Türkiye için gerçek bir tehlikeye dönüşecektir. Bu yüzden Türk hükümeti, korunma önlemleri alma ve Bulgaristan'ın dış politika yönelmesine etki gösterme amacıyle Bulgar sınırına askeri yığınak yapar.2 Bunun neticesinde Bulgar-Türk ilişkilerinde gerginlik artar.

    İngiltere, savaş başlayınca askeri harekatın Balkanlar'da yayılmasına karşı koymak için, Balkan ülkelerine tarafsız bir blok oluşturmalarını telkin eder. Türkiye, bu hususun gerçekleşmesi için etkin diplomatik girişimlerde bulunur. Bulgaristan'ın öngörülen bu pakta katılmasına büyük önem verildiği için, Türkiye iyi niyet nişanesi olarak Bulgar sınırındaki askerlerinin bir kısımını geri çeker ve bunun sonucu olarak Bulgar-Türk ilişkilerindeki gerginlik azalır. Büyük devletlerin Balkanlar'daki özel çıkarları ve Balkan ülkeleri arasındaki aşılmaz çelişkiler yüzünden Balkan ülkelerinin tarafsız bloku kurulamamış da olsa, Bulgar-Türk ilişkilerinde iyileşme devam eder. 1 3 Ocak 1 940'da Sofya'da Bulgar Başkanı G. Köseivanov ile Türk Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri N. Menemencioğlu arasında yapılan görüşmeler sonucu imzalanan beyannamede iki ülke 1 925 dostluk antlaşmasına bağlılıklarını ve B alkanlar'da barışın korunmasına taraftar o lduklarını, Bulgar Hükümeti 'nin cidden tarafsızlık politikası iz leyeceği yükümlülüğünü ve Türk Hükümeti'nin de buna saygı göstereceğine dair kati kararını teyit ederler.3

    Şubat l 940'ta Bulgaristan' da hükümet değişir. İyi bir arkeoloji uzmanı, fakat Bulgar politikası ufkunda tesadüfen yıldızı parlamış çaresiz bir politikacı, açık

    Bulgaristan'ın bu dönemdeki dış politikası hakkına bilgii çin bk D. Sirkov, Vınşnata politika na Bılgaria 1938-1941, Sofia, 1 979, s. 1 68-305; G. Stefanov, Vınşnata politika na Bıylgarita ot naçaloto an Vtorata svetovna vovna do prisıedinyaveto kım tristranniya pakt. 1939-1941, God.na Su,Yürid.f-t. XLIX, Sofia, 1 958, s. 402-462; N. Gençev, Vınşnata politika na Bılgaria prez naçalniya period na Vtorata svetovna voyna (1941-1944), Sofia, 1 975, s . 1 7-60; İ . Dimitrov, Bılgaro-italiyanski politiçeski otnoşeniya 1922-1943, Sofia, 1976, s. 340-446; L. B . Yalev, Bolgarskiy narod v borbe protiv faşizma (nakanune i v naçalmy period vtoroy mirovoy voym), Moskva, 1 964; Y. Bojinov, Agresivnaya politika germanskogo imperializma i vovleçeniye Bo/garii vo vtoruyu mirovuyu voynu-Vtoraya voyna, Kniga vtoraya, Moskova, 1996; Hr. Danevamihova, "İstoriografia na mejdunarodnite otnoşeniya na Bılgaria prez XX vek", Probemi na bılgarskata istoriografia, Sofi, 1973, s. 465-472.

    2

    3 Türkiye Dış Politikasında 50 YıL s. 47; Olaylarla Türkiye Dış Politikası . . . s. 1 64. "Zora" 1 4 Yanuari 1 940.

  • BULGAR-TÜR K DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN İN BAZI YÖNLER! 3

    olarak nazi " yeni nizam" taraftarı oian Prof. B . Filov başkanlığında yeni bir hükümet kurulur. ı Yeni Dışişleri Bakanı İvan Popov, Bulgar elçiliklerine çekilen telgrafta Bulgaris tan dış politikasının "kesin ve değişiksiz" devam ettiğinin belirtilmesini ister.2 Yeni hükümetin bu güvencesine rağmen, Mihver'e karşı cephe almış ülkeler ve onların müttefikleri Bulgaristan'daki hükümet deği şikliğinin oldukça kaygıyla karşılarlar. Türkiye yine Bulgar sınırına askeri yiğınak yapar ve Bulgar-Türk i li şkilerinde gerginl ik yine artar. Dışişleri Bakanı İ. Popov'a göre "Türkler bu askerleri onların muhtemel düşmanlarının müttefiki olacağımızdan korkup bize baskı yapmak için tutarlar" .1

    1940'ın i lkbaharı ve yazında Almanya Batı cephesinde askeri harekatta iken Balkanlarda huzurun korunmasıyle yakından ilgilenir ve İngiltere-Fransa Bloku'nun Türkiye'nin de iştirakıyle bu bölgedeki muhtemel bir askeri girişimine kaşı koymak için gerekli hazırlığı yapar. Almanya'nm Batı'daki askeri başarıları ve Fransa'nın sıradan çıkması, Mihver güçlerin Balkanlar'a girmesine karşı İngiltere'nin askeri bir direni ş hazırlama olanakları da azalır. Bu durum karşısında Bulgaristan Türkiye'de tarafsızlık eğiliminin artarak onun İngiltere ve Fransa'ya karşı antlaşma yükümlülüklerinden ayrılacağını ve bunun sonucunda Bulgar-Türk sınırında gerginliğin azalacağını ümid eder. 4

    Almanya'ya her taraflı bağımlı ulan Bulgaristan'a 1940'ın güzünden itibaren Üçlü Pakt'a girmesi için gittikçe artan baskılar yapılır. Ribbentrop'un bununla ilgili 16 Ekimdeki öneris i doğrudan doğruya bir ültimatom mahiyetinde olup Bulgaristan'a böyle hayati bir kararı alabilmesi için ancak üç günlük bir süre tan ı n ı r .5 Bu lgar Çarı B oris, Hitler'e gönderdiği özel mesajı nda Bulgar Hükümeti'nin böyle bir kararının iki ülkenin de yararına olmayan kaçınılmaz güçlükler ortaya çıkaracağından, Bulgaristan'ın Üçlü Pakt'a katılmasının belirli bir süre için ertelenmesini ister. Aynı zamanda o, Bulgaristan'ın askeri bakımdan zayıf olup güney sınırında tam donatılmış 23 Türk ve 7 Yunan tümeni buluııduğunu, Bulgaristan 'ın Üçlü Pakt'a katı lmasıyla Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında yakınlaşma olanağını da hatırlatır. Çar Boris mesajına karşılık olarak Hitldle özel olarak görüşmeye davet edi lir ve l 8 Ekim'de Almanya'ya hareket eder. Bu

    N . Gençev, "Vınşnata polıtika na B ılgarıa prez naçalrıiya period na Vtorata svC'tovna voyna ( 1 939- 194 1 )", God. na SU, Fil.-isı. fıkiiltet. LX!lI, Sof i , 1971, s. 301-438

    2 ibidem., p . 377. 3 Tsentra!Pn Dırjaven lstoriçeski Arclıil', f.176, op.8. a.e. l 7a, L.85: D. Si rkov. ()p. cit., s

    2 1 4-2 1 5. 4

    5 TsDIA, f.176, op .8, a.c. l 7a, L.23.

    TsDIA. f. 1 76. op.8 , a .e .17. L..1 l.

  • 4 Cengiz HAKOV

    görüşmeler sonucunda, Bulgari stan'ın Üçlü Pakt'a 1 94 1 'in i lkbaharında katılması ve Bulgar topraklarından Alman askerlerinin geçmesine müsaade etmesi hususunda prensip olarak mutabık kalınır. ı

    Ekim l 940'ta İtalya Yunanistan'a saldırır ve İtalya'nın Türkiye'ye saldırma tehlikesi de somut bir hal alır. Bu esnada Bulgaristan için Ege Denizi'ne çıkak sağlayıp toprak iddialarını kendi yararına çözme olanağı açılır. Üstelik özel bir mesajda Mussolini Çar Boris'i buna teşvik de eder. Bulgar Hükümeti Yunanistan'a karşı toprak iddialarından vazgeçmemesine rağmen, ona karşı askeri harekata kat ı lmaya yanaşmaz . Bir yandan Bulgaristan'ın yeter derecede si liihlanmış olmamas ı , diğer yandan da Türkiye'nin Yunanistan safında savaşa katılma olasılığını Bulgar Hükümeti kendi mevziine gerekçe olarak gösterir.2

    İtalya-Yunanistan savaşında Bulgaristan'ın çekimser kalmasını olumlu bir davranış olarak kabul eden Türk Hükümeti , esasında Bulgaristan ile Almanya arasında giderek artan yakınlaşmadan kaygılıdır. 1 940 yılının Kasım ayında Macaristan, Romanya ve S lovakya'nın Üçlü Pakt'a katılmaları ve Çar Boris'in Hitler'le son görüşmesi, en yakın bir zamanda Bulgaristan'ın da pakta katılacağı hususunda Türk Hükümeti 'nin kuşkusunu artırır. Türkiye, Doğu Trakya ve BulgarTürk sınırında ek askeri önlemler alır ve İngiltere'nin desteğine dayanarak Bulgaristan'a yabancı askerlerin yerleşmesine karşı olduğunu açıkça belirtir.

    Bu sıralarda Türkiye'nin Sofya Büyükelçisi Şevki Berker Türk Hükümeti adına Bulgar Hükümeti'ne askeri bir harekata sürüklenmemeleri için iki ülkenin de paralel bir dış politika izlemelerini önerir. 3

    A lmanya'nın Sovyetler B irliğine karşı savaş hazırl ığı i le i lgil i olarak, Türkiye'ye dair pl anlarında bazı değişiklikler olur. Alman askeri komutan lığı , Türkiye'ye karşı bir saldırının henüz Sovyetler'le savaşa hazır o lmadığı bir zamanda Almanya'yı vakitsiz Sovyetler B irliği'yle karşı karşıya getireceğinden çekinir. Oysa A lmanya'ya göre, Sovyetler B irliği 'nin hezimetinden sonra Türkiye'nin istiliisı bir sorun teşki l etmiyecektir.4 İşte bu yüzden savaşın bu döneminde Almanya gelecek Doğu askeri harekatı için kendi güney kanadını sağlama almak amacıyla Türkiye ile i l işkilerini iyileştinnek yolunu tutar. Bununla Türkiye'nin Mihver ü lkelerle yakın laşması ve B ulgaristan ' ın Üçlü Pakt'a katılmasına karşı direnişinin bertaraf edilmesi amacı da güdülür. Almanya'nın

    2

    3

    4

    D. Sirkov, Op. cit., s. 249-265.

    İ . Dimitrov , Op. cit., s. 249-265.

    TsDiA, f. 1 76, op.8, a .e .17 , L.88; a.e. 1 8 , L.68, 69, 70, 71; f.316 , Op. I , a.e. 273 , L.65.

    D . Sirkov, Op. cit., s. 269.

  • BULGAR-TÜRK DİPLOMATİK İLİŞ KİLERİNİN BAZI YÖNLERi 5

    tecrübeli B üyükelçisi Yon Papen bu yönde Ankara'da etkin diplomatik giri ş imlerde bulunur. Mihver devletlerinin Türkiye'ye karşı saldırgan n iyetleri olmadığı ve İngiltere-Türkiye antlaşmasının onlarla işbirliği yapmasına engel teşkil etmediği üstüne Türk yöneticilerine defalarca güvence verir, ancak Türkiye'nin İngiltere'nin B alkanlar'da girişeceği askeri bir harekata katıldığı takdirde, Mihver devletlerin ona karşı münasebetinde değişiklik olacağını hatırlatır. l

    Balkanlar'ın doğu kesimini kendi güvenliğinin bir mıntakası sayan Sovyetler Birliği, Almanya'nın bu bölgeye nüfuz etmesine karşı belirli girişimlerde bulunur. Kasım l 940'ta Berlin'de V. M. Molotov'un Hitler ve Ribbentrop'la görüşmelerinde B alkan sorunları müzakerelerin ağırlık noktasını oluşturur, ama hiç bir anlaşmaya varılamaz. V. M. Molotov, Alman askerlerinin Romanya'ya yerle�melerinden Sovyet Hükümeti 'nin duyduğu kaygıyı b e l i rterek Sovyet ler B ir l iği 'n in Bulgaristan'a garanti vermek niyetinde olduğunu söyler. 25 Kasım'da Sovyet Hükümeti kendi özel temsilcis i Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri A. Sobolev aracılığıyle Bulgaristan'a İkili Yardımlaşma Antlaşması imzalamayı önerir. Fakat B . Filov'un monarşi-faşist hükümeti, Bulgaristan'ın Üçlü Parkta katılması için artık görüşmelere başladığı gerekçesini öne sürerek Sovyet önerisini reddeder.2

    25 Kasım'da Sovyet temsilcisi A. Sobolev'in ardından Türkiye'nin Sofya B üyükelçisi Ş. Berker, kendi hükümeti adından Bulgaristan'a iki ülke arasında saldırmazlık antlaşması i mzalamayı önerir.3 Sovyet önerisinden farklı olarak, B . Filov hükümeti, derhal kabul etmemiş de olsa, Türk önerisini reddetmez. Bu, Moskova'da kesin tepki uyandırmamak ve daha şimdiden Sovyetler B irliği ile ilişkilerini gerginleştirmemek için yapılır. Bilinçli olarak sürüncemede de bırakılsa, Alman diplomasisinin etkin yardımıyle Bulgar-Türk saldırmazlık antlaşmasının şekli ve içeriği üstüne görşümeler devam eder. 20 Ocak'ta B. Filov hükümeti Bulgaristan'ın Üçlü Pakt'a katılması kararı ile birlikte, taraflarca mutabık kalınmış Bulgar Türk Saldırmazlık beyannamesi'nin metnini de onaylar. Fakat bundan bir hafta sonra, Ribbentrop bu beyannamenin metninden 1 3 Ocak 1940 Bulgar-Türk B ildirisi 'nden bahseden pasajın düşmesini is ter. Bel l i ki . 1 925 Bu lgar-Türk Antlaşması 'ndan bahseden ve iki ülkenin de B alkanlar'da barışı koruma azmini belirten ı. pasaj , Almanya'nın buna uymak i stemedi ğ i (çıkarlarına uygun düşmedıği ) için Ribbentrop'un hoşuna gitmez. Beyannamenin metniyle i l gi l i

    --�--------------�

    2

    3

    D. Sirkov, op. I, a.e. 8. L.9 1 -92.

    D . S irkov, Op. cit. , s. 268-27 1 .

    TsDIA, f. 1 76, op. I . , a.e. 3 , L. 2,3 .

  • 6 Cengiz HAKOY

    yeniden görüşmeler yapı lır ve Türk tarafı Ribbentrop'un yaptığı son değişikliğe yanaşmak zorunda kalır. ı

    1 7 Şubat 1 94 1 'de Ankara' da Türkiye Dışişleri B akanı Ş. Saraçoğlu ile Bulgar Büyükelçisi B . Kirov Bulgar-Türk Saldırmazlık Beyannamesi'ni imzalarlar. Onun esas özeti şu dört maddeden ibarettir:

    "1. B u lgaristan ve Türkiye her türlü taarruzdan içtinabı harici siyasetlerinin değşimez bir esası olarak telakki ederler.

    2. İki hükümet birbirine karşı en dostane niyetlerle mütehassis olup iyi komşuluk münasebetlerinde mütekabil itimadı muhafaza etmek ve daha ziyade inkişaf ettirmek azmindedirler.

    3. İki hükümet memleketleri arasındaki ticari mübadelelere, iktisadi bünyelerine uygun olan azami inkişafı temin edecek vasıtaları taharriye amade olduklarını beyan ederler.

    4. İki hükümet tarafeyn matbuatının, yazılarında, ye .. ıden müşahedesi işbu beyannamenin mevzuunu teşki l eden dostluk ve mütekabil itimattan mülhem olacağını ümit etmek i sterler" .2

    Ş . Şaraçoğlu Beyannamenin imzalanmasından sonra "Bazı zamanlar küçük sebepler büyük işler ve iyilikler yaratmıştır. B ugün imzaladığımız mütevazi eser de B alkanlar'da yeni karışıklıklara belki de mani olacaktır" beyanatında bulunur. Buna cevaben B . Kirov "Bulgaristan ile Türkiye arasında karşılıklı güven ve dostluk kanıtı olan bu beyannameyi hükümetim adına imzaladığım için son derece mutluyum" der.3

    S aldırmazl ık beyannamesinin imzalanmasından hem B u lgaristan, hem de Türkiye memnundurlar. Bununla Bulgar-Türk sınırındaki durum normalleşir ve Bulgaristan'ın Üçlü Pakt'a katılması için yapılan diplolamatik hazırlığın son engeli de ortadan kalkmış olur. Beyanname, Ş. Ş araçoğlu'nun umduğu B alkanlar'daki yeni karışıkl ıkların önünü tamamiy le alamamış da olsa, Türkiye için bir saldırı tehlikesinin uzaklaşmasına yardım eder. B eyannamenin imzalanmasından sonra Türk Hükümeti 'nin mevzii de buna büyük katkıda bulunur. Ş. Şaraçoğlu "Ulus" gazetesi muhabirine verdiği mülakatta Türkiye'nin kendi güvenliği mıntakasındaki düşmanca hareketlere karşı kayıtsız k alamıyacağın ı , ancak toprak bütünlüğü ve

    D. Sirkov, "La Declaration bulgaro-torgues de ııon-agresion du 17 fevri er 1941 ", Etudes Balkaniques, 1972/2, s. 78-79.

    2 "Zora" 18 Fevruari 1941; "Ulus" 18 Şubat 1941. 3 "Ulus" 1 8 Şubat 1941.

  • BULGAR-TÜRK DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİN BAZI YÖNLERİ 7

    egemenliğine karşı bir saldırıda bulunulursa siHiha başvuracağını belirtir.! Bundan da, B ulgaristan topraklarından Alman askerlerinin geçmesine ve onların diğer Balkan devletlerine saldırmasına Türkiye'nin karşı koymayacağı anlaşılır.

    İşte bu yüzden, Bulgar-Türk Beyannamesi'ne uluslararası ilişkiler yönünden bakılınca, onun önemine tamamiyle olumsuz bir değer de biçilebilir, zira o, B alkanlar'da faşist saldırısını genişleyip bazı devletlerin istilii edilmesi ve diğerlerinin de bağımlı bir duruma getirilmesine yol açar. Fakat B ulgar-Türk Beyannamesi'ni B ulgaristan ile Türkiye arasındaki ikili i l işkiler yönünden değerlendirince, onun olumlu önemini belirtmek gerekir, çünkü o, !kinci Dünya Savaşı'nın ilk döneminde iki ülkenin iyi komşuluk ilişkilerinde dostluk ve karşı lıklı güvenin güçlenmesine yardım eder.

    "Ulus" 24 Şubat 1941.

  • iV. Milletler Arası Türkoloji Kongresi (20-25 Eylül 1982)

    BÜKREŞ'TEKİ GİZLİ BULGAR İHTİLAL MERKEZ KOMİTESİ'NİN SULTAN ABDÜLAZİZ'E İLGİNÇ BİR ÖNERİSİ

    ( 1 867-1 868)

    M. Türker ACAROGLU

    GİRİŞ : B ulgar İhtilal Merkez Komitesi , Osmanlı Türklerine karşı, Romanya'da gizlice kurulmuş bir siyasal örgüttür. Prens Kuza'nın tahttan indirilmesinden sonra, Türk askerinin Romanya'ya gireceğinden korkan Romen hükümeti, böylece Bulgar göçmenlerinden yararlanmak i stemiştir. 40 yıl sonra anı ların ı bir kitap biçiminde yayımlamış olan Dr. İv an Kasabov, daha önce Romanya'da kurulmuş olan Gizli B ulgar Suikastçı İhtilal Merkez Komitesi'ne benzer ancak adındaki (suikastçı ) sıfatını atarak bu komiteyi kurmuş, ona B ulgaristan'da bir ihtilal hazırlığı ve ilanı görevini vermiştir. İki taraf (RomenB ulgar) yapılan hükümet darbesini onaylamayan Türkiye'ye karşı ortak bir eylem için "kutsal koalisyon" konusunda anlaşmışlar, Bulgaristan ve Sırbistan'da olmak üzere, iki komite daha kurulmasını kararlaştırmışlardır. Romanya'daki komite, Merkez Komitesi görevini üstlenmişti. Sorunun çözümüne götürecek amaçlarla araçlar, en genel bir biçimde kaleme alınmıştı. Türkiye ile uzlaşmaya varılması üzerine, Romen Komitesi temsilcileri anlaşmayı imzalamadılar. B ulgar Komitesi, bağımsız bir örgüt olarak varlığını sürdürdü. Romenlerle çizilen programa uygun hareket eden komite, Bulgaristan'da kimi komiteler kurulması için bir deneme yaptı . Komite eylemcileri, s iyasal programlarının gerçekleştiri lmesini, sultanın iyi niyetinden, bir de "düvel-i muazzama"nın merhametinden bekliyorlardı . Komite, B ulgar orta tabakasının ve bir bölüm yüksek tabakasının, yeni Osmanlı-Türk İmparatorluğu'nun geniş pazarlarından yoksun kalmak istemeyen liberal kentsoylu tabakasının çıkarlarına uygun olarak hareket ediyordu. l 866'da Merkez Komitesi bir broşür yayımlayarak, Türk Hükümeti'nin Bulgar halkına özerklik (muhtariyet) vermesi gerektiği tezini savundu. Komite, 1 867 yılı Mart ayında sultana seslenen özel bir "muhtıra" ile ortaya çıkarak, işi sultanın yüce yönetiminde ikili bir TürkB ulgar devleti kurulmasını istemeye dekgotürdü; Bulgar ulusal sorununun en iyi

  • l () M. Türker ACAROÔUJ

    çözümünü bunda buluyordu. Aynı yı l ın Ekim ayında "Narodnost" (Mi l liyet) gazetes ini yayın lamaya başladı (Romanya'da). 1 868 yılı yazında Gizli Bulgar İhti la l Merkez Komitesi çöküp yıkıldı, ama ortaya attığı ikili yönetim düşüncesi varlığını ::.ürdürdü. Kararsız düşüncesine karşın, Bulgar kurtuluş hareketinin gelişiminde bel l i bir etkisi görüldü. Komiteler kurma düşüncesini ilkin ortaya atan, iç örgütlenme üzerine bir plan düzenleyen bu Merkez Komitesi oldu. Bulgar Ansiklopedisi'nin yazdığına göre, Merkez Komitesi, yaygın ününü, o sıralarda Romanya'dan Türkiye'ye geçen çetelere borçludur. Türk yönetimi ve basını bu çetelerin Merkez Komitesi'nce gönderi ldiğini yazıyorlardı . Oysa bu, pek doğru değildL

    I. MUHTIRA: Gizl i Bulgar İhtilal Merkez Komitesi 'nce Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han'a Fransızca olarak sunulan "muhtıra"nın baş tarafındaki 6 sayfada Bulgarların Sultan'a bağlı l ıkları anlatılır . Daha sonra, Sultan tarafından Bulgar halkına verilecek özerkliğin temel ilkeleri 15 madde ve Bulgar Kilisesi'yle ilgili ek 6 madde biçiminde sıralanır:

    Madde l: Ulusal ve anayasal bir hükümet. Madde 2: Bulgarların yaşadığı bütün taşra bölgeriyle birlikte Bulgaristan,

    Bulgar Krallığı adıyla bir devlet olmalıdır. Madde 3: Bu Bulgar Krallığı siyasal bakımdan Osmanlı İmparatorluğu'na

    bağlı bulunmalı, kendi kralı olarak da daima İstanbul 'da Devlet-i Aliye İmparatoru Haşmetli Sultan Abdülaziz ve ardıl ları (halefleri) o lmalı, bunlar Osmanlı Sultanı ünvanının yanma Bulgar Kralı ünvanını da katmalıdır.

    Madde 4: Ha�metli Sultan, Bulgar Kralı ünvanını almak üzere daima eski Bulgar Krallığı başkentlerinden birine gelmeli, bu başkenti Millet Meclisi belirlemelidir.

    Madde 5: Krallık, Millet Meclisi'nce seçi lecek, Sultan'ca onaylanacak Hristiyan bir kral naibi tarafından yönetilmelidir.

    Madde 6: Bu kral naibi, Haşmetl i sultandan sonra, devletin başı o lmalı, yönetim ve yürütme işleriyle yükümlü kılınmalı, adiileti yerine getirici olmalıdır.

    Madde 7: Kral naibi, krallığı bir kurulun yardımıyla yönetmeli , tümüyle Bulgarlardan oluşacak bu kuıul üyeleıini Millet Meclisi seçmelidir. Bu kurul üyeleri iktidarı payla�ınalı , her biri bir bölümün başı o lmalı; bunların yasa tasarıları, devlet bütçesi yasa tasarısı hazırlama hakları olmalı, Millet Meclisi'nde oylandıktan sonra, bu yasa tasarıları kral naibinin onayına sunulmalıdır. Kurul üyeleri, yaptıkları işlerden dolayı karş ıl ıklı olarak sorumlu tutulacaklar, bunun için kral naibinin hiç bir kararının kurul üyelerince imzalanmadan, yasal gücü bulunmayacaktır.

  • BULGAR İHTİLAL MERKF:L Km1iTES!'NlN SULTAN ABDÜLAZİZ'E iLGİNÇ BIR ÖNERiSİ 1 1

    Madde 8: Millet Mecl i s i , bütün Bulgar halkını temsi l edecek sayıda üyelerden oluşur. Bunlar, hükümetçe hiç bir müdahale olmadan, özel bir seçim yasasına göre, halk tarafından oy çokluğu ile seçil ir.

    Millet Meclisi'nin kurnluşu ve özellikleri: a) Toplantı zamanı ve düzenli oturumların kaç yıl süreceği. bir yasa i le belir

    lenir; gerektiğinde, o lağanüstü bir oturum da yapılabilir. Toplantı zamanını hükümet ilan eder;

    b) Daima krallığın başkentinde yapılacak olan oturumlar, halka açık olacaktır. c) Meclis, ya haşmetli sultanımız ve şevketli kralımız tarafından bizzat ya da

    kral naibince imparator söyleviyle açıl ı r. ç) Meclisin bu imparator söylevine cevap hakkı o!dugu gibi, gensoru hakkı da

    vardır . d) Hükümetin bütün işleri üzerinde denetim hakkı olacaktır. e) Hükümet üyelerini suçlayıp mahkemeye vennek hakkı bulunacaktır. f) Hüküınetten gelen yasa tasarılarını incelemek, düzeltmek ya da geri çe

    virmek hakkı olacaktır. g) Devlet bütçesini inceleyip di.ızeltcceklir. h) Çıkarılması gereken yasaların yararlı ve gerekli olup olmadıklarım denet

    leyip yoklayacak, hükümetten bunlar için yasa tasarıları gönderilmesini isteyecektir. ı) İç tüzük hazırlamak, kendi üyeleri arasından bir ha�kan, ba�kan yardım

    cıları vb. seçmek hakkı vardır. Madde 9: Ortodoks mezhebi, devletin resmi dini olmalıdır. Madde 10: Adliye, Millet Meclisi 'nce çıkarılan Bulgar yasalanna göre adalet

    dağıtacaktır. Yönetim makamından ayrı ve bağımsız olacaktır. Kararları, kral naibi adına, yasaya tam uygun olarak çıkarı lacaktır. Krallığın başkentinde yüksek bir temyiz mahkemesi bulunacak, mahkemelerin kararlarını gözden geçirecek, bunları düzeltecek ya da geçersiz sayacaktır.

    Madde 1 1 : B ulgar Krallığının kendine özgü bir ordusu bulunacak, özel bir yasayla kurulan bu ordu en yeni s isteme göre düzenlenecektir. Ordu komutanları gibi, papazları da Bulgarlardan olacaktır. Asker üniforması askeri u lusal kıyafet olacaktır. Sancaklarının bir yüzünde imparator arması, öteki yüzünde de Bulgaristan'ın arması o lan aslan resmi bulunacaktır . Bu ordu, yurdun tümünün savunulmasına i lişkin her işte imparator ordusu ile birlikte hareket edecektir. Harekatı, yalnız Avrupa ile sınırlı olacaktır.

    Madde 12: Bulgar Krallığı'nın imparatorluğa yıl l ık olarak ödeyeceği bir vergi belirlenecek, bu vergi her yı l krallık bütçesine düzenli olarak konulacaktır.

  • 1 2 M . Türker ACAROGLU

    Madde 13: Bulgarca, krallığın resmi dili olmalıdır. Madde 14: Her türlü medeni ve siyasal özgürlük, güvence altına alınmalı

    dır. Basın, söz, toplantı , siyasal ve toplumsal sorunların gerektireceği genel konferans özgürlüğü gibi, kişisel özgürlük, konut dokunulmazlığı, dinsel hoşgörü de bulunmalıdır.

    Madde 15: Kent ve köy belediyelerinin, özel bir yasaya göre, yönetim makamlarından bağımsız olarak yerel işleri görebilmeleri için kendi kurulları ve meclisleri olmalıdır.

    Bulgar Kilisesi konusunda: Madde 1 : B ulgar Kilisesi, eski çağdaki gibi yeniden kurulmalı, yani

    Patrikhane'den ayrı ve bağımsız olmalı, Bulgar Ortodoks Kilisesi adını almalıdır. Madde 2: Hz. İsa'dan başka gözle görünmez başı olmayan Bulgar Ortodoks

    Kilisesi, gözle görünür başı olarak bir Bulgar patriğe sahip olmalı, bu Millet Meclisi'nin Bulgar ruhanileri arasından seçilmelidir.

    Madde 3: Patriklik, bir S inod Meclisi'nce yönetilir. Bu Yüksek Ruhani Meclis, Millet Meclisi'nin seçeceği ruhani ve laik kişilerden oluşur.

    Madde 4: Hükümet ve Millet Meclisi , ruhani ve laik kişilerden oluşan bir komisyon kuracak, bu komisyon patriğin, Sinod Meclisi üyelerinin seçimine ilişkin ve kilise yönetimiyle ilgili özel yasaları hazırlayacaktır. Ortodoks Kilisesi'nin esaslarına ve dinsel kurallara uygun olacak olan bu yasaları, Millet Meclisi ve krallık hüküm eti onay la yacaktır.

    Madde 5: Patriklik makamı ve Sinod Meclisinin yeri, krallık başkentinde olacaktır.

    Madde 6: B ulgar Kilisesi'nin bütün eski hak ve ayrıcalıkları gibi, piskoposluk bölgeleri de geri verilmelidir; eski Bulgar patrikliklerine bağlı olan bu piskoposluklar Tırnova, Ohri ve İpek bölgeleridir. B ulgar Kilisesi'nin iktidarı, piskoposluk bölgelerinin bütün Hristiyan halkı üzerine yaygın olmalıdır.

    Akıllıca yazıldığı görülen bu muhtıranın baş ve sonundaki 1 O sayfalık bölümleri de metni kadar ilginçtir. Bunları kısaca özetledikten sonra, muhtıradan çıkardığımız sonuçları sunmağa çalışacağız.

    Alışılmış saygı söz ve deyişlerinden sonra, dört yüz yıl önce kaderin Bulgarları ve yurtlarını Osmanlı İmparatorluğu'nu kuran şanlı fatihlerin yönetimine bırak-· tığı belirtilir. S on B ulgar kralları, S ı rp prensleri ve özellikle Eflak-Boğdaw voyvodaları gibi, güçlü sultanlardan barış ve merhamet dilenmemişlerdir. Doğuda yeni bir dönem hazırlığı bulunduğu açık-seçiktir. Artık köklü değişikliklerin arefesinde bulunduğumuz anlaşılmaktadır. İmparatorluğun böylesine nazik bir

  • BULGAR İHTİLAL MERKEZ KOMİTEStNiN SULTAN ABDÜLAZİZ'E İLGİNÇ BİR ÖNERİSİ 1 3

    zamanında, Bulgar halkının şanlı padişahına kendi acılarını ve gerçek isteklerini sunması, daha akıllıca bir iş olacaktır. Bulgar halkı en kalabalık halktır. (Başka bir yerde nüfusunun 6 milyon olduğu kayıtlıysa da abartmalı bir sayıdır, çünkü 1 55 yıl sonra bugün bile B ulgaristan'ın nüfusu 8 milyondur, ki bunun da dörtte birini Türk azınlığı oluşturuyor.)

    Bulgar halkının Osmanlı İmparatorluğu'na bağlılığından kuşku duyulamaz. B ugün onun adına konuşan bizler, başka bir şey istemiyoruz. Bu konuda birkaç ayrıntıya girmemize izninizi dileriz . Yönetim ve adliye çağ dışı kalmıştır. Bulgarların hiçbir hakları yoktur, yalnızca görevleri vardır. Vergiler dayanılmaz bir raddeye gelmiş, bizlerden boyuna ödünç para ve imdadiye i stenmektedir. Milli eğitim boğulmak üzere halkın, zekasına ilişkin her şey gizli veya açık, s istemlice izlenmektedir.

    Kilise işlerimiz de acınacak durumdadır. Son zamanda kilise sorunumuzun ne gibi dönemlerden geçtiği bilinmektedir. Bunun bir çözüme bağlanmasını boşuna bekliyoruz . Daha şansl ı kardeşiniz ve selefiniz rahmetli Sultan Abdülmecit zamanında çıkan Hatt-ı hümayunlar, Tanzimat ve Hatt-ı şeriflerle bu kötülüğün giderilmesine çalışılmıştır. Ancak, kimi hükümlerin yerine getirilmemesi, kimilerinin de yanlış yorumlanması sonucu, durum daha da kötüye gitti . Doğu sorununun bütün imparatorluğun yararına olarak çözümlenmesi için yaptığımız bu giri şimin tarafınızdan değerlendiri lmesini , hükümdarına bağlılıktan başka şey düşünmeyen bir halkın isteklerinin dikkate alınmasını dileriz . Bulgar halkının istekleri, daha sonra, birkaç sözle şöyle özetlenebilir:

    B ulgarların Osmanlı tahtına bağlılığının sürdürülmesi için, özgür bir anayasaya dayalı, siyasal ve dinsel özerkliğinin iliinı gerekir. Osmanlı sultanı ünvanına bir de Bulgar kralı ünvanı eklenmelidir. İlkin ortaya atılan bu istekler, impatorluğun politikasına ve çıkarlarına aykın görünebilir, ancak biz bunların genellikle Osmanlı İmparatoruğu, özellikle Bulgar halkına büyük yararlar sağlayacağına inanıyoruz.

    Osmanlı İmparatorluğu'ndaki öteki ulusların düşünce ve emelleri artık gizli bir şey değil. B irileri B izans İmparatorluğu'nu ihyaya çalışır, ötekilerse topraklarını genişletmeğe bakar. B ulgar halkına özgürlük vaad edenler var, ama biz kendi kral ünvanını da taşıyacak olan sultanların koruyuculuğunda bir özerkliği daha semereli buluruz.

    İmparatorluğun güney-doğuda ya da kuzey-batıda kimi topraklarını yitirmesi, B ulgar halkının bütünlüğünü ve toprakların ı da bozmaktadır. Yunanlıların Arnavutluk ve Makedonya'daki veya Sırpların B ulgaristan'ın yukarı sınırlarındaki bir hareketi, yerli B ulgar halkınca tutulmayacaktır. Ancak, i mparatorluğu kendi

  • 14 M. Türker ACı\ROÖ.t: toprağı gibi savunma isteği Bulgarlarda nasıl uyandırılabilir? İstediği özerkliği vererek, haklarını pekiştirerek. Bu iş önceden yapılsaydı, imparatorluğun başına gelen birçok mutsuzluğun önüne geçilirdi.

    (Bu sözlerden sonra, daha önce madde madde okuduğumuz muhtıra metni verilmektedir. Muhtıranın son bölümündeki düşünceleri de şöyle özetleyebiliriz:)

    Haşmetmeap, şu sözleri de eklememize izninizi dileriz. Altı milyon Bulgar halkı Tesalya'nın sonlarına, Sırbistan ve Arnavutluk sınırlarına dek Osmanlı halkıyla birarada yaşamaktadır. Bulgarların da kralı olacak olan sultanların şanlı yönetiminde özerkliğimiz kabul ve ilan edildiğinde, Macaristan'ın Avusturya, Cezayir'in Fransa için olduğu gibi, neden biz de Osmanl ı İmparatorluğu için bir yardım ve takviye gücü olmayalım? Özerklik ilan olunursa, bundan böyle hiç bir yabancı güç, Hristiyanları kurtarmak için İstanbul'a göz dikmeyecek, çünkü bu Hristiyanlar artık özgür olacaklardır. Bununla Osmanlı İmapatorluğunun bütünlüğü korunmuş, doğu sonıım da kendiliğinden çözümlenmiş olacaktır.

    Bulgar Kilisesi'ne bağımsızlık tanınması ise, daha büyük engellerle karşılaşmayacaktır. Bulgar halkı, Rum Patrikhanesi'nin yüz yıl önce kendisinden kapıp aldığı bir �eyi geri istemektedir. Bulgar Kilisesi'nin bağımsızlığı, İncil doğmalarına aykırı değildir. Hz. İsa, İstanbul patriğinin boş yere övündüğü, benimsediği düşsel birinciliği hiç bir 1,arnan kurmamış, saptamamıştır. Yapılacak olan şey Rum Kilisesi'ne ait olmayan bir hakkı eski sahibine geri vem1ekten ibarettir.

    Mutlak hükümdarlığın sonsuz haklarından yararlanarak özerkliğimizi törenle ilan ediniz, Bulgar Kralı unvanını da alınız, bu adil işten dolayı altı milyonluk bir halkın ebedi minnettarlığını kazanınız. Böylece A vrupa'da bir hikmet ve hakkaniyet örneği göstermiş olursunuz. Bugün dış entrikalardan, iç nankörlüklerden sarsılmakta olan imparatorluk o zaman sağlamlaşacak, güçlenecektir. Medeni ve aydın dünya ile birlikte imparatorluğun dostları da sizi alkışlayacaktır.

    Bu yeni politikanın i lk adımı olarak, sizden bütün siyasal suçlular, tüm kaçaklar ve sürgünler için genel hir af rica ediyoruz. Bundan sonra, vakit geçirilmeden. hükümetin hiç hir müdahalesi olmaksızın tüm halkça seçilecek olağanüstü bir Kurucu Meclis toplanmalıdır. Bu Mil let Mecl isi'ııin yapacağı işler: Osmanl ı İmparatorluğu ile Bulgar Krallığı arasında var olacak ilişkileri saptamak, kral naibini seçmek, bir patrik seçip atamak. krallığın anaycısasını hazırlamak, başkentı belirleme

    Ba�kaca her türlü önlem yetersiz kalacaktır. Bulgar halkı, başkaca önlemlerden kaçınmak üzere, majestelerine şu ınuhrırayı sunmakla, en büyük görevlerinden birini yeriııt: getirmiş olmaktadır. Ancak, sesi karışılıksız kalırsa, doğacak oları

  • BULGAR İHTİLAL MERKEZ KOMİTESİNİN SULTAN ABDÜLAZiZ'E İLGİNÇ BİR ONER!Sİ 15

    sonuçların korkunç sorumluluğu, sadık, vefalı, i taatli bütün bir ulusun yasal isteklerini küçümseyip hor görenlerin üzerinde kalacaktır.

    B iz im bu giri ş imimiz, herhangi bir yabancı etkiden esinlenmemi�tir. İşbu muhtıra, Bulgar halkının gerçek i steklerinin bir i fadesidir, onun orta yerinde, onunla birlikte, onun için yazılmıştır.

    Sonuç olarak, majeste i mparatorun sadık tebaaları, Bulgar halkının gerçek organı o larak altı milyon Bulgar'ın adına, dört yüz yıllık çile adına, adalet ruhu ve 1 9. yüzyıl gelişmesi adına, haşmetli imparatorumuzun şan ve şerefi için . Osmanlı İmparatorluğu'nun kurtuluşu iç in Bulgar halkının isteklerinin yerine getirilmesini istiyoruz, o zaman hep bir ağızdan: yaşasın Haşmetli İmparator Abdülaziz Han, Osmanlı Sultanı, Bulgar Kralı! diye bağırabiliriz.

    1 867. Gizli Bulgar İhtilal Merkez Komitesi. SONUÇ: Yeni Rus Büyükelçisi Kont İgnatiyev ' in İstanbul'a geliş i

    dolayıs ıyla Rum Patriği 1 866 Nisan'ında 5 . Büyük Kiliseler kurulunu toplantıya çağırmıştı . Bu toplantıda Rus ve Rum uluslarının arasındaki ayrı lığın pek derin olduğu ortaya çıktı . Patrik Sofronios çekilmek zorunda kalınca, VI . Gregorios 1 O Ekim 1 867'de ikinci kez patriklik tahtına oturdu. Bu adam, Ruslara daha çok yaklaştı.

    1 866 Girit ayaklanması, Dr. Çomakov yönetimindeki bir bölük Bulgar'ın B ab-ı ali'ye başvurup Bulgar halkmın devlete bağlılığını bildirmesine, i steklerinin gerçekleşmesi için yardım istemesine yol açtı . Ancak, bu i steklere Bulgar halkının tümü katılmıyordu. Bir yıl sonra ( 1 867) Bükreş'te kurulan gizli bir ihtilal komitesi , A vusturya-Macaristan ikileminin etkisi altmda, Sultan Abdülaziz Han'a siyasal / dinsel özerkliği bulunan bir Bulgar Krallığı kurulması ve Osmanlı sultanmm aynı zamanda B ulgar kralı ünvanını da taşıması için bir muhtıra ile başvurdu. Ama, kaynakların bildirdiğine göre, bu başvuru pek ilgi görmedi .

    Patrik VI. Gregorios, daha i şe başlar başlamaz, kilise kavgasına kesin bir çözüm bulma eğilimini gösterdi . Bunun en açık kanıtı , seçiminden hemen sonra, Ruhani Meclis'e sunduğu yazıdır. Daha sonra Prens İgnatiyev'le anlaşıp 1 8 maddeden oluşan tasarısını hazırladı . Bu tasarıyla Bulgarlara bir çeşit Ekzarhlık veriliyordu. Bu Ekzarhlık 1 2 piskoposluk bölgesinden oluşacaktı : Niş , Köstendi l . Samokov, Sofya, Pirot, Vidin, Vraca, Lofça, Tırnova, Rusçuk, S i l i stre. Preslav bölgeleri, Rum patrikhanesine bağlı olacaktı. 26 Bulgar piskoposluğunun bulunduğu Makedonya ve Trakya'nın güney kesimi. bu birliğe dahil edilmemişti . Ancak Bulgar liderleri , salt Bulgarlardan oluşan ya da çoğu Bulgar olan piskoposların tümünü içine alan bağımsız hir Ekzarhlık veri liyordu.

  • 1 6 M . Türker ACAROGLU

    B ulgaristan'ın bağımsızlığından önceki siyasal ve devrimci hareketlerini kısaca özetleyecek olursak, şunlar söylenmelidir: Ünlü Bulgar ozanı ve devrimcisi Hristo B otev ( 1 848- 1 876) anılarında diyor ki : " . . . Daha düne kadar kişisel kırgınlıkların, aşağılanmaların, kötüye kullanmaların, öldürülmelerin öcünü almak için haydut olmak, en yüce amacımızdı sanıyorduk. Şimdi ise, bambaşka, daha geniş bir etkinliğimiz olduğunu görüp kavradık . . . Başkalarının sözü benim ruhuma iş ledi . Artık alışı lagelmiş bir haydut olmak istemiyordum, boyunduruktan kurtarmak için halka yardım etmek gereğini duydum, devrimci olmak istedim. " (Hristo Botev'in bütün yapıtları , yay. Klinçarov, Sofya, 1 907, s . 292) . Bundan sonra Botev, B ükreş'teki gizli Bulgar İhtilal Merkez Komitesi kurucularından olan Rakovski 'nin en büyük başarısını, ulusal savaş düşüncesini yaygınlaştıran belli ve anlaşılır bir program hazırlayıp haydutların ulusal kahraman olarak yetişmesini sağlamak olduğunu belirtir. "Bu unutulmaz adamın ektiği tohumlar yeterince iyi ürünler vermiştir" der. 1 867 Ekiminde 46 yaşındayken B ükreş yakınlarında veremden ölen Bulgar yazan ve milliyetçisi Georgi Rakovski'nin açtığı yolda bütün bir kuşak yetişti, bu kuşak Bulgar halkını kalkındırmayı amaç edinmişti. Rakovski bunun için kendisi gibi devrimci olan Vasil Levski, Lüben Karavelov, Hristo Botev vb.'ın dolaylı olarak öncüsü sayılmaktadır.

    Romanya'da 1 0 Mayıs 1866'da Kral Karol'un tahta çıkışından sonra, Romenlerin gizli Bulgar komitesini ortada bırakmaları üzerine, bunlar amaçlarına ulaşmak için yeni bir araca başvurdular. A vusturya-Macaristan'da görülen ikilem ( dualizm) örneğine uygun olarak, Bulgarlarla Osmanlı-Türk İmparatorluğu'nun arasında aynı ilgi ve ilişkiyi kurmak istediler. İkilemciler, Türk İmparatorluğu'nun yaşamasının B ulgarlar için salt bir gereklilik olduğuna inanıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu'nun koruyuculuğu altında " yarı uyanmış" B u lgar halkının parçalarını biraraya getirip yaygın bir ulusal birliğin kurulabileceğini umuyorlardı. 1 866-69 yıllarında yayınlanan yasal gazeteler, bu düşünceleri savunur. Bu görüşü özellikle benimsemiş olan gazeteler "Narodnost" (Milliyet, kuruluşu Ekim 1 867) ile "Makedonya" idi. Hele "Makedonya" gazetesi , halkın en kutsal hazinesi olan "dil"ini bile fedaya hazırdı: 'Türkçe resmi dil olarak kalmalı. Ana dili (Bulgarca) i se , yalnız okullarda öğretilecek, böylece genel yaşamda bir kopukluk olmayacaktır. " ( "Makedonya", 1 87 1 , sayı 48, Doğu Uluslarının B irliği).

    O sırada Bulgar halkının çoğunun Türkçe konuştuğunu da sözlerimize eklemeliyiz.

    En ateşli ikilemcilerden biri de l 862'de Tırnova'dan göç etmiş olan tüccar P. Kisimov idi. Bu adam, Mayıs 1 867'de Sultan Abdülaziz Han'a yöneltilmiş, içinde ikili anayasa biçimini öneren muhtıranın yazarıdır.

  • BULGAR İHTİLAL MERKEZ KOMİTESİNİN SULTAN ABDÜLAZİZ'E İLGİNÇ BİR ÖNERİSİ 1 7

    Muhtıra, görüldüğü üzere, Bulgarlara ulusal ve yasal bir yönetim istemektedir. Bulgar halkının oturduğu bütün iller, siyasal bakımdan Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı, daima "İstanbul'daki Devlet-i Aliyye'nin padişahının" egemenliğinde kalacak, özerk bir Bulgar Krallığı kurulacaktır. Bu ikili devletin hükümdarı Osmanlı sultanı ünvanının yanında B ulgar kralı ünvanını da kullanmalıdır. Muhtıranın öteki hükümlerini yinelemekte yarar görmüyor.

    Muhtırada da belirtildiği üzere, bu isteklerin tümü ya da bir bölümü daha önce yerine getirilseydi, B ulgarlar Os,manlı İmparatorluğu'na daha sıkı bağlarla bağlanmış, birçok anlaşpıazlık ve savaş ortaya çıkmadan engellenmiş olurdu. Ama yine de vakit geçmiş değildi, nası l ki dokuz yıl sonra olan Nisan 1 876 ayaklanmasının önüne geçilebileceği gibi, on yıl sonra patlak veren 93 savaşı ( 1 877-78 Türk-Rus . Savaşı) da önlenebilirdi. Böylece Ruslar Tuna Irmağı'nın bu yanına geçmez, Gazi Osman Paşa Plevne savaşını yitirmez, Süleyman Paşa Şipka geçidinde Rusların ve B ulgarların saldırısına uğramazdı. B unların sonucu olarak, Eski-Zağra müftüsü Raci Efendi'nin "Tarihçe-i Vaka-i Zağra" adlı anılar kitabında bütün ayrıntılarıyla anlattığı yürekler acısı olaylar halkımızın başına gelmezdi. Hatta yan-özerk bir Bulgaristan kurulsaydı, 1 9 1 2- 1 3 Balkan savaşlarının bile olmayacağını düşünebiliriz. Belki Osmanlı İmparatorluğu 1 9 1 4- 1 8 B irinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkacağı için, asıl Bulgaristan o zaman kurulurdu, ama o vakte dek koca bir Rumeli 50 yıl daha Türk yönetimi altında kalmış, belki de tümüyle Türkleşmiş olurdu. Muhtıranın dikkate alınmaması veya görüşmelere konu edilmemesi yüzünden, tarihte bu büyük fırsat kaçırılmıştır. Nitekim 1 890'larda da böyle bir fırsat daha kaçırılmıştır: Bulgar Prensi (aslında bir Rus prensidir) B atemberg'i tahtından indiren B aşbakan Stambolov, kendini kral naibi i lan ettiği gibi, doğruca İstanbul'a koşup Sultan il. Abdülhamid'in ayaklarına kapanır, eskiden olduğu gibi, yine Osmanlı yönetimi altına girmelerine izin verilmesini isterse de sultan bunu reddeder. (Bu konu da tarafımızdan ayn bir bildiri biçiminde incelenecektir.)

    Padişah ve B ab-ı Ali, bu muhtıraya, ikilemcilerin diğer tüm çabalarına gösterdiği tutumun aynısını gösterdi, yani hiç önem vermedi. B unun üzerine, bir süre daha yaşamını umutsuzca sürdüren gizli komite, bir yıl sonra ( 1 868) varlığına son verdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşamasında yarar gören ikilemciler, Türklerden umudu kesince, Ruslara yöneldiler. Rakovski'nin ölümünden kısa bir süre önce yeni bir komite kuruldu. Bunun üyeleri panslavist eğilimler doğrultusunda çalışmağa başladılar. Bu komite yine B ükreş'te "Epitropiya" içinden çıktı. Bulgarları tümüyle Slavlaştırma çabalarına girişti. Olayların gerisi ise hepimizce bilinmektedir.

  • 1 8 M . Türker ACAROGLU

    il. MUHTIRA: Daha l 867 'de B ulgarlardan subay yetiştirmek üzere B elgrad'da bir okul açı ldı. Bulgar eşrafı bu i şi pekiştirmek için varlıklılardan para toplamağa, Bulgar gençlerini S ırbistan'a göndermeğe başladı . Bu i şlere nezaret etmek üzere Grigoriy Neçeviç adlı bir adamı da görevle Belgrad'a yolladı larsa da bundan bir sonuç ç ıkmadı .

    Nisan 1 868 tarihinde Hacı Dimitr ile Dr. İvan Kasabov, B ulgaristan'a daha büyük bir çete gönderme konusunda anlaştılar. B ir ay sonra Hristo Georgiev adlı bir adam, Bükreş sokaklarında karşılaştığı Dr. Kasabov'a, Sırp hükümetinin Bulgar gençlerini subay yetiştirmek üzere kendilerini aldattığından şikayet ediyordu. Bulgar subayı yetiştirmek işi de böylece suya düşmüş oluyordu. 1 868 Nisanı sonlarında Sırp hükümeti bütün Bulgar gençlerini Sırbistan'dan kovdu, sınır dışı etti. Tam 1 00 kişi olan bu gençler, Bulgaristan'a dönmeğe cesaret edemedikleri için, Romanya'ya sığındılar. B öylece, Dr. Kasabov'un Hacı Dimitr i le yaptığı iki maddelik ayaklanma planının ilk maddesi gerçekleşmiş oluyordu.

    İkinci maddeyi oluşturan parasal olanaklar sağlanmaması konusuyla da Dr. Kasabov uğraşıyordu. Tam o sırada, ünlü komiteci Karaca Stefan da Bükreş'e gitti . Hacı Dimitr, Doktor Kasabov'a 1 60- 1 70 kişilik bir l iste verdi. B unların kimisi silfıhlarıyla üniformalarını da kendileri sağlayacaklarını söylemişlerdi.

    O zaman Dr. Kasabov, bir Geçic i Bulgar Hükümeti kurulması gereğini düşündü. Ama, Bükreş'te bunu oluşturacak sayıda Bulgar yoktu . Hacı Dimitr Ploeşti kentinde taı:ııdıkları olduğunu söyleyip oraya gitti. İki delikanlıyla çıkageldi. Birinin 300, ötekinin 1 00 Türk l irası vardı . Bir bölümünü si lah için alıkoyduktaı\ sonra, üst tarafını Hacı 'ya verdiler. O da bunları Doktor Kasabov'a teslim eti. Doktor Kasabov, Hristo Georgiev adında varlıklı bir adama gidip paraları gösterdi, ondan da büyükçe bir yardım istedi, ama koparamadı.

    Ertesi gün, Romen Dışişleri B akanı B ratianu Doktor Kasabov'u bakanlığa çağırttı : " S i z büyük bir çete hazırlayıp Tuna'yı geçerek B ulgaristan'da bir ayaklanma düzenliyormuşsunuz, bu doğru mu?" diye sordu. Doktor Kasabov bunu reddederek inkar etti .

    Bununla birlikte, (Geçici Bulgar Hükümeti) adına bir mühür kazıttı . Bunun ancak Balkan dağlarında ayaklanmayı yürütenlerce kurulabileceğini aklına koydu; çünkü artık Bükreş'te böyle bir hükümet kurulamazdt .

    Ayrıca, Doktor Kasabov, çetenin Tuna'yı geçtikten sonra halka dağıtacağı ayaklanma çağrı sını , İstanbul büyükelçileri eliyle büyük devletlere seslenen bir bildiriyi , Sultan'a sunulacak ikinci bir muhtırayı da kaleme aldı . Bütün bu evrak, yerlerine ulaştırılmak üzere, güvenilir kimselere teslim edildi. Müsveddelerini saklayan Doktor Kasabov, bunları, çıkardığı "Narodnost" ( Mil l iyet) gazetesinin 1 868 tarihli ve 36, 37. 38 sayıl ı nüshalarında yayınlandı .

  • BULGAR İHTİLAL MERKEZ KOMİTESİ'NİN SULTAN ABDÜLAZIZ'E İLGİNÇ BiR ÖNERiSİ 1 9

    Hacı ile Karaca 1 60 kişil ik bir güruh topladı . Tüfek, menni ve üniformalar Romanya'mn Tuna boyundaki bir çiftlikte gizlendi . 6 Temmuz l 868'de bütün çeteciler, Tuna kıyısındaki sık bir söğütlükte buluştu. B üyük bir kayık da hazırlanmıştı .

    6-7 Temmuz 1 868 gecesi Tuna'yı Rusçuk ile Ziştovi arasındaki Batin B ataklığı 'ndan geçip Türk topraklarına ayak bastılar. 7 Temmuz sabahı bir bölümü Karahüseyin Köyünde, bir bölümü de Hacı Emin Ağa Çiftliğinde görüldü. Doktor Kasabov'un anı larına göre, birer acı kahvesini içerken Hacı Emin Ağa i le konuşmuşlar. Ona eşkiya olmayıp iyi insanlar oldukların ı , Türk hükümetinin Bulgar halkına insan hakları vermesini sağlamak üzere B alkan dağlarına gi tmekte olduklarını , bu haklardan Türk halkının da yararlanacağını ( ! ) küstahça anlatmışlar. "Narodnost" gazetesinin 1 868 tarihli 35 . sayısında bildirildiğine göre , bunun üzerine, Tuna Valisi Mithat Paşa derhal bunların defedilmesi için Türk köylerinden takip müfrezeleri çıkardı .

    Doktor Kasabov, anılarını yayımladığı 1 905 yılında ilk Gizli Bulgar İhtilal Merkez Komitesi'ne ve Balkan'daki Geçici Bulgar Hükümeti'ne ait mühürlerin hala daha kendisinde saklı bulunduğunu yazmaktadır. Sözünü ettiği önemli üç belgeyi de kitabına koymuştur. Bulgar halkını ayaklanmaya çağıran belgenin, bizim için pek ilginç bir yanı yoktu. Büyük devletlerin İstanbul'daki temsilcilerine seslenen metin, Bulgarca'dan Fransızca'ya çevrilip Hacı Dimitr'e tes lim edilmi ştir. Temmuz 1 868 tarihli bu belgeyi Hacı ile birlikte Karaca ve arkadaşları da imzalamıştır. Balkan dağlarındaki Geçici B ulgar Hükümeti 'ni bu adamların oluşturduğu anlaşıl ıyor. Belgenin ortal arında, bir yı l önce verilen muhtıraya atıf yapı larak şöyle denilmektedir:

    " Geçen 1 867 yıl ında Girit ayaklanması, S ı rbi stan 'daki askeri harekat, Karadağ'ın hoşnutsuzluğu, Epi r ve Tesalya kargaşalıklarının impatorluğu büyük bir tehlikeye attığı sırada zekice ve tarafsızca itidal ini koruyan Bu lgar halkı , B ab-ı Ali 'ye yalnız bir muhtıra sunmakla yetindi, bu da imparatorluğun yaşamsal çıkarları çerçevesinde oldu. Amacı kendisine de ulusal haklar verilmesi dileğinde bulunmaktı ; bunlar da uygarca i steni lmişti , Haşmetli Sultan Hazretleri Bulgar halkının bu içten ve i yi niyetli dileğine en ufak bir ilgi ve d ikkat göstermediği gibi, hükümeti de bunu özel bir küçümsemeyle bir yana itiverdi . "

    Daha sonra, Tanzimat hareketinin Bulgarların ulusal bir kilise yaratma duygu ve düşüncesini tümüyle yok ettiği, 1 1 yıldan beri Bulgar B aşpiskoposluğu'ımn resmen tanınması iç in yapılan başvuruların da küçümsemeyle reddedildiği , milli' eğitimin her yerde özel bir dizgisellikle kovuşturmaya uğradığı belirti lir. "Bulgar ayaklanmasının başlıca nedenleri işte bunlardır" denilir.

  • 20 M . Türker ACAROGLU

    Her ne kadar Doktor Kasabov bu anılarında bu işte hiç bir dış etkinin, özellikle Rus etkisinin bulunmadığında ısrar ederse de bütün Avrupa basını söz birliği etmişçesine Romen hükümetinin rızasıyla Romanya'da Rusların 1 50-200 kadar komiteciyi silahlandırıp Tuna'dan beriye gönderdiğini yazıyordu. Gizli Bulgar İhtilal Merkez Komitesi'nin Polonyalılar ile kimi zavallı Bulgarlardan oluştuğu söylentileri bile çıkmıştı.

    Sultan Abdülaziz Han'a Fransızca olarak sunulan ikinci muhtıra da B alkan dağlarındaki Geçici Bulgar Hükümeti üyelerinin imzalarını taşımaktadır. B ulgar halkının dertlerini dile getirmeyi amaçlayan muhtıra, kilise işlerinden de söz eder. Bulgarların bağımsız bir yönetim istediği açıklanır. Geçen yılki muhtıradan sonra Bulgarların tümü silahlanıp ayaklanmamışsa, bunun, hala daha sultana olan derin bağlılıktan, bir de bağımsızlık isteğinin yasallığına duyulan güvenden ileri geldiği belirtilerek şu nokta özellikle vurgulanır.

    "Eğer bu kez de, Haşmetli Sultan Hazretleri, yüce ilgi ve dikkatinizi göstermeyecek olursanız- ki nedenleri bizce pek anlaşılmaz şeylerdir-artık umutsuzluk her Bulgar'ın kapısını çalacak, çok geçmeden halkın tümü silaha sarılmak zorunda kalacak, bizi örnek alacaktır . . . "

    Belgenin içeriğinden anlaşıldığı üzere, bu, Bulgar komitecilerinin daha önceki isteklerinin anımsatılmasından başka bir şey değildi. Sultan'a sunulmasının başlıca nedeni de bütün dünyanın gözü önünde B ulgarların düşmanlarına karşı, Gizli Bulgar İhtilal Merkez Komitesi gibi, Bulgar ayaklanmasının da yabancıların etkisiyle yönetilmeyip Bulgar halkının öz çıkarları açısından bağımsızca davranıldığını doğrulamaktı.

    B u konuda Dr. Kasabov, Komitenin yayın organı "Narodnost" gazetesinde bir yandan Hacı Dimitr'in elebaşı olduğu ayaklanmayı savunmak, öte yandan Bulgar halkına karşı yayına geçen Avrupa basını ile savaşmak üzere yayınlara girişti. Ayaklanma, bütün Avrupa'da büyük bir gürültü ve şaşkınlık yaratmıştı. Tüm Avrupa diplomasisi telaşa düşüp eyleme geçti.

    Ayaklanmanın bütün sorumlusu, Türkiye'ye göre, Romen hükümeti ve onun Dış işleri B akanı B ratianu idi. Bulgar komitecileriyle anlaşıp onları silahlandıran bu hükümetti. Türk basını Romen hükümetini sürekli olarak sıkıştırıyordu. Osmanlı hükümeti , Gizli B ulgar İhtilal Merkez Komitesi'ne karşı Romen Hükümeti'ni sık sık protesto ediyordu. Bu komitenin Romen hükümetinin gözleri önünde serbestçe çalıştığını, komitenin yayın organı "Narodsnost" gazetesinin Bulgar halkını ayaklanmaya açıkça kışkırttığını ileri sürüyordu. "Besarabyalı Bir B ulgar'ın Sesi" başlıklı bir yazıdan ötürü, Osmanlı Hariciye Nazırı, Bratianu'ya bir günde iki

  • BULGAR iHTiLAL MERKEZ KOMİTESfNİN SULTAN ABDÜLAZİZ'E İLGİNÇ BİR ÖNERİSİ 2 1

    protesto birden göndermişti. Bunlarda, Rumeli'ye ihtilalci olarak yürümek üzere, B esarabya B ulgarlannın ayaklanma çağrısı yayınlandıklanndan yakınılıyordu.

    Bunun üzerine Bratianu, Doktor Kasabov'u bakanlığa çağırtarak tutuklattı, iki ay hapse attırdı. Olaylar böylece sürüp gidiyordu.

    SONUÇ: Bükreş'te bir Gizli Bulgar İhtilal Merkez Komitesi'nin kuruluşu, Bulgar halkında ayaklanma düşünceleri ve eğilimleri doğurmuştur. Bu ayaklanmalar, Osmanlı İmparatoruğu'nu sarsmıştır. Peruştitsa, B atak ve başka yerlerde önce Bulgarların başlattığı karşılıklı katliamlar, hep bu yüzden olmuştur. Bu olaylar Avrupa, özellikle soğukkanlı, kayıtsız, vurdum duymaz İngil iz s iyasal-toplumsal kamuoyunu telaşa düşürmüştür. İstanbul'da bir konferans toplanmasını isteyen İngiliz hükümetinin elindeki başlıca nedenler bunlardı.

    23 Aralık 1 876 tarihinde toplanan bu konferansa, Tersane Konferansı ya da Elçiler (Temsi lc iler) Konferansı da denir. Paris Antlaşması'nda imzalan bulunan devletlerin elçilerinin katıldığı bu konferans , Hersek ve Sırbistan'da, B ulgarların yaşadığı ülkelerde Müslümanlarla Hristiyan reaya arasındaki , anlaşmazlıklara bir son vermek, genellikle Rumeli'de güvenliği sağlamak, yapılacak ıslahatın ana ç izgilerini görüşmek için toplanmıştı. 27 gün süren konferansta i leri sürülen öneriler, B ab-ı Ali 'de bir genel mecliste görüşülerek reddedildi ( 1 8 Ocak 1 877) . Bunun üzerine, toplantıya katılan altı devletin temsilcileri, yerlerine birer işgüder bırakarak ülkelerine döndüler.

    Konferans, B ulgaristan'a özerklik verilmesi için bir program hazırlamıştı . Bulgaristan iki eyaletten o luşacak, Makedonya'ya da insan hakları tanınacaktı. Elçilerce oy birliği ile kararlaştırılan bu durumu, Türkiye kabul etmedi. Büyük devletlerin temsilcileri İstanbul'u terk edince, Türkiye, A vrupa'da tecrit edilmiş olarak, yapayalnız kaldı. B irkaç ay sonra, Rusya, Türkiye'ye savaş açmak için yeterli nedenler buldu; "düvel-i muazzama"nın uygun görmesiyle, İstanbul Konferansı'nda alınan kararlan yerine getirme fırsatını ele geçirdi. B izim "93 Savaşı" dediğimiz bu savaşa, B ulgarlar, Bulgaristan'ın bağımsızlığını sağladığı için "Kurtuluş Savaşı " derler.

    Bu olaylar öylesine birbirine bağlı ve yapışıktır, ki yukarıdan aşağıya ya da aşağıdan yukarıya bakıldığında, hep aynı sonuca varılır.

    Makedonya sorunu ise, bilindiği üzere, buna bir çözüm denilebilirse, o tarihten ancak 35 yıl sonra, yani 1 9 1 2- 1 3 B alkan Savaşlarından sonra bir çözüme kavuşabilmiştir. Bugün de sürüp giden bu çözüm biçimine bir sonuç demek daha doğru olabilir; çünkü Türklerden alınan Makedonya toprakları komşu üç devlet arasında adaletsiz bir biçimde paylaşılmıştır. Aslında, bu üç Aalkan devletini hala birbirine daha düşman kılan başlıca sorun da budur, kanısındayız.

  • 22 M. Türker ACAROGLU

    KAYNAKLAR 1 . B ruxelles'de çıkan Le Nord {Kuzey) gazetesinin 26-27 Mart 1 867 tarihli

    sayılarında muhtıranın Fransızca bir özeti bulunduğunu Amerikalı dostum sayın Prof. Roderic H. Davison Washington'dan gönderdiği bir mektupla bildinnişse de bu belgenin fotokopisini elde edemedik.

    2. Dr. İvan Kasabov, Moite spomeni ot Vızrajdaneto na Bzlgariya s revolüısionn i idei, S ofya, 1 905 , P . M . Bızaytov B asımevi , 1 37 s . (Asıl yararlandığımız kaynak budur.)

    3. Alois Hajek, Bulgarien Unter der Türkenherrschaft, Stuttgart, 1 925, s . 209 ve 23 1 -23 3 .

    4. "Gizli Bulgar Merkez Komitesi maddesi " , Kratka Btlgarska entsiklopediya, cilt 5 , Bulgar Bi limler Akademisi , Sofya, 1 969, s .78 .

    5 . Simeon Radev, Stroitelite na Bılgariya, 2 cilt-Sofya, 1 9 1 0- 1 1 . 6 . A. B urmov, Bılgarski Revolütsionen Tsentralen Konıitet, 1 868- 1 877, 2.

    basım. -Sofya, 1 950. 7 . P. Kisimov, lstoriçeski raboti. Moite sponıeni, 3. cilt, Sofya, 1 90 1 . 8 . D. Kosev, Kını istoriyata na revolütsionnoto dvijenie v Bılgariya prez 1 86 7-

    1871 , S of ya 1958 . 9 . A. B ormov, "Taen Tsetralen Bılgarski Komitet ' ' , fstoriçeski pregled, 1 6/2 ,

    Sofya, 1 960, s. 4 1 -65 .

  • 111. Milletler Arası Türkoloji Kongresi (24 29 Eylül 1979)

    ZUM OSMANISCH-TÜRKISCHEN EINFLU6 AUF DİE BALKANSPRA CHEN

    Ivanka PETKOV A-SCHICK, Svoboda PETROV A

    O • Die Frage nach dem EinfluB des Türkischen auf die Balkansprachen zieht i mmer haufiger die Aufmerksamkeit der B alkonologieforschung auf sich, weil solche Fakten, wie der Umfang und auch der Charakter dieses Einflusses bereits unumstritten als eines der wichtigsten chrakterisierenden Merkmale dieses Bundes fungieren 11, 5, 8, 1 1 , 19/.

    O . 1 . Ein Tei lergebni s aus einer gröBeren Studie zu phraseologischen B alkanismen, die global als türkischer EinfluB auf die B alkansprachen betrachtet werden können, i s t Gegenstand des vorleigenden Bei trags . Obwohl die Untersuchungen auf diesem Gebiet auch ohne die Einschrankung auf türkische Pragungen anerkannterweise sich sehr schwierig gestalten lassen, sind solche Versuche besonders reizvoll.

    O . 2 . Unter den Bedingungen der fast 500 Jahre wahrenden Herrschaft der Osmantürken im Zentralbalkan löst der allseitige und massive türkische Einf1ul3 auch i m S prachbereich bestimmte zentrifugale lnterferenzen aus /18, 5, 17 /. Die S prachpraxi s i n den Grenzen des natonalitatenreichen osmanischen Imperiums formiert s ich unter der Prioritiit der institutionell gestützten türkischen Sprache Zwischen den Interferenzerscheinungen im B alkan Sprachraum, die zwar in sehr verschienem Grade, j edoch auf ailen Ebenen der jeweiligen Sprachsysteme zu beobachten sind, verweist die Etablierung von Parallelen im phraseologischen Bereich nicht schlechthin auf die gemeinsamen politisch-ökonomischen, psychologischen und kulturellen Bedingungen.

    In Anbetracht der überrregionalen Einsetzung des Türkischen und sogar des gleichzeitigen Gebrauchs mehrerer Sprachen, die die wichtigsten Voraussetzungen für Interferenzen b ilden, d ient die Existen gemein:>amer Phraseologismen aus

  • 24 Ivanka PETKOV A-SCHICK, Svoboda PETROVA

    linguistischer Sicht als Zeugnis mit besonders bohem komplexen Stellenwert. Dieses Phanomen verweist auf den hohen Grad der Herausbildung des Bi linguismus und kann für dfo Bestimmung der B alkanspezifik der semantischen Derivationen und der syntaktischen Modellierung sprachlicher Ausdrucksmittel des phraseologischen Systems herangezogen werden.

    O . 3 . Die Vorlage für die hier vorgelegte Probe bilden zunachst konfrontative Betrachtungen über bulgarisch-türkische phraseologische Parallelitiiten unter besonderer B eachtung ihrer phrasembildenden (struktur-semantischen) Ahnlichkeiten. Ausgewartet wurden weiterhin auBer Informationen aus balkanologisch orientierten Publikationen und Wörterbüchem noch Aussagen von Muttersprachler-Informanten über das Griechische, Rumanische, Arumunische, Albanische und zum Teil über das Türkische und des ihm verwandten Turkmenischen, Kasachischen und Usbekischen. An dieser Stelle möchten die Autoren allen beteiligten Informanten danken 1141. In Anbetracht der Vielfalt der erforderlichen Sprachkenntnisse und der Existenz und Zuganglichkeit von Materialien zu dem gewiihlten Thema ist diese konzipierung der Arbeitstechnik zur Sicherung des notwendigen Minimums an Instrumentarien von groBem Nutzen gewesen.

    1 . 1 . 1 . Trotz der Existenz recht heterogener theoretischer Vorstellungen über den kategoriellen Status des Terminus Phraseologismus betrachten wir dieses Phanomen als bestimmt durch die jenigen Merkmale, die in von den freien W ortfügungen unterscheiden. Es hadelt sich dabei primiir um semantische Spezifika: Das zwei-oder mehrgliedrige phrasiologische Gebilde stellt infolge der semantischen Umbildung seines Komponentenbestandes eine semantischen Ganzheit dar, in der die metaphorischen, metonymischen u .a. Beziehungen zwischen den Elementen eine bildlich motivierte Bedeutung entstehen lassen. Kennzeichnend für die phrasiologische Einheit ist weiterhin ihre relative Stabilitiit, ausgedrückt durch ihre Reproduzierbarkeit im Sprachgebrauch als vorgefertigter Redeabschnitt. In der Regel haben die phraseologischen Ausdrücke auch einen hohen Expressivitiitsgrad.

    1 . 2 . Unter dem Begriff des türkischen Einflusses auf die Formierung der B alkanphrasiologie soll nicht die Herkunft des türkischen Ausdrucks im strengsten Sinne verstanden werden, sondern lediglich die nachstehend zu begründende Behauptung, daB es sich hierbei in erster Linie um Lehnübersetzungen aus dem Türkischen handelt. Dies dürfte auch dann der Fall sein, wenn der Asudruck aus einer anderen Sprache den Zugung zum Türkischen gefunden hat und

  • ZUM OSMANISCH-TÜRKISCHEN EINFLUB AUF DİE BALKANSPRACHEN 25

    adaptiert vorliegt, daB bei seiner weiteren Ausdehnung unter den B al kanvölkem die verrnittelnde Rolle des Türkischen deutlich erkennbar ist. Anderenfalls könnte der prinzipielle Unterschied zwischen Lehnübersetzugen und unabhangig entstandenen Parallelbildungen leicht übersehen werden /20/.

    In der Regel besteht die Kategorie aller auf den türkicshen EinfluB zurückzuführenden Phraseologismen aus mündlichen übemahmen. Als Mittel der sekundaren Nomination bestatigen sie die engen Verflechtungen in der kommunikativen Sphare der Sprachkontakte auf dem Balkan.

    1 . 3 . Das auf dem vorgelegten Material angewendete Klassifikationskıiteriurn dient verstandlicherweise zur Chrakteris ierung der Art des B ezuges au f da� türkische Muster. Die phraseologischen Einheiten unserer Probe gehören zu den Lehnübersetzungen, in deren materieller Zusamensetzung teilweise türkische Lexik erhalten geblieben ist.

    Eine nachweisbare Besonderheit aller im Abschnitt 2. aufgeführten und in der mehrzahl der B alkansprachen vertretenen phraseologischen Wortfügungen ist primar die stark ausgebildete Identitat der Prototypen ihrer phrasembildenden Strukturschemata. Diese beziehen sich auf die invariante Inhaltsebene der Phraseologismen durch ein gleiches ursprüngliches Bild und gleiche Bedeutung. Hinzu kornmen noch die für Lehnüberesetzungen charakteristischen Parallelitaten auf der Ausdrucksebene und die fast vollstandige Deckung der kommunikativen Potenzen.

    2 . Ausgehend von der grundlegenden Auffassung über eine in verschiedeııem MaBe real is ierte Desemantisierung und Formalisierung der phraseologischeıı Komponenten, die für das Enstehen der monolithen Ganzheitsbedeutung konstituierend wirken, laBt bei einer naheren B etrachtung des B ei spielmaterials die Geltung bestimmter bevorzugter Typen von semantisch-grammatischen Umbi ldungen der Bestandteile deutlich erkennen.

    Trotz der Abschwachung der lexi kal ischen Bedeutung der einze i nen Komponenten können die konzeptu e ll -semanti schen und grammatischen Charakteristika mancher B estandtei le soweit erhalten b leiben , dal3 sie eıne Prioritatsfunktion bei der Interpretation der phraseologischen Einheit ausühen.

    2 . 1 . In den folgenden sechs B eispielen (B- 1 ) bis (B-6) ist un ter dem EinfluB extralinguistischer Faktoren eine solche Neutralisierung der distinktiven Merkmale der Iexikalisch-semantischen Oppositionen eingetreten. daB als Resultat dieser

  • 26 Ivanka PETKOY A-SCHICK, Svoboda PETROV A Umbilduııg die Doıninanz der substantivischen Begriffskomponente "meydan" (Platz, Marktplatz) im Gesamtbi ld dieser Phraseologismen nicht abzusprechen ist. Die Verbkomponente erganzt mit ihrem Begriffs inhalt die phraseologische Bedeutung, aber aus der position eines semantisch untergeordneten Elementes.

    2.1 .1 . Betrachten wir zuerst eine phraseologische Einheit, deren Interpretation durch das deutsche "etwas kommt ans Licht" wiedergegeben werden kann:

    ( B - 1 ) T. : Meydana çıkmak (Bask., 624) -'etwas kommt ans Licht, etwas wird an die Öffentlichkeit getragen' Wörtlich: "Auf dem Meydan herauskommen". Bg. : Izlizam / izljaza na megdan Dial. (BFR, I, 4 1 1 ); Lafata izleze na meydan

    (RUJ, 1 96 1 , L 406); Izleguva na mejdan (JN. , No. 305). Ngr. : � YTlKE crTo m EtyTavt / m E.i.Tavt Dr. : A scoate (a ieşi ) la maidan (DLRLC, III, 7) Ar. : i sa tL mejdani Alb. : Doli (Nxjerr) ne mejdan (shesh) (Fj , 1 830); Dolen ne nje mejdan (FJ,

    1 1 05 . 1 1 06) Das klar motivierte Bild des türkischen pradikativen phraseologischen Aus

    drucks dürfte einen Jeichten Zugang zu den Denk- und Vostellungstraditionen auf dem Balkan gefunden haben. Zuerst ist aus dem türkischen sicherlich das über die arahische Vermittlung entlehnte persische Wort für (öffentlicher) Platz/freies Feld"meydan" /12/ als Synonym zu eigenen Benennungen übemommen worden.

    Obwohl Argunıente zur Feststellung chronologischer Prioritaten von phraseologischen Wendungen schwer zuganglich sind, ware es nicht uninteressant, die Existenz eines gleichbedeutenden Phraseologismus zu erwahnen, weil er die Aufnahme der phraseologischen Einhet aus (B-1) begünstigt haben könnte. Er ist auf dem Bi ld-wörtlich übersetzt "auf dem Gesicht herauskommen" aufgebaut und ebcnso allen Balkanvölkenı bekannt /Pap. , No, 1 25/.

    ( B - 1 ' ) T. : yüze ç ıkmak (Stw. 104 1 ) -1 . an die Oberflache (z . B . des Wassers) kommen , auftauchen,

    hervorkommen, 2. fig. sich herausstellen. Wörtlich : "Auf dem Gesicht herauskommen"

  • ZUM OSMANISCH-TÜRKISCHEN EINFLUB AUF DİE BALKANSPRACHEN 27

    Bg. : ızvazdam/izvadja na lize (BFR, 1, 390) Ngr. : j3ya ivw aTlfv EmpdvEta (Ngr. RS, 345) Dr. : L'a dat pe fota (Pap. , No. 1 25) Ar. : L-deade pri fota (Pap. , No, l 25) Arusanea işe tu fota ali lumi. Alb . : Ndzief per fok'e (Pap. , No. 1 25) Eine Beziehung znischen " (menscliche) Gesicht" und " (Markt)-Platz" als der

    Öffentl ichkeit zugangliche und gut beobachtbare Objekte i st in dem phraseologischen Kontext durchaus herstellbar.

    Man karın noch auf ein türkisches Sprichwort hinweisen, das manchen Balkanvölkern gut bekannt ist, und das sehr wahrscheinlich als Ausgangsbasis für die türkische phraseologische Bi ldung in (B- 1 ) in Frage kame. im Bulgari schen ist dieses Sprichwort sogar als direkte Entlehnung neben der vol lstandigen Lehnübersetzung im Jahre 1 923 dokumentiert worden:

    ( B - 1 " ) T. : Gizli iş . (o şey) meydana çıkar'Die geheime Sac he kommt ans Licht'. Wörtlich: "Die gehemie Sache kommt auf dem Meydan heraus" Bg. : Tajnoto nesto na jave (na meydan) izliza. Gisli sej megdana cikar (Ik . , S .290, No. 1 30) Alb.: Cu tut ata işa tu mejdani Neben der gleichen inneren Form ist bei allen in (B- 1 ) aufgeführten

    Sprachbelegen eine vollstandige Deckung auch in der Ausdrucksform feststellbar, die sich hin his zu der Wahl der lexikalischen Mitte! in den Rahmen einer Übersetzung erstreckt.

    Die im Bulgarischen vorhandenen zahlreichen lexikalischen Varianten des Phraseologismus in (B-1), an denen es gewiB auch in den anderen Balkansprachen nicht mangelt , sprechen für die Produktivi tat des aus dem Türki schen übernommenen "Meydan"-Bildes:

    Bg. Izvazdam / izvadja na pazar ndto. Izkarvam I izkaram (iznasjam / iznesa) na pazar nesto (BFR, 1,390);

    Izvazdam / izvadja na megdan ndto (BFR, 1, 390); Wörtlich: "herausziehen (herausstellen) auf dem Basar (= Meydan) (etwas) Die Frage nach der Herkunft des türkischen Phraseologismus kann nicht

    eindeutig beantwortet werden. Parallele phraseologische Bildungen dazu sind auch

  • 28 Ivanka PETKOV A-SCHICK, Svoboda PETROV A

    in dem mit dem Türkischen verwandten Kasachischen und Turkmeni schen gebrauchlich:

    Kas . : cupTKa WLIKTbl (CHPT = Feld, Platz; WblKTbl = herauskommen) Turkm. : meydana çikmak (Meydan=Platz / Marktplatz; çıkmak = herauskommen, herausgehen)

    2.1 .2. Um das aus dem Türkischen übemommene "Meydan" gruppieren sich auch weitere phraseologische Wortfügungen. Wenden wir uns dem Beispiel (B-2) zu:

    ( B - 2 ) T. : meydanda (dır), (Bask., 624) -' I . etwas ist offensichtlich bekannt, vorhanden 2. etwas ist ohne Angesicht, oder unordentlich, "wie_ auf dem Meydan"

    gelassen worden, gemacht u. a.' Wörtlich: "(Ist) auf dem Meydan" Bg. : Imam / njamam na megdan nesto-vgl. Bed. 1 : 'Ergebnisse haben/nicht

    haben (vorhanden)' Dr. : Parcil ai fi pe maidan -V gl. Bed. 2; in etwa wie auf dem Meydan unsauber oder unordentlich

    handeln; meydan dient hier nur als Bezeichnung eines unordentlichen, unsauberen Platzes.

    Ar. : Leo lasaşi tu meydani; Svedi ca tu mejdani -Vgl. Bed. 2: etwa "Wie sieht es aus, unordentlich wie auf dem Meydan ! ' ; Le scoasi / nu scoasi \iva tu mejdani -V gl.Bed. 1 : etwa 'hast du (hast du nicht) uns Ergebnisse gebracht/hast du es

    zu etwas gebracht/hast es zu nichts gebracht' Avui mejdan Alb. :E lashe ne mejdan -V gl. Bed. 2: 'etwas offen, ohne Aufsicht lassen'; Na nxora ne mejdan / Nuk na nxore ne mejdan -V gl. Bed. 1 : etwa 'zu Ergebnis bringen/ nicht bringen' Die Mehrdeutigkeit des türkischen Ausdrucks ist bei den entsprechenden

    Übersetzungen meist vollstiinding weitergegeben worden. Die Disambiguierung

  • ZUM OSMANISCH-TÜRKISCHEN EINFLUB AUF DİE BALKANSPRACHEN 29

    erfolgt im Kontext durch den Gebrauch entsprechender Verben aus den unter den Bedeutungen 1 . und 2. einschrankend vorgegebenen semantischen Spharen .

    2.1 .3. Der mit konnotierten Aspekten ausgezeichnete Begriff "Meydan" beweist seine Fahigkeit strukturorganisierend zu wirken auch in dem nachsten Beispiel:

    ( B - 3 ) T . : Meydan kalmadı (Bask., 624; TS, 569) -' 1 bleibt keine Möglichkeit (etwas zu tun) 2. nicht in der Lage sein (etwas zu tun)' Wörtlich: "kein Meydan bleibt" Bg. : Ne ostava megdan Ar.: Nu avui mejdan Alb. : Nuk ka mejdan Im Bulgarischen, Arumunischen und Albanischen findet man noch solche

    Ableitungen, die durch Abweichungen in dem Verblexem die (negative) Bedeutung in (B-3) paraphrasieren und dazu noch eine positive Form aufweisen. Sie dienen dem Ausdruck persönlicher und unpersönlicher Verhaltnisse:

    ( B - 3 ' ) Bg.: Ima / njama megdan za nesto. Dial. (BFR, I, 443) -'V gl. Bed. 1 : 'Es gibt die Möglichkeit; Es i st wahrscheinlich, daB; Es gibt

    noch Zeit, etwas zu erledigen' Wörtlich: Meydan haben / nicht haben.' imam / njamam megdan. Dial. (BFR, I, 446) -'V gl. Bed.2' Ar.: Avui mejdan Alb . : Nuk i mbeti mejdan Diese eigenen Schöpfungen sind synonym zu dem folgeden türkischen

    Phraseologismus, der seinerseits als Antonym zu (B-3) aufzufassen ist.

    2. 1 .4 . (B-4)

    . T. : Meydan bulmak (Bask. , 624) -'eine möglickeit finden' Wörtlich: "Meydan tinden" Meydan bulmamak (Stw. 635) -

  • 30 Ivanka PETKOVA-SCHICK, Svoboda PETROVA

    'keine Möglichkeit fınden' Wörtlich: "Kein Meydan fınden" Bg.: Namiram megdan Ne mımiram megdan Alb . : Nuk a gjej mejdanln- "finden (keine) Möglichkeit an jemanden

    heranzukommen' Die kommunikative Potenz des Ausdrucks (B-4) ist in Albanischen etwas

    eingeegt worden.

    2 . 1 . 5 . Nahe der semanti schen Sphare von ( B - 3 ) und ( B - 4 ) l iegt bedeutungsmaBig auch die phraseologische Einheit in den folgenden zueinander antonym konstruierten (B-5) und (B-6):

    ( B - 5 ) T . : Meydan almak (Bask., 624, Stw . , 635) -' l . Enstehen, auftreten, sich ausbreiten (für etwas Unangenehmes) 2. Boden gewinnen' Wörtlich: "Meydan nehmen (jmdn)" Bg.: Vzemam / vzema megdan (BFR, I, 1 36) 'V gl. Bed. 2' Ar. Mini lin luai aln'f mejdanul 'V gl . Bed.2' Alb. : Une ia more atij mejdanln 'Vgl. Bed .2'

    2. 1 .6 . (B-6) T . : meydan vermek (Bask., 624; Stw . ., 635) -'Möglichkit oder Gelegenheit geben, etwas fördem' Wörtlich: "Meydan geben (jmdn)" Bg. : Davam / dam megdan njakomu (BFR, I, 229); Daj mi malko ınegdan (RMJ, I, 406) 'Gib mir etwas Zeit etwas zu erledigen' Ar. : Jli ctedu alui mejdan Alb . : I dhashe atij mejdan

  • ZUM OSMANISCH-TÜRKISCHEN EINFLUB AUF DİE BALKANSPRACHEN 3 1

    2. 1 .7 . Bei allen mit "Meydan"- Komponente aufgeführten phraseologischen Einheiten liegen in Bezug auf die innere Form neben den gleichen Bi ldem die Aquivalenzen mit den türkischen Mustem auch dann vor, wenn wie in (B-2) im Rumanischen oder wie in (B-4) im Albanischen eine partielle Einschriinkung in den Interpretationsmöglichkeiten des Ausdrucks festgestellt werden kann. Sie i�t im Rumanischen durch Übemahme von nur einer der beiden türkischen Bedeutungen verursacht. Im albanasichen Beleg zu (B-4) wirkt sich eine Einengung der Bedeutung aus.

    Erganzend zu den Feststellungen aus dem Bereich der Semantik sind noch die Gegebenheiten über die auf3ere Form unserer phraseologischen Wortfügungen zu berücks ichtigen: S ie alle sind mit einer Verbkomponente und dem Substantiv "Meydan" aufgebaut. Auffallend i st, daf3 bei der Wahl des lexikalischen Metarials nicht allein das Wort "Meydan" auf die Mustersprache hinweist, sondem auch die in Übersetzungen feststellbare Gleichheit der verwendeten Verblexeme.

    Es ist bekannt, daf3 bei manchen Typen von Phraseologismen das Ernıitteln von Dominanzverhaltnissen innerhalb ihrer Struktur aus der Sicht eincr einzelnen Spache recht widersprüchlich verlauft. Zur Minderung der Subjektivitiit bei solchen Entscheidungen könnten Belege eventuell vorhanden�r Lehnübersetzungen von der hier vorgestellten Art herangezogen werden.

    Die hohe Frequenz der Redensarten mit "Meydan" unter den Balkanvölkem, gesehen im zusammenhang aller ihrer Spezifika, gestattet mit relativi grof3er S icherheit zu be�1aupten, daB eine überregionle Sprache die vermittelnde Rolle gespielt hat. Auf3er dem Türkichen kame noch die griechische Sprache dafür in Frage. Jedoch die türkische Lexik und dann die relativ eingeschrankte Anwesenheit dieser Einheiten im griechischen waren Argumente gegen eine solche Annahme.

    2 . 2 . Der türkische Einfluf3 auf das phraseologische System der Balkanvölker hat ungleiche Intensi tat in den verschiedenen Regionen und verHiuft nicht konsequent mit Weitergabe der Vielfalt der in ihm ausgebildeten semantischen Interpretationen .

    2.2. 1 . Fast analog zu der im (B- 1) geschi lderten Situation kann das folgende propositionale Idiom für " sterben" betrachtet werden:

    ( B - 7 ) T . : Topu atmak (Stw. , 945 ) -' 1 . Bankrott machen 2. S itzenbleiben (für Schüler)

  • 32 lvanka PETKOV A-SCHICK, Svoboda PETROV A

    3 . draufgehen, sterben' Wörtlich: "die Kanone /(-nkugel ) werfen" Bg. : Hvarljam / hvarlja topa. Grob (RFR, Il , 488 Ik. , No. 2533, Con . , 1 57); 'Vgl . Bed. 3 , Bed. l und Dial. Bed. 2' Go frli topot (RMJ, III, 388)-'V gl. Bed . T; 'Eine Arbeit erledigen' Ar. : Arucii topa (Pap .. No. 427; DLA, 1 040) ; Arucii toaplli 'Vgl. Bed. 3 ' A lb . : Mbeti top ne vend (Fj, 2007)-'V g l . Bed. 3, Bed . 1 ' Als einzige weicht nur die albanische Ausdruckform vom türkischen Muster

    etwas ab.In den übrigen drei Sprachen, einschlieBlich in den macedonischen Dialekten liegen allem Anschein nach Übersetzungen aus dem Türk:ischen vor.

    Bildbesrimnırnend und sernantisch-organisierend für die aus der heutigen Sicht fast unmotivierte phraseologische Bedeutung in (B-7) wirkt die substantivische Be gri ffskomponente für Kanone, deren Benennung in der türkischen Sprachform in nıaterieller Gestalt den rneisten Balkanausdrücken erhalten bleibt /BTR, 9 14/.

    D