sosyal medya bİlİncİ - İlim dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor....

47
ilim 28. SAYI MART 2018 28 د العد1439 خردى اا ISSN:2146-7781 DİNÎ DÜŞÜNCE VE KÜLTÜR E-DERGİSİ Sosyal Medya ile Yaşamayı Öğrenmek Sanal Evrenin Komplikasyonları Sosyal Medya Bizi Nasıl Etkiliyor? Sosyal Medyanın Hiç mi Faydası Yok? Büyük Hippias’tan Hipparkhos’a İki Kitap Beş Diyalog Sosyal Medya Üzerine Muhammed Yazıcı Hoca ile Söyleşi Paylaşmayı Bu Kadar Sevdiğimizi Bilmiyordum İlk Dönem Şafii Fıkıh Kitaplarında Şart, Rükün ve Sebep Kavramları ilimdergisi.org SOSYAL MEDYA BİLİNCİ

Upload: others

Post on 10-Oct-2020

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim28. SAYI MART 2018مجادى اآلخر 1439 العدد 28

ISSN:2146-7781

DİNÎ DÜŞÜNCE VE KÜLTÜR E-DERGİSİ

Sosyal Medya ile Yaşamayı Öğrenmek

Sanal Evrenin Komplikasyonları

Sosyal Medya Bizi Nasıl Etkiliyor?

Sosyal Medyanın Hiç mi Faydası Yok?

Büyük Hippias’tan Hipparkhos’a

İki Kitap Beş Diyalog

Sosyal Medya Üzerine Muhammed Yazıcı Hoca ile SöyleşiPaylaşmayı Bu Kadar Sevdiğimizi Bilmiyordumİlk Dönem Şafii Fıkıh Kitaplarında Şart, Rükün ve Sebep Kavramları

ilimdergisi.org

SOSYAL MEDYABİLİNCİ

Page 2: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilimDİNÎ DÜŞÜNCE VE KÜLTÜR E-DERGİSİ

İmtiyaz sahibi: Muhammed Yazıcı

Editör: Mustafa Alp

İlim Dergisi, Dâru’l-İlim İslamî İlimler Merkezi ve İlimevleri hocaları tarafından yayına hazırlanmaktadır.

Derginin tüm sayılarını online okumak için: ilimdergisi.org

Görüş ve makale gönderimi: [email protected]

Dâru’l-İlim web adresi: darulilim.com

İlimevleri web adresi: ilimevleri.com

SOSYAL MEDYA BİLİNCİ

ŞİMDİ HERKESİ SAHNEYE ALALIM

Page 3: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

KİTABİYÂT & İLMİYÂT

KURAN TARİHİ} EMRE GÜNDOĞDU

BÜYÜK HİPPİAS’TAN HİPPARKHOS’A İKİ KİTAP BEŞ DİYALOG} İBRAHİM TÜRKAN

KORKMAYIN. CUMHURİYET TARİHİ ISIRMAZ} MUSTAFA ALP

İLK DÖNEM ŞAFİÎ FIKIH KİTAPLARINDA ŞART, RÜKÜN

VE SEBEP KAVRAMLARI} ABDULLAH KÜSKÜ

DOSYA YAZILARI

SOSYAL MEDYA İLE YAŞAMAYI ÖĞRENMEK?} MUSTAFA ALP

SANAL EVRENİN KOMPLİKASYONLARI} İBRAHİM TÜRKAN

SOSYAL MEDYA BİZİ NASIL ETKİLİYOR?} FATİH YAZICI

SOSYAL MEDYANIN HİÇ Mİ FAYDASI YOK?} EMRE GÜNDOĞDU

MUHAMMED YAZICI HOCA İLE DOSYA SÖYLEŞİSİ} ADEM ÖZÇELİK

PAYLAŞMAYI BU KADAR SEVDİĞİMİZİ BİLMİYORDUM} HÜSEYİN ŞANLI

3934

41

44

146

1822

24

30

Gelecek sayı konusu:

Yönetim Bilinci.

Yazılarınızı değerlendirilmek üzere

[email protected]

adresine mail atabilirsiniz.

Page 4: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 284

بسم اهلل الرمحن الرحيم

Rabbimize hamdolsun, Rasülümüze salât olsun, inananlara selam olsun! 28. sayımızla yeniden karşınızdayız. Bilinç serisinin bu ilk dosyasında sosyal medyayı kapağa taşıdık. Büyük medya kuruluşlarından bağımsız şekilde, insanların kendi içeriklerini genel beğeniyle paylaştıkları sosyal medya mec-rası, kuşkusuz hükümet politikalarından aile ilişkilerimize hayatımızın birçok yönünü etkileyen bir gelişme. Sürecin henüz başında olmamız, seri kanlı tah-liller yapmamıza pek imkân tanımasa da neyle muhatap olduğumuzu bilmek durumundayız.

İletişim teknolojilerinin geldiği bu noktada herkes kendi medyasının patro-nu, herkes ünlü olmaya aday, herkes sahnede. Bunun olumlu yönde harika fırsatlar sunmasına karşın, korkunç bir ahlakî çözülmeyi de beraberinde getireceğinden şüphe yok. Peki, bu raddede Müslümanca müstakim duru-şun koşulları nelerdir? Sosyal medyanın ciddiye alınası, kendine özgü etik prensipleri var mıdır yoksa salt kar amacı güden tüketim hamlelerinden biri midir? Bu sayının yazıları bu ve benzeri sorulara kendi zaviyelerinden cevap vermeye gayret ediyor.

İlk dosya makalesinde Mustafa Alp, insanları sosyal medyaya sürükleyen et-kenlerden sosyal medya adabına çeşitli noktalara temas ediyor. Yazara göre geçmişte reddettiğimiz halde bugün pekâlâ kanıksadığımız birçok çağdaş aygıt gibi sosyal medya karşıtlığı yapmak ucuz bir muhalefet ve kısa zaman-da eleştirdiğin şeye dönüşme kuralına yenik düşmeye mahkûm. Çözüm ise, bizi sosyal medyaya daha az bağımlı kılacak aktif bir yaşantı ve dayanışma ruhunu koruyan bir çevre.

Sanal Evrenin Komplikasyonları başlığını taşıyan yazısında İbrahim Türkan, çağdaş Batı edebiyatından distopya örnekleriyle sosyal medyanın çoklu ki-şilik bozukluğuna yol açan yönlerine dikkat çekiyor. Ona göre kullanıcıları ekrana kilitleyen web aplikasyonlarının rolden role büründüğümüz psikiyatrik ağır vakıalardan farkı yok.

Page 5: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم5 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Fatih Yazıcı’nın yazısı ise aileyi merkeze alarak sosyal medyanın dönüştürücü etkilerine değiniyor ve yuvanın sıhhatli devamı için pratik önerilerde bulunuyor. Sonrasında Emre Gündoğdu, belki derginin tek optimist tavrını sergileyerek sosyal medyanın olumlu yanlarına, hayatımıza sağladığı katkılara dikkat çekiyor.

Muhammed Yazıcı hocanın mutad dosya söyleşisi, yanıtlamaya ve yüzleşmeye çalıştığı zor sorularla bir bakıma çağdaş iletişim mantalitesinin sorgulamasını yapıyor. Cevapların kadim İslamî kaideler müvacehesinde yorum isteyenler için ufuk açıcı olduğunu düşünüyoruz.

Bu sayı aynı zamanda yoğun kitabiyât muhtevasıyla okurları karşılıyor. Platon’un diyaloglarından Cumhuriyetin Tarihi’ne üç kitap, okuyucularımıza detaylı şekilde tanıtılıyor. Diğer tanıtımlarımızda olduğu gibi burada da bizzat kitabı okuyanlar tarafından kitap tanıtımlarının yapıldığını ve alınan notların, altı çizili satırların özete yansıdığını belirtelim.

Son yazımız Abdullah Küskü hocanın akademik bir makalesi: İlk dönem Şafiî Fıkıh Kitaplarında Ru-kun, Şart ve Sebep Kavramları. Sathî ve vülgarize bilginin bu kadar ivme kazandığı bir vasatta, hem onlarca literatür eseri tarayarak, hem zihinsel mesai harcayarak ilmî yazı kaleme aldığı için hocamızı tebrik ediyoruz.

Bu sayının Müslümanın sosyal medya bilincine mütevazi katkı sunmasını ümid ediyoruz. Gele-cek sayıda bir başka bilinç gündemiyle, yönetim dosyasında buluşmak dileğiyle. Emanetleri Zayi Etmeyen’e emanet olun…

[email protected] ilimdergisi.org

28. sayıdan

merhaba

Page 6: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 286

Nerede o eski ramazanlar geyiğinden ne kadar bıktımsa, sosyal medya eleştirilerinden de öyle

gına geldi. Ucuz ve samimiyetsiz kara çalmalar birçoğu. Sosyal medyanın insanî münasebetleri öldürdüğünden tutun da psikolojik bozukluklara neden oluşuna kadar bir sürü kimsenin kulak asmadığı klişe… Hatırlayın, bi-siklete bir zamanlar şeytan arabası deniyordu. Ne oldu şimdi? Türlü lüks taşıtın yanında Peygamber devesi gibi mübarek vasıta olarak kaldı. Televizyon, cep tele-fonu ve daha nice aslî ihtiyaç gibi kabullendiğimiz ge-reçler… Öcüydüler, yozlaştırıcıydılar ne oldu? Kocaman kocaman değerlerimiz elden gidiyor lafları, üçüncü sınıf modernite eleştirileri çöp olup gitti. Neticede sosyal medya öncesi dünyaya asla geri dönemeyeceğiz. Tıpkı hayatımızdan bundan böyle pornografi, kredi kartı ve diziler eksik olmayacağı gibi. Bunlar yokmuş gibi değil,

bunlarla yaşamayı öğrenerek insan ve kul olacağız. Bunun ötesinde tembellik etmeyecek, yeni gelişen or-tamlara göre ahlak kurallarını ve iyinin tanımını yeniden yapacağız.

Amacım elbette tekno-devrimin bütün dayatmaları-na teslim olunması değil, sahici teklifler ortaya koymak; eyyamcı yorumlara prim vermemek. Sonuçta her döne-min kendi realitesi var ve geride yatan çeşitli süreçlerle ele alınması gerekiyor. Sosyal medya hangi ihtiyaçtan doğdu? İnsanları sosyal medyaya nasıl kaptırdık? Bunun gibi sorular cevaplanmadan maalesef iletişim uygula-malarının bön seyircisi olmaktan kurtulamayacağız. Yoksa şifahî kültürün ve rahle-i tedrisin öğrenim-öğretim yolu olduğu devirlerde kitap da mesela bir türedi fuz-leydi, sahih eğitimi sarsan bir gelişmeydi; fakat bugün

Sosyal Medya ileYaşamayı ÖğrenmekMustafa Alp

Page 7: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم7 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

kitap okumak ulvi bir değer haline geldi. Biraz daha ge-riye gidersek, asıl sorunun insanın Rabbinden firkatiyle başlayan ontolojik kopuş olduğunu bile söyleyebiliriz. O hicran yarasından sonra bütün yaşam duraklarında kısa molalarla ebede ilerleyen yolcular değil miyiz enikonu? Daha hangi şey bizim için aslî ve vazgeçilemez olabilir? Uzatmayayım, asıl söylemek istediklerim bunlar değil.

Sosyal medyayı anlamak

Süreci hazırlayan bir dizi dönüşüm

Şu basit ilkeyi akılda tutarak başlayalım: İyi veya kötü bütün ciddi gelişmeler, belli insanî zaaflardan beslenerek büyür. Söz konusu zaaflar, meşru yollarla tatmin edilmediğinde artık kapitalist üretimcilerin ve piyasa simsar-larının açık hedefi haline gelir-ler. Sosyal medyayı ele alalım. Konvansiyonel medya, haberleri tekelci ve sansürcü bir mantıkla elinde tuttukça, izleyici kitlenin kendi haberini özgürce paylaşı-ma açtığı mecralar, yani sosyal medya kaçınılmaz hale geldi. Bugün sosyal medya dediği-mizde, herkesin kendi içeriğini kendi kontrol ettiği ve sınırsız kitle portföyüyle temasa geçtiği çok yönlü bir iletişim ağından bahsediyoruz. Klasik medyanın sansasyonu, manipülasyonu burada yok. Bir tarafın aktif olduğu tesli-miyetçi pozisyon burada yok. Hız, eş zamanlılık ve geniş katılım söz konusu.

Dahası klasik medya, haberin kişilerinde olduğu ka-dar haberin konusunda da oldukça seçiciydi. Örneğin ne sıradan bir lise öğrencisi ilginç doğum veya ölüm duru-mu dışında haber kişisi ne de onun rutin aile pikniğinde çektiği kareler haber konusu olabilirdi. Sosyal medya ile onlar da haber değeri taşımaya başladı. Bundan böyle her şey bir haber, herkes medya patronu; hepimiz ek-ran ünlüsüyüz. Buraya kadarki kısa izah işin medya ve

iletişim kısmıydı. Gelelim asıl bizi ilgilendiren sosyal gerçeklere. Sahiden millet niye sosyal medyaya doldu? Camiler, parklar, sahiller, ormanlar bomboş; velakin Fa-cebook, Twitter, İnstegram tıklım tıklım. Cidden neden?

İnsanları sosyal medyaya nasıl kaptırdık?

a. Özgürlüklerini kısıtladık

İnsanlar gerçek hayatta devlet, toplum, aile, kültür, din ve ahlak kuralları tarafından öylesine kısıtlanıyorlar ki sosyal medyaya özgürlüğün can simidi olarak sarılı-yorlar. Özellikle tabiî ve taşkın kişilikleri sık sık yerleşik toplumsal kabullerle çatışan gençler için sosyal medya,

alternatif bir yaşam ve eğlence alanı-na dönüşüyor. Çocukluğundan başla-yarak evde, okulda ve işyerinde insana duygu ve isteklerine ket vurması belle-tiliyor. Neticede bir oto sansür meka-nizması geliştiriyor ve toplum içinde çeşitli maskelerle dolaşıyoruz. Ken-dimiz olabildiğimiz, hissettiklerimizi (ayıp, tehlikeli ve yanlış demeden) öz-gürce dışavurduğumuz ya da dışavuru-lan arzulara tanıklık ettiğimiz yerlerin başında sanal âlem geliyor. Günümüz insanı ev-iş arası mesai surlarıyla çev-rili yaşamında doğa yürüyüşlerinden yüzmeye, sanat faaliyetlerinden oku-

ma ve tefekküre kaçırdığı ne varsa, onu sosyal medya paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor.

İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları kişilik, bilinçaltına ittikleri arayışlar orada reel hayattan çok daha fazla karşılık buluyor. Bunu övmek ya da yermek için değil, durum tespiti açısından söylüyorum. İnternet bağımlılı-ğının altındaki psiko-sosyal tatmin biraz budur: Sanal da olsa burası bir özgürlük ve kendin olma fırsatı tanıyor kullanıcıya. Diyeceksiniz ki onca lüks tüketime ve refah imkânlarına rağmen dünyada daha nasıl baskıdan söz edebilirsin? Tam aksine tüketim arttıkça tek tipleşme artar. İhtiyaçlar bağımlılıkları, onlar kuralları ve denetimi

İnsanlar gerçek hayatta devlet, toplum, aile, kültür, din ve ah-lak kuralları tarafından öylesine kısıtlanıyorlar ki sosyal medya-ya özgürlüğün can simidi olarak sarılıyorlar. Özellikle tabiî ve taşkın kişilikleri sık sık yerleşik toplumsal kabullerle çatışan gençler için sosyal medya, alternatif bir yaşam ve eğlence alanına dönüşüyor.

Page 8: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 288

besler. Sınırsız giyim, yemek, ev eşyası, iş sahası, oto-mobil seçeneği içinde sınırsız aldatmaya ve psikolojik baskıya maruz kalıyoruz. Bilgi kaynakları zenginleşse de neyi, nasıl ve ne kadar bileceğimiz konvensiyonal medya kaynakları ve popüler kültür imajları üzerinden kulaklarımıza fısıldanıyor. Bütün görüntüleri ayarlayan küresel sistemin gözlükleriyle baktıktan sonra karşımız-da nihayetsiz manzaralar olsa ne olmasa ne?

Dolayısıyla gerçek hayatta ne kadar kural ve sınır var-sa, sanal ortamlar o kadar cazibeli hale gelecek. Bunun için yeni nesile karşı kuralları minimize eden, yaşamın

olgunlaştırmasına izin veren bir yak-laşım benimseme-liyiz. Evde, okulda, sokakta, iş yerinde kendini rahat ifade eden insan, varolu-şunu sanal ortam-larda kanıtlamaya daha az ihtiyaç duyar. Bırakalım çocuğumuz, eşi-miz ve bir şekilde kontrol ettiğimiz insanlar bize karşı dürüst, açık yürek-li olsunlar. Onların olumsuz da olsa

istek ve davranışlarına karşı sert bir tutum takınmaya-lım. Gözümüzün önünde, yani kontrollü şekilde yapılan yanlışlar, sanal dünyada kontrolsüzce yapılmalarından çok daha sağlıklıdır. İnsanları özgür kıldığınızda; mevcut durumlarından daha ötesini gezip görmelerine, okuyup deneyimlemelerine imkân tanıdığınızda, artık zincire de bağlasanız o ekranın karşısında onca zaman hareketsiz durmalarını sağlayamazsınız.

Bu başlığı kapatırken sosyal medyanın ideal özgür-lük sağladığını iddia etmediğini belirteyim. Az sonra onun mahremiyet ve kontrol sorununu ele alacağım.

Dediğim şey, dışarıdaki yaşama nazaran çok daha ser-best ve çok sesli bir platform olduğudur. Geçiyoruz.

b. İlgi ve takdirden mahrum bıraktık

İnsanların sosyal medyaya sağlıksız üşüşmesinin diğer öne çıkan nedeni, ilgi çekme psikolojidir. Bakın sevgiden mahrumiyet demiyorum, ilgiden mahrumiyet. Aradaki ince farkı -kültürümüzün de etkisiyle- ekserimiz ayırt edemiyoruz. Özellikle ailede baba, okulda öğret-men, iş yerinde patron ve camide imam figürü temasta olduğu kişileri pek onure etmez, ilgi ve takdirle karşı-lamaz. Siyasi yağcılık ve menfaat beklentisi dışında in-sanları övmek ve gururlarını okşamak milli kültürümüz-de göze çarpmaz. Yere düştüğümüzde kulağımızı çekip akıl veren çoktur; lakin bir şey başardığımızda takdirle kucaklayan nice az olur. Buna mukabil sosyal medyada hayalindeki karakteri profil hesabına yansıtan kişi ger-çek çevresinden görmediği ilgiyi burada görür, gururu okşanır. Flörtün de muharrik unsuru olan bu ilgi açlığı, sosyal medya bağımlılığını da tetiklemektedir.

Büyüklerin tipik mazereti, küçüklere hayatın gerçek-lerini öğretmek istemeleridir. Bunun için kaba davrana-bilir, ağır konuşabilir ve dayağa başvurabilirler. Bu uğur-da örnek şahsiyet olmayı, davranışlarıyla doğru yolu göstermeyi çoğu zaman unuturlar. İşin aslında elimizde sevgiden ve yumuşak üsluptan, duygulara hitap eden yaklaşımdan daha güçlü bir araç yok. Bu evet, şiddete ve kurala göre daha uzun bir eğitim sürecidir; fakat ke-sinlikle daha kalıcı ve sağlıklıdır. Bizde insanı eğitmek demek, biraz ondaki hisleri köreltmek demektir. Nefsi öldürmek, kibri kırmak, burnunu sürtmek ideal bir şah-siyet olgunlaşmasının yolu olarak algılanır. Farketmeyiz ki insan ne olacaksa, kendinde bulunan olumlu-olumsuz huylarla olacak. Başkalarında bizce hoşa gitmeyen nok-talar, ufak rötuşlarla, kök hücreleriyle oynanmadan iyi yola kanalize edilmelidir. Yoksa kamusal alanlarda veri-len komutlara uygun hareket eden robotlarla karşılaşırız ki ilk fırsatta bunların sosyal medyanın suni sığınağına kaçmaları işten bile değildir.

Ey anne babalar, ey öğretmenler! Neden o çocuğun

Ey anne babalar, ey öğretmen-ler! Neden o çocuğun yazdığı şiir, beğeni almak için sosyal medya hesabında paylaşılacağı ani beklesin? Neden onun yeni saç stili, onu sizin çeyreğiniz kadar tanımayan arkadaş liste-sindekiler tarafından övgüyle söz edileceği zamana dek ba-kışlarınızdan kaçsın? Fiziğiyle ona en yakın kişiler olarak, neden ruhunuzla da ona yakın duranlar olmayasınız?

Page 9: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم9 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

yazdığı şiir, beğeni almak için sosyal medya hesabında paylaşılacağı ani beklesin? Neden onun yeni saç stili, onu sizin çeyreğiniz kadar tanımayan arkadaş listesin-dekiler tarafından övgüyle söz edileceği zamana dek bakışlarınızdan kaçsın? Fiziğiyle ona en yakın kişiler olarak, neden ruhunuzla da ona yakın duranlar olmaya-sınız? Böylelikle onu başka ortamların ucu açık ağına neden kaptırasınız? Neden çevremizdeki onca güzel söz, davranış ve eser takdirkâr ifadelerimizden nasibi-ni almaz? Aslında başkalarından aynısını beklediğimiz gönül okşayıcı lafların nasılda dilsizleri kesiliriz! Biraz da bunun için kaçıyorlar işte yanımızdan yöremizden; sahiden sanala doğru…

Yüreğimizdeki sevgi kadar sevgi cümleleri olsun di-limizde. İlla sosyal bir aktivite, planlı şeyler yapmamız gerekmez. Birlikte ortak zaman geçirmek bile sevdikle-rimize ilgi gösterme biçimidir ve sosyal medyanın za-rarlı oklarına karşı kalkan işlevi görür. Öyle ya, aynı sus-kunluğu paylaşamayanlar, aynı dili konuşamazlar. Biraz daha somuta inerek sosyal medyanın artı ve eksilerini ele alalım.

Sosyal medyanın avantajları

a. Erişim imkanı

Klasik medya ya da bilgi kaynaklarının belli kesime ve alana hapsettiği içerik, sosyal medya ile artık tüm insanlığın hizmetinde. Dünyanın herhangi bir yerindeki gelişmeyle alakalı dokümana saniyeler içinde ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Yazının giriş kısmında kısaca deği-nilen bilgi tekelinin kamuoyu lehine kırılması bu açıdan sevindirici bir gelişme. Bilgi gibi eğitim materyalleri, sanatsal beceriler ve gezegenin coğrafik verileri dileyen herkesin istifadesine açık durumda. Bu farklı gelir, sağ-lık ve algı düzeyindeki bireylere fırsat eşitliği sağlaması açısından son derece önemli bir imkân. Erişilen bilginin aynı zamanda bizzat ilk elden, sosyal medya kullanı-cıları tarafından paylaşılıyor olma ihtimali, güvenilirlik açısından ayrıca önemli. Tabi aynı imkânın bilgi dezen-formasyonuna yol açabileceği de bir gerçek.

b. Örgütlenme imkanı

Sosyal medya ikici olarak çok hızlı biçimde kitlesel örgütlenme imkânı sunuyor. Buradaki online paylaşım-lar, canlı yayınlar ve amatör çekimlerin sunduğu pratik-lik, klasik haberleşme aygıtlarının çok ötesinde takipçi-leri mobilize edebiliyor, toplu tepkiye kanalize edebiliyor. Sansür burada da sözkonusu kuşkusuz; fakat diğer sivil ya da resmi haber kaynaklarına göre çok daha özgür ve çok katılımlı. Bugün herhangi bir konuyla ilgili duyarlılı-ğınızı, basit bir Facebook, Twitter ya da İnstegram hesa-bı üzerinden milyonlarca takipçiye ulaştırabilir ve yetkili kurumları harekete geçirebilirsiniz. Özellikle yakın geç-mişte, Arap Baharı sürecinde sosyal medyanın kitlesel örgütlenme gücüne yeterince şahit olduk. Bununla bir-likte bir önceki maddedeki manipülasyon olasılığı bu-rada da geçerli. Sonuçta söz konusu güç kötü niyetli odakların da amaçlarına hizmet edebilecektir.

Sosyal medyanın dezavantajları

a. Mahremiyet sorunu

Mahremiyet, daha geniş kapsamla özel alan, değer-ler ve kutsallar konusu, geleceğin en önemli sorunsalla-rı haline gelecek. Şimdiden Avrupa ve Amerika’da sos-yal medyada izinsiz fotoğraf paylaşımından ötürü aile üyelerinin birbirlerini mahkemeye verdiği mahremiyet davaları görülmeye başladı. Bir tarafta karı-koca arası özel hallere dek hayatımızın her karesini teşhir ettirme-ye amansız heves duyan bir sosyal medya mantığı, diğer taraftan bin yılların insanî mahremiyet ve etik geleneği… Mahremiyet adı üstünde yasak alan, yabancılara kapalı bölge, aşılması tehlikeli çizgi anlamına geliyor. Haram ve hürmetle aynı kökten. İlgi çekici içeriği ve farklı imaj-ları merkezine alan sosyal medya için her kırmızı çizgi, her kutsal alan bir kayıp demektir ve tabiatı itibariyle bunu kabullenmek istemez.

Dahası kullanıcıların daha çok ilgisini çekeceği için mahremiyet ve kutsallık (çarpıtılmış kutsallık!) dozu art-tıkça bir gönderinin beğenilme trendi artar. Kısaca ne kadar deformasyon o kadar ilgi, ne kadar çarpık imaj o

Page 10: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2810

kadar teveccüh… Konu aynı zamanda derin bir teolojik ve felsefî muhasebe eşiğidir. Örneğin aile yemeği foto-sunu kamuoyuyla paylaşıp denizde aile sefası fotosu-nu, bir sonraki adımda yatakta karı-koca keyfi fotosunu neden paylaşmadığımız sorusuna toplumsal baskı, ayıp olur ve tepki çekmeme şıkları dışında esaslı bir cevap veremezsek, on yıllar sonra hepsini bir güzel kanıksaya-cağımızdan hiç şüphemiz olmasın; çünkü toplumla ilgili çekindiğimiz tüm kısımları sosyal medya halledecek.

b. Gözetim sorunu

Buraya kadar sık sık sosyal medyanın özgür boyutuna vurgu yapıldı. Dışarıdaki hayata veya yerleşik medya mecralarına göre doğruydu bunlar. Şimdi onun kul-lanıcılarını gözetleme ve kontrol etme tehlikesine gelelim. Sosyal medyanın hemen bütün uygulamaları takipçilerin gizli bilgi ve mesajlarını datasında saklı-yor. Bize ulaşmalarında zorluk çıkardığı-mızda platformdan hizmet alamıyoruz. Gönderdiğimiz foto ve iletileri biz sil-sek bile sistemde kayıtlı kaldıklarından kuşku yok. Resmi ya da sivil kurumların gerektiğinde iletişim bilgilerimize ulaşa-caklarını onlarca örnek üzerinden görü-yoruz. Satılık hesaplar, satılık takipçiler, satılık web prestijleri şahsi bilgilerimizi de ücreti verenin çıkarlarına alabildiğine açık hale getiriyor.

Aslında bugün mahremiyet sorunu kadar yüzleşmiyoruz gözetlenme ve kontrol edilme durumuyla. Bu yüzden dijital gözetlenme tehlikesinin farkında değiliz; fakat birçok şeyin robot teknolojisine, şifrelere ve merkezi kontrol sistemine dönüşeceği istikbalde bir düğme ya da yazılımla nasıl yönlendirilebileceğimizi net olarak göreceğiz. Bugünden durumu anlamak için çuval dolu-su paramız olan banka hesabının bir tuşla bloke edile-bildiğini, kart şifresini unuttuğumuz ATM önünde nasıl

çaresiz kaldığımızı, manyetik devresi bozulduğu için gü-venlik alarmına geçip kapıları kitlenen mekânlarda ya da otomobillerde nasıl elimiz kolumuz bağlı beklediğimizi düşünürsek, bundan 100 yıl sonra sosyal medya hesap-larımızı elinde tutanlar üzerinden hayatımıza verilebile-cek rahatsızlıkları kestirebiliriz.

Dört maddede sosyal medyanın mantığı

Gelelim işin omurga kısmına: Sosyal medyayı zihin dünyamızda nasıl sağlıklı zemine otur-tabiliriz? Sanal dünyanın bön bağımlısı olmadan istediğimiz bilgisel ve ilgisel hizmeti alan sosyal medya kullanıcıları olma noktasında aklıma dört husus ge-liyor. Liste uzatılabilir tabii.

1. Sosyal medyada ne duvar ör ne evini terk et; köprü kur!

İnternet adı üstünde genel ağ demek; bağlantı, ünsiyet… Başka ifadeyle bizi bir yerden bir yere ulaştıran köprü. Kimi sos-yal medya kullanıcıları ilgi alanı ve yakın çevresi dışına duvar örer. Kendini belli dünyayla sınırlar. İnternet ona çok zen-gin bir saha sunsa da o lokal beğenile-rinin ötesini yok sayar. Bu tip kullanıcılar sosyal medyadan ideal istifadeyi sağla-yamaz. Orayı adeta parti lokali, cemaat meclisi gibi görür. İnsanın kendi benli-ğine, kendi evine hapsolması demektir bu. Kimi kullanıcılar ise sosyal medyada büsbütün evini terk edip öteki evlere, başka kimliklere taşınır. Bu tip de sosyal medyada sağlıklı etkileşimi sağlayamaz;

çünkü büsbütün benliğini başkalarında eritmiş, kendinin yabancısı olmuştur.

Bunlara karşın yapılması gereken sosyal medyada köprüler kurmaktır. Zaten mevcut olan kendi dünyamız-dan başka dünyalara, ilgi alanlarına, değer yargılarına, siyasal ve kültürel anlayışlara… Köprüler hem sühuletle

Aile yemeği fotosunu kamuoyuyla paylaşıp denizde aile sefası fotosunu, bir sonraki adımda yatakta karı-koca keyfi fotosunu neden paylaşmadığı-mız sorusuna toplum-sal baskı, ayıp olur ve tepki çekmeme şıkları dışında esaslı bir ce-vap veremezsek, on yıllar sonra hepsini bir güzel kanıksayacağı-mızdan hiç şüphemiz olmasın; çünkü top-lumla ilgili çekindiği-miz tüm kısımları sos-yal medya halledecek.

Page 11: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم11 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

geçişkenlik sağlar hem de nazikçe sınırları hatırlatır. Önce sen ol; ama bil ki senin bir parçan biraz da senin dışında. Hayatta önce manzarayı göreceğin otağını kur ve sonra manzarayı gören diğer pencerelerden bakmayı dene, bakanları dinle. Önce konuşmanı mazur kılacak, sesine gür seda katacak bir acın olsun, bir trajik geç-mişin, onca tecrübe… Ardından yine kendi acıların üze-rinden başka acıları duymaya çalış, diğer acı çekenlere karşı empati kurmayı dene. Sosyal medyanın benim için varoluş gerekçesi budur: Ben ve ben-den başkaları, bildiklerim ve ötesi… İkisi birbirinden asla kopmaz.

2. Sosyal medyada bir şey paylaşıldıkça mahremiyet ve kutsallığı azalır

Sosyal medyada paylaştığın her neyse bunun eleştiri, alay ve hakaret-le karşılanabileceğini göze almalısın. Dolayısıyla bunları kaldırabileceğin dozda içerik üretmelisin. Örneğin ben 100 tane gönderi arasında ailemle alakalı üç tane görüntü ya paylaşırım ya paylaşmam. Neden? Çünkü onla-rın yer aldığı görsele ilişkin hadsizin birinin küfürlü, alaycı ve aşağılayıcı yorumunu kaldıramam; ne var ki kal-dıramadığımı bir şekilde bildirdiğim-de hem herkese açık şekilde özel ve hassas görseller yükleyip hem de imkânlarım ölçüsünde koruduğum alanıma ilişkin bir tecavüzde bulunu-yormuş gibi feveran etmek beni ken-dimle çelişkiye düşürür. Dolayısıyla baştan paylaşımları iki tehlikeye düşmeyecek şekilde yaparım. Bu basit bir örnek tabii. Konu netlik kazansın diye kendimden verdim.

Kutsallar meselesi aynı hassasiyete sahip bana göre. Bakıyorum adam bol methiye mesajıyla birlikte şeyhinin fotosunu paylaşmış. Yorum kısmında birisi o

şeyhe veya genel tarikatlara giydiriyor diye demediğini bırakmıyor. İyi de niye millete açtın o zaman? Haksız-lık etmeyeyim. Aynı absürtlüğe dikkat çekici makyajlı fotosunu veya mini etekli pozunu paylaşan hanımlar da düşüyor. Konuyu akla ilk gelen meşhur tartışmaya çekmemek için şu kadarıyla yetiniyorum: Sen bu durum-da teşhirci olmuyorsun da yorumlarda laf atan biri niye sapık oluyor? Sosyal medyanın bedel istediği nokta bu-rasıdır. Kutsalını ya da mahremini, özelini açtığın kadar

kurcalanmasına, ileri geri konuşulmasına göz yummalısın. Her koşulda göz yumman daha büyük bir hata tabii ki! Demek ki böyle bir şeye hiç meydan vermemelisin. Ateistin seni tahrik edercesine tanrısızlığı savun-masına katlanamıyorsan, sen de onu tahrik edercesine tanrıyı savunmayacaksın. Bura-sı sosyal medya, evet.

Zamanında Müslüman Neol Kutlamaz pankartıyla metrobüs duraklarında tebliğ yapmış biri olarak insanları uyarma sorum-luluğunu elbette önemsiyorum ve fakat öl-çümüz şu olmalı: Bir şeyi sosyal medyada hangi kesinlikte dillendiriyorsan, aynı şid-dette gelen karşıt sözlere de öyle göğüs germelisin. Kılıç çekmeli değil bak, göğüs germeli; sakin, nazik ve makul bir izahla. Senin için ne kadar hayati olursa olsun, bir şeyi sosyal medyada paylaşıma açtığın va-kit, baştan onun rencide edilecek bir seviye-ye inmesini kabullenmişsin demektir.

3. Sosyal medya mizahsız ciddiyet tanımaz

Sanal âlemin diline ilişkin bir diğer ipucu, samimi-yetimize ve ciddiyetimize biraz mizah ve ironi sosu eklememiz gerektiğidir. Paylaşım ve yorumlarımızdaki yalın ciddiyetin eğreti sertlik olarak algılanması an me-selesidir. Aynı şekilde mizahsız samimiyetin ucuz duy-gu sömürü olarak diğer kullanıcılara yansıması büyük olasılıktır; zira insan psikolojisi klavye başında yüz yüze

Bir şeyi sosyal med-yada hangi kesinlikte dillendiriyorsan, aynı şiddette gelen karşıt sözlere de öyle gö-ğüs germelisin. Kılıç çekmeli değil bak, göğüs germeli; sakin, nazik ve makul bir izahla. Senin için ne kadar hayati olursa olsun, bir şeyi sosyal medyada paylaşıma açtığın vakit, baştan onun rencide edilecek bir seviyeye inmesini kabullenmişsin de-mektir.

Page 12: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2812

olduğumuzdan daha (cahil) cesaretli, kırıcı sözlü ve so-ğuktur. Burada mizah ve ironi ile sivrilikleri törpülenmiş, duygusal, doğrudan bir kişi veya kurumu hedef almayan, olumlu, canlı ve eğlenceli bir dili kastediyorum. Örneğin “bizim sokağın kedileri aç. Oysa evlerde yemekten geçil-miyor. Onlara yedirmek bütün sokağın sorumluluğudur” mesajı yerine “dünya tatlısı kedilerin sokağımızda aç aç dolaştığını gördüm. Bizim mahallelinin bu işe kayıtsız kalmayacağını bilirim. Hadi ilk yemek benden!” cümle-

si çok daha dikkat çekici ve teşvik edicidir. Sondaki hadi kelimesi bile bütün bir mesaja eğlence ve sempa-ti katmaya yeter.

Yine örneğin “Şifa Hastanesi cerrahi bölümün-de acil a rh pozitif kana ihtiyaç var-dır. İlgilenenler iks numaradan Recep beyi arasın” yerine “Şifa Hastanesin-de şu dakikalar a rh pozitif kana ihtiyacı var sevgili Volkan’ın. Birimiz Recep beyle irti-

bata geçse süper olur” cümlesi çok daha canlı ve se-vimlidir. Meramımın anlaşıldığını düşünüyorum. Sadece yardım çağrıları değil, elden geldiğince tüm iletiler bu sıcak ve esnek üslubu korumalı. Mesela beş yüz defa namaz “müminin miracıdır,” “namazını hakkıyla kılan di-nini ayağa kaldırmıştır” gibi mesajlar paylaşsak, şunun kadar etkili olmaz: “İkindi namazından sonra sahile in-dim. Deniz ne duruyorsun diyor. Atlasam mı?” Böylesi kişisel, hafif ironik ve soft-duygusal bir mesaj inanın çok daha yerindedir. Alt maddede anlatılacağı üzere,

düşünceyi olabildiğince gizlemeli sosyal medyada. Duygu ve keyfi öne çıkarmalı. Kompleksle gizlemek de-ğil kuşkusuz; estetikçe, kıymalı mantının enfes lezzeti içinde farketmediğimiz besin değerleri gibi… Lezzet ön planda, oysa amaç ve kalıcı olan besin değeri, yani dü-şünce ve inanç. Sonra abicim, lap diye nasihat ve bu-yurgan üslup sosyal medya özelinde modern insan için antipatik bir şey. Haklı nedenleri yok değil. Her hafta başlarımız önümüzde dinlediğimiz resmi ve buyurgan üsluplu hutbelerin verdiği etki ortada!

4. Sosyal medyada düşünce yok, imaj vardır

Baştan şunu anlamak gerek: Ne sosyal medyanın mantığı ne kullanıcılar yalın düşünceyi sevmez. Burası bir propaganda aracı ya da ego semirtme sahnesi de-ğildir. Günümüzde bunu yapan inanç ya da ideoloji men-supları var elbette; lakin onlar çağ dışı yaşıyorlar. Sağ-duyulu ve serinkanlı ideal kitlenin dikkatini hiçbir zaman çekmeyecekler. Peki, sosyal medyada hiç mi düşünce ve kanaat yok? İmajlar üzerinden var. Temsiliyet üzerinden; özendirme, dikkat çekme ve ilgi uyandırma yoluyla…

Açık konuşmak gerekirse, biz sosyal medyadan rol çalmaya çalışıyoruz. Modern popüler kültür efekt üze-rinde kurulu. Anlık heyecanlanmalar, fevri hisler, köpü-ğümsü hamaset edebiyatı ciddiye alınıyor. Hızlı bir şe-kilde ve insanları esir almadan ne yaptın yaptın. Modern kitlenin dikkati hemen dağılır, balık hafızalıdır, sonrasına dair söz vermez, bedel ödemeye pek yanaşmaz. Bunu günümüzün temel mantalitesi açısından söylüyorum. Ana sahne onların. Biz inanç, düşünce ve değerler adına rol çalmaya çalışıyoruz. Bu sebeple meşru ve makul ile-tişim metotlarını kullanmamız gerekiyor. Yediden yetmi-şe hepimizi saran popüler kültür, tüketim dalgası vazge-çilemeyecek değerlerimizin olmasından hazzetmez. Ne istediğimizi bilmememizi, sürekli yeni tüketim arayışları içinde olmamızı ve moda rüzgârı nereden eserse oraya göre his geliştirmemizi ister.

Söz konusu hassas noktada sosyal medya kitlesi-ni düşünce ve inancın nisbeten derin yüzüyle hemen muhatap kılmamak gerekiyor. Bir ahlakî tutumu ya da

Ne sosyal medyanın mantığı ne kullanıcılar yalın düşünceyi sevmez. Burası bir propaganda aracı ya da ego semirtme sah-nesi değildir. Günümüzde bunu yapan inanç ya da ideoloji men-supları var elbette; lakin onlar çağ dışı yaşıyorlar. Sağduyulu ve serinkanlı ideal kitlenin dikkatini hiçbir zaman çekme-yecekler. Peki, sosyal medyada hiç mi düşünce ve kanaat yok? İmajlar üzerinden var. Tem-siliyet üzerinden; özendirme, dikkat çekme ve ilgi uyandırma yoluyla…

Page 13: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم13 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

ulvî değeri imajlar üzerinden hap şeklinde muhataplara sunmalıyız. Ne demek istiyorum? Bir alış merkezine git-tiğimizde, “şu markadan alın zengin sınıfa terfi edin,” “şu pantolonu şu gömlekle kombine edin, karizmatik erkek görünün”, “şu çantayı alırsanız, filan moda ikonuyla eşit-mişsiniz gibi hissedersiniz” minvalinde yönlendirmeler gözünüze çarpmaz. Sadece dev afişler görürsünüz et-rafta. Dikkat çekici erkek-kadın mankenlerin etkin şekil-de pozlandığı büyük resimler… Satılan ürünler onlar üze-rinde sergilenir. Bu çarpıcı imajların gerisinde zenginlik, sosyete, elit sınıf, beden sosyolojisi gibi birçok girift dü-şünce yer alır; ama tüketiciler doğrudan bu hemen ilgi uyandıran görsellerle muhatap kılınır. Satma işlemi, gör-sel imajlar üzerinden fazlasıyla gerçekleşir. En önemli husus, siz orada sadece elbise almazsınız. İnanç, dü-şünce ve eğilim de alırsınız. İlgili marka gömleği giyen kişi, belki farketmeden o markanın temsil ettiği yaşam tarzını da giyinir. Konu uzar, maksat anlaşılmıştır.

Kısa yoldan çıkış kapısı

Sosyal medyaya bizi daha az sürükleyecek aktif yaşam döngüsü ve dayanışma ruhu

Buraya kadar teknolojik ilerlemeyi, dijital devrimi onaylar tarzda konuştuğumu zannedenler çıkabilir. İşin özünde bırakın sosyal medyayı, elektriğe varana dek modern dünya araç gereçlerine ne kadar muhalif oldu-ğumu bilen bilir. Yaban hayatın, tabiatın yalın yüzünün tanrı inancıyla ve erdemli olmakla kopmaz bağına dair yaptığım sık vurgular kayıt altındadır; ne var ki tüm o saf ve yoz yaşamı öte dünyaya sakladım. Bu fenâ yur-dunda artık geri dönemeyiz. Yaşadığımız çağın realite-sine meşru uyum, yaşamak istediğimize liyakatin de bir göstergesidir. Bu kısmın başlığına onun için kısa yoldan çıkış ifadesini ekledim. Uzun yoldan çıkış ya da ideal durum bundan böyle mümkün değil. Çağın sağır akışı, değil fertlerden, ülkelerden, tüm dünyadan öte bir itici dalga. Bütün insanlık birleşip “modern öncesi devre geri dönelim” dese yine olmaz.

Bu bakımdan yazının girişinde belirttiğim gibi, sosyal medyanın geleneksel değerleri çözücü yönüne fazlaca

abanmak, ucuz eleştiri gibi geliyor bana. Her halükar-da bugünü ıskalıyoruz, sokaktaki yaşam durmuyor. Yeni durumda teklifimiz nedir? Mesele bu. Bana göre sosyal medyasızlıktan bahsetmek abesle iştiğal. Yapılması ge-reken bağımlı ve sinik kullanıcı olmamak, ekranı soka-ğın önüne geçirmemek…

İnsan nasıl sosyal medya ba-ğımlısı olur? İnsan-ları sosyal medya-ya nasıl kaptırdık kısmında işaret ettiklerim dışında, fikrimce bunun iki cevabı var: Pasif bir yaşantı ve da-yanışma ruhundan uzak çevre… Kişi-sel hayatımız ne kadar rutine bağ-lamış, aktivite ve heyecandan uzak-sa; üstelik bu ki-şisel sinikliğimizi tolere edecek bir dayanışma çevre-sinde yer almıyor-sak, sanal dünya bize ilaç gibi gelecektir. Hülasa, kahramanca yaşayan çocuğunuza “dizi-film kahramanlarını izleme saatlerce” demenize gerek kalmaz. Diğer ekranlar gibi sosyal med-yanın da kendinden bir sihri yok aslında. Hayatımızdaki boşlukları kullanıyor hepsi. İçimizde küllenen ne varsa ambalajlayıp bize pazarlıyor. Sahi, hep ben konuştum. Sizi dinleyelim…

Kişisel hayatımız ne kadar rutine bağlamış, aktivite ve heyecandan uzaksa; üstelik bu kişisel sinikliğimizi tolere edecek bir dayanışma çevre-sinde yer almıyorsak, sanal dünya bize ilaç gibi gelecektir. Hülasa, kahramanca yaşayan çocuğunuza “dizi-film kahra-manlarını izleme saatlerce” demenize gerek kalmaz. Diğer ekranlar gibi sosyal medyanın da kendinden bir sihri yok as-lında. Hayatımızdaki boşluk-ları kullanıyor hepsi. İçimizde küllenen ne varsa ambalajlayıp bize pazarlıyor.

Page 14: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Sanal EvreninKomplikasyonlarıİbrahim Türkan

Giriş

Define Adası adlı başyapıtın sahibi, İskoç şair ve romancı Robert Louis Stevenson’ın Dr. Jekyll

ile Bay Hyde adında pek çok önemli düşünürün üzerine bir şeyler karaladığı harika bir eseri daha vardır. Eserin başkahramanı Dr. Jekyll çok başarılı bir kimyagerdir. Bu başarısının yanı sıra oldukça dindar ve ahlaklı bir insan-dır.

Günün birinde benliğinin parçalanmışlığını hisseder. Ona göre şahsiyeti iyi ve kötü olarak ikiye bölünmüştür. İnsanlara iyilik yapan, onları hoş gören ahlaklı Jekyll onun iyi tarafıdır. Bunun yanı sıra ahlaklı Jekyll’ın yıllar-dır bastırdığı, ona galip geldiği bir de kötü Jekyll vardır. Kötü Jekyll iyi Jekyll’ın yapmış olduğu her hareketin tam tersini yapmak ister. Zayıfları ezmek, canını sıkanları

öldürmek, insan gücünün yapabileceği her türlü fuhşi-yatı işlemek… Fakat iyi Jekyll’ın kontrolü altında olduğu için bunların hiç birini yapamaz.

Dr. Jekyll içerisindeki bu iki benin çatışmasına bir son vermek ister. Öyle bir şey yapmalıdır ki iyi ve kötü Jekyll ayrı bedenlerde vücut bulmalı ve olabildiğine öz-gür olmalıdırlar. Bu sebeple üzerinde uzun yıllar çalıştığı kimyasal bir formül hazırlar. Bu formül Dr. Jekyll’ın bede-ninde bir metamorfoz etkisi meydana getirerek fiziksel bir değişime sebep olur. Bu fiziksel değişim ve dönüşü-mün meydana getirdiği yeni beden Jekyll’ın kötü beninin tecessüm etmiş halidir. Bu sebeple dış görünümü olabil-diğince mide bulandırıcı, iticidir. Ve bu mide bulandıran kötü Jekyll’ın da yeni bir adı vardır; Bay Hyde.

Dr. Jekyll bu yeni bedeni ile kötü Jekyll’ın tüm aşırı

ilim MART 2018 Sayı: 2814

Page 15: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

arzularını tatmin etmeye çalı-şır. Bir gün hesaba katmadığı olasılıklar nedeniyle planları bozulur. Vücudu kullandığı kimyasala bağışıklık kazanır. Tekrar Dr. Jekyll olabilmesi ol-dukça zorlaşır. Ki kimyasalın en önemli maddesini ülkenin hiçbir ilaç firmasında bulamaz olur. Böylelikle Bay Hyde’ın be-denine hapsolur. Bu da bir par-ça siyanürün acımasızlığı ile hayatına mal olur. İntihar eder.

Stevenson’un bu yapıtı bu-gün psikolojide “çoklu kimlik bozukluğu” olarak adlandırılan psikotik rahatsızlığın edebi-yattaki güzel bir örneği olarak görülür. Sinemada da bunun çok güzel örnekleri vardır. Mesela 1960 yapımı Alfred Hitchcock’un “Pyscho” adlı şa-heseri meşhurdur. Hatta filmin başkarakteri Norman Bates si-nema tarihinin en ünlü çoklu kişilik bozukluğuna sahip karakterlerinden birisidir. Bunun yanı sıra 2016 yapımı, yönetmenliğini Night Sylaman’ın yaptığı “Split” adlı film de örnek olarak verilebilir. Filmin ana karakteri Kevin, bi-rinin tümünü kontrol ettiği 23 alt kişiliğe sahiptir.

“Çoklu Kişilik Bozukluğu” diğer adıyla “Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu” kısaca “DKB”. DKB “Dissosiyatif Kim-lik Bozuklukları” adlı hastalıklar gurubundandır. Bu has-talığın kendini gösterdiği kişilerde bir tür kimlik yarılma-sı, şahsiyet parçalanması meydana gelir. Ve birbirinden farklı tipte hareketler yapabilme durumu peyda olur.

Yazımızın bu noktasına kadarki amacımız; çoklu kişilik bozukluğunu tanıtmak ve bu psikotik problemin sanat dünyasındaki bildiğimiz birkaç örneği ile girizgâh yapmaktı. Bu uzun sayılabilecek girişten sonra yazımı-

zın asıl konusuna ve bu bölümde ver-miş olduğumuz örneklerin yazımızın konusuyla olan ilişkisine geçebiliriz.

Sosyal Medya ve İnfilak Eden Şahsiyetler

Belki biraz aşırı bir iddia olacak ama bugün sosyal medya ile yoğun bir ilişki içerisinde olan kimselerin kısmen çoklu kişilik bozukluğu problemi yaşa-dıklarını düşünüyorum. Kısmen. Ya da sosyal medyanın çoklu kişilik bozuklu-ğuna benzer bir problem doğurduğu-nu… Bence dissosiyatif kimlik bozuk-luğu problemi olan kimseyle sosyal medyanın kanına işlemiş olduğu kim-se arasında küçük bir fark var; birincisi istemsizce yani nöral bir virüsün tep-kimesi ile farklı kimliklere bürünürken, ikincisi tamamen kendi isteği ile farklı kişilik gömlekleri giyiyor. Farklı maske-ler takıyor. Kendini makyajlıyor. Sosyal medya vasıtası ile olamadığı fakat ol-mak istediği şahsiyetin hırkasını giyi-yor. Ve sosyal medya üzerinden tanış

olduğu kimselerin yanında o hırkaya bürünüyor. Karşı-sındakine sosyal medyadaki versiyonunu pazarlıyor.

Böyle bir durum bir şahsiyet parçalanmasına işaret değil midir? Bir tür DKB problemine benzemiyor mu? Ya-kın bir arkadaşımdan biliyorum. Kendisine bir Facebook sayfası açmıştı. O sayfa üzerinden kendisine yeni bir yüz oluşturmuştu. Öyle pek de takipçisi olmadığı halde garip havalara bürünmüştü. Kendisini bir fenomen gibi görüyor, belki bir yerde bir takipçisi görür diye diken üs-tünde yürüyordu. Bu örnekle hemen herkes karşılaşmış-tır. Bu durum için bir sayfa açmaya da gerek yok. Normal bir sosyal medya hesabı da insan üzerinde böyle bir etki doğurabilir. Bugün sosyal medya Dr. Jekyll’ın farklı bir kimliğine bürünmek için hazırladığı kimyasala benziyor. Bay Hyde’lar, Norman Bates’ler, Kevın’lar yaratıyor.

Sosyal medya ile yoğun bir ilişki içerisinde olan kimselerin kısmen çoklu kişilik bozukluğu problemi yaşadıklarını düşü-nüyorum. Bence dissosiyatif kimlik bozukluğu problemi olan kimseyle sosyal medyanın kanına işlemiş olduğu kimse arasında küçük bir fark var; birincisi istemsizce yani nöral bir virüsün tepkimesi ile farklı kimliklere bürünürken, ikincisi tamamen kendi isteği ile farklı kişilik gömlekleri giyiyor. Farklı maskeler takıyor. Kendini mak-yajlıyor. Sosyal medya vası-tası ile olamadığı fakat olmak istediği şahsiyetin hırkasını giyiyor.

العلم15 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 16: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Bana göre sosyal medyanın en büyük zararlarından birisi budur. İnsanın hayatta yürüyeceği iki yol vardır; biri tanrıya diğeri kendine. Aslında bu çift gibi görünen tek yoldur. Çünkü tanrıya yolculuk kişiyi kendine, kendine yolculuk ise kişiyi tanrıya götürür. Bence sosyal med-yayı aşırı kullanan kimseler bu yolun dibine kibrit suyu döküyor. Dinamit lokumu yerleştiriyor. Çünkü sosyal medyayı insanın kendi olmasını engelleyecek, farkında-lığın uyuşturucu huzurundan alıkoyacak bir virüs haline getiriyorlar. Yüzleşmeleri ve bulmaları gereken benlerin-den bir kaçış yolu olarak kullanıyorlar.

Sosyal Medya ve İmitasyon Münasebetler

İlişki fizik ve metafiziğin bir-leştiği bereketli toprakta filizlenir. Hem bedensel hem de ruhsal yönü olan çift ta-raflı bir olgudur. Canlı varlıklar ara-sında gerçekleşe-bildiği gibi canlı ve cansız varlıklar arasında da ger-çekleşebilir. Var-lıkları bir arada tutan soyut bağ-dır ilişki. İki ben arasındaki çekici titreşim ve etkile-şimdir. Varoluşu

anlamlandıran en önemli unsurlardan birisidir.

İlişkileri derecelendirecek bir skala yok elbette. Hangi ilişkinin daha gerçekçi, uzun ömürlü ve kıymetli olduğunu; hangi ilişkinin ise yapay ve değersiz olduğu-nu dışarıdan bakarak tespit edemeyiz. İnsanlar içinde bulundukları ilişkilerin değerini kendi akıl ve içgüdüleri ile değerlendirir ve buna göre hareket ederler.

Bir önceki başlıkta sosyal medyanın insan şahsiye-tini olumsuz etkileyebildiğinden; yerine göre yapay bir kişilik üretip, asıl benini bulandırdığından bahsetmiştik. Bu söylem dolaylı olarak bizi yapmacık insan münase-betlerine sürüklüyor. Çünkü yapaylaşan şahsiyetlerden bahsediliyorsa yapaylaşan ilişkilerden bahsetmek ge-rekir. Ve ilişkilerin yapaylaşması oldukça büyük bir top-lumsal sorundur.

İlişkilerimizde kendimiz olabilmek çok önemlidir. Nerede, ne zaman, ne yapacağımızın net oluşu karşı tarafa güven verir. Ve bu güven ilişkiyi kuvvetlendiren kıymetli bir besine benzer. Bu besinin olmaması yani ki-şinin hareketlerinin bir cetvel tutmaması durumu ilişkiyi zayıflatır. Çürütür.

Canlı bir varlık hem bedensel hem de ruhsal olarak başka bir canlının varlığına muhtaçtır. Mutlaka başka bir canlı ile iletişime, etkileşime geçmek zorundadır. Bu varoluşunun bir gereğidir. Canlılar arasındaki ilişkinin sağlıklı olabilmesi için güven ve gerçekçilik olmazsa olmaz iki unsurdur. Bunların olmaması bir tür yapaylık doğurur. Ve yapaylaşan, soyutlaşan, gerçekliğini kaybe-den ilişkiler büyük toplumsal sorunlar meydana getirir. Kimsenin kimseye güvenmediği, konuşulan her şeyin yalan olduğunun düşünüldüğü bir toplum düşünün. Dino Buzzati’nin “Tanrıyı Gören Köpek” adlı hikâyesinde an-lattığı, her biri aforoz edilmiş köy halkını örnek olarak verebiliriz.

Sosyal medyanın ilişkilerimize zarar vermemesi, in-sanlarla münasebetimizi kötü etkilememesi önemlidir. Hayatında mutsuz fakat fotoğraflarda mutlu birinin in-sanların yanında mutlu rolü yapması bence önemli ve küçük gibi görünen büyük bir problemdir.

Sosyal Medya ve Sosyallik

İnsan sosyal bir canlıdır. Sürekli diğer canlılar ile iletişim ve etkileşim halindedir. Böyle olmalıdır. Mutlu-luklarını, hüzünlerini diğer insanlarla paylaşmalıdır. Bu onun için bir tesellidir. Varlığını sürdürmesini sağlaya-cak bir enerji kaynağıdır. Gereksinimdir. Fakat her şeyin

İnsanın hayatta yürüyeceği iki yol vardır; biri tanrıya diğeri kendine. Aslında bu çift gibi görünen tek yoldur. Çünkü tanrıya yolculuk kişiyi kendi-ne, kendine yolculuk ise kişiyi tanrıya götürür. Bence sosyal medyayı aşırı kullanan kimseler bu yolun dibine kibrit suyu dö-küyor. Dinamit lokumu yerleş-tiriyor. Çünkü sosyal medyayı insanın kendi olmasını engelle-yecek, farkındalığın uyuşturucu huzurundan alıkoyacak bir vi-rüs haline getiriyorlar.

ilim MART 2018 Sayı: 2816

Page 17: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

bir sınırı olduğu gibi sosyalleşmenin de bir sınırı vardır. Özeli vardır insanın. Olmalıdır. Yoksa bu sınırsızlık in-sanlar arasında bir lakaytlık, cıvıklık doğurur.

Sosyal medya bugün insan özelinin sınırlarını yok ediyor. Ve bunu yine insan iradesi ile başarıyor. Yani kişi kendi özelini sosyal medya vasıtası ile yine kendisi yok ediyor. Zaten sosyal medyanın tüm zararları insan eliyle gerçekleşiyor. İnsanın sosyal medyayı amacının dışında kullanmasıyla oluşuyor.

Günün hemen her saatini durum ve hikâye olarak paylaşabiliyor. Pek çok zamanını bu durum ve hikâyenin kaç kişi tarafından görülüp, beğenilip, yorumlandığını takip etmekle geçirebiliyor. Bu durum aslında bir tür sevgi ve ilgi gereksiniminin tezahürü olarak da yorum-lanabilir. Ama her halükarda insanların özellerini sosyal medya üzerinden bu kadar detaylı teşhir etmeleri hoş bir durum olamaz.

Sosyal Medya ve Eriyen Saatler

Sürrealizm akımının önemli isimlerinden birisi olan İspanyol ressam Salvador Dali’nin “Belleğin Azmi” adın-da; “Eriyen Saatler” olarak da bilinen bir tablosu vardır. Hatta dahi ressamın en meşhur eseri olarak bilinir.

Tabloda bir masanın üzerinde biten ağacın dalında ve o masanın üzerinde, bir de insan yüzüne benzeyen bir kayanın üstünde eriyen saatler vardır. O tabloya her baktığımda kıymeti bilinemeyen zamanın oldukça güzel bir eleştirel sunumunu görürüm. Her an eriyen ve eridik-çe yok olan bir servet… Zaman sonsuz olsa da biz onun bir kısmına, belki 60 belki 70 yıllık küçük bir birimine sahibiz. Ve çalışmadan elde ettiğimiz bu serveti değer-lendirmekle mesulüz. Zaman tüm insanlığın sahip oldu-ğu nadir ortak değerlerden birisidir. Kıymeti bilinmesi gerekir.

Sosyal medya ozon tabakasını eriten ultraviyole ışınlarına benzer. Dikkatsiz kullanıldığında zamanı eri-tir, yok eder. Hemen her sosyal medya kullanıcısı sosyal medyada çok fazla zaman harcadığından şikâyet eder. Hangi Youtuberin ne paylaştığı, kimin nerde kiminle ne

yapıyor olduğunun merakı, yüklü bir zaman israfına mal olur. Sosyal medyada zaman cepten düşen altın sikkeler misali düşer ve kaybolur. Bir daha geri dönmez.

Bu zaman israfını sosyal medyanın zararları, bize kaybettirdikleri arasında sayabiliriz. Kimin ne paylaştığı, nerede olduğu, ne yorum ve durum yaptığı ile uğraşmak yerine daha faydalı şeylerle uğraşılabilir. Sürekli akan ve geri dönmeyen zaman daha güzel şeylerle değerlendiri-lebilir. Spor yapmak, gazete-dergi-kitap karıştırmak, gü-zel bir film izlemek gibi aktiviteler zaman harcanılmaya değer şeylerdir mesela.

Yazı boyunca sosyal medyanın zararlarını, bize kaybettirdiklerini incelemeye ça-lıştık. Bu zarar ve kayıpların sosyal medyanın kendi-siyle ilgili değil, onun kullanımı ile ilgili olduğunu bir kez daha belirte-lim. Bu zararların yanı sıra sosyal medyanın pek çok yararının olduğunu da söyleyebiliriz. Mesela; sosyal medya insanların mutluluk ve hüzünlerini paylaştıkları, elde ettikleri birikimlerini başkalarına ulaştırdıkları, kim-lik kazandıkları, eğlendikleri, rahatça iletişim sağlayabil-dikleri, bilgi edindikleri güzel bir mecradır. Fakat yerinde ve zamanında kullanıldıktan sonra bu güzellikten fayda-lanılabilir. Yararlanılabilir. Aksi takdirde sosyal medya kişiliğimizi kemiren bir canavara, zamanımızı emen bir virüse ve hayatımıza zarar veren bir probleme dönüşe-bilir.

Sosyal medya bugün insan özelinin sınırlarını yok ediyor. Ve bunu yine insan iradesi ile başarıyor. Yani kişi kendi öze-lini sosyal medya vasıtası ile yine kendisi yok ediyor. Zaten sosyal medyanın tüm zararları insan eliyle gerçekleşiyor. İn-sanın sosyal medyayı amacının dışında kullanmasıyla oluşuyor.

العلم17 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 18: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2818

Gençlerin flört sorunu

Günlük hayatımızın vazgeçilmezleri arasında ye-rini alan sosyal medyanın, hayatımızı yönlendir-

me konusunda büyük bir etkisi bulunmaktadır. Aslında 1971 yılında hayatımıza giren sosyal medya (e-mail), 2004 yılında Facebook ile hız kazanarak her kesimden insanı etkisi altına almaya başladı. Sos-yal medya kimileri için bir eğlence merke-zi, kimileri için kendisini tanıttığı bir rek-lam ajansı, kimileri için bir iş, kimileri için cinsel duyguların tatmin edilmeye çalışıl-dığı yer, kimileri için dinin tebliğ edildiği mekân, kimileri için haber stüdyosu, bir kısmın da bilgi aktarım merkezidir.

Sosyal medya kişinin zaaflarını kulla-narak, kullanıcının ilgi odağı haline gelir.

Sosyal medya kişiyi sanalda sosyalleştirip, gerçek ha-yatta asosyal yapan uygulamaların bütünüdür. Kullanıcı, koca evreni küçücük bir ekrana hapsetmiştir. O kişi için dünya, küçük bir ekrandan ibarettir. Hüzünlerini, acıla-rını, sevinçlerini hep orada yaşar. Sanallığı gerçekliği

kadar gerçek değildir.

Tabii bir de fotoğrafın görünmeyen yüzü var. Daha makul, daha tutumlu, daha ölçülü olan yüzü. Onlar için sosyal medya bir araçtan ibarettir. Amaçları farklıdır. Genelde bu kesim kullanıcılar kendini kontrol edebilen, nefsini dizgin-leyen, debdebelere aldırış etmeyen kim-selerdir. Bu kesim kullanıcılar için sosyal medya herhangi bir tehdit oluşturamaz.

Sosyal Medya Bizi Nasıl Etkiliyor?Fatih Yazıcı

Sosyal medya kişinin zaaflarını kullanarak, kullanıcının ilgi odağı haline gelir. Sosyal medya kişiyi sanalda sosyalleştirip, gerçek hayatta asosyal yapan uygulamaların bütü-nüdür. Kullanıcı, koca evreni küçücük bir ek-rana hapsetmiştir.

Page 19: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم19 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Yani sosyal medya itidalli kullanılırsa, kullanıcılar için bir sorun haline dönüşemez. Gelin şimdi hayatımızın hangi kısımlarında nasıl etki ediyor onu görelim.

Aile Hayatımız

Aile, insani bağlarımızın en kuvvetli olduğu yerdir. Aile; dert ortağı, mutlu günlerin mimarı, huzur dolu soh-betlerin başkentidir. Çıkar ve menfaat gözetilmeden yardım edebilmektir aile. Yarınlara umut dolu gözlerle bakmak için öncülük eden yegâne ışıktır. Saadeti bol yarınlar için doğru olan adımı atmak şarttır. Topraklar, hasat verdiği vakit tohum, meyve ve çiçekler ile güzel-dir. Yarınlarımız ise güzel ahlak ile yetiştirilmiş çocuklar ile.

Bizim için bu kadar değerli olan ailemizde, sosyal medya adeta keskin bir bıçağın elmayı ikiye ayırması gibi aramızı ayırdı ve aynı evin farklı duvarlarına fırla-tarak bihaber bıraktı birbirimizden. Koca dünyada olup bitenden haberdar olan bizler, yanımızda oturan anne babamızdan, çocuklarımızdan habersiz kaldık. Sosyal medyada oğluna methiyelerden bir gökdelen inşa eden anne baba, gerçek hayatta oğlunun varlığını bile hisse-demiyor. Zira sosyal medyadan paylaştığı fotoğrafa ge-len yorumlara cevap vermekle meşgul. İşi zor... Yarınla-rımızı zifiri karanlığın en dibine, kilitlenebilir bir sandığın içine bocalayarak gömmekteyiz. Uzakları yakın, yakınla-rı uzaklaştırmaktayız. Yakınlaştıkça uzaklaştırıyoruz…

A. Çocuklarımız Üzerindeki Etkisi

Her çocuk karakteristik özelliğini anne ve babasın-dan alır. Ailesi ilk öğretmenidir. Öğrencilik hayatı doğ-duğu andan itibaren başlar ve vefatına kadar devam eder. Bu zaman zarfından nasıl yetiştirilmiş ise o şekil-de hayatını idame ettirecek, o da çocuklarını o şekilde yetiştirecektir. Ve bu kısır döngü bu şekilde devam edip gitmektedir. Bir çiçeğin suyu verilmez, güneş ışığına çı-kartılmaz ise boynunu büküp solacaktır. Çocuklarımıza sağlıklı bir eğitim veremez isek aynı etki onlarda da gö-zükecektir. Güzel ahlak üzere yetiştirilmiş çocuğun bilin-çaltı ahlakın zorunluluğunu kabul edecek ve onu ahlak

dışı davranışlardan engelleyecektir. Babasının bir elinde sigara, diğer elinde votka şişesini gören çocuğa kimse bunların zararlı olduğunu anlatamaz. Çünkü bilinçaltı onun makul bir içecek olduğunu çoktan kabullendi.

Metropol olma yolunda koşar adımlarla ilerliyoruz. Ve bunu çocukların tek toprak alanı olan oyun parklarını yıkarak yapıyoruz. Sokaklar çocuk sesleri ile yankılan-ması gerekirken, torbacılık ile suçlanan çocukları yaka-lamak isteyen polis araçlarının sesi ile yankılanmakta. Bundan dolayı evin duvarları arasına sıkışıp kalan ço-cuk, ne toprağa ulaşabiliyor ne de arkadaşlık kurabili-yor. Oyun oynayabileceği, arkadaşlık kurabileceği iki kişi kalıyor geriye; anne ve baba. Lakin anne ve babası da ellerinde telefon, Hasan amcaların çocuğu Mehmed’in başarılarını inceleyip kendi çocuklarını azarlamaktadır-lar. Ne zaman oyun oymamak istese, babasının yorgun-luğu, annesinin ev işleri bitmez oluyor. Aslında ne baba-sı yorgun ne de annesinin ev işleri var. Babası okeyden ara taşının gelmesini heyecanla beklerken annesi, Birgül hanımın misafirleri için hazırladığı sofrayı incelemekte.

Ailesinden terbiyesini bu yönde alan çocuk, yaşamı-nı da bu minval üzere yürütmektedir. Aklı biraz olgunlaş-maya başlayınca babasından ilk isteği bir telefon veya tablettir. Onlara sahip olmak o anki en büyük hayalidir. Daha küçük yaşta hayallerine giren bu aygıt, onun fikir yapısını, hayallerini kirleterek istilası altına almaktadır. Masumca kurduğu, hayal ettiği güzel şeyler yerine bu aygıtın önüne sunduğu hiçbir amaç içermeyen şeyleri düşünmektedir. Bu aygıtların en büyük darbesi ise kul-lanıcıyı tembelliğe alıştırmasıdır. Asıl yapması gereken görevlerini aksatmakta, onları önemsetmemektedir. Asli görevleri ikinci, üçüncü plandadır. Ödev önemsiz, yeşilliklere doğru çekilmiş fotoğrafı Instagram’da pay-laşması önemlidir. Kitap okumak önemsiz, durumda paylaşacağı sözün ahenkli olması önemlidir.

“Karnı tok, sırtı pek, yediği önünde, yemediği ardında. Bu çocuk bunlara rağmen nasıl bu hale geldi?” Şeklinde nida eden babaların oturup düşünmeleri lazım: “Aca-ba sorun benden mi kaynaklanıyor? Her isteğini yerine

Page 20: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2820

getirmem, her haykırışında eline tutuştur-duğum telefon mu onu bu hale getirdi?”

Peki, nasıl bir önlem alınmalı?

Baba sadece eve para getiren veya aile-sinin her istediğini yerine getiren değildir. Anne sadece evin temizliği ile uğraşan, yemek yapan değildir. Her vakit onların yanında olamazsınız. Her düştüklerinde siz yardımına koşamazsınız. Bundan do-layı evlatlarımıza direnmeyi, zorluklarla karşılaştığında başarana kadar azmetmeyi öğretmeliyiz. Ekmeğini mazlumla, fakir fu-kara ile bölüşmeyi öğretmeliyiz. Sohbetler etmeli, dertleşmeliyiz. Hayatı anlatmalı, güzel tabelalar koymalıyız önüne. Lakin o tabelalar telefonu, tableti de-ğil, asıl ve kalıcı olan sevgiyi göstermelidir. Merhameti, vicdanı, haysiyeti göstermelidir mesela…

En azından çocuklarımızın yanında elektronik aletler ile meşgul olmak yerine sohbet etmeli, kitap okumalıyız. Zira Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır; “Her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra babaları ve anneleri onları Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yaparlar”. (Buhari, Müslim) Bu aygıtların ağına düşmüş her anne ve baba, çocuğu için bir put oluşturmaktadır. Telefona taban bir kul yetiştirmektedirler. Her anne ve baba bu fıtratı müs-pet yönde etkileyecek davranışlar sergilemelidir. Her gün evde sohbet saati düzenlemeli, haftalık kitap oku-ma yarışması veya ödüllü ayet ve hadis ezber yarışması yapılmalıdır. Eğiten ve öğreten oyunlar oynanmalıdır. Zamanı en güzel şekilde değerlendirmeli, çocuğunuz bu vakitlerden huzur ve mutluluk duymalıdır.

B. Eşler Arasındaki Etkisi

Sosyal medya hayatımıza girmeye başladığı andan itibaren insani ilişkilerimizde kopmalar, zedelenmeler ortaya çıkmaktadır. Özellikle de aile içi bağların zayıf-lamasına sebep olmaktadır. Evlerimizin olmazsa olmaz-ları arasında saydığımız televizyon, akşam muhabbetle-rimizi zaten bizden çalmıştı. Sosyal medya ile bu daha

da hız kazanarak, huzursuzluğu katbekat artırdı. Eşleri, bir odanın iki yabancı insa-nı haline getirdi.

Eşlerin diğer eşler ile sosyal medya-da havalı olduklarını gösterme çabası ile yaptıkları güzellik yarışması evlerdeki huzursuzluğun sebepleri arasındadır. Bu yarışmalar arasında şunları sayabiliriz; kimin yemek sofrası daha güzel, kimin elbisesi daha şık, kimin çocuğu daha tatlı, hangi ev daha güzel, en yeni model araba kimde?.. Bu yarışların maalesef bitiş çizgisi yok. Daha iyisine layık olmak

için huzurunu bile satabilir. Bu olay “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak.” sözü ile eşdeğerdir. Önemli olanın sevgi olduğunu ne de çabuk unuttuk!

Eşler arasına geçimsizlik sokar. Süs eşyaları ise tezyin edilmiş sofraların fotoğraflarına bakarak içini ge-çiren kadın asgari ücret ile evini geçindirmeye çalışan kocasından, evde olmasının pek bir faydası olmayan, sadece gösteriş amaçlı kullanılan eşyaların alınması için baskı kurar. Kocası bu isteklerini yerine getiremez. Zira maddi durumu bunu karşılayacak güçte değildir. Kadın için o an para pulun bir önemi yoktur. Tek isteği aynı sofrayı hazırlayıp fotoğraf çekmek ve bunu sosyal medyada paylaşmaktır. Hanımın bu yaptıklarına katla-namayan erkek, sosyal medyada gayri meşru ilişkiler kurmaktadır.

Eşlerin birbirine vakit ayırmasına engel olur. Kadın-lar eşleri ile muhabbet etmek ister. Eşleri ise işten ge-lir gelmez yorgun oldukları için televizyonun karşısına kurulup, Instagram’a atılan hikâyelere bakmaktadır. Yor-gunluğunu televizyon veya sosyal medyanın dindirece-ğine inanır. Hâlbuki asıl yorgunluk, eşinin bir tas sıcak sohbetinde saklıdır. Sevgi yüklü alınan bir yudum asıl önemli olanın hangisi olduğunu anlatacaktır. Aradığı ilgiyi göremeyen kadın hüzünlenir, huzuru kaçar. Bu so-runlar küçük tartışmaların kapısını aralar. Küçük tartış-malar da büyük tartışmaların zeminini hazırlar. Sonuç;

Evlerimizin olmazsa olmazları arasında saydığımız televiz-yon, akşam muhab-betlerimizi zaten bizden çalmıştı. Sosyal medya ile bu daha da hız kazana-rak, huzursuzluğu katbekat artırdı. Eşleri, bir odanın iki yabancı insanı hali-ne getirdi.

Page 21: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم21 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

hüzün ve ayrılık… Ortada kalan ise iki yetim çocuk ve kırık kalpler.

Hâlbuki erkek elinde bir gül ile kapıya gelse ve hanı-mı tebessüm ile kapıyı açıp buyur etse, hiç huzur eksik olur mu o evden? Sevgi yüklü bir gönül hiç cananını in-citir mi? Tebessümünde oluşan gamzelerinde saltanat kurmak isteyen kişide yorgunluk kalır mı hiç? Hiç eşinizi Peygamberimiz gibi eşine sadakatle bağlanmış bir şe-kilde sevmeyi denediniz mi? Hiç Hz. Ali gibi dert ortağı edinip, ahirette buluşmayı hayal ettiniz mi? İncinmesin diye incindiniz mi mesela? Bütün kapıların anahtarıdır sevmek. Ya sever küllerimizden doğarız ya da rüzgârın acımasız esintisine kapılıp savruluruz.

İş Hayatımız

We Are Social and Hootsuite’un hazırladığı rapo-ra göre, dünyada 2.89 milyar sosyal medya kullanıcısı bulunmaktadır. Yine We Are Social’ın hazırladığı rapora göre, Türkiye nüfusunun yüzde 60’ı, bu yüzdeyi milyona vuracak olursak 48 milyonu sosyal medya kullanıyor. Bu yüzdelikler bize şunu gösteriyor ki kolay yollu reklam yapabilmenin ve insanlara bunu ulaştırmanın en kısa ve kusursuz yolu budur. Sosyal medya sayesinde birçok in-sana yaptığınız işi ulaştırabilir ve bunu da az bir maliyet ile yapabilirsiniz. Bu nedenle sosyal medyanın iş hayatı-mıza etkisi genel olarak olumlu yöndedir.

Reid Hoffman adlı girişimci, iş adamı 2003 yılında kurduğu linkedln adlı uygulamayla, insanların iş soru-nunu bir nebze olsun ortadan kaldırmaktadır. Linkedln günümüzde 500 milyon kişi tarafından kullanılmaktadır. Bunun 4 milyonunu Türk kullanıcılar oluşturmaktadır. Linkedln’in Facebook, Twitter veya Instagram gibi cez-bedici, bağlayıcı bir yönü yoktur. Asıl amacı işveren ile işçi arasında bir bağ kurmaktır. Bunun dışında bir işlem yapabilme olağanı da yoktur. Bundan dolayı “Profesyo-nel iş ağı” diye adlandırılır.

Öğrencilik Hayatımız

Türkiye’de eğitim gören her gencin hemen hemen sosyal medyada bir hesabı vardır. Genel olarak en çok

kullanılan uygulama Facebook, Instagram ve Twitter’dır. Facebook ve Instagram daha çok ergen yaşına erişmiş gençler tarafından kullanılırken, Twitter yükseköğretim yapan gençler tarafından tercih edilmektedir. Peki, bu gibi uygulamalar eğitim hayatımızı nasıl etkilemekte-dir?

Öncelikle ergenlik yaşına gelmiş çocukların genel olarak önde olma, farkındalık yaratma, beğenilme gibi bazı duyguları ön plana çıkmaktadır. Bu duygularını sos-yal medya ile gidermeye çalışır. Attığı fotoğrafa gelen her beğeni, yorum onun bu duygularını yüceltmektedir. Bunun akabinde aşırı özgüven problemi meydana çıkar. Duygularını kontrol edemez hale gelir. Yaşının küçüklü-ğüne bakmadan boyunu aşan işlere kalkışır. Derslerine çalışmayı bırakır ve ödevlerinin önemsiz olduğunu dü-şünür. Asabi bir tavrı vardır. Hocaları ile sürekli atışma içerisindedir. Hatta hocasına el kaldıracak kadar ileri gidebilir. Kendisinin daha iyi bildiğini düşünür.

Çocuklarımızı bu tehlikeden nasıl korumalı-yız?

Öncelikle çocuklarımıza sosyal medyayı kullanabile-ceği bir yaş sınırı koymalıyız. Sosyal medyayı kullana-bilmek için yaşının küçük olduğunun farkında olmasını sağlamalıyız. Onların yanında telefon kullanmamalı, il-gisini kitaplara çekmek için düzenli olarak beraber kitap okumalıyız. Nasihat içerikli sohbetler etmeliyiz. Neleri paylaştığını, kimleri takip ettiğini hep kontrol altında tut-malıyız. Bilgisayarı kendi odasına değil, evin salonuna koymalıyız.

Bunların dışında sosyal medya özgüven eksikliği olan gençler için bir nebze olsun iyi gelebilir. Ailelerin gözetimi altında kontrollü bir biçimde, doğru kişiler ve doğru sayfalar takip edildiği vakit faydası da oldukça yüksektir. Başta söylediğim gibi sosyal medya itidalli ve kontrollü kullanıldığı vakit kullanıcı için bir tehdit unsuru olmaktan çıkar.

Page 22: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2822

Gençlerin flört sorunu

İlk ağ bağlantısı 1960’ların sonlarında Hawaii Üni-versitesindeki bilgisayarların birbirine bağlanması

ile ortaya çıktı. Bu şekilde ilk kez birbirleri ile iletişime geçebilen bilgisayarlar oluştu. Bu bağlantılarla internetin temelini atmakla birlikte “sosyal medya” tabirini oluştura-cak sistemin tabanı da oluşmuş oldu. Bu ağ sisteminden yıllar sonra, milenyumun başlarında halka açık olarak ki-şilerin birbirleri ile mesajlaşmalarını sağlayan programlar oluşturuldu. Daha sonra mesajlaşmanın da ötesinde resim ve video paylaşılabilen siteler… Bu evre insanların sosyal medyayı tanıma evresi olarak adlandırılabilir. Bu evrenin insanlara hiçbir zararının olmadığını düşünüyorum. Fakat kullanılışının az olması sebebiyle faydasının da olmadığı aşikâr. İşte her şey insanların sosyal medyayı tanıması ve sosyal içeriklerin topluma açık bir şekilde paylaşılmasıyla başladı.

Bana göre sosyal medyanın var ediliş amacı herhan-gi bir art niyet barındırmıyor. Tamamen teknolojinin iler-lemesi ile spontane gelişen bir durum. Biz toplum olarak sosyal medyanın altında bir kötülüğün, şeytani bir amacın yattığını düşündük. Ama yine en çok kullanan da biz olduk. Yani böyle bir mecranın insanları kötülüğe sürükleyeceği-ni söylerken biz de bu çarkın bir dişi olmaya karar verdik. Aslında tam olarak karar vermiş sayılmayız. Merak güdü-sünün peşi sıra salınarak istemsizce kendimizi bu dijital ağın içinde mahpus bulduk. Aslına bakılırsa sosyal medya koca bir dünyayı önümüze serdi. O halde böyle bir fırsatı ya da böyle bir mecrayı faydalı bir şekilde neden kullan-mayalım?

Bizi engelleyecek en büyük şey içimizdeki bilinme, kendini gösterme dürtüsü, kısaca; ego. En başta ego ol-mak üzere birçok dürtü sosyal medyanın beyaz sayfasını

Sosyal Medyanın Hiç mi Faydası Yok?Emre Gündoğdu

Page 23: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم23 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

kirleten etkenler oldu. Ama bir de iyi yönden bakmayı dene-yelim. Kocaman bir dünya senin sesine bir enter tuşu kadar uzaklıkta. Avazın çıktığı kadar bağırabilirsin bu dünyada. Ve herkes duyabilir bu sesi. Peki, sosyal medya daha başka şe-kilde, faydalı bir biçimde kullanılamaz mı? Ya da bu mecrayı kimler nasıl ne şekilde kullanmış?

Aydınlanan Kişilikler

İnsan doğumundan ölümüne kadar sürekli bir öğrenme çabası içerisindedir. Bu öğrenme-bilgilenme bazen yaşa-nılan bir olay, bazen de okunan iki satır neticesinde olur. Bunların birikmesi ile insan belli bir olgunluğa erer. Bu onun doğumundan ölümüne kadar olan gelişme sürecinin bir par-çasıdır. Peki, gelişmekte olan bir insan bu gelişim sürecini insanlarla paylaşırsa, yani sosyal medya aracılığı ile bunu duyurursa nasıl bir şey olur?

Bunun güzel bir örneği 1995 doğumlu Arda Erel adında genç bir sosyal medya kullanıcısıdır. Küçüklüğünden beri yazmayı seven birisiymiş. Günlükler, hikâyeler ve ufak tefek fikir demeçleri gibi yazılar yazarmış. Daha 17 yaşındayken Twitter açar. Burada düşündüğü, hayattan çıkardığı dersler gibi yazılar yazmaya başlar. Yazılarının beğenilmesi ona özgüven katar, motive eder. Yaşının da ilerlemesiyle yazdı-ğı yazılarla kendisini yeniden var etti. Sonuç olarak benim değinmek istediğim nokta, onu düşünmeye sevk eden şey sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlardır. O kendisini sosyal medya aracılığıyla insanlara duyurdu. Bu duyurma işlemini gerçekleştirirken bir yandan da gelişmeye devam etti. Bu kişinin yazdığı yazılar ne kadar iyi veya ne kadar kötü kıyaslamasını burada yapmaya gerek yok. Zira bura-da bahsetmek istediğim şey insanların kendi fikri yapılarını sosyal medya alanını kullanarak oluşturabilecekleridir.

Aydınlatanlar

Her insanın okuma yaptığı, ilgi duyduğu alan farklıdır. Sosyal medya gibi bir yer olunca, insanlar araştırdıkları veya ilgi duydukları şeyleri en iyi şekilde sunmaya çalışacaklardır. Bu açıdan baktığımızda belli bir alanda okuma yapmış, belli bir birikim sahibi olmuş insanlar kendi ilgi alanı hakkında insanların merak ettikleri konularda insanlara ışık tutabilir.

İnsanların ufkunu açan ve milyonlarca kişiye hitap ede-bilen birçok insan vardır. Fakat sosyal medyada bu denli bü-yük bir hareket yapabilen çok az insan bulunur. Bunlardan biri de Barış Özcan’dır. Barış Özcan teknoloji ve tasarıma dair hazırladığı videoları iki yıldır hiç aksatmadan insanla-ra sunmaya devam ediyor. Teknoloji ve tasarımın yanı sıra

‘zinciri kırma’, ‘oku’, ’40 sabah erken kalk’ gibi yaptığı vide-olarla büyük bir kitlenin gerçek anlamda bilinçlenmesine sebep olmuştur. Bu kanal gibi kendi alanında bilgilendirme videosu çeken ve birçok kişiye ulaşan daha onlarca kanal var. Sadece bir örnek daha vermek istiyorum. Satranç Med-ya adındaki bir kanalın yaklaşık olarak on bin takipçisi var. Sosyal medyada bu rakam oldukça düşük olsa da on bin satranç severi bir araya toplamak ve onlara satrancın ince-liklerini öğretmek oldukça başarılı bir durumdur.

Bilgi Kaynağı

Sosyal medyayı az önceki bölümde belli bir birikim sahibi insanların bilgilerini paylaşabileceği güzel bir mecra olarak zikrettik. İşte bütün bu bilgi içeriklerini hazır meyve tabağı haline getirenler olduğu gibi bir de bu tabağı yiyenler vardır. İzleyici, araştırıcı, öğrenici, tüketici; artık adına ne denirse… Sosyal medyanın en iyi yönlerinden biri de bilgi kaynağı olu-şudur. Zira öğrenme evrenseldir. Ve bunu en hızlı, en pra-tik şekilde elde ediliş biçimi sosyal medya ile olur. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, alınan kaynağın güvenilir olmasıdır. Tüketici olmanın tek zor tarafı neyi nasıl seçeceğine karar vermektir. Eğer kişi verileri ayırt edebili-yorsa sosyal medya son derece önemli bir bilgi kaynağıdır.

Sosyalleşme

Sosyal medyaya sadece bilgi alışverişinin yapıldığı, fikir-lerin havada uçuştuğu bir yer olarak bakmamak gerekir. Bu-rası aynı zamanda insanların birbiriyle konuştuğu, güldüğü, eğlendiği bir iletişim ağıdır. Düzgün bir amaçla yapıldığında insanı sevindiren veya üzen bir haberi sosyal medya hesa-bından yakın çevrene bildirmekte bir sakınca yoktur. Sonuç olarak yapılan bu faaliyetler dozajında olduğu takdirde in-sanların aralarındaki muhabbeti sağlamlaştırır. Yeni kişiler tanımasına sebep olur, yani sosyalleştirir.

Ezcümle ben sosyal medyanın ne kadar zararlı ve boş be-leş şeylerle dolu olduğunu bilsem de, bir nebze olsun içinde ne kadar faydalı içeriklerin de olduğunu anlatmak istedim. Sosyal medyanın zararları diye tabir edilen yönünden nasıl sakınılması gerektiğini sorarsanız: Bu işin ailede başladığı-nı söyleyebilirim. Birçok kişi şöyle bir olaya şahit olmuştur: İki-üç yaşındaki çocuk ağlar. Ebeveyn ise ona telefonu verip, onu susturmasıyla başarılı olduğunu zanneder. Aslında iş böyle olmuyor. Çocuklar sosyal medyanın karanlık tarafıy-la büyüyor. İşte biz bunun önüne geçmeliyiz. Unutmayın ki sosyal medyayı ne kadar iyi kullanmaya çalışırsak, çalıştığı-mızdan daha iyi olacaktır.

Page 24: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Gelişmenin gelenekteki köklerini arayarak baş-layalım. Sosyal medya olgusu bütün içeriğiyle

yeni bir olgu mu yoksa kadim birliklerle benzerlik ta-şıyan yönleri var mı? Geçmişte onun yerini tutan veya ona benzer bir mecranın olup olmadığını merak ediyo-rum.

Tek kelimeyle buna namaz cevabını verebiliriz. Ma-lum, İslam insan fıtratına hitap eden bir din. Hatta in-san doğasına en uygun yaşam biçimini İslam vadediyor diyebiliriz. İnsan nasıl sosyalleşmeye ihtiyaç duyan bir tabiata sahipse, İslam da insana sosyalleşebileceği bir düzen emrediyor. Düşünün İslam’ın en önemli emri olan namazın bir ibadet olmasına rağmen toplu halde yapılması emredilmiş. Hâlbuki ibadetin özünde kişinin Allah’la irtibatını kuran bir tabiatı var. Dolayısıyla sakin bir ortamda ve tek başına yapılması gerektiği düşünüle-bilir. Fakat ilk defa İslam toplu halde ibadeti emretmiştir. Hata namaza muhatap olmamızın en önemli hikmeti de bu. Namaz sosyalleşmemizi sağlar. Üstelik günde beş defa bir araya gelip omuzlarımız yan yana birbirimizin ağız kokusunu alacak kadar birbirimize yanaşmamamı-zı emreder. (Soğan ve sarımsak gibi ağız kokusu oluştu-racak şeyler yiyenlerin mescitlere gelmelerinin yasaklan-ması da bundandır.)

Namaz yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmak için toplu halde yapmamız emredilmiş bir ibadettir. Fakat sosyal medya artık namazın sağlayacağı şeyi verdiğin-den dolayı namaz hikmetinden soyutlanmış oluyor. Bu da ibadeti gereksiz bir duruma itiyor. İnsanların sosyal çev-releri ibadet mekânları ve dini ortamlar değil artık. Ünlü bir beyin cerrahinin söylediği gibi, bir insanın beyni en fazla 150 kişiyle iletişim kurmaya uygun yaratılmış. Sö-zün özü, bir mahalle camisinin verdiğini sosyal medyada aradığınızdan ve orada bulduğunuzu zannettiğinizden dolayı artık cami gerçek fonksiyonunu icra etmemeye başladı. Veya şöyle diyelim: Cami sosyal fonksiyonunu icra edemediğinden dolayı insanlar sosyalleşmeyi sos-yal medyada aradı. Evet, bugün sosyal medya en büyük zararı caminin fonksiyonundan rol çalmasıyla mabede verdi. Buna beş vakit namazın toplu halde yapılışını hik-metinden kopararak içini boşaltmış olması sebep oldu.

Sonuç olarak geçmişte sosyal medyanın yerini cami tu-tuyordu. Fakat sadece sosyal medyanın buna sebebiyet verdiğini söylemekte doğru değil, ama en önemli sebebi belki de budur.

Bugün bir Müslümanın sosyal medyaya karşı kısaca nasıl tavır alması gerekiyor? Kesin retçi mi yoksa uyum arayışı, ıslah cabası mı önemli ya da sizce başka bir yol mu?

İşin doğrusu kesin retçi tavır çok kolaycı bir tavır. Ben kesin retle kolay bir yol seçmek istemem, ama bir gerçek de var ki bu bizim kurduğumuz ve sınırlarını bi-zim çizdiğimiz bir dünya değil. İletişim teknolojisinin önü çok açık. Sonu öngörülemiyor. Yeri gelmişken ifade edelim: Artık internet, sosyal ağların kullanımı dışında neredeyse hiçbir fonksiyon icra etmemeye başladı. İn-ternet demek, sosyal medya demek. İnternet kullanıcıla-rının yüzde yetmiş üçü, sosyal ağlardan dolayı internete ihtiyaç duyuyor ve bundan sebep interneti kullanıyor. Bundan on yıl kadar önce internetin faydası ve zararı ko-nuşulurken nispeten daha müspet tavır içinde olunabili-yordu. Fakat bugün artık internet dünkü internet değil. Artık internete erişim eskisi gibi sabit bir mekânda ol-manızı gerektirmiyor. Bana göre ipin ucunu kaçırdığımız nokta burası. İnterneti biyolojik varlığımızın en önemli tamamlayıcı unsuru gibi yanımızda taşıyoruz. İnsanlar elleri, kulakları gibi birçok uzvundan vazgeçer ama bu-gün telefondan uzak kalmayı kabul edemez. Peki, nasıl bir tavır almalıyız?

Açıkçası benim bu mecranın ıslah edileceğine dair bir umudum yok. İslam hukukunun en temel ilkelerinden biri “def-i mefsedet, celb-i menfaatten evladır” kaide-i külliyesidir. Yani bir şeye dair vereceğimiz hükümden (örneğin bu caizdir gibi) hem zarar hem yarar doğuyor-sa, zararı bertaraf etmek için o hükmü vermeyiz. (Bu şey caiz değil deriz). Şimdi bu kaide-i külliyeden hareketle, internet kullanımına haram denir mi bilmem, ama bir şa-hıs eğer sosyal medyanın mefsedetinden emin değil ve zararından da beri olamıyorsa, en azından kendisi için bu içtihadı yapması ve ona göre davranması gerekir diye düşünüyorum. Zira Efendimiz bir hadisinde “fetvayı

SOSYAL MEDYA ÜZERİNE MUHAMMED YAZICI HOCA

İLE SÖYLEŞİ

Sorular ve Düzenleme: Adem Özçelik

ilim MART 2018 Sayı: 2824

Page 25: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

kalbine sor” buyuruyor. (Ahmed, Darimî) İnternet ve sosyal medya kullanımına karşı en ufak bir tereddüt yaşama-dan teslimiyetçi tavrı görünce, en azından denge oluş-turma adına toptan reddeden bir sesin çok yüksek bir perdeden çıkması gerektiğini düşünüyorum.

Modern dünyanın sunduğu diğer imkânlara karşı az da olsa bir tereddüt yaşamış olan Müslüman toplumların ve bunların içinden çıkmış, sözüne itibar edilen şahısların internet kullanımına karşı bu kadar konformist yaklaşmaları, ayrıca özel olarak ele alınması gereken bir konu. Şu sorunun cevabını uzun süre aradım durdum: Evet, sosyal medya ma-rufa aracı alet olabilir. Lakin burası in-sanoğlunun var olduğu günden bu yana görmediği, göremeyeceği bir gayya çu-kuru. Burası her türlü denaetin, pisliğin, kötülüğün rahatça yer bulabildiği bir mecra. Bu lağım çukurunu ıslah edip cennet mekân bir ırmağa dönüştürmek nasıl mümkün olabilir? Evet, belki siz orada iyi ve doğru şeyleri seslendiriyor-sunuz, fakat ortam buna müsait değil. Bu durum tabakhanede miski amber satmaya benziyor.

Bir de işin şu kısmı var: Şerrin içi-ne hayır iliştirerek bunu daha tehlikeli hale getirmiş olmuyor muyuz? Sonuçta en tehlikeli yanlış, doğruya yakın olan ve içinde doğru argümanları barındıran yanlıştır. İçinde domuz ve içki gibi her türlü muzır şeylerin satıldığı bir pazara tezgah açıp hurma satmakla insanların o pazara girmelerine sebep olmuş ol-muyor muyuz? Evet, ben meşru bir şey yapıyorum diyebilirsiniz, ne var ki yaptığınız yerin meş-rulaşmasına katkıda bulunmuş oluyorsunuz. Böylelikle içeride hurma satılıyor diye insanların bu çarşıya giriş-lerindeki tereddüdü izale etmiş oluyoruz. Ben henüz bu sorulara tatminkâr cevaplar verebilmiş değilim. Bundan dolayı bu konudaki tereddüdüm devam ediyor. Kısacası bu dereninin ıslah edileceğinden umutlu değilim.

Daha detaya indiğimizde kişisel bakış açınızla sos-yal medyanın en önemli özelliğini ne olarak görüyorsu-nuz? Olumlu yanından başlayalım.

Birçok olumlu yanından bahsetmek mümkün tabii. Mesela birbirlerinden çok farklı görüş, düşünce ve an-

layışların müntesiplerine gerçek hayatta bir platformda dile getirilemeyecek rahatlıkta kendini ifade etme fırsatı veriyor. Aynı mes-lek iş ve ilgilere sahip insanların birbirleri-ni bulmalarına ve uzaktan uzağa kendi iş ve alanlarına göre bir meseleyi müzakere edebilmelerine imkân sağlayabiliyor. Hiçbir şekilde karşılaşması ve bir araya gelmesi mümkün olmayan kişileri bir arada tutup farklı pencerelerden bakmayı mümkün kılı-yor. Bir de sosyal medyanın en önemli ala-nını video paylaşımı oluşturuyor. Videonun güzel yanı şu: İnsanoğlu sözü yazıya geçir-di, yazı sözü ebedi kılar, fakat bu eşyadaki fani olma yasasına ters. Yazı sözün mum-yalanmış halidir, sözü dondurur.

Videoyla sanki yazının yeniden söze in-kılap ettiği bir döneme girdik. Basılı sözün yeniden asli hüviyetine dönmesi diye adlan-dırabileceğimiz bir dönem. Bunun özellikle fikirlerin yazılarak değil de söylenerek ifade edilmesinde anlamı kolaylaştıran bir yanı var. Konuşmada jest mimik, tonlama ve ses ayarı gibi unsurların anlama etkisi inkâr edilemez. Bunun da bir kazanım olduğunu kanaatindeyim. Ayrıca bizimki gibi kitap okuma oranı çok düşük, şifahi kültüre sa-hip bir toplum için bir avantaj sağlayabilir. Üstelik kullanıcılar tarafından içerik oluştur-maya müsait olması da bu avantajı artırmış oluyor. Tabii yine az önceki mülahazaların

gölgesinde ifade etmiş olalım bunları. Kuran içkinin de faydaları olduğunu söylüyor, fakat içinde faydaların ol-ması onun “pislik” olmasına engel olmuyor.

Peki, sosyal medyanın ya en büyük sorununu ne gö-rüyorsunuz?

Zannedersem zımnen şu soruyu soruyorsunuz:

Evet, sosyal medya marufa aracı olabilir. Lakin burası insa-noğlunun var olduğu günden bu yana görmediği, göre-meyeceği bir gayya çukuru. Burası her türlü denaetin, kö-tülüğün rahatça yer bulabildiği bir mec-ra. Bu lağım çukuru-nu ıslah edip cennet mekân bir ırmağa dönüştürmek nasıl mümkün olabilir? Evet, belki siz orada iyi ve doğru şeyleri seslendiriyorsunuz, fakat ortam buna müsait değil. Bu durum tabakhanede miski amber satma-ya benziyor.

العلم25 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 26: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Sosyal medya başlı başına sorun, fakat en büyük sorunu nedir? Ben sosyal medyanın bütün sorunların kaynağı olan büyük bir probleme sebebiyet verdiğine inanıyorum; kişilik ve kimlik problemi. Çünkü insanın bütün vasıfları kimliğine adaptedir, ona bağlıdır. Peki, kimlik nedir? Bir insanın ben kimim dediğinde ilk akla gelen tanımlama, insanın kimliğini oluşturur. Kişilik de kimliğe göre şekil-lenir. Bir insanın kimliği yetiştiği ortam, tevarüs ettiği kültür, gelenek ve aile yapısıyla oluşur. Bir kimlik içeri-sinde kendisini ayırt eden bir kişilik de biçimlenir.

Sosyal medyanın kişilik bozukluklarına, örneğin psi-kologların en fazla muhatap oldukları anksiyete, stalking ve narsizm gibi hastalıklara sebebiyet verdiği bilimsel bir gerçek. İnsanın kimliğinin oluşumunda sosyal çevre-nin etkisinin büyük olduğundan bahsetmiştik. Bugün bir insanın çevresini sosyal medyada ilişkileri oluşturuyor. Ne olduğunu sosyal medyadaki geribildirimler belirliyor. Bunlar kimliğini şekillendiriyor. Özellikle ergenlik döne-minde psiko-sosyal moratoryum yaşayan ve tedavi al-tına alınmak zorunda kalan genç sayısı her geçen gün hızla artıyor. Kliniğe başvuran ve tedavi altına alınan insanların durumu uyuşturucu müptelalarından farksız. İrade dışı, bir vesileyle telefonlarından uzak kalan insan-ların ciddi anlamda ruhsal depresif krizler yaşıyorlar. Ta-bii bunlar hastalığın farkında olup tedaviye razı olanlar. Yoksa yeni bir etkileşim ve bildirim mesajı geldiğini gös-teren ışık veya seslerin telefonda belirmesinden sonra gayri iradi telefona elini uzatmayan bir insan kalmadı. Hâlbuki bu tavır uyuşturucu bağımlısı tavrıdır ve klinik bir vakadır.

Kimlik meselesine dönecek olursak, sosyal medya-nın gerçek hayattan ayrı bir jargonu ve dünyası var. Bu dünyaya uygun şekil alan, ona göre benliğini biçimlendi-ren insanlar yeniden gerçek hayata intibak sağlamada güçlük çekiyor. Bu defa birden fazla kimlik taşımak zo-runda kalıyor. İşte az önce bahsettiğimiz ruhsal krizler, bu kimlik karmaşasının semptomlarıdır. Özellikle kim-liğin oluşum sürecinde böyle bir ikilemde kalmak, her kötülüğe uygun, hayattan ne istediğini bilmeyen, her an her role girmeye hazır, omurgasız insanlar ortaya çıkarı-yor. İlk zaman içindeki kişi sayısınca telefonunda sosyal medya hesabı taşırken, bir yerden sonra sosyal medya-daki hesaplar sayısınca kişiliği içinde barındırabiliyor.

Bunlardan hangisinin yeri ve zamanı gelirse, ona uygun maskeyi takabiliyor.

Fertten başlayan bu durumun kısa zamanda top-lumsal riyakarlık seviyesine geldiğini söyleyebilir mi-yiz o halde?

Kesinlikle. İnsanların içle-rinde taşıdıkları onlarca kişiliği ortaya serdikleri, bilinçaltlarında yığılı kalmış mahrem ve yasak görüş, düşünce ve sözü hiçbir filtre uygulamadan sarf ettikle-ri bir mecradan bahsediyoruz. Bundan dolayı toplumun gerçek yüzünü sosyal medya yansıtır. Hiçbir sosyal platformda ifade edilemeyen düşünceler, her türlü kin, nefret ve düşmanlıklar bura-da fütursuzca dele getirilebiliyor. Bu demek oluyor ki ideolojiler; siyasi, ictimai her türlü hizip ve fraksiyonun birbirleriyle iletişi-minin gerçek hüviyeti, mensup-larının müstear isimler arkasında sosyal medyada duruşlarında gizlidir. Bu kadar net. Bu açıdan baktığınızda, gerçek Türkiye mo-zaiğini Twitter ve Facebook gibi uygulamaların, özellikle sahte hesaplarında yazılan mesajlarda görebilirsiniz.

Burada hafif bir sosyolojik kehanette bulunmayı denesek, mesela yüzyıl sonra sosyal medya neye dönüşecek sizce? Bu açıdan geleceği nasıl öngö-rüyorsunuz?

İletişim teknolojisinin gelişimi gerçekten baş dön-dürücü bir hızda ilerliyor. Öngörmek gerçekten olanak-sız. Fakat ilk çıkışından günümüze kadarki gelişimini dikkate aldığımızda, bir şeyler tahmin etmek mümkün. Bir de takipçisi olduğumuz Batı ve Amerika kültürünün bugün geldiği yere biz de yarın gelmiş olacağız. Oraya

Bugün sosyal med-ya İslam’ı diye bir olgudan bahsetmek mümkün. Birebir temasta sahte ve sentetik olduğu çok rahat anlaşılabilecek söylemler, sosyal medyada kendine bir yer buluyor ve ciddi anlamda takipçi çe-kiyor. İslam’ın bütün ruhi ve deruni ya-nından soyutlanmış, sadece sahte bir vitrinle hayata do-kunmayan, herhangi bir yanlışı değiştir-mekten ziyade kötü-ye riyakarca ağıtlar yakan, son derece salaş ve turfa bir söylem gelişti.

ilim MART 2018 Sayı: 2826

Page 27: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

bakarak bazı öngörülerde bulunabiliriz. Bunlardan birin-cisi, sosyal medya hayatımızda daha fazla yer tutacak. Bugün hala sosyal medya kullanmayan ciddi bir kitle var, fakat önümüzdeki yıllarda bu sayının artık çok daha azalacağını zannediyorum. Yine mahremiyet algısının büsbütün değişeceğini zannediyorum. Özellikle İslami camiada müziğe karşı gösterilen refleksif tereddüdün zaman içinde, sessiz sedasız izale olması gibi, sosyal medyadaki paylaşımlara yönelik bugün garip karşılanan veya geleneksel olanla mukayeseler yapılarak hayıfla-nılan birçok içerik türü ve mesaj paylaşımlarına karşı menfi tavır da ortadan kalkacak. Bugün en mütedeyyin çevreler bile Batı klasiklerini okumaya teşvik etmede en ufak bir tereddüt yaşamadıkları gibi yarın da sosyal medya kullanımına karşı ciddi bir teşvik bile olabilir. Her hâlükârda toplumda bireyselleşme çoğalacak. Bir süre sonra insanımız iyiden iyiye yalnızlaşacak. Bu yalnızlaş-mada sosyal medyanın payı büyük tabii. Sosyal medya yalnızlaştırıyor ve yalnızlaştırdıkça kişilerin yeniden sos-yal medyaya sığınmasına sebep oluyor. Garip bir para-doks hali bu.

Tam bu tahmini gelecekte iplerin Müslümanların elinde olması için bugün sosyal medyada nasıl bir Müslüman imajı oluşturmaları gerekiyor?

Ben bu sorudan sosyal medya tamamen hayatın dışında bir olguymuş gibi, sanki paralel bir evrenden bahsediyormuşsunuz gibi bir anlam çıkardım. Doğrusu Müslümanların modern dünyada Müslümanca yaşama-larını gerekli kılan İslami ilkelerden farklı olarak, sosyal medyada yapmaları gereken bir şey veya takınmaları gereken bir tavır olması gerektiği kanaatinde değilim. Her şeyden önce böyle bir ayrımı doğru bulmaktan öte anlamlı bulamıyorum.

Anladım. Sair alanlarda atılması gereken adımlar, bu mecrada da geçerli diyorsunuz. Diğer bir konuya geçelim o zaman. Sınırları çok net olmasa da tasav-vufi İslam’dan, halk İslam’ından filan bahsediliyor ma-lumunuz. Sizce sosyal medya İslam’ı diye bir şeyden bahsedebilir miyiz? Sosyal medyada önce çıkan din temsiliyeti nasıl?

Gerçek hayatta çok da makbul sayılamayacak (!) İslam’ın sosyal medyada hayat bulduğu bir gerçek. Evet,

bugün sosyal medya İslam’ı diye bir olgudan bahsetmek mümkün. Birebir temasta sahte ve sentetik olduğu çok rahat anlaşılabilecek söylemler, sosyal medyada ken-dine bir yer buluyor ve ciddi anlamda takipçi çekiyor. İslam’ın bütün ruhi ve deruni yanından soyutlanmış, sa-dece sahte bir vitrinle hayata dokunmayan, herhangi bir yanlışı değiştirmekten ziyade kötüye riyakarca ağıtlar yakan, son derece salaş ve turfa bir söylem gelişti doğ-ru. Fakat bu da nevzuhur değil. Gerçek hayatta ve tüm zamanlarda bu vardı, ancak sosyal medyada gerçekten daha çok yer tuttu. Çünkü sosyal medya kitle kültürü oluşturmaya çok müsait ve bahsettiğim İslam imajı tam bir kitle söylemi.

Bugüne kadar pasif ve edilgen konumda olan izleyi-ci ya da muhatap kitlenin sosyal medya ile nisbi hâkim ve patron konumuna geçtiğini söyleyebiliriz sanırım. Bugün aynı gelişme din düşünce alanın da yaşanır mı?

Bence dini alanda daha fazla yaşanıyor. İnsanlar İslam’la ve Hz. Peygamberimizle alakalı müsbet ya da menfi olsun, her türlü fikrini çok rahat dile getirebiliyor. Bu bir anlamda her türlü tabunun ve düşünsel oligarşi-nin yıkılmasını sağlıyor. Bugün bir düşünce akımı normal hayatta asla muhatap olamayacağı sorulara muhatap olabiliyor. Ve eğer bu sorulara makul cevaplar ürete-mezse, istikbaldeki varlığının tehlikede olduğunu bilme-si gerekir. Artık kürsüde konuşan bir hoca ve sükûnetle onu dinleyen bir cami cemaati yok. Her cümlenin altına korkusuzca sorgulayan bir cevap yazılabiliyor ve açıkla-ma talep edilebiliyor. Çok katılımlı ve herkesin her sesin kendisine yer bulduğu bu ortam, zihinlerin hurafeden, sorgu sual edilmeyen her türlü tabudan arındırılmasına vesile olabileceği gibi, din gibi hayatın en önemli mües-sesesinin itibarsızlaştırma ve istihzaya alet edilmesine de vesile olabilir.

Özgürlük ve sansür kısmına gelelim. Sosyal med-yanın klasik medyaya göre daha özgür ve tarafsız bir platform olduğuna katılıyor musunuz? Burası gerçek-ten sansürsüz ve bağımsız bir mecra mı?

Bir yönüyle öyle evet. Bu da sosyal medyanın fayda-ları arasında zikredilebilecek bir husus. Ücra bir köşede işlenen bir zulüm, yapılan bir haksızlığın ifşa edilmesine ve maşeri vicdanın harekete geçirerek çok daha çabuk

العلم27 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 28: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ve net sonuçlar alınmasına vesile oluyor. Yine de bu mas-lahat şer amaçla daha fazla kullanılmaya müsait. Az önce belirttiğimiz gibi kitle kültürünü besliyor ve şuursuz kitle-ler uzun süre bir algıyla aldatılabiliyor. Bu aldatmanın da yine maşeri vicdanın devreye sokulmasıyla gerçekleştiril-diğini görüyoruz.

İşin bir de emniyet kısmı var herhalde. Sanki sosyal medya kullanımına pek açık olmayan açık mekanlar daha güvenli hale geliyor.

Aynen. Dünyaca ünlü gizli servisler sizi takip etme-ye, hakkınızda bilgi edinmeye kalksa, bütün hayatınızı 24 saat izledikleri zannedilir. Hâlbuki bir gizli servis bir süre sizi takip ettikten sonra elde edilen verilerden yola çıkarak bir karakter biçimi çıkarır. Korkularınız, tutkula-rınız, hobiniz, fobiniz vesaire sizi ele vermiş olur zaten. Bugüne geldiğimizde kendi ellerimizle sosyal mecralara koyduğumuz bilgiler üzerinden her türlü oyunun oynanma-sına, yönlendirme ve kullanma gibi küresel spekülasyon hamlelerine uygun hale gelmiş oluyoruz. Temas ettiğiniz gibi, bizim dönemimizde bir çocuğu korumak için sokağa salmamak gerekiyordu. Şimdi sokaklar evdeki odalardan daha güvenli.

Sosyal medyada yerleşik ahlak prensipleri dışında yeni değerlerle de donanması gerekiyor ahlaklı bir in-sanın. Mesela toplu fotoğrafları o kişilerin izni olmadan paylaşmamak gibi. Oysa bu yeni bir durum. Buna benzer yeni sosyal medya ahlak kurallarından bahsedebilir mi-siniz?

Evet, bu mesele cidden çok önemli bir hal aldı artık. Bence bunların en başında neredeyse herkesin muzdarip olduğu bir husus var, o da izinsizce şahısların gruplara alınması. İlgili kişiden müsaade alınmadan veya bir grup oluşturduktan sonra isteyenin istediği zaman gruptan ay-rılabileceğini ifade etmeden, insanların hiç de ilgi duyma-yacakları ne din ne dünyaya hiçbir fayda sağlamayacak konuların konuşulmasına şahit olup vakit kaybedecekleri gruplara bir şahsın eklenmesi, en nazik ifadeyle kabalıktır. Benim şahsen sırf bu kabalığa kabalıkla karşılık vermiş olmamak için çıkamadığım ve kahır çektiğim Whatsapp grupları var. Aynı şekilde kişiden habersizce fotoğrafının çekilmesi ve bunun paylaşılması aynı kabilden sayılabilir.

Diğer konu, sosyal medyada dini tebliğ ve temsiliyetin

yarısı kadar sokakta, metroda dini tebliğ ve propaganda göremiyoruz. Facebook ve Twitter paylaşımlarındaki ci-had ve maneviyat vurgusu sokağa çıkınca ne oluyor?

Evet, bu da oradaki hayatın gerçek olmadığını gösteri-yor. Kitle kültürü dedik ya, kitle ne istiyorsa ona göre şekil alıyor şahıs. Nasıl bir dindarlık algısı revaçtaysa, bakıyor-sunuz o yüzler daha fazla görünür oluyor. İnsanlar gitgide gerçeklikten uzaklaşıyor. Dediğiniz çok önemli bir husus. Gerçek hayattaki tutum ve davranışlar da sosyal medyada paylaşılma ihtimaline bağlı. Yani sosyal medyada paylaş-mak için yaşanıyor birçok husus. Din de bunlardan biri maalesef. Bugün insanlar dokunup temas ettiği kişiye bile güvenini kaybetti. Bu durumda sosyal medyadan tanıdığı birinin irşadıyla nasıl dindar insanlar olsunlar? Sonra sos-yal medya sade bir iletişim aracı değil ki! Aracılık ettiği şeyi kendisi belirlediği için getirdiği haber, fikir veya çağrı-larının ne kadarının gerçeği yansıttığını bilemiyoruz.

Ayrıca hususen dini mesajın tebliğinde şunu söylemek gerek: Bozulma kendiliğinden olan bir şey. Karanlık aydın-lığın yokluğudur. Karanlığın bir kaynağı yoktur. Kötülüğü en ufak uyarıcı dürtülerle çoğaltabilirsiniz, ancak iyiliği yaymak o kadar basit olamaz. Dolayısıyla bir kısa video, bir tivitle bir adamı düzeltemezsiniz, fakat bozabilirsiniz. Yani bu alanda dini tebliğin çok fayda sağlayacağına ina-nanlardan değilim. Efendimiz aleyhisselam güzel arkadaşı güzel kokuya, kötü arkadaşı kötü kokuya benzetiyor. Ses ve görüntü aktarılabiliyor, ama koku aktarılamıyor. Kokuyu aktarmanız için çok yakın olmanız gerekiyor. Bugün insan-ların birbirlerine dokunacakları sosyal platformalar oluş-turmak lazım. En önemlisi mesela namazla sosyalleşmek gerek. Yoksa sadece bir mesaj, bir video insan hayatında önemli değişiklik meydana getirmez. İzlemek adı üstünde izlenim bırakmaya yarar. Sadece iyi bir video iyi bir izlenim bırakır o kadar.

Diğer taraftan bütünden koparılan bir video ya da yazı kesitinin aksine zarar verdiğini görebiliyoruz sosyal medyada.

Orada böyle olması kaçınılmaz tabii. Bütün içinde an-lamlı duran tek bir cümle ya da dil, tarih ve kültür açısın-dan son derece makul ve manidar olan bir tavrın, bunlar-dan kopartıldığında nasıl da algıyı yönlendirmeye müsait ve önyargıya hitap eden bir mahiyet aldığını sık müşahede ediyoruz. Özellikle yıllarca davaya emek vermiş, ciddi ilmi

ilim MART 2018 Sayı: 2828

Page 29: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

müktesebata sahip bir âlimin bir dakikalık videosu bütün ilmi itibarını mahvedebiliyor. Hayati ehemmiyete sahip o kadar ciddi me-seleler bin bir parçaya bölünerek ve takipçi-nin bütünü ihata etmesi imkânsız en derin ilmi meselelerin kesik kesik istifadeye su-nulması, meselenin olduğundan bambaşka bir anlama çekilmesine sebep olabiliyor.

Şunu da ifade etmek isterim. Her konu-da rakamlar hayatımızda gereğinden faz-la yer tutmaya başladı. Çok fazla insana ulaşma çabasının insanları irşat etme ve emribilmaruf sorumluluğunu ifa etme gibi masum duygularla perdelenerek görünme ve çok daha fazla insan tarafından takdir edilme gibi sinsi şeytani bir plan olduğunu düşünüyorum. Daha çevresindeki en yakın insanlara numune-i imtisal oluşturamamış şahıslarda, daha fazla insana ulaşma gibi bir çaba gözlemleniyor. Hz. Ömer herke-sin büyük büyük rakamlarla hayır işlemeyi Allah’tan istedikleri bir ortamda “ben bir oda dolusu Ebu Ubeyde bin Cerrah ister-dim” diyor. Biz yaşamakla ve en yakınımız-dan başlayarak insanlara örnek olmakla mesulüz. Samimiyetle irşat görevini yerine getirdiğimizde, meşru dairede kaldığımız müddetçe Allah birimizi nasıl bin ediyor göreceğiz. Biz hakka tercüman olalım, birçok yar ve yaren bulacağız Allah’ın izniyle.

Bir ironiyi konuşalım istiyorum. Sosyal medya üzerin-den sosyal medya eleştirisi yapmayı nasıl değerlendiri-yorsunuz? Muhtemelen karşılaşmışsınızdır bu tür payla-şımlarla.

Bu durum tam bir akıl tutulması. Bakıyorsunuz, yine bilmediğiniz bir numaradan bir mesaj gelmiş; hayatımıza Whatsapp girdikten sonra neleri kaybettik şeklinde. Ente-resan olan bu mesaj Whatsapp’tan geliyor. Bir kısır dön-gü içinde kıvranıp durduğumuzun farkında değiliz. Bizim vakfın istişare kahvaltısına davet ettiğim bir kardeşimiz bu tarz kurum ve oluşumların içerisinde hiçbir vesileyle bulunmayı ve bir daha böyle bir davet almayı istemediğini söyledi. Birkaç gün sonra Kudüs meselelerinin çok canlı olduğu bir dönemde, hazır bir Kudüs mesajının altına şu satırları iliştirdiğini ibretle gördüm: “İnşallah bu hadise

(İsrail’in başkentinin Kudüs olarak ilan etmesi hadisesi) Müslümanların birleşmelerine ve-sile olur.” Birkaç gün önce İslami eğitim ve hizmet veren bir müessesede bulunmayı teh-like olarak gören, yani bir İslami çatı altında birlik beraberlik olmaktan korkan kişi ümmeti Muhammedin birleşmesinden bahsediyordu. Sosyal mesajların ne kadar gerçek hayattan uzak ve faydasız olduğunu gösteren ibret tab-losudur bu aynı zamanda.

Buraya kadar popülariteye karşı soğuk-kanlı tavrınızdan sosyal medyaya haksızlık ettiğinizi düşünenler olabilir. Onlar adına şu soruyla bitirmiş olalım: Bir ihtiyaç değil mi artık sosyal medya? O da insanın çok doğal ihtiyaçlarını karşılamıyor mu?

Alev Alatlı’nın bir sözü var. Dünyayı bil-meyen onun maskarası olur, der. Ben bunun sosyal medya için söylenmesi gereken bir söz olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyayı bilmeyen sosyal medyanın maskarası olur. Gerçekte emek, sabır ve en önemlisi taham-mül gerektiren ilişkilerin yerini hiçbir zahmeti olmadan kolayca kurulan sosyal medya ilişki-si aldı. Aslında insan ötekine muhtaç yaşar. İnsanın insana olan ihtiyacı fıtridir. Sosyal

medya bu ihtiyacı yapay bir araçla karşılamış olur.

Kemal Sayar aidiyet oluşturamayan, bir yerde bütün içerisinde kendini var edemeyen kişilerin sanal ilişkiler geliştirmek zorunda kaldığını söylüyor. Açıkçası ben sos-yal medyaya olan ihtiyacın yine sosyal medya tarafından zihinlere enjekte edildiğini, bunun da küresel egemenlerin bir icadı olduğunu düşünüyorum. Evet, mutlaka ihtiyaç oluyor, fakat bu bugün oluşturulan algıya bakılırsa, devede kulak kalır. Baştan itibaren belirttiğimiz gibi sanal sosyal mecraların iletişime büyük katkısı var doğru, fakat bu sa-dece sosyal medyaya mahsus değil ki! Bunun dışında ula-şım araçları da artık çok rahat. Kaldı ki gerçekten ulaşmak istediğine insan ulaşabilir. İnsan iradesinin önünde hiçbir şey duramamıştır bugüne kadar. Mevlana’nın sözüyle nok-talamış olayım bu meyanda: Susuzların suyu araması gibi su da susuzları arar.

Çok fazla insana ulaşma çabasının insanları irşat etme ve emribilmaruf sorumluluğunu ifa etme gibi masum duygularla perde-lenerek görünme ve çok daha fazla insan tarafından takdir edilme gibi sinsi şeytani bir plan olduğunu düşünü-yorum. Daha çev-resindeki en yakın insanlara numune-i imtisal oluşturama-mış şahıslarda, daha fazla insana ulaşma gibi bir çaba göz-lemleniyor.

العلم29 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 30: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2830

Paylaşmayı Bu KadarSevdiğimizi Bilmiyordum

Hayvanlar alemine şöyle bir göz attığımızda bir cey-lanın, bir atın, bir eşeğin veya başka bir hayvanın doğar doğmaz yürümeye, koşmaya başladığını görürüz. Onun hayatını idame edebilmek adına su ve yemek bulması için yürümesi kafidir, avcı bir hayvana yem olamamak için de koşması... Ama insan için durum hiç de böyle değildir. İnsan bakıma muhtaç doğar ve bu bakım süresi on yıllar sürer. Çünkü insanı birey yapacak, hayatı anla-masını, niçin yaratıldığını kavrayıp buna göre bir hayat yaşamasını sağlayacak olan şey onun aklıdır. İnsan ak-lıyla vardır; aklı olmayanın dini bile yoktur, aklı olmaya-nın nikahı yoktur, aklı olmayanın bilgisi yoktur, soruları yoktur, cevapları yoktur, sorumluluğu yoktur, cezası yok-tur… Yüce yaratan bizi bu fıtrat üzere yaratmıştır. Bizler akıl melekemizi geliştirme adına müthiş bir merakla do-ğarız; konuşmayı söker sökmez de en yakınlarımızı soru

yağmuruna tutmamızın nedeni budur: Sorup öğrenmek, eksikliklerini tamamlayarak kendine bir yol çizmek.

Ama büyükler; çocukların bu sorularına tatmin edi-ci cevaplar vermek yerine tam aksine onları susturma yoluna giderler. Çocuklar büyüklerin işine karışmaz, ço-cuklar çok konuşmaz, sana fikrini soran olmadı, su kü-çüğün söz büyüğün gibi atasözleri dahil bir sürü lakırdı dilimize mal olmuştur.

İlkokula gitmeye başladıklarında da öğretmenleri aynı şeyi yapar onlara. Parmak kaldırmadan konuşa-maz, arkadaşları ile istediği gibi iletişim kuramaz ço-cuk. Dersin büyük çoğunluğunda öğretmen konuşacak o da dinleyecektir. Bu, eğitim sistemimizin apayrı bir sorunudur ve müstakil bir makale konusudur.

Paylaşmayı Bu KadarSevdiğimizi BilmiyordumHüseyin Şanlı

Page 31: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم31 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Tüm bu edilgen tutumla pasifize edilmiş ama içten içe de bu duruma karşı bileylenmekte olan; ailesinde söz hakkı verilmeyen, okulda susturulan, dinlenmeyen çocuk, bir şekilde kendini ifade etmek ister; bu, onun içinde karşı konulamaz bir duygu olarak büyür ve geli-şir.

Ergenlikle beraber yetişkinliğe adım attığında ise bastırılan duyguları ile beraber olur olmaz her şey hakkında konuşmaya, yorum yapmaya, eleştirmeye başlar. Şu an bize cep tele-fonumuz kadar yakın olan sosyal medya da bu iş için biçilmiş kaftandır. Gündem-deki konular, ünlüler, fotoğraflar, olaylar hakkında fikrini beyan etmek; böylelikle toplumda yer edinmek, daha doğrusu bir birey olmak ister. Herhangi bir konu hakkında hangi yorumu yazarsa yazsın söylemek istediği şey aslında şudur: Ben de varım. Bir varoluş mücadelesidir bu. Sadece yorumla kalsa iyi; yediği, içtiği şeyleri, gittiği, gördüğü yerleri de paylaşır ve böylelikle bir birey olma, ben de varım deme adına tecrübelerini, izlenimlerini de insanlarla paylaşarak varoluşunu per-çinlemek ister.

Bu bir moda haline gelmiş ve işi vak-tinden çok olmayan herkes de bu moda-dan nasibini almıştır. “Beğenilme ve ben de buradayım” sorunu sadece ergenler/gençlerle sınırlı kalmayıp 7’den 70’e her-kesi etkilemiştir. Neredeyse tüm dünya bu çılgınlığa kapıldığından bu durum artık normalmiş gibi algılanmaya başlan-mıştır. Yatak odalarında en mahrem hal-lere varıncaya kadar olur olmaz her şey paylaşılır olmuş, galibi hiçbir zaman belli olmayacak çılgınca bir yarışa start verilmiştir artık.

Bu paylaşımlar ve yorumlar sonucundaki etkileşim normalde karşı cinsten birine olan duygularını ifade

etmeyecek-edemeyecek olan bireye, evde bilgisayarın başında yahut elindeki cep telefonuyla çok kolay bir şekilde, utanmasına gerek kalmayacak bir rahatlıkla yapabileceği sanal bir özgüven aşılamıştır. Bu olgunun gerçekliğini sade çocuklar-gençler değil yetişkinler de kavrayamamış olacak ki normalde yabancı bir erkekle yahut kadınla o şekilde konuşmaması gereken evli biri-nin sosyal medyada çok rahat bir şekilde lakayt davra-nışlar sergilediğini görüyoruz.

Youtube’un kullanıcılarına çektikleri vi-deoların izlenme sayısına göre verdiği üc-ret de ayrı bir sorunun başlangıcı. “Neden?” diyecek olursanız; Youtube’da biraz gezer-siniz göreceksiniz; insanlar youtuber olma adına yani Youtube’da videoları izlenilerek para kazanmak için hem kendilerini komik duruma düşürüyor, hem de onların röportaj adı altında sokaktaki insanlarla hiç olma-dık tarzda konuşmalarına şahit oluyoruz. Bana öyle geliyor ki yakın bir zamanda bu ahlâkî dejenerasyonun tabii bir sonucu ola-rak insanımız, sırf para kazanma adına hâli hazırda Avrupa ve Amerika’da örnekleri boy göstermiş olan pornografik görüntüler yayınlamaya başlayacaklar.

Savaşta kocalarını kaybetmiş kadınla-rın hayli fazla olduğu 1900’lü yıllarda diğer kadınlara nisbet yaparmış gibi olmasın diye kocasının koluna girmeyip arkasından onu takip eden kadının basiretine karşın, yatak odalarında en mahrem hallerini bü-tün dünya ile paylaşan günümüz insanının bu halini nereye koymalı acaba? Ya da başkaları da görür, canları çeker alamazlar

diyerek bakkaldan alınanları kese kağıdına koyan, bez-lere saran, görüntüsü ve kokusu dahil kimseyi özendir-meden erzaklarını sanki utanılacak bir şey yapıyormuş gibi gizli gizli eve taşıyan insanın ferasetinin aksine her oturduğu sofrada çektiği fotoğrafları gözümüzün içine sokan günümüz insanının bu durumunu...

Hangi konu hakkın-da hangi yorumu yazarsa yazsın, tipik sosyal medya kulla-nıcısının söylemek istediği şey şudur: Ben de varım. Bir varoluş mücade-lesidir bu. Sadece yorumla kalsa iyi; yediği, içtiği şeyle-ri, gittiği, gördüğü yerleri de paylaşır ve böylelikle bir birey olma, ben de varım deme adına tecrübe-lerini, izlenimlerini de insanlarla pay-laşarak varoluşunu perçinlemek ister.

Page 32: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2832

Neticede sosyal medyanın körüklediği bu ahlaki erozyonun; toplumumuzu ayakta tutan iffet, haya ve di-ğer manevi değerlerimizi korkunç bir süratle aşındırdığı bir gerçek. Bu çılgınlığın bir kartopunun çığa dönüşmesi gibi katlana katlana çoğalıp, dozunu her gün biraz daha arttırarak nihayetinde bizleri vıcık bir kitle haline getire-ceğini göreceğiz maalesef.

Sosyal medyanın en olumsuz etkilerinden biri de insanların fii-liyatta hiçbir şey yapmamalarına rağmen, hassas oldukları konularla ilgili herhangi bir yazıyı veya görse-li sosyal medya üzerinden payla-şıp da üzerlerindeki sorumluluğun kalktığı yanılgısına kapılmaları. Birey, farkındalık oluşturma adına bu paylaşımları yapmakla beraber maddi imkanlarından, zamanından bir kısmını ayırıp da gerçekten mü-tessir olduğu, kendine dert ettiği olaylara fiili olarak hiçbir katkıda bulunmuyorsa yaptığı şeyin kişisel bir tatminden ibaret olmaktan öteye gitmeyeceğinin farkına varmalı. Me-sela, Çanakkale harbi günümüzde cereyan etmiş olsa, insanımızın ta-kınacağı tavır nasıl olurdu dersiniz? Sosyal paylaşıma endeskli yaşa-mında kendi ölüm haberini kendisi paylaşıp “beğeni-like” alamayaca-ğından muharebeye katılmayı aklı-nın ucundan bile geçirmeyecek, Se-yit Onbaşı ile çekeceği selfiyi sosyal medya hesaplarından paylaşmakla yetinecektir herhâlde. Paylaşım sitelerinde “Çanakkale Geçilmez” adlı bir sayfa açmak da ihmal edil-meyecek ve “Vatanını Seviyorsan Paylaş” şeklinde bir sloganla ülkesi için bütün fedakarlıkları yapmaya hazır vatanseverlerin(!) de bu durumdan haberdar olması

sağlanacak, Youtube’da paylaşılan savaş görüntüleri izlenilip tekbirler getirilecektir muhtemelen. İnternet kotası tükendiğinden gittiği kafelerdeki “wi-fi”ye bağlan-dığı saatler dışında bu harbe destek veremeyecek olan büyük bir çoğunluğun duyacağı derin üzüntülerden de bahsetmezsek onlara haksızlık yapmış oluruz bence.

Beğenilmek, varlığımızı hissettir-mek, kendimizi olduğumuzdan farklı göstermek, vicdanımızı rahatlatmak, flört edinmek, haberdar olmak, boş va-kitlerimizde ne yapacağımızı bilemedi-ğimizden oyalanmak... istiyoruz. Her şeyde yaptığımız gibi bu hususta da îtidâli koruyamıyor ve kantarın topuzu-nu kaçırıyoruz.

Üzerinizde muhakkak bekçiler, de-ğerli yazıcılar vardır. Her ne yaparsanız (paylaştığınız yazıları, görselleri; sosyal medyada yaptığınız her şeyi) biliyorlar. (İnfitar Suresi, 10-12)

Sosyal medyanın hiçbir faydası yok mu, hiç onlardan bahsetmemişsi-niz diyeceksiniz belki. Ben size Hoca Nasrettin’den bir kıssa ile cevap vere-yim: Nasrettin Hoca’ya keçiboynuzu yi-yip yemediği sorulduğunda hoca şöyle cevap vermiş: “Bir kaşık bal için bir küfe odun çiğneyemem.”

Sosyal medyanın en olumsuz etkilerinden biri insanların fiiliyatta hiç-bir şey yapmamalarına rağmen, hassas oldukları konularla ilgili herhangi bir yazıyı veya görseli sosyal medya üzerinden paylaşıp da üzerlerindeki sorumlu-luğun kalktığı yanılgısına kapılmaları. Birey, far-kındalık oluşturma adına bu paylaşımları yapmakla beraber maddi imkanların-dan, zamanından bir kıs-mını ayırıp da gerçekten mütessir olduğu, kendine dert ettiği olaylara fiili olarak hiçbir katkıda bu-lunmuyorsa yaptığı şeyin kişisel bir tatminden ibaret olmaktan öteye gitmeye-ceğinin farkına varmalı.

Page 33: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم33 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 34: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

KuranTarihiEmre Gündoğdu

Kur’an Tarihi Mustafa el-Azamî İz Yayıncılık

Kitabın yazarı Mustafa el-Azami 1932’de Hindistan’da doğdu. İlk, orta ve yüksek tah-

silini burada yaptı. Daha sonra Oxford, Ümmü’l Kura, Michigan gibi çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliğinde bulundu. İşte bundandır ki yaptığı araş-tırmaların birçoğunu oryantalistler için hazırladı. Bu kitabı yazmasına sebep olan olay, önsözde belirttiği üzere The Atlantic dergisinde Toby Lester’in yazdı-ğı şu satırlardı: “Müslümanlar her ne kadar Kuran’ın değişmemiş olduğuna inansalar da bu görüşü ilmi ölçütler dâhilinde açıklamaktan acizdirler.” Bu söz-ler Azami’yi çok etkilemiş ve derin bir çalışma içeri-sine girmiştir. Uzun süren yurtdışı hayatı ona Kitab-ı Mukaddes hakkında birçok bilgi birikimi sağlamıştır. Bu konu üzerine biraz daha eğilince kitabına ‘Kitab-ı Mukaddes’ içeriğinde 100 sayfalık bölüm eklemiştir. Böylelikle kitap basitçe Kuran tarihini ele almamış, oryantalistlerin Kuran’a yaptıkları eleştirileri ve ken-disinin Kitab-ı Mukaddes hakkındaki eleştirilerini detaylıca anlatmıştır. Böylelikle kitabın içeriği 3 ana başlıktan oluşmuştur: Kuran metninin tarihi, Kitab-ı Mukaddes tarihi ve oryantalist araştırmacılığın de-ğerlendirilmesi.

KURAN METNİNİN TARİHİ

Azami bu konuyu 13 farklı başlıkta incelemiştir. Bu başlıkların hepsini tek tek açıklamayacağım.

Vahiyler ve Muhammed peygamber

Nöldeke, Muhammed peygamberin ilk vahiyleri unuttuğunu iddia etmektedir. Diğer bir oryantalist Mingana ise şöyle der: Müslüman toplum, çok son-raları İslam devletinin hızlı genişlemesiyle birlikte gelecek nesiller için bu ayetlerin korunması amacıy-la Kuran’ın değerli olabileceğini düşününceye kadar Kuran’a çok fazla değer vermemişlerdir.

Azami bu iddialara şöyle cevap vermiştir: Bu konuya verilecek cevap Muhammedin peygamber olması ya da olmaması durumunda değişmeyecek-tir. Her iki durumda da Kuran’ın korunması gerekir.

ilim MART 2018 Sayı: 2834

Page 35: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Onu gerçek bir peygamber olarak düşündü-ğümüzde, Allah’ın ona bahşettiği böyle bir şeyi sonuna kadar koruyacak ve en büyük değeri ona verecektir. Yok, eğer Muhammed sahtekâr birisi ise Kuran’a önemsiz bir kitap muamelesi yapması ve onu çok fazla değer vermediği bir kitap gibi göstermesi son dere-ce saçma olacaktır. Zira bu onun uydurduğu şeydir. Ve kimsenin bunu anlamaması gere-kir. Sonuç olarak iki durumu da ele aldığımız-da Mingana’nın bu iddiası basit bir suçlama-dan ibarettir.

Azami kitabının birçok yerinde yapacağı gibi bu mevzuda da sadece savunma yap-mak yerine kendisine gelen eleştirilere kar-şın Hristiyanlara yaptıkları eleştirinin aynısını yapmaktadır. Anglikan Kilisesi’nin iki yüz din adamına sorduğu on kutsal emirde bile mu-tabık kalamadıklarını söylemektedir.

Kuran yazımı ve tertibi

Peygamber kendisine vahyolunan ayet-leri daha ilk dönemden itibaren yazıya ge-çirmiştir. Medine döneminde peygamberin kâtipliğini yapmış altmış beş isimle karşılaşı-rız. Peygamber bu ilk yazıya geçirme işlemin-den sonra bunu tüm ashaba duyurur ve bir-çok kimse yeni nazil olan bu ayetleri yazardı.

Ayet ve surelerin tertibine gelince, Azami ayet diziliminde rivayet açısından hiçbir farklı görüşün olmadığını söyler. Birçok hadiste ‘şu ayet nazil olduğunda onu şu surenin şurasına koyun’ şeklinde ibare geçer. Surelerin tertibin-de de Azami’nin düşüncesi aynıdır. Yani tüm surelerin yerini peygamber söylemiştir. Fakat bu konuda İslam âlimlerinin ihtilafı olduğunu ve Ubey bin K’ab ile İbn Mesud Mushafları-nın içeriğinde bazı farklılıklar olduğunu iddia edenler olmuştur. Bu ihtilafları göz önüne

alarak surelerin tertibini peygamberin yap-mamasında bir sakınca olmadığını belirtmiş-tir. Her ne kadar surelerin yeri değişmiş olsa da Kuran’ın içeriğine etkisi yoktur. Azami bu ihtilafları dört maddede inceler.

• Tüm surelerin tertibi şimdiki haliyle bizzat peygamberden işitilmiştir.

• Sadece 9. sureyi (tövbe) Hz. Osman yerleştirmiştir. Diğer tüm sureler peygamber-den işitilmiştir.

• Tüm sureleri Zeyd bin Sabit ve Halife Osman tertip etmiştir.

• Surelerin bir kısmını hazreti peygam-ber, diğer bir kısmını sahabe tertip etmiştir.

Kuran’ın yazılı derlemesi

Gerçekte Kuran’ın tamamı peygamberin hayatında yazılmıştı. Fakat bu yazılan sayfa-lar bir araya getirilmemişti. Kuran’ın ilk yazılı derlemesi Hz. Ebubekir döneminde yapılmış-tır. Bu iş için Zeyd bin Sabit’i görevlendirmiştir. Zeyd bin Sabit’in Kuran’ı derlemek için izlediği bazı metotlar vardı. Onları şu şekilde sırala-yabiliriz:

• Daha eski sayfaları yeni sayfalara tercih etmesi

• Ana nüsha ile karşılaştırılmış ve kâtipler tarafından gözden geçirilmiş nüsha-lar, bu niteliği taşımayanlardan daha üstün-dür.

• Asıl nüsha mevcutsa bundan yazılmış tüm nüshalar önemini kaybeder.

Üçüncü madde hakkında Azami şöyle açıklamada bulunur: Eğer orijinal yazma yok-sa A ve B yazmaları göz önüne alınır. Bu du-rumda L, M ve X’nin bir değeri olmaz. Veya elimizde orijinal nüsha varsa diğer tüm nüs-halar değerini kaybeder. Bu sistem 20. yy şar-kiyatçıları tarafından geliştirilen tenkitli metin

العلم35 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 36: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

neşrinin esaslarıdır. Ancak bundan 14 yy önce Zeyd bunu gerçekleştirmiştir. Azami’nin bu açıklamayı yapması oldukça basittir. Çün-kü bu şablon tamamen mantıksal düzlemde ilerlemektedir. Yani Zeyd bu sistemin kurucu-su değildir.

Tövbe suresinin son iki ayetine gelecek olursak, bu ayetler sadece Ebu Huzeyme’nin yazılı belgesiyle kabul edilmiştir. Bunun sebe-bi basittir. Bu ayeti ashaptan birçok kişi ezbe-re biliyordu. Eldeki kaynakların kısıtlı olması onu yazıya geçirme hususunda sıkıntıya sok-muştur. Yani bu ayetler onlarca kişinin ezbere bilmesi fakat sadece Ebu Huzame’nin yazı-ya geçirmiş olmasıyla kabul edildi. Uydurma olma şüphesini ortadan kaldıran diğer bir hu-sus, bu ayetlerin ne bir kabileyi övüyor ne de bir kişinin faziletinden bahsediyor olmasıdır. Bu ayetlerle beraber Kuran’ın toplanma işlemi sona ermiş oldu ve devlet arşivine kaldırıldı.

Hz. Osman döneminde devletin sınırlarının genişlemesi, Arap olmayanların da Müslü-man olmasıyla Kuran’da farklı okumalar orta-ya çıktı. Bu ihtilaflar Hz. Osman’ı Kuran nüs-hasını çoğaltmaya itti. Zeyd başkanlığında 12 kişilik heyet hazırlattı. Bu heyet, Kuran’ı -farklı rivayetler olmasına rağmen genel görüş- se-kiz adet yazdı. Yazılan bu nüshaları sekiz bü-yük beldeye karilerle beraber yolladı. Bunlar dışındaki tüm nüshaların yakılmasını em-retti. Osman Mushaf’ı ile günümüz Mushaf’ı arasında hiçbir ihtilaf yoktur. Ancak Medine Mushaf’ı (Hz Ebubekir’in hazırlattığı) ile 12 yerde farklılık göstermektedir. (s. 141) Bu farklılıklar-dan bir tanesini zikredelim. Bakara 132’de Osman Mushaf’ında ابراهيم بها وصى şeklinde و

yazarken Ebubekir Mushaf’ında و اوصى بها ابراهيم yazar. Azami bu konuya şu şekilde açıklık ge-tirir: Bu farklılıklar dokuz bin satır içerisindeki sadece 13 harften ibarettir. Ayrıca bu farklı-lıkların hiçbiri manaya etki etmez.

Arap hattının tarihi

Azami’nin bu konuya değinmesinin asıl sebebi bazı oryantalistlerin Arap alfabesi-nin değerini düşürecek sözlerde bulunma-sıdır. Şimdi onların bu konudaki sözlerine ve Azami’nin onlara verdiği cevaplara bakalım.

Mingana: “Arap dilinin gelişimi hakkın-da o kadar cahiliz ki Arapçanın Mekke ve Medine’de kendi alfabesi olup olmadığını bile kesin bilemiyoruz.”

Nabia Abbot ise o zamanlarda konuşulan dilin başlı başına bir dil olmadığını, Nebatça dilinin bir varyantı olduğunu ileri sürer. Bunu bulduğu yazıtlarla kanıtlar ve değişim süreci-ni harita üzerinde gösterir. (s. 162)

Aslına bakılırsa bu iddialar Kuran’ın ya-zımına veya rivayetine herhangi bir zarar vermez. Fakat Azami’nin aşırı oryantalist karşıtlığı kendisini bu konuyu derinlemesine araştırmaya sürüklemiştir. Kısaca bahsetmek gerekirse bu iddialara şöyle cevap verir: Ne-bati Devleti, Hz. İsmail’in oğlu olan Nebat’a nispet edilir. Hz. İsmail Mekke’de Cürhüm ka-bilesinde Arapça konuşmakta idi. Oğlu Nebat ve sonraki nesiller Arapça dilinden türeyen Nebatça’yı kullanmaya başladılar. Bu durum-da oryantalistlerin iddiaları boşa çıkmış olur.

Kuran’da Arap yazısı ve imlası

Her dilde olduğu gibi Arap dilinde de tarih-sel serüvenin getirdiği bazı imla değişiklikleri olmuştur. Mesela, Peygamberimizin Halid bin Said el- As’a yazdırdığı mektupta كان yerine

AM

LB X

Orjinal yazma

ilim MART 2018 Sayı: 2836

Page 37: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

حتى , yazılmıştır. Aynı imla d حتا yerine كون -ğişiklikleri Kuran’da da mevcuttur. Hz. Ali’ye atfedilen bir Mushaf’ta (Raza kütüphanesi ko-leksiyonu) günümüz Kuran’ından farklı olarak yazılmıştır. Yine حتا yerine حتى ve عال yerine علىHaccac b. Yusuf döneminde Ubeydullah b. Ziyad kendi Mushaf’ına 1000 civarı harf ek-lemiştir. Haccac bunu duyunca Ubeydullah’ı yanına çağırtmış ve yapılan değişiklikleri öğ-renmek istemiştir. Ubeydullah قلو ve كنو şeklin-de yazan tüm kelimelere iki elif ekleyip قالوا ve şeklinde yazdığını belirtmiştir. (s.180) كانوا

Kuran’a eklenen bir diğer şey ise hare-ke ve noktalama işaretleridir. Hz. Osman’ın Mushaf’ında ne nokta ne de hareke bulun-maktaydı. Noktalama sistemi Araplar arasın-da az da olsa bilinmekteydi. Azami noktala-manın kullanıldığı yerlere 6 adet görselleriyle beraber örnek vermektedir. Bunların en eskisi M.S. 267 yılına ait olan Rakuş mezar taşı-dır. Bu mezar taşında ‘zel, şın’ gibi harflerin noktası olduğu çok bellidir. Harekenin ilk kul-lanımı ise Ebu’l Esved ed- Düeli tarafından oldu. Bu harekeleme sistemi renkli mürekkep ile yazılan noktalardan oluşmaktaydı. Harfin arkasına, üstüne ve altına konulan noktalar ötre, üstün ve esreye delalet ediyordu. Daha

sonraları Halil b. Ahmet renkli nokta ile hare-kelemeyi bırakıp şuanda kullandığımız hare-kelerin temelini attı.

KİTAB-I MUKADDES TARİHİ

Eski Ahit

Hz. Musa (m.ö. 1200) kendisine inen lev-haları Levililere verdi. Hz. Musa öldükten son-ra bu yazmalar yaklaşık 500 yıl boyunca Ahit sandığında kilitli kaldı. Bu sebeple birçok nesil tarafından Tevrat hiç bilinmedi. Bu süre içinde Tevrat’ın bulunduğu sandık kaçırılmış, sonra tekrar bulunmuş. Ahit sandığını Hz. Musa’dan sonra açan ilk kişi Kral Süleyman (m.ö.621) ol-muştur. Halka ilk kez okunuşu ise m.ö.449’u bulur. Bu durum Tevrat’ın farklı bir yerde sak-lanmış olsa bile yüzyıllarca Yahudilerin haya-tından büsbütün çekildiğini gösterir.

Azami’nin Tevrat’ın tahrif olması hakkında çok ilginç iddiaları vardır. Şimdi bunların bir-kaçını zikredeceğim.

• Tevrat’ın asıl dili İbranice değil Kenan-cadır.

• İbranice metinde birçok benzer harf vardır ve bu harfler birbirine karıştırılmıştır.

• İbranice Kitab-ı Mukaddes sayısı m.ö.

العلم37 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 38: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

9. yy ile m.s. 1100 arasında sadece 31 adettir. Kuran’ın ise ilk iki yüzyılda bile nüshaları yüz-lercedir.

• Tevrat’ın ilk 500 yıl boyunca sandık-tan hiç çıkarılmaması ve bu süre içerisinde bir kere kaçırılmış olması, metnin sağlam kalma-sını olanaksız kılar.

Tevrat nüshaları m.s. 10. yy’da çok az sa-yıda olmasına rağmen birbirleri arasında çok fazla farklılık gösteriyorlar. Yahudi bilginleri bu istinsah hatalarını engellemek için birçok eski nüshayı yok edip yenilerini yazdılar.

Yeni Ahit

Hz. İsa’ya vahyedilen metin ilk yüzyıl-da fazla ilgi görmedi. Ayrıca bu metin sabit, başı ve sonu belli olan bir metin de değildi. İlk yüzyılda yaşayanlar bu metne bazı ilave-de bulundular. Bu ilk metnin en önemli özelliği yeni bir dine çağrıda bulunmayışı ve İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunu belirtmemesidir.

Zaman ilerledikçe İsa’nın kutsiyeti de arttı. Roma İmparatorluğunda var olan bazı mito-lojik inançlar Hristiyanlığa bulaştı. M.S. 100’e gelindiğinde Markos, Matta, Luka gibi kişiler kendi İncillerini yazarak asıl metni çarpıttılar. Asıl metin bir süre sonra kaybolunca Hristi-yanlık dini mitolojiler ve İsa’nın hayatını anla-tan metinlerle doldu.

İncil’de yazı stilinden kaynaklı (metinsel) bir-çok hata ortaya çıkmıştır. O dönemde iki yazı sitili mevcuttu. Bunlardan biri ‘miniskül’ diğeri de ‘uncial’dır. Miniskül, Türkçedeki el yazısına benzer. Kelimeler ayrı ama harfler bitişik ola-rak yazılır. Uncial yazısı ise harfler bitişik değil lakin tüm kelimeler bitişiktir. İlk dönem İncil-lerin çoğunluğu uncial yazı stiline aittir. Keli-melerin bitişik olmasıyla birçok cümle yanlış anlaşılmış veya anlaşılmaya çok müsaittir.

Örnek olarak Yuhanna 1:34’de ‘Tanrı’nın oğlu’ ifadesi ‘Tanrı’nın seçilmiş olanı’ olarak da okunabilir.

İncil’in tahrif sürecini yazıcılar da çok hız-landırmıştır. Comfort, İncil’i istinsah edenlerin yaptıkları bu hataları 7 maddede özetler;

• Ayinler için yapılan duaların eklenme-si.

• Mezheplerin müdahalesi ile gerçekle-şen eklemeler.

• İncil yazarlarının eklemeleri (Markos 9:29’da ‘duadan sonra’ ibaresine ‘ve oruç tut-mak’ ifadesinin eklenmesi gibi.

• Sözlü gelenekten gelen malzemenin hatalı olması

• Uyumlu hale getirme çabası.• İnanışsal ön yargılara dayalı ekleme-

ler. Özellikle Ruh ile alakalı olanlar. • Okuyucularda yanlış intiba bırakacak

yerlerin değiştirilmesi.

ORYANTALİST ARAŞTIRMACILIĞIN

DEĞERLENDİRİLMESİ

Azami bu bölümde oryantalistlerin Kuran’a yaptıkları eleştirilere cevaplar vermektedir. Verdiği cevaplar ‘Kuran Tarihi’ bölümünde verdiklerinden farklı değildir. Dikkat ettiği asıl konu ise oryantalistlerin Kuran’a yaptığı eleş-tirilerin hiçbirini Tevrat ve İncil’e yapmama-larıdır. Bu eksiklikten ötürü kendisine gelen soruların aynısını onlar için sorar. Bu şekilde oryantalistlerin eleştiri şeklini benimsemedi-ğini belirtir.

ilim MART 2018 Sayı: 2838

Page 39: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم39 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Büyük Hippias’tan Hipparkhos’a İki Kitap Beş Diyalog

İbrahim Türkan

1. Büyük Hippias Theages Platon Say Yayınları

2. Hipparkhos Kleitophon Rakipler Platon Say Yayınları

PLATON KİTAPLIĞI -3-

BÜYÜK HİPPİAS

Büyük Hippias diyalogu tıpkı Küçük Hippias di-yalogu gibi sokratik diyaloglardandır. Yani

Platon’un gençlik dönemine ait bir eserdir. Sokratik diyalogların genel özelliği ise ahlaki problemler ve er-demler üzerinde yoğunlaşmasıdır. Büyük Hippias di-yalogu “güzel” ve “güzelin ne olduğu” üzerine kaleme alınmış bir eserdir.

Hippias dönemin önemli ve saygın sofistlerinden birisidir. Elis’lidir. Hemen bütün sofistler gibi hitabet yeteneği ve ikna sanatının yanı sıra geniş bilgisiyle ün kazanmıştır. Yaptığı konuşmalar ve verdiği dersler sa-yesinde büyük bir servet elde etmiştir. Yunan dünyası-nın hemen hepsini dolaşmış ve zamanın bütün bilgile-rine vakıf biri olarak bilinmektedir.1

Diyalogun başında Lakedaimonia’da önemli işler peşinde koşturup uzun zamandır Atina’ya uğrama-yan Hippias ile Sokrates karşılaşır. Hippias’ın son za-manlarda yaptığı işler ve eğitim faaliyetleri hakkında konuşurlar. Hippias ona çok ün kazandıran bir ko-nuşmasının konusundan bahseder. İçerisinde güzel işlerin de konu edildiği bu konuşmayı yakın zamanda Pheidostratos’un okulunda da yapacağını ve Sokrates’i yanında bu işlerden anlayan birileri ile beraber bekle-diğini söyler.

Sokrates, Hippias’ın davetini geri çevirmeyeceğini fakat bundan önce kendisine güzelliğin ne olduğunu öğretmesini ister. Çünkü bir gün bir yerde güzellik ile ilgili konuşurken meclisten birkaç kişi Sokrat’a güzelli-ğin tam olarak ne olduğunu sormuşlardır. Sokrat da bu soruya tam olarak bir cevap verememiştir. Bu sebeple büyük bir alçak gönüllülük göstererek Hippias’a şöy-le der; sizin gibi bilge insanlarla karşılaştığım zaman ellerimi açıp sizden bilgi almam, iyice öğrenmem ve bundan sonra başka insanlarla tartışmam gerekiyor-du. İşte bu nedenle tam da zamanında geldin. Şimdi bana güzelin ne olduğunu açık bir şekilde anlatmalı-sın ki bu sayede tekrar zor durumda kalmamın önüne geçmiş olasın.2

Page 40: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

ilim MART 2018 Sayı: 2840

Hippias Sokrates’in isteğini kabul eder. Ve şöyle der; sana güzelin ne olduğunu açıklaya-cağım ve düşüncem asla çürütülmeyecek kadar güçlü olacak Sokrates! Şöyle yanıt verebilirim; genç bir kız güzeldir.3

Böylelikle Hippias güzellik hakkındaki ilk ta-nımını yapmış olur. Fakat bir şeyin ne olduğunu ortaya koyan nesne tanımıyla, örnek göstererek yapılan tanımı veya tanımın bizatihi kendisiyle tanımlanacak şeye ilişkin olarak örnek vermeyi birbirine karıştırır.4 Hâlbuki Sokrates’in istediği, aradığı daha soyut, evrensel, genel geçer bir ta-nımdır.

Bu tanımı Sokrates kolay bir şekilde çürütür. Bu esnada kendisine güzel nedir sorusunu soran kişinin yerine konuşmaktadır Hippias ile. Tanımı-nın çürütüldüğünü gören Hippias, tekrar asla çü-rütülmeyecek bir tanım yapar ve şöyle der; bana göre güzel; asla hiçbir yerde hiçbir kimseye çirkin görülmeyecek şeydir.5

Fakat Sokrates bu komik tanımı da çürütür. Diyalogun sonlarına doğru Sokrates de kendine göre iki tanım yapar. (S. 48,50) Fakat bunlar da tat-min edici değildir. Diyalog bir sonuca varılmadan sonlanır. Güzelliğin tanımı yapılmamış, ne oldu-ğu ortaya çıkmamıştır. Fakat yine de Sokrates bir şey öğrenmiştir; Hippias! İkinizle olan konuşma-larımdan bir sonuca vardım. Evet, artık güzelin zor olduğuna dair sözün ne anlama geldiğini bi-liyorum sanırım.6

THEAGES

Theages kitabın diğer diyalogunun adı. Di-yalog bu adı Demedokos’un bilge olmak isteyen oğlundan alıyor. Bir gün Demedokos oğluyla beraber Sokrates’in yanına gider. Ve oğlunun ondan kötü bir şey istemediğini fakat yine de endişelendiğini söyler. Bu giriş kısmından sonra Sokrates Theages ile konuşmaya başlar. Gen-cin bilgelikten kastının ne olduğunu anlamaya çalışır. Tam netleşmese de genç bilge bir yöne-tici olmak istemektedir. Ve bu genci önce bir bil-ge olarak yetiştirecek bir bilgeye ihtiyaç vardır.

Theages Sokrates’ten kendisinin hocası olmasını ister. Bu makul fikre Demedokos da katılır. Fa-kat Sokrates şaşkındır. O şöyle der; benim bu tür önemli konular hakkında hiçbir fikrim yok ama olmasını isterim tabi. Hem de bilirsin ki benim tek bildiğim şey; aşkla ilgilidir. Bunu hep söylemişim-dir. Evet, bu konuda dünyadaki herkesten daha bilge olduğumu söyleyebilirim.7

Sokrates’in bu ve bundan sonraki söylevleri baba ve oğlu ikna edemez. Theages adlı genç Sokrates’in öğrencisi olur.

HİPPARKHOS, KLEİTOPHON, RAKİPLER

Üç kısa diyalog iki kapak arasında toplanmış. Bu diyalogların bir araya gelmelerinin tek sebebi çok kısa olmaları değil. Bunun yanı sıra Platon’a ait olup olmadıklarının şüpheli olması. Son dö-nemlerde geliştirilen bazı metin okuma yön-temleri ve araştırmaların ışığında bu metinlerin Platon’a ait olmadıkları nerdeyse netlik kazandı. Platon’dan sonra belki öğrencilerinin kaleme al-mış olabilecekleri tahmin ediliyor.

Hipparkos; kazanç-kayıp üzerine tartışan Sokrates ve öğrencisinin konuşmalarından olu-şur.

Kleitophon; eser bu addaki bir Atina vatanda-şının Sokrat eleştirisini konu alır. Mevcut diyalog-ların en kısasıdır. Sokrates’in bu eleştirilere cevap verip vermediği bilinmemektedir.

Rakipler; Platon’un yazım tarzına en uzak di-yalogdur. Bilindik diyaloglardan çok farklıdır. Ko-nusu filozofun görevi ve felsefedir. Sokrates bu konuda bilge olduğunu iddia eden birisi ile tar-tışır.

DİPNOTLAR1. Küçük Hippias, Say Yayınları, Çev. Furkan Akderin, S.212. Sayfa 343. Sayfa 354. Lakhes, Say Yayıları, Furkan Akderin, S.245. Sayfa 416. Sayfa 647. Sayfa 78

Page 41: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Korkmayın.CumhuriyetTarihi Isırmaz!Mustafa Alp

Cumhuriyetin Tarihi Ahmet Cemil Ertunç Pınar Yayınları

Cumhuriyet Türkiye’sine karşı duran bir çevrede büyüdüm. Annem başta olmak üzere kurs ho-

calarım ve çevredeki abilerim, Osmanlı Devletini yıkan (!) Laik ve Kemalist kesime karşı müthiş öfkeliydiler. Bu kesim toplumu gavurlaştırmış jakoben ve militarist bi-rer Frenk mukallidiydi. Atatürk’e kin beslemek ve onun öncülüğünde geliştirilen birçok köklü toplumsal deği-şime direnmek, benim gibi Fatih-Çarşamba’da yeti-şen birçok şalvar cüppeli gencin en temel meselesiydi. Tavrı böylesi kesin biri olarak haliyle yıllarca Cumhuri-yet tarihini merak etmedim. Zaten kulaktan dolma bil-giler ya da yüzeysel okuduğum parçalar, daha ötesini merak etmeme pek imkân tanımıyordu.

العلم41 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 42: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Yıllar sonra, yavaş yavaş ideolojik ve kültürel kabuğumun dışına çıkmaya başladığımda, Türki-ye tarihine, özellikle bizce sansürlenen Cumhuri-yet ve inkılaplar tarihine ne kadar cahil kaldığı-mı gördüm. Üzücü ki bu alandaki eserlerin kahır ekseriyeti ya tarafgir Osmanlıcılıkla Cumhuriyet devrini hepten çürüğe çıkarıyor ya da yine tarafgir Kemalist bakış açısıyla bu süreci yere göğe sığdı-ramıyordu. İslamlaşan veya Batılılaşan Türkiye’ye ideolojik büyüteçlerle bakma yanılgısıydı bu.

Günümüz okurları bu bakımdan daha şanslı. Gerektiği şekilde olmasa da gerek Osmanlı’yı ge-rek Cumhuriyet Türkiye’sini seri kanlılıkla ele alan yazarlar mevcut. Yeni bitirdiğim Cumhuriyetin Ta-rihi kitabı bunlardan bir tanesi. Yazar Ahmet Cemil Ertunç (sonraki baskılarda Celalettin Vatandaş’ın müstearı olduğu anlaşıldı) ciddi bir emek harca-yarak TBMM’nin açılışından 28 Şubat’a kadarki Türkiye tarihini mercek altına alıyor. Kitabın en önemli özelliklerinden biri, yüzlerce kaynaktan beslenmesi, konuları sık sık Kemalizmin ideolog-larından alıntılarla zenginleştirmesi.

Yıllarca Mustafa Müftüoğlu, Kadir Mısıroğ-lu, Hasan Hüseyin Ceylan ve Yavuz Bahadıroğ-lu gibi oldukça tarafgir dil kullanan, hamaset kasan ve tek tip bakış açısı dayatan yazarlar-la yetinmek zorunda bırakılmış bir İslamcı genç olarak, Cumhuriyetin Tarihi kitabını büyük bir açlıkla okudum. Yazarı içtenlikle takdir ediyo-rum. Evet, o da totalde Atatürk Türkiye’sinin ke-sinlikle özgürlükçü, demokrat ve halkla ele ele ol-duğunu düşünmüyor; fakat daha esnek dilli, bol referanslı ve en önemlisi salt indî yorum dayat-mıyor, kaynak sunuyor; ilk ağızlardan aktarıyor.

Yine de yazarımız Laiklik ve Cumhuriyetin teorik kısmına ağırlık vermek yerine, toplumsal süreçlere ve somut gelişmelere daha fazla eğilseydi, daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Peki, eser tek başına yeterli mi? Değil elbet-te! Süreçle alakalı daha çok yazar okumak, daha zengin bir yorum ufkuna sahip olmak lazım. An-cak böylelikle orta yolda buluşabilir ve sağlıklı tahliller geliştirebiliriz. Maalesef aynı ülkenin par-lak zihinli, yüreği sevgi dolu birçok genci kimi ha-talı anlamalar, kimi gereksiz saplantılar sebebiyle birbirleriyle iletişim yollarını kapamış durumda. Bunca küskünlük yetmedi mi? Artık Atatürk’e laf söyletmeyenlerin, onu gerekçeli şekilde eleştiren-lere kulak vermeleri gereken zaman gelmedi mi? Keza Abdulhamit’e toz kondurmayanların, onu baskıcı olarak yorumlayan tarihçilerin ne dediği-ne bakma vakti?

Ve en önemli soru: Kitap bana ne kattı? Önceki düşüncelerimi çürüttü ya da tahkim mi etti? De-dim ya, bunun için daha çok kitap okumam ge-rek; fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Yıllardır sarsılmaz kanaatlerimin vidalarını gevşetti, katı düşüncelerimi yumuşattı. Modernleşen Türkiye’yi bütünlüklü görmeme, olayları öncesi-sonrasıyla değerlendirmeme yardımcı oldu. Evet, şimdi de Atatürkçü ya da Cumhuriyetçi değilim; lakin o Ab-dulhamitçi ya da Osmanlıcı Mustafa Alp de yok. Şimdi iki tarafı daha sakin ve empatiyle dinleme-ye hazırım.

ilim MART 2018 Sayı: 2842

Page 43: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

العلم43 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 44: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

Bu yazıda İmam Şafiî (ö. 204/820)’nin el-Üm isimli kitabın-da, sonraki dönemlerde rükün ve şart olarak sayılan hü-kümleri nasıl ifade ettiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Aynı amaca yönelik ilk dönem Şafiî fıkıh kitapları ve Şafiî baz alınarak Şafiîlerde rükün, şart ve sebep kavramlarının geçtiği yerler ve fıkhi olarak ne hüküm bildirdikleri son-raki terminolojileri üzerinden tespit edilmeye çalışılmış-tır. Bu yazı Şafiî mezhebinin kurucu imamı Muhammed bin İdris eş-Şafiî’nin el-Üm isimli eseri, kurucu imamın önde gelen talebelerinden el-Müzeni (ö. 264/878)’nin el-Muhtasar’ı ve mezhepte görüşleri makbul Şafiî fakihi İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveyni (ö. 478/1085)’nin bu muhta-sara yazdığı Nihâyetü’l-matlab fi Dirâyeti’l-Mezhep şer-hi dikkate alınarak hazırlanmıştır.

Mevzu bahis kitaplardaki kullanımlara girmeden Şafiî mezhebinde sonraki dönem fakih ve usûlcülerin kendi eserlerinde bu kavramlara yaptıkları tarifler ve kullan-dıkları terimsel anlamlar incelenirse, ilk dönem mezhep müdevvinlerinin eserlerinde bu kavramların henüz te-rimsel anlamlarının inşa edilmediği görülecektir.

Şart, Rükün ve Sebep Kavramlarının Tanımı

Şart kavramı usûlcülere göre vazî hükümlerin ikincisi-dir. Sözlükte şart, alâmeti lâzime’ye ya da bir fiilin ya-hut bir sözün başka bir şeyle alakalanmasına denir.2

Şart kavramına getirilen “Yokluğu başka bir şeyin yoklu-ğunu gerektiren ama varlığı başka bir şeyin varlığını ya da yokluğunu gerektirmeyendir” tanımı et-Ta‘rifât sahi-bine aittir. Cürcâni (ö. 816/1413) şartların şart-ı şer‘î ve şart-ı ca‘lî olarak ikiye ayrıldığını, birinci tür şartın kaynağının Şâri‘ Teâlâ, ikinci tür şartın kaynağının ise insanlar oldu-ğunu söyler.3 Fıkıh terminolojisinde ise şart kavramına muhtelif tarifler getirilmiştir. Şafiî usûl terminolojisinde “kendisi için şart koşulan şeyin ancak kendisiyle tamam olduğu şey/ به“ إال المشروط اليتم olarakما tarif edilmiştir.4 Verilen bu tarif Şafiî fakihlerinden Şîrâzî (ö.476/1083)’ye aittir. İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveyni (ö. 478/1085) ise “bir şeyin şâriin gerekli gördüğü şekilde gerçekleşmesini mümkün kılan ve kendisine bir şeyi yapma veya yapma-manın bağlandığı şey” olarak tanımlamıştır.5 Gazzâlî (ö.

505/1111) ise “bulunduğunda hükmü gerektiren şey” olarak tanımlamıştır.6 Bu tariflerden yola çıkarak şartla ilgili ortak bir tanım olarak “yapılması kendisine bağlanan, hükmü gerektiren şey” dememiz mümkündür.

Rükün kavramı sözlükte “bir şeyin en güçlü tarafı ve o şeyin ta kendisi” olarak tanımlanır. Istılahta ise “bir şeyin kendisiyle tamamlanabildiği ve kendinden olan şeydir” şeklinde tarif edilir. Ve şarttan farkının şartın, ilişkilen-diği şeyin haricide kalıp rüknün ilişkilendiği şeyi var kılan şey olduğu söylenmiştir.7 Bu tarife şu açıklanma getirilebilir: “rükün ile bazen mahiyetin tamamı, bazen-se bir kısmı kastedilebilir ki bu ikinci kısım rükn-i aslî ve rükn-i zâid olmak üzere iki çeşittir.”8

Sebep kavramı ise sözlükte “kendisiyle maksada ulaşı-lan şey, ip” anlamlarına gelirken, ıstılahta “hükmü mües-sir olmaksızın, hükme ulaştıran yol” olarak tanımlanmış olup hakkında vazî hükümlerin ilki olduğu söylenmiştir.9 Usûlcülere göre sebebe getirilen tanımdaki kayıtlarla önce alamet, illet ve şart tanım dışı bırakılmış ve sebe-bin bir şeyin haricinde olmasından yola çıkarak da rük-nün sebepten başka bir şey olduğu gösterilmiştir.10

Gazzali şart, mahal, rükün, sebep ve illet gibi terimlerin,

İLK DÖNEM ŞAFİÎ FIKIH KİTAPLARINDAŞART, RÜKÜN VE SEBEP KAVRAMLARIAbdullah Küskü1

ilim MART 2018 Sayı: 2844

Page 45: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

kendinden önceki fakihler arasında üzerinde görüş bir-liğine varılmış bir mazmuna sahip olmadığını ve farklı anlamlarda kullanıldığını belirtir.11 Şartla farzın bazen birbirlerinin yerine kullanıldığını, şartla rüknün ve şart-la sebebin birbirlerinden ayrı şeyler olduğunu, sebeple illetin bazen birbirlerinin yerlerine kullanıldığını söyle-yerek bu konuları klasik eserlerden yapılan bir incele-me olan M. Boynukalın’ın “Fıkıh Usûlünde Şart Kavramı” isimli makalesine havale etmek istiyoruz.

Erken Dönem Eserlerde Şart, Rükün ve Sebep Kavramları

Bu inceleme esnasında görülmüştür ki İmam Şafiî rükün ve şart kavramlarını sonraki dönem fıkıh terminoloji-sindeki ıstılahi anlamlarında kullanmamaktadır. O özel-likle rükün kelimesine hac bahsinde yer vermiş, bunları “Rükn-i esved, Rükn-i yemâni vd.” yerlerin ifadesiyle il-gili kullanmıştır.12 Şart kelimesine ise hem bey‘ bahis-lerinin hiyâr-i şart konusunda hem de muhtelif birçok konuda yer vermiştir.13

Yani o her iki kavramı da lügavi anlamlarında kullan-maktadır. Ayrıca sonraki dönemde varılan sonuç itibariy-le hüküm bakımından farzı ifade eden rükün kelimesine denk düşen أجزأ kelimesi el-Üm’de çok fazla kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanıldıkları yerlere bakıldığında görülmüştür ki mevzuu bahis iba-detin asgari miktarını ifade eder nitelikte kullanılmıştır. Bu bakımından bu kelime sonraki dönemlerde rükün kelimesinin kullanıldığı bazı yerlere denk düşmektedir.

Örneğin Bâbü vakti’z-zuhr’de geçen şu cümlede:

نين فيه ق خبره في الوقت والقتداء بالمؤذ ”وإذا كان أعمى وسعه خبر من يصدى وأجزأت وإن كان محبوسا في موضع مظلم، أو كان أعمى ليس قربه أحد توخن في الوقت صلته حتى يستيقن أنه صلى قبل الوقت والوقت يخالف القبلة؛ لليل وليس ذلك في القبلة فإن علم أنه صلى بعد الوقت ة فجعل مرورها كالد مد

أجزأه وكان أقل أمره أن يكون قضاء“

Bu alıntıda أجزأ kelimesiyle âmâ bir kimsenin nama-zının kabulü için vaktin girmiş olması rüknü onun

namazının kabulü için yeterli bir neden kabul edilmiştir. Yani vakitten sonra kıldığı yakinen bilinmedikçe o kişi-nin namazının yeterli oluşunu İmam Şafiî أجزأ kelime-siyle ifade etmiştir. Bu kelime birçok yerde kullanıldı-ğı eylem üzerinde yeterlilik anlamı ifade etmektedir ki bunların sonraki usûl terminolojisindeki şart, rükün ve sebep kavramlarıyla tam bir uyum içerisinde olduğunu söylemek zordur.14

Müzeni’nin el-Muhtasar’ında rükün ve şart kelimesi aynı Şafiî’de olduğu gibi lafzi anlamlarında kullanılmaktadır.15 Sebep kelimesinin ise klasik usûl literatüründeki anla-mında kullanıldığı görülmektedir.16

Rükün, sebep ve şart kavramları beşinci asır Şafiî usûlcülerinden Cüveyni’nin Nihâyetü’l-matlab’ında son-raki dönem usul ve fıkıh kitaplarında kullanıldıkları an-lamda kullanılmaktadır.17 Sebep kavramı da aynı şekilde sonraki literatüre uygun olarak kullanılmaktadır.18 Do-layısıyla Müzeni’nin el-Muhtasarı ile Cüveyni’nin şerhi arasındaki dönem bu kavramların olgunlaşma dönemi sayılmalıdır.

Şafiî fıkıh çevresinin mezhebe dönüşümü için üçüncü dönemin beklenmesi gerektiği ve bu dönemde en et-kili ismin İbn Süreyc (ö. 306/918) olduğu kabul edilir. İbn Süreyc geliştirmiş olduğu yöntemler ve geçmiş mez-hep birikimine yaklaşımlarıyla mezhebin ana damarını temsil edecek çizgi olduğundan Şafiî mezhebi içerisin-de kavramsallaştırmada önemli rol oynamıştır. Mezhep doktrinine katkılarının olduğu,19 özellikle farz kavramı-nın gelişimindeki rolünün kendisinden sonraki literatür incelendiğinde net olarak görüleceği bir grup uzman araştırmacı tarafından ifade edilmektedir. 20 Bunu bir işaret kabul ederek diyebiliriz ki; Şafiî mezhebi fıkıh ve usûl literatüründe şart, rükün ve sebep kavramları pek de eserlerine vakıf olamadığımız hicri üçüncü asır ricali arasında netlik kazanmaya başlamış, Cüveyni, Gazzâli ve sonrasındaki usûlcüler arasında meşhur tarifleriyle fıkıh literatüründeki yerini almıştır.

العلم45 مجادى اآلخر 1439 العدد 28

Page 46: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

* DİPNOTLAR

1. Dâru’l-İlim; İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı

Doktora Öğrencisi

2. Tehânevî, Mevsûatü Keşşâfü Istılâhâti’l-Funûn-i ve’-Ulûm, 1/1013; Et-Ta‘rifât,

Şeyid Şerif Cürcâni, 200.

3. Şeyid Şerif Cürcâni, Et-Ta‘rifât, 200.

4. Şîrâzi, Şerhü’l-Luma‘, 1/412.

5. Cüveyni, Kitâbü’t-telhis fî usûli’l-fıkıh, 1/312. Mehmet Boynukalın, Fıkıh

Usûlünde Şart Kavramı, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 36 (2009/1), 15.

6. Gazzâlî, el-Mustasfâ, 2/246.

7. Cürcâni, Et-Ta‘rifât, 182.

8. Tehânevî, Keşşâf, 1/872.

9. Cürcâni, Et-Ta‘rifât, 187; Tehânevî, Keşşâf, 1/924.

10. Tehânevî, Keşşâf, 1/925.

11. Boynukalın, Fıkıh Usûlünde Şart Kavramı, 21.

12. İki örnek için bknz: كن الر من واف الط مدخل أن حد اختالف ل : ) افعي الش )قال دخل فإن واف الط جل الر يدخل حين استالمه وأحب إليه، واف الط إكمال وأن سود الكن بيده من موضع واف وإن استلم الر كن لم يعتد بذلك الط واف في موضع فلم يحاذ بالر الطبعض ه ل على كل البدن واف على ن الط بحال، ل واف بذلك الط يعتد لم كن يحاذ الر فلم إذا وكذلك واف الط بذلك اعتد ه كل ببدنه كن الر من يء الش وإذا حاذى بعض، دون البدن واف، وإن قطعه قبل أن يحاذي بشيء من ابع فقد أكمل الط كن في الس حاذى بشيء من الرواف. كن وإن استلمه، فلم يكمل ذلك الط الرBabü min eyne yebdeu bi’t-tavaf, 2/185;

يسر حتى ه على منكبه ال يمن ورد واف اضطبع فأدخل رداءه تحت منكبه ال فإذا انتهى إلى الطسود إن قدر على استالمه كن ال يمن مكشوفا ثم استلم الر يكون منكبه الBabü duhuli Mekke, 2/230.

13. İki örnek için bknz:

( : ومن باع رجال ثوبا بنصف دينار ثم باعه ثوبا آخر بنصف دينار حالين أو افعي )قال الشرط إلى أجل واحد فله عليه دينار، فإن شرط عليه عند البيعة الخرة أن له عليه دينارا فالشولى ولم تجز البيعة جائز، وإن قال دينارا ل يعطيه نصفين ولكن يعطيه واحدا جازت البيعة الرط ثم أعطاه دينارا وافيا فالبيع جائز. الثانية، وإن لم يشترط هذا الشBabü mâ câe fi’s-sarf, 3/32;

( : ولو باع رجل عبدا بمائة دينار إلى العطاء أو إلى الجداد أو إلى الحصاد كان افعي )قال الشفقة انعقدت ن الص رط وتعجيل الثمن لم يكن ذلك له؛ ل فاسدا ولو أراد المشتري إبطال الشفاسدة فال يكون له، ول لهما إصالح جملة فاسدة إل بتجديد بيع غيرها.Babün fi’l-âcâli fi’s-selefi ve’l-buyui, 3/97.

14. Şafiî, el-Üm, 1/90 .Ek bir not olarak verilmesi uygun görülen ve burada el-

Üm’den yapılan alıntılardaki أجزأ kelimesinin, usûldeki şart, rükün ve sebep

kavramının anlamını içerdiğini söylemek zordur:

يعيد كما أعاد فعل فإن منهما ولى ال وقت قبل صالتين بين يجمع أن للمسافر ”ليس افتتح ولو يقضي حينئذ نه ل الوقت؛ بعد يجمعهما أن وله الوقت قبل صلى إذا المقيم فصلى صالته في مضى ثم مس، الش تزول حتى يقرأ لم ثم وال، الز قبل الة الص المسافر ن الوقت لم يدخل حين هر فيعيدها؛ ل ا الظ هر والعصر معا كانت عليه إعادتهما معا أم الظوقتها قبل يها يصل أن له كان فإنما العصر ا وأم وقتها قبل فيها فدخل الة الص في خول الدمس لم تزل، هر وهو يرى أن الش هر وهي مجزئة عنه ولو افتتح الظ إذا أجمع بينها وبين الظنه حين افتتحها افتتحها ها والعصر أعاد؛ ل وال صال ثم استيقن أن دخوله فيها كان بعد الزها ل ينويها وفي أكثر من حاله، ولم تحل عنده فليست مجزئة عنه وكان في معنى من صالهر ول تجزئ عنه العصر ل تجزئ هر أجزأت عنه الظ ولو أراد الجمع فبدأ بالعصر، ثم الظغير وضوء، هر على الظ افتتح ولو قبلها التي هر الظ عنه تجزئ وقتها حتى عن مة مقد عنه حتى وقتها عن مة مقد العصر عنه تجزئ ل والعصر هر الظ أعاد ها فصال للعصر أ توض ثم مة هر بأي فساد ما كان لم تجزئ عنه العصر مقد هر قبلها وهكذا لو أفسد الظ تجزئ عنه الظأجزأت وقتها بعد إل العصر يكون ل حتى العصر وقت في ه كل هذا كان ولو وقتها عن أنه لم هر وهو يشك في وقتها فاستيقن افتتح الظ هر ولو عنه العصر وكانت عليه إعادة الظ يدخل فيها إل بعد دخول وقتها لم تجزئ عنه صالته وكذلك لو ظن أن صالته فاتته استفتحتجزه. لم فائتة صالة عليه أن علم ثم افتتح، التي فهي فائتة كانت إن أنها على ,”صالة

Vaktü’s-salati fi’s-seferi,

الة فذكرها وقد دخل في صالة غيرها“ افعي: من فاتته الص بيع بن سليمان قال قال الش أخبرنا الر مضى على صالته التي هو فيها ولم تفسد عليه إماما كان أو مأموما فإذا فرغ من صالته صلىالة الفائتة وكذلك لو ذكرها ولم يدخل في صالة فدخل فيها وهو ذاكر للفائتة أجزأته الصالة الة المكتوبة الفائتة له وكان الختيار له إن شاء أتى بالص الة التي دخل فيها وصلى الص الصيها، خول فيها إل أن يخاف فوت التي هو في وقتها فيصل الة التي ذكرها قبل الد الفائتة له قبل الص

الجزري الكريم عبد عيينة عن بن أخبرنا سفيان قال افعي أخبرنا الش فاتته التي يصلي ,”ثم Vaktü’s-salati fi’s-seferi,

بين يجمع أن في نية سفره يوم في له يكن فلم مسافرا كان ولو : ) افعي الش ”)قال كان العصر وقت يدخل حتى الجمع بها يريد ل ذاكرا هر الظ ر وأخ والعصر هر الظالجمع إرادة على له كان إنما تأخيرها ن ل بها؛ الجمع يريد ل بتأخيرها عاصيا معصية تمكنه وصالتها تأخيرها كان الجمع به يرد لم فإذا لها وقتا ذلك فيكون هر الظ تأخير في عليه المأثم وأخاف عنه وأجزأتا وقتها في والعصر قضاء ,”وصالتها

Vaktü’s-salati fi’s-seferi.

رأسه -1“ طأطأ جبهته على عليه يقدر ولم صدغه على جود الس على قدر وإن أو مستويا، جود الس من عليه يقدر ما أقرب وكان صدغه على سجد ثم ، شق في ولو ) افعي الش )قال قاربه إل بحال جود الس يقارب أن يطيق أن يجزيه ل كان يه شق أي على يلصق بما يسجد حتى ساجد له يقال ل نه ل عليه؛ ليسجد شيئا جبهته إلى يرفع ول : تعالى الل شاء إن ذلك أجزأه عليها فسجد رض ال على وسادة وضع فإن رض ,”بال

Babü salati’l-meriz.

ما وقرأ قام إفاقة له حدثت فإن جالسا بقي ما قرأ فجلس عذر له حدث -2ثم بقي قائما ولو قرأ قاعدا أم القرآن وشيئا معها، ثم أفاق فقام لم يكن له أن يركع حتى يعتدلوإذا ركعته أجزأته قائما اعتداله بعد فركع يقرأ لم وإن إلي أحب كان قائما قرأ فإن قائما

ilim MART 2018 Sayı: 2846

Page 47: SOSYAL MEDYA BİLİNCİ - İlim Dergisi · paylaşımları üzerinden yakalamaya çalışıyor. İnsanlar sosyal medyada gerçek hayatta oldukların-dan çok daha özgürler. Bastırdıkları

جدة وكان عليه أن كعة والس ركع قبل أن يعتدل قائما وهو يطيق ذلك وسجد ألغى هذه الر ,”يقوم فيعتدل قائما، ثم يركع ويسجد وليس عليه إعادة قراءة فإن لم يفعل حتى يقوم فيقرأBabü salati’l-meriz.

نين على اثنين؛ -3(“ تعالى -( : أحب أن يقتصر في المؤذ افعي - رحمه الل قال الشن أكثر من م - اثنان ول يضيق أن يؤذ عليه وسل - صلى الل ن لرسول الل نا، إنما حفظنا أنه أذ لل أن يبطئ و ن ال ن المؤذ مام إذا أذ ذان على واحد أجزأه ول أحب لل اثنين فإن اقتصر في ال: ) افعي مام )قال الش ذان بخروج ال الة ليفرغ من بعده ولكنه يخرج ويقطع من بعده ال بالصقامة ل الوقت ول ينتظرهم بال نوا في أو نين ليؤذ د أحوال المؤذ مام أن يتفق وواجب على المعا جماعة ن يؤذ ول ن مؤذ بعد ن مؤذ ن يؤذ أن وأحب الوقت في فيقيموا يأمرهم ,”وأن

Babü adedi’l-müezzinin ve erzakihim.

فيه -4(“ الة الص أجزأت نجس غير العورة وارى ما وكل : ) افعي الش ,”قال Babü Keyfe Lübsi’s-siyabi fi’s-salat.

مانع -5(“ ح التوش حا، متوش يصلي جل الر يخالف وهو : ) افعي الش قال والمقنعة والخمار والمقنعة، والخمار رع الد في تصلي المرأة ويخالف ترى أن للعورة رداء، أو عمامة، وفوقه مزرور غير قميص في جل الر صلى فإن الجيب عورة ساتران لو حتى العورة إلى دونه ما أو ينكشف، أن من يمنعه حتى الجيب موضع يضم إزار أو ,”انكشف لم تر عورته أجزأته صالته وكذلك إن صلى حازما فوق عورته بحبل، أو خيطBabü salati’l-urat.

بل أو غنم أو ثلط البقر أو روث -6 قال فمن صلى على موضع فيه بول، أو بعر اله نجس ومن صلى قربه فصالته مجزئة عنه وأكره ن هذا كل عادة؛ ل الخيل أو الحمير فعليه الم - عنه فإن عليه وسل بل وإن لم يكن فيها قذر لنهي النبي - صلى الل الة في أعطان ال له الصم - صلى فمر به شيطان فخنقه حتى وجد برد عليه وسل ن النبي - صلى الل صلى أجزأه؛ لبل؛ لسانه على يده فلم يفسد ذلك صالته وفي هذا دليل على أن نهيه أن يصلى في أعطان النها جن لقوله: »اخرجوا بنا من هذا الوادي فإنه واد به شيطان« اختيار وليس يمتنع من أن لم عليه وسل - صلى الل من المنازل ول يعلم ذلك أحد بعد رسول الل ,تكون الجن حيث شاء اللBabü istikbali’l-kıble.

15. İki örnek için bknz:

فا -1 الص باب من يخرج ثم فيستلمه كن الر إلى يعود ثم : ) افعي الش )قال ودنيا دين من أحب بما ذلك بين فيما الل ويدعو ل ويهل فيكبر عليها فيرقى Müzeni, Muhtasar, Babü ma yelzemü inde’l-ihram ve beyani’t-tavaf, 163.

ويفتتح -2 ” الم بالس ربنا نا فحي الم الس ومنك الم الس أنت هم الل ” وتقول : )وقال( له؛ يقب ول لها ويقب بيده اليماني ويستلم سود ال كن الر فيقبل بالستالم واف ,”الطMüzeni, Muhtasar, Babü ma yelzemü inde’l-ihram ve beyani’t-tavaf, 164.

16. Birçok örnekten ikisini burada vereceğiz:

البيع -1 به يبطل بحرام حرام إذا فهذا باع بما البائع دلس كما بالثمن المشتري فدلس سبب أحدهما من كان ولو جائز نفسه في والبيع التدليس عليه حرم إنما كذلك فليس م., فتفه راء الش وفسد البيع، حرم بب الس هو كان ولو البيع، هو بب الس فليس يحرم Müzeni, Muhtasar, Babü’l-bey’i mürabahaten.

يمنعه)“ -2 ولم حلف القسامة به الذي بب الس أثبت من أن قوله قياس المزني( قال

ما الخر وأنكر بدين بيهما ل شاهدا أحدهما أقام لو كما الخر إنكار ذلك من مع عي للمد كذلك ويستحق اليمين اهد الش مع عي للمد أن وأكذبه أخوه عاه اديوجب نه ل قوله؛ في واحد بمعنى اهد والش بب فالس ويستحق القسامة بب السيمين غيره وفي يمينا خمسين م الد في أن إل والستحقاق اليمين واحد كل ,”.مع

Müzeni, Muhtasar, Babü’dem fi mevadii’lleti fihi kasameh.

17. Cüveyni’de rükün kavramının kullanıldığı yerlerden iki örnekle yetineceğiz:

Cüveyni, Nihâyetü’l-matlab, Babü Sünneti’l-Vudu,

شبهه هر الط يبطل التفريق إن قال: من الطهارة. تفريق في القولين -7توجيه .بالصالة، ووجه الشبه أن الحدث ينقضهما

-8ومن قال بالقول الجديد، احتج بأن أركان الوضوء ل رابط لها، والركن ]ينفصلفالركان بالطهارة، اشتغال فيه ليس الركنين بين المتخلل القريب والزمن ، بعده[ عما ، ]مستوعبها[ يفرقها الزكاة، كاقدار فهي لها، ناظم ل منبترة، أفراد كأنها فيها المقصودة فيتخلل بين المقدار والمقدار زمان، ل اشتغال فيه بالزكاة، ثم ل فرق بين أن يطول ذلك.الزمان المتخلل، أو يقصر، فلتكن أركان الطهارة كذلكCüveyni, Nihâyetü’l-matlab, Babü’t-teyemmüm,

-9فأما إقامة صالة الجنازة قاعدا، مع القدرة على القيام، وإقامتها على الراحلة،الركن الظهر في فإن الكثرون: ل يجوز، وهو الصح؛ فقال فيها، اختلف أصحابنا فقد هذه الصالة، بعد العقد - القيام؛ إذ ل ركوع ول سجود فيها، فالخالل بالقيام تغيير لوضع.الصالةŞart kelimesinin kullanıldığı yerlere de şu iki örneği sunabiliriz:

Cüveyni, Nihâyetü’l-matlab, Babü’t-teyemmüm,

ثم إذا وجب نقل شيء، فالشرط أن يكون المنقول ترابا طاهرا خالصا مطلقا.Cüveyni, Nihâyetü’l-matlab, Babü Sıfati’s-salat, ، وزعموا أن الشرط عند القتصار ويكون هذا كما لو قصد التشريك بين العقد وتكبير الهوي

على تكبيرة واحدة، القصد إلى إيقاعها عن جهة العقد.18. Sebep kavramının geçtiği yerlerden ikisine şu örnekler verilebilir:

والسبب فيه أن عين الحدث ل سبيل إلى تخيل ارتفاعه، وإنما ثبت بسبب الحدث منع، وهو الحدثعلى التحقيق، ثم يرتفع ذلك المنع بالوضوء، وذلك المنع ليس جنسا معينا ول نوعا مخصوصا،Cüveyni, Nihâyetü’l-matlab Babü’n-niyyeti fi’l-vudu, 1/51.

الحدث،. لرفع باستعماله مأمور فهو الماء، وجد من أن التيمم في والسبب الطهر إقامة على مرونه ليدوم التيمم، عليه الشارع وظف يجده، لم فإن Cüveyni, Nihâyetü’l-matlab Babü’t-Teyemmüm, 1/165.

19. DİA, “İbn Süreyc”, Şükrü Özen,

20. Şafiî Mezhebinin Teşekkül Süreci, Nail Okuyucu, 495, 497, 511.

العلم47 مجادى اآلخر 1439 العدد 28