sosyal bİlgİler 6 ders notlari n dİlİ.. . . 46 dünden bugüne türk 7.ünİte...
TRANSCRIPT
SOSYAL BİLGİLER 6
DERS NOTLARI
Öğrencinin
ADI:
SOYADI:
SINIFI:
NO:
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 1
BU DERS NOTLARI,
SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARI
VE WEB ORTAMINDAKİ BİLGİLERDEN DERLENEREK,
TAMAMEN ÖĞRENCİLERİN YARARLANMASI AMACIYLA HAZIRLANMIŞTIR.
TİCARİ AMAÇLI KULLANILMASI YASAKTIR.
ZEKİ DOĞAN
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ
sosyalciniz.wordpress.com
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 2
İÇİNDEKİLER
1.ÜNİTE – SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENİYORUM……………………………………………………………………………..3
OLAYLAR KİMLERİ NASIL ETKİLİYOR………………………………………………………………………………………………..……………….3
OLGU VE GÖRÜŞÜ AYIRT EDİYORUM…………………………………………………………………………………..…………………………..3
BİLİMSEL ARAŞTIRMA BASAMAKLARI………………………………………………………………………………………………………………3
ÇÖZÜM BULUYORUZ……………………………………………………………….………………………………………………………………………4
BEN ETKİN BİR VATANDAŞIM….…………………………………………………………….…………………………………………………………4
ATATÜRK VE SOSYAL BİLİMLER……………………………………………………………………….……………………………………………….5
2.ÜNİTE – YERYÜZÜNDE YAŞAM……………………………………………………………………………………….…..7
DÜNYA BİR KAĞIDA NASIL SIĞAR…………………………………………………………………………………………………………………7
COĞRAFİ KONUM…………………………………………………………………………………………………………………………………….……10
FARKLI YAŞAM ŞEKİLLERİ VE İKLİM……………………………………………………………………………………………………………….12
TÜRKİYE’NİN İKLİMİ………………………………………………………………….……………………………………………………………………14
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YERLEŞME………………………………………………………………………………………………………..…..15
UYGARLIKLARIN BEŞİĞİ………………..………………………………………………………………………………………………………………16
3.ÜNİTE-İPEK YOLUNDA TÜRKLER……………………………………………………………………………………….19
ANAYURTTAN ANADOLU’YA………………………………………………………………………………………………………………….…….19
ATLI ASKERLERDEN MODERN TÜRK ORDUSUNA…………………………………………………………………………………………20
İPEK YOLU……………………………………………………………………………………………………………………………………………………..21
İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI………………………………………………………………………………………………………………22
İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ…………………………………………………………………………………………………………………………26
KÜLTÜRÜMÜZÜN YAŞAYAN DEĞERLERİ……………………………………………………………………………………………………….29
BOZKIRIN SANATKÂRLARI……………………………………………………………………………………………………………………………29
4.ÜNİTE – ÜLKEMİZİN KAYNAKLARI…………………………………………………………………………………………………………..30
DOĞAL KAYNAKLAR VE EKONOMİ………………………………………………………………………………………………………………..30
TÜRKİYEDE TARIM HAYVANCILIK SANAYİ TİCARET TURİZM MADENCİLİK……………………………………………………31
VERGİM BANA DÖNÜYOR……………………………………………………………………………………………………………………………..37
5.ÜNİTE – ÜLKEMİZ VE DÜNYA…………………………………………………………………………………………………………….…...39
DÜNYADA NÜFUS VE EKONOMİK FAALİYETLER……………………………………………………………………………………….....39
KAYNAKLAR VE İHTİYAÇLAR……………………………………………………………………………………………………………………........40
ULUSLARARASI İLİŞKİLERİMİZ……………………………………………………………………………………………………………………….41
YARDIMLAŞMA VE İŞBİRLİĞİ………………………………………………………………………………………………………………………...42
6.ÜNİTE – DEMOKRASİNİN SERÜVENİ……………………………………………………………………………………………………….43
DEVLETLER VE YÖNETİM BİÇİMLERİ……………………………………………………………………………………………………………....43
DEMOKRASİ TARİHİNE YOLCULUK………………………………………………………………………………………………………………..44
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ……………………………………………………………………………….……………………………..44
BELGELERİN DİLİ……….. …….…………………………………………………………………………………………………………………………. 46
DÜNDEN BUGÜNE TÜRK KADINI………………………………………………………………………………………………………………….47
7.ÜNİTE – ELEKTRONİK YÜZYIL………………………………………………………………………………………………………….…….49
HAYATIN İÇİNDEN………………………………………………………………………………………………………………………………….…...49
GELECEKTEKİ YAŞAM………………………………………………………………………………………………………………………….………..49
SAĞLIK İÇİN DAYANIŞMA-EMEĞE SAYGI………………………………………………………………………………………….…..…….51
ORTAK DEĞERLERİMİZ……………………………………………………………………………………………………………………………………42
8.ÜNİTE – HEPİMİZİN DÜNYASI…………………………………………………………………………………………………………………..43
DÜNYA ÇOCUKLARI………………………………………………………………………………………………………………………………………..43
ÜLKELER VE EKONOMİK ALIŞVERİŞ…………………………………………………………………………………………………………………43
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 3
OLAYLAR KİMLERİ NASIL ETKİLİYOR
OLAY: Meydana gelen ya da ortaya çıkan hal, iş veya
duruma olay denir.
Yaşamımız boyunca her gün birçok olaya tanık
oluruz. Bazı olayları televizyon, gazete, dergi,
internet gibi iletişim araçlarından öğreniriz. Bazı
olaylar doğrudan bizimle alakalı olup ve ilgimizi
çekerken bazıları da ilgilendirmez.
OLAYLARIN ÖZELLİKLERİ
Her olayın birden fazla nedeni olabilir
Her olayın birden fazla olumlu ya da olumsuz
sonucu da olabilir.
Toplumsal olaylar her zaman aynı sonucu doğurmaz.
Her toplumsal olayın farklı sonucu vardır.
Olaylar insanları farklı etkiler. Aynı olaydan birçok
kişi farklı şekillerde etkilenebilir.
Olaylara sadece insanlar sebep olmaz.
Bir olayın sonucu başka bir olayın sebebi olabilir.
Örneğin trafik kazaları; sürücü hataları, yolcu hataları, yol
kusurları ya da araç kusurlarından kaynaklanabilir.
OLGU VE GÖRÜŞÜ AYIRT EDİYORUM
Örnekler:
Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.
İstanbul en kalabalık şehrimizdir.
Adana’da Akdeniz iklimi görülür.
Su 100 derecede kaynar.
Örnekler:
En güzel renk mavidir.
Adana Türkiye’nin en güzel şehridir.
Bence pilav en güzel yemektir.
KAVRAM: Bir fikri, bir gerçeği ya da bir nesneyi
soyutlayarak ifade eden terime kavram denir.
Örnekler:
o Yeşil, kırmızı, mavi… bunların hepsini “renk “ olarak
ifade ederiz. Renk bir kavramdır.
o Bir sınıfta bulunan ( Busenaz, Sudenaz, Nisanaz, vs.)
öğrencilerin hepsini birden “öğrenci” olarak ifade
ederiz. Öğrenci bir kavramdır.
GENELLEME: Olgu ve kavramlardan yararlanarak daha
kapsamlı bilgiler elde etmektir.
Örnekler:
Büyük şehirlerde nüfus yoğundur.
Karadeniz bölgesinde çok yağmur yağar.
TÜMEVARIM: Parçadan bütüne varmaktır. ( Özelden
genele )
Ülkemizde köyler ilçeleri, ilçeler illeri, iller bölgeleri,
bölgeler de Türkiye'yi meydana getirir.
TÜMDENGELİM: Bütünden parçaya varmaktır.
( Genelden özele )
Türkiye - Akdeniz Bölgesi - Adana ili – Pozantı ilçesi -
Gökbez köyü
BİLİMSEL ARAŞTIRMA YAPIYORUM
Bilimsel Araştırma: Bilimsel araştırma, sistemli bir
şekilde veri (bilgi) toplama ve açıklama sürecidir.
BİLİMSEL ARAŞTIRMA BASAMAKLARI
1- Araştırma konusunun ( problemin) belirlenmesi
2- Konu ile ilgili hipotezlerin (varsayımların)
belirlenmesi
3- Kaynak taraması yapma (Bilgi-verilerin
toplanması):
Bilgi toplamak için sözlü kaynaklar ( insanlar), yazılı
kaynaklar ( Kitap, dergi, gazete, internet çıktısı vb. )
ve görsel kaynaklar ( Televizyon programları,
görüntü, resim ve fotoğraflar) kullanılabilir.
Üçüncü basamakta öncelikle seçilen konularla ilgili
kaynak taraması yapılır. Kitaplar, dergiler, gazeteler,
ansiklopediler, internet ve hatta insanlar kaynak
olarak kullanılabilir.
ÇOK BOYUTLULUK: Bir olayın birden çok nedeni ve
sonucu olabilmesine olayların çok boyutluluğu denir.
HİPOTEZ (VARSAYIM): Doğruluğu henüz deneylerle
kanıtlanmamış ancak araştırma sonucunda
kanıtlanacağı sanılan bilgilerdir.
OLGU: Herkes tarafından aynı kabul edilen, kolayca
anlaşılabilir, kanıtlanabilir ve bilimsel verilere dayanan
bilgidir. Olgu kişiden kişiye değişmez.
GÖRÜŞ: Kişiden kişiye değişen, insanların kendi
düşüncelerini yansıtan ve bilimsel verilere
dayanmayan bilgilere görüş denir.
SOSYAL BİLGİLER 6
ÜNİTE 1 – SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENİYORUM
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 4
En çok bilgi kitaplarda bulunur. En çok kitaplar ise
kütüphanelerde bulunur. Kütüphanelerdeki kitaplar,
bulması ve kullanımı kolay olsun diye “Katalog
Sistemi”ne göre gruplandırılmıştır.
Kullandığımız kaynakları; kaynak adı, yazarın adı,
yayım tarihi, cilt ve sayfa numarasını da not almalıyız.
Bilgileri yazarken mutlaka yararlandığımız kitapları
ve kaynakları dipnot şeklinde belirtmeliyiz.
4- Varsayımların test edilmesi
5- Rapor yazma (Metin oluşturma)
ÇÖZÜM BULUYORUZ
HAK: İnsanların herhangi bir işi yapma yetkisine hak
denir. Hukuk düzeninin kişilere tanıdığı yetkilerdir.
Yaşama hakkı, eğitim hakkı gibi.
ÖZGÜRLÜK: Kişinin başkasına zarar vermeden dilediği
her şeyi yapabilmesine özgürlük denir. Düşünce
özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü gibi.
SORUMLULUK: Kişinin, kendine ve başkasına karşı
yerine getirmesi gereken yükümlülükleri zamanında
yerine getirmesine sorumluluk denir.
Bireyler karşılaştıkları sorunların çözümünde hak,
özgürlük ve sorumlulukları göz önünde
bulundurmalı ve buna göre davranmalıdır.
TEMEL HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER: Kişinin insanca
yaşayabilmesi için gerekli olan haklar ve özgürlüklerdir.
Bazı temel haklarımız şunlardır:
Yaşama Hakkı: En temel insan hakkıdır. Diğer
hakların kullanılması bu hakkın varlığına bağlıdır.
Kişi Dokunulmazlığı Hakkı
Konut dokunulmazlığı Hakkı
Eğitim ve Öğrenim Hakkı
Sağlık Hakkı
Din ve vicdan özgürlüğü
Düşünceyi ifade etme özgürlüğü
Tüketici Hakları: Hakkımızı arayabilmek için
aldığımız ürünün garanti belgesini, fiş veya faturasını
mutlaka almalıyız. Tüketici hakları, yasayla koruma
altına alınmıştır. Herhangi bir ürün satın alındıktan
itibaren 7 gün içinde hiç bir gerekçe gösterilmeden
geri iade edilebilir.
o Tüketici hakları ihlal edildiğinde,
Belediyelere
Tüketici Hakları Derneğine
Tüketici Hakları Merkezine
Tüketici Mahkemesine
Tüketici Sorunları İl/İlçe Hakem Heyetine
Reklam Kuruluna başvurulabilir.
o Devletin hizmet aksamalarında ise;
Belediyelere,
Muhtarlıklara,
Kaymakamlıklara,
Valiliklere başvurulabilir.
Dilekçe Hakkı: Resmi kurumlara istek ve
şikâyetlerimizi bu hak ile bildirebiliriz.
Bilgi Edinme Hakkı: Bir kişinin bir konu hakkında
bilgi edinmek istemesidir. Her hangi bir kamu
kuruluşundan istediğimiz konu hakkında bilgi
edinme hakkına sahibiz.
o Vatandaşlık görevlerinden(sorumluluk) bazıları
şunlardır:
Seçme ve seçilme hakkı: Hem görev(seçme) hem de
haktır (seçilme).
Kanunlara uymak
Vergi vermek
Askerlik yapmak
BEN ETKİN BİR VATANDAŞIM
Sosyal Bilimler: Toplumsal olaylar ile insanların sosyal
ve kültürel faaliyetleri konusunda araştırma ve inceleme
yapan bilim dalıdır. Sosyal Bilimler hayatın her
alanındadır.
o Sosyal Bilimlere ait bilim dalları: Tarih, Coğrafya,
Psikoloji, Sosyoloji, Ekonomi, Din Bilimleri, Filoloji,
Arkeoloji, Hukuk vb.
Dipnot: Metni yazarken alıntı yaptığımız kısımları
nereden ve kimden aldığımızı gösteren notlardır.
Alıntının yazıldığı sayfaların altına eklenir. Amaç
emek ve bilgi hırsızlığı yapmamaktır. Yazarın adı,
kitabın adı, alıntı yapılan sayfa numarası yazılır.
Kaynakça: Yararlandığımız kaynakların adını
belirtmeye denir. Kitapların son sayfalarında
gösterilir. Yazarın adı, kitabın adı, sayfa sayısı, basım
tarihi ve yeri yazılır.
Normal kurumlara yazılan dilekçeler 30 gün içinde,
TBMM’ye yazılan dilekçeler 60 gün içinde
cevaplandırılmak zorundadır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 5
o Sosyal Bilgiler dersini niçin görürüz?
Vatandaşlık görev ve sorumluluklarımızı öğrenmek
Etkin ve sorumlu vatandaş olmak
Vatanını ve milletini seven vatandaşlar olmak
Haklarını bilen vatandaşlar olmak
Türk kültürünü ve tarihini oluşturan temel öğe ve
süreçleri bilen vatandaşlar olmak
o Sosyal Bilgiler Dersi;
Vatandaşlık görevi ve sorumluluklarının
öğrenilmesini sağlar.
Öğrencilerin, Türk milletine, bayrağına ve Türk
ordusuna karşı sevgi, saygı ve güven duygusunu
artırır.
Atatürk ilke ve inkılâplarının öneminin anlaşılması ve
bunların korunması bilincinin yerleşmesini sağlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin dayandığı temel ilkeleri
öğretir.
Türk tarihinin öğretilmesini amaçlar.
Hem ülkemizi hem de dünyayı tanımamızı sağlar.
Demokratik yaşam kurallarını öğretir.
Beraber yaşama, sorumluluk alma, yardımlaşma ve
karar verme duygularını geliştirir.
İnsanların, birbirlerine karşı olan hak ve
sorumluluklarını kavramalarını sağlar.
Bilimin ve tekniğin gelişmesinin insan hayatı
üzerindeki etkilerini öğretir.
ATATÜRK VE SOSYAL BİLİMLER
Atatürk, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni
çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak için çalışmalar
yapmıştır. Atatürk, diğer bilim alanlarında olduğu
gibi sosyal bilimler alanında da eğitime ve bu alanda
araştırmalar yapacak kurumlar açılmasına öncülük
etmiştir.
Bu doğrultuda:
1- Türk Tarih Kurumu’nun Kurulması
Atatürk, Türk milletinin zengin ve köklü bir tarihe
sahip olduğunu söylemiş bu amaçla Türk tarihinin
araştırılmasına önem vermiştir. Türklerin dünya
uygarlığına katkılarının anlatılması için çalışmalar
yapmıştır.
Bu çalışmalardan biride 15 Nisan 1931 de Türk
Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmasıdır. Kurumun adı 3
Ekim 1935’te Türk Tarih Kurumu olarak
değiştirilmiştir.
Türk Tarih Kurumu, Türk tarihi ve Türkiye tarihi ilgili
konuları inceleyen ve elde edilen sonuçları her türlü
yolla yaymayı amaçlamıştır. Özellikle, Türklerin
Selçuklu ve Osmanlıdan önceki tarihinin
aydınlatılmasında büyük katkıları olmuştur.
BELLETEN (1937), BELGELER (1964), HÖYÜK (1991)
TTK’nin düzenli aralıklarla yayımladığı yayınlardır.
2- Türk Dil Kurumu’nun Kurulması
o Atatürk milli kimliğimizin ve kültürümüzün ancak
milli bir dil ile korunabileceğini inanıyordu.
o İnsanlarımızın eğitim ve kültür seviyelerinin
arttırılması için 1928 yılında yeni Türk harfleri
kabul edilmiş, okuma yazma bilen sayısı artmıştır.
o 1932 yılında da dilimizin güzelliğini ve zenginliğini
ortaya çıkarmak, dünya dilleri arasındaki saygınlığını
arttırmak ve yabancı dillerin etkisinden kurtarmak
amacıyla Türk Dil Kurumu kurulmuştur.
3- Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin (DTCF)
Kurulması:
Türkiye’de sosyal bilimlerin gelişmesini sağlamak
ve bu alanda nitelikli eleman yetiştirmek
amacıyla Ankara’da 1936 yılında kurulmuştur.
İsmini bizzat Atatürk koymuştur. Birçok bilim dalında
eğitim vermiştir. Özellikle arkeoloji bölümü
Anadolu’da kazılar yapmıştır. DTCF, 1945 yılında
Ankara Üniversitesine bağlanmıştır.
ATATÜRK’ÜN SOSYAL BİLİMLERİN GELİŞMESİ
İÇİN YAPTIĞI DİĞER ÇALIŞMALAR
1- 1932 yılında Halkevleri kurulmuştur. Yurdun pek
çok yerine yayılan Halkevlerinde halka okuma yazma
öğretilmiş, dilin Türkçeleştirilmesi sağlanmış, tarih bilinci
yerleştirilmiş, milli ve manevi değerler topluma
kazandırılmıştır.
2- Anadolu’nun eski dönemlerinin aydınlatılması için
arkeolojik kazılar desteklenmiştir. Bu kazılardan çıkan
eserler Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde
sergilenmektedir.
3- 1924 yılında Topkapı Sarayı müze olarak açılmıştır.
4- 1928 yılında Etnoğrafya Müzesi açılmıştır. Birçok ilde
müzeler açılmış, eski müzeler onarılmıştır. Böylece Türk
milletinin ve Anadolu’nun zengin kültürel mirasının
insanlara tanıtılması amaçlanmıştır.
5- Ayrıca cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’den Avrupa
ülkelerine farklı alanlarda öğrenim görmeleri için
öğrenciler gönderildi. Bu öğrenciler arasında Afet İnan,
Jale İnan, Burhan Toprak, Halet Çambel, Muazzez İlmiye
Çığ gibi alanında çok önemli çalışmalara yapacak
öğrenciler de vardı.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 6
Yurt dışında eğitim gören ve döndükten sonra
değerli çalışmalara yapan bazı bilim insanları
şöyledir:
Burhan TORPAK: Fransa’da eğitim görmüş, ülkemize
döndükten sonra İstanbul Güzel Sanatlar fakültesinde
“Türk Süsleme Sanatları” bölümünün açılmasına
öncülük etmiştir. Ayrıca değişik konularda eserler
yazmıştır.
Prof. Dr. Jale İNAN: Almanya’da devlet bursu ile
arkeoloji eğitimi görmüştür. Ülkemize döndükten sonra
yaptığı kazılarla ilkçağ Anadolu tarihinin aydınlatılmasına
büyük katkılarda bulunmuştur. Türkiye’nin ilk kadın
arkeoloğudur.
Prof. Dr. Afet İNAN: Atatürk tarafından eğitim görmesi
için İsviçre’ye gönderilmiştir. Ülkemizde döndükten
sonra Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda yer aldı ve
yıllarca da başkanlığını yaptı. Atatürk ve Türk Tarihi
konularında pek çok eseri ve kitabı vardır
Prof. Dr. Muazzez İlmiye ÇIĞ: Ankara Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi’nde Sümeroloji, Hititoloji, Arkeoloji
ve Tarih bölümünden dersler alarak mezun oldu.
Arkeoloji müzesinde görev yaptı.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 7
DÜNYA BİR KAĞIDA NASIL SIĞAR?
Yeryüzünde oluşan olayları, bu olayların nasıl meydana
geldiğini, nerelerde dağılım gösterdiğini ve oluşturduğu
sonuçların çevresine ve insanlara etkilerini inceleyen
bilim dalına coğrafya denir.
Coğrafya başlıca iki bölüme ayrılır:
1. Genel coğrafya 2. Yerel coğrafya
1. Genel Coğrafya kendi içinde ikiye ayrılır:
a) Fiziki Coğrafya: Yeryüzü şekillerini, dünyadaki iklim
çeşitleri ve bitki örtüsü çeşitliliğini, dünyanın şekli ve
şeklinin sonuçlarını inceler.
b) Beşeri ve Ekonomik Coğrafya: Dünya üzerinde var
olan insan topluluklarını, bu insanların çevre ile
ilişkilerini, ekonomik faaliyetlerini inceleyen bir bilim
dalıdır. Kısaca insanı ve ekonomik faaliyetleri inceler.
2. Yerel Coğrafya: Dünya üzerinde herhangi bir alandaki
tüm coğrafi olayları birlikte inceler. Bu alan kimi zaman
bir ülke, kimi zaman bir bölge olabilir.
HARİTA BİLGİSİ
Harita çizilirken şu hususlara dikkat edilmelidir:
Haritayı hangi amaç doğrultusunda kullanacağımızı
belirlemeliyiz.
Bu amaç doğrultusunda bize uygun olan ölçeği
seçmeliyiz.
Haritaya uygun bir isim koymalıyız.
Yönleri düzgün biçimde kullanabilmek için, daima
kuzeyi gösterir bir yön oku kullanmalıyız.
Lejand bölümü olmalıdır.
PLAN: Plan en ayrıntılı haritalardır. Küçük alanlara ilişkin
detaylı bilgi verir. Okullar, alışveriş merkezleri, parklar
plan ile gösterilirler.
KROKİ: Bir yerin kuşbakışı görünüşünün belli bir ölçeğe
uymadan kabataslak çizimine denir. Ölçeksiz
olduklarından harita değildir. Çoğu zaman bir yerin
adresini tarif etmek için kullanılır.
Uyarı: Planlarda ve haritalarda belli bir ölçeğe göre
küçültme yapılırken krokilerde ölçek yoktur.
HARİTA ÇEŞİTLERİ
I. Kullanım Amaçlarına Göre Haritalar
Haritalar kullanım amaçlarına göre iki bölüme ayrılırlar.
A) GENEL HARİTALAR
Toplumun her kesimi tarafından kullanılan haritalardır.
Topografya haritaları, atlas haritaları, duvar haritaları,
ansiklopedik haritalar, şehir haritaları ve turist haritaları
bu gruba girer.
1- Fiziki Haritalar:
Yer şekillerini (dağ, ova, plato, vadi vb.) gösteren
haritalardır.
2- Siyasi ve İdari Haritalar:
Kıtaların, ülkelerin sınırlarını gösteren haritalar siyasi
haritalardır. Ülke içindeki il, ilçe, kasaba ve köy gibi idari
birimler arasındaki sınırları gösteren haritalara da idari
haritalar denir.
3- Beşeri ve Ekonomik Haritalar:
Nüfus miktarını, dağılışını, yoğunluklarını, göçleri,
insanların milliyetlerini, dinlerini, dillerini, kültürlerine ait
özelliklerin dağılışını gösteren haritalara beşeri haritalar
denir. İnsanların ekonomik faaliyetlerini ve bu ekonomik
faaliyetlerin gerçekleşmesi için gerekli olan mal ve
hizmetlerin dağılışını gösteren haritalara ekonomik
haritalar denir.
B) ÖZEL HARİTALAR
Bu tür haritalar herhangi bir konuyu detaylarıyla
gösteren, dolayısıyla uzmanlaşma isteyen haritalardır.
Belirli bir alanda uzmanlaşmış kişi ya da kuruluşların özel
amaçları için hazırlanmış jeoloji, meteoroloji, toprak, bitki
örtüsü gibi haritaları kapsar.
Dünyanın tamamının ya da belli bir kısmının
kuşbakışı olarak ve belirlenmiş bir ölçek oranında
küçültülerek bir düzleme aktarılmış haline harita
denir.
LEJAND: Haritalarda kullanılan sembol ve işaretlerin
ne anlama geldiğini gösteren tablodur.
Bir çizimin harita sayılabilmesi için;
Kuşbakışı çizilmiş olması,
Belli bir ölçeğinin olması,
Düzleme aktarılmış olması gerekmektedir.
SOSYAL BİLGİLER 6
ÜNİTE 2 – YERYÜZÜNDE YAŞAM
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 8
II. Ölçeklerine Göre Haritalar
A) BÜYÜK ÖLÇEKLİ HARİTALAR
Büyük ölçekli haritalarda, yeryüzü şekilleri daha az
küçültülerek düzleme aktarıldıklarından daha fazla ayrıntı
gösterirler.
1- Plan: Ölçekleri 1/20.000'e kadar olan haritalardır.
Planların ayrıntı gösterme gücü daha fazladır.
2- Topografya haritaları:
Ölçekleri 1/20.000 ile 1/200.000 arasında olan
haritalardır.
B) ORTA ÖLÇEKLİ HARİTALAR
1/200.000 ile 1/500.000 arasında değişen haritalardır.
Duvar haritaları orta ölçekli haritalardır.
C) KÜÇÜK ÖLÇEKLİ HARİTALAR
Ölçekleri 1/500.000'den daha küçük olan haritalardır.
Atlaslar küçük ölçekli haritalardır.
Büyük ve Küçük ölçekli haritalar arasındaki fark
Büyük Ölçekli Haritalar Küçük Ölçekli Haritalar
Paydası küçüktür. Paydası büyüktür.
Küçültme oranı azdır. Küçültme oranı fazladır.
Ayrıntısı fazladır. Ayrıntısı azdır.
Hata oranı azdır. Hata oranı fazladır.
Daha küçük alanları gösterir. Daha geniş alanları
gösterir.
Aynı alan çizildiğinde harita
alanı daha büyük olur.
Aynı alan çizildiğinde
harita alanı daha küçük
olur.
ÖLÇEK
Kesir Ölçek
o Haritalarda uygulanan küçültme oranın kesirle
ifade edildiği ölçeklerdir.
o Kesir ölçekte pay daima 1 ile gösterilir.
o 1/100 000, 1/2 000 000 gibi paydadaki sayı, çizimin
ne kadar küçültüldüğünü ifade eder.
Çizgi Ölçek
Küçültme oranının çizgi şeklinde gösterildiği
ölçeklerdir. Eşit aralıklara bölünmüş olan çizgi
üzerinde, aralıkların gerçekte ne kadar uzaklığa eşit
olduğu belirtilir.
20 0 20 40 60 80 km
1cm
Yukarıda verilen ölçekte, haritadaki 1 cm'lik uzunluk,
arazide 2 000 000 cm'yi yani 20 km'yi göstermektedir.
Haritalarda genellikle çizgi ve kesir ölçek birlikte
kullanılır. Çizgi ölçek, kesir ölçeğe göre daha
kullanışlıdır. Bunun nedeni harita, fotoğraf veya
fotokopi ile küçültülüp büyütülse de çizgi ölçeğin
gösterdiği uzunlukların değişmemesidir. Çünkü bu
işlem sırasında çizgi ölçek de aynı oranda
küçültülmüş veya büyütülmüş olur.
ÖLÇEKLERİN DÖNÜŞÜMÜ
Kesir Ölçeğin Çizgi Ölçeğe Çevrilmesi
Kesir ölçeğin çizgi ölçeğe çevrilmesi için haritadaki 1
cm'nin gerçekte kaç km'yi gösterdiğinin bulunması
gerekir.
Örnek:
1/2 000 000 kesir ölçeğinin çizgi ölçek olarak ifadesi
nedir?
Çözüm:
1
2.000.000
HUÖ
GU
Haritadaki 1 cm gerçekte 2 000 000 cm'ye yani 20 km'ye
eşittir.
Buna göre, 1 cm'nin 20 km olarak gösterildiği çizgi ölçek
hazırlanır.
20 0 20 40 60 80 km
1cm
Haritadaki küçültme oranına ölçek denir. Ölçek, harita
uzunluğu ile gerçek uzunluğun birbirine oranıdır. Bir
haritanın ölçeği iki şekilde gösterilir.
o Kesir ölçeklerde, ölçek ile ölçek paydası arasında
ters orantı vardır. Ölçeğin paydası büyüdükçe
ölçek küçülür, ölçek paydası küçüldükçe ölçek
büyür.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 9
Çizgi Ölçeğin Kesir Ölçeğe Çevrilmesi
Çizgi ölçeğin boyu haritadaki uzunluğu verir. Çizgi ölçek
üzerindeki tüm bölümlerin toplamı gerçekteki uzunluğu
ifade eder.
ÇizgiÖlçeğinHaritaUzunluğuÖlçek
ÇizgiÖlçeğinGerçekUzunluğu
10 0 10 20 30 40 km
ÖRNEK: Yukarıdaki çizgi ölçeğin harita uzunluğu 5
cm'dir.
Buna göre, kesir ölçek olarak değeri nedir?
Çözüm:
Gerçek uzunluk kilometreli olan uzunluktur. Buna göre
10 + 40 = 50 km
10 0 10 20 30 40 km
Haritadaki uzunluk cm’li olan uzunluktur. Bu da 5 cm
olduğuna göre
H.U. = 5 cm
G.U. = 50 km
Ölçek = ?
5 5 1
50 5.000.000 1.000.000
HU cm cmÖlçek
GU km
ÖLÇEK HESAPLAMALARI
o Harita üzerinden, haritadaki uzunluk, gerçek
uzunluk ve ölçek hesaplamaları yapılabilir.
o Uzunluk hesaplarını hatasız yapabilmek için uzunluk
ölçüsü birimlerini bilmek gerekir. Uzunluk ölçüleri
10'ar 10'ar büyür, 10'ar 10'ar küçülürler.
Metrenin alt ve üst katları:
Uzunluk hesaplamalarında;
Gerçek uzunluk
Harita uzunluğu
Harita ölçeği hesaplanır.
1- Gerçek uzunluk= Harita uzunluğu x Harita ölçeğinin
paydası → GU = HU x HÖ
2- GerçekUzunluk
HaritaUzunluğuHaritaÖlçeğininPaydası
→ GU
HUHÖP
3- HaritaUzunluğu
HaritaÖlçeğininPaydasıGerçekUzunluk
→ HU
HÖPGU
NOT: Formülleri pratik olarak öğrenebilmek için üçgen
tabloyu kullanabiliriz.
NOT: Kilometre cinsinden bir değer istendiğinde beş (5)
sıfır silinir. Santimetre cinsinden istendiğinde beş (5) sıfır
eklenir.
NOT: Cm km’ye çevrilirken 5 sıfır silinir. Km cm’ye
çevrilirken 5 sıfır eklenir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 10
COĞRAFİ KONUM
Bir yerin Dünya üzerinde bulunduğu konuma coğrafi
konum denir. Coğrafi konum, matematik ve özel konum
olarak ikiye ayrılır.
1- MATEMATİK KONUM
Dünya üzerindeki bir yerin başlangıç paraleline (Ekvator)
ve başlangıç meridyenine (Greenwich) göre olan
konumuna matematik konum denir.
Paralellerin Özellikleri
Başlangıç paraleli (0°) ve en büyük paralel dairesi
Ekvator'dur.
Ekvator'un kuzeyindeki paralellere kuzey paralelleri,
güneyindekilere ise güney paralelleri denir.
Paraleller, Ekvator'dan kutuplara doğru birer derece
aralıklarla çizilir.
90 tane Kuzey Yarım Küre'de, 90 tane Güney Yarım
Küre'de olmak üzere toplam 180 tane paralel
dairesi vardır.
Dünya'nın şeklinden dolayı Ekvator'dan kutuplara
doğru gidildikçe paralellerin boyları kısalır ve
kutuplarda nokta şeklini alır.
Birbirini takip eden (ardışık) iki paralel arasındaki
uzaklık her yerde eşittir ve yaklaşık 111 km'dir.
Bazı paralel dairelerinin özel isimleri vardır.
0° paraleli Ekvator
23°27' kuzey paraleli Yengeç Dönencesi
23°27' güney paraleli Oğlak Dönencesi
66°33' kuzey paraleli Kuzey Kutup Dairesi
66°33' güney paraleli Güney Kutup Dairesi
90° kuzey paraleli Kuzey Kutup Noktası
90° güney paraleli Güney Kutup Noktası
Meridyen ve Özellikleri
Bir kutup noktasından diğer kutup noktasına uzanan,
Ekvator ve paralelleri dik olarak kesen yarım
çemberlere meridyen denir.
Meridyenler, 360° olan Ekvator çemberinin birer
derecelik aralıklara ayrılmasıyla oluşturulmuştur.
Başlangıç meridyeni (0°), İngiltere'ni başkenti
Londra yakınlarındaki Greenwich Gözlem Evi'nden
geçer.
Başlangıç meridyeninin doğusunda kalan
meridyenlere doğu meridyenleri, batısında kalan
meridyenlere batı meridyenleri denir.
180 tane doğuda, 180 tane batıda olma üzere
toplam 360 tane meridyen yayı vardır.
Dünya'nın şeklinden dolayı tüm meridyenler kutup
noktalarında birleşirler ve birbirlerini kesmezler.
Buna bağlı olarak tüm meridyenleri uzunlukları
aynıdır.
İki meridyen arasındaki uzaklık, sadece Ekvator
üzerinde 111 km'dir. Bu uzaklık, Dünyanın
şeklinden dolayı kutuplara gidildikçe azalır ve
kutup noktalarında sıfır olur.
İki meridyen arasındaki zaman farkı 4 dakikadır.
Ekvator'dan kutuplara doğru gidildikçe meridyenler
arasındaki uzaklık azaldığı hâlde zaman farkı
değişmez.
Aynı meridyen üzerinde bulunan tüm noktalarda
yerel saat aynıdır. Çünkü aynı meridyen üzerindeki
bütün noktalar Güneş'in karşısında aynı anda
geçerler.
Meridyenler, Dünya üzerindeki herhangi bir yerin
matematik konumunun belirlenmesinde yardımcı
olur. Ayrıca meridyenler yardımıyla; Dünya üzerinde
iki yer arasındaki yerel saat farkı da bulunabilir.
Ekvator: Kutup noktalarından eşit uzaklıkta olan ve
Dünyayı iki eşit parçaya ayıran daireye Ekvator
denir.
Paralel: Ekvatoru teğet (paralel) geçtiği varsayılan
hayali çizgilere paralel denir.
Ekvator; yıl boyunca gece ile gündüz eşit-
liğinin yaşandığı, çizgisel hızın en fazla, yer
çekiminin en az olduğu paralel dairesidir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 11
TÜRKİYE'NİN MATEMATİK KONUMUNUN
SONUÇLARI
Kuzey Yarımkürenin Orta Kuşağı'nda yer alır.
Başlangıç Meridyeninin (Greenvvich) doğusundadır.
En kuzeyi (42° Kuzey) ile en güneyi (36° Kuzey)
arasındaki kuş uçuşu uzaklık, yaklaşık 666 km'dir
(42° - 36°=6° 6x111 =666 km).
En doğusu (45° Doğu) ile en batısı (26° Doğu)
arasında, 76 dakikalık zaman farkı vardır (45°-
26°= 19° 19x4'=76').
Orta Kuşakta yer aldığı için yıl içinde dört mevsimi
belirgin olarak yaşar.
Kuzeyden esen rüzgârlar hava sıcaklığını düşürürken,
güneyden esen rüzgarlar ise hava sıcaklığını arttırır.
2- ÖZEL KONUM
Dünya üzerinde bir yerin veya bir ülkenin
kıtalara, okyanuslara, denizlere, işlek ticaret yollarına,
boğazlara, kanallara, ekonomik ve siyasi teşkilatlara,
komşularına göre konumu ile yer şekilleri ve yükselti
özellikleri o yerin özel konumunu belirler.
TÜRKİYE'NİN ÖZEL KONUMUNUN
SONUÇLARI
Üç kıtanın (Asya, Avrupa, Afrika) birbirine en yakın
olduğu yerde bulunur.
Üç tarafı denizlerle (Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz)
çevrili bir yarımadadır. Marmara Denizi'ne sahiptir.
Önemli ticaret yollarına ve boğazlara sahiptir
(İstanbul ve Çanakkale Boğazları). Bu durum
Türkiye'nin jeopolitik önemini artırmıştır.
Gelişmiş Avrupa ülkeleri ile zengin petrol yataklarına
sahip Orta Doğu ülkeleri arasında yer alır.
Ortalama yükseltisi fazladır (1132 m).
Batıdan doğuya doğru gidildikçe yükselti artar.
Dağlar genelde doğu-batı yönünde uzanır.
Sıcaklık ortalamaları batıdan doğuya gidildikçe
azalır.
Yer şekillerinin çeşitli olması, farklı iklim
tiplerinin görülmesine neden olur.
Yüzyıllar boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği
yapması nedeniyle, tarihsel ve kültürel bakımdan çok
zengindir.
DÜNYANIN ŞEKLİ: Dünya’nın kutuplardan basık
Ekvatordan şişkin kendine özgü şekline geoid denir.
DÜNYANIN HAREKETLERİ VE SONUÇLARI
Dünyanın 2 türlü hareketi vardır.
1-Dünyanın Günlük Hareketi: Dünya kendi ekseni
etrafında batıdan doğuya doğru 24 saatte döner. Buna 1
gün, harekete ise günlük hareket denir.
Dünyanın Günlük Hareketinin Sonuçları
Gece ve gündüz oluşur.
Gün içinde güneş ışınlarının yere düşme açısı değişir
ve buna bağlı olarak gün içinde; sıcaklıklar değişir,
Doğudaki bir yerde güneş batıdaki bir yere göre
erken doğar ve erken batar.
Doğu ve batı yönleri belirlenir.
Yerel saat farkları oluşur.
2-Dünyanın Yıllık Hareketi: Dünya, güneş çevresindeki
dönüşünü 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna 1 yıl,
harekete ise yıllık hareket denir.
Dünyanın Yıllık Hareketinin Sonuçları
Mevsimler oluşur.
Güneş ışınlarının bir yere geliş açısı yıl boyunca
değişir. Bunun sonucunda; sıcaklık yıl içinde değişir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 12
Yıl içinde gece ile gündüz süreleri değişir.
Dönence: Güneş ışınlarının yeryüzüne dik açıyla geldiği
en son sınırdır. 23 derece 27 dakika kuzey ve güney
enlemlerinden geçer. Kuzey yarımküredekine yengeç
dönencesi, güney yarımküredekine oğlak dönencesi adı
verilir.
Kutup Dairesi: 24 saatlik zaman dilimi içerisinde gece ve
gündüz durumlarının yaşandığı en son sınırdır. 66 derece
33 dakika güney enlemlerinden geçer.
KITALAR ve OKYANUSLAR
o Dünya yüzeyinin % 71’i Okyanus ve denizlerle, %29’u
karalarla kaplıdır.)
o Kıta: Kendine bağlı olan adalarla, etrafı denizlerle ve
okyanuslarla çevrili olan büyük kara parçalarına
denir.
o 7 tane kıta vardır: Asya, Avrupa, Afrika Kuzey
Amerika, Güney Amerika, Antarktika,
Okyanusya(Avustralya)
o Okyanus: Kıtalar arasındaki büyük çukurlarda kalan
geniş ve derin su kütlelerine denir.
o Okyanuslar büyükten küçüğe; Büyük Okyanus
(Pasifik Okyanusu), Atlas Okyanusu ve Hint
Okyanusudur
NOT: Kuzey yarımkürede karalar güney
yarımküredekilerden daha fazladır. Bu nedenle Kuzey
yarımküre güney yarımküreye göre 1-2 derece daha
sıcaktır.
ZAMAN ( YEREL SAAT ) PROBLEMLERİ
1-Öncelikle iki nokta arasındaki meridyen farkı bulunur
ve ardışık iki meridyen arası zaman farkı olan 4 dakika ile
çarpılır. Böylece yerel saat farkı bulunmuş olur.
2-Dünya batıdan doğuya doğru döndüğü için;
Doğuda yerel saat batıya göre ileri, Batıda yerel saat
doğuya göre geridir.
Buna göre;
Batıdaki bir noktanın yerel saati verilip, doğudaki bir
noktanın yerel saati isteniyorsa; doğuda yerel saat
ileri olacağından aradaki yerel saat farkı toplanır.
Doğudaki bir noktanın yerel saati verilip, batıdaki bir
noktanın yerel saati isteniyorsa; batıda yerel saat geri
olacağından aradaki yerel saat farkı çıkarılır.
FARKLI YAŞAM ŞEKİLLERİ VE İKLİM
İKLİM: Belli bir yerde görülen ( sıcaklık, nem, yağış,
basınç, rüzgâr ve bulutluluk gibi ) hava olaylarının uzun
yıllar boyunca gösterdikleri ortalama duruma iklim
denir.
İklimi inceleyen bilim dalına Klimatoloji denir.
Sıcaklık, rüzgâr ve yağış gibi hava olaylarının bir
yerde gösterdiği kısa süreli değişime de hava
durumu denir.
Hava durumunu inceleyen bilim dalına meteoroloji
denir.
Adana’da kışlar ılık ve yağmur yağışlıdır. ifadesi iklim
belirtir.
Adana’da dolu yağışı görüldü. ifadesi hava durumu
belirtir.
İKLİM KUŞAKLARI
o Sıcak kuşak ve ılıman kuşak, Kuzey Yarım Küre'de,
Güney Yarım Küre'ye göre daha geniş alan kaplar.
Bunun sebebi Kuzey Yarım Küre'de karaların
oranının daha fazla olmasıdır.
o Denizler karalara göre az ısınırlar. Oysa karalar çok
ısınırlar. Bu durum Kuzey Yarım Küre'de sıcak ve
ılıman kuşağın daha geniş alan kaplamasına neden
olmaktadır. Yine bu durumun sonucu olarak Kuzey
Yarım Küre Güney Yarım Küre'ye göre 2 °C daha
sıcak olmaktadır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 13
Sıcaklık İklim Kuşakları
İklim tiplerini üç bölümde inceleyebiliriz:
A) Sıcak iklimler
B) Ilıman iklimler
C) Soğuk iklimler
A) SICAK İKLİMLER
1- Ekvatoral İklim:
Bu iklim tipi günlük ve yıllık sıcaklık farklılıklarının
en az olduğu iklimdir.
Amazon ve Kongo havzaları, Malezya, Filipinler ve
Papua Yeni Gine'de görülmektedir.
Ormanların çok gür olması nedeniyle çok sayıda
maymun ve kuş türü yaşar. .
Yıl boyunca yüksek sıcaklık ve bol yağış nedeniyle
bütün yıl yeşil kalan 40-50 m uzunluğundaki ağaçlardan
oluşan tropikal yağmur ormanları doğal bitki
örtüsüdür.
Kahve, kakao, kauçuk, ananas, şeker kamışı, soya
fasulyesi, turunçgiller, Hindistan cevizi, mısır ve pirinç
yetiştirilir.
2- Muson İklimi:
Bu iklim tipinde yaz mevsimi yağışlı, kış mevsimi
kurak geçmektedir.
Sıcaklık ortalamaları 10 °C'nin altına hiç
düşmemektedir.
Genellikle Güney, Güneydoğu Asya ve Doğu
Asya'da etkilidir.
Yağışsız dönemde yaprağını döken ormanlar doğal
bitki örtüsünü oluşturur.
Pirinç, çay, kahve, pamuk, muz, ananas,
turunçgiller, zeytin önemli tarım ürünleridir.
3- Tropikal İklim (Savan)
İsmini sıcak iklimlerde yetişen çayırlardan almaktadır.
Sıcaklıklar bütün mevsimlere yayılır.
Sıcak bir günde yağış görülebilmektedir.
Sudan platosu, Doğu, Güney ve Merkez Afrika'da
sıklıkla görülmektedir.
4- Çöl İklimi:
Bu iklim tipinde sıcaklıklar oldukça yüksek,
yağışlar ise son derece azdır.
Arabistan yarımadası. Büyük Sahra Çölü,
Avustralya'nın iç kısımları, Kızılkum, Karakum ve
Taklamakan Çölleri bu iklimin görüldüğü yerlerdir.
Bitki örtüsü bakımından oldukça fakirdir. Çoğunlukla
dikenli çalılar ve kaktüsler görülür.
Çöl ikliminin simgesi hurmadır. Yeraltı suyunun
yüzeye çıktığı yerler olan vahalarda sulama ile pamuk,
yer fıstığı, tahıl ve üzüm yetiştirilir. Koyun ve deve en çok
B) ILIMAN İKLİMLER
1- Okyanus İklimi:
Genellikle karaların batı kıyılarında hüküm süren
bu iklim tipinde yazlar serin, kışlar ise ılık geçmektedir.
Bitki örtüsü ormanlardır.
Görüldüğü yerler: Şili'nin güney kıyıları. Batı Avrupa
ve Yeni Zelanda vb.
2- Akdeniz İklimi:
Ülkemizde de görülen bir iklim tipidir.
Yazlar sıcak ve kurak kışlar ılık ve yağışlı
geçmektedir.
Bitki örtüsü makilerdir.
Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin büyük çoğunluğu ile
Orta Şili ve California kıyılarında görülmektedir.
Buğday, arpa, zeytin, turunçgiller, üzüm, pamuk,
şekerpancarı yetiştirilir.
3- Karasal İklim:
Yazlar sıcak, kışlar ise çok soğuk ve kar yağışlı
geçer.
Denizden uzak karaların iç kesimlerinde
görülmektedir.
Yıllık sıcaklık farklılıkları oldukça fazladır. Bitki
örtüsü bozkır (step) dır.
Buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, patates, çeşitli
baklagiller, üzüm, elma, armut, şekerpancarı, keten ve
tütün yetiştirilen başlıca ürünlerdir.
Karasal iklimin görüldüğü alanlarda küçükbaş
hayvancılık yapılır. Koyun en çok yetiştirilen küçükbaş
hayvandır.
C) SOĞUK İKLİMLER
1- Tundra iklimi:
Sıcaklıklar son derece düşüktür. Yılın büyük bir
bölümü soğuk geçer. Yazlar kısa ve serin, kışlar ise
uzun ve serttir.
Bitki örtüsü bataklıklarda bodur çalı, çayır ve
yosunlardan oluşan tundradır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 14
Sibirya'nın kuzeyi, Grönland kıyıları ve Kanada'nın
kuzeyi görüldüğü yerlerdir.
Tundra ikliminin görüldüğü yerlerde ren geyiği, misk
öküzü ve bizon gibi hayvanlar görülür.
2- Kutup İklimi:
İklim tipleri içerisinde en soğuk olanıdır. Yılın
büyük kısmında güneş ışınları görülmez. Hakim bir bitki
örtüsü yoktur.
Görüldüğü yerlere Antarktika, Grönland'ın iç
kesimleri ve kuzey kutbunu örnek verebiliriz.
TÜRKİYE’DE SICAKLIK DAĞILIŞINI ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
1.ENLEMİN ETKİSİ: Dünya’nın şeklinden dolayı,
kutuplara gidildikçe güneş ışınlarının düşme açısı
küçülür, atmosferde aldıkları yol uzar. Bu nedenle
kutuplara gidildikçe sıcaklık azalır, ekvatora
yaklaşıldıkça sıcaklık artar. Buna enlem etkisi denir.
Türkiye’nin güneyi ekvatora yakın olduğu için daha
sıcaktır. Kuzeye gidildikçe sıcaklık azalır.
2.RÜZGÂRLAR: Türkiye’de kuzeyden esen rüzgarlar
soğuk, güneyden esen rüzgarlar ılıktır. Bu durum,
ülkemizin kuzey yarımkürede yer aldığını gösterir.
3.YÜKSELTİ: Türkiye’de sıcaklıklar yükseltinin etkisiyle
batıdan doğuya gidildikçe azalır. Çünkü doğuya
gidildikçe yükselti artar.
4.DENİZELLİK-KARASALLIK: Türkiye’de kıyılar iç
kesimlerden daha sıcaktır. Kıyılarda denizler ılıtıcı etki
yapar.
5.BAKI: Güneş gören yerlerin gölgelere göre daha sıcak
olmasıdır. Türkiye’de güney bölgeler bakının etkisiyle
daha sıcaktır.
6.DAĞLARIN UZANIŞ YÖNÜ: Karadeniz ve Akdeniz’de
dağlar kıyıya paralel uzandığı için denizin ılıtıcı etkisi iç
kesimlere girmez. Ege Bölgesinde dağlar kıyıya dik
uzandığı için ılımanlaştırıcı etki iç kesimlere girer.
TÜRKİYE’DE GÖRÜLEN İKLİMLER
Türkiye’de farklı iklimlerin görülmesinin nedenleri:
Üç tarafı denizle çevrili olması
Yükseltisinin fazla olması
Ilıman (orta)kuşakta yer alması
Yer şekillerinin çeşitlilik göstermesi
1.KARASAL İKLİM
Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar
yağışlıdır. Sıcaklık kışın 0 derecenin altına düşer.
İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
bölgeleri ile Marmara Bölgesinin denizden uzak iç
kesimlerinde görülür.
Bitki örtüsü bozkır(step)dır. Bozkır ilkbahar
yağışlarıyla yeşeren yaz sıcaklığı ile kuruyan ve sararan
kısa boylu ot topluluğudur.
Buğday, şeker pancarı, arpa, çavdar, mercimek
gibi ürünler yetiştirilir.
En çok yağış ilkbaharda düşer.
Konveksiyonel (Yükselim) yağışlar görülür.
İlkbaharda ısınan hava yükselir. Yükselen hava soğur ve
içindeki nem yağmura dönüşür. İç Anadolu Bölgesi’nde
ilkbahar aylarında yaygın olarak görülür. Halk arasında
Kırkikindi yağmurları olarak bilinir.
2. KARADENİZ İKLİMİ
Her mevsimi yağışlı olup, yazları serin, kışları ise
ılıktır.
En fazla yağışı sonbahar aylarında almaktadır.
Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimleri ile Marmara
Bölgesi’nin Karadeniz kıyılarında etkilidir.
Bitki örtüsü ormandır. Evler ahşaptan yapılır.
Çay, kivi, fındık, mısır yetiştirilir.
Yamaç yağışları (Orografik) görülür.
3.AKDENİZ İKLİMİ
Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlıdır.
Evler taştan yapılır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 15
Bu iklim Akdeniz ve Ege bölgesinin kıyı kesimleri
ile güney Marmara Bölümü’nde etkilidir.
Yağış en çok kışın düşer. Kıyı kuşağında kar yağışı
ve don olayları nadiren görülür.
Doğal bitki örtüsü makidir. Makiler, her mevsim
yeşilliğini koruyan, kışın yapraklarını dökmeyen, kısa
boylu (1-2 m.) ağaç ve çalılıklardan oluşur. Mersin,
keçiboynuzu, sakız, zakkum, zeytin, erguvan ve defne
maki bitki örtüsüne örnek olarak gösterilebilir.
Turunçgiller, muz, zeytin, pamuk yetiştirilir.
Cephe yağışları etkilidir. Denizden gelen sıcak hava
ile karadaki soğuk havanın karşılaşması ile kışın yağışlar
olmaktadır.
Marmara Bölgesinde üç iklimin görülmesi tarım
ürünü çeşidini arttırmıştır.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YERLEŞME
TARİH: Geçmişte yaşamış insan topluluklarının
yaşamlarını belgelere dayanarak neden-sonuç ilişkisi
içerisinde inceleyen bilim dalıdır. Tarihi incelerken
geçmişi daha kolay algılayabilmek için dönemlere
ayırıyoruz.
YÜZYIL (Asır): Yüz yıllık zaman dilimine denir.
MİLAT: Başlangıç anlamına gelir. Hz. İsa'nın doğumunu
da ifade eder. Takvimde 0 olarak kabul edilir.
Bir tarihin hangi yüzyıla ait olduğunu bulmak için;
son iki basamağı silinir ve kalan sayıya 1 (bir) ilave
edilir.
Örnek: 1998 = 1998 geriye 19 kalır. 19+1= 20. yüzyıl
olarak buluruz.
Örnek: 657= 657 geriye 6 kalır. 6+1 = 7. yüzyıl
Kısaca 4 basamaklı tarihlerde ilk 2 basamağa, 3
basamaklı tarihlerde ilk basamağa 1 ilave edilir.
ÇAĞ: Benzer sosyal ve siyasal olayların yaşandığı
dönemlere denir.
Yazının bulunmasından önceki çağlara tarih öncesi
çağlar (devirler), yazının icadından sonraki çağlara
ise tarih çağları denir.
Tarihi dönemler 2’ye ayrılır.
A) Tarih Öncesi Devirler(Çağlar): Yazının olmadığı
dönemlerdir. Kullanılan araç gereçlere göre bölümlere
ayrılır.
Taş Devri: 1- Kabataş Devri 2- Yontma Taş Devri
3-Cilalıtaş Devri
Maden Devri: 1-Bakır Devri 2-Tunç Devri 3-Demir Devri
Kabataş Devri: En uzun devirdir. Hakkında kesin bilgiler
yoktur.
Yontma Taş Devri: Yontma taş devrinde insanlar,
havalar soğuk olduğundan ve yırtıcı hayvanlardan
korunmak için mağara ve ağaç kovuklarında yaşarlardı.
Avcılık ve toplayıcılık yaparlardı. Üretim olmadığı
için bu döneme tüketici hayat denilmektedir.
Yontma Taş Devri'ne ait kalıntılar, Antalya
yakınlarındaki Karain, Beldibi ve Belbaşı
mağaralarında bulunmuştur.
Cilalı Taş Devri
Hayvanlar evcilleştirilmiş ve hayvanlardan da
yararlanılmaya başlamıştır. Tarım yapabilmek için düz,
verimli toprak ve su kaynakları olan yerleri seçtiler.
Tarlaya yakın olması içinde bölgedeki malzemelerden ev
yaptılar.
İnsanlar belirli yerlere yerleşmeye başladığı için
nüfus artmış, önce köyler sonrada şehirler oluşmaya
başlamıştır.
Güvenlik amacı ile evler birleşik yapılmaya başlanmış
ve girişleri çatıdan yapılmıştır. Yine güvenlik için
şehirlerin etrafı surlarla çevrilmiştir.
Konya yakınlarındaki Çatalhöyük bu yerleşme
türüne güzel bir örnektir.
Cilalı Taş Devri'ne ait kalıntılar Diyarbakır'da
(Çayönü) ve Konya'da (Çatalhöyük) bulunmuştur.
MADEN DEVRİ
Kullanılan madenlere göre sırasıyla bakır, tunç ve demir
olarak üçe ayrılır.
Maden devrine ait kalıntılar, Yozgat (Alişar),
Çorum (Alacahöyük), Çanakkale (Truva), Kayseri
(Kültepe), Burdur (Hacılar Höyüğü) ve Van (Tilkitepe)'da
bulunmuştur.
Bu devirde insanlar üretici hayata geçmiş ve
tarım yapmaya başlamış ve yerleşik hayata
geçmişlerdir.
En önemli buluşları ateşi bulmalarıdır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 16
YERLEŞMEDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER
Geçmişte:
İklim şartlarının uygunluğu
Su kaynakları
Verimli tarım alanları
Madenler (Yer altı kaynakları)
Güvenlik ( korunaklı Alanlar )
Ticaret ve göç yollarına yakın olma
Günümüzde:
Sanayi Bölgeleri
Ulaşım olanakları
Eğitim ve Sağlık hizmetleri
Ticaret, Turizm ve İş Olanakları
Tarım, İklim ve Yer şekilleri
Anadolu daha ilk çağlardan itibaren insanlar için
tercih edilen bir yer olmuştur. Bunun nedenleri;
B) Tarihi Devirler (Çağlar): Yazının icadıyla başlar. Tüm
insanlığı etkileyen evrensel olaylara göre bölümlere
ayrılmıştır.
1- İlk Çağ (MÖ 3200-MS 375) :M.Ö. 3200 yılında
Sümerlerin yazıyı icat etmesi ile başlayıp M.S. 375
yılındaki Kavimler Göçüne kadar süren dönemdir.
2- Orta Çağ (375-1453) :Kavimler Göçü ile başlayıp,
İstanbul’un fethine kadar süren dönemdir.
3- Yeni Çağ (1453-1789): İstanbul'un fethinden, Fransız
İhtilali’ne kadar süren dönemdir.
4-Yakın Çağ (1789-?): Fransız İhtilali'nden günümüze
kadar süren dönemdir.
UYGARLIKLARIN BEŞİĞİ
MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI
Bu bölgede Sümerler Akadlar Babiller Elamlar Asurlar
kurulmuştur.
SÜMERLER
Mezopotamya Uygarlığının kurucusu Sümerler’dir.
Dünyanın bilinen ilk uygarlığıdır.
Şehir devletleri halinde yaşamışlardır. Ur, Uruk,
Eridu, Lagaş gibi şehir devletleri kurmuşlardır.
Şehir devletlerini yöneten kişilere Patesi adını
vermişlerdir.
Sümerlerde çok tanrılı din hâkimdi.
Bölgede sulama kanalları açarak ve bataklıkları
kurutarak tarım yapabilecek araziler elde etmişlerdir.
Yazıyı kil tabletler üzerine yazmışlar ve şekiller çiviye
benzediği için çivi yazısı olarak adlandırmışlardır.
Bilgi birikimi ve aktarımı kolaylaşmıştır.
Sümerlerin kullandığı yazı, Asurlu tüccarlar
tarafından Anadolu’ya getirilmiş, böylece
Anadolu tarihi çağlara girmiştir.
Yaratılış ve Gılgamış (Gılgameş) destanları
Sümerlere ait önemli destanlardır.
Dört işlemi kullanmışlar, sayıları bulmuşlar ve
çemberi 360 dereceye bölmüşlerdir.
Sümerler matematik ve astronomide ileri
gitmişler ay takvimini yapmışlardır, güneş
sistemini incelemişlerdir.
BABİLLER
o Babil krallığı Amurrular tarafından Babil merkez
olarak kurulmuştur.
o Merkeziyetçi bir krallıkla yönetilmişlerdir.
o Güneş saatini, Ay ve Güneş tutulmasının devirli
olduğunu buldular.
Tarihte, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki
bölgeye Mezopotamya denir.
Şehirlerini Ziggurat adını verdikleri tapınakların
çevresinde kurmuşlardır. Zigguratlar çeşitli amaçlar
içi kullanılmıştır: Alt katlar depo ve pazar yeri, orta
katlar dini ibadet ve eğitim, üst katlar gözlem evi
(rasathane) Bu durum astronomi yani gökbilimin
gelişmesini sağlamıştır.
Sümerler yazıyı icat eden ve kullanan ilk
uygarlıktır. Böylece tarihi çağları başlatmışlardır.
Tarihte bilinen ilk yazılı kanunlar Sümerler
tarafından yapılmıştır. ( Urgakina Kanunları )
Sümerlerin bir başka önemli buluşu da tekerlektir.
o En güçlü hükümdarları olan Hammurabi’nin
hazırladığı Hammurabi Kanunları ile ünlüdür.
o Önemli eserleri dünyanın yedi harikasından biri
olan Babil’in Asma Bahçeleri ve Babil Kulesi’dir.
o Tarihte ilk anayasayı hazırladılar. Bu anayasa
Hammurabi tarafından hazırlanmış ve kısasa kısas
esasına dayanıyordu.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 17
ASURLULAR
Başkentleri Ninova’dır.
Asurlu tüccarlar Kayseri’deki Kültepe ile ticaret
yapmışlardır. Kültepe’deki kazılarda Sümer Çivi yazısı ile
yazılmış tabletler bulunmuştur.
Dünyadaki ilk kütüphaneyi başkent Ninova’da
yaptılar ve arşivcilik faaliyetlerini başlattılar.
Çömlekçi çarkını kullanan Asurlular bu sayede hızlı
ve seri kap kacak üretebiliyorlardı.
Ticaretle uğraşmışlar ve Anadolu’da karum adı
verilen ticaret kolonileri kurmuşlardır.
İLK ÇAĞ ANADOLU UYGARLIKLARI (MEDENİYETLERİ)
HİTİTLER ( ETİLER ) MÖ 1200-MÖ 200
M.Ö. 1700'lerde Kızılırmak yayı içerisinde
kurulmuşlardır.
Devleti krallar yönetirdi. Pankuş adı verilen meclis
ise krala yardımcı olmaktaydı. Gerektiğinde bu meclis
kralın işlerini denetlerdi.
Tavananna adlı kraliçelerde yönetimde etkiliydi.
Medeni hukuk gelişmiştir.
Ekonomileri tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı.
Hitit kralları hem başkomutan, başrahip ve baş
yargıç idi. Askeri, dini ve hukuki otoriteye sahiptiler.
Halk yöneticiler, rahipler, hürler ve köleler gibi sosyal
sınıflara ayrılmıştır.
Hititlerde din çok tanrılıdır. Hitit ülkesine “Bin tanrı
ili” denirdi.
Çivi ve hiyeroglif (resim) yazıları olmak üzere iki
çeşit yazı kullanmışlardır.
Frigyalılar tarafından yıkılmışlardır.
URARTULAR (MÖ 900 -MÖ 600)
Devlet yönetimi kralın mutlak egemenliğine
dayanıyordu
Çok tanrılı dine inanmışlardır.
Bulunduğu bölgede maden çok olduğu için
kuyumculukta ve maden işlemeciliğinde gelişmişlerdir
Savaş Tanrısı Haldi'ye inanmaları Urartularda
ordunun çok önemli olduğunu gösterir
Dağlık bir bölgede kurulan Urartular düşmanlardan
korunmak amacı ile taştan kaleler yapmışlardır.
İYONLAR (MÖ 1200-MÖ 700)
Şehir devletleri (polis) halinde yaşamışlardır. En
önemli şehir devletleri Efes, Milet, Foça, Bodrum ve
İzmir'dir.
Kurulan şehir devletlerinde sırası ile krallık, oligarşik
ve demokratik yönetim şekilleri görülmüştür. Kurulan
şehir devletleri arasında siyasi bir birlik yoktur.
Sümerlerin kullandığı yazı, Asurlu tüccarlar
tarafından Anadolu’ya getirilmiş, böylece
Anadolu Tarihi Çağlara girmiştir.
Koloni: Bir devletin kendi ülkesinin sınırları
dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik veya
siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke.
Tanrıya hesap vermek için bir yıl içinde olan iyi
veya kötü olayları Anal dediğimiz yıllıklara yazarak,
tarafsız ve objektif tarih yazıcılığını
başlatmışlardır.
Tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş
Antlaşmasını Mısır ile M.Ö 1280'de imzalamışlardır.
Hititler kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları
yapmışlardır. İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları
Hititlere aittir.
Başkentleri Hattuşaş'tır (Çorum-Boğazköy).
Doğu Anadolu Bölgesi'nde kurulmuştur. Başkenti
Tuşpa (Van)dır.
Ölümden sonra yaşamın devam ettiğini
düşünmüşlerdir Urartular, mezarlarını bile taştan
oda şeklinde yapmışlardır Bu mezarlara günlük
hayatta kullandığı değerli eşyaları da
koymuşlardır Çünkü Ölümden sonra yaşamın
devam ettiğini düşünmüşlerdir yani ahiret inancı
vardır.
Urartular taştan kale yapımında, taş işçiliğinde
ve kaya oymacılığında gelişmişlerdir.
Tarımı geliştirmek için sulama kanalları ve
barajlar yapmışlardır. Urartuların yapmış olduğu
Şamran Kanalı günümüzde bile kullanılmaktadır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 18
Deniz ticaretinde gelişmişlerdir. Akdeniz ve
Karadeniz’de koloniler (ticaret şehirleri) kurmuşlardır.
Çok tanrılı dine inanmışlardır.
Halk çeşitli sosyal sınıflara ayrılmış, kölelik yaygındı.
Anadolu'da kurulan ilkçağ uygarlıkları içinde en
gelişmiş ve ileri düzeyde olanıdır. Çünkü İyonlar, Ön
Asya'dan gelen ticaret yollarının bitiş noktasında
oldukları için ve doğu batı arasında köprü vazifesi
görürlerdi.
FRİGLER (MÖ 750 – MÖ 600)
Orta Anadolu'da Sakarya Nehri çevresinde
kurulmuştur.
Başkentleri Gordion (Ankara yakınlarındaki Polatlı)
dır.
Ülke krallıkla yönetilirdi. Krallarına Midas unvanı
verilmiştir
Fibula adı verilen çengelli iğneler yaptılar.
Madencilikte ilerlemişlerdir.
Frigler hiç çivi kullanmadan mobilya yapabiliyorlardı.
Ağaç işlemeciliği ve mobilyacılıkta ilerlemişlerdir.
Frigler Krallarını ve soylu kişileri Tümülüs denilen
yığma mezarlara gömerdi. Ağaçtan işlenerek üzeri
toprakla örtülen mezar çeşididir. Diğer ölülerini ise
geometrik şekillerle süslü Kaya Mezarları’na
gömmüşlerdir.
Çok tanrılı inanca sahip olmuşlardır.
LİDYALILAR (MÖ 700 - MÖ 546)
Lidyalılar ise Menderes ve Gediz ırmakları arasında
kurulmuştu.
Başkentleri Manisa yakınlarındaki Sard'dır.
Tarım, hayvancılık ve ticaret başlıca geçim kaynakları
olmuştur.
Kara ticaretinde gelişen Lidyalılar ürettikleri malları
Kral Yolu ile Mezopotamya’ya gönderir oradan da
ihtiyaçlarını alırlardı.
Zengin olan Lidyalıların ordusu da paralı
askerlerden oluşurdu. Bu durum kısa sürede
yıkılmalarına neden olmuştur.
Lidyalılar, Frigler gibi Tümülüs tipi mezarlar
yapmışlarıdır
Çok tanrılı inanca sahip olmuşlardır.
Altın işletmeciliği, heykeltraşlık, dokumacılık ve
seramikte ileri gitmişlerdir. Ülke krallıkla yönetiliyordu.
Demokratik ve özgür düşünce ortamı
olduğu için bilim ve felsefede gelişmişlerdir.
Önemli bilim adamları arasında; Herodot,
Pisagor, Tales, Homeros ve Hipokrat yer
almaktadır.
Efes Artemis Tapınağı İyonların önemli sanat
eserlerinden biridir. İyon edebiyatının en önemli
eseri İlyada ve Odessa destanlarıdır.
En önemli tanrıları Kibele adı verilen toprak ve
bereket tanrıçasıydı.
En önemli geçim kaynağı tarımdı. Bu nedenle
tarımla ilgili ağır cezaları vardı. Öküz öldüren ya
da saban kırana ağır cezalar verilirdi.
Tapates adı verilen halı ve kilimleri çok
meşhurdu. Dokumacılıkta ilerlemişlerdir.
İlk Çağda Anadolu'nun en işlek ticaret yolu olan
"Kral Yolu" nu yapan Lidyalılar, bu yol ile doğu -batı
kültürlerinin kaynaşmasını sağlamışlardır. Kral Yolu
Sard’dan başlar Mezopotamya’da Ninova’da biterdi.
Lidyalılar ticareti kolaylaştırmak amacı ile parayı
icat ettiler. Böylece takas usulü Değiş-Tokuş usulü
sona erdi. Ticaret kolaylaştı. Ekonomik hayat canlandı.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 19
TÜRKLERİN ANA YURDU
ANAYURTTAN ANADOLUYA
Türklerin ana yurdu Orta Asya'dır. Orta Asya;
Doğuda Kingan Dağları, Batıda Hazar Denizi,
Güneyde Himalaya Dağları, Kuzeyde Sibirya ile çevrili
bölgedir.
ORTA ASYA’DAN GÖÇLERİN SEBEPLERİ
1- Nüfus artışı ve otlakların yetersiz kalışı,
2- Olumsuz iklim şartları (Kuraklık, şiddetli kışlar)
3- Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan
mücadeleler
4- Salgın hastalıklar
5- Türklerin Dünya hakimiyeti düşüncesi (Güneşin
doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri
fethetme arzusu)
6- Dış baskılar (Çin ve Moğol baskıları)
GÖÇLERİN SONUÇLARI
1- Orta Asya kültür ve medeniyeti dünyanın değişik
bölgelerine taşınmıştır.
2- Göç etmeyip, Orta Asya'da kalan Türkler, ilk Türk
Devleti olan "Asya Hun Devleti"ni kurmuşlardır.
3- Göç eden Türk boyları gittikleri yerlerde yeni Türk
Devletleri kurarlarken, oralardaki bazı devletleri de
yıktılar.
ASYA HUN DEVLETİ (BÜYÜK HUN DEVLETİ)
o Kurulduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir.
o Bilinen ilk hükümdarı Teoman'dır. Teoman'dan
sonra yerine oğlu Mete Han geçmiştir.
o Asya Hun devleti Mete Han zamanında en geniş
sınırlarına ulaşmıştır.
o Mete Han döneminde; "onlu sistem"e dayalı ilk
düzenli Türk ordusu kuruldu.
o Çinliler Türk akınlarına karşı koymak için Çin
Seddini yaptılar.
o Büyük Hun Devleti veraset sistemi ve Çin siyaseti
nedeniyle Doğu ve Batı Hun Devleti diye ikiye ayrıldı.
o Orta Asya Türk devletleri ile Çin arasındaki
mücadelelerin asıl nedeni İpek Yolu’na hakim
olmaktır.
Çin Siyaseti: Çin, göçebe hayatı yaşayan ve
savaşçılıkları gelişmiş olan Türk Ordusu karşısında çaresiz
kalıyordu. Hatta Türk Akınlarını durdurmak için Çin
Seddi'ni yaptırmıştı. Buna rağmen Türkleri
durduramamıştı. Bu durum karşısında çaresiz kalan Çin
şu siyaseti takip etti:
1- Çin prenslerini Hun Hakanlarıyla evlendirerek,
prensesin yanında Hun sarayına çok sayıda hizmetçi
gönderdiler. Bu hizmetçiler casusluk faaliyetinde
bulunarak, Türkler hakkında bilgi topladılar.
2- Türk Beylerine hediyeler göndererek, onları
kendilerine bağlamaya ve ekonomik olarak Çin'e bağımlı
yaşamaya alıştırdılar.
3- Türk Beylerini birbirlerine karşı kışkırtarak, Türk
devletinin parçalanmasını sağladılar.
AVRUPA ( BATI ) HUNLARI VE KAVİMLER GÖÇÜ
KAVİMLER GÖÇÜ (375)
Batı Hunları, Balamir komutasında, MS. 374 yılında
Volga (İtil ) nehrini aşarak Batı'ya (Avrupa'ya) doğru
ilerlemeye başladılar. Türklerin bu ilerlemeleri
karşısında önlerinde bulunan Vizigot, Ostrogot,
Vandal, Sakson, Frank, Germen gibi birçok kavim
hareketlenerek Türklerden kaçmaya başladılar.
Böylece Batı Hun Türklerinin, sebep olduğu bu
büyük yer değiştirme olayına tarihte Kavimler Göçü
adı verilir.(375)
KAVİMLER GÖÇÜNÜN SONUÇLARI
İlk çağ kapandı, Ortaçağ başladı.
Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma
İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrıldı.(395)
Avrupa’nın yapısı değişti. İngiltere, Fransa gibi
Avrupa devletlerinin temeli atıldı.
Barbar kavimler arasında Hristiyanlık yayıldı.
Avrupa'da Feodalite (Derebeylik) adı verilen
yönetim biçimi ortaya çıktı.
SOSYAL BİLGİLER 6
ÜNİTE 3 – İPEK YOLUNDA TÜRKLER
o Başkenti Ötüken’dir.
o Tarihte bilinen ilk Türk devletidir.
o Destanları Oğuz Kağan Destanı’dır.
o Türkler Çinlileri yenmişler ve vergiye bağlamışlar
ama Çin’e yerleşmeyi düşünmemişlerdir. Çünkü
Çin çok kalabalık olduğu için Türkler ( milli
benliklerini ) kültürlerini kaybetmekten,
kalabalık Çinliler arasında eriyip yok
olmaktan korkmuşlardır.
Veraset Sistemi: Türklerde devlet, hükümdar ailesinin
ortak malı sayılırdı. Ve ülke hükümdarın sağlığında
oğulları arasında paylaştırılırdı. Bu durum taht
kavgalarına ve devletin yıkılmasına neden olurdu.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 20
AVRUPA HUN DEVLETİ
Kavimler göçünden sonra Avrupa’ya gelen Hunlar
tarafından kurulmuştur.
İlk hükümdarları Balamir, en önemli hükümdarları
Attila'dır.
Attila’nın amacı; büyük bir devlet kurmak, Doğu
Roma ( Bizans) ve Batı Roma İmparatorluklarını
egemenlik altına almaktı. Bizans’ı vergiye bağlamayı
başarmıştır.
Attila ölünce iç karışıklıklar, Bizans saldırıları ve taht
kavgaları yüzünden yıkılmıştır.
GÖKTÜRK ( KÖKTÜRK ) DEVLETİ
552'de Bumin Kağan önderliğinde Ötüken merkez
olmak üzere kuruldu.
Hunlardan sonra Türk boylarını bir araya toplayan
ikinci Türk devletidir.
Bumin Kağan'ın yerine geçen Mukan Kağan
zamanında devlet en parlak dönemini yaşadı.
Göktürk Devleti, Çin entrikaları sonucu, 582 yılında
Doğu ve Batı Göktürkler olarak ikiye ayrıldı.
Daha sonra Doğu ve Batı Göktürkleri Çin hakimiyeti
altına girdiler.
II. GÖKTÜRK DEVLETİ ( KUTLUK DEVLETİ )
Göktürk Devleti’nin Çin hakimiyeti altına
girmesinden sonra Türkler 50 yıl boyunca
bağımsızlık özlemi ile yaşadılar.
682 yılında Kutluk Kağan önderliğinde Çin’e karşı
ayaklanma başarılı olmuş ve 2. Göktürk (Kutluk )
Devleti kurulmuştur.
Bilge Kağan'ın ölümünden sonra zayıflayarak Basmil,
Karluk ve Uygurlar'ın isyanı sonucu yıkıldılar.
ORHUN YAZITLARI (GÖKTÜRK KİTABELERİ)
Gök Türklerden günümüze kalan en önemli eser
Orhun Yazıtlarıdır. (Göktürk Kitabeleri)
Bu kitabeler Bilge Kağan, Kültigin Kağan ile Vezir
Tonyukuk adına dikilmiştir.
Bu yazıtları Danimarkalı Wilhem Thomsen (Vilyım
Tamsın) çözmüştür.
Bunlar Türk tarihi ve Edebiyatının ilk yazılı
belgeleridir. Bundan önceki Türk tarihini Çin
kaynaklarından öğreniyoruz.
Bu yazıtlarda Göktürk Tarihi ve Türk Uygarlığı
hakkında önemli bilgiler verilmektedir.
UYGURLAR
Kutluk Bilge Kül Kağan tarafından kuruldu.
Başkenti ( merkezi ) Karabalgasun’dur.
Maniheizm'i benimsediler. Mani dini et yemeyi ve
savaşmayı yasaklıyordu. Bu sebeple Uygurlar savaşçılık
özelliklerini kaybettiler.
Tarım, sanat, ticaret alanında çok ilerlemişlerdir.
18 harfli Uygur Alfabesini hazırladılar.
Tahta harflerden matbaayı oluşturdular, pamuktan
kağıt yaptılar.
Destanları Türeyiş Destanı ve Göç Destanıdır.
840 yılında Kırgız Türkleri tarafından yıkıldılar.
ATLI ASKERLERDEN MODERN TÜRK ORDUSUNA
Eli silah tutan herkes askerdir. Bu yüzden Türklere
asker millet denmiştir.
Mete ilk düzenli orduyu kurmuştur. Bu tarih (M.Ö
209) aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuruluş
yılıdır.
Mete onlu sistemi getirmiştir.
Başlıca silahları, ok, yay, kılıç, kalkandır.
Feodalite (Derebeylik): Ortaçağda Avrupa’da
hakim olan toprağa dayalı bir yönetim sistemidir.
Toprakta çalışan köylüler toprakla birlikte alınıp
satılabilirdi.
Tarihte Türk adını ilk defa devlet adı olarak
kullanan ilk topluluktur.
İlk Türk alfabesini kullanmışlardır. (Göktürk
alfabesi)
Destanları Ergenekon Destanı’dır.
Ünlü hükümdarları Bilge Kağan döneminde,
kardeşi Kültigin ve vezir Tonyukuk ile birlikte, en
parlak dönemlerini yaşadılar.
Yerleşik hayat geçen ilk Türk devletidir.
(Tarım ile uğraştıkları için )
Uygurların yerleşik yaşama geçmelerinde etkili olan
faktörler;
Mani dinini benimsemeleri ( Çünkü mani dini et
yemeyi yasaklıyordu. Bu sebeple tarımla
uğraşmışlardır.)
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 21
GÖÇEBE HAYAT - YERLEŞİK HAYAT
Çadırlarda yaşarlar - Evlerde yaşarlar.
Hayvancılık - Tarım ve ticaret
Taşınabilir eşya - Taşınamaz eşya
Savaşçıdırlar - Savaşçılık gelişmemiş
Kalıcı eser yoktur - Kalıcı eser vardır.
Hunlar, Göktürkler - İlk defa Uygurlar
İPEK YOLU
İpek Yolu’nun Asya Hunları döneminde keşfedildiği
bilinmektedir. Bu yol Çin’den başlayıp Hatay veya
İstanbul’a kadar gelmektedir. Buradan da Avrupa'ya
giderdi.
Ticaret yolu üzerinde 30-40 km aralıklarla,
tüccarların dinlenmesi için yapılan büyük kaleye
benzeyen kervansaraylarda konaklamışlardır. Kervanları
saldırılardan korumak amacı ile yüksek surlardan
yapmışlardı.
İpek Yolunda değerli taşlar, ipek, kağıt, porselen,
baharat, seramik gibi ürünler taşınırdı.
İpek yolunda sadece mallar taşınmamış ayrıca, bu
kervanlar sayesinde çeşitli milletlere ait kültürel
etkileşimler de olmuştur. Değişik kültürlerin,
inançlarından dillerine, çalgılarından masallarına,
yemeklerinden oyuncaklarına kadar birçok kültürel değer
de aktarılmıştır.
ORTA ASYA TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE
UYGARLIK
DEVLET YÖNETİMİ
İlk Türk Devletlerinde devlet işleri Kurultay (Toy )
adı verilen mecliste görüşülürdü.
Devleti yöneten kişilere Han, Hakan ve Kağan
ünvanları verilirdi. Hakan'ın eşine Hatun (Katun) denirdi.
Hatun da devlet yönetiminde etkilidir ve gerektiğinde
hükümdarın vekili olarak devleti yönetir, elçileri kabul
ederdi.
Ülke doğu-batı veya sağ-sol şeklinde ikiye ayrılarak
yönetilirdi. Doğuda hükümdar, batıda ise yabgu ünvanı
verilen hanedan üyelerinden biri otururdu. Bu uygulanan
yönetim şekline ikili yönetim denir.
ORDU
Geniş bozkırların ortasında her an saldırıya açık,
savunmasız bir coğrafyada yaşayan Türkler, mücadeleci
ve savaşçı bir karakter kazanmışlardır. Türklerde
askerlik bir meslek olarak görülmemiştir. Karşılaşılan
saldırılarda kadın – erkek, çoluk-çocuk ayırt etmeden
herkes düşmana karşı koymuştur. Bu nedenle Türklerde
ordu-millet anlayışı vardır.
Mete ordusunu on, yüz, bin, on bin kişilik bölümlere
ayırmıştır. Bu nedenle bu uygulamaya onlu sistem adı
verilmiştir.
Eski Türklerde orduda; kargı, yay, ok, kılıç ve kalkan
gibi taşınabilir silahlar kullanılırken günümüzde ise; ateşli
silahlar kullanılmaktadır.
HUKUK
Türkler, yarı göçebe yaşam tarzını benimsedikleri için
gelişmiş bir yazılı kültüre sahip değillerdi. Yazılı hukuk
kuralları da bulunmazdı.
Türklerde sosyal ve siyasal yaşamı düzenleyen yazılı
olmayan hukuk kurallarına töre adı verilirdi. Töre; adalet,
eşitlik ve iyiliğe dayanırdı. Töreye kağan bile uymak
zorundaydı.
Çin'in Şian kentinden başlayıp Orta Asya'dan ve
Anadolu'nun çeşitli yerlerinden geçerek İstanbul'da
birleşen ve oradan da Avrupa'nın içlerine giden
önemli ticaret yoluna İpek Yolu denir.
Türkler göçebe oldukları için;
Hapis cezaları çok uzun sürmezdi
Ev –saray-tapınak gibi mimari eser yapmamışlardır.
Çadır kullanmışlardır
Sanat eserleri kemer-kilim gibi taşınabilir eserlerdir.
Hayvancılıkla uğraşmışlardır.
Atı evcilleştirmişler bu uzak yerlere göç etmelerini
kolaylaştırmıştır.
Ata binmek için pantolon giymişlerdir.
Türkler teşkilatçı bir yapıya sahip olduklarından
yıkılan bir devletin yerine hemen yenisini
kurabiliyordu. Türklerin birçok devlet kurmalarında ve
ayrı siyasal varlıklar altında yaşamalarında bağımsız
yaşamaya düşkün olmaları etkili olmuştur.
Türkler hükümdarlık yetkisinin kendilerine Gök
tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Bu yetkiye
Kut denirdi. Kutun kan yoluyla babadan oğula geçtiği
kabul ediliyordu. Kanında kut olan herkes devlet
yönetiminde hak sahibiydi. Bu nedenle Türklerde ülke
hanedan üyelerinin ortak malı sayılmıştır. Bu inanış
hükümdar öldüğünde hanedan üyeleri arasında taht
kavgaları yaşanmasına neden olmuştur.
İlk düzenli ordu teşkilatı Büyük (Asya) Hun
hükümdarı Mete Han tarafından kurulmuştur. Bu
yüzden günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
kuruluş yılı olarak Mete Han'ın tahta çıktığı M.Ö
209 yılı kabul edilir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 22
DİN VE İNANIŞ
Türklerin asıl dini Gök Tanrı inancıydı. Dünya'yı Gök
Tanrı'nın yarattığına, kimin ülkeyi yöneteceğine Gök
Tanrı'nın karar verdiğine inanıyorlardı.
Türkler, ölülerinin ardından yuğ adı verilen cenaze
törenleri düzenlerlerdi. Ölümden sonraki yaşama
inandıkları için ölünün değerli eşyaları ve silahları da
mezara konurdu.
Türkler din konusunda hoşgörülüydüler. Farklı
dinlere inananların ibadetlerini serbestçe yapmalarına
izin vermişlerdir. (Şamanizm, Maniheizm)
Uygurlar, Maniheizm (Mani) dinine inanmışlardır.
Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir din
olduğu için savaşçılık özelliklerini kaybetmişlerdir.
EKONOMİK VE SOSYAL HAYAT
Türk devletlerinde halk sınıflara ayrılmazdı.
Toplumda eşitlik vardı. Toplumun en küçük birimi (oguş)
aileydi. Ailelerin birleşmesiyle sülale ( Uruğ), sülalelerin
birleşmesiyle boy ( aşiret), boyların birleşmesiyle
budun( millet), budunların birleşmesiyle devlet( il)
meydana geliyordu.
Aile ( oguş) > Sülale ( uruğ) > Boy ( aşiret) > Budun (
millet) > İl ( devlet)
Orta Asya'nın iklimi ve yeryüzü şekillerinden dolayı
Türklerde ekonomini temelini hayvancılık
oluşturuyordu. Koyun ve at yetiştirilen önemli
hayvanlardır. Atı evcilleştiren ilk toplum Türklerdir.
Orta Asya Türkleri içerisinde Uygurlardan itibaren
yerleşik yaşam başlamış ve tarımsal faaliyetler
görülmüştür.
YAZI, DİL VE EDEBİYAT
Türklere ait en eski yazı Köktürkler'e ait 38 harfli
Köktürk alfabesidir.
Köktürk alfabesiyle yazılmış en önemli eser, Türklere
ait ilk edebi ve tarihi eser olan Orhun Abideleri'dir. II.
Köktürk Devleti'ne ait olan bu eser; Bilge Kağan,
kardeşi Kültigin ve vezir Tonyukuk adına
dikilmiştir.
Orhun Abideleri'nin özellikleri
Yazılış tarihi M.S. 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır.
Türk adının geçtiği ilk Türkçe metindir.
Kitabeleri 1893'te Danimarkalı Wilhelm Thomsen (
Vilhem Tamsın) okumuştur.
Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini ve dünyaya
bakış açısını ortaya koyar.
Kitabelerde yöneticilerin halkı aydınlatması ve
yaptıklarını hesabını halka vermesi söz konusudur.
Türklere ait ikinci alfabe Uygurlar tarafından
kullanılan 18 harften oluşan Uygur Alfabesidir.
Türklerde daha çok sözlü edebiyat gelişmiştir. Sözlü
edebiyatın en önemli ürünleri destanlardır. Halk
arasında dilden dile aktarılarak günümüze kadar
gelen Türk destanları İslamiyet'in kabulünden sonra
yazıya geçirilmiştir.
SANAT
Taşınabilir özellik gösterir. Çünkü Uygurlara kadar
göçebe yaşadılar.
Maden işletmeciliği, özellikle demircilikte
ileridirler.
Resim ve heykel yapımı, halı ve kilim dokumacılığı da
görülür.
İlk Türk devletlerinde bir çocuk kahramanlık
göstermeden ad konmazdı.
İlk Türk devletlerinde ölüler “Yuğ”adı verilen cenaze
törenleri ile gömülürdü.
İlk Türklerde müzik önemli yer tutardı. Kopuz önemli
müzik aletidir.
Nevruz bahar bayramıdır. Selçuklulardan itibaren
Osmanlılarda ve günümüzde kutlanır. 21 Mart baharın
başlangıcı sayılır.
İSLAMİYET’İN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
İSLAMİYET'TEN ÖNCE ARAP YARIMADASI’NIN
DURUMU
Siyasal Durum: İslamiyet'ten önce Arap
Yarımadası'nda siyasi birlik yoktu. Halk kabilelere
bölünmüştü. Bu dönemde insanlar genelde güneyde
Yemen bölgesi ile Mekke ve Medine şehirlerinin
bulunduğu Hicaz bölgesinde yaşıyorlardı.
Sosyal ve Ekonomik Hayat: Mekkeliler ticaretle,
Medine'liler ve Taif'liler çiftçilikle geçimlerini sağlarlardı.
Mezarların etrafına, kişinin öldürdüğü düşman
sayısı kadar küçük heykeller dikilirdi. Buna balbal,
mezarlara ise kurgan denirdi.
Türklerin dış politikasının esasını İpek Yolu'na
egemen olmak düşüncesi oluşturmuştur. Türkler
ticareti geliştirmek için komşularıyla anlaşmalar
yapmışlar, yabancı tüccarlara kolaylıklar sağlamışlar
ve ticaret yollarının güvenliği için seferler
düzenlemişlerdir.
En ünlü Türk destanları şunlardır:
Büyük Hun Devleti- Oğuz Kağan Destanı
Köktürk Devleti- Ergenekon ve Bozkurt Destanı
Uygur Devleti- Türeyiş ve Göç Destanı
Kırgızlar- Manas Destanı ( en uzun Türk destanıdır.)
Şu (saka)-Alper Tunga
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 23
Ukaz denilen yerde her yıl panayır düzenlenirdi.
Araplar'da kölelik yaygındı. Erkekler istediği kadar
kadınla evlenebilirdi. Kadının boşanma ve miras hakkı
gibi sosyal hakları yoktu. Kız çocukları ya öldürülür ya da
diri diri toprağa gömülürdü. Bu yüzden İslâmiyet'ten
önce Arabistan'da yaşanan döneme Cahiliye Devri
denir.
Din: Arap Yarımadası'ndaki insanların çoğunluğu
puta tapardı. Ayrıca Musevilik, Hıristiyanlık, Zerdüştlük
dinine inananlar vardı. Az da olsa Hz. İbrahim'in dinine
inanan ve Hanif denen kişiler de Arabistan'da yaşarlardı.
YENİ BİR DİN-İSLAMİYET DOĞUYOR
Hz. Muhammed Dönemi
Hz Muhammed 571 yılında Mekke'de doğdu.
Mekke'nin ileri gelen Haşimoğulları soyundan olan
Hz Muhammed'in annesinin adı Âmine, babasınınki
Abdullah'tır.
Doğmadan önce babasını, 6 yaşında ise annesini
kaybetmiş olan Hz. Muhammedi önce dedesi
Abdulmuttalip sonra da amcası Ebu Talip himaye
etmiştir.
Doğruluğu ve dürüstlüğü sayesinde "El-
Emin"(güvenilir kişi) unvanını almıştır.
Hz. Muhammed hayatının hiçbir döneminde putlara
tapmamış ve sık sık Hira(Nur) Dağı'nda kendi iç
dünyası ile baş başa kalmıştır.
610 yılında Hira Dağı'nda bulunduğu sırada Hz
Cebrail aracılığı ile peygamberlikle görevlendirildi.
Hz Hatice, Hz Ali, Hz Ebubekir ve Hz Zeyd
İslamiyet'e ilk inananlardır.
Kısa sürede Mekke'de yayılan İslamiyet, Mekkeli
müşrikler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Eşitlik ve
sosyal adalet ilkeleri üzerine inşa edilmiş olan İslam
dini tek tanrı inancını getirmiştir. Bundan dolayı
putlara tapan' Mekkeli müşrikler Müslümanlara karşı
işkence ve baskı uygulamışlardır.
Mekkeli müşriklerin ileri gelenleri Hz Muhammedi
öldürmek için harekete geçtiler.
Mekke'de ticaret yapan Medineliler Hz
Muhammed'e ve tebliğ ettiği dine inanmışlardı.
Medineli Müslümanların çağrısı üzerine Hz
Muhammed Hz. Ebubekir ile birlikte Medine'ye
hicret etti. (622)
Hicretin Sonuçları
o İslamiyetin yayılması kolaylaşmıştır.
o Mekke'den göç edenlere "Muhacir", Medineli
Müslümanlara da "Ensar" adı verilmiştir. Böylece
Yahudiler ile birlikte Medine'de üç grup oluşmuştur.
o Bu grupların anlaşmaları (vatandaşlık sözleşmesi) ile
birlikte İslam devleti kurulmuştur.
o Hz Muhammed devlet başkanı kabul edilmiştir.
HZ. MUHAMMED DÖNEMİ SİYASİ OLAYLARI
Bedir Savaşı (624)
Muhacirler Mekke'de bıraktıkları mallarına karşılık
Mekke kervanına el koymuştur. Bunun üzerine
Mekkeliler ile yapılan savaşı Medineli Müslümanlar
kazandı.
İslam savaş hukuku doğdu. Savaşta elde edilen
ganimetlerin 1/5'i devlet hazinesine, 4/5'inin ise savaşa
katılanlara verileceği kararlaştırıldı.
Savaşta esir düşenler fidye ödemeleri veya Müslüman
gençlere okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest
bırakıldı.
Uhud Savaşı (625)
Mekkeliler, Bedir yenilgisinin intikamını almak için,
Medineli Müslümanlara savaş açtı.
Uhud dağı eteklerine yerleştirilen okçuların yerlerini
terk etmeleri üzerine, Halid bin Velid komutasındaki
müşriklerin saldırısı sonucu Müslümanlar bu savaşı
kaybetmiştir.
Müslümanların Mekkeli müşrikler karşısında
aldıkları ilk ve tek yenilgidir.
Hendek Savaşı (627)
Mekkeli müşriklerin Müslümanları tamamen ortadan
kaldırmak istemelerinden dolayı, müşrikler tekrar
harekete geçti.
Hz Muhammed, İranlı Müslüman komutan Selman-ı
Farisi'nin tavsiyesi ile Medine şehrini hendeklerle
çevirdiler ve savunmada kaldılar.
o Hicret, hicri takvime başlangıç olarak kabul edildi.
Müslümanların Mekkelilere karşı kazandığı ilk
zaferdir.
Esirlerin okuma-yazma karşılığında serbest
bırakılması, İslamiyet'in eğitime verdiği önemi
gösterir.
Bu savaş Müslümanların son savunma savaşı
olmuştur.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 24
Hudeybiye Antlaşması (628)
Hz Muhammed 628 yılında Kabe'yi ziyaret etmeye
karar verdi. 1500 Müslüman'la beraber yanlarına
sadece kılıç alarak Kabe'yi ziyaret etmek için yola
çıktı.
Hudeybiye mevkine gelindiğinde Hz Osman elçi
olarak gönderildi ve Kabe'yi ziyaret için izin istendi.
Mekkelilerin Hz Osman'ı alıkoymaları üzerine savaş
kararı alındı. Bunun üzerine Mekkeliler barış istedi.
Yapılan antlaşmaya göre;
İki taraf arasında 10 yıl savaş yapılmayacak.
Müslümanlar o sene Hac yapmayacak; ertesi yıl 3
gün süreyle silahsız olarak Kabe'yi ziyaret
edebileceklerdi.
Bu madde Mekkelilerin Müslümanlardan çekindiğini
gösterir.
Reşit olmadan İslamiyet'i seçen Mekkeliler
Medine'ye alınmayacak, ancak Mekke'ye sığınan
Müslümanlar geri verilmeyecekti.
Her iki taraf da istedikleriyle antlaşmalar
yapabileceklerdi.
Mekke'de İslamiyet daha hızlı yayılmaya başladı.
Hayber Kalesi'nin Fethi (629)
Şam ticaret yolunu tehdit eden Mekkelileri
Müslümanlar aleyhine kışkırtan Yahudiler üzerine bir
sefer düzenlendi. Yahudilerin elindeki Hayber Kalesi
fethedildi.
Mute Savaşı (629)
Bir Müslüman keşif kolunun Bizans'a bağlı Gassaniler
tarafından pusuya düşürülüp öldürülmesi sonucunda
Gassaniler üzerine sefere çıkılmıştır.
Hz Muhammed sefere katılmadı. İslam ordusu Bizans
karşısında başarısız olmuştur.
Bizans ile yapılan ilk savaştır.
Mekke'nin Fethi (630)
Mekkelilerin Hudeybiye Antlaşmasının maddelerine
uymaması üzerine Hz Muhammed Mekke'nin fethi
için harekete geçti. Önemli bir direnişle
karşılaşmadan Müslümanlar şehri ele geçirdi. Kabe
putlardan temizlendi. Böylece İslamiyet'in yayılışı
kolaylaştı.
Huneyn Savaşı ve Taif Seferi (630)
o Müslüman olmayan Arap kabilelerin Müslümanlara
karşı birleşmesi üzerine Hz Muhammed hareket
geçti. Huneyn şehrinde yapılan savaşta putperestler
yenilgiye uğradı.
o Huneyn’den kaçan putperestler Taife sığındılar.
Buraya yapılan seferden sonuç alınamadı. Ama daha
sonra şehir kendiliğinden İslamiyet'i kabul etti.
Tebuk Seferi (631)
Bizans İmparatorluğu'nun büyük bir ordu ile
Arabistan'a yürüdüğü haberi alınınca Hz Muhammed
sefere karar vermiştir. Ancak Tebük şehrine varılınca
haberin asılsız olduğu anlaşılmış ve geri
dönülmüştür.
Tebük seferi Hz Muhammed'in son seferi
olmuştur.
Veda Hutbesi (632)
Hz Muhammed, 632 yılında hac görevini yerine
getirmek için kalabalık bir kafile ile Mekke'ye giderek
son kez Hac görevini yerine getirmiştir. Arafat'ta
yaklaşık 150000 kişiye bir konuşma yaptı. Hz
Muhammed bu hutbede:
Kuran-ı Kerim'in tamamlandığını,
Cahiliye devrinin kapandığını,
Kan davalarının sona erdiğini,
Faiz ve zinanın haram olduğunu,
Bütün Müslümanların eşit olduğunu belirtti.
Hz Muhammed 8 Haziran 632'de Medine'de
vefat etti.
DÖRT HALİFE DÖNEMİ (632-661)
Halife, İslam devletinde din ve adalet başkanıdır.
Hz Muhammed'in vefatından sonra sırası ile Hz
Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali halife olmuştur.
Hz. EBUBEKİR DÖNEMİ (632-634)
Ortaya çıkan yalancı peygamberler sorununu
çözdü.
Zekat ve vergi vermeyen, dinden dönen kabileler ile
savaşarak Müslümanları tekrar Medine etrafına
topladı.
İlk kez Arap Yarımadası dışında fetihlere başladı.
Yermuk Savaşı ile Bizans, ilk kez mağlup edilmiştir.
Hudeybiye Antlaşması ile;
Mekkeliler, Müslümanları hukuken tanımış
oldular.
Müslümanların ilk taarruz savaşıdır.
Gaza (Gazve): Hz Muhammed'in bizzat katıldığı
savaşlara denir.
Seriye: Hz Muhammed'in katılmadığı savaşlara
denir.
Dört halife döneminde halifeler seçimle iş başına
geldikleri için, bu döneme "Cumhuriyet Dönemi"
denilmektedir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 25
Savaşlarda hafızların şehit olmaları üzerine Kur'an
ayetleri kitap haline getirilmiş ve böylece Kur'an
değişmeden günümüze kadar gelmiştir.
Hz. ÖMER DÖNEMİ (634-644)
Seçimle başa geldi. Adaleti, doğruluğu ve cesareti
ile ün yapmıştır.
Bizans, Ecnadeyn Savaşı ile bir kez daha yenilgiye
uğratılmış, Suriye ve Filistin'in fethi tamamlanmıştır.
Kuzey Afrika'nın fethine başlanarak, Mısır'ın tamamı
fethedildi.
Sasaniler ile yapılan Kadisiye (636), Celula (637) ve
Nihavent (642) savaşlarının sonucunda İran ve Irak
toprakları Müslümanların eline geçti, Sasani
İmparatorluğu'na son verildi.
Bu gelişmelerden sonra Müslümanlar, Türkler ile
komşu olmuşlardır.
Hz Ömer zamanında teşkilatlanma çalışmalarının
yapılma sebebi; fetihlerle ülke sınırlarının genişlemesidir.
H. OSMAN DÖNEMİ (644-656)
o İran'ın fethi tamamlanmıştır.
o İlk defa Müslümanlar ile Türkler karşı karşıya
geldi. Kafkasya'ya giren İslam orduları Hazarlar ile
yapılan savaşta yenilerek geri çekildiler.
o Kuzey Afrika'nın fethi tamamlanmıştır.
o Hz. Osman'ın kendi soyundan olanları valiliklere
ataması huzursuzluklara yol açtı. Bundan dolayı Hz
Osman bu durumdan rahatsız olanlar tarafından
şehit edilmiştir.
Hz. ALİ DÖNEMİ (656-661)
Hz Ali döneminde siyasi sebeplerden dolayı
Müslümanlar arasında; Cemel Vakası, Sıffin Savaşı,
Hakem Olayı yaşandı.
Fetihler durdu.
İç karışıklıklar arttı.
İslam'da ilk ayrılıklar yaşandı.
EMEVİLER (661-750)
661 yılında Muaviye tarafından Şam merkez olmak
üzere kuruldu.
Hz Hüseyin'in şehit edildiği Kerbela Olayı yaşandı.
Emeviler ilk Arap parasını bastılar. Arapçayı resmi
dil olarak kullandılar.
Doğuya ilerleyerek Türklerle mücadele ettiler:
Türklerin yaşadığı Semerkant ve Buhara, İpek Yolu
üzerinde ve deri mamulleri ile kağıt satarak zenginleşen
şehirlerdi Semerkant “Zengin şehir” anlamına
gelmekteydi. Emeviler İpek Yolunun denetimini ele
geçirmek için bu şehirlere saldırmışlardır.
Cebelitarık boğazını geçerek İslamiyet’i İspanya’da
(Avrupa’da) yaydılar. Tarık Bin Ziyad Komutasında
İspanya’ya geçerek İslamiyetin burada yayılmasını
sağladılar. Emevilerin yıkılmasından sonra burada
Endülüs Emevileri kurulmuştur.
Emeviler İspanya’da cami, kütüphane, medrese gibi
eserler yapmışlardır. Bu medreselerde Hristiyanlarda
eğitim görmüştür. Bu durum İslam uygarlığının Avrupa
tarafından tanınmasına neden olmuş ve etkileşim
olmuştur.
Günümüze kalan tek eseri El Hamra Sarayıdır.
Önemli şehirleri Gırnata ve Kurtuba idi.
750 de Ebul Abbas tarafından yıkıldılar.
ABBASİLER (750-1258)
Abbasi Devleti, Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın
torunlarından Ebu'l Abbas tarafından 750 tarihinde
kuruldu. Başkenti Bağdat’tır.
Abbasi hükümdarları, Emeviler gibi Arap
üstünlüğüne dayalı bir devlet kurmadılar.
751 yılında Çinlilerle Talas Savaşı yapıldı.
Harun Reşit Dönemi Abbasilerin en parlak dönemi
oldu.
Bizans sınırlarında "Avasım" denilen Türk
ordugâhları kurdurdu.
Kur'an-ı Kerim kitap haline getirildi.
Fethedilen topraklar adı verilen yönetim
birimlerine ayrılmıştır. Bu illere valiler tayin edilmiştir.
Düzenli ordu ve ordugâhlar kurulmuştur.
Mali ve askeri amaçlı divan örgütü kurulmuştur.
Devlet hazinesi kurulmuştur.
Adli teşkilat kurularak illere kadılar tayin edildi.
İkta sistemi uygulanmaya başlamıştır.
Hicri takvim kullanılmaya başlandı.
o İslam devletinin ilk donanması bu dönemde
kuruldu.
o Kur'an-ı Kerim çoğaltılarak önemli merkezlere
gönderildi.
Halifeliği saltanata (babadan oğula geçen
sistem) dönüştürdüler.
İstanbul ilk defa Müslümanlar tarafından
kuşatıldı.
Emeviler Arap milliyetçiliği yapmış ve Arapları
üstün tutan bir politika izlemişlerdir. Emevilerin
bu politikası Türklerin Müslüman olmasını
geciktirmiştir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 26
Abbasiler bilime önem verdiler. Harezmi gibi birçok
bilgin bu dönemde yetişti. Bilim adamları ve şairler
korunmuş Bağdat ilim merkezi olmuştur
Abbasi Devleti, Moğollar tarafından yıkıldı.
TALAS SAVAŞI 751
Savaş, Abbasilerle Çinliler arasında olmuştur. Nedeni
Maveraünnehir (Seyhun ve Ceyhun Nehirleri arasındaki
verimli bölge) Bölgesini Çin’in ele geçirmek istemesidir.
Türklerin Abbasileri desteklemesi ile savaşı Araplar
kazanmıştır. Böylece;
Abbasiler, Emeviler gibi Arap milliyetçiliği yapmamış
ve hoş görülü bir yönetim sergileyerek Arap olmayanlara
da devlet yönetimden yer vermişlerdir.
Abbasi Türk yakınlaşması Türklerin İslamiyeti
kabulünde etkili olmuştur.
Kağıt, Matbaa, Barut, Pusula gibi Çinlilerin
bulduğu bazı buluşları Talas Savaşında Müslümanlar da
öğrenmiştir.
Türklerin İslamiyeti kabul etmesinde şunlar etkili
olmuştur:
o Abbasilerin hoşgörülü tutumu
o İslam Dini ile Göktanrı dini arasındaki benzerlikler
o İslamiyet'te ve Türklerde kurban kesme ve Ahiret
inancının olması
o Türklerdeki Cihan Hakimiyeti düşüncesi ile
o İslamiyet'teki Cihat anlayışının benzemesi
Talas Savaşı Türk-İslam tarihinin başlangıcıdır.
Türklerin İslamiyeti kabulü Milli kimliklerini
korumasını sağlamıştır.
İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ
KARAHANLILAR (840-1212)
Uygur Devleti yıkıldıktan sonra 840-1212 tarihleri
arasında, Türkistan ve Maveraünnehir'de kurulan ilk
Müslüman Türk devletidir.
Karahanlılar; Karluk, Çiğil, Basmil, Yağma ve diğer
Türk boylarından meydana gelmiştir
Bilge Kül Kadir Han tarafından kurulmuştur.
Satuk Buğra Han döneminde İslamiyet hızla
yayılmış ve İslamiyet resmi din haline gelmiştir.
Karahanlılar, halkının tamamı Türk olan bir bölgede
kurulduğu için resmi dili, konuşma dili ve edebi dili
Türkçedir. Bu sayede yeni bir Türk-İslam kültürü ve
edebiyatı doğmuştur.
Yusuf Kadir Han'ın ölümünde sonra oğulları arasında
çıkan taht kavgaları sonucunda ülke Doğu ve Batı
Karahanlılar olmak üzere ikiye ayrıldı.
DEĞERLİ MİRAS
İlk Türk –İslam eserleri Karahanlılar döneminde
verilmiştir. Bunlar: Divan-ı Lügat’it Türk ve
Kutadgu Bilig’dir.
Eserde 7500 kelimenin anlamı atasözleri ve deyimlerle
açıklanmıştır. Eserin sonunda Türklerin yaşadığı yerleri
gösteren Türk Dünyası Haritası vardır. Ayrıca 24 Oğuz
boyunun tablosu verilmiştir. Unesco, doğumunun bininci
yılında 2008 yılını Kaşgarlı Mahmut yılı olarak kabul
etmiştir.
GAZNELİLER (963-1183)
Gazne Devleti, Afganistan'ın Gazne şehrinde
kurulmuştur.
Kurucusu Alp Tekin'dir.
Gazneliler en parlak dönemini Sultan Mahmut
döneminde yaşamıştır. Sultan Mahmut, İslamiyet'i
yaymak için Hindistan'a 17 sefer düzenlemiştir.
Sultan Mahmut'tan sonra yerine Sultan Mesut
geçmiştir.
Sultan Mesut, Selçuklularla Dandanakan Savaşı'nı
yapmış ve devlet yıkılma sürecine girmiştir.
Abbasiler Türk askerleri ve aileleri için Irak’ta
“Samarra” kentini kurdular. Bu dönemde birçok
Türk, Abbasilerde önemli görevlere geldi.
Orta Asya’nın Çin hakimiyetine girmesi önlendi.
Türkler Müslüman olmaya başlamıştır.
İslamiyeti ilk kabul eden Türk Boyu Karluklar
İslamiyeti Kabul Eden İlk Türk Devleti
Karahanlılardır.
Karahanlılar’ın Önemli Özellikleri
İslamiyeti kabul eden ilk Türk devletidir.
Karahanlılar, İslamiyeti kabul etmekle birlikte
Türklük bilincini kaybetmediler ve millî
benliklerini korudular.
Türkçeyi resmî dil olarak kabul ederek,
Türkçenin gelişmesine katkıda bulundular.
Türk - İslam kültürünün temellerini atarak, bu
alanda ilk yazılı eserleri verdiler.
Divan-ı Lügat’it Türk (Büyük Türkçe Sözlük):
Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. Amacı
Türkçenin Arapçadan zengin bir dil olduğunu
anlatmak ve Türkçeyi öğretmek için yazmıştır.
Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi): Yusuf Has
Hacip tarafından yazmıştır. Bu öğüt ve ahlak
konusunda bilgiler verir. İnsanların iyi olması için
neler yapması gerektiğini anlatır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 27
Gazne Devletinde, Sultan Mesut'un ölümünden
sonra iç karışıklıklar yaşanmış ve devlet Gurlular
tarafından yıkılmıştır.
Sultan Mahmut döneminde sarayda 400’e yakın şair
olduğu söylenmektedir. Gazneli Mahmut bilime ve
sanatçılara önem verir onları korurdu.
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ(1038-1157)
Tuğrul ve Çağrı Beyler tarafından kurulan devlet,
adını dedeleri Selçuk Bey'den almıştır.
1038’de Tuğrul Bey Nişabur şehrinde kendi adına
hutbe okutup para bastırmıştır. Böylece Büyük
Selçuklu Devleti kurulmuştur.
Selçuklular, Gaznelilerle 1040’da yaptıkları
Dandanakan Savaşı’nı kazanarak bağımsızlıklarını
ilan etmişlerdir.
Tuğrul Bey, 1055 yılında Büveyhoğulları'nın baskısı
altında kalan Abbasi Halifesi'ne yardım etmiş ve onu
kurtarmıştır. Bunun üzerine Halife, Tuğrul Bey'e
"Doğunun ve Batı'nın Sultanı" ünvanını vermiştir.
Tuğrul Bey'den sonra yerine Çağrı Bey'in oğlu
Alparslan geçmiştir.
Alparslan döneminde Selçukluların Doğu Anadolu'da
etkili olmaları üzerine Bizans İmparatoru Romenos
Diogenes, hazırlamış olduğu ordusuyla Selçukluların
üzerine yürümüştür.
1071 yılında Malazgirt Ovası'nda Büyük Selçuklu
Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında yapılan
savaşta Selçuklular çok büyük bir zafer kazanmıştır.
Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasında Bizans
ordusunda paralı askerlik yapan Peçenek ve Oğuz
Türkleri'nin Selçuklu tarafına geçmeleri etkili
olmuştur.
Alparslan'ın ölümünden sonra yerine oğlu Melikşah
geçmiştir.
Melikşah dönemi devletin en geniş sınırlara ulaştığı,
kültür-uygarlık seviyesi bakımından en üst düzeye
eriştiği dönemdir.
Melikşah 1092 yılında ölmüştür. Ölümünden sonra
devlette sürekli taht kavgaları olmuştur. Bu şekilde
zayıflayan devlet, 1141 yılında yapılan Katvan
Savaşı'nın kaybedilmesiyle yıkılış sürecine girmiştir.
Bu dönemde devleti ayakta tutmaya çalışan Sultan
Sencer'in 1157 yılında ölümüyle Büyük Selçuklu
Devleti yıkılmıştır.
İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE
UYGARLIK
Devlet Yönetimi: Karahanlılar İslamiyet'i resmi din
olarak benimsemiş ama devlet yönetiminde İslamiyet
öncesi Türk devletlerinde görülen özellikle
sürdürmüşlerdir. Kut anlayışı, devletin hanedanın ortak
malı olması, ikili yönetim gibi uygulamaları devam
ettirmişlerdir. Hükümdarlar unvan olarak Han, Hakan ve
Kağan'ı kullanmışlardır.
Gazneliler "Sultan" unvanını kullanmaya başlamış;
hükümdarlar hakimiyetlerini Abbasi halifesine
onaylatmışlardır.
Büyük Selçuklu Devleti de Arap ve Fars (İran)
etkisinde kalmıştır.
Selçuklu hükümdarları ailelerinin erkek üyelerini yani
Melikleri ülke yönetiminde tecrübe kazanmaları için,
ülkenin çeşitli bölgelerine yönetici olarak
göndermişlerdir.
Biruni: Harezm'de doğmuştur. Gazneli sarayında
büyük saygı görmüştür Fizik, astronomi ve
matematikte çalışmaları vardır.
Gaznelilerin Özellikleri
Egemenlikleri altına aldıkları bölgede farklı
milletlerin bulunması Gaznelilerin yıkılmasında etkili
oldu.
Arapların ve İranlıların etkisinde kaldılar. Resmî
yazışmalarda Arapçayı, sarayda Türkçeyi, edebiyat dili
olarak Farsçayı kullandılar.
Çok uluslu yapıya sahip oldukları için millî
birliği sağlayamadılar.
Dandanakan Savaşı'ndan sonra Anadolu'ya
yönelen Selçuklular, Bizans'la savaşmışlardır.
1048’de gerçekleşen Pasinler Savaşı,
Selçukluların Bizans'a karşı kazandığı ilk
zaferdir.
Malazgirt Savaşı sonucunda
Anadolu'nun kapıları Türklere açılmış,
Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamış,
Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması
başlamış,
Bizans'ın savunma gücü kırılmış,
Anadolu'da ilk Türk beylikleri kurulmuştur.
Dönemin ünlü veziri Nizamülmülk devlet
teşkilatlanması alanında önemli çalışmalar
yapmıştır. Kurduğu Nizamiye Medreseleri ile
eğitimi geliştirmiş, "Siyasetname" adlı eserinde
ise devlet yönetimi ile ilgili bilgiler vermiştir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 28
Ordu Sistemi: İlk Müslüman Türk devletlerinde ordu
sistemleri birbirine benzerdi. Ordu düzenli ve
disiplinliydi.
İlk Türk - İslam devletlerinin ordularını büyük ölçüde
Türkler oluştururdu.
Gazne ordusu; köleler, düzenli birlikler, eyalet
askerleri, ücretli askerler ve gönüllülerden oluşurdu.
Gazne ordusunda başka uluslardan askerler de
bulunurdu. Çoğunlukla atlı birliklerden oluşan Gazne
ordusunda, filler de kullanılırdı.
Büyük Selçuklu ordusu; merkez ordusu, hassa
ordusu, ikta askerleri, Türkmenler, bağlı
devletlerin ve beyliklerin askerlerinden
oluşuyordu
Büyük Selçuklu Devleti'nde askerî sistem toprağa
bağlı olarak düzenlenmiştir. Ülke toprakları vergi
gelirlerine göre ikta adı verilen bölümlere ayrılmış ve
bu topraklar komutanlara hizmetleri karşılığında belli
bir süre ile verilmiştir.
Sosyal ve Ekonomik Hayat: İlk Müslüman Türk
devletlerinde halk genellikle geleneklerine bağlı bir
yaşam sürüyordu. İslam dinî ile uyuşmayan âdetler
kaldırıldı.
Türk töresi halkın yaşamında belirleyici oldu. Türk
olmayan uluslar devletin hoşgörüsü sebebiyle kendi
kültürlerini devam ettirebildi.
Halkın büyük bir kısmı yarı göçebe olduğu için
ekonominin temelini hayvancılık ve tarım
oluştururdu. Şehirde oturanlar ise devlet
memurlukları ve ticari işlerle uğraşırdı. Doğudan
gelen ticaret yollarının hâkimiyetini ellerinde
bulunduran Türk devletleri bu yollardan yararlanarak
zenginliklerini artırdılar.
Büyük Selçuklu Devleti'nde ticari gelirlerin
artırılması amacıyla ticaret yolları güvenlik altına
alındı ve ticari faaliyetleri geliştirmek amacıyla
kervansaraylar yapıldı.
Edebiyat, Bilim ve Sanat: İlk Müslüman Türk
devletlerinde Türkçe, Arapça ve Farsça kullanılırdı.
o Karahanlılar Türkçeyi resmî dil olarak ilan ettiler.
Ancak diğer Türk devletlerinde halkın çoğunun Arap
ve İranlı olması sebebiyle Arapça ve Farsça kültürel
alanda ön plana çıktı.
o Arapça ve Farsçanın bilim ve edebiyat alanında ön
plana çıkması Türkçenin gelişimini zayıflatmıştır.
o Hükümdarlar bilim faaliyetlerine önem vermiş ve
ülkelerinin çeşitli yerlerinde medreseler yapmışlardır.
o Büyük Selçuklu Devleti veziri Nizamülmülk'ün
Bağdat'ta yaptırdığı Nizamiye Medresesi dönemin
en önemli bilim ve kültür merkezi durumuna geldi.
o Medreselerde dinî bilimlerin yanında tarih, coğrafya,
matematik ve fen bilimleri de okutulurdu.
o Farabî, İbni Sina, Harezmî, Birûni, Ömer Hayyam
ve Zemahşeri bu dönemde yetişmiş önemli bilim
adamlarıdır.
o İslam dininin resim ve heykel yapımını yasaklaması
sebebiyle minyatür, kakmacılık, hattatlık gibi
süsleme sanatları gelişme gösterdi.
o Türk - İslam sanatının kaynağı Orta Asya'daki Türk
kültürüne kadar dayanır. Türk - İslam devletlerinde
mimari gelişti ve yeni sanat anlayışları doğdu. Bu
dönemde çok sayıda mimari eser yapıldı.
Karahanlılar döneminde başlayan hastane kurma
faaliyetleri Selçuklular döneminde gelişti. Ayrıca
cami, kümbet, kervansaray, han, hamam gibi
mimari eserler yapıldı.
Melikleri gönderirken yanlarına da her bakımdan
tecrübeli "Atabey" denilen kişileri
görevlendirmişlerdir.
Devlet yönetiminde önemli işlerin görüşüldüğü
divan oluşturulmuş ve bu divan hükümdara
danışmanlık yapmıştır.
İkta sistemi ile;
Devletin hazinesine yük olunmadan, düzenli bir
ordunun kurulması sağlanmıştır.
Bulundukları bölgelerin güvenlikleri, ikta
sahiplerinin yetiştirdiği askerler tarafından
sağlanmıştır.
Toprağa dayalı köle sisteminin oluşması
önlenmiştir.
Üretimde süreklilik ve artış sağlanmıştır.
İkta sisteminde toprak üzerinde üretim yapan
çiftçi, vergisini o bölgeye gönderilen komutana
verirdi. Komutan da verginin bir kısmıyla geçimini
sağlar, bir kısmıyla da orduya atlı asker yetiştirirdi.
Böylece devlet hazineden masraf yapmaksızın her
zaman hazır bir orduya sahip olurdu.
Toplum içerisinde sosyal sınıf ayrımları yoktu.
Ancak meslek grupları kendi aralarında çeşitli
teşkilatlar kurmuşlardı.
Lonca adı verilen bu teşkilatlarda aynı mesleği
yapanlar kendi aralarında birlik kurarak bir
denetim mekanizması oluşturmuşlardır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 29
Toprak Yönetimi: Türk İslam devletlerinde toprağın
mülkiyeti devlete aitti. Topraklar halka işlemesi için
verilirdi. Toprağı işleyen halk, ekip biçme hakkına sahipti.
Tarımsal üretime önem verilmiş, bu düşünceyle
birlikte üretimin devamlılığı ve kaliteyi artırmak için
toprağı boş bırakanın elinden alınarak başkalarına
verilmiştir.
Büyük Selçuklu Devleti'nde toprak, kullanılış
amaçlarına göre 4'e ayrılmıştır.
Bunlar;
: Gelirleri hükümdara ait topraklardır.
Gelirleri devlet memurlarına ve savaşta
yararlılık gösterenlere maaş karşılığı verilen arazilerdir.
Kişiye ait topraklardır. Bu araziler alınıp
satılabilir ve miras olarak bırakılabilirdi.
Elde edilen gelirler, sosyal amaçlı hizmet
yapan kurumlara ayrılan topraklardır.(cami, medrese,
hastane gibi sosyal kurumlar) Bu topraklar, satılamaz ve
başkalarına miras bırakılamazdı.
Hukuk: Türk-İslam devletlerinde hukuk sistemi ikiye
ayrılmıştır. Adli işlerde ‘’örfi ve şeri" hukuk kuralları
uygulanmıştır.
Örfi hukuk kuralları, adet, gelenek, görenek, töre
kavramlarını içerir.
Şer’i hukuk kuralları ise dinsel kurallara göre ortaya
konmuştur. Adli işlere kadılar bakmaktaydı. Ordu
mensuplarının davalarına ve büyük davalara ise
kadıasker bakmaktaydı.
KÜLTÜRÜMÜNÜZÜN YAŞAYAN DEĞERLERİ
İlk Türk Devletlerinde yeni doğan bir çocuğa
kahramanlık göstermeden ad konmazdı.
Ölüler “Yuğ” adı verilen cenaze törenleri ile
“Kurgan” denilen mezarlara gömülürdü.
Eski Türklerde dini törenleri yöneten kişiye “Kam”
denilirdi
Mezarların başına o kişinin öldürdüğü düşman sayısı
kadar “Balbal” denilen taşlar dikilirdi
Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla
birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”,
“baksı”, “kam” “şaman” denilirken, İslâm’ın
kabulünden sonra “aşık” ya da “saz şairi” denmiştir.
Ayrıca Baksı Türkmenlerde destan anlatıcısı,
Özbeklerde destancı ve falcı, Kazak ve Kırgızlarda ise
büyücü ve duahan manalarında kullanılmaktadır. Ve
Kam dini törenleri yönetirdi.
İlk Türklerin hayatında müzik önemli yer tutardı.
”Kopuz” önemli müzik aletleri idi.
Ergenekon destanında Türklerin Ergenekon denilen
yerden demirden dağı eriterek çıktıklarını anlatan
“Nevruz” bahar bayramıdır. Bayramın kutlandığı ay
ilk Türk devletlerinde yılın ilk ayıdır “yeni gün”
anlamına gelmektedir. İlk Türklerden itibaren
Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde kutlanan
Nevruz günümüzde de kutlanmaktadır. Nevruz’a
göre 21 Mart baharın başlangıcıdır. Nevruz günü,
Nevruziye adlı şiirler Hükümdara sunulmuş ve yine
bu isimle yapılan macunlar halka dağıtılmıştır.
Kültürel öğelerimizden bir diğeri olan düğünler ise
geleneklerimizin yüzlerce yıldır yaşatıldığı
değerlerimizdendir. Düğünlerde kültürümüzü
yansıtan maniler söylenir, müzik eşliğinde türküler
okunur, davul zurna eşliğinde halaylar çekilir.
BOZKIRIN SANATKÂRLARI
Orta Asya’da yapılan kazılarda Türklere ait pek çok
esere rastlanmıştır. At koşum takımları, arabalar,
elbiseler, süs eşyaları, müzik aletleri, kumaşlar ve
“Pazırık halısı” olarak tanınan halı ve bu eserlerden
bazılarıdır. Bu halı dünyanın en eski ve en ünlü
halısıdır.
Türkler yaşam tarzlarını eserlerine yansıtmış ve
eserlerini hayvan ve av motifleriyle
süslemişlerdir. Kurt, kaplan, geyik ve yırtıcı kuşlar en
çok rastlanan motiflerdir.
Uygurlardan itibaren resim sanatında ilerlemeler
kaydedilmiş ve genelde günlük yaşantılar ve dini
törenler resmedilmiştir.
İslamiyet’in kabulünden itibaren de cami
kervansaray ve türbe gibi değişik mimari yapılar
yapılmıştır.
Camiler şehir merkezlerine yapılırdı ve ulu cami adını
alırdı. Camiler yalnızca ibadet edilen yerler değil aynı
zamanda halkın eğitim gördüğü, halkın bir araya
geldiği, sosyal ve kültürel faaliyetlerin yapıldığı
yerlerdir.
Cami yakınına, zamanla çeşitli ihtiyaçları karşılamak
üzere hastane, okul, aşevi, kütüphane, hamam,
kervansaray, medrese vb. yapılar inşa edilmiştir ve
bu yapılar ”külliye” adını almıştır
“Kervansaray”, ticaret yolları üzerinde kurulan
konaklama yerleridir. Daha küçük olanlarına da
“han” denirdir.
İslamiyet’ten önce olduğu gibi Türk İslam devletleri
döneminde de madencilik önemli sanatlardan olmuş
ve eserler verilmiştir.
Günümüze madenden yapılma ibrik, bakraç,
mürekkep kutusu, mangal, şamdan, kazan gibi
eserler ulaşmıştır. Seramik ve minyatür gelişen diğer
sanatlar olmuştur.
Özbekistan da bulunan Ribat-ı Melik kervansarayı,
Türkmenistan da bulunan Selçuklu Sultanı Sencer’in
türbesi günümüze ulaşan yapılardır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 30
DOĞAL KAYNAKLAR VE EKONOMİ
TÜRKİYE’DE TARIM
İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla toprağı
işleyerek ürün elde etmesine tarım denir. Bu faaliyet,
topraktan çeşitli ürünlerin elde edilmesinin yanı sıra
hayvancılık ve ormancılık faaliyetlerini de kapsar.
Ülkemizde nüfusun yaklaşık yarısı (% 48,4) geçimini
tarımla sağlamaktadır.
Cumhuriyet döneminde tarım olanaklarını
artırmak için;
Sulama, gübreleme, tohum ıslahına önem verildi.
Tarımda makineleşme ile birlikte modern tarım
yöntemleri uygulanmaya başlandı.
Ziraat Bankası, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Tarım
Kredi Kooperatifleri kuruldu.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Fırat ve Dicle
nehirleri üzerinde barajlar, hidroelektrik santralleri ve
sulama tesisleri yapıldı.
Tarımda Verimi Etkileyen Faktörler
1- Toprak ve bakımı: Topraktan en verimli şekilde
yararlanmak için teknolojik yeniliklerin uygulanması
gerekir. Toprağın bakımı; toprağın sürülmesi,
çapalanması, yabancı otlardan ayıklanması, erozyonla
mücadele ile sağlanır.
2- Sulama: Su, bitkiler için en önemli maddedir.
Toprağın uygun zamanlarda ve yeterince sulanması
gerekir.
Ülkemizde tarım alanlarında sulama
yaygınlaştırılırsa;
o İklim koşullarına bağımlılık azalır.
o Üretimde süreklilik ve artış sağlanır.
o Nadas yöntemi bırakılarak toprak her yıl
kullanılabilir.
o Aynı araziden yılda birden fazla tarım ürünü
alınabilir.
o Çiftçinin üretim geliri artar.
o Sebze yetiştirilen alanlar genişler.
o Sanayi bitkilerinin ekim alanları genişler.
3- Gübreleme: Toprağın besin ve mineral bakımından
zenginleştirilmesidir. Toprağın gübrelenmesi sonucunda
birim alandan elde edilen ürün miktarı artar.
4- Tohum ıslahı: Ülke şartlarına en uygun tohumu
üretmek için yapılan çalışmalara denir. Ülkemizdeki
Tohum Islahı İstasyonları, Devlet Tarım İşletmeleri, Devlet
Üretme Çiftlikleri ve Ziraat Fakülteleri gibi kuruluşlar
kaliteli tohum elde etmek için kurulmuştur.
5- Makineleşme: Üretim işlemlerinin gelişmiş araçlarla
yapılmasıdır. Tarımda makineleşme sonucunda toprak
daha iyi ve kısa sürede işlenir. Tarımsal üretim ve verim
artar.
6- İlaçlama: Tarımda verimi ve kaliteyi artırmak için
çeşitli hastalık ve böceklere karşı ilaçlama yapılmasıdır.
7- Toprak analizi: Yapılan toprak analizi ile toprağın
hangi tür bitkilerin yetiştirilmesine elverişli olduğu
belirlenir.
8- Çiftçinin Eğitimi: Verimin artırılması için çiftçilerin
eğitim düzeyinin yükseltilmesi gerekir. Çiftçi, hangi tarım
aletini nasıl kullanacağını bilmeli, hangi tohumun
kullanılacağı ve ne kadar gübreleme yapılacağı
konusunda gerekli olan bilgiye mutlaka sahip olmalıdır.
9- Pazarlama: Ürünün bozulmadan tüketim ya da
işleme merkezlerine ulaştırılıp satılmasına pazarlama
denir. Ülkemizde çiftçilerin olumsuz yönde etkilenmesini
engellemek için devlet, çiftçiye önceden taban fiyattan
ürün alma garantisi verir. Bu uygulamaya destekleme
alımı denir. Tahıllar ve şeker pancarı gibi temel besin
maddeleri destekleme alımları yapılan ürünlerdir.
Bunun dışında özellikle Cumhuriyet Dönemi'nde
önemli tarım yatırımları yapıldı. Bunlar; üreticilerden
ürünleri satın alıp depolayan Toprak Mahsulleri Ofisi,
Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri gibi
kuruluşlardır.
Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde sulama
sıkıntısının fazla olması sebebiyle tarım alanları
nadasa bırakılmaktadır.
yarı kurak bölgelerde tarlanın sürülerek,
suyunu biriktirmesi için bir yıl boş bırakılmasıdır.
Toprakların nadasa bırakılmasını önlemenin tek yolu
ise sulamadır.
Engebenin fazla olduğu Karadeniz ve Doğu
Anadolu bölgelerinde tarımda makine kullanımı
oldukça sınırlıdır.
Türkiye'de tarımın geliştirilmesi için yapılan en
büyük proje Güneydoğu Anadolu Projesi
(GAP) dir. Bu proje ile Fırat ve Dicle nehirleri
üzerinde yapılan barajlarla sulama sorununun
çözülmesi ve üretimin artırılması
amaçlanmaktadır.
SOSYAL BİLGİLER 6
ÜNİTE 4 – ÜLKEMİZİN KAYNAKLARI
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 31
TÜRKİYE'DE TARIMI DESTEKLEYEN KURULUŞLAR
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM): Bitki ve
hayvan üretimini artırmaya, ürünleri çeşitlendirmeye ve
kaliteyi yükseltmeye çalışır.
Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK): Üreticilerin ürünlerini
değerlendirmek ve fiyat düşüşlerine karşı üreticilerin
zarar görmesini önlemek amacıyla destekleme yapar.
Devlet Su İşleri (DSİ): Kurduğu bent, gölet, baraj ve
sulama şebekesiyle tarımdaki sulama ihtiyacını karşılar.
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO): Özellikle tahıl
ürünlerinin alım ve satışını yapar. Genellikle stok tesisini
ve korunmasını sağlar. Bu ürünlerin piyasada istikrarını
sağlar.
Ziraat Bankası: Verdiği kredilerle üreticileri destekler.
Çeşitli yatırımlarıyla tarımın gelişmesine katkıda bulunur.
Çaykur: Çay üreticilerini korumak için kurulmuştur.
Tariş: Ege bölgesindeki üreticilerin çeşitli ürünlerini satın
almak ve aldığı ürünleri işleyerek tüketiciye sunmak için
kurulmuştur.
Fisko Birlik: Karadeniz Bölgesi'nde yetiştirilen ürünleri
(başta fındık) işleyerek piyasaya sürmek için kurulmuştur.
Gülbirlik: Akdeniz Bölgesi'nde gül üreticilerini korumak
için kurulmuştur.
BAŞLICA TARIM ÜRÜNLERİMİZ
TAHILLAR
Buğday: Yurdumuzda en çok üretilen ve tüketilen
tahıldır.
Un, ekmek ve makarna üretiminde kullanılır.
Buğday, yetişme döneminde yağış, olgunlaşma
döneminde kuraklık ister.
Ülkemizde en fazla İç Anadolu Bölgesi'nde (başta
Konya Ovası) yetiştirilir. Marmara ve Akdeniz
bölgelerinde de üretimi yapılır.
Buğday, sürekli yağış almasından dolayı Karadeniz
kıyılarında, düşük sıcaklıkların görülmesinden dolayı
da Doğu Anadolu Bölgesi'nin yüksek kesimlerinde
yetişmez.
Yağışların bol olduğu yıllarda üretim artarken kurak
geçen yıllarda üretim azalır.
Arpa: Buğdaydan sonra en çok yetiştirilen tahıldır.
Soğuğa ve sıcağa dayanıklı olup buğdaya göre daha
kısa sürede yetişir. Bu nedenle buğdayın
yetişemediği daha soğuk ve yüksek yerlerde de
üretimi yapılır.
Arpa, hayvan yemi olarak ve ekmek yapımında
kullanılır. Bira sanayisinin ham maddesidir.
En çok İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Ege
bölgelerinde yetiştirilir.
Çavdar: Buğdayın ve arpanın iyi yetişemediği yerlerde
yetişir.
o İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesi'nin yüksek
kesimlerinde yetiştirilir.
o Fazla sıcaklıklardan zarar görür. Yayla iklimini sever,
düşük ısıya dayanabilir. Bunun için buğdaya göre
daha fakir topraklarda ve yükseklerde tarımı
yapılmaktadır.
o Tanesinden ekmek ve bira, saplarından hasır
şapka yapılır. Sandalye yapımında ve hayvan
yemi olarak da yararlanılır.
Yulaf: Serin, yüksek, nemli bölgeler ile sıcak ve kurak
yörelerde yetiştirilir.
Daha çok hayvan yemi olarak kullanılan yulaf, İç
Anadolu, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde ekilir.
Yulaf unu besin maddesi olarak da kullanılır.
Mısır: Fazla su ve sıcaklık isteyen mısır, bu özelliğiyle
diğer tahıllardan ayrılır. Yaz yağışlarının ve sulama
imkânlarının bulunduğu yerlerde yetiştirilir.
Akdeniz, Karadeniz, Marmara ve Ege bölgelerinde
üretilir.
Doğal yetişme alanı Karadeniz Bölgesi'dir. Ancak
temel besin maddesi olarak tüketildiği için bölge
ticaretinde önemli yer tutmaz.
Mısır üretiminin yaklaşık yarısı Akdeniz
Bölgesi'nde yapılır. Mısır üretiminin son yıllarda
artış göstermesinde sanayi ham maddesi olarak alkol
ve yağ imalatında kullanılması etkilidir.
Yemeklik yağ üretiminde ve hayvan yemi olarak
kullanılır.
Pirinç: Çeltik bitkisinin tohumlarının kabuklarından
ayrılması ile elde edilir.
Sıcak ve nemli iklim koşullarında yetişen bir tarım
ürünü olduğundan akarsu boylarında ve sulak
ovalarda yetişir.
Ülkemizde pirinç üretimi tüketimi
karşılayamamaktadır. Bu nedenle yurt dışından
pirinç ithal edilmektedir.
Ülkemizde en fazla Marmara (Meriç Ovası),
Karadeniz (Tosya - Boyabat) ve Akdeniz
bölgelerinde üretilir.
Çeltik tarlaları sivrisinek ve kurbağa gibi canlıların
üremesi için uygun ortam olduğu için, üretimi
yerleşim merkezlerine yakın kesimlerde
yapılmamaktadır. Bu nedenle üretim alanları devlet
tarafından sınırlandırılmıştır.
SANAYİ (ENDÜSTRİ) BİTKİLERİ
o Türkiye'de tahıllardan sonra en çok yetiştirilen tarım
ürünleridir. Sanayi bitkileri doğrudan tüketilmeyip
fabrikalarda işlenerek kullanıma hazır hâle
getirilen ürünlerdir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 32
PAMUK: Dokuma sanayinin ham maddesidir.
Alüvyal toprakları sever. Yetişme döneminde bol su
ve yüksek sıcaklık, olgunlaşma ve hasat döneminde
tam kuraklık ister.
En çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Ege Bölgesi
(Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz ovaları),
Akdeniz Bölgesi (Çukurova, Antalya Ovası), Güney
Marmara Bölümü ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde
(Malatya, Elazığ, Iğdır ovaları) yetiştirilir.
TÜTÜN: Sigara sanayinin ham maddesidir.
Yetişme döneminde bol su, olgunlaşma döneminde
de yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar.
Türkiye, dünyanın kaliteli tütün üreten ülkeleri
arasında yer alır.
Tütün üretimi belli bölgelerde toplanmıştır. Bu
durum kaliteli tütün üretimi sağlamak için üretimin
devlet kontrolünde olmasından kaynaklanır.
Ülkemizde en çok Ege Bölgesinde yetiştirilir. Bu
bölgemizi sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Karadeniz
ve Marmara bölgeleri izler.
Yüksek kaliteli ürün almaya elverişli olmayan
sahalarda üretimi devlet tarafından engellenmiştir.
ŞEKER PANCARI: Şeker sanayinin ham maddesidir.
Şeker pancarı yurdumuzun hemen her yerinde
yetiştirilebilmesine rağmen kıyıya yakın alanlarda
tarımı yaygın değildir.
Nemli topraklarda iyi gelişir. Yağışların yetersiz
olduğu yerlerde ise sulama yapılarak üretilir.
En çok İç Anadolu Bölgesi’nde yetiştirilir. Daha
sonra Karadeniz ve Marmara bölgeleri gelir.
Şekerpancarı hasat edildikten hemen sonra
tüketilmesi gerektiğinden, şeker fabrikaları
üretim alanlarına yakın yerlerde kurulmaktadır.
ÇAY: Sıcaklık farkları fazla olmayan ılıman, yağışlı bir
iklim ile kireçsiz ve yıkanmış toprak ister.
o Türkiye'de sadece Doğu Karadeniz Bölümü'nde,
Giresun'dan Gürcistan sınırına kadar olan kıyı
şeridinde yetişir. Üretilen çayın büyük bölümü
Rize'den sağlanır.
o Çay, ekim alanı en dar olan sanayi bitkimizdir.
AYÇİÇEĞİ: Alüvyonlu toprakları ve sıcağı sever.
Tohumlarından yağ çıkarılan bitkiler arasında en
önemlisidir.
Ekim alanı yaygındır. Başta Marmara Bölgesi'nin
Trakya kesimi olmak üzere, İç Anadolu ve
Karadeniz (doğu kıyıları hariç) bölgelerinde de
yetiştirilir.
KETEN-KENEVİR: Ilık ve nemli iklimlerde daha çok
yetişir.
Keten lifleri, keten kumaş ve kâğıt yapımında
kullanılır. Tohumlarından boya yapımında kullanılan
bezir yağı elde edilir.
Kenevir bitkisinin lifleri ise halat, ip, paspas gibi
kaba dokumalarda kullanılır.
En fazla Batı Karadeniz Bölümü'nde üretimi yapılır.
HAŞHAŞ: Yazları sıcak geçen ve orta derecede yağışların
görüldüğü yerlerde yetişir.
o Haşhaş ilaç sanayinde kullanılır ve tohumlarından
yağ elde edilir.
o Haşhaş bitkisinin meyvesinde bulunan ve afyon
sakızı adı verilen maddeden uyuşturucu özelliği
olan morfin elde edilir. Bu nedenle haşhaş üretimi
devlet kontrolünde yapılır.
o Haşhaş üretiminin büyük bir bölümü Ege
Bölgesi'nde yapılır. Afyon, Denizli, Kütahya, Uşak,
Konya, Isparta ve Burdur'da üretimi yapılır.
ZEYTİN: Kışların ılık geçtiği Akdeniz ikliminde yetişen ve
ekonomik değeri yüksek olan bir bitkidir.
Bir kısmından yağ elde edilir, bir kısmı ise sofralık
olarak tüketilir.
Ege Bölgesi (Edremit, Ayvalık arası) yağlık, Marmara
Bölgesi sofralık zeytin üretiminde başta gelir.
Akdeniz Bölgesi'nde daha fazla gelir getiren
ürünlerin ekilmesi tercih edildiğinden zeytin
üretimi az yapılmaktadır.
Az miktarda olmakla birlikte Doğu Karadeniz
Bölümü'nde de zeytin üretilmektedir.
SUSAM: Akdeniz ikliminde yetişir.
Yağ ve tahin üretiminde kullanılır.
Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege ve Marmara
bölgelerinde üretilir.
Zeytin, ayçiçeği, susam, keten, mısır, fındık ve pamuk
yağ elde edilen sanayi bitkileridir.
ANASON: Rakı ve içki yapımında kullanılır.
Burdur (% 50) üretimde birincidir. Burdur'u, Muğla ve
Antalya illeri izler.
BAKLAGİLLER
FASULYE: Yetişme döneminde yağış veya sulama ister.
Ege ve Marmara bölgelerimizdeki ovalar ile
Çukurova ve Batı Karadeniz Bölümü'nde fasulye
tarımı yaygındır.
SOYA FASULYESİ: Yazları sıcak ve yağışlı geçen iklim
şartlarında yetişir.
En çok Akdeniz Bölgesi'nde üretilir. Orta ve Batı
Karadeniz kıyıları ile Ege ve Marmara'da üretimi
yapılır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 33
BAKLA: Başlıca yetişme alanları Güney Marmara ve Ege
Bölgesi’dir.
YEŞİL MERCİMEK: Kuraklığa çok dayanıklı bir bitkidir.
Yeşil mercimek en fazla İç Anadolu Bölgesi'nde,
kırmızı mercimek ise Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde üretilir.
NOHUT: Baklagiller içinde üretim bakımından ilk sırayı
alır.
o İç Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde yetiştirilir.
MERCİMEK: Baklagiller içinde nem isteği en az ve
kuraklığa en dayanıklı olan bitkidir.
Kırmızı mercimek üretiminde Güneydoğu
Anadolu, yeşil mercimek üretiminde ise İç Anadolu
Bölgesi başta gelir.
İç Anadolu Bölgesi baklagil üretiminde ilk sırada yer
alır.
Yumrulu Bitkiler: Ürünü toprağın altında olan, düşük
sıcaklıklara dayanabilen patates, soğan, havuç, turp,
sarımsak gibi bitkilere yumrulu bitkiler denir.
TÜRKİYE’DE MEYVECİLİK
FINDIK: Nemli iklim, kış ılıklığı ve humuslu toprak ister.
o Ana vatanı Karadeniz kıyılarıdır. Ordu, Giresun,
Trabzon ve Samsun illerinde ülkemiz fındığının
%80'i üretilir. Fındığın geri kalan kısmı Marmara
Bölgesi'nde İzmit Körfezi çevresinden elde edilir.
o Yıllık üretimi ile Türkiye, dünyadaki fındık ihtiyacının
yarısından fazlasını karşılar. Bu nedenle fındık
önemli bir ihraç ürünüdür.
ÜZÜM: Ülkemizde yetişme alanı en geniş olan ve en çok
üretilen meyvedir.
Üzüm bitkisine asma, üzüm yetiştirilen yerlere bağ
adı verilir.
Olgunlaşma döneminde yüksek sıcaklık ister.
Bununla birlikte soğuğa en dayanıklı bitkilerden biridir.
Üzüm üretiminde ilk sırayı Ege Bölgesi alır. Bu
bölgeyi Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Marmara ve
Doğu Anadolu bölgeleri izler.
Türkiye kuru üzüm ihracatında birincidir.
İNCİR: Soğuğa karşı dayanıksızdır.
Ege Bölgesi'nin kıyı kesimleri, Akdeniz, Marmara ve
Karadeniz Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu’nun
soğuk olmayan kesimlerinde yetiştirilir.
İncir, kuru ve yaş olarak tüketilir.
Kuru incir ihracatımız gelişmiştir.
ELMA: Üzümden sonra yetişme alanı en geniş meyvedir.
Düşük sıcaklıklara dayanıklıdır.
En fazla İç Anadolu Bölgesi'nde üretilir.
TURUNÇGİLLER( NARENCİYE)
o Turunçgil, mandalina, portakal, limon gibi meyvelere
denir.
o Yüksek sıcaklık ve bol su ister. Don olaylarından
olumsuz etkilenir. Bu nedenle sıcaklığın 0°C'nin
üstünde olduğu yerlerde üretilir.
o En fazla üretim Akdeniz Bölgesi’nin kıyı kesiminde
yapılır. Daha sonra Ege, Marmara’nın güneyi, Doğu
Karadeniz Bölümü’nün (Rize ve çevresi) kıyılarında
yetiştirilir.
MUZ: Tropikal bir meyvedir.
Kış sıcaklık ortalamalarının yeterli olduğu Alanya -
Anamur arasında üretilir.
Ülke ihtiyacını karşılamak için ithal edilir.
TÜRKİYE’DE SEBZECİLİK
Ülkemiz, farklı iklim tiplerinin görülmesi nedeni ile
sebze tarımına uygundur.
Ülkemizde sebzelerin en erken yetiştiği yer Akdeniz
Bölgesi, en geç yetiştiği yer ise Doğu Anadolu
Bölgesi'dir.
Seracılık faaliyetlerinin gelişmiş olmasından dolayı en
çok sebze üretimi Akdeniz ve Ege bölgelerinde
yapılmaktadır.
Akdeniz Bölgesi'nde turfanda sebzecilik gelişmiştir.
Seracılık (Turfandacılık)
Cam veya plastikten yapılan seralarda mevsimi
dışında meyve ve sebze üretme faaliyetlerine seracılık
(turfandacılık) denir.
Seracılık güneşli gün sayısının fazla olduğu Akdeniz,
Ege, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yapılır.
TÜRKİYE'DE HAYVANCILIK
Ekonomik değeri olan hayvanların üretilip,
beslenmesi ve pazarlanması işlerine hayvancılık
denir.
Hayvancılık özellikle yüksek ve engebeli yerlerde,
ekime dikime elverişli olmayan bölgelerde, halkın
yaşayışında birinci derecede rol oynar.
Karadeniz kıyılarında bulutlu gün sayısının fazla
olması, Doğu Anadolu'da kış mevsiminin soğuk ve
uzun geçmesi, İç Anadolu'da ise yaz kuraklığının erken
başlaması sebze üretimini sınırlandırmış ve seracılığı
engellemiştir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 34
Türkiye, geniş çayır ve meralarıyla hayvan
yetiştirilmesine elverişli bir ülkedir.
Hayvan sayısı bakımından önemli bir zenginliğe
sahiptir. Dünyada 9. Orta Doğu'da ve Avrupa'da 1.
sırada yer alır.
Ülkemizde hayvancılık faaliyetleri, mera
hayvancılığı ve ahır hayvancılığı olarak ikiye ayrılır.
Mera hayvancılığı doğa koşullarına bağlı olarak
yapılan hayvancılıktır. Et ve süt verimi düşüktür. En
çok Doğu Anadolu Bölgesi'nde yapılmaktadır.
Ahır hayvancılığı yıl boyunca hayvanların ahırlarında
beslenmesidir. En çok Marmara Bölgesi'nde
yapılmaktadır. Ahır hayvancılığı daha çok sığır
yetiştirilmesinde uygulanmaktadır.
BÜYÜKBAŞ HAYVANCILIK: Manda, sığır, deve, at,
eşek gibi hayvanlar büyükbaş hayvanlardır.
Ülkemizde en çok sığır yetiştirilir.
o Büyükbaş hayvancılık daha çok Erzurum Kars
Platoları ile Doğu Karadeniz Bölümünde yapılır.
KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIK: Türkiye'de en çok
yapılan hayvancılıktır. Bu gruba giren hayvanlar
koyun, kıl keçisi ve tiftik keçisidir. Küçükbaş
hayvancılık daha çok İç Anadolu Bölgesi’nde yapılır.
o Koyun en çok İç Anadolu’da, kıl keçisi Akdeniz’de,
tiftik keçisi İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde yapılır.
KÜMES HAYVANCILIĞI: Tavuk, horoz, hindi, kaz,
ördek gibi hayvanlara kümes hayvanları denir. En
çok Güney Marmara, Ege Bölgesi, Orta ve Batı
Karadeniz bölümlerinde yetiştirilir.
İPEK BÖCEKÇİLİĞİ: İpek böceği, doğal ipek elde
etmek için yetiştirilen ve dut yaprağı ile beslenen bir
hayvandır.
o Türkiye'de Bursa, Denizli, Elazığ, Ankara, Antalya,
Amasra ve Diyarbakır'da ipek böcekçiliği
yapılmaktadır.
ARICILIK: Bal ve balmumu elde etmek için arı
beslenme faaliyetine arıcılık denir. Türkiye'nin iklimi,
bitki örtüsünün çeşitliliği, üstün nitelikli arı türleriyle
arıcılığa elverişlidir. Türkiye'nin her bölgesinde
arıcılık yapılır.
BALIKÇILIK: Yurdumuzun üç tarafı denizlerle çevrili
olmasına rağmen balıkçılık yeteri kadar
gelişmemiştir.
o Türkiye'de tutulan balığın denizlerimize göre
dağılımı şöyledir; Karadeniz %85, Marmara Denizi
%10, Ege Denizi %3, Akdeniz %2'dir. Akarsu ve
göllerimizin olduğu yerlerde ise tatlı su balıkçılığı
yapılmaktadır.
Türkiye'de balıkçılığın yeterince gelişmemesinin
başlıca nedenleri:
Balıkçılığın daha çok kıyı balıkçılığı olarak yapılması,
açık deniz balıkçılığının yaygın olarak yapılmaması,
Modern tekne ve yöntemlerle balıkçılığın
yapılmaması,
Halkın balık tüketimi konusunda yeterli bilince sahip
olamaması,
Kaçak, usulsüz ve aşırı avlanmaların yaygın olması,
Son yıllarda su kirliliğinin artması,
Su ürünlerinin işleneceği sanayi tesislerinin yetersiz
olması,
Su ürünlerinin saklanabileceği soğuk hava
depolarının yetersiz olması,
Türkiye'de Hayvancılığın Gelişmesi İçin Gerekli
Koşullar
Türkiye, hayvancılığın gelişmesi için önemli bir
potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin değerlendirilmesi
için aşağıdaki koşulların uygulanması gerekir.
o Çayır ve mera hayvancılığı yerine, besi ve ahır
hayvancılığının yaygınlaştırılması,
o Yem üretiminin artırılması,
o Hayvan soylarının iyileştirilmesi (ıslahı),
o Otlakların ıslah edilmesi ve korunması, aşırı ve erken
otlatmanın engellenmesi,
o Süt dana ve süt kuzu ile doğurgan hayvanların erken
kesiminin önlenmesi,
o Hayvan hastalıklarıyla mücadele edilmesi,
o Üreticilere yönelik hayvancılık eğitiminin
yaygınlaştırılması,
o Hayvan üreticilerine teşvik kredilerinin sağlanması,
o Üreticilerinin pazarlama olanaklarının geliştirilmesi.
TÜRKİYE'DE ORMANLAR
Türkiye'de ormanların dağılışını etkileyen en önemli
faktör nemlilik ve yağıştır. Bununla birlikte; yer şekilleri,
yükselti, toprak özellikleri gibi faktörlerde ormanların
dağılışını etkiler.
Türkiye'deki ormanların %79'u kıyı bölgelerinde
yer alırken, iç bölgelerde orman varlığı yalnızca % 21
'dir.
Karadeniz'de nem oranının yüksek olması nedeniyle
ormanlar deniz seviyesinden itibaren başlar. Bölgede,
her mevsim bol yağışlı olması nedeniyle gür
ormanlar yetişir.
İç bölgelerde yağışların yetersiz olması ve belli
dönemlerde kuraklığın etkili olması nedeniyle, ormanlar
geniş alan kaplamazlar. İç kesimlerde ormanlar,
genellikle daha nemli olan yüksek kesimlerde
toplanmıştır.
Türkiye'de orman varlığını korumak ve ağaçlandırma
çalışmalarıyla orman alanlarını genişletmek amacıyla,
çeşitli kuruluşların çalışmaları vardır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 35
Bunların başlıcaları; Orman Bakanlığı, TEMA (Türkiye
Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları
Koruma Vakfı), ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini
Koruma ve Tanıtma Vakfı), Doğal Hayatı Koruma Derneği
(DHKD) ve Çevre Gönüllüleri Derneği gibi kuruluşlardır.
Ormanların Önemi
Canlı yaşamı için gerekli oksijeni üretir.
Erozyonu önler.
İçinde barındırdığı bitki ve hayvan varlığını korur.
Askerî ve stratejik yönden yurt savunmasına katkı
sağlar.
Kıyılarda, kumulların içerilere sokulmasını engeller
Temiz havası ve doğal güzellikleriyle turizme katkı
sağlar.
Havanın temizlenmesine ve atmosferdeki nem
dengesinin korunmasında düzenleyici rol oynar.
Sel, çığ, taşkın ve heyelan gibi doğal afetleri önler.
Ormanların Korunması
Sayısız yararları bulunan orman varlığını korumak ve
geliştirmek için aşağıdaki önlemlerin alınması gerekir.
Tahrip edilen orman alanlarının ağaçlandırılması,
Orman yangınlarına karşı önlemlerin alınması,
Sulak alanlarda çabuk büyüyen ağaçların (kavak,
okaliptüs, dişbudak, söğüt vb) yetiştirilmesi,
Yakacak odun için çabuk büyüyen ağaçların
kullanılması gerekir.
SANAYİ
Hammadde veya yarı işlenmiş maddelerin kullanıma
hazır hale getirilmesi için kurulan tesislere sanayi
(endüstri) denir.
Sanayinin kurulması için gerekli şartlar
- Hammadde
- Sermaye
- Enerji
- İşgücü
- Teknik eleman
- Ulaşım
- Pazar
- Yeryüzü şekillerinin elverişliliği
TÜRKİYE'DEKİ SANAYİ KOLLARI
1. Besin (Gıda) Sanayisi
Hammaddesi tarım ve hayvansal ürünlere dayalı olan
sanayidir. Sanayi kolları içerisinde ikinci sırayı alır. Besin
sanayisi, tarım ürünlerinin yoğun olarak yetiştirildiği
merkezlere yakın yerlerde kurulmuştur.
Önemli besin sanayi kolları;
Şeker fabrikalar (Karadeniz kıyısı hariç her yerde),
Çay fabrikaları (Rize),
Un fabrikaları, makarna ve bisküvi fabrikaları
(özellikle İç Anadolu),
Zeytinyağı fabrikaları (Ege ve Güney Marmara'da),
Ayçiçek yağı fabrikaları (Trakya'da),
Tütün fabrikaları (İstanbul, İzmir, Bitlis, Samsun,
Tokat vb.),
İçki fabrikaları (İstanbul, Tekirdağ),
Konserve ve salça fabrikaları (Marmara, Ege, Akdeniz
bölgeleri),
Süt ürünleri fabrikaları (İzmir, Edirne, Kars, İstanbul).
2. Dokuma, Tekstil ve Deri Sanayisi
Türkiye'de en gelişmiş sanayi koludur. En fazla işçi
bu sektörde çalışır. Üretimin çoğu ihraç edilir.
Pamuklu dokuma; Adana, Antalya, İzmir, Aydın,
Nazilli, Manisa, Kayseri, Malatya, İstanbul ve Bursa.
Bursa'da ipekli dokuma, Gemlik'te suni ipek fabrikası
vardır.
Yünlü dokuma; İstanbul, Hereke, Bursa, İzmir, Uşak.
Halıcılık; Isparta, Uşak, Gördes, Kayseri, Simav
Deri ve kösele işleme; İstanbul, İzmir, Bolu ve Uşak.
3. Maden Sanayisi
Demir - çelik; Karabük, Ereğli, İskenderun, Kırıkkale,
Sivas, İzmir
Alüminyum; Seydişehir.
Bakır işleme fabrikaları; Samsun, Murgul.
4. Makine Sanayisi
Bursa, İstanbul, İzmit, Adapazarı, Konya, Adana'da
otomobil, kamyon ve otobüs fabrikaları
Eskişehir ve Adapazarı'nda lokomotif ve vagon
fabrikaları
İstanbul, Tuzla, Pendik, Gölcük ve İzmir'de gemi
tersaneleri bulunmaktadır.
Kırıkkale ise savaş sanayinin merkezidir.
5. Kimya Sanayisi
İlaç fabrikaları; İstanbul, İzmir, Ankara, Adapazarı
Lastik fabrikaları; İzmit, Adapazarı, Kırşehir
Gübre fabrikaları; Mersin, Bandırma, Elazığ,
Kütahya, Tekirdağ ve İskenderun.
6. Orman Ürünleri Sanayisi
En fazla Karadeniz Bölgesi'nde gelişme göstermiştir.
Kâğıt ihtiyacımızın bir kısmını ithal etmekteyiz.
Kâğıt fabrikaları; İzmit, Balıkesir, Çaycuma
(Zonguldak), Taşköprü (Kastamonu), Taşucu (İçel),
Dalaman (Muğla), Aksu (Giresun), Çay (Afyon) da
bulunur.
Petrol Rafinerileri
Petrokimya; Batman( Batman ), İzmit (İpraş),
Mersin (Ataş), İzmir (Aliağa), Kırıkkale (Orta
Anadolu Rafinesi) de bulunmaktadır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 36
Mobilya sanayi; Adapazarı, Ankara, İnegöl, İstanbul,
İzmir, Kayseri
7. Çimento, Cam, Seramik Sanayisi
Hammaddesi taşa, toprağa bağlıdır.
o Çimento fabrikaları; Türkiye'nin her bölgesine
dağılmıştır. İhraç ürünlerimizdendir. İstanbul, İzmit,
Adana, İzmir, Denizli, Ordu, Elazığ.
o Cam fabrikaları; İstanbul, Denizli, Mersin, Kırklareli,
Sinop
o Seramik fabrikaları; Çanakkale, Bilecik, Kütahya,
İstanbul, İzmir
TİCARET
Ülkeler arasında veya ülke içinde kâr amacıyla ya-pılan
alış-verişe ticaret denir. Ülke içinde yapılan ticarete iç
ticaret, ülkeler arasında yapılan ticarete de dış ticaret
denir.
İÇ TİCARET: Ülke içinde yapılan ticarete iç ticaret
denir.
Ülkemizde; hayvansal maddelerin her yerde
üretilmemesi, nüfusun dengesiz dağılımı, bölgeler
arasında yetiştirilen tarım ürünlerinin farklı olması ve
sanayi kuruluşlarının dengesiz dağılımı gibi
nedenlerden dolayı çok canlı bir iç ticaret
yapılmaktadır.
İç ticaretin yapıldığı yerler pazar, hâl, dükkân,
mağaza, panayır ve fuar gibi isimler alır.
DIŞ TİCARET: Ülke dışına yapılan ticarete dış ticaret
denir.
Dış ticaret ihracat (dış satım) ve ithalat (dış alım) dan
oluşmaktadır. Dış ticareti, ürün miktarı, ürün kalitesi,
ürün fiyatı, iç tüketim ve ulaşım şartlan gibi hususlar
etkilemektedir.
Türkiye 1980'li yıllara kadar tarım ve maden ürünleri
ihraç edip, işlenmiş sanayi ürünlerini ithal
etmekteydi. 1990'lı yıllarda sanayi ürünlerinin
ihracattaki payı % 90'a çıkmıştır.
Türkiye’nin En Fazla İthalat (Dış Alım) Yaptığı
Ülkeler: Almanya, Rusya, İtalya, Fransa, İsviçre, İngiltere
Türkiye'nin En Fazla İhracat (Dış Satım) Yaptığı
Ülkeler: Almanya, İngiltere, ABD, İtalya, Hollanda,
Fransa, İspanya, Rusya.
İTHAL ETTİĞİMİZ MALLAR: Petrol, doğalgaz, kömür, iş
makineleri, elektronik ürünler, saat, otomobil ve yedek
parça, gemi, uçak, ilaç ve sağlık ürünleri, optik ve ölçü
aletleri, muz, kakao, kauçuk, kahve, pirinç, şeker, et,
kalay, alüminyum, kağıt, içki, sigara, elektrikli makineler,
v.s.
İHRAÇ ETTİĞİMİZ MALLAR : Pamuk, tütün, fındık,
turunçgiller, kayısı, kuru üzüm, kuru incir, ceviz, Antep
fıstığı, halı, mobilya, otomobil, otobüs, çimento, beyaz
eşya ürünleri, demir çelik ürünleri, cam ve cam ürünleri,
krom, bor mineralleri, bakır, mermer, pamuklu dokuma
ve konfeksiyon ürünleri, ayakkabı, deri v.s.
TURİZM
Turizm: İnsanların gezip, görmek, eğlenmek, dinlenmek
amacıyla yaptığı gezilere denir.
Turizm faaliyeti milli sınırlar içinde gerçekleşiyorsa "iç
turizm" ülkeler arasında oluyorsa "dış turizm" adını
alır.
Turizmin sağladığı yararlar:
Ülke içindeki birlik ve beraberlik duygusunu geliştirir.
Uluslararası yakınlaşma ve samimiyet sağlar.
Ülkeye döviz girdisi sağlar, ekonomiyi güçlendirir.
Ticareti canlandırır. Ulaşım ve haberleşme olanakları
artar.
ÖNEMLİ TURİZM MEKÂNLARIMIZ:
Tarih turizmi: İstanbul, Edirne, Bursa, Çanakkale, Efes,
Milet, Meryem Ana Kilisesi, Aspendos, Çorum'da
Alacahöyük, Trabzon'da Sümela Manastırı, Medeniyetleri
Müzesi, Anıtkabir, Kayseri'de Kültepe, Adıyaman'da
Nemrut Dağı heykelleri
Kış Turizmi:: Bursa'da Uludağ , Antalya'da Saklıkent,
Kayseri'de Erciyes, Bolu’da Kartalkaya, Çankırı'da Ilgaz,
Kars'ta Sarıkamış, Erzurum'da Palandöken Dağı
Deniz Turizmi: Balıkesir-Erdek, İstanbul-Şile-Silivri
Çeşme, Kuşadası, Bodrum, Didim, Marmaris, Datça
Antalya, Alanya
Doğa Turizmi: Balıkesir'de Manyas Kuş Cenneti,
Denizli'de Pamukkale Travertenleri, Antalya'da Düden ve
Manavgat Şelaleleri, İnsuyu ve Karain mağaraları, Cennet
- Cehennem Obrukları, Nevşehir’de Peri Bacaları,
Aksaray'da Ihlara Vadisi, Bolu'da Abant ve Yedigöller,
Trabzon'da Uzungöl
NOT: En çok ihracat ve ithalat yaptığımız ülkeler
yıllara göre değişiklik gösterebilmektedir. O nedenle
bu bilgiler güncel olmayabilir. Ders kitabındaki
istatistikleri esas alınız.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 37
VERGİM BANA DÖNÜYOR
Vatandaşların, herhangi bir karşılık beklemeden
kazançlarının bir bölümünü devlete vermelerine
vergi denir.
Devletin, kendi kaynakları ile ülke için gerekli olan
yatırımların tamamını yerine getirmesi mümkün
değildir. Bu nedenle devletin bu konuda vatandaşın
desteğine ihtiyacı vardır. Vatandaşlardan alınan
vergiler yine toplum yararı için devlet tarafından
kullanılır.
Bir kurumun hangi vergi dairesine vergi ödediğini
gösteren ve iş yerinin duvarında asılı olan belgeye
vergi levhası denir.
Ülkemizde devlete ödenen birçok vergi çeşidi vardır.
Bunlardan gelir vergisi, vatandaşların bir yıl içinde
elde ettikleri gelirin belli bir oranda
vergilendirilmesidir.
Vergi sadece kişilerden değil, şirketler, kooperatifler,
iş ortaklıkları gibi kurumlardan da alınır. Buna
kurumlar vergisi denir. Ev gibi gayrimenkul
sahiplerinin ödediği vergiye de emlak vergisi denir.
Vergi mükelleflerinin bir vergi döneminde sağladığı
kazancı bildiren belgeye vergi beyannamesi denir.
Vergi mükelleflerini tespit eden vergiyi denetleyen
ve toplayan resmî daireye vergi dairesi denir.
HAYAT VEREN PROJE (GAP)
Bir bölge idaresidir.1989’da Başbakanlığa bağlı
olarak kuruldu. Amacı; bölge kapsamına giren illerde;
konut, sanayi, madencilik, tarım, enerji, ulaşım gibi
hizmetler ile bölgeyi hedef alan araştırmaların
yaptırılmasıdır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi bir tarım ve hayvancılık
alanıdır. Toprakları verimli ve geniş düzlükler halindedir.
Tarımda en önemli sorun sulamadır. Bu amaçla
bölgede GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) adı ile
bilinen çalışmalarla (baraj, kanal, tünel) tarım alanlarının
sulanması ve buraların değerlendirilmesi düşünülmüştür.
Buna paralel olarak çeşitli sektörlerin gelişmesi
sağlanacaktır.
MADENLER
Maden: Yeraltından çıkarılan ve ekonomik değeri olan
maddelere “maden” denir.
Bir madenin işletilebilmesi için gerekli şartlar
şunlardır:
-gereç),
kalitesi), madenin değeri,
olması (rezerv=madenin miktarı),
müsait olması.
Cumhuriyet dönemi ile birlikte madencilik alanında
yapılan çalışmalar şunlardır:
Bilimsel çalışmalara başlandı.
Etibank, 1935 yılında yapılacak çalışmalar için
gerekli olan sermaye için kuruldu.
1935 yılında yer altı maden kaynaklarımızı
araştırmak için Maden Tetkik ve Araştırma Enstitüsü
MTA kuruldu.
Yatakların işletilebilmesi ve değerlendirilebilmesi için
“Maden Kanunu” çıkarıldı. (1950)
Madenlerimizin bir kısmı enerji kaynağı, bir kısmı ise
çeşitli sanayilerin hammaddesi olarak değerlendirilir.
ENERJİ KAYNAKLARI
Enerji: İş yapabilme gücüne denir. Yenilenebilir enerji
kaynakları ve yenilenemez enerji kaynakları olarak 2’ye
ayrılır.
Yenilenebilir Enerji Kaynakları:
1-Güneş: Güneşten gelen ışık ve ısı sayesinde elde
edilen enerjidir.
2-Rüzgar: Rüzgarın gücünden elde edilen enerjidir.
3-Hidroelektrik: Barajlarda suyun yüksekten akıtılması
ile elde edilen enerji kaynaklarıdır.
4-Jeotermal Enerji: Yer altından çıkan sıcak su
kaynaklarıdır.
Yenilenemeyen Enerji Kaynakları
Doğalgaz, Petrol, Taş Kömürü, Linyit
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP),
Türkiye'nin tarımla ilgili olarak hazırlanmış en
büyük projesidir. Projenin yapımı hâlâ devam
etmektedir.
Bu proje Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde
yapımı planlanan barajlar, hidroelektrik santraller
ve sulama tesislerini kapsamaktadır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 38
MADENLER
Kullanıldığı Alan ve
İşletmeler
Çıkarılan Yerler
DEMİR: Demir-çelik
sanayisinin temel
hammaddesidir.
Demir-çelik fabrikaları:
Karabük, Ereğli ve
İskenderun’daki demir-çelik
fabrikalarıdır
Divriği, Hekimhan, Hasan
Çelebi (Sivas-Malatya arası);
Kayseri, Adana, K.Maraş arası;
Develi, Edremit (Balıkesir);
Simav (Kütahya); Poyas
(İskenderun)
BAKIR: Elektrik ve elektronik
sanayisinde kullanılır. Bakır
üretiminde Dünyada 1.yiz
Samsun’da Karadeniz Bakır
İşletmeleri
Küre (Kastamonu); Murgul
(Artvin);
Ergani-Maden(Elazığ); İzmir
(Dikili-Torba)
KROM: Demir-çelik
sanayisinin hammaddesidir.
Çeliğin sertleştirilmesinde ve
paslanmaz çelik üretiminde
kullanılır.
En önemli ihraç
maddemizdir. (Üretimde
Dünya 3.)
Fethiye-Köyceğiz (Muğla),
Guleman-Maden (Elazığ)
Bursa, Eskişehir arası,
Kayseri, Sivas, Adana,
K.Maraş
Denizli, Kütahya.
BOR: Jet ve roket yakıtı, cam,
elyaf, sabun, deterjan, tekstil
boyaları, porselen, ilaç
sanayi, fotoğrafçılıkta
kullanılır.
Susurluk, Bigadiç, Sındırlı
(Balıkesir)
Seyitgazi (Eskişehir), Emet
(Kütahya)
M. Kemalpaşa (Bursa)
BOKSİT: Alüminyum ham
maddesidir. Uçak, ve
otomobil endüstrisi ile ev
eşyası yapımında...
Konya (Seydişehir)
İskenderun, Muğla, Adana
KÜKÜRT: Haşerelere karşı Keçiborlu (Isparta) Denizli
(Sarayköy), Burdur.
KURŞUN-ÇİNKO: (Yahyalı,
Ulukışla, Kütahya)
Elazığ (Keban),
Akdağmadeni
CİVA: Eczacılık, elektrikli
aletlerin yapımında kullanılır.
Konya (Sarayönü), İzmir
(Çeşme)
MANGANEZ: Demirin çeliğe
dönüştürülmesinde kullanılır.
Artvin (Borçka), Zonguldak
(Ereğli)
TUZ: Yemeklerde, kimya
sanayiinde.
Tuzgölü, İzmir Çamaltı,
Çankırı
OLTU TAŞI: Tespih, süs taşı Erzurum (oltu)
LÜLE TAŞI: Pipo ve süs
eşyası
Eskişehir
MERMER: Heykel, inşaat
işleri, süsleme.
Manisa, Kütahya, Muğla,
Aydın Çanakkale, Bursa,
Gemlik, Erzurum
ZIMPARA TAŞI: Cila İzmir, Aydın, Muğla.
ENERJİ KAYNAKLARI
Kullanıldığı Alan Üretilen Yerler
Taş Kömürü (Maden Kömürü):
Demir-çelik ve kimya sanayisinin
hammaddesidir. Termik
santrallerde kullanılır; ihtiyacı
karşılamaz.
Zonguldak (Kilimli, Kozlu,
Ereğli)
Linyit: Sanayide, ısınmada ve
elektrik enerjisi üretiminde
kullanılır. Ülkemizin ihtiyacını
karşılar.
Termik santraller: Maraş
(Afşin-Elbistan) (ilk), Zonguldak
(Çatalağzı), Manisa (soma),
Kütahya (Seyitömer) (Tunçbilek),
Muğla (Yatağan), İstanbul
(Ambarlı), Sivas (Kangal),
Kütahya (Tunçbilek,
Değirmisaz) Manisa (Simav);
K. Maraş (Elbistan) Amasya
(Çeltik), Ankara (Beypazarı)
Çorum (Dodurga)
Petrol: Birçok alanda kullanılır.
% 85’i ithal edilmektedir.
Rafineriler: Batman,
İzmir (Aliağa), İzmit (Tüpraş),
Mersin (Ataş) Kırıkkale (Orta
Anadolu)
Raman, Garzan (Siirt),
Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin,
Adıyaman ve Adana.
Doğal gaz: Çabuk tutuşan,
yanıcı özelliği olan, yüksek ısı
veren, kirlilik yapmayan yakıt.
Kırklareli (Hamidabat),
Mardin (Çamurlu),
Hidroelektrik santralleri: Su
gücünden enerji elde
edilmesidir. Elektriğin %35’i bu
yolla elde edilir. Yani
potansiyelin % 25’ini
kullanmaktayız.
GAP ile Fırat ve Dicle üzerinde
21 baraj, 17 hidroelektrik
santrali kurulması
öngörülmektedir.
Fırat üzerinde: Atatürk,
Keban, Karakaya
Kızılırmak: Hirfanlı,
Kesikköprü, Altınkaya
Yeşilırmak: Almus, Hasan
Uğurlu, Suat Uğurlu
Sakarya: Hasan Polatkan,
Sarıyar, Gökçekaya
Gediz: Demirköprü
Menderes: Kemer, Adıgüzel
Seyhan: Seyhan
Ceyhan: Aslantaş, Menzelet
Manavgat: Oymapınar
Jeotermal Enerji: Yeraltından
çıkan sıcak suyun buharı ile elde
edilen enerjidir.
Denizli (Sarayköy)’de jeotermal
santral bulunmaktadır.
Denizli (Sarayköy), İzmir
(Balçova), Aydın (Germençik),
Çanakkale (Tuzla), Afyon
(Sandıklı), Nevşehir (Acıgöl),
Ankara (Kızılcahamam)
Güneş enerjisi: Su ısıtma, sera
ısıtma ve bazı elektrikli aletlerin
çalıştırılmasında kullanılır.
Akdeniz ve Ege Bölgelerinde
yararlanılan enerji türüdür.
Nükleer enerji: Uranyum ve
toryumdan elde edilen enerjidir.
Mersin Akkuyu’da bir santral
kurulmuştur.
Uranyum yatakları: Aydın,
Çanakkale, Şebinkarahisar
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 39
DÜNYADA NÜFUS VE EKONOMİK FAALİYETLER
DÜNYA'NIN NERESİNDEYİZ
İşte bu nedenlerden dolayı;
o Türkiye'nin stratejik önemi artmıştır.
o Boğazlardan geçiş ücreti alınarak gelir elde
edilmektedir.
o Ortadoğu petrollerine yakınlığı nedeniyle dünyanın
önemli ülkelerinden biridir,
o Türkiye'de farklı iklimlerin etkisiyle çeşitli tarım
ürünleri yetişmektedir.
Sınırları belirli bir alan içinde yaşayan insan sayısına
nüfus denir. Bu alan Dünyanın tamamı olabileceği
gibi kıta, ülke, bölge, il, ilçe, köy veya daha dar bir
alan da olabilmektedir.
İnsanların eseri olan ya da doğal çevreden elde
edilen, işletildiğinde gelir getiren zenginlikler
ekonomik kaynak olarak adlandırılır. Ekonomik
kaynakların işleniş şekilleri, mal ve hizmet etkinlikleri
ile bu etkinliklerden doğan ilişkilerin bütününe de
ekonomik faaliyetler denir.
Nüfus ve ekonomik faaliyetler yeryüzüne eşit ve
dengeli bir şekilde dağılmamıştır. Bunun nedeni
yeryüzündeki her alanın aynı özellikleri
taşımamasıdır.
Dünya üzerinde nüfusun ve ekonomik faaliyetlerin
dağılışının düzensiz olmasında çeşitli faktörler
etkilidir.
Bunlar;
Fiziki Faktörler
1- Yeryüzü şekilleri 2- İklim özellikleri 3- Bitki örtüsü
4- Toprak verimliliği 5- Su kaynakları
6- Kara ve denizlerin dağılışı 7- Coğrafi konum
8- Yer altı kaynakları 9- Bakı
Beşerî ve Ekonomik Faktörler
1- Ulaşım 2- Sanayileşme 3- Ticaret 4- Tarım
5- Yer altı zenginlikleri 6- Turizm 7- Tarihî faktörler
8- Göçler
Arazinin engebeli olduğu yerlerde ulaşım, iş
olanakları ve tarım alanları kısıtlı olur. Bu nedenle
dağlık ve engebeli alanlar nüfusun seyrek olduğu
yerlerdir. İnsanlar asırlar boyunca yerleşmek için düz
alanları seçmiştir. Örneğin; Alp ve Himalaya dağları
gibi yüksek ve engebeli yerlerde nüfus oldukça azdır.
İklim özellikleri de nüfusun coğrafi dağılışı
üzerinde etkilidir. Sıcaklık ve yağış koşullarının
yeterli olduğu yerlerde nüfuslanma fazla iken
ekonomik faaliyetler de çeşitlidir. Buna karşılık
sıcaklığın ve yağışın yetersiz veya çok fazla olduğu
yerlerde ise nüfus ya çok az ya da hiç yoktur. Kutup
bölgeleri ve Ekvator çevresi bu duruma örnektir.
Doğal bitki örtüsü orman olan bu alanlar tarıma ve
yerleşmeye elverişli değildir. Bu nedenle bu
alanlarda nüfusun az olduğu görülür.
Örneğin; Nil, Dicle, Fırat, İndus ve Ganj gibi akarsu
havzaları tarıma elverişli olduğu için buralarda nüfus
yoğundur.
Örneğin; önemli ticaret yollarının geçtiği Türkiye,
tarım alanlarının geniş olduğu Hindistan, sanayinin
geliştiği Batı Avrupa ve Japonya nüfusun yoğun
olduğu yerlerdir.
SOSYAL BİLGİLER 6
ÜNİTE 5 – ÜLKEMİZ VE DÜNYA
Türkiye Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının
birbirine en çok yaklaştığı yerde bulunur.
Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan İstanbul ve
Çanakkale boğazlarına sahiptir.
Doğal güzellikleri bakımından zengindir.
Dünyada en fazla petrol çıkarılan Irak, İran,
Azerbaycan gibi ülkelere komşudur.
Üç tarafı denizlerle çevrilidir ve yeryüzü şekilleri
çeşitlidir.
Yer altı ve yerüstü kaynaklar bakımından oldukça
zengindir.
Yükseltisi batıdan doğuya doğru artmaktadır.
Türkiye özel konumu nedeniyle birçok uluslararası
kuruluşa üyedir (BM, NATO).
En uzun kara sınırı Suriye, en kısa kara sınırı
Azerbaycan iledir.
Türkiye Avrupa'da Yunanistan ve Bulgaristan,
Asya'da Ermenistan, Azerbaycan, İran, Irak ve
Suriye ile komşudur.
Verimli toprakların bulunduğu, akarsuların,
göllerin, tatlı su kaynaklarının olduğu yerlerde
de nüfus yoğundur.
Ulaşım, sanayi, tarım, ticaret ve enerji
kaynaklarının işletilmesi gibi ekonomik
faaliyetlerin yoğun olduğu yerlerde insan
gücüne ihtiyaç duyulması nedeniyle nüfus
yoğundur.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 40
Dünyada Nüfusun Yoğun Olduğu Yerler
Afrika'da Nil Vadisi, Kuzey Amerika'nın doğu kıyıları,
Güneydoğu Asya kıyıları (Malezya, Endonezya,
Hindistan), Avrupa ülkeleri (Fransa, İngiltere, Hollan-
da, Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre,
Macaristan, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya).
Dünyada Nüfusun Az Olduğu Yerler
Dağların yüksek kesimleri,
Kuzey ve güney kutup çevreleri,
Bataklık alanlar ve engebeli dağlık araziler,
Ekvatoral bölgedeki Amazon ve Kongo havzaları gibi
sık ormanlık alanlar,
Asya Kıtası içlerindeki ve dönenceler çevresindeki çöl
ve bozkır alanlarıdır.
Dünyada nüfusun ve ekonomik faaliyetlerin az
olduğu yerler doğal faktörler açısından insan
yaşamı için uygun koşullar taşımayan yerlerdir.
Nüfus Yoğunluğu Fazla Olan Ülkelerden Bazıları
Bangladeş, Güney Kore, Hollanda, Belçika, Japonya,
Hindistan, El Salvador, Sri Lanka, İngiltere, Almanya
Nüfus Yoğunluğu Az Olan Bazı Ülkeler
Moğolistan, Namibya, Avusturya, Moritanya, Libya,
Kanada, Kazakistan, Orta Afrika, Bolivya, Rusya,
TÜRKİYE'DE NÜFUS DAĞILIŞI
Türkiye'de kıyı kesimleri, iklimin elverişli olmasından
dolayı tarımsal etkinlikler için uygun koşullar
oluşturur. Bu nedenle kıyı kesimlerinde nüfus
yoğunluğu fazladır.
Kışları çok soğuk geçen yüksek ve engebeli alanlar
ile kuraklığın yaygın olduğu kesimlerde nüfus
yoğunluğu azdır.
Türkiye'de Nüfusun Yoğun Olduğu Kesimler
1. Çatalca-Kocaeli Bölümü başta olmak üzere Marmara
Bölgesi,
2. Ege Bölümü,
3. Çukurova ve Akdeniz kıyı kesimi,
4. Doğu Karadeniz'in kıyı kesimleri, İç kesimlerde verimli
alüvyal ovalar
Türkiye'de Nüfusun Seyrek Olduğu Kesimler
1. Doğu Karadeniz'in iç kesimleri,
2. Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki yüksek platolar,
3. Hakkari Bölümü(Doğu Anadolu)
4. Menteşe Yöresi(Akdeniz)
5. Teke ve Taşeli platoları(Akdeniz), Yıldız Dağları
Bölümü(Marmara)
KAYNAKLAR VE İHTİYAÇLAR
KİM NEREDE ÇALIŞIYOR?
Dünya üzerinde yaşayan nüfusun bir kısmı tarım, bir
kısmı sanayi, bir kısmı da hizmet sektöründe
çalışmaktadır. Bu sektörler içinde değişik meslek dalları
yer almaktadır.
Sektörün
Adı
Ekonomik Faaliyet
Kolları
Tarım Tarla ve bahçe bitkileri,
hayvancılık ve ormancılık
Sanayi Madencilik, Elektrik, gaz ve su,
İnşaat ve bayındırlık işleri
Hizmetler Toptan ve perakende ticaret,
lokanta ve oteller, ulaştırma,
haberleşme, depolama, mali
kurumlar, sigorta ve yardımcı iş
hizmetleri, toplum hizmetleri,
sosyal ve kişisel hizmetler
Malavi, Bolivya, Arnavutluk, Bangladeş ve Jamaika
gibi ülkelerde tarım alanında çalışan nüfusun oranı
yüksek iken ABD, Japonya, İngiltere, Norveç, Güney
Afrika gibi ülkeler hizmet ve sanayi sektörü alanında
gelişme göstermiştir.
Tarım sektörüne ağırlık veren ülkelerin gelişmişlik
düzeyi yetersiz, hizmet ve sanayi sektörüne ağırlık
veren ülkelerin gelişmişlik düzeyi yüksektir.
Ülkelerin ekonomik alanda öne çıkmalarında;
o İklim özellikleri
Toprak özellikleri
Doğal kaynaklar
Devlet politikası
Yetişmiş insan gücü
Girişimcilik arayışı etkili olur.
Dünyada nüfusun yoğun olduğu yerlerde iklim
şartları elverişli, yeryüzü şekilleri sade, tarım
alanları geniş, toprak özellikleri tarıma elverişli,
su kaynaklan bol, ulaşım ağı gelişmiştir.
Tarım sektöründe çalışan nüfusun yoğun
olduğu ülkeler fazla gelişme gösterememiştir.
Hizmet ve sanayi sektöründe çalışan nüfusun
fazla olduğu ülkeler ise oldukça gelişmiş
ülkelerdir.
Sanayileşmiş ülkelerde tarımda çalışan insan
sayısı azdır. Ancak tarımdan elde edilen verim
oldukça yüksektir. Sanayileşmiş ülkelerde tarım
alanında modern yöntemler uygulandığı gibi
teknik araç ve gereçlerden yararlanarak daha çok
gelir ve verim elde edilir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 41
ALDIKLARIMIZ, SATTIKLARIMIZ
Belirli bir kazanç sağlamak amacıyla her türlü mal ve
hizmetin alım satım faaliyetlerine ticaret adı verilir.
Bir ülkenin sınırları içindeki iç pazara yönelik ticaret
iç ticaret, ülkeler arasında dış pazara yönelik ticaret
ise dış ticaret olarak adlandırılır. Ülkeler ürettikleri
malların ya da ham maddelerin fazlasını diğer
ülkelere satar.
Dış ticaret ile satılan malların döviz olarak karşılığına
dış ticaret hacmi denir.
Bir ülkenin ihracatı ve ithalatı üzerinden alınan
vergiye gümrük vergisi denir. Devlet gümrük vergisinin
alınmasından sorumludur ve bazı kuruluşları aracılığıyla
bu işi yapar. Ülkelerin giriş ve çıkışlarında gümrük kapısı
olarak adlandırılan vergi denetiminin yapıldığı yerler
vardır.
Sınır (Gümrük) Kapılarımız: Yunanistan (İpsala),
Bulgaristan (Kapıkule), Suriye (Nusaybin-Cilvegözü-
Ceylanpınar), Irak (Habur), İran (Gürbulak-Esendere),
Nahçıvan (Dilucu), Ermenistan (Akyaka), Gürcistan(Sarp).
TÜRKİYE’NİN DIŞ SATIMI (İHRACATIMIZ)
Ülkemizin dış ticaret hacmi yıllara göre büyümüş
olsa da henüz yeterli düzeyde değildir. Özellikle dış
satımımız istenilen düzeye ulaşamamıştır. Bunda dış
pazarlarda yaşanan rekabet güçleri, hızlı nüfus
artışı ve dışarıdan alınan ağır sanayi ürünlerine
ödenen giderlerin fazla olması gibi faktörler etkili
olmuştur.
Türkiye'nin İhraç Ettiği Başlıca Ürünler
Madencilik sektöründe; Krom, Bor, Civa, Manganez,
Bakır
Tarım sektöründe; Pamuk, Tütün, Sanayi bitkileri, İncir,
Üzüm, Zeytin, Turunçgiller, Buğday, Arpa, Sebze ve
meyve, Canlı hayvan, Hayvansal ürünler, Su ürünleri
İmalat sanayi sektöründe: Dokuma ve tekstil ürünleri
Bitkisel ve hayvansal yağlar, Unlu mamuller, Plastik
maddeler, Orman ürünleri, Kimyasal maddeler, Demir -
çelik ürünleri, Madeni eşyalar, Ev eşyaları, Şeker, Lastik
Çimento
Türkiye'nin En Fazla İhracat Yaptığı Ülkeler
Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Irak
TÜRKİYE’NİN DIŞ ALIMI (İTHALATIMIZ)
Türkiye’nin dış ticaretinde ithalatın payı ihracattan
fazladır. Bu nedenle ticarette giderlerimiz
gelirlerimizden fazladır. İthalatımızda da en fazla
pay sanayi sektörüne aittir. Türkiye bir tarım ülkesi
olduğu için ithalatta en az pay tarım sektörüne aittir.
Türkiye’nin İthal Ettiği Başlıca Ürünler
Tarım sektöründe; Çay, Kahve, Muz, Pirinç, Kauçuk
Madencilik sektöründe; Ham petrol
İmalat sanayi sektöründe; Sanayi ham maddeleri, İlaç,
Boya, Madeni yakıtlar, Yağlar, Suni gübre
Türkiye'nin En Fazla İthalat Yaptığı Ülkeler
İtalya, Rusya, Almanya, Çin, ABD, İtalya
ULUSLARARASI İLİŞKİLERİMİZ
KÜLTÜRLER ARASI KÖPRÜ
Anadolu ilk çağlardan beri dünyanın en eski yerleşim
merkezlerinden biri olmuştur.
İklim koşullan, bol su kaynakları, önemli ticaret
ve ulaşım yollarının Anadolu'dan geçmesi buranın
yerleşim yeri olarak seçilmesinde etkili olmuştur.
Anadolu, konumunun sağladığı özelliklerden dolayı
tarih boyunca farklı kültürlere, medeniyetlere ve
devletlere ev sahipliği yapmıştır. Aynı zamanda ticaret
ve kültür iletişiminin kaynaşma noktası olmasıyla
dünyadaki birçok medeniyetin oluşmasında ve
gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu ilk günlerden
itibaren dış politikasında barışı esas almıştır. Yabancı
ülke temsilcilerinin ziyareti, elçilik binalarının yapılması,
devletlerarası antlaşmalar, uluslararası örgütlere üyelik
gibi faaliyetler Atatürk dönemi dış politikamıza örnek
teşkil eder.
ATATÜRK DÖNEMİNDE DIŞ POLİTİKA ESASLARIMIZ
Türkiye, I. Dünya Savaşı'nın ardından uluslararası
barış ve güvenliği sağlamak, adaletli onurlu ilişkiler
sürdürmek amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti'ne 1932
yılında üye olmuştur.
Bir ülkenin başka bir ülkeye mal satmasına
ihracat (dış satım ) denir.
Bir ülkenin başka bir ülkeden mal almasına ise
ithalat (dış alım) denir.
Türkiye'nin ithalat ve ihracat yaptığı ülkelerin
başında Almanya gelir.
Bağımsızlığımızı her şeyin üstünde tutmak
Milli sınırlar içinde kalmak
Milletler arası ilkelerde eşitlik
Komşu devletlerle barış içinde yaşamak
Uluslararası hukuka bağlılık
Gerçekleşmeyecek hayaller peşinde koşmamak
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 42
Aynı işleri yürüten ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra
kurulan Birleşmiş Milletlere ise 50 asil üye arasında yer
alarak 1945 yılında üye olmuştur. Günümüzde dünya
devletlerinin 189'u bu örgüte üyedir.
1937 yılında Türkiye, Iran, Irak ve Afganistan,
İtalya'nın doğu ülkelerine yönelik politikalarına karşı iş
birliği içine girdiler ve Sadabat Paktı'nı imzaladılar.
Atatürkçülüğün ilkelerinden biri de tam
bağımsızlıktır.
Atatürk'e göre, Türk halkının haysiyeti, onurlu bir
halk olarak yaşaması ancak tam bağımsızlıkla
sağlanabilirdi. Bu nedenle dış politikadaki anlayışını tam
bağımsızlık ilkesi üzerine kurdu.
Dünyada 250 milyondan fazla Türk yaşamaktadır. 80
milyona yaklaşan nüfusu ile ülkemiz en fazla Türkün
yaşadığı yerdir. Türkiye dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sayısı 5 milyona yakındır. 3,5 milyonu
aşan Türk varlığı ile en fazla Türk'ün yaşadığı ülke
Almanya'dır. Bunun dışında Fransa, Hollanda, Belçika,
Avusturya, İsviçre ve İsveç'te de Türk vatandaşlarımız
bulunmaktadır. Türkler bu ülkelere genellikle çalışmak
için gitmiştir.
YARDIMLAŞMA VE İŞ BİRLİĞİ
o Yardımlaşma, kendi gücümüzü ve olanaklarımızı,
başkalarının iyiliği için kullanmaktır.
o Dayanışma, toplumu oluşturan bireylerin bir
konuda, duygu, düşünce ve karşılıklı çıkar birliği
içinde olmalarıdır.
o Her ülke doğal afetlerden ve çevre sorunlarından
zarar görenlere yardım etmek amacıyla yardım
kurumları kurmuşlardır. Ülkeler tek başlarına
çözemeyecekleri doğal afetler ve çevre sorunlarıyla
karşılaştıkları zaman diğer ülkelerden yardım alırlar.
o Doğal afetlerin ve çevre sorunlarının ortaya
çıkması sonucu birçok ülke, uluslararası yardım
kuruluşları ve sivil toplum örgütleri iş birliği
yaparak insanlığa hizmet etmektedirler.
o Hızlı teknolojik gelişmeler çevre sorunlarını da
beraberinde getirmiştir. Bu sorunlarla başa çıkmak
için ülkeler uluslararası konferanslar düzenleyip
uluslararası sözleşmeler yapmaktadırlar. Örneğin
Kyoto Anlaşması, gelişmiş ülkelerin sera etkisi
yaratan gazların salınımını 2008-2012 yılları arasında
%5,2 düşürmelerini öngörmektedir.
DOĞAL AFETLER
Deprem, Erozyon, Sel baskını, Çığ, Toprak kayması,
Yangın
ÇEVRE SORUNLARI
Havanın kirlenmesi
Suyun kirlenmesi
Toprağın kirlenmesi
Doğal varlıkların yok olması
Bu sorunlar karşısında hizmet veren çeşitli
uluslararası yardım kuruluşlarından bazıları
şunlardır:
Kızılay
Kızılhaç
FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü)
WHO ( BM Dünya Sağlık Örgütü)
Türkiye Kızılay Derneği özellikle Balkanlar, Kafkaslar ve
Orta Doğu ülkelerine yönelik yapmış olduğu
çalışmalarda Türkiye'yi en iyi şekilde temsil etmiş, Güney
Asya'da meydana gelen tsunami ve Pakistan depreminde
zarar gören afetzedelere de yardım göndermiştir.
TÜRKSOY
(ULUSLARAARASI TÜRK KÜLTÜRÜ TEŞKİLATI)
Türk dünyasının UNESCO'su olan Uluslararası Türk
Kültürü Teşkilatı(TÜRKSOY), 1993 yılında,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,
Türkmenistan ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından
kurulmuştur. Daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Tataristan, Başkurdistan, gibi ülkeler
TÜRKSOY'a gözlemci üye olarak katılmışlardır.
TÜRKSOY 20 yılı aşkın süredir Türk halklarının
gönül birlikteliğini ve kardeşliğini güçlendirmek,
ortak Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak
ve dünyaya tanıtmak için çalışmaktadır.
TİKA ( TÜRKİŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI )
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ya da
kısaca TİKA, Türkiye'nin dış yardımlarını organize
eder. Ayrıca yurt dışında Türkçe öğretimini
destekler. TİKA Türkoloji Projesi buna örnektir.
TİKA 1992 yılında kuruldu.
TİKA, Orta Asya ülkeleri başta olmak üzere, yaklaşık
100 ülkede görev yapan, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin tek Teknik Yardım Kuruluşudur. TİKA
Merkez Teşkilatına ilave olarak, 48 ülkede bulunan
50 Program Koordinasyon Ofisi ile çok geniş bir
coğrafyada ve bütün sektörlerde çalışmalarını
sürdürmektedir.
TİKA, gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına
yardımcı olmak ve bu ülkelerle ekonomik, ticari,
sosyal, kültürel iş birliği için kurulmuştur.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 43
DEVLETLER VE YÖNETİM BİÇİMLERİ
Geçmişte monarşi ile yönetilen ülkeler; Roma
İmparatorluğu, Rusya, İngiltere Osmanlı Devleti,
Fransa.
Günümüzde ise Suudi Arabistan, Fas, Birleşik Arap
Emirlikleri, Ürdün, İngiltere, İspanya, Hollanda,
Japonya monarşik devletlerdir.
Geçmişte oligarşi(aristokrasi) ile yönetilen ülkeler;
Eskiçağ’da Roma, Yunanistan
Günümüzde Cezayir, Irak ve Suriye gibi ülkeler
oligarşik devletlerdir.
Geçmişte teokrasi ile yönetilen ülkeler; Osmanlı
Devleti, Emeviler, Abbasiler.
Günümüzde İran, Vatikan, İsrail teokratik devletlere
örnek olarak gösterilebilir.
Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya,
Fransa, Kanada demokratik devletlerdir.
DEMOKRASİNİN TEMEL İLKELERİ
Millî Egemenlik: Demokraside egemenlik millete
aittir. Millet bu hakkını temsilcileri (milletvekilleri)
aracılığıyla kullanır. Yönetenler, gücünü milletten alır.
Hiçbir kimse, zorla iş başına gelemez. Bu esas,
anayasamızda şöyle belirtilmiştir: "Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir."
Hürriyet ve Eşitlik: Demokraside, hürriyet ve eşitlik
esastır. Hürriyet, başkalarına zarar vermeden her
şeyi yapabilmektir. Bütün insanlar hürdür. Herkes,
serbestçe düşünür ve düşüncelerini açıklayabilir.
Eşitlik, hiçbir ayrım olmaksızın herkesin kanun
önünde aynı haklara sahip olmasıdır. Hiç kimseye
din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşüncesinden dolayı farklı
işlem yapılamaz.
Çoğulculuk/ Siyasi Partiler: Demokratik
yönetimlerde, ülke sorunlarının çözüm yolları
üzerinde aynı düşünceyi paylaşan insanlar bir siyasi
parti kurabilirler. Vatandaşlar, bu siyasi partilerden
birine üye olabilirler.
Demokrasilerde hükümeti kurma görevi, genellikle
seçimler sonucunda en çok milletvekilliği kazanan
partiye verilir.
Hükümeti kuran partiye iktidar partisi denir. Diğer
siyasi partiler ise muhalefet partileri olarak
adlandırılır. Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez
unsurlarındandır.
Katılımcılık/Sivil Toplum Örgütleri: İnsanların
kendilerini ve toplumu ilgilendiren konularda ve
karar alma süreçlerinde etkin rol oynamasıdır.
Sendikalar, dernekler ve vakıflar aracılığı ile sosyal
hayatta aktif olarak yer almasıdır.
İnsan Haklarına Saygı: Dini, dili, ırkı, cinsiyeti, siyasi
düşüncesi ne olursa olsun insanlara sadece insan
olmalarından dolayı saygı duymaktır.
Demokrasinin Öğeleri
Hâkimiyetin asıl sahibi halktır.
Kişi hak ve özgürlüklerine yer verilir.
Herkes tek ve eşit oy hakkına sahiptir.
Toplum içinde yaşayan insanlar eşit haklara sahiptir.
Yönetenler, halk tarafından belli aralıklarla yapılan
seçimler sonucunda göreve gelir.
Azınlıkta kalanların haklarına saygılı bir çoğunluk
yönetimi sağlanır.
SOSYAL BİLGİLER 6
ÜNİTE 6 – DEMOKRASİNİN SERÜVENİ
MONARŞİ: Tüm yetkilerin ve güçlerin tek kişide
toplanmasıdır. Bu yetki, babadan oğula (saltanat)
geçer ve tek bir kişide toplanır. Bu kişi kral, prens,
padişah, çar olabilir. Bu kişinin emirleri tartışılmaksızın
kabul edilir. Yasama, yürütme ve yargı yetkileri bu
kişinin elindedir. Kimseye hesap vermez.
OLİGARŞİ: Belli bir sınıfın, grubun, zümrenin ya da
küçük bir azınlığın egemenliği ve yönetimi altında
tutulan yönetim şeklidir.
TEOKRASİ: Bir ülkedeki siyasal yapılanma, devletin
yönetim organları tüm siyasal ilişkilerin dinî kurallara
göre düzenlenip yürütüldüğü yönetim biçimidir.
CUMHURİYET: Halkın egemenliğine dayalı yönetim
şeklidir. İnsanlar, seçme ve seçilme hakkına sahiptir.
Yönetim ve güç halkın kendisinin seçtiği kişilere aittir.
Yöneticiler millet tarafından belirli süreler için seçilir.
Kişilerin vazgeçilmez hak ve hürriyetleri vardır.
Yasaların üstünlüğü vardır. Buna herkes uymak
zorundadır. Halk memnun olmadığı yöneticileri
seçimle değiştirebilir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 44
YAŞAYAN DEMOKRASİ
o Seçme ve seçilme demokrasinin temel
özelliklerindendir.
o Seçimler serbest ve eşit esaslara göre yapılır.
Seçmen, oyunu kendisi kullanır. Oy, gizli verilir.
Oyların sayımı, dökümü ve tutanaklara bağlanması
açık olarak yapılır.
o 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşı, seçme ve
halk oylamasına katılma hakkına sahiptir.
o 1995 yılında yapılan bir değişiklik ile partilere üye
olma yaşı 18’e indirildi.
o 1995 yılında milletvekili sayısı 450'den 550'ye
çıkarıldı.
DEMOKRASİ TARİHİNE YOLCULUK
Demokrasi sözcüğü Yunancadan gelir. Eski
Yunancada "demos’ halk, ‘kratos’ iktidar ya da
egemenlik anlamında kullanılırdı. Buna göre,
demokrasi, halkın egemenliğini ifade eder.
Demokrasinin ilk ortaya çıktığı ülke eski
Yunanistan’dır.
Demokrasinin günümüze kadar gelişmesini etkileyen
önemli unsurlar şunlardır:
M.Ö. 450: Atina'da Aristo, Eflatun ve Sokrates gibi
düşünürlerin düşünce olarak katkıda bulundukları bir
çeşit yönetim sistemi, siyasi tarihteki yerini aldı. Site"
denilen şehir devletlerce kadınlar ve köleler site
halkının dışında kabul ediliyordu. Yetişkin erkeklerin
halk meclisinde konuşma ve oy kullanma hakkı vardı.
375: Roma İmparatorluğunda yurttaşlık ve insan
hakları kavramı gelişme gösterdi.
1215: İngiltere'de Kral I. John'un imzaladığı Magna
Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Bildirisi) kralın
yetkilerini sınırlarken halka da bazı hak ve
özgürlükler tanıyordu. Magna Carta ile kralın sınırsız
yetkilerine son verildi. Kimsenin yargılanmadan
cezalandırılmayacağı ilkesi getirildi.
1450: Alman Johann Gutenberg modern matbaayı
geliştirdi. Matbaanın geliştirilmesiyle birlikte
insanlar duygu, düşünce ve bilgilerini birbirleriyle
paylaşmaya başladı. Bu da demokratik hak ve
talepleri hızlandırdı. Matbaanın geliştirilmesi
Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketlerinin
başlamasına neden oldu.
1750: Avrupa aydınlanma felsefesiyle anayasal
demokrasinin düşünce temelleri atıldı. Montesqieu
(Monteskiyo), Jean Jacgues Rousseau (Jan Jak Russo)
gibi düşünürler özgürlük, eşitlik, yaşama hakkı,
özel mülkiyet hakkı gibi insanların sahip olması
gereken belirli özgürlükleri savundu.
1776: Virginia Haklar Bildirgesi'nde yaşam,
hürriyet ve mülkiyet haklarıyla beraber mutluluğu
arama hakkından söz edildi.
1789: 1789 yılında Fransa halkı krala karşı ayaklandı.
Bunun sonucunda Fransız İnsan Bildirgesi
yayımlandı. Bu bildiri temel insan haklarını "hürriyet,
mülkiyet, güvenlik ve zulme direnme" olarak tespit
etmektedir. Eşitlik, özgürlük ve adalet düşüncesinin
kitleler tarafından telaffuz edildiği ilk siyasal örnektir.
Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi,
yalnızca Fransızlar için değil, bütün insanlar için
geçerli olan bir bildirgedir. Bu yüzden evrensel
niteliktedir.
1876: Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanun-
u Esasi hazırlandı ve Meşrutiyet ilan edildi. Seçimler
yapıldı ve Mebuslar Meclisi açıldı. Halk (erkekler) ilk
defa seçme ve seçilme yetkisini kullandı.
1923: 29 Ekim 1923’te Mustafa Kemal Atatürk
tarafından Cumhuriyet ilan edildi.
1945-46: Ülkemizde ilk defa 1945 yılında çok
partili hayata geçildi ve ilk çok partili seçimler
1946 yılında yapıldı.
1945: Birleşmiş Milletler örgütü kuruldu ve 1945
yılında Birleşmiş Milletler Antlaşması imzalandı. 10
Aralık 1948 tarihinde genel kurul tarafından İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi ilan edildi. Bildirge
insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı
sağlamak ve geliştirmek yolunda atılan ilk adımdır.
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ
Temel Haklar: Kişinin insanca yaşayabilmesi için,
doğuştan sahip olduğu evrensel nitelikte olan
haklardır.
İnsan haklarının temelini, 10 Ocak 1948 tarihli İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi ile 4 Kasım 1950
tarihli Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi
oluşturmuştur. Bu beyanname ve sözleşmede
1839: Osmanlı Devleti’nde anayasal düzenin
başlangıcı kabul edilen Tanzimat Fermanı ilan
edildi. Padişah gücünün üstünde kanun gücünün
olduğu kabul edildi. (hukukun üstünlüğü)
1920: 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara'da
egemenliğin millete ait olduğu ilk meclis (TBMM)
kuruldu. Yurdumuzun değişik bölgelerinden gelen
milletvekilleri burada çalışmaya başladı.
1934: Türk kadını ilk kez seçme ve seçilme
hakkını kullandı.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 45
yaşama hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, düşünce,
din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğüne
verilmiştir. Bunlar bizim anayasamızda da yer
almaktadır.
Anayasamızın 12. maddesince kişiliğine bağlı,
dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilemez temel
hak ve hürriyetlere sahiptir." ifadesi yer almaktadır.
Temel haklar anayasamızda da temel hak ve
özgürlükler başlığı altında Kişi Hakları, Sosyal ve
Ekonomik Haklar, Siyasi Haklar olarak üç grupta
ele alınmıştır.
Kişi Hakları
1. Yaşama hakkı,
2. Kişi dokunulmazlığı,
3. Özel hayatın gizliliği ve korunması
4. Yerleşme ve seyahat hürriyeti
5. Din ve vicdan hürriyeti.
6. Düşünce ve kanaat hürriyeti
7. Bilim ve sanat hürriyeti,
8. Toplantı hak ve hürriyeti
9. Mülkiyet hakkı vb.
Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler
1. Ailenin korunması,
2. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi,
3. Çalışma ile ilgili haklar,
4. Toplu iş sözleşmesi, grev hakkı ve lokavt
5. Sağlık, çevre ve konut hakkı,
6. Gençliğin korunması ve spor hakkı,
7. Sosyal güvenlik hakları,
8. Tüketici hakları,
Siyasi Haklar ve Ödevler
1. Türk vatandaşlığı,
2. Seçme, seçilme, siyasi faaliyetlerde bulunma hakları,
3. Kamu hizmetine girme hakkı,
4. Dilekçe hakkı
YAŞAMA HAKKI: İnsanın en temel hakkı yaşamaktır.
Temel hak ve özgürlüklerin uygulanması öncelikle
yaşama hakkına bağlıdır. Yaşama hakkı bütün hakların
temelinde olduğu için hiçbir şekilde engellenemez.
KİŞİ DOKUNULMAZLIĞI HAKKI: Kişinin hem beden
hem ruh bütünlüğüne, dokunulmamasını ve kimseye
işkence yapılamayacağını ifade eder. Bu hak, kişinin
yaşamasını ve vücut bütünlüğünü güvence altına
almaktadır.
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ: Kişilerin özel yaşamı da
devlet tarafından güvence altına alınmıştır. Anayasamızın
20. maddesinde "Herkes özel yaşamına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sahiptir." ifadesi yer almaktadır.
KONUT DOKUNULMAZLIĞI: Herkes evinde ailesi ile
birlikte rahatsız edilmeden bir yaşam sürme hakkına
sahiptir.
Anayasamızın 21. maddesinde, "Kimsenin konutuna
dokunulamaz. Kanuna bağlı hâkim kararı olmadıkça;
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla
yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça, kimsenin
konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki
eşyaya el konulamaz." ifadesi yer almaktadır.
EĞİTİM HAKKI: Herkes eğitim öğretim görme hakkına
sahiptir. Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz.
Anayasamızın 42. maddesinde, "Kimse, eğitim ve
öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.’’ ifadesi yer
almaktadır. Eğitim ve öğretim ülkemizde Atatürk İlke ve
İnkılaplarına göre düzenlenir.
SAĞLIK HAKKI: Sağlık hakkı, insanların temel
haklarından biridir. İnsanların sağlıklı yaşayabilmeleri için,
öncelikle koruyucu önlemlerin alınması gerekir.
DİLEKÇE HAKKI: Demokratik bir devletin vatandaşlarına
tanıdığı haklardan birisi de dilekçe hakkıdır. Vatandaşlar
herhangi bir şekilde hakları ihlal edildiğinde devletin ilgili
kurumlarına dilekçe ile başvurabilir.
SEÇME VE SEÇİLME HAKKI: Seçme, seçilme ve siyasi
parti faaliyetlerinde bulunmak demokrasinin en önemli
hak ve hürriyetlerindendir. Bu hak ve hürriyetler kanunla
düzenlenmiştir.
DÜŞÜNCE KANAAT VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ: Düşünce
ve bir konuda karar verebilme insana özgü özelliklerin
başında gelir. İnsanın geliştirilebilmesi ve kişilik
kazanabilmesi için özgürce düşünebilmesi gerekir.
Anayasamızın 25. maddesinde, 'Herkes düşünce ve
kanaat özgürlüğüne sahiptir." ifadesi yer almaktadır.
BASIN VE YAYIN ÖZGÜRLÜĞÜ: Basın özgürlüğü,
insanların görüşlerini gazete, kitap, dergi ve televizyon
gibi araçlarla topluma duyurabilmesini ifade eder.
DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ: Din ve vicdan
özgürlüğü kişinin istediği bir dine inanmasını ve
ibadetlerini serbestçe yapabilmesini kapsar.
HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ: Haberleşme özgürlüğü
kişilerin yakınları, özel veya devlet kuruluşları ile çeşitli
yollarla haberleşmesini ifade eder. Kişilerin
haberleşmesinde gizlilik esastır. Hiç kimsenin telefonları
Temel haklar insanın sadece insan olmasından
ötürü sahip olması gereken haklar olduğu için
dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez
özelliğe sahiptir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 46
dinlenemez. Ancak devlet, suçun önlenmesi veya ortaya
çıkarılması amacıyla yetkili kurumlarıyla telefonları
dinleyebilir.
YERLEŞME VE SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜ: Yerleşme ve
seyahat özgürlüğü kişinin istediği yerde oturmasını veya
seyahat edebilmesini kapsar. Anayasamızın 23.
maddesinde, "Herkes, yerleşme ve seyahat
özgürlüğüne sahiptir." ifadesi yer almaktadır.
Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması ancak
kanunla yapılabilir. Devlet temel hak ve hürriyetleri
ancak belli bir ölçüde sınırlayabilir.
Ancak temel hak ve hürriyetlerin bazı durumlarda
kısmen veya tamamen durdurulması durumunda
bile kimsenin yaşama hakkına, din, vicdan ve
düşünce özgürlüğüne dokunulamaz.
BELGELERİN DİLİ
İnsan haklarının gelişimi geçmişten günümüze kadar
gelen çeşitli belgeler ve yasalardan öğrenilmektedir.
Bu belge ve yasaların bazıları şunlardır:
HAMMURABİ KANUNLARI (M.Ö. 1795 -1750)
Babil kralı olan Hammurabi, kendi adıyla bilinen yasalar
çıkardı. Bu yasalar, Hammurabi'nin evlenme, boşanma,
ticaret, ceza gibi toplumsal adalet kurallarını içerir.
Hammurabi Yasaları kendinden sonraki toplumları
etkiledi ve örnek oldu. Bu nedenle demokrasinin gelişim
sürecinde önemli bir belgedir.
Hammurabi Kanunlarındaki maddelerden bazıları
şunlardır:
o Sağlam olmadığı için yıkılarak içindekilerin ölümüne
neden olan binanın ustası da öldürülür.
o Ameliyat sırasında hastasını öldüren doktorun elleri
kesilir.
o Bir insan, kendisi ile eşit olan birinin dişini kırarsa
onun da dişi kırılır (Dişe diş).
o Bir insan başka bir insanın gözünü çıkarırsa onun da
gözü çıkarılır (Göze göz).
VEDA HUTBESİ (632)
İnsan hakları, Hz. Muhammed’in önemle üzerinde
durduğu bir konudur. Batı'da kabul görmüş evrensel
değerler, insan haklarına ilişkin hükümler asırlar önce Hz.
Muhammed tarafından dünyaya ilan edildi.
Veda Hutbesi, Hz. Muhammed'in 23 yılda yaptığı ilahi
duyurunun özünü, ana noktalarını vurgulayan tarihî
konuşmanın adıdır. Bu tarihî hitap iç içe geçmiş ve
gittikçe genişleyen dairelerden oluşur. Merkez dairede
kişi yer alır. Kişinin yer aldığı bu merkezî daireyi aile ve
bütün insanlığın bulunduğu daireler kuşatır.
Veda Hutbesindeki maddelerden bazıları şunlardır:
İnsanların canları, malları ve ırzları kutsaldır.
Kan davaları tamamen kaldırılmıştır.
Hiç kimse diğerinden üstün değildir.
Kimseye haksızlık yapmayın, boyun da eğmeyin.
Kimse başkasının suçundan dolayı sorumlu
tutulamaz.
MAGNA CARTA (1215)
Magna Carta Liberatum ( Büyük Özgürlük Bildirisi) 1215
yılında İngiltere kralı ile soylular arasında imzalanmıştır.
Bu belge ile kralın sonsuz yetkilerini sınırlanmıştır.
Magna Carta, vatandaşların hakları ve özgürlükleri
açısından önemli kurallar getirerek, hukukun üstünlüğü
ilkesinin birçok ülkede yerleşmesini sağladı.
o Kral yasalara uygun olarak verilmiş bir hüküm
olmadan kimseyi tutuklayamaz, hapsedemez,
mallarına el koyamaz, sürgüne gönderemez, kötü
muamelede bulunamaz.
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN'IN KANUNLARI
(1520-1566)
I. Süleyman (Kanunî Sultan Süleyman) Osmanlı Devleti'ne
Yükselme Dönemi'nde hükümdarlık yaptı. Hazırladığı
kanunlarla dünyada ün yapan I. Süleyman'a "Kanunî"
unvanı verildi.
Kanunlarda yer alan maddelerden bazıları şunlardır:
Bir kimse bir başkasıyla kavga edip birbirinin sakalını
yolsalar, ikisi de kınanır. Zenginse yirmi, fakirse on
akçe alınır. Eğer birbirlerinin yakalarını yırtsalar her
ikisi de cezalandırılır.
Bir kimse adam öldürürse kısas uygulanır (Adamı
öldüren de öldürülür).
Bir yerde kalan kişinin malı çalınırsa hırsızı oradakiler
bulmalıdır. Eğer bulamazlar ise o kişinin zararını
karşılamak zorundadırlar.
Temel hak ve hürriyetlerin bazı durumlarda
durdurulduğu görülür. Anayasamızın
15.maddesinde bu durum bazı şartlara
bağlanmıştır. Bu şartlar;
Savaş hâli,
Seferberlik hâli,
Sıkıyönetim hâli
Olağanüstü hâldir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 47
FRANSIZ İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRGESİ
(1789)
1789 yılında Fransa'da çıkan ihtilal sonucunda mutlak
krallıkların yıkılabileceği görüldü. Fransa 28 Ağustos
1789 tarihinde Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları
Bildirgesi'ni ilan etti. Demokrasi, Batı uygarlığının
vazgeçilmez unsurlarından biri oldu. Eşitlik, özgürlük,
adalet, anayasal yönetim ve milliyetçilik gibi ilkeler
önce Avrupa'ya sonra da dünyaya yayıldı.
Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ndeki
maddelerden bazıları şunlardır:
İnsanlar özgür ve eşit değerdedir ve öyle de kalırlar.
Hiç kimse inançlarından dolayı rahatsız edilemez.
Düşünce ve ifade özgürlüğü garanti altındadır.
Hiç kimse yasaların gösterdiği durumlar dışında
suçlanamaz ve tutuklanamaz.
Suçlu olduğu ispat edilene kadar herkes masumdur.
Hak ve özgürlüklerin sınırı yasalardır. Özgürlük bir
başkasına zarar vermeden her şeyi yapabilme
gücüdür.
KANUN-U ESASİ (1876)
Osmanlı Devleti'nde 23 Aralık 1876’de I. Meşrutiyet ilan
edilerek Türk tarihinin ilk anayasası olan Kanun-u
Esasi kabul edildi. Böylece halk ilk defa padişahın
yanında yönetime ortak oldu. Seçme, seçilme ve temsil
hakkını kullandı. Kişi hakları anayasanın güvencesi
altına alındı.
Kanun-u Esasi'deki maddelerden bazıları şunlardır:
o Osmanlı sınırlarındaki herkes kişisel hürriyete
sahiptir. Hiç kimse başkalarının hürriyetine zarar
veremez.
o Bir kanuna dayalı olmadığı sürece hiç kimseden
vergi alınamaz.
o İşkence ve her türlü eziyet kesinlikle ve tamamen
yasaktır.
o Mahkemeler her türlü müdahaleden uzaktır.
o Kanunda olmayan bir sebepten dolayı kimsenin özel
mülküne zorla girilemez.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ (1948)
II. Dünya Savaşı'nın ardından 24 Ekim 1945 tarihinde
Birleşmiş Milletler kuruldu. Birleşmiş Milletler bünyesinde
kurulan İnsan Hakları Komisyonu’nun çalışmaları
sonucunda 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi kabul edildi. Bu bildirge insan
haklarını uluslararası alanda korumayı amaçlayan önemli
bir belgedir.
İnsan Hakları Beyannamesi'ndeki maddelerden
bazıları şunlardır:
Her kişinin yaşama hakkı, kanun koruması altındadır.
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı
ceza ya da işleme uğratılamaz.
Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ya da zorla çalışmaya
bağlı tutulamaz.
Herkesin özgürlük ve güvenlik hakkı vardır.
Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ (1950)
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulması ve İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi'nin kabul edilmesinden sonra
demokratik ilkeleri benimseyen Batı Avrupa ülkeleri 5
Mayıs 1949 tarihinde Avrupa Konseyi'ni kurdular. Avrupa
Konseyi insan haklarının korunmasında etkili olan ilk
bölgesel kuruluştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki maddelerden
bazıları şunlardır:
Bütün insanlar hürriyet, haysiyet ve şeref bakımından
eşittirler.
Herkes ırk, renk, cins, din, dil gibi açılardan herhangi
bir fark gözetmeksizin bu bildirideki hürriyetlerden
yararlanır.
Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin
hakkıdır.
Hiç kimse kölelik ya da kulluk altında
bulundurulamaz.
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ve haysiyet kırıcı
cezalara tabi tutulamaz.
Kanun önünde herkes eşittir.
Hiç kimse keyfi olarak tutulamaz, alıkonulamaz ve
sürülemez.
DÜNDEN BUGÜNE TÜRK KADINI
EŞİTLİĞE DOĞRU
Orta Asya Türk devletlerinde kadının saygın bir
yeri vardı. Kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Aile
tek eşli evlilik esasına dayanır, çocuklar üzerinde
baba kadar anne de etkili olurdu.
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra, 1924
yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu ( Öğretim Birliği
Yasası) kabul edilerek eğitimde birlik sağlandı. Bu
yasayla eğitimi sadece dinsel anlayışla sürdüren
medreseler kapatıldı. Kız ve erkek öğrenciler aynı
sınıflarda eğitim görmeye başladı. Daha sonra
1926 yılında Medeni Kanun yürürlüğe konularak
Türk kadınına yeni haklar sağlandı.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 48
1985 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi
Türkiye'de yürürlüğe girdi.
Medeni Kanun'da 2002 yılında yapılan değişikliklerle,
Türk kadınının sahip olduğu haklar genişletildi. Türk
kadını da Atatürk'ü haklı çıkarttı ve her alanda Türk
erkeğiyle birlikte yerini aldı. Bu kadınlarımızdan
bazıları şunlardır:
Ülkemizde seçme ve seçilme hakkı yalnız
erkeklere özgü iken kadınlar Atatürk'ün sayesinde
ilk kez 1930 yılında belediye seçimlerinde oy
kullanma, 1933 yılında muhtarlık seçimlerine
katılma, 1934 yılında da seçme ve seçilme
hakkına kavuştu. Bunun sonucu olarak da 1935
yılında yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili
olarak meclise girdi.
Türk kadınları, birçok Avrupa ülkesindeki
kadınlardan daha önce siyasi haklar
kazanmıştır.
o Fatma Aliye Osmanlı Devleti'nde ilk kadın
dergilerinden birinin yazarıdır.
o Muazzez İlmiye Çığ Cumhuriyetin ilk
arkeologlarındandır.
o Refet Angın ilk kadın tarih öğretmenlerindendir.
o Esma Nayman ilk kadın milletvekillidir.
o Lale Aytaman ilk kadın validir.
o Sabiha Gökçen ilk kadın savaş pilotudur.
o Türkan Akyol İlk kadın bakandır.
o Tansu Çiller ilk kadın başbakandır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 49
HAYATIN İÇİNDEN
İçinde insan olan ve topluma ait olan bütün
unsurların incelendiği bilim dalına sosyal bilimler
denir.
Sosyal bilimler hayatımızın her alanında vardır. İnsan,
hayatında yaşadığı değişim ve gelişimleri
anlatabilmek için sosyal bilimlerden yararlanmak
zorundadır.
SOSYAL BİLİMLERİN BAŞLICALARI
TARİH: Toplumu etkileyen hareketlerden doğan olayları,
zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki
ilişki ve bağlantıları ortaya koyan bilim dalıdır.
Tarih bilimi, geçmişte yaşayan toplumlar hakkında bilgi
verir. Geçmişte yaşanmış olaylardan ders alarak
bunlardan yararlanmamıza katkı sağlar.
SOSYOLOJİ: Bir toplumun örfünü, âdetini, yaşam
biçimlerini, toplumsal olay ve kurumlarını inceleyen bilim
dalıdır. Sosyoloji, törelerimizi, inanış ve düşüncelerimizi
kısaca kültürümüzü incelemektedir.
Sosyoloji ile uğraşan bilim insanlarına ise sosyolog
denir.
COĞRAFYA: İnsanın içinde yaşadığı çevrenin doğal
özelliklerini, insan ile doğal çevre etkileşimini konu
edinen sosyal bilim dalıdır. Coğrafyanın konusu
yeryüzüdür.
FELSEFE: Varlığın ve bilginin kaynağını bilimsel olarak
araştıran bir bilim dalıdır. Günümüzde bilim dallarının
ortaya çıkmasında ve gelişmesinde felsefenin önemi
büyüktür.
ANTROPOLOJİ: Kazılar sonucunda ortaya çıkarılan insan
iskeletlerini inceleyerek insan ırklarını sınıflandıran bir
bilim dalıdır. Eskiden yaşamış ırkların ve toplumların
kültürel özelliklerini benzer ve farklı yönlerini
öğrenmemize katkı sağlar.
ARKEOLOJİ: Geçmişte yaşamış insan topluluklarına ait
kalıntı ve eserleri kazı yaparak ortaya çıkaran ve
inceleyen bilim dalıdır.
HUKUK: Toplumsal ilişkileri düzenleyen, devletin
yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütününü inceleyen
bir bilim dalıdır.
EKONOMİ: İnsanların yaşamak için üretim yapma ve
üretimi bölüşme biçimlerini inceleyen bir bilim dalıdır.
GELECEKTEKİ YAŞAM
TEKNOLOJİNİN GELİŞMESİ
İnsanoğlu, doğumundan itibaren sürekli doğayla
mücadele halinde olmuştur. Bu nedenle insanlar
sürekli olarak doğayı kontrol altına almak ve doğaya
hükmetmek için çalışmalar yapmıştır.
İnsanlığın, sürekli gelişim ve değişim içerisinde
olması her geçen gün doğa karşısında insanların
üstünlüğünü artırmaktadır.
İnsanların, doğada bulunan maddeleri kendi işlerine
yarar hâle getirebilmek ve yeni maddeler bulmak
için kullandıkları farklı yöntemleri de içine alan
tekniklerin tümüne teknoloji denir.
Teknolojinin ilerlemesi 18. yüzyılda sanayileşme
faaliyetleri ile gerçekleşti. Teknolojik ilerleme ve
bilim alanında meydana gelen gelişmeler
günümüzde bütün hızıyla devam etmektedir.
Teknoloji ve bilimin bu hızla ilerlemesi insan - doğa
mücadelesinde, insanların daha avantajlı olmasını
sağlamaktadır.
Son yıllarda bilim ve teknoloji alanında yaşanan
gelişmeler ve bu gelişmelerin gelecekteki insan
yaşamı üzerine etkilerinden bazıları şunlardır:
Tıp alanında: Gelecekte mikroskobik robotlar
vücudun dolaşım sistemine girerek hücre
seviyesinde onarım yapıp hastalıkları
iyileştirebilecektir. Nano algılayıcılar insan
vücudundaki hastalıkları çok önceden saptayarak
etkin tedavi olanağı sağlamaktadır.
SOSYAL BİLGİLER 6
ÜNİTE 7 – ELEKTRONİK YÜZYIL
Sosyal bilimler; tarih, coğrafya felsefe, psikoloji,
sosyoloji, arkeoloji, antropoloji, ekonomi ve
siyaset gibi birçok bilim dalını içine alan geniş bir
bilimdir.
NANO TEKNOLOJİ: Mini teknoloji olarak da bilinir.
Nano teknoloji, maddenin atomik ve moleküler yani en
küçük seviyede kontrol edilmesidir. Nano teknoloji,
gözle göremediğimiz kadar küçük mikro cisimleri
incelemektedir.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 50
Sanayi alanında; tekstil, boya, kimya, su arıtma,
mutfak malzemeleri, otomotiv, elektronik bilgisayar
alanında kullanılabilmektedir.
Nano teknolojinin Yararları
Enerji kaynaklarından tasarruf sağlanarak enerji
maliyeti düşer.
Maliyet azalır, üretim artar.
Üretim süresi kısalır, zaman ve maliyet kaybı önlenir.
Ürünün kalitesi artar.
İnsanların yaşam kalitesi ve artar.
Milli gelir artar.
İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ
o Elektrikli telgrafın 19. yüzyılda icadıyla iletişim çağı
başlamıştır. İlk uyduların uzaya fırlatılışı ve elektronik
alanda sağlanan gelişmeler iletişim teknolojilerinin
gelişiminde önemli adımlar olmuştur.
o Televizyon sayesinde dünyada meydana gelen
olaylar evlere taşınabilmektedir. Faks, televizyon,
görüntülü telefon, optik diskler, bilgisayar,
internet ağı gibi iletişim araçlarıyla dünyanın her
yerine kısa sürede bilgiler aktarabilmektedir. Türkiye,
iletişim teknolojilerini kullanan bir ülkedir.
o Graham Bell tarafından 1876 yılında telefon icat
edilmiştir, günümüzde ise görüntülü ve kamera
kaydı yapabilen telefonlar yaygınlaşmıştır.
o Günümüzdeki en hızlı iletişim aracı internettir.
İnternet dünya çapındaki devlet kurumlarını ve
bireylerini birbirine bağlayan, sürekli büyüyen ve
yaygınlaşan bir iletişim ağıdır.
o Ülkemiz dünyanın pek çok ülkesiyle haberleşmemizi
sağlayan Türksat uyduları gibi uydu ve yer
istasyonlarına sahiptir.
ULAŞIM TEKNOLOJİLERİ
20. yüzyılda ulaşım alanındaki gelişmeler son derece
hız kazanmıştır. Bu gelişmeler 21. yüzyılda da aynı
hızla devam etmektedir. Kara, deniz, demir ve hava
yolu ulaşımı günlük hayatı oldukça
kolaylaştırmıştır.
Son yıllarda kullanılan metrolar kent içi ulaşımı
büyük ölçüde rahatlatmaktadır. Demir yolu
araçlarının modernleşmesi demir yollarına olan ilgiyi
artırmıştır. Özellikle son dönemlerde çok hızlı
gidebilen trenler yapılmıştır. Japonya ve Avrupa'da
saatte 300 - 500 km hızla hareket eden trenler sefere
konulmuştur. Ülkemizde de yüksek hızlı tren
seferli başlamıştır.
Deniz yoluyla yük ve yolcu taşımacılığının ucuz
olması deniz yoluna olan talebi artırmaktadır. Deniz
otobüslerinin faaliyet göstermesiyle şehirlerarası
ulaşım da kolaylaşmıştır.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra havacılık sektöründe de
hızlı gelişmeler kaydedilmiştir.
ARTIK KİMSE KAYBOLMAYACAK
GPS (Küresel Konumlandırma Sistemi)
GPS (Küresel Konumlandırma Sistemi) dünya
üzerindeki kesin yerimizi belirlemek için kullanılır.
Konum belirlemek için son yıllarda yapılan en önemli
keşiftir.
Amerika Savunma Bakanlığının denetiminde ve
kontrolünde olan sistem 24 adet uydudan
oluşmaktadır.
GPS'nin Kullanım Alanları Şunlardır:
1. Tam olarak tanınmayan herhangi bir şehir veya
arazide kaybolmamak için kullanılır.
2. Mühendislik, kadastro, maden, deniz haritaları
üzerinde herhangi bir nokta veya bölgeyi bulmak
için kullanılır.
3. Liman veya morinadan çıkış otomatik olarak cihazda
kaydedilir. Bu kayıt ile geri dönüş kolay olur.
4. Gidilecek noktanın ne kadar mesafede olduğu ve hız
bilgileri öğrenilir.
5. Doğa gezilerinde kaza durumunda yer tespitinde
kullanılır.
6. Maden sahası, arsa yanan orman alanı, kaçak
yapılaşma tespiti ile haritada olmayan yolların
ölçümü yapılır.
NÜKLEER ENERJİ
Nükleer enerjinin diğer adı atom enerjisidir.
Maddenin en küçük birimi olan atomun
parçalanması veya birleştirilmesi ile ortaya çıkan
enerjidir. Bu enerjinin ana maddesi uranyum ve
toryumdur. Ancak günümüzde bu enerji üretimi
sadece uranyumdan faydalanarak yapılmaktadır.
Alternatif bir enerji kaynağı olarak düşünülen
nükleer enerji ile dünyanın ilk tanışması 1945 yılında
Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine ABD
tarafından atılan atom bombaları ile oldu. Bu
durum nükleer enerjinin silah olarak kullanıldığında
olumsuz sonuçlara yol açtığını gösterdi.
Nükleer enerjinin daha çok barışçıl amaçlarla ve
insanlığın yararına kullanılmasını sağlamak için
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kuruldu.
Türkiye’nin nükleer enerjiden faydalanmasını
sağlamak için Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK
) kurulmuştur. Türkiye’de Mersin (Akkuyu) ve
Sinop’ta nükleer santral kurulması için çalışmalar
sürmektedir.
Bluetooth( Blutut) : Kablosuz bağlantı sağlayan
çok önemli bir teknolojik gelişmedir. Bu sayede
bilgisayar, cep telefonu, yazıcı, kamera ve çeşitli
ev aletlerinin birbiriyle ilişkisi kablosuz ortamda
sağlanabiliyor.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 51
NÜKLEER ENERJİNİN OLUMSUZ ETKİLERİ
Nükleer enerji elde edilirken çevreye yayılan gaz ve
sıvı hâldeki atıklar çevreye zarar verir. Bu atıkların
su, hava veya toprağa karışması insan yaşamını
olumsuz yönde etkiler.
Nükleer kazalarda radyasyon tehlikesi ortaya çıkar.
Nükleer santrallerin kurulması, atıklarının
depolanması oldukça pahalı bir iştir.
Dünyadaki enerji kaynakları kısıtlıdır ve farklı enerji
kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Nükleer enerjiyi kullanacak olan ülkelerin çok dikkatli
olması ve atıkların depolanması konusunda çok titiz
davranmaları gerekmektedir. Bir gaz sızıntısı
çevreye çok büyük zararlar verebilmektedir. Yakın
dönemde meydana gelen Çernobil kazasının yol
açtığı (kanser, deri hastalığı) olumsuzlukların izleri
hâlâ devam etmektedir.
UZAY TEKNOLOJİSİ
İnsanlar ilk çağlardan beri bu gök cisimlerine
ulaşmayı düşündü ve bu konuda çalışmalar yaptı.
Uçakların kullanılmaya başlaması ile bu düşüncenin
gerçek olması için ilk adım atılmış oldu.
Alman, Rus ve Amerikalı bilim adamları uzay
çalışmaları için roket geliştirme yarışına girdiler. 1957
yılında Sputnik adlı uzay aracı Ruslar tarafından
Dünya yörüngesine yerleştirildi ve böylece uzay çağı
başlamış oldu. 1958 yılında Amerikalı bilim
adamlarınca uzay çalışmaları için kademeli roketler
geliştirildi.
Bu çalışmalar sonucunda 21 Temmuz 1969
tarihinde Ay'a ayak basıldı.
Uzayın keşfedilmesi ile insan hayatında önemli
değişiklikler oldu. Bunlar:
1- Uzay bilimi olan astronomi, gözlemlere dayalı
olmaktan çıkıp deneysel bir bilim hâline geldi.
2- Gök cisimleri ve gezegenler hakkında bilgiler arttı.
3- Dünya'nın gerçek boyutları ölçüldü.
4- İletişim ve ulaşım teknolojileri gelişti.
SAĞLIK İÇİN DAYANIŞMA
Doku ve Organ Bağışı: Görevini yapamayacak duruma
gelen doku ve organın yerine sağlıklı olan doku ve
organın nakledilmesine doku ve organ nakli denir.
Nakli yapılabilen organlar; böbrek, karaciğer, akciğer,
pankreas, kalp ve bağırsaktır. Bunun yanında gözün
saydam tabakası olan kornea, kemik iliği, pankreasın
insulin salgılayan hücreleri de nakledilebilmektedir.
Diyanet işleri Başkanlığı Din işleri Yüksek Kurulu,
organ bağışını insanın insana yapabileceği en büyük
yardım olarak tanımlamıştır.
Bir gün bizim de organa ihtiyacımız olabileceği
düşünülerek organ bağışı konusunda daha duyarlı
olmamız gerekir.
Kan Bağışı ve Önemi: Kan, çok önemli fonksiyonları
nedeniyle doku olarak kabul edilmektedir. Kan bağışı,
tedavide çok önemlidir.
Kan yapay olarak üretilemez ve kanın tek kaynağı
insandır.
Hemen hemen tüm ameliyatlarda ve pek çok
hastalıkta kan nakline ihtiyaç vardır.
Ülkemizde kan bağışı yeterli düzeyde değildir.
Türkiye'de kan bağışının yeterli düzeyde
olmamasının en önemli nedeni bilgi eksikliği ve
insanları bu konuda yanlış bilgilendirmedir.
Hastaların sağlıklarına kavuşabilmesi için sağlıklı
vatandaşların kan bağışında bulunması gerekir. Kan
bağışında bulunmak hayat kurtarır. Toplumdaki
dayanışmayı güçlendirir.
Bulaşıcı Hastalıklar: Hastalık yapıcı ve herhangi bir
yoldan insana geçme özelliğindeki çok küçük organizma
ve parazitlerin vücuda girmesiyle oluşur.
Bulaşıcı hastalıklar insana; insan, hayvan ya da
toprak aracılığıyla bulaşabilir. Birçok kişinin
ölümüne veya sakat kalmasına sebep olan
hastalıklar toplum açısından önemlidir.
Bulaşıcı hastalıklardan bazıları; hepatit, difteri,
kolera, menenjit, tifüs, tüberküloz, çiçek, kızamık,
tifo, suçiçeği, dizanteridir.
Aşı, bulaşıcı hastalıklardan korunmak için en
etkin yoldur. Penisilin ve benzeri antibiyotikler
bakterilere karşı etkili olmaktadır.
Verem, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, boğmaca,
hepatit B, grip, tetanoz vs difteri gibi bulaşıcı
hastalıkların aşıları vardır.
Salgın Hastalık: Bulaşıcı bir hastalığın bir yörede, bir
ülkede veya bütün dünyada ortaya çıktıktan sonra, hızla
yayılması ve birçok insanı aynı anda etkilemesidir.
Örneğin; kuş gribi, domuz gribi vb.
EMEĞE SAYGI
Türkiye'de başkasına ait eserlerin alınmaması ve
izinsiz kullanılmaması için Patent ve telif hakları
çıkarılmıştır.
BULUŞ: Mevcut bilgilerden yararlanılarak daha önce
bilinmeyen yeni bilgilere ulaşmaya buluş denir. Yeni
ürünler ortaya çıkarmak oldukça zordur. Bu nedenle
başkasına ait herhangi bir ürünü yasadışı yollarla
kullanmak ve çoğaltmak yasaktır.
Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 52
Ülkemizde özgün çalışmalar yapan insanların haklarını
korumak amacıyla Türk Patent Enstitüsü kurulmuştur.
Türk Patent Enstitüsünün Görevleri
1- Bir ürünün patent haklarının tescili ve bu hakların
korunması ile ilgili işlemleri yapmak
2- Yurtdışındaki benzer kuruluşlarla işbirliği yapma
3- Patent hakları konusunda yurt içindeki kişi ve
kuruluşları bilgilendirmek
4- Lisans işlemlerinde arabuluculuk yapmak
Patent Tescili İçin Gerekli Şartlar Nelerdir?
Yenilik sağlaması,
Tekniğin bilinen durumunun aşılması,
Sanayi alanında uygulanmasıdır.
o Telif hakkına sahip olan kişi eserine maddi ve manevi
olarak zarar gelmemesi için gereken bütün haklara
sahiptir.
o Telif hakkı, eserin sahibine eseriyle ilgili bazı
kullanımları kontrol etme hakkı verir. Bunlar eserin
çoğaltılması, kayda alınması, radyo ve televizyonda
yayınlanmasını ve başka dillere çevirilerinin
yapılmasını içermektedir
o Ülkemizde ilk olarak 1951 yılında kabul edilen "Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu" ile telif hakları koruma
altına alınmıştır. Bunlar başlıca;
1. Eser sahibinin haklarının korunması
2. Kamunun eserden faydalanmasının sağlanması
3. Eser hakları ile ilgili süre
4. Eserle ilgili yasal ve toplumsal yaptırımdır.
KORSANA HAYIR
Ülkemizde korsan yayınların önüne geçebilmek için bazı
yasalar hazırlanmıştır.
Hepimiz üretici olarak telif ve patent hakkı saklı olan
ürünleri almalı ve kullanmalıyız.
Bir eserin üzerine yapıştırılmış devletçe vergisinin
kesildiğini gösteren etikete bandrol denir.
Piyasada, en fazla CD, kaset, kitap, bilgisayar yazılım
programları gibi ürünlerin korsanları vardır.
Üzerinde bandrol olan ürünler o üründen devletçe belli
bir vergi alındığını göstermektedir.
ATATÜRK’ÜN BİLİM VE TEKNOLOJİYE VERDİĞİ
ÖNEM
Atatürk yaşamı boyunca, akılcılık ve bilime çok
önem vermiştir. Asker ve devlet adamı kişiliğinin
yanında bilime katkı sağlayan çalışmaları da vardır.
Atatürk'ün "Geometri" kitabı matematik dünyasına
bazı yenilikler getirmiştir.
Atatürk, kalkınmasının temelinde bilim ve
teknolojinin olduğunu bilmekteydi. Bu amaçla
araştırma enstitülerinin kurulması gerektiğini
düşünerek bu faaliyetlere hız kazanmıştır.
Bu amaçla;
Ankara'da Veteriner Kontrol ve Araştırma
Enstitüsü (1921)
Adana'da Pamuk Araştırma Enstitüsü (1924)
Rize'de Çay Araştırma Enstitüsü
Ankara'da Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü
(1929)
Eskişehir'de Tarımsal Araştırma Enstitüsü
(1926)'nün kurulmasına öncülük etmiştir.
Atatürk’ün isteğiyle havacılığın gelişmesi için Türk
Tayyare Cemiyeti ( Türk Hava Kurumu)
kurulmuştur.
1933’te İstanbul Üniversitesini kurdurmuştur.
1935’te Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesini
kurdurmuştur.
Ayrıca Atatürk'ün emri ile Maden Tetkik Arama
Enstitüsü (MTA) ve tarım ve sanayi sayımı yapan
istatistik Umum Müdürlüğü kurulmuştur. Bu
çalışmalar Atatürk'ün bilime ve teknolojiye verdiği
önemi ortaya koymaktadır.
PATENT: Bir buluşun veya o buluşu uygulama
alanında kullanım hakkının bir kimseye ait olduğunu
gösteren belgeye patent denir.
TELİF HAKKI: Telif hakkı, bir düşünce veya sanat
eserini oluşturan kişinin bu eser üzerindeki haklarının
tümüdür.
KORSAN ESER: Çoğaltımı yasal yollarla yapılmayan
ve piyasaya bandrolsüz sunulan eserlere korsan eser
muamelesi yapılır.
BANDROL (DENETİM PULU): Kaset, Kitap, Cd, Vcd,
Dvd, gibi süresiz yayınlarda telif ödemelerini ve
eserlerin tescillerini kontrol altına almak için Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından verilen baskılı minik
etikete verilen addır.