seÇme tesliglerisamveri.org/pdfdrg/d249352/2012/2012_akinmh.pdf · kent dindarlığı...

13
<@) . ATCOSS ARAP-TÜRK SOSYAL BiLiMLER KONGRESi ATCOSS 2010 .. 10-12 201 O 1 Ankara SEÇME TESLiGLER ORTADOGUDA KÜLTÜR VE SiYASET Editörler YASiNAKTAY PAKINEM EL-SHARKAWY AHMETUYSAL STRATEJiK ENSTiTÜSÜ

Upload: others

Post on 18-Nov-2019

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

<@) . ATCOSS

ARAP-TÜRK SOSYAL BiLiMLER KONGRESi ATCOSS 2010

..

10-12 Aralık 201 O 1 Ankara

SEÇME TESLiGLER

DEGiŞEN ORTADOGUDA KÜLTÜR VE SiYASET

Editörler YASiNAKTAY

PAKINEM EL-SHARKAWY AHMETUYSAL

STRATEJiK DÜŞÜNCE ENSTiTÜSÜ

SDE-STRATEJiK DÜŞÜNCE ENSTiTÜSÜ

Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mahallesi 4. Cadde. 1330. Sokak. No:12

06460 Çankaya-Ankara 1 TÜRKiYE Tel: +90 (312} 473 80 45

Faks: +90 (312) 473 80 46 info@ sde.org.tr www.sde.org.tr

ISBN: 978-605-5386-02-3 Copyright © SDE ve Makale Yazarları

Kahire Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü ve

Medeniyet Araştı rm aları ve Kültürel Diyalog Merkezi

DEGiŞEN ORTPJ)OGUDA KÜLTÜR VE SiYASET SEÇiLMiŞ TESLiGLER

SDE Yayınları

1. Baskı, Nisan 2012

Editörler: YasinAktay

Pakınem EI-Sharkawy Ahmet Uysal

Baskıya Hazırlayan: Bedir Sala

Arapça'dan çeviriler Talip Özdeş

Vahdettin ince Enes Engin Fatih Koraş

Burcu Cheiko

ingilizce'den çeviriler Kasım ileri Leyla Deniz

Özlem Pınar Oran

Baskı :

Öncü Matbaası Kazım Karabekir Cd. Ali Kabakçı işhanı 85/2 iskitler, Altındağ 1 Ankara

Tel: 0.312 384 31 20 ·Faks: 0.312 384 31 19 • www.oncubasimevi.com

Bu kitabın temeli olan ATCOSS'ta ve bu l<itabın yayımlanmasındaki katkılarından dolayı Keçiören Belediyesi'ne ve değerli başkanına teşekkürlerimizle

Bu kitapta yer alim yazıların akademik s.orumluluğu yazarlarına- aittir.

Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarlığı Üzerine Bir Değerlendirme

Mahmut H. Akm*

Giriş

Türkiye'de bugün tartışılan siyasi, iktisadi, dini, külrtürel vb. pek çok top­lumsal sorunda 1950'1erde başlayan ve 1980'1erde doruk noktasına ulaşan kentleşmenin önemli etkilerini görmek mümkündür. Genel olarak kentleş­me, farklı kentleşmeleri ve dolayısıyla kentlileşmeleri de kapsayan bir süre­ce karşılık gelmektedir ve çoğulculuğa doğrudur. Kır toplumunun geleneğe dayalı muhafazakar bir yapı dahilinde şekillenen toplumsal ilişkilerine kar­şıl ık tarih boyunca kent, farklılıkların, çoğulculuğun, özel ile kamusalın ay­rılmasının ve siyasallığın bir mekanı olarak ortaya çıkmıştır. Temel dinami­ği ne olursa olsun bu sürecin Türkiye özelinde de çoğulcu, farkl ı lıklar üze­rinde bir toplumsal gerçekliğe karşılık geldiğini söylemek mümkündür. Kent dindarlığı, kentleşmeye bağlı olarak oluşan yeni toplumsal yapıda oldukça önemli bir yerde durmaktadır. Çünkü kent ve din arasındaki ilişki yeniden ku­rulmakta ve bu -ilişki toplumsal değişme üzerinde belirleyici bir rol oynamak­tadır. Bu çalışmada Türkiye'nin kentleşme tecrübesi bağlamında kent din­darlığı kavramı ve bu konuda yakın dönemde yapılan tartışmalar sorgulan­maya çalışılacaktır.

Kent, Din ve Dindarlık Üzerine

Kent, insanlığın en önemli ürünlerinden birisidir. Kent bir üründür ancak ken­dine özgü toplumsal ilişkileri, o ilişkileri gerçekleştiren insanları üreten bir üründür. Toplumsal kurumlar ve ilişkiler gibi üretilirken üreten. bir yapıya sa-

* Yrd. Doç. Dr. Mahmut H. Akın, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, [email protected]

(Q@) Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarlığı Üzerine Bir Değerlendirme ATC0$5 ----~--~------~~----------~----------~------------->

Mahmut H. Akın

hiptir. insanlık tarihinin büyük değişimlerine, devrimiere mekan olmuştur ki sosyal bilimciler için bizatihi kentin kendisi bir toplumsal devrimdir. Üstelik bu devrim hala aşılamamıştır (Tuna, 2009: 16). Modernleşme ve sanayileş­me gibi süreçler dahilinde modern kente ya da sanayi kentine dönüşmüştür. Bugün hem coğrafi olarak hem de demografik olarak ne kadar büyürse bü­yüsün kent yine de kent olarak var olmaya devam etmektedir.

Kent ile birlikte özel/hane ile kamusal mekan ayrımı da ortaya çıkmış ve bu duruma bağlı olarak bu mekan bağlamında bir insanlık durumu olarak si­yasallık da kentliliğin ayırt edici unsuru olmuştur. Böylece yurttaş, bir siyaset ve kent öznesi olarak var olmuştur. Pazarlar, mabetler, meydanlar ve kale­ler, yüzyıllardır kenti daha küçük yerleşim birimlerinden ve kent dışı toplum­sal birimlerden ayırdıkiarı gibi kamusal alanda toplumsal ilişkilerin kurulduğu bazı ortak mekanlar olarak da belirmişlerdir. Bu mekanlar, hem doğu hem de batı kentlerinin ortak rrıekanları olmalarının yanında din, siyaset, ekono­mi gibi toplumsal kurumlar temelinde toplumsal ilişkilerin gerçekleştirildiği yerlerdir. Kente pzgü toplumsal ilişkiler ile kentliliği üretmiştir.

Tarih boyunca bir toplumsal kurum olarak din ile kent arasında farklı tarz­larda ilişkiler ortaya çıkmıştır. Antik Yunan'da kentlerin Tanrıları varken, Or­taçağ Hıristiyanlığında kenti Tanrı'ya ait bir mekan haline getirmenin anla­yışı hakim olmuştur (Bumin, 1998: 57-8). islam, bir kentten başka bir ken­te göç ederek siyasal bir potansiyele ulaşmış, devlet kurmuş ve Yesrib'i "Medine"ye dönüştürmüştür (Akın, 2009: 463). Avrupa kentlerinin merkezle­rindeki buyük kiliselere karşılık islam coğrafyasında kent merkezlerinde ulu camiler yükselmiştir. Sanayi kentinin merkezi kilise değildir. Batılılaşan is­lam toplumlarının kent merkezi anlayışlarında da caminin yeri ve işlevi de­ğişmiştir. Toplumlar değiştikçe kentler de değişir; çünkü toplumsal hayata yön veren unsurlar değişir.

Kent ile din arasındaki ilişkiye dair en özgün tespitlerden birisi ibn Haldun'a aittir. O, kentlerin zenginlik ve refah elde ettikten sonra toplum­sal hayatın bozulacağını ve dini ve ahlaki hayatın çözülmeye uğrayacağını söylemiştir (İbn Haldun, 1999: 302-3). Ayrıca insanları dini hayatı doğru bir şekilde yaşamaktan alıkoyacak pek çok sapmanın ve kötülüğün kentlerde gerçekleştiğini tarihte yaşamış toplumlardan örneklerle anlatmıştır. Bununla birlikte kutsal kitaplarda peygamberlerin çoğunun yaşadıkları dönemin kent halklarına gönderildikleri de dikkat çeken bir ayrıntıdır. Yukarıda da belirtil­diği üzere islam'ın sembol kenti Medine'dir. islam'ın gelişme dönemi olarak adlandırılan yüzyıllarda islam toplumlarının k~nt merkezli toplumlar olduk­ları da dikkat çekmektedir. Hatta islam inancında Müslümanlar için kent ha­yatının teşvik adildiğine ve kentli bir hayat tarzının hakim kılınmaya çalışıl-

Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarlrğl Üzerine Bir Değerlendirme (Q@) ~--------~----~----~~------------~--------~M~~-m-ut~H~.AA~ın- A T COSS

dığına dair bir vurgu olduğu da söylenir (Bkz. Canatan, 2009: 68-9). Elbet­te kent, bütünüyle olmasa da belli bir sınıfın ya da grubun diğerlerine göre daha zengin ve refah içinde yaşayabildiği bir yer olmasına bağlı olarak lük­se, israfa ve gayri ahlaki aşırıilkiara imkan tanıyan bir yapıya sahiptir. Bu görüşe paralel olarak kutsal kitaplarda din-dışı kabul edilen pek çok sapma, kent halklarına ait özellikler olarak zikredilmiştir. Bununla birlikte islam'ın kentleşme vurgusuyla kentin sapmaya elverişli ortamı arasında bir çelişki varmış gibi gözükebilir. islam inancında kent, hem iyi hem de kötü toplum­sal ilişkilerin üretilebileceği ancak olumlu, iyi yönde değer üretebilme potan­siyeline sahip bir mekan olarak kabul edilmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de muhatap alınan ve örnek gösterilen insan tipi, okuyan, düşünen, akıl yürü­ten, zan ile hareket etmek yerine gerçek bilgiyi arayan, içine doğduğu toplu­mun geleneksel inançlarını ve değerlerini sorgulayan bir insan tipine karşı­lık gelmektedir. Böyle bir insan tipinin gelenekselliğin çok baskın ve belirle­yici olduğu bedevi ya da köylü hayat tarzıyla pek ilişkisinin olmaması üzerin­de durulması gereken önemli bir konudur.

Sosyal bilimciler, kent ve din konusunda en önemli dönüşümün modern­leşme ile birlikte yaşandığını kabul etmişlerdir. Sanayi toplumunda dinin top­lumsal ilişkileri belirleyici bir kurum olarak etkisinin azaldığı tezini pek çok sosyal bilimci kabul etmiştir (Çelik, 2002: 82-6). Modernleşmenin en önem­li karakteristik özelliklerinden birisi olarak kabul edilen dünyevileşme, dinin modern hayatta tali bir kurum olarak modern toplumsal hayatın kenarına

itildiği anlayışının gelişmesine sebep olmuştur. Gerçekten de modern sa­nayi kenti, toplumların daha önce tecrübe etmediği büyüklükte ve tarzda karmaşık toplumsal ilişkileri dahilinde üretirkan dünyevileşmenin hızlandı­ğı mekanlar olmuşlardır. 1960'1arda bu tezi kabul eden din sosyologu Peter Berger'in deyimiyle bu süreç dinin kutuplaşmasını beraberinde getirmiştir.

Dinin kutuplaşması ise özel alana çekilmesiyle sonuçlanmıştır ve bu durum, toplumun üyeleri için kesinlikle bütüncül bir tanımlamalar demetini oluştu­ran bir kurum olarak dinin geleneksel görevinden şiddetli bir kopuşu simge­lemiştir. Dolayısıyla din, dünya kurucu potansiyelini yitirmiş, özellikle de çe­kirdek aileden öteye geçmeyen makuliyat sağlayıcı yapılar ile sınırlı kalmış­tır (Berger, 1993: 196). Bir din sosyologu olarak Berger, dinin kamusal alan­dan özel alana taşınınca dindarlığın da bireysellik ve özel alanla sınırlandı­ğını ve böylece modern hayatı dönüştürücü bir potansiyel olma ihtimalinin kalmadığını da kabul etmiştir. Geneli Aydınlanma düşüncesine atıfla üre­tilen bu tezin bazı doğrulara sahip olmakla birlikte artık geçerli olmadığını söyleyen ve modernleşmeyle birlikte dinin toplumsal hayat üzerindeki etkisi­nin azalacağı konusunda yanıldığını itiraf eden sosyal bilimcilerden birisi de Peter Berger'dir. Daha sonra yazdığı bir makalede modernleşmenin bir ta-

(@) Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarliği /)zerine Bir Değerlendirme ATCOSS~Ma~h-m~UI~H~.A~kr-n--------------------------------------------~~

raftan sekülerleşmeye/dünyevileşmeye sebep olsa da modernleşme karşı­tı birçok güçlü hareketin ortaya çıkmasına da sebep olduğunu kabul etmiş­tir. Böylece bazı dini kurumlar birçok toplumda güçlerini ve etkilerini kaybet­mişler ama hem eski hem de yeni dini inanç ve ibadet şekilleri, bazen yeni kurumsal şekillerle bezem de aşırı bir dini ifadeye dönüşerek fertlerin hayat­larındaki yerleri korumuşlardır (Berger, 2006: 380). Modern dönem de dahil olmak üzere kentte din ile diğer toplumsal kurumlar arasındaki ilişkiler kar-

. maşık ve diyalektik bir bütüne karşılık gelmektedir. Bu ilişkilerde belirleyen ve belirlenen ilişkisi tek taraflı olmadığı gibi net bir şekilde de ortaya çıkma­maktadır. Nitekim kent ve toplum ne kadar değişirlerse değişsinler, din bir kurum olarak var olmaya ve pek çok insanı güçlü bir şekilde etkilerneye de­vam etmektedir.

Türkiye'de Toplumsal Değişmenin Temel Dinamiği Olarak Kentleşme . '

Kentleşmeyi bir dünyevileşme süreci olarak kabul etme anlayışının

Türkiye'nin modernleşme tecrübesinde özellikle aydınlar ve bürokratik elit arasında bir karşılığı olduğunu söylemek mümkündür. Öyle ki söz konusu elit kesimde batılılaşma, toplumun geneline karşı üst bir söylem ve kimlik üretmiştir. Üretilen yeni dilin ve kimliğin dine bakışının olumlu olduğunu söy­lemek de mümkün değildir. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren Batı kaynaklı fikirleri benimseyen pek çok aydın, dini Aydınlanma düşünürlerinin bir kısmı­nın da kabul ettiği gibi geleneğe ait ve ilerlemeyi e_ngelleyici bir kurum olarak kabul etmiştir. Bugün de dahil olmak üzere Türkiye'nin Batılılaşma macera­sının her anında dinin "terakkiye mani" olduğu, toplumsal hayatın kenarına itilmesi ve insanların özel hayatlarında kalması gerektiği vurgusunu belli ke­simlerin söylemlerinde görmek mümkündür.

Türkiye'de ciddi bir toplumsal değişme süreci olarak kentleşmenin başla­dığı yıllar 1950'1erdir. 1980'1erde kentleşme daha da yoğunlaşmıştır ve 1985 nüfus sayımında kent nüfusu kır nüfusunu geçmiştir. Kısa sürede ama ol­dukça hızlı bir şekilde gerçekleşen bu süreçte büyük kentler, sanayileşmek­te olan ülkelerin yaşadığı kentleşmeye dayalı sahte kentleşme, aşırı kent­leşma gibi sorunların neredeyse tamamıyla yüzleşmişlerdir. Çevre ve alt yapı sorunlarının yanında, kültürel olarak farklı nesiller kır kökenli bir hayat tarzından kentli bir hayat tarzına geçme mücadelesinin sıkıntılarını da yaşa­mak zorunda kalmışlardır. Başka bir deyişle hem kentleşme hem de kentli­leşma sancılı süreçler olarak yaşanmışlardır.

Bir yönüyle Türkiye'de kentleşme, Türk inodernleşmesi dahilinde ger­çekleşmiştir. Bu yüzden kentleşmeda jakoben bir yön bulmak mümkündür.

Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarltğt Üzerine Bir Değerlendirme {~) ~--------~------------~----------~--------~M~ah~m~ui~H~. A~k~m-ATCOSS

osmanlı Devletinin son döneminde bu ayrışmayı istanbul'da Fatih semtiyle Pera arasında, Cumhuriyetin ilk yıllarında ise Ankara'da Hacı Bayram (Eski Ankara) ile Çankaya arasında net bir şekilde görmek mümkündür. Bununla birlikte kentleşme, farklı bölge ve dönemlerde pek çok farklı sebeplerle or­taya çıktığı gibi, devletin tekelinden ya da kontrolünden çıkmış kendiliğin­den bir süreç olarak da kabul edilebilir. Bu yüzden d!e Istanbul'un kentleş­meyle oluşan yeni bölgeleri Beyoğlu ya da Etiler gibi semtler haline gelme­mişlerdir. Ankara'da kentleşmeyle oluşan yeni semtler de Çankaya gibi bir semt olmamışlardır. Türkiye'de yakın dönemde tartışılan en güncel konu­lardan birisi olan "kent dindarlığı" sorunu, bu ikilemi kentleşme dolayısıyla anlama imkanı sunmaktadır. Çünkü bugün Türkiye'de ekonomide, siyaset­te, eğitimde, yaşanan dönüşümler yeni kentli toplumunu ve yeni toplumsal ilişkiler bağlamında insanların dünyayı algılama tarzlarındaki çeşitliliği anla­mayı gerektirmektedir. Bu bağlamda Türkiye'nin ekonomide, siyasette, bü­rokraside, akademide vb. alanlarda yeni aktörlerinin "kır kökenli" ama "yeni kentli" olmaları dikkate değerdir. Bu büyük toplumsal değişim süreci, köylü­lükten kentliliğe kurumların, kimliklerin, inançların değişimini de beraberinde getirmiştir. Böyle büyük bir toplumsal değişme, Türk modernleşmesine dahil olmakta ve Türk modernleşmesine ilişkin anlayışları da değiştirmektedir.

Türkiye'de kırsal ve geleneksel toplumsal ilişkilerin en önemli belirleyen kurumlarının başında din gelmektedir. Bu durum, Sünniler ve Aleviler için de geçerlidir. Ancak kırdan kente göç, kitlelerin din ile kurdukları ilişkilerin dö­nüşmesini de beraberinde getirmiştir. Kentleşmeyle birlikte kentiileşen kit­lelerde dinin algılanması, yaşanması ve toplumsal hayat üzerindeki belirle­yici rolü de değişmeye başlamıştır. Çoğulculuğun ve farklılığın mekanı ola­rak kentte dindarlığın imkanı, çok büyük bir bölümü geleneksel din anlayı­şına sahip yeni kentlileşenlerin yüzleştikleri önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.

Türkiye'de Yeni Bir Tartışma: Kent Dindarliği

Kent dindarlığı tartışmaları, kent ve din ilişkisinin Türkiye'de kentleşmey­le birlikte nasıl üretildiği sorununu anlama yollarından birisidir. Bu konuda önemli tezler üreten Mehmet Altan, Kent Dindarltğt adını taşıyan kitabın­da ilk dönemlerinde güçlü bir medeniyet üreten islam'ın kentli hayatına yap­tığı vurguya dikkat çekerken hem genelde islam ülkelerinin hem de özel­de Türkiye'nin bugün böyle bir potansiyelden uzak kaldığına işaret etmek­tedir (Altan, 2010: 50). Kur'an-ı Kerim'in örnek gösterdiği insan tipinin köy­lülüğün ve geleneğin kıskacında kalmış Müslüman toplumlarda ve elbette

(Q@) Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarllğt Üzerine Bir Değerlendirme A TC0$5 ----------------~~----------~----------~------------~

260 .......--......

Mahmut H. Akın

Türkiye'de yaygın bir şekilde görülemeyeceği aşikardır. islam, yazılı bir kay­nağa dayanmaktadır. Sözlü kültürün geleneksel toplumsal ilişkilerinde yazı­lı kaynak asıl kaynak olma vasfını kaybederken, belirleyen konumunu ata­ların sözlerine ve eylemlerine bırakır. Türkiye'de kent dindarlığı bağlamın­da tartışılması gereken en önemli konulardan birisi de bu sorundur. Çünkü kent dindarlığı, yazılı kaynaklara dönmeye imkan tanımaktadır. 1960'1ardan itibaren Türkiye'de dindar kesimin bir kısmının hoşlanmadığı ve karşı çıktı­

" ğı, bir kısmının ise ufuk açıcı bulduğu farklı islam ülkelerinden ve Batılı ül­kelerde yaşayan Müslüman alimlerin, entelektüellerin ve akademisyenlerin eserlerinden yapılan tercümeler, önemli bir fikir zenginliği sağlamıştır. Aynı yıllarda Türkiye'de eserler veren Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Nurettin Top­çu gibi isimler, farklı islam yorumlarının gelişmesi açısından kent dindarlığı­na katkıda bulunmuşlardır.

Ulus devletlerin ortaya çıktığı rr;ıodern dönemlere kadar islam'ın hakim olduğu coğrafyalardaki kentlerde de kırsal bölgelere göre çoğulcu bir ya-

' pının olduğunu söylemek mümkündür. Bu çoğulcu yapı, yüzyıllar boyun-ca Endülüs'te, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Anadolu'da, Türkistan'da ve daha pek çok yerde bilim, felsefe ve teknik alanlarında önemli gelişmelerin yaşanmasını sağlamıştır. Ancak kentin heterojen yapısı, bilimsel gelişmele­rin y~şanmasında yegane unsur değildir. Çünkü islam dünyasında bilimsel etkinlikterin azaldığı 15. ve 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar da pek çok islam kenti, farklılıklarıyla yaşayabilen insanlardan oluşmaktaydı. Bugün bile ulus devletleşme sürecini bizden farklı yaşayan Suriye, Irak ve Ürdün gibi ülke­lerdeki kentlerde far.klı dinlerden ve mezheplerden önemli sayıda insan ya­şamaktadır. Şüphesiz, Müslümanlara akıl ve düşünce gözlerini kaparnaları­nı ne Kur'an ne de islam'ın sahih kaynakları emretmiştir. Müslüman toplum- · ların geri kalmıştıklarında dinin siyasal ikballer için bir araç kılınması ve bu yolda içtihat kurumunun gelişmesinin engellenmesi, islam dünyasında üre­tilen medaniyeti tüketen önemli sebeplerdir. Bu sorunun sorgulanması ve aşılmasına ilişkin fikirterin gelişmesinde dindar insanların bir taraf olabilme­leri, yeterli epistemolojik donamma sahip olmalarına bağlıdır. Bu da ancak kentli bir duruşla mümkün gözükmektedir. En azından gelenekselfiğe takı­lıp kalan bir islam anlayışının bu sorgulamayı yap(a)madığına dair bir tarih­sel tecrübe mevcuttur.

Türkiye'de kentleşme ve kent dindarlığı , dinin siyasaltaşması olarak mı; yoksa tersine, topluma, yaşadığı zamana ve dünyaya ilişkin bir siyaset üre­ternemesi olarak mı kabul edilmelidir? Kent Dindarltğt kitabında Altan, dinin siyasallaşmasından geri kalmışlığı, özgürlüklerin reddini, ötekini kabul et­memeyi ve bugün Taliban'ın geldiği noktayı kastettiğini; siyasallaşmayan, kültüre renk veren bir tasawuf tarzının ise kent dindarlığının en önemli da-

Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarliği Üzerine Bir Değerlendirme (Q@) ~--------~----~----~~------------~--------~M~a7hm-u~/~H~A~~n-- ATCOSS

yanağı ve harekete geçirici unsuru olduğunu vurgulamaktadır. Kendisi gibi olmayanı dışlamak ve özgürlükleri reddetmek, bu şekilde davranan Müslü­manların siyasallığın ın tükendiğini ya da zaten siyaset üretemediklerini gös­terir. Aristoteles'ten beri kent aynı zamanda siyasetin ve siyasallaşmanın da mekanı olarak kabul edilir. Siyasetin mekanının kent olması demek, insan­ların kentte kendileri gibi olmayanlarla yaşayabilme, farklılıklardan kaynak­lanan sorunları çözmeda ortak bir "iyi" ya da "doğru" için uzlaşabilme im­kanlarına sahip olmaları anlamına da gelir. Halbuki tasawufun bugün gele­neksel islam 'ın üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, farklılıkları hoşgörmenin ya da çoğulculuğa dayalı bir felsefe üretmenin yaygınlaşmadığı da görüle­cektir. Zamanla tasawufun farklı kollarından gelen tarikatlarda ve cemaat­lerde sosyal ilişkiler, iktidara mutlak itaat üzerinden kurulmuş ve liderlerin/ şeyhlerin sözleri ve eylemleri müridieri tarafından sorgulanmadan vahiy gibi kabul edilmiştir. Bu kurumsallaşma, islam toplumlarının genelinde hakim hale gelmekle kalmamış, aynı zamanda tasawufun da zamanla dönüşme­sine sebep olmuştur. Altan'ın da kaydattiği gibi (201 0: 60) bugün Türkiye'de din, sosyal çaresizliğin ortak söylemi, hacet kapısı , kurtuluş reçetesi yapıla­rak kullanılmaktadır. Ancak bu durumda geleneğe teslim olmuş ya da teslim edilmiş din anlayışlarının ve yorumlarının önemli bir rolü vardır.

Türkiye'de mevcut toplumsal yapı ve gündelik ilişkiler göz önünde bulun­durulduğunda sağcı, solcu, eğitimli, zengin, laik vb. hemen her kesimden in­san, düşünme, sorgulama, akıl yürütme ve bilginin peşinde olma ve bilgiy­le hareket etme konularında ne kadar özgürleşmenin önünü açabilirler? Ka­dercilik, itaat ve yurttaş olma yerine tebaa olma kültürü, kendisini en çağdaş olarak tanımlayan ve çok eskiden kentli olarak kabul edilebilecek kesimler­de bile görülmektedir. Türkiye'de dindarların din algısının özgürlüğü engel­leyici bir unsur olduğu konusundaki belli çevrelerin fikirleri, daha genel bir sosyolojik bakış açısı içinde ele alınarak aşılabilir. Bugün Türkiye'de kentli ya da köylü dindarların çoğunun mevcut toplumsal ilişkiler dahilinde toplum­sallaştıkları ve içinde yaşadıkları toplumun bir parçası oldukları göz önün­de bulundurulmalıdır.

Altan, Pakistan'daki gelişmelerden yola çıkarak siyasal islamcı olarak ta­nımladığı Vahhabilik ile siyasal bir ajandaya sahip olmayan sufizm arasın­daki ayrımı kent dindarlığı bağlamında bir soruya dönüştürür (Altan, 201 O: 78): "Sufizm mi, Talibantaşma mı?" Bu soruya sunulan alternatiflerden biri­sini tercih etmek yerine, Türkiye'den ya da başka bir ülkeden bir kent dinda­rının "ne sufizm ne de Talibanlaşma" şeklinde cevap vermesi pekala müm­kündür. Kent dindarlığı, bu yorumların ötesinde kendi yaşadığı dönem ve toplumsal şartlar için daha geçerli bir yorum üretebilecekse üzerinde tartış­maya değer bir konudur ki en azından bu konuda alternatif yorumlar üretabi­lecek bir potansiyelin kentte ve kent dindarlığında olduğu söylenebilir.

(Q@) Türkiye 'de Toplumsalf?eğişme ve Kent Dindarl!ğt Üzerine Bir Değerlendirme ATCOSS

262 ~·

Mahmut H. Akm

islam temelde inanca ve ahlaka dayanan bir dindir. Çalışma hayatında, ailede, alışverişte ve en genelde insanlar arasında gerçekleştirilen her türlü ilişkide güvenin sağlanamadığı bir toplumda ahiakın varlığından söz etmek elbette mümkün değildir. Dinin faydacı bir şekilde araçsallaştırılması.elbette ahlak dışı bir anlayışa karşılık gelmektedir. Değerlere kaynaklık eden ve çok güçlü bir ahlak vurgusuna sahip olan islam'ın siyasal bir araca dönüşme­sinden ziyade hem siyaset hem de diğer toplumsal kurumlar dahilinde ger­·çekleştirilen eylemlerin daha ahlaklı bir şekilde yapılmasına nasıl katkı ya­pabileceği ve bu durumun kent dindarlığı bağlamında gerçekleşme imkanı önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu gayri ahlaki toplum­sal yapı , köylülük ile kentliliik arasında kalmışlığın bir anomi hali olarak de­ğerlendirilebilir. Türkiye'de bu önemli sorunu aşabilmenin yolu, kent dindar­lığı dolayısıyla üretilebilecek söylem v~ eylem tutarlılığına dayanan siyaset alternatifleriyle mümkün olabilir.

\

Altan {2010: 88), Türkiye'de cumhuriyetin kurulmasının ardından kitle-lerin sosyo-ekonomik yetersizlikleri ve bazı islam alimlerinin idam edilme­si ve sürgüne gönderilmesinin milletin dinin asli kaynaklarıyla bağlantılarını kaybetmesine ve inançlarına hurafelerin girmesine yol açtığını savunmuş­tur. Halbul<i aynı hurafeleri toplumumuzda cumhuriyet kurulmadan yüzyıllar öncesinde görmek de mümkündür. Asli kaynaklarından kopan din, gelene­ğe, sözlü kültüre ve belli ritüelleretakılıp kalmıştır. Ancak din in ve dindarların yeni rejimde ötelenmesi, merkez ile dindar çevre arasında ciddi bir mesafe­nin açıldıkça açılmasına; Altan'ın ifadesiyle "cami-kışla çekişmesi"ne sebep olmuştur. Bugün kent dindarlarıyla merkez arasındaki mesafe merkezi sa­hiplenenler istemese de eskisi kadar uzak değildir. Bireyselleşen kent din­darlarından bazıları, kendilerini öteleyenlere "sana ne" diyebilecek bir ko­numa gelmişlerdir. Bu bireyselleşme, farklılıkların zenginleşmesine bir katkı olarak çekişmeleri uzlaşmaya dönüştürebilir.

Altan'a göre (2010: 142) kent dindarı, günümüzün uluslar arası değerle­rini, insan haklarını benimsemiş, dini felsefi bir sorgulamayla kabul etmiş ve kültürel alanda bırakarak araçsallaştırmamış bir ideal tipe karşılık gelmek­tedir. Böylece bireysel inanç alanında kalan din, bireylerin sadece kendile­rini ilgilendiren bir unsur olarak kabul edilmiştir. Bu anlayış, dini özel alana kapatırken, modernleşmeyle dinin özel alanda kalacağına ilişkin ilerlemeci varsayıma dayanmaktadır. Ancak islam, Müslümanları kardeş ilan etmesi­nin yanında birlik olmaya çağırmakta ve birliktelik ruhuyla hareket etmeleri­ni öğütlemektedir. Sahih kaynaklarda islam'ın birlik ve beraberlik vurgusunu gören kent dindarının kafasında dinin sadece .vicdan alanında bireysel bir inanç şeklinde yaşanamayacağına ilişkin sorular oluşması normaldir. Bu du­ruma bağlı olarak islam'ın kardeşliğe ve birlik olmaya yaptığı vurgu, dindar-

Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarliğı Üzerine Bir Değerlendirme (Q@) ~--------~----~------~------------~---------7M~ah~m-ut~H~.A7.k-tn-ATCOSS

· ıarın eylemlerine de ister istemez yansıyacaktır. Kent dindarlığı, bir tipoloji­nin içine hapsedildiği anda zaten "kentli" olamayacaktır. Türkiye'de altmış

yılı geçen birikimi ve tecrübesiyle kentleşme, bir tarzda değil ama farklı tarz­larda kentiileşma tecrübelerini de beraberinde getirmiştir. Pek çok eksik ya­nına rağmen bir toplumsal değişme süreci olarak kentleşme, nesiller ara­sında farklılıklar ortaya çıkarırken yeni nesilierin kendi tarzlarında da olsa kentli olarak yetişmelerini sağlamıştır. Kent, hem erkekler hem de kadınlar için kent, eğitim, sağlık, işgücü gibi alanlarda imkanlar sunan bir yerdir. Bu imkantarla kent, en azından insanların dindarlık konusunda daha bilinçli ola­bilecekleri bir yer olma potansiyeline sahiptir.

Türkiye'de kentleşme, kentin çoğulcu yapısına uygun olarak birbirinden farklı pek çok kent dindarlığının da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Başör­tüsü, kent dindarlığının en önemli sembollerinden birisidir. Başörtülü kız öğ­rencilerin başörtüleriyle üniversitede okuma ve sonrasında bilgi ve birikim­leriyle çalışmak istemeleri, modern ve kentli talepleriyle toplumsal hayatta var olma çabaları olarak yorumlanabilir (Bkz. Göle, 1998). Bu talep ve du­ruş, kentli bir varoluşa karşılık gelmektedir. Başka bir deyişle bu varoluşun bir talep ve duruş olarak eyleme geçmesinde kentleşmenin ve kentlileşme­nin önemli bir payı vardır. Bugünün okuyup yazan kent dindarları, başörtüsü sorununu öncelerken ötekilerin özgürlük taleplerini görmezden mi gelmekte­dirler? Tersine, Türkiye'de kentlileşme, dindar kesimde de farklılıkların art­masına sebep olmuştur. Artık kentlerde dindarların da okumuşları, zenginle­ri, farklı alanlarda yetişmiş kadın ve erkekleri, taleplerini sunabilecekleri kit­le iletişim araçları vardır. Bazı konularda dindarlar birbirleriyle karşı karşıya gelmekte ve birbirlerini eleştirmektedirler. Kent dindarları bu değişimin hem ürünleri, hem de üretenleri olma özelliğine sahiptirler. Bu tecrübeler dolayı­sıyla 1970'1erin başında iktidara gelmeleri durumunda futbol sahalarını ka­patacaklarını, liselerden felsefe ve sosyoloji derslerini kaldırarak yerlerine hadis, fıkıh, tefsir gibi dersler koyacaklarını söyleyerek dönemin kır kökenli geleneksel dindarlarının önyargılarını okşayan meta-siyasetçiterin söylem­lerinin bugünün kent dindarlarında bir karşılığı yoktur. Bir kentlileşme tarzı olarak kent dindarlığı, Türkiye'de muhafazakarliğı makul siyaset yapmaya iten değişime karşılık gelmektedir.

Yukarıda değinilen bütün olumlu potansiyellerine rağinen kent dindarlı­ğının birçok çelişkiyi içinde barındıran bir kavram olduğu da dikkatten kaçı­rılmamalıdır. Her makul olarak yorumlanan siyasetin meta-siyasete dönüş­me ihtimali vardır. Bununla birlikte kent, çoğulculuğun mekanı olarak çatış:­manın, aşırılıkların, yoksulluğun, adaletsizliğin, haksızlıkların da içinde ya­şadığı bir mekandır. Türkiye'nin dindarlarının da yakın dönemde en çok tar­tıştıkları sorunların başında zenginlik, lüks, israf, moda gibi modern kentin

(@) Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent DindarltğJ Üzerine Bir Değerlendirme AT CO SS

264 --......_.

Mahmut H. Akm

ve toplumun sorunlan gelmektedir. Dindar kimliklerine rağmen insanların bu konularda görüş ayrılıkiarına düştükleri de görülmektedir. Bu durum kentleş-

. meyle ilişkisi kurulabilecek bir durumdur. Kent sorunların ve çatışmanın da mekanıdır. Ancak sorunların üstesinden gelme işi yine kentte mümkündür. Kentiileşen dindarlar da hem genel toplumsal sorunların hem de kendi kül­türel çevrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde söz söyleyecek ve ey­lem üretecek bir taraf haline gelmişlerdir.

Sonuç

Kentleşmenin ve modernleşmenin t_ek bir yönü yoktur. Türkiye'de kentleş­me kırsal kökenli ikinci ve üçüncü nesil kentiiierin kıra ait hayat tarziarına sahip olan ebeveynleriyle aralarında önemli bir kültürel mesafe üretmiştir. Bütünüyle bu süreçte birçok farklı yorumqyla islam'ı bir aktör olarak gör­mek mümkündür. Farklı görüşlerj ve din anlayışlarıyla kent dindarları, bu­gün Türkiye'nin ekonomi, siyaset ve fikir dünyasında aktörler haline gelme­lerinin yanında toplumsal sorunlara çözüm için alternatifler sunabilecek bir konuma gelmişlerdir. Geleneksel toplumsal rollerin yaşandığı kırsal bir top­lumda farklılıkların hoşgörülmesi, farklı düşüncelere saygı duyulması gibi ta­vırların gelişmesi imkanı kente göre daha sınırlıdır. Bu geleneksel yapının bir yandan üretil m eye devam edildiğini, bir yandan da farklı yönleriyle aşıldı­ğını gözlenmektedir. Kent dindarlığı bir yönüyle Türkiye'nin muhafazakar ve dindar kesimlerinde içinden çıkıp gelinen gelenekselliği eleştirerek aşmayı yine dini referanslarla başarma çabası olarak görülebilir.

Türkiye'de Toplumsal Değişme ve Kent Dindarlıği Ozerine Bir Değerlendirme (@g) <>------------------------------------------------------M~a~h-m-ui~H~.~Ak~tn--A TCOSS

. Kaynakça

Akın, Mahmut Hakkı, (2009), "Siyasetin Mekanı Kent", Hece, Sayı: 150-151-152 (Şehirlerin Dili Özel Sayısı), Ankara, s. 460-466.

Altan, Mehmet, (2010), Kent Dindarliğı, 2. Baskı, istanbul: Timaş Yayınları.

Berger, Peter L., (1993), Din/n Sosyal Gerçekliği, (Çev. Ali Coşkun), istanbul: Insan Yayınları .

Berger, Peter L., (2006), "Sekülerizmin Gerilemesi", (Çev. Ali Köse), Medeniyetler Çattşmast (Der. Murat Yılmaz), 1 o. Baskı, Ankara: Vadi Yayınları, s. 378-397.

Bumin, Kilrşat, (1998), Demokrasi Araytşmda Kent, 2. Baskı, istanbul: Iz Yayınları .

Canatan, Kadir, (2009), "ibn Haldun Sosyolojisinde Kent ve Kentleşmen, Hece, Sayı: 150-151-152 (Şehirlerin Dili Özel Sayısı), Ankara, s. 188-194.

Çelik, Celalettin, (2002), Şehirleşme ve Din, Konya: Çizgi Kitabevi.

Göle, Nilüfer, (1998), Modern Mahrem: Medeniyet ve Örtünme, 5. Baskı , istanbul: Metis Ya­yınları .

ibn Haldun, (1999), Mukaddime, (Çev. Zakir Kadiri Ugan), Cilt: ll, istanbul: M.E.B. Yayınları.

Tuna, Korkut, (2009), "Şehirin Serüveni", Hece, Sayı: 150-151-152 (Şehirlerin Dili Özel Sayı­sı), Ankara, s. 16-22.