rûhu'l beyân tefsirinde ki namaz sûrelerinde geçen hadisler fâtiha fil-nâs...
TRANSCRIPT
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
HADİS BİLİM DALI
RÛHU’L-BEYÂN TEFSİRİNDEKİ NAMAZ SÛRELERİNDE
GEÇEN HADİSLER (FÂTİHA VE FİL –NÂS SÛRELERİ)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
İbrahim SAĞLAM
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Mahmut KAVAKLIOĞLU
Ankara – 2008
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
HADİS BİLİM DALI
RÛHU’L-BEYÂN TEFSİRİNDEKİ NAMAZ SÛRELERİNDE
GEÇEN HADİSLER (FÂTİHA VE FİL –NÂS SÛRELERİ)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
İbrahim SAĞLAM
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Mahmut KAVAKLIOĞLU
Ankara – 2008
ONAY
İbrahim Sağlam’a ait “Rûhu’l-Beyân Tefsirindeki Namaz Sûrelerinde Geçen
Hadisler (Fâitha ve Fil-Nâs Sûreleri)” adlı çalışma, 17.01.2008 tarihinde
yapılan savunma sınavı sonucunda (oybirliği/oyçokluğu) ile başarılı
bulunarak jürimiz tarafından Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı Hadis Bilim
dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
(İmza)
Prof. Dr. Kamil ÇAKIN
Akademik Unvanı, Adı Soyadı (Başkan)
(İmza)
Doç Dr. Mahmut KAVAKLIOGLU
Akademik Unvanı, Adı Soyadı (Danışman)
(İmza)
Yar. Doç. Dr. Kadir GÜRLER
Akademik Unvanı, Adı Soyadı (Üye)
ÖNSÖZ
Kur’ân-ı Kerim; Allah tarafından insanlara hidayet kaynağı olarak
indirilmiştir. Allah Kelâmı’nın ilk şarihi olan Hz. Peygamber’den günümüze
kadar Müslümanlar, bu hidayet rehberini tefsir ederek iyice anlayıp
kavramaya çalışmışlardır. Tarihi süreç içersinde İslâm âlimleri Kur’ân
tefsirinde değişik eğilimlere yönelmişler, böylece rivâyet ve dirâyet diye iki
ana grupta toplanacak tefsirler ortaya çıkmıştır. Özellikle tasavvufî bir
anlayışla oluşturulan tefsirlerde ise, hem ayetler hem de hadisler yeni bir
bakış açısıyla ele alınmış, böylece mevcut dirâyet ve rivâyet metodu yanında
ayetlerin yorumlanmasında yeni bir ekol oluşmuştur. "İşârî Tefsir Metodu"
denilen bu yöntemle oluşturulan tefsirlerde ayetler, sûfîlerin kalbine doğduğu
kabul edilen işaretlere dayanılarak yorumlanmıştır. Fakat bu alandaki eserler
tefsir ve hadis usûlü kıstaslarına göre tekrar gözden geçirilmeye ihtiyaç
göstermektedir.
Yaşadığımız bölge itibariyle tasavvufî tefsirlerden ilk akla gelen İsmail
Hakkı Bursevî’nin Rûhu’l-Beyân’ıdır. Biz de, henüz yeteri kadar incelemeye
konu edilmemiş olması itibariyle Rûhu’l-Beyân’ın -Yüksek Lisans seviyesini
de dikkate alarak- küçük bir bölümünü tetkike esas aldık.
Bursevî ve Rûhu’l-Beyân Tefsiri'nin konu edildiği bu çalışmamız, bir giriş
ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde müellifimiz İsmâil Hakkı
Bursevî değişik yönleri ile tanıtılmış, onun hacimce en büyük eseri olan
Rûhu’l-Beyân Tefsiri genel hatları ile ele alınmıştır.
Tezimizde incelenmek üzere, İş’arî tefsirlerden kabul edilen Rûhu’l-
Beyân Tefsiri ve Fâtiha ile Fil-Nâs arası sûrelerde geçen kudsî, merfu’ ve
mevkûf türü rivayetler konu edinilmiştir. Bundan dolayı birinci bölümde
öncelikle tasavvufun tarifi yapılmış, kaynağının mahiyetine cevap aramaya
çalışılmış, tasavvufî esaslarla oluşturulan tefsir ekollerinden “İş’ari tefsir ve
metodu” hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Müteakiben usûl-i
ii
hadis çerçevesinde kalmak üzere, hadisin tarifi yapılmış ve söyleyeni
açısından hadis tahlile tabi tutulmuştur. Bir ilmî disiplin olmaları açısından
tasavvuf, tefsir ve hadis ilimlerinin birbirleriyle olan ilişkileri irdelenmiştir. Bu
bağlamda, İş’arî tefsir metodu ile yazılan tefsirlerde hadislerin işlevselliği ve
yoruma etkisi, gerek ayetlerin tefsirinde gerekse hadislerin tespit edilmesi
noktasında sûfîlerin yöntemleri ve hadisçiler ile sûfîler arasındaki ilişkiler ele
alınmıştır.
İkinci bölümde ise Rûhu’l-Beyân’da, Fâtiha Sûresi ile Fil-Nâs Sûreleri
arasındaki geçen hadislerin tahrîci yapılmıştır. Bunun akabinde İsmâil Hakkı
Bursevî’nin sünnet ve hadis hakkındaki görüşleri genel hatları ile verilmiştir.
Onun bu konudaki kanaatleri dikkate alınarak tezimizde işlediğimiz hadisler
değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu tetkikler esnasında rivâyetler; senedi,
metni, yorumu ve sıhhatleri açısından ele alınmıştır.
Bu çalışmada her ne kadar Bursevî’nin hadisçiliği tetkike açılmış olsa
da pek tabii ki hedefimiz onun hadis anlayışını bütün boyutlarıyla ortaya
koymak değildir. Amacımız müellifin hadisçiliği konusunda genel bir sonuca
ulaşmaktır. Bundan dolayı bu çalışma ile elde edilecek verilerin, en azından
ileride yapılacak araştırmalara küçükte olsa bir katkı sağlaması en büyük
temennimizdir.
Tezimizin vûcuda getirilmesinde danışmanlığını üstlenen muhterem
hocamız, Doç. Dr. Mahmut KAVAKLIOĞLU’na şükranlarımızı sunmak bir
vefâ borcumuzdur. Yine çalışmalarım esnasında; konuların müzakere ve
mütalaasında bazı bölümlerin okunması, tashih edilmesi ve
değerlendirmesinde bize emeği geçen saygıdeğer arkadaşlarıma,
teşekkürlerimi arz ediyorum. Bunun yanında fedekârane tavırları ile tezimin
oluşturulmasında manevi desteklerini esirgemeyen aileme de şükranlarımı
sunmayı borç bilirim.
İbrahim Sağlam
Kırıkkale 2007
iii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ...............................................................................................İ
İÇİNDEKİLER ................................................................................... İİİ
KISALTMALAR ............................................................................... Vİ
GİRİŞ
İSMÂİL HAKKI BURSEVÎ’NİN HAYATI, İLMÎ ŞAHSİYETİ,
ESERLERİ VE RÛHU’L-BEYÂN TEFSİRİ
I. HAYATI ........................................................................................ 2
II. İLMÎ ŞAHSİYETİ ........................................................................... 7
III. ESERLERİ ................................................................................. 12
IV. RÛHU’L-BEYÂN TEFSİRİ .......................................................... 13
BİRİNCİ BÖLÜM
TASAVVUF VE HADİS
I. TASAVVUF ................................................................................ 15
A. Tasavvufun Tarifi .................................................................... 15
B. Tasavvufun Menşei ................................................................. 18
C. Tasavvufî Tefsir ve Metodu ..................................................... 21
II. HADİS ........................................................................................ 23
A. Tarifi ........................................................................................ 23
B. Müntehası Aşısından Hadis Çeşitleri ...................................... 25
1. Kudsî Hadis ........................................................................ 26
2. Merfu’ Hadis ....................................................................... 30
3. Mevkûf Hadis ...................................................................... 33
III. SÛFÎLER VE HADİS ................................................................... 35
IV. HADİSÇİLERLE SÛFÎLER ARASINDAKİ MÜNASEBETLER ..... 39
iv
İKİNCİ BÖLÜM
RÛHU’L-BEYÂN’DA NAMAZ SÛRELERİNDE GEÇEN
HADİSLERİN TAHRİCİ VE BURSEVÎ’NİN HADİSÇİLİĞİ
I. HADİSLERİN TAHRİC .................................................................. 46
A. İSTİÂZE VE BESMELE........................................................... 46
1. Merfu’ Hadislerin tahrici ...................................................... 46
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................... 59
B. FÂTİHA SÛRESİ ..................................................................... 61
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ..................................................... 61
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................... 78
C. FİL SÛRESİ ............................................................................ 80
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ..................................................... 80
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................... 82
D. İLÂF SÛRESİ .......................................................................... 85
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ..................................................... 85
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................... 87
E. MAÛN SÛRESİ ....................................................................... 88
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ..................................................... 88
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................... 94
F. KEVSER SÛRESİ ................................................................... 95
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ..................................................... 95
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................... 97
G. KÂFİRUN SÛRESİ .................................................................. 99
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ..................................................... 99
H. NASR SÛRESİ ..................................................................... 102
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ................................................... 102
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................. 108
İ. MESED SÛRESİ ................................................................... 109
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ................................................... 109
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici .................................................. 114
J. İHLÂS SÛRESİ ..................................................................... 115
v
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ................................................... 115
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................. 119
K. FELÂK SÛRESİ .................................................................... 120
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ................................................... 120
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................. 126
L. NÂS SÛRESİ ........................................................................ 127
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici ................................................... 127
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici ................................................. 133
II. BURSEVÎ’NİN HADİSÇİLİĞİ ...................................................... 135
A. BURSEVÎ'NİN HADİSE BAKIŞI ............................................ 135
B. RÛHU’L-BEYÂN’DA HADİS KULLANIMI .............................. 144
1. Senedi ve Metni Açısından Hadislerin Kullanımı .............. 144
2. Hadis Yorumlama Metodu ................................................ 160
3. Eserine Aldığı Hadislerin Değeri ve Tenkidi ...................... 166
SONUÇ .......................................................................................... 175
KAYNAKÇA ................................................................................... 178
ÖZET ............................................................................................. 190
ABSTRACT ................................................................................... 191
vi
KISALTMALAR
a.s. : Aleyhi’s-Selâm
AÜGSF : Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
AÜİİFD : Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi
AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
b. : İbn
bk. : Bakınız
haz. : Hazırlayan
hno : Hadis Numarası
İFAV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı
md : Maddesi
Mat. :Matbaası
MEB : Milli Eğitim Bakanlığı
MÜİF : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
MÜSBE : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Prof. : Profesör
r.a. : Radiyallâhu anh ( anha, anhüma)
s. : Sayfa
s.a. : Sallallâhu Aleyhi ve Sellem
sad. : Sadeleştiren
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
trc. : Tercüme eden
TEV : Türk Edebiyat Vakfı
thk. : Tahkîk eden
t.y. : Tarih yok
SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü
sy. : Sayı
v. : Vefatı
vb. : ve benzeri
yy. : Yayınları
GİRİŞ
İSMÂİL HAKKI BURSEVÎ’NİN HAYATI, İLMÎ ŞAHSİYETİ, ESERLERİ VE RÛHU’L-BEYÂN TEFSİRİ
Müellifimiz, birçok ilmî sahada tasavvufî bir zevkle vücûda getirdiği
eserleri ile temayüz eden, velût bir âlim olarak kabul edilmektedir. Elbette
böyle çaplı bir âlimin oluşturmuş olduğu eserler hakkında, özellikle de onun
rivâyet ve dirâyet metodu ile beraber işârî tefsir yöntemini ustalıkla kullandığı,
Rûhu’l-Beyân tefsiri hakkında, araştırma yapmak birçok ilmi saha ile teşri-i
mesaide bulunmayı gerektirmektedir. Bu durum bizi hadis ekseninde kalmak
üzere, tasavvuf ve tefsir gibi sahalarda da araştırma yapmaya sevk etmiştir.
Bu maksatla ilk önce müellifi yakından tanımaya, onun hayatına, ilmî
şahsiyetine ve eserlerine genel hatları ile de olsa değinmeye ihtiyaç olduğunu
düşündük. Giriş olarak planladığımız bu bölümde ilk önce Bursevî, zikri
geçen yönleri ile ele alınacaktır. Tabi bunun yanında onun kaleme aldığı en
büyük eserlerinden birisi olan Rûhu’l-Beyân tefsiri, genel hatları ile
tanıtılmaya çalışılacaktır.
Araştırmamızın bundan sonraki bölümünde, tasavvuf-hadis-tefsir
bağlamında; sûfîler tarafından kaleme alınan işârî tefsirler ve bunların
metodu, bu tür tefsirleri kaleme alan sûfîlerin hadise bakış açıları ve
hadisçilerin de sûfîlere karşı tavırları işlenecektir. Bu şekilde hem sûfîlerin
hadis ve sünnete karşı tutumlarını hem de kendi coğrafyamızdan bir
mutasavvıf olarak müellifimizin hadise bakış açısını ve özellikle tezimizde
esas aldığımız kudsî, merfu’ ve mevkûf içerikli rivâyetlere bakış tarzını ortaya
koymayı amaçlamış bulunmaktayız.
Şimdi Osmanlı son dönem sûfî geleneğinin önemli temsilcilerinden biri
olarak kabul edilen İsmâil Hakkı Bursevî’yi, değişik yönleriyle tanımaya
çalışalım.
2
I. HAYATI
İsmâil Hakkı Bursevî’nin hayatı hakkında elde edilebilecek birincil
derecedeki bilgileri, yine kendi eserlerinde bulmaktayız. Çünkü o Tamâmü’l-
Feyz ve Kitâbü’s-Sisileti’l-Celvetiyye gibi yapıtları başta olmak üzere kaleme
aldığı diğer eserlerinde, otobiyografisi hakkında detaylı bilgiler vermektedir.
Onun hayatı ile ilgili yapılan çalışmalar da genelde bu kaynaklardan
beslenerek oluşturulmuştur. Biz de tezimizde müellifimizi mümkün mertebe
kendi eserlerini kullanarak tanıtmaya gayret edeceğiz.
İsmâil Hakkı, 1063/1653 yılının Zilkade ayı başlarında (1653 Eylül sonu)
bir Pazar günü, bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Aydos
kasabasında dünyaya geldi.1 Müellifimiz, hayatının büyük kısmını Bursa'da
geçirdiği için Bursevî, bir süre Üsküdar'da ikâmet ettiğinden Üsküdarî,
Celvetiye tarikatına mensup olduğu için Celvetî nisbelerini almış, özellikle
Bursevî nisbesiyle meşhur olmuştur.2
Babası, İstanbul'un Aksaray semtinde doğup büyüyen Mustafa
Efendi’dir. O, İsmâil Hakkı'nın doğumundan bir yıl evvel (1062/1652) bu
semtte çıkan büyük bir yangında evi yanınca, Aydos'a gidip yerleşmiştir.3
Kendi şeceresini sıraladığı Kenz-i Mahfî adlı eserinden anlaşıldığına göre
Bursevî’nin annesi, Kâdı Ahmed Efendi’nin kızı olan Kerime Hatun’dur.
Bursevî, bu şeceresinin hem annesi hem de babası yoluyla Hz. Peygamber’e
dayandığını haber vermektedir.4 İsmâil Hakkı, sûfî dünyanın manevi
atmosferine henüz küçük yaşlarından itibaren babasının teşviki ile Celvetiye
tarikatı şeyhi Atpazarlı Osman Fazlî’nin sohbetlerine katılmak sûreti ile
1 İsmail Hakkı Bursevî, Kitâbü’s-Silsileti’l-Celvetiyye, İstanbul, Haydarpaşa Hastahanesi Mat., 1291, s. 100–101, 107. 2 Ali Namlı, “İsmâil Hakkı Bursevî”, DİA, XXIII. Cilt, İstanbul 2001, s.102. 3 YILDIZ, Sakıp, “Büyük Türk Müfessiri İsmâil Hakkı Bursevî’nin Hayatı”, AÜİİFD, sy. 1, Aralık 1975, Erzurum 1976, s. 104-105; Türk Ansiklopedisi, (Haz. Komisyon), I-XXXIII, Ankara, MEB, 1972, XX, 307. 4 Bursevî, Kenz-i Mahfî, İstanbul 1290, s. 75-76.
3
girmiştir. Hatta Osman Fazlî Efendi bu küçük çocukla sohbetleri esnasında
şakalaşmış, iltifatlar yapmıştır.5
İsmâil Hakkı, ilk eğitimini yedi yaşında annesinin ölümünden kısa bir
süre sonra 1070/1660’ta Aydos’ta almaya başlamıştır. Onun bu dönemdeki
ilk hocası, Şeyh Osman Fazlî Efendi’nin halifesi Şeyh Ahmed Efendi’dir. On
bir yaşına kadar süren (1076/1666) bu eğitim süreci içerisinde, bir yandan
hocasından alet ilimleriyle ilgili kitaplar okumuş bir yandan da bazı tasavvufî
eserlerle meşgul olmuştur.6 Daha sonra, şeyhi Osman Fazlî’nin Edirne
halifesi, Şeyh Seyyid Abdulbâkî ile birlikte tahsilini devam ettirmek üzere
Edirne’ye gitmiştir (1074/1664). Bursevî, hocasının yanında yedi sene kalmış,
kaldığı bu yıllar içerisinde ondan ve Osman Fazlî Efendi’nin başka bir
halifesinden yine alet ilimleri olan, nahiv, mantık, fıkıh, kelam, meânî, fıkıh
usûlü ve tefsir dersleri almıştır.7
Tahsilinin bu ikinci safhasında Şeyh Abdulbâkî, geri kalan eğitimini
tamamlaması ve zahirî ilimlerde derinleştikten sonra batınî ilimlerde kemâle
ererek olgunlaşması için onu, 1083/1672 yılında İstanbul’da bulunan Şeyh
Osman Fazlî’nin yanına göndermiştir.8 İsmâil Hakkı, İstanbul’daki dini
öğrenimini tamamladıktan sonra şeyhinin izniyle Zeyrek Camii'nde 90 gün
süreyle halvete girmiş, halvetten çıkınca dervişlere hizmetle
görevlendirilmiştir. Bir süre sonra da şeyhi ona kendi yerine vaaz etmesini
söylemiş, üç yıl süren bu eğitim sürecinden sonra 1086/1675'te halife tayin
edilerek Üsküp'e gönderilmiştir.9
İsmâil Hakkı, Rumeli’nin en büyük beldelerinden birisi olan ve yakın
geçmişte parçalanan Yugoslavya’nın sınırları içerisinde bulunan, bugün ise
Makedonya Cumhuriyeti’nde yer alan Üsküp'e gitti. Burada muhtelif
5 Bursevî, Tamâmu’l-Feyz, (Ali Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî ve Tamâmu’l-Feyz, yayınlanmamış yüksek lisans tezinin Arapça tahkîk kısmı), II. Cilt, İstanbul, MÜSBE, 1994, s.79. 6 Bursevî, Tamâm, II, 79. 7 Bursevî, Tamâm, II, 79-80. 8 Bursevî, Tamâm, II, 80. 9 Yıldız, “İsmâil Hakkı Bursevî’nin Hayatı”, s.108-109.
4
camilerde vaaz etmeye, isteyenlere zâhirî ilimlere dair dersler vermeye
başladı.10 Bu dönem içinde (1087/1676) Şeyh Mustafa Uşşâkî'nin kızı ile
evlenmiştir.11 İsmâil Hakkı Üsküp’te, yanlış davranışlarını gördüğü bazı
çevreleri sert bir uslûbla eleştirince, aralarında Üsküp Müftüsü’nün de
bulunduğu bir grup ona karşı cephe aldı.12 Osman Fazlî Efendi'nin araya
girmesi ile tarafların arası düzelse de muhalifleri İsmâil Hakkı'yı Üsküp'ten
sürdürmek için tekrar faaliyete başlayınca, Osman Fazlî ona Köprülü'ye
gitmesini tavsiye etti. Nihayet İsmâil Hakkı’nın Köprülü’ye, Köprülü’deki
halifenin de Üsküp’e tayin edilmesi ile bu işe bir son verildi.13
1092/1681 senesinde Köprülü'ye gelen İsmâil Hakkı burada on dört ay
kadar kalmış, arkasından da Usturumca halkının talepleri doğrultusunda
oraya gitmiştir (1093/1682).14 İsmâil Hakkı, otuz ay kadar kaldığı
Usturumca’da halk tarafından çok iyi ağırlanmasına rağmen ailesinin
serzenişlerinden dolayı bir takım sorunlar yaşamıştır.15 Daha sonra şeyhi
Osman Fazlî, İsmâil Hakkı’ya bir mektup göndererek onu Usturumca’dan
Edirne'ye çağırmış (1096/1684 sonları), orada kısa bir müddet kaldıktan
sonra Osman Fazlî Efendi, Bursa halifesi Sun'ullah Efendi'nin vefat etmesi
üzerine İsmâil Hakkı'ya, Bursa'ya halife olmasını teklif etmiştir. İsmâil Hakkı,
gördüğü rüyaların tesiriyle ve şeyhinin de tavsiyesine uyarak bir müddet
sonra Bursa’ya hicret etmeye karar vermiştir (1096/1685).16
İsmâil Hakkı 1096/1685 yılı mayıs ayı ortalarında Bursa’ya geldiğinde
maddi imkânsızlıkları ve Bursa’da süren kıtlık sebebiyle, geçimini temin
hususunda bir takım sıkıntılar çekti. Bu dönemde yine dokuz yaşındaki kızı
Hatice’yi veba hastalığından kaybedince derdi bir misli daha katlandı
10 Bursevî, Tamâm, II, 87-88. 11 Bursevî, Tamâm, II, 87-88; Mehmet Ali Aynî, Türk Azizleri İsmâil Hakkı, İstanbul, Marifet yy., 1944, s. 16. 12 Bursevî, Tamâm, II, 88. 13 Bursevî, Tamâm, II, 90-93. 14 Bursevî, Tamâm, II, 93. 15 Bursevî, Tamâm, II, 94. 16 Bursevî, Tamâm, II, 96-100.
5
(1099/1688). Daha sonra Allah kendisine bazı genişlikler ihsan etti ve
durumu düzeldi.17 Bursa’ya yerleştikten sonra yaptığı önemli faaliyetlerin
başında şeyhinin tavsiyesine uyarak Ulu Camii’de ve diğer bazı camilerde
vaaz vermesi gelmektedir. 1096 Şâban ayından (Temmuz 1685) itibaren
vaazlarında Kur'ân-ı Kerim'i tefsir etmeye, vaazda söylediklerine tasavvufî
yorumlar ekleyip şiirler zikrederek bunları Arapça olarak yazıya geçirmeye
başlamıştır. Bu şekilde meydana getirdiği Rûhu’l-Beyân adlı tefsirini
Cemaziyelevvel 1117'de (Eylül 1705) tamamlamış, ayrıca bu süre içersinde
başka eserler de kaleme almıştır.18
Bursa'ya halife tayin edildikten bir buçuk yıl sonra şeyhi Osman Fazlî
Efendi’yi ziyaret için İstanbul’a gitmiştir. Ardından dört kez daha aynı amaçla
İstanbul'a giden İsmâil Hakkı, son olarak siyasi bir gerekçe ile sürgünde olan
şeyhini Kıbrıs’ta ziyaret etmiş, (1102/1690–1691) şeyhi de bu ziyaret
esnasında Celvetiye tarikatının şeyhliğini ona devretmiştir. Osman Fazlî
Efendi, Bursevî’den başka kimseye kalbinde bir yakınlık duymadığını bundan
dolayı da bu vazifeyi ona vermenin isabetli olacağını belirtip, tarikatın diğer
müritlerine İsmâil Hakkı’ya beyât etmelerini emretmiştir. Böylece İsmâil
Hakkı, Celvetiye tarikatının otuz ikinci şeyhi olmuş, bir müddet Kıbrıs’ta
kaldıktan sonra tekrar Bursa’ya dönmüştür.19
1107–1108 (1695–1696) yıllarında İsmâil Hakkı, askerin moral gücünü
artırmak için devrin padişahı II. Mustafa'nın daveti üzerine I. ve II. Avusturya
seferine katılmış, II. Avusturya seferinde yaralanarak tekrar Bursa'ya
dönmüştür.20
17 Bursevî, Tamâm, II, 101-104 18 Bursevî, Tamâm, II, 107-109. 19 Bursevî, Tamâm, II, 110-217; Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, İstanbul, MEB, 1969, s.119-121. 20 Bursevî, Ferâhu’r-Rûh, I-II, , İstanbul, Bosnavî Hac Muharrem Efendi Mat., 1294, s. 554; Bursevî, Tuhfe-i İsmâiliyye, İstanbul, Basîret Mat., 1292, s. 2; Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, (haz. Ali Namlı, İmdat Yavaş), I-II, II. Cilt, İstanbul, İnsan yy., 1997, s. 338; Tanpınar, Beş Şehir, s. 122.
6
Bursevî’nin hayatında önemli dönüm noktalarından birisi de onun hac
seferleridir. O hayatında iki defa haccetmiş, ilki 1111 (1700) yılında
gerçekleşmiştir.21Yedi ay kadar kaldığı bu ilk haccının dönüşünde Medine ile
Tebük arasındaki Ulâ yakınlarında eşkıyanın baskınına uğramış, eşyaları
yağmalanmış, Haremeyn’de kaleme aldığı Esrâr-ı Hac ismindeki eseri ile
diğer bazı kitapları elinden alınmış hatta canını zor kurtarmıştır.22 Muharrem
1122'de (Mart 1710) ikinci defa hac niyetiyle yola çıkan Bursevî, iki aydan
fazla kaldığı Mısır'da ulema, tasavvuf erbâbı ve halkla irtibat kurmuş,
aralarında Ezher müderrislerinin bulunduğu bazı kişilere icâzet vermiştir. Hac
vazifesini yerine getirdikten sonra Bursa'ya dönmüştür.23
Muhtemelen Celvetiye tarikatını yaymak ve bazı irşat faaliyetlerinde
bulunmak üzere Cemaziyelahir 1126'da (Haziran 1714) Tekirdağ'a gelmiş
burada üç yıl kaldıktan sonra 1129 (1716) yılında tekrar Bursa’ya dönmüştür.
Aynı yıl Bursa halkının ahlakî ve dini hassasiyetlerinin zayıfladığını düşünen
İsmâil Hakkı, Muhyiddin İbnu'l-Arabî'ye duyduğu sevgi sebebiyle Şam'a
gitmiş, hayatının üç yılını da orada geçirmiştir. İsmâil Hakkı bu süre içerisinde
Şerhu Nuhbeti’l-Fiker, el- Vâridât, Mecmuâ, Kitâbü’n-Necât gibi eserlerinin de
yer aldığı on kadar kitap ve risale yazmıştır.24 Daha sonra Anadolu’daki
dostlarını özlediğinden Şaban 1132'de (Haziran 1720) Şam’dan geri dönmüş,
Bursa’ya uğramadan Celvetiye tarikatının kurucusu olan Aziz Mahmud
Hüdayî’nin maneviyatından istifade etmek için kabrinin bulunduğu Üsküdar’a
gitmiştir.25
Bursevî, 1135/1723 yılında yetmiş yaşında iken ömrünün nihayete
erdiği Bursa’ya geri dönmüştür.26 Günden güne ölüme doğru yaklaştığını
gören İsmâil Hakkı, bütün kitaplarını vakfetmiş, kendi parasıyla
21 Bursevî, Rûhu’l-Mesnevî, I-II, I. Cilt, İstanbul, Amire Mat., 1287, s. 79. 22 Bursevî, Ferâhu’r-Rûh, I, 46; Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, II, 338. 23 Bursevî, Şerh-i Hadis-i Erbaîn, s. 19,43. 24 Ali Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî, İstanbul, İnsan yy., 2001, s. 89-91. 25 Bursevî, Şerh-i Hadis-i Erbaîn, s. 110-152. 26 Bursevî, Kitâbü’s-Silsile, s. 104.
7
Tuzpazarı’ndaki Muhammediye Camii’ni yaptırmıştır.27 Son yıllarını irşat
faaliyeti ve eser telifiyle geçiren İsmâil Hakkı, 9 Zilkade 1137'de (20 Temmuz
1725) Perşembe günü Bursa’da vefat etmiştir. Bursevî’nin kabri
Tuzpazar'ında kendi yaptırdığı Muhammediye Camii’nin avlusunda kıble
tarafındadır. Bir müddet sonra vefat eden eşi ve çocukları da yanına
gömülmüş, bulunduğu yer aile kabristanlığına dönüştürülmüştür.28 Mezar
taşında yer alan kendisine ait şu mısraların, aynı zamanda onun vefat tarihini
gösterdiği iddia edilmektedir:
“Hak hak dedi azmeyledi, Hakkı Efendi cenneti.”29
1900 yılında Bursa Vilâyet Meclisi azasından Hacı Ali Paşa
başkanlığında kurulan bir heyet tarafından, devrin valisi Halil Paşa
himayesinde İsmâil Hakkı’nın kabri tamir ettirilmiştir.30
Bursevî’nin hayat arkadaşı olarak edindiği eşlerinin sayısı konusunda
tam bir netlik olmadığı gibi, eşlerinin tam olarak kimler olduğu da tespit
edilebilmiş değildir. Fakat yazdığı eserler tetkik edilerek elde edilen verilere
göre onun beş kere evlendiği, eşleri arasında Aişe Hanım, Şeyh Mustafa
Uşşakî’nin kızı Afife Hanım ve şeyhi Osman Fazlî Efendi’nin kızı Hanife
Hanım’ın bulunduğu anlaşılmaktadır.31 Bunun yanında İsmâil Hakkı’nın
çocuklarının sayısı konusunda da net bir şey söylemek mümkün değildir.
Tespit edilebilen çocuk sayısının on sekiz olduğu haber verilmektedir.32
II. İLMÎ ŞAHSİYETİ
İsmâil Hakkı Bursevî, yaşadığı ömre nispetle çok sayıda eser kaleme
alan âlimlerimizden birisidir. O, başta tefsir, edebiyât ve ahlâk olmak üzere
pek çok sahada yüzü aşkın eser vücuda getirmiştir. Onun, tasavvufî bir
27 Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, II, 339. 28 Yıldız, “İsmâil Hakkı Bursevî’nin Hayatı”, s.125. 29 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, I-II, İstanbul, Bilmen yy., 1974, II, 534. 30 M. Murat Yurtsever, “İsmâil Hakkı Tekkesi”, DİA, , XXXIII. Cilt, İstanbul 2001, s. 110-111. 31 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî, s. 115-116. 32 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî, s. 116-119.
8
zevkle oluşturduğu ilmî eserleri âlimler tarafından da takdire şayan
bulunmuştur.33 Esas itibariyle değişik alanlarda bu kadar çok eser yazan
İsmâil Hakkı’nın ilmî sahadaki derinliğini anlamak için onun tahsil hayatına
göz atmamız uygun olacaktır.
İsmâil Hakkı, Celvetî tarikatının Aydos’da bulunan halifesi Osman Fazlî
Efendi’nin huzuruna daha üç yaşında iken babası tarafından götürülmüştür.
Bundan dolayı Osman Fazlî Efendi İsmâil Hakkı’ya zaman zaman “sen bizim
üç yaşından beri müridimizsin” diyerek latife yapmıştır.34 Daha önceki
bölümde de anlatıldığı gibi Bursevî, Osman Fazlî Efendi’nin ileriki dönemde
halifesi olacak, nihayetinde ise Osman Fazlî onu kendi yerine Celvetiye
tarikatının şeyhliğine atayacaktır. Bu ikilinin yolları değişik zamanlarda
birbiriyle kesişmiş, hatta Bursevî’nin yetişmesinde bazen bu şeyhinin bazen
de şeyhinin halifelerinin emekleri ve gayretleri etkili olmuştur.
Onun tahsil hayatında ilk bilinen hocası Şeyh Ahmed Efendi’dir. Onunla
tanıştığında henüz yedi yaşlarında idi. Ahmed Efendi ona, on bir yaşına
kadar sarf, nahiv gibi bazı alet ilimlerini okutmuştur. Bursevî’nin kendisi de bu
dönemde hüsn-i hat ile meşgul olmuş ve bu alanda kendisini yetiştirmiştir.35
İsmâil Hakkı’nın bilinen ikinci hocası Şeyh Seyyid Abdulbâkî Efendidir.36
O, Edirne’de ikamet eden bu hocasının yanında yedi sene kalmış,
kendisinden sarf ve nahiv gibi alet ilimleri okumuştur. Sarf ve nahiv ilminde
İbnü’l-Hâcib (v. 646/1249)’in eş-Şâfiye ve el-Kâfiye adlı eserlerini ezberlemiş,
fıkıhtan İbrahim el-Halebî (v. 956/1549)’nin Mültekâ’sını, kelâmdan Şerh-i
Ramazan ve Hayâlî Çelebi Haşiyeleri ile birlikte Sa'düddin et-Taftazanî (v.
791/1389)'nin Şerhu'l-Akaid'ini, edebiyâttan es-Sekkâkî (v. 626/1299) ’nin
33 Mehmet Tahir Bursalı, Osmanlı Müellifleri, (haz. A. Fikri Yavuz, İsmail Özen), I-II, İstanbul 1972, I, 122-124; Büyük Türk Klasikleri, (Haz. Komisyon), I-X, VII. Cilt, İstanbul, Ötüken yy., 1988, s. 306; Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, II, 534; Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, I-V, III. Cilt, İstanbul, Cem yy., 1990, s. 698. 34 Bursevî, Tamâm, II, 79. 35 Bursevî, Tamâm, II, 79. 36 Bursevî, Tamâm, II, 79.
9
Miftâhu'l-Ulûm’unu, fıkıh usûlünden İbn Melek (v. 797/1394–1395)'in Şerhu'l-
Menar'ını ve tefsirden Beyzâvî (v. 685/1286)’nin Envâru't-Tenzil'inin üçte
birini okumuştur.37
Tahsilinin bu ikinci safhasında İsmâil Hakkı gayretini daha çok dil
üzerine yoğunlaştırmış, Arapça ve Farsçayı kolayca konuşup yazacak
derecede öğrenmiştir. Gözüken odur ki, bu dönem zarfında, gayret ve azim
timsali İsmâil Hakkı tasavvuf kültüründen ziyade zahiri ilimlerle uğraşmış,
hocaları tarafından önce bu sahada yetiştirilmiştir. Bu yüzden Edirne'deki
tahsil yılları; onun genel kültürünü zenginleştiren, temel İslâmî ilimleri
öğrenmesine zemin hazırlayan yıllar olmuştur.38
Bu şekilde zâhiri ilimlerde derinleşen İsmâil Hakkı’yı hocası, geri kalan
eğitimini tamamlamak üzere bir mektupla İstanbul’da bulunan Osman Fazlî
Efendi’ye göndermiştir.39 Bu döneme kadar eğitiminde zahirî ilimlerle
meşguliyet ön planda iken artık bu dönemden sonra batınî ilimlerdeki
eğitiminin ağırlık kazandığı anlaşılmaktadır. Onun istidat ve kabiliyetini
keşfeden Osman Fazlî Efendi ilmini ve maneviyyâtını kemâle erdirmek için
İstanbul’da üç yıl özel olarak onun eğitimiyle meşgul olmuştur.40
Bursevî, Osman Fazlî’nin meclisinde okutulmayan ilimleri tahsil etmek
üzere dergâh dışında İstanbul’un ileri gelen diğer hocalarından da istifade
etmiştir. Kur’ân-ı Kerim’i düzgün bir şekilde okumak üzere tecvîd ilmini,
dönemin meşhur kurralarından biri olan Mehmed Efendi (v. 1134/1722)’den
öğrenmiş, Arapçanın yanı sıra Fars diliyle meşgul olmuş, bu dilde kaleme
alınmış meşhur klasiklerden manzum ve mensur olan eserleri devrin
tanınmış bazı hocalarından okumuştur.41 Zamanının bir bölümünü küçük
yaşından beri merak duyduğu hüsn-i hat sanatına sarf eden İsmâil Hakkı, bu
37 Bursevî, Tamâm, II, 79. 38 Yıldız, İsmâil Hakkı Bursevî’nin Hayatı, s.106-107. 39 Bursevî, Tamâm, II, 80. 40 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî, s. 40. 41 Bursevî, Tamâm, II, 80.
10
ilimde icazet alacak seviyeye gelememiştir. Fakat döneminin meşhur
hattatlarından olan Hâfız Osman (v. 1110/1698)’dan hüsn-i hat dersleri alma
bahtiyarlığına ermiş, böylece bu alanda da kendini geliştirmiştir.42
Dinî ve tasavvufî sahadaki eserlerine katmış olduğu çok sayıdaki
manzumesinden başka mürettep olarak Fütuhat-ı Bursevîyye isminde bir
divan sahibi oluşu, İsmâil Hakkı'nın âlim ve mutasavvıf şahsiyetine edebî bir
kimlik de ilave etmiştir. Nazmı nesrinden daha sade olan İsmâil Hakkı'nın dili,
ne halk şiirindeki kadar sade ne de klasik şiirdeki kadar yabancı terkiplerle
yüklü ve külfetlidir. Divanında yer alan şiirlerinde; daha çok ayet ve
hadislerden yapılan iktibaslara, ifadece, değişik bir şekle soktuğu bazı
atasözlerinden getirdiği irsal-i mesellere, kısas-ı enbiya ve kerâmet-i evliyaya
atıfla yapılan telmihlere rastlanmaktadır. Onun alçak gönüllü olan mizacı,
şiirlerine mahzun ve kırgın bir ruh haliyle yansımıştır. İrşat ve tedris faali-
yetleri esnasında gittiği bazı bölgelerde yöre halkının gösterdiği
duyarsızlıktan muzdarip olmuş, bu duygularını şiirlerinde çok defa
zamaneden şikâyetle dile getirmiştir.43
Çok yönlü olan âlimimiz İsmâil Hakkı’nın musîki sahasında da
çalışmaları vardır. Aziz Mahmud Hüdayî’nin ilâhilerini şeyhi Osman Fazlî’nin
huzurunda makamına uygun olarak okuyan44 İsmâil Hakkı, kendisine ait
Mecmûatü’l-Fevâid ve’l-Vâridât adlı eserinde sayısı kırka varan musiki
makamlarını zikretmekte ve bu makamlara ait yine kendisine ait besteleri
bulunmaktadır.45 Bursevî’nin kendisine ait bu besteleri yanında güfteleri de
vardır. Hatta Duhan-ı Şerif Çelebi, İsmâil Hakkı'ya ait çok sayıda güfteyi
bestelemiştir.46
İsmâil Hakkı, tasavvuf ehli için ilmin vazgeçilmez olduğunu “Biz sûfîler
42 Bursevî, Tamâm, II, 80 43 M. Murat Yurtsever, “İsmâil Hakkı Bursevî”, DİA, XXIII. Cilt, İstanbul 2001, s. 107; Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, I-II, II: Cilt, İstanbul, TEV yy., 1978, s. 236. 44 Bursevî, Tamâm, II, 21. 45 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî, s. 125. 46 Yurtsever, “İsmâil Hakkı Bursevî”, XXIII, 107.
11
topluluğu ilmi terk etmeyi asla kabul etmeyiz” sözüyle ifade etmiştir.47 İsmâil
Hakkı çok yönlü bir âlim olarak; ilimle meşgul olmuş, deruhte ettiği zahiri
ilimleri uygun meclislerde aktarmış, böylece ders halkaları oluşturarak hocalık
da yapmıştır. Nitekim İsmâil Hakkı halife olarak bulunduğu Üsküp’te dersler
vermiş, ders verdiği meclislerde halkın yoğun bir ilgisine mazhar olmuştur.48
Fakat seyr-i sûlûk içerisinde olgunlaşarak belli bir mertebeye ulaşması için
şeyhi Osman Fazlî “Ders vermekle meşgul oldukça Hakk’ı idrakten men
edilirsin” sözüyle, onu ders vermekten menetmiştir. Böylece Bursevî mantık
ve aklın büyük rol oynadığı zahirî ilimlerle meşgul olmak yerine dil ve gönlün
daha işlevsel olduğu batınî ilimler sahasında vaaz ve nasihat vermeye teşvik
edilmiştir.49 Bu da onun tasavvuf yolunda yüksek mertebelere erişip sûfî bir
âlim olarak yetişmesinde etkili olmuştur.
İsmâil Hakkı; İbn Arabî, Sadrettin Konevî ve kendi şeyhi Osman Fazlî
Efendi’nin tasavvuf anlayışlarını çok iyi nüfuz etmiş, bu üç mutasavvıfın görüş
ve fikirlerini en iyi bir şekilde tahlil ederek, bunlara kendi birikimlerini de
ekleme sûretiyle bu kültürü Türk halkına sunmuş bir mutasavvıftır. Bu açıdan
bakıldığında Bursevî, ilmî ve tasavvufî kimliğiyle kültür tarihimizde önemli bir
yer işgal eden seçkin şahsiyetlerdendir.50
İsmâil Hakkı Bursevî’nin ilmî, edebî ve ahlakî konularda olmak üzere,
tasavvuf, tefsir, ahlak, edebiyat, hat ve musiki alanlarında pek çok eseri
bulunmaktadır. Bunun yanında Bursevî, hadis sahasıyla da meşgul olmuş ve
bu sahada da eserler kaleme almıştır. Biz Bursevî’nin hadis sahasındaki
görüşlerine, ileriki sayfalarda işleyeceğimiz “Bursevî’nin Hadis Anlayışı” adlı
bölümde değineceğiz.
47 Bursevî, Tamâm, II, 104. 48 Bursevî, Tamâm, II, 88. 49 Bursevî, Tamâm, II, 104, 107. 50 Seyit Avcı, Sûfîlerin Hadis Anlayışı, Konya, Ensar yy., 2004, s. 27.
12
III. ESERLERİ
İyi bir öğrenim gören ve tekke terbiyesi alan Bursevî, ilmî birikimini ve
edebî yönünü eserlerinde mezcetmiş, görev yaptığı yerlerde vaktinin çoğunu
insanları irşat ederek ve bu arada da kitap yazarak değerlendirmiştir.
Tefsir, Tasavvuf, Hadis, Fıkıh vb. alanlarda eserler veren İsmâil Hakkı
daha öncede ifade ettiğimiz gibi, çok yönlü ve velûd bir müelliftir. İsmâil Hakkı
kendi eserlerinde, kaleme aldığı yapıtlarının sayısı ile ilgili malumatlar verir.
Kitabu’s-Silsile’sinde telif ettiği eserlerinin sayısının yüzü aştığını ifade
etmiştir.51 Yine vefatına yakın bir zamanda tamamladığı Kitâbü’n-Netice adlı
eserinde on beş kitabının ismini zikretmiş ve ayrıca kendisine ait sayıları
yüzden fazla kitap ve risalesinin bulunduğunu haber vermiştir.52 Bursalı
Mehmet Tahir, Bursevî’nin eserlerinin sayısını yüz beş olarak tespit etmiş,
bunların isimlerini vermiş, bu eserlerden matbu olanlarla olmayanları teker
teker zikretmiş, arkasından da önemli bazı eserlerini tanıtmıştır.53
Küçük yaşlardan itibaren kuvvetli bir Arapça ve daha sonra da Farsça
eğitimi alan İsmâil Hakkı eserlerinde Türkçenin dışında ana unsur olarak
Arapçayı ve tali bir unsur olarak da Farsçayı maharetle kullanmıştır. Bu
yüzden de onun bu dillerde yazdığı metinleri oldukça fasihtir.54
Eserlerinin bir kısmı hacimli iken bir kısmı da risaleler halindedir.
Manzum eserlerinin yanı sıra mensur eserlerinin içinde de çok sayıda şiiriler
yer almaktadır. Şiirlerinin çoğu Yunus Emre’ye naziredir ya da Yunus’un
yolunu izler. Şiirlerinde tasavvufî görüşlerini dile getirir.55
Son yapılan araştırmalara göre, Bursevî’nin kendisine ait olan eser
sayısı 106’dır. O eserlerinin önemli bir kısmını Arapça yazmış, 60 kadarını da
51 Bursevî, Kitâbü’s-Silsile, s. 103. 52 Bursevî, Kitabu’n-Netice, II, 339. 53 Busalı, Osmanlı Müellifleri, I, 122-124. 54 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî, s. 163-164. 55 Yurtsever, “İsmâil Hakkı Bursevî” XXIII, 107; Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, III, 698; Büyük Türk Klasikleri, VII, 306.
13
Türkçe olarak kaleme almıştır. Bu eserlerin 27 tanesi basılmış geri kalanlar
ise yazma şeklinde kalmıştır.56 Önemli birkaç eserini şöyle sıralayabiliriz.
1- Rûhu’l-Beyân
2- Rûhu’l-Mesnevî
3- Şerh-i Pend-i Attar
4- Ferâhu’r-Rûh (Şerh-u Muhammediye)
5- Şerh-i Hadis-i Erbaîn
6- Kenz-i Mahfî
7- Şerhu Nuhbeti’l-Fiker li Usûli’l-Hadis
8- Şerhu Şuâbi’l-İman
9- Silsileti’l-Celvetiyye
10- Fürûk
11- Kitâbu’n-Necât
12- Kitâbu’n-Netice
13- Divân (Fütuhat-ı Bursevîyye)
14- Tamâmu’l-Feyz
IV. RÛHU’L-BEYÂN TEFSİRİ
Müellifin kendi ifadesiyle vahiy süresi kadar bir zamanda yazılan57 ve en
meşhur eseri olan Rûhu’l-Beyân; tasavvufî, edebî ve ahlakî nitelikli
tefsirlerden mecz edilmiş bir derleme niteliğindedir.58 1117/1705 yılında
tamamlanmış olan eser,59 devrinin kültürel özelliklerini, birçok önemli güncel
olayları, vaaz niteliğinde bol miktarda hikâyeleri edebî bir üslupla aktarır.
Onda klasik tefsirlerde görülen lügat, nahiv ve belagat inceliklerine geniş yer
verilmiştir. Rûhu’l-Beyân, Arapça olarak kaleme alınmış ara ara müellif
56“İsmâil Hakkı” İslâm Ansiklopedisi, (Haz. Komisyon), I-V, II. Cilt, Eskişehir, AÜGSF yy., 1997, s. 1115; Türk Ansiklopedisi, XX, 307; Büyük Türk Klasikleri, VII, 306. 57 Bursevî, Tefsiru Rûhi’l-Beyân, I-X, X. Cilt, İstanbul, Matbaayı Âli Osmaniye, 1926, s. 552; Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, II, 430. 58 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 2; Mustafa Aşkar, Tasavvuf Tarihi Literatürü, Ankara, Kültür Bakanlığı yy. 2001, s.109-110. 59 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 552
14
tarafından Farsça ifadelere yer verilmiş, bunun yanında birçok yerde Arapça
ve Farsça eserlerden nakiller yapılmıştır.60 Rûhu’l-Beyân her ne kadar
tasavvufî yönü ağır basan bir tefsir olarak meşhur olsa da aslında kaynakları
dolayısıyla hem rivâyet hem de dirayet tefsirinin özelliklerini taşıyan, çok
yönlü bir tefsirdir.61 Rûhu’l-Beyân, müellifi tarafından üç cilt olarak kaleme
alınmış62, her cilde bir mukaddime ile başlanmıştır. On ciltlik baskıda ise ilk
üç cilt müellifin tertibine göre birinci cilde, sonraki üç cilt ikinci cilde, son dört
cilt ise üçüncü cilde tekabül etmektedir.63
Rûhu’l-Beyân tefsirinde; Zamahşerî (v. 538\1144), Kadı Beyzâvî (v.
685/1286), ve Ebû’s-Suud Efendi (v. 982/1574)’nin tefsirleri başta olmak
üzere pek çok tefsirden istifade edilmiş, Muhyiddin İbn Arabî (v. 638\1240),
Mevlânâ (v. 672\1273), Konevî (v. 673\1274) gibi mutasavvıflardan nakiller
yapılmıştır. Ayrıca Aziz Mahmud Hüdayî ve Osman Fazlî gibi Celvetî
meşayihinin görüşlerine de tefsirde ara ara yer verilmiştir.64
60 Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, II, 712-713; Bursalı, Osmanlı Müellifleri, I, 122. 61 Bursevî, Rûhu’l-Beyân,. (trc. H. Kâmil Yılmaz, Ömer çelik, Süleyman Derin, Mehmet Toprak, Murat Üstün), İstanbul, Erkan yy., 2005, I, 54. 62 Bursevî, Tamâm, II, 108; Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, II, 430. 63 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, (Ali Namlı tarafından hazırlanan araştırma kısmı), I, 44, 64 Ali Namlı, Rûhu’l-Beyân Tefsiri üzerine yaptığı araştırma kısmında bu tefsire kaynaklık eden belli başlı eserleri ve müelliflerinin vefat tarihlerini dikkate alarak uzun bir liste şeklinde vermiştir. Bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân (Ali Namlı tarafından hazırlanan araştırma kısmı), I, 49-53.
BİRİNCİ BÖLÜM
TASAVVUF VE HADİS
İsmâil Hakkı Bursevî, Osmanlı tekkelerinde yetişen bir mutasavvıf
olarak, pek çok sahada kaleme aldığı eserlerinde tasavvufun kendine has
yorumlama metodunu usta bir şekilde kullanmıştır. Onun, hacim bakımından
en büyük eseri olan Rûhu’l-Beyân Tefsiri, âlimler tarafından işarî sûfî tefsirler
alanında kaleme alınmış önemli çalışmalar arasında sayılmaktadır. Bundan
dolayı bir önceki bölümde İsmâil Hakkı Bursevî’nin hayatına, eserlerine ve
Rûhu’l-Beyân isimli tefsirine genel itibarı ile değindik. Bu bölümde ise
öncelikle tasavvufun tanımı ve kaynağına ilişkin hususlar üzerinde
durulacaktır. Daha sonra da tasavvufî esaslarla oluşturulan tefsir ekollerinden
“İş’ari tefsir ve metodu” hakkında değerlendirmeler yapılacaktır.
I. TASAVVUF
A. Tasavvufun Tarifi
“Tasavvuf” kelimesi etimolojik tahlile tabi tutulduğunda bu kelimenin
kökü ile ilgili çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bunlar arasında “Tasavvuf”
kelimesinin; “temizlik, saflık” anlamına “safâ” veya "safv"; “Hz. Muhammed'in
meclisinde oturan Ehl-i Suffe” anlamına “saff”; "Bakliyat cinsi bir bitki olan
“Süfane”; "Ense saçı manasına gelen” “Sûfatu'l-Kafâ”, "Cahiliye döneminde
Kâbe'ye hizmeti ile bilinen bir kabile olan” “Beni Sûfe”; bazı müsteşriklerin
iddia ettiği gibi Yunanca “hikmet” anlamın gelen “sofos”’ gibi kelimelerden
çıktığına dair görüşler sıralanabilir.1
1 Süleyman Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsîri, İstanbul, Sönmez yy., 1969, s.1; Mehmet Ali Aynî, Tasavvuf Tarihi, ( sad. Hüseyin Rahmi Yananlı), İstanbul, Kitâbevi yy., 2000, s.201-203; Kuşeyrî, Abdulkerim b. Hevâzin, Kuşeyrî Risalesi, (trc. Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi), İstanbul, Yasin yy., 2003, s. 378; Ethem Cebeci, “Prof. Nicholson’ın Kronolojik Esaslı Tasavvuf Tarifleri”, AÜİFD sy. XXIX, , Ankara 1989, s. 387-406; , Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul, Dergah yy., 1999, s. 26-27; Hülya Küçük, Tasavvuf Tarihine Giriş, :Konya, Nükte yy., 2004, s.19-22; Ömer Rıza Doğrul, İslâmiyetin Geliştirdiği Tasavvuf, İstanbul, Ahmed Hâlis Kitabevi, 1948, s. 62-64; Ahmed Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, Ankara, TDV, 2000, s.7-10; Yaşar Nuri Öztürk, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnete Göre Tasavvuf, İstanbul, Fatih yy., 1979, s.3-10.
16
Fakat bu görüşlerin hiç biri, tasavvuf kelimesinin kökeni konusunda
gramer bakımından tutarlı değildir. En doğru kabul edilen fikre göre "Sûfî"
kelimesi, Arapça yün anlamına gelen "sûf"tan türemiştir. Sûf'un nisbeti
“sûfî”'dir. Gömlek giyene "����" (takammasa) dendiği gibi sûf giyinme
anlamında "ف��" (tasawwafa) ifadesi kullanılır. Bunun mastarı "ف�� "
(tasavvuf), ismî fâîli "ف (mutasavvıf)'tır.2 "م��
Tasavvuf “yün giyme” anlamına ilaveten, yine onunla bağlantılı farklı ve
derin anlamlar ifade eden bir kavramdır. Tasavvuf kelimesi içerisinde
“dünyaya rağbetsizlik, nefse hoş gelen şeyleri terk “ gibi unsurlar ağır
basmaktadır.3 Nitekim İbn Haldun (v. 808/1405) tasavvuf ile “sûf giyinme”
arasındaki anlam ilişkisine, yaptığı şu tanım ile dikkat çeker. Ona göre
tasavvuf; “Dünyanın terki ile Allah’a yönelme ve halkın rağbet gösterdiği
şeylerden uzaklaşmaktır.”4
Tasavvufun tarifi konusunda sûfîler arasında bir birlik yoktur. Tasavvufu
tarif eden sûfîler, kendi hallerinin tarifini yapmaktan öteye geçememişlerdir.5
Nitekim sufilerin yaşadıkları hal, içinde bulundukları makam ve önem
verdikleri yön farklı olduğu için tasavvuf tarifleri de farklı olmuştur. Bu farklılık
aslında bize sûfîlerin ve tasavvufun değişik yönleri ile ilgili bilgiler
vermektedir.6 Mesela Ma'rufu'l-Kerhi (v. 200/815) Tasavvufu; "Hakikatleri
almak, insanların ellerinde bulunan şeylerden ümit kesip yüz çevirmek"7 diye
tanımlarken, Seriü's-Sakâtî (v. 251/865) "Güzel ahlak,"8 Cüneyd-i Bağdâdî (v.
2 Kuşeyrî, Risale, s. 378; Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsîri, s. 1; Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 27. 3 Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, Konya, Yediveren yy, 20001, s.49. 4 Ebu Zeyd Abdurrahman İbn Haldun, Mukaddime, (trc. Süleyman Uludağ), I-II, II. Cilt, İstanbul, Dergâh yy., 1991, s. 1113; Öztürk, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnete Göre Tasavvuf, s. 13-14. 5 Kuşeyrî, Risale, s. 379. 6 Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 28; Hayrani Altıntaş, “Tasavvuf”, AÜİFD, sy. XXXI, Ankara 1989, s. 76. 7 Kuşeyrî, Risale, s. 380. 8 Ahmet el-İsfahanî Ebû Nu'aym, Hilyetü'l-Evliya, I-X, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-Arabîyye, 1405, s. 23.
17
298/910) "Başkalarından ilgiyi keserek Hak Teâlâ ile beraber olmak"9
şeklinde tarif etmektedirler.
Bu şekildeki farklı yaklaşımlar tanımlarda bir artış meydana getirmiş,
böylece Sühreverdî’nin tespiti ile bu sayı 1000’i bulmuş,10 Câvit Sunay ise
2000’e kadar çıkartmıştır.11
İsmâil Hakkı Bursevî, tasavvufu; “et-Tasavvuf, terkû’t-tesevvüf” şeklinde
kısa ve özlü bir ifade ile tarife eder. O bu sözünü “Tasavvuf dedikleri ibnü’l-
vakt olup tesevvüf (geleceği beklemeyi) ve te’hiri terk etmek ve mâzî ve
müstakbel kaydını koyup zaman-ı hâlde kendi hâliyle mukayyet olmaktır” 12
şeklinde tercüme ve izah etmekte, böylece o, tasavvufu tarif etmekten öte
içinde bulunduğu hali de ifade etmiş bulunmaktadır. Bursevî’nin aslında böyle
bir tarifi yapmasında, Celvetiye tarikatının gözde şeyhlerinden biri olan Aziz
Mahmud Hüdayî’nin pek beğenmiş olduğu şu nazmının tesiri vardır.
Tasavvuf nefsini pak eylemektir,
Fena ile anı hâk eylemektir.13
Tarifler arasındaki farklılığa rağmen, ifade edilmek istenilen manadaki
birlik dikkat çekmektedir. Nitekim bu tariflerde ön plana çıkan ortak noktalar;
zühd ve takva ile ruhu temizlemek, kendi varlığını Allah'ın sevgisinde eritmek,
kalbi bütün mâsivadan arındırıp Hakk'a tahsis etmek, nefsi yok bilip O'nun
varlığında yaşamak, şeriatın bütün emirlerine uymak ve yasakladığından
kaçınmak ve bu surette en büyük mutluluğa yani Allah'ın cemalini
müşahedeye varmak şeklinde sıralanabilir.14
9 Kuşeyrî, Risale, s. 380 10Şihabeddin Ömer b. Muhammed Sühreverdî, Avârifu’l-Ma’ârif, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabîyye, t.y., s.64. 11 Câvit Sunar, Tasavvuf Tarihi, Ankara, AÜİF yy., 1975, s.164. 12 Bursevî, Kitabu’n-Netice, II, 327. 13 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî, s. 248. 14 Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 2; Sunar, Tasavvuf Tarihi, s.164; Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, ., İstanbul, Marifet yy., 1990, s. 30-32; İlmihal, (Haz. Hüseyin Algül, Yunus Apaydın, Ali Badakoğlu, İbrahim Kâfî Dönmez, Mehmet Erkal Ömer Faruk Harman, Ahmed
18
B. Tasavvufun Menşei
Tasavvufun, Kur’ân-ı Kerim’den ve Peygamberimiz (s.a.)’in sünnetinden
ilham alınarak teşekkül etiğine dair görüşler olmakla birlikte, tamamen İslâm
dışı kaynakların ürünü olduğu veya en azından bunlardan alınan unsurların,
İslâmî kaynaklardan alınan unsurlardan daha fazla olduğunu iddia eden
görüşler de bulunmaktadır. Bu iddialara rağmen; kabul edilen en yaygın
görüşe göre, tasavvufun kaynağı İslâm’ın bizzat kendisidir.15
Kur’ân-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde tasavvuf teriminin yer
almamasına dayanarak bunu İslâm’a yabancı bir cereyan kabul etmek doğru
değildir.16 İslâm Tasavvufu, Kur’ân’ın “tezkiye”, “takva” ve “tebettül” lafızları
ile anlattığı ibadet, ahlâk ve nefis terbiyesi yoludur. Bu yüzden İslâmî ilimler
gibi, Hicrî ikinci ve üçüncü asırda, metodu ve hedefi olan bir ilim olarak ortaya
çıkmış, önceleri zahitlik ve zûhdî yaşayış tarzında gelişmiş, bilahare tasavvuf
adıyla sistemleşmiştir. Tasavvufun ortaya çıkışını sağlayan asıl âmil, mânevî
âmildir. Bu, İslâm’ın kaynakları olan Kur’ân ve Sünnet’teki esaslardır.17
Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de muhabbetullâh,18 ilm-i ledûn,19 tezkiye,20 zikir,
velâyet, tövbe, şükür, tevekkül, riyazet, mücâhede21 gibi konularda mevcut
olan ayetler tasavvufî düşünce ve zühdî yaşayışa yönlendirmede âmil
olmuştur. 22
Gözlerimizi saadet çağına çevirip Hz. Peygamber’in hayatını
incelediğimiz zaman, orada İslâm’ın rûh hayatının tatbiki örneklerini, zühdî ve
tasavvufî yaşantının saf numunelerini görürüz. Hz. Peygamber’in bütün
Saim Kılavuz, Süleyman Uludağ, İrfan Yücel), I-II, I. Cilt, İstanbul, İSAM, 2000, s. 48; Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s. 49. 15 Küçük, Tasavvuf Tarihine Giriş, s. 30-33; Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s. 42; Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 29; Kara, “Tasavvuf”, IV, 267. 16 Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 2. 17 Yılmaz, Tasavvufî Hadis Şerhleri, s. 11. 18 el-Maide (58), 54; et-Tevbe (9), 24. 19 el-Kehf (18), 65; el-Bakara (2), 282. 20 el-Cuma (62), 62; eş-Şems (91), 9-10. 21 Âl-i Îmran (3), 191; el-Ankebut (29), 69; el- Müzzemmil (73), 2-4; el-Hadîd (57), 16; eş-Şuarâ (26), 88. 22 Küçük, Tasavvuf Tarihine Giriş, s. 33.
19
hayatı; riyazet, tefekkür ve zühd denilen rûhî tecrübelerle doludur. İbadeti
“ihsan” terimiyle, “Allah’ı görüyormuşçasına kulluk etmek” şeklinde tarif ve
ifade eden Allah Resûlü (s.a.),23 ömrü boyunca imanını “ihsan” seviyesinde
yaşamış ve ashabını o modele uydurmaya gayret etmiştir. Yine onun ashabı
da bu mektebe talebe olmuş, nefsî engelleri aşarak Allah (c.c.) ve Resûlü
(s.a.) için her şeylerini feda etmişlerdir.24
Tasavvufun İslâmî bir oluşum olduğu şeklindeki bu genel kabulün
tersine, onun kaynağını İslâm dışı olarak görenlerde vardır. Nitekim
müsteşrikler, böyle bir tezi ispat etmek üzere ilk defa harekete geçmişlerdir.
Bunların çoğu, Arapların mistik düşünceye kabiliyetli olmadıkları noktasından
hareketle, tasavvufun onlara dışarıdan gelmiş olabileceği peşin hükmünü
benimsemişlerdir.25 Bu görüş sahipleri, görüşlerini sûfîlerin hal ve sözleri ile
iddia ettikleri yabancı tesirler arasında karşılaştırma yapıp, benzerlikler
arayarak temellendirme yoluna gitmişlerdir.26 Onlar, İslâm’da tasavvufî
düşüncenin oluşmasındaki başlıca dış kaynakları; Yeni Eflatunculuk,
Gnosticism, eski Yunan nazariyeleri, Hint dinleri, Budizm, Fars kültür ve
inançları, Yahudilik ve Hıristiyanlık dinleri olarak gösterirler27
Müsteşriklerin iddia ettiği bu tezler dikkatlice tetkik edildiği zaman pek
de tutarlı gözükmemektedir. Genel olarak mistisizm, "inanan kimsenin,
dünyaya karşı tavır koyması ve kendi içindeki hakikati araması" şeklinde
tanımlanabilir. Aslında tanımda ifade edilen böyle bir durum, ortak bir yön
23 Muhammed b. İsmâil Ebû Abdillah Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, İmân 37, Riyad, Dâru’s-Selam, 2000; Müslim b. Haccâc Ebû’l- Hüseyin el-Kuşeyrî, Sahîhu Müslim, İmân 1-5 (hno:8-9), Riyad, Dâru’s-Selam, 2000; Süleymân b. el-Eş’as Ebû Dâvud es-Sicistânî el-Ezdî, Sünenü Ebî Davud, Sünnet 16 (hno:4695), Riyad, Dâru’s-Selam, 2000; Muhammed b. İsa Ebû İsa et-Tirmizî, el-Câmu’s-Sahîh, İman 4 (hno:2610), Riyad, Dâru’s-Selam, 2000. 24 Yılmaz, Tasavvufî Hadis Şerhleri, s. 12; Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 2; Fazlur Rahman, İslâm, (çev. Mehmet Dağ, Mehmet Aydın), Ankara, Selçuk yy., 1996, s. 178-179. 25 Erol Güngör, İslâm Tasavvufunun Meseleleri, İstanbul ,Ötüken yy., 1982, s. 49. 26 D. Lacy O’leary, İslâm Düşüncesi ve Tarihteki Yeri, (çev. Hüseyin Yurdaydın, Yaşar Kutluay), Ankara , AÜİF yy., 1971, s.114-118; Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s.16; Küçük, Tasavvuf Tarihine Giriş, s. 29-30; Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s. 40. 27 R. A. Nicholson, Tasavvufun Menşei Problemi, (trc. Abdullah Kartal), İstanbul, İz yy. 2004, s. 49-54; İlhan Kutluer, “Mistisizm”, DİA, XXXI. Cilt, İstanbul, 2005, s. 190; Doğrul, İslâmiyetin Geliştirdiği Tasavvuf, s. 39-45.
20
olarak bütün inanç sistemlerinde ve felsefî ekollerde de görülmektedir.
Bundan dolayı da tavırlar farklı olmakla birlikte, bütün sistemlerde mistik
anlayış vardır.28 Bu mistik akımlar arasında karşılaştırmalar yapıldığı zaman
pek çok benzer yanlarını da görmek mümkündür. Fakat benzerliklerden yola
çıkarak, kronolojik sıra itibari ile sonra olanın önce olanı taklit ettiği sonucuna
varmamak gerekir. Benzerlikler geçekten taklit olabileceği gibi, kültürlerle hiç
ilişkisi olmamış insanların buluşu da olabilir. Bazı konularda, meselâ
Uzakdoğu ve Hıristiyan mistisizmi ile tasavvuf arasındaki benzerliklerden
ötürü ileri sürülen görüşleri değerlendirirken bu hususa dikkat etmek gerekir.
Hatta önceki kültürlerden etkilenmenin varlığı tespit edilse bile bunu hemen
reddetmek de gerekmez. Çünkü söylenen söz doğru ise kimin söylediği
önemli değildir.29 Bundan dolayı müsteşrikler, mistisizmin kaynağını tarihteki
bir takım dini ve felsefi akımlara mal ederek hataya düşmüşledir. Hâlbuki
mistisizm dünyaya bir bakış tarzı olması sebebi ile insanla var ola gelen bir
oluşumdur ve onunla beraber oluşan bütün dini ve felsefî sistemlerde
olagelmiştir.
Ancak şunu unutmamak gerekir ki Müslümanlar, adlıkları bu unsurları
kendi kültürleri içinde eritmeyi, daha doğrusu yeniden şekillendirmeyi
bilmişlerdir. Zaten hiçbir kültür, dışarıdan aldıkları unsurları olduğu gibi
bırakmaz; kendi kültürü içinde yoğurur. İslâm mistisizmi de diğer mistik
hareketlerden bir şeyler almış ama bunları kendi potasında yoğurmayı
başarmıştır.30 İslâm dini, insanı bütünüyle kuşatmış ve hayatın içinde olan
şeylere bir bakış tarzı koymuştur. Elbette mistik düşünce insana ait bir yöndür
ve İslâm dini de kendine ait yüce ilkeleri ile bu mistik düşünceye bir düzen
vermiş ve onu diğer mistik anlayışlardan ayrı olarak şekillendirmiştir. İslâm
tasavvufunun kaynağı ise Kur’ân ve Sünnet’tir. Bu iki ölçü insanın manevi
cephesi olan mistik duruşuna bir yön çizmiştir.
28 Yılmaz, Tasavvufî Hadis Şerhleri, s. 11. 29 Kara, “Tasavvuf”, IV, 267. 30 Küçük, Tasavvuf Tarihine Giriş, s. 30.
21
C. Tasavvufî Tefsir ve Metodu
Tefsir usûlü ile ilgili eserlere baktığımızda tefsirlerin; rivayet ve dirâyet
olmak üzere iki ana gruba ayrıldığını,31 ama zamanla buna işârî veya
tasavvufî tefsir denilen üçüncü bir çeşidin de eklendiğini görmekteyiz. Genel
olarak “İşârî Tefsir”, sûfînin kalbine doğduğu kabul edilen işaretlere
dayanarak, keşf ve ilham yolu ile Kur’ân ayetlerinin bir kısmını veya tamamını
yorumlayarak oluşan tefsir çeşidinin ismi olarak bilinmektedir.32
İşârî tefsîr, yalnız sûfîlerin zuhurundan sonra meydana çıkmış yeni bir
şey değildir, Hz. Peygamber’in nübüvvetinden bu yana bilinmektedir.33 Bunun
yanında, işârî tefsir ekolünün teşekkül devri olarak, I. ve II. (VII. ve VIII.)
yüzyıllar gösterilmektedir. Bu dönemde yapılan Kur’ân’ı anlama yolundaki
yorumlar, nispeten dış anlamından farklı şekilde açıklanmaya elverişli az
sayıdaki ayetlerle sınırlı tefsir tarzında iken daha sonra bu sınır genişletilmiş
böylece önemli miktarda ayetlerin tasavvufî yorumlarını içeren tefsirler ortaya
çıkmaya başlamıştır.34
Esasen lafızların bir dış bir de iç manasının bulunduğu savından
hareketle sûfî ehli, lafzın iç manasının anlaşılması konusunda âlimler ile
ârifler arasında fark olduğunu beyan etmişlerdir. Sûfîlere göre; Kur’ân’ın
kadim ve Allah kelâmı olduğu ve sonsuz manalar içerdiği, Kur’ân’da mevcut
olan kelime, lâfız ve cümlelerin, ilk bakışta akla gelen dış (zâhir)
anlamlarından başka bunların sûfînin marifetindeki derecesine göre halka
halka genişleyen iç (batın) manalarının olduğu ifade edilmiştir. Bundan
dolayı, söz konusu manaya ulaşmak da bilgi birikimi ve tefekkür kabiliyetinin
yanında ahlakî olgunluğu gerektirir. Kur’ân’ın dış anlamını Arapça bilenler, iç
31 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ankara, TDV, 2004, s. 228-231. 32 Süleyman Uludağ, ,“İşârî Tefsir”, DİA, XXIII. Cilt, İstanbul, 2001, s. 424. Detaylar için bk. Süleyman Ateş, İşârî Tefsir Okulu, Ankara, AÜİF yy., 1976, s. 27-330. 33 Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 16. 34 Uludağ, “İşârî Tefsir”, XXIII, 425.
22
anlamını ise sadece yâkin ehli olan ârîfler bilebilir.35 Nitekim müellifimiz İsmail
Hakkı Bursevî de bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etmektedir: “Ârifler,
Allah’ın zat, sıfat ve fiillerine dair nice bilgi ve hakikatleri söylerler. Tecelli
ilminden birçok incelikler yazarlar ki, âlimler bunların benzerini yazamaz.
Çünkü bunlar düşünce ve tasavvurun değil, ilâhî ilham’ın sonunda
yazılmıştır.”36 İşte ârifler, bu yolla Kur’ân’ı yorumlamaya çalışmışlar ve
tefsirde yeni bir anlayışın doğmasına öncülük etmişlerdir.
Fakat tefsirde işârî metotla meydana getirilen eserlerin, Kur’ân’ı anlama
konusunda sübjektif ve zorlama yorumları da beraberinde getirmesi bu
konuda ilmi kıstasların geliştirtmesini zorunlu kılmıştır. Bundan dolayı İslâm
âlimleri işârî tefsir ve yorumun yapılabilmesi için bir takım şartlar ileri
sürmüşlerdir. Biz bunlardan genel kabul görenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
a. İşârî yorum, ayetin zahirî manasına aykırı olmamalıdır.
b. Yalnız işârî mananın geçerli olduğu iddia edilmemelidir.
c. İşârî yorum, lâfızla alâkası olmayan bir tarzda yapılmamalıdır.
d. İşârî yoruma şer'i ve aklî bir engel bulunmamalıdır.
e. İşârî yorum, zihinleri alt üst eden biçimde olmamalıdır.37
Bunun yanında sûfî tefsirler, âlimler tarafından; kabul veya ret edilmesi
açısından, makbul ve merdud olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Bu
ayırımdan hareketle, “işârî sûfî tefsir” ve “nazarî sûfi tefsir” olmak üzere iki
ayrı kategoride tefsir çeşidi oluşmuştur. Bu ayrımdaki esas kıstas, tasavvufî
tefsirin oluşturulmuş olduğu esaslardır. Eğer tefsir, mutasavvıfın kendi kişisel
görüşleri doğrultusunda oluşursa nazarî, mutasavvıfın rûhî riyazetine göre
oluşursa amelî denmektedir. İşârî sûfî tefsir, sûfînin rûhî riyazetine dayandığı
35 Ebû Hamid b. Ahmed el-Gazzâlî, , İhyâu Ûlûmi’d-Dîn, (trc. Ahmed Serdaroğlu), I-IV, I. Cilt, İstanbul, Bedir yy., t.y., s. 250, 821; Ateş, İşârî Tefsir Okulu, s. 63; Celalü’d-Dîn Ebû’l-Fazl Abdurrahman b. Kemâli’d-Din es-Suyutî, el-İtkân fi Ulumi’l-Kur’ân, I-II, II. Cilt, Mısır, el-Ezheriye Mat., 1318, s. 184-185. 36 Bursevî, Kitâbu’n-Necât, (sad. İ. Turgut Ulusoy), İstanbul, Hisar yy., 1983, s. 60. 37 Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 25; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I-II, II. Cilt, Ankara, DİB yy., 1988, s. 12; Mustafa Öztürk, “Tefsirde Zahir-Bâtın Düalizmi ya da Tasavvufî Aşırı Yorum”, İslâmîyat Dergisi, c. 2, sy. 3, Ankara 1999, s. 115; Uludağ, “İşârî Tefsir”, XXIII, 425.
23
ön kabulüyle, makbul addedilirken; nazarî sûfi tefsir ise yorum sahibi sûfî ya
da filozofun keyfi görüşlerine ve ön yargılarına dayandığı gerekçesiyle
merdud kabul edilmiştir.38 Nazarî sûfî tefsire verilebilecek en güzel örnek İbn
Arabî’nin Fütuhat-ı Mekkiyye’si ile Fusûlu’-l-Hikem’idir. İşârî sûfî tefsirlere ise
Tusterî (v. 273/886) ve Sülemî (v. 412/1021)’nin tefsirleri örnek gösterilebilir.
Bursevî’nin Rûhu’l-Beyân isimli tefsiri de yine işârî sûfî tefsirlerden biri
sayılabilir.
II. HADİS
Tezimizde tahriç yapılmak üzere, Fâtiha ve Fil-Nâs Sûreleri içinde
geçen kudsî, merfu’ ve mevkûf türü hadisler esas alınmıştır. Bundan dolayı
biz bu bölümde ilk önce hadis usûlü açısından hadisin tarifini yapıp
müteakiben müntehası açısından hadis çeşitlerini inceleyeceğiz.
A. Tarifi
“Hadis” kelimesinin kökü h-d-s’dir. “Hadis” kelimesi etimolojik olarak,
“eski” anlamındaki kadimin zıddıdır.39 Çoğulu “ehâdîs”’dir, tahaddüs
mastarından isim olarak “haber” manasına gelir. İnsana uyanıkken veya
uykuda duyurulmak sureti ile iletilen her söze40, ayrıca anlatılan kıssaya
“hadisü Mûsâ”,41 “hadisü’l-cünüd”42 ve yapılan konuşmaya da “hadis“
denmektedir.43 Kelime “hadis” ve “ehâdîs” kipiyle Kur’ân-ı Kerim’de yirmi
sekiz yerde geçmektedir.44
38 Muhammed Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîru ve’l-Müfessirun, I-III, II. Cilt, Irak, Dâru’l-Kütibi’l-Hadis, 1976, s. 339-356. 39Muhammed b. Mükrim İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, II . Cilt, Beyrut, Dâru’s-Sâdr, t.y., s. 131. 40 Râğıb Hüseyin b. Muhammed el-İsfahanî, el-Müfredât fi Ğarîbi’l-Kur’ân, Mısır, Meymuniyye Mat.,1324, s. 110. 41 Et-Tâhâ (20), 19; en-Nâziât (79), 151 42 el-Buruc (85), 17 43 Yaşar Kandemir, “Hadis”, DİA, XV. Cilt, İstanbul, 1987, s.27. 44 en-Nisâ (4), 42,78, 87, 140; el-Enâm (6), 68; er-Rum (7), 185; Yusuf (12), 6, 111; el-Kehf (18), 6; et-Tâhâ (20), 9; el-Mü'minûn (23), 44; Lokman (31), 6; el-Ahzâb (33), 53; ez-Zümer (39), 29; el-Câsiye (45), 6; ez-Zâriyât (51), 24; et-Tûr (52), 34; en-Necm (53), 39; el-Vâkıâ (56), 81; et-Tahrîm (66), 3; el-Kalem (68), 44; el-Murselât (77), 50; en-Naziât (79), 15; el-Burûc (85), 17; el-Ğaşiye (88), 1.
24
Hadis kelimesi İslâmiyet’le birlikte farklı bir anlam kazanmış, âdeta
onunla kadim olan Kur’ân-ı Kerim’in mukabili kastedilerek Resûl-i Ekrem’in
sözlerine “el-ehâdîsü’l-kavliyye”, fiillerine “el-ehâdîsü’l-fiiliyye” ve tasvip ettiği
şeylere de “el-ehâdîsü’t-takrîriyye” denilmiştir.45 Hadis âlimleri, Hz.
Peygamber’in yaratılışı ile ilgili özelliklerini (şemail) ve ahlâkî vasıflarını da
hadisin kapsamı içine almışlardır.46 Bu haliyle “hadis” ıstılah olarak, Resûl-i
Ekrem’e izafe edilen söz, fiil, takrîr, halkî ve hulkî vasıfları olarak tarif
edilebilir.
Bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.) de kendi sözü hakkında “hadis”
kelimesini kullanmış, böylece o, kendine ait olanla olmayanı birbirinden
ayırmış gibidir; hatta denilebilir ki, hadis sözünün sonraları bir ıstılah olarak
kullanılması hususundaki prensibi Hz. Peygamber ortaya koymuştur.47
Bazı âlimler, hadis teriminin kapsamını daha da genişleterek sahâbi ve
tabiînin şahsî beyanlarını da bu kapsama almışlar, Hz. Peygamber’e ait
olanlara merfu’, sahâbiye ait olanlara mevkûf, tâbiîne ait olanlara ise maktû
adını vermişlerdir. Sonraları merfu’, mevkûf ve maktû terimlerinin hepsini
ifade etmek üzere “haber” kelimesi kullanılmaya başlanınca bir kısım âlimler
sadece merfu’ rivayetlere, bazıları da merfu’, mevkûf hatta maktû rivayetlere
de haber kelimesinin eş anlamlısı olarak hadis demeyi uygun görmüşlerdir.48
İslâm uleması, hadislerin kaynağı konusunda bunların ilâhi bir kaynağa
mı dayandığı yoksa Hz. Peygamberin şahsî içtihatları mı olduğu meselesinde
farklı görüşlere sahiptirler. Genel olarak hadis âlimleri, dine taalluk eden
45 Kandemir, “Hadis”, XV, 27. 46Nûreddin Itr, Menhecu’n-Nakd fi Ulûmi’l-Hadis, Dımeşk, Dâru’l-Fikr, 1981, s. 26; Kandemir, “Hadis”, XV, 27; Ömer b. Muhmmed b. Futuh el-Beykûniyye, Şerhu’l-Manzumetü’l-Beykûniyye, (cem ve tertib eden: Abdullah Siracü’d-Din), Dimeşk, Matbaatü’s-Sabâh, t.y., s. 21. 47Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Istilâhları, (trc. M. Yaşar Kandemir), Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1973, s. 3. Nitekim Ebu Hureyre (r.a.), Resûl-i Ekrem (s.a.)’e gelerek kıyâmet günü şefâatine mazhar olacak en mesut insanın kim olduğunu sorduğun da ona Resûl-i Ekrem (s.a.): “Hadisi öğrenmedeki aşırı arzusundan dolayı bu hadisi Ebû Hureyre’den önce kimsenin sormayacağını bildiğini” söylemiştir. (Buhâri, Rikâk 51.) 48 Kandemir, “Hadis”, XV, 28; Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara, Rehber yy., 1992, s. 147-148; el-Beykûniyye, Şerhu’l-Manzumetü’l-Beykûniyye, s. 21.
25
hadislerin Allah tarafından Hz. Peygamber’e vahyedilmiş olduklarını kabul
etmişlerdir. Hatta bu konuyu bir takım ayet ve hadislerle delillendirmişlerdir.49
Bunun yanında İslâm âlimleri, Hz. Peygamber’den hadis olarak tespit
edilmiş, fakat daha ziyade onun bazı günlük yaşayışına taalluk eden ve dini
hiçbir vasfı bulunmayan sözlerini yukarıdaki kategorinin dışında tutmuşlar
bunları Hz. Peygamberin şahsına has, özel beyanatları cinsinden
değerlendirmişlerdir.50 Hadisçilerin hadisler hakkında genel kanaatleri bu iken
Bursevî bu konuda onlardan ayrılır. O “Ehâdîsin cümlesi kudsîdir” diyerek
bütün hadislerin ilâhi bir vasfı olduğunu kabul etmektedir. Hatta bu konudaki
görüşünü İslâm felsefesinden ve tasavvufta ki fenâ fillah teorisinden
hareketle izah etmesi de dikkat çekicidir. O, bu iddiasını şu şekilde ifade
etmektedir: “Zira Resûlullah (s.a.) fânî fillah ve bâkî billâh olmakla Hakk onun
lisanîyle mütekellimdir.”51 Tabii ki konunun birçok boyutunun bulunması ve
ilmî müzakereler yapmaya müsait olması hasebiyle biz bu kadar bilgiyle
kifayet ediyoruz.
B. Müntehası Aşısından Hadis Çeşitleri
Hadisler, hadis metninin kendisine izafe edildiği zâta, bir başka ifade ile
senedinin müntehasına, yani varıp dayandığı kişiye göre çeşitli kısımlara
ayrılır. Hadis, Allah Teâlâ’ya izafe edilmişse, kudsî; Hz. Peygamber’e izafe
edilmişse, merfu’; herhangi bir sahabiye izafe edilmişse, mevkûf; adını alır.52
49 En-Necm (53), 3; Ebû Dâvud, Sünnet 5 (hno:4984); Tirmizî, İlm 10 (hno: 2664);, Ebû Abdillah Muhammed b.Yezîd İbn Mâce el-Kazvînî, Sünenü İbn Mace, , Sünnet 2 (hno: 12), Riyad, Dâru’s-Selam, 2000. Bu konu, on dört asırlık kültür tarihimizde ve hatta günümüzde en çok tartışılan konuların başında yer almaktadır. Yapılan bu tartışmalarda kimileri hadislerin tamamını vahye dayandırırken, kimileri Kur’ân dışında hiçbir vahyin bulunmadığını ileri sürmekte, üçüncü bir eğilim ise bu iki görüşü telif ederek hadislerin bir kısmını vahiy ürünü bir kısmını ise Hz.Peygamberin ictihadları olduğunu kabul ederler.(Hayri Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, Ankara, Ankara Okulu yy., 1996, s. 253-280) 50 Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, s.150-151. 51 Bursevî, Hadis-i Erba’in Tercemesi, s. 280. Hatta Bursevî, Resûlullah (s.a)’in insani vasıfları gereği ondan bir takım hataların sudûr edebileceğini ifade etmiş, ama arkasından Resûlullah (s.a.)’in devamlı cezbe ve istiğrak halinde bulunduğundan dolayı adeta onun her hareketinin ilahî bir kontrelden geçirildiğini yani kudsî olduğunu ima etmiştir. (bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523.) 52 İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, İstanbul, MÜİF yy., 1990, s. 114.
26
Tezimizin bu bölümünde biz, zikri geçen hadis kavramları üzerinde
durmaya ve bu arada müellifimiz İsmaîl Hakkı Bursevî’nin de bu konulardaki
görüşlerini sunmaya çalışacağız.
1. Kudsî Hadis
Sözlükte “temiz olmak; bir işi mukaddes kılmak, tenzih etmek” 53
anlamlarına gelen “kudsî” kelimesi, “س��” (kuds) kökünden ism-i mensup olup
“her türlü noksanlıktan uzak, yüce bir varlığa ait olan şey” demektir. Kudsî
hadis, “hadis-i kudsî”, “el-hadisü’l-kudsî” “ilâhî hadis”, “rabbânî hadis” diye de
isimlendirilir.54 el-Hadisü’l-Kudsî ifadesi bir terim olarak VI. (XII.) yüzyıldan
itibaren bu konuda yazılmaya başlanan derleme çalışmalarından sonra
ortaya çıkmış, ancak tanımını ilk defa Şerafeddin et-Tîbî (v. 741/ 1342)
yapmıştır.55
Kudsî Hadis, Hz. Peygamber’in Rabbi’nden rivayet etmiş olduğu hadis
olup,56 vahiy keyfiyetlerinden birine hasr edilmeksizin, rüya, ilham veya melek
lisanı gibi, değişik bilgi edinme yolları ile Hz. Peygamber’e vahyolunmuştur.57
Bu tür hadislerin kudsî olarak nitelendirilmesi, mananın Allah’a aidiyeti, hadis
denilmesi de Resûl’ü Ekrem (s.a.) tarafından dile getirilmiş olması
sebebiyledir.58 Fakat bunun yanında âlimler, kudsî hadisin manasının Allah
katından olduğu konusunda ittifak haline iken, lafzının Allah katından mı
yoksa kendi ifade ve üslubu ile Allah’a nisbet ederek fem-i Resul’den mi sadır
olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Seyyid Şerif Cürcanî, Taftâzanî,
53 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, VI, 168., Mecduddîn Muhammed b. Ya’kûb b. Muahammed el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît ve’l-Kâbûsu’l-Vasît fi’l-Lüğati, Mısır, Matbatü’l-Meymune, t.y., I, 247, I-IV. 54 Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 151; el-Beykûniyye, Şerhu’l-Manzumetü’l-Beykûniyye, s. 22. 55 Ebû’l-Bekâ, Külliyât, , Emiriye Mat., 1288, s. 288. 56 Abdurrahman b. Ebî Bekir es-Suyutî, Tedrîbu’r-Ravî fi Şerhi Takrîbü’n-Nevevî, I-II, I. Cilt, Riyad, Mektebetü’r-Riyadi’l-Hadisiyye, t.y., s.192.; el-Beykûniyye, Şerhu’l-Manzumetü’l-Beykûniyye, s.22; Mahmud et-Tahhân, Teysîru Mustalahi’l-Hadis, İstanbul, Dersaâdet, t.y., s. 127. 57 Hasan Hüsnü Erdem, İlahî Hadisler, Ankara, DİB yy., 1982, s. 4. 58 Hayati Yılmaz, “Kudsî Hadis”, DİA, XXVI. Cilt, Ankara 2002, s. 320.
27
Kirmânî, Ebû’l-Bekâ gibi İslâm âlimlerinden pek çoğu, lafzın Resûlullah
(s.a.)’a ait oluğu görüşündedirler.59
Bir hadis çeşidi olarak kudsî hadislerin, sahih olabilmesi için nebevî
hadislerde aranan şartları taşıması zorunludur ve nebevî olanlar hakkında
söylenenler kudsî hadisler içinde geçerlidir. Bu şartlar dikkate alındığında
kudsî hadisler arasında sahih olanlardan çok daha fazla mevzû rivâyetlerin
varlığından söz edilmiştir. Sözün Allah’a nisbet edilmesi dolayısı ile kudsî
hadisler Müslümanlar üzerinde etkili olmuş, bu da bazı kimseleri hadis
uydurmaya sevk etmiş, sahih kudsî hadislerle birlikte derlenmiş olan bu tür
hadislerin sayısının kabarık görünmesine sebep teşkil etmiştir.60 Kaynaklarda
geçtiği kadarı ile Kudsî hadislerin sayısı yüzü aşmaktadır.61
Kudsî hadis konusunda müellifimiz Bursevî görüşlerini “Hadis-i Erba’în
Tercemesi” adlı eserinde açıklamaktadır. Nitekim o hadis-i kudsîyi,
“Resûlullah (s.a.)’in Allah Teâlâ’dan hikâye ettiği hadisledir. Yani Allah
Teâlâ’ya ilhamla veya menâmla mana-yı hadisi ona ilkâ etmiş ve o da kendi
ibaresiyle ihbar eylemiştir”62 şeklinde tarif etmektedir. Görüldüğü gibi
müellifimiz, bu tarifi yaparken aynı zamanda yukarıda aktardığımız diğer
hadis âlimlerinin görüşleriyle de birebir mutabakat içerisindedir.
Hadis-i kudsî’nin kaynağı itibari ile Allah’a izafe edilmesi yani vahiy
olması bakımından Kur’ân-Kerim’le hadis-i kutsî arasında herhangi bir fark
mevcut değildir. Bunlarla beraber kudsî hadisler Kur’ân’dan sayılmazlar, her
59 el-Beykûniyye, Şerhu’l-Manzumetü’l-Beykûniyye, s. 27; Yılmaz, “Kudsî Hadis”, XXVI, 318. 60 Yılmaz, “Kudsî Hadis”, XXVI, 320. Özellikle müsteşrikler, kudsî hadislerin nebevî yönünü göz ardı etmişler ve bunların büyük çoğunluğunun sûfîlerin şathiyelerinden kaynaklandığını, ilham yoluyla sûfîlerin kalbine gelen ilâhî mesajlardan ibaret olduğunu veya isrâiliyyat kabilinden bilgiler olduğunu iddia etmişlerdir. Hatta bu iddialar çerçevesinde bazı sahih hadislere de mevzû hadisler içerisinde yer vermişlerdir. Bk. Yılmaz, “Kudsî Hadis”, XXVI, 320 61 Erdem, İlahî Hadisler, s. 5; Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 312-313, 320. Münavî’nin kudsî hadisler için müstakil olarak kaleme aldığı el-İthâfât adlı eserinde mükerrerler dâhil 272 tane hadis vardır. (Bk. Abdurrauf b. Tâc el- Münavî, el-İthâfâtü’s-Seniyye bi’l-Ehâdisi’l-Kudsiyye, Lübnan, Müessesetü’r-Risâle,-t.y.) 62 Bursevî, Hadis-i Erba’in Tercemesi, s. 180. Ayrıca tezimizde incelediğimiz hadislerden birisinde Bursevî, hadisi arz ederken “ � ا�م �� � �ن �� ��� �آ�� ��ل ��� ” “Nebisi (a.s.)’nin diliyle Allah Teâlâ şöyle buyurdu” diyerek bu durumu tasdik etmektedir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 19.)
28
ikisinin de kendine has özellikleri vardır ve bu da ikisinin aynı şey olmalarına
engel teşkil ederler. Bunların başında, kudsî hadislerin, bizzat Hz.
Peygamber’in sözü olması gelir. Yani hadisin manası Allah tarafından Hz.
Peygamber’e vahyedilmiş olsa bile, bu mananın insanlara aktarılmasında,
kelimelerin ve ibarelerin tercih ve tertibi Hz. Peygamberin ihtiyarına
bırakılmıştır. Hâlbuki Kur’ân, hem mana hem de harf ve kelimeyle
vahyolunmuştur. Yine onda hem mana hem de lafız itibari ile insanı aciz
bırakan bir yön bulunmakta, tilaveti ile teabbüd olunmakta, tevatür yolu ile
lâfzen ve manen nesillere aktarılmaktadır ki bu durumlar kudsî hadislerde
yoktur.63 Bu yönü ile Kur’ân ile Kudsî hadisler arasında derece itibari ile fark
vardır. Kelâm içinde derecelendirme yapıldığında Kur’ân-ı Kerim birinci
sırada yer alırken, hadis-i kudsî ise ikinci sırada yer almaktadır. Aynı durum
Bursevî tarafından bakın nasıl ifade edilmektedir: “Pes, hadis-i kutsî
Kur’ân’dan derece-i sâniyedendir. Zira Kur’ân nazmen ve manen münezzel
ve hadis-i kudsî sadece manen münezzeldir. Ve Kur’ân mucize ve
mütevâtirdir. Sair ehadiste ise mütevâtir olduğu sûrette i’caz yoktur ve illâ
Kur’ân’la beraber olmak lazım gelir. Eğerçi belagatte sair büleğa kelamından
eblağdır.”64
Görüldüğü gibi Bursevî kudsî hadisi diğer hadislerden farklı görmekte,
fakat kudsî hadisi Kur’ân’la da bir tutmamaktadır. Bursevî yapmış olduğu bu
derecelendirmede Kur’ân-ı Kerim’e birinci sırada yer verirken, hadis-i kudsîyi
ikinci sıraya koymakta “Ve sâir ehadis-i nebeviye derece-i sâlisedir”65 diyerek
bu ikisi dışında Resûlullah (s.a.)’e dayandırılan diğer hadisleri üçüncü sırada
değerlendirmektedir.
Yine kudsî hadislerin bir kısmının isrâiliyyâta dayandığı yönündeki iddia
ile ilgili olarak Kırbaşoğlu; İncil ile kudsî hadis diye bilinen bazı rivâyetlerin
mana itibari ile bire bir uyuştuğu gerçeğinden hareketle, bu ikisi arasında bir
63 Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, s.152; Erdem, İlahî Hadisler, s. 4. 64 Bursevî, Hadis-i Erba’in Tercemesi, s. 180. 65 Bursevî, Hadis-i Erba’in Tercemesi, s. 180.
29
ilişkinin bulunduğunu ifade etmekte ve bu konudaki bir takım örnekleri de
kitabında zikretmektedir.66 Fakat bu konuda daha net ve kesin bir yargıya
varabilmenin yolu, kudsî hadis türünde rivâyet edilen fakat sıhhati konusunda
problem bulunan bu tür hadislerle, Kitâb- Mukaddes vb. dini metinlerin bire
bir olarak, titiz ve kapsamlı bir şekilde incelenmesi ile mümkün görülmektedir.
Sûfîlere göre akıl ve nakil belli ölçülerde dini bilgilerin kaynağı olmakla
birlikte en ulvî ve kutsal dini bilgiler keşf ve iham ile elde edilir.67 Nitekim
hadis külliyatı içinde naklen sahih olmadığı halde keşfen sahih olduğu iddia
edilen bir takım kudsî hadislerin bulunması dikkat çekicidir.68 Hadis âlimleri,
ister terğip ve terhîb isterse başka bir konuda olsun Resûlullah (s.a.)’in
söylemediği bir sözü ona nisbet etmenin kesin olarak haram olduğunu ve
Resûlullah (s.a.)’in “Kim bana kasten yalan isnadında bulunursa
cehennemdeki yerini hazırlasın”69 hadisinin her ne niyetle olursa olsun bu
yola müracaat eden herkesi kapsadığını ifade etmişlerdir.70 Özellikle tasavvuf
türü eserler ile terğîb-terhîbe yönelik ahlâkî içerikli eserlerde çoğu kez sıhhat
açısından problemli olan hadislerin delil olarak kullanılmasında mütesâhil
davranıldığı bir vakıadır. Tasavvuf ehlinin, Allah katında büyük ecir
kazanacakları zannı ile uydurdukları hadisler, zühd ve takvaları yönünden
insanlarda uyandırdıkları güven hissi dolayısı ile çok defa kabul görmüştür.71
66 Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 314- 319. 67 İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, (Haz. Sabri Hizmetli), Ankara, Umran yy., 1981, s. 36; Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s. 70. 68 Bu konuda “ ���آ� آ��ا م ” “Ben gizli bir hazine idim, bilinmemi istedim…” hadisi gösterelebilir. Hadisin değerlendirmesi için bk. İsmâil b. Muahmmed el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafa ve Muzîlu’l-İlbâs amma İştehera mine’l-Ehâdisî alâ Elsineti’n-Nâs, I-II, II. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1418/1997, s. 121 (hno:2014). Bunun yanında Âlemin yaratılışı, insan-eşya-Allah münasebetleri, vahdet-i vucud, evliya ve hatm-i evliya meselelerinde, Haikât-ı Muhammediye konusuna, şeyhlik, dervişlik ve zühdün diğer unsurlarına dair olmak üzere tasavvuf ehli tarafından eserlerinde kütüb-i sittede olmayan pek çok hadis nakledilmiştir. Tasavvufa tenkit yönetenler ise bu hadislerin doğru olmadığından hareketle bunların üzerine bina edilen nazariyeleri de tenkit etmişlerdir.(Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 85-88; Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 67-413.) 69 Buhârî, İlim 38, Cenâiz, 23, Enbiya 50, Edeb 109; Müslim, Mukaddime 1-4 (hno:1-4), Zühd 72 (hno:3004), Ebû Dâvud, İlim 4 (hno:3651); Tirmizî, Fiten 70 (hno:2257), İlim 8 (hno:3659); İbn Mâce, Mukaddime 4 (hno:30-37). 70 Ebû Zekeriyâ Yahyâ b. Şeref en-Nevevî, , el-Minhâcü Şerhu Sahîhi Müslim b. El-Haccâc, I-XVIII, I. Cilt, Beyrut, Dârü İhyâi’t-Türasi’l-Arabiyye, 1392, s. 70; Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, Ankara, DİB yy., 1975, s. 65,. 71 Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 56-60.
30
Bu türlü rivâyetlerin mutasavvıflar arasında nakledilmek sûreti ile yaşatılması
ve meşrulaştırılmasında, sûfîyenin kendinden önceki üstatlarının kitaplarında
bu rivâyetleri görmüş olmalarının ve arkasından da bunları tenkit etmeden
eserlerinde nakletmelerinin etkisi büyüktür. Bu meseleye ileride “Hadisçilerle
Sûfiler Arasındaki Münasebetler” konu başlığında tekrar dönülecektir.
2. Merfu’ Hadis
Kökü “ر��” (ra-fe-a’)’dır. Lügatte “yukarı kaldırmak, yükseltmek”
anlamına gelen “ر��” (ref’) mastarından ism-i mef’ûldur.72 Ref’ kelimesi erken
dönemlerden beri "Bir sözü, bir haberi bir kimseye nisbet etme" manasına
kullanılmaya başlanmış,73 bilâhare merfu’ kelimesi "Bir sözü, bir haberi
Resul-i Ekrem (s.a.)'e nisbet etme" şeklindeki terim anlamını kazanmıştır.74
Merfu’ olarak nitelenen bir rivâyetin; senedinin bulunup bulunmaması, sahih
veya uydurma olması arasında fark yoktur. Bir rivâyete merfu’ denildiğinde
onun kesinlikle Hz. Peygamber'e aidiyeti belirtilmiş olur.75
Hadisçiler merfu’ kelimesini başka manalarda da kullanmıştır. Hatîb
Bağdadî, Hz. Peygamber’e özellikle sahabinin nisbet ettiği söz ve fiile merfu’
denileceğini ifade etmiştir.76 Fakat bu tarif, hadisçiler arasında meşhur
değildir. Hadisçiler arasında meşhur olan görüşe göre merfu’ hadis: “İster
muttasıl isnadla rivâyet edilmiş olsun, ister munkatı isnadla rivâyet edilmiş
olsun, ister isnad bir sahabide kesilerek mevkûf, isterse bir tâbi’de kesilerek
maktu olsun, Hz. Peygamber’e ait olduğu anlaşılan bütün söz, fiil, takrir77 ve
72 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, VIII, 129. 73Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel eş-Şeybanî, Müsnedü Ahmed b. Hanel, I-VI, V. Cilt, İstanbul, Çağrı yy., 1982, s. 153; Müslim, İman 312 (hno:312), Tahâret 87 (hno:278’i takip eden numarasız rivâyet). 74Müslim, Eşribe 77 (hno:2033’den sonra devam eden numarasız hadis.) 75 Abdullah Aydınlı, “Merfu”, DİA, XXIX. Cilt, Ankara 2004, s. 180. 76 Ahmed b. Ali b. Sabit Ebu Bekir Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fi İlmi’r-Rivâye, (tah. Ebû Abdillah es-Sûrakî, İbrahim Hamdî el-Medeni), Medine, Mektebetü’l-İlmiyye, t.y., s. 21. 77 Şemsü’d-Din Muhammed b. Abdurrahman es-Sehavî (v. 902/1496), Fethu’l-Muğîs Şerhu Elfiyeti’l-Hadis, I-III, I. Cilt, Lübnan, Dâru’l-Kütibi’l-İlmiyye, 1403, s. 102; Ebû Amr Osman b. Abdirrahmân İbn Salâh es-Şehrezûrî, Ulûmu’l-Hadis, Mektebetü’l-Fârâbî, 1984, s. 27; Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 267.
31
vasıflara78 denir.”
İnceleyebildiğimiz kadarı ile İsmâil Hakkı Bursevî hadisçilerden farklı
olarak, mevkûf hadisin hükmünü biraz daha genişletmiş ve onu merfu’ hadis
mertebesine kadar yükseltmiştir. Nitekim o, mevkûf hadisin hükmü hakkında
“şayet bir konuda merfu’ hadis yok ise o konudaki sahabi sözleri merfu’ hadis
hükmündedir” şeklinde bir kanaate sahiptir.79 Bu durum mevkûf hadisi merfu’
saymamak şartı ile belki bir noktaya kadar makul karşılanabilir. Fakat işin
hadis usûlünü ilgilendiren kısmı itibari ile mevkûf hadisin merfu’ diye
isimlendirilmesi mümkün değildir. Mevkûf hadislerin bir kısmı âlimlerin
çoğuna göre merfu’ hükmünde mevkûf olarak kabul edilmektedir. Bunlar,
İsrâiliyyat’tan ictihad mahsulü olmamak şartıyla Kur’ân ayetlerinin nüzul
sebeplerine, Kur’ân ve Sünnet’teki neshedilmiş hükümlere, yapılan bir işten
kazanılacak sevap ve günahların mahiyetine, yaratılış ve peygamberler
tarihine, ileride meydana gelecek savaşlar, fitneler ve kıyamet ahvaline, akıl
ve duyu organları ile bilinmesi mümkün olmayıp sadece Resûlullah (s.a.)’den
öğrenilebilecek konulara dair bilgilerdir.80 Fakat bu hadisler; dikkat edilirse
mevkûfluk vasfını kaybetmemekte ve doğrudan Resûlullah (s.a.)’den rivâyet
edilen merfû hadislere de denk olmamaktadır.
İsmâil Hakkı Bursevî’nin yukarıdaki durumdan farklı olarak merfu’ hadis
konusunda, hadis âlimlerinin kabul edemeyeceği bir takım kanaatlere sahip
olduğu görülmektedir. Bursevî’ye göre, sahabi dışında Resûlullah (s.a.)’den
bilinen tahammül ve edâ yolları dışında nakilde bulunan evliyanın sözleri de
bir yönü ile merfu’ hadis cinsindendir. Çünkü onlar bu sözleri, Resûlullah
(s.a.)’den bir lisanı mahsus ile işittikleri şeyler doğrultusunda söylemişlerdir.
78 Itr, Menhec, s. 26; el-Beykûniyye, Şerhu’l-Manzumetü’l-Beykûniyye, s. 21. 79Bursevî, Şerh-i Pend-i Attâr, İstanbul, Matbaatu Muhib, 1287, s. 71. Bursevî bu konuda Ebû Hanife hakkında rivâyet edilen bir haberi ele alır. Bursevî, İbn Abbas (r.a.)’dan nakledilen bir rivâyette , “Hz. Peygamber’den sonra bir nur olacakki onun künyesi Ebû Hanife’dir” demektedir. O, bu rivâyetin merfu’ olan varyantını da zikretmekte fakat İbn Abbas (r.a.)’dan nakedilen mevkûf rivâyeti ön plana çıkarmakta ve sahabi sözünün, o konuda merfu’ hadis yoksa merfu’ hadis hümünde olduğunu ifade etmektedir. Bk. Bursevî, Şerh-i Pend-i Attâr, s. 71 80 Ahmed b. Ali İbn Hacer el-Asklanî, Nüzhetü’n-Nazar fî Tavzîhi Nuhbeti’l-Fiker, Dımaşk 1481/1992, s. 101-108.
32
O bu hususta şöyle der: “Ebrâr’ın iyilikleri, mukarrabînin kötülükleri
mesabesindedir” kelam-ı latîfî, İbn Asâkir’in rivâyet ettiği üzere hadis değildir.
Belki şeyh Ebû Sâid el-Harraz, Şeyh-i Ekber lisânı üzere tarikatın
büyüklerinden belki, ehass-ı ehl-i hakîkattendir. Bu mekaller fi’l-hakika Elsine-
i Fahr-i Âlem’den bir lisân-ı mahus ve hasenâtından bir hasene-i hâssa
olmakla, mekalleri Fahr-i Âlem’e nisbet olunur. Nitekim Hz. Ali’nin “Kim
nefsini bildiyse, Rabbini de bilir” kelâmına ve emsaline hadis ıtlak iderler.”81
Bursevî’nin “bir lisân-ı mahsus” olarak vasfettiği, muhtemelen keşf yoludur.
O, bu yolla bazı haberlerin Hz. Peygamber’den işitilebileceği
kastedilmektedir. Bursevî’nin yukarıda ifade etmiş olduğu anlayışın kabul
edilmesi mümkün değildir.
Hadis tahammül ve eda yöntemlerinden olarak, genellikle
mutasavvıflarda görülen yakaza, insilâh, keşif, ilham vb. usûller, hadis
âlimleri tarafından muteber bir yol olarak kabul görmemiştir.82 Hadis tarihinde
muhaddîsler, Hz. Peygamber’e ait olan hadislerin tespiti hususunda, hadisleri
rivâyet eden ravîlere ulaşabilmek için diyar diyar dolaşarak uzun ve
meşakkatli bir yolun talibi olmuşlardır. Gayet yorucu ilmî mesaileri sonunda
bir hadis merviyyatı meydana getiren bu mütehassıs ilim adamları, ulaştıkları
bu rivâyetleri ince tetkiklerden geçirmişler hadisler içinde sahîh, zayıf ve
uydurma olanları birbirinden ayırarak usûl ve kaideler koymuşlardır.83 Fakat
bunun yanında tasavvuf ehlinin geliştirdiği bir takım metotlar özellikle sûfî
dünyada revaç bularak yangınlaşmış bunun üzerine pek çok İslâm âlimi,
tasavvuf ehli tarafından revaç bulan bu metotları eleştirmişlerdir.84 Gerçekten
de kütüphaneler dolusu oluşan bu hadis külliyâtı, bir hadisin kime ait
olduğunu tespit konusunda yeterli ve hadislerin sıhhatinin araştırılmasında
gerekli malumatlar verebilecek kadar da geniştir.
81 Bursevî, Ferahu’r-Rûh, II, 141. 82 Tasavvuf ehlinin hadis alma yolları ve bu konu ile ilgili daha geniş malumat ve değerlendirmeler için bk. Avcı, Sûfîlerin Hadis Anlayışı, s. 97-170. 83 Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 129-138; Seyit Avcı, Hadis İlmi Hadisçilerin Fazileti ve Kırk Hadis, ., Konya, Esar yy., 2004, s. 24-32,. 84 Avcı, Sufilerin Hadis Anlayışı, s. 166-173.
33
3. Mevkûf Hadis
Mevkûf kelimesi, “و��” (v-k-f) kökünden türemiş bir ismi mef’ûl olarak
sözlükte “durmuş, durdurulmuş” anlamlarına gelmektedir.85 Terim olarak
“İsnadın Hz. Peygambere ulaşmadan sahabide durması veya durdurulması“
şeklinde tarif edilmiş ve sahabinin söz, fiil ve takrirlerine dair rivâyetlere bu ad
verilmiştir.86
Hadislerde, ümmetin en hayırlı nesli olarak nitelenen sahabilerin sözleri
ve davranışları özel bir değerlendirmeye tâbi tutulmuş, aynen Hz.
Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinin tespit ve naklinde gösterilen titizlik
sahabilere ait olan merviyyata da gösterilmiştir. Bu manası ile sahabiye ait
olan hadisler, isnad sistemiyle nakledilmiş, sünnetle karışık olarak bilhassa
musanneflerde, müsnedlerde ve sünenlerde onlara yer verilmiştir.87 Özellikle
Tabiîn âlimlerinden olan Şa’bî’nin, Resûlullah (s.a.)’e ait olan hadislerin
toplanmasına dair tavsiyesi üzerine İbn Şihâb ez-Zührî, Resûlullah (s.a.)’in
hadisleri yanında sahabiye ait rivâyetleri de derlemiştir.88
Sahabinin pek çok tanımı olmakla beraber en çok kabul göreni, “Hz.
Peygamberi gören ve bu imanla yaşayıp ölen kimse” şeklindeki tarifidir.89
Bursevî, genel olarak sahabinin bu şekildeki tanımını kabul etmekle90 birlikte,
sahabi kavramının çerçevesini genişletmiştir. Mesela o, Hz. Peygamberi
risaletinden sonra bir takım özel haller ile görenleri de sahabiden saymıştır.91
Ona göre insilâh ve keşif gibi özel haller ile Hz. Peygamber’in vefatından
85 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, IX, 359. 86 Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah Hâkim en-Neysâbûrî, Ma’rifetü Ulûmi’l-Hadis, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1977, s. 59; Hatîb El-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 21; İbn Salâh, Ulûmu’l-Hadis, s. 27; es-Suyutî, Tedrîbü’r-Ravî, I, 184. 87 Abdullah Aydınlı, “Mevkûf”, DİA, XXIX. Cilt, Ankara 2004, s. 457. 88 Hatîb El-Bağdâdî, el-Câmiî li Ahlâkı’r-Ravî ve Âdâbi’s-Sâmi’, I-II, II. Cilt, Riyad, Mektebetü’l-Meârîf, 1403, c. 190. 89 Hatîb El-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 49-52. 90 Bursevî, Hadis-i Erba’in Tercemesi, s. 201. 91 Bursevî, İsmâil Hakkı, Kitabü’l-Müteferrikât, vr. 7b, Süleymaniye- Esad Efendi Kütüphanesi, sıra no: 1667.
34
sonra onun meclisine dâhil olan kişinin sünnetlerine ittiba etmek de
lazımdır.92
Bu arada Bursevî’nin kendisi de bizzat yakaza halinde iken Hz.
Peygamber ile sohbette bulunmuş hatta Resûl-i Ekrem’den nakilde bulunma
şerefine nail olmuştur. Bursevî, bundan dolayı kendisinin de sahabiden
olduğunu büyük bir coşku ile bildirmektedir. Bursevî, zikri geçen olayın
kendisinin Şam’da ikamet ettiği (1129/1717) sıralarda meydana geldiğini ve
Resûlullah (s.a.)’in kendisine hitaben “Men tahakkaka ismî tahakkaka ismuh
(İsmimin hakikatine eren kişinin ismi de hakikate erer)” buyurduğunu haber
vermektedir.93
Fakat sahabi için yapılan bu ilave tanım, hadis âlimlerince kabul
görmemiştir. İbn Hacer, yakaza halinde Resûlullah (s.a.)’i gören bazı Salihler
için; “Bu cidden müşkildir, eğer zâhirine hamledilirse bunlar sahabiden
sayılırlar. Bu durumda kıyamete kadar Hz. Peygamber ile sohbet ihtimali
gündeme gelir” 94 sözleri ile bu durumun kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.
Bursevî’nin yapmış olduğu bahse konu ilave tanım, keşf ve insilâh gibi
yolların bir bilgi kaynağı olarak kabul edilip edilmemesi ile de yakından
ilgilidir. Hadis usûlünde hadis alma ve nakletme yolları içerisinde keşf ve
insilâh gibi bilgi alma ve nakletme yolları bulunmamaktadır. Hadis ilminde
haberlerin aktarılmasında asıl olan seneddir ve sened adeta din olarak
görülmüştür. Nitekim İbn Sirîn (v. 110/728) “Bu ilim dindir, dininizi kimden
aldığınıza dikkat edin”95 diyerek isnadın önemine işaret etmiştir. Hâkim en-
Neysabûrî’nin isnad konusunda yaptığı şu değerlendirme sanırız bu konunun
ehemmiyetini yeterince vurgulayacak mahiyettedir: “Eğer isnad ve
92 Bursevî, Hadis-i Erba’in Tercemesi, s. 226. Bursevî bu görüşünde yalnız da sayımaz nitekim ibn Arabî de bu yolla sahabi olunabileceğine dair bir kanaate sahip bulunmaktadır. bk. Muhyiddîn Ebû Abdullah Muhammed İbn Arabî, el-Fütûhâu’l-Mekkiyye, I-IV, III. Cilt, Mısır,1329. III, 50. 93 Bursevî, Kitabü’s-Silsile, s.106. 94 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, I-XIII, XII. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Ma’rife, 1379, s. 385. 95 Müslim, Mukaddime 5 (hno:26).
35
muhaddîslerin isnada olan düşkünlükleri ile isnadın korunmasına yönelik
faaliyetleri olmasaydı, İslâm çizgisi muhafaza edilemez bir hale gelir, bunun
neticesinde de ilhad ve bida’t sahipleri için hadis uydurmak ve isnadları
değiştirip bozmak tehlikesi söz konusu olurdu. Zira haberler, isnadlardan
soyulduğu zaman son derece beter bir durum ortaya çıkardı.”96
Bunun yanında mevkûf olan hadisin hücciyyeti konusunda Bursevî,
şayet bir konuda merfû hadis yoksa o konudaki sahabi sözlerinin merfu’
hadis hükmünde olduğunu ve böylesi konularda, sahabi sözünün aksine
içtihadın caiz olmadığını Şerh’inde ifade etmektedir.97
III.SÛFÎLER VE HADİS
Tasavvufun ortaya çıkışında etkili olan âmil daha önce de ifade ettiğimiz
gibi, İslâm’ın temel kaynakları olan Kur’ân ve Sünnet’teki verilerdir.98 Varlık
ve meşruiyetlerini Kur’ân ve Sünnet’ten alan ve her fırsatta sünnete
bağlılıklarını ifade eden tasavvuf ehlinin,99 hadisler karşısında gerek onları bir
96 Hakîm en-Neysâbûrî, Ma’rife, I, 40. 97 Bursevî, Şerh-i Erbaîne Hadisen, İstanbul, Darü't-Tıbaati'l-Amire, 1253, s. 66; Bursevî, Şerh-i Pend-i Attâr, s. 71. 98Kur’ân ve Sünnet’te insanları tasavvufî düşünceye, zühdî yaşayışa yönlendiren ayet ve hadisleri için bk. el-Cum’a (62), 62 ; eş-Şems (91), 9-10; ez-Zümer (39), 22; eş-Şuarâ (26), 88-89; Âl-i Îmran (3), 191; el-Ankebut (29), 69; el-Müzzemmil (73), 2-4. Bunun yanında hadis-i şerfler için bk. Buhârî, İmân 37; Müslim, İmân 1-5 (hno:8-9). 99Ebû Nasr es-Serrâc (v. 378/988), el-Lüma’ fi’t-Tasavvuf adlı eserinde bu durumu şu şekilde ifade etmektedir; “Bu havassın içinde biraz daha özel bir grup daha vardır ki, onlar dini esasları sağlamlaştırdıktan, ilâhi hududu koruduktan ve bu konularda hiçbir sünnet bırakmadan hepsini yerini getirdikten sonra, Allah Resûlu (s.a.)’ın taat, ibadet, adâb ve güzel ahlâkla ilgili hoş hallerini araştırarak, nefislerini Allah Resûlü (s.a.)’e tam uydurmaya ve onu örnek almaya çalışırlar. Resûlullah (s.a.)’in adâb, ahlâk, fiil ve davranışlarına sımsıkı bağlanırlar. Onun yücelttiğini yüceltir, onun küçük ve az gördüğünü de az görürüler. Oun beğendiğini beğenir, beğenmediğini terk ederler. Onun sabrettiğine sabrederler. Onun düşmanlık beslediğine düşmanlık, dostluk beslediğine dostluk beslerler. Onun değerli saydığına değer verir, teşvik ettiğine yönelirler. Onun sakındırdığı şeyden de sakınırlar.” , Ebû Nasr Abdullah b. Ali es-Serrâc, el-Lüma’ fi’t-Tasavvuf, (çev. Hasan Kamil Yılmaz, İslâm Tasavufu), İstanbul, Altınoluk yy., 1996, s. 95; Hicri III/IV. asrın ârifler sultanı Bâyezîd-i Bestâmî’nin sünnete bağlılığını göstermesi açısından şu örnek gerçekten dikkat çekicidir. O bir vakitler kendisini tamamen ibedete vermek gayesiyle, yemek derdinden, hanım meşguluyetinden kurtulmak istemiş, Allah’a bu yolda bulunmaya niyaz etmişken, bundan hemen vaz geçmiştir. Kendisini bu teşebüsden alıkoyan hususu, o şöyle ifade etmektedir: “Bunu Resûlullah (s.a.) istememişken benim Allah’dan istemem nasıl caiz olabilr?”(es-Serrâc, el-Lüma’ fi’t-Tasavvuf, s. 105) Bu konudaki diğer örnekler için bk. Mehmed Said Hatiboğlu, “İlk Sufilerin Hadis/Sünnet Anlayışları Üzerine”, İslâmiyât Degisi, c. II, sy. 3, Temmuz-Eylül 1999, Ankara 1999, s.7-14; Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, 89.
36
bilgi kaynağı olarak görmede gerekse rivâyet etmede bir muhalefet içerisinde
bulunmamaları ilk akla gelen değerlendirme olsa gerektir.
Gerçekten de sûfiler, Kur’ân’ın yanında sünnetin ifadesi olan hadisleri
bir bilgi kaynağı olarak görmüşler onları delillendirmek istedikleri görüşlerinde
referans olarak almışlardır. Nitekim keşfi naklin önüne alan İbn Arabî (v.
638/1240) bile bu konuda; “Muhaddîs, nübüvvet kelamından bir hadis rivâyet
ettiğinde bize düşen görev, hiçbir münakaşaya girmeksizin onu kabule hazır
olmamızdır. Bu hadis ister bir söz başlangıcı, ister bir soruya cevap şeklinde
olsun durum değişmemektedir. Bir konuda veya ihtilafta Hz. Peygamber’in bir
hadisi gündeme geldi mi ona teslim olup durmak vaciptir”100 demektedir.
Müellifimiz Bursevî de bu konudaki kanaatlerini şu şekil de ifade etmektedir;
“Eğer Resûlün sohbetine katılamamış, onunla beraber olamamışsan o
takdirde, senin için onun sünnetine sarılman, hadislerine kulak vermen ve
onun sünnetini sevenlerin sohbetine katılmanla bu durum mümkündür.”101
Sünnete sımsıkı sarılan tasavvuf ehlinin; hadisleri delil alma ve
kullanmadaki tutumları bu şekilde müspet iken, hadis ilimleri konusundaki
tavırları aynı paralelde gözükmemektedir. Sûfîlerin genel itibari ile başta
hadislerin rivâyet edilmesi olmak üzere, onların kritiğinin yapılması ve kaynak
değerinin ortaya konması vb. konularda, hadis âlimleri gibi kılı kırk
yararcasına titiz bir tutum içerisinde olmadıkları anlaşılmaktadır. Böyle bir
neticeye onların söz ve fiillerine bakarak varmak mümkündür.
Pek çok sûfînin tasavvufa intisab etmeden önce hadis ve diğer zahiri
ilimlerle meşgul iken tasavvufa intisaplarından sonra bu meşguliyetlerini
100 İbn Arabî, el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye, I, 298. Benzer şekilde Cüneyd-i Bağdadî’de “Bizim bu ilmimiz (tasavvuf), Resûlullah (s.a.)’ın hadisine bağlıdır” demektedir. (bk. es-Serrâc, el-Lüma’, s. 104) Sûfîlerin hadis ve sünnete bağlılıkları ile ilgili örnekler için bk., Ebû İshâk İbrahim b. Musa eş-Şâtıbî (v. 1250/1834), el-İ’tisâm, (çev. Ahmet İyibildiren), , I-II, I. Cilt, İstanbul, Kitap Dünyası yy., 2003, s. 113-126. 101 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 343.
37
asgari seviyeye düşürerek, kendilerini tamamen ibadete verdikleri
görülmektedir.102
İlk asırların büyük zâhidleri arasında hadis ile meşgul olan, hadis rivâyet
eden kişilerin bulunduğu bir gerçektir. Nitekim Sâlimiyye tarikâtının meşhur
imamı Süheyl-i Tusterî (v. 283/896): “Kim dünya ve ahireti istiyorsa, hadis
yazsın”103 dediği rivâyet edilmektedir. Fakat bunun yanında hadis rivâyetine
sıcak bakmayan sûfîler de bulunmaktadır. Nitekim Fudayl b. İyâd (v. 187/
802) kendisinden hadis rivâyet etmek isteyen İshâk b. İbrahim’e şu şekilde
cevap vermektedir “Benden dinarlar isteseydin, bu bana hadisten daha kolay
gelirdi. Şayet bildiğinle amel etse idin, bu seni hadis semaından
alıkoyardı.”104 Acaba sünnete bu kadar bağlılığı ile şöhret bulmuş tasavvuf
ehlinin, hadis rivâyeti başta olmak üzere hadis ilimlerine karşı mesafeli bir
kalmamaları nasıl izah edilebilir? Tabi bunun çeşitli sebepleri vardır. Nitekim
tasavvuf ehlinden bize intikal eden haberlere bakıldığında, bunun izâhı bir
nebze olsun yapılabilmektedir.
Nitekim ilk dönem bir kısım sûfîlerin, kültürlerini hadisle inşa ettikleri
halde, daha sonraları çevrelerinde gördükleri yozlaşmanın tesiriyle,
kendilerini riyâzet hayatına hasrederek inzivaya çekildikleri bilinmektedir.105
Bu konuda önde gelen tanınmış mutasavvıflardan Merv asıllı Bağdatlı Bişr-i
Hâfî (v. 227/842)’nin tavrı örnek olarak zikredilmeye değerdir. O, hadis
rivâyetinin artık Allah rızası için yapılamadığını görünce “Günümüzde
102Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 29; Sûfilerden Marûf el-Kerhî, Zunnûn el-Mısrî, Davut et-Tâî, Hassan İbn Sinân ve Bişr İbn Haris hadis rivâyet edebildikleri halde, ibadet ve riyâzet gibi sebepler onları hadis rivâyet etmekten alıkoymuştur. (bk. Abdullah Aydınlı, Doğuş Devrinde Tasavvuf ve Hadis, , İstanbul, Seha Neşriyat, t.y., s. 135-136.) Teracim kitaplarında birçok zahid ve sûfî hakkında şu kalıplaşmış ifadeye rastlanılmaktadır “Salah ve zühdün kendisine galip geldiği kimselerdendir. Bu nedenle hıfz ve itkan yönüyle zayıf kalmışlardır.” Bunlar arasında; Abbad b. Abbad el-Esrufî er-Razî (bk. Muhammed b. Hibban b. Ahmed Ebû Hatim İbn Hibban, el-Mecruhîn, I-III, II. Cilt, Dâru’l-Va’yî, Haleb, t.y., s. 170), Abdulvahid Zeyd b. El-Basrî (bk. İbn Hibban, el-Mecruhîn, II, 154-155), Ebû Bekir b. Abdillah en-Neşelî (bk. İbn Hibban, el-Mecruhîn, III, 145) sayılabilir. (Aydınlı, Doğuş Devrinde Tasavvuf ve Hadis, s. 213) 103 Hatîb el-Bağdâdî, Şerefu Ashâbi’l-Hadis, (haz. Mehmed S. Hatiboğlu), Ankara, DİB yy., 1991, s. 180 (hno: 128). 104 Ebû Nuâym, Hilye, I, 86-87. 105 Hatiboğlu, “İlk Sufilerin Hadis/Sünnet Anlayışları Üzerine”, s. 11.
38
hadisçilik menfaat kapısı haline geldi” diyerek, hadis rivâyetini terk etmiş,
hafızasındaki hadislerin silinmesini, kitaplarının gömülmesini dahi
istemiştir.106
Yine İbrahim b. Edhem (v. 161/777)’e göre hadis rivâyeti, zaman alması
sebebiyle bir takım ibadetlere mani olmaktadır. Dolayısıyla bu işten uzak
durmak gerekmektedir. O bu mevzudaki görüşünü; “Kurra’ ile oturmaya,
dinde derinleşmeye bak! Hadis talebi için sana gelen gruptan sakın. Onlar
seni tasdik ederlerse nafile ibadetlerine mani olurlar. Seni yalanlarlarsa
kalbini meşgul ederler” diyerek ifade etmektedir107
Bir takım sûfîler de hadis rivâyetinin insanlara yüklediği mesuliyetten
dolayı bu işten geri duruşlardır. Nitekim Şa’bî (v. 103/719) “Bu ilimden hiçbir
şey işitmemiş olmayı arzu ederdim”108 derken, Şu’be “Hadisten başka beni
cehenneme götürecek hiçbir şeye inanmıyorum”109 demektedir. Zunnûn-i
Mısrî’ye hadis rivâyeti ile niçin ilgilenmediği sorulduğunda o, “Hadis ilmiyle
uğraşan hadis ricali vardır. Bana gelince ben nefsimle meşgul oluyorum”110
diyerek bu işin ehline teslim edilmesi gerektiğine vurgu yapmış ve aynı
zamanda içinde bulunduğu halet-i ruhiyesini de ifade etmeye çalışmıştır.
Bunun yanında sûfîlerden bazılarının da; riya, kibir ve nefsin arzusuna
muhalefet edememe endişesinden dolayı hadis rivâyet etmekten uzak
durdukları görülmektedir. Meselâ Muhammed b. Yusuf el-İsfehanî,
Abdurrahman b. Mehdî’ye “İnsanlara hadis rivâyet et ve öğret. Fakat insanlar
etrafına toplandığında kalbinin durumunun nasıl olduğuna bir bak”111 diyerek
hadis rivayet ederken, insanların ilgileri karşısında nefsin bunlardan
etkilenme endişesinin olabileceğini dile getirmektedir.
106 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, I-XIV, VII. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,t.y., s. 71-72. 107 Ebû Nuâym, Hilye, VIII, 360. 108 Hatîb el-Bağdâdî, Şeref, s. 118 (hno: 269). 109 Hatîb el-Bağdâdî, Şeref, s. 118 (hno: 270). 110 Abdülvehhab b. Ahmed eş-Şa’rânî, Tabakâtü’l-Kübrâ, I-II, I. Cilt, Mısır, Matbaatu’l-Amire el-Osmaniyye, 1316, s. 71. 111 Ebû Nuâym, Hilye, VIII, 234-235.
39
Görüldüğü gibi tasavvuf erbabının söz ve fiilleri ile hadis rivâyetine karşı
tavır koymalarının arkasında yatan gerekçeler; bazen doğrudan kendilerinin
zühd anlayışından, bazen de etraflarındaki hadis rivâyeti ile uğraşan kişilerde
gördükleri bir takım olumsuz hal ve hareketlerden kaynaklanmaktadır. Her ne
sebeple olursa olsun hadis rivâyeti konusunda takındıkları bu menfi tavırları,
onların hadis nakillerinin azalmasına, rivâyetlerinin değerinin düşmesine,
hadis eğitimlerinin ve sahih hadis bilgilerinin zayıflamasına ve yazılan
malzemeyi imha etmek gibi hoş olmayan sonuçların ortaya çıkmasına neden
olmuştur.112
Sûfîlerin hadis rivâyeti konusundaki mezkûr yaklaşımları ile birlikte,
kitaplarında hadisleri nakil etme şekilleri, sahih veya zayıf olması açısından
hadislerin değeri, delil olma yönü, hadis ravîlerinin güvenilirliği, hadislerin
yorumlanması gibi usûlü hadise dair konulara bakış açıları da tabii olarak
farklılık arz etmiştir. Özellikle tasavvuf ehlinin hadislere bakış açılarındaki bu
farklılaşma, hadisçilerle-sûfîler arasında birbirlerine karşı bir takım olumsuz
kanaatlerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu da haliyle hadisçilerle-sûfiler
arasındaki münasebetlerin irdelenmesini, sûfîlerin hadis olarak nakledilen
malzemenin kritik edilmesinde hadisçilerden ayrılan yönlerinin tespit
edilmesini zaruri hale getirmiştir. Müteakip bölümde, bu konu üzerinde
durmaya çalışacağız.
IV. HADİSÇİLERLE SÛFÎLER ARASINDAKİ MÜNASEBETLER
Sûfîlerle hadisçiler arasındaki münasebetler, daha çok hadislerin
rivâyetinde uygulanan usûl konusunda ki görüş farklılıklarının taraflar
arasında oluşturduğu münakaşa zemininde gerçekleşmiştir. Nitekim sûfîlerin,
hadis tahammül ve arz konusundaki genel tavırlarının hadisçilerden farklı
oluşu, hadis olarak nakledilen malzemenin sahihlik veya zayıflık yönü
bakımından delil olmasında bu iki grup arasında oluşan tutum farklılıkları,
112 Daha geniş bilgi için bk. Aydınlı, Doğuş Devrinde Tasavvuf ve Hadis, s. 138-153; Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 29-33; Uysal, Tasavuf Kültüründe Hadis, s. 63-64.
40
hadislerin kullanılması ve yorumlanmasında yine sûfî yaklaşımın
hadisçilerden farklı olması, bu münasebetlerdeki olumsuz gidişin en önde
gelen sebeplerinden sayılabilir.
Genel olarak sûfîlerin, hadislere karşı yaklaşımları, öğüt almak ve amel
etmek için olmuş, bu da onların gayretlerini isnaddan metin üzerine
kaydırmıştır. Bundan dolayı da onlar için önemli olan sened değil, hadisin
ihtiva ettiği mana olmuştur.113 Tabiînden Hasan Basrî (v. 110/728)’nin şu
tutumu sanırız konumuza ışık tutmaktadır. Hasan Basrî’ye bir kişi hadis
rivâyetinde bulunduğu sırada : “Ey Ebâ Saîd! Bu hadisi kimden rivâyet ettin?”
diye sordu. Hasan Basrî: “Kimden olduğunu ne yapacaksın? Hadisten
alınması gereken öğüt sana ulaşıp, hadisin delil olması yönüyle seni
ilgilendiren durum ortaya çıkmadı mı” diye cevap verince adam ona “Ben
senden daha zahidim” diyerek karşılık vermiştir.114 Nitekim Hasan Basrî ile
çağdaş olan İbn Sirîn (v. 110/728) ise isnad konusunda Hasan Basrî’den
farklı düşünerek “Bu ilim dindir, dininizi kimden aldığınıza dikkat edin”115
tavsiyesinde bulunmuştur.
Mutasavvıfların isnada hadisçiler kadar önem vermemiş olması
zamanla ona karşı yeni bir alternatif olarak keşif, ilham, rüya vb. yollar ile
hadis elde etmek ve yine bu yollarla hadisleri Hz. Peygamber’e tashih
ettirmek gibi bir takım metotları gündeme getirmiştir. Başta Ebû Talib el-
Mekkî (v. 386/996) olmak üzere, Kuşeyrî (v. 465/1072), İbn Arabî (v.
638/996) ve müellifimiz İsmâil Hakkı (v. 1137/ 1725) gibi pek çok mutasavvıf
bu yollarla hadis alınıp, tashîh ettirilebileceği kanaatine sahiptirler.116
113 Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 34. 114 Ebû’l-Abbâs Şesü’d-Dîn Ahmed Muhammed İbn Hallikân (v. 681/1282), Vefayâtü’l-A’yan ve Ebnâü Ebnâü’z-Zamân, (Tah. İhsan Abbas), I-VII, II. Cilt, Beyrut, Dâru’s-Sâdır, t.y., s. 70. Yine sufîlerden Ferîdüddîn Attar (v. 618/ 1221): “İrfan, amel ve halin neticesidir, ezberlemenin ve kâlenin mahsulü değildir, îyandır, beyan değildir. Duyuş ve yaşamdır, işitme değildir” demektedir. (bk. Süleyman Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı, İstanbul, Dergah yy., 1979, s. 145) 115 Müslim, Mukaddime 5 (hno:26). 116 Nitekim bu konuda Ebû Talib el-Mekkî şöyle demektedir: “Bazı hadisçilerin zayıf bulduğu kimi hadisçiler vardır ki, onlar ahîret âlimlerinden ve marifet ehlinden olabilir. Bu kimselerin bazı
41
Fakat sufiler tarafından en güvenilir yol olarak görülen keşif, ilham, rüya
vb. yollara117 karşı hadisçilerin tavrı menfi olmuştur. Nitekim Tirmizî (v.
279/892)’nin Sünen’ini şerh eden Mübârekfûrî (v. 1353/1935) eserinin
mukaddimesinde bu konuyu ele almakta ve İbn Arabî (v. 638/1240)’yi
eleştirerek şöyle demektedir: “Sıhhati bilinmeyen bir hadis, ne Resûlullah
(s.a.)’ın rüyada yapmış olduğu bir tashihle ne keşif ile ne de ilhamla sahih
olur. Bu ve buna benzer hükümler rüyada Resûlullah (s.a’)in sözüyle tespit
edilmez. Tespit ancak dünyada iken söylemiş olduğu sözlerle mümkündür.
Çünkü hadisin tashîh yolu isnada dayanır”118
Mutasavvıflar ile hadisçiler arasındaki ayrım noktalarından bir diğeri de
mutasavvıfların hadisleri manen rivâyeti tercih etmeleri, lafza itibar
hadisçilerin usûlü dışında hadis ve haber rivâyetinde kendine has (rivâyet) metodu vardır ki, rivâyetlerinde ona göre hareket ederler. Bu durumda hadisçiler bu tür rivâyetleri nakledelerin aleyhinde bir delil değil, esasında bu tür rivâyetleri nakledenler hadisçiler aleyhinde delil olurlar. Çünkü bu rivâyet metodunu hadisçiler dışında hiç kimse zayıf kabul etmemiştir. Bundan dolayı hadis ehli bu rivâyeti yapanları kendi metodları dışında görmüştür”(Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb fi Muameleti’l-Mahbub ve Vasfu Tarikı’l-Mürid ilâ Makâmi’t-Tevhid, (çev.Yakup Çiçek, Dilaver Selvi), I-IV, II. Cilt, İstanbul, Semerkand yy., 2004, s. 177) Ebû Talib el-Mekkî eserinde bu metodlarla rivâyet edilen hadislerden örneklerde verir. Mesela Kûtu’l-Kulub’da Hızır (a.s.)’ın Hz. Peygamber’den nakledilip tashih ettiği ve rüya kanalı ile de Hz. Peygamber’e tashih ettirilen bir rivâyeti senedi ile birlikte zikretmektedir (bk. Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 98-99). Ayrıca hadis ehlinin faziletine dair bir eser kaleme alan Hatib el-Bağdâdî de (v. 463/1071) Şerefû Ashâbi’l-Hadis adlı eserinde “Saliherin Rüyalarında Ashab-ı Hadisi Nimet ve İkram İçinde Görmeleri” başlığının olması dikkat çekicir. Hatib burada bir takım ravîlerin güvenilirliği konusunda, vefatlarından sonra rüya yolu ile verilen bilgilerden bahsetmektedir (bk. Hatib el-Bağdâdî, Şerefû Ashâbi’l-Hadis, s.107-108. Başka misaller için s. 107-111). Yine tefsirlerde çokça rivâyet edilen ve rüya ile elde edilen hadislerden birisi de Hûd sûresi hakkındadır. Kuşeyrî (v. 465/1072), es-Sülemi’den (v. 412/1021) nakille Ebû Ali Şebevî, Resûlullah (s.a.)’i rüyasında görmüş ona; “Ya Resûlullah (s.a.) benim saçlarımı Hud sûresi ağarttı”(bk. Tirmizî, Tefsir 56 (hno:3297)) sözünüzde hangi kısmı sizi ihtiyarlattı. Nebilerin kıssaları mı, yoksa geçmiş milletlerin mahvolmaları mı?” diye sormuş, Resûlullah (s.a.) de ona; “Bunların hiçbiri değil, sadece Hak Teâlâ’nın “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” sözü beni ihtiyarlattı, saçlarımı ağarttı” buyurmuştur (bk. el-Kuşeyrî, er-Risale, s. 286). 117 Keşif yolunun kurucusu olarak bilinen ve eserlerinde bu yolla elde edilen bilgiye büyük önem veren İbn Arabî el-Futûhâtü’l-Mekkiyye isimli eserinde takip ettiği metodu aktarırıken şöyle demektedir: “Nice sahih hadis vardır ki bunlar ravîler yönü ile sahih olduğu halde, keşf sahibi olan bu zata göre sahih değildir. Çünkü keşf sahibi bu hadisi (keşf yolu ile) sahih olup olmadığını Resûlullah (s.a.)’e sormuş, Hz. Peygeamber de bu hadisin mevzû olduğunu bilmiş ve o hadisle amel etmeyi terketmiştir. Ravîleri arasında hadis uydurucusu olmasından dolayı tariki zayıf, kendisi ile amel edilmeyen öyle hadisler vardır ki, bu hadisleri keşf sahibi, Resûlullah (s.a.)’a sorduğundan, onun ruhundan işittiğinden dolayı ona göre bu hadisler sahihtir”( bk. İbn Arabî, el-Futûhâtü’l-Mekkiyye, III, 368) 118 Ebû’l-Ula Muhammed Abdurrahmân b. Abdurrahîm Mubarekfûrî, Mukaddimetü Tuhfeti’l-Ahvezi bi Şerhi Câmii’t-Tirmizî, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Fiker, 1415/1995, s. 218-219.
42
etmemeleridir. Bunun sebebi de hadislerin bizzat lafızlarının dışında mana
yolu ile rivâyet edilebileceği konusunda bir grup âlimin ruhsat vermesidir.
Onlara göre dilin kurallarını iyi bildikten ve haberi manen rivâyet ettikten
sonra lafızları araştırmak vacip değildir. Nitekim Ebu Talib el-Mekkî, Kûtu’l-
Kulûb isimli eserini kaleme alırken haberlerin ekseriyetinde lafza itibar
etmediğini ve hemen hepsinde manen rivâyette bulunduğunu haber
vermektedir.119 Muhaddîsler ile usûlcüler arasında manen rivâyet konusu
hayli tartışma konusu olsa da120 selef ve hadiste derinleşen âlimler hadisin
mana ile rivâyetini caiz görmedikleri gibi takdim, tehir, noksan, ziyade ve
hazif olmaksızın lafzın aynısının korunmasını gerekli görürler.121
Yine mutasavvıflar zayıf ve mevzû hadislerin delil olarak kullanılması
meselesinde hadisçilerden ayrılmaktadır. Özellikle hadis konusunda fazla
derinleşmemiş bu fırka, kendilerine itimat ettikleri evliya ve ulemanın
eserlerindeki hadisleri herhangi bir kritiğe tabi tutmadan sırf onlara hüsnü zan
beslemelerinden ötürü kitaplarına almışlardır.122 Bundan dolayı da
mutasavvıflar daha sonraki hadis âlimleri tarafından, yaptıkları nakiller
konusunda mütesahil olarak görülmüş ve eleştirilere tabi tutulmuştur. Nitekim
müellifimiz Bursevî de Abdulfettah Ebû Ğudde (v. 1997) ve Karadavî gibi
günümüz âlimleri tarafından tenkit edilmiştir. Biz bu konuya “Bursevî’nin
Hadisçiliği” konusunda tekrar değineceğimizden dolayı buradaki
değerlendirmemizi kısa tutuyoruz.
119 Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 174. Ebû Tâlib kitabında hadisçilerden ve sufîlerden mana yolu ile rivaytte bulunan bir takım zevata örnekler vermektedir (bk. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 174-175). 120 el-Hasan b. Abdirrahman er-Ramehurmuzî, el-Muhaddîsü’l-Fasıl beyne’r-Râvî ve’l-Vâî, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Fiker, 1404, s.533-541. 121 Hatib el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 232; Ahmed Naim, Kamil Miras, Sahihi Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, I-XII, I. Cilt, Ankara, Başbakanlık Basımevi, 1980, s. 454. 122 Avcı, Sûfîlerin Hadis Anlayışı, s. 58.
İKİNCİ BÖLÜM
RÛHU’L-BEYÂN’DA NAMAZ SÛRELERİNDE GEÇEN HADİSLERİN TAHRİCİ VE BURSEVÎ’NİN HADİSÇİLİĞİ
Tahrîc kelimesi, “ ج��” (ha-re-ce) fiilinden türetilmiş, çıkarmak
manasında gelen tefîl babından masdardır. Hüküm çıkarmak manasında
hadisin geldiği yere yani ravîsine delâlet etmek üzere ,(istihrâc) ”إ����اج“
bir hadisi manası ile birlikte bir kitapta irad etmek üzere ,(mahrec) ”م��ج“
diye tabir olunur.1 Tahrîc kelimesi istılahen; hadislerin, temel (ihrâc) ”إ��اج“
kaynaklarındaki yerine işaret etmek ve sıhhat derecesini açıklamak şeklinde
tanımlanabilir.2
Hadislerin kaynağını bulmak, başka bir ifade ile hadislerin ilk ve aslî
hadis kaynaklarında yer alıp almadığını tespit etmek, sadece ilmî araştırma
açısından değil, günlük hayatta karşılaşılan herhangi bir sözün hadis olup
olmadığını merak edenlerin meraklarını gidermek açısından da önemlidir.
Hadis edebiyatı tarihine bu açıdan şöyle bir göz attığımızda, ilk zamanlarda
hadisin senedini zikretmek hadisin kaynağını göstermek için yeterli iken,
hadis edebiyâtının tasnifinden sonra artık, sened ve metniyle beraber hadisin
yazılı bulunduğu kitaptaki yerini göstermek işi daha da önem kazanmıştır.
Aslında hadis edebiyatı içinde görülen ale’r-ricâl sisteminden ale’l-ebvâb
sistemine geçilmesinden başlayarak, müstahrec, müstedrek, cem’, miftah ve
fihristlere varıncaya kadar her yeni telif türü eserlerin neşredilmesi gibi
faaliyetler biraz da bu noktadaki problemleri çözmeye yöneliktir.3Hatta
günümüzde teknik imkânların gelişmesi ile her geçen gün piyasaya sürülen
hadis sahasında hazırlanmış compact disklerin de aynı amaca hizmet ettiği
söylenebilir.
Tefsir sahası başta olmak üzere fıkıh, akâid, tasavvuf sahasına ait pek
çok kitapta geçen hadisleri, isnadları ile birlikte tahric etmek ve her bir hadisin
1 Koçyiğit, Hadis terimleri Sözlüğü, s. 450. 2 Mahmud et-Tahhan, Usûlü’t-tahrîc ve Dirâsetü’l-Esanîd, Riyad, Mektebetü’l-Meârif, 1996, s. 10 3 Çakan, Hadis Edebiyâtı, s. 211, 212.
44
kaynağını göstermek üzere pek çok eser yazıldığı bir gerçektir.4 Tarihten
gelen bu geleneğin bir devamı olarak biz de kendi coğrafyamızda yetişmiş
bulunan Bursevî’nin, kaleme aldığı Rûhu’l-Beyân tefsirinde geçen hadislerin
küçük bir kısmının tahricini yapacağız.
Tezimizde Rûhu’l-Beyân’da geçen hadislerden tahrîc edilecek bölümler,
namaz sûreleri diye bilinen kısa sûrelerdir. Aslında Kur’ân-ı Kerim’in tamamı
namaz sûreleridir. Fakat halk arasında kolay ezberlenmesinden dolayı Fâtiha
Sûresi ve Fil ile Nâs Sûreleri arasındaki bu kısa sûrelere “namaz sûreleri”
ismi verilmiştir. Biz yüksek lisans seviyesi de göz önüne alınarak bu
sûrelerde geçen hadislerin tahrîcini yapmaya çalışacağız.
Hadislerin bulunup değerlendirmesinde esas aldığımız kaynak, Rûhu’l-
Beyân’ın İstanbul, 1926 tarihli, Arapça basılı nüshasıdır.5 Tezimizde, Fâtiha
Sûresi’nde ve Fil-Nâs Sûreleri arasındaki kısa sûrelerde geçen kudsî, merfu’
ve mevkûf nitelikli hadisler tahrîc edilecektir. Hadisler yazılırken tefsirdeki
orijinal şekli muhafaza edilmiş, hadislerin tercümesinde mümkün olduğunca
anlaşılır bir uslûbun yakalanması hedeflenmiştir.
Hadislerin geçtiği yerler ve sıhhat durumları hakkındaki
değerlendirmelerimizi hadisin altında “Tahrîc ve Değerlendirme” başlığı
altında sunmaya çalıştık. Bu çalışmamızda hadislerin bulunmasında kaynak
eser olarak öncelikle, Kütüb-i Tis’a esas alınmış, hadisler şayet bu
kaynaklarda geçmiyor ise hicri 5. asırdan önce yazılan sahîh, müsned,
mu’cem, sünen ve musannef türü hadis kitaplarına müracaat edilmiştir.
Bunların dışında Heysemî (v. 807/1404)’nin Mecma’u’z-Zevâid, Aclunî (v.
1162/1784))’nin Keşfu’l-Hafâ, Sehavî (v. 902/1496)’nin Mekâsid’l-Hasene ve
Irâkî (v. 806/1403)’nin el-Muğnî’si yararlandığımız diğer kitaplar arasındadır.
4 Muhammed b. Ca’fer el-Kettânî, Hadis Litaratürü (er-Risâletü’l-Mustarefe li Beyâni Meşhuri Kütübi’s-Sünneti’l-Müşerrefe), (trc. Yusuf Özbek), İstanbul, İz yy., 1994, s. 388. 5 Rûhu’l-Beyân’ın çeşitli yıllarda yapılmış baskıları mevcuttur. Ancak biz çalışmamızda, bu baskıyı esas aldık.
45
Bunların yanında, hadis kaynakları dışında tefsir, tarih ve ahlâk türü kitaplar
da kaynak gösterirken kullandığımız eserler arasında yer alabilmiştir.
Kaynaklarda bulamadığımız rivayetler için elimizden geldiğince bu
rivayet ile lâfzen olmasa bile en azından mana yönü ile mutabakat sağlayan
hadisleri bularak tezimizde işaret ettik. Aynı zamanda bunların da sıhhat
açısından durumlarını araştırıp nakledilen rivayet hakkında bir destek
sağlayıp sağlamadığının kritiğini yapmaya çalıştık. Ancak hiçbir kaynakta ne
lâfzen ne de manen benzerini bulamadığımız hadislerin ise tezimiz içersinde
sadece Arapça metnini ve mealini vermekle yetindik ve bu durumu da hadisin
tahricini yaptığımız yerde belirttik.
Hadisin sıhhatiyle ilgili değerlendirme yapılırken, hadisi nakleden
râvilerin teker teker ricâl kitaplarından incelenip, bu şekilde tarafımızdan bir
hüküm verilmesi çok uzun ve yorucu bir çalışma olacağı için hadisçilerin o
hadis hakkındaki değerlendirmelerine başvurulmuştur. Bu maksatla Buhârî
ve Müslim’in Sahîh’lerinde veya her ikisinden birinde geçen rivâyetler, sened
açısından bir değerlendirmeye tabi tutulmamış ve bunların sadece tahrîci
yapılmıştır. Çünkü hadis âlimlerinin geneli bu iki kaynağı en sahih kaynaklar
kabul etmektedirler. Bu iki hadis kitabı dışında geçen hadislerin
değerlendirmesi yapılırken, öncelikle varsa Kütüb-i Tis’a’daki müelliflerin
görüşlerine yer verilmiştir. Örneğin Tirmizî bu hadisçilerden birisi olup, onun
hadis hakkında yaptığı değerlendirmelere yer verilmiştir. Kütüb-i Tis’a’dan
tespit edilen bir hadisi kaynak gösterirken yaygın olan usûl uygulanmış, bu
maksatla ilk önce müellifin meşhur ismi, künyesi ya da lakabı, müellifin
eserinin ismi, sonra da hadisin bulunduğu kitap ismi ve bâb numarası ya da
kitap ismi ve hadis numarası verilmiştir. Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî,
Muvatta, Nesâi, İbn Mâce, Dârimi ve Darekutnî’de geçen hadisler için ayrıca
hadis numaraları da gösterilmeye çalışılmıştır. Kütüb-i Tis’a dışındaki
kaynaklarda geçen hadisleri için ise müellifin ismi, müellifin eseri, cilt ve sayfa
numarası ve hadis numarası verilmeye hassasiyet gösterilmiştir.
46
Yine bir hadisin ravîleri hakkında değerlendirme yapıldığında, ricâl
kitaplarına müracaat edilmiştir. Bunlar arasında en fazla Mizzî (v.
742/1341)’nin Tehzîbü’l-Kemâl; bu kitabın muhtasarı mahiyetinde olan İbn
Hacer (v. 825/1448)’in Takrîb ve Tehzîbü’t-Tehzîb; Zehebî (v. 748/1348)’nin
Mîzânü’l-İ’tidâl; İbn Hibbân (v. 354/965)’in es-Sikât ile Kitâbü’l-Mecrûhîn adlı
eserlerinden; İbnü’l-Cevzî (v. 597/1201)’nin ve Ukaylî (v. 322/938)’nin ed-
Duafâ adlı eserlerinden faydalanılmıştır. Hadisler hakkında yapacağımız
genel değerlendirmeler ise bu bölümün sonunda ayrı bir bölüm olarak
oluşturduğumuz “Rûhu’l-Beyân’da Hadis Kullanımı” başlığı altında işlenmeye
çalışılacaktır.
I. HADİSLERİN TAHRİC
A. İSTİÂZE VE BESMELE
1. Merfu’ Hadislerin tahrici
» ���� ��� ��� � �� ���� �� ��� �����« 1
1- “Henüz Âdem (a.s.) su ile çamur arasında iken peygamber olan
efendimiz Muhammed (s.a.)’e (salât ve selam olsun).”6
Tahrîc ve Değerlendirme
Zikri geçen hadisin sıhhati konusunda, kaynaklarda farklı
değerlendirmeler bulunmaktadır. Zerkeşî (v. 794/1392) Tezkira’sında, hadisin
aslının olmadığını haber vermektedir.7 Keşf sahibi Aclûnî ise, halkın dilinde
hadis diye dolaşan bu söze kaynaklarda rastlayamadığını, hatta bunun
yanında “ Ben, ne Âdem (a.s.) ne su ve de toprak“ وآ�� ��� و� �دم و� ��ء و� �
olmadığı halde de peygamberdim” şeklinde gelen hadisin de kaynaklarda
bulunmadığını ifade etmiştir. Müteakiben İbn Hacer’den nakille bu şekildeki
6 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 2. 7 Bedruddîn Ebû Adillah Muhammed b. Abdillah ez-Zerkeşi, et-Tezkira fi’l-Ehâdisi’l-Müştehira, (Tah. Mustafa Abdulkadir Atâ), Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1986, s. 172.
47
olan hadisin zayıf olduğunu, ilk rivâyetin daha sağlam olduğunu belirtmiştir.8
İncelediğimiz bu rivâyetten başka, aynı konu ile ilgili muteber hadis
kaynaklarında değişik lafızlarla gelen hadisler de mevcuttur. Nitekim Ebû
Hureyre (r.a.)’ın rivayet etiği hadiste şöyle geçmektedir:“ و��� ��� �$�#�ا ی� ر �ل ا
ا#-وح وا#+*(#) ا#���ة ؟ $�ل و�دم ب ” “Ey Allah’ın Resûlü (s.a.)! Sana peygamberlik
ne zaman vacib oldu diye sordular. O “Hz. Âdem ruhla ceset arasında iken”
şeklinde cevap verdi”.9 Yine aynı hadis değişik lafızlarla sahabiden İbn Abbas
(r.a.)10 ve Meyseratu’l-Fecr (r.a.)11 tarafından da rivâyet edilmiştir.
Müellifimizin aktardığı şekli ile rivayetin aslı yoktur. Zaten İbn Teymiye de bu
rivâyetin aslının olmadığını, bu lafızla rivâyeti ilim ehlinden kimsede
görmediğini ve batıl olduğunu söylemektedir.12
2 � � ����� »���� �!"#! $�%& '( )*+�� '( ,-*�� .-/0�«
2- Hadiste; “Cebrâil (a.s.); onu (istiazeyi) bana Kalem ve Levh-i
Mahfuz’dan böyle okuttu” şeklinde geçmektedir.13
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadise, ne asli ne de tali hadis kaynaklarında rastlanamamıştır. Söz
konusu rivayet, tefsir sahasındaki eserlerde geçmektedir.14 Hadisin sıhhati
konusunda bir değerlendirme yapan Ebû’l-Fidâ, Sehâvî’nin hadisin bütün
yollarını nakledip bu yollardan bir kısmının bir kısmını desteklediğini, dolayısı
8 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, II, 118 (hno:2005); Mubârekfûrî, Tuhfetu’l-Ahvezi, X, 56 (hno: 3606), I-X. 9 Tirmizî, Menakıb 1 (hno: 3609), Tirmizî, hadisin sıhhati konusunda, “Hasen Sahîh Garib” hükmünü vermiştir; Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, (thk. M. Abdulkadir Atâ), I-IV, II. Cilt, Beyrut, 1411/1990, s. 665 (hno: 4210). 10 Süleyman b. Ahmed b. Eyyub Ebû’l- Kasım et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, I-XX, XII. Cilt, Musul, Mektebetu’l-Ulûm ve’l-Hikem, t.y., s. 92 (hno: 1257) 11 Ahmed b. Hanbel, V, 59; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebîr, I-VII, VII. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Fiker, t.y., s. 374 (hno: 1606); Hâkim, el-Müstedrek, II; 665, (hno: 4209). 12 Takıyyuddîn Ahmed İbn Teymiye (v. 728/1328), Mecmeu’l-Fetâvâ, I-XXXVIII, II. Cilt, Beyrut 1978, s. 147, 238. 13 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3. 14 Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I-XX, I. Cilt, Kahire, Dâru’ş-Ş’aâb, 1372, s. 87; Muhmmed b. Muhammed Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim ila Mezâye’l-Kitâbil-Kerim, I-IX, V. Cilt, Beyrut, Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, t.y., s. 140; Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrahim es-Sa’lebî (v. 427/1035), el-Keşfu ve’l-Beyân, I-X, VII. Cilt, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’i-l-Arabiyye, 1422, s. 41-42.
48
ile hadisin sağlam olduğunu haber vermektedir.15 Hatta bu görüşe müellifimiz
de “Cumhurun sözüne göre istiâze “Eûzü billahi mine’şşetâni’r-racim”
şeklindedir. Bu konuda en sağlam rivâyette budur” sözleri ile katılmaktadır.
Buradan hareketle Bursevî’nin zaman zaman hadislerin sıhhatine ilişkin
değerlendirmelerde bulunduğunu söyleyebiliriz.
3 � 2�! 3 24 5$�%& � *( � 6*( �78����� 9� )*�� �*( 6*:; <� 6*=:>�? � @ A:; �-# � B*�8��� }D!E"D#� F)G�F� EHI�EJ �K�L�� EMN*EO {]M*:�� :1[
3- Cebrâîl (a.s)’in Cenab-ı Peygamber (s.a.)’e getirdiği şeylerin ilki
istiâze, besmele ve “Rabbinin adıyla oku” (el-Alak (96), 1) ayetidir.16
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimizin sahabi ravîsi İbn Abbas (r.a.)’dır.17 İbn Kesir, tefsirinde bu
hadisi Taberî’den nakletmiş hadis hakkında; “Bu eser garibdir, çünkü
isnadında zayıflık ve inkıta vardır ” değerlendirmesini yapmıştır.18 Hadisdeki
zayıflığın sebebinin, hadisin ravîlerinden Osman b. Saîd b. Mürre el-Kuraî el-
Ezdî’den kaynaklandığı görülmektedir. Nitekim bu ravî hakkında hadis
otoriteleri “La be’se bih” hükmünü vermişlerdir.19 Aynı zamanda hadisin diğer
ravîsi Bişr b. Ammar el-Has’amî’nin de zayıf bir ravî olduğu bildirilmektedir.20
Hadisteki inkıta ise, ed-Dahhâk b. Müzhim el-Hilâlî’nin hadisin sahabi ravîsi
İbn Abbas’dan rivâyetinin olup olmadığına dair ihtilaftan kaynaklanmaktadır.
Nitekim ed-Dahhâk mürsellerinin çokluğu ile bilinmektedir.21 Fakat ravîler
hakkında tahriç yapan Zehebî onun İbn Abbas’dan rivâyette bulunduğunu
bize haber vermektedir.22 Bu yönüyle hadis, ravîlerinden Osman b. Saîd ve
15, Muhammed Yâsîn b. Muhammed İsa el-Fâdânî Ebû’l-Fidâ el-Mekkî, el-Acâletü fi’l-Ehâdisi’l-Müselsele, Dimeşk, Dâru’l-Besaîr, 1985, s. 27. 16 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3. 17 Muhammed b. Cerir b. Yezid b. Kesîr b. Ğalib el-Âmalî et-Taberî, Camiu’l-Beyan fi Te’vili’l-Kur’ân, I-XXIV, I.Cilt, Beyrut, Müessesetü’r-Risale, 1420, s. 113. 18 Ebu’l-Fidâ İsmâil İbn Kesir, Tefsiru Kur’âni’l-Azîm, I-IV, I. Cilt, Kahire, Müessesetü’l-Muhtâr, 2002, s. 18. 19 Ahmed b. Ali el-Askalanî İbn Hacer, Takribut’t-Tehzîb, I-II, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1415, s. 657. 20 İbn Hacer, Takribut’t-Tehzîb, I, 129. 21 İbn Hacer, Takribut’t-Tehzîb, I, 129. 22 Hamd b. Ahmed Ebû Abdillah ez-Zehebî, el-Kâşif fi Ma’rifetin Men lehü Rivâyetün fi’l-Kütübi’s-Sitte, I-II, I. Cilt, Cidde, Müessesetü Uluv, 1992, s. 509.
49
Bişr b. Ammar’dan dolayı zayıftır ama hadiste bir ınkıta bulunmamaktadır.
Çünkü ed-Dahhak’ın İbn Abbas’dan nakillerde bulunduğu haber
verilmektedir.
4 � 2# 6*= <� A:; �*( )*��» ?-(! UV"� '3 H�W� H;X:Y� '3 H>�-+( ?-(!� H� HZ3«
4- Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Senin gazabından rızana,
cezalandırmandan affına, nihayet yine senden sana sığınırım.”23
Tahrîc
Hadisi, Hz. Aişe ve Ali b. Ebî Talib (r.a.) rivâyet etmiş, Müslim zikri
geçen rivayeti Sahih’inde nakletmiştir. Hadisimiz hakkında Tirmizî, “hasen”
değerlendirmesini yapmıştır.24
5 '( '�� [�( \VJ <� �]Z( 2# »^"O �Z�_ �*( ��`@7 � �78�� a�? �-� '3 �b8�� �?X -� �c�*d� 2+X _Z�� 3 ���� �& H� eA f� ��b83 2# � ��� �& g <�
2# �?�*X 2# h�i8>� (� jkl 2+X '�� [�( \VJ <� �]Z( ��X !2� �\j �i� @7`�� 2+X � � �-:*3 m nZo p3! '( @7`�� B(�q� 2# � ��� �?e l&"O H>3! A� @7`��
r�Oi; 6��� @J�� 7X nX�Z; st �-#"/>� 2#� �*( �78�� m nZo p3! '( )*:�� �(���� 2# �Z( )]u(� �Oi�r )`�� � 6�:�� 7X nX�Z� st #"/>�-� � 2# ( �* �78�� m nZo p3! '(
�!"+�� 2# �Z( )]>u�"# f�?� v="� 2# m nZo p3! '( �]q� 2# �?� �-&"O eA �]q� nV-� 6*( \3�# ��# st �-:&"� �?�� �-&"O eA w�� $8*�� $*x�� st �-:&"� �?�� �-y
B#�`�� nV-; 6*( \�!J r"zZ>X{jZ�� � "zZ� |z}�«
5- İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: Nebi (s.a.) bir gün Mescid-i Nebî’den dışarı
çıkarken şeytanla karşılaştı. Hz. Peygamber: “Seni mescidimin kapısına
getiren şey nedir?” diye sordu. Şeytan: “Ey Muhammed (s.a.)! Beni Allah
23 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3. 24 Müslim, Salât 222 (hno:486); Ebû Dâvud, Salât 148 (hno: 879); Tirmizî, Deâvat 75 (hno:3493), Deâvat 112 (hno:3566); Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb en-Nesâî, Sünenü’n-Nesaî, Tahâre 120 (hno:169), Sıfatu’s-Salâh 47 (hno:1100), 71 (hno:1130), 89 (hno:1346), Kıyamu’l-Leyl 51 (hno:1747), İstiâze 62 (hno:5534); Riyad, Dâru’s-Selam,2000; İbn Mâce, Salât 156 (hno: 1179), Duâ 3 (hno: 3841); Malik b. Enes, Muvatta, Kur’ân 31 (hno:500), Kahire, Mektebetu’s-Safa, 2006; Ahmed b. Hanbel, I, 58, 96, 118,150, VI, 58, 201.
50
gönderdi” dedi. Allah Resûlü (s.a.); “Niçin” diye sorunca şu karşılığı verdi:
“Dilediğin soruyu bana sorman için.” İbn Abbas (r.a.)’ın rivâyetine göre
Resûlullah (s.a.)’in ilk sorduğu şey, namazla ilgili oldu. Nebi (s.a.) şeytana:
“Ey Melu’n! Ümmetimi cemaatle namazdan niçin alıkoyuyorsun?” diye sordu.
Şeytan şöyle cevap verdi: “Ey Muhammed (s.a.)! Ümmetin cemaatle namaz
için evlerinden çıktığında beni sanki ateşli bir humma tutuyor ve onlar
camiden dağılmadıkça bu rahatsızlığım geçmiyor. Arkasından Aleyhi’s-Selâtü
ve’s-Selam: “Ümmetimi ilim ve dua ile meşgul olmaktan niçin alıkoyuyorsun?”
diye sordu. Şeytan: “Onlar duaya başlayınca, bitirinceye kadar sanki gözlerim
kör kulaklarım sağır oluyor” dedi. Aleyhi’s-Selâtü ve’s-Selam da: “Ümmetimi
Kur’ân okumaktan niçin alıkoyuyorsun?” diye sordu. Şeytan: “Onlar Kur’ân
okuduklarında ben kurşunun ateşte erimesi gibi eriyorum” dedi. Aleyhi’s-
Selâtü ve’s-Selam bu sefer: “Ümmetimi cihattan niçin alıkoyuyorsun?” diye
sordu. Şeytan: “Onlar cihada çıktıklarında dönünceye kadar adeta benim
ayaklarım bağlanıyor, hac için çıktıklarında dönünceye kadar sanki
zincirleniyorum ve kilitleniyorum, sadaka vermeyi arzuladıklarında sanki
başımın üzerine testere konuyor ve testere ile tahtanın kesildiği gibi beni de
kesiyorlar” dedi. 25
Tahrîc ve Değerlendirme
Zikri geçen hadisle metin bakımından bire bir örtüşen herhangi bir
rivâyete, erişebildiğimiz kaynaklarda rastlanamamıştır. Bunun yanında
Bursevî’nin kendisini örnek aldığı sûfî âlim İbn Arabî’nin Şeceretü’l-Kevn adlı
eserinde, bu rivâyetle mana bakımından mutabakat sağlayan hadisin başka
bir varyantı yer almaktadır.26
6%}� � �» 3 �">z� '3 2-+�X ��� � �-� $ ���� nX"� BZ:*�� �*( d�*�e �! B�-�:3 ~cX �-*b:; 9 2-+�X '� ���� f�=! 2-+># �"8� 9 � �]� � :/Z� 9 � �"��
�� ]Z� 2-+�X � [i� 9 �-�-+�X re � BZq� '3 )���` ]Z� �e {� 9 � )��J�� d H�? Z� �-� �-�-+�X � BZq� �:� � >:��# � ���( � ��x � <� BZ:*� ��j! B:�Ji� ]>�">je 25 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 5. 26 Muhyiddin Ebû Abdillah İbn Arabî, Şeceretü’l-Kevn, Bulak, Matbaatü’l-Kübra, 1282, s. 18-19.
51
): �-�-+�X ���! �-(�; 9 �! 6*( )��-*# �-Z�-; �i� -� � H�? 6*( r-�"; �! ��J! 2-+�X��z�� 2-+�X ~��Oi�X@Jb>�� l8k� �«
6- Haberde yer aldığına göre, şeytan her gün dünyayı bir ticaret metaı
gibi, avucuna alıp kaldırarak: “Kendisi için zarar veren fakat yarar
sağlamayan; üzüntü veren fakat sevindirmeyen dünyayı kim benden satın
alır?” diye sorar. Ehl-i dünya: “Biz” derler. Şeytan: “Acele etmeyin, onun bazı
kusurları var” der. Ehl-i dünya: “Önemli değil” derler. Şeytan bu sefer:
“Dünyanın değeri altın ve gümüş değil, onun fiyatı, cennetteki hissenizdir.
Ben dünyayı şu dört şeye karşılık satın aldım: Allah’ın lâneti, gazabı, azabı
ve O'nun emirlerini çiğnemek ve yasakladıklarını yapmak. İşte ben, cenneti
verip bunları aldım" deyince Ehl-i dünya: “Biz de bu şartları kabul ediyoruz”
derler. Şeytan: “Dünyaya gönüllerinizi yerleştirerek ebediyen çıkarmamak
sûretiyle bana bu işten kâr vermenizi istiyorum” der. Ehl-i dünya: “Evet, bu
şartlarla alıyoruz” deyip alırlar. Bunun üzerine şeytan: “Bu ne kötü bir ticaret!”
diye şaşkınlığını ifade eder.27
Tahrîc ve Değerlendirme
Rivayetteki “Haberde geldiğine göre” ifadesinde, bir takım kapalılıklar
mevcuttur. Nitekim ilk bakışta bu sözün; Resûlullah (s.a)’e mi yoksa başka
birisine mi ait olduğu belli değildir. Bursevî, Rûhu’l-Beyân tefsirinde bu siyga
ile sevk ettiği rivayetlerde, genelde Resûlullah (s.a.)’den mervi olanları
kastetmektedir. Zaten bizde bundan dolayı, zikri geçen haberi burada
incelemeyi uygun bulduk. Araştırmalarımız sonunda bu rivayetin Resûlullah
(s.a.)’e ait bir hadis değil, dünyaya ve şeytanın hilelerine karşı eğitsel bir öğüt
niteliğinde, müfessirlerden el-Alaî’ye ait bir söz olduğu anlaşılmaktadır.28
7 $k� _Z�� 6*= <� �*( )*�� '( B�-�-�� 2# �*( )*�� �J8�� ��9O$ >�� d�� �X �j »H���X '3 �� ����«
27 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 6. 28 Abdurrahman es-Safûrî (v. 894), Nüzhetü'l-Mecalis ve Müntahabu'n-Nefais, I-II, I. Cilt, Mısır, Matbaatü'l-Meymeniyye, 1307, s. 210.
52
7- Hz. Peygamber (s.a.)'e, şeytanın insana verdiği vesveseden soruldu.
Buyurdular ki: " (İçinde hiçbir şey bulunmayan bir eve hırsız girmez) İşte bu,
imanın ta kendisidir.” 29
Tahrîc ve Değerlendirme
Müellifin bu şekilde kitabına aldığı yukarıdaki hadisle, metin bakımından
bire bir örtüşen herhangi bir rivayete rastlanamamıştır. Fakat bunun yanında
kaynaklarda Abdullah b. Mesud (r.a.)’dan rivâyet edilen ve zikri geçen
haberle uyuşan, hadisin bir başka varyantı şöyledir: “ /0 1 و02 � 56 ا#��4 �03 ا
Resûlullah (s.a.)’e vesvese hakkında“ ”2 ا#� � = $�ل ت0) �;: ا9ی�8ن
sorulduğunda o şöyle buyurdu: Bu, sırf imanın kendisidir.”30 Görüldüğü gibi
bu hadiste “İçinde hiçbir şey bulunmayan eve hırsız girmez” kısmı
bulunmamaktadır. Muhtemelen bu ilave İsmâil Hakkı Bursevî tarafından,
hadisi açıklamak için derc edilmiştir. Yine kaynaklarda hadisin başka
varyantları da mevcuttur. Sahabiden bir grup hakkında rivayet edilen bu
hadis ise şu şekildedir: “Ashabdan bazıları Resûlallah (a.s.)’e gelerek:
“İçimizden öyle şeyler geçiriyoruz ki, herhangi birimiz bunu söylemeyi bile
büyük bir günah sayar” dediler. Resûlullah (s.a.) “Gerçekten bunu hissettiniz
mi?” diye sordu. Onlar da “Evet” dediler. Resûlullah (s.a.): “Böyle bir şeyi
içinizde hissetmeniz imanın ta kendisidir” buyurdu.”31 Bu iki hadis Müslim’in
Sahih’inde geçmektedir. Fakat şunu ilave edelim ki; Bursevî’nin hadise derc
ettiği ziyade, hadis sevk kıstaslarına uygun bir tarzda değildir. Kanaatimizce
müellifin bu ziyadeyi yaptığını birkaç kelime ile de olsa işaret etmesi daha
uygun olurdu.
�-# �*( �78�� » 9 �-�8; "���� Xc� "���� -� <� « 8
8- Resûlullah (a.s.) şöyle buyurdu: “Zamana sövmeyiniz, çünkü zaman
Allah’tır.”32 Tahrîc
29 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 6. 30 Müslim, İman 60 (hno: 211). 31 Müslim, İman 60 (hno: 209–211); Ahmed b. Hanbel, II, 456, VI, 106 32 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7.
53
Hadisi, Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet etmiştir.33 Aynı zamanda hadis hem
Buhârî hem de Müslim’de geçen Müttefeku’n-Aleyh nitelikli bir rivayettir.
9 »'�X nV�-; < :XJ <�«
9- “Allah, kendisi için tevazu gösterini yüceltir.”34
Tahrîc
Hadis-i Şerifimiz, Ebû Hureyre (r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir. Müslim
zikri geçen rivayeti Sahih’inde nakletmiştir. Hadisimiz hakkında Tirmizî,
“hasen sahih” değerlendirmesini yapmıştır.35 Kaynaklarda hadis-i kudsî
olarak geçmektedir. Fakat Bursevî; zikri geçen rivayeti, hadis olduğuna dair
herhangi bir işarette bulunmadan, cümleleri arasında kendi ifadesi gibi
kullanmıştır.
2# <� A:; » � �Z( @"8�Z�� )�-*# '3 6*&� « 10
10- Allah Teâlâ: “Ben, benim yüzümden gönülleri kırık olanların
yanındayım” buyurmuştur.36
Tahrîc ve Değerlendirme
Kudsî hadis olarak nakledilen bu haber, ana hadis kaynaklarında yer
almamaktadır. Keşf sahibi Aclûnî hadisin tamamının “40�> /?ب�وأ�� �2( ا#�8(ر = $0”
“ve yine Ben, Benim için kalbi ezilenlerle beraberim” şeklinde olduğunu haber
vermektedir.37 Fakat hadis münekkitlerinden Ali el-Karî ve Aclûnî, hadisin
her iki halinin de merfu’ aslının bulunmadığını bildirmektedirler.38 Bunun
yanında haberin, Resûlullah (s.a.)’e değil de sûfîlere ait bir söz olduğu
33 Buhari, Sahîh, s. 251, Edeb 101; Müslim, Edeb 5 (hno:2246); Muvatta, Kelâm 3 (hno:1799); Ahmed b. Hanbel, II, 395, II, 491, II, 496, II, 499, V, 299, V, 311. 34 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7. 35 Müslim, Birr 66 (hno:2588); Tirmizî, Birr 82 (hno:2029); Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman b. Behrâm ed-Dârimî, , Sünenü’d-Darimî, Zekât 34 (hno:1676), I-II, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, 1407; Ahmed b. Hanbel, III, 36 36 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7. 37 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 184 (hno: 214); es-Sehâvî, el-Makasidu’l-Hasene, I, 169 (hno:188). 38 Ali el-Kârî, el-Esrâru’l-Merfû’a fi’l-Ahbâri’l-Mevdû’a, (Tah. Abdulfettah Ebû Gudde), Beyrut, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, 1994, s. 137-138; el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 184 (hno:214)
54
kanaatinde olanlarda varıdır. Nitekim İsmâil Hakkı İzmirli bu görüşü
benimsemiştir.39
11 Jj! 2-�J <� 6*= <� �*( � )*� �-+� » �� < Bu3 B�J 6�(� @�t�� ]Z3 $�9 ���� ]* "O��� :8; �:8;� A� @"O�� )t"� � (��� «
11- Resûlullah (s.a.) şu sözleri ile işaret buyurmuşlardır: “Hiç şüphesiz
Allah Teâlâ’nın yüz rahmeti vardır. Bunlardan birini dünya ehlinin tamamına
vermiştir. Doksan dokuzunu ise ahirete saklamış, kullarına da bununla
merhamet edecektir.”40
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis-i Şerif, farklı lafızlarla kaynaklarda geçmektedir.41 Fakat hadisin
Bursevî tarafından nakledilen varyantına, ana hadis kaynaklarında
39 İsmail Hakkı İzmirli, Siyer’i Celile-i Nebeviye, (Haz. İsmâil Hakkı Uca), İstanbul, Esra yy., 1996, s. 67. 40 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 8. 41 A- Ebû Hureyre (r.a.) tarafından gelen rivâyetler: A,a- أن أب� ه2ی2ة ��ل س�� رس/ل ا- .�� ا- �� � وس�* 7���ء ی29ا8* ا;�ءا وا8@ا ?�< ذ> اA رضCا D? ل��ءا وأ�A > �ء ?Gم> ��@� F�E و��A EHم� D? E�82یJ/ل I�A ا- ا
� �98�� K� أن E Lه� خ@O?2 ا�2س �8?2ه� �< و (Ebû Hüreyre (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre “Ben Resûlullah (s.a.)’i şöyle buyururken dinledim: “Allah rahmetini yüz parçaya ayırmıştır. Doksan dokuz parçasını kendi katında alıkoymuş, birini yeryüzüne indirmiştir. İşte varlıklar bir parça rahmet sebebiyle birbirlerine acırlar. Hatta at, yavrusunun üzerine basacağı endişesi ile ayağını çekip kaldırır.” ( Buhârî, Edeb 19 (hno: 5654) aynı anlamdaki farklı lafızlar için bk. Müslim, Tevbe 17 (hno: 2752), İbn Mâce, Zühd 35 (hno: 4293); Ali b.Ömer Ebû’l-Hasan el-Bağdadî ed-Dârakutnî, es-Sünen, Rikâk 69 (hno: 2785), I-IV, Beyrut, Dâru’l-Ma’rife, 1386/1966. A,b- E�8ر EHم� �PJی/م خ� E�82إن ا- خ�7 ا
R* ی Gس م< ا;�G? Eم> ��@F ��� و�� < رE�8 وأرسD? I خ�J� آ�P* رE�8 وا8@ة ?�/ ی��* ا E�82�?2 بIR اTي ��@ ا- م< ا Allah rahmeti yarattığı gün, yüz rahmet halk) و/ ی��* ا�Vم< بIR اTي ��@ ا- م< ا�Tاب * یGم< م< ا��رetmiştir. Doksan dokuzunu kendi katında alıkoymuştur. Bir rahmeti mahlûkatın hepsine indirmiştir. Şayet kafir Allah’ın yanında olan rahmetinin hepsini bilseydi cenetten ümit kesmezdi ve şayet mümin de Allahı’ın katında olan azabın tamamını bilseydi ateşten (kurtulmak için) emin olmazdı.) (Buhârî, Rikak 19 (hno: 6469); et-Tirmızî, Deavat 100 (hno:3541); Ahmed b. Hanbel , II, 344, II, 484, II, 256.) A,c- @8وا Wإ EHم� F@�� Gوخ� �Jخ� > أن رس/ل ا- .�� ا- �� � وس�* ��ل خ�7 ا- م�EH رOX/? E�8 وا8@ة ب ( Rasûlallah (a.s.) şöyle buyurdu: Allah yüz rahmet yaratıp bir tanesini kullar arasına koymuştur. Biri dışında rahmetin yüzünü de katına çekmiştir.) (Müslim, Tevbe 18 (hno: 2752); Ahmed b. Hanbel, III, 55.) A,d- YZ�� �Pی29ا�8/ن وب �Pی��9]�/ن وب �P�? ام/Pإن - م�EH رE�8 أ��ل م��P رE�8 وا8@ة ب < ا;< وا[�\ وا�H�P* وا
�مE ا/8^ ��� و@ه� وأخ2 ا- ���Jو�� < رE�8 ی82* ب�P ���دF ی/م ا 4 – (Allah’ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan birini insanlar, cinler, hayvanlar ve böcekler arasına indirmiştir. Onlar bu sebeple birbirlerini sever ve birbirlerine acırlar. Yabani havan yavrusuna bu sebeple şefkat gösterir. Allah o doksan dokuz rahmeti kıyamet günü kullarına merhamet etmek için yanında alıkoymuştur.) (Müslim, Tevbe 19 (hno:2752); Ahmed b. Hanbel, II, 434) B-Selmanu’l-Fârisî tarafından gelen rivâyetler için B,a “ �م��Eل رس/ل ا- .�� ا- �� � وس�* إن J��7 ب �P* و��E و��/ن /م ا- م�EH ر�? E�8��P رE�8 ب�P ی29ا8* ا ” “Rasûlallah (a.s.) şöyle buyurdu: “Allah’ın yüz rahmeti vardır. Yüz rahmetinden bir tanesi ile yaratıklar birbirine merhamet ederler. Doksan dokuzu ise, kıyamet gününe alıkonmuştur.”” (Müslim, Tevbe 20 (hno:2735) B,b “ Iآ E�8ر EHرض م�Cوات وا����ل رس/ل ا- .�� ا- �� � وس�* إن ا- خ�7 ی/م خ�7 ا bب� ��� �Pc2 ب� ZرE�8 ]��ق م� ب < ا��ء واCرض ?;�I م�D? �P اCرض رYZ�� �P�? E�8 ا/ا@ة ��� و@ه� وا/8^ وا
55
rastlanamamıştır. Ana hadis kaynaklarında ki bu hadislerin, hem Buhârî hem
de Müslim’de geçen Müttefeku’n-Aleyh nitelikli rivayetler oldukları
görülmektedir.
12 �� %}� �� �Z�� �*( �78�� 2# » B*�� �"�� � A� ��8�� �"( 6*( n�� �Zq� l�!"X ]�X B:�J� J~� �"~ '3 �3 �"~� '3 �� �"~� '3 "� �"~� '3 $8( l*+X � $�%& '3 '�� ��� ��� J~9� A�� '�� |��; 2# |��; A� �-t "�-��� 9� �J�� '3 '��
�� ��X <� A:; H�*:�� �� H�"� (�X �J �bX H*3 )*8X 6*( �Z�� �*( �78�� � 2# � ��� ��x H�Z�( 2# l���X ��( � 2# �>X� H�Z�( l�>/X �?X � �Z( @"bj l�!J� B�# '3 @J� ���� � f� '3 |�? �"� $/#� -� �! n�� 3 � ���� '3 'q� d9��
�-:V� 6*( H*; B�+�� �-�� $¡3 "u� d�& 6*( $�& l�!"X ��� J~9� B:�J9� ^"¢ '3 l£ ��� B�+�� �*X a�J� �� n&J� 2# A H�? H*�� m 9 $O�; B�+�� l*# ¤� $O�� 6*(� �� $/# 9 ,>/3 � ��Z( 2# t>/3 )8� <� '�"�� )�t"�� �*X a-� '3 $/+�� l*#� )8� <� '�"�� )�t"�� �>/� $/+�� l*O�X � B�+�� l�!"X ��� J~9� �"� '3 B:�J� � J� B�+�� l�!J� �->�3 6*( B:�J� � J� B�+�� )8� <� '�"�� )�t"�� l�!J� "~ ��� ^"¥ '3 )�3 )8� <� l�!J� "~ �*�� ^"¥ '3 �� <� "~� "�}� ^"¥ '3 )�3 '�"�� "~� $8:�� '3 )�3
)�t"�� l�*:X �� $=� ��� J~9� B:�J9� '3 B*�8��� 2+X <� 4( $&� � ��� '3 ¦" ? ��� �§9� '3 H>3� |*+� ¨�O '3 ��J 2#� )8� <� '�"�� )�t"�� >�+� '3 ��� J~9�
« 12- Bir haberde Nebi (s.a.) şöyle buyurdu: “Semâya yükseltildiğim İsrâ
gecesinde bana bütün cennetler arz edildi. Oralarda sudan, sütten, şaraptan
ve baldan olmak üzere dört nehir gördüm. Sonra Cebrail (a.s.)’e dedim ki:
“Ey Cibrîl, bu nehirler nereden geliyor ve nereye gidiyor?” O da: “Nereden
geldiğini bilmiyorum ama hepsi Kevser havuzuna akıyor. Allah (c.c.)’a dua et
de sana onu bildirsin veya sana onu göstersin ” diye karşılk verdi. (Resûlullah
�مE أآJ���P بFTP اe?E�82ذا آ�ن ی/م ا ” “Rasûlallah (a.s.) şöyle buyurdu: “Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün,
yüz rahmet halk etmiştir. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak enginliğe sahiptir. Bunlardan sadece bir rahmeti yeryüzüne indirmiştir. İşte anne yavrusuna bu sayede şefkat gösterir. Yabani hayvanlar ve kuşlar bunun sonucu olarak birbirlerine merhamet ederler. Allah Teâla kıyamette bu biri doksan dokuza katarak rahmetini yüze tamamlayacaktır.” (Müslim, Sahîh, Tevbe 21 (hno: 2753), İbn Mâce, Zühd 35 (hno: 4294); Ahmed b. Hanbel, III, 55, IV, 439.)
56
(a.s.)) Rabbine dua etti, bunun üzerine ona bir melek gelerek selam verdi.
Sonra “Ey Muhammed (a.s.) gözlerini yum!” dedi. Ben de gözümü yumdum.
Sonra (melek) bana “Gözlerini aç!” dedi. Ben de gözlerimi açtım ki bir ağacın
yanındayım. Kırmızı altından kapısı ve kilidi olan beyaz inciden bir kubbe
gördüm. Şayet dünyadaki bütün insan ve cinler bu kubbenin üzerine konsa
idi, bir dağın üzerine konan kuş gibi olurlardı. Dört nehrin de, bu kubbenin
altından çıktığını gördüm. Geri dönmek istediğim zaman Melek bana “Niçin
kubbeye girmiyorsun” dedi. Ben de “Yanımda anahtarı olmayan kilitli bir
kapıdan nasıl girerim?” dedim. “Onun anahtarı Bismillâhirrahmânirrahim’dir”
dedi. Kilide yaklaştığım zaman “Bimillâhirrahmânirrahim” dedim, kilit açıldı ve
ben de kubbenin içine girdim. Onun dört köşesinden çıkan nehirleri gördüm.
Her köşesinde “Bismillahirrahmanirrahim” yazıyor idi. Su Irmağı’nın,
Bismillah’ın Mim’inden, Süt Irmağı’nı Allah’ın Ha’sından, Şarap Irmağı’nı
Rahman’ın Mim’inden, Bal Irmağı’nı da Rahim’im Mim’inden çıktığını gördüm.
Böylece bu dört ırmağın kaynağının Bismillah olduğunu bildim. Bunun
üzerine Allah (c.c.) de bana: “Ey Muhammed (a.s.)! Ümmetinden kim riyasız
halis bir kalp ile “Bismillâhirrahmânirrahim” diyerek beni bu isimlerle anarsa,
bu nehirlerle onu sularım.” 42
Tahrîc ve Değerlendirme
Erişebildiğimiz kadarı ile hadise herhangi bir kaynakta rastlanamamıştır.
13 � ����� » 9 �"� �(� ! �� )8� <� '�"�� )�t"�� «
13- Hadiste: “Başlangıcı "Bismillahirrahmanirrahim” olan dua
reddolunmaz.” buyrulmaktadır.43
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadise, ana ve tali hadis eserlerinde rastlanamamıştır. Bunun yanında
hadisimiz, Zamahşerî’nin ahlâk sahasında yazdığı Rebi'u'l-Ebrar Ve
42 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 9. 43 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 9,
57
Nususu'l-Ahbar isimli eserde geçmektedir.44 Bilindiği gibi Zamahşerî,
sûrelerin ve amellerin faziletleri ile ilgili konularda müellifimizin referans aldığı
müfessirlerden birisidir. Hadisi muteber kaynaklarda bulamamamız, ister
istemez sıhhati konusunda bizde soru işaretleri bırakmaktadır. Nitekim
amellerin faziletlerine ait konularda kaynaklarımızda yekûn bir şekilde zayıf
ve mevzû hadis bulunduğu bir gerçektir.
14 � ����� ��� » '3 nXJ ��"# '3 �J9� �->�3 �*( )8� <� '�"�� )�t"�� 97&� � §9� '( �� d�� � �Z( <� '3 �+��`�� ¤/O� '( ����� ��� � "z3
14- Aynı şekilde hadiste: “Kim yerden üzerinde
“Bismillâhirrahmânirrahim” yazılı olan bir kâğıdı; Allah’a ve O’nun ismine
saygısından dolayı kaldırırsa, o kişi Allah katında sıddîklardan olur ve onun
anne babasından müşrik dahi olsalar (azap) hafifletilir” buyrulmaktadır.45
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis, kaynaklarımızda merfu’ olarak dört değişik varyantla bize
ulaşmaktadır. Bu dört varyantın ikisi Hz. Ali (r.a.)46 tarafından, diğer ikisi ise,
Enes (r.a.)47 ve Ebû Hureyre (r.a.) 48 tarafından rivâyet edilmiştir. Fakat her
bir tarikin senedlerindeki ravîlerde bazı problemler bulunmuştur. Nitekim İbn
Cevzî, Hz. Ali tarikiyle gelen rivâyetler hakkında bunlardan ilkinde hadisin
ravîlerden Müfid’den dolayı, ikincisinde ise hadisin ravîlerinden Ğıyas’dan ve
Hüseyin b. Abdulğaffar’dan dolayı sahîh hadis olma değerini yitirdiğini haber
44 Mahmud b.Ömer ez-Zamahşeri, Rebi'u'l-Ebrar Ve Nususu'l-Ahbar, (Tah. En,Naimi,Selim) I. Cilt, Bağdad, Matbaatü'l-Ani, t.y., s. 198. Hadisin tamamı zikri geçen kaynakta şu şekildedir: “ W ی2د �ان ?J9/ل �82 * ?8 IJf9���D? *P ا/ن ب* ا- ا�82< ا/Jو ه* ی Eم� J82 * ?eن أمD9 ی�G/ن ی/م ا د��ء أو� ب* ا- ا�82< ا
@�gم Eم/ازی< أم iAم* م� أرCأس��ء م< أس��ء ا-) ص(ا Eث�ث *Pء إن أب9@اء آ�م� ��Cل ا/J �ان و ? �/ وD? �X آ�E ا ���� *P���8 gA2��D? 7 آ�� أخ2ى Başlangıcı "Bismillahirrahmanirrahim” olan dua“ ”و�X س �oت ا
reddolunmaz, ümmetim kıyamet günü “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek gelirler ve onların
iyilikleri tartıda ağır basar. Diğer ümmetler Muahmmed (s.a.) ümmetinin tartısını ağırlaştıran nedir
deyince onların peygamberleri kendilerine: “Muhammed (s.a.) ümmeti, sözlerine Allah’ın
isimlerinden olan üç isimle başlarlar ki bu şekilde tartının bir kefesine onların iyilikleri konsa diğer
kefesine de mahlûkatın günahları konsa yine onların iyilikleri ağır basar.” 45Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 9. 46 et-Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, I-II, I. Cilt, Beyrut, Mektebetu’l-İslâmiyye, 1985, s. 247 (hno:403); Ali b. Husameddin Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummal fi Sünen’l- Ef’al ve’l- Akval, Beyrut, Müessesetü’r-Risale, 1989, XVI, 210 ( hno: 44265). 47 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 223 (hno: 2482). 48 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 223 (hno: 2482).
58
vermektedir. Aynı şekilde İbn. Cevzî, Enes (r.a.)’dan gelen tarikte hadisin
ravîlerinden el-Âlaü b. Mesleme’nin cerh edildiğini, Ebû Hureyre (r.a.)
kanalından gelen tarikte ise hadisin ravîlerinden Selman’ın zayıf ravî kabul
edildiğini bize bildirmektedir.49 Ayrıca Enes (r.a.) tarikiyle gelen rivâyet,
ravîlerinden Ömer b. Hafs Ebû’l-Hafs el-Abdî’den dolayı da zayıf
bulunmuştur.50 Bunun ötesinde hadisin Enes (r.a.) tariki ile gelen varyantı
mevzû hadis mecmualarında geçmektedir.51
15 $�%& �*( �78�� /�t '( $�u��3 �*( �78�� /�t '( $�X�"�� �*( �78�� 2# <� A:; » � $�X�"�� ©4:� A7&� ��-&� 63" � '3 !"# )8� <� '�"�� )�t"�� B*`>3
B£/� f>��� @"3 @�t�� ���]jX 6*( ¦� �# a"/x � l*�#� Z3 aZ8�� a���� � '( aª�8�� 9� �"t� 8� JZ�� �{&�� '3 f��( %+�� f��(� JZ�� �f��( �-� B3�+��
�4/��� % 9� ¦+*;� $�# ���9� ����9�� ':��� «
15- Cebrâîl (a.s.) yemin ederek Mikâîl’den, o da yemin ederek
İsrâfil’den, o da yemin ederek Allah Teâlâ’dan şöyle buyurdu: “Ey İsrâfîl!
İzzetim, celâllim, cömertliğim ve keremim hakkı için her kim
Bismillahirrahmanirrahim’i Fâtihatü’l-Kitab’la bitiştirerek bir kez okursa şahit
olun ki ben onu mutlaka affetmişimdir. Onun iyi amellerini ondan kabul
etmişimdir, kötü amellerini görmezlikten gelip onu (cezalandırmaktan)
vazgeçmişimdir. Onun dilini ateşte yakmam. Ve onu kabir azabından,
cehennem azabından, kıyamet gününün azabından, en büyük korkudan da
kurtarırım. O bana bütün peygamberlerden ve velilerden önce kavuşur. 52
Tahrîc ve Değerlendirme
49 Abdurrahman b. Ali İbn Cevzî, el-İlelu’l-Mütenâhiye, I-II, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1403, s. 87–99. 50 İbn Hacer, Lisau’l-Mizan, I-VII, IV. Cilt, Beyrut, Müessesetü’l-Alemiyyi, 1986, s. 289. 51 Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-Şevkânî, el-Fevâidü’l-Mecmua fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdua, (tah. Abdurrahman Yahya el-Muallimî), Beyrut, Mektebetü’l-İslâmiyye, 1407, s. 277. 52 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 9-10.
59
Sahabiden Enes b. Mâlik (r.a.)’dan nakledilen bu rivâyet, görüldüğü gibi
hadis-i kudsîdir.53 Hadisin ravîlerinden Salih b. Beşir el- Merv zayıf bir ravî
olarak görülmüştür.54
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
(' '�� ([� \VJ <� �]Z(» � 6`( ':� � J= ��j« 1
1- İbn Abbas (r.a.): “(İblîs) asi olunca lânete uğradı ve şeytan adını aldı”
buyurmaktadır. 55
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis mevkûf olarak, “Simâk an İkrime an İbn Abbas” şeklinde bir
sened zinciriyle rivâyet edilmektedir.56 Hadisin ravîlerinden Simâk ibn Harb
(İbn Evs b. Hâlid ez-Zühlî) hadis otoriteleri tarafından “sadûk” bir ravî kabul
edilmekte ve onun özellikle İkrime’den yaptığı rivâyetlerde ızdırab olduğu
haber verilmektedir.57
2 2# \*( '�� g! |�� \VJ <� Z(» ���"/ �� Z;7= � @7= $�! f>��� B�-�� ���z�� « ¬"X '3 $�( J/��� « ���-+X � '3�� -/�¥ � -�J® B�J0�� �-�; n3 B/�W��«
2- Ali b. Ebî Talîb (r.a.) şöyle buyurmaktadır: “Ehl-i Kitabın ibadetiyle
bizim namazımız arasındaki fark şeytanın vesvesesidir. Şeytan inkârcıların
amelleriyle uğraşmaya son verdi. Çünkü inkârcılar, şeytana zaten uyum
sağlamışlardır. Müslümanlarsa ona muhalefetle savaş yapmaktadırlar.
Muharebe, muhalefeti de içinde barındırır.”58
53 Münavi, Şerh’inde hadisi İbn Arabî’den alıntı yaparak, uzun bir senedle nakletmektedir. Abdurrauf el-Münavî, Feyzu’l-Kadîr Şerhu Camiu’s-Sağir, I-VI, IV. Cilt, Mısır, Mektebetu’l-Ticareti’l-Kübra, 1356, s. 420 (hno:5828 numaralı hadisin şerhi). 54 Ebû Cafer Muhammed b. Ömer b. Musa el-Ukaylî, ed-Duafau’l-Kebîr, I-IV, II. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1404, s. 199. 55 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 4. 56 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I, 294. 57 İbn Hacer, Takribut’t-Tehzîb, I-II, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1415, s. 394. 58 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 6.
60
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadise, ulaşabildiğimiz kadarı ile herhangi bir kaynakta rastlamamıştır.
3 Jj! ��e ��� *(\ \VJ <� Z( �-+�» ! B�+Z�� l£ ����«
3- Nitekim Hz. Ali (r.a.) şu sözüyle buna işaret etmektedir: “Ben, “bâ”’nın
altındaki noktayım.”59
Tahrîc ve Değerlendirme
Bu rivâyete, ana ve tali hadis kaynaklarında rastlanamamıştır. İslamî
ilimler sahasında ayrı bir ekol olan Şia’ya ait eserlerde, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’in
faziletlerine dair pek çok haberler bulunmaktadır. Zikri geçen rivayetin de Şii
âlimlerinden el-Kanduzî’nin eserinde geçtiği görülmektedir. Nitekim Hz. Ali’ye
dayandırdığı hadiste Kanduzî; Kur’ân’ın tamamını Besmeleye, Besmeleyi
ondaki “ba” harfine “ba” harfini altındaki noktasına hasredip bu noktanın da
Hz. Ali’nin kendisi olduğunu bize haber vermektedir.60 Şia kaynaklarında
rastladığımız ve içeriği açısından da işârî bir yorum arz eden bu haberin
muteber hadis kaynaklarında bulunmaması, sıhhati konusunda ister istemez
kafalarda soru işareti bırakmaktadır. Bunun yanında müfessirlerden Âlûsî,
sözün Hz. Ali’ye değil de sûfîyyeden İmam Şiblî’ye ait olduğu kanaatindedir.61
4 |> "8�# H*3 ��"�� eA ("� \VJ <� Z(» �! g (��= 9 '�8� �X:� eA ���� �e � U�Z( �cX ���«� ��4b( (' :��Bq �:�X "�( \VJ <� Z( @-8Z*# ��X �?e
]:V� 6*( �!J '�� (��= � �?e ]:XJ '( �!J �( (��= |b:>X Z3 ¯>/X � @-8Z*+�� �?cX ]�X x� f->�3 �*( )8� <� '�"�� )�t"��«
4- Anlatıldığına göre Rum meliki Kayser, Hz. Ömer’e şöyle bir mektup
yazdı: “Başımda dinmek bilmeyen bir ağrı var. Eğer sizce malum bir çaresi ve
ilacı varsa bana gönderin. Çünkü buradaki doktorlar, bana bir çare
59 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7. 60 Sülyman Hüseyin Belhî el-Kanduzî, Yenâbîu’l-Mevedde, İstanbul, Matbaatu’ş-Şirketi’l-İraniyye, 1302, s. 69. 61. Ebu Fadl Şihabüddin es-Seyyid Mahmud Âlûsî, Rûhu’l-Mea’nî, I-XXIX, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Fiker, t.y., s. 51.
61
bulamadılar.” Mektubu alan Hz. Ömer, Kayser’e bir başlık gönderdi. Kayser
bunu giyince ağrı kesiliyor, çıkardığında ağrı yeniden başlıyordu. Merak etti:
“Acaba bu başlıkta ne varı ki, baş ağrısını kesiyordu.” Başlığı çıkarıp iyice
kontrol edince içinde üzerinde besmele yazılı bir kâğıt buldu.62
Tahrîc ve Değerlendirme
Rivâyete, ana ve tali hadis kaynaklarında rastlanamamıştır. Bunun
yanında hadisimiz, Razî’nin Tefsir’inde geçmektedir.63
B. FÂTİHA SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
16 ��"��� <� A:; 2# » B£X >���f ° '3 �-Z 6j"( «
16- Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğu rivâyet olunur: “Fâtiha Sûresî,
benim arş hazinelerimden bir hazinedir.”64
Tahrîc ve Değerlendirme
Sahabiden Ma’kil b. Yesâr (r.a.)’dan nakledilen bu rivâyet, kaynaklarda
hadis-i kudsî olarak geçmektedir.65 Hadis, birçok yolla bize ulaşmaktadır.
Zikri geçen kaynaklarda hadisin ortak ravîsi olan Abdullah b. Ebû Humeyd,
zayıf bir ravî kabul edilmektedir.66 Bu rivâyet hakkında değerlendirmelerde
bulunan Elbanî, hadise zayıf hükmünü vermiştir.67
17 2# �Z�� �*( �78�� » ���� < 6*( $ 2t « 62 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 9. 63 Fahreddin Muhammed b. Temîm er-Razî, et-Tefsiru’l-Kebîr, I-XXXII, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1421, s. 143. 64 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 10. 65 Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, I-VII, II. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1410, s. 448 (hno:2363); Nureddin Ali b.Ebi Bekir el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid ve Menbu’l-Fevaid, I-X, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Fiker, 1412, s. 412 (hno:782); et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XX, 225 (hno:525). 66 Abdullah b.Adiy b. Abdullah b. Muhammed Ebû Ahmed el-Cürcanî, el-Kâmil fi Duâfâi’r-Ricâl, I-VII, IV. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Fiker, t.y., s. 326. 67 Muhammed Nasiru’d-Din el-Elbânî, Daifu Camiu’s-Sağir, Beyrut, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, 1408, s. 382 (hno: 3947).
62
17- Nebi (a.s.) şöyle buyurdu: “Hamd, her hal-ü kârda Allah’a
mahsusdur.”68
Tahrîc
Hadis-i Şerifi, Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet etmiştir. Hadisimiz hakkında
Tirmizî “Hasen-Garib” hükmünü vermektedir.69
18 �� _Z�� �*( �78�� � |�-O B*�� ^�":�� �� '�! 6*( 2#» 9 6`t� �Z� H�*( « )*(� �� 9 �� '3 2¡>3� "39� J]±�� B��-�:�� 2+X » l� � l�Z�� 6*( H8/ «
18- Miraç gecesinde Hz. Peygamber, Yüce Allah’ın: “Beni senâ et”
hitâbı karşısında: “Ben Seni gerçek anlamda senâ edemem” diye karşılk
verdi. Ancak ilâhi emre sarılmakla kulluğunu arz etmenin mümkün olduğunu
anlayınca, “Sen kendini nasıl senâ ettiysen ben de seni öylece sena
ediyorum” dedi.70
Tahrîc ve Değerlendirme
Haberimiz, ana hadis kaynaklarda geçen meşhur bir kudsî hadis
olmasına rağmen,71 zikri geçen varyantına herhangi bir asli veya tali hadis
kaynağında rastlanamamıştır. Bunun yanında haberimiz, aynısı ile hadis
sahası dışındaki eserlerden birisi olan Razî Tefsir’inde geçtiği
68 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 10. 69 Tirmizî, Deavât 128 (hno: 3599); İbn Mâce, Sünnet 23 (hno: 251), Edeb 55 (hno:3803,3804). 70 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 11. 71 Hadisimiz ana hadis kaynaklarda şu lafızlarla geçmektedir: � ?J@ت رس/ل ا- .�� ا- ���� ELH�� >�
ا�P* أ�/ذ ب�X2ك م< وس�* �E م< ا�2اش ?��99� ?/�� ی@ي ��� بZ< �@م � وه/ ?D ا�;@ وه�� م�K/ب�9ن وه/ یJ/ل<�� ��� :Âişe (r.a.) şöyle buyurdu“ س�Z> وب���?��> م< �J/ب9> وأ�/ذ ب> م�> W أ�K8 ث��ء �� > أ� آ�� أث�Resûlullah (s.a.)’in bir gece yanımda olmadığını fark ettim, karanlıkta el yordamıyla bakınmaya çalıştım.(Onu araştırırken ) elim ayağının tabanına temas etti. Secde vaziyetinde iki ayağını dikmiş şöyle diyordu: Allahım! Senin gazabından rızâna, azâbındn affına sığırım. Ben senden sana sığınırım. Ben seni layık olduğun şekilde medh-ü sena edemem. Sen kendini nasıl medh-ü senâ etmişsen öylesin.”( Müslim, Sahîh, Salât 22 (hno: 486), Ebû Dâvud, Salât 152 (hno: 879); Tirmızî, Deavât 75 (hno: 3493); Nesâî, Tatbîk 47 (hno:1101), Tetbîk 51 (hno: 1131); Muvatta, Kur’ân 31 (hno.499)) hadisin bir diğer varyantı da r�[ Dب< أب D�� >� :��D .�� ا- �� � وس�* آ�ن یJ/ل ?D و�F2 ا�P* إ�D أ�/ذ أن ا<�� ��� Ali b. Ebî “ ب�X2ك م< س�Z> وأ�/ذ ب���?��> م< �J/ب9> وأ�/ذ ب> م�> W أDK8 ث��ء �� > أ� آ�� أث�Talib (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.) vitir namazında şöyle diyordu: “Allahım! Senin gazabından rızâna, azâbındn affına sığırım. Ben senden sana sığınırım. Ben seni layık olduğun şekilde medhü sena edemem. Sen kendini nasıl medh-ü senâ etmişsen öylesin” (Ebû Dâvud, Vitir 5 (hno: 1427), Tirmızî, Deavât 112 (hno: 3566); İbn Mâce, İkâmetü’s-Salavât 117 (hno: 1179), Duâ 3 (hno: 3841); Dârakutnî, Taharet 53 (hadis no: 35); Ahmed B. Hanbel, VI, 58,209.
63
görülmektedir.72 Bursevî, hadisin muteber kaynaklarda olan varyantını değil,
miraç gecesinde gerçekleştiği ziyadesi bulunan Razî Tefsiri’ndeki varyantını
tercih etmiştir.
19 �"z�� |t= ��� Jj�6*= <� �*( )*�� �-+� » �� J-Z�� �?� $O� |*# ��:�� �>/� ,"z�� « $�+X � 2-�J <� $� H��� '3 B37( ²":� � +X2 » �b>�� '( J��
J�"��� B�9�� A� J�� �-*}� ���:>�9�� a-�*� $�# ��4 «
19- Şeriat sahibi (s.a.) şu sözü ile işaret buyurmaktadır: “Kulun kalbine
bir nur gelince kalp açılır ve genişler.” Sordular: “Ey Allah’ın Resûlü (s.a.) bu
durumun bilinebilen bir alameti var mıdır?” Allah Resûlü (s.a.): “Aldanma
yurdu olan dünyadan uzaklaşıp, ebedilik yurdu olan ahrete yönelme ve ölüm
gelmeden önce ölüme hazırlanma bunun işaretleridir” buyurdu.73
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis-i Şerif, sahabiden İbn Mesu’d (r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir.
Hâkim hadisin, Buhârî ve Müslim’in sahih hadis şartlarına uyduğunu haber
vermektedir.74
20 �� ����� » �� �� $�u�"�� l#"/; 6*( �>Z� �:��� B#"X �"/;� s3� 6*( ³7� �:��� B#"X )]* � JZ�� 9� B#"X @�t�� « �-�# '3 6� � 2-�J <� 2# » '3 )� 6*( 3 � �*( g�=�� «
20- Hadiste “İsrâiloğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Ümmetim ise yetmiş
üç fırkaya ayrılacaktır; biri dışında hepsi cehennemdedir.” Ey Allah’ın Resûlu
(s.a.) “Bu fırka kimlerdir?” dediler. Resûlullah (s.a.): “Onlar, benim ve
ashabımın bulunduğu yol üzere olanlardır” buyurdu.” 75
Tahrîc
72 er-Razî, et-Tefsiru’l-Kebîr, XXXII, 129. 73 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 11. 74 Ebû Bekir Abdullah b. Muahammed İbn Ebî Şeybe, el-Musannef fi’l-Ehâdisi ve’l-Asâr, (tah. Kemâl Yusuf el-Hût), I-VII, VII. Cilt, Riyad, Mektebetü’r-Rüşd, 1409, s. 76 (hno: 34314), 77 (hno: 34315); Hâkim, el-Müstedrek, IV, 346 (hno: 7863); el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, VII, 352 (hno: 10552). 75Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 13.
64
Hadis-i Şerif, sahabiden Ebû Hureyre (r.a.), Enes b. Malik (r.a.),
Muaviye b. Ebî Süfyan (r.a.), Avf b. Malik (r.a.) ve Abdullah b. Ömer (r.a.)
tarafında rivâyet edilmiştir. Tirmizi hadis hakkında “hasen-sahih, hasen-garib”
değerlendirmelerinde bulunmuştur. Hâkim, hadisin Müslim’in sahih hadis
şartlarına uyduğunu haber vermektedir.76
�� ����� » '3 !|t k�j "¡ � �" ? « 21
21- Hadiste: “Kim bir şeyi severse onu çokça anar” şeklinde
geçmektedir.77
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis-i Şerif, Hz. Aişe kanalı ile rivâyet edilmiştir.78 Sehâvî, esrinde
hadis hakkında yorum yapmada, ravî zincirini “ 4أب داود ب ن 2�� ح(ی�B� Cت5 ب ح
�2�E-� 1ب =F�2ئ 4 2�HF#ا ه�( 2” (Mukatil b. Hayyan an Davud b. Ebî Hind an
Şa’bî an Aişe merfu olarak) şeklinde göstermektedir.79 Ravîler hakkında
yaptığımız rical incelemesinde; Mukatil b. Hayyân en-Nebatî’nin “saduk ve
fâdıl”,80 Davud b. Ebi Hind el-Kuşeyrî’nin “sika mutkin”,81 Şa’bî (Amir b.
Şerâhîl)’in ise “sikâ” olduğu haber verilmektedir.82 Suyutî hadis hakkında
“zayıf“ değerlendirmesinde bulunmakta, Elbanî ise onunla aynı kanaati
paylaşmaktadır.83
22 �*( <� 6*= _Z�� 2-#�78��» '3 !"# ��"+�� |> � $�� ²"t "z( aZ8t
�� Z( l� "z( k��a a&J� "z( � l:XJ� « 76 Ebû Dâvud, Sünnet 1 (hno: 4596, 4597); Tirmizî, İman 18 (hno:2640,2641); İbn Mâce, Fiten 17 (hno: 3991,3992,3993); Ahmed b. Hanbel, II, 332, III, 120, III, 145; Dârimî, Siyer 75 (hno: 2518); et-et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, I, 219 (hno:445); Hakim, el-Müstedrek, I, 218 (hno:218). 77 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 14. 78 el-Münavî, Feydu’l-Kadîr, VI, 130 (hno:8312); el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 198 (hno:2350). 79 es-Sehâvî, el-Mekâsıdu’l-Hasene, s. 620 (hno:1050). 80 İbn Hacer, et-Takrîb, II, 210. 81 İbn Hacer, et-Takrîb, I, 283. 82 İbn Hacer, et-Takrîb, I, 461. 83 el-Münavî, Feydu’l-Kadîr, VI, 130 (hno:8312); el-Elbanî, Daifu’l-Camii’s-Sağir, s. 508 (hno: 5341).
65
22- Nebi (s.a.): “Kur’ân okuyan kimseye okuduğu her harf için on
hasene yazılır, onun on günahı silinir ve (mevkii) on derece yükseltilir”
buyurdu.84
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis-i Şerif, İbn Mesu’d (r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir.85 Hadisin
ravîlerinden Nehşel b. Saîd b. Verdân’in metruk bir ravî olduğu bildirilmiştir.86
�*( <� 6*= _Z�� 2-#�78�� » ��!"#e �!"+�� �WX �W/3« 23
23- Nebi (a.s.):“Kur’ân’ı Fahm ve mufahham olarak (kadrini bilerek)
okuyun” buyurdu.87
Tahrîc ve Değerlendirme
Yukarıdaki rüyada görülen hadisin devamı olarak zikredilen bu hadis,
asli ve tali hadis kaynaklarında değil de Bursevî’nin referans aldığı
müfessirlerden Semerkândî’nin Tefsir’inde geçmektedir.88 Fakat bunun
yanında kaynaklarımızda, yukarıdaki hadisin lafızlarından farklı olmasına
rağmen manası ile mutabakat gösteren başka rivâyetler de vardır. Nitekim
Müstedrek sahibi Hâkim’in eserinde hadis şu lafızlarla geçmektedir: “ 4��#ا 2
021 و 0/ $�ل �/ : �03 اKL�#ن ب��-B#ل اMأ� . Resûlullah (a.s.) şöyle buyurdu: “Kur’ân
tefhim ile (kendisine kıymet verilerek) indirildi.” Bu hadis hakkındaki
değerlendirmesinde Hâkim, hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir.
84 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 15. 85 et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsât, VII, 307 (hno: 7574). Hadiste dikkat çeken nokta, hadisin bilinen hadis tahammül ve eda yolları ile değil de rüya yolu ile rivâyet edilmesidir. Nitekim Bursevî söze “DRgی” “hikâye olundu ki” diye başlamış, ehl-i reyden bir fakih olan Ebu Abdullah Muhammed İbn Şüca’ es-Selcî (v. 266)’den nakillerde bulunmuştur. Rivâyete göre es-Selcî, Fâtiha Sûresi’ndeki “malik” kelimesini “melik” şeklinde okumayı adet edindiğnden dolayı, rüyasında kendisine yukarıdaki hadisle ikaz olunmuştur. Fakat o uyandığı zamanda tekrar “melik” okuma âdetini devam ettirmiş, ardından ikinci kez rüyasında kendisinden bu âdetini bırakması istenmiştir. Bu rüyasında da ona bir sonraki hadiste işleyeceğimiz “Kur’ân’ı Fahm ve mufahham olarak; yani kadrini bilerek okuyun” hadisi bildirilmiştir. Arkasından es-Selcî dil âlimlerine danıştığını bize bildirmektedir. Bursevî’nin rivâyeti bize bu şekilde haber vermesi, zımnen de olsa rüya yolu hadis aktarılabileceği, rüya ile alınan direktifler doğrultusunda amel edilebileceği şeklinde bir kanaate sahip olduğunu göstermesi açısından zikre değerdir. 86 el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VII,339 (hno:11655). 87 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 15. 88 Nasr b. Muhammed b. Ahmed Ebû Leys es-Semerkândî, Bahru’l-Ûlûm, I-III, I. Cilt, Beyrtu, Darû’l-Fiker, t.y., s. 3.
66
Fakat el-Müstedrek’’i telhis eden Zehebî, hadisin ravîlerinden Avfî’nin hadis
otoritelerince “zayıf” bir ravî olduğunu, yine Bikâr b. Abdullah’ın da hadiste
güvenilmez biri kabul edildiğini, hadisin bu yönüyle münkerat ve vâhiyyâttan
olduğunu bildirmiştir.89 Her ne kadar hadis manası itibari ile İslâm’ın temel
ilkelerine uysa da kaynaklarda sağlam bir şeklinin bulunmadığı
anlaşılmaktadır. Hadis bu yönüyle zayıftır ve yukarıdaki rivâyeti
kuvvetlendirecek bir yapıya da sahip değildir.
24 ��J '( 2-�J <� 6*= <� �*( )*�� � "O/; 2+X » a��� � '3� H*�� 2�:�� «
24- Resûlullah (a.s.)’in övünerek şöyle dediği rivâyet olunmuştur: “Ben
adil melik zamanında doğdum.”90
Tahrîc ve Değerlendirme
Tecrîd sahibi Ahmed Naim mukaddimesinde bu hadisi “aslı olmaksızın
şayi olan Haber-i Meşhur’a” örnek olarak zikretmektedir.91 Nitekim
hadisimizin, halkın dilinde dolaşan hadisleri derleyen eserlerden biri olan
89 Hâkim, el-Müstedrek, II, 252 (hno:2908). Beyhakî, zikri geçen hadisi, yukardaki cerh edilen ravîlerle beraber eserinde nakletmiştir. Bk. el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, II, 426 (hno:2290). 90 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 16. Bursevî hadisin devamında tahricini yapmış, ilk önce Molla Fenârî (v.834/1431)’nin Tefsîru’l-Fâtihası’ndan Hz. Peygamber’in Enûşirvân’ın döneminde doğması ile övünmesinin yerinde olmadığına dair görüşünü aktarmıştır. Müteakiben İmam Sehavî’nin hadis hakkındaki “aslı yoktur” değerlendirmesini nakletmiştir. Devamla Sehâvî’den alıntılar yapan Bursevî onun Hadisçilerden Halimî (Ebû Abdillah Muhammed b. Halimî)’nin (v. 403/ 1012) Şuâb adlı eserinde naklettiği “Bu hadis sahih değildir. Eğer rivâyet sahîh ise, kendisine “adil”denilmesi, “adîl”
adıyla tanınmasından dolayıdır. Yoksa böyle bir özelliğinden ve adaletine şehadet edenlerin şehadetin
dolayı değil. Ya da kendisne inananların Onu adil diye tavsif etmeleinden ötürüdür. Nitekim Allah
Teâlâ şöyle buyurur: “Allah’dan başka taptıkları tanrıları onlara bir yardım sağlayamadı.” (Hud
(11), 101) Yani onların yanında sayılanlar demektir. Allah Resûlü’nün hükm-i ilâhiden başka bir
hükümle hükmedeni adil diye anması söz konusu olamaz” görüşünü sonuna kadar almıştır (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 16; (es-Sehâvî, el-Mekâsidü’l-Hasene, s. 708 (hno:1271); el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 308 (hno:2926)) Bu alıntıda dikkat çeken nokta; Bursevî’nin, Sehâvî tarafından hadisin aslının olmadığına dair yaptığı değerlendirmeyi yeterli gömeyip, Halimî’nin hadisin sahih olması halinde nasıl anlaşılabileceğine dair açıklamasını sonuna kadar almış olmasıdır. Peşinden de bir sonraki hadisi sevk etmesi dikkat çekicidir. Sanki Bursevî bu tutumu ile hadisin sahih olabileceğini ima etmektedir. Aslında Bursevî Rûhu’l-Beyân’da değil fakat Hadis-i Erba’în Tercemesinde bu hadis hakkında “Zira eğerçi ehl-i hadis onu tahric etmiştir, velâkin keşfen sahihtir” diyerek kanatini ifade etmektedir (Bursevî, Hadis-i Erba’în Tercemesi, s. 182.) Ona göre hadis her ne kadar eleştirilse de keşfen sahihtir. Bursevî bu şekilde kanaat sahibi olsa da hadis bu haliyle aslı olmayan haberi meşhur katogorisine girmekten uzak değildir. 91 Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 106,107.
67
Keşfu’l- Hafâ’da geçtiği görülmektedir.92 Hadis hakkında kritik yapan
Şevkânî, “hadisin aslı yok” derken, İbn Nuceym, Elbânî ve Sehâvî de onunla
aynı kanaati paylaşmaktadırlar.93
25 = <� 2-�J 2# )*� � �*( <� 6*» �� A�-�� �-� B3�+�� ��Z�X � 6*( "8& )Z]& w;{X � "8q� &�J� 9 6+�� Z3 $`/3 9� 2�� '( �3 �X � :��3 < � *�( 6�3 ��� � �=( �"´� � "8q� �-]�X � � )Z]& J��+3 �8� 3( «
25- Resûlullah (s.a.) : “Kıyamet günü bir vali getirilir ve cehennem
köprüsü üzerine atılır. Köprü hiçbir bağlantısı istisna olmamak üzere, şiddetle
sarsılır. Şayet (bu vali) işlerinde Allah’a itaatkâr birisi ise köprüden geçip
gider. Lakin Allah’a asi birisi ise köprü yarılır ve vali elli yıllık bir sürüklenme
ile cehenneme sürüklenir.” buyurdu.94
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz Kütüb-Tisa’ dışındaki bazı hadis kaynaklarında
geçmektedir.95 Hadis hakkında değerlendirmede bulunan Heysemî, Taberanî
kanalı ile gelen hadisin varyantındaki Suveyd b. Abdülaziz’in metruk bir ravî
olduğunu haber vermektedir.96 Ayrıca Elbanî’de bu hadisi zayıf bulmuş ve
Silsile’sinde zikretmiştir.97 Hadis bu haliyle zayıftır, muhtemelen bir önceki
hadisi desteklemek üzere aktarılmıştır. Bundaki gaye Adil Melik diye anılan
Kisra Enûşirvan’ın ahiretteki durumuna bir açıklık kazandırmaktır.
26 �-+� A:; 6*( �8� �� �*( �78�� » v7O9� "� h�� ��� ��(� 9 :8� �X H*3 f"+3 9� � $�"3 «
92 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 257 (hno: 913), II, 308 (hno:2926). Aclûnî hadisi tahric ederken hadis hakkında muhaddîslerin aslı yoktur değerledirmesini naklettikten sonra, garib bir şekilde salihlerden birisinin rüyasını delil göstererek Resûlullah (s.a.)’in bu hadis hakkında mevzu hükmünü veriğini bize haber vermektedir. 93 Şevkânî, el-Fevâidu’l-Mecmua’, I, 327 (hno: 30); el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 339 (hno: 915), el-Elbanî, es-Sisiletü’d-Duafa, IV, 414, es-Sehâvî, el-Mekâsidü’l-Hasene, s. 707 (hno:1271). 94Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 16. 95 et-Taberanî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, II, 739 (hno: 219), XVII, 175; el-Beyhakî, Şuâbu’l-İmân, VI, 20 (hno: 7380). 96 el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 371 (hno: 9040) 97 el-Elbanî, es-Silsiltü’l-Ehâdisi’d-Dâifiyye, I-XI, V. Cilt, Beyrut, Mektebetu’l-Meârif, t.y., s. 293 (hno: 2269).
68
26- Nebisi (a.s.)’nin diliyle Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “İhlâs, benimle
kulum arasında bir sırdır. Oraya ne hakka yakın bir melek ne de gönderilmiş
bir peygamberi girebilir.” 98
Tahrîc ve Değerlendirme
Kudsî hadis olarak nakledilen zikri geçen habere, erişebildiğimiz kadarı
ile herhangi bir eserde rastlanamamıştır. Fakat kaynaklarımızda bu hadisin
lafızlarından farklı olmasına rağmen yakın manada olan başka rivâyetler de
mevcuttur. Nitekim müselsel bir zincirle sahabiden Hz. Ali kanalı ile rivayet
edilen hadisin metni şu şekildedir: “ صOا9خ م 2O*#1 ا: �� ه�؟ $�ل: Q#� ��-ی02 5
,Ben“ ” - � -ي ا ��دV0$ 1�2 � أح���1 � ��2دي: " �� ه�؟ $�ل: Q#� ربR ا#MHة 2 ا9خOص
Cibrîl (a.s)’a “İhlâs nedir?” diye sordum. Cibrîl izzet sahibi olan Rabbime
“İhlâs nedir?” diye sordum” dedi. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “İhlâs, bana ait
olan sırrımdan bir sırdır. Ben onu kullarımdan sevdiğim kişinin kalbine
yerleştiririm.”99 Bunun yanında bu rivâyet de, muhakkiklerinin eleştirilerinden
kurtulmuş değildir. Nitekim İrâkî, hadisin ravîlerinden Ahmed b. Ata el-Hecimî
ile Abdulvahid b. Zeyd’in cerhedildiğini ve haklarında “metruk” hükmü
verildiğini bize haber vermekte ve hadisin zayıf olduğunu bildirmektedir.100
Hadis bu yönüyle zayıftır ve yukarıdaki rivâyeti kuvvetlendirecek bir yapıya
da sahip değildir.
27 � 2# A:; 6*( �8� �� �*( �78��» l�8# @7`�� h�� � �� ���( `�/ ]/`ZX µ ]/`� ���:� ���:�� 3 2i�«
27- Nebisi (a.s.)’nin diliyle Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Ben namazı
kendimle kulum arasında ikiye ayırdım. Yarısı benimdir, yarısı da kulum
içindir. Kulum için istediği vardır.”101
Tahrîc
98 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 19. 99 Kuşeyri, er-Risale, I, 98 100 Ebû’l-Fazl el-Irakî, el-Muğnî an Hamli’l-Esfâr, I-II, II. Cilt, Riyad, Mekebetü Taberiyye, 1415/1995, s. 1175–1176. 101 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 19.
69
Müellif, aslında uzun olan bu hadisin küçük bir parçasını nakletmiştir.
Hadisimiz Ebû Hureyra (r.a.) tarafından rivayet edilen kudsî bir hadistir.
Müslim, hadisi Sahih’inde nakletmiş, Tirmizî hadis hakkında “hasen”
hükmünü vermiştir.102
28 � 2# »'3 f"+; µ� �%j �"+;l ��� (�J?«
28- Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi: “Kim bana bir karış yaklaşırsa ben
de ona bir zîrâ yaklaşırım.”103
Tahrîc
Hadisi, Ebû Hureyra (r.a.) nakletmiştir. Kaynaklarda kudsî hadis olarak
geçmektedir. Bursevî hadisin bir kısmını burada aktarmıştır. Aynı zamanda
hadisimiz, Buhârî ve Müslim tarafından nakledilen Müttefekun Aleyh nitelikli
bir haberdir. Tirmizî hadis hakkında “hasen sahih” hükmünü vermiştir.104
29 »� #�� ��"�Z�� ��t 2# � $�%& �*( �78�� $� H� '3 B&t 2+X 3� H��� 7X 2+X *� 2# �8t '3 µ�� �*( µ� «
29- Nemrut, Hz. İbrahim’i bağlayıp ateşe atacağı sırada Cebrail (a.s.)
geldi ve: “Herhangi bir yardıma ihtiyacın var mı?” diye sordu. O da: “Senden
mi? Asla!” dedi. Cebrail (a.s.): “Öyleyse Allah’tan iste isteyeceğini” deyince
Hz. İbrahim şu karşılığı verdi: “O’nun benim halimi bilmesi, benim O’ndan bir
şey istememe engeldir.”105
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis, sahabiden Übey b. Ka’b (r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir.106
Hadis eserlerinden çok tefsir kitaplarında yer bulan bu rivâyet hakkında
102 Müslim, Salât 38, 39, 40 (hno: 395), Ebû Dâvud, Salât 131 (hno:821); Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân 1 (hno:2953); Nesâî, İftitâh 22 (hno: 909); İbn Mâce, Edeb 52 (hno:3784); Muvatta, Salât 42 (hno:187); Ahmed b. Hanbel, II, 241, 285, 460. 103 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 19. 104 Buhârî, Tevhîd 15, 35, 50; Müslim, ez-Zikru ve’d-Dua 20 (hno: 2675), 22 (hno: 2675); Tirmizî, Deavât 131 (hno: 3603); İbn Mâce, Edeb 58 (hno: 3821); Ahmed b. Hanbel, II, 413, 435, 480, 482, 509, 524, 534, III, 40, 122, 127, 130, 272, V, 155 105 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 20. 106 El-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XI, 303; Ebû Muhammed el-Hüseyin b. Mesu’d el-Beğavî, Mea’limu’t-Tenzîl, I-VIII, V. Cilt, Cidde, Dâru Tayyibe, 1997, s.327; el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 318 (hno: 1134)
70
Elbanî, merfu’ olarak aslının olmadığını ve bu sözün israiliyattan olduğunu
haber vermektedir.107
30 2# �Z�� 6*= <� �*( )*��»�>��j �-� � ¶�-O�«
30- Resûlullah (a.s.) şöyle buyurdu: “ Hûd Sûresi ve kardeşleri beni
ihtiyarlattı.”108
Tahrîc
Hadisi, sahabiden İbn Abbas (r.a.) rivâyet etmiştir. Tirmizî, hadise
“hasen garib” hükmünü vermiştir. Hâkim, hadisin Buhârî’nin sahih hadis
şartlarına uyduğunu haber vermektedir.109
31 �-+ 6*= <� �*( )*�� '� �i� �{z>83 � |��">�� ��=� "���� ��#� $�*�� * �:� �"&� ��� » �� H8/Z� H�*( +t H&�4�� H�*( +t UJ�4�� H�*( +t )`X
"�X�� )#� ·�«
31- Resûlullah (s.a.), hiç evlenmemeye, devamlı oruç tutmaya ve
geceleri hiç uyumamaya azmederek ibadet etmenin hükmünü soran kişiye şu
sözüyle cevap vermiştir: “Nefsinin sende hakkı olduğu gibi, aynı zamanda
hanımının da hakkı vardır, misafirinin de hakkı vardır. Öyleyse bazen oruç
tut, bazen tutma. Geceleyin (bir kısmında) namaz kıl,( bir kısmında) uyu.”110
Tahrîc
Bursevî, aslında uzun olan bu hadisi özetleyerek vermiştir. Hadisimiz,
Abdullah Amr b. As (r.a.)’dan rivayet edilmiştir. Aynı zamanda hadis hem
Buhârî hem de Müslim de geçe Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir. Tirmizî
hadis hakkında “sahih” hükmünü vermiştir.111
107 el-Elbanî, es-Silsiletü’d-Daîfe, I, 74 (hno:21), Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyyât, İstanbul, Beyan yy., s. 372. 108 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 21. 109 Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân 56 (hno:3297); Hâkim, el- el-Müstedrek, II, 374 (hno:3314); Ebû Bekir Abdurrezzâk b. Hemmâm es-San’anî, el-Musannef, I-XI, III. Cilt, Beyrut, el- Mektebetu’l-İslâmiyye, 1403, s. 368 (hno:5997); et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VI, 184 (hno:5804), XVII, 286 (hno:790), XXII, 123 (hno:318). 110 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 21. 111 Buhârî, Teheccud 7, 20, Savm 50, 55, 59, Edeb 86; Müslim, Sıyâm 181, 182, 186, 188 (hno:1159), 193; Ebû Dâvud, et-Tatavvu’ 27 (hno:1369); Tirmızî, Zühd 63 (hno:2413); Ahmed b. Hanbel,, II, 198, 200, VI, 268, Dârimî, Nikâh 3 (hno:2169)
71
32 �� �!J 6*= <� �*( )*�� "�( 6VJ <� Z( !"+� :X�J ;-= �i� 2+X ¸#�� �Z�-�� �"��� ���z�� 2# �*( �78�� » �/O� '3 H;-= 7�*# « 6;�� �� "�� 6VJ <�
Z( ��&-X !"+� �XO ;-= �i8X 2+X �# l:§� '3 l�& 2+X �*( �78�� » nXJ� '3 H;-= 7�*#«
32- Resûlullah (s.a.), Hz. Ömer (r.a.)’ı yüksek sesle Kur’ân okurken
gördü ve sebebini sordu. O da “Uyuyanları uyandırmak ve şeytanları kovmak
için böyle yapıyorum” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.): “Sesini biraz
alçalt!” dedi. Hz. Ebû Bekir’in yanına gitti. Onu da çok kısık sesle Kur’ân
okurken gördü ve sebebini sordu. O da “Kendisine münacatta bulunduğum
zat beni duyuyor.” diye cevap verdi. Bu sefer Resûlullah (a.s.): “Sesini biraz
yükselt” buyurdu.112
Tahrîc
Hadis-i Şerifimiz, Ebû Katâde (r.a.) kanalıyla rivâyet edilmektedir.
Hadisimiz ana ve tali hadis kaynaklarında geçmektedir. Tirmizî, hadis
hakkında “garib” hükmünü vermiştir. Hâkim, hadisin Müslim’in sahih
şartlarına uyduğu halde onun tarafından rivayet edilmediğini haber
vermektedir.113
33 � 2# �*( �78�� » �� �< M*O M*}� � B�*± � ¹J )]�*( '3 �J- '�X �=� H�? J-Z�� �+X ��>�� '3� �i�O� �+X $V «
33- Resûlullah (s.a)’in şu sözünde olduğu gibi: “Allah Teâlâ varlıkları
karanlık içinde yarattı ve onlar üzerine ilâhî nurunu yaydı. Kendisine bu ilâhî
nurdan bir nasip ulaşanlar hidayet buldu. Kime de bu nurdan bir şey isabet
etmemiş ise yolunu şaşırdı.”114
Tahrîc
112 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 21. 113 Ebû Dâvud, et-Tatavvu’ 25 (hno:1329); Tirmizî, Salât 330 (hno: 447); Ahmed b. Hanbel, II, 109; Hâkim, el-Müstedrek, I, 454 (hno: 1168). 114 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 23.
72
Hadis-i Şerifimiz, Abdullah b. Amr (r.a.) kanalıyla rivâyet edilmektedir.
Tirmizî hadise “hasen” hükmünü vermiştir. Elbanî hadisi “sahih” olarak
Silsile’sinde zikretmektedir.115
34 :; <� 6*= _Z�� 2-+�A �*( � �78�� » �� <� M*O M*}� � B�*± � ¹J �*( '3 �J- X"]º«
34- Nebi (s.a)’in şu sözünde olduğu gibi: “Allah Teâlâ varlıkları karanlık
içinde yarattı ve onlar üzerine ilâhî nurunu yaydı da onlar zâhir oldular.”116
Tahrîc ve Değerlendirme
Bir önceki hadise mana cihetiyle benzemesine rağmen bu lafzıyla
hadise erişebildiğimiz kaynaklarda rastlanamamıştır.
35 2# �*( �78�� » -� ��� ²-O '3�� �»&J� 9�>(9 «
35- Resûlullah (s.a) şöyle buyurdu: “Mümin’in havf ( kokusu) ve recâsı
(ümidi) tartılsa denk gelirdi.”117
Tahrîc ve Değerlendirme
Müellif, hadisi her ne kadar Resûlullah (a.s.)’e isnad etse de hadis
kaynaklarda tabiûn kavli olarak geçmektedir. Bu yönüyle hadisimiz merfu’
değil maktu’ nitelikli bir rivâyettir. Nitekim Musannef sahibi İbn Ebi Şeybe
hadisi tabiûndan Mutarrif b. Tarîf el-Harisi’ye isnad etmektedir.118 Yine
Beyhakî de bu hadisi ilkinde tabiûndan Mutarrif’e diğerinde ise yine tabiûndan
Şu’be’ye isnad ederek kitabında rivâyet etmiştir.119 Hadisin kritiğini yapan
Aclûnî, bu sözün selef ehlinden birine ait olduğunu ve merfu’ olarak bir
aslının bulunmadığını haber vermekte, akabinde de Beyhakî’nin kitabına
aldığı ve bizim yukarıda verdiğimiz rivâyetleri sıralamaktadır. Ayrıca Aclûnî,
115 Tirmizî, İman 18 (hno:2642); Ahmed b. Hanbel, II, 176, 197; el-Elbanî, es-Silsiletü’s-Sahiha, I-VII, III. Cilt, Riyad, Mektebetü’l-Meârif, t.y., s. 63 (hno: 1076). 116 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 23 117 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 24. 118 İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, VII, 178 (hno: 35123). 119 el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, II, 212 (hno:1024-1026)
73
Zerkeşî’nin hadis hakkındaki “aslı yoktur” değerlendirmesine eserinde yer
vermiştir.120
36 �-+� �*( �78�� » ��*( $�%& �3� �Z( 6x�"X '3 @��"# B£/�� 2#� � )>} 6*( f>��� «
36- ..Resûlullah (s.a.)’in “Cebrâil (a.s.) bana, “Fâtiha’yı tamamladıktan
sonra “amîn” demeyi öğretti ve bunu söylemek, mektup sonuna vurulan
mühür gibidir” diye” buyurdu sözünden dolayı121
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis, tabiûndan Ebu Meysere künyesi ile meşhur olan Amr b. Şurahbil
el-Hemedanî (v. 63/682) vasıtası ile Resûlullah (s.a.)’e dayandırılmaktadır.122
Ebu Meysere, muhadramûndan olan abîd bir ravî olarak tanınmaktadır.123 İbn
Hibban es-Sikât isimli eserinde ondan bahsetmiş, Abdullah İbn Mesud (r.a.)
başta olmak üzere pek çok sahabiden hadis rivâyetleri bulunan güvenilir bir
ravî olduğunu haber vermiştir.124 Meysere sika bir ravî olmasına rağmen,
yukarıda geçen rivâyette hadisi aldığı sahabinin ismini zikretmemiş, hadisi
direkt Resûlullah (s.a.)’a ref eylemiştir. Bu yönüyle hadis mürseldir.
37 �� ����� » 6(���� '3��� ���"j «
37- Hadiste şöyle geçmektedir: “Duâ eden ve âmin diyen ortaktırlar.”125 Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis, sahabiden İbn Abbas (r.a.)’a isnad edilmektedir. Kaynaklarda
hadisin merfu’ bir varyantına rastlanamamıştır.126 Bu yönüyle hadis
mevkûftur. Münavî; Zehebî’nin, hadisin ravîlerinden İsmâil eş-Şamî hakkında
120 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, II, 149 (hno:2129). 121 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 122 İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, II/187 (hno:7961). 123 İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, I, 738. 124 İbn Hibban, es-Sikât, V, 168. 125 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 126 Ebû Şucâ’ Şîrûye b. Şehredâr ed-Deylemî, Firdevs bi Me’sûri’l-Hitâb, I-V, II. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1986, s. 225 (hno: 3093); el-Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ, I, 353 (hno:1279), Ali b. Husameddin Ali el-Muttâkî, Kenzu’l-Ummâl fi Süneni’l-Ekvali ve’l-Ef’al, II. Cilt, Beyrut, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1989, s. 111 (hno:3197).
74
hadis uyduranlardan olduğunu haber verdiğini yine Dârakutnî’nin, hadisin
ravîlerinden Cüveybir b. Saîd hakkında metruk değerlendirmesinde
bulunduğunu bize bildirmektedir. Elbanî ise hadisin uydurma olduğu
kanaatindedir. 127
38 2# �*( �78�� » �?� 2# �39� 9� ����� �-�-+X �3� �X B�u7�� -+; '�X MX�� Z�3i; �3i; B�u7�� "/x � 3 ��+; '3 �? «
38- Resûlullah (a.s.): “İmâm, “vele’d-dâllîn” dediğinde “Âmin” deyin.
Çünkü melekler de o sırada “Âmin” derler. Kimin “Âmin” demesi, meleklerin
“Âmin” demesine denk gelirse, önceki günahları bağışlanır” buyurmaktadır.128
Tahrîc
Hadis-i Şerifimiz Ebû Hureyre (r.a.) kanalı ile rivayet edilmiştir.
Görüldüğü gibi hadis hem Buhârî, hem de Müslim’de geçen Müttefekun
Aleyh nitelikli bir rivayettir. Tirmizî, hadis hakkında “hasen sahih” hükmünü
vermiştir.129
39 ��J � �*( �78�� 2# » �X '3 MX�� �-# 2-# $�� ��8�� «
39- Resûlullah (a.s.)’den rivâyet olundu ki: “Sözü (duası); ehl-i semanın
sözüne denk düşen..”130
Tahrîc
Bursevî, bir önceki hadisten faklı bir varyantla hadisi nakletmiştir. Bu
rivayette Bursevi’nin, zikri geçen hadisin farklı varyantlarından haberdar
olduğu görülmektedir. Aynı zamanda hadis, bazı şerh kitaplarında
geçmektedir.131
127 el-Münavî, Feyzu’l-Kadîr, III, 536 (hno:4245); el-Elbanî, es-Silsiltud-Dâifiyye, VIII, 110 (hno:3608). 128 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 129 Buhârî, Ezan 113, Tefsir 6, Deavât 63; Müslim, Salât 72, 73, 74, 75, 76 (hno:410); Ebû Dâvud, Salât 167 (hno:935,936); Tirmizî, Salât 73 (hno:267); Nesâî, İftitah 33(hno:926-929); Muvatta, Ridâ 46 (hno:195); Ahmed b. Hanbel, II/233.270.440.449.459. 130 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 131 Muhammed Şemsi’l-Hak el-Azîm Âbadî, Avnu’l-Ma’bud Şerhu Süneni Ebî Davûd, I-XIV, III. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415, s. 148; Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-Şevkanî, , Neylü’l-Evtâr min Ehâdisi Seyyidi’l-Ahyâr, I-X, II, Cilt, İdaretü’t-Tabââti’l-Müniriyye, t.y., s. 144.
75
40 $k�� ��( �! l#� l�4� B£X f>��� 2# l�4� B�Y �-� B:�q� B3�" �" � <� � ���� �*( �78�� � � ]:3 B:�� ²9� H*3 �t 24 � $�%& 6*( ��� ]�*(�
�78��
40- Atâ’ya Fâtiha sûresinin ne zaman nazil olduğu sorulduğunda şöyle
demiştir: “Mekke’de bir Cuma günü, Allah Teâlâ kulu Muhammed (s.a.)’e
ikram olsun diye yedi bin melekle Cebrâîl’i bu sûreyi indirmesi için
gönderdi.”132
Tahrîc ve Değerlendirme
Erişebildiğimiz kaynaklarda böyle bir rivayete rastlanamamıştır.
41 ��J �� �{( l3�# '3 �z�� g9 $]& 2Y )�º( 6�� n�� �"X 2-�J� <� ��=�� ��"ºZ� ]��� "¡ �� B��`�� )� �-& �"(� "�WX 2�� �Z�� 6*= <� �*( )*��
�j B&� ��=� 2°X �-# A:; » �+�� UZ�;� :�� '3 ¦¡��« �� ��3 n�� $X�-# �9 $]& 9 "ºZ� A� 3 UZ��(� n3 B�7& ��� B��:�� )*X "ºZ; A� 3 >��(� '3 �>3 ���� B���� �� )*( <� �� �Zo m '�� 8/Z� $� ��=9 2# » 9� �4£ )]�*(« �"3�� Y ��4� :/ 6*( n/ 2�� 2+X »�/O�� HtZ& �Z3�*�« �X H:V�-; |��� )�-*+� '3 )�"/± )�-��Y
41- Rivâyet edildiğine göre; Ebû Cehil’e ait kıymetli mallarla yüklü bir
kafile Şam’dan yedi grup halinde geldi. Resûlullah (s.a.) ve ashabı gelen bu
kafileye bakıyordu. Sahabilerin çoğu aç ve çıplaktı. Allah elçisinin gönlüne
düştü ki, ashabının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir şeylere sahip olsa! Bunun
üzerine şu ayet nazil oldu: “Şu kesin ki, biz sana namazda tekrarlanan yedi
ayet ile şu yüce Kur’ân’ı verdik.” (el-Hicr (15), 87) Yani Ebû Cehîl’in yedi
kafilesi yerine sana bunu verdik. Biz sana verdiğimiz bu büyük ve değerli
hediyeye öfkeyle bakmasın diye Ebû Cehîl’e bu kafileyi verdik. Nitekim sen
de bizim ona verdiğimiz âdi dünya metaına bakma! Allah Teâlâ hazretleri,
Resûlullah (a.s.)’in dilek ve temennisinin kendisi için değil, ashabı için
olduğunu bildiğinden: “Onlara üzülme!” (en-Nahl (16), 127) buyurmuş ve
132 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26.
76
malın faydasından çok daha kıymetli olan şeyi emrederek: “Müminlere şefkat
kanadını indir” diye emretmiştir (el- Hicr (15), /88). Çünkü senin tevazuun,
onların kalplerinin sevdiklerine kavuşmasından daha hoştur.133
Tahrîc ve Değerlendirme
Zikri geçen hadise, erişebildiğimiz kaynaklarda rastlanamamıştır.
42 �-# �*( �78�� » -� l � @�J->�� � �-¶ �-# 6�-3 -�� l � $�¼9� � "`Z; �-# 68�( -�� l � J-�4�� � ½83 �-# ���� )]�*( �78�� �!� )*83 �!"# ��(�
<� '3 "&9� � !"# ��"+�� * �i � ��`; 6*( $ '33 BZ33� «
42- Resûlullah (s.a.): “Tevrat’ta, İncil’de, Zebur’da Fâtiha gibi bir sûre
olsaydı, Hz. Musa’nın kavmi Yahudi, Hz. İsa’nın kavmi Hıristiyan olmaz, Hz.
Dâvûd’un kavminin de şekli değişmezdi. Herhangi bir Müslüman bu ayeti
okursa Allah ona Kur’ân’ın tamamını okumuş ve her mümin erkek ve kadına
sadaka vermiş gibi ecir verir” buyurmaktadır.134
Tahrîc ve Değerlendirme
Rivâyete ulaşabildiğimiz kaynaklarda rastlanamamıştır. Bunun yanında
yukarıdaki rivâyetin bir bölümü ile mana bakımından uyum gösteren başka
hadisler de mevcuttur. Nitekim Resûlullah (s.a.) Fâtiha sûresi hakkında şöyle
buyurmaktadır: �4E �#M ا#��راة و� 4E ا�9+5 و� 4E ا#Mب�ر و� 4E ا#L-$�ن وا#Yي �L*4 ب(X �� أ
1�Z2ي أY#ا /[H#ن ا�-B#ا#\4��8 وا � ]� �?0?� وإ�\� “Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı
Zü’l-Celâl’e yemin ederim ki, Allah, Fâtiha’nın bir mislini ne Tevrat’ta, ne
İncil’de, ne Zebur’da, ne de Furkan’da indirmemiştir. O (namazlarda) tekrarla
okunan yedi ayet ve bana ihsan edilen yüce Kur’ân’dır.”135 Tirmizî, bu hadis
hakkında “hasen sahih” değerlendirmesini yapmaktadır. Hadisin bu hali ile
yukarıdaki habere bir destek sağlaması mümkündür.
133 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26. 134 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26, 135 Dârimî, Kitabu Fedâilu’l-Kur’ân 12 (hno:3373); Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân 1 (hno:2875); Nesâî, İftitah 26 (hno:915); Ahmed b. Hanbel, II, 357, 412, IV, 158, V, 114
77
43 '(� B/��t 6VJ <� Z( � �*( �78�� 2# » �� �-+�� �:��� <� )]�*( f��:�� �>t ��+3 !"+�X �= '3 )~��= � |>��� ���� < fJ ��:�� :�8�X nX"�� )]Z( ��8�
f��:�� �:�J� BZ� «
43- Huzeyfe (r.a.)’dan rivâyete göre Resûlullah (a.s.) buyurmuştur ki:
“Allah Teâlâ bir kavme takdir buyurduğu azab-ı ilâhiyeyî gönderir. O kavmin
çocuklarından biri okulda el-Hamdü lillahi Rabbil-Alemîn’i okuyunca Allah
Teâlâ bu sesi duyar ve onlardan kırk yıl süreyle azabı kaldırır. 136
Tahrîc ve Değerlendirme
Müfessirlerden Sa’lebi başta olmak üzere pek çok tefsir sahibinin,
sahabiden Huzeyfe (r.a.) yoluyla kitaplarında yer verdiği bu rivâyet137
hakkında, Hafız Irakî ve diğerleri “mevzû” hükmünü vermişlerdir.138 Irakî,
hadisin değerlendirmesini yaparken senedinde Ahmed b. Abdillah el-
Hubabarî ve Me’bun b. Ahmed el-Herevî isminde yalancılıkla itham edilmiş iki
ravînin bulunduğunu bildirmektedir.139
44 �-# �*( �78��» �� ��:; <� Hi ��"; «
44- Resûlullah (a.s.) şöyle buyurdu: “(İhsan) Allah’ı görüyormuşçasına
kulluk etmendir.”140
Tahrîc
136 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26. 137 es-Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, I, 90; Eb’û’l-Kasım Carullahi Mahmûd b. Ömer ez-Zamahşerî, el-Keşşâfu an Hakâikı’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fi Vücuhi’t-Te’vîl, I-IV, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Ma’rife, t.y., s. 75. 138 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 198 (hno:672) 139 Şemseddin Ebû Muhammed b. Hasan (v.1175), Tuhfetu’r-Ravî fi Tahrici Ehadisi’l-Beydavî, , Medine Abdulaziz Kütüphanesi Arif Hikmet El Yazması Eserler Kısmı, nr: 288 (23/132), s.7/a. Bunun yanında zikri geçen hadisin manasıyla mutabakat sağlayan başka rivâyetler de mevcuttur. Nitekim Dârimî’nin Sünen’inde sahabiden Sabit b. Aclan el-Ensari’ye dayandırılan mevkûf bir rivâyet şu şeklidedir: D�ل م2وان ی��� *P�� < �ن اE�Rg .2ف ذ�K * ا��� Oذا س�e? رضCا IهGاب بT�آ�ن ی�Jل ان ا- 2ی@ ا Şöyle denildi: Allah yer ehline azab etmek istediği zaman çocukların hikmet öğrendiğini“ ب�E�Rg اu2Jن
işittiğinde onlara azab etmekten vazgeçer.” Hadisin ravîlerinden olan Mervan b. Muhammed’e göre hikmetle kastedilen Kur’ân’dır (Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân 4 (hno:3345)). Fakat bu rivâyetin isnadı da, Rifdetu b. Kudaa el-Ğassanî’nin zayıf bir ravî olmasından dolayı problemlidir (İbn Hacer, Takribut’t-Tehzîb, I, 303). 140 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26.
78
Zikri geçen haber, kaynaklarda Cibril hadisi diye meşhurdur. Hadisimiz,
Buhârî ve Müslim tarafından rivayet edilen Müttefekun Aleyh nitelikli bir
rivayettir. Tirmizî, hadis hakkında “hasen sahih” değerlendirmesinde
bulunmaktadır.141
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
5 '(� �� @"�"� 6VJ <� Z( �� <� ;A: M*O M*}� !B:�J ²Z=� B�u7�� ���z��� 'q�� d9�� � $:& �9� @"z( ��4&� B:8; )]Z3 B�u7�� �t��� B�7¡�� \#��� � $:& ��� B�7¡�� @"z( ��4&� B:8; )]Z3 ���z�� �4&� �t�� 'q� d9�� � �]*:& "z(@ ��4&� B:8>X )]Z3 'q� �t��� d9�
5- Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivâyet edildiğine göre: "Allah Teâlâ mahlûkatı;
melek, şeytan, cin ve insan olmak üzere dört grup olarak yaratmıştır. Bu dört
grubu, ona ayırmıştır. Dokuzu melekler olup, kalan biri diğer üç gruptur. Üç
gurubu da ona ayırmıştır. Onlardan dokuzu şeytanlar, bir grubu da cin ve
insanlardır. İnsanlar ve cinleri de on gruba ayırmıştır. Onlardan da dokuzu
cinler, biri insanlardır.142
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz ana ve tali hadis kaynaklarında değil, Zamahşerî’nin Rebi'u'l-
Ebrar’ında geçmektedir.143
6 � '( '�� [�( \VJ <� �]Z( �� $�%& )�*( �78�� 2# _Z*� 6*= <� �*( )*�� $#» � ��� U�� ��: �� �� $3 -&"� 9 U{x«
6- İbn Abbas (r.a.)'dan rivâyet edildiğine göre; Cebrâîl (a.s.) Hz.
Peygamber’e “Ya Muhammed, “ancak sana kulluk ederiz” diye söyle!”
141 Buhârî, İman 37, Tefsir 266; Müslim, Sahîh, İman 1-7 (hno:8-10), Ebû Dâvud, Sünnet 16 (hno:4695); Tirmizî, İman 4 (hno:2610); NESÂÎ, Mevâkît 30 (hno:4991); İbn Mâce, Mukaddime 9 (hno:63,64); Ahmed b. Hanbel, I/151, II/426, IV/129,164. 142 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 13. 143 ez-Zamahşeri, Rebi'u'l-Ebrar Ve Nususu'l-Ahbar, I, 64.
79
demiştir. Bundan maksat “Seni düşünürüz, Senden başkasından ümitvar
olmayız” demektir.144
Tahrîc ve Değerlendirme
Zikri geçen hadiste, İbn Abbas (r.a.) Fâtiha Sûresi’nin ilgili ayetini tefsir
etmektedir. Bundan dolayı biz hadisin değerlendirmesini mevkûf rivâyetler
arasında yaptık. Haberimiz, asli ve tali hadis eserlerinde değil, Taberî ve İbn
Kesir’in Tefsirleri’nde geçmektedir.145 Hadisin ravîlerinden Osman b. Saîd b.
Mürre el-Kuraî el-Ezdî hakkında hadis otoritelerince “La be’se bih” hükmü
verilmiştir.146 Ayrıca hadisin diğer ravîsi Bişr b. Ammar el-Has’amî’nin de
zayıf bir ravî olduğu bildirilmektedir.147 Haberimiz sened itibari ile İbn Kesîr
tarafından munkatı’ bulunmuştur.148 Hadisteki ınkıta, ed-Dahhâk b. Müzhim
el-Hilâlî’nin hadisin sahabi ravîsi İbn Abbas’dan rivâyetinin olup olmadığına
dair ihtilaftan kaynaklanmaktadır. Nitekim ed-Dahhâk mürsel hadislerinin
çokluğu ile bilinmektedir.149 Fakat bu ravî hakkında değerlendirmelerde
bulunan Zehebî, onun İbn Abbas’dan rivâyette bulunduğunu bize haber
vermektedir.150 Bu yönüyle hadisimiz zikri geçen ravîlerden Osman b. Saîd
ve Bişr b. Ammar’dan dolayı zayıftır ancak hadiste bir inkıta
bulunmamaktadır. Çünkü ed-Dahhak’ın İbn Abbas’dan nakillerde bulunduğu
bildirilmektedir.
7 ����� \*( \VJ <� Z( ��V-; 2+X »'3� ¾O fJ ��:�� )>O � �(� ���(«
7- Hz. Ali bu hadisi açıklamak üzere şunu ilave etti: “Âmin, Allah’ın
kulun duasını mühürlediği bir mühürdür.”151
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimizin ana veya tali hadis eserlerinde değil, Beydavî’nin
144 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I,17. 145 Taberî, Camiu’l-Beyan fi Te’vili’l-Kur’ân, I, 157; İbn Kesir, Tefsiru Kur’âni’l-Azîm, I, 18. 146 İbn Hacer, Takrîbut’t-Tehzîb, I, 657. 147 İbn Hacer, Takribut’t-Tehzîb, I, 129. 148 İbn Kesir, Tefsiru Kur’âni’l-Azîm, I, 18 149 İbn Hacer, Takribut’t-Tehzîb, I, 129 150 ez-Zehebî, el-Kâşif, I, 509. 151 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25.
80
Tefsir’inde geçtiği görülmektedir.152
C. FİL SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
4527±c ����� �*( �78�� 45- Bulutun Resûlullah (s.a.)’i gölgelemesi gibi. 153
Tahrîc
Bursevî, Resûlullah (s.a.)’in mucizelerinden bahsederken bu ve bundan
sonra gelen diğer iki hadisi örnek olarak zikretmektedir. Hadisimiz hakkında
Tirmizî, “hasen garib” değerlendirmesinde bulunmaktadır. Hâkim, hadisin
Buhârî ve Müslim’in sahih şartlarına uyduğunu haber vermektedir.
Müstedrek’in Tellhis’ini yapan Zehebî hadis hakkında “Zannediyorum ki
mevzûdur bir kısmı ise batıldır” değerlendirmesinde bulunmaktadır. 154
46 )*�; "b��
46- Taşın onunla konuşması gibi.155
Tahrîc
Hadisimiz, Cabir b. Semura (r.a.) tarafından rivayet edilmiştir. Müslim’in
Sahih’inde geçmektedir. Tirmizî hadis hakkında “hasen garib”
değerlendirmesinde bulunmaktadır.156
47 ��%Z :3
47- Minberin onunla konuşması gibi.157
Tahrîc
Hadis, Cabir b. Abdillah (r.a.), İbn Ömer (r.a.) İbn Abbas (r.a.) ve Enes
b. Malik (r.a.) tarafından rivayet edilmiştir. Buhârî Sahih’inde bu hadisi rivayet
etmiş, Tirmizî, hadisin İbn Ömer (r.a.) tariki hakkında “hasen garib sahih”
152 Kâdî el-Beydavî, Envaru’-Tenzîl ve Esraru’t-Te’vîl, I, 73. 153 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 510. 154 Tirmizî, Menakîb 3 (hno:3620); Hâkim, el-Müstedrek, II, 672 (hno:4229); İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, VI, 317 (hno:3137). 155 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 510. 156 Müslim, Fadâil 2 (hno:2277); Ebû Dâvud, Mukaddime 4 (hno:20); Tirmizî, Menakîb 5 (hno:3624); Ahmed b. Hanbel, V, 95, 105. 157 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 510.
81
hükmünü vermiştir. Müteakiben Tirmizî zikri geçen haberin diğer sahabe
ravilerini sıralamıştır.158
48 2# � �>X '�"�� ��-3 �( ��� � � �78�� �*( _Z��` �*( ��� � �"0� ¤B*�� �-8� � d� ¤�"z�� ���-3 � $�/�� ��X 2�«� n��J "]j � �78��
48- Fethurrahman isimli eserde “ Bu olay (Fil Sûresi’nde geçen olay)
Peygamber (s.a.)’in doğduğu yılda, Muharremin ayının ortasında olmuştur.
Peygamber (s.a.) de Rebiulevvel ayında doğmuştur. Fil olayı ile kutlu doğum
arasında 55 gece vardır” denmektedir. 159
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz ana ve tali hadis kaynaklarında değil, Taberî’nin Tarih’inde
geçmektedir.160
49 f>� � 'Z� �� ���� $u9�� �@-�Z� y{x� '( '�� "�( 6VJ <� �]Z( l:§ 2-�J <� 6*= <� �*( )*�� �t Z&"O :3 A� ¤u��� J"�X %+� 2+X » ��� %# �� 2xJ « -�� -�� ¤�+� � � '3 �-� � � ��� �"�� nX�� Z( �*X ^"O Z3 >�=� B�+Z�� s�� l�=� 3-# ��� ���� 'X�X �X �����
49- Sünen-i Ebu Davud, Delâilü’n-Nübüvve ve bu ikisi dışındaki
kitaplarda İbn. Ömer (r.a.)’dan şöyle rivâyet edilmektedir: Ben; Resûlullah
(s.a.) ile beraber Taif’e gitmekte iken, Resûlullah (s.a.)’in bir kabre uğrayıp
şöyle buyurduğunu işittim: “Bu kabir, Ebû Rigâl’in kabridir. O, Semud
kavminden olup Sâkîf kabilesinin de babası idi. Ebû Rigâl aslında şu harem
mıntıkası sebebiyle musibetten korunmuş, tam Harem bölgesinden çıkacağı
esnada kavmini çarpan bela ona burada isabet etmişti. Peşinden de o buraya
defnedilmiştir.” (Hadise devam et.) 161
Tahrîc
158 Buhârî, Menâkîb 22; Tirmizî, Menâkîb 9 (hno.3627); Nesâî, Cum’a 17 (hno:1396); İbn Mâce, İkametü’s-Salât 199 (hno:1415, 1417); Dârimî, Mukaddime 6 (hno:31, 39), Salât 202 (hno:1562, 1563), Ahmed b. Hanbel, I, 249, 266, 363, III, 293, 295, 300, 306, 324, V, 337. 159 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 510. 160 Muhammed b. Cerir et-Taberî, Tarihu’l-Ümemi ve’l-Muluk, I-V, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1407, s. 453. 161 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 513.
82
Hadisimiz Abdullah b. Ömer tarafından rivayet edilmiştir. 162 Elbanî hadis
hakkında “zayıf” değerlendirmesinde bulunmaktadır.163
50 l "� ��-`+�� � B������ st 2# (* � �78�� ]8�t d�t $�/��
50- Hudeybiye’de Resûlullah (s.a.)’in devesi Kusva olduğu yere çöküp
kalmıştı da bunun üzerine Resûlullah (a.s.): ‘Fili alıkoyan bunu da alıkoydu”
buyurdu.164
Tahrîc
Bursevî aslında uzun olan bu hadisi kısaltmış sadece konu ile ilgili
kısmını burada aktarmıştır. Buhârî hadisi Sahih’inde nakletmiştir. Tebrizî
Mişkat’ında hadis hakkında “sahih” değerlendirmesinde bulunmaktadır.165
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
8 � $k� '3 g� ��:� �J�}� \VJ <� Z( '( {��� 2+X» �� B�3«
8- Ebu Saîd el Hudrî’ye Ebabil kuşları sorulmuştu da o şöyle demişti:
“Mekke güvercinleri onlardandır.”166
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, asli ve tali hadis kaynaklarda değil, tefsir sahasındaki
eserlerde geçtiği görülmektedir.167
162 Ebû Dâvud, Harac 41 (hno:3088); Abdurrezzak, el-Musannef, XI, 454 (hno.20989); Muhammed b. Hibban b. Ahmed ebû Hatim, es-Sâhih, I-XVIII, XIV. Cilt, Beyrut, Müessesetu’r-Risale, 1414, XIV, 78 (hno:6198); et-Taberanî, el-Mu’cemu’l-Evsat, III, 158 (hno:2788), VIII, 245 (hno: 8533). Hadisin devamı şu şekildedir: “ Eیuو < ا��س ?�ب9@رF م�� أ.�� F/�9�� ��9L* أ�9* إن ذهr م< Kv< م�� د?< أ�� ذ
اKw< ?�س9�A2/ا ” “Söylediğim şeyin delili altında bir dalın beraberinde gömülmüş olmasıdır. Eğer
kabri açacak olsanız, onu bulup çıkarırsınız.” Bursevî, görebildiğimiz kadarı ile ilk defa burada naklettiği hadisin haynağına işaret etmiş, hadisin kimden rivâyet ediliğini belirtmiş ve hadisin devamının olduğuna delâlet eden bir ifadeyi hadisin sonuna koymuştur. İncelediğimiz hadislerin çoğunda görülmeyen bu durum aslında Bursevî’nin hadis nakli konusunda hadis usûlü kaidelerinden haberdar olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. 163 el-Elbanî, es-Sisiletü’d-Daifiyye, X, 238 (hno:4736). 164 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 514. 165 Buhari, İlim 36, Lukata 7, Şurut 15; Ebû Dâvud, Cihâd 168 (hno:2765); Ahmed b. Hanbel, IV, 323; Muahamed b. Abdillah el-Hatîb et-Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesabîh, I-III, II. Cilt, Beyrut, el-Mektebetü’l-İslamiyye, 1405, s. 418 (hno: 4042). 166 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 516. 167 El-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 174; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 286.
83
9 '( Bzu( \VJ <� ]Z(» � H*; {��� $���«� ��j! ¤���}� � ¿���-�� �#� aiz � ��j "���� «
9- Hz. Aişe: “Bu ebabil kuşları kırlangıç ve yarasalara benzer, deniz
tarafından ortaya çıkmışlardır” buyurmaktadır.168
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, ana ve tali hadis kaynaklarında değil, Kurtubî’nin Tefsir’inde
geçmektedir.169
10� )���"O {��� � ¤ � f7��� � ���
10- Kuş gibi burunları köpek pençesi gibi pençeleri ve keskin dişleri
vardır.170
Tahrîc ve Değerlendirme
Bu ifade İbn Abbas’a aittir. Ancak Bursevî, buna dair bir kayıt
koymaksızın hadisi nakletmiştir. Zikri geçen haber, asli ve tali hadis
kaynaklarında değil, Kurtubî’nin Tefsir’inde geçmektedir.171
11 '( '�� [�( \VJ <� �]Z( ! �!J ]Z3 �Z( �! ¦� -� 4�/# ¿�À @"�� �4q �J/º��
11- İbn Abbas (r.a.), Ebâbîl kuşlarının attığı taşlardan birini Ümmü
Hani’nin yanında, Zafâri akiği gibi kırmızı çizgili halka şeklinde gördüğünü
haber vermektedir. 172
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimizin, asli ve tali hadis kaynaklarda değil tefsir sahasındaki
eserlerde geçtiği görülmektedir.173
168 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 516. 169 el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 174. 170 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 515. 171 el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 196. 172 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 515. 173 es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VII, 633; ez-Zamahşerî, El-Keşşâf, IV, 285.
84
12 '( Bzu( Á \VJ <� ]Z( Á » l�!J �u# �$�/� 8u�� ���(! '��:+3 ��:�>8� [Z�� «
12- Aişe (r.a.) : “Filin sürücüsü ve seyisini gördüm. İkisi kör ve kötürüm
olarak insanlardan kendilerini doyurmalarını istiyorlardı” buyurmaktadır.174
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimizin, tefsir ve tarih sahasındaki eserlerde geçtiği
görülmektedir.175
13 �� 6j�-t '�� ½�z�� � ��( |*��� � -�! �-:83 \/+¡�� ����z� '3 #-X $�& "�8( B�"�� �t )�3J {��� @Jb�� �-�*]X 2+X ��( |*��� �t`� J= �-+�� ��� n�8�9 ) 4 J �� dt ��X '3 $�q�« 7O�X "�8:�� )��?cX -36; :�bX '3 |���� � "��-q� � "/t $ �]Z3 8/Z� @"/t �Â3� '3 2�� � � H�? |�� )�Zx
13- İbn Şeyh haşiyesinde: “Abdulmuttalib ve Ebu Mesud es-Sekafî,
dağın tepesinde Ebrehe ordusuna kuşların taş attıklarını ve onların da helak
olduklarını gördüler. Bunun üzerine Abdulmuttalib arkadaşına “Ordunun sesi
soluğu kesildi” dedi. Dağdan aşağı indiler, askerlerin arasına girdiler, baktılar
ki hepsi ölmüş. Altın ve mücevherleri topladılar, her biri kendisine bir çukur
kazdı ve topladıklarını oraya gömdüler. İşte onların zenginliklerinin sebebi bu
idi” diye geçmektedir.176
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz; ana ve tali hadis kaynaklarında değil, Zemahşerî’nin
Tefsiri’nde geçmektedir.177
14 � � �7 ¿�� '�� ��-q� � |�� �x ��¡( '� �/( �! ��! �/( � ��( |*��� � �! �-:83 6/+¡�� � H*� B�"�! � 3-# �- 2�! '3 24 )�À ���zB ��?OiX '3
174 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 515. 175 Abdullah b. Hişâm b. Eyyub, es-Sîretü’n-Nebeviyye li İbn Hişâm, I-VI, I. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Cîl, 1411, s. 176; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 285. 176 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 516. 177 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 286.
85
2�-3! B�"�! � ��=! i�j �{¡ � �-ZX� '( ¯�"# � )�"¡ ! 93 � � a3 �/( �J� ��¡( \VJ <� Z(
14- Bu konuda sözün en doğrusu İbn Cevzi’ye ait olandır. Buna göre
Osman b. Affan’ın zenginlik sebebi, babası Affan, Abdulmuttalib ve Ebu
Mesud es-Sekafi, Ebrehe ve ordusu helak olduğu zaman ilk önce
Habeşlilerin çadırları arasına girdiler. Ebrehe ve adamlarının mallarından
birçok şey topladılar ve bunu da Kureyş’den gizlediler. Bunlar Kureyş’in en
zengini ve en çok mal sahibi idiler. Affan öldüğünde, Osman (r.a.) ona varis
oldu.178
D. İLÂF SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
51 � � ¯�"+� �>*tJ �-*t"� � �>z�� Ae '���� �� ¤�`�� Ae �z�� ��J�>�X ��"b>�� �- � � )]�>*tJ �Z3� )~« $�! �"t <� @9�� >�� 4�4:�� 7X �":>� ) [Z���
�� ¤�W>3 f-]Z3� � H�? �� z�"# �?e f=� ��t�� )]Z3 B`�À ^"O -� ��(� 6;� nV-3 � �-�"V \*( )]8/! ��O st �-;-� � � 6*( H�? 6;� �� �& )j� '� ��( ²Z3 � � ��� 3-# �+X ���O � ¯�"# 2+X )�e t�)>�� ��t �-*+; �X �-��; l!� $�! �"t
<� ²"j!� ��� ��� [Z��� )�� n�; �-�# '� n�; H� d�*X H�� Z3 ²7O )bX $ �� f� A �>*tJ � �>z�� eA '���� � � ¤�`�� eA �z�� �« �7� '���� B:3t @Jt � �7� �z��
B:/;"3 @�J� ��"b>�� ��X ) ��� '3 @Jb>�� �X ��J h��� )8# Z�� � �� )]u�"+X st � )�{+X )]�Z� �bX �7��� � )� 6*( H�? )*X '�� � f":�� �-Z� f� "¡ ! 973 9� 4(�
'3 ¯�"#
51- Kureyşliler’in kış mevsiminde Yemen tarafına, yazın ise Şam
tarafına gerçekleştirdikleri iki ticari seyahatleri olurdu. Böylece onlar, (bu iki
yöne) sürekli gidip gelirler ve ticaret yaparlardı. Kureyşliler, Allah’ın
178 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 516, Yukarıdaki rivâyetle mana açısından yakın olduğu için tahrici yapılmamıştır.
86
dokunulmaz kıldığı bölgesinin halkı ve Beyt-i Şerifi’nin hizmetçileri
olduklarından dolayı bu yolculukları esnasında güvenlikte idiler. Dolayısıyla
diğer insanlar yağma ve talan tehdidi ile karşı karşıya iken, Kureyşliler böyle
bir tehdide maruz kalmazdı. Kureyş’den birine yoksulluk isabet edecek olsa o
kişi aile fertleriyle beraber bir yere gider ve orada kendi kendilerine eziyet
çektirerek ölürlerdi. Haşim b. Abdilmenaf yönetime gelene kadar bu durum
böyle devam etti. Bir gün o, kavminin önderi olarak bir konuşma yaptı ve
kavmine dedi ki: “Sizler yeni bir şey ortaya koydunuz ve bu icat ettiğiniz şey
yüzünden de muhtaç düşüp zelil oldunuz. Hâlbuki siz Allah’ın harem kılığı
bölgenin halkı, âdemoğullarının en şereflilerisiniz ve diğer insanlar da size
tabiidir.” Onlarda: “Biz de sana katılıyoruz, bizden sana muhalefet
olmayacaktır” dediler. Haşim böylece bütün kabileleri kışın Yemen’e yazın
Şam’a ticari seyahatlerde bulunmaları için birleştirdi. Çünkü Yemen bölgesi
kızgın ve sıcak, Şam bölgesi ise yüksek ve serindir. Şehrin zenginleri ne
kazandıysa onları şehrin fakirleri arasında taksim etti ve böylece şehrin
fakirleri de zenginleri gibi oldu. İslâm gelene kadar bu durum böyle devam
etti. Araplar arasından Kureyş’ten daha fazla malı ve daha çok izzeti olan bir
kavim de yoktu.179
Tahrîc ve Değerlendirme
Zikri geçen hadis, ana ve tali hadis eserlerinde değil, tefsir sahasındaki
kaynaklarda geçmektedir.180
52 � '( �! �� lZ� g! |�� \VJ <� ]Z( l�+# �! 2-�J <� 6*= <� �*( � )*� $�X z�"# �! " ? )]*��/; n�8� 2`t m ]�:� �t! )]*�# 9� ��� �t! )��:� @-�Z�� )]�X � BX7}� )]�X � B�b�� l��*� )]�X � B�+8�� )]�X � ��"` 6*( $�/�� �!
��=� � ����( <� n�� ��Z ))))� � ¸/� "z( �Z�(((( m ���:� �t� )�{x � l�4 )]�X @J-� '3 ��"+�� m " �� ]�X �t! )�{x ²7�� ¯�"#
179 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 519. 180 el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 204; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 287.
87
52- Ümmühanî b. Ebî Talib (r.a.) şöyle buyurdu: “Resûlullah (s.a.),
Kureyş’i ne onlardan evvel ve ne de onlardan sonra hiç kimseye verilmeyen
yedi özellik ile tafdil etti (yani onların faziletlerini zikretti). Bunlar;
peygamberlik onlardadır, halifelik onlardadır, hicabe (kabe’nin bakımı ve
muhafazası) onlardadır, sıkâye (hacıların ihtiyacını karşılama görevi)
onlardadır, file (yani fil ordusuna) karşı yardım edilmişlerdir, hiç kimsenin
ibadet etmediği bir zamanda Allah’a yedi sene (bir başka lafızda on sene)
ibadet etmişlerdir, içinde başka hiç kimsenin zikredilmediği bir sûre onlar
hakkında nazil olmuştur.”181
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz kaynaklarda, biri Taberanî diğer ikisi de Hâkim kanalı ile
olmak üzere üç değişik varyantla geçmektedir.182 Hadisin, Taberanî tariki ile
gelen varyantının sıhhatinin problemli olduğu, Hâkim kanalı ile gelen
varyantının ise sahih olduğu haber verilmektedir.183 Hadiste dikkat çeken
nokta Bursevî’nin hadisin bazı kapalı kelimelerini açıklaması ve rivâyet
farklılıklarına dikkat çekmesidir. Hadisimiz, içinde geçen yedi sene ifadesi,
sadece ed-Dürrü’l-Mensûr ve Rûhu’l-Meânî gibi tefsir sahasına ait
eserlerinde yer almaktadır.184
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
15 � ���� �~� � ¤�`3 g! \VJ <� Z( @J-� @�t�� 7� $`X
15- Ubey (r.a.)’ın mushafında Fil Sûresi ve İlâf Sûresi’nin arası
ayrılmadan bir sûre olarak bulunması bu durumu destekler…185
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimizin, tefsir sahasındaki eserlerde geçtiği görülmektedir.186
181 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 521. 182 Hâkim, el-Müstedrek, II, 584 (hno: 3975), IV, 60 (hno:6877); et-Taberânî, M’ucemu’l-Kebîr, XXIV, 409 (hno: 994); 183 el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, IX, 753-754 (hno:16446). 184 es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 634; el-Âlûsî, Rûhû’l-Meânî, XXX, 238. 185 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 519.
88
E. MAÛN SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
53 )�>��� ��� ���� H��X.... '3 �i8� �"( ��bX )�>�� �=� � $]& -�! -� � � � H� n/z� ��0 $# ¯�"# "� ! � 2+X _`�� d�iX :�Zj :X� :X�X 8/ 23
]>��� )]V"x -�! �+X $]& �! Ae :3 |��X &>� �"� � 3 �78�� �*( -� � � ��4 l�!J '�� � a-�= 3 <� � 9 2+X a-�=! �-�# � ¯�"# �{:X )�>�*� 2�� H��� � $]&
]Z:�� �&! m �! l/O B�"t �J8� '( � Z�� '(
53- “Yetimi itip kakan (Maûn (107), 2)”….O kişi Ebû Cehil’dir. Ebû Cehil,
bir yetimin vasisi idi. Yetim, kendisine ait olan malını istemek için perişan bir
vaziyette Ebû Cehil’e geldi. Ebû Cehil de onu feci bir şekilde huzurundan
defetti. Yetimin, malı konusunda ümidi kesilince Kureyş’in ileri gelenleri asıl
maksatları kendisi ile alay etmek olduğu halde, “Muhammed’e git de o senin
için aracı olsun” diyerek akıl verdiler. Peygamber (s.a.) ihtiyaç sahibi kişileri
hiç geri çevirmezdi, bundan dolayı o, çocuk ile beraber Ebû Cehil’in yanına
gitti. Ebû Cehil hemen kalktı ve yetim çocuğun malını kendisine geri verdi.
Bunun üzerine Kureyşliler Ebû Cehil’i ayıpladılar ve sen bunu eğlenmek için
mi yaptın diye sordular. Ebû Cehil de “Yemin olsun ki hayır eğlenmedim.
Eğer vermez isem sağında ve solunda saldırmak üzere bekleyen
savaşçılardan korktum” diye cevap verdi.187
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, ana ve tali hadis kaynaklarında değil, tefsir sahasındaki
eserlerde geçmektedir.188
54 �� l�4 ��� B��� 2# �*( �78�� ��� {O )�� '3 �! 6�:� $ �t�� )�Z3 3$¡ n�� ����
186 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 287; Kadî el-Beydavî, Envâru’t-Tenzîl V, 532; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 202,. 187 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 522. 188 Kadî el-Beydavî, Envâru’t-Tenzîl, V, 534; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 203.
89
54- Kıldıkları namazın değerine aldırış etmezler “ (Maun (107), 5) ayeti
nazil olduğu zaman Resûlullah (s.a.): “Bu ayet, her birinize dünyanın
tamamının bağış olarak verilmesinden daha hayırlıdır” buyurdu.189
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis-i Şerifimiz Ebû Berzele el-Eslemî (r.a.) kanalıyla rivâyet
edilmektedir. Bursevî, hadisin bir kısmını kitabına almıştır. Rivâyetin
devamında Resûlullah (s.a.) “Onlar öyle kimselerdir ki namaz kılarsa
namazın bir hayrı olacağını ummaz, terk ederse Rabbi’nden korkmaz.”
buyurmaktadır.190 Hadisimizin senedinde meçhul bir ravî olmasından dolayı,
sıhhatinde problem vardır. Nitekim zikri geçen rivâyette, hadisin sahabi ravîsi
olan Ebû Berzele el-Eslemî’den hadisi nakleden kişinin ismi kapalı
bırakılmıştır. Bu yönüyle hadisin senedinde tedlis vardır. Hadisin senedindeki
bu tedlis, hocasının ismini gizleyen Cabir b. Yezid b. Haris el-C’ufî’den
kaynaklanmaktadır. Zaten Cabir de hadis kritikçileri açısından zayıf biri olarak
görülmektedir.191
55 2# » -*�j '( @7= "`:�� « �� �-� ��Z}� » Â3 <� )�-*# �J «
55- Resûlullah (s.a.): “Bizi ikindi namazından alıkoydular (yani Hendek
günü), Allah da onların kalplerini ateşle doldursun’“ buyurdu.192
Tahrîc
Müellif tarafından hadisin küçük bir parçası burada aktarılmıştır. Hadis-i
Şerifimiz, Hz. Ali, Cabir b. Abdillah (r.a.) ve Ömer (r.a.) tarafından rivâyet
edilmiştir. Buhârî ve Müslim tarafından nakledilen Müttefekun Aleyh nitelikli
bir hadisdir. Tirmizî hadis hakkında “hasen sahih” değerlendirmesinde
bulunmaktadır.193
189 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 522. 190 et-Taberî, Camiu’l-Beyân fi Te’vili’l-Kur’ân, XXIV, 633; Mucâhid b. Cübeyr el-Mahzumî, Tefsiru Mücâhid, I-II, II. Cilt, Beyrut, Menşuratu’l-İlmiyye, t.y., s. 787. 191 İbn Hacer, Takribu’t-Tehzîb, I, 154. 192 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 522. 193 Buhârî, Cihad ve Siyer 98, Meğazi 30, Tefsir 42, De’avât 58; Müslim, Mescîd 202 ( hno: 627), 203, 204, 205, 206 (hno: 628), 209 (631); Ebû Dâvud, Salât 5 (hno: 409); Tirmizî, Tefsir 3
90
56 ]� (' @7= "b/�� B*�� d�"�>��.
56- Ta’ris gecesinde Resûlullah (s.a.) sabah namazı kılmayı unuttu.194
Tahrîc
Zikri geçen hadis, müellif tarafından; “Hz. Peygamber’den unutma sadır
olur mu?” sorusuna cevap olsun diye verilen örneklerden birisidir. Aslında
uzun kıssası olan bu hadis, muhtemelen ilgili bölüme örnek olsun diye
kısaltılmıştır. Hadis-i Şerifimiz, sahabiden Ebû Hureyre (r.a.), Ebû Katade
(r.a.), Abdullah ibn. Mesud (r.a.), İmran b. Husayn (r.a.) kanalıyla rivâyet
edilmiştir. Hadisimiz, Buhârî ve Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir
rivayettir. Tirmizî hadis hakkında “gayri mahfuz” değerlendirmesinde
bulunmaktadır.195
57 6*= "]º�� �>: J � �)* 2+X � -�! "�� \VJ <� Z( l�*= �>: J �+X � ²V! �]��e �>: J
57- (Resûlullah (s.a)) Öğle namazını iki rekât olarak kılıp selam verince
Ebû Bekir (r.a.) “iki rekât kıldınız” diye ikaz etti. Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.) kalktı ve üzerine iki rekât daha ilave etti.196
Tahrîc
Hadis, Ebû Hureyre (r.a.) kanalı ile nakledilmiştir. Buhârî zikri geçen
haberi Sahih’inde rivayet etmiştir. 197
58 �Z; h�( � 9 �Z� #*_
58- Resûlullah (s.a.) “Gözlerim uyur ama kalbim uyumaz.”
buyurmuştur.198
(hno:2984); İbn Mâce, Salât 6 (hno:684, 686); Dârimî, Salât 28 (hno:1232); Ahmed b. Hanbel, I, 79, 135, 137, 144, 146, 150, 151, 152, 153, 154, 301, 392, 403, 456, V, 407. 194 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 522. 195 Buhârî, Mevâkîtü’s-Salah 35, Tevhid 31; Müslim, Mesacîd 309 (hno:680); Ebû Dâvud, Salât 11 (hno:435,436); Tirmizî, Tefsir 20 (hno:3163), NESÂÎ, İmâmet 47 (847); İbn Mâce, Salât 10 (hno:697); Muvatta, Salât 6 (hno:25); Ahmed b. Hanbel, I, 259, IV, 431, 434. 196 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 522. 197 Buhârî, Ezan 69; EBÛ DAVUD, Salât 195 (hno:1015); NESÂÎ, Salât 22 (hno:1228); Ahmed b. Hanbel, II, 368, 468; İbn Ebî Şeybe, Musannef, I, 392 (hno:4511). 198 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523; Hadis için bk.
91
Tahrîc
Müellif yine uzunca bir rivayetten, kısa bir alıntıyı aktarmıştır. Hadis-i
Şerifimiz, Hz. Aişe kanalı ile rivâyet edilmektedir. Kaynaklarda Buhârî ve
Müslim tarafından rivayet edilen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.
Tirmizî hadis hakkında “hasen sahih” değerlendirmesini yapmaktadır.199
59 �78�� �*( �-+� 9� B�x � �"Xu� <� ~« �7(e ����7 � :ju" '����
59- Hz. peygamber “Allah’ın farzlarında kapalılık yoktur. Çünkü onlar
İslâm’ın özel alametleri ve dinin nişaneleridir” buyurmasından dolayı…200
Tahrîc
Zikri geçen hadis Şifa sahibi Kâdî Iyâz’ın haber verdiğine göre;
Resûlullah (s.a.)’in sahabiden Kûfe valisi Vaîl b. Hucr’a yazdığı talimatlarını
içeren mektuptan bir parçadır.201
60 ��"�� « |:= �-�«� �8�� 6*( B�*º�� B*�*�� � ���-8�� B*�Z�� |��� '3 6/O!
60- Riyâdan kaçınmak zordur. Çünkü o, karanlık bir gecede siyah bir
elbise üzerindeki siyah karıncanın gezinmesinden daha gizlidir.202
Tahrîc ve Değerlendirme
Bu söz Bursevî’nin, riyânın kemmiyeti hususunda, Zamahşerî’nin
Keşşâf’ından yaptığı bir alıntıdır. Hâlbuki Zemahşerî eserinde sözü
Resûlullah (s.a.)’e isnat ederek nakletmektedir.203 Öncelikle ifade edelim ki
muteber hadis kaynaklarında bu lafızlarla gelen herhangi bir merfu’ hadise
rastlanamamıştır. Fakat lâfzen olmasa da mana itibari ile bu hadisle
mutabakat sağlayan bazı rivâyetler hadis kitaplarımızda bulunmaktadır.204
199 Buhârî, Teheccüd 16, Teravîh 1, Menâkîb 24; Müslim, Salâtu’l-Müsafirin 125 (hno:738); Ebû Dâvud, Tahâret 79 (hno:2029 Salât 26 (hno:1341); Tirmizî, Sâlat 208 (hno:439), Fiten 63 (hno:2248); NESÂÎ, Kıyamü’l-Leyl 36 (hno:1697); Muvatta, Salâtu’l-Leyl 2 (hno:262); Ahmed b. Hanbel, I, 220, II, 251, 438, V, 40, 5, 49, VI, 36, 73, 104. 200 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523. 201 Ebû’-l Fadl Kadî Iyâd b. Musa el-Yahsubî (v. 544), eş-Şifâ bi Ta’rîfî Hukuku’l-Mustafâ, I-II, I. Cilt, Kahire, Mektebetü’z-Zehrân, 1977, s. 76; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 213. 202 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523. 203 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 290. 204 Nitekim Ahmed ibn Hanbel’in Müsned’i başta olmak üzere diğer hadis kitaplarında geçen hadis şu şekildedir: “ �� ا ال��س أی � ���ل ی م ذات و��� ���� ا� ��� �ا ر� ل �� ل� ���ل ال�23 دب�/ .- ا�,� �+ن� ال()ك ه%ا ا$
ل أن ش�ء .-� ن>��3 ش�<� ب= ن()ك أن .- ب= ن> ذ إن� ال� � : ل ا :�ل ا� ر� ل ی� ال�23 دب�/ .- أ�,� وه ن9��� وآ�7 ی
92
Bursevî’nin bu sözü Zamahşerî’nin kullandığı gibi Resûlullah (s.a.)’e ait bir
hadis şeklinde değil de bir tespit ifadesi olarak kullanması zikre değerdir.
61 '���� ��( \� p�� @7`��
61- Namaz dinin direğidir.205
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis-i Şerifimiz, sahabiden Hz. Ömer ve Hz. Ali kanalı ile rivâyet
edilmektedir.206 Beyhakî, Şuâbu’l-İman adlı eserinde bu hadisi nakletmiş ve
arkasından da hocası Ebû Abdullah el-Hâkim’in “Hadisin ravîlerinden İkrime
b. Halid b. Saîd b. el-Âs’ın Hz. Ömer’den semaı yoktur ve kanaatimce hadisin
ravîsi, İbn Ömer (r.a.) kastetmiştir” şeklindeki değerlendirmesini kitabına
almıştır.207 Münavî, İbn Hacer ve Ali el-Kârî gibi münekkitler, hadis hakkında;
İbn Salah’ın ma’ruf olmadığı, Nevevî’nin de münker ve batıl olduğu şeklindeki
tenkitlerini doğru bulmamışlardır. Onlar, buna gerekçe olarak, hadisin başka
yollardan gelen şahitlerinin bulunduğunu haber vermektedirler.208 Hadis
hakkında değerlendirmelerde bulunan Aclunî ise, hadisin senedi itibari ile
zayıf olduğunu söyleyip yukarıda zikrettiğimiz el-Hâkim’in sözünü, İbn Salah
İle Nevevî’nin değerlendirmelerini ve hadis münekkitlerinin bunlara verdiği
cevapları aynen tekrarlamıştır.209 Ayrıca Suyutî ve Elbanî, Camiu’s-Sağir’de
geçen bu rivayet için “zayıf” değerlendirmesinde bulunmaktadır.210
ن>�� A ل�3 ون@9?,)ك ” “Resûlullah (s.a.) bize bir gün hutbe irad eyledi ve şu şekilde buyurdu: “Ey
İnsanlar! bir şirkten kaçının ki o karıncanın gezinmesinden daha gizlidir.” Allah’ın konuşmasını
murad ettiği bir kiş de “Ey Allah’ın Resûlu (s.a.) eğer o karıncanın gezinmesinden daha gizli ise
ondan nasıl korunabiliriz ki?” diye Resûlullah (s.a.)’e sordu. Resûlullah (s.a.)’de o zaman şöyle dua
edin buyurdu: “Ey Allahım! Bildiğimiz şeyleri sana şirk koşmaktan sana sığınırız, bilmediğimiz
şeyleri sana karşı şirk koşmaktan dolayı da senden istiğfar dileriz.” (Ahmed b. Hanbel, IV, 403; et-Tebaranî, el-Mu’cemu’l-Evsât, IV, 10; Ebû Ya’la, Müsned, I, 60, 62; İbn Ebî Şeybe, Musannef, VI, 70). 205 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523. Bûrsevî bu hadisi cümle arasında ve hadis olduğunu belitmeden nakletmektedir. 206 el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, III, 39 (hno:2807); es-Suyutî, ed-Dürru’l-Mensûr, I, 708. 207 el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, III, 39 (hno:2807). 208 el-Münavî, Fefhu’s-Semavî, I-III, Dâru’l-Asıme-Riyad t.y., I, 133-134; İbn Hacer, Telhîsu’l-Habîr,I, 173; Ali el-Karî, el-Esrâru’l-Merfuâ, I, 278. 209 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 27-28. 210 Münavî, Feyzu’l-Kadîr, IV, 248 (hno:1585); Elbanî, Sahihu ve Daifu’l-Camiu’s-Sağîr, I, 801 (hno: 8005).
93
62 �7��� @"�Z# \� p�� @ 4��
62- Zekât dinin direğidir.211
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis, Ebû Derdâ (r.a.) kanalı ile bize ulaşmaktadır.212 Hadisimizin
ravîlerinden Bakiyyetü b. Velîd (v. 197/812) hadis münekkitleri tarafından
tedlîslerinin çokluğu ile cerh edilmiş,213 Dahhâk b. Hamza ise zayıf bir ravî
olarak görülmüştür.214 Suyutî hadis hakkında “hasen” değerlendirmesinde
bulunmaktadır.215
63 (' (uBz \VJ <� (]Z #�l � 2-�J <� 3 ���� $®9 Z3: #2 ��� � JZ�� � �*�� l�+X � 2-�J <� ��� ��� �X 2� �Z�J �*��� 2# � {��� '3 6�(! �J �i�X
��`; n��Ä 3 ½�� H*; JZ�� '3� 6�(! �*3 �i�X ��`; n��Ä 3 |�� H��� �*�� � '3 6+� B�"j '3 ��� ��t 9 �&-� ��� �i�X Åt! 8/
63- Hz. Aişe: “Ya Resûlallah (s.a.)! İstendiğinde verilmemesi helal
olmayan şey nedir?” diye sordu. Allah Resûlu (s.a.): “Su, ateş ve tuzdur” diye
cevap verdi. Aişe (r.a.) tekrar “Ya Resûlullah (s.a.)! su ve ateş tamam, ya tuz
niye?” diye sorduğunda Resûlullah (s.a.) ona :“ Ya Humeyrâ! Kim bir ateş
verirse, o ateşte pişen her şeyi sadaka vermiş gibidir. Kim bir tuz verirse, o
tuzla tat katılan şeylerin hepsini sadaka vermiş gibidir. Kim de suyun
bulunmadığı bir zamanda bir içimlik su ikram ederse bir canı kurtarmış
gibidir” şeklinde karşılk verdi.216
Tahrîc ve Değerlendirme
211 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523. Bûrsevî, bu hadisi cümle arasında hadis olduğunu belitmeden kullandığı görülmektedir. 212Et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, VIII, 30 (hno:8937); el-Beyhakî, Şuâbu’l-İman, III, 195 (hno:3310). 213 İbn Hacer, Tabakâtü’l- Müdellisîn, Mektebetü’l-Menâr, Umman 1403, I, 49; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, III, 198 (hno:4327). 214 İbn Kayyum el-Cevzîyye, el-İlelü’l-Mütanâhiyye fi’l-Ehâdisî’l-Vâhiyye, I-II, (Tah. Halîl el-Mîs), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1403, II, 493. 215 Münavî, Feyzu’l-Kadîr, IV, 71 (hno:4589). 216 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523-524.
94
Hadis, Hz. Aişe kanalı ile rivâyet edilmiştir.217 İbn Mâce ve Taberânî
tarafından nakledilen bu hadisin ortak ravîlerinden Zuheyr b. Merzûk’un
“meçhul”,218Ali b. Zeyd b. Cüda’n et-Teymî’nin ise “zayıf” olduğu219 haber
verilmektedir. Bunun yanında içerisinde Humeyrâ geçen hadislerin zayıf
olduğu hakkında mevzûat kitaplarında kayıtlar bulunmaktadır.220
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
16 2# d! \VJ <� Z(» ���� < 6*( �� m $+� � )¶7= «
16- Enes (r.a.): “Allah’a hamdolsun ki “fi salâtihim” denmemiştir.”
buyurmaktadır.221
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, Enes (r.a.)’ya aittir. 222 Bunun yanında hadisin tabiinden Ata
b. Dînâr’a dayandırılan başka varyantları da vardır.223
17 � "#e !'� �-:83 \VJ <� Z(» �-�9« ��3 »�-��«
17- İbn. Mesud (r.a.) “Sâhûn (gafil olan)” yerine “Lâhûn (umursamayan)”
okumuştur.224
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz sahabiden İbn Mesud (r.a.)’ya aittir. Hadisimiz Beyhakî’nin
Sünen’i dışında bazı tefsir eserlerinde geçmektedir.225
217 İbn Mâce, Rehin 16 (hno:2474); et-Tebaranî, M’ucemu’l-Evsat, VI, 349 (hno: 6592). 218 İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, I, 316. 219 İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, I, 294; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, III, 324 (hno:4732). 220 İbn Kayyûm el-Cevziyye, el-Menâru’l-Münîf es-Saîhih ve’d-Dâîf, Mektebetü’l-Matbuâti’l-İslâmiyye, Haleb 1994, s. 60. 221 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 522. 222 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 289. 223 İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni’l-Azim, IV, 563; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 212. 224 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523. 225 el-Beyhakî, Sünenü’l-Beyhakî’l-Kübra, I-X, Mektebetu Dari’l-Bâz, Mekke 1994, II, 214 (hno:2980); Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 194; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 289.
95
F. KEVSER SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
64 ��J� Z( �*( �78�� � �!"# 2+X » ��J�;� 3 "�-��� � "~ � q�BZ ��(� �J �X {O {¡ 6*t! '3 $8:�� �j!� V�� '3 �*�� �"�!� '3 w*¡�� ��!� '3 ��4�� �>Xt
�&"�4�� ���!� '3 B�X ��( �-¼ ��8�� 9 i�º� '3 f"j Z3 ���� 2�� �J�� � ��"+X '�"&]�� �-8�� f�¡�� �:z�� [»"�� '���� 9 �4�&�- a�:Z�� 9� �>/; ) ��f�- ��8��
a-�� )��t� >&t� w*b*>; � �J�= -� )8#! 6*( <� �%u9 «
64- Rivâyet olundu ki, Resûlullah (s.a.) Kevser Sûresini okuduğu zaman
şöyle buyurdu: “Kevser nedir bilir misiniz? O, cennette bir nehirdir. Rabbim
orada bana pek çok hayır vaat etmiştir. (Kevser) baldan daha tatlı, sütten
daha beyaz, kardan daha soğuk, tereyağdan daha hoştur. Kenarları
zebercet, kapları gümüşten, gökteki yıldızların sayısı kadardır. Ondan içen
asla susuzluk çekmez. Onun başına ilk varanlar elbisesi kirli, saçları dağınık,
zengin kadınlarla evlenemeyen, kapalı kapıların kendilerine açılmadığı fakir
muhacirler olacaktır. Onlardan biri öldüğünde ihtiyaçları dilini dolaştırır.
Allah’a yemin etse, Allah onu doğru çıkarır” 226
Tahrîc ve Değerlendirme
Anlaşıldığı kadarı ile Bursevî, bu hadisi Zamahşerî’nin Keşşâf isimli
tefsirinden alıntı yaparak aktarmış fakat bu aktarım esnasında bazı
tasarruflarda bulunmuştur. Nitekim o, Keşşaf tefsirindeki üç ayrı rivayeti
birleştirmiş tek bir hadismiş gibi aktarmıştır.227 Zemahşeri’nin naklettiği
şekilde hadisin şu kaynaklarda geçtiği görülmektedir. Birinci hadis: “Rivâyet
olundu ki, Resûlullah (s.a.) Kevser Sûresi’ni okudu ve şöyle buyurdu: “Kevser
nedir bilir misiniz? O, cennette bir nehirdir. Rabbim orada bana pek çok hayır
vaat etmiştir.””228 İkinci hadis: “Kevserin sıfatı konusunda rivâyet edildi ki: O,
baldan daha tatlı, sütten daha beyaz, kardan daha soğuk, kaymaktan daha
226 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524. 227 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 290-291. 228 Buhârî, Tesfsir (Kevser Sûresi) 1, Rikâk 53;Müslim, Salât 53 (hno:400); Ebû Dâvud, Salât 124 (hno:784), Sünnet 26 (hno:4747, 4748); NESÂÎ, Sıfatü’s-Salât 21 (hno:133-134).
96
hoştur. Kenarları zebercet, kapları gümüşten, gökteki yıldızların sayısı
kadardır.” 229 Üçüncü hadis: “Rivâyet edildiğine göre: Ondan içen asla
susuzluk çekmez. Onun başına ilk varanlar elbisesi kirli, saçları dağınık,
zengin kadınlarla evlenemeyen, kapalı kapıların kendilerine açılmadığı fakir
muhacirler olacaktır. Onlardan biri öldüğünde ihtiyaçları dilini dolaştırır.
Allah’a yemin etse, Allah onu doğru çıkarır.”230 Zikri geçen üç hadisten
birincisi, Buhârî ve Müslim tarafından rivayet edilen Müttefekun Aleyh nitelikli
bir haberdir. İkinci hadisimiz hakkında Hâkim, hadisin Müslim’in sahih
şartlarına uyduğunu haber vermektedir. Üçüncü hadisimizi Tirmizî, “garip”
olarak nitelemektedir.
65 �� ����� » V-t\ 3 �� �:Z= A� B*�� 6*( ��t� ����� -�� "�� 6*(� B�¡�� "�( 6*(� B¡�¡�� ��¡( 6*(� B:��"�� 6*( '�X ���� ��t�� )]Z3 m +8� "O�� «
65- Hadiste “Benim havzım San’a’dan Eyle’ye kadardır. Onun
köşelerinin birincisinde Ebû Bekir, ikincisinde Ömer, üçüncüsünde Osman,
dördüncüsünde Ali vardır. Onlardan birine buğzeden ondan içemez”
buyrulmuştur. 231
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimizin sahabi ravîsi Enes (r.a.)’dır.232 Hadiste geçen “Onun
köşelerinin birincisinde Ebû Bekir, ikincisinde Ömer, üçüncüsünde Osman,
dördüncüsünde Ali vardır. Onlardan birine buğuz eden ondan içemez’
kısmına erişebildiğimiz kadarı ile kaynaklarda rastlanmamıştır. Aynı zamanda
hadisin bu kısmı dışındaki baş tarafı, hem Buhârî hem de Müslim’de geçen
Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.
229 Hadis ufak farklılıklarla Ebu Berze (r.a.) rivayetiyle merfu’ olarak Hâkim tarafından nakledilmiştir. bk. Hâkim, Müsterek, I, 148. 230 Hadis basit farklılıklarla İbn Mâce, Zühd 36 (hno:4301,4302); Tirmizî, Kıyamet 15 (hno:2444); Ahmed b. Hanbel, V, 275. 231 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524. 232 Buhârî, Rikak 53; Müslim, Fedâil 36-39 (hno:2300-2303), 44 (hno:2306).
97
66 H�?� )~� �-�(� �t a3 e Z� �*( �78�� )�+�� � <���( B�Y )���"�� BZ��3� !� ��� 6*= <� �*( )*�� n�+Z� �" ? �?� n�+� �"�( ���+/� *8 �ZX <� e� ���� Zz��i
3iX -� ��X /=� <� ;:A � Z:XJ H� U" ? � H�? ! ��(� 78 �-+�� �"3 �34�
66- Bu durum, Peygamber (s.a.)’in oğulları Kasım ve Abdullah’ın
Mekke’de, İbrahim’in de Medine’de vefatı üzerine müşriklerin “Muhammed’in
ömrü bittiği zaman nesli kesildiği için adı şanı da biter” iddiasıdır. Bunun
üzerine Allah, asıl adı şanı kesilenin ona buğzeden kişi olduğunu ikaz etti.
Resûlullah (s.a) gelince ise o, Allah Teâlâ’nın: “Senin şanını yüceltmedik mi?
(İnşirah (94), 4)” ayetinde vasfettiği hal üzeredir. Böylece Allah, ona çağlar
boyu devam eden bir nesil ihsan etmiştir.233
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, ana ve tali hadis eserlerinde değil, tarih ve tefsir türü bazı
eserlerde geçmektedir.234
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
18 � '( '�� �([ \VJ <� �]Z( ! ��"8X"�-� }�{ ��{¡� 2+X � ��:� '� {�& �� � �-�-+� -� "~ � BZq� 2+X -� {}� {¡���
18- İbn Abbas (r.a.) Kevser’i birçok hayır diye tefsir etmiş, Saîd b.
Cübeyr (r.a.) da “İnsanlar onun cennette bir nehir olduğunu söylüyorlar”
dediğinde ise “O da çok hayırdandır” demiştir.235
Tahrîc ve Değerlendirme
Kaynaklarda “İnsanlar onun cennette bir nehir olduğunu söylüyorlar”
diyen tabiînden Ebu Beşir, “O da çok hayırdandır“ diyen ise sahabiden Said
b. Cübeyr (r.a.)’dır.236 Hadisin yukarıda zikri geçen şekliyle ana ve tali hadis
eserlerinde geçmediği görülmektedir. Bunun yanında Bursevî’nin aktardığı
233 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 525. 234 İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, II, 239; İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni’l-Azim, IV, 565. 235 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524. 236 Buhârî, Rikâk 53, Tefsîr, 461; Hâkim, el-Müstedrek, II, 586 (hno:3979), III, 625 (hno:6308); Ahmed b. Hanbel, II, 112
98
şekliyle hadisimiz Zamahşerî ve Ebû’s-Suûd’un Tefsirlerinde bulunmaktadır.
Görünen o ki Bursevî, yukarıdaki rivâyeti muteber hadis kaynaklarından değil
bazı tefsir kaynaklarından aktarmıştır.237
19 � '( Bzu( \VJ <� ]Z(» '3 J!�� �! n�8� "�"O "�-��� �X�$O �:�=� � �?!«
19- Hz. Aişe (r.a.): “Kim Kevser’in sesini duymak isterse parmaklarını
kulaklarına tıkasın” buyurmaktadır.238
Tahrîc ve Değerlendirme
Sahabiden Hz. Aişe’ye isnad edilen bu rivâyet,239 Hz. Aişe ile İbn
Nuceyh arasında olan ravînin düşürülmesinden dolayı munkatıdır.240 Her ne
kadar Bursevî ve diğer müellifler bu hadisi mevkûf olarak kitaplarında
zikretseler de aynı zamanda bu hadisin bir de Resûlullah (s.a.)’e isnat edilen
merfu’ varyantı vardır.241 Rivâyetin Mevkûf ve Merfu’ yollardan gelmesi
hadisin kaynağı açısından bir müşkül meydana getirmektedir. Bu müşkil
rivâyetin mevkûf yolla gelen varyantlarının hükmen merfu’ sayılması ile
çözülebilir. Çünkü Hz. Aişe’nin bu sözü Resûlullah (s.a.)’den duyması uzak
değildir. O halde bu rivâyet merfu’dur ve Hz. Aişe’ye isnad edilmesi bu
durumu değiştirmez. Nihayetinde nakille bilinebilecek bir hususun Hz.
Aişe’nin kendi ictihadı ile haber vermesi pek de mümkün gözükmemektedir.
Hadisin mevkûf rivâyetler içerisinde zikredilmesinin sebebi müellifin kitabında
bu sözü Hz. Aişe’ye isnat etmiş olmasından dolayıdır.
20 � '( \*( \VJ <� Z(» "�Z��« �Z] »nV� '����� � @7= 6*( "�Z��«
237 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 291; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 205. 238 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524. 239 et-Taberî, Cami’u’l-Beyan fi Te’vili’l-Kur’ân, XII, 716. 240 İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 562. 241 İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 562; el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 91 (hno:292).
99
20- Hz. Ali’den buradaki “Nahrın”, “Namazda elleri göğüs üstüne
koymak” olduğu nakledilmiştir.242
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz sahabiden Hz. Aliye isnad edilmiştir.243Her ne kadar konunun
fıkhî mezheplerde tartışılan boyutu olsa da, biz bu tartışmalardan uzak olarak
rivâyetin sıhhati konusunda birkaç şey söyleyebiliriz: İlk bakışta hadisin
kaynağı açısından bir müşkil görülmektedir. Nitekim hadisin bazı varyantları
Resûlullah (s.a.)’e isnad edilmektedir.244 Hadisteki bu şekilde olan müşkil,
hadisimizin sadece nakille bilinip, akılla ve ictihad ile bilinemeyecek bir yönü
bulunması dolayısı ile hükmen merfu’ sayılması ile aşılabilir. Bu durumda
mevkûf nitelikli bu rivâyetlerin, zaten merfu’ olarak gelen diğer rivâyetleri
desteklediği düşünülebilir. Fakat bunun yanında hadisin merfu’ varyantının
sıhhati konusunda bir takım değerlendirmeleri de zikretmeden geçemeyiz.
Nitekim İbn Kesîr Resûlullah (s.a.)’e ref’ edilen bu rivâyetin sahih olmadığını,
“Nahr”’ın “Elleri kaldırmak değil” “Zebh (kurban kesmek)” olduğunu, zebh
manasına gelen rivâyetlerin daha sağlam bulunduğunu kaydeder. O, hadiste
ki zayıflığın sebebini de hadisin ravîlerinden İsrâîl b. Hâtim el-Mervezi’den
kaynaklandığını bize haber vermektedir.245 Gerçekten İsrâîl b. Hâtim hadis
münekkitleri tarafından da eleştirilmiştir.246
G. KÂFİRUN SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
67 )))) ��J(((( �! ��J '3 @>( ¯�"# �-�# 2-�"� <� 6*= <� (�* )*�� )*� n�;iX ZZ�� � n�> HZ�� ;��: Z> � BZ� � ��: H e BZ� 2+X ?:3 <� �� U"j! <� �{x �-�+X �)*>�
�:� Z> � H#�` ��:� eH 2°X ���X eA �b8�� ��"�� �X� Â�� 3' "#�¯ �+X 6*( )]�»J �!"+X )]�*( �-8�iX Z3 �Z( H�? ��?� � ��=!
242 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 525. 243 Dârakutnî, Salât 26 (hno: 6); İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 343 (hno:3981); el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, II, 29 (hno:2163), II, 31 (hno: 31); Buhârî, et-Tarihu’l-Kebîr, VI, 439 (hno:2911). 244 İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, 4, 564. 245 İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, 4, 564. 246 İbn Hacer, Lisanü’l-Mîzân, I, 385.
100
67- Rivâyet olunur ki, Kureyş’in ileri gelenlerinden bir grup Peygamber
(s.a.)’e gelerek “Gel sen bizim dinimize tâbi ol, biz de senin dinine tabi olalım.
Bir sene sen bizim ilâhlarımıza ibadet edersin, bir sene de biz senin ilâhlarına
ibadet edelim” dediler. Resûlullah (s.a.) “Başkasını Allah’a eş koşmaktan
Allah’a sığınırım” dedi. O zaman Kureyşli müşrikler “Sen bizim bazı
ilâhlarımıza boyun eğ biz de seni tasdik edip ilâhına ibadet edelim” deyince
bu sûre nazil oldu. Resûlullah (s.a.) hemen Mescidi Haram’a gitti. Orada
Kureyş’ten bir topluluk vardı. Başlarına dikildi ve Kâfirûn Sûresi’ni onlara
okudu. Bunun üzerine onlar Resûlullah (s.a.)’den ümitlerini kestiler, ona ve
ashabına eziyete başladılar. 247
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz ana ve tali hadis eserlerinde değil, tarih ve tefsir türü bazı
eserlerde geçmektedir.248
68 � )���"�e ³J� '3 )]�X \+� 3 6*( 3-# '�� 6*( �78�� �*( � [-3+�� ��-�� � )]� Z3 � )]bt � �78�� �]�*( $�(§e �- )~cX ��t->�� 3! � )]����! � )](
_Z��� �-���( �*(9� '�� m �78�� �*
68- Kamus’da Peygamber (s.a.)’ın hac, nikah, ticaret ve davranış
konularında İbrahim (a.s.) ve İsmâil (a.s.)’dan beri devam ede gelen kavminin
dini üzere olduğu, tevhit inancına gelince kavmi onu saçıp dağıtmışken
peygamberin onun üzerine sabit kaldığı kaydedilmektedir.249
Tahrîc ve Değerlendirme
Müellif görüldüğü gibi bu rivâyeti, hadis sahasına ait kaynaklardan değil
de hadis sahasına göre daha tali kaynaklardan sayılan el-Firuz Âbadî’nin
Kâmusu’l-Muhît adlı eserinden aktarmamıştır. Hâlbuki hadisimiz Beyhakî’nin
247 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 526. 248 İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, II, 208; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 227; İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni’l-Azîm, IV, 565; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 292; Celaleddin Abdurrahman b.Ebi Bekir es-Suyutî, Tefsîrul-Celâleyn, I-II, II. Cilt, İ;stanbul, Salâh Bilici Kitabevi, t.y., s. 272. 249 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 527.
101
Delâilü’n-Nübüvve adlı esrinde geçtiği görülmektedir.250 Bu da Bursevî’nin
hadisleri naklederken, asli kaynaklara müracaat etmediğini göstermesi
açısından kayda değerdir.
69 '�X �!"# Æ"� '3 U"z�� �(�;� Z( @�"3 ���z�� � '3� �4/�� % «� \�� 2�:; n�J �!�"+��
69- Kim bu sûreyi okursa şirkten temiz kalır, şeytanların tuzakları ondan
uzaklaşır, en büyük korkudan emin olur. Bu sûre Kuran’ın dörtte birine
bedeldir.”251
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, sahabiden İbn Abbas (r.a.) ve Nevfel (r.a)’ya isnad
edilmektedir.252 Hadisimize, “ �-دة 1�2 وت��2(��F#و ا ع ا�ML#ا<آ�- ا ” “Şeytanların
tuzakları ondan uzaklaşır, en büyük korkudan emin olur” ilavesi ile beraber,
ana ve tali hadis eserlerinde rastlanamamıştır. Bunun yanında hadisin bu
ilavesi ile beraber tefsir kitaplarında, Kâfirûn Sûresi’nin açıklamasının
yapıldığı bölümlerde geçmektedir.253 Hadisin bu ilave kısmının tahricini yapan
Münavî, “mevzû” hükmünü vermiştir.254
70 �� ����� ��"3 )���= ��!"+�*X �Z( �Z�� 7X :�"� ) �j
70- Hadiste de “Yavrularınıza uyuyacakları zaman Kâfirûn Sûresi’ni
okumayı tembih buyurun. Böylelikle onlara hiçbir şey ilişemez” şeklinde
geçmektedir.255
Tahrîc ve Değerlendirme
250 Ebû Bekir Ahmed b. El-Hüseyin el-Beyhakî, Delailu’n-Nübüvve, I-VI, II. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İliyye, 1405, s., 37; Muhammed b.Y’akub el-Firuz Âbadî (v. 817), Kâmusu’l-Muhît, I. Cilt, Beyrut, Müessetü’r-Risale, t.y., s. 1546. 251 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 528. 252 Tirmizî, Fadâilu’l-Kur’ân 10 (hno:2893, 2894), De’avât 22 (3403); Ahmed b. Hanbel, III, 146; Hâkim, el-Müstedrek, I, 754 (hno:2078); Ebû Dâvud, Edeb 107 (hno:5055); Dârimî, Fadâilu’l-Kur’ân 23 (hno:3427). 253 Kadî el-Beydavî, Envâru’t-Tenzîl, V, 539; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 293; Ebû’s-Suud, İrşadu’l-Akli’s-Selim, VII, 212, IX, 207. 254 el-Münavî, Fefhu’s-Semavî, III, 1130. 255 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 528.
102
Sa’lebî, tefsirinde bu hadisi senedsiz bir şekilde Resûlullah (s.a.)’e
isnad ederek rivâyet etmiştir.256el-İsbehanî ise zikri geçen hadisi bir önceki
hadisle bitiştirerek sahabiden Übey b. Kâab yoluyla merfu’ olarak kitabında
senetli bir şekilde vermiştir.257 Bu rivâyet hakkında yaptığımız araştırma
sonucunda; hadisin ravîlerinden Harun b. Kesir’in meçhul bir ravî olduğu ve
onun Zeyd b. Eslem an Ebî Ümame an Übey sened zinciri ile sûrelerin
faziletine dair aktardığı rivâyetlerin mahfuz olmadığı haber verilmektedir.258
71 '3� ^"O X83�" !"+X ��� @J-8�� d�}� $# � ]�� ��"X��� �?� �& "` <� $# -� <� �t� $# ?-(� f"� M*/�� $# ?-(� f"� [Z�� n&J �� �x
71- Kim yolculuğa çıkar da Kâfirûn, Nasr, Mesed, İhlâs, Felak ve Nâs
sûrelerini okursa emniyetli ve kazanmış olarak geri döner.259
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, Cübeyr b. Matâm (r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir.260 Hadis
hakkında değerlendirmelerde bulunan Heysemî, hadisin senedinde
durumunu bilmediği ravîlerin olduğunu haber vermektedir.261 Bunun yanında
Elbanî ise hadis hakkında zayıf demektedir.262
H. NASR SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
72 $�#� l�4 @J-8�� � ��� �>�M�"z �Y � Bbt ���-�� ¹(� �*( �78�� ��:� �� 3-� �� �-�
256 es-Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, X, 315. 257 Ma’mer b. Abdulvahîd Muhammed b. Fahir Ahmed el-Kureşi el-İsbehanî, Meclisü İbn Fahir el-İsbehanî, Lübnan, Mektbetü’l-Beşâirü’l-İslâmiyye, 1422/2001, s. 357. 258 İbn Hacer, Lisanu’l-Mîzân, VI, 181, İbn Adî, el-Kamil fi Duafâi’r-Ricâl, VII, 127. 259 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 528. 260 Ahmed b. Ali el-Müsennâ e-Mevsılî Ebû Ya’lâ, Müsned, I-XIII, XXIII. Cilt, Dımeşk, Dâru’l-Me’mun li’t-Turas,1984, s. 339 (hno:7419). 261 el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevaîd, X, 191 (hno:17112). 262 el-Elbanî, Daîfu Camiî’s-Sağir, I, 111 (hno:1101).
103
72- Nasr Sûresi’nin veda haccı esnasında teşrik günlerinde Mina’da
nazil olduğu ve Hz. Peygamber’in bundan sonra seksen gün civarında
yaşadığı söylenmiştir.263
Tahrîc ve Değerlendirme
Uzun olan bu hadisin, küçük bir parçası aktarılmıştır. Hadisin sahabi
ravîsi Abdullah b. Ömer’dir. Hadisin Kütüb-i Tisa’ dışındaki kaynaklarda
geçtiği görülmektedir.264
73��J � �*( �78�� � �>X B�3 l*�#� f":�� ]�:� 6*( �:� �-�+X �?� "/± $�i� �"�� '*X 3�+� �t� �#� � <� )�J&� '3 f�=� $�/�� '3 $ '3 )���J� �-�X
�-*O�� � '�� �7�9� &�-X� '3 {x 2>#
73- Rivâyete göre Resûlullah (s.a.), Mekke’yi fethedince Araplar
birbirine yönelip şöyle demişlerdi; “Ehl-i harama galip gelince artık ona hiç
kimse karşı koyamaz. Hâlbuki Allah, onları fil ordusundan bile korumuştu.”
Onlardan bu sözü duyan herkes daha sonra savaşmaksızın gruplar halinde
Allah’ın dinine girdiler.265
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis, tabiînden Hasan Basri’ye dayanmaktadır. Hadis bu yönüyle
mürseldir. Hadisin ana ve tali hadis kaynaklarında değil bazı tefsir sahasına
ait kaynaklarda geçtiği görülmektedir. 266
74 2# �*( �78�� » ��9� ¦� B����� B�� «
74- Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “İman, Yemen’lidir, hikmet
Yemen’lidir.”267
Tahrîc
263 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 528. 264 el-Beyhakî, Sünen, V, 153 (hno: 9464); İbn Nasr Ebû Muhammed Abd b. Humeyd, El-Müntehab min Müsnedü Abd b. Humeyd, Kâhire, Mektebetü’s-Sünne, 1408, s, 270. 265 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 529. 266 es-Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, X, 3320; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 294; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim ila Mezâye’l-Kitâbil-Kerim, IX, 208 267 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 530.
104
Hadisimiz, hem Buhârî hem de Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh
nitelikli bir haberdir. Tirmizî hadis hakkında “hasen sahih”
değerlendirmesinde bulunmaktadır.268 Bursevî burada rivâyetin değişik
varyantlarını göstermiştir.
75 2#� » a�&� d/ )��J '3 |& '����«
75- Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Rabbinizin nefsi Yemen tarafında
bulunur.”269
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisi, Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet emiştir.270 Kaynaklarda yukarıdaki
hadisin devamı olarak aktarılan bu kısım sadece Ahmed b. Hanbel’in
Müsned’inde geçmektedir. Hadisin ravîlerinden olan Şebîb yani İbn Nuaym
bu rivâyetinde tek kalmıştır.
76 '(� "�& '� ��( <� 6VJ <� Z( � 6�� a�? �-� $�+X � � H�? +X2 l:§ 2-�J <� �*( �78�� 2-+� » $O� [Z�� � '�� <� &�-X� �-&"W��� Z3 &�-X� «
76- Cabir b. Abdullah (r.a.)’dan rivâyet olunduğuna göre, o bir gün
ağlamıştı. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda o, Resûlullah (s.a.)’in
“İnsanlar grup grup Allah’ın dinine girmişlerdir. Grup grup da ondan
çıkacaklardır” dediğini işittim de ondan dolayı ağlıyorum diye karşılık verdi.271
Tahrîc
Hadisi, Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet emiştir.272 Hadis hakkında Müstedrek
sahibi Hâkim, hadisin Buhârî ve Müslimin sahih hadis şartlarına uyduğunu
bize haber vermektedir.273
268 Buhârî, Menakîb 1, Meğazi 75; Müslim, İman 82 (hno:52), 84, 88-90; Tirmizî, Menakîb 71 (hno:3935); Ahmed b. Hanbel, II, 25, 252, 259, 267, 269, 277, 380, 474, 480, 488, 502, 541; Dârimî, Mukaddime 14 (hno:79). 269 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 530. 270 Ahmed b. Hanbel, II, 541. 271 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 530. 272 Ahmed b. Hanbel, III, 343; Dârimî, Mukaddime 14 (hno:90). 273 Hâkim, el-Müstedrek, IV, 541 (hno:8518).
105
77 ��J � �*( �78�� � �>X f� B�:��� 6*= @7= 6���� ¦� a: J
77- Rivâyet edildiğine göre Resûlullah (s.a.), Kâbe’nin kapısını açtığı
zaman sekiz rek’at duha namazı kılmıştır. 274
Tahrîc
Hadisi, Ümmi Hani b. Ebî Talib (r.a.) rivâyet etmiştir. Hadis Buhârî ve
Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.275
78 H��� 2-+� �� ;-3 $�# "¡�� �78�� �*( � � ]Z( <� 6VJ Bzu( '(H��� f-;�� U"/�>�� U���� )]*��
78- Âişe (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.) vefatından önce sık sık
“Sübhânallahi ve bi-hamdike, estağfiruke ve etûbu ileyhke (Ey Allahım! Seni
ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve Sana hamd
ederim. Senden beni bağışlamanı diler ve Sana tövbe ederim)” derdi.276
Tahrîc
Hadisi, Hz. Aişe rivâyet etmiştir. Hadis hem Buhârî hem de Müslim’de
geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.277
79 Z(� �*( �78�� ¦� "/�>�9 <� � �-��� B*�*��� Bu3 @"3
79- Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Ben Allah’a bir gün ve gecede yüz
defa istiğfar ediyorum”278
Tahrîc
274 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 530. 275 Buhârî, Salât 4, Cizye ve Muvadaâ 9, Gusul 21, Edeb 94; Müslim, Salâtü’l-Müsafirin 80 (hno:336), 81, 82; Ebû Dâvud, Tetavvu’ 12 (hno:1290); İbn Mâce, Taharet ve’s-Sünnet 113 (hno:614), İkâmetü’s-Salât 172 (hno:1323); Muvatta, Salâtu’d-Duha 8 (hno:356, 357); Ahmed b. Hanbel, VI, 342, 342, 343, 425. 276 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531. 277 Buhârî, Ezân 123, 139; Müslim, Salât 218 (hno: 484), 219, 220; Ahmed b. Hanbel, I, 392, 434, VI, 35, 184; İbn Hibban, es-Sahîh, XXIV, 323 (hno:6411). 278 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531.
106
Hadisi, Ebû Hureyre (r.a.), İbn Ömer (r.a.), el-Eğarru el-Müzenî (r.a.)
rivâyet etmiştir. Hadisi Müslim Sahih’inde nakletmiştir. Hadis hakkında Tirmizî
“hasen sahih” hükmünü vermiştir.279
80 ��J� � � �!"# �Z�� �*( �78�� *(6 ��=� ��"z�>�� 6��� [�:�� 2+X �*( �78��» 3 H���� � )( « 2# l�: H��� H8/ 2# �*( �78�� » ~� ��� 2-+; « )*X
"� �*( �78�� �:� H�? �tV �"z�>83
80- Rivâyet olundu ki Resûlullah (s.a.); Nasr sûresini okuduğu zaman
ashab-ı kiram bunu müjde kabul edip sevinmişler, Hz. Abbas ise ağlamıştı.
Hz. Peygamber ona “Ey amca niçin ağlıyorsun?” diye sorunca, o “Senin vefat
edeceğine dair haber sana gelmiştir” diye cevap verdi. Bunun üzerine
Resûlullah (s.a.) de “Durum gerçekten senin dediğin gibidir” karşılığını verdi.
Bundan sonrada Resûlullah (s.a.) sevinçli ve güler halde görülmemiştir.280
Tahrîc ve Değerlendirme
Tabiîn müfessirlerinden Mukatil tarafından rivâyet edilen bu hadis
mürseldir. Ana ve tali hadis kaynaklarında değil bazı tefsir eserlerinde
geçmektedir.281
81 $�#� �� '�� [�( 6VJ <� �]Z( -� ���� 2# H�? 2+X �*( �78�� » �+� 6;�� ��� �7��� �{¡ �*( «
81- Denildi ki: bunu (bir önceki hadiste “Senin vefat edeceğine dair
haber sana gelmiştir” sözünü) söyleyen İbn Abbas (r.a.) olup Resûlullah (a.s.)
onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu gence çok ilim verilmiştir.”282
Tahrîc ve Değerlendirme
279 Müslim, Zikr 41 (hno:2702); Ebû Dâvud, Vitir 26 (hno:1515, 1516); Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân 47 (hno:3259); İbn Mâce, Edeb 57 (38159; Ahmed b. Hanbel, II, 450, IV, 211, 260, 261, V, 394, 396, 402, 411; Dârimî, Rekâik 15 (hno:2783). 280Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531. 281 es-Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, X, 321; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 294; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 209. 282 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531.
107
Hadisimiz, ana ve tali hadis eserlerinde değil tefsir sahasındaki eserler
geçmektedir.283
82 ��J� ~� � l�4 |�O 2-�J <� 6*= �< �*( )*�� 2+X » �� ���( O�{ <� �� ���� ��� u+� J>OX �+� <� « )*:X -�� "�� 6VJ <� Z( 2+X UZ��X Z8/� Z��-3��
Zu��� �9���
82- Rivâyet edildiğine göre Nasr Sûresi nazil olduğu zaman Resûlullah
(s.a.) bir hutbe irad etmiş ve şöyle demişti; “Allah bir kulu, dünya ve kendine
kavuşma arasında serbest bıraktı. Kul da Allah’a kavuşmayı tercih etti.”
Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a.) gerçeği anladı ve “Canımız, malımız, ana
babamız ve evlatlarımız sana feda olsun” dedi.284
Tahrîc
Hadis, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), tarafından rivâyet edilmiştir. Aynı
zamanda hadis hem Buhârî hem de Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh
nitelikli bir rivayettir. Tirmizî hadis hakkında “hasen sahih” değerlendirmesini
yapmaktadır.285
83 Z(� �*( �78�� � (� B��X 6VJ <� ]Z( 2+X » � �>Z� � l�: 6*( 68/ « )�:� %O aX� '3 �Z�� (l��X 2+X 9 6��; HcX 2�! 6*�! #-� g l���X
83- Yine Resûlullah (s.a.), Hz. Fatıma’yı çağırdı ve ona “Ey kızım bana
vefat haberim verildi” buyurdu. Ben de bunun üzerine ağladım. Resûlullah
(s.a.)’in; “Ağlama! Ailemden bana ilk kavuşacak sensin” demesi üzerine
gülmeye başladım.286
Tahrîc ve Değerlendirme
283 ez-Zamahşerî, el-Keşşaf, IV, 294-295; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 209. (Hadis kaynaklarda temriz siygası ile geçmektedir.) 284 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531. 285 Buhârî, Salât 80, Fedâilu Ashabi’n-Nebi 3, Menakibu’l-Ensar 45; Müslim, Fedâilu’s-Sahabi 2 (hno:2382); Tirmizî, Menakîb 15 (hno:3660); Ahmed b. Hanbel, III, 18; Dârimî, Mukaddime 14 (hno:81). 286 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531.
108
Hadisi, İbn Abbas (r.a.) rivâyet etmiştir.287 Hadisimizin ortak ravîlerinden
tabiînden Helâl b. Habbâb (v. 144/761) dışında diğer ravîleri sika olup, Helâl
b. Habbâb hakkıda, hadis münekkîdleri farklı değerlendirmeler
yapmışlardır.288 İbn Hibbân onu Sikât’ında zikretmiş aynı zamanda Mecruhîn
adlı eserinde ömrünün son zamanlarında hafızasının karıştığı şeklinde cerh
etmiştir.289
84 2# \*( \VJ <� Z( � l�4 ��� @J-8�� �"3 2-�J �< �*( �78�� ^"WX eA [Z�� )]��WX )](��� � $O� 2°�� �->X �:� ���
84- Ali (r.a.), bu sûre nazil olduğunda Resûlullah (s.a.) hastalandı
arkasından da insanlara bir hutbe irad eyledi ve onlarla vedalaştı. Sonra
hane-i saadetine girdi bir müddet sonra da vefat etti. 290
Tahrîc ve Değerlendirme
İbn Kesîr, Resûlullah (s.a.)’ın bu sûrenin nazil olmasından bir süre
sonra vefatının gerçekleştiğine dair haberlerin291 tarihi vakıa ile bire bir
uyuşmadığını bu yüzden de bu haberlerin batıl olduğunu haber vermektedir.
Nitekim İbn Kesîr bu konuda “Mekke’nin fethi hicretin sekizinci senesine
rastlarken Resûlullah (s.a.)’in vefatı hicretin on birinci yılında gerçekleşmiştir
ve bunda da bir hilaf yoktur” demektedir.292
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
21 � H��� � "�( ��� � �?i� � n3 $�! J��
21- Bu sebeple Hz. Ömer, İbn Abbas (r.a.)’ı yakınında bulundurur ve
Bedir ehliyle beraber ona da danışma meclisinde yer verirdi.293
Tahrîc
287 Ahmed b. Hanbel V, 217; Dârimî, Mukaddime 14; et-Tebaranî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XXI, 330, XXII, 415, el-Mu’cemu’l-Evsât, I, 271. 288 el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâîd, VII, 301, VIII, 591. 289 İbn Hibbân, es-Sikât, VII, 574; İbn Hibbân, el-Mecruhîn, III, 87. 290 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531. 291 Ahmed b. Hanbel, I, 217; Ebû Nuâym, Hilye, IV, 73-75. 292 İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, IV, 321.
109
Hadisimiz Buhârî’nin Sahih’inde geçmektedir. Hadis hakkında Tirmizî
“hasen sahih” değerlendirmesinde bulunmaktadır.294
22 '(� e'� �-:83 »�� ��� @J-8�� 6�8; @J-� n��->�� � ]�X '3 B�9��� 6*( n��-; ����«
22- İbn. Mesud (r.a)’dan şöyle buyruldu: “ Bu sûreye “Tevdi’ Sûresi”
denilmiştir. Çünkü bu sûrede dünyadan ayrılmaya işaret vardır.”295
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, ana ve tali hadis kaynaklarında değil bazı tefsir eserlerinde
geçmektedir.296
İ. MESED SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
85 � ! ��J 24 J�!� H;{z( ��"#9� 6#J 2-�J <� �*( �78�� �/`�� n�� �J#� )�J�iX 2+X » 2+X � �� ��( |*��� � �� "]X �� )�;%O� �� �/8� ��� $�q� 7�O )>Z � 6#�`3 « �-�# ): 2# » ¦X "�� )�� �� É�� B(8�� « 2+X �( -�� | �; H� .�� ! Z;-(� �O�� �"bt ���� �3{� �*( �78�� � :Z�X <� '3 H�? ��t m n�>8� �� �3"�
85- Rivâyet edildiğine göre “Yakın akrabalarını uyar” (eş-Şuâra (26),
214) ayeti nazil olunca Resûlullah (s.a.), Safa tepesine çıktı. Akrabalarını
toplayıp onları uyardı ve “Ey Abdulmuttalib oğulları, Ey Fihr oğulları! Size “Şu
dağın eteğinde süvariler var” desem bana inanır mısınız?” dedi. Onlar “Evet”
diye karşılık verdiler. O zaman Hz. Peygamber “Ben sizi önümüzdeki
kıyametle uyarıyorum” deyince amcası Ebû Leheb “Yazıklar olsun sana! Bizi
293 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531. 294 Buhârî, Meğazî 48, 78, Tefsir 463; Tirmizî, Tefsir 90 (hno:3362). 295 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531. 296 Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 209; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 295.
110
bunu için mi çağırdın?” deyip Peygamber (s.a.)’e atmak için eline bir taş aldı.
Allah da buna mani oldu ve taşı atmaya gücü yetmedi.297
Tahrîc
Hadisi, Hz. Aişe, İbn Abbas (r.a.), Ebû Hureyre (r.a.), İbn Ömer (r.a.)
rivâyet etmiştir. Hadis hem Buhârî ve Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh
nitelikli bir rivayettir. Hadis hakkında Tirmizî “hasen sahih” değerlendirmesini
yapmaktadır. 298
86 " ?� � a7��i>�� �� B���"; � � {¡ �8t9� A� 2-�J <� �*( �78�� � � 2-+� �� � «�"3 ��0 �-��X A ��Z( �� � �� � ¯�"+� 6*X ��Z( ��
86- Maturidî et-Te’vilat’ında şöyle söyledi: Ebû Leheb, Resûlullah
(s.a.)’e karşı çok iyilikte bulunur ve derdi ki “Eğer iş Muhammed’in lehine
tezahür ederse, benim elim onun yanındadır. Eğer iş Kureyş’in lehine tezahür
ederse benim elim bu sefer onların yanındadır.”299
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, asli ve tali hadis kaynaklarında değil Âlûsî’nin Tefsir’inde
geçmektedir.300
87 )��J� ( � � 2-+� �� � 3 2-+� '�� 6O� +t X ��>X� Z3 68/ AY ����� ¨*W>�X Z3 �#� fO �&J 3� $`t 3 �Zo [">XX ���� B�>( ��� � M�"� �iz�� H�?� �� B�>( '� �� | �� >£ BZ�� 2-�J <� �*( �78�� ��J� ^�"}� A� �iz�� 2# �;� ���� Z�?�ÂX �;iX 2+X � ��� -� "X )bZ�� �?� �-� ����� � A�>X � $/ � &� 2-�J <� 6*= <� �*( )*�� �J� �*( >Z�� ]+*�� 2+X �*( �78�� » )]*�� ¿*�
�*( �* '3 H�7 « Xn&" B�>( A� ��! �%OiX � �-&"O A� �z�� �-�°X 9°3 ²"jiX )]�*( |��J '3 "���� 2+X �� ��� �J� B:�83 2+X -�� | ¦-Z�(� � "z:3 ¯�"# ��� B*�*�� ¦X ²O� 6*( ��� @-(� ��� �-:�bX ) � �-O!� ) -t �-#�t!� B�>:� bX�
297 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 532. 298 Buhârî, Cenaiz 97, Menakîb 13, Tefsîr (Şuara sûresi) 2, (Sebe sûresi) 2, (Mesed sûresi) 1, 2, 3; Müslim, İman 348-356 (hno:204-208); Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân 111 (hno:3363); Ahmed b. Hanbel, I, 281, 307, III, 43, 97. 299 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 534. 300 Âlûsî, Rûhu’l-Mea’nî, XXIX, 334.
111
��9� )]**W>� )�z>�� )]�-&� ts f"V B�>( *>+X H*�� -�� | B��:�� �:� B:#� J�� n�8� 2�� B��:��� @"¡� ^"¢ � ����� �z; B��:�� 6�� '3 dZ& �-(��� $>+; ��x �Z>&X *�! BXÀ ���:�� l � ¯�"# ]�+>; �-(�� 6+�X ³7� st Ê� � ��"&i>�� �:�
���-8�� �-*�>t�� �-ZX�� ��X "39� � %O� � ���"+�� � � �8e �-�:�� m ��"/® � @{/t '��� ���Z�! Ae ¿ut � �-X�# �*( @Jb��
¤*O ¿u�� st ��J�� � � B���J ��"/t � � �-:X� �-:� � t"/; � �-X�# @Jb�� '3 ��:� st ��J��
87- Rivâyet olunur ki Ebû Leheb: “Eğer kardeşimin oğlunun benim
hakkımda söylediği şey doğru ise; ben de kendimi bu durumdan malımı ve
oğlumu fidye vermek sûretiyle kurtarırım” derdi. Fakat bu konuda arzuladığı
şey olmadı ve ümitleri de boşa çıktı. Nitekim Ebû Leheb’in oğlu Utbe’yi, Şam
yolunda bir aslan parçaladı. Utbe b. Ebi Leheb, nikâhı altında Resûlullah
(s.a.)’in kızını bulunduruyordu. Şam’a gitmek için yola çıktığı zaman
“Muhammed’in yanına varıp kesinlikle ona eziyet vereceğim” diyerek, yanına
geldi. Utbe, “Ey Muhammed!” dedi ve ”Batan yıldıza ant olsun!” ayetinden
“Yaklaşıp tam yakın olana ant olsun!” (en-Necm (53), 1–8) ayetine kadar olan
Necm Sûresi’nin ayetlerini inkâr ettiğini söyledi. Sonra Resûlullah (a.s.)’ın
yüzüne tükürdü ve orada Peygamber (s.a.)’in kızını boşadı. Bunu üzerine
Allah Resûlü (s.a.) de “Allah’ım! Köpeklerinden bir köpeği ona musallat kıl!”
diye beddua etti. Utbe, babasının yanına dönünce olanları ona haber verdi.
Daha sonra onlar Şam seyahatine çıktılar ve bir konaklama yerine geldiler.
Konaklama yerindeki manastırın rahibi yanlarına geldi, onlara: “Burası vahşi
hayvanların olduğu bir yerdir” dedi. O zaman Ebû Leheb, “Ey Kureyş
topluluğu! Bu gece bize destek olun. Muhammed’in oğlum hakkındaki
bedduasından korkuyorum” dedi. Onlar da develerini topladılar, etraflarına
çökerttiler ve böylece Utbe’nin de çevresini kuşattılar. Bir aslan geldi ve
aralarına girip yüzlerini koklamaya başladı. Utbe’ye gelince ona saldırıp
öldürdü. Ebû Leheb de Bedir vakasından yedi gece sonra adese
hastalığından öldü. (Adese, vücutta çıkan, mercimeğe benzeyen sivilcedir.
Genellikle öldüren ve tutulan kişideki bulaşıcılığından korkulan salgın bir
112
hastalıktır.) Kureyş’liler de bulaşıcılığından dolayı Ebû Leheb’den uzak
durdular. Üç gün terk edilmiş bir vaziyette kaldı ve bedeni koktu. Sonunda
Kureyş halkı birkaç Sudanlıyı ücretle tuttu ve bunlara taşıttırıp gömdürdüler.
Bu durum böylece Kur’ân’ın haber verdiği şekilde gerçekleşmiş oldu. İnsanu’l-
Uyun isimli eserde ona bir kabir kazılmadığı fakat bir duvarın dibine yaslayıp
duvarın dibine taşlar atarak üstünü örttükleri kayıtlıdır. Bir rivâyette de ona bir
çukur kazılıp sırıklarla çukurun içine itildiği ve uzaktan taşlar atarak üzerini
örttükleri nakledilmiştir. 301
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisi, Ebî Akreb (r.a.) rivâyet etmiştir.302 Taberanî bu hadisi mürsel
olarak nakletmiştir. Aynı zamanda bu tarikle gelen hadisin ravîleri arasında
Zuheyr b. Âlâ hadis otoritelerince göre zayıf bir ravî kabul edilerek
cerhedilmiştir.303
88 \�� �� $�� lZ� f"t '� B�3! lO! g! ��/� B�( B��:3 \VJ <� Z( ]§�� ��:��J- (.....)� � $�£ a4t '3 z��-U � H8�� � ���:8�� "zZ>X � $�*�� � M�"�
_Z�� �*( �78�� (....)� � �*( 78�� �i�� � i�� ��"�"
88- O; Ebu Süfyan’ın kız kardeşi, Muaviye (r.a.) nin halası, Harb b.
Ümeyye’nin kızı Ümmü Cemil’dir. Asıl adı Avra’dır. Dikenli ve pıtraklı bitkileri
bağ bağ toplar, geceleyin Hz. Peygamberin geçtiği yollara saçardı.
Peygamber (s.a.) de onlara ipeğe basar gibi basardı.304
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, ana ve tali hadis kaynaklarda değil tarih ve tefsir sahasındaki
eserlerde geçmektedir.305
301 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 534. 302el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, I-X, V. Cilt, Mekke, Mektebetu Dari’l-Bâz, 1994, s. 211 (hno:9832); Hâkim, el-Müstedrek, II, 588 (hno:3984); et-Tebaranî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XXII, 435 (hno:1060); el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 83; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XXIX, 336; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 210; Abdurrahman b. Addullah el-Hasamî es-Suheylî, er-Ravdu’l-Enîf fi Tefsîri Sîreti’n-Nebeviyye, I-IV, III. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1418, s. 97. 303 el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VI, 14 (hno: 9820). 304 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 534; 305 İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, II, 199; el-Kurtubî, el- Cami’ li Ahkami’l-Kur’ân, XX, 220; İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 569; Âlusî, Rûhu’l-Meânî, XXX, 263.
113
89 2# @"3 ¦��� � l �� $�� 6;i; $ �-� B��� '3 H8t ]t"�>X 6*( M�"� ��*8�� �Z��X 6� a�? B*�� B*3t B34t l�� a�:+X 6*( "bt ��">8>� ��bX H*�� '3
]/*O l+Z>OX ]*�� st l�*�.
89- Murratü’l-Hemedanî der ki: Ümmü Cemil her gün bir diken balyası
getirir ve onu da Müslümanların yoluna saçardı. Yine bir gece diken balyası
taşırken yoruldu ve dinlenmek için bir taşa oturdu. Bu esnada bir melek arka
tarafından sıkıca onu çekti ve ipiyle boğazını sıkıp öldürdü. 306
Tahrîc ve Değerlendirme
Bu rivâyetin kaynağı tâbi’inden olan Murra b. Şerahîl el-Hemadanî (v.
76/695)’ dir.307 Sika bir ravî olan Murra, âbid bir kişi olarak bilinmektedir.308
Hadis bu yönü ile tâbiîne ait mürsel bir rivâyettir.
90 �� �-�Z� @��� ~� � ]�*� @J-� l�; ��� �� | a�& A� ]�O� �� ��/� � >�� 6�� B#"�>3 ��x l�+X � H®� � d�� �� � �bj 3� |��; �� ¦b� ��� 2+X
H�/ � ��� � �O� /�8� ^"O� � �( :�"� l�+X � $� >*># 2+X � sO� U"8�! �� [!J H�O� � )X ��:� l�# 9 <�� 2# �+X � H�? �-�� B(8��
90- Yenbuû’l-Hayat adlı eserde şöyle geçmektedir; Tebbet Sûresi,
Ümmü Cemil’e ulaşınca ateşli ve kızgın bir vaziyette Ebu Süfyan’ın evine
geldi ve dedi ki: “Ey Cesur! Ey Yiğit! Muhammed’in beni aşağılaması seni hiç
öfkelendirmiyor mu?” Ebu Sufyan “O işi sen bana bırak” deyip kılıcını aldı ve
dışarı çıktı. Kısa süre sonra hemen geri döndü. Ümmü Cemil ”Onu öldürdün
mü?” diye sordu. Ebu Süfyan ona dedi ki “Ey kardeşim! Kardeşinin başının
koca bir yılanın ağzında olması hoşuna gider mi?” O da ”Hayır kesinlikle”
deyince Ebu Süfyan “Neredeyse şimdi buna benzer bir şey oluyordu”
karşılığını verdi.309
Tahrîc ve Değerlendirme
306 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 535. 307 el-Kurtubî, el- Cami’ li Ahkami’l-Kur’ân, XX, 220; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 211. 308 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 170. 309 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 535.
114
Hadise ulaşabildiğimiz kadarı ile herhangi bir muteber hadis kaynağında
rastlanamamıştır. Müellifimizin nakilde bulunduğu Yenbuû’l-Hayat adlı eser,
İbn Zafer es-Sakli (v. 565)’ye ait olan Arapça el yazması bir tefsirdir.
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
23 � '( '�e [�( \VJ <� �]Z( »3 |8 « »����«
23- İbn Abbas (r.a) şöyle buyurdu: “Ayette geçen “kazandığı şey”’den
maksat “oğludur”. 310
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, Hâkim’in Müstedrek’inde geçmekte olup, bu eserin ta’likini
yapan Zehebî, hadisin ravîlerinden Amr b. Hubeyb’in çok zayıf bir ravî
olduğunu haber vermektedir.311
24 � '( Bzu( \VJ <� ]Z( ~� l �?e a"3 :V-Y H�? l�x ]]&�
24- Hz. Aişe, Ebû Leheb’in öldüğü yere uğradığı zaman yüzünü
örterdi.312
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, Suheylî’nin, tarih sahasındaki er-Ravdu’l-Enef adlı eserinde
geçmektedir.313
25$�#� l \zo BZ���� � �8/; �� [Z�� $�£ |��� )]Z�� �! �#-; )]Z�� @"uZ�� � ³J-; �"z�
25- Ümmi Cemil’in, şehirde dolaştığı, insanlar arasını ifsat edecek
odunlar taşıdığı söylenmiştir. Yani o, insanlar arasında kini alevlendirmiş ve
şerri miras bırakmıştı.314
Tahrîc ve Değerlendirme
310 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 534. 311 Hâkim, el-Müstedrek, II, 588 (hno:3985, 3986). 312 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 534. 313 es-Suheylî, er-Ravdu’l-Enef fi Tefsîri Sireti’l-Nebeviyye li İbn Hişâm, III, 98.
115
Bursevî, hadisi meçhul bir siyga ile sevk etse de bu rivâyetin sahabiden
İbn Abbas’a dayandığı görülmektedir. Zikri geçen rivayet ana ve tali hadis
kaynaklarında değil Âlûsî’nin Tefsiri’nde geçmektedir.315
J. İHLÂS SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
91e? ��J �! � "z�� �-�# _Z*� �*( �78�� ¤= Z� H�J ���� -(�; ��� � �8� ))))�� �� �8(((( �" ?�� l�°X
91- Rivâyet olunur ki, müşriklerin Resûlullah (s.a.)’e: “Bizi kendisine
davet ettiğin Rabbini tarif et, soyunu (yani nesebini açıkla) anlat” demeleri
üzerine bu sûre nazil olmuştur.316
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisi, Ebû Âliye (r.a.) ve Übey b. Kaâb (r.a.) rivâyet etmişlerdir.
Hadisimiz hakkında Zehebî, Müstedrek’in telhîsinde “sahîh” hükmünü
vermiştir.317
92 � ����� ~� 2�:; �*� ��"+��
92- Hadiste “İhlâs sûresi, Kur’ân’ın üçte biridir” buyrulmaktadır.318
Tahrîc
Hadisi, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), Ebû Hureyre (r.a.), Ebû Eyyub (r.a.),
Ebû Derdâ (r.a.) ve Enes b. Malik (r.a.) rivâyet etmiştir. Hadisimiz, Buhâri ve
Müslim’in Sahihler’inde geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir. Tirmizî
hadis hakkında “hasen sahih” değerlendirmesini yapmaktadır.319
314 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 535. 315 Âlusî, Rûhu’l-Meânî, XXX, 263. 316 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 536; 317 Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân 111 (hno:3364, 3365); Ahmed b. Hanbel, V, 452; Hâkim, Müsterek, II, 589 (hno:3987). Hadisin metninde geçen “��� > (yani nesebini açıkla) kısmı, müellifin şerh ”اي بmahiyetinde bir ilvesidir. 318 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540. 319 Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 13, el-İman ve’n-Nezr 3, Tevhid 1; Müslim, Salâtu’l-Müsafirîn 259-262 (hno:811-812); Ebû Davud, Salât 353 (hno:1461); Tirmizî, Fazailü’l-Kur’ân 11 (hno: 2899-2900); Nesâî, İftitâh 69 (hno:996-997); İbn Mâce, Edeb 52 (hno:3787-3789); Ahmed b. Hanbel, II, 173, 429, III, 8, 23, 35, 43, IV, 195, 418, V, 141, VI, 403.
116
93 2#� �*( �78�� l8�� a�-�8�� n�8�� � �-V":�� n�8�� 6*( $# -� <� �t�
93- Peygamber (s.a.) “Yedi kat gökler ve yedi kat yerler ‘Kul hüvallahü
ehad’ sözü üzerine kurulmuştur” buyurdu.320
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, Enes b. Malik (r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir.321 Hadisin
ravîlerinden Musa b. Muhammed b. Ata ed-Dimyatî hadis münekkidleri
tarafından zayıf bir ravî olarak görülmektedir.322 Zaten Suyutî’de hadis
hakkında “zayıf” değerlendirmesini yapmaktadır.323
94 � Z( �*( �78�� n§ 7&J !"# $# -� <� �t! 2+X l�&� $�+X 3� l�&� � 2-�J <� 2# l�&� � BZq�
94- Resûlullah (s.a.) ihlâs sûresini okuyan birini işitti ve “Vacib oldu”
dedi. “Ey Allah’ın Resûlu (s.a.)! Vacib olan nedir?” diye soruldu. Resûlullah
(a.s.) “Ona cennet vacib oldu” buyurdu.324
Tahrîc
Hadisimizi, Ebû Hureyre (r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir. Tirmizî, hadis
hakkında “hasen garib” değerlendirmesini yapmaktadır.325
95 '(� $�]� '�� �:� \VJ <� Z( �& $&J eA _Z�� �*( �78�� � �j ��� /��"+ 2+X �?e l*O� H>�� )*8X �� � �X �t� ��� m '�� �X �t� )*8X 6*( H8/ � !"#� $# -� <� �t� @"3 @�t�� $:/X $&"�� H�? <�J�iX �*( #�J st �X� 6*( �{&
95- Süheyl b. Sa’d (r.a.) şöyle haber verdi: Bir adam, Resûlullah (s.a)’e
gelip fakirlikten şikâyet etti. Hz. Peygamber (s.a)’de ona “Evine girdiğin
zaman, evde kimse varsa ona selam ver. Eğer kimse yoksa kendine selam
320 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540. 321 Ali el-Muttâkî, Kenzu’l-Ummâl, I, 586 (hno:2665); 322 İbn Hacer, Lisanu’l-Mizan, VI, 128; Ukaylî, ed-Duafâü’l-Kebîr, IV, 196. 323 el-Münâvî, Feyzu’l-Kadir, I, 506 (hno:1020). 324 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540. 325Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân 11 (hno: 2897); Nesâî, İftitâh 69 (hno:995); Muvatta, Kur’ân 6 (hno:486); Ahmed b. Hanbel, II, 302, 535, IV, 63, V, 266, 376.
117
ver ve bir kere İhlâs Sûresi’ni oku” buyurdu. O kişi de böyle yaptı ve Allah
(c.c.) onun rızkını genişletti. Hatta öyle ki komşularına bile taştı.326
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisin zikri geçen varyantına, herhangi bir kaynakta rastlanamamıştır.
Bunun yanında hadis kaynaklarında, hadisimizle mana bakımından
bağdaşan başka rivayetler de mevcuttur. Tebaranî’nin el-Mu’cemu’l-
Kebîr’inde geçen ve sahabiden Abdullah b. Mesud’a dayandırılan merfu’ bir
hadiste Resûlullah (s.a.) “ 021 و 0/ � $-أ �ح ی(خ5 } $5 ه� ا� أح( { $�ل ر �ل ا� �03 ا
اM�8#ل وا#+-ان ذ � ه�L� 1#M��5 ا#BL- 2 أ ” “Kim, evine girdiği zaman İhlâs Sûresini
okursa bu evin ehlinden ve komşularından fakirlik gider” buyurmaktadır.327
Fakat hadisin ravilerinden Mervan b. Salim el-Ğıffarî, “metruk, hadis uyduran”
birisi olarak hadis münekkitleri tarafından cerh edilmiştir.328 Hadis bu yönüyle
zayıftır ve yukarıdaki hadise destek sağlaması da mümkün değildir.
96 � � ����� 4b:�� ) �t� �� !"+� ��"+�� � B*�� @�t�� $�+X � 2-�J <�� '3 M��� H�? 2# �� !"+� $# -� <� �t� ³7� a�"3
96- Yine hadiste “Sizden biriniz bir gecede Kur’ân’ı okumaya güç
yetirebilir mi?” diye sordu, “Ya Resûlallah (a.s.) buna kimin gücü yetebilir?”
dediler. Resûlullah (s.a.) ‘de “ İhlâs sûresini üç kez okumak yeterlidir” diye
karşılık verdi.329
Tahrîc
Hadisi, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) ve Ebû Derdâ (r.a.) rivâyet etmişlerdir.
Aynı zamanda hadis hem Buhârî ve hem de Müslim’in Sahihler’inde geçen
Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir. Tirmizî hadis hakkında “hasen”
değerlendirmesini yapmaktadır.330
326 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540. 327 et-Tebaranî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, II, 340 (hno:2419); el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 248. 328el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, X, 179 (hno:17050), İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 171. 329 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540. 330 Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 13, Tevhid 1; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 258 (hno:810); Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân 11 (hno: 2896); Nesâî, İftitâh 69 (hno:2171); Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân 24 (hno: 3437); Ahmed b. Hanbel, II, 173, III, 8, VI, 442.
118
97 ��J� � 24 $�%& �*( �78�� U-�>� 2+X � 2-�J <� �� B��:3 '� r4�� \VJ <� Z( a3 � BZ���� |£! �� �-�� H� �":�� 6*`>X �*( 2# ): f"�X tZÄ 6*(
�J«� nX"X � �"�"� 6*=� �*( /*O� �/= '3 7��uB� $ ¤= �-:�� ¤�� H*3 � n&J 2+X (* � �78�� Ë UJ�� ��� 2# �� $# -� <� �t� ;��"#� ��e ��& ���?� #�u�
�#(�� � (6* $ 2t
97- Yine rivâyet olunur ki Cebrâîl (a.s.), Tebük savaşı günü gelip şöyle
haber verdi: “Ya Resûlallah! (s.a.) Muaviye b. Müzenî (r.a.) Medine’de vefat
etti. İster misin yeryüzünü senin için düreyim de ona namaz kıl.” Resûlullah
(s.a.) buna mukabil “Evet” diyince, Cebrâîl (a.s) kanadını yere vurup naşının
bulunduğu yeri arz etti. Resûlullah (s.a.), arkasında meleklerden iki saf ve her
bir safta da yetmiş bin melek olduğu halde namazını kıldırdı. Müteakiben
Resûlullah (s.a.), Cebrail (a.s.)’e dönüp :“Ne ile bu dereceyi buldu?” diye
sordu. Cebrâîl (a.s.): “İhlâs sûresini sevmesi ve onu gelirken, giderken;
ayakta iken, otururken ve her zaman okuması ile bu dereceye ulaştı”
cevabını verdi.331
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisi, Enes b. Malik (r.a.) rivâyet etmiştir.332 Hadisin Ebu Ya’la
kanalıyla gelen rivâyet zincirinde bulunan Muhammed b. İbrahim b. Âlâ,
hadis münekkidleri tarafından “münkeru’l-hadis” vasfıyla cerh edilmiştir.333
Yine hadisin Taberanî’ ve Beyhakî’ vasıtasıyla gelen varyantında ki Mahbûb
b. Hilâl de “münkerü’l-hadis” vasfıyla tenkit edilmiştir. Fakat Mahbûb
hakkında farklı değerlendirmeler yapılmış, İbn Hibban onu es-Sikât’ında
zikretmiştir.334 Bunun yanında zikri geçen rivâyet, Resûlullah (s.a)’in
nübüvvetinin alametlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. İbn Hacer,
hadisin başka yollardan desteklendiğini ama buna rağmen Mahbûb’un,
331 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540. 332 Ebû Ya’la, Müsned, VII, 258 (hno:4268); et-Tebaranî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XIX, 428 (hno:1040); el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IV, 41. 333 İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, II, 50. 334 el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, III, 148 (hno: 4197); İbn Hibban, es-Sikât, V, 529.
119
hadisçiler arasında meşhur olmayan bir ravî kabul edildiğini haber
vermektedir.335
98 |�=� @J-� v7O�� �t l�4 �-:�� ¤�! H*3 �* ��"3 $�i� �§ ) i� �( )]:3 �-�+X �8B f"�� ��� �� � l�§ ��� @J-8�� |8 f"�� � � ¤z���
J�"�«�
98- İhlâs sûresi nazil olurken yetmiş bin melek eşlik etmiş, gök ehlinden
her birine uğradıklarında gök ehli onlara yanınızda ne var diye sormuşlar,
meleklerde “Hak Subhanehü’nün nisbeti vardır” diye cevap vermişlerdir.
Bundan dolayı bu sûreye “Nesebu’r-Rab” da denmiştir. Keşfu’l-Esrar’da
geçtiği gibi.336
Tahrîc ve Değerlendirme
İhlâs sûresinin fazileti ile ilgili olan bu rivâyete ulaşabildiğimiz muteber
hadis kaynağında rastlanamamıştır. Müellifin işaret ettiği Keşfu’l-Esrar isimli
eser, Reşidüddin-i Meybudî (v. 520/1126)’ye ait olan Farsça tasavvufî Kur’ân
tefsiridir.
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
26 � '( \*( \VJ <� Z( � 2#» '3 !"# $# -� <� �t! �:� @7= "b/�� ��t� @"z( 3"@ m +�*� |? �k3-� � -� �]>&e ���z��«
26- Hz. Ali; “Kim sabah namazından sonra on bir defa ihlâs sûresini
okursa, şeytan çok uğraşsa bile o gün ona günah ilişmez” buyurmaktadır. 337
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisin senedinde bulunan tabiînden el-Hâkim b. Hacel el-Ezdî, zikri
geçen hadisi kendisinden rivâyette bulunduğu kişinin ismini kapalı bırakarak
335 İbn Hacer, Lisânu’l-Mîzân, V, 117. 336 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540. 337Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540.
120
rivâyet etmiştir. Bu yönü ile hadisin senedinde meçhul bir ravî
bulunmaktadır.338
K. FELÂK SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
99 ��J �� ¤�-� �*( �78�� � 6+�! � |b*� l:&� >� J :&� ����j a�X �"�� �*X f"# -*�� ��`�� 24 $�%& �?� <� A:; �i8� � �"3i� -(�� �J 2+X � $�%& ��� l� '3»�� (�X $�%& � '3� ¤�-� �*( �78�� ¤z�X <� 6*:; 3 � � '3 "��� �*X f� l#� ¤�-� 2# � $�%& � � -(�� ��� � '3; l! 2i8X ¤�-� �J ��
¤z�� "��� '( n�� $�! 7���� � H�? l#-��
99- Rivâyet edildiğine göre Yusuf (a.s.), kuyuya atıldığı zaman dizinde
şiddetli bir ağrı hissetti. Bundan dolayı geceyi uykusuz olarak geçirdi. Sabah
güneşin doğması yaklaştığı bir sırada Allah’ın izniyle Cebrâîl (a.s.) geldi ve
Rabbine dua etmesini istedi. Yusuf (a.s.) Cebrâîl (a.s)’a, “Ey Cibril sen dua
et, ben de âmin diyeyim” dedi. Cebrâîl (a.s.) dua etti, Yusuf (a.s.)’da âmin
dedi. Allah (c.c.)’da ondan sıkıntıların bir kısmını kaldırdı. Yusuf (a.s.)’ın artık
iyileşmeye yaklaştığı esnada “Ey Cibril! Bu seferde ben dua edeyim, sen
âmin de” dedi. Arkasından da Yusuf (a.s.), Rabbine şu anda dert sahibi
olanların hepsinden sıkıntısını gidermesi için dua etti.339
Tahrîc ve Değerlendirme
Erişebildiğimiz kadarı ile hadise herhangi bir kaynakta rastlanamamıştır.
100 6~� 2-�J <� �*( �78�� '( {8�� � 2�! $�*�� "3!� B���>� ¦��«� �7xe� f�-�«� �$���� B�+�«� )V� ���`�� � $ H�? J��*� '3 "z�� � �7���
338 es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VII, 681; İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, VI, 102 (hno:29813); Ali el- Müttekî, Kenzü’l-Ummâl, II, 422 (hn:4086). 339 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 541.
121
100- Resûlullah (s.a) geceleyin yola çıkmayı yasaklamış, gece kapların
örtülmesini, kapıların kapanmasını su kaplarının bağlanmasını ve çocukların
toparlanmasını emretmiştir. Bütün bunlar şer ve beladan sakınmak içindir.340
Tahrîc ve Değerlendirme
Bursevî, anlaşıldığı kadarı ile konu ile ilgisini göz önüne alarak gece ile
ilgili Resûlullah (s.a.)’ın yasaklarını341 ve aynı zamanda tedbiri manadaki
tavsiyelerini342 birleştirmiştir. Farklı farklı kaynaklarda geçen bu hadislerden
ilki hakkında Tirmizî “garib” değerlendirmesini yapmaktadır. İkinci hadis ise
Buhârî ve Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir. Bu hadis
hakkında Tirmizî “hasen sahih” değerlendirmesinde bulunmaktadır.
101 ��J '( Bzu:�� \VJ <� ]Z( ~! l�# �O! 2-�J <� �*( �78�� ���� JjiX eA "�+�� 2+X �?-:; <� '3 "j ��� cX M���� �?e |#�
101- Rivâyete göre Hz. Âişe (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Resûlullah (s.a)
elimi tuttu ve aya işaret ederek şöyle dedi: Bunun şerrinden Allah’a sığın.
Çünkü battığı zaman kararan işte budur.”343
Tahrîc
Hadisi, Hz. Aişe rivâyet etmiştir. Tirmizî bu hadis hakkında “hasen
sahih” hükmünü vermiştir. Hâkim, hadisin Buhârî ve Müslim sahih şartlarına
uyduğunu haber vermektedir.344
102 ��J '�� [�( \VJ <� �]Z( Bzu(� \VJ <� ]Z( ! � x�7 '3 �-]��� ��¥ _Z�� �*( �78�� � � ��Z( �Z�! '3 �z3 �*( �78�� ��(iX �-]��� ��"�8X �*(
���78 ]�X ���� Ì�Z� �! n�+� "/º�� �:� )�*+>�� �� � ":z�� �?e ¿+� '3 B��*�� � [!"�� �/` �! "¡ ! 7kÍ� "�8� � �t! �9-; ���� '� )`(� ��-]��� ;Z�� '�� u/Z�� � �+:��
340 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 542. 341 Ebû Dâvud, Cihad 85 (hno: 2606); Tirmizî, Buyû 6 (hno:2012). 342 Buhârî, Bed’ü’l-Halk 11, 14, Eşribe 22, İsti’zan 49, 50; Müslim, Eşribe 9 (hno:2012, 2013); Ebû Dâvud, Eşribe 22 (hno:3731-3734), Cihad 83 (hno:2604); Tirmizî, Et’ime 15 (hno: 1813) ; İbn Mâce, Eşribe 16 (hno:3411); Muvatta, Sıfatu’n-Nebi 10 (hno:1677); Dârimî, Eşribe 22 (hno:2132); Ahmed b. Hanbel, II, 163, III, 301, 319, 374, 386, 395, V, 262. 343 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 542 . 344 Tirmizî, Tefsiru’l- Kur’ân 93 (hno: 3366); Ahmed b. Hanbel, VI, 61, 206, 215, 237, 252; Hâkim, el-Müstedrek, II, 589 (hno:3989).
122
]X�X � "k� d�J� )�� �( ¦:�� � "k� h�� M�J� 6�8; ���J? �"�X _Z�� �*( �78��. Ë� �"�� 'Y� "�8�� nV-Y �%O!� �;?-:�� $�u%& 2°X "]j! B>� �X ��� ! ��J B(+ i�X "k��� �3 �-t°X )�]Z( <� \VJ �J�(� {�4��� �*( �78�� �*( $�JiX �"��
Z�«� ]>£ '3 �-&"OiX "k��� $/�! � nV-; p�� @"W`�� \�� "k��� B-(�J �-:XJ � �Z�� � !"+� $:bX �78�� �*( _Z�� � ��»bX "��� @�"�3 @�+( @"z( ��te �X �+( �# ";� ]:3� @�+:�� l*�� st B/O �78�� �*( �&�� @�+( l*�� B�� !"# �* ��X ]�*( �;?-:��
2-+� $�u�%& $:&� 2+( '3 ¿z! �i �78�� �*( �+X �;J-8�� �o Z( @{O«� : )�� '3 � Y �#">�9� �-& ��*X ��t � �( '3 H�?� �\j $ '3 H�/z� <�� H�#J! <�
�-�+X ��+>(� $® 9 X B��Z �� B��"8�� � B�%:�� � Y 9 �-�J �7 � <� �7 : � �78�� �*( 2+X Î ���}� $>+ 7X! <� 2-�J " :�+X ! 3! rX( 6*( {�� �! �" !� <�
�"j [Z�� ) " {¡ '�� 2# :�Z�e ���� _*:¡�� ��J�! ����(
102- İbn. Abbas (r.a.) ve Âişe (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; aslı
Yahudilerden olan bir genç Resûlullah (s.a.)’a hizmet ederdi. Bu gencin
yanında Resûlullah (s.a.)’ın tarağının dişleri vardı. O, bunları Yahudilere
verdi. Yahudiler de bu tarakla Resûlullah (s.a.)’e sihir yaptılar. (Bundan dolayı
kestikten sonra tırnağı yok etmek gerekir. Saçtan veya sakaldan kesildiğinde
kimsenin onunla sihir yapmaması için kıl da böyledir.) Bu sihri Lebid b. Asam
ve kızları yapmıştı. O kızlar düğüm üfürükçüsü idiler. O sihirli düğümü İris
kuyusuna gömdüler. (Aynu’l-Meanî’de Zervan denilen Beni Züreyk kuyusuna
atıldığı bildirilir.) Bunun üzerine Resûlullah (s.a.) hastalanmıştır. Rivâyete
göre Resûlullah (a.s.)’ın bu hastalığı altı ay kadar sürdü.345 Cebrail (a.s.)
Muavvizeteyn’i (Vav’ın kesresiyle, Kamusta böyledir) indirdi. Sihrin yerini,
sihir yapanı ve ne ile sihir yaptığını bildirdi. Peygamber (s.a.) de Ali (r.a.)’ı,
Zübeyr (r.a.)’ı ve Ammar (r.a.)’ı oraya gönderdi. Onlar kuyunun suyunu
boşalttılar. Kuyu sanki kına bataklığı gibi idi. Sonra kapak taşını kaldırdılar. O,
kuyunun tabanına konan bir kayadır. Onun altından tarak dişlerini çıkardılar.
Bu tarak dişlerinin yanında, iğneler saplanmış ve on bir düğüm atılmış bir de
345 Ahmed b. Hanbel, VI, 63.
123
yay kirişi vardı. Onu peygambere getirdiler. Resûlullah (s.a.) da onun üzerine
Muavvizeteyn’i okumaya başladı. Her bir ayeti okuduğunda bir düğüm
çözüldü ve Resûlullah (s.a.) hafilik hissetmeye başladı. Sûrelerin sonuna
gelip de son düğüm çözüldüğünde, Peygamber (s.a.), bağlardan kurtulmuş
gibi ayağa kalktı.346 Cebrail de şöyle diyordu “Allah’ın adıyla rukye yapıyorum.
Allah da nazar ve haset ile sana zarar veren şeylerden şifa versin.”347(Buna
dayanarak Arapça, Süryanice ve Hintçe ile değil Allah ve Resûlünün
sözleriyle rukye yapılmasını istemek caiz görülmüştür. Çünkü diğerlerine
inanmak helal olmaz.) Resûlullah (s.a.)’e “Ya Resûlallah bu kişiyi
öldürmeyelim mi?” dediklerinde Peygamber (s.a.): “Allah bana afiyet verdi.
Artık bundan sonra insanlara da şerri teşvik etmek istemiyorum” demiştir. İbn
Kesîr, Sa’lebî’nin bu hadisi isnadsız bir şekilde rivâyet ettiğini
söylemektedir.348
Tahrîc ve Değerlendirme
İbn Kesîr, bu hadisin Sa’lebi’nin Tefsir’inde geçtiğini haber vermektedir.
Fakat bunun yanında İbn Kesîr hadis hakkında değerlendirmede bulunurken
müellifimiz Bursevî’nin de işaret ettiği gibi, hadisin Sa’lebî tarafından isnadsız
bir şekilde rivâyet edildiğini, hadiste bir takım anlaşılmaz yerler olduğunu,
burada verilen hadis parçalarının bir kısmın da rivâyet açısından büyük
kapalılıkların bulunduğunu, bir kısmının ise başka varyantlardan şahidlerinin
olduğunu haber vermektedir.349 Hadisin tercümesinde ara ara bazı bölümlerin
hadis eserlerindeki yerlerini işaret etmiş olmamızla beraber buradaki rivayetin
başka şahitleri de bulunmaktadır.350
103 l�# Bzu( \VJ <� ]Z( 3 |�x _Z�� �*( �78�� ��x )+>Z� 8/Z� ¿# 9� �! �-�� i�j -� <� |���X <� � )+>Z�
346Ahmed b. Hanbel, 4/367 347 Müslim, Selam 43 (hno:2186); Tirmizî, Cenâiz 4 (hno: 972); İbn Mâce, Tıb 37 (hno: 3523, 3527); Ahmed b. Hanbel, III, 28. 348 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 542-543. 349 İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 580; es-Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, X, 338; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 215; Beğavî, Mea’limu’t-Tenzîl, VIII, 591. 350 Buhârî, Tıb 47, 49, 50, Cizye 14, Bedü’l-Halk 11, Edeb 49; Müslim, Selam 43 (hno:2189); İbn Mâce, Tıb 345 (hno: 3545); Ahmed b. Hanbel, VI, 57, 63, 96.
124
103- Âişe (r.a.) şöyle buyurmaktadır: “Peygamber (s.a.); Allah için
olması hariç, hiçbir zaman nefsi yatışsın diye cezalandırdığı bir öfke
duymamıştır. Bundan dolayı da o Allah için öfkelenir ve cezalandırırdı.”351
Tahrîc
Hadisi, Hz. Aişe rivâyet etmiştir. Aynı zamanda hadis hem Buhârî, hem
de Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.352
104�� )u -� �Z��X Bzu( '( �� � �-Z�� �Z( y�t! d*& ��*3 �;� ?e Bº+��� ���� 2# � *:X '3 2# "�8�� 2# ��-�j 3 �!J �Z( ��*� 2-+�X �*&J �Z( "O��� �!J
Z� 2# �»��� �X 2# �� "k� � 2# "�8�� nZ= '�iX 2# ��-]��� )`(«� '� H*; Ae �:� ¿+� �- "� � B�- ]>£ �cX ]:*+�X ��J �?cX @"W= Ae \]>Z� cX �»3 ,°�X "k��� <� �j �e �%�X JZ�� ]#"��X "�9� @��"�3 @�+( @"z( ��te �#"; � B�-+�� � � ]+Z(
�:�X 9# 3 )]X �#� �78�� �*( ¸+�>�X A:;( Z( <� \VJ �*e AM�� 3 "O�....
104- Âişe (r.a.)’dan şöyle buyurdu: “Resûlullah (s.a.), uykuda iken veya
uyku ile uyanıklık arasında iken iki melek geldi. Biri baş tarafına diğeri
ayaklarının yanına oturdu. Baş tarafındaki “Bunun derdi nedir?” dedi. Diğeri
“Sihirdir” diye cevap verdi. “Kim yaptı?” dediğinde “Yahudi Lebid b. A’sam”
dedi. “Sihri nerede yaptı?” dediğinde “Falan kuyuda” dedi. “Bunun şifası
nedir?” diye sorunca da “Kuyuya gidilir, suyu boşaltılır, kayaya ulaşınca
oradaki kaya kaldırılır. Onun altında bir delik vardır. Bu delik başı düşmüş bir
bardak gibidir. Delikte on bir düğümü olan, iğne batırılmış bir yay kirişi vardır.
Onu ateşle yakacak ve Allah’ın izni ile de kurtulacaktır” dedi. Peygamber
(s.a.), iki meleğin söylediklerini tam anlamış olarak uyandı. Hemen Hz. Ali’yi
gönderdi…” Devamı az önce geçtiği gibi.353
Tahrîc
351 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 543. 352 Buhârî, Menakîb 23, Edeb 80, Hudûd 10, 42; Müslim, Fedâil 77 (hno:2327); Muvatta, Husnu’l-Hulk 1 (hno:1621); Ebû Dâvud, Edeb 5 (hno:4785); Ahmed b. Hanbel, VI, 114, 115, 181, 189, 223, 262. 353 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 544.
125
Hadisi, Hz. Aişe rivâyet etmiştir. Hadisimiz hem Buhârî, hem de
Müslim’in Sahih’lerinde geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.354
105 '(� Bzu( \VJ <� ]Z( l�# � 2-�J <� �*( 78��� �?e 6�>j� i�j '3 ��8& !"# $# -� <� �t! �;?-:��� /�X ����� �83� � ���� ���� 6�>z�
105-Yine Hz. Âişe (r.a.)’dan rivâyetle o şöyle buyurdu: “Resûlullah (s.a.)
bedeninde bir şikâyeti olduğu zaman İhlâs ve Muavvizeteyn sûrelerini sağ
avucuna okur ve onu da şikâyeti olan yerine sürerdi.”355
Tahrîc
Hadisi, Hz. Aişe rivâyet etmiştir. Hadisimiz Buhârî ve Müslim tarafından
nakledilmiş Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.356
106 �� ����� '3�� ¿��� � MXZ�� ®8�
106- Hadis de “Mü’min gıpta eder, münafık ise haset eder” şeklinde
geçmektedir.357
Tahrîc ve Değerlendirme
Bir kısım kaynaklarda Resûlullah (s.a.)’e isnad edilen bu rivâyetin,358
sufîlerden Fudayl b. İyad’a ait bir söz olduğu haber verilmektedir.359
107 � Z( �*( �78�� �8�� $ i� aZ8�� � ;$ i JZ�� |���
107- Resûlullah (s.a.), “Haset, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, iyilikleri
yer bitirir” buyurmuştur.360
Tahrîc
354 Buhârî, Tıb 47, 49, 50, Cizye 14, Bedü’l-Halk 11, Edeb 49; Müslim, Selâm 43 (hno:2189); ); İbn Mâce, Tıb 34 (hno: 3545); Ahmed b. Hanbel, VI, 57, 63, 96. 355 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 544. 356 Buhârî, Meğazî, 84, Fedâilu’l-Kur’ân 14, Tıb 32, 41; Müslim, Salât 50 (hno:2192); DÂVÛD, Tıb 19 (hno:3902); İbn Mâce, Tıb 38 (hno: 3529); Ahmed b. Hanbel, VI, 104, 114, 263. 357 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 544. 358 el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 259; Gazzalî, İhyâu’ Ulûmi’d-Dîn, III, 426. 359 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 263 (hno:2693); Ebû Nuâym, Hilye, VII, 95; Irakî, Tahricu Ehadisi’l-İhya’, III, 158. 360 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 544.
126
Hadisi, Ebû Hureyre (r.a.) ve Enes b. Malik (r.a.) rivâyet etmişlerdir.
Hadis hakkında Suyutî “zayıf” değerlendirmesinde bulunmaktadır.361
108 �� ����� �! _Z�� �*( �78�� 2# :�+B� '� "3( \VJ <� Z( m! "; a�� l�4! ��� B*�*�� m "� ']*¡3 ¿# $# ?-(! f"� �7/�� � $# ?�! f"� [Z��
108- Hadis-i Şerifte Peygamber (s.a.), Ukbe b. Âmir (r.a.)’e şöyle dedi:
“Görmez misin bu gece benzeri asla görülmemiş ayetler nazil oldu? Onlar
Felak ve Nâs sûreleridir.”362
Tahrîc
Hadisi, Ukbe b. Amîr (r.a.) rivâyet etmiştir. Müslim Sahih’inde
nakletmiştir. Hadis hakkında Tirmizî “hasen sahih” değerlendirmesinde
bulunmaktadır.363
109 « �*( �78�� � �":� "+���� 6*( $�%& �*( �78�� � $ "]j ��3J @"3 @�t�� �*X � �:�� ���� ��# �X V"( �;"3
109- Bundan dolayı Peygamber (s.a.) her Ramazan, Kur’ân-ı Kerim’i
Cebrail (a.s.)’e arz ederdi. Vefat ettiği yıl iki kere arz etmişti.364
Tahrîc
Hadisi, İbn Abbas (r.a.) rivâyet etmiştir. Hadisimiz Buhârî ve Müslim’de
geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.365
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
27 '(� �:� B��`�� 6VJ <� )]Z( � ��# �iz�� �!"X J�� $�! B3��� 3� )� �X '3 �/O ¯�:�� 3� n�� )]�*( � '3 ���) 2+X 9 A�! d��� '3 )]u�J� M*/�� $�+X 3�
M*/�� 2# l�� � )Z]& �?� �>X ,= n�� $�! JZ��
361 Ebû Dâvud, Edeb 44 (hno:4903); İbn Mâce, Zühd 22 (hno:4210); el-Münavî, Feyzu’l-Kadîr, I, 125 (hno:2908). 362 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 544. 363 Müslim, Salâtü’l-Musâfirîn 264, 265 (hno:814); Ebû Dâvud, Salât 354 (hno:1462, 1463); Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân 12 (hno:2902), Tefsîru’l-Kur’ân (Muavvizateyn) 113 (hno:3367); Nesaî, İstiâze 1 (hno:5440); Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân 25 (hno:3441); Ahmed b. Hanbel, IV, 144, 150, 151. 364 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 545. 365 Buhârî, Bedü’l-Vahiy 1, Savm 7, Bedü’l-Halk 6, Fedâilu’l-Kur’ân 7; Müslim, Fedâil 20 (hno:2308); Ahmed b. Hanbel, I, 362, 136, 405.
127
27- Sahabilerden biri Şam’a geldiğinde, zimmîlerin evlerini yurtlarını ve
onların rahat geçimlerini, dünyalık imkânlarının genişliğini görüp şöyle
demiştir; “Hiç aldırmam, nasıl olsa bunların arkasında Felak yok mudur?” ona
“Felak” nedir diye sorulunca da “Cehennemde bir evdir. Orası açıldığında
bütün cehennem ehli bağırır” demiştir.366
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis ana ve tali hadis kaynaklarında değil, Taberî’nin Tefsir’inde
geçmektedir.367
28 <� \VJ [�( '�� '( 2-+Z3 -� �# �?e " ��� -� [-3+�� � � M���� ��"� �!B(� � �]Z(
28- El-Kamus’ta geçtiği şekliyle “Ğâsîk” ile kastedilen “Doğrulduğu
zaman zeker”’dir. Bu görüş İbn Abbas (r.a.)’dan ve sahabiden bir cemaatten
nakledilmiştir.368
Tahrîc ve Değerlendirme
Rivâyet edilen hadis muteber hadis eserlerinde geçmemektedir.369
Hadisin tahricini yapan Irakî, aslının olmadığını haber vermektedir.370
L. NÂS SÛRESİ
1. Merfu’ Hadislerin Tahrici
110 (!-? UV"� '3 H�W� � H;X:Y '3 H>�-+( ?-(!� H� HZ3
110- Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Senin gazabından rızana,
cezalandırmandan affına, nihayet yine senden sana sığınırım.”371
Tahrîc
366 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 541. 367 et-Taberî, Cami’u’l-Beyan fi Te’vili’l-Kur’ân, XII, 746. 368 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 542. 369 Firuz Âbâdî, el-Kamusu’l-Muhît, I, 1181. 370 Irakî, el-Muğnî, II, 759. 371 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 546.
128
Hadisimiz daha önce geçmiştir. Bu hadisi, Hz. Aişe ve Ali b. Ebî Talib
(r.a.) rivâyet etmiştir.372
111 � ����� � �:� B�(�9� B�-�Z�� H� ���� 9 e � e9 !l fJ $ ��j ��*3�
111- Hadiste Peygamber (s.a.)’in bazı duaları şu şekildedir: “Hamd
sanadır. Her şeyin Rabbi ve Meliki olan senden başka ilâh yoktur.”373
Tahrîc
Hz. Ebû Bekir’in Resûlullah (s.a.)’e sabah akşam nasıl dua edeceğini
sorduğunda Resûlullah (s.a.) ona yukarda geçen duada olduğu gibi niyazda
bulunmasını öğretmektedir. Hadisimiz Müslim’in Sahih’inde geçmektedir.
Hadis hakkında Tirmizî “hasen garib” değerlendirmesini yapmaktadır.374
112 �-# �*( �78�� '3 r�J �+X r�J �cX ���z�� $¡�>�9 g
112- Resûlullah (a.s.) “Kim beni (rüyada) görürse gerçekten beni
görmüştür. Çünkü şeytan benim sûretime giremez” buyurmaktadır.375
Tahrîc
Hadisi, Ebû Hureyre (r.a.), Cabir (r.a.), Ebû Said el-Hudrî (r.a.), İbn
Abbas (r.a.), Ebû Katâde (r.a.) ve Abdullah b. Mesud (r.a.) rivâyet etmişlerdir.
Hadisimiz Buhârî ve Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh nitelikli bir rivayettir.
Aynı zamanda Tirmizî hadis hakkında “hasen sahih” değerlendirmesinde
bulunmaktadır.376
113 2# �*( �78�� » ��?-:; <� '3 B�-�� �-V-�� « 372 Değerlendirme için tezimizde geçen 4 numaralı merfu’ hadise bakınız. 373 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 546-547. 374 Müslim, Zikir ve Dua 18 (hno:2723); EBÛ DAVUT, Edeb 110 (hno:5067, 5071, 5083); Tirmizî, Deavât 94 (hno:3529); Ahmed b. Hanbel, II, 196; DARİMÎ, İsti’zân 54( hno:2689). 375 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 548. 376 Buhârî, İlim 38, Edeb 109, Ta’bîr 10; Müslim, Ru’ya 10 (hno:2666), 11 (hno:2267), 12 (Hno:2268); Ebû Dâvud, Edeb 96 (Hno:5028); Tirmizî, Ru’ya 4 (hno:2276), 7 (2280); İbn Mâce, Ta’biru’r-Ru’ya 2 (hno:3900-3905); Dârimî, Ru’ya 4 (hno:2139); Ahmed b. Hanbel, I,375, 400, 440, I, 232, 342, 411, 463, III, 269, V, 306
129
113- Resûlullah (s.a.) "Abdest vesvesesinden Allah’a sığının”
buyurmuştur.377
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisi İbn Abbas (r.a.) rivâyet etmiştir. İbn Hacer, hadisin isnadının çok
zayıf olduğunu haber vermektedir.378 İbn Adîy ise hadisin ravîlerinden
Muhammed b. Fadl b. Atiye’yi zayıf bir ravî olarak tanıtmış onun yolu ile
gelen rivâyetler içerisinde yukarıdaki geçen hadisi de zikretmiştir.379
114� )]Z3 ���j 2+� � f°O � -� d�*�� 6*( 6*`�� � ;7= >u�"#
114- Şeytanlardan birine de “hanzep” denilmektedir. Hanzeb, namaz
kılanın namazını ve kıraatini karıştırır.380
Tahrîc
Araştırmamız sonucunda bu sözün bir önceki hadisin devamı olmadığı,
bilakis şeytanın vesvesesi konusunda müstakil bir beyanat olarak söylendiği
görülmektedir. Kaynaklarımızda sahabiden Osman b. Ebî Âs’dan gelen ve
Resûlullah (s.a.)’a isnad edilen bu hadisin metni şu şekildedir: 4أب أن 2\�8ن ب
�Zن $( ح�ل ب�4 وب O3ت4 و$-اءت4 F#إن ا �021 و �BE /0ل ی� ر �ل ا �ا#�Hص أت� ا#��4 �03 ا
�BE 402 �?*�05 یL1 وات�� �021 و 0/ ذاك ش�Zن ی�Bل #1 خ�Mب fEذا أح**�H�E 1�ذ ب� �ل ر �ل ا� �03 ا
4�2 � Osman b. Ebî Âs Resûlullah (s.a.)’e “ �02 ی*�رك ثOث� �BEل �0HLE ذ#) QEذه�1 ا
geldi ve ona “Ey Allah’ın Resûlu (s.a.)! şeytan benimle namazım ve kıraatım
arasına girdi de namazımı karıştırdı.” dedi. Resûlullah (s.a.) “Bu Şeytandır.
Ona “Hanzeb” denilir ki onun geldiğini hissettiğinde Allah’a sığın, üç defa sol
tarafına yönel” dedi. Ben de böyle yaptım arkasından Allah onu benden
giderdi.” Hadisimiz Müslim’in Sahih’i başta olmak üzere ana hadis
kaynaklarında geçmektedir.381
115 � �*( �78�� )b>® �� /> � "3i�� H��� 377 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 548. 378 İbn Hacer, Telhîsu’l-Habîr fi Ehâdîsi’r-Râfiî’l-Kebîr, I-II, Medine 1384, I, 144. 379 İbn Adîy, el-Kâmil fi Duâfâi’r-Ricâl, VI, 165. 380 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 548. 381 Müslim, Selâm 68 (hno:2203); Ahmed b. Hanbel, IV, 216.
130
115- Peygamber (s.a.), omuzları arasından kan aldırır ve bunu da
emrederdi.382
Tahrîc
Hadisi, Ebû Kebşete el-Enmârî (r.a) rivâyet etmiştir.383 Hadis hakkında
Suyutî, “sahih” değerlendirmesinde bulunmaktadır.384
116 �-+� h(! <� �*( )*�iX �� �})> \ 9�
116- Resûlullah (s.a.) “Allah ona (şeytana) karşı bana yardım etti de o
müslüman oldu (yani ilahi mühür ile).” buyurmaktadır.385
Tahrîc
Hadis, sahabiden Hz. Âişe, İbn Abbas (r.a.), İbn Mesud (r.a.) ve Cabir
(r.a.) tarafından rivâyet edilmiştir. Bursevî, Resûlullah (s.a.)’in şeytanın
vesvesesinden korunduğuna işaret etmek üzere, uzun bir hadisin küçük bir
parçasını bu arada nakletmiştir. Çeşitli kaynaklarda geçmekle birlikte, hadis
metninin tamamı görünmesi açısından Müslim’in Sahih’inde geçen varyantı
şu şekildedir: “Resûlullah (s.a.) buyurdular ki: “Sizden hiç kimse yoktur ki
ona, biri şeytandan diğeri melekten olmak üzere yanından ayrılmayan bir
arkadaş tevkîl edilmemiş olsun!” bunun üzerine “Sizinde mi ey Allah’ın
Resûlu (s.a.)” denildi. O (s.a.)’de “bana da” buyurdular. Devamında “Ancak
ona karşı bana yardım etti de o Müslüman oldu. Artık bana hayırdan başka
bir şey emretmiyor!” buyurdu. Ayrıca Tirmizî hadis hakkında “garib”
değerlendirmesinde bulunmaktadır.386
117 � '( Bzu( \VJ <� (]Z l�# � -�J2 �< 6*= <� �*( )*�� �?� !�� eA j�"X $ B*�� �n �/ �/ZX �]�X "#�! $# -� <� �t� � $# !(?- f"� M*/�� � $# �(?-
382 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 549. 383 Ebû Dâvud, Tıb 4 (hno:3859, 3860); İbn Mâce, Tıb 21 (hno:3484); Ahmed b. Hanbel, I, 234, 316, 324, 333. 384 el-Münavî, Feyzu’l-Kadîr, V, 209 (hno: 7005). 385 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 549. 386 Müslim, Münâfıkûn 69 (hno:2814); Ebû Dâvud, Büyû 91(hno: 3568); Tirmizî, Radâ’ 17 (hno: 1172); Nesâî, İşretu’n-Nisa 4 (hadis no: 71); Dârimî, Rikâk 25 (hno:2734); Ahmed b. Hanbel, I, 257, 385, 397, 401, 460, III, 309.
131
f"� [Z�� � �83 �� 3 ��>�� '3 ��8& !��� �� �!J ]&�� 3� !$�# '3 ��8& nZ`� H�? ³7� a�"3
117- Hz. Âişe (r.a.) şöyle buyurmaktadır: “Resûlullah, her gece yatağa
girdiğinde avuçlarını bir araya getirir, onlara üfler, İhlâs, Felak ve Nâs
sûrelerini okur, sonra da başından ve yüzünden başlayıp bedeninin
ulaşabildiği yerlerini mesheder ve bunu da üç sefer tekrarlardı.”387
Tahrîc
Hadis, sahabiden Hz. Aişe tarafından rivâyet edilmiştir. Buhârî, hadisi
Sahih’inde rivayet etmiştir. Hadis hakkında Tirmizî “hasen garib sahih”
değerlendirmesini yapmaktadır.388
118 �� B*k�! ��( <� '� �7� r%O! � ��� 3 ���>�� �!"+�� 3� �>O 2# �»��>�� )8� <� '�"�� )�t"�� �>O� ��= <� ��:)�º 2# l#�=
118- Abdullah b. Selâm’ın sorduğu sorulardan birinde o şöyle buyurdu;
“Ya Muhammed (s.a.)! Kuran’ın başını ve sonunu bana haber ver” Hz.
Peygamber de: “Başlangıcı “Bismillahirrahmanirrahîm” sonu da
“Sadekallahulazîmdir” diye cevap verdi. Bunun üzerine Abdullah b. Selam da
“Doğru söylüyorsun” dedi.389
Tahrîc ve Değerlendirme
Zikri geçen hadis, Resûlullah (s.a.) ile Abdullah b. Selam arasında
geçen diyalogdan küçük bir parçadır. Hadise, erişebildiğimiz muteber hadis
kaynaklarında rastlanamamıştır. Bunun yanında haber, Şia’ya ait
kaynaklardan Biharu’l-Envâr isimli eserde herhangi bir senedi bulunmaksızın
geçmektedir.390
387 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 550-551. 388 Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 14; Tıb 78; Ebû Dâvud, Edeb 107 (hno:5056); Tirmizî, Fadailü’l- Kur’ân 93 (hno:3367), deavât 21 (hno:3402); Ahmed b. Hanbel, VI, 116, 154. 389 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 551. 390 Muhammed Bakır el-Meclisi, Biharü'l-Envar, I-CX, LVII. Cilt, Beyrut, Dâru İhyai't-Türasi'l-Arabi, 1992, s. 243.
132
119 �� ����� '3 �]j oOB ���"+�� � ' '� �]j ���· �t +;8) � '3 �]j B£X ���"+�� � '� �]j �>X � $��� <� A:;
119- Hadis-i Şerif de : “Kim Kur’ân hatmine şahit olursa, dağıtılırken
ganimetlerin yanında bulunan gibidir. Kim de Fâtiha sûresine şahit olursa Allah
yolunda yapılan bir fethe şahit olmuş gibidir” buyrulur.391
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadis hakkında yapılan incelemede hadisin senesinde iki illet vardır. İlki
hadisimiz mürseldir. Zira tabiînden Ebû Kalâbe künyesi ile meşhur olan Abdullah
b. Zeyd b. Amr (v. 104/722) bu hadisi sahabi ismi zikretmeksizin direk Resûlullah
(s.a.)’e isnad etmiştir. Ebû Kalâbe sika bir ravî olmasın rağmen mürsel
rivâyetlerinin çokluğu ile tanınmaktadır.392 İkinci illet ise hadisin ravîlerinden Salih
b. Beşîr el-Mürra (v. 174/790) zayıf bir ravî olarak tenkit edilmiştir.393
120 Z(� �*( �78�� ! "3! \*( '� g! |�� \VJ <� Z( �! -(�� (�Z )>O ��"+�� ��� �(��� -�� )]*�� er H�i�! a�O� �>�W�� � v7O� ���Z#- B+X�"3� J�"���
�+�>��� t+Mu ���� B��Z���� '3 $ "� � B378�� '3 $ �� f-&J� H>�J )u�4(� H>X"�3 � �-/�� BZq� � v7}� '3 JZ��
120- Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye Kur’ân hatminden sonra şöyle dua
etmesini emir buyurmuştur: “Ey Allah’ım! Senden; korkanların korkusunu,
boyun eğenlerin ihlâsını, iyilerin dostluğunu, iman hakikatlerinin gerçekliğini,
her iyiliğin ganimetini, her kötülükten uzak kalmayı, rahmetinin azametini,
mağfiretinin kararlılığını, cennetle kurtuluşa ermeyi ve cehennemden uzak
durmayı istiyorum.” 394
Tahrîc ve Değerlendirme
Haber, Zekeriya b. Samsâme kanalıyla Hüseyin el-Cu’fî’den o da
Zâide’den o da Asım’dan o da Zer’den o da Hz. Ali’den olmak üzere
391 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 551. 392 Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân 33 (hno:3471); İbn Hacer, Takrîb, I, 494. 393 İbn Hacer, Takrîb, I, 285. 394 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 552.
133
Resûlullah (s.a.) ulaşan merfu’ bir rivâyettir.395 Fakat bu haberin Zekeriya b.
Samsâme’den dolayı, münker bir rivâyet olduğu haber verilmektedir.396
121 -+��78�� �*( _Z�� 2 ��"+�� h�J� )]*�� ��"+�� )>O �Z( )�º:�� µ *:&�� 33e �J- �h#�J�� l*]& 3 Z3 h�*(� l�8 3 Z3 r" ? )]*�� B�J� ���� �� ;�7;
��:�� fJ � µ Bbt *:&�� J]Z�� ²�"�!� $�*��
121- Peygamber (s.a.)’in Kur’ân’ı hatmettiğinde şöyle dua buyurmuştur:
“Ey Allah’ım! Yüce Kur’ân’la bana merhamet et. Onu bana önder, nur,
hidayet ve rahmet kıl. Allah’ım! Ondan unuttuklarımı bana hatırlat,
bilmediklerimi bana öğret, gece ve gündüz saatlerinde onun tilavetiyle beni
rızıklandır. Ey Âlemlerin Rabbi! Onu benim için hüccet kıl.”397
Tahrîc ve Değerlendirme
Irakî, Ebû Bekir ed-Dahhak’ın Şemâil’inde ve Ebû Mansur el-Muzaffer’in
Fedâilu’l-Kur’ân’ında, Ebû Zer el-Herevî’den gelen bu hadisin mu’dal
olduğunu haber vermektedir.398
2. Mevkûf Hadislerin Tahrici
29 )*( �� ¤�`3 ��( <� '� �-:83 6VJ <� Z( ²�t Z3 �� f>��� �;?-:��� ¤�`3� �� '� |: 6VJ <� Z( ��� �X @J-� a-Z+�� ¤�`3� ��� '� ��l 6VJ <�
Z( � ��*� '3 H�?
29- Bil ki Abdullah b. Mesud (r.a.)’ın Mushaf’ında Ümmü’l-Kitap ve
Muavvizeteyn sûreleri gösterilmemiştir. Übey b. Ka’b (r.a.)’ın Mushaf’ında ise
kunut sûreleri ilave edilmiştir. Zeyd b. Sabit (r.a.) Mushaf’ında ise bu
noksanlıklar ve ilaveler yoktur.399
Tahrîc ve Değerlendirme
395 Ali el-Müttekî, Kenzu’l-Ummâl, II, 469 (hno:4221). 396 İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, I-V, II. Cilt, Beyrut, Müessestü’l-A’lemi, 1986, s. 480. 397 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 552. 398 Irâkî, Muğnî, I, 266. 399 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 545.
134
Hadisimiz, Kur’ân ilimlerine hasredilen eserlerde geçmektedir.400
30 2# '� �-:83 \VJ <� Z( »n�� J-� ��"+�� Bu3 >Z�e� @"z( @J-�«
30- Abdullah b. Mesud (r.a.) Kuran’ın bütün sûrelerinin 112 olduğunu
söylemiştir.401
Tahrîc ve Değerlendirme
Çünkü İbn Mesud (r.a.) Mushaf’ına Muavvizeteyn sûrelerini yazmamıştır.402
31 � 2# g! '�� |: \VJ <� Z(» n� @J-� ��"+�� Bu3 � l� @"z( @J-�« � �e 2# H�? « � �:� a-Z+�� �;J-�« y�t� '3 �-# )]*�� e �:>8HZ Ae �-# '3
U"b/�« B�¡��� '3 �-# )]*�� U�e ��: Ae �-# M�*3 «
31- Ubey b. Ka’b (r.a.) da Kur’ân sûrelerinin toplamının 116 olduğunu
söyler. Onun dayanağı kunutu iki sûre saymasıdır. O, “Men yefcuruk”’ e kadar
bir sûre, “Mulhık” a kadar bir sûre saymıştır. 403
Tahrîc ve Değerlendirme
Suyutî’ye göre doğru olan; Übey İbn Ka’b (r.a.)’nın Mushaf’ında yüz on
beş sûre olmasıdır. Nitekim o, Fil ve Kureyş sûrelerini bir sûre saymaktadır.404
32 � 2# ��� '� l�� \VJ <� Z( »n�� @J-� ��"+�� Bu3 � n�J� @"z( �@J-«
32- Zeyd b. Sabit (r.a.) ise Kuran sûrelerinin toplam sayısını 114
olduğunu söyledi.405
Tahrîc ve Değerlendirme
Hadisimiz, ana ve tali hadis eserlerinde değil de Suyutî’nin el-İtkân’ında
geçmektedir.406
400 es-Suyutî, İtkân, I, 178, 213. Muhammed b. Bahadır b. Abdullah ez-Zerkeşî, el-Burhân fi Ulumi’l-Kur’ân, I-IV, II. Cilt, Beyrut, Dâru’l-Ma’rife, 1391, 128. 401 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 545. 402 es-Suyutî, İtkân, I, 178; İbn Mesud’un muavvizeteyn sûrelerini Kur’ân’dan olmadığına dair görüşü için bk. Buhârî, Tefsir Sûretü’n-Nâs 1; Ahmed b. Hanbel, V,129; İbn Hibban, es-Sahîh, X, 274 (hno:4429) 403 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 545, 404 es-Suyutî, İtkân, I, 179. 405 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 545.
135
II. BURSEVÎ’NİN HADİSÇİLİĞİ
İsmâil Hakkı Bursevî, her ne kadar zahirî ilimlerde belli bir birikimi olsa
da, muhaddîslerde görülen disiplinli ve ilmî bir hadis metodolojisine sahip
olduğunu söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Bunun altında yatan
temel etkenlerin başında, müellifimizin bir yandan aldığı tasavvufî terbiye ile
batınî ilimlerde yüksek mertebeleri elde etmeye çalışırken diğer yandan
hadis, tefsir ve fıkıh gibi zahirî ilimlerle uğraşısını asgari seviyeye düşürmesi
gelmektedir. Ama yine de eserlerinde çok miktarda hadis kullanmış olması,
hadis ve hadis usûlüne ait eserler407 neşretmesi, onun hadis ilimlerinden çok
da uzak olmadığını göstermektedir.
Biz bu bölümde Bursevî’nin, Resûlullah (s.a.)’in sünnetine ve ondan
rivâyet edilen hadislere karşı tavrını, “Bursevî’nin Hadise Bakışı” başlığı
altında incelemeye çalışacağız. Bundan sonraki bölümde ele alacağımız
“Rûhu’l-Beyân’da Hadis Kullanımı” başlığı altında ise; tezimizde işlediğimiz
hadislerin, sened ve metin açısından kritiği, ayetlerin tefsirindeki işlevselliği,
zayıf ve sıhhatli olması açısından kaynak değeri gibi konular tetkik
edilecektir. Aynı zamanda bu değerlendirmeler yapılırken tezimizde
işlediğimiz hadislerden de örnekler verilmeye gayret gösterilecektir.
A. BURSEVÎ'NİN HADİSE BAKIŞI
Bursevî, Resûlullah (s.a.)’in sünnetine, takipçisi olduğu diğer tasavvuf
erbabı gibi sımsıkı bir şekilde bağlıdır. O, bu bağlılığını şu şekilde ifade
etmektedir: “Eğer Resûlün sohbetine katılamamış, onunla beraber
olamamışsan, o takdirde senin için onun sünnetine sarılman, ancak
hadislerine kulak vermen ve onun sünnetini sevenlerin sohbetine katılmanla
mümkündür.”408 Yine Resûlullah (s.a.)’in getirdiği şeyleri tam bir hüsn-i kabul
406 es-Suyutî, İtkân, I, 177. 407 Bursevî’nin hadis sahasında kaleme aldığı başlıca eserieri, Şerhu Nuhbeti’l-Fiker li-Usûlî’l-Hadis (İbn Hacer el-Askalâni’ (v. 852/1448)’nin hadis usûlüne dair yazdığı Nuhbeti’l-Fiker’in şerhi), Şerh-i Hadis-i Erbaîn ( İmam Nevevî’nin kırk hadis tercüme ve şerhi), Kenz-i Mahfî (Mutasavvıflar arasında nakledilen “Ben gizli bir hazine idim” hadisinin yorumu) ile aynı alanda birkaç risale. 408 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 343.
136
ile kabullenmek gerektiğine inanan Bursevî bu konudaki kanaatlerini: “Nush
odur ki; Resûlullah’ın canib-i Hakk’tan getirdiği ahkâmı tasdik ve din ve
tarikâtine sülûku tahkikten sonra hakkı ile kaim ve nusretine daim ola. Yani
düşmanlarına mu’âdât ve dostlarına müvâlât ve ehl-i beytine muhabbet ve
ehl-i ehvâ mesleğine hazer eyleye. Hatta sahabiden maruf olanları inkâr
etmek küfürdür deyu musarrahtır”409 diyerek ifade eder.
Resûlullah (s.a.)’in sünnetine sımsıkı bağlanmanın gereğini ifade
ederek hevâ ile hüküm vermekten uzak durmayı tenbih eden Bursevî’nin
sünnetin kayıt altına alınmasında birinci derecedeki asli malzemelerden olan
hadisler konusundaki görüşlerine de bir nebze olsun değinmek yerinde
olacaktır.
Hadis usûlü ile uğraşan âlimler, hadisi çeşitli açılardan kısımlara
ayırmışlardır. Bu taksimde; âlimlerin bir kısmı hadisin metnini, bir kısmı
hadisin senedini, bir kısmı ise hem metnini hem de senedini kıstas olarak
almışlardır. Nitekim bu şekilde hadis ilimlerinin sayısını 65’e kadar çıkartanlar
vardır.410Bu cümleden olmak üzere hadisin kendisine dayandırıldığı yere
göre hadis; kudsî, merfu’, mevkûf, maktu’ gibi kısımlara ayrılmaktadır. Biz
Bursevî’nin, hadisin kaynağı itibari ile çeşitlerinden olan kudsî, merfu’ ve
mevkûf hadislere bakış açısını tezimizin ilgili bölümlerinde değinmiştik.411
Bunun yanında bir diğer ayırım da hadislerin kabul ve reddi açısından
yapılmıştır. Hadis âlimleri bu ayrıma göre hadisleri, makbul ve merdud diye
iki kısımda değerlendirmişlerdir. Istılahen makbûl hadis “Adalet ve zabt sahibi
râvilerin baştan sona muttasıl bir isnadla rivâyet ettikleri, illetli ve şâz olmayan
haberler” anlamında kullanıldığı gibi “Senedi zayıf olsa bile kendisiyle amel
edilmiş ve âlimlerin kabulüne mazhar olmuş hadis” manasına da
kullanılmıştır.412 Bu tanımların ilkinde kıstas olarak senedin sahih olması
409 Bursevî, Hadis-i Erba’în Tercemesi, s. 86. 410 el-Beykuniyye, Şerhu Manzumti’l-Beykuniyye, s. 33. 411 bk. “Müntehası Açısından Hadis Çeşitleri”, s. 26-36. 412 Ahmed Yücel, “Makbul”, DİA, XXVII. Cilt, İstanbul 2003, s. 429,
137
aranırken, ikincisinde ise hadisin kendisi ile amel edilmiş ve âlimlerin
kabulüne mazhar olmuş olma şartı ileri sürülmüştür. Bursevî, hüccet olması
açısından hadisleri muhaddîslerden farklı bir yol takip ederek senedlerine
göre veya kendileri ile amel edilmelerine göre değil de manalarına göre bir
taksime tabi tutmaktadır. Bursevî’ye göre manası şer’-i şerife uygun olan
hadisler makbul, manası şer’-i şerife uygun olmayan hadisler ise merduddur.
Aslında bu yaklaşım sadece Bursevî’ye has bir durum da değildir. Nitekim bu
konuda, mutasavvıflardan Ebu Talib el-Mekki (v. 386/966)’nin de Bursevî ile
benzer görüşlere sahip olduğu görülmektedir.413
Bursevî’nin hadislerle amel konusundaki ölçüsü, hadis münekkitlerinin
bir hadis hakkında söyledikleri sahih, zayıf veya mevzu gibi değerlendirmeler
değildir. Zira o hadislerin hücciyyeti konusunda, irşada yönelik bir gayeyi ön
planda tuttuğu için hadisleri “makbul” ve “merdud” olmak üzere iki ana başlık
altında ele almış ve şeriatın zahirine muhalif görmediği zayıf hatta mevzu
hadisleri bir tenkite tabi tutmadan eserlerinde aktarmıştır. Bu nedenle de
şayet zayıf bir hadis, ona göre makbul ise o hadisin, hadis edebiyatındaki
özel adını zikretmeye gerek yoktur.414 Ona göre genel kaide hayra sevk eden
hadislerin makbul, şerre sevk eden hadislerin merdud olmasıdır.415
Bursevî’nin bu şekilde sırf hadislerin manasına bakarak geniş bir hadis
413 Ebû Talib el-Mekkî, hadisleri rivâyette takip ettiği usûlü anlatırken amellerin fazileti ile ilgili haberlerin makbul olduğunu haber verir ve bu konuda gelen hadisler hakkında “ Munkatı’ ve mürsel hadis olsun, onların nakledildiği gibi olması herhalde muhtemeldir. Hemen karşı gelinip reddedilmezler. Kıyamet halleri ve dehşetiyle ilgili hadisler de bu şekildedir. Hemen inkâra gidilmemeli, bilakis tasdik edilmelidir” demektedir. Hatta el-Mekkî, bu durumu destek için şu iki hadisi de kitabında nakletmektedir; “Kime Allah ve Resûlü (s.a.)’den bir fazilet ulaşır da onunla amel ederse, söylendiği gibi olmasa bile Allah ona o amelin sevabını verir”(hadisin zayıf olduğuna dair dğerlendirme için bk. el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 211 (hno:2418)) “Kim benden hak bir şey rivâyet ederse, ben onu söylememiş olsam bile söylemiş sayılırım. Kim de benden batıl bir şey rivâyet ederse, ben batıl söylemem” (bk. Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II, 180). 414 Bursevî, Kırk Hadis Şerhi, (Hikmet Gültekin tarafından yapılan araştıma kısmı) İnsan yy., İstanbul 2005, s. 50. 415Bursevî bu konudaki kanaatini şu şekilde ifade eder: “Şol nesne ki hayra musildir (ulaştırır),
ma’muldür ve şol nesne ki şerre müeddidir, ğayr-ı mamuldür. Ve hadiste gelmiştir ki “Bir nesne ki
hüdâdır anınla amel idünüz, gerek ben ânı diyim ve gerek dimeyim ve bir nesne ki redîdir (kötüdür),
anınla amel itmeyinüz. Zira, benden helake müeddi kelâm sadır olmaz.” (Bu rivâyetin sahih olmadığına dair bir değerlendirme için bk. el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 76 (hno:220) Bundan
fehmolundu ki, bazı ehadis ki mazmunu gayr-ı sarihdir, anı mevzûdur deyu hüküm itmemek gerekir.” (Bursevî, Hadis-i Erba’în Tercümesi, s. 231.)
138
dairesi çizmesi, zayıf ve mevzu hadisler konusunda mütesâhil bir tavır
takınması tasvip edilebilir bir durum değildir.
Hadis âlimleri Resûlullah (s.a.)’e ait olan hadisleri tespit edebilmek için
kılı kırk yararcasına hummalı bir çalışmaya girmişlerdir. Allah Resûlü (s.a.)’in
“Kim bile bile bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın”416
vaidi karşısında ümmeti sahih hadislerle buluşturmaya gayret ederek zayıf ve
mevzu hadislerin afetlerinden onları korumuşlardır. Hadislerin sıhhati
konusundaki bu doğrulama faaliyeti, sadece senedine göre değil aynı
zamanda metnine göre de sürdürülmüş böylece sened ve metin tetkiki
şeklinde iki yönlü bir tenkit zihniyeti oluşturulmuştur. Aslında ehl-i hadisin bu
çabaları Resûlullah (s.a.)’in “Benden duyduğunu başkalarına tebliğ eden
kimsenin Allah yüzünü ağartsın”417 buyruğunda işaret edilen yüksek
derecelere ulaşmak içindir. Gerçekten de İslâm ümmetinin kendi iç
bünyesinde oluşturulan bu hadis tenkit sistemi, hadislerin sıhhati konusunda
sağlam ilmî kıstasları verebilecek niteliktedir.
İsmâil Hakkı Bursevî, eserlerinde aktardığı tüm rivâyetleri daha önceki
âlimlerin kitaplarından görerek nakletmiştir. Yoksa kendiliğinden bir hadis
uydurmuş değildir. Bursevî’nin, bir haberi makbul olarak değerlendirip,
eserlerinde aktarırken göz önünde bulundurduğu bir diğer ölçüt de, o haberin
hüsn-i teveccüh ile kabul buyurduğu âlimlerin eserlerinde geçiyor olmasıdır.
Bundan dolayı Bursevî, kendilerine hüsn-i zan beslediği evliya ve ulemanın
eserlerindeki hadisleri sırf kendilerine itimat duymuş olduğundan fazla bir
tetkike ve tenkite tabi tutmadan nakletmiştir. Bursevî için haberin geçtiği
eserin hadis kitabı, tefsir kitabı veya başka türden bir kitap olması da önemli
değildir.418 Ona göre bu âlimler “Mevzuattan bile olsa bir rivâyeti kitaplarına
almışlarsa bu uzun araştırmalar yapmalarından sonradır. Onlar derin
araştırmalar yapmadan kitaplarında bir harf bile koymamışlardır. Müslüman’a
416 Buhârî, Enbiya 50; Müslim, Mukaddime 1-4 (hno:1-4). 417 Ebû Davûd, İlim 10 (hno: 3660), Tirmizî, İlim 7 (hno:2658). 418 Bursevî, Kırk Hadis Şerhi, s. 51-52, (Hikmet Gültekin tarafından yapılan araştıma kısmı)
139
düşen, onlara karşı hüsn-i niyet beslemektir. Şayet kişi bu rivâyete itibar
etmez ise birçok hayırdan mahrum olur.”419 Bursevî’de görülen bu yaklaşım,
özellikle zayıf ve mevzû hadisleri eserlerinde kullanma ve bunları delil olarak
kabul etme konusunda kendisini bariz bir şekilde göstermektedir. Genelde
hadislerin muteber hadis kaynaklarından değil de kendinden önceki ulemanın
eserlerinden onlara hüsn-i zan beslenerek aktarılması anlayışı Bursevî’ye
has bir durum da değildir. Bilakis sûfilerin birçoğunda buna
rastlanabilmektedir. Nitekim Gazzâlî (v. 505/1165), Suhreverdî (v. 632/1234)
ve müellifimiz Bursevî özellikle Ebû Talib el-Mekkî (v. 386/996)’nin Kûtu’l-
Kulûb’unda geçen hadisleri, sıhhati konusunda herhangi bir tetkike ihtiyaç
duymadan, Ebû Talib el-Mekkî’ye tam bir teslimiyetle eserlerinde
nakletmişlerdir.420
İslâmî ilimler sahasında ki pek çok ilmî eserde bulunan hadisler; ya sırf
manası doğru kabul edilerek veya bu eserleri neşreden âlimlere hüsn-ü zan
beslenerek kabul edilecek olsa idi elbette Kur’ân’dan sonra ikinci kaynak olan
sünnetin, kaynak olma özelliği de tehlikeye düşerdi. Zira Resûlullah (s.a.) ve
dört halife başta olmak üzere sahabe-i güzin, Kur’ân’ı Kerim’in asırlara
seslenen mesajını korumak için her türlü tedbirleri almışlardır. Bu
tedbirlerden en önemlisi de elbette Kur’ân’ı Kerim’in yazıya geçirilmesidir.
Aynı şekilde Resûlullah (s.a.)’den sadır olan hadisler de Kur’ân gibi kaynak
değeri taşımasından dolayı Hz. Peygamber’in sağlığında iken kayıt altına
alınmaya başlanmış, bilahare de eldeki dağınık halde bulunan malzeme
toparlanmak sûreti ile muteber hadis kaynakları oluşturulmuştur. İşte bu iki
kaynağın her türlü tahriften korunarak Müslümanların hizmetine sunulması
dinin tahrifinin de önüne geçilmesi açısından önemlidir. Bundan dolayı
Resûlullah (s.a.)’den nakledilen hadislerin hem sened hem de metin yönüyle
419 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 548. 420 Ebû Talib el-Mekkî, mutasavvıflardan Abdulkadir Geylanî, Sûhreverdi ve Gazzalî üzerinde etkili olmuştur. O en fazla Gazzalî üzerinde tesir bırakmış, İhya’daki yarıdan fazla hadisleri Gazzalî, Kûtu’l-Kulûb’dan almıştır. (Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 68-71 (Prof. Dr. Yakup Çiçek ve Dr. Dilaver Selvî’nin eseri takdim ettiği araştırma kısmı) Bunun yanında Bursevî de “İmam Ebû Talib’in
140
kritik edilerek, sağlam olanından çürüğünün ayrılması ve bu konuda muteber,
güvenilir hadis kaynakları vûcuda getirilmesi aynı zamanda dinin selameti
açısından da gereklidir.
Bursevî, makbul ve merdud hadisler konusundaki görüşlerini, tefsirinde
müfessirlerden Zamahşerî (v.538/1143), Kâdî el-Beydâvî (v. 685/1286) ile
Ebû’s-Sûud Efendi (v. 982/1574)’nin sûre sonlarında kullandıkları hadisler
konusunda ulemanın yaptığı tenkitlere karşı, cevap mahiyetindeki sözlerini
beyan ederken ortaya koymuştur. İsmâil Hakkı, hadisleri ilk önce sahih, zayıf
ve mevzû olmak üzere üçlü bir taksime tâbi tutmuş, sahih hadislerin mutlak
manada bağlayıcı olduğunu söylemiştir.421 Zayıf hadisler konusunda Nevevî
(v. 676/1277)’nin el-Ezkar isimli eserini422 referans göstererek “Muhaddîsler
terğib ve terhîble ilgili konularda zayıf hadisle amel edilmesinde ittifak
etmişlerdir” demiş ve bu konudaki kanaatini belirtmiştir. 423
Bursevî, zayıf hadislerden başka uydurma hadisler konusunda da ileri
bir tavır sergileyerek onların naklini benimsemiştir. O, mevzû hadisler
konusundaki görüşlerini şu şekilde ifade etmiştir: “Eğer mevzû iseler Hâkim
(v. 405/1014) ve daha başkaları şunu zikretmişlerdir: Zahitlerden bir adam
kitabındaki sözler bize yeterlidir” diyerek ona olan itimdını dile getirmiştir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, VII, 229). 421 Bursevî bu kundaki görüşünü “Bil ki, Keşşâf sahibi Zamahşerî (v. 538/1143) ve ona uyarak büyük müfessirlerden Kâdı el-Beydavî (v. 685/1286) ile Ebû’s-Sûud Efendi’nin (v. 982/1574) sûre sonlarında zikrettikleri hadisler konusunda ûlema bir hayli söz söylemiştir. Onlardan kimi bu hadislerin eserlerde zikredilmesine taraftar olurken kimi de İmam Sağanî (v. 650/1252) gibi, mevzû olduğu gerekçesi ile bunların tamamı ile nefyine kâil olmuştur. Kadir olan Allah affetsin, bu fakir kulun gönlüne doğan şey ise şudur: Bu hadisler ya sahîh veya zayıf ya da mevzûdurlar. Eğer bu hadisler gerçekten sahîh iseler bunda bir problem söz konusu değildir “diyerek ifade etmiştir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 548). 422 Nevevî bu esrinde muhaddîslerin, fakîhlerin ve diğer ulemanın, amellerin fazileti ile iligili terğib ve terhîb konularında mevzû hadisler dışındaki zayıf hadislerle amel etmenin caiz ve müstehab olduğunu haber vermetedir. (Muhyidin Ebû Zekeriya Yahya b.Şeref en-Nevevî, el-Ezkâru’l-Müntehibe min Kelâmi Seyyidi’l-Ebrâr, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İmmiyye, 1404/1984, s. 6-7.) Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Ayşe Esra Şahyar, “Zayıf Hadisle Fezâil Konusunda Amel Edilebilirlik” Fikrinin Doğuşu ve Gelişimi, Hadis Tetkikleri Dergisi, İstanbul, cilt:1, sayı:1, 2003, s. 31-49. 423 Bursevî bu konudaki kanaatini şöyle ifade etmektedir: “Şayet isnadları zayıf ise muhaddîsler terğib ve terhîble ilgili konularda zayıf hadisle amel edilmesinde ittifak etmşlerdir. Nitekim Nevevî (v.676/1277)’nin el-Ezkâr’ında Ali b. Burhaneddin el-Halebî (v.1044/1634)’nin İnsanu’l-Uyûn adlı eseri ile İbn Fahreddin er-Rûmî’nin Esrâr-ı Muhammediyesin’de böyledir.” (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 548. )
141
Kur’ân ve Kur’ân sûreleri ile ilgili olarak bazı hadisler uydurduğunda ona niçin
böyle yaptığı sorulmuş o da bu soruya şöyle cevap vermiştir. “Ben halkın
Kur’ân’a olan bağlılıklarının azaldığını görünce onları Kur’ân okumaya teşvik
etmek istedim.” Ona Resûlullah (s.a.)’in “Kim bile bile bana yalan isnad
ederse cehennemdeki yerine hazırlansın”424buyurduğu hatırlatıldığı zaman
da o, “Ama ben onun aleyhine değil lehine yalan söyledim” demiştir. et-
Terğîb ve’t-Terhîbin şerhi olan Fethu’l-Karîb adlı eserde de böyledir. O zahit
burada şunu anlatmak istemiştir. Resûlullah (s.a.)’in aleyhine söylenen yalan
İslâm’ın ana esaslarının yıkılmasına şeraitin dini hükümlerinin tahrif
edilmesine yol açar. Hâlbuki onun lehine söylenen yalan böyle değildir. Zira
bunda Resûl-i Ekrem’in şeriatına tabî olma, onun yoluna uymaya teşvik
vardır. Nitekim şeyh İzzüddin b. Abdüsselam (v. 660/1262) şöyle demiştir:
“Söz maksada ulaştıran bir vesiledir, güzel olan bir maksada hem doğru hem
de yalanla ulaşmak mümkün ise orada yalan haramdır. Şayet ona doğru ile
değil de yalnız yalanla ulaşılıyorsa o takdirde elde edilen bu maksud mubah
ise orada yalan mubah, eğer vacib ise orada yalan da vacib olur. Bu kuralı iyi
anla.” Sonuç olarak kişi bu meselede muhayyerdir. İsterse büyük âlimlere
hüsn-i zan besleyerek bu hadislerle amel eder, zira bu âlimler değerli tefsir
kitaplarında sûrelerin faziletleri ile ilgili olan bu gibi hadisleri zikretmişlerdir.
Zahire bakılırsa onlar derin araştırma yapmadan eserlerine bir harf bile
koymamışlardır. Dilerse bu hadislerle ameli terk eder. Böylece birçok
hayırdan mahrum kalır. Bu hususta tartışmaya gerek yoktur. Bazen
muhaddîsler bazı hadislerin sıhhati üzerinde ittifak ederler halbuki işin
özünde o hadisler sahîh değildir. Zira insan hata ve unutmadan mürekkep bir
varlıktır. İlmin hakikati ise Allah katındadır.”425
Bursevî yukarıdaki ifadelerinde, mevzû hadislerin nakli ve kullanılması
konusunda, olumlu bir tavır takındığını ima etse de aslında o, hadis
uydurmanın kesinlikle haram ve büyük günahlardan olduğu kanaatindedir.
424 Buhârî, Enbiya 50; Müslim, Mukaddime 1-4 (hno:1-4). 425 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 548.
142
Çünkü ona göre; Resûlullah (s.a.)’e yalan isnadında bulunmak, İslâm’ın
temel kaidelerini yıkmak demektir.426 Aynı şekilde amellerin fazileti hakkında
hadis uydurmak hakîkaten cehalet, Allaha ve Resûlullah (s.a.)’e iftiradır.
Bunun için bazı âlimler amellerin faziletleri hususunda hadis uyduran birisini
işittiklerinde demişlerdir ki, şayet bir kılıcım veya mızrağım olsaydı kâfirlere
karşı gazayı terk eder ve bununla savaşırdım. Çünkü o Hz. Peygamber’den
bilerek yalan hadis rivâyet etmiştir. Bu ise Hz. Peygamber’in hadisinde;
“Benim üzerime yalan isnadında bulunmak, sizden herhangi birinizin üzerine
yalan isnâdında bulunmak gibi değildir. Her kim ki benim üzerime yalan
isnadında bulunursa, cehennemdeki yerini hazırlasın”427 buyurmuş olması
hasebiyle büyük günahların en şiddetlilerindendir.428 Bursevî’nin, bu tür
görüşleri var olmasına rağmen, tefsirinde naklettiği durumu tasvip eder bir
edayla vermesi ve mevzû hadislerin rivâyet edilmesi noktasında hoşgörülü bir
tavır takınması, bu konuda haddinden fazla mütesahil olduğunu
göstermektedir.429 Anlaşılan odur ki Bursevî, bir yandan hadis uydurmanın
haramlığını kabul etmekte bir yanda da kendilerine hüsn-i zan beslediği
âlimlerin naklettiği mevzû hadisleri nakletmekten geri durmamaktadır. Böyle
bir durumun ortaya çıkmasında, hem ulemaya duyulan aşırı güvenin hem de
ümmetin büyük bir hayırdan mahrum kalacağı endişesinin etkili olduğu
söylenebilir.
İsmâil Hakkı, genel olarak hadislerin delil olması hususunda ulemadan
farklı düşünmemektedir. O, mütevatir haberin kesin hüccet olduğunu,
426 Bursevî, Şerhu Nuhbeti’l-Fiker, vrk. 197 b. 427 Buhârî, Enbiya 50; Müslim, Mukaddime 2 (hno:1-4). 428 Bursevî, Şerhu Nuhbeti’l-Fiker, vrk. 197 b. 429 İsmâil Hakkı Bursevî, Kırk Hadis Şerhi, s. 61 (Hikmet Gültekin tarafından yapılan araştıma kısmı) Bursevî bu tutumundan dolayı tenkite uğramış, bu konuda ki en sert eleştiriyi de Abdulfettah Ebû Ğudde (v. 1997) yapmıştır. Ebû Ğudde “ Fakih ve usûlcü olan bir âlimden bu tür sözler nasıl çıktı bilmiyorum. Herhalde tasavvuftaki taassup ona bu gibi şeyleri söylemeyi zararsız bir şey gibi göstermiş olmalıdır” demektedir. (Ebû Ğuddde’nin dipnotu. bk. Muhammed Abdülhay el-Leknevî, el-Ecvibetü’l-Fâdile li’l-Esiletü’l-Aşratü’l-Kâmile, (Te’lif, Abdulfetteh Ebû Ğudde), Beyrut, Mektebetü’Matbûati’l-İslâmiyye, 1997, s. 132-135.) Günümüz âlimlerinden Karadavî’de Bursevî’ye bu ifadelerinden dolayı sert çıkmış, “Onun kendi uydurduğu hadislerle dinimizi tamamlamaya kalkışmasına ihtiyacımız yok” diyerek eleştirmiştir. Ayrıca Bursevî’nin referans olarak gösterdiği
143
inkârının ise küfrü gerektirdiğini ifade etmiştir. Meşhur haberin hücciyyeti
konusunda, inkârının sadece dalâleti gerektirdiğini, haber-i vahidin ise
inkârının ne küfrü ne de dalâleti gerektirmeyeceğini beyan ederek bu
mevzudaki ulemanın görüşlerine ortak olmuştur.430Yine ona göre; bir konu da
merfu’ hadis yok ise sahabi sözleri, merfu’ hadis hükmündedir. Bu durumda
sahabi sözünün hilafına ictihâd da caiz değildir.431 Fakat Bursevî, evliyanın
örfünün de hüccet olduğunu ve onların güzel gördüklerinin de asırlar içinde
uygulanır hale geleceğini ifade eder. Evliyanın bu durumları hakkında “Kim iyi
bir çığır açarsa o kimseye kıyamete kadar bu sünnetin ecri ve bu sünnetle
amel edenlerin ecri kadar sevap yazılır” 432 hadisinin varid olduğuna işaret
eder. Bursevî, bundan dolayı evliyanın ortaya koyduğu bidat-ı hasenenin her
ne kadar bidat olsa da şer’e muhalif ve halkın din ve dünyasına zararlı veren
bir dalâlet olmadığı kanaatindedir. Aynı zamanda o evliya uygulamalarının bir
hucciyyeti bulunduğunu ama bunun elbette sünnet diye tabir
olunamayacağını ve onunla eşdeğer tutulamayacağını ifade eder. 433
Bursevî bu konuda reğaib namazlarını örnek göstermiş, onu ortaya
koyana lanet okuyan Nevevî (v. 676/1277)’yi434 eleştirmiş, cehalet ile itham
etmiştir.435 Bundan dolayı Bursevî’ye göre sünnet Resûlullah (s.a.)’in sünneti
olarak “mutlak sünnet” ve veli ve şeyhlerin uygulamaları olarak “mukayyed
sünnet” diye iki kısma ayrılır.436 Bu durum eserlerine de yansımış, görüşlerini
desteklemek üzere ayetlerin tefsirinde genelde nebevî hadisleri, sahabi
İzzüddin b. Abdisselam’ın sözünün onun lehine delil olarak gösterilemeyeceğini de ifade etmiştir (Yusuf el-Karadavî, Sünneti Anlamada Yöntem, (çev. Bünyamin Erul), Kayseri-1993, s. 31-32). 430 Bursevî, Hadisi Erba’în Tercemesi, s. 28, 29. 431 Bursevî, Şerh-i Pend-i Attar, s.71. 432el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 228 (hno:2507)(Bursevî bu rivâyetin hadis kaynaklarındaki olan varyantını değil halk arasında meşhur olan varyantını kullanmıştır. Hadis için bk. Müslim, Zekat 69 (hno:1017), Nesâî, Zekât 64 (hno:2554); İbn Mâce, Mukaddime 14 (hno:203) 433 Bursevî, Hadis-i Erba’în Tercemesi, s. 72. 434 Bursevî, Nevevî (v. 676/1277) hakkında: “ve “Cum’a gecesini ibadete tahsis etmeyiniz” (Müslim, Sıyam 148 (hno: 1144) denilen hadisten Nevevî dedikleri muhaddîs, salât-ı reğaibin seyyie olmasına zahip olup “Onu ortaya koyanı Allah kahretsin” (Nevevî, el-Minhâc, VIII, 20) dediği batıl ve cehl-i mahzdır” deyip bu hadisin ehl-i kitaptan ibadette aşırı gidenler hakkında varid olduğunu haber vermektedir. 435 Bursevî, Hadis-i Erba’în Tercemesi, s. 72. 436 Bursevî, Şerh-i Pend-i Attar, s. 605.
144
sözlerini ve evliyanın görüşlerini kullanmıştır.
Ulemanın sözleri ictihad edilmesi gereken mevzularda bir huccet
olabilir. Fakat ibadetin ortaya konması ve icrası gibi ictihadın olmadığı ve
direkt nasla bilinebilecek hususlarda evliyanın sözleri ve kanaatlerinin elbette
bir referans değeri yoktur. Bunun dışında farklı uygulamaların sırf belli bir ilmî
kesimin görüşleri olmasından dolayı ümmetin tamamı tarafından sünnet
kategorisinde algılanarak kabul edilmesi durumunda gruplaşmaların vûcuda
geleceği aşikârdır. Böyle bir şey de haklarında sorgulanamaz bir âlim
kesiminin türemesine ve insanların hareket alanının daralarak dini anlayışın
ictihad alanından sıyrılıp zamanla kutsala bürünmesine sebep olabilir. Tabiî
ki bu durum dini anlayışın belli bir kesimin tekeli altına girmesine ve
arkasından da onu durağanlaşmaya götüreceğinden dolayı Kur’ân ve sünnet
kaynaklı ilmi zihniyetin geleceği ve devamlılığı açısından da tehlike arz
etmektedir.
Yine müellifimizin hadis tahammül ve arzı konusunda genelde
mutasavvıfların kullandığı; keşf, rüya ve ilham gibi hadis alma yolları
konusundaki görüşlerine, tezimizde “Hadisçilerle Sûfîler Arasındaki
Münasebetler” başlığı altında bir nebze olsun yer vermiştik. Bu sebepten,
tezin sınırlarının aşılacağı kaygısı ile bu mevzuda sözü uzatmayı da uygun
bulmuyoruz.
B. RÛHU’L-BEYÂN’DA HADİS KULLANIMI
1. Senedi ve Metni Açısından Hadislerin Kullanımı
Bu bölümde, Rûhu’l-Beyân tefsirindeki incelediğimiz hadisler senedi ve
metni açısından ele alınacaktır. Bunu yapmaktaki gayemiz ise, bir önceki
bölümde tespitine çalıştığımız Bursevi’nin hadislere bakış açısını biraz daha
örneklerle zenginleştirerek, müşahhas bir hale getirmektir. Bir tespit cümlesi
sadedinde şunu ifade edelim ki; İsmâil Hakkı Bursevî’nin hadisleri nakletme
usûlü, çoğu zaman hadis ilminin ölçütlerine uygun bir tarzda değildir. Bursevî
hadisleri bir destek malzemesi niteliğinde görmüş ve onları ya ayetlerin
145
tefsirinde işlevsel olarak kullanmış ya da kendi görüşüne bir açılım sağlamak
üzere serdetmiştir. Tabii ki bunda, onun mutasavvıf kişiliğinin yanı sıra
Rûhu’l-Beyân tefsirini kaleme alırken irşat gayesini ön planda tutmasının
etkisi büyüktür. Bu yönüyle Bursevî, daha çok hadislerin muhtevası ile
ilgilenmiş ve hadislere bakış açısı da bir hadisçi gibi değil bir sûfî gibi
olmuştur.
Bizim tespitimize göre Bursevî’nin Fâtiha ve Fil ile Nâs Sûreleri
arasında kullandığı hadis sayısı mükerrerler hesaba katılırsa sekizi kudsî,
yüz on üçü merfu’, otuz ikisi mevkûf olmak üzere yüz elli üçtür.437
Görebildiğimiz kadarı ile Rûhu’l-Beyân tefsirinde -incelediğimiz
bölümdeki rivâyetler itibari ile- senediyle beraber nakledilmiş bir hadis yoktur.
Akla gelen ilk ihtimal, bunun eseri daha da uzatmamak maksadı ile
yapıldığıdır.438 Bunun yanında Bursevî’nin hadisleri naklederken, kendilerine
hüsn-i zan beslediği ulemanın kitaplarında geçmesini yeterli görmesi ve
aktarımda bulunduğu haberlerin senedleri ile pek de ilgilenmemesi gibi bir
ihtimalden de söz edilebilir. Zira Bursevî’ye göre isnad yolu ne kadar güvenilir
olursa olsun yine de hadisi rivâyet eden ravîler unutma ve hata gibi
vehimlerden uzak değillerdir.439 Hâlbuki kendilerine itimat duyduğu
evliyaullah ise kullandıkları keşf yolu ile hadisi Allah Resûlü (s.a.)’in direk
ağzından nakletmektedirler. Bundan dolayı onlarda hadisçilerde görülen
vehim ve hayal gibi şeyler de bulunmamaktadır.440
437 Bu tespit, Bursevî’nin hadisleri eserinde naklederken kullandığı hadis rivâyet siygaları göz önüne alınarak tarafımızdan yapılmıştır. Tabi ki bunun yanında bilhassa merfu’ ve mevkûf ayrımı noktasında farklı değerlendirmelere göre daha farklı sayılara ulaşılması mümkündür. 438 Bu uygulama işârî tefsir ekolünün önderlerinden olan Ebu Talib el-Mekkî (v. 386/966) başta olmak üzere, Sülemî (v. 412\1093) ve Kuşeyrî (v. 465/1072) gibi mutasavvıflarda da görülmektedir. İşarî tefsirin önderlerinden olan Sülemî ravî zincirinin okuyucuyu bıktaracağından dolayı ihtisar için senedleri hazfettiğini söylemiştir. Bk. Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, s.98. Osmanlı son dönem müelliflerinde de görülen bu durum, 15. Yüzyıldan itibaren yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamış genelde bu yüzyılda kaleme alınan eserlerde artık senediyle beraber hadis serdetme uygulamasına nerede ise son verilmiştir. Ebû’s-Suûd Efendinin Tefsiri bu konuda en güzel örnek olarak kaşımızda durmaktadır. 439 Bursevî, Şerhu’l-Erbaîne Hadisen, s. 92. 440 Bursevî, Kenz-i Mahfî, s. 2.
146
Anlaşıldığı kadarı ile Bursevî isnad sistemine alternatif olarak keşf
yolunu kabul etmektedir. Yine ona göre hadislerin sıhhatinin tespit
edilmesinde keşf metodu isnad sisteminden daha sağlamdır. Bursevî’nin
isnad konusundaki bu görüşleri, sanırız kullandığı hadislerin senedleri ile
ilgilenmemesinde etkili olmuştur. Keşf metodunun isnad sistemine alternatif
görülmesi anlayışı genelde mutasavvıflar tarafından kabul edilmektedir.441 Bu
durum mutasavvıfların eserlerindeki hadislerin muhaddîsler tarafından tenkit
edilmesine sebep olmuş, onlara duyulan güveni zedelemiştir.442 Bilindiği gibi
muhaddîslere göre bir rivâyetin değeri, sened ve metin yönü ile tahlil edilmesi
ile anlaşılabilir. Onlara göre sened, hadis için vazgeçilmez bir unsurdur, hatta
din hükmündedir.443
Bursevî’nin, eserde naklettiği hadisleri sevk ederken kullandığı edâ
siygaları şu şekildedir: fi’l-haber444 (haberde denilmiştir ki), fi’l-hadis445
(hadiste denilmiştir ki), kâle Aleyhi’s-Selâm446 (Aleyhi’s-Selâm buyurdu ki),
kâle’n-Nebiyyü Sallallahu Aleyhi ve Sellem447 (Nebi (Aleyhi’s-Selâm) buyurdu
ki), kâne Aleyhi’s-Selâm448 (Nebi (Aleyhi’s-selâm) şu şekilde idi), yekûlu en-
Nebiyyü Aleyhi’s-Selâm449 (Nebî (Aleyhi’s-Selâm) şu şekilde buyurur), kemâ
kâle Sallâllahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem450 (Sallâllahu Teâlâ Aleyhi ve
Sellem’in buyurduğu gibi), kemâ kâle’n-Nebiyyü Aleyhi’s-Selâm451 (Nebiyyü
(Aleyhi’s-Selâm)’in buyurduğu gibi, Kavluhu Aleyhi’s-Selâm452 (Aleyhi’s-
Selâm’ın buyurduğu gibi), bi kavli’n-Nebiyyi Sallâllahu Teâlâ Aleyhi’s-
441 Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 40. 442 İsmâil Hakkı İzmirli, Mutasavvife Sözleri mi, Tasavvufun Zaferleri mi? Hakkın Zaferleri, İstanbul, Evkaf-I İslâmiyye Matbaası, 1342, s. 20; Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 59-64. 443 Müslim, Mukaddime 5 (hno:26). 444 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 6, 9. 445 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3, 9, 13, 14, 25, X, 524, 528, 540,544, 546-551. 446 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 21, 23, 25, X, 514, 512, 540, 548. 447 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 21. 448 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 549. 449 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 552. 450 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3. 451 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 10. 452 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7, 26, X, 523, 548.
147
Selâm453(Nebiyyü (Sâllallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)’in buyurdu ki), li kavlihi
Sallâllahu Aleyhi ve Selem454(Sâllallahu Aleyhi ve Sellem)’in buyurduğundan
dolayı, ruviye ennehu Aleyhi’s-Selâm kâle455( Aleyhi’s-Selâm şu şekilde
buyurduğu rivayet edildi), ruviye456 (rivâyet olundu ki), ruviye an Resûlillah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem457 (Resûlullâh (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’den
rivayet olundu ki), ruviye ennehu458 (rivâyet edildi ki), ruviye anhu Aleyhi’s-
Selâm459 (Aleyhi’s-Selâm’dan rivâyet edildi ki), eşâra ileyhi Sahibu’ş-Şeri’
Sallâllahu Aleyhi ve Selem460 (Şeriat sahibi Sallâllahu Aleyhi ve Selem işaret
etti ki), eşâra Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Selem461 (Resûlullah (Sallâllahu
Aleyhi ve Selem) işaret etti ki), nehâ Resûlullah Aleyhi’s-Selâm462 (Resûlullah
(Aleyhi’s-Selâm) yasakladı), anhu Aleyhi’s-Selâm463 (Aleyhi’s-Selâm’dan
rivâyetle).
Bursevî, bir hadis çeşidi olarak kudsî hadisleri, genelde hadis usûlü
tekniğine uygun ifadelerle sevk etmeye dikkat etmiştir. Kullandığı başlıca
sevk siygaları “lima yervi ennallahe Teâlâ kale464 (Allah Teâlâ’dan rivâyetle O
şöyle buyurdu), li kavlihi Teâlâ ala lisanî nebiyyihi aleyhi’s-selâm465(Nebi
(aleyhi’s-selâm)’ın lisanı ile Allah Teâlâ şöyle buyurdu), kema kâle aleyhi’s-
selâm ennallahe,466(aleyhi’s-selâm’ın Allah hakkındaki şu beyanında olduğu
gibi), kema kalellahu Teâlâ467 (Allah’u Teâlâ’nın buyurduğu gibi) sayılabilir.
453 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 23. 454 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 455 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 456 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26. 457 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 16. 458 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531, 532, 533, 536, 540, 541. 459 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524. 460 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 11. 461 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 8. 462 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 542. 463 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531, 540, 544, 552. 464 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 10. 465 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 19. 466 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 23. 467 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7.
148
Fakat bunun yanında Bursevî, bazen de kudsî hadisleri kendi yorumu içinde
onların hadis olduğuna işaret etmeden aktardığı da olmuştur.468
İsmâil Hakkı Bursevî, naklettiği merfû hadislerin yer yer sahabi
ravîlerine de işaret etmiştir.469 Fakat sahabi ravîsi zikredilen merfu hadis
sayısı, genel sayıya oranla oldukça azdır. Nitekim 121 kudsî ve merfû hadis
içinde bizim tespitimize göre bu sayı sadece 15 kadardır. Bu durum onun
hadisleri kitabına alırken çok da fazla hadislerin sened zincirine itibar
etmediğini göstermesi açısından kayda değerdir.
Hadis ilminde, genelde hadislerin nakledildiği eda siygaları ile hadislerin
sıhhat ve zayıflığı arasındaki ilişkinin varlığı bilinmektedir. Bundan dolayı da
hadis usûlünde cezm siygası ile nakledilen bir hadis için ilk akla gelen,
hadisin söyleyenine aidiyetinin kesin olmasıdır.470 Görebildiğimiz kadarı ile
Bursevî tefsirinde, cezm siygalarından kabul edilen “ل�jjj$” (kâle)ve “�H8 ”
(semi’tü) gibi sevk ifadeleri birçok yerde değişik şekillerde geçmeketedir.
Fakat bu siygaların bazen sahih hadisler için, bazen de zayıf hatta mevzu ve
kaynağı olmayan haberler için de kullanıldığı gözlemlenmektedir. Nitekim bu
siygalar ile nakledilen kırk beş hadisten on yedi kadarının sıhhat yönünden
problemli çıktığı tespit edilmiştir.471
Yine aynı şekilde Rûhu’l-Beyân tefsirindeki incelenen hadislerin sevk
siygaları arasında “ی2وي“ ,”روي” , “I �” gibi temriz siygası ile nakledilen hadisler
de bulunmaktadır. Hadis usûlünde temriz siygaları, hadisin kendisine izafe
edilen kimseden geldiğine kesin bir şekilde delâlet etmeyen rivâyet
siygalarıdır. Bu siygalar bazen sâhîh hadislerin rivâyetinde yer alsalar bile,
468 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7. 469 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 5, 17, 26, X, 521, 522, 531, 540, 542, 543, 544, 550, 551. 470 Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarih, I, 157; Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 80. 471 Bu hadislerden çeşitli sebeplerden dolayı zayıf olanlar için bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7 (hno:10), 9-10 (hno:15), 15 (hno:23), 16 (hno:25), 25 (hno:36), 26 (hno:42), X, 522 (hno:54), 523-524 (hno:63), 540 (hno:93), 540 (hno:95), 548 (hno:113), 552 (hno:121); aslı merfu’ gibi nakledilip tabiîn kavli olduğu tespit edilen hadisler için bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 24 (hno: 35); herhangi bir kaynakta bulunamayan hadisler için bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 5 (hno:5), 9 (hno:12), 16 (hno:26), 23 (hno:34),
149
zayıf hadislerde kullanılmaları daha çok ve daha yaygındır.472 Bursevî bu
siygayı zayıf olan hadislerde kullandığı gibi sahih derecesine ulaşan hadisler
için de kullanmaktadır. Zira Bursevî’nin bu gibi temriz siygaları ile sevkettiği
hadislerin sayısı tespitimize göre on dokuza ulaşmaktadır. Bunlardan “روي”
diyerek sevkedilen yedi hadisin ise sahih olduğu görülmektedir.473 Bu durum,
Rûhu’l-Beyân tefsirinde kullanılan hadis sevk siygaları ile hadislerin sıhhat ve
zayıflığı arasında bir bağın bulunmadığını göstermesi açısından kayda
değerdir. Belki meseleye Bursevî’nin, özellikle asılsız ve çok zayıf hadisleri
cezm siygası ile naklettiği şeklinde değilde de; sahîh, zayıf ve uydurma
ayrımı yapmaksızın, hadislerin büyük çoğunluğunu yukarıda uzunca bir
listesini verdiğimiz sevk siygalarını kullanarak aktardığını söylememiz onun
hakkında daha doğru bir anlatım olacaktır. Dolayısı ile okuyucunun bu
ayrıntıyı bilerek tefsire yaklaşmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.
Bursevî’, “Cا#;(ی �Eو ” “hadiste geçtiği” ifadesi ile genelde Resûlullah
(s.a.)’e isnad edilen merfû nitelikli haberleri kastetmektedir. Fakat
araştırmasını yaptığımız hadisler içerisinde bazen bu sözün, sahabiye isnad
edilen mevkûf içerikli haberlere hatta mutasavvıf sözlerine tesadüf ettiği
görülmektedir. Nitekim Bursevî tarafından nakledilen » �l8#ا#(ا�2 وا Cا#;(ی �Eو
»ش-ی�mن “Hadisde şöyle buyrulmaktadır: “Duâ eden ve âmin diyen ortaktırlar”
rivâyeti474 kaynaklarda sahabiden İbn Abbas (r.a.)’a isnad edilmektedir.
Hadisin Resûlullah (s.a.)’e isnad edilen bir varyantına rastlanamamıştır. Bu
yönüyle hadis mevkûftur.475 Benzer durum “Mü’min gıpta eder, münafık ise
haset eder”476 rivâyeti içinde geçerlidir. Müellif tarafından Cا#;(ی �Eو « »
“Hadisde şöyle buyrulmaktadır” diye ifade edilse de yine bu rivâyetin
472 Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 479. 473 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25 (hno:39), X, 524 (hno:64), 531 (hno:82), 532 (hno:85), 533 (hno:87), 536 (hno:91), 542 (hno:101). 474 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 475 Deylemî, Firdevs, II, 225 (hno: 3093); el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 353 (hno:1279); Ali El-Muttâkî, Kenzu’l-Ummâl, II, 111 (hno:3197). 476 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 544.
150
Resûlallah (a.s.)’a dayandırılan bir şekli bulunamamıştır. Bilakis kaynaklarda
bu sözün sufîlerden Fudayl b. İyâd’a ait olduğu haber verilmektedir.477
Aslında Bursevî, sahabi nesli başta olmak üzere onları takip eden
nesillerin ve evliyaullahın sözlerini kelâm-ı kibar katogorisinde
değerlendirmekte ve onlara büyük bir önem vermektedir. Nitekim Bursevî,
Kitâbü’n-Netice’de bununla ilgili görüşlerini şöyle ifade etmektedir: “Kelâm-ı
Resûl kelâm-ı ilâhiye mülhak olduğu gibi, kelâm-ı kibâr dahi kelâm-ı Resûl’e
mülhaktır. Zira ekâmil-i nâsa nisbetle cemîi füyûzun menbaı birdir.”478
Görüldüğü gibi Bursevî kelâm-ı kibâr olan sözleri Resûlullah (s.a)’in sözlerine
ilhak etmekte ve anlaşıldığı kadarı ile bu sözleri de hadis kapsamında ele
almaktadır. Hadisçiler ile sûfîler arasında, hadis tanımları arasında oluşan bu
farklılık elbette büyük bir problem olarak önümüzde durmaktadır. Nitekim
hadis usûlünde hadisler; merfu, mevkûf ve maktu şeklinde kısımlara
ayrılmakta ve her birisinin de içeriği ve hükmü farklılıklar arz etmektedir. Bu
sebeple mevkûf ve maktu hadislerin merfu’ hadis kapsamında
değerlendirilemeyeceği gibi sûfîlerin sözlerinin de hadis kapsamına hele
merfu’ hadis kapsamına, giremeyeceği açıktır.
Rûhu’l-Beyân’da gözlemlenen şeylerden birisi, eserde nadir de olsa
hadisin geçtiği kaynağa işaret edilmesidir. Bursevî, Sakîf kabilesinin reisi olan
Ebû Riğâl ile ilgili rivâyeti aktarırken; hadisin Ebû Davud (v. 275/888)’un
Sünen’inde, Beyhakî (v. 458/1066)’nin Delâilü’n-Nübüvve’sinde ve bu ikisi
dışındaki diğer eserlerde geçtiğini bize haber vermektedir. Ayrıca hadisin
sonunda genelde hadis eserlerinde rastladığımız hadisin bitmediğini devam
ettiğini gösteren “Cا#;(ی” “hadise devam et” ibaresini kullanması da kayda
değerdir.479 Bursevî’nin Hadis-i Erba’în Tercemesi, Şerhu Nuhbeti’l-Fiker gibi
müstakil olarak kaleme aldığı hadise ait eserlerinde görebildiğimiz bu durum,
nerede ise Rûhu’l-Beyân tefsirinde hiç uygulanmamıştır. Yukarıdaki örnek
477 Bk. el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 263 (hno:2693); Ebû Nua’ym, Hilyetü’l-Evliya, VII, 95. 478 Bursevî, Kitâbü’n-Netice, I, 64. 479 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 513 (hno:49).
151
aslında Bursevî’nin hadis kaynaklarına aşinalığını ve hadis nakletme
yöntemlerinden de haberdar olduğunu bize göstermektedir.480
Bursevî, sûfi kimliği altında yatan hadisçiliğini bazen gösterdiği de
olmuştur. Nitekim o, Rûhu’l-Beyân’ın kaynakları arasında yer alan el-Keşşâf
tefsirinden sık sık alıntılar yapmakta ve el-Keşşâf’ta zayıf ve mevzû hadisleri
kullanmasından dolayı eleştirlen Zamahşerî’yi devamlı şekilde
savunmaktadır. Fakat Bursevî, Maûn sûresinde “Ki onlar gösteriş ederler”481
ayetinin tefsirinde, Zamahşerî’den yaptığı nakilde, takındığı tavır onun
hadisçiliğini göstermesi açısından zikre değerdir. Bursevî, Keşşâf tefsirinden
yaptığı alıntıya “Keşşâf’da der ki” diye başlamış devamında naklini “Riyâdan
kaçınmak zordur. Çünkü o, karanlık bir gecede siyah bir elbise üzerindeki
siyah karıncanın gezinmesinden daha gizlidir” diye noktalamıştır.482 Aynı
metin Keşşaf tefsirinde “Riyâdan kaçınmak zordur ancak ihlâs üzere
bulunanlar bundan müstesnadır. Bundan dolayı Resûlullah (s.a.) şöyle
buyurmuştur: Riya, karanlık bir gecede siyah bir elbise üzerindeki siyah
karıncanın gezinmesinden daha gizlidir”483 şeklinde, son sözün Resûlullah
(s.a.)’e ait olduğunu gösterir bir ibare ile bitmektedir.
Öncelikle ifade edelim ki muteber hadis kaynaklarında bu lafızlarla
gelen herhangi bir merfû hadise rastlanamamıştır. İşte Bursevî zikri geçen
sözü Zamahşerî’nin aktardığı gibi Resûlullah (s.a.)’e ait bir hadis şeklinde
değil de bir tespit ifadesi olarak kullanmıştır. Böylece o, bu tavrı ile kendisine
hüsn-i zan besleyerek nakillerde bulunduğu Zamahşerî’’ye muhalefet etmiştir.
Kanaatimizce Bursevî, aktarılan sözün hadis olmadığını bildiği için, onu
Resûlullah (s.a.)’e isnad etmekten kaçınmıştır. Fakat onun bu tavrını
480 Bursevî, İhlâs Sûresi’ni okumanın fazileti konusunda bir rivâyeti aktarıp, bunu Teberanî’nin naklettiğini haber vermektedir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540; Ebû Ya’la, Müsned, VII, 258 (hno:4268); et-Tebaranî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XIX, 428 (hno:1040)). Aynı şekilde Bursevî Hz. Peygamber (s.a)’e yapılan sihirle ilgili rivâyeti aktardıktan sonra bu hadisin sıhhati konusunda “İbn
Kesîr, bu hadisin Sa’lebi’nin tefsirinde isnatsız bir şekilde geçtiğini haber vermektedir” diyerek bir değerlendirmede bulunmaktadır. bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 542-543. 481 el-Maûn (107), 6. 482 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 523. 483 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 290.
152
incelediğimiz diğer hadislerde de gösterdiğini söylemek zordur. Çünkü
genelde Bursevî, gerek hadislerin sıhhat ve zayıflığına dikkat ederek aktarım
yapmak konusunda ve gerekse hadisleri, hadis usûlü standartlarında sevk
etme mevzuunda bu hassasiyeti göstermemiştir.
Bunun yanında Bursevî’nin ender olarak yaptığı şeylerden birisi de
sened tenkitidir. Nitekim “Ben adil melik zamanında doğdum”484şeklindeki
hadisi naklettikten sonra rivâyet hakkında el-Mekâsid adlı eser sahibi
Sehâvî’nin “hadisin aslı yoktur” şeklindeki değerlendirmesine yer vermiştir.485
Bursevî, hadis metinlerini naklederken bazen diğer tasavvuf türü
eserlerlerde olduğu gibi, hadisin özetlenerek verilmesi şeklinde tanımlanan
ihtisar ve hadisin konunun yalnızca gerekli kısmı ile ilgili tarafını nakletmek
demek olan takti yöntemini ustalıkla kullanmıştır.486 Bu manası ile o, bazen
hadisin tamamını değil de ilgili kısmını rivâyet etmiş,487 bazen de hadisin
tamamını vermeden özetlemiştir.488
Rûhu’l-Beyân tefsirinde geçen hadis metinlerinin sevkinde genelde bir
titizlik gözlemlenmektedir. Fakat nadirde olsa, haberlerin nakledilmesinde
hadis sevk kıstaslarına uyulmadığı da olmuştur. Zira Bursevî, gecenin
şerrinden sakınmanın nasıl olacağını tefsir ederken, bu konu ile ilgili olarak
Hz. Peygamber’den sadır olan yasakları ve emirleri sanki tek bir hadismiş
gibi rivayet etmektedir.489
Yine Kevser Sûresi'nin tefsirini yaparken Bursevî, Kevser’in ne
olduğunu anlatmış ve arkasından konu ile ilgili olan uzun bir merfû hadisi
kitabına almıştır. Hadis hakkında yaptığımız araştırmada nakledilen hadisin
484 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 16, el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 257 (hno: 913), II, 308 (hno:2926). Tecrîd sahibi Ahmed Naim mukaddimesinde bu hadisi “aslı olmaksızın şayi olan Haber-i Meşhur’a” örnek olarak zikretmektedir. (Ahmed Naim, Tecrid, I, 106-107). 485 es-Sehâvî, el-Mekâsidü’l-Hasene, s. 708 (hno:1271); Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 308 (hno:2926). 486 Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s. 154. 487 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 21; X, 533, 523, 549. 488 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 13, 19. 489 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 542.
153
metniyle birebir mutabakat sağlayan bir rivâyete muteber hadis
kaynaklarında rastlanamamıştır. Rûhu’l-Beyân tefsirinde bulunan bu rivâyetin
daha tali kaynaklardan olan ve Rûhu’l-Beyân’a kaynaklık eden Zamahşerî’nin
Keşşâf’ında geçtiği görülmektedir. Fakat anlaşıldığı kadarı ile Bursevî, bu
aktarım esnasında bazı tasarruflarda bulunmuş, Keşşaf’taki üç ayrı hadisi
sanki tek bir hadismiş gibi sevk etmiştir.490 Esasen bu, hadisçilerin de bazen
başvurdukları bir tasarruftur.
Yukarıdaki durumdan farklı olarak Bursevî bazen, hadisin asli
kaynaklarındaki geçen varyantını değil, muteber hadis kaynakları ile
uyuşmayan başka kaynaklardaki varyantını tercih etmektedir. Nitekim
Bursevî, İbn Abbas (r.a.)’ın Kevser’i birçok hayır diye tefsir ettiğini tabiînden
Saîd b. Cubeyr (r.a.)’ın ise ona “İnsanlar onun cennette bir nehir olduğunu
söylüyorlar” diye karşılık verdiğini bunun üzerine İbn Abbas’ın da cevaben “O
da çok hayırdandır” dediğini bize aktarmaktadır.491 Hadis hakkında
yaptığımız araştırmada hadisin Bursevî’nin rivayet ettiği şekilde bazı
tefsirlerde de geçmektedir.492 Fakat muteber hadis kaynaklarında ise bu
rivâyetin yukarıdakinden farklı olduğu, hadiste geçen “İnsanlar onun cennette
bir nehir olduğunu söylüyorlar” sözünün Saîd b. Cübeyr’e değil tabiinden
Ebu Beşir’e ait bulunduğu, ayrıca “O da çok hayırdandır“ diye karşılık
verenin de İbn Abbas değil Saîd b. Cübeyr olduğu
görülmektedir.493Bursevî’nin böyle bariz bir hataya düşmesinde, kanaatimizce
hadisleri orijinal hadis koleksiyonlarından değil de kendilerine itimat duyduğu
zevâtın eserlerinden aktarmasının etkisi büyüktür.
Bursevî’nin, hadisleri kendilerine isnad edildiği kişiye işaret ederken,
bazen hata yaptığı da olmuştur. Nitekim o, mevkûf hadisleri, maktu hadisleri,
hatta sûfî sözlerini nadirde olsa Resûlullah (s.a.)’e isnad etmektedir. Mesela
490 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524 (hno:64). Diğer örnekler için bk. 542 (hno:97), 548 (hno:112). 491 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524. 492 ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, , IV, 291; Ebû’s-Suûd, İrşadü Akli’s-Selim, IX, 205. 493 Buhârî, Rikâk 53, Tefsîr 461; Hâkim, el-Müstedrek, II, 586 (hno:3979), III, 625 (hno:6308); Ahmed b. Hanbel, II, 112.
154
“kale aleyhi’s-selâm” diye Resûlullah (s.a.)’e ref ettiği “Mü’min’in havf
(kokusu) ve recâsı (ümidi) tartılsa denk gelirdi”494 hadisinin kaynaklarda
merfû rivayet edilmiş bir varyantına rastlanamamıştır. Bilakis hadisin tabi’ûn
kavli veya sûfî sözü olduğu görülmektedir. Bu yönüyle hadis merfu’ değil
maktu’ bir rivâyettir. 495
Yine hadis nakli konusunda yaptığı hatalardan birisi de, bazen kendi
cümleleri arasında kullandığı bir hadisi; onun hadis olduğuna işaret eden bir
sevk lafzı kullanmadan, sanki kendi yorumunun bir parçasıymış gibi
vermesidir.496Aslında bu durum Bursevî’ye has bir olgu olmayıp sûfîlerin
genelinde gözlemlenmektedir.497 Doğru olan, âlimimizin eserini kaleme
alırken naklettiği bir sözün, Peygamber efendimiz (s.a.)’e ait olduğuna, bir iki
kelimelik kayıtla da olsa işaret etmesidir.
Bursevî tefsirinde gördüğümüz bir diğer durum; onun hadis sevkinde,
tahammül ve arz yollarından kabul edilmeyen bir yolla, hadis rivâyet
edilmesine müsamahakâr davranmasıdır. Bursevî, rey ehlinden fıkıhçı olan
Ebû Abdullah es-Selcî (v. 266/879)’nin rüyasında kendisine gaîbden
söylenen iki hadisi kitabında aktarmıştır. Böylece o bilinen hadis tahammül ve
sevk yolları dışında hadisçiler için pek de muteber olmayan rüya yolu ile
hadis alma ve sevk etme yöntemini benimsediğini ima etmektedir.498
Bursevî’nin bu şekildeki bir rivâyeti aktarması, zımnen de olsa rüya yolu ile
talimatlar alınarak bir takım bilgilerin elde edilebileceğini kabul ettiğini
494 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 24. 495 İbn Ebi Şeybe hadisi tabiûndan Mutarrif b. Tarîf el-Harisi’ye isnad ederek kitabına almıştır. (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, VII, 178 (hno:35123). Yine Beyhakî de bu hadisi ilkinde tabi’ûndan Mutarrif’e diğerinde ise yine tabi’ûndan Şu’be’ye isnad ederek kitabında rivâyet etmiştir. (el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, II, 212 (hno:1024,1025,1026)). Hadisin krtiğini yapan Aclûnî, bu sözün selef ehlinden birine ait olduğunu ve merfu’ olarak bir aslının bulunmadığını ifade etmişrtir. Arkasından da Beyhakî’nin kitabına aldığı ve bizim yukarıda verdiğimiz rivâyetleri sıralmıştır. Ayrıca Aclûnî, Zerkeşî’nin hadis hakkındaki “aslı yoktur” değerlendirmesini de eserinde nakletmiştir. (el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 149 (hno:2129)) Hadis bu haliyle merfu’ değil maktudur. 496Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 2, 7, 18, 21, X, 523, 528, 546, 548. 497 Uyar, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s. 119. Bu tutum zamanla bir takım sûfî sözlerinin sanki hadis olarak algılanması gibi bir sonuç doğurmuştur. Bu konu ile ilgili daha geniş bigi için bk. Uyar, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s. 119. 498 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 15 (hno:22, 23)
155
göstermesi açısından dikkat çekicidir. Bu anlayış aslında Sûfî ehlinin
genelinde görülmektedir.499 Bunun yanında hadisleri muteber hadis
kaynaklarından değil de, kendilerine güven duyduğu âlimlerin eserlerinden
aktarma anlayışı zikri geçen rivâyet için de söz konusudur. Nitekim bu rivâyet
Rûhu’l-Beyân’ın kaynakları arasında gösterdiğimiz Ebû Leys es-Semerkândî
(v. 375/985)’nin Bahru’l-Ûlûm isimli tefsirinde500 aynısı ile geçmektedir.
Bursevî naklettiği hadislerin kaynaklarına nadir de olsa işaret etmiştir.
O, kaynak gösterimi yaptığı yerlerden birisinde, muteber bir hadis eserini
değil de referans olarak bir kâmusu göstermiştir. Bursevî, Hz. Peygamber
(s.a.)’in risaleti öncesi durumu hakkında haber verirken şöyle demektedir:
“Kamus’da; Peygamber (s.a.)’ın hac, nikâh, ticaret ve davranış konularında
İbrahim ve İsmâil (a.s.)’dan beri devam ede gelen kavminin dini üzere
olduğu, tevhit inancına gelince kavmi onu saçıp dağıtmışken peygamberin
onun üzerine sabit kaldığı kaydedilmektedir.”501 Bu da bizim, Bursevî’nin
tefsirini oluştururken beslendiği kaynakları tanımamız açısından önemlidir.
Bursevî, Fîrûzâbâdî (v. 817/1415)’nin el-Kamûs adlı eserini referans alırken,
kanaatimizce onun tasavvufî konularda Muhyiddin İbn Arabî’ye hayranlık
duyduğunu bilmesinin502 etkisi büyüktür. Yine muteber kaynaklarda aslını
bulamadığımız İhlâs Sûresi’nin “Nesebu’r-Rab” diye isim verilmesine dair
olayı rivâyet ederken de alıntı yaptığı kaynak Reşidüddin-i Meybudî (v.
520/1126)’ye ait Farsça tasavvufî Kur’ân tefsiri olan Keşfu’l-Esrar isimli
eserdir.503
499 Sufiler, vahiy kapısının kapandığını ancak sadık rüya kapısının kıyamete kadar açık kalacağı ve salih kişinin rüyasının nübüvvetin cüzlerinden bir parça olduğu şeklindeki hadisleri (Buhârî, Sahîh, Ta’bîr 5, Müslim, Sahîh, Rü’ya 7 (hno: 2264)) delil gösterek rüyanın bir bilgi edinme yolu olacağını kabul etmişlerdir. Kuşeyrî’nin Risâle’sinde Gazzalî’nin İhyâ’sında rüya için özel bölümler ayırmış olmaları ve rüyayı bir bilgi edinme yolu olarak değerlendirmeleri bunu göstermektedir.(Kuşeyrî, er-Risâle, s. 514-531, Gazzalî, İhyâ, IV, 901-913) 500 Es-Semerkândî, Bahru’l-Ûlûm, I, 3. 501 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 528, Beyhakî, Delailu’n-Nübüvve, II, 37; İBN HİBAN, Sahîh, XXVI, 80 (hno:6377); Firuz Âbadî, Kamusu’l-Muhît, I, 1546. 502 Hulusi Kılıç, “Fîrûzâbâdî”, DİA, XIII. Cilt, İstanbul 1996, s. 142-143. 503 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 540.
156
Görüldüğü gibi Bursevî; gerek hadisleri muteber hadis kaynaklarından
nakledilmesi meselesinde, gerekse hadisleri sevk ederken hadis sevk
kıstaslarına uyulması konusunda oldukça hoşgörülü bir tutum
sergilemektedir. Rûhu’l-Beyân’da görülen bu ve benzeri uygulamalara,
Bursevî gibi diğer sûfî ekolünün temsilcilerinde de maalesef
rastlanabilmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Ebû Talib el-Mekkî;
mutasavvıflardan Abdulkadir Geylanî, Sûhreverdî ve Gazzalî üzerinde etkili
olmuş, İhya’daki yarıdan fazla hadisi Gazzalî, Kûtu’l-Kulûb’dan almıştır.504
Bunun yanı sıra pek çok mutasavvıf hadisleri naklederken, hadislerin
senedlerini ve sıhhat durumlarını göz ardı etmiş daha çok muhteva ile
ilgilenmişlerdir. Bu tavrın en önemli sebebi de sanırız onların hadise, öğüt
almak ve amel etmek için yönelmiş olmaları ve gayretlerini daha çok
hadislerin manalarına yoğunlaştırmalarıdır.505 Bu da doğal olarak sûfîlerin
hadis sevk kıstaslarına uyma konusunda bir takım zafiyetler göstermelerine
sebep olmuştur.
Bursevî’nin çok sık olmasa da yaptığı şeylerden birisi, hadisin metnine
hadisin aslında olmayan bir şeyi derc etmesidir. Büyük ihtimalle müellifin
kendi tasarrufu olarak ve hadisin te’viline bir katkı sağlamak üzere yapılan bu
durum, sahih hadis kaynaklarına müracaattan sonra ancak
anlaşılabilmektedir. Nitekim Bursevî, “Hz. Peygamber'e, şeytanın insana
verdiği vesveseden soruldu. Buyurdular ki: “(İçinde hiçbir şey bulunmayan bir
eve hırsız girmez) İşte bu, imanın ta kendisidir”506 hadisini nakletmektedir.
Fakat hadisin aslı, “Resûlallah (a.s.)’e vesvese hakkında sorulduğun da o
şöyle buyurdu: “Bu, imanın ta kendisindendir” şeklindedir.507 Bu hadis
sahabiden Abdullah b. Mesud tarafından Resûlallah (s.a.)’e isnad
edilmektedir. Görüldüğü gibi bu rivâyette “İçinde hiçbir şey bulunmayan bir
504 Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 68-71 (Prof. Dr. Yakup Çiçek ve Dr. Dilaver Selvî’nin eseri takdim ettiği araştırma kısmı) Bunun yanında Bursevî de “İmam Ebû Talib’in kitabındaki sözler bize yeterlidir” diyerek ona olan itimdını dile getirmiştir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, VII, 229) 505 Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, s.34. 506 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 6. 507 Müslim, İman 60 (hno: 211).
157
eve hırsız girmez” kısmı bulunmamaktadır. Muhtemelen zikri geçen bölüm,
hadisi açıklamak üzere sonradan hadise derc edilmiş, ama bu durumu izah
edecek herhangi bir kayıt da Bursevî tarafından konmamıştır. Hâlbuki
müellifimiz gerek hadisler içinde geçen garip kelimeleri açıklamakta, gerekse
hadisleri te’vil etmede genel olarak başarılı bir tavır sergilemiş iken onun
buradaki tutumunun izahı pek de mümkün gözükmemektedir.
Yine araştırmamız sonunda Bursevî’nin; hadisin birden fazla vecihleri
olması halinde onlar arasında bir tercihte bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunu
yaparken de o, tercih ettiği hadisin güvendiği âlimlerin eserlerinde geçmesini
ve manası açısından da kendi görüşleri ile uygunluk sağlamasını yeterli
görmüştür.508 Tamamen hadislerin muhtevası göz önüne alınarak yapılan bu
uygulama daha öncede ifade ettiğimiz gibi müellifin hadis kullanımı
konusunda bize bir takım ipuçları vermektedir. Hâlbuki her ilmi disiplinin
olduğu gibi hadis ilminin de kendine has bir takım kıstasları vardır. Hadis ilmi
de bu ölçüler ile meselelere ilmî ve objektif çözüm yolları üretir ve bunları
İslâm ümmetinin hizmetine sunar.
Bursevî, bazen sahih hadislerle beraber zayıf hatta kaynağı tespit
edilmemiş hadisleri, sahih-zayıf iç içeliğinde tek bir hadismiş gibi kitabında
nakletmektedir.509 Tabii ki bu durum hadisin sağlam olduğu izlenimini vermek
508 Bu durumun bir örneği olmak üzere; Miraç gecesinde Hz. Peygamber’e Yüce Allah’ın: “Beni senâ
et” hitâbı karşısında, Resûlullah (s.a.): “Ben Seni gerçek anlamda senâ edemem” dedi. Ancak ilâhi
emre imtisal ile ubudiyetini arz edebilmek için “Sen kendini nasıl senâ ettiysen ben de seni öylece
sena ediyorum” demesi (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 11). Hadis bu haliyle kudsîdir. Rûhûl-Beyân’ın kaynaklarından Razî tefsirinde geçmektedir. Bk. er-Razî, et-Tefsiru’l-Kebîr, XXXII, 129. Bu hadis muteber kaynaklarda ise şu şekilde geçmektedir: Âişe (r.a.) şöyle buyurdu: Resûlullah (s.a.)’in bir gece yanımda olmadığını fark ettim, karanlıkta el yordamıyla bakınmaya çalıştım.(Onu araştırırken ) elim ayağının tabanına temas etti. Secde vaziyetinde iki ayağını dikmiş şöyle diyordu: Allahım! Senin gazabından rızâna, azâbından affına sığırım. Ben senden sana sığınırım. Ben seni layık olduğun şekilde medh-ü sena edemem. Sen kendini nasıl medh-ü senâ etmişsen öylesin.”( Müslim, Salât 22 (hno: 486), Ebû Davûd, Salât 152 (hno: 879); Tirmizî, Deavât 75 (hno: 3493); Nesaî, Tatbîk 47 (hno:1101). Görüldüğü gibi Bursevî, muteber kaynaklarda olan rivâyetin varyantını almamış, fakat olayın mi’raç gecesinde gerçekleştiği şeklinde muteber kaynaklarda rastlayamadığımız bir varyantı ile nakletmiştir. Bu haliyle hadisin son kısmı sahîh olup baş tarafındaki sebebi vurudu araştırılmaya muhtaçtır. 509 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524 (hno:65), 528 (hno:69). Bu durum zayıf ya da mevzû olan sözlerin hadis diye kabul edilmesinde hadis uyduranlar tarafından kullanılmıştır. (bk. Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 68).
158
için yapılabileceği gibi zayıf hadisleri veya hadis diye uydurulan sözleri kendi
görüşlerine mesnet teşkil etmesi amacıyla da yapılmış olabilir. Daha çok
hadis uyduranların başvurdukları bu yol, genelde uydurdukları yalanlarını
gizlemek üzere işletilmiştir. İster bilerek ister bilmeyerek, ister dini tahrif
etmek için olsun ister İslâm’a hizmet etmek şeklinde olsun dini ifsat olarak
algılanabilecek bu durumun makul kabul edilebilecek bir yanı yoktur. Zaten
böyle bir uygulamayı, İslâm âlimleri şiddetli bir şekilde eleştirmişlerdir.510
Bursevî, incelediğimiz rivâyetler içerisinde bazen hadislerin
metinlerindeki varyant farklılıklarına da işaret etmiştir. Nitekim Bursevî; ilk
önce “İmâm, “vele’d-dâllîn” dediğinde “âmin” deyin. Çünkü melekler de o
sırada “âmin” derler.511 Kimin “âmin” demesi, meleklerin “âmin” demesine
denk gelirse, önceki günahları bağışlanır” 512 hadisini nakletmiş, arkasından
da bu âmin diyen meleklerin hafaza melekleri mi, yoksa diğer melekler mi
olduğu konusunda ihtilaf vardır dedikten sonra bu meleklerin hafaza
meleklerinden başka melekler olduğu görüşünü destekleyen hadisin “Sözü
(duası); ehl-i semanın sözüne denk düşen”513 şeklindeki diğer varyantına
işaret etmiştir. Bu da bize Bursevî’nin çoğu yerde dikkat çekmese de
hadislerin değişik rivâyet yollarını bildiğini göstermektedir.514
Bursevî, hadis usûlü açısından mütearız gibi gözüken rivâyetlerin
arasını cemetme yöntemini seyrek de olsa tefsirinde bizzat uygulamıştır.
Nitekim onun yukarıda geçen âmin diyen meleklerin hafaza melekleri mi,
yoksa diğer melekler mi olduğu konusundaki ihtilafı iki hadisi cem ederek
çözdüğü görülmektedir. Zira ona göre bu iki hadis hafaza melekleri ile semâ
510 Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 65-69. 511 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25 (hno:38), Buhârî, Ezan 113, Tefsir 6, Deavât 63; Müslim, Salât 72, 73, 74, 75(hno:410); Ebû Davûd, Salât 167 (hno:935,936); Tirmizî, Salât 73 (hno:267); Nesaî, İftitah 33(hno:926-929); Muvatta’, Ridâ 46 (hno:195); Ahmed b. Hanbel, II, 233, 270, 440, 449, 459. 512 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25 (hno:38) Müslim, Salât 76 (hno:410). 513 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25 (hno:39), Nevevî, el-Minhâc, IV, 130; el-Azîm Âbadî, Avnu’l-Ma’bud, III, 148; eş-Şevkanî, Neylü’l-Evtâr, II, 144. 514Diğer örnekler için bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 23 (hno:33-34),X, 521 (hno:52), X, 530 (hno:74)
159
meleklerinin iki grubunu cem’ etmek ve ikisinin âmin demiş olduğunu
söylemek sûretiyle birleştirilebilir.515
Bursevî, sadece bir yerde rivâyetler arasında tercihte
bulunmaktadır.516Yine o bazen hadisi sahih kaynaklarında geçen lafzı ile
değil de, mana ile rivâyet etmektedir.517
Bursevî, hadisleri kendi görüşlerini desteklemek üzere kullandığı gibi,
konuyla ilgili görerek zikrettiği bir ayet veya başka bir hadise açılım sağlayan
bir destek malzemesi olarak da nakletmektedir. Nitekim Bursevî, istiâzede
kastedilen sığınmanın çeşitlerini açıklarken “İstiâze, sıfatlara, fiillere ve zâta
ait olmak üzere üç türlüdür”518 şeklindeki tezini “Allahım, senin gazabından
rızana, cezandan affına, senden yine sana sığınırım”519 hadisiyle
desteklemeye çalışmaktadır. Yine Allah’tan başka diğer varlıklara vûcud
isnadının, isimle ve mecazî olup hakiki olmadığını, ondan başka hiçbir
varlığın bulunmadığı şeklindeki vahdet-i vûcud nazariyesini desteklemek için
“Dehr’e sövmeyin, dehr Allah’tır” hadisini delil getirmektedir.520 Buna benzer
bir durum Allah’a layığı ile sena ve methin mümkün olamayacağını, kulların
ancak mecâzî ve taklidî bir şekilde hamd edebileceklerini söyledikten sonra
bunu delillendirmek için Resûlullah (s.a.)’den mervi olan “Sen kendini nasıl
sena ettiysen ben de seni öylece sena ediyorum” hadisini nakletmektedir.521
515 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25. 516 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3 (hno:2). 517 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7, 11 (hno:18). 518 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3. 519 Müslim, Salât 222 (hno:486); Ebû Davûd, Salât 148 (hno: 879); Tirmizî, Deâvat 75 (hno:3493), 112 (hno:3566); NESÂÎ, Tahâre 120 (hno:169), Sıfatu’s-Salâh 47 (hno:1100), 71 (hno:1130), 89 (hno:1346), Kıyamu’l-Leyl 51 (hno:1747), İstiâze 62 (hno:5534); İbn Mâce, , Salât 156 (hno: 1179), Duâ 3 (hno: 3841); Muvatta, Kur’ân 31 (hno:500); Ahmed b. Hanbel, I, 58, 96, 118,150, VI, 58, 201. 520 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7. Hadis için bk. Buhârî, Edeb 101; Müslim, Kitabu’l-Elfâzi mine’l-Edebi ve Ğayriha 5 (hno:1762); Muvatta, Kelâm 3 (hno:1799); Ahmed b. Hanbel, II, 395, II, 491, II, 496, II, 499, V, 299, V, 311. 521 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 11; Müslim, Salât 22 (hno: 486), Ebû Davûd, Salât 152 (hno: 879); Tirmizî, Deavât 75 (hno: 3493); Nesaî, Tatbîk 47 (hno:1101), Tetbîk 51 (hno: 1131); Muvatta, Kur’ân 31 (hno.499). Bu konu ile ilgili başka örneklerden olmak üzere, Allah Teâlâ’nın Kur’ân’a yani besmeleye “Ba” ile başlamasının hikmetleri olduğunu izah ederken “Ba harfinde yere yayılma, tevazu
ve kırıklık vardır. Allah kendisi için tevazu gösterenleri yüceltir” diyerek bir hadis-i kudsiyi delil
160
2. Hadis Yorumlama Metodu:
Nassların açıklanmasında sûfîler genelde lafzın zâhirî yönü yanında
batınî yönüne de vurgu yapmışlardır. Hatta onlar bâtınî, işârî yönü lafzın
açıklanmasında daha önemli görmüşler ve nasslardan murad edilen şeylerin
iç yüzünü ortaya koyabilmek için uzun uğraşılar vermişlerdir. Sûfiler
tarafından işârî yorumun bir lütuf olarak Allah tarafından bildirilebileceği
düşüncesi, tasavvufu diğer ilim dallarından farklı kılan başlıca özellik olarak
sunulmuştur.522 Nitekim müellifimiz Bursevî de ayetlerin tefsirinde olduğu gibi
hadislerin yorumunda da işarî yorum metodunu başarı ile kullanmış ve bu
konuda orijinal örnekler vermiştir.
Bursevî genelde nassların şerhinde kendine ait olan işarî yorumunu
“fakir der ki” sözü ile okuyucusuna arz etmeye çalışır. Yaptığı yorumlarda ise
nasslardan anlaşılan zahiri manayı izah ettikten sonra bundan anlaşılabilecek
olan uzak manaları nasslarda kullanılan ifadelerle bağlantı kurarak
aktarmaya gayret eder. Ağırlıklı olarak işlenen konular ise tasavvuf
düşüncesinde çokça değinilen ruh, kalb hayatı, nefsin halleri, heva hevese
tabi olmama, zikir, vird ve vahdet-i vûcud gibi konulardır. Nitekim o, Kureyş
sûresinin sebebi nüzulu olan “Kureyş’lilerin iki yolculuğu olurdu. Kışın
Yemen’e yolculuk ederler, yazın da Şam’a sürekli gidip gelirler ve ticaret
yaparlardı. Bu yolculukların da güven içinde idiler. Çünkü onlar, Allah’ın
harem bölgesinin halkı ve Beyti Şerifinin hizmetçileri idiler. Dolayısıyla,
insanlar yağma ve kaçırılma tehdidinde iken kendilerine bir saldırı olmazdı”523
şeklindeki rivayeti açıklarken şöyle demektedir: “Fakir der ki: Allah, Kureyş ile
müşrik nefse ve onun ‘beled-i insani’ olan vücut Mekke’sinde yaşayan hatalı
ve zalim kuvvetine, kış ile kahır ve celâline, yaz ile lütuf ve cemaline işaret
etmiştir. Kahır ve celalden kastım acziyet ve zayıflıktır. Çünkü kahra uğrayan
olarak kullanmaktadır. bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7, Hadisin kaynakları için bk. Müslim, Birr 66 (hno:2588); Tirmizî, Birr 82 (hno:2029). Benzer örnekler için bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 7. 522, Süleyman Uludağ, “Bâtın İlmi”, DİA, V. Cilt, İstanbul 1992, s. 189; Öztürk, Tefsirde Zahir-Bâtın Düalizmi ya da Tasavvufî Aşırı Yorum, s. 115. 523 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 519; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 204; ez- Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 287.
161
aciz ve zayıf olur. Lütuf ve cemalden kastım da kudret ve kuvvettir. Çünkü
lütfe uğrayan imkân sahibi olur. Nefsin acziyet ve zaafı, heva ve hevesinin
izin vermediği durumda olur. Nefsin kudret ve kuvveti ise hevasının izin
verdiği anda olur. Nefis ve sıfatları, acziyet ve zaaf anında akledilebilirler
(ma’kulat) Yemen’ine göç eder. Çünkü o kalp tarafındandır. Kuvvet ve kudret
anında da hissedilebilirler (mahsusat) Şam’ına göç eder. Çünkü o da sadra
hâkim olan kalbin sol tarafındandır. Bu halde nefis ma’kulat ve mahsusat
nimetleri arasında dönüp durur. Ma’kulat âlemindeki aşırı giden felsefeciler
ve mahsusat âleminde ihtiraslı firavunlar gibi, vahdeti vücudu ve kalp elçisinin
risaletini ikrar edip nimetlere şükranda bulunamaz. İşte bundan dolayı Allah,
‘Şu Beytin Rabbine kulluk edin’ demiştir. Yani hakikat Kâbe’si olan kalp
evine. Çünkü o ilhamların ve sezgilerin tavaf yeridir. Ona ibadetin gereği, kalp
hidayetinin elçisinin risaletini kabul etmektir. Beyt, Rabbe izafet olmakla
azamet ve şeref kazanmıştır. Rabbin azamet, celâlet ve heybetini ne
zannedersin! Kalbin Rabbi, bütün isim ve sıfatları toplayan, içine alan isimdir
ki O’da, aklî, ruhanî, ilmî ve gaybî bütün tesirlerin alakalı olduğu ismi
azamdır. Bütün bu tesir, şirkten kurtulmak ve vahdeti vücudun sırrına ermek
için cüz’i isimlerin değil, külli ismi azamın altına girmekle emir olundular.
Çünkü cüz’i isimler kayıtlanmayı gerektirir. Külli isim ise mutlaklığı bildirir.
Bundan ötürü Peygamber (sav)’ın, külliliğine ve cem’iliğine işaret olarak
şehirlerin anası Mekke’ye gönderilmiştir”524
Yine Fil sûresinin sonunda Bursevî bu sûre ile ilgili kendi gönlüne gelen
yorumu şu şekilde arz eder: “Kabe’nin ilk önce Ebrehe tarafından yıkılmaya
çalışılması ve fil sahiplerinin helak olması ile tarih içerisinde onu yıkma
girişimlerinde bulunanlar konusunda Fakir der ki: Bütün bunların cevabı şu
olabilir. Aslının tamamen kaybolması veya buna benzer şeyler bu ümmetten
kaldırılmıştır. Harikulade hallerin çoğu da geçmiş ümmetler zamanında
olmuştur. Kâbe, insan-ı kâmilden daha faziletli değildir. Allah’ın kanunu,
düşmanlık yapanlara müsamahalı davranma şeklinde devam etmiştir. Allah
524 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 521.
162
mühlet verir ama ihmal etmez. Allah’ın laneti zalimlerin üzerine
olsun525Burada, panterin kibir ve yırtıcılığındaki vahşilik gibi fil huyu olan kin
ve gazap sıfatlarıyla sıfatlanmış nefis Ebrehe’sine işaret vardır. Allah Teâlâ
vird ve zikir taşları taşıyan ruh kuşlarını onların üzerine göndermiş ve kuşlar,
yenilenleri yiyip, kalan kötüleri koparıp, gücü kendine çeken cismani tabiatın
huylarını iptal etmiştir. Çünkü bu çağrı şeytanın süslemesiyle meydana
gelmiş olup, ruhun, Rahman’dan olan kalp Kâbe’sinde çağrısına karşı
koyamaz.” 526
Bunun yanında Bursevî, ruhun bir dereceden bir başka dereceye
yükselerek en sonunda tek olan Allah’ta birleşmeyi ve tevhide ulaşmayı ifade
eden vahdet-i vûcud düşüncesine hadislerin şerhini yaparken ara ara işaret
eder. Nitekim o “Ben namazı kendimle kulum arasında ikiye ayırdım. Yarısı
benimdir, yarısı da kulum içindir. Kulum için istediği vardır”527 şeklindeki
kudsî hadisi şu şekilde şerh etmiştir: “Kul, taksim edilen bu yarımlardan
biriyle Hakk’ın celâl ve cemal sıfatlarına şükür, senâ ve hamd sûretiyle kemâl
makamına yaklaşır. Rab Teâlâ da kerem ve in’am gereği kula yaklaşır.
Namazın diğer yarısıyla Hakk kulunu hevâsının kat kat karanlıklarından,
kalbin isteklerinden ve rûhun Allah’tan başkasına bağlanmasından
uzaklaştırıp, birliğinin nuruna erdirmek ve ferdaniyyetine şahit tutmak
sûretiyle, ağyara kulluk tutsaklığından kurtarır.”528
Yine Bursevî, “Allah Teâlâ varlıkları karanlık içinde yarattı ve onlar
üzerine ilahî nûrunu yaydı da onlar zahir oldular”529 hadisinde geçen “halk”
(yaratma) kelimesi takdîr anlamındadır diyerek bunun sebebini şöyle
açıklamaktadır “Çünkü takdîr-i ilâhî, eşyayı var etmeden öncedir. Eşyaya
525 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 517. 526 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 518. Diğer örnekler için bk. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 525, 526, 527, 538. 527 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 19. Müslim, Salât 38, 39, 40 (hno: 395), Ebû Dâvud, Salât 131 (hno:821); Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân 1 (hno:2953); Nesaî, İftitâh 22 (hno: 9109; İbn Mâce, Edeb 52 (hno:3784); Muvatta, Salat 42 (hno:187); Ahmed b. Hanbel, II, 241, 285, 460. 528 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 19. 529 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 24, TİRMİZÎ, İman 18 (hno:2642); Ahmed b. Hanbel, II, 176, 197.
163
nurun yayılması ise, mümkinata varlık elbisesinin giydirilmesinden kinayedir.
530
Bursevî hadisleri yorumlarken bazen rüya, keşf ve insilah yolu ile
rivayetlerde bulunan âlimlere de müracaat etmiştir. Nitekim o, “ Hûd sûresi
ve kardeşleri beni ihtiyarlattı”531 hadisini yorumlarken, genelde tefsirlerde ve
tasavvufa ait kaynaklarda geçen Resûlullah (s.a.)’in saçını özellikle
“Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” ( Hud, 11/ 112)” ayetinin ağarttığı
şeklindeki görüşü benimsemektedir.532 Nitekim Kuşeyrî (v. 465/1072), es-
Sülemi (v. 412/1021)’den nakille Ebû Ali eş-Şebevî’nin Resûlullah (s.a.)’ı
rüyasında gördüğünü ve ona “Ya Resûlullah (s.a.) benim saçlarımı Hud
Sûresi ağarttı” sözünde hangi kısmı sizi ihtiyarlattı, Nebilerin kıssaları mı,
yoksa geçmiş milletlerin mahvolmaları mı?” diye sorduğunu haber
vermektedir. Resûlullah (s.a.) de Şebevî’ye “Bunların hiçbiri değil, sadece
Hak Teâlâ’nın “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” ( Hud, 11/ 112), sözü
beni ihtiyarlattı, saçlarımı ağarttı” demiştir. 533 Kendisi de mutasavvıf olması
hasebi ile Bursevî hadis hakkındaki bu yorumu Rûhu’l-Beyân’da aktarmak
sûretiyle benimsemiş görünmektedir.
Bursevî bazen hadisleri yorumlarken hadisten anlaşılması murad edilen
şeylerin daha net kavranması için bir takım izahatlarda bulunmaktadır.
Nitekim Fâtiha’nın ardından söylenen “âmin” hakkında Resûlullâh (s.a.)’in
Fâtiha’yı tamamladıktan sonra “amîn” demeyi öğretti ve bunu söylemek,
mektup sonuna vurulan mühür gibidir diye buyurdu” 534 hadisini aktardıktan
sonra Bursevî bunun sırrının şu olduğunu ifade etmektedir: “Mühür,
mühürlenen şeye muttali olmaya ve onda tasarrufta bulunmaya mani olduğu
530 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 24. 531 Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân 56 (hno:3297); Hâkim, el-Müstedrek, II, 374 (hno:3314); Abdurrezzâk, el-Musannef, III, 368 (hno:5997); et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VI, 184 (hno:5804), XVII, 286 (hno:790), XXII, 123 (hno:318); Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 14 (hno:1570). Hadisimiz bu hali ile merfu’dur. Sıhhati açısından da sahihtir. 532 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 21. 533 Kuşeyrî, er-Risale, s. 286. 534 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, II, 187 (hno:7961)
164
gibi, “âmin” de kulun duasının zarara uğrasına mani olmuş olur”535 Yine
Bursevî, “Senin gazabından rızana, cezalandırmandan affına, nihayet yine
senden sana sığınırım”536 hadisini Allah’a sığınmanın sıfatlara, fiillere ve zâta
ait olmak üzere üç türlü olacağı şeklinde şerh etmiştir. Bunun sebebini izah
ederken de “Zatına en yakın sıfatlardan rızaya sığınma ile başlamış, sonra
fiili sıfatlardan affına sığınmış, daha sonra da ‘yakin’ i arttığı için sıfatları terk
edip nazarını da Zat’a hasrederek “Senden sana sığınırım”537 demiştir.
Lafızlardan batınî yorumlar çıkarmakta maharetli olan Bursevî, Kevser
sûresinde geçen Kevser ibaresinin ne olduğunu Resûlullah (s.a.)’den varid
olan hadislerle izah ettikten sonra kevserin bilinen manasını olabildiğince
genişletmiştir. Bursevî, Kevser’in zahirî ve batînî nimetlerin hepsini
kapladığını ve bu cümleden olmak üzere özellikle batınî nimetlerden biri olan
ilm-i ledünnîyi de içine aldığını ifade etmiştir. Bu konuda kendi görüşünü o
şöyle aktarmaktadır: “Zahir olan görüş, Allah’ın gizli ve açık bütün
nimetlerinin Kevser’e dâhil olmasıdır. Dünya ve ahiret hayırları zahiri
nimetlerden, zahiri ve batıni kuvvetler aracılığı ile kazanılmayan, feyzi ilahi ile
hâsıl olan ledunnî ilim de batînî nimetlerdendir.”538
Aslında Rûhu’l-Beyân tefsiri işârî yorum bulma konusunda pek de
zorluk çekilmeyecek tefsirlerden birisidir. Ayet ve hadisleri yorumlarken
Bursevî çoğu zaman batîni yorumları tercih etmiş tasavvufa dair pek çok
meseleye ve mutasavvıflara ait pek çok hallere her fırsatta göndermelerde
bulunmuştur. Bunun en basit örneğini Fâtiha sûresinin tefsirinde “Kendilerine
nimet verdiklerimin yoluna”539 ayetini tefsir ederken görmekteyiz. Nitekim o,
nimet verilenlerden kastın velilerin ve nebilerin makamı olduğunu söylemiş,
peşinden de bu güruhun gittiği yolun istikamet üzere olan mutedil bir yol
olduğunu ifade etmiş, itidal yolu konusunda Resûlullah (s.a.)’den varit olan
535 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 25 536 Müslim, Salât 22 (hno: 486); Ebû Davûd, Salât 152 (hno: 879); Tirmizî, Deavât 75 (hno: 3493); Nesaî, Tatbîk 47 (hno:1101). 537 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 546. 538 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 524.
165
hadisleri sıralamıştır. Sonrada tasavvuftaki övülen vasıfları anlatmıştır.540
Bundan dolayı Bursevî’nin yorum metodu, ayrı bir tez konusu olarak
işlenebilecek kadar geniştir.
Bursevî’nin dikkat çeken bir yönü de dilciliğidir. O, Arapça ve Farsça
gibi yabancı dillerde uzun yıllar sıkı bir eğitim almıştır. Aldığı bu tedris ve
taliminin etkisiyle dil konusunda belli bir seviyeyi yakalamış ve bu konudaki
ilmi birikimini kaleme aldığı Arapça ve Farsça eserlerde hissettirmiştir.
Rûhu’l-Beyân tefsiri de onun bu estetik zevkinin sergilendiği yapıtlarından
birisidir. Nitekim Bursevî, Rûhu’l-Beyân tefsirinde gerek ayetlerin tefsirinde
gerekse hadislerin şerhinde dilin hem gramer yönünü hem de sanatsal
yönünü ustalıkla kullanmıştır.
Bunun yanında o, hadisler içinde geçen garip kelimeler üzerinde
durmuş ve bunlar hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Bu yönü ile Bursevî
hadis ilminde garibu’l-hadis diye bilinen yöntemi tefsirinde başarı ile
kullanmıştır.
Bursevî, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde geçmekte olan ““Rabbinizin
nefsi Yemen tarafında bulunur”541 şeklideki merfu’ hadisi tefsirinde
aktardıktan sonra “Rabbinizin nefsi” ibaresindeki kapalılığı açmak üzere “Yani
rabbinizin sıkıntılarınızı kaldırması”542 açıklamasını getirmiştir. Böylece o hem
Allah’ın nefsinin ne olduğu gibi bir kelamî tartışmaya girmemiş hem de nefis
kelimesiyle lugavî olarak uyuşan ve ondan türeyen “tenfîs” kelimesini
kullanarak hadise edebî bir izah getirmiştir.
Rûhu’l-Beyân tefsirinde, “Garibu’l-hadis” ilimi konusunda Bursevî bize bir
takım örnekler sunmaktadır. Nitekim “Resûlullah (s.a.), Nasr sûresini
ashabına okuyarak Mekke’nin fethinin müjdesini verdiğinde ashap sevinirken
539 el-Fâtiha (2), 6. 540 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 22-23. 541 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 530, Ahmed b. Hanbel, II, 541 542 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 530.
166
amcası Hz. Abbas ise ağlamış, Allah Resûlü (s.a.) bunun sebebini
sorduğunda Abbas (r.a.):“ � ا H�(*L� (# ” “Sana vefat edeceğinin haberi verildi”
diye cevap vermiştir.”543 Bursevî bu hadisi aktardıktan sonra hadis içinde
geçen “�H�#ا” ibaresini “ت�ء خ�- ا#8�B#ا �H�#وا (*L� ت�خ�- � ( Yani sana“ ”اى أ#�B ا#
vefat haberin verildi. “ �H�#ا” ölümünü haber vermek demektir” şeklinde
açıklamıştır.
Mesed Sûresi’nin sebebi nüzulünde geçen Ebû Leheb’in ölüm sebebi
olan adese hastalığını544 o, “Adese, vücutta çıkan, mercimeğe benzeyen
sivilcedir. Genellikle öldüren ve tutulan kişideki bulaşıcılığından korkulan
salgın bir hastalıktır” diyerek açıklamıştır.545 Yine Ümmühanî b. Ebî Talib
(r.a.)’dan rivâyetle: “Resûlullah (s.a) Kureyş’i ne onlardan evvel ve ne de
onlardan sonra hiç kimseye verilmeyen yedi özellik ile üstün tuttu”546 şeklinde
geçen hadisi “Yani onların faziletlerini zikretti”547 diyerek tevil etmiştir.
Bursevî bunun yanında ara sıra, hadislerin metinlerinde ve ve şerhinde
Arapça ifadelerin yanında Farsça kelimeleri ustaca meczeder.548
3. Eserine Aldığı Hadislerin Değeri ve Tenkidi*
Bundan önceki bölümlerde, tahricini yaptığımız hadisleri sened ve metin
yönüyle incelemiş, akabinde Bursevî’nin hadis yorumlama metodunu
aktarmaya çalışmıştık. Bu bölümde ise öncelikle zikri geçen hadislerin
kaynakları üzerinde durulacak, sonrasında ise bu hadislerin sıhhatleri
konusunda değerlendirmeler yapılacaktır.
543 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531, Tabiîn müfessirlerinden Mukatil tarafınadan rivâyet edilen bu hadis mürseldir. Bk. es-Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, X, 321; ez-Zamahşerî, el-Keşşaf, IV, 294; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, IX, 209. 544 el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, V, 211 (9832); Hâkim, el-Müstedrek, II, 588 (hno:3984); et-Tebaranî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XXII, 435 (hno:1060). 545 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 533. 546 Hâkim, el-Müstedrek, II, 584 (hno: 3975), IV, 60 (hno:6877); et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsât, IX, 76 (hno:9173); et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XXIV, 409 (hno: 994). 547 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 521. 548 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 531, 532. * Pek tabii ki, bu ifadeden maksat, Rûhu’l-Beyân’daki çalışmamıza konu teşkil eden çerçevedeki rivayetlerdir.
167
Tezimizde geçen hadislerin kaynak taramasını yaptığımız aşamada;
aradığımız hadislerin Kütüb-i Sitte diye anılan altı kitapta ve bunların
yanında, İmam Malik (v. 179/795)’in Muvatta’ı, Ahmed b. Hanbel (v.
241/855)’in Müsned’i, Darimî (v. 255/869)’nin Sünen’i, Taberânî (v.
360/971)’nin Mu’cemler’i, Darekutnî (v. 385/995)’nin Sünen’i ve Beyhakî (v.
458/1066)’nin Şuabu’l-İman’ı gibi hadis edebiyatında mesadir-i asliye diye
bilinen câmi, sünen, müsned ve mu’cem türü kaynaklarda geçtiğini gördük.
Araştırmamız sonunda, Rûhu’l-Beyan’da tahricini yaptığımız hadislerin
neredeyse üçte ikisinin Kütüb-i Sitte’de ve yukarıda anılan kitaplarda
asıllarının olduğunu tespit ettik. Bu oran gerçekten ilk dönem sûfîlerne göre
düşük bir değeri ifade etmektedir.549
Rûhu’l-Beyân tefsirinde geçmekle birlikte asli kaynaklarda
bulamadığımız bir takım hadislerin de mesadir-i gayri asli diye bilinen
derleme türü hadis edebiyatına ait eserlerde geçtiği görülmüştür. Özellikle bu
türden kabul edilen şerh edebiyatına ait kaynaklar, müstedrek ve müstahreç
türü mecmualar, zayıf ve mevzû hadisleri derleyen eserler, halk arasındaki
hadis olarak şöhret bulmuş sözleri derleyen kitaplar ve tahriç edebiyatına ait
olan eserler tezimizdeki hadisleri incelerken çokça kullandığımız
kaynaklardandır. Mesadir-i aslîye ve mesadir-i gayrî asliye dışında hadis
konusunda daha talî kaynaklardan kabul edilen tefsir, tarih ve ahlâk türü
kitaplar da müracaat etmekten müstağni olmadığımız eserler arasında
sayılabilir. Fakat zikri geçen kaynaklarda geçen hadislerin sayısı, genel hadis
sayısına oranla daha az bir yekün tutmaktadır. Bu da Rûhu’l-Beyân’da
kullanılan hadislerin büyük bir kısmının asli kaynaklarda yer aldığını,
göstermesi açısından önemlidir.
549 Tasavvufun doğuşu ve kurumsallaşma dönemi arasında geçen zaman diliminde kullanılan hadisler, genillikle sahih ve hasen derecesinde olup, zayıf rivayetlere çok az rastlanmaktadır. Kurumsallaşma sonrasında, zaman ilerledikçe tasavvufa yeni yeni meseleler dâhil olmuş, malzemenin kapsamı genişlemiş, dolayısı ile hadislerdeki sıhhat ölçüsü, sahihden zayıfa doğru bir düşüş göstermiştir. Nitekim Kuşeyrî (v. 465/1073)’nin er-Rislesi’ndeki hadislerin takriben %90 kadarı Kütüb-i sitte ve diğer sağlam kabul edilen kaynaklarda rivâyet edilen hadislerden oluşmaktadır. (bk. Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 64).
168
Fakat bunun yanında teknik imkânlar elden geldiğince kullanılmasına
rağmen araştırmalarımız sonunda kaynağını bulamadığımız hadisler de yok
değildir. İncelediğimiz mükerrerler dâhil toplam yüz elli üç hadisten kaynağını
bulamadığımız hadis sayısı on birdir. Bunlardan onu merfû, bir tanesinde
mevkûf nitelikli rivâyetlerdendir. Yine kaynaklarda bulamadığımız on merfû
hadisten beş tanesinin mana yönüyle uyuşan başka varyantları tespit
edilmiştir. Bunlar çıkartıldığında bulunamayan merfû hadis sayısı beşe
mevkûf hadis sayısı bir taneye düşmektedir. Bu altı hadisin, ilmî sahadaki
teknik imkânların gelişmesine bağlı olarak zaman içerisinde bulunabileceği
kanaatindeyiz. Bizim kaynaklarda bulamadığımız bu altı hadisi şu şekilde
sıralayabiliriz:
1- Bir haberde Nebi (s.a.) şöyle buyurdu: “Semâya yükseltildiğim İsrâ
gecesinde bana bütün cennetler arz edildi. Oralarda sudan, sütten, şaraptan
ve baldan olmak üzere dört nehir gördüm….550
2- Atâ’ya Fâtiha sûresinin ne zaman nazil olduğu soruluğunda şöyle
demiştir: “Mekke’de ve bir Cuma gününde, Allah Teâlâ kulu Muhammed
(s.a.)’e ikram olsun diye yedi bin melekle Cebrâîl’i bu sûreyi indirmesi için
gönderdi.”551
3- Rivâyete göre Ebû Cehîl’e ait zengin mallarla yüklü bir kâfile
Şam’dan yedi grup halinde geldi. Resûlullah (a.s.) ve ashâbı gelen bu
kafileye bakıyordu. Sahabilerin çoğu aç ve çıplaktı. Allah elçisinin gönlüne
düştü ki, ashâbının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir şeylere sahip olsa! Bunun
üzerine bu ayet nazil oldu: “Şu kesin ki, biz sana namazda tekrarlanan yedi
ayet ile şu yüce Kur’ân’ı verdik.” (el- Hicr, 15/87...552
4- Tebbet sûresi Ümmü Cemil’e ulaşınca ateşli ve kızgın bir vaziyette
Ebu Süfyan’ın evine geldi ve dedi ki: “Ey Cesur! Ey Yiğit! Muhammed’in beni
aşağılaması seni hiç öfkelendirmiyor mu?” Ebu Sufyan “O işi sen bana bırak”
deyip kılıcını aldı ve dışarı çıktı. Kısa süre sonra hemen geri döndü. Ümmü
550 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 9. 551 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26. 552 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 26,.
169
Cemil ”Onu öldürdün mü?” diye sordu. Ebu Süfyan ona dedi ki “Ey kardeşim!
Kardeşinin başının koca bir yılanın ağzında olması hoşuna gider mi?” O da
”Hayır kesinlikle” deyince, Ebu Süfyan “Neredeyse şimdi buna benzer bir şey
oluyordu” karşılığını verdi.553
5- Rivâyet edildiğine göre Yusuf (a.s.), kuyuya atıldığı zaman dizinde
şiddetli bir ağrı hissetti. Bundan dolayı o geceyi uykusuz olarak geçirdi.
Sabah güneşin doğması yaklaştığı bir sırada Allah’ın izniyle Cebrâîl (a.s.)
geldi ve ondan Rabbine dua etmesini istedi…554
6- Ali b. Ebî Talîb (r.a.) şöyle buyurmaktadır: “Ehl-i Kitabın ibadetiyle
bizim namazımız arasındaki fark şeytanın vesvesesidir…”555
Rûhu’l-Beyân tefsirindeki incelenen hadisler sened ve metin tenkitinden
geçirildiğinde, bu hadislerin neredeyse beşte üçünün sahih olduğu tespit
edilmiştir. Sahih hadislerin genel olarak muteber hadis kaynaklarında geçtiği
görülmektedir. Bundan dolayı bu oran aynı zamanda muteber hadis
kaynaklarında geçen hadisleri de ifade etmektedir. Fakat bunun yanında
Bursevî’nin hadisleri kitabına alması bir hadisçi titizliğinde olmamış bu tutum
zayıf ve mevzû hadislerin Rûhu’l-Beyân tefsirinde yer bulmasına sebep
olmuştur. Bursevî, tefsirinde naklettiği hadisleri, kanaatimizce bizzat hadis ve
hadis dışı kaynaklardan görerek aktarmıştır. Bu bakımdan eserinde
kendisinin uydurduğu bir hadis de bulunmamaktadır.
Hadisçiler, ne sahih olarak kabul edilebilen ne de uydurma olduğuna
dair kesin bir kanıt bulunan sahîh ve uydurma hadisler arasında yer alan
zayıf hadislerle ilgili pek çok terim ve usûl geliştirmişlerdir. Hadislerin
sağlamını zayıfından ayırma çalışmaları kapsamında oluşan cerh ve ta’dil
faaliyetlerine, münker rivâyetlerin tespitine, i‘tibar ve şevahid arama
çalışmalarına muhtelif yönlerden sağlayacağı katkılardan ötürü hadisçiler
sahih hadislerin yanında zayıf hatta mevzû rivâyetleri cem’ etmişlerdir. İşin
553 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 535. 554 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 541. 555 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 6.
170
seyri ilk hadis edebiyatının oluşmaya başladığı dönemde bu mecrada
akarken zamanla zayıf hadislerin naklinin yanında onlarla amel edilmesi gibi
bir uygulamanın da başladığı görülmektedir. Bu konuda yaygın olan kanaat
itikâdî meselelerde ve helâl-haram hükümlerinin tespitinde zayıf hadisle amel
edilemeyeceği; ancak fezâil, terğib ve terhîb gibi konularda amel edilebileceği
doğrultusundadır.556 Bu yaygın kanaatin tarihi kökenlerinin tespiti konumuzla
direkt ilgili olmamakla birlikte zayıf hadislerin nakli ve amel edilmesi ile ilgili
oluşan bu genel kabul müellifimiz Bursevî’de de gözlemlenmektedir. Nitekim
o, amellerin faziletine dair olan zayıf hadislerin nakli ve amel edilmesi
konusunda ileri bir tavır içinde olduğu görülmektedir.557 Bu durum tahriç
ettiğimiz hadislere de yansımıştır. İncelenen hadislerin neredeyse beşte
birinin çeşitli sebeplerden dolayı zayıf olması dikkat çekicidir.558
Özellikle zayıflığı tespit edilen hadislerin, sûrelerin faziletine dair
konularda, terğib ve terhible ilgili meselelerde bulunması kayda değerdir.
Aslında Bursevi zayıf hadisle ilgili bu çerçeveyi biraz daha genişletmekte
olduğuda görülmktedir. Nitekim o bir hadisi rivayet ederken aldığı ölçü,
hadisin sahih veya zayıf olması değil kendilerine itimat duyduğu âlimlerin
eserlerinde geçmesidir. Bursevî özellikle Kâdî Beydavî, Zamahşerî ve Ebû’s-
Suûd Efendi gibi müfessirlerin eserlerini referans alarak bu kaynaklarda
geçen hadisleri aktarmaktadır. Zira ona göre bu âlimler derin araştırmalar
yapmadan kitaplarına bir harf bile koymamışlardır.559 Tabii ki böyle bir anlayış
kabul edilebilir bir şey değildir. Nitekim son dönem muhaddîslerinden olan
Leknevî (v. 1304/1886) büyük âlimlere itimat ederek onların eserlerinden
556 Daha geniş bilgi için bk. Şahyar, “Zayıf HadislerleFezîl Konusunda Amel Edilebilirlik”, s.31-49. 557 Bursevî terğib ve terhible ilgili konularda zayıf hadisle amel edilmesini benimsemiştir. O bu konudaki kanaatini şöyle ifade etmektedir:“Şayet isnadları zayıf ise muhaddîsler terğib ve terhîble ilgili konularda zayıf hadisle amel edilmesinde ittifak etmşlerdir. Nitekim Nevevî (v.676/1277)’nin el-Ezkâr’ında Ali b. Burhaneddin el-Halebî (v.1044/1634)’nin İnsanu’l-Uyûn adlı eseri ile İbn Fahreddin er-Rûmî’nin Esrâr-ı Muhammediyesin’de böyledir.” (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 548. ) Tabiki onun bu anlayışında zımnen de olsa zayıf hadislerin kullanılmasına müsamahakâr davrandığını göstern bir işaret de bulumaktadır. 558 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3, 4, 5, 9, 10, 15, 16,17, X, 516, 522, 523, 524, 525, 528, 531, 534, 540, 543, 552. 559 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 548.
171
nakiller yapmanın yanlış olduğunu: “Şayet biri çıkıp, “Dinde ileri gelen büyük
âlimlerin kitaplarında naklettikleri hadislere güvenmek yeterlidir. Zira onların
şanları büyük, makamları ise yüksektir” derse, deriz ki; İsnadı olmadan velev
ki, mutemet âlimler bile olsalar, naklettikleri hadislere itimat edilmez. Özellikle
bu âlimler hadis münekkitleri değilseler durum böyledir. Onların eserlerine
aldıkları hadisler için, o hadislerin tamamının sahîh olduğu kabul edilemez”560
sözleri ile ifade etmektedir.
Eserde dikkat çeken bir diğer husus asılsız rivayetlerin az da olsa
mevcut olmasıdır. Bu hadislerin kaynak olarak daha çok, müellifimizin
kendilerine büyük bir hüsnü zan ile teveccüh gösterdiği âlimlerin kaleme
aldığı tefsir ve ahlak türü eserlerde geçtiği görülmektedir. Bursevî özellikle,
müfessirlerden; Kadı Beyzâvî (v. 685/1286), Ebû’s-Suûd Efendi (v. 982/1574)
Razî, Sa’lebî, Semerkandî, Suyutî gibi sünnî âlimlerin, Zamahşerî (v.
538\1144) gibi mu’tezilî âlimlerin ve Meybudî, Kummî, Muahmmed Bakır gibi
şii âlimlerin eserlerindeki hadisleri herhangi bir tenkit süzgecinden
geçirmeden aktarmıştır. Ahlâk sahasındaki eserlerden de yine Muhyiddin İbn
Arabî (v. 638\1240), Gazzalî, Suyutî, Zemahşerî ve Kanduzî gibi zevâtın
eserlerindeki hadisleri referans olarak aldığı görülmektedir.561 Zikri geçen
eserlerde bulabildiğimiz bu hadisler, ekseriyetle muteber hadis kaynaklarında
geçmemektedir.
Bir hadisin elde mevcut güvenilir hadis kitaplarında bulunmaması
mevzû hadisleri tanıma yollarından biri olarak kabul edilmektedir.562 Suyutî
(v.911/1505) Risâle fî aksâmi’l-mevzû adlı risâlesinde hadisleri, muttasıl
isnadlarla kitaplara geçmiş olan ve olmayan diye iki gruba ayırdıktan sonra,
ikinci grup hakkında şunları söylemektedir: “Ne hadis kitaplarında yer alan ne
de muttasıl bir isnâdı bulunan hadislere yalnız bazı va’z, tefsir, siyer ve tarih
kitaplarında rastlamaktayız. Bunlar birinci gruptan daha çoktur. İlk
560 LEKNEVÎ, Ecvibe, s. 33-34. 561 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 5, 6, 7, 9, 13, X, 551. 562 KANDEMİR, Mevzû Hadisler, s. 180.
172
devirlerdeki hadis imâmları zamanında mevcut olmayan bu sözlerin çoğu
daha sonraki devirlerde uydurulmuştur”563 Biz de bu hadisler hakkında
yaptığımız değerlendirmede bu görüşe bağlı kaldık ve bu haberleri aslı
olmayan ya da uydurma haberler kategorisine dâhil ettik.
Bursevî, insanları hayra teşvik etmek için sünnî kaynaklar yanında
yukarıda ifade ettiğimiz Mu’tezilî ve Şii kaynaklarda geçen hadisleri referans
olarak almaktadır. Anılan kaynaklarda geçip muttasıl bir isnadı olmayan ve
muteber hadis kaynağında da rastlamadığımız bu hadislerin büyük oranda
mevzû olduğu görülmektedir. Eserde -çalışmamıza konu teşkil eden çerçeve
itibari ile- yaklaşık beşte birlik bir orana tekabül eden bu asılsız haberlerin
varlığı ister istemez eser ve müellifi hakkında eleştirilerin yapılmasına neden
olmuştur.
Bursevî’nin mevzû hadisler konusundaki görüşlerine daha önceki
bölümlerde değinildiği için burada onlara tekrar dönmek istemiyoruz. Şu
kadar var ki Bursevî genellikle hadisleri, hadisçilerden farklı olarak şer’-i
şerife uyduğu müddetçe mevzu dahi olsa makbul haberler kategorisinde
görmektedir. Bursevî tarafından makbul kabul edilen fakat hadis
münekkitlerinin eleştirisinden kurtulamamış olan hadislerden kısaca birkaç
örnek vermek sanırız meseleye tarafların bakış açısını göstermek açısından
yerinde olacaktır.
Bursevî, “Resûlullah (a.s.)’in övünerek; “Ben adil melik zamanında
doğdum”564 hadisini eserinde nakletmektedir. Hadis hakkında kritik yapan
Şevkânî, “hadisin aslı yok”565 derken, İbn Nuceym, Elbânî ve Sehâvî’de
onunla aynı kanaati paylaşmaktadır.566 Tecrîd sahibi Ahmed Naim
mukaddimesinde bu hadisi “aslı olmaksızın şayi olan Haber-i Meşhur’a”
563 Üniv. Kütüph. A, yazl nr. 1461, var. 35b-36b. (Naklen Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 180.) 564 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 16. 565 eş-Şevkânî, el-Fevâidu’l-Mecmua’, I, 327 (hno: 30). 566 Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 339 (hno: 915), el-Elbanî, es-Sisiletü’d-Duafa, IV, 414, es-Sehâvî, el-Mekâsidü’l-Hasene, s. 707 (hno:1271)
173
örnek olarak zikretmektedir.567 Yine müellifimiz Bursevî de, Sehâvî’nin hadis
hakkındaki “aslı yoktur” değerlendirmesine yer vermiş, böylece o hadisçilerle
aynı kanaati paylaştığını zımnen de olsa ifade etmiştir.568 Fakat bunun
yanında Bursevî, aynı hadise Hadis-i Erba’în Tercemesi’nde; “Zira eğerçi
ehl-i hadis onu tahric etmiştir, velâkin keşfen sahihtir” 569 demektedir.
Hadislerin sıhhati konusunda hadisçiler nakli esas alırlarken tasavvuf
ehli ise genelde keşf, ilham, rüya gibi nakil dışı yoları esas almaktadırlar.
Hadisçilerden Kâsimî’nin (v. 1332/1914), konu ile irtibatlı olarak söylemiş
olduğu “Hadisler ancak senetleriyle sâbit olurlar. Keşf ve kalp nûrları ile sabit
olmazlar. Allah’ın dininde iltimas ve ayrıcalığa yer yoktur. Velî olmanın ve
kerametin de burada ona bir etkisi olmaz”570 sözleri ile adeta ehl-i hadisin
görüşünü özetlemiş gibidir.
Yine bu cümleden olmak üzere Bursevî, Kâfirûn sûresi hakkında ki “Kim
bu sûreyi okursa şirkten temiz kalır, şeytanın tuzakları ondan uzaklaşır, en
büyük korkudan emin olur. Bu sûre Kuran’ın dörtte birine bedeldir” hadisini
nakletmektedir.571 Zikri geçen hadisin bir kısmı muteber hadis kaynaklarında
geçmekte iken572 “şeytanın tuzakları ondan uzaklaşır, en büyük korkudan
emin olur” kısmına ise herhangi bir muteber hadis eserinde rastlanamamıştır.
Bunun yanında haberimiz bu ilavesi ile beraber Bursevî’nin kendilerine itimat
duyduğu başta Beydavî olmak üzere Zamahşerî ve Ebû’s-Suûd gibi
müfessirlerin kitaplarında geçmektedir.573 Münavî, hadisin bu ilave kısmı
hakkında “mevzû” değerlendirmesinde bulunmaktadır.574 Hadis her ne kadar
567 Ahmed Naim, Tecrid, I, 106-107. 568 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 16. 569 Bursevî, Hadis-i Erba’în Tercemesi, s.182. 570 Muhammed Cemâluddîn Kâsimî, Kavâidü’t-Tahdîs min Funûni Mustalahi’l-Hadis, (tah. Muhammed Behcet el-Bîtâr), Beyrut, Dâru’n-Nefâis, 1987, s. 193. 571 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 528. 572 Tirmizî, Fadâilu’l-Kur’ân 10 (hno:2893, 2894), De’avât 22 (3403); Ebû Dâvud, Edeb 107 (hno:5055); Ahmed b. Hanbel, III, 146; Hâkim, el-Müstedrek, I, 754 (hno:2078); Dârimî, Fadâilu’l-Kur’ân 23 (hno:3427) 573 Kadî el-Beydavî, Envâru’t-Tenzîl, V, 539; ez-Zamahşerî, el-Keşşâf, IV, 293; Ebû’s-Suûd, İrşadu’l-Akli’s-Selim, VII, 212, IX, 207 574 el-Münavî, Fefhu’s-Semavî, III, 1130.
174
başı itibari ile sahih gibi görünse de mevcut ilaveleri ile mevzûdur. Bursevî’nin
hadisi bu şekilde eserine almasında hadisi eserlerinde nakleden bu
müfessirlere hüsn-i zan beslemesinin etkisi büyüktür. Aynı durum
“Yavrularınıza uyuyacakları zaman Kâfirûn sûresini okumayı tembih buyurun.
Böylelikle onlara hiçbir şey ilişemez”575 hadis-i şerifi içinde söz konusudur.576
Bursevî bu tür hadisleri kitabına alırken, nakledilen haberlerin insanların
hayrına bir yönünün olmasını ve manasının da şer’-i şerife uygun
bulunmasını yeterli görmüştür. Bu çerçevede o hadis âlimlerinin yaptığı
değerlendirmeleri, insanların pek çok hayırdan mahrum kalacakları endişesi
ile dikkate almamıştır. Tabiî ki esas olan dinin sağlam temeller üzerinde baki
kalmasını sağlamaktır. Yoksa insanları hayra teşvik ederken, onun temellerini
tahrif etmek olmamalıdır.
575 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X, 528; 576 Hadis, Sa’lebî tefsirinde senedsiz bir şekilde merfu’ olarak rivâyet etmiştir. Bk. es-Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, X, 315; el-İsbehanî, Meclisü İbn Fahir el-İsbehanî, s. 357. Bu rivâyet hakında yaptığımız araştırmada hadisin ravîlerinden Harun b. Kesir’in meçhul bir ravî olduğu ve onun Zeyd b. Eslem an Ebî Ümame an Übey sened zinciri ile sûrelerin faziletine dair aktardığı rivâyetlerin mahfuz olmadığı haber verilmektedir. Bk. İbn Hacer, Lisanu’l-Mîzân, VI, 181, İbn Adîy, el-Kamil fi Duafâi’r-Ricâl, VII, 127. Hadis bu yönü ile mevzûdur.
SONUÇ
Biz bu çalışmamızda, özellikle kendi coğrafyamızdan bir âlim olması ve
hakkında fazla bir araştırma yapılmaması sebebiyle onun Ruhû’l-Beyân
Tefsir’inin küçük bir bölümünü incelemeye esas aldık. Bu bağlamda ilk önce
müellifimizi ve onun zikri geçen eserini genel hatları ile tanıttık. Kavramsal
çerçeveyi şekillendirmek üzere, İşarî Tefisir ve metodu hakkında
değerlendirmelerde bulunduk. Müteakiben tezimizde esas aldığımız
rivayetler; kudsî, merfû, mevkûf türü rivayetler olmasından dolayı, hadisin
tarifini yapıp söyleyeni açısından hadisleri tahlile tabi tuttuk. Aynı zamanda
hadisçilerle mutasavvıflar arasındaki münasebetlere yer verdik.
Tezimizin ikinci bölümünde; Rûhu’l-Beyân Tefsirindeki, Fatiha Sûresi ile
Fil-Nâs Sûreleri arasındaki kısa sûrelerde geçen, kudsî, merfu’ ve mevkûf
türü 153 hadisin tahrici ve değerlendirmesini yaptık. İncelediğimiz hadisler
içersinde; “sahih, hasen, garip, zayıf, münker, mevzû” nitelikli rivayetlere
rastladık.
Aslında hadislerin sıhhatleri konusunda bazen net şeyler söylemek
mümkün görülmemektedir. Nitekim aynı hadis, bir âlime göre sahih olurken
başka bir âlime göre hasen hatta zayıf olarak değerlendirilebilmektedir. Yine
hadislerin kendilerine isnad edildiği kişiler konusunda da buna benzer
müşkiller yaşanabilmektedir.
Buna rağmen Rûhu’l-Beyan’da tahricini yaptığımız hadislerin sıhhati
konusunda bir oranlama yapmak gerekirse şu sonuca varmak mümkündür:
Söz konusu hadislerin; beşte üçlük kısmı sahîh, beşte birlik kısmı zayıf, beşte
birlik kısmı da mevzu ya da kaynağı bulunamayan hadislerden oluşmaktadır.
Bu tespitte ifade edilen oranlar, yaklaşık verilerdir. Teknik imkânların
gelişmesine bağlı olarak, kaynağı bulunamayan hadislerin de gün yüzüne
çıkartılması ile bu oranlamanın değişebileceği varsayılabilir.
176
Ayrıca tahricini yaptığımız mükerrerler dâhil 153 hadisin hangi
kaynaklarda yer aldığına dair kaba bir değerlendirme yaptığımızda şöyle bir
tablo ile karşılaşırız:
Kütüb-i Tis’a’da, yer alan merfu’ hadis sayısı 59, mevkuf hadis sayısı: 2,
Buhârî ve Müslim’de geçen Müttefekun Aleyh nitelikli hadis sayısı: 21,
Sadece Buharî’de geçen hadis sayısı: 5,
Sadece Müslim’de geçen hadis sayısı:7,
Kütüb-i Tis’a’da bulunmadığı halde diğer hadis kitaplarında (sahih,
müsned, musannef, sünen, mu’cem, derleme türü eserler, şerhler vb.) yer
alan merfu’ hadis sayısı: 27, mevkûf hadis sayısı: 28,
Hadis sahası dışında tefsir, tarih, ahlâk vb. eserlerde geçen merfu’
hadis sayısı: 25, mevkûf hadis sayısı: 28,
Ulaşabildiğimiz kaynaklar çerçevesinde kaynağını tespit edemediğimiz
merfu’ nitelikli rivayet sayısı: 10, mevkûf ise sadece 1 tanedir.
Bu tablodan hareketle Rûhu’l-Beyân’daki özellikle merfu’ nitelikli
rivayetlerin büyük çoğunluğunun Kütüb-i Tis’a ve diğer hadis kaynaklarında
yer aldığını söyleyebiliriz.
Son olarak İsmâil Hakkı Bursevî’nin sünnete ve hadislere bakışı
konusunda da şu tespitin altını çizebiliriz. O, diğer sûfîler gibi Resûlullah
(s.a.)’in sünnetine sımsıkı bir şekilde bağlıdır. Bunun birlikte muhaddislerde
görülen ilmî bir hadis yöntembiliminin kendisinde bulunduğunu söylemek pek
mümkün gözükmemektedir. Elbette bunda onun meslekten bir hadisçi
olmamasının etkisi büyüktür.
Bursevî’nin hadis kullanımında esas aldığı kıstas, çoğu zaman hadis
münekkitlerinin bir hadis hakkında söyledikleri sahih, zayıf ve mevzû gibi
177
değerlendirmeler değildir. O, hucciyetleri konusunda irşada yönelik bir gayeyi
ön plana çıkararak hadisleri; “makbul” ve “merdud” olmak üzere iki ana başlık
altında toplamış, manası şeriatın zahirine muhalif olmayan zayıf hatta mevzû
hadisleri makbul hadis kategorisinde değerlendirmiştir. Bu durum
incelediğimiz özellikle zayıf, mevzû ve kaynağı bulunamayan hadislerde
kendisini bariz bir şekilde göstermektedir.
Bursevî’nin kayda değer bir diğer yönü ise, kendilerine hüsn-ü zan
beslediği evliya ve ulemanın eserlerindeki hadisleri, herhangi bir tenkide tabi
tutmadan aktarmasıdır. Nitekim Rûhu’l-Beyân Tefsiri’ndeki tahricini
yaptığımız bölümler itibariyle, Bursevî’nin kendilerinden en fazla hadis
naklinde bulunduğu kaynaklar arasında; Kâdî el-Beydavî, Razî, Sa’lebî,
Semekandî, Suyutî, Zamahşerî, İbn Kesîr, Taberî, Kurtubî, Ebû’s-Suûd
Efendî ve İbn Arabî gibi zevâta ait ilgili eserlerin bulunduğu
gözlemlenmektedir.
178
KAYNAKÇA
KUR’ÂN-I KERİM
ABD B. HUMEYD, İbn Nasr Ebû Muhammed; el-Müntehab min Müsnedi
Abd b. Humeyd, Kâhire, Mektebetü’s-Sünne, 1408.
ABDURREZZÂK, Ebû Bekir Abdurrezzâk b. Hemmâm es-San’anî;
Musannef, I-XI, Beyrut, el- Mektebetu’l-İslâmiyye, 1403.
ACLÛNÎ, İsmâil b. Muahmmed; Keşfu’l-Hafa ve Muzîlu’l-İlbâs ammâ
İştehera mine’l-Ehâdisî âlâ Elsineti’n-Nâs, I-II, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-
İlmiye, 1418/1997.
AHMED B. HANBEL, Ebû Abdillah eş-Şeybanî; Müsnedü Ahmed b. Hanel,
I-VI, İstanbul, Çağrı yy., 1982.
ALİ eL-KÂRÎ, İbn Sultan el-Herevî; el-Esrâru’l-Merfû’a fi’l-Ahbâri’l-
Mevdû’a, (Tah. Abdulfettah Ebû Gudde), Beyrut, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye,
1994.
ALI el-MUTTÂKÎ, Ali b. Husameddin; Kenzu’l-Ummâl fi Süneni’l-Ef’ali ve’l-
Akvali, I-XVI, Beyrut, Müessesetü’r-Risale, 1989.
ALTINTAŞ, Hayrani; “Tasavvuf”, AÜİFD, Ankara, cilt: XXXI, 1989, s.76.
ÂLÛSÎ, Ebu Fadl Şihabüddin es-Seyyid Mahmud; Rûhu’l-Mea’nî, I-XXIX,
Beyrut, Dâru’l-Fikr, t.y.
AŞKAR, Mustafa; Tasavvuf Tarihi Literatürü, Ankara, Kültür Bakanlığı yy.
2001.
ATEŞ, Süleyman; Sülemî ve Tasavvufî Tefsîri, İstanbul, Sönmez Neşriyat,
1969.
İşârî Tefsir Okulu, AÜİF yy., Ankara-1976.
AVCI, Seyit; Hadis İlmi Hadisçilerin Fazileti ve Kırk Hadis, Konya, Esar
yy., 2004.
Sûfîlerin Hadis Anlayışı, Konya, Ensar yay., 2004.
AYNÎ, Mehmet Ali; Tasavvuf Tarihi, (sad. Hüseyin Rahmi Yananlı), İstanbul,
Kitabevi yy., 2000.
Türk Azizleri İsmâil Hakkı, İstanbul, Marifet Basımevi, 1944.
AYDEMİR, Abdullah; Tefsirde İsrailiyyat, İstanbul, Beyan yy., t.y.
179
AYDINLI, Abdullah; Doğuş Devrinde Tasavvuf ve Hadis, İstanbul, Seha
Neşriyat, t.y.
“Merfu”’, DİA, , XXIX, Ankara, 2004, s. 180.
“Mevkûf” , DİA, XXIX, Ankara-2004, s. 457.
el-AZÎM ÂBADÎ, Muammed Şemsu’l-Hakk; Avnu’l-M’abud, I-XIV, Beyrut,
Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1415.
BEĞAVÎ, Ebû Muhammed el-Hüseyin b. Mesu’d; Mea’limu’t-Tenzîl, I-VIII,
Dâru Tayyibe, Cidde- 1997.
BEYHAKÎ, Ebû Bekir Ahmed b. El-Hüseyin; Delailu’n-Nübüvve, I-VI, Beyrut,
Dâru’l-Kütübi’l-İliyye, 1405
Sünenü’l-Beyhakî’l-Kübra, I-X, Mekke, Mektebetu Dari’l-Bâz, 1994.
Şuabu’l-İman, I-VII, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut–1410
BEYKÛNİYYE, Ömer b. Muhmmed b. Futuh; Şerhu’l-Manzumetü’l-
Beykûniyye, (cem ve tertib eden: Abdullah Siracüddin), Dimeşk, Matbaatü’s-
Sabâh, t.y.
BİLMEN, Ömer Nasuhi; Büyük Tefsir Tarihi, I-II, İstanbul, Bilmen yy., 1974.
BUHÂRÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil; el-Camiu’s-Sahih, Riyad,
Dâru’s-Selam, 2000.
et-Târihu’l-Kebîr, I-VII, Beyrut, Dâru’l-Fikr, t.y.
BURSEVÎ, İsmâil Hakkı; Tefsiru Rûhi’l-Beyân, I-X, İstanbul, Matbaayı Âli
Osmaniye, 1926.
Ferahu’r-Rûh bi Şerhi Muhammediyye, I-II, İstanbul, Bosnavî Hac
Muharrem Efendi Matbaası, 1294.
Hadis-i Erbaîn Tercemesi, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1307.
Kenz-i Mahfî, İstanbul-1290.
Kitabü’l-Müteferrikât, vr. 7b, Süleymaniye- Esad Efendi
Kütüphanesi, sıra no: 1667.
Kitabu’n-Necat, (sad. İ. Turgut Ulusoy), İstanbul, Hisar yy. 1983.
Kitabü’n-Netice, (haz. Ali Namlı, İmdat Yavaş), I-II, İstanbul, İnsan
yy., 1997.
Kitabü’s-Silsileti’l-Celvetiyye, İstanbul, Haydarpaşa Hastahanesi
Matbabaası, 1291.
180
Pend-i Attar, İstanbul, Matbaatü Mühîb, 1287.
Rûhu’l-Beyân, Tercüme baskısı devam etmekte, (ter. H. Kâmil
YILMAZ, Ömer çelik, Süleyman Derin, Mehmet Toprak, Murat Üstün),
İstanbul, Erkan yy., 2005.
Rûhu’l-Mesnevî, I-II, Matbaa-ı Amire, İstanbul-1287
Şerh-i Erbaîne Hadisen, İstanbul, Darü't-Tıbaati'l-Amire, 1253.
Şerh-İ Pend-İ Attâr, İstanbul, Matbaatu Muhib, 1287.
Tamâmu’l-Feyz, (Ali Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî ve Tamâmu’l-Feyz,
yayınlanmamış yüksek lisans tezinin Arapça tahkîk kısmı), İstanbul, MÜSBE.
1994
Tuhfe-İ İsmâiliyye, İstanbul, Basîret Gazetesi Matbaası, 1292.
BURSALI, Mehmet Tahir; Osmanlı Müellifleri, (haz. A. Fikri Yavuz, İsmail
Özen), I,II, İstanbul 1972.
Büyük Türk Klasikleri, (Haz. Komisyon), I-X, İstanbul, Ötüken yy., 1988.
CEBECİOĞLU, Ethem; “Prof. Nicholson’ın Kronolojik Esaslı Tasavvuf
Tarifleri”, AÜİFD, sayı: XXIX, s. 387-406.
CERRAHOĞLU, İsmail; Tefsi Usûlü, Ankara, TDV yy., 2004.
Tefsir Tarihi, I-II, Ankara, DİB yy., 1988.
ÇAKAN, İsmail Lütfi; Hadis Usûlü, İstanbul, MÜİF yay., 1990
DÂREKUTNÎ, Ali b.Ömer Ebû’l-Hasan el-Bağdadî; es-Sünen, I-IV, Beyrut,
Dâru’l-Ma’rife, 1386/1966.
DÂRİMÎ, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman b. Behrâm; es-Sünen, I-
II, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, 1407.
DEYLEMÎ, Ebû Şucâ’ Şîrûye b. Şehredâr b. Şîrûye; Firdevs bi Me’sûri’l-
Hitâb, I-V, Beyrut Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1986.
DOĞRUL, Ömer Rıza; İslâmiyetin Geliştirdiği Tasavvuf, İstanbul, Ahmed
Hâlis Kitabevi, 1948.
EBÛ’L-BEKÂ; Külliyât, Emiriye Matbaas,1288.
EBÛ DÂVUD, Süleymân b. El-Eş’as es-Sicistânî el-Ezdî; es-Sünen, Riyad,
Dâru’s-Selam, 2000.
EBÛ’L-FiDÂ, Muhammed Yâsîn b. Muhammed İsa el-Fâdânî el-Mekkî; el-
Acâletü fi’l-Ehâdisi’l-müselsele, Dimeşk, Dâru’l-Besaîr, 1985.
181
EBÛ LEYS es-SEMERKÂNDÎ, Nasr b. Muhammed b. Ahmed; Bahru’l-Ûlûm,
I-III, Beyrut, Darû’l-Fiker, t.y.
EBÛ NUÂYM, Ahmet el-İsfahanî, Hilyetü'l-Evliya, I-X, Beyrut, Dâru’l-
Kütübi’l-Arabî, 1405.
EBÛ’S-SUÛD, Muhmmed b. Muhammed el-Amadi, İrşadu’l-Akli’s-Selim ila
Mezâye’l-Kitâbil-Kerim, I-IX, Beyrut, Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, t.y.
EBU TALiB el-MEKKÎ; Kûtu’l-Kulûb fi Muameleti’l-Mahbub ve Vasfu
Tarikı’l-Mürid ilâ Makâmi’t-Tevhid, (çev.Yskup Çiçek, Dilaver Selvi), I-IV,
İstabul, Semerkand yy., 2004.
EBÛ YA’LÂ, Ahmed b. Ali el-Müsennâ e-Mevsılî; Müsned, I-XIII, Dımeşk,
Dâru’l-Me’mun li’t-Turas, 1984.
ERDEM, Hasan Hüsnü; İlahî Hadisler, Ankara, DİB yy., 1982.
el-ELBANÎ, Muhammed Nasirud’-Din, Sahihu ve Daifu’l-Camiu’s-Sağir, el-
Mektebetü’l-İslâmiyye, t.y.
es-Silsiltü’l-Ehâdisi’d-Dâifiyye, I-XI, Beyrut, Mektebetu’l-Meârif, ts
ELMALILI, Hamdi Yazır; Hak Dini Kur’ân Dili, (sad. İsmail Karaçam, Emin
Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel, NedimYılmaz), I-X, İstanbul, Azim
Dağıtım, 1192.
ERAYDIN, Selçuk; Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, Marifet yy., 1990.
FAZLUR RAHMAN; İslâm, (Çev. Mehmet Dağ, Mehmet Aydın), Ankara,
Selçuk yy., 1996.
el-FiRUZ ÂBADÎ, Muhammed b.Y’akub; Kamusu’l-Muhît, Beyrut,
Müessetü’r-Risale, t.y.
GAZZÂLÎ, Zeynü’d-Din; İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn, (ter. Ahmed Serdaroğlu), I-IV,
İstanbul, Bedir yy., t.y.
GÜNGÖR, Erol; İslâm Tasavvufunun Meseleleri, İstanbul, Ötüken Neşriyat,
1982.
HÂKİM, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah en-Neysâbûrî; el-Müstedrek
ale’s-Sahîhayn, (thk. M. Abdulkadir Atâ), I-IV, Beyrut, 1411/1990.
Ma’rifetü Ulûmi’l-Hadis, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1977.
182
HATÎB el-BAĞDÂDÎ, Ebu Bekir Ahmed b. Ali b. Sabit; el-Kifâye fiİlmi’r-
Rivâye, (tah. Ebû Abdillah es-Sûrakî, İbrahim Hamdî el-Medeni), Medine,
Mektebetü’l-İlmiyye, - ts
el-Câmi’ li Ahlâkı’r-Ravî ve Edebi’s-Sâmi’,I-II, Riyad, Mektebetü’l-
Meârif, 1403.
Şerefu Ashâbi’l-Hadis, (haz. Mehmed S. Hatiboğlu), Ankara, DİB
yy., 1991.
Târîhu Bağdâd, I-XIV, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, t.y.
HATİBOĞLU, Mehmed Said; “İlk Sufilerin Hadis/Sünnet Anlayışları Üzerine”,
İslâmiyât Degisi, cild II, sayı 3, Ankara, Temmuz-Eylül, 1999, s. 7-14.
HEYSEMÎ, Nureddin Ali b. Ebû Bekir; Memau’z-Zevâid Ve Menbeu’l-
Fevaid, I-X, Beyrut, Dâru’l-Fiker, 1412.
el-IRAKÎ, Ebû’l-Fazl; el-Muğnî an Hamli’l-Esfâr, Riyad, Mekebetü Taberiyye,
1415/1995.
el-ISFEHÂNÎ, Râğıb Hüseyin b. Muhammed; el-Müfredât fi Ğarîbi’l-Kur’ân,
Mısır, Meymuniyye Matbaası, 1324.
ITR, Nûreddin; Menhecu’n-Nakd fi Ulûmi’l-Hadis, Dımeşk, Dâru’l-Fikr,
1981
İBN ARABÎ, Muhyiddîn Ebû Abdullah Muhammed el-Hatemî et-Taî; el-
Fütûhâtu’l-Mekkiyye, I-IV, Mısır, 1329.
Şeceretü’l-Kevn, Bulak, Matbaatü’l-Kübra, 1282.
İBN ADÎY, Abdullah b. Adiy b. Abdullah b. Muhammed Ebû Ahmed el-
Cürcanî; El-Kâmil fi Duâfâi’r-Ricâl, I-VII, Beyrut, Dâru’l-Fiker, t.y.
İBN CEVZÎ, Abdurrahman b. Ali; el-İlelu’l-Mütenâhiye, I-II, Beyrut, Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 1403.
İBN EBÎ ŞEYBE, Ebû Bekir Abdullah b. Muahammed; el-Musannef fi’l-
Ehâdisi ve’l-Asâr, (tah. Kemâl Yusuf el-Hût), I-VII, Riyad, Mektebetü’r-Rüşd,
1409.
İBN HACER, Ahmed b. Ali el-Asklanî; Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, I-
XIII, Beyrut, Dâru’l-Ma’rife, 1379.
Lisau’l-Mizan, I-VII, Beyrut, Müessesetü’l-A’lemiyyi, 1986.
Nüzhetü’n-Nazar fî Tavzîhi Nuhbeti’l-Fiker, Dımaşk, 1481/1992.
183
Tabakâtü’l- Müdellisîn, Umman, Mektebetü’l-Menâr, 1403.
Takribut’t-Tehzîb, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1415.
Telhîsu’l-Habîr fi Ehâdîsi’r-Râfiî’l-Kebîr, I-II, Medine, 384
İBN HALDUN, Ebu Zeyd Abdurrahman; Mukaddime,(ter. Süleyman Uludağ),
I-II, İstanbul, Dergah yy., 1991.
İBN HALLiKÂN, Ebû’l-Abbâs Şesü’d-Dîn Ahmed Muhammed; Vefayâtü’l-
A’yan ve Ebnâü Ebnâü’z-Zamân, (Tah. İhsan Abbas), I-VII, Beyrut, Dâru’s-
Sâdır, t.y.
İBN HiBBAN, Muhammed b. Hibban b. Ahmed Ebû Hatim; el-Mecruhîn, I-III,
Haleb, Dâru’l-Va’yî, t.y.
es-Sâhih, I-XVIII, Beyrut, Müessesetu’r-Risale, 1414.
es-Sikât, I-IX, Beyrut, Dâru’l-Fikr, 1975.
İBN HiŞÂM, Abdulalh b. Hişam b. Eyyub; es-Sîretü’n-Nebeviyye li İbn.
Hişâm, I-VI, Beyrut, Dâru’l-Cîl, 1411.
İBN KESÎR, Ebû’l-Fidâ İsmaîl b. Ömer; el-Bidaye ve’n-Nihaye, I-XIV, Beyrut,
Mektebetü’l-M’aruf, t.y.
Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, I-IV, Kâhire, Müessesetü’l-Muhtâr, 2002.
İBN KAYYÛM el-CEVZİYYE, Şemseddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ebî
Bekir; el-İlelü’l-Mütanâhiyye fi’l-Ehâdisî’l-Vâhiyye, (Tah. Halîl el-Mîs), I-II,
Beyrut Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1403.
el-Menâru’l-Münîf es-Saîih ve’d-Dâîf, Haleb, Mektebetü’l-Matbûâti’l-
İslâmiyye, 1994.
İBN MÂCE, Ebû Abdillah Muhammed b.Yezîd el-Kazvînî; es-Sünen, Riyad,
Dâru’s-Selam, 2000.
İBN MANZÛR, Muhammed b. Mukrim; Lisânu’l-Arab, I-XV, Beyrut, Dâru’s-
Sâdr, t.y.
İBN SALÂH, Ebû Amr Osman b. Abdirrahmân es-Şehrezûrî; Ulûmu’l-Hadis,
Mektebetü’l-Fârâbî, 1984.
İBN TEYMİYE, Takıyyuddîn Ahmed; Mecmeu’l-Fetâvâ, I-XXXVIII, Beyrut,
1978.
184
DİYANET İLMİHAL, (Haz. Hüseyin Algül, Yunus Apaydın, Ali Bardakoğlu,
İbrahim Kâfî Dönmez, Mehmet Erkal Ömer Faruk Harman, Ahmed Saim
Kılavuz, Süleyman Uludağ, İrfan Yücel), I-II, İstanbul, İSAM, 2000.
el-İSBEHANÎ, Ma’mer b. Abdulvahîd Muhammed b. Fahir Ahmed; Meclisü
İbn Fahir el-İsbehanî, Lübnan, Mektbetü’l-Beşâirü’l-İslâmiyye, 1422/2001.
İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ, (haz. Komisyon), I-V, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi yy., 1997.
İZMİRLİ, İsmâil Hakkı; Yeni İlmi Kelâm, (Haz. Sabri Hizmetli), Ankara,
Umran yy., 1981.
Siyer-i Celile-i Nebeviye, (Haz. İsmâil Hakkı Uca), İstanbul, Esra
yy,1996.
Mutasavvife Sözleri mi, Tasavvufun Zaferleri mi? Hakkın
Zaferleri, İstanbul, Evkaf-I İslâmiyye Matbaası, 1342.
KABAKLI, Ahmet; Türk Edebiyatı, I-II, İstanbul, TEV yy., 1978.
KÂDÎ İYÂD, Ebû’-l Fadl Iyâd b. Musa el-Yahsubî; eş-Şifâ bi Ta’rîfî Hukuku’l-
Mustafâ, Kâhire, Mektebetü’z-Zehrân, 1977.
KANDEMİR, Yaşar, “Hadis, DİA, XV. Cilt, İstanbul, 1987, s. 27.
Mevzû Hadisler, DİB yy., Ankara-1975
KANDUZÎ, Süleyman Hüseyni Belhi; Yenâbîu’l-Mevedde, İstanbul,
Matbaatu'ş-Şirketi'l-İraniyye, 1302.
KARA, Mustafa; Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul, Dergâh yy., 1999.
“Tasavvuf”, IV, 267, İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış
Ansiklopedisi, I-IV, İstanbul, İFAV yy., 1997.
el-KARADAVÎ, Yusuf; Sünneti Anlamada Yöntem, (çev. Bünyamin Erul),
Kayseri-1993
KARAMAN, Hayrettin; Günümüz Meseleleri, I-II, İstanbul, İSİAV, 1974.
KÂSİMÎ, Muhammed Cemâluddîn; Kavâidü’t-Tahdîs min Funûni
Mustalahi’l-Hadis, (tah. Muhammed Behcet el-Bîtâr), Beyrut, Dâru’n-Nefâis,
1987.
KETTÂNÎ, Muhammed b. Ca’fer; Hadis Litaratürü (er-Riaâletü’l-Mustarefe li
Beyâni Meşhuri Kütübi’s-Sünneti’l-Müşerrefe), (ter. Yusuf Özbek), İstanbul,
İz yy., 1994.
185
KILIÇ, Hulusi; “Fîrûzâbâdî” DİA, XIII. Cilt, İstanbul-1996, s. 142-143.
KIRBAŞOĞLU, Hayri; İslâm Düşüncesinde Sünnet, Ankara, Ankara Okulu
yy., 1996
KOÇYIĞIT, Talat; Hadis Istılahları, Ankara, Rehber yy., 1992.
el-KURTUBÎ, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed; el-Cami’ li Ahkâmi’l-
Kur’ân, I-XX, Kâhire, Dâru’ş-Şa’b, 1372.
El-KUŞEYRÎ, Abdülkerim b. Hevâzin; Kuşeyrî Risalesi, (ter. Şeyhülislâm
Hoca Sâdeddin Efendi), İstanbul, Yasin yy., 2003.
KUTLUER, İlhan; “Mistisizm”, DİA, XXXI. Cilt, İstanbul, 2006, s. 190
KÜÇÜK, Hülya; Tasavvuf Tarihine Giriş, Konya, Nükte yy., 2004.
LEKNEVÎ, Muhammed Abdülhay; el-Ecvibetü’l-Fâdile li’l-Esiletü’l-Aşratü’l-
Kâmile, (Te’lif: Abdulfetteh Ebû Ğudde), Beyrut, Mektebetü Matbûati’l-
İslâmiyye, 1997.
MUBÂREKFÛRÎ, Ebû’l-Ula Muhammed Abdurrahmân b. Abdurrahîm;
Tuhfetü’l-Ahvezi bi Şerhi Câmii’t-Tirmizî,, I-X, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-
İlmiyye, ts,.
Mukaddimetü Tuhfeti’l-Ahvezi bi Şerhi Câmii’t-Tirmizî, Beyrut,
Dâru’l-Fiker, 1415/1995.
MÜCAHiD, Mucahid b. Cübeyr el-Mahzumî; Tefsîru Mücahid, Beyrut, I-II,
Menşuratu’l-İlmiyye, t.y.
MUHAMMED b. HASAN, Şemseddin Ebû Muhammed; Tuhfetu’r-Ravî fi
Tahrici Ehadisi’l-Beydavî, Medine Melik Abdulaziz Kütüphanesi Arif Hikmet
El Yazması Eserler Kısmı, nr: 288 (23/132).
MUHMUD et-TAHHÂN, Teysîru Mustalahi’l-Hadis, İstanbul, Dersaâdet, t.y.
Usûlü’t-Tahrîc ve Dirâsetü’l-Esanîd, Riyad, Mektebetü’l-Meârif,
1996.
MÜSLiM, Ebû’l-Huseyn Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî; Sahîhu Müslim,
Riyad, Dâru’s-Selam, 2000.
MÜNAVÎ, Abdurrauf b. Tâc; Feyzu’l-Kadir Şerhu Camiu’s-Sağir, I-VI,
Mısır, Mektebetu’l-Ticareti’l-Kübra, 1356.
Fefhu’s-Semavî, I-III, Riyad, Dâru’l-Asıme, t.y.
186
el-İthâfâtü’s-Seniyye bi’l-Ehâdisi’l-Kudsiyye, Lübnan,
Müessesetü’r-Risâle, t.y.
MUSA El-UKAYLÎ, Ebû Cafer Muhammed b. Ömer b. Musa; Duafau’l-Kebir,
I-IV, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1404.
MUVATTA, Malik b. Enes; Kâhire, Mektebetü’s-Safâ, 2006.
NAiM, Ahmed, MİRAS; Kamil; Sahihi Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih
Tercemesi, I-XII, Ankara, Başbakanlık Basımevi, 1980.
NAMLI, Ali; “İsmâil Hakkı Bursevî”, DİA, XXIII. Cilt, İstanbul, 2001.
İsmâil Hakkı Bursevî, İstanbul, İnsan yy., 2001.
NESÂÎ, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb; es-Sünen, Riyad, Dâru’s-Selam,
2000.
NEVEVÎ, Muhyidin Ebû Zekeriyâ Yahyâ b. Şeref; el-Minhâcü Şerhu Sahîhi
Müslim b. El-Haccâc, I-XVIII, Beyrut, Darü İhyâi’t-Türasi’l-Arabiyye, 1392.
el-Ezkâru’l-Müntehibe min Kelâmi Seyyidi’l-Ebrâr, Beyrut, Dâru’l-
Kütübi’l-İmmiyye, 1404/1984.
O’LEARY, D. Lacy; İslâm Düşüncesi ve Tarihteki Yeri, (çev. Hüseyin
Yurdaydın, Yaşar Kutluay), Ankara, AÜİF yy., 1971;
ÖZKIRIMLI, Atilla; Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, I-V, İstanbul, Cem yy.,
1990.
ÖZTÜRK, Mustafa; “Tefsirde Zahir-Bâtın Düalizmi ya da Tasavvufî Aşırı
Yorum”, İslâmîyat Dergisi, Ankara, cilt 2, sayı 3, 1999.
ÖZTÜRK, Yaşar, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnete Göre Tasavvuf, İstanbul,
Fatih yy., 1979.
RAMEHURMUZÎ, el-Hasan b. Abdirrahman; el-Muhaddîsü’l-Fasıl beyne’r-
Râvî ve’l-Vâî, Beyrut, Dâru’l-Fiker, 1404.
R. A. NICHOLSON, Tasavvufun Menşei Problemi, (ter. Abdullah Kartal),
İstanbul, İz yy., 2004.
er-RAZÎ, Fahreddin Muhammed b. Temîm; et-Tefsiru’l-Kebîr, I-XXXII,
Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1421.
187
es-SA’LEBÎ, Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrahim; el-Keşfu ve’l-
Beyân, I-X, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyye, 1422.
es-SEHÂVÎ, Şemsüddin Muhammed b. Abdirrahman, el-Mekâsıdu’l-Hasene
fi Beyâni Kesîrin mine’l-Ehâdisi’l-Müştwehira ale’l-Elsine, Dâru’l-Kütibi’l-
Arabî, Beyrut-1405.
Fethu’l-Muğîs Şerhu Elfiyeti’l-Hadis, I-III, Lübnan, Dâru’l-Kütibi’l-
İlmiyye, 1403.
es-SERRÂC, Ebû Nasr Abdullah b. Ali; el-Lüma’ fi’t-Tasavvuf, (çev. Hasan
Kamil Yılmaz, İslâm Tasavvufu), İstanbul, Altınoluk yy., 1996.
SUBHî es-SALİH, Hadis İlimleri ve Istılahları, (ter. M. Yaşar Kandemir),
Türk Ankara, Tarih Kurumu Basımevi, 1973.
es-SUHEYLÎ, Abdurrahmân b. Abdillah el-Hasâmî; er-Ravdu’l-Enef fi Tefsîri
Sireti’l-Nebeviyye li İbn. Hişâm, I-IV, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997.
SUNAR, Câvit; Tasavvuf Tarihi, Ankara, AÜİF yy., 1975.
es-SUYUTÎ, Celalüddîn Abdurrahman b. Ebî Bekir; Tefsîrul-Celâleyn, I-II,
İstanbul, Salâh Bilici Kitabevi, t.y.
El-İtkân fi Ulumi’l-Kur’ân, I-II, Mısır, Ezheriyye Mat., 1318.
Tedrîbu’r-Ravî fi Şerhi Takrîbi’n-Nevevî, I-II, Riyad, Mektebetü’r-
Riyadi’l-Hadisiyye, t.y.
es-SÜHREVERDÎ, Şihabeddin Ömer b. Muhammed; Avâriu’l-Ma’ârif,
Beyrut, Dâru İhyâit-Türâs el-Arabî, t.y.
eş-ŞA’RÂNÎ, Abdülvehhab b. Ahmed; Tabakâtü’l-Kübrâ,I-II, Mısır,
Matbaatu’l-Amire el-Osmaniyye, 1316.
eş-ŞÂTIBÎ, Ebû İshâk İbrahim b. Musa; el-İ’tisâm, (çev. Ahmet İyibildiren), I-
II, İstanbul, Kitap Dünyası yy., 2003.
eş-ŞEVKÂNÎ, Muhammed b. Ali b. Muhammed; el-Fevâidu’l-Mecmuâtu f’l-
Ehâdisi’l-Mevduâ, (tah. Abdurrahman Yahya el-Muallimî), Beyrut,
Mektebetü’l-İslâmiyye, 1407.
Neylü’l-Evtâr min Ehâdisi Seyyidi’l-Ahyâr, I-X, Mısır, İdaretü’t-
Tabaâti’l-Müniriyye, t.y.
et-TABERÂNÎ, Süleyman b. Ahmed b. Eyyub Ebû’l- Kasım; el-Mu’cemu’l-
Kebîr, I-XX, Musul, Mektebetu’l-Ulumi ve’l-Hikem, t.y.
188
el-Mu’cemu’l-Vasit, I-X, Kâhire, Dâru’l-Harameyn, 1415.
el-Mu’cemu’s-Sağîr, I-II, Beyrut, Mektebetu’l-İslâmiyye, 1985.
et-TABERÎ, Muhammed b. Cerir b. Yezid b. Kesîr b. Ğalib el-Âmalî; Tarihu’l-
Ümemi ve’l-Muluk, I-V, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1407.
Cami’u’l-Beyan fi Te’vili’l-Kur’ân, I-XXIV, Beyrut, Müessesetü’r-
Risale, 1420
et-TEBRÎZÎ, Muhammed b. Abdillah el-Hatîb; Mişkâtü’l-Mesabîh, I-III,
Beyrut, el-Mektebetü’l-İslamiyye, 1405.
TANPINAR, Ahmet Hamdi; Beş Şehir, İstanbul, MEB, 1969.
TİRMİZÎ, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre; el-Câmu’s-Sahîh, Riyad,
Dâru’s-Selam, 2000
TÜRK ANSİKLOPEDİSİ, (Haz. Komisyon), I-XXXIII, Ankara, MEB. yy., 1972.
UKAYLÎ, Ebu Ca’fer Muhammed b. Ömer b. Musa; ed-Duafâü’l-Ukaylî, I-IV,
Beyrut, Mektebetü’l-İlmiyye, 1984.
ULUDAĞ, Süleyman; İslâm Düşüncesinin Yapısı, İstanbul, Dergah yy.,
1979.
“Bâtın İlmi”, DİA, V. Cilt, 189, İstanbul-1992, s. 189.
“İşârî Tefsir”, DİA, XXIII. Cilt, İstanbul-2001, s. 424.
UYSAL, Muhittin; Tasavvuf Kültüründe Hadis, Konya, Yediveren yy.,
20001.
YILDIRIM, Ahmed; Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki
Dayanakları, Ankara, TDV yy., 2000.
YILDIZ, Sakıp; “Büyük Türk Müfessiri İsmâil Hakkı Bursevî’nin Hayatı”,A.Ü.
İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, sayı 1, Erzurum, Aralık-1976.
YILMAZ, Doç. Dr. Hasan Kamil; Tasavvufî Hadis Şerhleri ve Konevî'nin
Kırk Hadis Şerhi, İstanbul, MÜİF yy., 1990.
YILMAZ, Hayati; “Kudsî Hadis”, DİA, XXVI. Cilt, İstanbul, 2002, s. 320..
ez-ZEHEBÎ, Hamd b. Ahmed Ebû Abdillah ed-Dimeşkî; el-Kâşif fi Ma’rifeti
Men Lehü Rivâyetün fi’l-Kütübi’s-Sünneti, I-II, Cidde, Müessesetü Uluv,
1992.
ez-ZEHEBÎ, Muhammed Huseyn; et-Tefsîr ve’l-Müfessirun, I-III, Mısır,
Dâru’l-Kütibi’l-Hadis, 1976.
189
ez-ZERKEŞÎ, Muhammed b. Bahadır b. Abdullah; el-Burhân fi Ulumi’l-
Kur’ân, I-IV, Beyrut, Dâru’l-Ma’rife, 1391.
ez-ZERKEŞİ, Bedruddîn Ebû Adillah Muhammed b. Abdillah; et-Tezkira fi’l-
Ehâdisi’l-Müştehira, (Thk. Mustafa Abdulkadir Atâ), Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye, 1986.
ez-ZAMAHŞERÎ, Eb’û’l-Kasım Carullahi Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâfu an
Hakâikı’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîli fi Vücuhi’t-Te’vîl, I-IV, Beyrut, Dâru’l-
Ma’rife, t.y.
190
ÖZET
SAĞLAM İbrahim, Rûhu'l-Beyân Tefsirindeki Namaz Sûrelerinde Geçen
Hadisler (Fâtiha ve Fil-Nâs Sûreleri), Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.
Bursevî’nin Rûhu’l-Beyân tefsirinde geçen hadislerin küçük bir
bölümünün konu edildiği bu çalışma, bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır.
Giriş bölümünde, İsmâil Hakkı Bursevî değişik yönleri ile tanıtılmıştır.
Onun hacimce en büyük eseri olan Rûhu’l-Beyân Tefsiri genel hatları ile ele
alınmıştır.
Birinci bölümde, bir disiplin olmaları açısından; tasavvuf, tefsir ve hadis
ilimlerinin birbiri ile ilişkileri ortaya konmuştur. Hadisçiler ile Sûfîler arasındaki
münasebetler incelenmiş, “İşarî Tefsir Metodu” ile yazılan tefsirlerde
hadislerin işlevselliği ortaya konmuştur.
İkinci bölümde, tezimizde esas aldığımız bölümdeki Kudsî, Merfû ve
Mevkuf türü hadisler, metinleri ile birlikte verilmiştir. Bu hadislerin kaynakları
gösterilip değerlendirmelerde bulunulmuştur. Müteakiben Bursevî’nin
hadisçiliği işlenmiş ve çalışmamızda incelediğimiz hadisler senedleri,
metinleri, yorumları ve sıhhatleri yönü ile tahlil edilmiştir.
Anahtar Kelimeler:
1. Bursevî
2. Rûhu’l-Beyân
3. İşarî Tefsir
4. Namaz Sureleri
5. Tahric.
191
ABSTRACT
SAGLAM İbrahim, The Hadiths İn The Quranic Commentary of Rohul-
Bayan That Used in The Surahs of Prayer (The Surahs of the Opining (al-
Fatiha) and from the Elephant (al-Fil) to Mankind (an-Nâs)), Master Thesis,
Ankara, 2007.
The present work subjected Quranic Commenter Bursavi and some
hadiths that used in his Quranic commentary “Rohul-Bayan”. There is an
introduction and two sections in this study.
The section of inroductory is about his life on different ways and
introducingof his Qur’anic commentary that was his big study with general
revealing.
In the first section; we explained the connection between the knowlidge
of Sufism, Qur’anic commentary and Hadith as they are a discipline. Then we
investigated the connection between sufies and hadith studiers then
explained the method of commentary of pointing out and the role of hadiths in
the Qur’anic commentary.
Te second section included the hadiths of Kodsi, Marfu and Mavkuf with
their statements that found in the section of we focused on in this present
work. Then we explained the sources of these hadiths and criticized them. By
the way we explained Bursavi’s biography as a hadith studier. Then all
hadiths that investigated in this study are criticized with their narrator,
statements, comments and trusty.
Key Words:
1. Bursavi
2. Rohul-Bayan
3. Commentary of Pointing out
4. The Surahs of Prayer
5. Seperating.