rosa luxemburg

8
8/4/2019 Rosa Luxemburg http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 1/8 Rosa Luxemburg Yazıları 1 Mayıs Düşüncesi İlerliyor Rosa Luxemburg 1 Mayıs 1913 Emperyalizmin vahşi taşkınlıkları arasında, dünya proletaryasının bayramı yirmi dördüncü kez kutlanıyor. 1 Mayıs’ın kutlanması yolunda bir çağ açan kararın alınmasından bugüne kadar geçen çeyrek yüzyıl içinde meydana gelen olaylar, tarihin akışında önemli bir evreyi oluşturuyor. 1 Mayıs gösterileri ilk kez yapılmaya başlandığında, Enternasyonal'in öncüsü olan Alman işçi sınıfı da, aşağılık bir olağanüstü yasanın (Anti Sosyalist yasa) zincirlerini kırıyor ve özgür, yasal bir gelişme yoluna giriyordu. Dünya pazarında 1870'lerdeki bunalımı izleyen uzun çöküntü dönemi aşılmış ve kapitalist ekonomi, yaklaşık on yıl kadar sürecek olan olağanüstü bir büyüme evresine girmişti. Öte yandan, dünya barışının bozulmadığı yirmi yıllık bir dönem boyunca insanlık modern Avrupa devlet sisteminin kan içinde vaftiz edildiği savaş dönemlerini hatırlayarak, derin bir soluk almıştı. İnsanlığın barışçı-kültürel bir gelişim yolunda ilerlemesi için engel yokmuş gibi görünüyordu; sosyalizmin safları içinde, emek ile sermaye arasında akılcı, barışçı bir tartışmanın yaşanabileceği umutları ve yanılsamaları filiz veriyordu. 1890'ların başlarına damgasını vuran, “iyi niyete elini uzatmak” gibi önerilerdi. 1890'ların sonlarına damgasını vuran ise, “sosyalizme yavaş yavaş, adim adim ilerleme” vaatleriydi. Bunalımların, savaşların ve devrimlerin geçmişte kaldığı, bunların

Upload: sosyalizmkutuphanesi

Post on 07-Apr-2018

222 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 1/8

Rosa Luxemburg Yazıları

1 Mayıs Düşüncesi İlerliyor 

Rosa Luxemburg

1 Mayıs 1913

Emperyalizmin vahşi taşkınlıkları arasında, dünya proletaryasının bayramı yirmi dördüncü kez kutlanıyor. 1

Mayıs’ın kutlanması yolunda bir çağ açan kararın alınmasından bugüne kadar geçen çeyrek yüzyıl içinde meydana

gelen olaylar, tarihin akışında önemli bir evreyi oluşturuyor. 1 Mayıs gösterileri ilk kez yapılmaya başlandığında,

Enternasyonal'in öncüsü olan Alman işçi sınıfı da, aşağılık bir olağanüstü yasanın (Anti Sosyalist yasa) zincirlerini

kırıyor ve özgür, yasal bir gelişme yoluna giriyordu. Dünya pazarında 1870'lerdeki bunalımı izleyen uzun çöküntüdönemi aşılmış ve kapitalist ekonomi, yaklaşık on yıl kadar sürecek olan olağanüstü bir büyüme evresine girmişti.

Öte yandan, dünya barışının bozulmadığı yirmi yıllık bir dönem boyunca insanlık modern Avrupa devlet sisteminin

kan içinde vaftiz edildiği savaş dönemlerini hatırlayarak, derin bir soluk almıştı. İnsanlığın barışçı-kültürel bir 

gelişim yolunda ilerlemesi için engel yokmuş gibi görünüyordu; sosyalizmin safları içinde, emek ile sermaye

arasında akılcı, barışçı bir tartışmanın yaşanabileceği umutları ve yanılsamaları filiz veriyordu. 1890'ların başlarına

damgasını vuran, “iyi niyete elini uzatmak” gibi önerilerdi. 1890'ların sonlarına damgasını vuran ise, “sosyalizme

yavaş yavaş, adim adim ilerleme” vaatleriydi. Bunalımların, savaşların ve devrimlerin geçmişte kaldığı, bunların

Page 2: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 2/8

modern toplumun doğum sancıları olduğu varsayılıyordu; parlamentarizm ve sendikalar, devlet ve fabrika içind eki

demokrasi, yeni ve daha iyi bir düzenin kapılarım açacak sanılıyordu.

Olayların gelişimi, bütün bu hayalleri korkunç bir sınavdan geçirdi. 1890'ların sonunda, vaat edilen sessiz, sosyal

reformlarla sağlanacak kültürel gelişme yerine, kapitalist çelişmeleri son derece keskinleştiren vahşi bir dönem

 başladı; toplumun temellerinde görülen bir fırtına ve gerilim, bir patlama ve çarpışma, bir sallantı ve sarsıntı.1890'ları izleyen dönemde, on yıllık ekonomik refah döneminin karşılığı, dünya çapında yaşanan iki şiddetli

 bunalımla ödendi. Dünya barışının sağlandığı yirmi yıllık bir dönemi, geçen yüzyılın sonlarındaki altı kanlı savaş ve

yeni yüzyılın başlarındaki dört kanlı devrim izledi. Sosyal reformlar yerine komplo yasaları, ceza yasaları ve ceza

uygulaması; sanayi demokrasisi yerine sermayenin tekellerde ve büyük işveren birliklerinde yoğunlaşması ve

uluslararası çapta dev lokavt uygulamaları. Ve devlet içinde demokrasinin yeniden gelişmesi yerine, burjuva

liberalizminin ve burjuva demokrasisinin en son kalıntılarının da sefilce yıkılışı. Özellikle Almanya'da 1890’lardan

sonra burjuva partilerin kaderi şöyle oldu: Nasyonal Sosyalistlerin doguşu ve derhal umutsuzca dagilişlari; “radikal”

muhalefetin bölünüşü ve parçalarinin geriligin bataginda yeniden birleşmesi; ve nihayet “merkez”in radikal bir halk 

 partisi olmaktan çıkarak tutucu bir hükümet partisine dönüşmesi. Diğer kapitalist ülkelerde de partilerin gelişiminde

 benzer bir değişim görüldü. Bugün devrimci işçi sınıfı, kendi karşısında düşmanca kenetlenen hâkim sınıfların

gericiliğine ve sinsi dolaplarına direnirken, genellikle tek başına kaldığını görmektedir.

Gerek ekonomik gerekse siyasal alandaki tüm bu gelişmelere damgasını vuran ve sonuçların indirgeneceği formül,

emperyalizmdir. Bu, yeni bir unsur, ya da kapitalist toplumun genel tarihsel yolunda görülen beklenmedik bir dönüş

değil. Silahlanma ve savaşlar, uluslararası çatışmalar ve sömürge politikası, kapitalizmin tarihine beşikten beri eşlik 

etmiştir. Modern toplumun gidişinde yeni bir dönem yaratan olgu, bu etkenlerin aşırı biçimde yoğunlaşması ve bu

çelişmelerin birbirini daha da sıkıştırarak dev boyutlarla üstüste yığılmasıdır. Emperyalizm olgusu, yoğun bir 

sermaye birikiminin ve bununla birlikte giden çelişmelerin –içte sermaye ile emek rasında, dışta kapitalist devletler 

arasında– çoğalması ve keskinleşmesinin hem nedeni, hem de sonucu olan, diyalektik bir etkileşim içinde, son

aşamayı, yani dünyanın saldırgan sermaye tarafından paylaşılmasını başlatmıştır. Aralarındaki rekabet bütün

kapitalist ülkelerde, kara ve denizlerde aşırı bir silahlanma yarışını başlatmış ve kanlı savaşlar zinciri, Afrika'danAvrupa'ya dek yayılmıştı. Bu durum tüm dünyayı bir anda ateşe verebilecek olan kıvılcımı her an yaratabilir; üstelik 

yıllardır yenilemeyen bir enflasyon hayaleti, tüm kapitalist dünyayı kaplayan kitlesel açlık hayaleti –bütün bunlar,

yaklaşik çeyrek yüzyil sonra, dünya işçi bayraminin kutlanacagi günün yaklaştigini gösteren işaretlerdir. Ve bütün

 bu işaretler, canli gerçekligin ve 1 Mayis düşüncesinin gücünün ateşli bir kanitidir.

1 Mayis düşüncesinin dayandigi muhteşem temel, proleter kitlelerin kendi kendilerine, dogrudan ileri adim

atmalaridir; günlük parlamenter süreç içinde devletin engellemeleriyle atomize olan ve kendi iradelerini ancak oy

kullanip kendi temsilcilerini seçerek ortaya koyabilen milyonlarca işçinin gerçekleştirdigi siyasal kitle eylemidir.

Fransiz Lavigne'nin Enternasyonalin Paris Kongresinde yaptigi harikulâde önerisiyle, proletaryanin iradesinin bu

 parlamenter ve dolayli ifadesine, dolaysiz, uluslararasi bir kitle gösterisi eklendi: sekiz saatlik işgünü, dünya barişi

ve sosyalizm için bir mücadele araci ve ifadesi olarak grev.

Ve fiiliyatta bu düşünce, bu yeni mücadele biçimi, son on yil içinde ne büyük bir yükseliş kaydetti! Kitle grevi,

siyasal mücadelenin uluslararasi düzeyde kabul olunan, zorunlu bir araci haline geldi. Bir gösteri ve bir mücadele

silahi olarak kitle grevi, son on beş yilda tüm ülkelerde farkli biçim ve ölçülerde tekrarlandi. Kitle grevi, Rusya'da,

 proletaryadaki yeni devrimci canlanmanin bir işareti olmuş, Belçika proletaryasinin elinde inatçi bir mücadele araci

haline gelmiş, ve böylece canli gücünü bugün de ispatlamiştir. Ve bugün Almanya'daki en son ve en yakici sorun

Page 3: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 3/8

 –Prusya’daki oy hakkı–, daha önceki yarımyamalak işleyiş nedeniyle, mümkün olan tek çözüm yolunun Prusya

 proletaryasının kitle grevine dek yükselecek bir kitle eylemi olduğunu açıkça ortaya çıkarmıştır.

Bunda şaşılacak bir şey yok! Son on yıl içinde emperyalizmin bütün gelişimi ve genel eğilimi, uluslararası işçi

sınıfını şu gerçeği gittikçe daha açık ve seçik görmeğe yöneltti: Emperyalist politikanın korkunç baskısına karşı

 proletaryanın doğru cevap vermesini sağlayabilecek olan, yalnızca, geniş kitlelerin bizzat sahneye çıkışı, kitlegösterileri ve kitle grevleridir: bunlar devlet iktidarı için verilecek devrimci mücadeleler dönemini zorunlu olarak er 

veya geç başlatacaktır. Şu andaki çılgınca silahlanma ve savaş taşkınlıkları karşısında, dünya barışının sürmesini

sağlayabilecek ve bir dünya yangını tehdidini defedebilecek olan, yalnız ve yalnızca, emekçi kitlelerdeki mücadele

kararlılığı, onların güçlü kitle eylemlerini gerçekleştirme yetenekleri ve buna hazır oluşlarıdır. Ve uluslararası

 birliğin bir ifadesi olarak, barış ve sosyalizm mücadelesinin bir aracı olarak 1 Mayıs düşüncesi, kararlı kitle

eylemleri düşüncesi, Enternasyonalin en güçlü askerleri arasında, yani Alman işçi sınıfı arasında ne kadar çok kök 

salarsa, er ya da geç patlak vermesi kaçınılmaz olan dünya savaşının emek dünyası ile sermaye dünyası arasındaki

 proletaryanın zaferiyle sonuçlanacak nihai mücadeleye yol açacağı o kadar kesin olacaktır.

1 Mayıs'ın Kökenleri Nedir?

Rosa Luxemburg

Şubat 1894

Bir proleter bayram gününü, sekiz saatlik iş gününü elde etme aracı olarak kullanma düşüncesi ilk kez Avustralya'da

doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856'da, sekiz saatlik işgünü lehinde gösteriler yaparak, toplantılar ve eğlenceler 

düzenleyerek, hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu kutlamanın yapılacağı gün olarak da 21 Nisan

tarihi saptandı. Avustralyalı işçiler bu kararı, yalnızca 1856'da uygulamaya niyetlenmişlerdi. Ama bu ilk kutlamanın

Avustralyalı proleter kitleler üzerinde çok büyük etkisi oldu, onları canlandırıp yeni bir heyecana yol açtı ve bu

kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verildi.

Gerçekten işçilere, kendi kendilerine kararlaştırdıkları bir anda, kitle halinde işi bırakmaktan daha fazla cesaret ve

kendi gücüne güven duygusunu ne verebilirdi? Fabrikaların ve atölyelerin ebedi kölelerine, kendi öz birliklerini

toplamaktan daha fazla ne cesaret verebilirdi? Böylece, proleter bir kutlama günü düşüncesi hızla benimsendi ve

Avustralya'dan diğer ülkelere yayılmaya başladı, ta ki sonunda tüm proleter dünyayı fethedene dek.

Avustralyalı işçilerin örneğini ilk izleyen Amerikalılar oldu. 1886'da l Mayıs'ın evrensel bir iş bırakma günü

olmasına karar verdiler, l Mayıs'ta 200 bin Amerikalı işçi iş bıraktı ve 8 saatlik işgünü talebinde bulundu. Daha

sonra uygulanan polisiye ve yasal baskılarla, işçilerin bu ölçekte bir gösteriyi tekrarlaması birkaç yıl engellendi.

Yine de 1888'de bu yolda yeniden karar aldılar ve gelecek gösterinin l Mayıs 1890'da olmasını kararlaştırdılar.

Bu sırada Avrupa'daki işçi hareketi de güçlendi ve canlandı. Bu hareketin en güçlü ifadesi, 1889'da toplananUluslararası İşçiler Kongresi oldu. 400 delegenin katıldığı bu Kongrede, sekiz saatlik işgünü talebinin en başta yer 

alması gerektiği yolunda karar alındı. Bunun üzerine Fransız sendikalarının temsilcisi, Bordeaux'lu işçi Lavigne, bu

talebin tüm ülkelerde evrensel bir iş bırakma ile dile getirilmesini teklif etti. Amerikan işçilerinin temsilcisi,

yoldaşlarının l Mayıs 1890'da grev yapılması yolunda aldığı karara dikkat çekti ve Kongre bu tarihte uluslararası bir 

 proletarya gününün kutlanmasına karar verdi.

Page 4: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 4/8

Otuz yıl önce Avustralyalı işçiler, aslında yalnızca bir günlük kutlama düşünmüşlerdi. Kongre, tüm ülkelerin

işçilerinin, l Mayıs 1890'da sekiz saatlik işgünü için, hep birlikte gösteriler yapmasını kararlaştırdı. Kimse bu

kutlamanın daha sonraki yıllarda da tekrarlanmasından söz etmedi. Doğal olarak, kimse, bu düşüncenin bir şimşeğin

çakışı gibi başarı kazanacağını ve işçi sınıfı tarafından kısa zamanda benimseneceğini önceden göremezdi. Bununla

 birlikte, l Mayıs'ın her yıl kutlanacak sürekli bir kurum haline getirilmesinin gerekliliğini herkesin kavraması ve

hissetmesi için, l Mayıs'ın yalnızca bir kez kutlanması yeterli oldu.

İlk l Mayıs'ta sekiz saatlik işgününün uygulanması talep edildi. Ama bu hedefe ulaşıldıktan sonra da, l Mayıs'ın

kutlanmasına son verilmedi. İşçilerin burjuvazi ve egemen sınıf karşısındaki mücadelesi devam ettiği sürece, ve tüm

talepleri karşılanmadığı sürece, l Mayıs, işçi sınıfının bu taleplerinin her yıl dile getirildiği gün olacaktır. Ve daha iyi

günler doğduğunda, dünya işçi sınıfı kurtulduğunda, büyük bir olasılıkla insanlık o zaman da l Mayıs'ı, geçmişte

verilen zorlu mücadelelerin ve çekilen acıların anısına yine kutlayacaktır.

Martinik 

Rosa Luxemburg

Mayıs 1902

Üzerinde duman tüten yıkıntı dağları, parçalanmış ceset yığınları, baktığınız her yerde buhar ve duman tüten bir ateş

denizi, çamur ve küller; çırpınan bir kırlangıç gibi volkanın kayalık yamacına konmuş kıpır kıpır küçük şehirden

tüm kalanlar işte bunlar. Öfkeli dev, bu insan cüretine, iki bacaklı cücelerin kör kendini beğenmişliğine karşı bir 

süredir gürleyip köpürüyordu. Gazabında bile iyi yürekli, vefalı olan bu dev, ayaklarına çıkmış sürünen bu fütursuz

yaratıkları uyarıyordu. Dumanlar çıkarıyor, ateşten bulutlar kusuyordu, bağrında fokurtular, kaynamalar ve tüfek 

mermileri ve top gümbürtüsü gibi patlamalar oluyordu. Fakat insanın kaderine hükmeden yeryüzünün efendileri,

kendi bilgeliklerine sarsılmaz bir inanç duyuyorlardı.

Hükümet tarafından gönderilen komisyon, ayın 7’sinde St. Pierre’in endişeli halkina gökyüzü ve yeryüzünde her 

şeyin yolunda oldugunu duyurdu. Her şey yolunda, endişeye mahal yok! –tıpkı, devrimci volkanın kraterinde ateşten

lav korkunç patlama için toplanırken, XVI. Louis’nin dans sarhoşu salonlarindaki Tenis Kortu Yemininin arifesinde

söyledikleri gibi. Her şey yolunda, her yerde huzur ve sükûnet! –tıpkı 50 yıl önceki Mart patlamasının arifesinde,

Viyana ve Berlin’de söyledikleri gibi. Martinik’in yaşli, cefakeş devi, saygideger komisyonun raporlarina aldiriş

etmedi: 7’sinde halkın içi vali tarafından rahatlatıldıktan sonra, 8’i sabahı erken saatlerde patladı ve birkaç dakika

içinde valiyi, komisyonu, halkı, evleri, sokakları ve gemileri, öfkeli kalbinin ateşten soluğu altına gömdü.

Eser tamdı. 40 bin can yok oldu, bir avuç titrek mülteci kurtuldu –yaşli dev huzur içinde gürleyip kabarabilir, zira

artik kudretini göstermiştir, gücünün başlangiçta hiçe sayilmasinin öcünü korkunç bir şekilde almiştir.

Ve şimdi, Martinik’de yok olmuş kentin kalintilarina, bilinmeyen, daha önce hiç görülmemiş, yeni bir konuk 

geliyor: insan. Efendiler ve köleler degil, Siyahlar ve beyazlar degil, zengin ve yoksul degil, çiftlik sahipleri ve

ücretli köleler degil: yerle bir olmuş küçük adada insanlar ortaya çikti, yalnizca aciyi hisseden ve felâketi gören,

yalnizca yardim etmek ve imdada yetişmek isteyen insanlar. Yaşli Pelee Dagi bir mucize yaratmişti! Fashoda

günleri unutulmuş, Küba anlaşmazligi unutulmuş, “la Revanche” unutulmuştu; Fransizlar ve Ingilizler, çar ve

Washington Senatosu, Almanya ve Hollanda para yardiminda bulunuyor, telgraflar gönderiyor, yardim eli

uzatiyorlar. Doganin yakici nefretine karşi halklarin kardeşligi, insan uygarliginin yikintilari üzerinde hümanizmin

Page 5: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 5/8

yeniden dirilişi. Insanliklarini hatirlamalarinin bedeli yüksekti, fakat gürleyen Pelee Dagi’nın sesi onları kulak 

vermeye zorladı.

Fransa küçük adadaki 40 bin ceset için gözyaşı döküyor ve tüm dünya Ana Cumhuriyetin gözyaşlarını silmek için

telâş ediyor. Ama o halde Fransa nasıl olup da yüzyıllar önce Küçük ve Büyük Antiller için sel gibi kan dökmüştü?

Afrika’nın doğu kıyısı açıklarındaki denizde volkanik bir ada uzanır: Madagaskar. Bugün kaybettiği çocukları içingözyaşı döken acılı Cumhuriyetin, 50 yıl önce orada direngen yerli halka zincirlerle ve kılıçla nasıl boyun

eğdirdiğini gördük. Orada volkan patlaması olmamıştı: Fransız toplarının ağzı ölüm ve yıkım kusuyordu; Fransız

topçu birliklerinin açtığı ateş, özgür bir halk yere serilip, “vahşi adamlar”ın esmer kraliçesi ganimet olarak “Işik 

Şehri”ne götürülene kadar, binlerce gencecik insanın yaşamını yeryüzünden sildi.

Okyanus dalgalarıyla yıkanan Asya kıyılarında, gülümseyen Filipinler uzanır. Altı yıl önce iyiliksever Yankileri

gördük, Washington Senatosu orada işbaşındaydı. Orada yığınlarca insanı yok eden, ateş kusan dağlar değil

Amerikan tüfekleriydi; bugün yıkıntıların arasından tatlı dille hayat çıkarmak için Martinique’e birbiri ardına

 binlerce altın dolar gönderen şeker karteli Senato, ölüm ve yıkım saçmak için Küba’ya birbiri ardına toplar, savaş

gemileri, milyonlarca altın dolar gönderiyordu.

Dün, bugün –Martinique’de çocukların annelerini, ana-babaların çocuklarını kurtaran aynı İngilizlerin, sadece birkaç

yıl önce, kendi emeğiyle geçinen barış ve sükunet içindeki küçük bir halkın yaşadığı güney Afrika açıklarında nasıl

 büyük bir felâket yarattıklarını gördük: orada, önlerinde ve arkalarında uzanan kan, ölüm ve ıstırap gölü içinde

yürüyen vahşi askerlerin, postallarla insan vücutları ve çocuk cesetleri üzerinde tepindiklerini gördük.

Ah, bir de Ruslar var, kurtarıcı, yardımsever, ağlayan Tüm Rusların Çarı –eski bir tanıdık! Sizi ılık Polonyalı

kanının dereler halinde aktığı ve gözyüzünün kan buharından kızıla dönüştüğü Praga mahallelerinde görmüştük.

Ama bunlar eski günlerdi. Hayır! Şimdi, sadece birkaç hafta önce siz hayırsever Rusları tozlu yollarınızda, harabeye

dönmüş Rus köylerinde, pejmürde kılıklı, çılgınca tahrik olmuş, homurdanan kalabalıkla göz gözeyken gördük; top

ateşi ortalığı sarsıyor, güçlükle nefes alan mujikler yere düşüyor, kızıl köylü kanı yolun tozuna karışıyordu. Onlar ölmeliydiler, onlar düşmeliydiler, çünkü vücutları açlıktan iki büklüm olmuştu, çünkü ekmek, ekmek diye

 bağırıyorlardı!

Ve sizi de görmüştük Ana Cumhuriyet, siz gözyaşı damıtıcısını. 23 Mayıs 1871’di: parlak bahar güneşi Paris

üzerinde işildiyordu; iş elbiseleri içindeki benzi solmuş binlerce insan, caddelerde, hapishane avlularinda, beden

 bedene, baş başa istiflenmişti; mitralyözler kana susamiş agizlarini duvarlardaki mazgallardan içeri sokmuşlardi.

Hiçbir volkan patlamadi, hiçbir lav seli akmadi. Sizin toplariniz, Ana Cumhuriyet, simsiki istiflenmiş kalabaliga

döndürülmüştü, aci çigliklar havayi yariyordu; 20 binden fazla ceset Paris kaldirimlarini kaplamişti!

Ve hepiniz –ister Fransız ister İngiliz, ister Rus ister Alman, ister Amerikan ister İtalyan– sizleri daha önce, kardeşçe

uyum içinde, büyük bir uluslar toplulugunda birleşmiş halde, birbirinize yardim edip ve yol gösterirken gördük:Çin’de. Orada da kendi aranızdaki tüm kavgaları unutmuştunuz, orada da bir halklar barışı yapmıştınız; karşılıklı

cinayet ve kundaklamalar için. Saç örgüleri nasıl da, sağanağın dövdüğü olgunlaşmış hububat tarlası gibi,

mermilerinizden önce sıralar halinde düştüler! Feryat eden kadınlar nasıl da, arzulu sarılışlarınızın işkencelerinden

kaçarken, soğuk kollarında ölüleriyle suya gömüldüler!

Ve bunların hepsi şimdi Martinik’e el atmış durumdalar, yine tek yürek ve tek beyinler; yardım ediyorlar,

kurtarıyorlar, gözyaşlarını siliyorlar ve felâket getiren volkanı lanetliyorlar. Pelee Dağı, yüce gönüllü dev,

Page 6: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 6/8

gülebilirsin; bu hayırsever katillere, gözyaşı döken bu etoburlara, Samiriyeli kılığındaki bu hayvanlara iğrenerek 

 bakabilirsin. Ama bir gün gelecek başka bir volkanın gümbürdeyen sesi yükseltecek: fokurdayan ve kaynayan bir 

volkan, isteseniz de istemeseniz de, yeryüzünden tüm sahte sofuluk taslayan, kan lekeli kültürü süpürüp atacak. Ve

ancak onun kalıntıları üzerinde uluslar gerçek insanlık halinde bir araya gelecekler ve onun da kör, ölü doğadan

 başka ölümcül bir düşmanı olmayacak.

--------------------------------------------------------------------------------

[*] Bu makale, 1902 Mayısında St. Pierre’de (Fransız sömürgesi olan Martinik adasında bir şehir) meydana gelen

volkanik patlamanın ardından kaleme alınmıştır. Martinik, Venezuela’nın kuzey açıklarındaki Küçük Antil

adalardan biridir.

Toplumun Sosyalizasyonu

Rosa Luxemburg

Aralık 1918

Şu anda başlamış olan proletarya devriminin sosyalizmi gerçekleştirmekten başka bir amacı ve sonucu olamaz. İşçi

sınıfı her şeyden önce tüm politik devlet gücünü eline geçirmek için çaba sarf etmelidir. Ne var ki politik güç biz

sosyalistler için sadece bir araçtır. Bu gücü uğrunda kullanmamız gereken amaç ise, tüm ekonomik ilişkilerin kökten

değişimidir.

Bugün tüm zenginlikler –madenler, işyerleri ve fabrikalar oldugu kadar en büyük ve en iyi gayrimenkuller de–  birkaç Junker’in ve özel kapitalistin elinde. İşçilerin büyük kısmı, çok çalışma karşılığında, bu Junkerlerden ve

kapitalistlerden, yaşayacakları cüzi bir ücret alıyorlar. Bugünkü ekonominin gayesi az sayıda aylağın

zenginleşmesidir.

Bu gidişe dur denmeli. Bütün toplumsal zenginlik, derinlerde gizlenen ve yüzeydeki tüm doğal kaynaklarıyla toprak,

tüm fabrikalar ve işyerleri sömürgenlerin ellerinden alınmalı ve insanlığın ortak mülkiyetine geçmelidir. Gerçek bir 

işçi hükümetinin ilk görevi, bir dizi kararnameyle en önemli üretim araçlarının ulusal mülk olduğunu ilan etmek ve

onları toplumun kontrolüne vermektir.

Fakat asıl ve en zor vazife bundan sonra başlıyor: ekonominin tamamen yeni temeller üzerinde yeniden inşası.

Halihazırda her işletmede üretim tek tek kapitalistlerin kendi inisiyatifine göre yürütülüyor. Neyin ne şekilde

üretileceği, üretilen malların nerede, ne zaman ve nasıl satılacağı sanayici tarafından belirleniyor. İşçiler tüm bunları

görmüyor, onlar sadece görevini yerine getirmesi gereken canlı makineler.

Sosyalist bir ekonomide bu tamamen farklı olmak zorundadır! Özel işveren ortadan kalkacaktır. O zaman üretim bir 

 bireyin zenginleşmesi için değil, halkın çoğunluğunun her türlü ihtiyacını karşılayacak araçların sağlanması için

Page 7: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 7/8

yapılacaktır. Fabrikalar, işyerleri ve tarımsal işletmeler, buna uygun olarak, yeni bir bakış açısıyla yeniden organize

edilmelidir:

İlk olarak: eğer üretimin amacı herkes için güzel bir hayat, bol yiyecek ve diğer kültürel geçim araçlarını sağlamak 

ise, o zaman emek verimliliğinin bugün olduğundan çok daha yüksek olması gerekir. Toprak çok daha fazla ürün

vermeli, fabrikalarda en ileri teknoloji kullanılmalı, sadece en verimli kömür ve maden ocakları işletilmeli, vs.Dolayısıyla sosyalizasyon her şeyden önce sanayi ve tarımdaki büyük işletmelere yayılacaktır. Biz küçük çiftçinin

ve zanaatkârın elinden zar zor geçindiği küçük toprak parçasını ve atölyeyi almak istemiyoruz ve buna ihtiyacımız

da yok. Onlar zamanla bize gönüllü olarak katılacaklar ve sosyalizmin özel mülkiyete göre değerini kabul edecekler.

İkinci olarak; toplumdaki herkesin zenginliklerden yararlanabilmesi için herkes çalışmak zorundadır. Ancak eli ve

 beyni ile topluma yararlı işler gerçekleştiren kişiler, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak araçları toplumdan alma hakkını

kazanabilirler. Birçok zengin sömürücünün şu an sürdürdüğü hazır yiyici hayat sona erecek. Küçük çocuklar, yaşlı

ve hastalar dışında, çalışabilecek herkes için genel çalışma zorunluluğu sosyalist ekonomide olmazsa olmaz bir 

husustur. Toplumun geri kalan büyük çoğunluğu, çalışamayacak durumda olan bu insanların bakımını –bugünkü

değersiz sadakalarla değil, cömert koşullarda– derhal sağlamak, çocukların kamusal bakımını, yaşlıların zevk 

alacakları bir bakımı, hastalar için kamusal sağlık bakımını vs. üstlenmek zorundadır.

Üçüncü olarak, aynı bakış açısıyla, yani toplumun genel refahı için, hem üretim araçlarının hem de işgücünün

idaresinde hassas ve tutumlu olunmalıdır. Bugün nereye gidersek gidelim göreceğimiz israf sona erdirilmelidir.

Doğal olarak sosyalist toplumun cinayet silahlarına ihtiyacı olmadığı için tüm savaş ve mühimmat sanayii ortadan

kaldırılmalı ve bunun yerine buralarda kullanılan değerli malzeme ve insan emeği yararlı ürünler için istihdam

edilmelidir. Aylak zenginler için her türlü gösterişli malı üreten lüks tüketim malları sanayileri de özel hizmetçilikle

 birlikte ortadan kalkmalıdır. Buralara bağlanan bütün insan emeği için daha değerli ve yararlı bir iş bulunacaktır.

Eğer bu şekilde herkesin herkes için, kamu yararı ve çıkarı için çalıştığı bir işçi toplumu kurarsak, işin kendisinin

çok farklı bir şekilde organize edilmesi gerekir. Bugün sanayide, tarımda ve ofisteki iş, proleterler için çoğunluklaişkence ve yüktür. İnsanlar işe sadece gitmek zorunda olduğu için gidiyorlar, zira aksi takdirde geçim araçlarını elde

edemezler. Herkesin beraberce kendi refahları için çalıştığı sosyalist toplumda, işgücünün çalışma hayatındaki

sağlığı ve çalışma şevki en önemli şeydir. Herkesin üzerine düşeni yaparken iyi vakit geçirebilmesi için, normal

kapasiteyi aşmayan kısa çalışma saatleri, sağlıklı iş mekânları, her türden rehabilitasyon yöntemi ve iş çeşitliliği

hayata geçirilmelidir.

Fakat bütün bu reformlar uygun bir insan malzemesine gereksinim duyar. Halihazırda kapitalist, onun ustabaşısı

veya gözetmeni elinde kırbacı ile işçilerin başında durmaktadır. Açlık, proleterleri Junker veya büyük çiftçi için

çalışmak üzere fabrika veya büroya yöneltiyor. İşverenler zamanın boşa harcanmamasına, malzemenin israf 

edilmemesine ve hem iyi hem de verimli iş çıkarılmasına dikkat eder.

Sosyalist toplumda eli kırbaçlı sanayicilerin varlığı sona erer. İşçiler kendi refahı ve yararı için çalışan özgür ve eşit

insanlardır. Yani kendi başlarına, kendi inisiyatifleriyle çalışırlar, kamu varlıklarını israf etmezler ve en güvenilir ve

dikkatli işi çıkarırlar. Her sosyalist kuruluş, kuşkusuz, ne yaptığını tam olarak bilen ve işlerin düzgün ilerlemesini,

en iyi işbölümünün ve en yüksek verimliliğin elde edilmesini sağlayacak direktifler verebilen teknik yöneticilere

ihtiyaç duyar. Artık mesele bu emirlere gönüllü olarak eksiksiz uymakta, disiplin ve düzeni sağlamakta ve zorluklara

ve karışıklıklara yol açmamaktadır.

Page 8: Rosa Luxemburg

8/4/2019 Rosa Luxemburg

http://slidepdf.com/reader/full/rosa-luxemburg 8/8

Kısaca, sosyalist ekonomide işçi, açlığın kırbacı olmadan, kapitalist ve köle yöneticisi başında durmadan da, düzenli

ve çok çalışabileceğini, disiplini koruyabileceğini ve elinden gelenin en iyisini yapabileceğini göstermek zorundadır.

Bu da iç disiplin, entelektüel olgunluk, yüksek ahlâk, dürüstlük ve sorumluluk duygusu, proleterin tam anlamıyla bir 

iç yeniden doğuşunu gerektirir.

Sosyalizmi tembel, uçarı, egoist, düşüncesiz, kaygısız insanlarla gerçekleştiremezsiniz. Sosyalist bir toplumun,kendi bulunduğu yerden, genel refah için tutku ve hevesle dolu, yoldaşı insanlar için fedakârlık ve duygudaşlıkla

dolu, en zoru gerçekleştirmeye kalkışacak cesaret ve kararlılıkla dolu insanlara ihtiyacı vardır.

Bununla birlikte, böyle bir insan türünün gelişmesi için onlarca yıl ya da bir asır beklememize gerek yok. Şu anda,

mücadelede ve devrimde, proleter kitleler gerekli idealizmi öğreniyorlar ve kısa sürede entelektüel olgunluğa

erişecekler. Devrimi gerçek anlamda zafere ulaştırabilmemiz için aynı zamanda cesaret ve dayanıklılığa, içsel

 berraklık ve fedakârlığa ihtiyacımız var. Bizler bugün devrime yatkın savaşçıları yetiştirirken aynı zamanda yeni bir 

düzenin asli unsuru olarak gerekli olan geleceğin sosyalist işçilerini de yaratmış oluyoruz.

Özellikle işçi sınıfı gençliği bu vazifeler için yeterince niteliklidir. Gelecek nesil olarak, büyük bir olasılıkla,

şimdiden sosyalist ekonominin gerçek temellerini oluşturmuş durumdalar. Onun işi, artık, insanlığın geleceğinin

taşıyıcısı olma yüce misyonunu üstlenecek güçte olduğunu göstermektir. Koskoca bir eski dünya hâlâ devrilmeyi ve

tamamen yeni bir tanesiyse inşa edilmeyi bekliyor. Fakat biz bunu yapacağız değil mi genç arkadaşlar? Yapacağız!

Tıpkı şarkıda söylendiği gibi:

Kuşlar kadar özgür olmak için,

Sayemizde boy veren şeyler hariç,

Elbette hiçbir eksiğimiz yok, karıcığım, çocuğum:

Sadece zaman!

www.solplatform.org