referandum günlükleri

228
REFERANDUM GÜNLÜKLERİ Ahmet TÜRKAN

Upload: ahmet-tuerkan

Post on 07-Dec-2014

3.462 views

Category:

Education


5 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Referandum günlükleri

REFERANDUMGÜNLÜKLERİ

Ahmet TÜRKAN

Page 2: Referandum günlükleri

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ… 4Kim Haklı… 6 Televizyon Ekonomisi… 8Öğrenci Affı Kime… 12Başörtüsü ve Anayasa Mahkemesi… 14Suç ve Ceza… 16Ticari Ahlak… 19Hasan Cemal’e Mektup… 21Gazze ve İslam Toplumları… 23Dünya Halklarının Vebali… 25Sadabat Paktı… 27Onurlu duruş - El Zeydi ve Irak’ın Sesi… 29Seçimler Sonrası Yol Haritamız… 31İnsanlar ve Cinler… 34Cindoruk Siyaseti… 36Peki Ama Neden ?... 38Ayşe Arman’ın Reina Komedisi Neymiş.?... 40Uğur Dündar’a Fitre Düşer mi… 42Darbe Yapacağız da Planımız Yok – 1… 44Darbe Yapacağız da Planımız Yok – 2… 47Açılım Yapacağız da Planımız Yok… 52Ön Yargılardan Kurtulmak Lazım… 5411 Eylül’ü 12 Eylül’e Bağlarken… 57Demirel’in Açılım Yorumu… 60Ortalama İnsanların Aklına Gelen Sorular… 62İslam Olmak Bir Yük mü… 65YAŞ Kararları ve AİHM… 68Öğretmenin Utandıran notu… 70Hitler Onur ÖYMEN Tunceli Sokaklarında… 72HEPAR Ya da Osman PAMUKOĞLU… 74Ben Döverim, Ama Dövdürmem…76CHP Komutanı Zorgeneral Deniz BAYKAL… 78Danıştay’dan Katsayı Kararı… 81TSK ve Diyanet’ten Trabzon Mesajı… 8329 Şubat… 85Suikast Plancıları salak mı…?... 88Sinsi Planlara Devam… 90Sen Hiç Kartal Gördün mü…?... 92Anayasa Partisi… 93Mavi – Kırmızı – Yeşil… 96Jenerik Senaryolar… 99Tarifsiz Hisler… 101Keşke Yaşanmasaydılar… 105Tasfiye… 108

2

Page 3: Referandum günlükleri

Bizim Abdurrahman… 111Dengesizliklerin Dengesi… 114Nah Sendromu… 11611 Eylül ve Balyoz Darbe Planı… 120Adı : Rachel Corrıe… 124Anayasa Değişikliği… 126Anayasa Paketi ve Talepler… 128411 El… 132Açılım Yap… 134YAŞ Kararları Yargıya Nasıl Açılacak… 136Pehlivan Tefrikaları… 140Yargı Pistten Çıkmıştı… 143Gündemin EN’leri… 146Bay TOKKAL… 148Öğrenilmiş Çaresizlik… 150Eski Kafa Eski Fes, Eski Hamam Eski Tas… 152Kudurmuş İsrail… 154Rotamız Filistin… 156AYM Kararları Yok Sayılabilir mi… 158Terör Nasıl Bitirilecek… 161Yahudi Casusları ve Oyunlar… 164Bilmediğini Okumadan, Bildiğini Okumak… 167Referandum Günlükleri… 170TSK ve Terfi Stratejileri… 172Cevap Hakkı… 175Referanduma 3 Hafta Kala… 178Referanduma 2 Hafta Kala… 181Evet Ya da Hayır… 183Hep Birlikte Yarınlara…186 ÖZGEÇMİŞ… 188

ÖNSÖZ

3

Page 4: Referandum günlükleri

12 Eylül 1980 ile 12 Eylül 2010 arasındaki süreç Türkiye’de demokrasinin darbe zihniyeti kıvamında algılandığı bir dönem olmuştur. Şimdi bu sürecin bir şekilde sonuna gelinmiştir. 2010 YAŞ toplantıları bu sistemin değişmesinde ciddi rol oynamış bir süreçtir. Türkiye teamüllere göre değil olması gereken şekle göre yönetilebilirliğin sınavını vermiştir.HSYK’da alınan kararlar da bir başka direncin kırılmasına vesile olmuştur.Darbeden Demokrasiye geçiş.82 Anayasasında bazı değişiklikleri öngören referandum paketinin referanduma sunulacağı 12 Eylül 2010 tarihi yaklaşırken kaleme almış olduğum “REFERANDUM GÜNLÜKLERİ” isimli yazıma ithafen kitabımı da aynı isimle hazırlamaya karar verdim.

Siyasi yelpazenin gidişatı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde bulunduğu durum ve yakalandığı açmazlar, ahlaki çöküntü, ekonomik krizler ve her şeyden önemlisi Türkiye bu süreçte nerede. Ortadoğu’da takınılan müsbet tavır Türkiye’yi lider konumuna getirmesi. Bu süreç içinde zaman zaman Gazze, Irak, Sadabat Paktı gibi ele almış olduğum konuları da büyük fotoğrafı görmek anlamında kitabıma dahil ettim.Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halk iradesinin sandığa yansımış olması Anayasa Paketi üzerinde olumlu etki yapmış ve gelinen süreçte referandum kapısı aralanmıştır.Bu kitapta kaleme almış olduğumuz yazılarımızdan Türkiye’yi Referanduma doğru akan götüren sürecin iyi bir analizi olacağını düşünülmektedir. Elbet ki farklı düşünenler olacaktır.Referandumdan 3 yıl önce Habername’de başladığım ve son olarak Referanduma 2 hafta kala yayınlanan yazımı almış olduğum yazı dizisinden derlediğim bu kitabın okuyanlara Referandum sürecine geçiş konusunda bazı temel bilgiler aktaracağını umuyorum.

Her şey değişebilir.Siz değerli okuyucularımın takdirlerine saygı ile sunmak istedim.

Ahmet TÜRKAN 31.08.2010

4

Page 5: Referandum günlükleri

Her konuda desteklerini esirgemeyen aileme ithaf olunur.

KİM HAKLI

Bayram öncesi CHP'li Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU ile AKP'li Sayın Dengir Mir Mehmet FIRAT arasında Mecliste Sayın Uğur DÜNDAR

5

Page 6: Referandum günlükleri

gözetiminde veya hakemliğinde yapılan açık tartışma o günden beri halkın ağzına sakız oldu. Konu hakkında yazılar yazıldı, herkes kendi görüşüne göre desteklediği vekili haklı diğerini haksız buldu. Adil olduğunu söyleyen kimi yazarlar ise konunun halk önünde tartışılmasının halk nazarında iyi olduğunu, en azından bazı şeylerin tartışıldığını söylediler.

Meclisin tatile girdiği günler hariç hemen hemen her gün halkın vekillerinin önünde tartışan tartışmacı vekillerimiz bu seferde halk önünde tartıştılar. Değişen bir şey yok. Değişmeyen tek şey tartışmaya devam ettikleridir. Yetmedi tekrar tartışalım diyorlar. Çözüm yok, sadece tartışıyorlar. Eskiden ortaokullarda ve liselerde Türkçe ve edebiyat derslerinde Münazara dersi adı altında öğrenciler 2 gruba ayrılır ve her gruba bir konu verilir karşılıklı tartışmaları istenirdi. Kimin doğruyu söylediği değil kimin konuyu iyi anlattığı veya karşı tarafın açıklarını bulup mat ettiğine bakılırdı. Bu tartışmada gelinen neticede aslında budur. Kendi konularında uzman 2 siyasetçinin birbirlerini kolay kolay mat edemeyecekleri açıktır. Ortada aleni bir problem veya açık yoksa işin uzatmalara gitmesi gayet normaldir. Nitekim varılan netice budur. Bir İnternet sitesinde kim haklı diye bir anket yapılmış. Sonuçları görmek adına oylamaya katıldım. Sonuç berabere yakın. Yani ikisi de haklı mı?.. Sonucu görünce Nasreddin Hocanın meşhur fıkrası aklıma geldi.

Hocanın kadılık yaptığı dönemde 2 kişi gelip birbirlerini şikayet etmişler. Hoca önce birini dinleyip haklısın demiş. Sonra diğerini dinlemiş, E.. sende haklısın demiş. Davayı izleyen Hocanın hanımı,

Hoca amma yaptın bir davada 2 tarafta haklı olur mu deyince, Hanım vallahi sende haklısın demiş.

Şimdi bu davada öyle görünüyor ki her iki tarafta haklı.

İzleyen halk olunca ister istemez sorar herhalde. İkisi de mi haklı. Bence halkta haklı. Hem de yerden göğe kadar.

Bu tartışmaları halkın gözü önünde yapmanın olayın çözülmesi adına hiçbir katkısı yoktur. Lüzumsuz tartışmaların halk arasına inmesinden başka bir işe yaramaz. Zaten halk olarak diyalogdan çok tartışmaya meyilliyiz. Her fırsatta kavga etmek için bahane arıyoruz.

Tarih, ben haklıyım diyen tarafların savaşları ile doludur. Kimse medeniyet göstergesi yapıp sen haklısın demez. Çünkü herkes haklıdır. Haklı olmasa zaten tartışmaz.

Tartışmadan diyalog kurmaya buyurun. Zaten Mecliste sürekli tartışıp duruyorsunuz. Çözemiyorsanız Mahkemeye gidersiniz. Size konuştuklarınızdan dolayı lehte veya aleyhte cevap verme hakkı bulunmayan halk, sormak istedikleri konuda cevap alamıyorsa haklıyı nasıl belirleyecek.

6

Page 7: Referandum günlükleri

2. tartışmaya hayır. Lütfen Milletin kafasını karıştırmayın. Meclisin kurumsal yapısını zedelemeyin.

Ahmet TÜRKAN

06.10.2008 Pazartesi

TELEVİZYON EKONOMİSİ

Dünyada genel bir ekonomik kriz olduğu muhakkak. Pek çok ülkede yeni diyebilecek kavramlar ve ekonomik açılımlar maalesef kalmadı. Dünyanın büyük gücü ABD önüne gelen her şeyi hallederim havası ile Dünyanın pek çok yerinde asker bulundurup jandarmalık yapmaktadır. Ekonomik gücü elinde bulundurabilmek

7

Page 8: Referandum günlükleri

ve dünya siyasetini kendi anlayışına göre idare edebilmek için aklına uymayan her siyasete müdahale etmek ve kendi anlayışına uygun rejimi yerleştirmek için milyonlarca masumun kanına girmektedir.

1991 yılında Irak'ın Kuveyt'e müdahalesi ile başlayan süreçte istediği fırsatı yakaladığını düşünen ABD tek taraflı olarak Irak üzerinde ilan ettiği paylaşım siyaseti ile önce Irak'ta 32. Paralelin kuzeyini uçuşa yasak saha ilan etmiş, arkasından da 2003 yılına kadar sürekli Irak ile ilgili senaryolar üretmiş ve Saddam rejimi ve Saddam'ı hain ilan etme politikası gütmüştür. Neticede İran- Irak savaşında Irak'a kendi eli ile verdiği silahların hala Irak'ta olduğu varsayımı ile kendi ajanlarını kullanarak müdahaleye zemin hazırlamış ve Saddam'ın kapalı ekonomi ve siyaset anlayışını Dünya politikasına sipariş ederek zaten elinde olan Birleşmiş Milletlerin yardımı ile işgal etmiştir.

Uçuşlara kapayarak tecrit ettiği Kuzey Irak'ta kendine yamak olarak seçtiği Kuzey Irak Kürtlerine teslim ederek istikbalde İsrail politikalarına hizmet edecek zayıf bir Kuzey Irak Kürt yönetimini işbaşına getirmiştir.

Bu arada Yahudi Kürtleri Kuzey Irak'a yerleştirmeye devam etmiş, Irak'ın diğer bölgelerinde ise demokrasi götürmek bahanesi ile masum halk üzerinde amansız bir katliam başlatmıştır. Şii Sünni ayrımını başlatmış ve kendi seçtiği sahte liderler vasıtası ile katliamı hızlandırmıştır. Irak petrollerini sahte Irak yönetimi gözetiminde ABD'ye taşımaya devam etmiştir.

Irak'ta dökülen kan temizlenmeden, yaralar sarılmadan İran'In nükleer programı bahane edilerek İran üzerinden politika üretmeye devam edilmiş ve Büyük Orta Doğu projesinin taşeronu İsrail'e istediği kadar silah verilerek İran'a saldırıp saldıramayacağı veya bu işi becerip beceremeyeceği kontrol edilmeye, bunun üzerine hesaplar yapılmaya çoktan başlanmıştır bile.

Amaç İsrail'in ileride ele geçirmeyi planladığı Dicle ve Fırat arasında kalan tarihi Mezopotamya havzasının üzerinde otorite olabilecek güçlerin yok edilmesi veya en azından zayıflatılması, bölgenin boşaltılarak hazır hale getirilmesi faaliyetidir. Bunun için Kuzey Irak şu anda zihniyet olarak İsrail kontrolündedir.

İran nükleer silah üretiyor tehdidi ile yıpratılarak yapabilecekleri bir saldırı için Dünya kamuoyu nezdinde zemin oluşturma çalışmalarına devam edilmektedir. Filistin'deki gerilim, Lübnan üzerinde oynanan oyunlar Suriye'nin de kontrol altında tutulması için fırsat olarak görülmekte ve elini kolunu bağlayarak Orta doğuda İslami bir ittifakın önü kesilmeye çalışılmaktadır.

8

Page 9: Referandum günlükleri

İran'daki nükleer santral çalışmaları ABD müteahhitleri tarafından yapılamadığı en azından ABD'ye bir kazanç sağlamadığı için silah tehdidi gibi lanse edilmeye çalışılmaktadır. Halbuki 2 yıl önce Brezilya'da devreye alınan nükleer enerji santrali dünya basınında sadece sıradan bir haber olmaktan öteye geçememiştir.

Yaklaşık 1 ay öncesi Türkiye tarafından ihalesi yapılmak istenen Nükleer santral için neden sadece Rusya teklif verdi de diğer ülkeler teklif vermediler. Buraya dikkatlerinizi çekmek isterim. Burada çok önemli bir oyunun başlangıcındayız. İran'daki nükleer santralde Rusya desteği ile yapılmış ve tamamlanmak üzeredir..

Türkiye ABD'ye ve Avrupa'ya rağmen bu projeyi yapacak mıdır, yoksa bu teklif vermeme politikası bu işten vaz geçin, sonra İran gibi yalnız bırakılırsınız mesajı mı verilmek istenmektedir.

Dünyanın taşeronu olmaya çalışan ABD firmaları zaten maliyetleri ile istedikleri gibi oynadıkları, fakat Türkiye'nin enerji alanında çok büyük bir ihtiyacını giderecek olan yatırımını engellemekle hala stratejik ortak olarak kandırmaya çalıştıkları Türkiye'yi daha ne zamana kadar oyalayacaklardır. Türkiye ne zaman başını kumdan çıkartacaktır. Masumların kanı üzerine kurulu ABD ekonomisi batışın ve çöküşün eşiğine gelmiştir. Doların zayıf YTL'nin çok değerli olduğunu haykıran zavallı yerli televizyon ekonomistleri Doların yükselmesi karşısında neden batıyoruz yaygarası kopartmaktadırlar. YTL değerli iken rekor kıran Türkiye ihracatı, Kur yükselince geri gider mi, yoksa yeni pazarlar sayesinde yükselişine devam eder mi.

Ekonomik göstergeler, Dünyanın doğusunun yükselişine doğru kaymakta iken Türkiye neden hala ABD dolarına endeksli bir politika gütmeye devam etmektedir.

ABD ve Avrupa Birliği bir çıkmazın içine girmiştir. Bu çıkmazı nasıl aşacaklarını kendileri de bilememektedirler. ABD meşhur 1929 -30 yıllarında yaptığı gibi sahta para basma projesini çoktan devreye aldı bile. Son 50 yıldır yemeğe devam ettikleri zenginlik mirası tükenmeye yüz tutmuştur. Doğu'nun bu durumda bir zıplama yapma zamanı çoktan gelmiş iken bu fırsatı tepmenin hala Dolara endeksli bir ekonominin peşinde koşmanın ne anlamı vardır. Senin ekonomini kurtaracak enerji projene teklif vermeyerek engellemek isteyen bir siyasete sarılıp, onlar batarsa bizde batarız yaygarası kopartmanın ne anlamı vardır. Büyük gemiler yara alırsa batar, ama can salına çıkanlar pekala kurtulabilirler. Can salına çıkma fırsatı var iken Titanik batmaz diye cansalına çıkmayarak boğulup giden titanik zedeler gibi ABD batmaz diyerek bizde ABD ile beraber mi batacağız.

9

Page 10: Referandum günlükleri

Güneydoğuda terörü destekleyerek yerli halkın yerlerini yurtlarını terk etmesini sağlayan, ve bu politikaya devam eden zalim ve sinsi politkayı ne zaman çözeceğiz. En son 17 şehit verdiğimiz menfur saldırıda öldürülenlerin 4 tanesinin yabancı uyruklu olduğu görüldü. Bu işi tezgahlayanların Türkiye dışından oldukları, halkı kandırarak Türk Kürt bölünmesine çalıştıkları ve yukarıda da belirttiğim gibi Fırat Dicle arasını boşaltmayı amaçladıklarını ne zaman toplum olarak ve siyaseten algılayacağız acaba. Yerdeki karıncayı izleyen ABD neden hainlarin saldırısını görmezlikten geldi. Hain Asalanın bittiği gün PKK terörü başlamıştır. Bunu olayları izleyenler bilecek ve fark edecektir. Burada işin görünen yüzünde kimler olduğu çok önemli değildir. Esas problem işin sonunun kimler tarafından tezgahlandığıdır. Kürt halkı duygusaldır. Çabuk heyecanlanırlar. Bunu bilen ve kullanmak isteyen başta Ermeni çetecileri ve daha sonra olayı görüp fırsatı değerlendirmek isteyen Yahudi zihniyetidir. Güneydoğuda terörün devam etmesi, yavaşta olsa bölgenin boşaltılması, Kuzey Irak'ta Yahudi Kürtlerin yerleşmesi, ve Barzani ailesinin Yahudi olması uygulanmaya çalışılan politikalar ve bitmek bilmeyen terörün sonunun nereye doru gittiğinin anlaşılması açısından iyi etüd edilmesi ve çözümün bu noktaya göre gözden geçirilmesi faydalı olacaktır.

Dünyayı sömüren Avrupa ve ABD'nin ekonomik krizde olması, Türkiye gibi kendine yetebilecek ekonomileri çok etkilememelidir. Bizimle aynı hisleri paylaşan, Dünyaya açılmak isteyen koskoca bir Türki Cumhuriyetler ordusu mevcuttur.

Bunun yanında Hristiyan aleminden daima tokat yemiş bir İslam alemi mevcuttur. Bunun yanında İçinde pek çok Türk unsuru barındıran ve elele vermeye hazır Rus ve Ukrayna halkları mevcuttur. Dünyanın çirkef siyasetine bulaşmayan Kanada ve

Güney Amerika ülkeleri bizleri izliyorlar. Çin ve Japonya bizimle işbirliği yapmak için çoktan hazırlar. Bizi kapıdan kovan Avrupa ve projelerimizi desteklemeyen ABD kendi düşünsün.

Aslında her şey ortada değil mi?...

Ahmet TÜRKAN

13.10.2008

10

Page 11: Referandum günlükleri

ÖĞRENCİ AFFI KİME

Bir ülke ki yüzyıllarca Dünyaya adaleti ile örnek olmuş bir neslin evlatları, Bir ülke ki adaleti inancının sonucu, bir ülke ki Dünyaya adaletli olmak üzere söz vermiş.

Heyhat, kendi evlatları arasında adaleti sağlayamamış. Adalet divanında sınıfta kalmış. Üniversite öğrencileri için yapılan çalışma sonucu çıkartılan af kim için. Pek çoğu okulu asmış, zamanında devam etmemiş, çalışıp, gayret edip başarılı olamamış, aklı başına yeni gelip siyasi ortamı kullanarak af çıkması için 4 gözle beklemiş,

11

Page 12: Referandum günlükleri

yaklaşık son 12 yılın sözde mağdurları. Asıl mağdur edilenler, gerçekten mağdur olanların yüzüne kimsenin baktığı yok.

Kim onlar diye sormayın..? Herkes biliyor. Ama çözemiyor. Çünkü derin devlet bu işi engelliyor. İşi yormaya gerek yok. Başörtüsü yüzünden okullara alınmayan sonra da devamsızlık yüzünden kayıtları silinen gerçek mağdurlardan söz ediyorum. Okulu asıp devam etmeyen, dersine zamanında çalışıp sınıfını geçmeyerek okuldan atılanlara tek bir şey söylemek istemiyorum. Hak eden çalışıp, devam eder ve bitirir demek istiyorum ama işin görünmeyen yüzünde zulüm gören evlatlarımız var. Derslere girmek, okullarına devam etmek ve bu Ülkeye faydalı olmak isteyen masum başörtülü kızlarımız var. Milli eğitim Bakanının vermiş olduğu 200.000 rakamının içindeki 150.000 aslında bu mağdurlar. Ama Milli Eğitim Bakanı olsa olsa 50.000 kişi müracaat eder diyerek başörtülülere hiç şansınız yok, boşuna müracaat etmeyin demek istiyor.

Aslında demek istiyor ki, kanunsuz olarak uygulanan başörtüsü zulmü yüzünden okuyamazsınız. Biz hükümet olarak başörtüsünü serbest bırakmak istedik. Başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi.

Bize destek vereceğini söyleyen parti bile ayak oyunları çekti, birlik olup 4 koldan saldırdılar. Hükümetimizi çökertmeye çalıştılar, partimizi kapatmaya çalıştılar diyemez. Bunu derse, malum gazetelerin küpürlerinden hazırlanan dava dosyaları servise sunulmak üzere hazır bekliyor.

Şunu söyleyecekler. Valla biz af çıkarttık. Ne yapalım rektörleri ikna edemiyoruz. Ama malum çevreler yüzünden okullarınıza gidemiyorsunuz, diyemezler malum çevreler takipteler.

Eh yüce ecdadımız, bugünleri görmekte varmış serde. 3-5 soysuzu ikna edip evlatlarımıza adalet dağıtamıyoruz. Kendi evlatlarımıza içimiz sancıyarak, ancak üzülme diye tarifi olmayan acı bir teselli verebiliyoruz.

Bu kader değildir. Bu zulümdür. Girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği bile buna gülüyor aslında, ama içlerindeki kuyruk acısından dolayı ses etmiyorlar. Eğer mağdur olan bizim evlatlarımız değil de onların evlatları olsaydı dünyayı bize zindan ederlerdi. Her şeye maydanoz olan AB bu konuda, bu sizin iç meseleniz diyerek arkamızdan pis pis sırıtıyor. Çünkü bu zulmün diğer parçası maalesef onlar. İnsanımızın adalet duygularından yararlanarak içimize sızan, azınlıkken çoğunluk görünen hayırsızlar. Boş yere hayıflanmak, kederlenmekten başka yapacak bir şey gözükmüyor. Toplum olarak dik durmadıkça, şerefsizlere prim verdikçe bu zulme maruz

12

Page 13: Referandum günlükleri

kalacağız. Evlatlarımızın gözüne baka baka, içimiz sızlaya sızlaya kendimizi teselli etmeye çalışacağız. Hiç olmazsa erkek evlatlarımızı adam gibi yetiştirelim. Yetiştirelim de bu zulmü zamanı gelince ters yüz edip o zalimlerin suratlarına çarpabilsinler.

Ahmet TÜRKAN 16.10.2008

BAŞÖRTÜSÜ VE ANAYASA MAHKEMESİ

Başörtüsü yasağı Anayasa Mahkemesi kararının gerekçelerinin açıklanması ile derin bir çıkmaza girdiği bu günlerde, basında yer alan bazı açıklamalar oldukça dikkat çekicidir. Kimin kime ve neye hizmet ettiğinin; dar görüş ve inançsız, pusulasız, kara düzen giden bir sistemin değiştirilmemesi için gayret sarf edenlerin ne amaca hizmet ettiğinin anlaşılması ve Türk Halkının aydınlanması gerekir.

Bu kararla özgürlükler çuvala sokulmuştur. Tıpkı Stratejik ortağımız ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta Türk Askerlerine yaptığı gibi. Gerekçeli karara alkış tutanlardan biride eski Anayasa mahkemesi başkanlarından Yekta Güngör Özdendir. Eskiden ne söylemiş, şimdi

13

Page 14: Referandum günlükleri

ne söylüyor maksadı ile 5 dakikayı geçmeyen bir araştırma yaptım. Meşhur kütüphanemiz Google amca her şeyi kaydettiği için kütüphaneleri veya sakladığınız dolaplar dolusu arşivlerinizi karıştırıp ortalığı dağıtmanız da gerekmiyor. Bakın ne demiş ADD(Bu gün ADD karanlık ilişkilerinden dolayı yöneticileri Ergenekon davasında yargılanmaktadır) Başkanlığı da yapmış olan Yekta Güngör Özden 17.10.2008 tarihli bir yazısında.(Emekli olur olmaz rengini belli etmek ve ispatlamak için Parti kurmaya ve siyasi demeçler vermeye kadar yaptığı showlar malumdur) Hükümeti AB ve ABD yanlısı olmakla suçluyor.

Aynı kişi Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararının ise AİHM 'ye dayandığını bildirerek işine geldiğinde Milli, başka bir konuda ise Avrupacı kimlikle İslami anlamda kendi sığ fikirlerini öne sürerek, Anayasa Mahkemesinde karşı görüş öne süren üyelerin fikirlerini de "zaten fikirleri belli olan kişiler, değerlendirmeye almaya gerek yok" diyerek aşağılıyor. Halbuki gerekçeli kararda Laikliğin ortaçağ zihniyetinden kurtulmaya çalışan Avrupa'nın Rönesans ve Roformlarına dayandığı ve oldukça çağdaş olduğu beyan ediliyor. Avrupa'nın en karanlık döneminde, insanların feryatları arasında yapılmaya çalışılan yenilikler ne kadar çağdaştır; artı, bu günkü Avrupa teknoloji dışında ne kadar çağdaş, o da ayrı bir konudur.Ne kadar çağdaş olduklarını Çanakkale Savaşlarından ve dünyayı II. kez kana bulayan Dünya savaşından hatırlarız. Laiklik olmazsa olmaz ve Cumhuriyetin bir koşulu ise neden pek çok Cumhuriyette yer almıyor.

Laiklik anayasalarında yer almadığı halde uygulayan ülkelerde var. Örnek olarak Laiklik ve Ateizm fikrinin kaynağı Fransa olmasına rağmen, Fransa'da bizdeki gibi totaliter bakışla uygulanmıyor. Üstelik onlarda Katolikler laik diğer diğer mezhepler ise sekülerdir. Katoliklerde de Hristiyan toplum kesinlikle uygulama yönünden bir baskı altında değil. Yani aslında orada da zulme reva görülenler Müslümanlar. Laik olan Japonya'da ise bilinen bir din yok. Semavi dinlerin dışında ne ararsanız var. Bizim totaliter yaklaşımımızın tersine Onlar kendi toplumuna sahip çıkıyorlar. En azından kendi milli unsurlarına zulmetmiyorlar.

Konumuz kendi ülkemizdir. Çünkü biz burada yaşıyoruz. Bir zamanlar kendimiz şimdi ise evlatlarımızı bu memleketi beklesinler diye askere gönderiyoruz. İstatistiki olarak %90 nının Müslüman olduğu kabulü her fırsatta dile getirilen Ülkemizde ise bu paralelde görüş sunan hukukçular aynı kişi tarafından azınlık olarak değerlendirilmektedir. Yani şu anlaşılmalıdır ki Yekta Güngör Özden'in deyimi ile zaten görüşleri belli olan malum 9 kişiden başka bir fikir çıkması beklenemezdi. Madem 2 kişi malum ise, diğer 9 kişi de malumdur. Bu fikir durumsallık yaklaşımının sonucudur. İktidarın bu konuda kanaatimce hatası şudur. Bu sonucun çıkacağı zaten

14

Page 15: Referandum günlükleri

baştan belli idi. (Yekta Güngör Özden öyle söylüyor. Başka sonuç çıkması imkansızdır).

Başörtüsü sorunu direk halk oylamasına sunulmalı ve halk oylaması sonucunda sadece Üniversiteler değil, kadınların bulunabileceği tüm ortamları kapsayacak şekilde kapsam genişletilmeli idi. Eğer özgürlük ve kişisel tercihler ön plana alınacak ve Demokratik hayattan ve Cumhuriyetten söz edilecekse, Cumhurun reyi alınmalı idi. Veya hiç dokunmasaydınız, zaten resmi yasak yoktu. Keyfi uygulamaları engelleyemediniz, zorba Rektörlere söz geçiremediniz ve kötü bir sonuca sebep oldunuz. Yoksa zaten ileride olması muhtemel durumlar göz önüne alınarak planlı bir şekilde atamaları ve yerleştirmeleri yapılan kişilerden toplumun yarasına merhem olacak bir ilacın çıkmayacağını bilmeli idiniz.

Gerekçeli kararda karşı oy kullanarak Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin açıkça izah eden üyenin itirazlarına rağmen Anayasa açıkça ihlal edilerek kanunun yürürlüğü durdurulmuş ve tamir edilemez hale getirilip haklar ve hürriyetler sabote edilmiştir. Hem de hukuk adına. Bu güne kadar Memleket yararına çivi çakmamış malum siyasiler ve hukukçular da bayram yapmaktadırlar.

Hayrını görmediğim bir duruma hayırlı olsun diyemeyeceğim. Maalesef…!

Ahmet TÜRKAN 25.10.2008

SUÇ VE CEZA

Başlığı okuyunca muhtemelen Dostoyevski'nin ünlü romanından alınmış pasajlardan veya içerikten bahsedeceğimi düşünmüş olabilirsiniz.

Aslında isim benzerliği. İlim adamlarımız bakın suçu nasıl tanımlıyor.

"Suç denilen olaya, yani belirli hareketlerin yasak fiillerden sayılmaları ile, bunları işleyenlerin çeşitli tepkilere konu olmalarına, devlet müessesesi şeklinde gelişmiş insan toplumlarının meydana çıkışından çok önce bile rastlanmıştır. Tarihte hiçbir toplum yoktur ki, orada belirli fiiller yasaklanmamış ve bunun karşılığı olarak ceza müeyyidesi var bulunmamış olsun. Suçlar toplumların sosyal, ekonomik ve manevi şartlarına göre şekillenmiştir.

15

Page 16: Referandum günlükleri

Toplumbilim (sosyoloji) kişinin, iştirakçisi olduğu toplumun bilinçli bir üyesi olabilmesi, toplumsal kültürün gereklerine göre hareket edebilen bir kişilik kazanabilmesi için, sosyalleşmenin gerekli olduğunu belirtmektedir. Sosyalleşmenin gereğine uygun olarak gerçekleşmesi zorunludur. Sosyalleşmede ise başta gelen araç cezalandırma ve ödüllendirmedir."(1)

Suç ve cezanın tanımı böyle olmasına rağmen, ülkemizde özellikle son yıllarda ceza tanımlarında bir gariplikler var.

Yaklaşık son bir haftadır kamuoyunun kafasını kurcalayan, kamu vicdanını yaralayan Hüseyin ÜZMEZ olayı var. Olayın faili olarak bir süre gözaltında tutulan kişi, mağdurenin ruhsal durumunun bozulmamış olması yönünde verilen rapora istinaden salıverildi ve ceza almadı. Üstüne üstlük bir takım TV kanallarında verdiği röportajlar, beyanlar, tartışma programları vesaire ile gerek bilerek gerekse bilmeyerek bu işin reklamını yaptı.

Bu tavır hiç kimse tarafından hoş görülmez iken bazı yayın organlarının Hüseyin Üzmez'in İslami söylemlerini baz alarak İslamın özüne saldırmak maksatlı beyanatlar da bulunmaları hoş olmamakta ve mensuplarını üzmektedir. İslam dinide evlilik akdine dayanmayan, yani ne İslami nede hukuki evlilik akdine dayanmayan her türlü ilişkinin, zina olarak tanımlandığı, haram olduğu ve cezai müeyyide gerektirdiği ("Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir  hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur". İsra Suresi : 32) bilinirken, failin İslami söylemlerine dayanarak bu durumun Müslümanların ortak karakteri gibi lanse edilmesi hiç yakışık almayan bir durumdur.

Kişi ceza almadı ama toplum vicdanı zedelendi. Aslında toplum bu durumun cezalandırılmasını istiyor, ama yukarıdaki tanımdan anımsayacak olursak, bir durumun suç olarak tanımlanabilmesi için hukuki tanımının olması gerekir. Yani hukuk dili ile karine olmadan ceza olamaz.

Peki burada zedelenmiş kamu vicdanına tekrar soruyorum. Zina suç sayılsın yönünde verilen kanun teklifine bu kadar itiraz edenler, yürüyüşler düzenleyenler, bu vicdani durumdan rahatsızlık duymuyorlar mı.

AKP'nin zinanın suç sayılması ile ilgili verdiği kanun teklifi için kamuoyunda kopartılan fırtınalardan bir örnek :

"Yasayla saadet olmaz

Serpil Savumlu AKP hükümetinin zinanın cezalandırılmasına ilişkin düzenlemeyi

Türk Ceza Kanunu'na (TCK) yeniden koyma ısrarı, hukukçular ve kadın örgütleri tarafından tepkiyle karşılanıyor. İstanbul Valiliği

16

Page 17: Referandum günlükleri

İnsan Hakları İl Masası Başkanı Vildan Yirmibeşoğlu, Türkiye'nin insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması için uluslararası sözleşmelere imza attığını hatırlatarak, uygulamanın eskiye dönüş anlamına geldiğini söyledi. Yirmibeşoğlu, eşlerin yasal düzenlemelerle evliliklerini kurtaramayacaklarını vurgulayarak uygulamanın namus cinayetlerinin artması anlamına geldiğine dikkat çekti."(2) ��.!  Konunun tamamını okumak isteyenler aşağıdaki linki tıklayabilirler. Bunca eleştiriler ve Anayasa mahkemesine yapılan itirazlar sonucunda zina Ceza Yasamızda suç olmaktan çıkarılmıştır. (dipnot: Anayasa Mahkemesi Anayasamıza aykırılığı nedeniyle zinayı düzenleyen TCK 440,441,442,443 ev 444. maddeleri 1996-1998-1999 yıllarında iptal etti. Yeni Ceza Yasası tasarısında da zinanın suç olarak düzenlenmesi öngörülmüyor) Yukarıdaki paragrafta da açıkça belirtildiği üzere ceza talebinin AKP tarafından olması dolayısı ile bu talebin dini formasyon kaynaklı olduğunun düşünülmesi ve bunun engellenmesi, hem dindar toplumumuza hem de hukuk sistemimize zarar verdiği görülmektedir. Bu konuda Avrupa Birliğinden de menfi yaklaşımlar geldiği ve iptalde etkili olduğu kanaatindeyim. Avrupa'nın dini ve sosyal yapısı zinayı affedebilir, fakat büyük çoğunluğun Müslüman olduğu ve yüzyıllardır düzgün yaşam biçimleri ile şekillenmiş Türk toplumunun aile normu, bu tip yaklaşımları kaldıramaz. Zaten gelen tepkilerde bu durumun bir neticesidir. Aile ve sosyal yapımızı bozabilecek her türlü ahlaksızlığın önünün alınması, ve kanunlarda da vazedilen Sosyal Devlet anlayışımızın düzgün bir zemine oturtulabilmesi için Medeni Hukukumuzun ve Ceza Yasalarımızın bir an önce gözden geçirilmesi ve asli unsur yapımıza uygun hale getirilmesi Türk toplumunun bir ferdi olarak en büyük dileğimdir.

Ahmet TÜRKAN

03.11.2008 

Kaynaklar:

(1) Ord.Prof.Dr.Sulhi DÖNMEZER http://www.kriminoloji.com/Suc%20kavrami.htm

(2) http://www.evrensel.net/04/09/05/politika.html#1

17

Page 18: Referandum günlükleri

TİCARİ AHLAK

Son dönemlerde, özellikle ticaret hukuku alanında uluslar üstü kurallar kavramı giderek artan bir şekilde önem arz etmektedir. Bu sebeple tüm uluslar için geçerli olan genel (örf ve adet veya ahlak) kuralları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu kurallar oluşturulduktan sonra bunlara aykırı davranan gerçek veya tüzel kişi tacirler bu konuyla ilgili bir sicile (ticari sabıka) kaydedilebilirler. Bu sayede hakimler / hakemler önlerine gelen davalarda uyuşmazlığın tarafı olan tacirlerin bu sicillerdeki kaydına göre, deyim yerindeyse ticaret ahlakı bakımından sabıkaları olup olmadığını görerek, ceza davalarındaki gibi ticari davalarda da kararlarını kişiselleştirebilirler ve böylece tacirlerin bu kurallara uymaya azami özeni göstermeleri sağlanabilir.(1)

Akademik ve hukuki yaklaşım böyledir. Yani böyle olmalıdır.Ticari ahlakın; kamu ahlakının bir yansıması olduğu muhakkaktır. Yani kamu vicdanı paralelinde gelişmelidir. Eğer ticarette bir ahlaksızlık var ve bu konu sorun teşkil ediyorsa, kamu vicdanı yara almış demektir. Bunun düzeltilmesi gerekir.

18

Page 19: Referandum günlükleri

 Global kriz kapımızı çalmadan önce dedikoduları dolaşmaya başlamıştı çoktan. Dedikodular dolaşırken bir yandan da ödemeler sarkmaya ve vadeler uzamaya başlamıştı. Firmaların elinde parası olmadığından değil, mümkün olduğu kadar geç ödeyip, (mümkünse ödemeyip) kazançlı çıkmak. Bu zincirleme trafik kazası veya duruşu gibidir. Siz durursanız trafik de durur. Siz devam ederseniz yani gereksiz durup trafiği tıkamazsanız arkanızdakilerin durması gerekmez. Tedarikçinizin parasını zamanında ödemiyorsanız, veya bayisi olduğunuz üreticinizin ödemelerini zamanında yapmıyorsanız kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz demektir.

Ne kazanacaksınız. Bankaya yatırdığınız paralardan belli bir miktar faiz alacaksınız ama sistemin önüne koca bir taş koyup tıkanmasına sebep olacaksınız. Yani aslında kendinizi düşünüp kazandım zannederken sistemin çökmesine sebep olacaksınız. Piyasanın içinden biri olarak gözlemlerim şu ki, ödemeler dengesizliği 2006 Haziran ayından itibaren başlamış oldu. Bunun görünen 2 yüzü vardı. Dövizin bir ara dalgalanması ve ardından yaklaşık 1 yıl sonra yapılması planlanan Cumhurbaşkanı seçimleri. Cumhurbaşkanı normal usullerle seçilmesi gerekirken CHP ve yandaşları bunu gündeme getirerek bu meclis Cumhurbaşkanı seçemez diyerek meşruiyet sorunu çıkartmış ve bu konuda taraftarlarını kışkırtarak siyasi zemini germiştir. Piyasada muhtemel bir kriz havası esmeye başlamış ve ödemeler yavaş yavaş sarkıtılmaya başlamıştır. Muhtemel bir krizle dövizin yükseleceği ve elinde döviz bulunduranların YTL borçlarını karlı bir şekilde ödeyebileceğinin hesapları yapılmıştır.

Seçim yaklaştıkça sürekli meşruiyet sorunu gündeme getirilmiş ve kendileri de aynı seçimin sonucu ile meclise gelmiş CHP'li vekiller ve daha sonra ANAP ve DYP aynı oyuna ortak olarak bu günkü krizin zeminini oluşturmuşlardır. Cumhuriyet mitingleri ile halkı sokağa dökmüşler ve 10 Cumhurbaşkanı seçen meclisi 11.Cumhurbaşkanını seçemez hale getirmişlerdir. Mevcut anayasa ile seçilen Cumhurbaşkanı Köşkte otururken CHP'nin açtığı davaya istinaden Anayasa Mahkemesi seçim sürecini durdurarak bu anayasa ile Cumhurbaşkanı seçilemez diyerek yeni bir kaosa imza atmıştır. Ardından malum meclis seçimleri ve yeni meclis aritmetiği sonucunda kanun değişmediği halde 11. Cumhurbaşkanının seçildiğini gördük. Aslında değişen bir şey olmamasına rağmen kamu vicdanını yaralamak pahasına Ülke seçim stresine sokulmuş ve çok yüksek meblağlar gereksiz yere heba edilmiştir. Kanunen kamu vicdanının yaralanmasına zemin hazırlanmıştır. Kamu nezdinde kanunlarda olana göre değil birilerinin ne dediğine göre yapılan yorumlar sonuç olarak ticarete de yansımış ve bu gün dünyayı sarsan kriz bir bahane ile bizi de sıkıntıya sokmaya başlamıştır.

19

Page 20: Referandum günlükleri

Şu anda pek çok firma çalışanlarını işten çıkartmak için fırsat beklemektedir. Bazıları başladılar bile. Fırsat bu fırsat diyerek İş kanunu ile zorlaştırılan personel çıkarmaları şu anda kriz bahanesi ile çok kolay halledilmektedir. Bu iş ahlaki değildir. Kasasında veya bankasında parası olduğu halde ödemeyerek döviz ve faiz getirisi hesapları yapanlar sistemden ne kazanacaklar acaba. Bu durumda zengin daha zengin, fakir daha fakir olacaktır. Eğer hak ve adalet diyorsak, ticari ahlak diyorsak, sözlerimizde duralım, ahde vefasızlık etmeyelim. Eğer kendi elimizle krizi büyütmek istemiyorsak ticari akitlerimize uyalım ve krizi büyümeden durduralım. Komşum siftah etmedi, diğer ihtiyacını da komşumdan al diyen Osmanlı esnafının ahlak yapısını hatırlayalım. O zaman göreceğiz ki krizler bize vız gelir.

Kaynak: http://www.iibf.deu.edu.tr/dergi.php?idm=14 Doc.Dr. Selma BAKTIR

Ahmet TÜRKAN

19.11.2008

HASAN CEMAL'E MEKTUP

Sayın Hasan Cemal Bey,"Gözü dönmüş utanmaz adama çağrı!" başlıklı yazınızı okudum. Alıntı yaptığınız değerli akademisyeni tanımadığım için önyargılı olmak istemem, ama Ülkemizde kızlarımız en büyük zulmü, en büyük saygısızlığı maalesef Eğitim yuvalarımız olan Üniversitelerden görmektedir. Baş örtüsü ile Üniversitelere girişin yasaklanması bir zulümdür. Eşinin baş örtüsü yüzünden TSK: dan ilişiği kesilen askeri personele yapılanlar bir zulümdür. Yapanlar zalimdir.İradeye, fikre, inanca saygısızlık, saldırı,  belirttiğiniz gibi bir savaş ve  acı bir zulümdür. Sayın Hocamız böyle bir yazı kaleme aldığına göre zulme karşıdır. İradeye saygılıdır. İyiliğe taraftardır. Onu ümit ediyorum. Ama maalesef aynı kürsüleri paylaşan pek çok meslektaşı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Zalimler güruhu Üniversitelerimizi işgal etmiştir. Önce kadınlarımıza ve kızlarımıza saygıyı öğrenmeden, fikirlerine saygı duymadan istismarını önlememiz mümkün değildir.Örnek verdiğiniz Hürriyet gazetesinin önü, arkası, sağı, solu açık saçık, pornografik görüntülerle doludur. Bu yaklaşımları maalesef

20

Page 21: Referandum günlükleri

inandırıcı değildir. Tamamen sahte, tamamen reklam olduğunu düşünüyorum. Türkiye’mizde zina suç değildir. Tecavüz ise bir şekilde kılıfına uydurulmaktadır. Bu gün iş hayatında pek çok kadın cinsel istismara uğramaktadır. Pek çoğu ekmek parası deyip yapılan terbiyesizlikleri sineye çekmektedirler. Pek çok örnek var. Ama bunlar maalesef yazılıp çizilemiyor. Prezantabl sekreterler, üst yönetimin sex aracı olmaktan kendilerini kurtaramamaktadırlar. Bunlar tabiki tek yönlü değil, pek çok kadın bu işe ortak, ve sebebini siz de gayet iyi bilirsiniz, ahlaki çöküntüdür.Bu çöküntüyü düze çıkartmadığınız sürece tecavüzlerin önünü alamazsınız.Peki nasıl olacak.Asıl mesele bu.Kim nasıl çözer, Nasıl çıkar bu işin içinden. İnançlarına saygı yok.Fikirleri hafife alınıyor, Her fırsatta pazarlama tekniğinin temel unsuru olarak kullanılıyorlar.Yarışmalarla, vaatlerle, ödüllerle kadınlar kandırılıp kullanılmaya müsait hale getiriliyor, dejenere ediliyorlar. Bu kadar dejenerasyon içinde kadın kadınlığını, erkek erkekliğini kontrol edemiyor.Şehvetine mağlup erkekler ordusu ve iffetinden habersiz kadınlar ordusu olarak çarşı pazar karışmış durumdadır.Problemin çözümü için, bunların kontrol yöntemlerinin acilen öğretilmesi ve cezai yaptırımların, tedbirlerin alınması gerekmektedir.Sizin yaklaşımınızı anladım ama biraz daha konuyu açarsanız sanırım iyi olur. Yoksa bu azgın milletin düzeleceği yok.Bu konuda daha önce tarafımdan kaleme alınmış yazıyı incelemeniz linkini için göndermek istiyorum. Yorumlarınızı paylaşırsanız ayrıca çok memnun olurum. http://www.habername.com/author_article_detail.php?id=1357  

Saygılarımla.

Ahmet TÜRKAN

01.12.2008

21

Page 22: Referandum günlükleri

GAZZE VE İSLAM TOPLUMLARI Bu gün Gazze'de yaşananlar, İslam toplumlarına son 200 yıllık Dünya coğrafyasında görülenler ile paralellik taşımaktadır. Yaşadığımız Dünyayı kan gölüne çeviren savaşların başlangıç şekillerine ve nereye varmak istediklerine bakıldığında bir öç alma duygusunun, çıkarları öne alma duygusunun toplumlar geneline sirayet etmiş halini görürüz. Bu gün Gazze'de zulme soyunan Müslüman topluma hunharca saldıran Siyonist İsrail aynı zulümlere defaten maruz kalmış bir topluluğun varisleridir. Bir farkla, zulmettikleri toplum tarafından değil. Başka toplumlardan gördükleri zulmün acısını yanı başlarındaki Müslüman toplumdan alırcasına. Tarihe bir bakalım, Firavun tarafından doğacak her Yahudi çocuğunun öldürülmesi emri verilmişti, uygulandı, ta ki Firavun ve askerlerinin yok oluşuna kadar devam eden bir süreçti. Kendilerine bir Peygamber gönderilen ve Firavunun zulmünden selamete çıkarılan topluluk kendilerine vaat edilmiş topraklara gidin mesajı verildiği halde sırf korkaklıkları yüzünden emre itaat etmediler ve ilahi cezaya çarptırıldılar. Bu günde bu kadar saldırgan olmaları bu korkaklıkları yüzündendir. Korkaklıkları yüzündendir ki yaralanan köpeğe ağlayıp masum bir çocuğu hunharca katledebilmektedir. İspanya'dan kovulan (sağ kalarak kaçanlar) Yahudiler yeryüzünde yerleşecek yer bulamayıp İslam coğrafyasında kendilerine açılan

22

Page 23: Referandum günlükleri

kucaklara ihanet ederek önce Osmanlıyı arkadan vurdular. Şimdi ise Filistin'de kana doymaz bir halde zulümlerine devam ediyorlar. Nazi Almanya'sında kendilerine uygulanan soykırımı hemen unutuverdiler, Çearlık Rusya'sında başlarına gelenleri unutuverdiler, şimdi aynı soykırımı masum Filistin halkına karşı uygulamaya devam ediyorlar. Yüzyıllarca Yahudileri dışlayan Avrupa devletleri ve Hıristiyan alemi İslam karşısında olup zulüm tarafına destek vermede adeta yarışa kalkışmışlardır.  Son 200 yılda İslam alemine olan düşmanlık önce sudan bahanelerle I. Dünya savaşını başlatmış savaşın bitişi ile beraber oldu bittilerle Osmanlı Devleti'nin çöküşü sağlanmış ve başıboş kalan İslam alemini parçalamış, birleşmeler olmasın diye türlü siyasi oyunlarla her bir İslam devleti bir tarafa savrulmuş ve kamplara bölünmüştür.  Bu kaostan yararlanmak isteyen ve Dünyada pek çok ülkede sömürgeler kurarak dünya halklarının kanını emen hain İngiliz siyaseti Filistin'in göbeğine Yahudi bombasını bilerek ve isteyerek koymuştur. İşte size vaat edilen topraklar burada. Bizden uzak durun, Müslümanlarla boğuşup durun dercesine. Yüzyıllar boyu dışladıkları Yahudileri atacak yer bulan İngilizler yaptıkları gizli çalışmalar ile Yahudileri Filistin topraklarında kan içici zalimler topluluğu haline getirmişlerdir. Bu oyunda ABD'de yaşayan Yahudi ve İngiliz kökenli Amerikalıların da çok büyük katkısı ve finans desteği olmuş ve devam etmektedir. ABD tarafından tasarlanan Büyük Orta Doğu projesinin bir parçası olarak 11 Eylül saldırıları diye Dünyaya yutturulmaya çalışılan olaylar da, uydurulan örgüt adları da, sadece ve sadece oyunun kuralları gereğidir. Yalan olduğu, ve ABD tarafından bilerek ve isteyerek yaptırıldığı defaten ispatlanmıştır. Orta Doğuyu kan gölüne çevirmek için hiçbir parasal desteği esirgemeyen zulüm ortakları bu gün yapılan zulme adeta alkış tutmaktadırlar.  Küçücük bebekleri terörist olarak nitelendirerek, siz bunları bugün öldürmezseniz bunlar size yarın kurşun sıkar diyerek, Yahudilerin başına gelen Firavun hadisesinden örnekle azgınlıklarını artırmaktadırlar. Halbuki Yahudiler Firavunun Allah'a düşman bir kafir olduğunu unutuyorlar. Zararın Müslümanlardan gelmediğini unutuyorlar. Müslümanların gereksiz yere, masum insanları ve de sivilleri öldürmeyeceğini bilmiyorlar.  Yalnız şunu unutmayın ey Yahudi milleti ve Siyonist İsrail toplumu ve işbirlikçileri. Bu gün türlü entrikalar ile böldüğünüz İslam

23

Page 24: Referandum günlükleri

toplumları Dünyayı kana bulamak istemedikleri için sabredip sizin insafınızı bekliyor. Artık bu zulmü durdurun. Bu uğurda şehit olan evlatlarımızı rahat bırakın. Yoksa azgınlıklarınızdan dolayı, arkasına saklandığınız taşların dile geleceği zaman yakındır.

Ahmet TÜRKAN04.01.2009

DÜNYA HALKLARININ VEBALİ

Dünya halkları bu vebali nasıl taşıyacak. 7 milyarlık nüfusla mahşere doğru hızla yol alan dünya ve üzerinde taşıdığı halklar, insanlık var olalıdan bu yana görmediği zulüm, görmediği entrika kalmadı. İnsan hafızasının alabileceği, aslında almadığı halde birbirine reva görülen zulümlerin envai çeşidinden nasibini alan nasipsiz insanoğlu bu vebali nasıl verecek. Kendine gelene feryad eden, başkasına gelince seyreden insanlık bu vebali nasıl taşıyacak. Binlerce Firavunlara, Nemrutlara ev sahipliği yapan yaşlı dünyamızın dili olsa da söylese.

Bu gün insanlık Gazze'de yeni ve akıl almaz bir dramı seyretmektedir. Vahşi Batıda aslanların önüne atılan insanların parçalanışını zevkle seyreden insanlık, Siyonist İsrail'in önüne attığı masum Filistin halkının dramını seyrediyor ve kılı kıpırdamıyor.

Kendi halkı karşısında Krallıklarını ilan eden yöneticiler İsrail zulmü karşısında sessizliğini, acizliğini sergilerken, acaba korkudan kanları mı dondu ki bu şerefsizliğe seyirci kalıyorlar.

İslam dünyasını yönetenler neden sessizsiniz. Neden halklar ayaklanmışken siz sesinizi yükseltmiyor da sadece cılız açıklamalar yapıyorsunuz. Neden hala zalim İsrail'in başkonsoloslukları açık. Neden hala ticari ilişkileri durdurmuyorsunuz.

Bu gün Filistin'de Müslüman halkı katleden Siyonist rejim yarın Lübnan'da yaşayan Hıristiyan topluma acıyacak mı sanıyorsunuz. Siz kenara çekilin mi diyecek. Hastaneleri vuran, Birleşmiş Milletler binalarını vuran, basın konseyi binalarını vuran kan emiciler yarın bu zulmü size yapmayacaklar mı acaba. Bu gün Ortadoğu'yu kana

24

Page 25: Referandum günlükleri

bulayan Amerika ve yandaşı İsrail yarın diğer milletlere ve devletlere saldırmayacak mı? Merhum Saddam'ı hain ilan ederek kendi halkını ihanet ettirerek hain durumuna düşüren sinsi plan, bu gün Ortadoğu'daki diğer Ülkeler için de geçerli değil midir.

Suriye'yi kaşıyan, İran'ı kaşıyan ABD ve İsrail yarın ilk fırsatta bu ülkelere saldırmayacak mı.

Peki; aynı tehlike güzel Ülkemiz içinde yok mudur. Bu gün Türkiye artık bizim stratejik ortağımız değil diyen ABD'li yetkisiz yetkililer ne demek istiyorlar. Bu ifadelerden ne anlıyorsunuz.

�Sizinle işimiz bitt,i sizi bundan sonra hedef tahtasına yazdık � diyeceklerini mi bekliyorsunuz? Uyanmak için.

Açık oynayacaklarını hiç sanmam. İmansızlar ama aptal değiller. İşlerini son derece sinsi yapıyorlar.

Büyük Orta Doğu Projesine Türkiye'yi ortak ve yönetici yaparak şimdilik susun, sıra size gelince bakarız demek istediklerini ne zaman anlayacaksınız Güzel Memleketimin Yöneticileri.

Derhal bu gereksiz görevi iade edin ve ciddi manada düşünün. Bu zulüm bununla sınırlı kalmaz. Eğer biz aklımızı başımıza almaz isek, aklımız başımıza geldiğinde son nefeslerimizi veriyor olabiliriz.

Son pişmanlık fayda vermez.

Filistin halkını destekliyorum.

Siyonist İsrail'i lanetliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti'nin değerli yöneticilerini ve Ümmeti olmakla onur duyduğum İslam dinine sahip diğer Ülkelerin yöneticilerini dikkatli olmaya ve bu oyunun parçaları olmamaya davet ediyorum. Dünya ekonomik krizler ile boğuşurken kan içiciler kan içmeye devam ediyor. Dünyanın Jandarması ABD ise bu zulmü destekliyor ve nemalanmaya çalışıyor. Irak'tan çaldığı petrolü Dünyaya fahiş fiyatla pazarlayarak zengin olma hayali güderken, güya petrol fiyatlarının düşmesi ile ekonomisi rahatlamış gibi gösterip tutmayan hesaplarını başka mecralara yönlendiren ABD masum Filistin halkını katlettirip, Orta doğunun Gayrimeşru çocuğuna yer açmaya çalışmaktadır. İçinden çıkamadığı krizi zulme araç yapmaktadır.

Sırça saraylardaki ömür geçicidir. Yaptığımız her şeyin hesabının verileceği gün yakındır.

Zulme ortak olmayın ve bu zulme gür seda ile dur deyin. Zulüm ile abad olunamaz.

25

Page 26: Referandum günlükleri

Ağaçların ve taşların dile geleceği, arkamda saklanan şu Yahudi'yi yakalayın diyeceği günün yakın olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.

Ahmet TÜRKAN

17.01.2009

SADABAT PAKTI

2 Ekim 1935’de imzalanan ve yakın komşularımız ile aramızda oluşturulan fakat daha sonra yürürlükten kalkan bir anlaşmamız vardı. Sadabat paktı idi. Premature doğmuş gelişemeden ölüp gitmişti. Belki de terk edilmişti. Ölmesi beklenmişti. Durum zaten iyi değildi. Aileler de fakirdi. Ortaklar henüz yeni ayrılmış, ayrılığın acılarını tam hissetmemişlerdi. Şimdi işler değişti. Bu gün dünyada fiili bir durum var. AB’nin durumu belli. ABD ise stratejik ortaklığımızı tartışılır hale getirmiş durumdadır. Hal böyle iken kapalı tuttuğumuz çıkış kapımızı açmak lüzumu doğmuştur. Bu gün baş gösteren ekonomik krizin arkasından dünya tekrar 2 kutuplu bir hale dönüşebilir ve Türkiye elindeki potansiyeli değerlendirmekte geç kalabilir. Bu durumda görünen köy için kılavuz aramanın anlamı olmadığı gibi krizden çıkış kapısının da açılması ve aslında yılladır özlemini duyduğumuz Doğu-Batı köprüsü vazifesini kabullenmekten çok sahiplenmek adına gereken hamlenin yapılması zamanıdır. Türkiye bir seçim sürecine girmiştir. Seçim heyecanı dolayısı ile ekonomik krize karşı alınması gereken tedbirler maalesef gecikmektedir. Hükümetimiz seçim çalışmalarını yerel yöneticilere bırakıp ekonomik tedbirler üzerine yoğunlaşmalıdır. Bu tedbirlerden bir tanesi de sıcağı sıcağına Gazze’nin yaralarının sarılması ile beraber kalıcı tedavinin de bir an önce başlatılmasıdır. Bu tedavinin birinci aşaması Ortadoğu’da Türkiye’nin önerliğinde bir çalışma grubunun teşekkül edilerek İslam Birliğinin Proformasının oluşturulmasıdır. ABD ve AB ne der diye vakit kaybetmek bizi oyalamaktan başka bir işe yaramaz. Onların bir çözümü olsa idi bu krize bir çare bulurlardı. Onların da maalesef bu krizde bir çıkış yolları yoktur. Yani B planları henüz işe yaramamaktadır.

26

Page 27: Referandum günlükleri

Ama bizim var. Adriyatik’ten Çin Denizine kadar, Kuzey Buz denizinden Hint Okyanusuna kadar bizim etki alanımız içindedir. Biraz gayret, biraz siyasi manevra ile bu hayal olmaktan gerçek duruma dönüşüverir. Peşimizden gelen olur mu diyebilirseniz. Hele bir yola çıkıp yürümeye başlayalım bakalım. Kimler gelecek, kimler gelmeyecek. Biz emin adımlarla yürümeye başlarsak kesinlikle birileri bu yolda bize eşlik edecektir. Bu yollarda beraber yürüyeceğimiz birileri mutlaka çıkacaktır. Yalnız yürümenin nelere mal olduğunu iyi anlatmamız gerekiyor. Şimdiye kadar başlarının çaresine bakmaya çalışanların çakallara yem olduklarını anlatmamız gerekiyor.

Zor ama olması gereken budur. Türkiye burada öncü rol oynayabilir. Oynamalıdır. Davos’taki kararlı tutum devam ettirilmelidir. Başımız dik bir şekilde önde yürüyüp arkamızdan geleceklere yol açmalıyız. Biz bunu yapabiliriz.

İnsanlık tarihi kadar eski Türki soydaşlarımız. İslamın ruhu kadar eski İslam kardeşliğimiz bu beraberliğe yetmez mi. Buda yetmezse başımıza geleceklerden nasıl ve ne zaman emin olabiliriz. Eğer gemisini kurtaran kaptan deniliyorsa, henüz gemi batmadan sahili selamet rotasına dönmek ve fırtınalardan emin olmak için dümeni kırmamızın vakti gelmiştir.

Zaman ayrılık zamanı değildir. Zaman husumet zamanı değildir. Zaman yaraların sarılma, hastalıkların tedavi edilme zamanıdır. Ameliyat kaçınılmaz ise kangren olan bölüm kesilebilir. Ama şu anda henüz tedaviye cevap alınabilir durumdadır. Hasta henüz komada değildir. Halsizlik baş göstermiş olabilir ama tedavi tez zamanda sağlanır.

Haydi Türkiye. Dünya bizi bekliyor. 21. Yüzyıl bizim yüzyılımız olacaktır. Bunu derhal değerlendirmeye almalıyız. Global dünyanın yeni lideri olmak hayal değildir. Batının büyüleyici havası bitmiştir. Yeni trend yükselen doğu olacaktır. Uygarlıkların beşiğinin ayağa kalma zamanı bu gündür. GÖREV BİZİ BEKLİYOR.

Ahmet TÜRKAN12.02.2009 Perşembe

27

Page 28: Referandum günlükleri

ONURLU DURUŞ –EL ZEYDİ VE IRAK’IN SESİ

El Zeydi İşgalci ABD başkanı Bush’a ayakkabı fırlattı diye şimdilerde yargılanıyor. 1991 Körfez Harekatından 2003 Irakı’ının ABD tarafından işgaline kadar geçen 12 yıl süre ile işgal planları yapan ABD kendi güdümündeki Avrupa ve Birleşmiş Milletlere baskı kurarak işgalini meşru göstermeye çalıştı. Bütün Dünya bu kepazeliği bir anlamda yedi. Belki de sesini çıkartamadı. Irak halkı da Saddam’ın zalim olduğuna inandırıldı ve ihanet etmesi sağlandı. ABD Irak’ı işgal etiği zaman Irak Halkı ve Askerleri neredeyse savaşmadan Irak’ı ABD’ye teslim ettiler. Şimdi anladılar ne kadar hata ettiklerini, ama iş işten geçti. El Zeydi bunu geçte olsa anlayanlardan biri olarak, tepkisini ayakkabısını fırlatarak dile getirdi.

Elinde silah olsaydı belki de silahla saldırabilirdi. Başka bir şeyi olsa onunla saldırırdı. Ama yoktu. O bir gazeteciydi. Bir kalemi ve fırlatabileceği 1 çift ayakkabısı vardı. Belki karnı bile açtı. Aç gözlü ABD ellerindeki serveti çalıyordu çünkü. El Zeydi bunu anladı. Tankerlerle kendi öz malı olan petrolün ABD’ye peşkeş çekilmesini hazmedemedi. Çalınan malına, çalınan, örselenen namusuna bir başkalıdırı idi bu. Karşısındaki şirrete atılabilecek başka neyi vardı ki. Hasan Tahsin misali eline geçirebildiği tek varlığı olan, onun yürümesine, ayakta kalmasına yardımcı olan sermayesini fırlatmıştı.

Ama derhal derdest edilip hapsedildi, hapiste kendi ırkından (belkide ABD Askerleri tarafından) polisler tarafından öldüresiye dövüldü, kemikleri kırıldı. Bakın El Zeyi’nin kardeşi bu konuda ne diyor. BAĞDAT - George W. Bush’a ayakkabı fırlatan gazeteci Muntazar El Zeydi’nin ağabeyi Uday El Zeydi, kardeşinden böyle bir hareket beklemediklerini, televizyonda izledikleri görüntünün sürpriz olduğunu belirterek, Muntazar’ın aslında çok sakin bir insan olduğunu anlattı. Uday El Zeydi, Muntazar’ın olaydan hemen sonra

28

Page 29: Referandum günlükleri

Bush değil, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin korumaları tarafından sert bir müdahaleye maruz kalmasını da eleştirerek, şunları söyledi: “Bush’un korumaları, Maliki’nin korumalarına bağırarak, Muntazar’a vurmamalarını istedi. Maliki’nin korumaları Iraklı oldukları için kardeşimi dövdü. Maliki’nin korumaları değil, Bush’un korumalarının Muntazar’a müdahale etmesi gerekirdi. Bu bizi çok şaşırttı. Herkes televizyonda kardeşimin nasıl dövüldüğünü izledi. Görünen bu ise görünmeyen çok daha kötüdür.” Ama mahkemede ben bunu bilerek ve isteyerek yaptım diye onurluca durabildi. Korkmadı, tırsmadı. Şerefini 2 paralık etmedi.

Şimdi Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanına tavır koydu diye Sayın Başbakanı eleştirenler var. Bunların çoğu diplomat ve ne yazıktır ki Dışişlerinde görev yapmış ülkemizi bir şekilde temsil etmiş kişiler. Bunca yıldır Uluslararası arenada neden adam yerine konulmadığımız, neden kaale alınmadığımız bu açıklamalardan sonra aslında çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Adam gibi adam yetiştirememişiz. 10 paralık çıkarları uğruna Memleket meselelerini dile getiremeyen basit, pısırık, aşağılık zihniyetli diplomatlar yüzünden ezilip gitmekteymiş şerefimiz, haysiyetimiz. Cihan Devleti Osmanlı’nın torunlarının düştüğü maskaralığa bakın. Kanal kanal gezip, işi gücü bırakıp Katil İsrail’in avukatlığını yapıyorlar. Neymiş Türkiye Uluslararası Siyasette itibar kaybedermiş, İsrail ile ilişkiler bozulurmuş. Yeter artık zırvalamayı bırakın da oynanan oyunların farkında olun.

Ne olacak İsrail ile ilişkiler bozulursa.

19.02.2009 yani dün duruşması vardı El Zeydi’nin. Boyalı basın hiç değinmedi. Ne olacak ki kendi adamlarından sopa yedi, kimse arkasında durmadı. Sadece Irak halkı ve bu işin içindeki çetrefili anlayan aydın görüşlü insanlar destek oldular ve duygularını dile getirebildiler.

Selam sana El Zeyd. Davan masum Ülkelere ve insanlara örnek olsun. Biz de zamanında, Sütçü İmamlar, Hasan Tahsinler, Fatma Bacılar görmüştük. Allahuekber diyerek son mermiyi kovana yerleştirip koca zırhlı gemiyi Egenin sularına gömen Seyyit Onbaşılar görmüştük. Şimdilerde bizde sıkıntılıyız. Azıcık dik durmaya kalksak içimizdeki zavallılar bize saldırıyor.

Davanda sadık ol. Rabbim sana yardımcı olsun. Dualarımız Sen ve Irak Halkı içindir. Kanayan yara Filistin ve Gazze içindir.

Ahmet TÜRKAN20.02.2009 Cuma

29

Page 30: Referandum günlükleri

SEÇİMLER SONRASI YOL HARİTAMIZ

Türkiye zor zamanda bir seçim süresi yaşadı. Hep birlikte tercihlerimizi yaptık. Seç,m sonuçlarına bakınca üç aşağı beş yukarı tablo pek değişmedi. Basında izlediğimiz kadarı ile herkes kendi görüşüne göre yorumlar sergiledi. Yok efendim bu iktidara sarı kartmış, yok efendim bu iktidarın yerinde sağlam durduğunu gösteriyormuş v.s., v.s., devam edip durdu. Seçilenlere hayırlı olsun, seçilemeyenlere geçmiş olsun. Global krizi İktidar partisinin üstüne yıkmaya çalışanlardan, ne yapalım kriz vardı böyle oldu diyenlere kadar bir çok tablo serildi. Her seçimden sonra yaşanan gerginlikler bu seçimde de yaşandı. Kaybedenler kaybetmenin üzüntüsü ile temsil ettikleri makam odalarının eşyalarını bile sahiplenip evine götürdü. Devredecek bir şey bırakmadı. Gerçekten komik ve bir o kadar da vahim durum. Bana yar olmayanı başkasına yar etmem mantığı veya çılgın aşık felsefesi deyin. ***Seçimlerden sonra hızlı bir siyasi koşuşturma başladı. G-20 ardından NATO Genel sekreterinin seçilmesi, bu hafta ise ABD Başkanı Sayın Barak Obama’nın Ülkemizi ziyareti.G- 20 toplantıları sonucu Dünya ekonomilerine pompalanacağı açıklanan devasa kredi. Kime nasıl yarar, kimin canını nasıl acıtır onu zaman gösterecek. Payımıza düşecek krediyi alırken hem iyi sayalım, hem de şartları gözden kaçırmayalım. Biz bu kadar kredi veririz…. Ancaaaakkkkk….. yaklaşımlarını yemeyelim.Çünkü o kredileri bedava vermeyeceklerdir. Vardır kendilerine göre hesapları. 

30

Page 31: Referandum günlükleri

NATO genel sekreteri seçimlerinde Sayın Cumhurbaşkanı’mızın yaklaşımını Davos yaklaşımı gibi değerlendiren, ve ezilmişlik psikozundan bir türlü kutulamayan Muhalefetin önde gelen Sayın yöneticilerine ve başta Sayın Onur Öymen’e şunu söylemek istiyorum. Cesur oynamadığımız her maçı kaybetmiştik. Maçları ara sıra yine kaybediyoruz ama artık cesur oynayıp kazanmayı da biliyoruz.Bu davranışta ne gibi eziklik hissediyorsunuz pek anlamak mümkün değil ama maalesef zamanında Türkiye’yi bu zihniyetle temsil etmiş olmanız çok vahimdir.  ***Sayın ABD Başkanı Ülkemizi ziyaret ediyor. Bu konuda da pek çok yorumlar yapılıyor. Herkesin yorumu kendisine ait olduğu gibi benim yorumumda bana ait. Bu Türkiye siyasetini bağlamaz. Çünkü ben Türkiye adına konuşmuyorum. Sayın Başkan için aslında O Müslüman diyenler var, yok Hristiyan diyenler var. Ne olduğu kendisini ilgilendirir. Başkan oldu diye ahiret hesabından da kurtulmadı. Müslüman ise seviniriz. Belki İslam ahlakı onu insafa getirir akan kanlara, kanayan yaralara merhem olur.Her şeyden önce O ABD Başkanı. Kişisel tercihleri kendini bağlar. ABD çıkarları için burada. ABD’nin Orta Doğuda oynadığı rolün baş aktörü. Kendi rolümüzü unutup baş aktörü seyre dalmadan işimize bakmalıyız.  Bizim rolümüz nedir. Performansımız nasıldır. Onları gözden kaçırmayalım. Ağaçlara bakarken ormanı görememek durumuna düşmeyelim.Orta doğuda kan akmaya devam ediyor. Filistin içten içe kanamaya devam ediyor. Zulüm devam ediyor.İki gülücüğe bu dramları unutmayalım. NATO zirvesindeki, Davos’ta ki ciddi siyasetimizi devam ettirelim. Kararlılığımızı unutup işi muhabbete dökersek yandığımızın resmidir. O zaman Sayın Öymen ben zamanında demiştim der ve kötü siyaset başımıza kakınç oluverir. ***Global kriz son hızla devam ediyor. Tedbirlerin sürekli gözden geçirilip ekonomimizi rahatlatmamız lazım. ÖTV indirimi ile araçlarını değiştirmeye koşanlara bir ikaz mahiyetinde soruyorum. 3-5.000 lira indirim için mi koşturuyorsunuz. Paranız ve ihtiyacınız varsa zaten almalı idiniz. 50.000 TL’lik aracın 45.000 TL’ye inmiş olması ekonomide ne gibi değişiklik yaptı da koştura koştura araç almaya gidiyorsunuz. 

31

Page 32: Referandum günlükleri

ÖTV’nin bu kadar uçuk olması zaten ayrı problem.Peki araç satamıyoruz battık diyen sektör, nasıl oluyor da 15 gün gibi kısa bir zamanda stokları tüketip zam yapmaya kalkıyor.Bunları sakince düşünelim, kendi kendimize attığımız kazığın boyutunu belki anlarız. Demek ki başka problemler var. İşin ahlaki boyutunu daha anlayamadık. Bu gidişle G-20 sonrası gelme ihtimali olan kredide birilerinin cebine girer ve açlar aç, toklar tok olmaya devam eder. Sen yoluna ben yoluma davası sürer gider. Ahmet TÜRKAN

07.04.2009 Salı

32

Page 33: Referandum günlükleri

İNSANLAR VE CİNLER

İnsan, dik duruşa, görece gelişmiş bir beyine, soyut düşünme yeteneğine, konuşma (dil kullanma) kabiliyetine, alet kullanma ve üretme becerisine sahip primat türü. Biominal ismi `Homo sapiens`tir. Homo sapiens Latince "akıllı adam" veya "bilen adam" anlamına gelir. İnsan, hominoidea (insansılar) üst ailesinin hominidae (büyük insansılar) ailesine dahildir.1[1]

Cinler, İslam dinine göre, ateşten yaratılmış ve melekler gibi gözle görülmeyen ruhani varlıklardır. İnsanlar gibi yerler, içerler, evlenirler ve çoğalırlar. Erkeklik ve dişilikleri vardır. Fani, yani ölümlüdürler. Fakat insanlardan daha uzun süre yaşadıklarına inanılır. Geleceği ve gaybı bilmezl Ancak Allah'ın kendilerine bildirdiği kadar bilgiye sahiptirler. Fakat cinler, ruhani varlıklardan olduklarından, insanların görmediği ve bilmediği birçok olayları görür ve bilirler. Cinler de insanlar gibi belli işleri yapmakla sorumludurlar. İslam inancına göre son peygamber olan Muhammed, İslam'ı cinlere de anlatmıştır. Bir kısmı kabul ederek Müslüman olmuş, bir kısmı ise kabul etmemiştir. Cinlerin, kendileri istemedikleri takdirde, insanların duyu organlarıyla algılanamayacağına inanılır. Ayrıca çeşitli şekillere girebildiklerine, kuvvetli ve hızlı olduklarına inanılır.

İslam'da cinler de Allah'a karşı sorumludur, İslam'a inanmak ve ibadet etmek zorundadırlar. Bu nedenle yaşamları sırasında yaptıklarının hesabını insanlar gibi vermek zorundadırlar. Böylece, İslam inancına göre, öldüklerinde, iyi işler yapan ve inanan cinler cennete, kötü işler yapan ve inanmayan cinler ise cehenneme gider.

Kuran'da Cin suresi dışında cinlerin bahsi geçen sureler: Zariyat. Hicr, İsra, Rahman, Kehf, Ahkaf, Enam, Neml, Sad, Saffat, Sebe, Fussılet, Secde, Araf, Nas.2[2]

İnsanlar ve cinler hakkında wikipedia da geçen tanımlar yukarıda olduğu gibidir. Amacım insanları ve cinleri araştırmaktan ziyade insan görünen cinler hakkında araştırma yapmak ve bilgi toplamak, bilgiyi paylaşmaktır.

1[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nsan 2[2] http://tr.wikipedia.org/wiki/Cin

33

Page 34: Referandum günlükleri

İnsan görünen cin nedir. Doğuşta insan olan fakat daha sonra çevre ve imkanlar sebebi ile değişim geçirerek cinleşen insanlardır. Konuşmaları insanlar gibidir ama cin gibi düşünürler. Şeytana pabucu ters giydiren insanlar bu taifedendir.

Nasıl fark edilirler. Normal zamanlarda diğer insanlardan bir farkları yoktur. Olağan üstü durumlarda hemen cinliklerini göstermeye başlarlar. Ancak dikkatle izlendiği zaman cin oldukları anlaşılır.

Cinler ile ilgili bazı terimlere göz atalım:

Cingöz: Çok uyanık

Cindemir: Araba tamircisi

Cindoruk : Siyasi cin

Ciner : Zengin cin

Bu örnekleri artırmak mümkün. Diğerlerini araştırıp bulmak sanıyorum siz değerli okuyucularım tarafından yapılacaktır. Soyadı tahliline göre de cinleri ayırt edebilirsiniz.

Cin yaşı nasıl hesaplanır: Normal insanlara göre yaklaşık 3 kat fazla yaşadığına inanılan insan cinlerin yaşını hesaplamak için insan yaşını 3’e bölmeniz gerekir. 0-100 yaş arası genç cin,100-200 arası orta yaşlı cin, 200-300 yaş arası yaşlı cin oluyorlar diye bilinir. İnsanlara göre oldukça yaşlı görünen bir cin gerçekte oldukça gençtir. Örnek: Cindoruk. Bildiğimiz yaşı 76 iken kendini daha fazla tutamayarak cin yaşını itiraf etmiştir. (Yani 76/3=25,33 gerçek cin yaşı) Normal insanlara göre oldukça genç olduğu böylece ortaya çıkmış oluyor. Dolayısı ile cin yaşının nasıl hesaplandığını da anlamış oluyoruz.

Cin tavsiyeleri. Zaman sana uymazsa sen zaman uy ve genç olduğunu söyle.

Cin fikirler. Tarihin her döneminde konuşacak bir şeyler bulabiliyorsanız kendinize dikkat edin. İnsan cin olabilirsiniz.

Nasıl cin olunur: Bu sorunun cevabı bir hayli zor. Muhtemelen cin çarpması olabilir. Siyasi ihtiraslarında aynı etkiyi yaptığını araştırmalar ortaya koymaktadır. Bu yüzden yaşlı siyasilerin cin olma ihtimalleri yüksektir.

Ahmet TÜRKAN 14.05.2009 Perşembe

34

Page 35: Referandum günlükleri

CİNDORUK SİYASETİ

DP Genel Başkanı Sayın Cindoruk AK partiyi darbelerden korkmakla bir nevi suçladığı beyanında Ak partinin yorulduğu için darbelerden korktuğunu beyan ediyor. www.habername.com da yayınlanan haberle ilgili bir yorumum olmuştu.

CİNDORUK SİYASETİ

Sayın Cindoruk AKP'yi darbelerden korkmakla suçluyor. Kendisi korkmuyor, çünkü darbe ile 6 kere gitmiş 7 kere gelmiş Demirel’in gölgesinde olduğu için korkmasına gerek yok. Arkası sağlam. Ona hiç bir şey olmaz. DP'nin başına nasıl Demirel'in bir işareti ile şıp diye geçiverdi ise bundan böyle de şıp diye iktidar oluverir. Ne de olsa CİN.

Bu yorumu biraz açıp konuyu derinlemesine analiz etmek istedim.

Yalova’dan kazandığı belediye başkanlığı seçimi öncesi yani yerel seçimlerden önce Cindoruk DP’den km.lerce uzaktı. Belki de içinden şeytan görsün yüzlerini diyordu. Ama ne oldu ise Süleyman SOYLU’nun bir il  belediye başkanlığı (YALOVA) kazanması ile oluverdi. Yani henüz DP ölmemiş ve bir umut vardı. Derhal ne yapıp edip bu nemayı kapmalı idi. Demirel işaret etti ve Cindoruk DP’nin başına oturuverdi. Süleyman Soylu’nun çırpınışlarını kimse duymadı bile.

Sayın Cindoruk darbelerin ne manaya geldiğini iyi bilmeli. 1960 ihtilalinde Rahmetli Menderes’in avukatlığını yapmış biri olarak ne demek istediğimi sanırım anlayacaktır. Bir başbakan ve 2 bakanın darbeciler tarafından nasıl ipte sallandırıldığını hatırlar mı acaba. Yoksa duruşma bitince bavulunu toplayıp gözlerden ırak bir köşeye mi çekilmiştir. Darbeden korkmasına gerek yok. Çünkü kendisi hiçbir zaman ipte sallanmak gibi bir riskin altında değildi. O sadece avukattı. Risk başkasınındı.

12 Eylülde de herhangi bir riski yoktu. Şimdi de herhangi bir riski yok. Nede olsa dip yapmış bir parti henüz canlanmaya başladığı zaman ele geçiriverdi. Kimse ona hesap sormaz. Bir kağıt parçasının ona bir zararı dokunmaz. 1960 ihtilalindeki avukatlığı kadar rahat. Kılı bile kıpırdamaz. Süleyman SOYLU partiyi kaptırdığına mı yansın. Bütün başarıları başarısızlıklarına payanda  yapan çıkar çevrelerine mi ..?  orasını bilemem.

Anavatan Partililer Cindoruk’a fazla yanaşmayın. Elinizdekini avucunuzdakini alıverir. O’nun kimin talebesi olduğunu unutmayın. Bütün sülalesi hortumcu iken kılı kıpırdamayan, aile fotoğrafındaki

35

Page 36: Referandum günlükleri

17 kişinin tamamı yargılandığı halde kendisine kimsenin dokunamadığı Büyük Ombudsman’ın talebesidir O.  

DP biraz palazlanırsa kimin genel başkan oluvereceğini anlarsın Sayın Cindoruk. DYP Genel Başkanlığı hayalleri kurup Tansu Çiller’e kaptırdığın günleri de unuttun mu acaba.

İnternette biraz araştırma yaparsanız Cindoruk’un ihtilaller hakkında daha önce neler söylediğini,  şimdi neler söylemediğini bulabilirsiniz.[1] Örnek linki deneyebilirsiniz.

Sayın Cindoruk AK Partiyi kuruntulu buluyormuş. Bende kendisini buruntulu buluyorum. Muhtemelen hazımsızlıktan  midesi buruluyordur.

Ahmet TÜRKAN

30.06.2009 Salı

[1] http://www.tumgazeteler.com/?a=2249232

PEKİ AMA NEDEN

Türkiye darbe zihniyetinden bir türlü kurtulamıyor.

36

Page 37: Referandum günlükleri

İyilere karşı, darbe(27 Mayıs 1960 ihtilali),

kötülere karşı, darbe(12 Eylül 1980 ihtilali),

ekonomi kötüye gidiyor, darbe(Mayıs 2001 krizi; Malum Zamanın Cumhurbaşkanı Başbakanın kafasına Anayasa kitapçığını fırlatıp krize neden olmuştu),

dindarlara karşı, darbe (28 Şubat 1997),

Cumhurbaşkanını AK Parti seçecek, darbe (2007 : CHP destekli Kanadoğlu’nun yargı darbesi).

Darbe olmadan hukuk çalışmaz mı bu memlekette. Liderler feraset gösterip başarılı olamadıkları zaman koltuklarından feragat etmezler mi. Seçimle gelenlerin illa darbe ile mi gitmesi gerekir.

6 kere gidip 7 kere gelmek siyasetin şanından mıdır. Bu ne arsız siyasettir ki o koltuklar birilerine tapulanır. Tapu kaydından düşerse darbeciler çağrılır.

Darbe davetiyeleri nerede hazırlanır.

Her darbeden sonra mevcut anayasanın yetmediği görüşleri ön plana çıkartılır, yeni anayasa da darbecilerden nasibini alıp darbe anayasası oluverir. Sonra kimsenin gücü anayasayı düzeltmeye yetmez. Çünkü darbe zihniyeti anayasanın belli noktalarına sigortalar koyar. Zamanı gelince bu sigorta atar ve sistemi korur.

Herkes her şeyi bilir, ama düzeltmek kimsenin işine gelmez. Çünkü düzeltmek demek birilerinin sistemini bozmak demektir. Anayasayı düzeltip sivilleştirmek darbe zihniyetinin işine gelmez. Bu zihniyetten nemalananların da işine gelmez.

Kanunları anlaşılır yapmak savcı ve avukatların işine gelmez. Hele hele Onursal Baş savcıların hiç işine gelmez. Bozuk düzen birilerinin nemasıdır çünkü. Ekmek parasıdır oradaki bozukluk. Araba tamircisi gibi. Tamirciler arıza yapmayan arabaları sevmezler.

Bir şeyi düzeltmeye kalkarsanız kendilerince malum bozuk tarafı önünüze koyarlar ve ne yapacağınızı şaşırırsınız.

Peki ama neden düzeltilemiyor…?

Konusu ekonomi olan bütün akademisyenler sistemin nasıl düze çıkacağını biliyor.

Peki ama neden düzeltmek için bir şeyler yapmıyorlar…?

Tansu Çiller ekonomi profesörü idi, ama 1994 krizini bile bile lades yaptı. 6 ay önce bono faizlerini açıklayarak dövizin tırmanmasına sebep oldu. Olayı bilenler zengin oldu, seyredenler müflis durumuna düştü.

37

Page 38: Referandum günlükleri

Peki ama neden bilinenler uygulanamıyor. Eksik nerede. Aslında şöyle sorulmalı.

Neden böyle oluyor.

Deniz Baykal darbecileri yargılayalım dedikten sonra neden askerin sivil mahkemelerde yargılama yolunu açan kanun için Anayasa mahkemesine gideceğini söylüyor.

Sigortalarda problemi mi var; yoksa işine mi gelmiyor.

Netekim; tek amacı 12 Eylül darbecilerini azıcık ürkütüp siyasi rant sağlamak mıydı. Netekim, paşa yargılanamadan intihar ederse sorumlusu kim olacak. Vade gelir eceli ile giderse problem bitecek mi. Peki yargı ne olacak.

Peki ama neden siyasilerimiz sözlerinde durmuyor.

İyi çocukları yargılamak isteyen savcılar görevden alınırken, her şeye maydanoz olan Onursal savcılar ortada cirit atıyor. Sistemi delip yargısal darbeler yapabiliyorlar.

Peki ama neden kurumlar savcılarına sahip çıkmak yerine adamına göre muamele yapıyor.

Peki ama neden cunta yasasına karşı olanlar düzenlemelere karşılar.

Bunlar çok zor sorular.

Peki ama ne zaman düzelecek bu düzensizlikler. Neden birileri ötekileri dışlayıp kanunlara çomak sokmaya devam ediyor.

Türk toplumunu 2 kutuplu hale getirenler ne zaman insafa gelip bu vatan bizim diyebilecekler.

Peki ama saman altından yürütülen laik - antilaik çatışması ne zaman bitecek.

Anlaşılan demokrasi adına daha çok ekmek yememiz lazım.

Ahmet TÜRKAN

12.07.2009 Pazar

AYŞE ARMAN’IN REİNA KOMEDİSİ NEYMİŞ…?

Bu başlığı Taraf Gazetesinin 16.07.2009 tarihli YA DA isimli köşe yazarı Yasemin Çongar’ın “Ayşe Arman’ın Reina Komedisi” başlıklı yazısına atfen kullanıyorum. Yasemin Çongar’ın daha evvelki yazılarını pek okumazdım. Arasıra göz gezdirdiğim olurdu. Ayşe

38

Page 39: Referandum günlükleri

Arman’ın Nisan yağmurları gibi bir kapalı bir açık halini hatırlayınca okumak istedim.

Konu Ayşe Arman’ın fantezileri değil. Madem Türkiye’de demokrasi var (Pardon herkes için değil) isteyen istediği gibi giyinip soyunabilir. Hele bunu köşesinde tutunmak amacı ile bir gazeteci yaparsa herkes tarafından alkışlanabilir.

Bravooo büyük gözlemci, büyük gazeteci….v.s.v.s. gibi iltifata tutulabilir.

Benim anlamak istediğim Yasemin Çongar’ın üstüne basa basa yazdığı orta kısımdan bir bölüm. Bilemiyorum okuduğunuzda aynı şeyleri hisseder misiniz.

“Ancak gettolaşmış bir mahallede kendini “yabancı” hissetmek başka şey, Belediye’den ruhsatlı bir kulübün kapısından kovulmak başka...

Bu ikincisini, “Reina komedisi” başlığıyla yazmıştı Ayşe Arman ve eğer anlattıkları birebir gerçeği yansıtıyorsa, Reina bence kapatılmalı; nokta!

Ya da şöyle söyleyeyim; Reina’nın, rezervasyon yaptırmış Ayşe Arman’ı “tesettürlü” diye içeri sokmamasına benzer bir olay, Amerika’da, Avrupa Birliği’nin herhangi bir yerinde ve hatta bu konuda çok net bir yasayı 2000’de kabul eden İsrail’de yaşansa, bu düpedüz “ayrımcı” uygulama nedeniyle işletme önce çok ağır bir ceza alır ve eğer uygulamasını değiştirmezse, kapatılır.

Ancak...”

Tırnaktan öncesi ve sonrasını linkten okuyabilirsiniz.

(http://ig.haberbaz.com/haberbaz_load.asp?ur=http://www.taraf.com.tr/&n=1&b=Taraf+Gazetesi )

Tırnak arasına aldığım konuya dikkatinizi çekmek isterim.

Yasemin Çongar; Ayşe Arman’ı uydurma tesettürü ile içeri almayan Reina’nın kapatılması gerektiğini söylüyor.

Gerekçe: Daha önceden rezervasyon yaptırmış. Reinayı kapatın da…..! Diğerleri ne olacak…!

Dikkat : ÖSS’den gerekli puanı alan, Üniversitelere harçlarını yatırıp kaydını yaptıran genç kızlarımız Üniversite kapılarından içeri sokulmazken, Devletin kurumları tarafından eğitim, öğrenim hakkı gasp edilirken siz nerelerdesiniz Yasemin Çongar hanımefendi. Burada başka kurumlar tarafından mağdur edilen tüm tesettürlüleri de dahil etmek isterim.

39

Page 40: Referandum günlükleri

Eşlerinin başörtüsü yüzünden Türk Silahlı Kuvvetlerinden Askeri Şura kararı ile ihraç edilenleri de dahil etmek isterim.

Tesettür fantezi değildir.

Tesettür insanların inandığı gerekçeler için bir giyiniş tarzıdır. Tesettür İslamın emridir.

Bu yazılarınızı o zaman neden yazmıyorsunuz.

Hükümetin çıkarttığı kanunun malum çevreler tarafından askıya alınması karşısında neden tek satır yazmak gereğini duymuyorsunuz.

Sebep belli. Ayşe Arman bunu rol gereği yapıyor. Bir daha tesettür giyer mi giymez mi onu Allah bilir. Ve de eli kalem tutan bir yazar. Desteklenmeli ki bu tip girişimler halk nazarında dikkate değer, hatta akademik bulunsun.

O sizin taraftan değil mi….?

Savunulması gerekir. Ama verdiğiniz örnekler Türkiye ile uzaktan yakından alakası olmayan ülkeler ve kanunlar.

Türkiye’de rol de yapsanız tesettüre geçiş yok.

Savunurken tek taraflı olmayın.

Biraz insaf. Hakikatleri görmezlikten gelmenin bir faydası yok.

Eğer bir hak varsa bu herkes için geçerli olmalı. Sadece rol yapanlara tanınan hak, hak değildir

Ahmet TÜRKAN 16.07.2009 Cuma

UĞUR DÜNDAR’A FİTRE DÜŞERMİ

Uğur Dündar’a fitre düşer mi diye medyatik alimlerimizden Beyaz Hocaya sorsaydık alacağımız cevap muhtemelen….

-          Düşer, düşer olurdu. Sonrada büyük bir ihtimalle Uğur Dündar’ın durumu nasıl diye de sorardı.

Yaşar Nuri Hocamıza sorsaydık…

40

Page 41: Referandum günlükleri

-          Ben bunu kitaplarımda yazmıştım…şeklinde bir cevap alırdık ve cevabını kendimiz bulmak zorunda kalırdık.

Bu edebiyat nereden çıktı diye soracaksınız büyük bir ihtimalle. Uğur Dündar katıldığı bir radyo programında fitre ile dalga geçmiş. Bahse konu olay kısaca aşağıdaki gibi. Konunun tamamını merak edenler verdiğimiz linkten okuyabilirler.

“Geçtiğimiz hafta Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açıklanan fitrenin "6,5 TL'lik" taban fiyatı Uğur Dündar’ın telefonla katıldığı radyo programında dalga konusu oldu. Dündar, emekli ve memur maaşlarına yapılan zamla bağdaştırdığı fitrenin devlet tarafından verildiğini ima edercesine, "Daha ne versin ki devlet" gafını yaptı.”3[1]

Yukarıdaki pasajdan anladığım kadarı ile Uğur Dündar’ın her ne kadar emekli ve memurlarla ilişkilendirdi ise de aslında kafasının arka planında fitrenin; devletin veya İktidar Partisinin oy toplamak amacı ile fakire fukaraya dağıttığı bir para gibi düşünmüş olacak ki bozdur bozdur harca demiş.

Sayın Dündar bu konu; her yıl Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 4[2] açıklanır. Müslümanlar da ona göre fitrelerini verirler.

Araştırmacılığı ile yıllardır gündemde olan bir usta gazetecinin bu konuda böyle bir gaf yapması akla şu soruları getiriyor.

Her ramazanda köşelerinden ahkam kesenlerin, ramazanlıklar dağıtanların, ama aynı zamanda ramazan dışında İslami kesime ver yansın edenlerin aslında bir numara bilmediklerini gösteriyor.

Bildikleri bir şey var.

Karalamak.

Her ramazanda uydurma bir konu bulup imanları sulandırmak.

Sakız çiğnemek orucu bozar mı…?

Sigara içmek orucu bozar mı…?

Eşini öpmek orucu bozar mı…?

Oruç nasıl açılır….?

Bu konularda fetva vermeye hazır alo fetva hocaları, üzerlerine vazife imiş gibi her soruya mutlaka bir şeyler söylemek zorunda olduklarını sanıp sallamadan, test usulü hatta çoktan seçme sorular karşısında uydurma cevaplarla hem komik duruma düşmekteler hem de konunun biraz dışında fakat inanç problemi olmayanların da

3[1] http://www.haber7.com/haber/20090805/Ugur-Dundarin-Fitre-dalgasi-VIDEO.php 4[2] http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-2781.aspx

41

Page 42: Referandum günlükleri

kafalarının karıştırmaktalar. Üstüne üstlük kanal kanal gezip işi rantiyeye çevirmekteler.

Ondan sonra araştırmacı gazeteciniz Uğur Dündar fitrenizle, bozdur bozdur harca diye dalga geçer.

Boşuna endişelenme Uğur Bey sana fitre düşmez.

Onun için harcayamazsın.

Eğer fitre vermek istersen de dokunmaz. Ekonomik durumunun oldukça iyi olduğu basında epeyce yazıldı çizildi.

Fitre Nedir.

“Ramazan Bayramına kavuşan ve dinen zengin sayılan Müslümanların, kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için fakirlere vermeleri gereken belli miktarda mal ya da paradır.”5[3]

Yanlış anlaşılmasın. Bu konularda diyanet işleri başkanlığı sitesi www.diyanet.gov.tr

her zaman hizmetinizdedir. Eğer birine sormaktan utanıp sıkılıyorsanız, diyanet sitesi imdadınıza yetişir.

Ahmet TÜRKAN

10.08.2009

DARBE YAPACAĞIZ DA PLANIMIZ YOK – 1

“Türkiye Cumhuriyeti son 50 yılını darbelerin kaos ve karanlığında yitirmiş bir ülkedir. Bunun nedenlerini araştırmak için Osmanlı Devleti’nin son döneminde orduya bulaşan siyaset hastalığının ve Cumhuriyetin kuruluşundaki tepeden inmeci uygulamaların hatırlanması gerekir.

Osmanlının son döneminde Ordu içinde fırkalaşma ve masonik kadrolaşma Balkan harbinde müthiş bozguna ve kısa süre sonra hiç hazırlıklı olmadığımız halde birinci cihan harbine girerek Osmanlı Devletinin yok olmasına neden olmuştur.

5[3] http://www.diyanet.gov.tr/turkish/biliyormuyuz/biliyormuyuzoku.asp?id=41&harf=F

42

Page 43: Referandum günlükleri

Osmanlının enkazından Kurtuluş savaşıyla iyice yıpratılmış, 12,5 milyon nüfuslu yeni Cumhuriyetin kurulması için düşmanlarımızın en önemli istekleri olan islam’dan ve İslam Ülkelerinden uzaklaşmamız, dinde lakayt yöneticiler tarafından da benimsenerek yeni devletin batıdan onay alması sağlanmıştır. Bu konuda İngiltere Avam Kamarasında ‘Türklerin istiklalini ne için tanıdınız’ diye yükselen itirazlara Lord Gürzon; “Biz onları maneviyat ve ruh cephesinden öldürmüş bulunuyoruz. Asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır” demiştir.

Türkler Cumhuriyet sonrası batıya dostça ve samimiyetle yaklaşırken, batı İslam dünyası üzerindeki kirli emellerinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir. İslam ülkelerindeki zengin enerji kaynaklarını ele geçirmek, İslam devletlerini parçalayıp bölerek güçsüz, zayıf, küçük kendilerine bağımlı tutmak için her türlü entrikalara, siyasal, sosyal, ekonomik, askeri baskılara başvurmuşlardır. Bu baskıları bazen gizli servisleri veya ellerinde tuttukları medya organlarından sinsice, bazen de ekonomik baskı ve askeri güç kullanarak yapmaktadırlar.

İkinci Dünya savaşı sonrasında Churcil’e Yalta’da bir basın toplantısında Türkiye’nin konumu hakkında sorulan bir soruya “Türkiye’nin belirli bir ağırlığı vardır. Bu kilosunu İslam alemine ve Sovyet Rusya’ya karşı korumalıdır. Eğer Türkiye zayıflayacak olursa İslam alemine ve Sovyet Rusya’ya karşı desteklenerek eski kilosuna çıkarılmalıdır. Fakat Türkiye şişmanlayacak (fazla güçlenecek ) olursa derhal rejime tabi tutulup eski kilosuna indirilmelidir” cevabı, İngiltere’nin Türkiye’ye bakışını yansıtan bir görüştür. Komünist blokun güçlü olduğu iki kutuplu dünyada Rusya’ya komşu İslam ülkelerini Batı’nın savunması için Rusya’ya karşı kalkan olarak kullanılmıştır.

İkinci dünya savaşından sonra batının önderliğinin İngiltere’den Amerika devralmıştır. Bu nedenle Türkiye ABD’ne yaklaşma gereğini duydu. 1947 yılında Türkiye ve Yunanistan Sovyetler Birliği tehdidi altında diye Truman doktrini çerçevesinde ekonomik ve askeri yardım planına alındı. Genel Kurmay Başkanı Salih OMURTAK başkanlığında bir Türk heyeti Amerika’ya gitti. 1948’de Türkiye dünya Bankasından ilk borcunu (50 Milyon $) aldı. Marshall yardımı yürürlüğe sokuldu ve 1948-52 yılları arası 351 700 000.-$ yardım aldı.Türkiye 1950’de Kore’ye asker gönderdi. Bu birlik, ABD birliklerini korumak için çok büyük kayıplar verdi. ABD başkanı Truman yardımı 3 katına çıkardı. Sonuçta Türkiye 1951 yılında NATO’ya kabul edildi. 1952’de düşünce, finansman ve techizatını ABD’nin verdiği, Özel Harp Dairesi, Seferberlik Tedkik Kurulu adıyla kuruldu. Sınavla Türk

43

Page 44: Referandum günlükleri

Subayları Amerika’ya davet ediliyor, özel harp kursları görüyordu. İlk giden 16 subay arasında Yüzbaşı Alpaslan TÜRKEŞ’te vardı. Daha sonra kurulduğu ülkelerde Gladio diye isimlendirilen özel harpçiler Türkiye’de tüm ihtilallerde ve kirli işlerde görülecekti.

1927 yılında kurulan Milli Emniyet Hizmeti (MEH) teşkilatının da CIA ve diğer yabancı batılı istihbarat servislerinden yoğun parasal destek gördüğü 1955-56’larda Başbakanlık Müsteşarı tarafından tespit edilmiştir.

5 Eylül 1955’de Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev bombalanmış ve bir gün sonra İstanbul Beyoğlu’nda azınlıkların dükkanları çirkin bir şekilde yağmalanmıştı. Bu olayın Özel harp dairesi tarafından planlandığı yıllar sonra özel harpçi Orgeneral Sabri YİRMİBEŞOĞLU hatıratında açıklayacaktı. Planlayıcılar kahraman Türk Subayı olarak terfi ederken, olaydan haberi olmayan Demokrat Partisi iktidarı Yassıada’da bu olay nedeni ile de Anayasayı ihlalden mahkum olacaktı. 21 Ocak 1972 tarihli Daily Telegraph gazetesi CIA’in hangi ülkede darbe yaptığına açıklarken Türkiye’de 1960 ihtilalini ve 1971 müdahalesini CIA kaynaklarına dayanarak bildirmiştir. 12 Mart 1971 müdahalesinden birkaç yıl sonra, Eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL 12 Mart darbesinden 3 ay önce ABD Büyükelçisi’nin haşhaş ekiminin yasaklanmasını Türk Hükümetinden istediğini ve Başbakanın bunu kabul etmediğini, ABD Büyükelçisi’nin ise çok yazık bundan fena neticeler doğacak dediğini söyleyerek çok fena neticeler belli oldu. 3 ay sonra hükümetimiz düşürüldü dedi. Darbe sonrası kurulan hükümet haşhaş ekimini kısa sürede yasaklamıştı. 12 Mart darbesi öncesi Hv.K.K. Muhsin BATUR bir ödül töreni için ABD’ye gitmişti. Soğuk savaşın en hızlı olduğu bu yıllarda ABD Türkiye’de kendi kontrolünden çıkmış sol eylemlerden rahatsız oluyordu. Bu nedenle komutana darbenin ne zaman yapılacağını sordukları yazılmıştır. 1971 darbesinde sol eylemlerde kullanılan pek çok eylemci hapislerde çürür, gizli köşklerde işkenceye tabi tutulur veya çatışmalarda öldürülürken CIA ve Özel Harpte bu eylemcileri kullananlar başarıları ile övünüyorlardı.6[1]”

Konu uzun, sizi sıkmamak için devamını önümüzdeki haftaya bırakıyorum. Konu bittiğinde ise konu hakkında gereken açıklama ve yorumlarımı, niçin böyle bir başlık kullandığımı açıklayacağım.

6?[1] Kemal ŞAHİN,”Bağımsız Türk Mahkemelerinde Yargılanmak İstiyorum”,Sarıyıldız, Ankara,2007,S.5-8

44

Page 45: Referandum günlükleri

Ahmet TÜRKAN

15.08.2009

DARBE YAPACAĞIZ DA PLANIMIZ YOK - 2

1974 Kıbrıs müdahalesinden sonra ABD ile ilişkilerimiz bozulunca, Org Semih Sancar Başbakan Ecevit’ten örtülü ödenekten, “ örtülü ödenekteki paranın tümüne yakın olan birkaç milyon lira istiyor”. Ecevit ne için istediğini sorunca “Özel Harp Dairesi için istediğini, daha önce bu dairenin masraflarının ABD tarafından karşılandığını, bu dairenin ABD askeri yardım kuruluşu ile aynı binada çalıştığını” bildiriyor. Ve Ecevit 12 Mart sonrası Kontrgerilla faaliyetleri ile ilişkili bu teşkilatı tam öğrenememeden iktidardan ayrılıyor.

1975–80 yılları Türkiye için terörün tırmandığı yıllardı. 1974’de terörden 4 kişi ölürken, 75 de 35, 76 da 104, 77 de 292 kişi ölüyor. 1978–79 İran,’da Humeyni devrimi ABD’nin gözlerini dört açmasına ve Türkiye’ye ayrı bil ilgi göstermesine neden oluyor. 7–8 Haziran 1980’de Gn. Kur. Bşk Kenan Evren ABD’ye gidiyor. Başkan Carter’in

45

Page 46: Referandum günlükleri

milli güvenlik danışmanı Zbigniew Brezinski ile görüşüyor. Brenzinski “İstikrarlı bir Türkiye istiyoruz. Ama Türkiye bu konuda iyiye gitmiyor bir şeyler yapmak lazım” diyor. 12 mart darbesinde olduğu gibi ihtilalden bir hafta kadar önce de Hv. K.K. Tahsin Şahinkaya (Dünyanın en zengin generali) ABD’de görüşmelerde bulunuyor. 11 Eylül günü öğle vakti Başbakan Demirel bir müdahale olacak mı diye etraftan bilgi toplamaya çalışıyor ama sonuç alamıyor. 12 Eylül sabahı İhtilal başarılmıştır. İhtilal başlamadan önce Ankara’da basılan taşra baskısı Günaydın Gazetesinin birinci sayfası alt yarısında üç sütuna basılmış bir yazı başlığı vardı. Başlıkta “ Ankara’da önemli olaylar bekleniyor. Avrupa’dan bir uçak dolusu gazeteci geldi.” Yazıyordu. Yani başbakanın ihtilalden haberi yokken Avrupalı gazeteciler ihtilali yakından izlemek için tam gününde gelmişti. Brezinski darbeyi ABD başkanına tiyatroda oyun seyrederken haber veriyor ve “Bizim çocuklar başardılar” diyordu.

Darbe sonu 11 Eylüle kadar tırmanarak devam eden terör olayları birden son buldu, Hükümet düşürüldü, Parlamento feshedildi, siyasi partiler kapatıldı. 650.000 kişi gözaltına alındı. “Asmayıp’da besleyelim mi?” diyerek 50 kişi idam edildi. 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 229 kişi işkencede can verdiği, kayıpların sayısının ise bilinmediği yazıldı. 1974 Kıbrıs müdahalesi sonrası NATO’dan ayrılan Yunanistan’ın tekrar NATO’ya alınması Türkiye tarafından hiçbir engelleme karşılaşmadan sağlandı. Ana çatısı ile bugünde geçerli olan Anayasa hazırlandı. Anayasaya yerleştirilen birbirine zıt pek çok tuzak deyimlerle zalimlere zulüm yapma imkanı sağlandı. İhtilal sonrası Türkiye’de görev yapan ABD elçisinin İhtilalin lideri Kenan Evren hakkında hatıratında yazdıkları çok ilginçtir. Büyükelçi “ Evren çok hoş bir insandı, diyalogumuz çok iyiydi, Atatürk’e bağlı insandı. Kendisinden bir istekte bulunacağımız zaman, Atatürk’ün o konu ile ilgili bir sözünü bulur söylerdik hemen kabul ederdi.” diyor. Acaba büyükelçi başörtüsü veya bazı lisanların yasaklanması yönünde bir telkinde bulunmuş mudur? 1980 ihtilalinin Time dergisinde “Dünyanın en zengin generali’ diye kapak konusu olacak generalleri de Türkiye’ye kazandırdığını söylemeden geçmeyelim.1990’lı yıllar Dünya komünist blokun yıkıldığı, NATO yani batı, tek kutuplu globalizmin benimsenmeye başlandığı, NATO yani batı tarafından İslam’ın düşman olarak kabul edildiği yepyeni bir dönemdi. Amerika Irak’la İran’ı 8 yıl savaştırdıktan sonra, Diktatör Saddam’ın Kuveyt’e girmesine önce ses çıkarmamış. Daha sonra Saddam’a savaş açarak Orta Doğu’da bütün kontrolleri eline almıştı. Komünist blokun yıkılması ile tüm dünyada dinlere yönelmede artış olurken, İslam Ülkelerinde elinde tuttuğu medya ile halkı İslam’dan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Türkiye’de o yıllarda Ali Kalkancı, Fadime Şahin, Aczimendiler, Hizbullah eylemleri,

46

Page 47: Referandum günlükleri

medyanın günlük senaryolarında yerlerini alıyordu. Bu arada Prof. Muammer Aksoy, Prof. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi solcu aydınlar faili meçhul suikastlara kurban gidiyor, bütün bu cinayetlerin şeriatçılar tarafından işlendiği medyada çeşitli senaryolarla anlatılıyordu. Bunlardan ilginç olanı Bahriye Üçok bombalı paketle suikast konusunda MİT tarafından eğitildikten sonra gönderilen bir bombalı paketle öldürülmüştü. En çok araştırılan Uğur Mumcu’nun ölümü arabasına egzostla motor arasına yerleştirilen askerlerin kullandığı C-4 tahrip kalıbı ile gerçekleştirilmişti. Cinayeti işleyenler telefonla gazeteleri arayarak yığınla İslamcı terör örgütü ismi vermişlerdi. Cinayet öncesinde körfez savaşında türlü numaralar çeviren Amerika’ya karşı tepkiler artmıştı. İslami yayın yapan radyo TV istasyonları artmaya ve İslami şuurlanma artmaya başlamıştı. İmam Hatiplilerin Harp okullarına girişine imkan sağlayacak kanun teklifinin Meclis Milli Eğitim komisyonunda görüşülmesi kabul edilmişti. Ölümünden birkaç gün sonra da İran Dış İşleri Bakanı Türkiye’ye gelecekti. Cenaze büyük bir kalabalığın omuzlarına “Kahrolsun şeriat, Mollalar İran’a” sloganları ile taşınmış, Uğur’u öldürenler müthiş bir iş başarmışlardı. Bunun için pek çok provokatif olaylar MGK toplantılarına yakın olarak uygulamaya konur, MGK’da gündem konusu olurdu. Bu olay sonrası MGK’nın talebi ile özel radyo ve TV’lerin yayını durduruldu, İmam Hatiplilerin Harp okullarına girmesine imkan sağlayacak kanun teklifi reddedildi. İran Dış İşleri Bakanının ziyareti Uğur’un cenaze merasimi gölgesinde sönük geçti. Uğur Mumcu’nun şeriatçılar tarafından öldürülmediği ailesi tarafından da kabul edildi. Ama bugüne kadar kimin öldürdüğü de anlaşılamadı.NATO’nun yeni düşmanımız İslam fikri başlangıçta Türkiye’de benimsenmedi gibi görünse de NATO’nun bir parçası olan TSK’da yeni konsept çalışmalar 1994 yılında göze çarpmaya başlamaktadır. Subay ve astsubaylardan eş ve çocuklarının resimleri istendi. Özellikle 1996 yılında Deniz Kuvvetlerinde Yunanistan ile yaşanan Kardak Kayalıkları krizi esnasında Ramazan aynının içine denk getirilerek fişleme faaliyetlerinin yapılması çok dikkat çekicidir. Eşi türbanlı başörtülü fotoğraf verenler derhal sakıncalı veya şüpheli personel listesine alındı. Bir süre sonrası Jn.Gn.Komutanı Teoman Koman kışlalarda subay ve astsubayların cami ve mescitlere gitmesini yasaklayan bir emir yayınladı. Aynı dönemde Donanma Komutanı Güven ERKAYA’da Donanma garnizonuna başörtülü bayanların girmesini yasakladı. Bu arada sivil hayatta Aczimendiler gibi provakatif olaylar devamlı gündeme getiriliyordu. Siyasi ortam ise oldukça karışıktı. ANAP’ta Genel Başkan Mesut Yılmaz güven sağlayamamıştı. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ekonomik krizi atlatmakta zorlanıyor, rüşvet, hortumculuk, haksız mal edinme dedikoduları iktidarı sarsıyordu. Solcu partiler birbirleri ile uğraşmaktan başka bir şey yapamıyor, Refah Partisi gittikçe

47

Page 48: Referandum günlükleri

güçleniyor, yeni konsepte ayak uydurmaya çalışan TSK bu durumdan çok rahatsız oluyordu. 1995 seçimlerinden Refah Partisi birinci parti olarak çıkmıştı, DYP-ANAP koalisyonu yürümemiş, ANAP Refah koalisyonu son anda askerler tarafından engellenmişti. Erbakan Çiller’le anlaşarak 96 yılında Refah-Yol kuruldu. Askerler 96 Ağustos YAŞ toplantısında Hükümete karşı ilk tavrı koydular. YAŞ’ta irticai nedenlerle diyerek 13 subay-astsubayı ordudan uzaklaştırdılar. Halbuki daha önceki toplantılarda ordudan YAŞ yolu ile ayrılanlar disiplinsiz diye ilan edilmekteydi. Bu YAŞ toplantısı sırasında ordudan uzaklaştırmalara hiç itiraz etmeyen Erbakan başbakanlık konutunda verdiği davette alkollü içki vermeyince Güven Erkaya ile rakı krizi yaşanmıştı. Komutanlar bu hükümeti istemiyorlardı. Daha önce baş tacı olan Tansu Çiller Erbakan’la hükümet kurduğu için tukaka olmuştu. YAŞ’ta ihraç sorunu çıkarmayan Başbakan’a Aralık şurasında 69 kişi sundular. İmza yine sorunsuzdu. Askerlere karşı sorunsuz davranan Başbakan sivil ortamda bu ölçüyü muhafaza edemiyordu. Konutunda bazı tarikat liderlerine verdiği iftar yemeği medya tarafından abartılarak kullanıldı. Ardından Sincan’da Kudüs gecesi nedeniyle provokasyonlar yaşandı. Sincan’da tanklar yürütülerek 28 Şubat 1997’de MGK toplantısı sonucu Refah-Yol’un ipi çekildi. 3,5 ay sonra hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Silahlı Kuvvetler tarafında çeşitli kurum ve kuruluşlara irtica brifingleri verildi. Bunların arasında Yüksek Yargı organları da vardı. Oysa yargıyı etkilemek Anayasamıza göre Anayasal suçtu.TSK’dan 1200 civarında subay ve astsubay YAŞ kararı ile sorgulanmadan, mahkemeye çıkmadan, savunma hakkından mahrum ve ne ile suçlandığını bilmeden yargısız infaza maruz kaldı. Bunu tasvip etmeye 10.000 in üzerinde subay astsubay da emekliliğini isteyerek ayrıldı.İrtica fişlemesi askerlerden memurlara, polis,öğretmenlere, hatta işportacı ve kokoreççilere kadar yaygınlaştırıldı. Türkiye’de komünist Sovyet rejiminden daha baskıcı bir uygulama görüldü. Aykırı yazanlar andıçlanarak devre dışı bırakıldı. Pek tabi bu arada menfaatçi hortumcularda boş durmuyordu. Bankaların içleri boşaltılıyor, ekonomi alt üst oluyor, önceden bazıları tarafından birçok maddesi ihlal edilen Anayasa Cumhurun başı ile Başbakan arasında fırlatılıyordu. Milli birlik ve beraberlik çok yara almıştı. Ordu, yargı, Cumhurbaşkanı ve medyanın itibarı her gün biraz daha azalıyordu. 1999 büyük depremi yanında siyasi ortamda yapılan tahribat Ülkeyi tarihinin en büyük krizine sürükledi. Ve Türkiye iflas etmişti. 28 Şubat post modern darbesi yapanlar Ülkeyi IMF’nin kucağına oturttular. Açlık sefalet, ahlaksızlık, adaletsizlik aldı yürüdü. Batan bankaların her birinin enkazı altından ordudan irtica nedeni ile subay astsubayları uzaklaştıran çok disiplinli komutanlar çıktı.

48

Page 49: Referandum günlükleri

Bazı disiplinli komutanlar ise orduya iş yapan müteahhitten 150.000$ borç alarak, veya kaynağını açıklayamadıkları paralarla mülk edindikleri tespit edildi. Milletimiz bu pisliklerin sorumlularını 3 Kasım 2002 seçimlerinde Parlamentonun %95’ni değiştirerek siyasi mevta haline getirdi. Böylece bundan sonraki siyasetçilere dürüst davranmaları konusunda gerekli dersini verdi.7[1]Başından beri anlatmaya çalıştığımız gibi bütün darbeler iç ve dışarıda bu milletin düşmanlarının ve menfaat çetelerinin işbirliği ile hazırlanmıştır. Bu arada bazı vatanseverler farkında olmayarak kullanılmışlardır Devrimler milletin sosyolojik, psikolojik, ahlaki, hukuki, iktisadi8[2] yapısını bozmakta tedavisi çok güç sorunlara neden olmaktadır. İhtilalleri yapanlar cezalandırılmadıkça ihtilal heveslileri daima olacak, ülke bu tehditle her zaman karşı karşıya kalabilecektir. Milli iradenin tecellisini sağlamaya çalışmak ve Milletin sesine kulak vermek her Türk vatandaşı ve yöneticisinin görevidir. Milletimiz, Meclisimiz, ve Hükümetimiz darbelerin yaralarını sarmak için üzerlerine düşen görevlerini yapmalıdırlar. Kanunları çarpıtarak yorumlayanlara gereken cevabı vermelidirler. Halkımız darbe planlarını bile dış kaynaktan sağlayan zavallılara paye vermeyip demokratik katılımla ve sivil toplum gücü oluşturarak elinden geleni yapmalıdır. Yüce adalet darbecilere, kışkırtıcılarına ve taraftarlarına gereken cezaları vermelidir.

Ahmet TÜRKAN

23.08.2009 Pazar

7[1] Kemal ŞAHİN,”Bağımsız Türk Mahkemelerinde Yargılanmak İstiyorum”,Sarıyıldız, Ankara,2007,S.9-148[2] http://www.habername.com/yazi/ahmet-turkan-ticari-ahlak-1464.htm

49

Page 50: Referandum günlükleri

AÇILIM YAPACAĞIZ DA PLANIMIZ YOK

Öyle anlaşılıyor ki Planımız yok… yazı dizilerine devam edeceğim. Darbe Yapacağız da planımız yok 1. ve 2 . yazılarımdan sonra gazetelere göz atarken 24.08.2009 tarihli Dünya gazetesindeki “Kürt Açılımının ip uçları hükümetten önce ABD’den” başlığını görünce pes doğrusu dedim. Güzel ülkemde 10 yılda bir darbe planlayan, artık son dönemde post moderne doğru dönüşüm yaptırıp işi el altından ve bel altından şekillerine çeviren ABD Kürt açılımında da planlamayı ele almış.

Bizim adımıza açılımlar planlayan ne yapacağımızı bizden çok bilen, kızdığı zamanda darbe planları yapan belediye başkanlıklarının bile kimler tarafından yürütüleceğine kadar detay plan hazırlayan ABD bu sefer insaflı çıkıp Kürt açılımı planlarımıza el atıverdi. Belki de gerçekten iyiliğimizi istiyordur. En azından kısa bir zaman için. Beklide başka planlar için.

Ama sonra tekzip etti ve açılım bir Türk Planıdır dedi.

Helal olsun bize. ABD’ye rağmen en sonunda kendimize ait bir planımız oldu.

50

Page 51: Referandum günlükleri

Açılım planlamasının bize ait olduğuna inanmak istiyorum, fakat muhalefetin planlaması kime ait.

Oturup, konuşup işi çözmek dururken kanal kanal gezip, basın mensuplarının karşısına geçip her defasında dozu artırdı yorumları yaptıran açıklama planlarını kim yapıyor.

Yani açık olmak istiyorum, iktidar partisi bir planlama yaptı ve açılım kararı verdi de, muhalefetin planlamasını kimler yapıyor.

Doğaçlama mı konuşuyorlar, yoksa ellerine verilen replikleri mi seslendiriyorlar. Genel Kurmay Başkanımız üniter yapının korunmasını üstüne basa basa söylediğine, ve iktidar partisinin; evet bizde aynı şeyi söylemek istiyoruz demesine rağmen, muhalefetin yapmak istediği nedir.

Planı mı anlayamadılar, yoksa planlamacıyı mı beğenmiyorlar.

ABD’nin bu işte haberi varmış. Yani daha öncekilerde olduğu gibi bu konuda da büyük ortak ABD ise rolleri kim dağıttı.

Zamanında Erbakan’ı ürkeklikle suçlayıp erkekçe siyaset yapacağız diyenler, Demirel’in ikna odasından nasıl çıktıklarını hatırlayabiliyorlar mı. Kısaca hatırlatalım. Rahşan Hanım biz katillerle ortak olmayız demişti. Sayın Bahçeli son derece sert açıklamalarda bulunmuştu. Birkaç gün içinde köşke çağrıldı ve muhtemelen ikna odasına alındı. İkna odalarının ne olduğunu sanırım bilmeyen yoktur. Hani üniversitelerde başlarını açmak istemeyen kızlarımızın polis zoru ile sokulup başlarını açmalarının sağlandığı odalardan. Uzatmayalım. İkna odasından kayıtsız şartsız çıkan Sayın Bahçeli bölücü başını asmak için Hükümete ortak olmuştu ama son bir haftadır basından izlediğimiz kadarı ile asılmasın diyen üçlü imza blokunda yer alıyor, hem de okkalı bir imza ile.

Bu işte ikna odası var mı şu anda belli değil. ABD tarafından İktidar partisi ikna odasına alındı mı orası da malum değil. Malum olan bir şey var.

Akan kan durmalı.

Üniter yapı bozulmadan.

Al takke ver külah olmadan. Aklı selimimizi muhafaza ederek.

Art niyetli olanlara dikkat ederek.

Ortak paydalarımızda buluşarak

Ortak paydalarımız,

Ülkemiz,

51

Page 52: Referandum günlükleri

Ülkümüz,

İmanımız

Bağımsızlığımız,

Sınırlarımız,

BAYRAĞIMIZ.

Hep beraber sahip çıkalım. Yoksa aç kurtlar bizi parçalamak üzere hazırdır.

Hem de hiç acımadan.

Irak’a nasıl demokrasi getirdiklerini unutmadan.

Buna emin olun. İnanmıyorsanız tarihin son 100 yılına bir bakıverin

Ahmet TÜRKAN

28.08.2009 Cuma

ÖN YARGILARDAN KURTULMAK LAZIM

İnsanların genel karakterine dönüşmüş bir ön yargı. Öteki hakkında gerçek bilgi sahibi olmamak. Değerleri küçümsemek…

Bu konu ile ilgili ilginç bir hikaye vardır.

Adamın biri sağır olduğu için komşuları ile pek görüşmez, çok lüzum ederse işaretle anlaşmaya çalışırmış. Kendisi konuşur fakat konuşulanları duymazmış. Bir gün komşuları gelip falanca komşumuz çok hasta, ölüm döşeğindedir. Seni soruyor. Bir ziyaretini bekliyor demişler.

-          Adam ; iyi ama biliyorsunuz ki ben sağırım pek anlaşamam, onu nasıl ziyaret edeyim, siz selam söyleyin dedi ise de komşuları,

-          Aman ne olacak seni görmeği çok istiyor bir uğrayıver demişler. Sağır adam peki olur diye cevap vermiş. Ardından bir ziyaret planlamış.

Giderim, Geçmiş olsun komşu nasılsın derim. Komşu beni kıracak değil ya nasılsa iyiyim der…

52

Page 53: Referandum günlükleri

Sonra Hanım nasıl derim.. Beni kıracak değil ya… oda iyi sıhhatte der… Ben de iyi iyi maşallah Allah dirlik düzenlik versin… derim.

Sonra, Bir şey yiyip içebiliyor musun derim… O’da beni kıracak değil ya elhamdülillah der… Afiyet olsun şifa olsun der…

sonra da fazla oturmaz müsaade alır dönerim diyerek müsait olduğu vakitte komşuyu ziyarete gidiyor. Selamdan sonra,

-          Komşu nasılsın..?, sıhhattesin inşallah.

Komşusu... Ooofff ölüyorum hiç halim yok, diyor.

Sağır adam

-          Oh oh maşallah sizi pek sıhhatte gördüm geçmiş olsun iyi görünüyorsunuz …diyor.

Hasta adam sen ne diyorsun komşu ben ölüyorum diyor. Sağır adam konuşulanları duymadığı için devam ediyor.

-          Hanım nasıl..? iyidir inşallah…

Hasta adam; hanım sizlere ömür geçen yıl vefat etti.

Sağır adam.

-          Oh oh Allah saadetinizi artırsın diyerek planladığı gibi konuşmalarına devam ediyor.

Hasta adamın tepesi atıyor. Ya bu adam ne diyor… Neler saçmalıyor böyle çıkartın şunu buradan dedi ise de sağır adam konuşmaya devam ediyor.

-          Bir şey yiyip içebiliyor musun..? sorusuna ise hasta adam zehir yiyip zehir içiyorum yediklerimden lezzet alamıyorum diye cevap veriyor.

Sağır adam

-          Maşallah maşallah afiyet olsun yarasın deyince hasta adam artık feryat edip çıkartın şu adamı buradan ben ne söylüyorum bu adam neler söylüyor diyerek inlemeye devam ediyor.

Sağır adamı yaka paça dışarı çıkartıyorlar. Sağır adam, Ben ne yaptım ki diye sorduğunda ise dilinden anlayanlar olan biteni anladığı dilde anlatıyorlar.

Birkaç gündür basında ve elbette Hürriyetin baş köşesinde Umre açılımından bahsediliyor.

Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan ve Ali Bulaç’ın birlikte yaptıkları umre ziyareti. Ziyaret planı yapıldığı zaman da ilgimi çekmişti hayırlısı ile

53

Page 54: Referandum günlükleri

gidip gelsinler, insanların içini ancak Allah bilir, belki de gerçekten Umreye gidiyorlardır diye düşünmüştüm. Ayşe Arman’nın tesettür açılımını da bildiğim için içimde şüphe vardı ama, inançları sorgulamak haddimiz değildir demiştim.

Dönüşte umre izlenimlerini anlattıkları yazıları okuyunca hayal kırıklığına uğradım ve maalesef bu da tiraj kaygısı ile yapılmış… kanaati oluştu.

Mekke’ye varmadan o kutsal mekanın terörle kıyaslanması, Kudüs’te yaşananların Mekke’de de olabileceğinin düşünülmesi İslam düşmanlarının oynadığı oyunların başarısını göstermek açısından çok dikkat çekicidir. Türkiye gibi nüfusunun ekserisi Müslüman olan bir ülkede bile İslam’ın değer yargılarının hiç anlaşılamadığı ve terörün İslam’la bir olmasının asla tasavvur edilmemesi gerektiğinin bilinmemesi tirajiktir. Mekke’deki yapılaşmanın herhangi bir şehirle kıyaslanması, tavafta iken yapması gereken dualara sırıta sırıta dilim dönmüyordu denmesi ziyaretin tiraj açılımdan başka bir amacı olmadığı kanaatimi güçlendirmekten başka bir işe yaramadı. Hac dönemi yaklaşık 4-5 milyon kişi tarafından ziyaret edilen Mekke şehrinde insanların huzur ve rahatı için yapılan çalışmaları basit inşaat çalışmaları gibi tasavvur etmek olaya baştan önyargı ile bakmak demektir. Eğer Mekke’de Starbuck, Mc Donald’s var ve Türk markaları az ya da yoksa bu kimin suçudur acaba. Yıllarca Türk zeytini, peyniri, meyvesi, sebzesi saymakla bitmez Suudi Arabistan’a yabancılar tarafından pazarlandı. Bu işi bile beceremedik. Sahte mal satıp güvenlerini kaybettik. Ondan sonra kalkıp ABD mallarını kullanıyorlar diye tuhaf hallere giriyoruz. Onlar bizim ürünlerimizi kullanmak yerine diğerlerini kullanıyorlarsa kabahati kendimizde aramak yerine onları suçluyoruz.

Abdurrahman Dilipak’ın yazısını da okudum. Çok güzel değerlendirmiş. Ali Bulaç’ın olaya müşahit gözlemci sıfatı ile götürülmesi, inanmıyorsanız Ali Bulaç’a sorun, valla umre yaptık, bakın fotoğraflarımız da var tarzda bir üsluba yüklenmesi işin iç yüzünü göstermesi bakımından kafidir.

Sağır adamın hikayesinde olduğu gibi ön yargılarla gidilen ve bir rekat namaz bile kılınmadan dönülen turistik mahiyette umre ziyareti. Beklentileri karşılamadı yani.

Sayın Özkök hatırlar. Bir zamanlar İngiltere Başbakanlığını yapmış olan Margret Teacher da Mekke’yi ziyaretinde tesettür kıyafetine girmişti. Hem de önyargısız. Bir umresi eksikti.

Umre’ye maddi imkanı ve seyahat engeli olmayan olan herkes gidebilir. Fakat ziyaretin turistik maksatlarla, gazete köşelerinin 3-5 gün de olsa özellikle Ramazan ayında çok sevap olduğunu bildiğimiz Ramazan Umresi gibi gösterilmesi, dini duyguların had

54

Page 55: Referandum günlükleri

safhada olduğu bir dönemde okuyucu kitlesine hitap etmek amacıyla yapılması, kendileri gibi düşünenleri ikna edebilir, ama toplumun çoğu artık uyandığı için bilenler bilir diyelim vebal onlara kalsın. Halkımız bu tarz filmlere değer vermiyor. Filminiz çok sıradan, belki canı sıkılan yazlıkçılar ve eleştirmenler izleyebilir.

Ahmet TÜRKAN

05.09.2009 Cumartesi

11 EYLÜL’Ü 12 EYLÜL’E BAĞLARKEN

Kurt kuzuyu yemek istemiş. Bahanesi hazır. -Suyumu kirletiyorsun diyor.

Kuzu -Sen yukarıda ben aşağıda suyunu nasıl kirlendirebilirim..? su senden bana akıyor diyor, ama kurdun niyeti kötü-Olabilir…! ben seni yemek istiyorum ve bahanem de bu diyor.

Tarih şahittir ki; Birinci dünya savaşı ana sebebi Sırp prensinin öldürülmesi falan değil; Ortadoğu petrollerinin Osmanlı Devleti’nin elinde olmasıydı. Hasta adam petrole sahipti ve petrol Osmanlı’ya bırakılamazdı. Bir bahane bulundu ve savaş çıkartıldı. Öncesinde cebri işgaller vardı ve zaten durum kritikti. Küçük bir kıvılcım bekliyordu.Birinci dünya savaşındaki müttefik Almanya’nın sığınmacı görünen gemileri ile oynadığı oyun sonrasında Osmanlı’da bir oldu bitti ile savaşa dahil edilmiş ve istenen sonucun elde edilmesi için müthiş bir fırsat doğmuştu. Gerisi malum, muhteşem Çanakkale Savaşı muzafferiyeti ama sonuç hüsran. Oldu bitti Mondros mütarekesi, imzalanması bile beklenmeyen Sevr ve ardından paylaşma planları. Tekrar Kurtuluş mücadelesi ve şimdi can havli ile kurtarabildiğimiz aziz vatanımız. Aynı senaryonun teknolojik versiyonu; 11 Eylül ikiz kuleler oyunu. ABD için bu senaryo play station oyunları kasar kolaydı. Mars’a insansız araç gönderen ve her türlü biligiyi alan teknoloji birkaç uçağın İkiz kulelere çarptırılması işini çok kolay halledebilirdi. Plan müthişti. Amaç Irak’a girmek ve Ortadoğu’nun Birinci Dünya savaşında Osmanlı’dan kopartılan fakat ele geçirilemeyen

55

Page 56: Referandum günlükleri

petrollerine yani enerji üssüne ortak olmaktı. Birilerinin suçlu gösterilmesi gerekiyordu ve senaryonun uygulama vakti gelmişti. 1991 Körfez krizinde test ettiği Irak gücünün yetersizliğini gördü fakat müdahale için uygun zemin oluşturulmasının gerekliliğinden hareketle senelerce Arap asıllı teröristler senaryosunu oynadı. Konuyu ajite eden pek çok film çevrildi. Hasılat rekorları kırdırıldı. El Kaide icat edildi ve NATO tatbikatlarında bile Kırmızının yerini yeşil aldı. Saddam hain ilan edildi. Kendine bağlı Devrim Muhafızları dahi bu yalana inandı ve ABD Irak’a girdiğinde Bağdat’ı kendi elleri ile teslim ediverdiler. Hedefe ulaşıldı. Irak 6 yıldır kan kusuyor. Kimin umurunda ki. Petrol ABD’ye sevk ediliyor. Devasa tankerlere stoklanıyor. İleride kullanmak için. BOP işlemeye devam ediyor. Yeni çıkar planları devrede.

12 Eylül planı da ABD eseriydi. Brezinski’nin “Bizim Çocuklar” dediği Türk Ordusunun muhteşem Generalleri darbeyi başarı ile gerçekleştirmişler Türk demokrasisi postallar altında ezilmiş cılkı çıkmıştı. 10 yılda bir yapılan ve geleneksele dönüştürülen bir darbe daha icra ettirilmişti. Artık yeni bir bayramımız daha olacaktı. 12 Eylül Demokrasi Bayramı.Darbeciler 12 Eylül’ü bayram ilan etmediler ama uzun yıllar 12 Eylül’de halkın karşısına çıkıp darbeyi savundular.Sanki Uzaydan gelip bu işi yapmışlar gibi. Ne olmuştu da 11 Eylül’de kan gövdeyi götürürken 12 Eylül’de her şey sona ermişti. Bunun adı görevi kasten su-istimal etmekti.Darbe demek yeni anayasa demekti. Bir öncekinin kopyası ama darbeci generallerin yargılanamayacağı maddesi ilaveli yeni baskı anayasa hazırlandı ve halkoylamasına sunuldu. Hayırda hayır yoktur mesajları ve dayatmaları sonunda oy çokluğu ile kabul ettirilen anayasamız. Sayın Baykal darbecileri yargılayalım derken anayasada Güvenlik Kurulu Üyelerinin yargılanamayacağı maddesini nedense unuttu. Sonra birileri hatırlatmış olacak ki hemen çark etti. Darbeyi başaranları yargılayıp başaramayanlara arka çıkmak ta Baykal demokrasisi olarak tarihe geçecektir.12 Eylül demokrasiyi ezmekle kalmadı, idealleri de öldürdü.İyisiyle kötüsüyle, sağcısıyla, solcusuyla insanların inandıkları ve uğruna mücadele verdikleri idealleri vardı.Şimdi o idealler yok artık.Şimdi hortumculuk moda.Şimdi idealsiz gençlik moda.Şimdi felakete uğrayanın malını çalmak moda.

Ardından 28 Şubat post modern darbesinin imanları öldüren sonucunu görüyorsunuz işte. 28 Şubat’ın arkasına saklanıp Bankaları boşaltan Yeğenler ve aile dostları piyasada cirit atmaya devam ediyor, ceremesini halk çekiyor.

56

Page 57: Referandum günlükleri

Sel felaketine uğrayanların mallarını yağmalayanlar neyin sonucudur acaba.12 Eylül’den kısa süre sonra başlayan PKK terörü, binlerce şehit ve şimdi önümüzde bir de açılım paketi var. Ermeni açılımı ile aynı zaman denk getirilen milli plan. Bu aşamada ABD’nin Büyük Orta Doğu politikasına dikkat edin. Önce Güney doğu boşaltıldı. İnsanlar yerlerini yurtlarını terk ettiler. Topraklar boş kaldı. Ama oralardan birileri arsaları satın almaya çalışıyor.Dikkat BOP işliyor.Kuzey Irak Kürt Devleti ile samimiyet neyin nesidir. Arkasında ne vardır. PKK’lıları Kandil’de besleyen Kuzey Irak yapılanması nereye doğru gidiyor. Kuzey Irak’a yerleştirilen Yahudi Kürtlerin orada işi nedir.Kürdistan adına mı, yoksa BOP adına mı oradalar.Açılımda tabiî ki Milli Sınırlarımız içindeki Kürt vatandaşlarımızla sorunlarımızı halledip akan kanı durduralım. Manevi bağlarımız bizim birleştirici unsurumuz olsun.Ama kışkırtıcılara ve art niyetlilere dikkat edelim.

11 Eylül’ü 12 Eylül’e bağladığımız bu günlerde oynanmak istenen oyunlara karşı gözümüzü dört açalım.

Ahmet TÜRKAN 12 Eylül 2009 Cumartesi

57

Page 58: Referandum günlükleri

DEMİREL’İN AÇILIM YORUMU

9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel açılımlar konusunda ayak üstü konuşulacak konu değil, zamanı geldi mi konuşacağım diyerek sorulara cevap vermemiş.Haklıdır zaman henüz çok erken. Lütfen cevap vermeyin Sayın Demirel. Hiç bir şey aceleye getirilmemeli. Siz tatilinizi huzur içinde yapın. Aman huzurunuz bozulmasın. Zamanı gelince bir iki şey söylersiniz nasılsa. Sizin sözlerinizi bekleyen ama memleket meseleleri umurunda olmayan o kadar adam var ki.Bu konular sizin başbakanlığınız ve Cumhurbaşkanlığınız dönemlerinde olmadığı için konulara çok yabancısınız. Memleket meselelerini takip ettiğiniz belli ama bu konular öyle ani gelişti ki konuşacak, cevap verecek bir hazırlığınız maalesef yok.

Sayın Demirel…! Yaklaşık 25 yıllık bir zaman oldu kan dökülmeye başlayalı, ama cevap vermek için maalesef erkendi o zaman başka işleriniz vardı. Onlar daha önemliydi. 12 Eylül öncesi dökülen kanların hesabı ayrı.Cumhurbaşkanlığınız süresince her şeye en tepeden bakma ve değerlendirme imkanınız oldu. Yeterince değerlendirme, her türlü bilgiye en üst seviyede ulaşma imkanınız vardı ama demek ki her şey imkanla olmuyor, konuya ilgi duymak lazım.Arkasından geçen 10 yıllık Ombudsmanlık dönemi. (Bu makam size hediyedir. Hatta zorla dayatmadır ama kabul edip etmediğiniz belli değil, belki de sizin icadınızdır. BABA propagandası gibi). Öyle anlaşılıyor ki bu sürede de maalesef hep ayak üzerinde kaldınız ve bu problemleri düşünecek vaktiniz olmadı.Öyle ya bu konu ayak üstü anlatılacak bir konu değildir.

31 Ekim’de DYP ile ANAP’ın birleşmesi gündemde. Siyasete geri döneceğiniz yazılıp çiziliyor. Koltuğu garantiye aldıktan sonra muhtemelen söyleyecek bir şeyleriniz olur.

58

Page 59: Referandum günlükleri

Hele koltuğa bir oturun o zaman rahat rahat konuşursunuz.Muhalefet olarak istediğinizi söylemekte serbestsiniz, çünkü bütün risk iktidar partisinin. Problemi çözerse helal olsun çözdüler ya.... dersiniz. Çözemezlerse…? İşte o zaman yandıklarının resmidir.Ben ayak üstü bu iş halledilemez demiştim, dersiniz.Açılımla gündeme getirilen sürecin başından bu gününe kadar Devletin en üst kademesinde iken bir öneriniz olmadı. Oldu ise de sonuç ortada çözüme ulaşmadı.Bundan sonra nasıl bir öneriniz olacağını gerçekten merak ediyorum.28 Şubat sürecini devletin başı olarak sadece izlediniz, memleket meselelerini çözmek dururken yeğen ve aile dostlarınızın ülkeyi hortumlamalarına seyirci kaldınız.Yeğeniniz tutuklandığında, kameralar önünde “amcam nerede, haber vermediniz mi, beni neden kurtarmıyor” çığlıkları hala kulaklarımda dır.Açılım konusunda nasıl bir öneriniz olacak acaba gerçekten merak ediyorum.30 küsur sene Türkiye Cumhuriyetinde en yetkili makamları işgal edip terörü durduramadı iseniz şimdi nasıl bir öneriniz olacak. Kanunlar imkan verseydi bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı yapmak arzunuzu unutmadık. 30 yıldır düşündüğünüz formül yeni mi aklınıza geldi.Formülü bulduysanız paylaşın da görelim.Yok 31 Ekim hazırlığı için ise boş verin formül sizde kalsın. Hükümet ve TSK bu problemi çözmek konusunda kararlılar.Gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz.Lütfen gölge etmeyin. Sizin gölgenizde serinleyenler köşe oldu. Ülke bir fayda görmedi.Başka gölge istemiyoruz.

Ahmet TÜRKAN27 Eylül 2009 Pazar

59

Page 60: Referandum günlükleri

ORTALAMA İNSANLARIN AKLINA GELEN SORULAR

Halk arasında yaygınca kullanılan ve geçmişten günümüze kadar gelen bazı sorular hepimizin kafasını kurcalar durur. 'Solaklar daha mı zeki, neden soğan doğramak göz yaşartır, kendi kendine konuşan deli midir?' gibi. İşte BBC Focus dergisi 'ortalama insan'ı en çok meraklandıran 20 soruyu derledi.

Solaklar daha mı zeki…? o Şimdiye kadar bilimsel araştırmalar bunu göstermiyor.

Kaşınmak tam olarak ne demek…? o Kaşınmak cildin çok hafifçe uyarılmasıdır.

Neden ateşimiz çıktığında üşürüz…? o Kişi terlemediği yada kan basıncı yükselmediği için

üşür. Neden soğan doğramak ağlatıyor…?

o Soğan doğrandığında havaya lacrymatoryfactor isimli enzimi yayılıyor. Göz ise kendini savunmak için gözyaşlarını kullanıyor.

Parmaklar suda kalınca neden buruşuyor…? o Su osmos yöntemiyle vücuda emilir. Bu duruma uyum

sağlayabilmek için hücreler buruşur. Arka koltukta neden araba tutuyor…?

o Arkada oturunca ufuk çizgisi görülmüyor. Araş tutması, iç kulakta hareket algılanırken, gözlerden sabit olduğunuz bilgisinin gelmesi nedeniyle yaşanır.

Deniz havası almak sağlıklı mıdır…? o Sağlıklı olabilir.”Deniz havası yani denizin neden olduğu

güzel koku, sahilde yaşayan bir bakteri sayesinde ortaya çıkar.

Herkes evinde kalsa grip salgını biter mi…? o Tek bir kişinin bile dışarı çıkması virüsün yeniden

yayılmasına neden olur. Bitkiler yaşlılık nedeniyle ölür mü…?

o Bazı bitkiler iyi bakıldığında sonsuza kadar yaşayabiliyor.

Sakız sonsuza dek midede kalır mı…? o Hayır 3 gün içinde vücuttan atılır.

Kendi kendine konuşanlar deli mi…?

60

Page 61: Referandum günlükleri

o Hayır…. İnsanların yalnız yada sıkıntılı olduğunda kendi kendilerine konuşması oldukça normal bir durumdur.

Çay içmek gerçekten harareti alır mı…? o Evet. Vücut daha çok terler ve bu da ısı kaybına yol

açar. Neden tek yumurta ikizlerinin parmak izleri birbirini

tutmuyor…? o Tek yumurta ikizleri aynı DNA’ya sahip olsalar da hücre-

hücre aynı değildir. Kuşlar gerçekten ıslanmaz mı…?

o Kuşlar gagalarında ürettikleri yağı alarak tüylerine sürer. Bu da suyun yağı geçerek tüylere ulaşmasın engeller.

Evrenin en soğuk yeri nerede…? o Dünyanın 5 bin ışık yılı uzağında – 272 derece.

Eşekarısı bal yapar mı…? o Hayır. Eşekarıları yalnızca çiçek özlerini emer.

Dijital fotoğraflar 100 yıl saklanır mı…? o Güneş ışınlarından korunacak şekilde saklanırsa, evet.

Havaya atılan su buz olarak düşer mi. o Eksi 30 derecede havaya atılan su buz olarak yere

düşer. OK (Tamam) neyin kısaltmasıdır…?

o All correct’in (her şey yolunda ) kasıtlı olarak ‘011Korreckt’ biçiminde yanlış yazılmasından geliyor.

Mikroplara da mikrop bulaşır mı…? o Evet, mikroplara da bulaşan daha küçük mikroplar

bulunuyor.

Sorular gerçekten oldukça vasat ve kısa bir araştırma ile bulunacak cevaplar. Yani cevap bulmak için şehir-şehir, kütüphane-kütüphane dolaşmanız gerekmez.Dünya üzerinde yaratılmış tüm hayvanlar kendilerine verilen hayat programı ile vazifelerini eksiksiz yerine getirirken, vasat üstü insanların bile içinden çıkamadıkları hayatın gayesini anlama problemi vasat insanları hiç mi ilgilendirmiyor ki sorulan bunca zamanın 20 sorusu basit sıradan, gayesiz olabiliyor.Vasat insanın yaşam kalitesi nedir ki sorduğu sorular bu kadar basittir.Dünya nüfusunun ne kadarı vasat bir yaşam tarzıdır. Bu vasat yaşam tarzı ile dünya nereye gider. Hayatın her anında gözler önüne sunulan hayat gerçekleri ve ahret yolculuğu vasat insanı hiç mi ilgilendirmez.Yoksa bu yirmi soru özel olarak dikkatleri dağıtmak ve hayat gayesinin basitleştirmek için mi hazırlanmıştır.İnsanlara şu mesaj mı verilmek isteniyor.İşte kafana takılan 20 soru. Cevaplarını da veriyoruz.Başka soruya kafanı takma.

61

Page 62: Referandum günlükleri

Hele- hele çözemeyeceğin şeylere hiç aklını yorma.Hazırlanan paketin içeriğine bakıldığında verilmek istenen mesaj budur. Vasat insanların vasat soruları. Hayatın gayesini araştırmayan, kendini sorgulamayan, gelecek gailesi çekmeyen, uyuşturulmuş beyinler.Çünkü geleceği sorgulamak, kendini sorgulamak, manevi sorular sormak, sistemi sorgulamak birilerinin işine gelmiyor.Gelmiyor ki bu tür düzmece soru bankaları ile insanları avutma peşinden gidiyorlar.Yani diyorlar ki. Sen vasat potansiyelde bir insan isen sorup sorabileceğin şeyler bunlar veya benzerleridir. Fazla kurcalama. Hayata dair, imana dair sorular sorup ta kendini vasat üstü gören yaradılış gayesinden habersiz zümreyi üzmeyesin. Yoksa başına çözemeyeceğin zırvaları sarar hayat gayesinden büsbütün kopartır atarız.

Yapılan zaten budur. Ben kimim. Gayem nedir. Dünyada işim ne. Sonum ne olacak. Varacağım yer neresidir. İman külfeti benden ne istiyor.Alemlerin yaratıcısı beni ne ile mükellef kılmıştır demeye hakkı yok mudur vasat insanın.Vasat insanlar gerçekten bu kadar basit midir.Kendini akıllı sanan bunca vasat insan neden doğru dürüst bir soru sormaz.Bu sorular soruluyor. Ama kendini akıllı sananların işine gelmediği için listeye alınmıyor.

Çünkü cevap bulamadıkları şeyleri bir de vasat insanlara sordurup bütün- bütün kafayı kırma ihtimallerini düşünmüş olacaklar ki listeden çıkarıvermişler.Sorun ey vasat insanlar sorun.Hayatın gayesi nedir.Neden yaratıldık.Ölüm bizi bulunca ne olacak.Sırf bu dünya için mi yaratıldık.Haydi sorun.

Cevaplar var merak etmeyin.Bu alemleri yaratan Rabbimiz bunların cevabını bize bildiriyor.Bizi başıboş bırakmıyor.Sorun korkmayın.

Ahmet TÜRKAN11.10.2009 Pazar

62

Page 63: Referandum günlükleri

İSLAM OLMAK BİR YÜK MÜ

Günümüz dünyasında dinî inanca sahip olmak problemli bir konu. Dinin ilerleme ve kalkınmanın önünde bir engel olduğunu düşünen modernleşme yanlıları, seküler bir dünyanın insanlığın saadeti için yegâne reçete olduğunu düşünüyorlar. Türkiye'nin çarpık modernleşme tarihi, bu bakış açısının traji-komik örnekleriyle dolu. Dindar müslüman kimliğini bir şeref değil yük olarak görmek, az rastlanan bir durum değil.9

Evet başlık ve yazının giriş kısmı Semerkand dergisi yazarı Sayın Halil AKGÜN’e ait. Yazı oldukça detaylı ve günümüz İslam toplumlarının inde bulunduğu durumu çok güzel aydınlatmış. Linke tıklayıp yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim.

Burada bir sıkıntı var. İslam toplumları veya bizler sırtımızdaki yükün farkında mıyız. Veya sırt yerine biraz daha hafifletip avucumuzda bulunan ve bize yük olan şeyin farkında mıyız. Eğer elimizde veya sırtımızda taşıdığımız çakıl taşları ise gerçekten yük olabilir.

Peki sırtımızda taşıdığımız aslında elmas taşları ise ve biz bunun farkında isek bu yük hala yük olmaya devam eder mi. İnsan sırtında bir servet taşıyor ve bunu biliyorsa bu yük – yük olmaktan çıkar.

İnsan böyle bir serveti asla bir kenara bırakayım biraz dinleneyim demez.

Yükümüz hafifletmek istiyor muyuz. Elbette ki isteriz. O halde bu asrın alimine bir kulak verelim. O; bu yük konusunda ne söylüyor.

SADA-YI HAKİKAT

27 Mart 1909

Tarîk-i Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) şübhe ve hileden münezzeh olduğundan şübhe ve hileyi îma eden gizlemekten de müstağnidir. Hem o derece azîm ve geniş ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-i Umman nasıl bir destide saklanacak?

Tekraren söylüyorum ki: İttihad-ı İslâm hakikatında olan İttihad-ı Muhammedî'nin (Aleyhissalâtü Vesselâm) cihet-i vahdeti tevhid-i

9 http://www.semerkanddergisi.com/Detay.aspx?YaziID=539 (14.08.2010)

63

Page 64: Referandum günlükleri

İlahîdir. Peyman ve yemini de imandır. Encümen ve cem'iyetleri, mesacid ve medaris ve zevayâdır. Müntesibîni umum mü'minlerdir. Nizamnamesi Sünen-i Ahmediye'dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). Kanunu, evamir ve nevahi-i şer'iyedir. Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir.

İhfa ve havf riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslâmdır. İttihadın hedef ve maksadı; o kadar uzun, münşaib ve muhit ve merakiz ve meabid-i İslâmiyeyi birbirine rab tettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarîk-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevketmektir.

Bu ittihadın meşrebi, muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki bu ittihadımız, bu üç sıfata hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz ikna'dır. Zira onları medenî biliriz. Ve İslâmiyeti mahbub ve ulvî göstermektir. Zira onları munsif zannediyoruz. Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebiye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dâhil olanlar, onları taklid edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) olan ittihad-ı İslâmın efkâr ve meslek ve hakikatını efkâr-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin, cevaba hazırız.

Said Nursî

Evet yorumsuz olarak siz değerli okuyucularıma aktarmak isterim. Elimizde ve sırtımızda değerli bir yük var. Bu yük İslam yüküdür. Bu yükü taşımak bize usanç vermemeli bilakis taşıma iştiyakımızı artırmalıdır.

Sekülerizm yolundaki Avrupa kendi değiştirdiği dininden usanmış ve tamamen terk etmek istiyor olabilir. Bu değişikliği kendilerine sindiremeyip İslam’ı da dahil etmek istiyor olabilir. Bu kendilerinin sorunudur. Müslümanların böyle bir sıkıntısı olmamalıdır.

Güzel ülkemizde yıllardır uygulanan tek taraflı dayatmacı kanunlar maalesef Halil AKGÜN’ün de dediği gibi yük olmaktadır. Derdi maişet kaygısı, modernitenin nefislere dayattığı sosyal yaklaşımlar özellikler genç nefisleri içinden çıkılamaz bir hale sokmaktadır. İslam’ın yerini basit taklidi inanç usulleri kapmaya çalışmaktadır. Sistemi dayatanların anlamakta zorlandığı şey insanların iman etmek üzere yaratıldıklarıdır. İman menşeini bulmazsa sapkın fikirleri engelleyemezsiniz.

64

Page 65: Referandum günlükleri

Üzerimize düşen sahip olduğumuz İslam değerinin kıymetini bilmek ve üzerine dökülüp parlaklığını karartan zulüm çemberlerini kırıp temizleyerek hakiki değerini anlamaktan ibarettir.

Ahmet TÜRKAN

19.10.2009 Pazartesi

YAŞ KARARLARI VE AİHM

65

Page 66: Referandum günlükleri

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıcı Rıza Türmen, AİHM'nin, din ve vicdan özgürlüğü bakımından gerekli vecibelerin yerine getirilmesinde engel olunmadığı ve bu kararlar disiplin kararları olduğu gerekçesiyle YAŞ karalarıyla ilgili başvuruları kabul etmediğini bildirdi.

Türkiye Barolar Birliği'nin (TTB) 40. kuruluş yılı etkinlikleri kapsamında Denizli Barosu'nun evsahipliğinde düzenlenen Pamukkale İnsan Hakları Sempozyumu'nun 2. gününde ''Adil Yargılanma Hakkı'' konulu bir sunum gerçekleştirildi.

Türmen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin, sözleşmenin en genel ve en kapsamlı maddesi olduğunu belirterek, ''Aynı zamanda mahkemeye gelen davaların en fazla yoğunlaştığı madde. Türkiye hakkında belki de en çok ihlal çıkan maddelerden bir tanesi'' dedi. 10[1]

Buraya kadar her şey normalmiş gibi görünüyor. Halbuki gerçeklerle alakası yoktur. AİHM’de maalesef YAŞ kararları karşısında taraflı davranmaktadır. YAŞ kararları İÇ YARGI’ya tamamen kapalıdır. Yargılama olmaksızın yargı kararı varmış gibi davranılamaz.

Yargı da savunma da eşit olmalı derken Sayın yargıç YAŞ mağdurlarının savunma hakkı olmadığının maalesef hala farkında değil veya olayı saptırmaya çalışmaktadır. Sayın Yargıç …! Mensubu olduğunuz AİHM Üyeliği sürecinde elinize gelen davalarda Türkiye’deki iç yargı sürecini sorguladınız mı acaba.

Özellikle 1997 sürecinde YAŞ kararları ile Re’sen emekli edilen personelden kendi birliklerinde de savunma alınmaksızın gizli, imzasız tutanaklara dayanılarak personelin TSK ile ilişikleri kesilmiştir. Bu durum tamamen şahsi uygulamaların sonucunda bu duruma gelmiştir.Evet ibadet yasak değildir. Namaz kılanın seccadesini kimse kaldırıp atmaz ama arkasından öyle bir yazı yazarlar ki AİHM bile ne olduğunu anlamaz. Vicdanları sönmemiş olanlar ne demek istediğimi sanırım anlayabilirler.

Pek çok YAŞ mağduru bu konuda aynı şeyleri söylemektedirler. Kendilerine direk baskı yapılmamış veya yapılmıyormuş gibi gösterilmiş olabilir, arka planda yapılan yazışmalar bu durumun aksini göstermektedir. Personel hakkında özellikle 1996 yılında emri vakilerle bilgi toplanmış, eş ve 12 yaşından büyük kız çocuklarının fotoğrafları istenmiştir. Halbuki personelin eş ve çocuk durumları zaten bilinmektedir. Verilen sağlık fişleri ve kimliklerde kullanılan

10[1] http://www.haber7.com/haber/20091024/YAS-kararlarinin-AIHMden-donus-nedeni.php (25.10.2009)

66

Page 67: Referandum günlükleri

fotoğraflar ile 1996 yılında istenen personel formlarında kullanılan fotoğraflar farklı değildir. Bu formlar tamamen istihbarat amaçlı kullanılmıştır. Bu aşamada personele baskı yapılmadığı doğrudur fakat alınan personel formlarının asıl amacı personelin fişlenmesi olup arkasından uydurma raporlarla personelin TSK’dan ilişikleri kesilmiştir. Bu formlar 28 Şubat sürecini tetiklemek amacı ile kullanılmıştır.İç yargı yolu kapalı olduğu için personel bu konuda kendini savunamamış ve adil yargı sürecinden yararlanamamıştır.

Sayın yargıcın yaptığı açıklamalardan öyle anlaşılıyor ki bu süreci kendisi de AİHM gözü ile izlemekte ve hakikatlerden uzaklaşmaktadır.Yargıya kapalı olan ve savunma hakkı olmayan bir süreçten hakiki bilgi ve belgeler elde edilmesi mümkün değildir.Savunmasız yargı adalet ilkesine aykırıdır.Savunma olmadan, eli, dili, gözü, kulağı kapalı birini suçlayıp cezalandıramazsınız.Bu adaletsizliğin önüne geçilmesi için YAŞ kararları yargıya açılmalı ve mağdur olan personele savunma hakkı verilmelidir.

Bu gün Türkiye’nin geldiği süreçte Orduya ve Millete kurşun sıkanlar açılım süreçleri ile sorgulanmadan affedilirken ömrünü TSK’ya veren personelinden savunma hakkı esirgenmektedir. YAĞ mağduru pek çok personel bizzat teröre karşı savaşmış içinde yaralananlar olmuş olmasına rağmen dine karşı takınılan taassup dolayısı ile bu yararlılıklar gözlerden silinivermiş değeri sıfıra indirilmiştir.

TSK’dan YAŞ sebebi ile ihraç edilenlerin gerçekte ne durumda olduklarının anlaşılması ve gerçek adaletin yerini bulması için kararlar yargıya açılmalı ve asıl suçlular cezalarını bulmalıdır. İftira atanların iftiraları ve sahte belgeleri artık gün yüzüne çıkmalıdır.Bunu da ancak adil mahkemeler başarabilir. Kendi adaletimiz kendi mağdurlarımızın hakkını veremiyorsa AİHM’de hak aramanın anlamı yoktur.

Ahmet TÜRKAN25.10.2009 Pazar

 ÖĞRETMENİN UTANDIRAN MESAJI

Öğretmenin Halime'nin önlüğünün üzerine koli bandı ile yapıştırdığı not utandırdı. 

67

Page 68: Referandum günlükleri

Tokat'ın Zile ilçesindeki bir köyde eğitim gören ana sınıfı öğrencisi

Halime'nin önlüğünün üzerine koli bandı ile yapıştırılan öğretmenin

yazdığı not eğitim sistemizdeki içler acısı durumu gözler önüne

serdi.

Zile ilçesinde bağlı bir köyde eğitim gören ana sınıfı öğrencisinin

önlüğünün üzerine koli bandı ile yapıştırılan not dikkat çekti.

Evren Köy İlköğretim okulu anasınıfına giden 6 yaşındaki Halime

isimli öğrencinin önlüğünün ön tarafına koli bandı ile yapıştırılmıış

olan "İhtiyaç listesinde alamadığınız eksiklikleri lütfen biran önce

temin edip gönderin' şeklindeki not dikkat çekti. Halime, annesine

göstermesi için öğretmenin not kağıdı yapıştırdığını söyledi.11

 EVEEEEET……BURADA DURALIM ESAS ÖNEMLİ OLAN BUNDAN SONRASILÜTFEN DİKKAT…..  Halime 6 yaşındaDaha dünyayı tanımaya çalışıyor….Halime’yi ve ihtiyaçlarını okula gönder…..Halime 10 yaşındaKonya’nın yerini öğrendi ama Hanya’dan habersizHalime’yi ve ihtiyaçlarını okula gönder……Halime 14 yaşındaHalime Hanya’yı da öğrenmeye başladı…Halime’yi gönder ama başını örteyim deme….. ha bu arada ihtiyaçlarını da gönder……Halime 18 yaşında başarılı bir öğrenci.Artık Hanya’yı ve Konya’yı ezbere biliyor. İrade sahibi…İyi bir üniversite kazandı. Kendi hür iradesi ile başını örttü.NOT:Ne Halime’yi ……..ne ihtiyaçlarını……. gönderme.........İSTEMEZ..... Bu zihniyetten utananlar parmak kaldırsın...Benim parmağım hep havada....Halime zavallı…….Halime fakir........nereye istersen oraya gider... Türkan Saylan zihniyetliler. Canan Arıtman’lar daha niceleri senin üzerinden nemalanacaklar….

11 http://www.haber7.com/haber/20091030/Ogretmenin-cileden-cikaran-notu-VIDEO.php (14.08.2010)

68

Page 69: Referandum günlükleri

Halime hür iradesinin kullanmak isterse...önüne rampalar ve dik yamaçlar bir anda çıkıverir.....Halime ne zaman gür sesini duyuracak...Bu utancı giderecek kim….Ses duyan varmı….. Bu ızdıraplar dururken son bir gayretle çocuklarını okutmak isteyen anne ve babalar çocuklarınızı okula gönderin. İhtiyaçlarını da göndermeye çalışın. Şimdi çocuk sizin…Ama büyüyüp hür iradesi ile bir şeyler yapmaya başlarsa…Nereye koyduğunu sen de bulamazsın…Eğer derin sisteme entegre olursa okumasına fırsat verirler ama ihtiyaçlarını göndereceksin….. Yok kendi hür iradesi ile ayakta durmak isterse; ihtiyaçlarını göndermen bir işe yaramaz.O zaman ne ihtiyaçlarını nede kendisini o kapılardan içeri sokamazsın….  Ahmet TÜRKAN31.10.2009 Cumartesi

HİTLER ONUR ÖYMEN TUNCELİ SOKAKLARINDA

Onur Öymen, mevcut terörle mücadelenin devam etmesini savunurken buna, 1937'de kanlı şekilde bastırılan Dersim isyanını örnek gösterince ayağa kalkan Tuncelililer, Öymen'i 'Hitler'e benzeten afişleri şehrin sokaklarına astı.

Öymen, mevcut terörle mücadelenin devam etmesini savunurken buna, 1937'de kanlı şekilde bastırılan Dersim isyanını örnek göstermişti.Öymen nedendir bilinmez bir türlü dar kalıplarından kurtulamıyor. Sayın Başbakan’ın İsrail Cumhurbaşkanı’na haddini bildirdiği ve

69

Page 70: Referandum günlükleri

kamuoyuna “One minute” olarak yansıyan olay sonunda “ ADAMA BUNU HESABINI SORARLAR” demişti. O zaman kaleme aldığım yazımda yıllarca yurtdışında Ülkemizi bu zihniyetle mi temsil ettiniz diye sormuştum.Evet yine soruyorum. Sayın Öymen yıllarca Ülkemizi yurt dışında bu zihniyetle mi temsil etiniz.Zulmün, kanın, insanları üzmenin. Anaları ağlatmanın neresi masum olabilir ki. Türkiye bu güne kadar vatandaşları ile düşman olmadı. Yapılan mücadele halka karşı değil terör örgütüne karşı bir mücadele idi ama iyi yönetilemediği için Kürt halkı maalesef terör örgütünü sahiplenme aşamasına gelmiştir.Terör örgütünün yapısından ve algılamadan kaynaklanan bir mücadele maalesef ters tepmiştir. Mücadele şeklinin sorgulanması gerekir ki şu anda yapılmak istenen budur. Terörün savunulacak bir tarafı olamaz. Nitekim Kürt halkının yaklaşımı da terörün bitmesinden ve huzurlu yaşamdan tarafadır. Maalesef siz bulunduğunuz CHP zihniyetinin dar kalıpları içinden bu durumu göremiyorsunuz. Görmeye çalışmak gibi bir gayretiniz de yok.Şu anda sadece siz değil maalesef MHP de bu işi aşırı milliyetçiliğe çevirerek süreci tıkama aşamasına getirmeye çalışmaktadır. Türk Milleti ve üniter devlet olmak ile iç unsurların arasındaki farkı anlayamamak başka şeylerdir.Bunların karıştırılması ve yok sayılması mozayiği okuyamamaktır. Türkiye bir bütündür. İçinde bulunan tüm unsurları ile bir bütündür.Evet bu ülke Türkiye Cumhuriyeti olarak kuruldu ve öylece kalacaktır. İç dinamikleri bozmaya varan ayrımcılığı neden körüklüyorsunuz ki.Bırakın insanlar kendi unsurlarına sahip çıksınlar. Kendi törelerini yaşatsınlar. Bu folklorik mozayiği bozmak istemenin bir anlamı yoktur. Bu kültürdür. Pek çok ülkede insanlar yerel diller kullanmaktadır. Fakat ana dil tektir.Türkiye’de de böyle kabul edebilmenin neresi sakıncalıdır. Selçuklular zamanında da farklı unsurlar vardı ve Türkçe ana dil olarak kabul edildi.Osmanlılar zamanında da pek çok dil vardı ama kullanılan ana dil, yani yazışma dili Türkçe idi.Bunları neden görmezden gelmek gibi bir handikapın içindesiniz.Ana dilimiz Türkçedir. Yazışma dilimiz Türkçedir. Vatanımız Türkiye’dir.Bu böyle bilinmelidir.Tüm halkımızla huzur içinde yaşamak ve unsurlar arasındaki farkı mozaiğin desenleri olarak görmek ….Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın gereğidir.

Ahmet TÜRKAN13.11.2009

70

Page 71: Referandum günlükleri

HEPAR YA DA OSMAN PAMUKOĞLU

Bir süredir Emekli General aynı zamanda HEPAR (Hak ve Eşitlik Partisi) Genel Başkanı Osman Pamukoğlu’nu izlemeye çalışıyorum. Belki de izleyemiyorum. Çünkü her gün başka bir yerde.Oldukça sert söylemleri var. Sanıyorum asker olmanın verdiği rahatlıkla, hatta denetleme taburunda toplu erata ders verir gibi bir havası var. Bu millet askere olan saygısından dolayı Paşalarını toplu erat gibi dinleyebilir ama sandık başında vicdanını dinler.Evet… Sürekli talimatlar veriyor. Yüksek frekanstan konuşmalar yapıyor.Mesajlar popülist. Yani tribünlere oynuyor.Henüz hiçbir seçime girmemiş, gerçek rengini göstermemiş, önüne geleni renklendirip, fişlendiriyor.Onu asacaz,

71

Page 72: Referandum günlükleri

Şunu yakacaz,Ha..onu mu bir dakika, asalım gitsin… babından mesajlar…Anayasayı değiştirecez,,,İdamı geri getirecez…Gençlere evlenme yardımı yapıcaz…..Yolunu bulanlara yolsuzluk mahkemeleri kuracaz.Yolsuzluk mahkemeleri var aslında….Yolu bir bulsalar o yolsuzların canına ot tıkayacaklar ama. Yol kapalı…..Kanatlardan göz açıp işleri düzene koyamıyorlar ki…..Hortumculara bir şey yok herhalde onlar kurtuldu yine.Bir kısım medyaya sert mesajlar var ama ismini sap mı saman mı şeklinde şifreli veriyor ki kim olduğu anlaşılmasın.Yani ileride ola ki bir şey beceremez sek… İsmi gizli kalsın ki millet adını hatırlayıp da bizden hesap sormasın. Hesabı biz sorarız. Size ne oluyor ki…Demirel siyasetine çok benzemeğe başladı. Yusyuvarlak, tostoparlak mesajlar. Herkes nereye çekmek isterse oraya gider. Kimse üzerine alınmasın….Anayasayı değiştirmek:Burada biraz durup işi asıl sahibine soralım. Bakalım öyle durup duruken Anayasa değiştirilebilir mi. Evet 367 Sabih Bey.

S - Hukuk hakkında ne buyuruyorsunuz. Anayasayı değiştireceklermiş.C- Aslında hukuk herkese lazım (Uğur DÜNDAR ile yaptığı TV sohbetinden alınmıştır)S – 2012 de Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında ne düşünüyorsunuz.C - Tayyip Cumhurbaşkanı olamaz.S - Kim olur peki.C - Zamanı gelince bir kulp bulunacaktır, hukuk sistemimiz bu konuda sağlamdır. Oraya koyduğumuz çıtır maddeler sayesinde zamanı gelince çıtırtıyı duyarsınız.S – Pek çıtırtı değil baya bi gürültü oluyor….C – Hukuk adına bu kadar gürültü normal.S – Neden bizim Ülkemiz de de her şey normal rayında gitmez..?C – Türkiye bir hukuk devletidir.S – Biliyoruz da diğer ülkelerde hukuk yok mu. İngiltere’de anayasa yazılı bile değil ama kurallar işliyor.C – Bu konu siyasilerin işi. Ben hukuk adamıyım.S – Neden siyasete müdahale ediyorsunuz o zaman. Kurun bir parti, siyaset yapın. Bakın Pamukoğlu’na. Aslanlar gibi mücadele ediyor.…..C - ………………….. 

Görüyorsunuz Sayın Pamukoğlu Anayasayı biraz zor değiştirirsiniz.

72

Page 73: Referandum günlükleri

Yalnız burada tekrar hatırlatmakta yarar var. Bunun ilk şartı seçimlere katılmak. Yeterli oy almak. Mecliste grubu bulunmak Ve de Ana muhalefet Sayın Baykal’ı Anayasa konusunda ikna etmek. Yani her şey sizin kurduğunuz hayale uygun gelişirse.Önümüzde ki 100 yıl Baykal Ana Muhalefet, 367 Sabih Bey ise Fahri muhalefet olacağı için önümüzdeki 100 yılda idare edeceğiz artık. Değişiklik falan yok. Sayın Demirel DP’nin başına geçer de siyasete geri döner se….. Bu süreyi 250 yıla falan uzatabilirsiniz.Benden söylemesi.

 Ahmet TÜRKAN22.11.2009

BEN DÖVERİM, AMA DÖVDÜRMEM

Biz çok garip bir milletiz. Her konuda acaiplik ve gariplikler yapmakta üstümüze yok. Kendimize, birbirimize reva gördüğümüz pek çok tavırları başkasından gördüğümüzde hemen bir tuhaf oluyoruz.Unuttuğumuz milli ve manevi duygularımız şevke geliyor.İştahımız artıyor ama, saman alevi gibi. O anlık belki, arkası yok.Fransa’da bir Müslüman kız başörtülü okula alınmıyormuş. Hemen sesimiz yükseliyor. Vay nasıl yaparlar. Boykot…., mallarını almayalım,,,Danimarka’da Peygamber Efendimiz (A.S.M.) ‘e hakaret içeren karikatürler çizilmiş.,,,,Vayyyy , mallarını boykot edelim,, görsünler dünyanın kaç bucak olduğunu….İsviçre minareden rahatsız oluyormuş….Vayyyy,… Paralarımızı çekelim,,, Finans krizi neymiş görsünler….

73

Page 74: Referandum günlükleri

Ey Arap ülkeleri siz de paralarınızı çekip bizim bankalarımıza yatırın. Eeee, birazda biz nasiplenelim.Çok güzel bir fikir ve fırsat aynı zamanda…Tamam da bunların benzerlerini biz bu ülkede sürekli yaşıyoruz zaten…Kızlarımız başörtülü olarak üniversitelere gidebiliyorlar mı…..Hayır…Kamusal alan…..Yasak…..Müslümanız, Resulallah’a (A.S.M) gereken saygıyı gösteriyor muyuz…..Türkiye laiktir laik kalacak…Ne alaka. Laiklik dinin serbestçe yaşanması, dinin devlete, devletin dine karışmaması değil mi….Evet ama….. Müslümanlar ileri gidiyor…Mahalle baskısı falan…Külli yalan…Ne kadar ileri orası meçhul….,Türkiye’de minareye, ezana saygı tam mı acaba….Minarelerdeki ezan sesini neden kıstık. Minarelerin boylarını neden kısalttık…Laik komşular rahatsız olmasın diye….Sabah uykuları kaçmasın diye….Hristiyan dünyası da aynı duygularla rahatsız oluyor zaten….Başbakan Erdoğan’ı minare şiiri yüzünden mahkum etmedik mi….Gülerim ağlanacak halimize…Allah milletimize basiret ihsan etsin… Anlayış ihsan etsin….

İnşaallah önce kendimiz düzeliriz. Sonra başkalarının düzelmesini rahatlıkla isteyebiliriz.Hele kendimize iğneyi bir batırıverelim.Çuvaldız kolay…. Ahmet TÜRKAN02.12.2009

74

Page 75: Referandum günlükleri

CHP KOMUTANI ZORGENERAL DENİZ BAYKAL

Hiçbir taşın altına elini koymamış olan CHP Komutanı Zorgeneral Deniz Baykal açılım sürecini tıkamakla meşgul. CHP’nin diğer alt kademe komutanları ise darbe günlüklerine yeni maddeler ilave etmeye çalışıyor.Yapılan açıklamalar saçmalıklardan başka bir şey değil. “CHP Milletvekili Korkmaz, ''Halkın, müdahalenin zaruri hale geldiğine karar vermesi durumunda darbenin olacağını'' söyledi.

Key ödemelerine ilişkin kanun tasarısının görüşmelerine ''darbe'' tartışmasıyla başlandı. CHP İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz'ın sözleri tartışmaya neden oldu.

CHP İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, ''Halkın, müdahalenin zaruri hale geldiğine karar vermesi durumunda darbenin olacağını'' belirtirken, AK Parti Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, ''12 Eylül'e zemin hazırlamak için binlerce genç toprağa gitmedi mi? Darbeler iktidara değil, demokrasiye karşı yapılır'' dedi.

75

Page 76: Referandum günlükleri

Esfender Korkmaz'ın kabul edilemez sözleri: ''Halkın tek güvendiği orduya karşı da maalesef, asimetrik propaganda yapılmaktadır. Halkın yüzde 85'i orduya güvenmektedir. Bu kaosları kim çözecek? Eğer siz çözebilseydiniz bu kaosları oluşturmazdınız. Hiçbirimiz bu kaosu istemeyiz. Ben demiyorum ki Türkiye'de illa müdahale olsun. Ama halk müdahalenin zaruri hale geldiğine karar verirse olur. Bunu halka söyletmeyin. Eğer halk Türkiye'de bir müdahale gerektiğine inanırsa... Elbette kimsenin gönlü buna razı değil. Eğer halk Türkiye'de kaosun çözülmediğine kanaat getirir ve bu siyasi kaos içinde çözüm olmayacağına kanaat getirirse ve buna mecbur kalırsa bir müdahale istemeye.... Bundan hiçbirimiz hoşnut olmayız. Böyle bir müdahale olmadan biz çözeriz. ABD'den yardım isteyerek, iç sorunlarımızı çözemeyiz.'' CHP'li Korkmaz, AK Parti sıralarından laf atılması üzerine, ''Ergenekon'un hesabını da soracağız'' dedi.”

Siz elinizi sakın ola taşın altına koymayın, sakın ola açılıma destek vermeyin. Şehitlerimize acımış üzülmüş görünün ama bıyık altından gülmeye AKP bitti koçum demeye devam edin.

Bu problem sadece AKP’nin problemimidir…? Sayın Zorgeneral.

Sonsuz muhalefet içgüdünüzle ne zaman bir yaraya merhem olacaksınız. Ne zaman darbe kızıştırmalarından vaz geçeceksiniz.

Hem 12 Eylül darbecilerini yargılayalım diyeceksiniz, hem de darbe çığırtkanlığı yapacaksınız. 28 Şubat’çıları destekleyeceksiniz.

Ergenekon hayal diyeceksiniz. Ama komutanlarda hesap verir diyeceksiniz. Herkes kanun önünde hesap vermeli derken başka hesaplar peşindesiniz gibi.

Sorun bakalım 367 Sabih Bey bu konuda ne buyuruyor.

Bir kulp bulmuştur belki. Ama sırası gelmeden söylemez.

Şunu unutmayın Sayın Zorgeneral, dünya üzerinde 2 tür savaş yapılmıştır bu güne kadar.

·         Din savaşları·         Rant savaşları. Evet din savaşlarında da bir tarafın rantının

kaybolması yüzünden sonuçta rant savaşına dönüşmüştür.

Bu gün içinde bulunduğumuz süreç rant savaşı değil de nedir. Asala’nın bittiği gün PKK terörü başlamıştır. Bu terör bazı güç ve çıkar odakları tarafından Ülkemizin başına sarılmıştır.

76

Page 77: Referandum günlükleri

Bunu sizde çok iyi bilirsiniz, PKK terörünün en yaygın olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi terör öncesinde de sınır kaçakçılığının en üst seviyede olduğu bölge idi. PKK terörünün devam ettiği sürede de kaçakçılığın ana üssü olarak devam etmektedir. Bu sürecin devamı rant için olmazsa olmazdır. Başka türlü rantiyeciler oralarda at koşturamazlar.

Bu durum ABD kaynakları tarafından açık-açık yayınlanmıştır. PKK terörü biterse rantın nasıl paylaşılacağına kadar ince hesaplar yapılmaktadır. PKK’nın ABD bankalarındaki parasının hesabı yoktur. Bunu görmezlikten gelemezsiniz.

Çok merak ediyorum bu rant savaşından kazancınız nedir.

Evet aynı soruyu Sayın Bahçeli’ye de soruyorum. MHP’nin bu rant savaşından kazancı nedir.

PKK ve yandaşlarının bu kadar azıp sapmasının sebebin i anlayabilirim. Çünkü rant çeşmeleri kesilecek. Bu gün elebaşı rolündeki pek çok terörist sıradan adamlar durumuna düşecek. Önlerinde tir-tir titreyen yandaşları artık onlara selam bile vermeyecek.

PKK’nın meclisteki temsilcileri belki Meclise bile giremeyecekler. Bunlar rant kaybıdır ve bunun bitmesini istememeleri çok normal.

Sizin zorunuz nedir. Allah aşkına adam gibi bir mazeret bulun.

Sayın Başbakanım ve Sayın İçişleri Bakanım. Lütfen süreci iyi yönetin. Şu anda süreci kontrol altına alamadığınız görülmektedir.

Açılım fikri kesinlikle doğrudur.

Ama iyi yönetilmelidir.

Sürecin başladığı tarihten itibaren bir Milat belirleyin.

Bu açılım tamamlanıncaya kadar gerekirse Olağanüstü Hal Mahkemelerini devreye sokun ve teröre karışanları, yardım ve yataklık edenleri Harp Mahkemeleri Kanununa göre yargılayarak en şiddetli cezaların verilmesinin yolunu açın.

Başka türlü durduramazsınız.

Bu süreç başka türlü yönetilemez.

İçinde bulunulan durum adı konulmamış bir rant savaşıdır. Taraftarları PKK içinde kümelenmiş ve Kürt toplumunu alet

77

Page 78: Referandum günlükleri

etmektedirler. Kürt sorunu ile uzaktan yakından alakası yoktur. Her şeyden önce terörist başı Kürt değildir. Yapılan araştırmalar bunu açıkça göstermektedir.

Terör sorunları çözmeyecektir. Açılıma karşı olanlar neyin yanında olduklarını bir kez daha düşünmelidirler.

Ahmet TÜRKAN

09.12.2009

DANIŞTAY’DAN KATSAYI KARARI

Danıştay, YÖK'ün katsayı kararı itirazını karara bağladı.

Danıştay, YÖK'ün katsayı kararına yaptığı itirazını reddetti...

Evet sonuç şaşırtmadı. Tahmin edilen gibi. Farklı olsaydı şaşkınlıktan küçük dilimi yutabilirdim. Her neyse.

Olayı iyi bir analiz etmeden sonuca varmanın ne demek olduğu konusunda biraz kafa yoralım.

Anadolu Liselerinden mezun olanların ÖYS kazanma oranları nelerdir.

Sosyal Liselerin ÖYS kazanma Oranları nelerdir.

Fen Liselerinin ÖYS’yi kazanma oranları nelerdir. (Bu sorunun cevabını kopya olsun diye ben vermek istiyorum. Evet… neredeyse tamamı. Başka cevap yok)

İHL’lerin ÖYS kazanma oranları nelerdir.

78

Page 79: Referandum günlükleri

Meslek Liselerinin ÖYS kazanma oranları nelerdir.

Düz Liselerin ÖYS kazanma oranları nelerdir….

Meslek Liselerinin ve Düz Liselerin müfredatında hangi dersler var.

Düz Lise mezunlarının bir işe yaramaları için ne yapılması gerekir.

Düz Lise Mezunu olup bir üniversiteye yerleşemeyenler hangi kurslara gitmek zorunda kalıyorlar.

Düz lise mezunları Üniversiteyi kazanamayınca hangi iş kollarına talip olmak zorunda kalıyorlar.

Güvenlik personeli olmak için istenen krtiterler nelerdir.

Türkiye’de kaç Üniversite var. Devlet, özel, vakıf…

Kaç Fakültenin öğrenim süresi 4 yıllık. Uydurma olmamak şartı ile…..

Hangi Üniversite mezunları iş bulma sıkıntısı çekmiyor.

Hangi üniversite mezunları iş başvurularında kaale alınmıyor, mülakata dahi çağrılmıyor.

Türk Üniversiteleri Dünya klasmanında neredeler.

Türk Sanayisi Üniversitelerden yararlanabiliyor mu.

Akademik yayınları Sanayimiz ve Türk halkı nasıl takip edecek.

Üniversitelerin İnternet sitelerinde neden toplumu aydınlatacak bilgi ve belgeler yer almıyor.

Liseler Üniversitelerin tabanını oluşturması gerekirken neden ısrarla DÜZ adamlar yetiştirilmeye çalışılıyor.

Sanayi kalifiye elemanlar bulamazken DÜZ adamlar yetiştirilmesinin hikmeti nedir.

Bu yıl Üniversite sınavına kaç öğrenci başvurdu, bunların kaçı Üniversiteli olabilecek.

Bu sayının içinde AÖF’ nin oranı nedir. (AÖF’ ye genelde çalışanların devam ettiği göz ardı edilmemelidir.)

79

Page 80: Referandum günlükleri

2 yıllık Yüksek okulların mezunlarının büyük bir bölümü neden daha sonra AÖF’ye devam etmek zorunda kalıyor.

Bu soruların cevabını Sayın YÖK başkanı biliyordu ki, katsayı adaletsizliğinin kaldırmak, çalışana, başarılıya öncelik vermek istedi.

Sayın Danıştay üyeleri bu sorularım size.

Cevaplarınızı klasik metotla (TEST USULÜ GEÇERSİZDİR) cevaplandırıp yayınlayabilir misiniz.

Lütfen… Türk halkı olarak bu soruların cevabını bilmek istiyoruz….

Eğer cevabınız yok ise…. kaldınız….Hem de bütünlemesi olmayan bir sınavdan….

Ahmet TÜRKAN

11.12.2009

TSK VE DİYANET’TEN TRABZON MESAJI

Mekân ortak.Mesaj ortak,Dert ortak,Derman ortak.Dertli ortak,Dermanı verecek olan aynı.Başka mercilere başvurmak boş.Fark söylemlerde.Fark üslupta.Asker sert diplomasi mesajları veriyor. Muhatabını itaate zorluyor.İkna olmayanı ikna olmak zorunda bırakırım, itaatsize, boyun eğmeyene taviz vermem diyor.Adalet, hukuk, kardeşlik, ortak noktalar.Diyanet yumuşak,Kardeşlik mesajları yumuşak,İkna etme usulü zorlama değil vicdan adresli.Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bu günlerde vicdanın sesi ile otoritenin sesi aynı mesajları veriyor.Ayrımcılık olmasın, terör olmasın, insanlar adaletten yana, insani değerlerden yana çıksın.Asker milli birlik ve beraberlik mayasını Türk olmakta buldu.Diyanet birlik ve beraberlik mayasını İslam olmakta buldu.

80

Page 81: Referandum günlükleri

Fark, birleştirici mayanın algılanmasıydı.Asker, milli ve manevi değerleri İslam merkezli görmek istemedi.28 Şubat sürecinde İslam diyenlere, manevi değerler diyenlere post modern darbe yaptı. Laiklikten dem vurdu, laiklikten taviz vermedi.İçindeki darbecilere sessizce arka çıktı.Batı çalışma grubunun kaynağı olan Deniz Kuvvetlerinin vurucu gücü olan Oruçreis Fırkateyninden seslenmeyi yeğledi.Diyanet Merkezi otoritenin temsilcisi olan valilik makamından seslenmeyi tercih etti.Asker terörü ve işbirlikçilerini hizaya gelmeye çağırırken eleştirilere sabrının olmadığını açıkça beyan etti.Diyanet kimseyi tehdit etmeden akıl ve vicdan çizgisini gösterdi.Ulusların kardeşliğinin din duygusundan kaynaklı olduğu mesajlarını verdi.Asker tehditkârdı. Diyanet yatıştırıcı.Asker hukuktan ve adil yargılamadan bahsetti, fakat YAŞ kararlarının neden yargıya hala kapalı tutulduğunu izah etmedi. Adalet herkesin kanunlar önünde eşit olduğu, eşit yargılandığı, yargısız infazların yapılmadığı sistemlerin adıdır.Sosyal Hukuk devleti birilerinin ötekilendiği, inançların sorgulandığı, inançlıların garnizonlara sokulmadığı sistem değildir.Sosyal hukuk devletinde askeri okullara girmek için dinden soyutlanmak şart değildir.Öğrencinin sınav kartında anne babasının fişlendiği sistem değildir.Asker bunlardan uzak durdu. Bunlara açıklık getirmedi. İzahını yaptığı değerler eksikti. Maneviyatın olmadığı bir millet -millet olmaktan uzaktı, ama bunlar dikkate alınmadı.Terörü lanetlerken, iç dinamizmi baltalayan darbeci zihniyetten bahsetmedi. Kâğıt parçası dediği ıslak imzalı belgeye hiç dokunmadı.Terörü lanetlerken siyasi otoriteyi tehdit etmekten geri durmadı.Şehit olan erlerimiz hakkında sorulan sorulara, sormayın, sorgulamayın mesajı verirken, kusurlular varsa araştıralım, bu kusur tekrar etmesin diyemedi. Hâlbuki asker hatalardan ders almalıydı. Strateji ve tecrübe bilimi bunu gerektirirdi.En azından gönüllere su serpebilirdi bunu yapmadı.Olsun, her şeye rağmen biz Peygamber Ocağı olarak gördüğümüz Muhteşem Ordumuzu seviyoruz ve güveniyoruz.Artık hizipçilere, fırsatçılara, devletin ahengini bozmaya çalışan Batı Çalışma Gruplarına, Ergenekonculara, Çiçeklere vesairlerine daha fazla tahammülümüz kalmadı. Kamu vicdanını yaralayan darbecilerin, cuntacıların temizlenmesi ve askerin aklanmasını istiyoruz. Muasır medeniyetler seviyesine çıkmak için adaletin, hukukun, manevi değerlerin ön plana çıkartılmasını istiyoruz.

81

Page 82: Referandum günlükleri

 Güçlü ordumuzun silah ithal eden değil, silahını üretip gerekirse ihraç edecek gayret ve bilgide olmasını istiyoruz.Zalimlerle ne ortak tatbikat, ne de silah alışverişi olmasın istiyoruz. Türkiye’mizde yaşayan herkese güven versin, zalimlere, düşmana korku salsın istiyoruz.Allah-Allah dedikçe düşman titresin, kahraman ordu şahlansın istiyoruz... Ahmet TÜRKAN17.12.2009

29 ŞUBAT

Batı Çalışma Grubunun Jandarması Emekli Tümgeneral Osman Özbek meydana çıktı. 28 Şubat’ta Zamanın Başbakanı Sayın Erbakan’a küfreden Özbek Paşa, zamanın Genel Kurmay Başkanı tarafından korunmuştu. Malum kaçınılmaz sürecin sonu 28 Şubat’la neticelenmiş ve Başbakan istifa ettirilerek post modern darbe hedefine ulaşmıştı. Islak imzacı Çiçek Albay’da bu gün bir şekilde korunuyor. Osman Özbek’in işlediği suç kendi iç meselemiz denerek kamufle edilmişti. Bir Başbakana edilen küfür nasıl oluyor da TSK’nın iç meselesi oluyor.Aynı Paşa bu gün çıkıyor Cumhurbaşkanı Erbakan’dan daha tehlikeli diyebiliyor. Daha az tehlikeli olan Erbakan’a küfreden biri gizli kapılar arkasında Cumhurbaşkanı için başka neler söylüyordur…..Millet olarak ettiği küfürleri kendisine iade ediyoruz. Saklasın zamanı gelince turşu kurar.Başbakan’a sucukçu, muhasebeci diyen biri, Büyükanıt Paşa’ya da Küçükanıt diyebiliyorsa Sayın Genelkurmay Başkanı’na da söyleyebilecek bir şeyler buluyordur.Evet; Batı çalışmacılarının doğusunu temsil eden emekli paşa hakaret etmeye devam ediyor.Bu gücü nereden buluyor peki…..İnsanlara hakaret etmek için mi TSK’nın en üst makamlarını işgal ettiler….

82

Page 83: Referandum günlükleri

TSK’nın en üst seviyesi Devletin en üst seviyesine nasıl hakaret edebilir, hatta küfredebilir.….Bu durum şiddetle cezalandırılmayı gerektirmez mi…Bu İç Hizmet Kanun ve yönetmeliğine göre üste hakaret ve saygısızlık olarak disiplin cezası olabilir, ama işin içinde Başbakan var, peki ama aynı zamanda TCK’yı da ilgilendirmez mi.Peki TCK maddelerine göre yargılanmayı gerektirmez mi…Dininin gereği ibadeti yapan disiplinsiz de küfreden disiplinli mi.Bu anlayış hangi kanuna dayanır.Sayın Genel Kurmay Başkanı Çiçek Albay hakkında gerekenleri yapsaydı,28 Şubat’ın Genel Kurmay Başkanı, Özbek Paşa hakkında gerekenleri yapsaydı,yaptığı terbiyesizliğin üstüne üstlük terfi ettirmeseydi, bu gün bu zıvanadan çıkmışlıkları dinlemek zorunda kalmayacaktık.Islak imzamı, kopyamı, kağıt parçası mı demeye gerek kalmazdı. Herkes işine bakardı.İsrail’e kaptırdığınız tank paralarının hesabını sorma cesaretiniz olurdu.Bu ihaleye kim onay verdi……Neden TSK’nın elindeki imkanları kan emicilere kaptırıyorsunuz…Neden TSK bu işleri kendisi yapamıyor….Neden Türk Sanayicisi bu işlerde göreve çağrılmıyor.Bu işleri yapabilecek pek çok firma bulabilmek mümkün iken, neden milli servetimiz düşmanlarımıza aktarılıyor…..Sayın Özbek siyasette gözün varsa kurarsın bir parti siyaset yaparsın, ama insanlara hakaret etmeden.Yok parti kuramam diyorsan Pamukoğlu Paşanın kurduğu partiye giresin. Kendine bir yer bulursun.Hem anti Amerikancı hem Amerikan sempatizanı olmak gibi gafletlerden de kurtul artık.Deve misin, kuş musun anlayalım….Asker ne zaman siyasete el atmış ise kaos olmuştur.Osmanlı’nın en kudretli hükümdarı Fatih zamanından tutun, İttihat terakkiye kadar, Cumhuriyet döneminde takriri sükun döneminden tutun, 60,71, 80 ve ne yazık ki 28 Şubat 97 ye kadar, askerler bir türlü siyasete müdahale etme içgüdüsünden kurtulamadılar.Aslında bu işi daha profesyonelce yapabilirsiniz.Harp akademilerini siyaset akademilerine çevirin veya ayrı bölüm açın….Siyasileri TSK yetiştirsin. Parti yok….Tüm bakanlıklar içinde bölümler açarsınız.Müsteşarlar da Encümen-i Daniş’ten…Ergenekoncular kendilerine iş arasın…Valilik ve yerel yönetimlerle de takviye ettiniz mi bu iş tamamdır.Neden 5 yılda bir seçim. Neden o kadar sandık. Cumhurbaşkanlığı seçimi de cabası.

83

Page 84: Referandum günlükleri

367 ile kim uğraşır….Sırası geleni bakan yaparsınız.Çok sırası geleni de Cumhurbaşkanı….Gel keyfim gel…Her yıl 30 Ağustos’ta yenilersiniz.İstemediğiniz hiç kimse bakan olamaz.Özelleştirmeleri yasaklarsınız.Çok özel firmaların başlarına da emekli paşaları Yönetim Kururlu Başkanı, Genel müdür veya CEO tayin edersiniz. Ekonomi de paşa-paşa yürür.(Küçük bir not: 28 Şubat’çı Teoman Koman Paşanın Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığı Banka Batmıştı)23 Nisan’ları Meclis yerine Genelkurmay’da kutlayıp paşalarımızın çocuklarına da temsili makamlar verip onura edersiniz.Halk memnun, siz memnun, ekonomi rayında, terör bitmiş, AB düz gitmiş. ABD bile sizin önünüzde resmi geçit yapar…….Bu durumda ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü…Acaba böyle olur mu…….Hiç sanmam….Sadece hayal olur.Bu zihniyetle gidersek de 28 Şubat’lara takılır kalırız…..Bozuk takvim gibi…….Mart yüzü göremeyiz.Ancak 29 Şubat oluruz. Ahmet TÜRKAN22.12.2009

84

Page 85: Referandum günlükleri

SUİKAST PLANCILARI SALAK MI…?

Baykal, Arınç'a suikast iddialarını inandırıcı bulmadı, "yumruk"tan sonra 7 puan kazanan İtalya Başbakanı'nı hatırlattıCHP Genel Başkanı Deniz Baykal Hükümeti Berlusconi Sendromuna yakalanmakla suçlayarak, olaylar inanılmaz dedi.''Bir sokağın adını bile aklında tutamayan, kağıda yazanlar, polisi görünce kağıdı yutmaya çalışanlar nasıl suikast yapacaklar? Bu çok inandırıcı değil'' diyen Baykal, olayın hızla aydınlatılması gerektiğini söyledi.Peki Sayın Baykal bu durumda yakalanan Albay E.Y.B. salak mıdır. Hadi Albay salak’ta yanındaki Binbaşı da salak mıdır. Yani siz şimdi TSK’nın Albayına ve Binbaşısına salak mı demek istiyorsunuz.Sayın Baykal çok üzülerek söylüyorum. Müthiş muhalefet içgüdünü aklınızı dumur, gözünüzü kör etmiş. Türkiye siyasetine yazık ediyorsunuz. Bırakın Albayı ve Binbaşı’yı savunmayı. “TSK açıklayamadığı peç çok açıklama yaptı zaten.”Bir de siz müdahil olup olayı içinden çıkılamaz hale sokmayın. Olay yargıya intikal etmiş. Takip ediliyor. Bir yanlış anlaşılma var ise askeri personel herhangi bir problem yaşamadan serbest kalacaklardır.Peki olay gerçek ise….Sonra nasıl izah etmeyi düşünüyorsunuz.Daha geçen haftalarda “Komutanlar da yargıya hesap vermeli” demiştiniz. Yaptığınız her açıklamada çelişkiye düşüyorsunuz. Partinizi tasvip etmediğim halde içine düştüğünüz duruma maalesef acıyorum.Türkiye’de muhalefet bu kadar aciz mi.İnönü’nün meşhur bir sözü vardı.“MUHALEFET TASVİP ETMEZ”

85

Page 86: Referandum günlükleri

Siz bu dersi iyi anlamış görünüyorsunuz. İktidar ak dese kara, kara dese ak demek muhalefet midir.Neden yapılması gerekenler konusunda proaktif önerilerle gelemiyorsunuz.Neden açılım konusunda daha önce savunduklarınızı inkar ediyorsunuz.Neden ısrarla kışkırtıcı rolünüze devam ediyorsunuz.Milli birliğimizi sağlamak dururken neden ısrarla yaralar açmaya, deşmeye çalışıyorsunuz.İktidar partisinden daha atik davranıp yapıcı tavırlar sergilemek partinize puan kazandırabilecekken “NEDEN AVERAJINIZI “ negatife çekmeye çalışıyorsunuz.Sonra da seçimleri engellemek, 367 uydurmaları, saçmalardan seçmeler veryansın.2002 den bu güne kadar bir tek proaktif proje sunamadınız. Yaptığınız her şey aleyhinize. Yoksa AK Parti’nin gizli gücü siz misiniz. Bu işte bir gariplik var.Ergenekon konusunda da hep muhalefet etmiştiniz ama son günlerde peş peşe itiraflar geliyor. Bakalım ilerideki günlerde bu konuda neler söyleyeceksiniz.Merak etmeyin söylediklerinizi takip ediyoruz. Kendinize de muhalefet etmezsiniz umarım. Ahmet TÜRKAN 24.12.2009

86

Page 87: Referandum günlükleri

SİNSİ PLANLARA DEVAM

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür, diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? .                                        Mehmet Akif Ersoy Tarih neden tekerrür ediyor, demek ki ibret almak ne kelime kendimiz zorluyoruz.Örnek mi istiyorsunuz. Buyurun.Nükteyi bilirsiniz, dilden dile anlatılır.Sultan Aziz devrinin Sadrazam ve Hariciye Nazırı Keçecizade Fuat Paşa, Avrupa’da bir diplomatlar toplantısında bulunuyordu. Söz sırasında ortaya latife yollu bir sual atıldı:- Zamanın en kuvvetli devleti hangisidir.? denildi. Keçecizade Fuat Paşa hiç tereddütsüz şu cevabı verdi:- Osmanlı İmparatorluğu!...- Nasıl olur?... dediler. O ispat etti.- Çünkü, dedi; siz dışarıdan biz içeriden, var kuvvetimizle yıkmaya çalıştığımız halde, o hala ayakta duruyor…Fuat Paşa ince bir zekaya sahip, zarif bir diplomattı. Bu cümlede bir eksiklik vardı. Biz derken bir manaya işaret ediyordu. İçerideki sizler…demek istemişti.Bu gün gelinen noktada maalesef tarih biz istesek de istemesek de, tekerrür ediyor. Hem de hiç istifini bozmadan.Darbe Yapıcaz da Planımız Yok-1 ve devamında 2 sini hazırladığımız yazılarımızda Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde maruz kaldığı darbeler ve müdahaleler de maalesef yukarıda bahsi geçen Fuat Paşa’nın “Siz” dediği dış güçlerden ve onların içerideki işbirlikçilerinden kaynaklandığı ortadadır.Bu konuda aşağıdaki anekdot en büyük delillerden biridir.“İkinci Dünya savaşı sonrasında Churcil’e Yalta’da bir basın toplantısında Türkiye’nin konumu hakkında sorulan bir soruya

87

Page 88: Referandum günlükleri

“Türkiye’nin belirli bir ağırlığı vardır. Bu kilosunu İslam alemine ve Sovyet Rusya’ya karşı korumalıdır. Eğer Türkiye zayıflayacak olursa İslam alemine ve Sovyet Rusya’ya karşı desteklenerek eski kilosuna çıkarılmalıdır. Fakat Türkiye şişmanlayacak (fazla güçlenecek ) olursa derhal rejime tabi tutulup eski kilosuna indirilmelidir” cevabı, İngiltere’nin Türkiye’ye bakışını yansıtan bir görüştür. Komünist blokun güçlü olduğu iki kutuplu dünyada Rusya’ya komşu İslam ülkelerini Batı’nın savunması için Rusya’ya karşı kalkan olarak kullanılmıştır.” Dış güçler bizim kilo almaya başladığımızı gördükleri anda ellerinden geleni artlarına koymayarak canımıza okumaktadırlar.Bu gün Türkiye’nin pek çok genç evladının Şehit olmasına, Güney doğuda pek çok ailenin zulüm görmesine, yer ve yurtlarını terk etmesine sebep olan PKK terörünün dış kaynaklı olmadığını kim iddia edebilir. Ermeni Asala terör örgütü Dünya nazarında itibar kaybetmeye başladığı gün sahneden çekilmiş ve ilk faaliyetlerine PKK adı ile devam etmiştir. Daha sonra terör örgütüne Kürt vatandaşlarımız zor kullanılarak bulaştırılmış ve tamiri mümkün olmayan yaralar açılmıştır.Bugün Türkiye’nin kalkınmaktan daha öncelikli halini alan terörü bitirme hadisesi Türkiye için hazırlanan zayıflatma rejiminin bir parçasıdır. Evet; Fuat Paşa’nın zamanında kuvvetli devlet Osmanlı idi bu gün Türkiye’dir. 2 büyük darbe, 1 müdahaleye ve birde postmodern darbeye rağmen ekonomisi iyileşme sürecindedir. Avrupa ve ABD bugün miras yerken Türkiye sermayesini artırmaya devam etmektedir.Yapılan iç ve dış müdahalelere rağmen, dış destekli PKK terörüne rağmen.Türkiye ne zaman terörü bitirmek için hamle yaptı ise görünmez eller teröristlere adeta ilk yardım yaparcasına destek vererek terörün hayatta kalmasını sağlamaya çalışmaktadırlar.ABD bize istihbarat desteği vereceğini vaat ettiği zaman diğer taraftan teröristlerin kamplardan kaçmasını sağlamıştır.Bu gün açılıma destek verdiğini, terörün bitmesi lazım geldiğini söylerken, teröristlerin uyuşturucudan kazandığı ve ABD bankalarına yatırdığı paraları iç etme hesabı gütmektedir. Yoksa bizim hayrımıza değildir.Türkiye’nin evlatları...! gelecekte bu aziz vatanı evlatlarımıza bırakalım diyorsak aklımızı başımıza alalım. Askeri ile, siyasileri ile, üniversiteleri ile, sivil toplum kuruluşları ile, iş adamları ile ortak akıl platformunda buluşalım.Bu gün Irak’a getirilen demokrasi yarın bize de geliverir. Hem de kendimizi demokratik sandığımız anda.Yer altı ve yerüstü zenginliklerimiz gemilerle, trenlerle taşınır. Kendi değerlerimize vergi ödetirler.

88

Page 89: Referandum günlükleri

Irak’ın petrolü bu gün ABD’de devasa tankerlerde stoklanmaktadır. Yeterince stoklandıktan sonra hesap görülecek ve bundan sonraki dönemde petrol kaynakları tükeninceye kadar tazminat borcu olarak ABD hesabına çıkartılmaya devam edecektir. Akil adamlara duyurulur… Ahmet TÜRKAN07.01.2010

SEN HİÇ KARTAL GÖRDÜN MÜ..?

CNN TÜRK Muhabiri Şirin Payzın Siyonist işgale ve zulme arka çıkarak “Güvercini ezersen şahinle karşı karşıya kalıyorsun” dedi.Sayın Şirin Payzın sen hiç kartal gördün mü.Senin güvercin diye arka çıktığın zalim İsrail’in Cumhurbaşkanı’dır. Davos’ta Başbakan’a 5-10 dakika zaman tanınırken, Siyonist Cumhurbaşkanı’na 1 saate yakın zaman tanındı. Orada Güvercin muamelesi yapılan Türkiye ve Başbakanımızdı.Zulme rıza göstermedi diye, zulme isyan etti diye sen kalkmış ezilmiş psikolojinle güvercin kim şahin kim karıştırmış vaziyette zalimlere arka çıkıyorsun. Muhabirliğini yaptığın kanal siyonist destekli olabilir. Ben böyle konuşmazsam ekmeğimden olabilirim. Aman ha…. Diyebilirsin…Dikkat et. Güvercin dediğin akrebe yaltakçılık yaptığının farkında değilsin.Büyük elçimize yapılan terbiyesizliği ise överek “şahin” diyorsun.Peki sen hiç “kartal” gördün mü….?Kartalın asaletinin farkındamısın…Sen kimi kiminle kıyasladığının, kimi kime peşkeş çektiğinin farkında değilsin.Dikkat et.Osmanlı’ya gelip yalvaran, bize vatan ver diyen onlardı. Kendilerine sunulan imkanların kadrini bilenlere sözüm yok.Ama açılan kucaklara ihanet edip, masum insanları katledenler, çocukları insafsızca öldürenler güvercinler kadar masum olamazlar.Hiçbir zaman barış yanlısı olmayanlar güvercin olamazlar.Güvercin barışın simgesidir. Akrebin barış sunduğunu nerede gördün. Sen akrebe güvercin deyip yaptığı terbiyesizliği şahin diye översen “kartalın” gücünü görürsün.Senin vermeye çalıştığın mesaj muhtemelen sizin gibi Siyonist destekçilerine öğretilen mistik kavramlardan gelebilir.Ama kartalın gücünü görmelisin. Şahin sandığın zavallıların çırpınışları ve şirretleri karşısındaki asil tavrı seni yakacaktır.İçine düştüğün hatayı anlamanı sağlayacaktır.Kim bilir bu asalet karşısında biraz insafa gelirsin.

89

Page 90: Referandum günlükleri

Ahmet TÜRKAN13.01.2010

ANAYASA PARTİSİ

367’nin mucidi Sabih Kanadoğlu Anayasamızı AKP yapamaz dedi.12

[1] Sabih Bey, bir dediğini iki etmiyoruz. Sen ne dedi isen millet olarak saygı duyuyoruz. Ağzından çıkana kanun gibi uyuyoruz. 367 dedin, Millet olarak ses çıkarmadık. Memleketin milli sermayesini seçimlere harcamayı bir görev bildik. Tekrar sandık başına koştuk. Olsun sonuç değişmedi ama senin gönlün oldu diye düşünüyorum. Yok eğer gönlün kaldıysa bir seçim daha yapalım. Valla. Sen nasıl istersen.Biz demokrasiden anlamayız. Çünkü biz demokrasiyi sipariş üzerine kabul ettik. Konfeksiyondu. Birkaç beden büyük gelmişti, ama olur-olur şimdi büyük gibi duruyor. Sakla büyüyünce olur dediler. Hee dedik. Büyüyünce olur.Ama gene olmadı. Fazla büyümüşüz. Genişletmek gerekiyor, ama pay yok. Usta pay koymamış. Sabih bey : Biliyorsun hep beraber yeni bir anayasa istiyoruz. Ama sen bu hükümet yapamaz demişsin. Doğru söylemiş olma ihtimalin de var. Ama sen bir büyük olarak bu iyiliği bizden esirgeme. Sen söyle biz ona oy verelim. Oy verelim ki demokratik olsun.Çünkü sen çok iyi bilirsin biz oy vermeyi bile beceremeyiz. Sandık görevlileri olmasa oylarımızı sandık yerine çöpe atıveririz.Kime oy vereceğimiz biliriz de…sandığın yolunu bulamayız.Sen gene de bize yardımcı ol.Hangi partiye diyorsan söyleyiver.Aka dersen aka, karaya dersen karaya oy veririz.Yok şu anda o parti henüz kurulmadı bile diyorsan sen kuruver olsun bitsin. Biz ona da razıyız.Yeter ki anayasa yapabilecek bir partimiz olsun. İlk seçimde zaten biz gene kendi bildiğimiz yere oy veririz. O bakımdan hiç şüphen olmasın.Hadi söyle ne olur, bizi daha fazla üzme. Sen kimi istersen biz ona oy vereceğiz. Tekrar söylüyorum biz ne istediğini bilmeyen zavallı bir milletiz. Sen yönlendir bizi ne olur. Söylediğin her şey kaos olsa da, çözümsüz olsa da, hatta dandik bile olsa biz dinleriz. Sen gerçek

12[1] http://www.samanyoluhaber.com/h_342469_bu-hukumet-yapamaz;-cunku.html  

90

Page 91: Referandum günlükleri

bir provokasyon kahramanısın. Sen 367 dedin 366 olmadı. Biz bu günleri gördük. Anayasayı nasıl parçaladığına şahidiz. Eğer yeni partiyi söylemeyeceksen sen kuruver. Ama bizi kadim anayasadan kurtar. Kurtar ki iflah etmeyelim. Bir daha kendimize gelemeyelim.Bizi ele güne rezil etme. Bizi bu bataklıkran kurtarıp çukurlara yuvarla çok istiyoruz. Ama bazı şartlarımız var. Yeni anayasada bazı şeyler olsun. Acizane gönlümden geçenleri yazdım. Hiçbir art niyetim yok.

Benim anlamadığım gizli maddeler olmasın. Her şey açıkça yazılsın. Ya 367 olsun ya da herkes için aynı. Fikir ve kanaat hürriyetinden bahsederken imanıma prangalar

vurulmasın. İmanım ayaklar altında ezilmesin. Laiklerin ayakları altında ezilmek istemiyorum.

Bu Ülkede laiklik 5 numara büyüktür.. Yeni anayasada mümkünse olmasın. Yok laiklik olmazsa

olmaz diyorsanız dinim de laiklik kadar güvence altında olsun. Kılık kıyafet serbest derken başörtülü kızım üniversite

kapısından geri çevrilmesin. Asker personelimiz eşinin başörtüsü sebebi ile YAŞ’a

takılmasın. İlla takarız diyorsanız hiç olmazsa yargıya açık olsun. Kanun herkes için eşit olsun. Cuntacıları yargılamak problem olmasın. Oy verdiğim parti kapanmasın. Beni insan yerine koyun O

oyların sahibiyim. Vekalet verdiklerim bana köle muamelesi yapmasın. Vekil asile hava atmasın. Hortumcular yargıyı delmesin. Hırsızların çaldıkları yanlarına

kar kalmasın. Askerime, polisime, milletime kurşun sıkanlar “cm” hesabı

yapacak kadar cesur olmasın. Bu Milletin iradesi karşısında kellelerini kaybedeceklerini bilsinler.

Zulme rıza zulümdür, sen bilirsin. Zulme karşı duran zalim damgası yemesin. Zalim kim, mazlum kim iyi bilinsin. Çetrefilli maddeleri çıkartın oradan.

Anayasayı yapanlar cezadan kurtulamasın. Darbe yaptık, anayasayı da Aldıkaçtı yaptık diyerek kimse kendini üstün görmesin. Kendilerini seçilmişler sanmasınlar.

Eşit işe eşit ücret olsun. Bir taraf kazanırken diğeri sürekli kaybetmesin. Hiç olmazsa

adil olsun. Mümkünse Anayasa kitapçığını biraz büyükçe basın. Kimse

kimsenin kafasına atamasın. Evren paşa siviller anayasa yapamaz demişti, ama olsun.

Kendisini yüreklerimizde mahkum etsek de kimseye söyleyemeyip seviyormuş gibi yapıyoruz.

91

Page 92: Referandum günlükleri

Yapın şu anayasayı da görsün Kenan paşa. Siviller yapabilir miymiş bakalım.

Bir daha darbe yapılmayacak yazın. Yapılmasın. Millete, gönüllere, iradeye gem vurulmasın.

 Peki çok bir şey mi istiyorum.Azıcık adalet, azıcık demokrasi çok mu gelir. Kendim için değil Ülkemin makus talihi için.Kardeş kanının durması için. İnsanlık için. Çok mudur. Ahmet TÜRKAN16.01.2010

92

Page 93: Referandum günlükleri

MAVİ – KIRMIZI – YEŞİL

Sovyetler Birliğinin dağılma sürecinden önce dünya 2 kutuplu olarak kabul edilirdi. Mavi ve kırmızı. Yeşil tehdit olarak algılanmazdı. Sovyetler’in dağılması ile birlikte Mavi’nin tehdit ağlısı renk değiştirdi. Sanki birileri tehditlerin yazıldığı kağıtları turnusola sokup kırmızı rengin yeşile dönüşmesini sağlamışlardı. Turnusol aslına maviyi kırmızıya veya kırmızıyı maviye değiştirirdi. Yeşil nereden çıkmıştı.Evet NATO’yu temsil eden Mavi Kırmızı’nın dağılması ile rakipsiz kaldı. Meydanda yalnızdı. Kendine rakip arıyordu. Senaryolar artık yeşil üzerine oynanmalıydı. Hazır Afganistan’da bir ortam vardı. Sovyetlere kan kusturan, ABD’nin desteğini alan.Tehdidin renginin Yeşil’e dönüşmesi ile ABD kendini Afganistan’da bulmakta bir beis görmedi ve yönetimi teslim ettiği Taliban’ı vurmak için Afganistan’a müdahale etti. Afganistan yeterli gelmedi. Top yekun bir mücadele için ciddi bir bahane gerekli idi. Aradığı fırsatı ikiz kuleler sahtekarlığı ile yakalamıştı. Mavi’nin artık bir rakibi vardı: Yeşil.Uzun bir Arap teröristler senaryo ve Saddam paranoyası sonucunda Irak’a da girdi.Arada bir de Somali vardı. Yardım bahanesi ile Müslümanlara zulüm yapmaktan geri durmayan zalim destek. Somali kaplanı lakaplı o zaman Tuğgeneral olan Çevik Bir hatırlar o günleri.Türkiye de görev aldığı NATO tatbikatlarında hep mavi rolünde olmuştur.Mavi rol milli tatbikatlarda da dost kuvvetlerin rengi idi. Kırmızı ise düşman kuvvetler.Peki nasıl oldu da milli tatbikat planlarında hedef Yeşil’e döndü. Yeşil İslam’ın rengidir. Bu eskiden beri böyle bilinir. Kutsal mekanlar genelde yeşil renge boyanır. İslami renk demek için yeşil denir.İslami inanca sahip kişi ve kuruluşların parasına Yeşil sermaye derler. Ama almakta beis görülmez. Mavi sermayeyi bilenler yeşil sermayeyi de bilirler.Genel Kurmay Başkanı “Balyoz Güvenlik Harekat Planı” tatbikat planları içinde var dedi.İçeriğini Taraf gazetesinin yayınlaması ile öğrenmese idik son derece masum gelebilirdi.Eğer gazetede yayınlananlar gerçek ise durum son derece vahimdir.Genel Kurmay Başkanı masum bir tatbikat planı gibi planlarımızda var diyebiliyor.Bu nasıl masumiyet. Ey bu planları hazırlayanlar…..Peki, ama neden mertçe değil. Neden dürüst değil.

93

Page 94: Referandum günlükleri

Tatbikat planları düşman askerlerinin bertaraf edilmesi, mağlup edilmesi üzerine yapılır. Kurgu muhtemel düşman içindir.Peki karşınızda asker yoksa, masum siviller varsa, hedef olarak camiler seçilmişse, buna masum bir tatbikat planı denebilir mi.Kime karşı tatbikat yapıyorsunuz.Tatbikatlarda askerin zihnen ve bedenen hazırlanması amaçlanır.Peki masum halka karşı zihnen ve bedenen hazırlanması amacıyla kurgulanan bir plan masum olarak alınabilir mi.  Peki bu planları hakikate çevirmeyi de düşünüyor musunuz. Evladını vatanı korusun diye gönderen ailelere karşı öz evlatlarını nasıl salacaksınız. Nasıl hücum marşı çalacaksınız.Ne ile askerinizi şevklendireceksiniz.İlk hedefiniz cami …ileri….hücuummmmm…mu diyeceksiniz…..Kimi kime karşı savaştıracaksınız.Bu ne rezilliktir böyle……Benim evladım bana karşı nasıl savaşacak…..Dualarla gönderdiğimiz evlatlarımız Allah Allah diyerek camilerimize nasıl saldıracak….Camiye saldırırken de Allah - Allah mı diyecek…..Rabbinin huzurunda namaz kılan birini nasıl vuracak…..Çanakkale’de ecdadımız yaralı düşman askerinin yarasını kendi sargı bezi ile sararken, düşmana insaf ederken, şimdi öz kardeşlerine nasıl kıyacak…..Vatan evlatlarını ne hale getirmeyi düşünüyorsunuz…..Peki (camileri yıkarsanız…..ki camiler Kabe’nin kardeşleridir.Kabe’yi koruyan Rabbim Camileri de korur) bu durumda…Şehitlerin naaşını hangi camiden kaldırmayı düşünüyorsunuz…..Hangi İslam şehitliğine defnetmeyi düşünüyorsunuz.Hangi caminin imamına namazlarını kıldırmayı düşünüyorsunuz…..Hangi….. hangi……Yazık çok yazık…. Bu kadar plan, bu kadar dehşet senaryosu bir partiye karşı olamaz. Bu memlekette kanun yok mu. Bu memlekette demokrasi yok mu. Bu memlekette seçim yok mu.Bu memlekette hür irade yok mu.Memleketi iyi yönetemeyenlerin bir sonraki seçimlerde zaten halktan oy alamadıklarını görmüyor musunuz.Bu nasıl Cumhuriyet böyle. Cumhurun iradesine darbe planını nasıl içinize sindiriyorsunuz. Bu durumu düzeltin…..

94

Page 95: Referandum günlükleri

Kimler bu planı yapmak gafletinde bulundu ise cezalarını çekmelidir. Bu tatbikat planları masum değildir. Plan son derece sinsice hazırlanmıştır…..Buna benzer başka planlar var ise Genel Kurmay kendi eli ile bunları imha etmeli ve planlayıcılarını çok ciddi bir şekilde ikaz etmeli gerekirse tasfiye etmelidir. 

Ahmet TÜRKAN

21.01.2010

JENERİK SENARYOLAR

95

Page 96: Referandum günlükleri

Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın dediği gibi Balyoz planları oldukça jenerik olabilir. Ama toplumumuzun aklında kalan durum pek jenerik olarak anılamayacaktır.Jenerik : Film yada program başlamadan önce; içeriği ve tarzı hakkında ipuçları vererek seyirciye ne izleyeceğini neyin başladığını anlatan ve sonunda programın isminin yazdığı kısa giriş-açılış.

Filmin sonunda gecen yazı öbeğine ise rollcaption denilir ve bunu sanırım sadece biz kullanıyoruz. Amerika’da end credits olarak geçiyor.jeneriklere ise genellikle openings denilir.13[1]Türkiye’de ise Jenerik sözü genelde atılan güzel goller, filmlerdeki unutulmaz sahneler gibi durumlar için kullanılır biliyordum. Demek ki vahşet senaryoları için de jenerik kelimesi kullanılabiliyor. Sayın Doğan Paşa namus ve şerefi üzerine yemin ederek Fatih Camiine bomba koymak bu senaryoda yoktu dedi. O zaman neden jenerik dedi ki. Neresi jenerik. Neden sıradan bir senaryo demedi de jenerik dedi.Senaryoyu şöyle bir jenerik hale getirelim, farzı muhal Fatih Camisine bomba kondu ve tam zamanında patladı.İmam bir tarafta, müezzin bir tarafta, cemaatten çeşitli yaşlarda 25-30 kişi yerlere serilmiş kan revan içinde yatıyor. Abdest almaya çalışanlar arasında ölenler var. Şadırvan çökmüş ve sular etrafa yayılarak gölet haline gelmiş. Caminin giriş kapısı patlamanın etki ile kırılmış, minareler yıkılmamış ama hoparlörler koparak sarkmış, ana kubbenin alemi sarsıntının etkisi ile yan yatmış…..Bu sırada ambulans ve itfaiye araçları gelmişler. Birkaç televizyon ve gazetenin muhabirleri ellerlinde kameralar ve mikrofonlarla olayı haber bültenlerine taşımaya çalışıyorlar.Yaşlı bir Hacı amca ile röportaj yapılıyor. Hacı amca şokta…

-          Evladım parmağım koptu acaba abdestim bozulmuş mudur…? Kime sorsak…? Beyaz Hoca’ya sorarız tabi ki. Çünkü işbirliği yapılacaklar arasında ismi geçiyordu.

Hoca hemen fetvayı basar. -          Hacı amca hemşire hanım elini sarsın, evine git. Cami

yok, namaz da yok…..v.s.v.s……kem kümm…Ne kadar jenerik değil mi….Uzun yıllar insanların aklından çıkmaz. İnsanın bu manzarayı tekrar tekrar seyredesi gelir…Tıpkı Irak’taki ecdat yadigarı camilerin ABD ve İngiliz askerleri tarafından bombalanması ve pis botları ile içeride dolaşmaları ve yaralıları silahlarının dipçikleri ve pis botları ile itip kakmaları gibi.Çok jenerik çok….İnsanın unutası gelmiyor…Sayın Komutan’ın senaryosu kendince çok ılımlı.

13[1] http://sozluk.bilgiportal.com/nedir/jenerik

96

Page 97: Referandum günlükleri

Bakın ne diyor. "Bizim senaryomuzda Türkiye'de bir irtica olayı vardır, bir irticanın yükselmesi vardır. O zaman henüz Anayasa Mahkemesi'nin bir kararı yoktu ortada, 'Biz değiştik' diyen bir iktidar vardı, bu değiştiğini söyleyen iktidara 'Hayır sen değişemezsin' deyip üstüne mi gidecektik. Bu ne kadar ayıptır, ileride başımıza böyle şeyler gelir, iktidar bildiğini okuyabilir, okulları medrese haline gelebilir, basını satın alabilir diye hazırlanan bir senaryoydu" 14diyor.Yani iktidar biz değiştik falan demese başımıza balyoz yağacakmış da haberimiz yokmuş…Sormak hiç hoş değil ama sorulması lazım.Komutan’a göre ılımlı olabilir de bana göre bu kadar sert bir senaryo hazırlanmasının sırrı nedir. 1400 yıldır unutulmayan hem Alevilerin hem Sünnilerin unutamadığı “Kerbela” yarası varken…..Yoksa bu jenerik senaryo bir rövanş olarak mı planlandı….Hiç düşünmek istemiyorum….Jenerik bu ise detay kim bilir nasıl.İslam toplumunda yeniden derin yaralar açmanın senaryo bile olsa bir anlamı var mıdır. Peki bu senaryo gerçeğe dönüşüverseydi…Kaç yüz yıl unutulmayacak bir jenerik senaryo olurdu acaba.Bu bölümde bahsetmeye çalıştığım kısım sanıyorum anlaşıldı. Yaraları deşmemek adına açıkça yazmak istemiyorum. Paşam anlamıştır.Toplumun hassasiyetlerine saygı duymak gerekmez mi.

Ahmet TÜRKAN28.01.2010

TARİFSİZ HİSLER

İnsan bazen tarifi mümkün olmayan hislere kapılır. Kimseye anlatamaz. Her zaman hayra yormaya çalışır. Bazen kendi için bazen başkaları için, bazen içinde yaşadığı toplum için farklı hisler, farklı duygular taşıyabilir. Bu geleceği bilmek demek değildir. Karşılaştığı bir olay veya durum karşısında savunma mekanizmasıdır. Davranış sergileyebilmesidir. Tavır koymasıdır.

14 http://www.haberturk.com/gundem/haber/203259-bu-bir-jenerik-senaryo (16.08.2010)

97

Page 98: Referandum günlükleri

Hisler fıtridir ve yüzlerce farklı histen bahsetmek mümkündür. Basitçe açlık, susuzluk, diğer fıtri ihtiyaçlar.Bazen his, bazen feraset, bazen edinile gelmiş deneyimler gibi algılanabilir. İnsanın delikanlı iken birini sevmesi, daha ileri gidip kendini aşık olmuş gibi hissetmesi, sonra ümit ve ümitsizlikler. Sanki ümit ve ümitsizlik bir nevi histir.Kişinin evlenip çoluk çocuğa karışması. Bir iş sahibi olması, İşinde başarılı olacağını hissetmesi.Bir öğrencinin iyi ya da kötü not alacağını hissetmesi. Tabi tutulduğu bir sınav hakkındadır. Yoksa hiç sınava girmemiş ise herhangi bir his taşıması normal değildir. Hiç çalışmadım ama ben asla kötü not almam. Bu his değil insanın kendini aldatmasıdır. Çalıştım ama ben iyi not alamam, bu ruhen çöküntüdür.Savaşta bir askerin şehit olacağını hissetmesi. Sonucu ya ölüm ya zafer olan bir mücadelede bu hisler yakındır. Ama hiç askere gitmemiş, savaş olur mu olmaz mı belli değil ise bu his değil farklı tezahürlerdir.İster inansın, ister inanmasın ama herkese Yüce Yaratıcı bazı hisler vermiştir. Bu dünyada tabi tutulduğumuz imtihanın neticesidir.Yoksa insan doğru ile yanlışı ayıramaz. İnsana özellikle hissetsin diye verilmiştir bu duygu. Yani fıtridir. Ama laik değildir.Burada biraz dikkat etmekte yarar vardır. Bilinmeyenleri bilmek, gelecek hakkında fikir sahibi olmak basit bir his olarak değerlendirilemez. Bu tür hisleri daha detaylı, manevi konular olarak görmek gerekir.İzlediğiniz bir filmde birileri diğerine inançlı olmalısın, bunu yüreğinde hissetmelisin dedi mi bunun asgari inanç seviyesinde olduğu kanaati uyanır benliğinizde. Hollywood filmlerinde çok kullanılır. Japon ve Çin filmlerinde de sürekli inançlı olmak, hislere yoğunlaşmak temaları kullanılır. Türk filmleri zaten kendi toplumumuzun dini, milli değerlerinin bir yansıması olduğu için ayırt edilmeksizin vardır. Bir şekilde sızar.Diğerleri için inançları ya da Uzak Doğuda olduğu gibi kendi öğretileri onlarda din duygusu uyandırmış olmalı ki, din formasyonlarını kullanırlar.Günümüz Türkiye’mizde de Milli maçlarda, şehit törenlerinde veya “ONE MINUTE” gibi toplumun hassas olduğu konularda dini, milli, manevi hisler ön plana çıkar.Şimdilerde bazen basın destekli, bazen önyargılı. Bazen toplumsal kaoslar neticesinde askeri, siyasi ya da yargı vehimleri veya hisleri tartışılır oluyor.Laik Devlet savunucuları din ritüellerini kullanarak din üzerinde egemen olmaya çalışıyorlar.Aynen daha dün yaşanan olaylar gibi. Akredite basın mensupları Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya AKP hakkında kapatma davası açacak mısınız şeklinde, cevabı sadece “EVET” ya da “HAYIR” olarak verilebilecek 2 şıklı bir soru soruyorlar. Evet

98

Page 99: Referandum günlükleri

dese; dava dosyaları hazır mı diyecekler, hayır dese demek ki AKP kapatılmayacak diye net sonuca gidecekler. Yalçınkaya’nın cevabı haber bültenlerinde aşağıdaki gibi yer aldı.“Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, hakkında kapatma davası açılacak partilerin bunu hissedeceğini söyledi.

Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti hakkında kapatma davası söylentileriyle ilgili konuştu. Yalçınkaya, Yargıtay emekli üyesi Orhan Uzgören'in cenazı töreni sonrasında basın mensuplarının sorularını cevapladı. Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Mustafa Bumin'le görüşme yaptığı yönündeki iddiaları yalanladı.

'AK Parti hakkında kapatma davası açılacağı söylentileri var?' yönündeki soruya Yalçınkaya, her parti hakkında soruşturmanın mümkün olduğunu belirterek, "Her parti içinde kapatma davası açılıp açılmayacağı kendi fiilleri ile ölçülür. Bunu partiler zaten hissederler." diye cevap verdi. “

Şimdi yapılan açıklama üzerinden devam edelim. Hislerden bahsetmiştik.

Sayın Başsavcı; İnançlarını sorguladığınız insanlara inançlarını kullanarak cevap verme sorumluluğu yüklüyorsunuz.

Keşif kerametle bilinebilecek bir olayı, fıtri hislerle değerlendirilip bilinir bir şeymiş gibi inançları itham ediyorsunuz.

Böyle bir şey hissetmiyoruz demeleri halinde, vayyyy bu adamlarda his mis kalmamış….

Hissediyoruz deseler, bakın gördünüz mü kendileri de zaten hissediyorlarmış. O zaman bana düşen davayı açmak diyeceksiniz. Siz AKP’yi Laiklik karşıtı hareketlerin odağı olmakla suçlamıştınız bir önceki davada.

Yukarıda da beyan etmiştim sizin kastettiğiniz gelecekte olacak olanları bilebilme hissi din temelli algılar ve öğretilerdir.

Yani kavramlar laik değildir.

Evet his insanlara mahsustur. Hayvanlarda da hisler vardır.

Rabbimiz canlı olduğumuz için bu hisleri vermiştir. Bazen karnımızı doyurmak, bazen hayatımızı korumak için kullanırız. Yani ilahi yaratıcının ihsanıdır.

Bu bakımdan da his laik bir kavram değildir.

99

Page 100: Referandum günlükleri

Laik olmayan kavramlarla laikliği savunamazsınız.

Bu kavramları Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmakla suçladığınız bir partiye karşı kullanamazsınız.

Şimdi; “uzun süredir ben CHP’nin kapatılacağını hissediyordum, ama dile getiremiyordum. DTP’ye karşı ciddi bir his vardı ama CHP ye karşı olan hissim sanki engelleniyor gibi. Çok büyük direnç görüyorum. Birileri onları koruyor.

Çünkü baş örtüsü açılımı, çarşaf açılımı ciddi ciddi laikliğe karşı eylemlerdir.

Ama CHP’ye karşı bunu söylemek yürek ister.

Abdestsiz namaz kılmak gibi bir şey. (Abdesti olanlara sözümüz yok)

Kolay.

Açıl susam açıl.

Sende açıl, çarşaflıda açılsın, başörtülüde açılsın. CHP’ye karşı olanlar kapansın.” desem……

O zaman; karşıt görüşün tezahürüdür diyeceksiniz.

Bu konu son derece problemlidir. Bir parti hakkında istikbal belirleyici hisler sadece önyargılardır. Lehte veya aleyhte de olsa da durum farklı değildir.

Sayın Savcı’nın toplumu his konusunda uyarması iyi oldu.

Şöyle yapalım: Kim hangi partinin kapatılmasını istiyorsa hissetsin. Daha önce DTP’ye 1 hissim olmuştu işe yaradı.

Parti kapatmalara karşı duyulan his kaç numaralı hissimizdir onu bilmem ama, benden CHP’ye 1 his.

His çokluğuna göre Sayın Savcımız kapatma davası açacaktır. Sanki kamuoyu yoklaması gibi. Kendisinin hissi nasıl tezahür edecek onu da göreceğiz.

Kendisi söyledi. Bundan emin olun.

Ahmet TÜRKAN

31.01.2010

100

Page 101: Referandum günlükleri

KEŞKE YAŞANMASAYDILAR

Sayın Genel Kurmay Başkanımız Başbakan’ın Eşi Emine Hanım’ın Gata’ya başörtü ile alınmamasını “keşke yaşanmasaydı” diyerek durumun üzücü boyutuna dikkat çekiyor. Sayın Genel Kurmay Başkanım hassasiyetiniz için teşekkür ederim. Bu teşekkür kendi adıma. Herhangi bir kişi ya da kurum adına değildir.Bir konuda bende üzüntülerimi aktarmak istiyorum.Sayın Komutanım bu ilk değildir. Bu keşkeler maalesef saymakla tükenmez.Keşkeeeeeeeeeee….demenin bir anlamı maalesef kalmıyor. Bu bir yaradır, fakat tedavi edilebilir. Septomları bellidir. Azıcık saygı, biraz tahammül…Aynı şeyler benim de başıma geldiği için Sayın Başbakan’ın bu konuda neden bu kadar hiddetlendiğini anlayabiliyorum.

101

Page 102: Referandum günlükleri

Hani Nasreddin Hoca eşekten düşmüş, konu komşusu vah vah, hocam geçmiş olsun diye teselli etmek istemişler. Hoca o zaman meşhur sözünü söylemiş

-          Bana eşekten düşen birini bulun. Benim derdimden ancak o anlar.

Evet ben Sayın Başbakan’ın ve Eşinin ızdırabını anlayabiliyorum. 28 Şubat kararları ile Re’sen emekli edildiğimde eşimin sağlık karnesinde maalesef son 1 yaprak kalmıştı. Bir daha alamayacağımı biliyordum. Çünkü 1994 yılı Donanma Devamlı talimatında, zamanın Donanma Komutanı Oramiral İrfan TINAZ tarafından başı örtülülere sağlık fişi ve kimlik kartı verilmesi kesinlikle yasaklanmıştı. Devamlı talimatlar malumunuz personele tebliğ edilir. Kimlik kartı ve sağlık fişi olmadan garnizon içinde bulunan hastaneye gidip muayene olmamızda mümkün değildi zaten. Ziyaretçi olarak gidebilirsiniz ama tedavi olamazsınız. Yani başı örtülü asker eşleri için sıkıntılı dönem başlamıştı. Aynı dönemde ordu evlerine girişte de sıkıntılar başlamıştı. Malum 1996 yılı Ocak ayında meşhur “Kardak Kayalıkları Krizi” yaşanmıştı. Aynı dönem Ramazan ayına da denk gelmişti. Takvimlerden kontrol edebilirsiniz.Bu dönemin hemen arkasından meşhur fişleme dönemi de başlamıştı. Yani biz Kardak Krizi dolayısı ile aynı zamanda Ramazan ayının verdiği ruh hali ile maddi ve manevi anlamda coşmuş iken fitneci gruplar da fişleme operasyonlarına çoktan başlamışlardı. Kriz bitip asli birliklerimize döndükten hemen sonra birliklere “Personel Bilgi Formları” adı altında fişlemeye yönelik evraklar gönderilmiş ve personel ile birlikte eş ve kız çocuklarının da fotoğrafları isteniyordu. Bu düpedüz fişleme idi. Çünkü; zaten personel üst amirleri tarafından tanınıyordu.Münafıkça davranmak ne fayda verebilirdi ki. Hem kimi kandıracaktım. Bir tarafta imanım, bir tarafta kurumsal kimliğim. Asker yalana tevessül eder mi….Peki ben…Bana yalan yakışır mı. Dürüst davrandım ve eşimin gerçek fotoğrafını verdim.Vayyyy, sen misin başörtülü fotoğraf veren…Anında fişlendim ve 28 Şubat sürecinde postalanacaklar listesine eklendim.Şimdi diyeceksiniz ki keşke bunlar yaşanmasaydı.Ne değişecek Sayın Komutanım. Ne değişecek.Dünya milenyum çağını yaşarken bizler ilkel kavimler gibi birbirimizin inançlarını sorguluyoruz.Kimin eşinin başı örtülü, kimin orsası burası açık.Olay bumudur yani.İnsanların kafalarında bulunanı değiştirme imkanınız varmıdır.Bu mümkün değildir.Bilerek inananları hiçbir kuvvet değiştiremez. Yolundan vazgeçiremez. Sessiz hale getirmeniz, sadece susmasını sağlar.

102

Page 103: Referandum günlükleri

Siz insanların demokrasiyi sahiplenmesini istiyorsanız fikirlerine saygı göstermek zorundasınız.Saygı göstermeyenler saygı göremezler. Dünyadaki tüm sistemler için bu geçerlidir.Eğer İslam Peygamberi Mekke’yi fethettiği zaman eski düşmanlarını affetmeyip zulmetseydi bu gün İslam olmazdı. O kimseye zulmetmedi.Hatta fethin başında bazı sahabeler tarafından müşrik olduğu için kendisinden alınan Kabe anahtarını aynı kişiye iade etti. Bu derece karşısındaki insanlara saygılı idi.Bu günün dünyasında örnek insan gösteriliyorsa insana verdiği değer, ilme verdiği değer, fikre verdiği değer, erkek ve kadına verdiği değer içindir.Milenyum çağında Ülkenin Başbakanı’nın Eşinin başörtüsüne bile tahammül edemeyen zihniyet nemenem bir zihniyettir Sayın Komutanım.Cumhurbaşkanı’nın Eşinin başörtüsünden dolayı karşılaması gerekirken mabadını dönen Komutanın yaptığı nasıl bir saygısızlıktır.Peki binlerce askerin eşlerinin örtüsü ve ibadetleri yüzünden mesleklerinden ihraç edilmeleri nasıl bir şeydir.Bilgi Edinme Kanunu çıktıktan sonra hakkımda atılan iftiraları öğrendim ve şok oldum. Bu ne vicdansızlıktır. Tarif edemiyorum.Yaşanmasaydı denebilmesi için siyasi güç gösterisi mi yapılmalı. Biz askerler bunu siyaset malzemesi yapmadık. Bizi destekleyen çeşitli siyasiler olabilir fakat bu kendi görüşleridir.Ben kendi adıma tekrar etmek istiyorum.Eşimin başörtüsü siyaset malzemesi olamaz.Siyasetten hiçbir nema almayan ben siyaset için eşime başını ört diyemem.Hiç kimseye inançlarının hilafına bir şey yaptırtamazsınız. Siyaset bir noktaya kadardır. Kaldı ki toplum olarak siyaseti ne kadar öğrendiğimiz tartışılır.İnsana saygı duymayan bir demokrasinin siyasilerinden de bir beklentim yok.Ama iman mesuliyeti kıyamete kadar devam edecektir.Bana ve eşime ahrette siyaset sorulmayacak. Dinim ve İslamın emri olan vazifelerim sorulacak..O zaman nasıl hesap vereceğim…Tayyip Erdoğan’a mı soracaklar benim hesabımı. Yoksa Deniz Baykal’ın başörtüsü ve ardından cılkını çıkardığı çarşaf açılımı mı kurtaracak beni. Zamanında “Kanımız aksa da zafer İslamın” diyen Bahçeli’yi sıralamaya bile almam. Yani siyasilerin işi bitince sizi unuturlar.Rabbim unutmaz.Yok Sayın Konutanım yok.Hiç birisi değil.

103

Page 104: Referandum günlükleri

Beni ancak Rabbimin emirleri doğrultusunda hakiki kul bilinci ile yaptığım ibadetlerim ve Rabbimin mağfireti kurtaracak. Buna inanın.Ben dinimi kimseye peşkeş çekmedim bundan sonra da çekmem.Eğer dinimi peşkeş çekecek olsaydım 1996 yılında eşimin fotoğrafını istediklerinde açık fotoğraf çektirivermesini isteyiverirdim. Siyaset için her şeyi mübah görenler için ne kadar da kolaydır değil mi.Amacım siyaset olsaydı o zaman bu işi hallederdim zaten. Amacım siyaset değildir.Rabbimden korkarım. Eşime de ancak Rabbimin emrini telkin edebilirim. Yapıp yapmamak kendine kalmıştır. Çünkü Eşim’de hesabını kendi verecektir.Siz de Sayın Komutanım hesabınızı kendiniz vereceksiniz.Keşke bunlar yaşanmasaydı dediğinizi duyar gibi oluyorum.Aradan çok zaman geçti biliyorum, bu saatten sonra gençler yapsın bu kutsal vazifeyi.Yapılabilecek şeyler vardır. YAŞ Kararları yargıya açılmalı, suçlu varsa cezasını çekmeli, masumlar mağduriyetten kurtulmalıdır. Mağdurlara iade-i itibar yapılmalı ve helallik alınmalıdır.Yoksa hesap meydanında zaten sorulacaktır, ben bundan eminim. HEM DE KIDEM SIRASINA GÖRE….. Ahmet TÜRKAN06.02.2010

TASFİYE

Tasfiye nedir : Arıtma, ayıklama, temizleme demektir.Gündem malum, darbe planları, tasfiyeler, anayasaya rağmen alınan kararlar, anayasanın değişmesi gerekliliği, mecliste grubu bulunan partiler arasındaki uyuşmazlıklar. Partiler hakkında gündeme gelen parti kapatma davaları ve Avrupa Birliği “partileri kapatmayın” dediği halde AYM’den çıkan kapatma kararları. Yani tasfiye.İlk tasfiye; Kazım Karabekir’in başkanlığında Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ nın M. Kemal Paşa’nın muhalif partiye sıcak baktığı halde İsmet Paşa ve ekibinin ise bir şekilde TPCF’yi ortadan kaldırmak istediği ve sonunda da tasfiye edildiği yani kapatıldığı, daha sonra İzmir suikastına karıştığı ithamıyla tutuklanıp yargılandığı ardından uzun süre evinde göz hapsinde tutulduğu süreç izlemiştir.15[1] Detayları okumak isteyenler linkten istifade edebilirler.Yani İsmet Paşa’nın deyimi ile muhalefet tasvip edilmez, tasfiye edilir. (Adnan Menderes için söylemiştir)

15[1] http://www.tarihistan.org/yazar.asp?yaziID=265

104

Page 105: Referandum günlükleri

İlerleyen zamanlarda malum her darbe sonrası yönetimi devralan cuntacılar ve parti kapatmalar.Yani benden olmayanı tasfiye ederim zihniyeti.Bu sistem nasıl çalışıyor. Önce bir şekilde kümeleniyorlar. Yani darbeciler belli fikirler etrafında birleşiyorlar. İktidar gücünü ellerine geçirmek istiyorlar ve ellerindeki siyasi, askeri, adli ve polisiye güçleri kullanarak kendilerine göre muarız zihniyete sahip kişi, kurum, kuruluş, parti her ne olursa olsun etkisiz hale getirerek saf dışı bırakmak yani tasfiye etmek birinci gaye olarak ön plana çıkıyor.Bu Osmanlı’dan günümüze kadarki süreçte “istemezük” zihniyetinin tezahürüdür. Kanuni kılıflar bulunmakta ve bir şekilde rakipler tasfiye edilmektedir. Sonuçta askeri darbeler olarak yüzünü göstermektedir. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde sivil darbe olamamıştır. En güçlü partiler bile bir şekilde tasfiye edilmişlerdir. Bu yolu tamamlamak için, yani hedefe ulaşmak için darbeciler kendilerini koruyacak yasal düzenlemeler yaparlar ve görevi teslim edecek güvenilir kadroları örgütlerler. 61 ve 82 Anayasaları ve 28 Şubatın 18 maddelik MGK bildirisi darbecilerin koruma kalkanlarıdır. Tasfiyeler ise, kadrolaşmanın olmazsa olmazıdır. 27 Mayıs 1960 sonrasında, darbeyi desteklemeyen ve darbeye taraftar olmayan 235 general ile 5000 subay tasfiye edilmiştir. Darbe istemeyenler çıkarılınca geriye darbe isteyenler kalmıştır. Kara Kuvvetlerinden 1962 devresi ve öncesindekiler darbe taraftarı ana kadrodur. Bunlar Türkiye'nin müteakip 50 yılına ipotek koymuşlardır. İçlerinden organize olan cuntalar 27 Nisan 2007 internet bildirisi dahil, bütün darbe ve müdahalelerin mimarlarıdır. Bu kuşağın son temsilcileri hala TSK içinde görev yapmaktadırlar.Her darbe ve müdahale, görevi sivile teslim ederken veya aktif görevden ayrılırken, kendini garantiye alacak yeni bir cunta oluşturur ve Silahlı Kuvvetlerin tamamını kendi görüşlerine uygun personelle doldurmaya çalışır. İşte Ergenekon olarak yargı önüne gelen örgüt de 28 Şubat liderlerinin aktif görevi bırakırken örgütlediği cuntadır. Cumhuriyet tarihinin ikinci büyük tasfiyesi 28 Şubat Post Modern darbesinin önünde ve sonrasında yapılmıştır. 1637' si YAŞ kararıyla olmak üzere 10 000 civarında mütedeyyin subay ve astsubay ordudan tasfiye edilmiştir. Geriye, İslamî inancı tehdit kabul eden, seküler kavmiyetçi bir kadro kalmıştır. Benzer tasfiye, yargıda (110 civarında hakim ve savcı), Yüksek öğretimde, Milli Eğitim Bakanlığında kamu kurumlarında yapılmıştır. Bunlarda da hakim noktalarda seküler kavmiyetçi kişiler bırakılmıştır.Silahlı Kuvvetlerdeki manevi değerlere zıt bu kadrolaşma kırılmazsa (YAŞ tasfiyesi durdurulmazsa ve Anayasanın 125. maddesi değiştirilmezse ) ve dayandığı yasal mevzuat (İç Hizmet Kanunu 35. Mad., MGSB' nin iç tehdit değerlendirme bölümü, MGK' un yapısı)

105

Page 106: Referandum günlükleri

değiştirilmezse; Silahlı Kuvvetler iç güvenlik görevinden arındırılmazsa; Jandarmanın TSK ile göbek bağı kesilmezse; müteakip 50 yılda da, özellikle siyasi istikrarın bozulduğu ve mütedeyyin iktidarlar dönemlerinde, Ülkemiz, Askeri vesayetten kurtulamaz. Demokratik bir rejimi ülke olarak benimsediğimizi söylüyor ve vatandaşların oyları ile katılımlarını istiyorsak, veya seküler kavmiyetçi zihniyet bu görüntüyü vermek istiyorsa bırakın insanların oyları ile iş başına gelenler yine insanların oyları ile uzaklaştırılsınlar.12 Eylül darbesinden sonra Evren Paşa’nın onayı ve desteği ile kurulan Turgut Sunalp’in Paşa partisi (Milliyetçi Demokrasi Partisi) nasıl halktan oy alamadı ise, nasıl 12 Eylül zihniyetinin karşıt görüşü olarak tezahür eden ve tek başına iktidar olan ANAP yanlış yönetimler sonucu tarihe gömüldü ise, bırakın görevini yapamayanlar tarihe gömülsünler.Biraz siyasi edep gösterip başarısız olanlar koltuklarını terk etsinler. “Eğer şu kadar oy alamazsam siyaseti bırakırım” dedikten sonra bırakmak istiyorum da parti tabanı kalmamızı istiyor babından palavralara, zırvalara girmeyip adam gibi adam olsunlar. Askerler vesayet yaklaşımını bıraksınlar, adli makamlar siyasete özenmesinler. Özenen varsa, giyer sivil kıyafetini, siyaset yapar. Seçme ve seçilme özgürlüğü kadar, seçilebilme ve seçilememe riski de olmalıdır. Siyasete her giren seçilmek zorunda değildir. Buna kamu vicdanı karar verir.Silahların gölgesinde demokrasi olmaz. Kanunsuz yapılanmalarla siyaset olmaz. Ondan sonra Ergenekon’dan çıkamazsınız.

Ahmet TÜRKAN11.02.2010

106

Page 107: Referandum günlükleri

BİZİM ABDURRAHMAN

Önemli bir toplantıda gazeteciler, Başbakan, muhalefet partileri ve hukukun ileri gelenleri, aynı zamanda partilerin önemli isimleri birliktelermiş. Gazetecileri bilirsiniz, gündem oluşturmak veya değiştirmek, durumdan vazife çıkarmak veya feraset gösterilerinde bulunmayı pek severler.Başbakan da gazetecileri etrafında görünce ince mesajlar vermeye bayılır bilirsiniz. Böyle bir anda gazetecinin biri çok hassas bir soru sormuş.

-          Efendim; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya AKP hakkında deliller topluyor ve araştırmalar yapıyormuş. AB her ne kadar parti kapatmalara karşı ise de biliyorsunuz DTP kapatıldı sıra AKP’ye geldi diyormuş. Hatta kendileri hisseder demiş.

Başbakan bir an boş bulunmuş, hukuk adamına gösterdiği saygıdan olacak

-          Bizim Abdurrahman’mı diyor. O an yakınında Devlet Bahçeli ile sohbet etmekte olan Deniz Baykal bu sözü duyuyor ve bir anda irkilerek Tayyibin Abdurrahman’ı mı…Ne diyor böyle. Duydun mu Sayın Bahçeli Tayyip Bey ne diyor.

-          Ne diyor diye sormuş Bahçeli. Ne diyor.-          Bizim Abdurrahman dedi. Nereden O’nun

Abdurrahman’ı oluyormuş. Bu konuyu bir araştıralım. Dur

107

Page 108: Referandum günlükleri

bir dakika bunu bizim Sabih Bey’e soralım O mutlaka bir şeyler biliyordur.

Bu konuşmalar bir anda uğultuya dönüşmüş sonra bir an kendini sessizliğe dönüştürüvermiş. Sanki herkes kendini suçlu gibi hissediyormuş. Herkes kendine

-          Şimdi ben ne dedim ki, diyesiymiş…Evet buraya kadar olan bölümü hafızanızın bir kenarına taslak olarak kaydedin. Tamamını okuyunca “save” edersiniz. Bu hafta sonu Prof. Dr. İskender Pala’nın yeni çıkan “İKİ DARBE ARASINDA” adlı kitabını okudum. Hem de bir solukta derler ya. İşte ondan. Aynı hüznü, aynı yazgıyı, aynı üniformayı ve duyguları paylaşmış olmaktan dolayı kah güldüm kah göz yaşlarıma hâkim olamadım. İnsan sevdiği veya saygı duyduğu birisine olan sevgisini göstermek için “bizim” der değil mi? Bizim.Sevmediğiniz birine bizim der misiniz? Hiç sanmam. İskender Pala’ya Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde gayrı ihtiyari o dönemin Kuzeydeniz Saha Komutanı olan Koramiral İlhami Erdil ile görüşmesi esnasında konuyu izah eden Erdil’e “Bizim İskender’mi” diyor. İstanbul’u bilenler bilirler, Beşiktaş’ta Barbaros anıtı ve türbesi vardır. Hemen yanında ise Deniz Müzesi bulunur. Ziyaret etmeyenlerin muhakkak ziyaret etmesini temenni ederim. İskender Pala henüz görevde ve Deniz Müzesi Arşiv Müdürü iken Barbaros Hayrettin Paşa’nın vasiyetnamesini buluyor. Barbaros vasiyetnamesinde türbesinin aydınlatılmasını ve bazı başka detaylar istiyor. Bunları İskender Pala henüz hakkında YAŞ kararları uygulanmadan ve ordunun şerefli bir Binbaşısı iken bir rapor hazırlıyor ve gerekli mercilere iletiyor. Fakat bazı prosedürlerin yerine getirilmesi lazım. İç aydınlatma yapılıyor, harici aydınlatma ise Büyükşehir Belediyesinin işi. Buranın aydınlatılması konusunda Erdil Paşa; İskender Pala’nın hazırladığı projeye istinaden Tayyip Erdoğan’a bahsediyor. İskender Pala hem binbaşı hem de Doç. Dr. Kimliği ile zaten meşhur ve Divan Edebiyatını sevdiren adam. Bu sohbet esnasında Erdoğan; İskender Pala için “bizim İskender’mi” diye soruyor. O anda Erdil Paşa’nın beyni sanki zonklamaya başlıyor. Kafasında şimşekler çakıyor bir müddet sessiz kalıp sonra Erdoğan’a hissettirmeden yanındaki Kurmay başkanına dönerek “nereden O’nun İskender’i olduğu araştırılsın” diyor ve ordudan atılması için de düğmeye basıyor. Bu bilgiler aynı gün

108

Page 109: Referandum günlükleri

fotoğraf çekmekle görevli ve konuya bizzat şahit olan birisi tarafından İskender Pala’ya da geliyor. Eğer kafanızda 28 Şubat hakkında hala şüpheler var ve suçu mütedeyyin Subay ve Astsubaylarda arıyorsanız, ayrıca diğer detayları merak ediyorsanız kitabı okumanızı ve akademik kariyeri olan bir askerden bunları dinlemenizi tavsiye ederim.Ne kadar acaip değil mi. Akademik kimliği ön planda olan biri hakkına İstanbul metropolünün Belediye Başkanı övmek amaçlı “Bizim İskender” dedi diye askeri ve akademik kimliği bir anda silinip adeta yok etmek istercesine hayatına tahrip kalıpları yerleştiriliyor.Şimdi taslak kaydınızı tekrar çağırın ve hukuk ile siyaseti karıştıran, siyasi ihtiraslarına hukuku alet eden bir zihniyeti ve kişiyi benimseyebilir ve benim diyebilir misiniz.Anayasaya aykırı olmasına rağmen kanunları istediği gibi yorumlayanlara sempati gözü ile bakabilir misiniz.Evet Sayın Başbakan kendini çok zorladı ve ben bu Ülkenin Başbakanıyım. Toplumun tüm kesimlerini kucaklamalıyım dedi ve Abdurrahman Yalçınkaya’ya “bizim Abdurrahman” dedi.Varsayalım.Emin olun bu siyasi mantıkla Sayın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı hiç bir kanun kurtaramaz.Hiç bir iyi niyet girişimi arayı düzeltmeye yetmez. Kendileri hile içinde olan nice vatan bekçileri siyaset mimarlığına soyunurlar ve adamı linç ederler. Zamanında devletin imkanlarını kendine sermaye yapanlar da ortalıkta dolanır dururlar. Ahmet TÜRKAN14.02.2010

109

Page 110: Referandum günlükleri

DENGESİZLİKLERİN DENGESİ

Bir şey tartmak isterseniz terazi kullanmak zorundasınız. Ağırlığını bilecek ve bedelini ona göre ödeyeceksiniz. Manava gidip sebze, meyve alacak iseniz ağırlığına bedel ödersiniz. Bana 50 cm pırasa ver demezsiniz. Terazi bu konuda çok işe yarar. Tartmak istediğiniz malzemeleri tartarsınız.İnsanlar eskiden beri tartmak ve terazi konusunda pek çok şey söylemişlerdir. Ağırlık, otorite için, adalet için, delikanlılık için, asalet için söylenmiştir. Mesela otoriter insanlar için ağırabi derler. Taş yerinde ağırdır. Ağırlığımı koyarım gibi ifadeleri kullanırlar.Terazi ayrıca adaletin simgesidir. Yani aslında hukuk bir nevi tartı ile temsil edilir. O terazide ne tartılır bilinmez. Adalet terazi ile mi satılır. O da meçhuldür ama simge terazidir.Ne kadar adalete ihtiyacınız olduğunu ağırlığınız ölçüsünde anlarsınız. Adliyede bir ağırlığınız varsa size adalet düzgün çalışır. Hafif iseniz ya adalet bulamazsınız ya da hafifmeşrep olmakla suçlanırsınız.Terazinin gramlarını temsil eden hukuk adamları hareketsizliğin adaleti temsil ettiğine inanarak terazide meydana gelen salınımları adalete yapılan saldırı olarak algılıyor olmalı ki hukuk çiğnendi diyorlar. Halbuki bir şeyi tartmak istiyorsanız gramların karşısına o şeyden bir miktar koymalısınız ki ne kadar almanız gerektiğine karar verebilesiniz.

110

Page 111: Referandum günlükleri

İşte adalet terazisi maalesef bu noktada hata veriyor. Adaletin gramları bundan rahatsız oluyorlar ve dengeye gelmeği dengesizlik olarak addediyorlar.Dengesizlik içindeki denge onlara huzur veriyor. İstiyorlar ki hiçbir şey onlara rahatsızlık vermesin. Terazinin kefeleri sürekli aynı yerde dursun.Peki nasıl tartacaksınız.Sizi dengeye getirecek unsurlardan veya adalet isteyenlerden neden bu kadar korkuyorsunuz. Salınım huzurunuzu mu bozuyor.Dengesizliğin getirdiği ruh halinden çıkmak istemiyor musunuz. Peki adalet terazisi nasıl çalışır. Gramların karşısına elma koymaksızın tartmak mümkün müdür. Yoksa kendinizi elmalardan üstün mü görüyorsunuz. Elmalar bizi dengeye getiremez mi diyorsunuz. Yoksa elmaların ağılığı sizi yükseltince başınız mı dönüyor. Kefeye çürük elma koymasınlar mı diyorsunuz. Sağlamda olur çürükte. Sizin göreviniz doğru tartmaktır. Terazide ayarı bozmayın. Hep gramlar ağır gelmez ya. Bazen elmalar ağır gelebilir. O zaman birini alır diğerini koyasınız. Veya gramları eksiltir veya çoğaltırsınız.Bu açıklamalar çok mu fantastik geldi.O zaman konuyu Hoca Nasrettin’den bir fıkra ile açalım.Nasrettin Hoca eşeğini satmak istemiş ve pazara götürmüş. O zamanın piyasa şartlarına göre 10 akçeye satmış. Alan adam bir müddet sonra eşeği satılığa çıkarmış ve şöyle diyormuş.-Bu eşek atı geçer. Şöyle koşar, böyle kaçar. Eşi benzeri yoktur. Nasrettin Hoca’nın keyfi kaçmış adama sormadan duramamış.-Kaça satıyorsun.-20 akçeye.-Aldım gitti. 10 akçeye sattığı eşeği pazarlamanın cazibesine dayanamayıp 20 akçeye geri almış. Akşama eve dönünce hanımı sormuş.-Hoca, hani eşeği satacaktın.-Sattım hanım. Sattım da; alan adam o kadar övdü ki bizim karakaçanı, 20 akçeye geri aldım.-Eeee sen ne yaptın, demiş Hoca.-Şeyyyy.. Ben de biraz yoğurt alayım dedim. Tartı ağır çeksin diye bileziklerimi gramların yanına koymuştum. Sonrada adam görecek diye geri alamadım. Yoğurdu aldım ama bilezikler gitti.Nasrettin Hoca çaresiz biraz mahcup bir eda ile.-Yani desene hanım; sen içerden, ben dışarıdan yıkamadık gitti şu viraneyi.Evet; adalet ağır çeksin diye kendi ellerimizle koyduğumuz bilezikleri bir türlü geri alamadık. Belki biraz yoğurt aldık ama gramlar havalara girdiler. Her tartımda kollarımızdaki bileziklere göz diker oldular. Yani adaletin, hukukun üstünlüğünü sağlamak için ellerimizle koyduğumuz bilezikler adaletsizliğin yolunu açtı.

111

Page 112: Referandum günlükleri

Artık altın bilezikleri oradan alıp adaletin tecelli etmesini sağlamak gerekir.Nasıl olacak peki. Bilezikleri geri alıp gramlara işini doğru yap, adalet ölçüsünde tart diyeceğiz. Eğer hukukun üstün olmasını istiyor isek gramlar elmalarla dengeye gelmeyi öğrenecekler. Gerekirse çürük elmaları da fireleri anlamak için tartacaklar.Terazinin kefelerinde ister demir tartılsın, isterse altın, gramlar itiraz etmezler, görevlerini hakkıyla yaparlar.Ey adalet terazisinin dirhemleri, sizde adaleti tartarken demir, altın ayırımı yapmayın. Hak yerini bulsun.Adalet mülkün temeli olsun. Mülk adaletin temeli olmasın.Dengesizlik denge olmasın.

Ahmet TÜRKAN18.02.2010

NAH SENDROMU

İnsanların çaresizliklerini, içinden çıkamadıkları durumların teselli ifadesi. Nah…!Nah yapar, nah gelir, nah inceler….Küçükken hatırlarım çocuklar birbirini dövmeye çalışırken gözdağı vermek için nah döversin, seni babama söylersem gibi sözler kullanılırdı.

Sendrom Nedir; sendrom ya da belirgi, birbirleriyle ilişkisiz gibi görünen, ancak bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendilerini gösteren bulgular bütünüdür. Bu, kalıtsal olabilir ya da edinsel nedenlerle de oluşabilir.

Tıp dilinde, belirgi, yalnızca, nedenleri tek tek açıklanamayan, birlikte rastlanılan bulguları tanımlamakta kullanılır. Dolayısıyla, bu bulgular, altında yatan bir hastalıkla açıklanabilirse, kuramsal olarak artık sendrom değildir. Buna karşın, eskiden belirgi olarak anılan, ve günümüzde nedenleri bilindiği için hastalık olarak bilinen bir sürü durum, geleneksel sendrom adını korumuştur.

Yunanca'da birlikte koşmak anlamına gelen belirgi, mantıklı bir deyiştir, çünkü yukarıda da açıklandığı gibi, sendrom, tanımı gereği birtakım bulguların birlikte olmasından kaynaklanır. Hastalığın oluşumunun (patofizyoloji) açıklanamadığı durumlarda en çok kullanılır.

112

Page 113: Referandum günlükleri

Bir sürü belirgi, adını onu ilk bulan doktordan almıştır (bunlara eponim belirgiler denir). Böyle olmadığı durumlarda ise, adlarını genellikle coğrafi yer adlarından almışlardır.16[1]

İnceleme konumuz olan nah sendromunu bu bilgiler altında güncel bir örnek ile açıklamaya devam edelim.

Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a ait olduğu belirtilen ses kaydındaki ifadelere biz göz atalım.

“Şimdi değerli arkadaşlar. Adamlar hataları istismar ediyorlar. Bu önemli. Burada hata var. Hata iyi niyetli oluyor. Bilinçli oluyor. Cehaletten ileri geliyor. Hatanın çeşitli şeyleri olabilir. Ayrı bir konu ama şunu bilmemiz gerekir ki bir hata var, var... ve bu hata istismar ediliyor, kullanılıyor.

Örnek, bu Ankara Seferberlik Kurulu Bölge Başkanlığındaki yaşadığımız bir olay. Evet, bunlara biz görev verdik. Ben verdim, hiç kimse de ırgalamasın, ben verdim. O görevi arkadaşlar icra ediyorlar. Uzun süredir icra ediyorlar. Yapılan ne, bu adamlar sürekle orada, yapılan ne? Nedir yapılan:  

Daha görev yaptığınız bölgenin karakteristiğini bir kere tam bilmeniz lazım yani. Bölge hassas bir bölge ve bir yığın adam var orada. Benim adamımın bunu görmesi lazım, sizin görmeniz lazım, görmüyor... O zaman bu bir hatadır. Uzun süre o görevi yapıyorsunuz, izleniyorsunuz yani. Kendiniz bunu hissetmeniz lazım. Anlamanız lazım. Anlayamıyorlar. Profesyonel yeteneklerde sıkıntılar var. 

Efendim işte bu Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığına gelecekler, arayacaklar. Yani ne yapacaksınız: Bir: aratmayacaksınız, aratmazsanız ne olacak? Arayabilirler mi? Girdim. Giremezsiniz desen ne yapacaklar, girebilirler mi oraya?

Nah girerler... Yok, böyle bir şey, giremezlerdi yani.

İki; oraya böyle giremezsiniz, bilmem ne yapamazsınız, ne olacak o ondan sonra? Silahlı Kuvvetlerin üzerinde şey gibi kalacaktı. Ne gereği var. Kuşku doğuracak... Buyur, buyur ara efendim işte yok Özel Kuvvetlerin kozmiğine girildi. Ee tabi bunun psikolojik etkisi de vardır. Gireriz, giremeyiz, girdik bilmem ne tamam doğru. 

Olur mu? Neden olmasın? Bilgi sızmaları oluyor maalesef, efendiler Silahlı Kuvvetlerde hiç bilgi sızması olmaz. Olur. Yani maalesef olur.

16[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Sendrom

113

Page 114: Referandum günlükleri

Niye? Çünkü maalesef çürükler yüzünden, maalesef. Ama işte zarar. O zaman bu şekilde olan arkadaşlar, siz iyi tespit etmeniz lazım. Tabur Komutanlığının, sizin sorumluluğunuzda. Bir albay çıkıyor 10 senedir efendim akaryakıt kaçakçılığının içinde, on senedir... Ya kardeşim bu adamın amiri memuru yok mu? Yaa... Arkadaşlar, gözünüzü açın. Bakın artık alt kademeleriniz hata yaparsa elbette hukuki tarafı ayrı bir konu tabi ki ama idari kurul da var. Bunların altındaki, adam bilmem ne yaptı denilecektir. Ortada, hakikaten sepet gibi ortada.

Diğer önemli bir konu şu anda belki de en önemli konu. Bu da özellikle son bir iki yıldır, gördüğümüz Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen faaliyetler. TSK kuvvetlerine karşı yürütülen psikolojik harekâttır. Bunu herkes anlamıyor. Herkes gibi ben de doluyum, ama belki her şeyi biraz daha bilen birisi olarak dimdik olacağız, dimdik duracağız fakat her şeyin bir zamanı var. Artı biz ne yapıyoruz tabi ki asimetrik psikolojik harekât unsurları gerçekten ayrıntılı, kapsamlı olarak biliyoruz, bu basit de değil. Ha burada benim görevim ne, her defasında çıkıp ortaya şikâyet etmek, şimdilik ortaya şikâyet ediyoruz. Makamlar şikâyet makamları değil olayları uzaktan seyrediyoruz anlamına gelmez, tamam mı? Tabi ki her şeyin zamanı yordamı her şeyi herkes bilmez, tamam.”

Konuşmalardan anladığımız kadarı ile bir çıkmaz yolun içinde bulunulmaktadır. Konunun tam anlaşılması için bahse konu ifadeler bütün olarak verilmiştir.

Kısır döngü ve kısır savunma mekanizması. Burada ifadesini bulan “Nah girerler” sözü tipik bir Nah Sendromu örneğidir.

Tedavisi: Açıklık, şeffaflık ve kanunlara uyarak hakikatlerden yana tavır koymakla başlar ve zamanla tedavi edilebilir. Kanunsuzluklar bu sendromu tetikler.

TV, akredite basın gibi kısmen emir komuta içinde olan veya sistemin ağırlığının hissettirilmesine çalışılan insan grupları karşısında söylenilen sözler ile emir komuta zinciri içinde söylenen sözlerde çelişki ve anlatım bozuklukları görülüyorsa kişi nah sendromuna yakalanmıştır. Yani içeride başka, dışarıda başka terimi ile özetlenebilir.

İleri derecelerde kendini, açık küfür ve darbe halüsinasyonlarına kadar sürükleme ihtimali vardır ve tedavi edilmesi gerekir.

Özellikle devletin üst yönetim organlarının, örneğin TSK’nın, yargının, hükümetin, muhalefetin, iş adamlarının, devleti

114

Page 115: Referandum günlükleri

yönetmeğe çalışan derin dernek yöneticilerinin bu hastalığa yakalanması ciddi sorun teşkil eder ve acilen tedavi edilmesi gerekir.

Bu semptomlar ilk başladığında kişilere sakinleştirici çay ve hafif ilaçlar önerilebilir.

Daha ileri vakalarda kişinin kendisine ve topluma zarar vermemesi için hukuki değişiklikler yapılmalı ve bu hastalığa yakalanan kişileri hava değişimine göndermelidir. Yani bir nevi istirahat iyi gelir.

Zaman bu hastalığın en iyi ilacıdır. Bol bol sabır ve kanunlara uyum tavsiye etmek gerekir.

 Ahmet TÜRKAN

21.02.2010

115

Page 116: Referandum günlükleri

11 EYLÜL VE BALYOZ DARBE PLANI

Bu iki plan hazırlanma gayesi açısından biri diğerine ne kadar benzediğinin ve altında yatan amacın kaos oluşturmak açısından ne kadar acımasızca tasarlandığının sebep ve sonuç ilişkileri açısından tarihe kısaca bakarak izah etmek istiyorum.Fark tasarlayanlarda, fark tasarlayan ülkelerde, fark varılmak istenen hedeflerde. 11 Eylül’’de İikiz Kulelere uçak çarpması ile kulelerin yangın ve akabinde yıkılmasını hesaplayacak, hem mimari, hem statik, hem uçuş tekniklerini bilmeleri açısından son derece profesyonelce tasarlandığıdır. Balyoz Darbe Planı ise hem planlayıcıları, hem hedef tutulan kutsal mekanlar, hem maddi ve manevi değerleri hiçe sayması, hem mimari, hem statik, hem de uçuş tekniklerini kıyaslamak açısından son derece avamidir. Hazırlayan kurmay (STAF) lar arasında bariz bir fark vardır. 11 Eylül planları ne kadar teknik ise Balyoz bir o kadar basittir. Bu senaryoları tezgahlayanların Osmanlı’dan günümüze olan seyrü seferlerine kısaca bir göz atalım. Hasta Adam Osmanlı Rus Çarı 1. Nikola Osmanlı için 1873 yılında Hasta Adam diyerek Osmanlı’nın elinde bulunan Petrolün ele geçirilmesini planlamış ve bunu da Avrupalı müttefiklerine açık bir şekilde söylemiştir. Bundan sonraki süreç bu tezgah üzerine kurgulanmış ve her fırsatta Osmanlıyı yok etmek ve elindeki petrollerin paylaşılması hedefi izlenmiştir.Neticede Osmanlı Devleti 1. Dünya savaşına bir oldu bitti ile dahil edilmiş ve Çanakkale’de kazandığı zaferi masada kaybederek

116

Page 117: Referandum günlükleri

parçalanma sürecine sokulmuş Elimizdeki petrol kaynakları bulunan topraklar Lozan’da sonra görüşülsün denilerek soğutmaya alınmış sonraki görüşmelerde de haklarımızdan feragat ettirilmiştir. Konuyu merak edenler misakı milli veya Musul Meseleleri konularında araştırma yapabilirler. Körfez Harekatı İran - Irak savaşı sırasında Irak’a yardım mahiyetinde verilen silahlar daha sonra Irak’a müdahale operasyonlarının sebeplerinden birini teşkil etmiş ve petrole göz diken ABD’nin elinde birinci koz olmuştur. Amaç Irak’ta silahların olması değil petrolün Irak’ta olması idi. Sovyetler Birliğinin Dağılma Sürecinin sonuçları Sovyetler Birliğinin dağılma sürecine girmesi ile ana unsur Rusya’nın kendi başının çaresine bakması ve kendi iç meseleleri ile yüzleşme sürecinde ABD meydanı bol bulmuş ve sataşacak yer aramıştır. Rusya’ya karşı desteklediği Afganistan’a girmiş, istediği menfaatlere ulaşamasa da saplandığı bataktan kurtulmanın çarelerini aramaya devam etmektedir.  Burada Körfez harekatına tekrar dönmekte yarar var. Körfez harekatı sırasında yapılan en önemli oyun 32. Paralelin Kuzeyinin uçuşa yasak saha ilan edilmesidir. Tecrit edilen bu bölgede 25 yıldır Ülkemizi uğraştıran PKK’nın rahatça konuşlanması sağlanmış ve Irak’tan neredeyse bağımsız bir Kuzey Irak Kürt Yönetimi oluşturulmuştur. Çünkü Irak’a müdahale edildiğinde kısmen bölünmüş bir Irak hazır olacaktı. 28 Şubat Dışarıda petrol savaşları yaşanırken içeride de Laiklerin iktidar savaşı vardı. Kendilerine göre iktidara iyice yanaşan ve demokratik yollardan kolay kolay bırakmak niyetinde olmayan İslamcı kesime ciddi bir darbe vurmak.Problemin en kötü tarafı Dönemin Başbakanı Erbakan’ın her fırsatta askere güvendiğini ve küfreden albayın (Osman Özbek) bile ilk şurada terfi etmesine ses çıkarmayarak darbeci zihniyete yaranacağını sanmasıdır.Maalesef ciddi bir duruş sergileyememiştir.Mahalli seçimlerde Deniz Kuvvetlerinin en önemli üssü konumunda olan Gölcük ve Hava Kuvvetlerinin en önemli üslerinden bir olan Etimesgut’ta belediye başkanlıklarını kazanınca zafer sarhoşluğuna düşülmüş ve askerin İslami kesime olan yaklaşım modeli algılanamamıştır. Sonraki süreç malum 28 Şubat post modern

117

Page 118: Referandum günlükleri

darbesi ile sonuçlanmış ve binlerce mütedeyyin Subay ve Astsubay günah keçisi edilmiş, mesleklerinden ve çok sevdikleri üniformalarından kopartılmışlardır.Aslında bu plan Balyozun ilk ayağıdır. Balyozcuların 28 Şubatta herhangi bir dirençle karşılaşmayınca işi azıttıkları ve camileri İslami kesimin başlarına yıkmaya varacak boyuta vardırdıkları görülmektedir.Eğer kendi elleri ile teslim ettikleri Ecevit yönetimi başarılı olsa idi böyle bir plan olmayacaktı. Fakat en güvendikleri Ecevit ve Ecevit tarafından desteklenerek Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer başarılı olamadılar ve sahneyi tekrar İslami kesime kaptırdılar. Üstelik çok kötü bir Kriz senaryosu ile bir günde 10 milyar dolar sermayeyi heba etme pahasına. 11 Eylül Planı ABD için Irak’a girme yolunda önemli bir hamle yapmak kalıyordu. Çok ustaca planlanmalı ve İslam dünyasının bırakın ittifak etmeyi itiraz edecek hali bile olmamalıydı. Hatta pişman olup kendilerini suçlamalıydılar.Giriş bölümünde kısa bir açıklama yapmıştım. Mimari, statik ve uçuş teknikleri bakımından kusursuz bir plan hazırlandı ve İkiz Kulelere peş peşe uçaklarla kamikaze dalışları yaptırıldı.İstenen plan başarılı olmuş ve İslam alemi tam bir şaşkınlık içinde El Kaide militanlarını suçluyor, böyle de olmaz. ABD ne yapsa yeridir diyordu.Çünkü körfez krizinden sonraki yaklaşık 12 yıllık süreçte sürekli Arap militanlar ve El Kaide senaryoları yapılmıştı. O dönemim Hollywood ameleleri sürekli bu politika için senaryolar geliştirmişlerdi. Sonunda plan tuttu ve ABD Irak’a girdi.Gelinen netice 1.5 milyon ölü, sayısız yaralı, iffetleri ayaklar altına alınıp tecavüz edilen binlerce kadın ve kız. Balyoz Darbe Planı 28 Şubat darbesinin alt figüranları işi postmodern darbe ile değil post katliam darbe ile halletmek istiyorlardı ki bu vahşi senaryoyu hazırlamışlar.Eskiden minareyi çalan kılıf hazırlar idi.Yeni moda minareyi yıkacak adam balyozu hazırlar.Balyoz Darbe Planları Taraf Gazetesinde yayınlandığı günden beri Genel Kurmay Başkanı böyle bir şey yok, asker Allah Allah diyerek camilere saldırmaz diyordu.Askeri Savcılığın görevlendirdiği bilirkişi raporunda Balyoz Darbe Planıdır dedi.Yani Asker planı kabul etti.Şimdi ne olacak.Sayın Genel Kurmay Başkanı OR’ları tekrar toplamalı.

118

Page 119: Referandum günlükleri

Kamu vicdanını rahatlatacak mesajları OR’lar ile birlikte vermeli.Islak imza, boru, çiçek, balyoz, sakal, çarşaf, suga gibi halkın anlayamadığı ifadelerin gerçek manalarını açıklamalıdır. Aslında yukarıda baştan beri açıklamaya çalıştığımız oyunun levelleri tükendi yani “GAME OWER” oldu.Yani “OYUN BİTTİ” Oyuncular tüm haklarını kullandılar. Şimdi puanların hesaplanma zamanıdır.Oyuncular ellerinde kalanları bir bir ortaya koysunlar bakalım.Kaç cami vurulacaktı,Kaç kişi stadlarda toplanacaktı,Kaçi uçağımız vurulacaktı.Bunlardan alınacak bonuslar neydi. Birde Yargının değerlendirmesi olacak. Genel Kurmay Başkanı “sonuna kadar yargının yanındayım ve güveniyorum” demeli.Oyuncuları, taraftarlarını, oyuna para yatıran kumarbazları değerlendirecek, mağdur edilenlerin haklarını verecekler, vermelidirler.Bu yolda fişlenen masumlardan özür dilenmeli ve devlet namına, kanun namına diyerek faillerinden hesaplar sorulmalı.Neden 11 Eylül ile Balyoz Darbe planını kıyasladım.Çünkü her iki planda da hedefe gitmek için oynanan kirli oyunlar var.Her iki planda da oyunun kuralı olarak ölmesinden endişe edilmeyen insanlar, yıkılmasına seyirlik tablo gözü ile bakılan mekanlar ile birlikte yuvalar var.Hepsinden önemlisi zedelenen, hiçe sayılan insan onuru var.Haydi adalet yerini bulsun. Devlet namına, kanun namına. Ahmet TÜRKAN27.02.2010

119

Page 120: Referandum günlükleri

ADI: RACHEL CORRIE

Bir vicdan sahibi. Sönmemiş vicdanların sesi.

Aliene Rachel Corrie, (10 Nisan 1979- 16 Mart 2003) ABD’li barış gönüllüsü, Uluslar arası Dayanışma Hareketi (İnternational Solidarity Movement) üyesi.

Gazze Şeridi’nde Filistinlilerin evlerini yıkmak üzere hareket eden bir İsrail buldozerinin önüne çıkmış ve bu buldozer tarafından ezilerek öldürülmüştür.

Evet O Siyonist İsrail devletine her fırsatta destek veren, tüm yaptıklarını görmezden gelen, çıkarları için dünyayı kana bulayan ABD’de yetişmiş nadide bir çiçek.

Evergreen State College’de sanat dersleri alarak eğitim gördü. 3 Yıl boyunca gönüllü olarak ruhsal bozukluğu olan hastalara haftalık ziyaretler yaptı, onlara destek oldu.

Yazar ve sanatçı olmak, barış için çalışmak gibi hedefleri olan Rachel, ABD’nin Irak’ı işgali üzerine İsrail’in Gazze’de kıyıma girişeceği ve bunun ancak bölgedeki ilgiyi canlı tutmakla engellenebileceğinin öngörerek, Gazze’ye “Uluslar arası Gözlemci” olarak gitmişti.

Dünyayı umursamayan, Filistin’lileri insan yerine koymayan, önüne ne gelirse yıkan, kim çıkarsa öldüren zalim İsrail buldozerinin önüne çıktı.

Belki bir yıkımı, belki bir zulmü durdurabilirim ümidiyle.

Gözü dönmüş İsrail askeri için karşısındakinin kim, veya kimler olduğunun bir önemi yoktu. Acımasızca, insafsızca bir niyeti vardı ve her ne olursa olsun önüne çıkarları yıkıp yok etmek.

Gazze şeridinde Siyonist İsrail’e bir parça daha yer açmak.

İşte bu noktada karşısında Rachel duruyordu.

Barış adına.

İnsanlık adına.

120

Page 121: Referandum günlükleri

Vicdan adına. Vicdanı sönmemişlerin sesi olmak adına.

İsrail’e destek veren ülkesinin hilafına O zulme karşı duruyordu ve katil İsrail O’nu da öldürdü.

Tıpkı bir Filistinli bir Müslüman gibi.

Bu duruş Rachel için Filistinli bir intifada idi.

Rachel o gün Filistin’li idi. Zulme karşı duran, acımasızlığı sindiremeyen, mazlumdan taraf olan bir Filistinli.

Tıpkı Filistin’liler gibi acımasızca ezilerek öldürüldü.

ABD o zaman bile insafa gelmedi.

İsrail bir müttefik vatandaşı öldürdüğünde bile insafa gelmedi.

Çünkü Rachel vicdanen bir Filistin’li idi ve bir Filistin’li gibi öldü.

Rachel Corrie için bu gün dünyanın pek çok yerinde etkinlikler düzenlenmektedir. Hakkında yazılan kitaplar ve oyunlar sahnelenmektedir ve 16 Mart O’nun hatırasına “Dünya Vicdan Günü” ilan edilmiştir.17

Vicdanlarımızın sesine kulak verelim.

Filistin davasına destek olalım. Çocuk katili Siyonist İsrail’i boykot edelim.

Semirmesine ve daha çok kan dökmesine fırsat vermeyelim.

Ahmet TÜRKAN

16.03.2010

17 http://tr.wikipedia.org/wiki/Rachel_Corrie

121

Page 122: Referandum günlükleri

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

Başbakan Erdoğan, anayasa reformunun, 'değişen Türkiye'ye ayak uydurmak için şart olduğunu vurguladı. Bir 'miladın' yaşanmakta olduğuna ve ülkenin artık dünya standartlarını talep ettiğine dikkati çeken Erdoğan, "Bu taslak, artık kabına sığmayan Türkiye'nin taslağıdır. Bu taslak, güçlü Türkiye'nin yolunu açacaktır." görüşlerini dile getirdi.18[1]

Sayın Başbakanım siz ne söylerseniz söyleyin Sayın Baykal ve Bahçeli karşı çıkacaktır.

Karşı çıkmak zorundadırlar.

Karşı çıkmaz iseler kendilerine karşılar demektir. Maalesef Türkiye’de bilinen siyaset böyle bilinir, böyle anlaşılır, böyle de uygulanır. Aslolan Partilerin kazanacakları oylardır. Halkın tarafına olan söylemler ise sadece seçim öncesi popülist yaklaşımlardır.

Dün dündür, bugün bugündür derler. Seçimlerde şu kadar oy alamazsam Rodos’a kadar yüzerim derler ama, seçimden sonra seçim atmosferinde böyle şeyler normaldir derler.

Sebeplerini şöyle izah edeyim.

·         Mevcut durumda bir anayasa değişiklik paketini CHP’nin veya MHP’nin hazırladığını ve sizinde valla biz de tam böyle düşünüyorduk dediğinizi varsayalım.

·         İşte bu noktada Ham Sayın Baykal hem de Sayın Bahçeli yine kendi hazırladığı pakete “HAYIR” diyecektir.

·         Meclisin bu günkü aritmetik yapısında demokratik bir açılım demek mevcut iktidarı en az bir dönem daha tek başına iktidar yapacak demektir ki…..

·         BU ASLA OLAMAZ.·         Çünkü CHP, MHP ve Mecliste grubu bulunan veya

bulunmayan partilerin ve de Bağımsız Vekillerin Anayasada değişiklikler yapılıp daha demokratik bir rejim olmasına karşı olabileceklerini sanmam. Parti tabanları da eminin çok yüksek oranda adil bir anayasaya “EVET” diyeceklerdir.

·         Bütün problem yapılacak bir değişikliğin kimin ekmeğine yağ süreceğidir.

·         Türkiye’nin hastalıklı halinin bir türlü düzelmemesinin tek sebebi dayatma zihniyetinin halkın refah seviyesinin yükselmesini istememesinden kaynaklanmaktadır.

18[1] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=965117&title=bu-artik-kabina-sigmayan-turkiyenin-taslagidir

122

Page 123: Referandum günlükleri

·         Refah seviyesi yükselen Halk talepkar olacaktır. Daha iyilerini isteyecektir. Bu onların işine gelmez. Sürekli eleştirenler eleştirilmeyi asla hazmedemezler.

·         Halk sorgulamaya başlar.·         Yapılan haksızlıklar karşısında susmaz. Bu derin devletin

işine gelmez.·         Ortaçağın derebeylik yönetimlerinde de bu zihniyet geçerli

idi. Tarihi bilenler bu tür yönetimlerin halkı nasıl ezdiğini, eğitimden ve sosyal haklardan nasıl mahrum bıraktıklarını açıkça göreceklerdir.

Sayın Başbakanım lütfen Anayasa paketinde gözden kaçırdıklarınız olmasın. Daha sonra vahim sonuçlar doğmaması için lütfen azami dikkati gösterin. Bu gün avantaj olabilecek pek çok şey yarın dezavantaja dönebilir. O yüzden adil olmasını, hem devletin, hem yargının, hem askerin, hem halkın mağdur olmaması için azami dikkati göstereceğinize inancımız tamdır.

Bu paket seçim sonuçlarına nasıl yansır onu bu günden bilmek mümkün değildir.

Lütfen kazanan Türkiye olsun.

Türkiye vesayetten kurtulsun.

Darbe zihniyetinden kurtulsun.

Güçlü ordu, güçlü adalet, güçlü millet, güçlü iktidar olmak Türkiye’de yaşayan hiç kimseye zarar vermez.

Siyasi çıkarlar güdülerek Türkiye’ye zarar verebilecek maddelere yer verilmesin.

Yazımı Şeyh Edebali’nin meşhur vasiyetinden bir bölümle bitirmek istiyorum.

“Halkı yaşat ki Devlet yaşasın.”

 

Ahmet TÜRKAN

24.03.2010

ANAYASA PAKETİ VE TALEPLER

123

Page 124: Referandum günlükleri

Yeni Anayasa değişiklik tasarısı, YAŞ mağdurlarında merak, ümit ve endişe duygularını birlikte yaşattı.Bu değişiklikle, hukuk dışı olarak tesis edilen re' sen emeklilik işlemlerinin iptali için dava açılabilecek mi?Dava açma imkanı olursa, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafsız karar verebilecek mi?Merak edilen tüm bu konularda ASDER Onursal Başkanı Sayın Emekli Tuğgeneral Adnan TANRIVERDİ’nin görüşlerini aldık. Siz değerli okuyucularımızla paylaşalım istedik. A. TÜRKAN: Sayın Paşam siz tecrübeli ve aynı zamanda ASDER’in onursal başkanı olarak yapılacak olan düzenlemeleri yeterli buluyor musunuz. Bu konuda eksikler var mıdır. Anayasaya ilaveler gerekmekte midir. Bu konularda gerçekten sizin gibi tecrübeli komutanlarımızın görüşlerine ihtiyaç vardır. Aynı zamanda bu olaya tarafsız bakılması hem Askeri Disiplinin sağlanmasında hem de bundan sonra bu tür olayların yaşanmaması konusunda önemlidir. A. TANRIVERDİ: Konu hakkındaki düşüncelerimi elbette bu konuda mağdur durumda olan arkadaşlara mağduriyetlerinin giderilmesi ve bu tür hukuk dışı olayların tekerrür etmemesi için görüşlerimi paylaşmak isterim. Birincisi; Anayasanın 125. maddesinden "YAŞ Kararları yargı denetimi dışındadır" hükmünün kaldırılması, kanaatimce geriye işletilemez, değişiklik ancak, onaylandıktan sonrası için geçerli olacaktır. İkincisi; Mağduriyetlerin giderilebilmesi için, ya dava açma imkanı yaratılabilmeli, ya da YAŞ mağdurlarının kaybedilmiş sosyal haklarının tazmini için sosyal içerikli yeni bir kanun çıkarılmalıdır. Dava açma imkanı yaratılabilmek için, 125. maddedeki değişikliğin yürütmesini en az 29 Temmuz 1983 (926 Sayılı Kanunun 50 ve 94. maddelerinin değiştirildiği tarih) tarihinden başlatmak gerekmektedir.Bunun için de taslağa aşağıdakine benzer bir geçici madde eklenmelidir. "GEÇİCİ MADDE - 29 Temmuz 1983 tarihinden kanunun yayını tarihine kadar, Yüksek Askerî Şûra Kararları ile re' sen emekli edilen subay, astsubay ve Jandarma Uzman Çavuşlar, bu kanunun yayınlandığı tarihten itibaren 60 gün içinde, haklarında tesis edilen işlemin iptali amacı ile yargıya başvurabilirler." Geçici maddeye ilaveten, AYİM' in kuruluşunu düzenleyen 157. maddesindeki, subay üyelerin görev süresini düzenleyen "Askerî

124

Page 125: Referandum günlükleri

hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır." hükmünü yürürlükten kaldıran bir madde taslağa ilave edilmelidir. Sayın Başbakan, 29 Mart 2010 Pazartesiye kadar, Parlamento içinden ve dışından, sivil toplum kuruluşlarından teklif ile ilgili görüşlere açık olduğunu belirtmiştir. Anayasa değişiklik tasarısına, en az bu iki maddenin dahil edilmesi şart olduğunu düşünüyorum. Bu değişiklikler, YAŞ mağdurlarının, sosyal haklarının almalarında önemli bir güç sağlayacaklardır. A.TÜRKAN: Anayasa değişikliği bu hali ile çıkarsa durum ne olur. Bu konuda çalışmalarınız mevcutmudur. A. TANRIVERDİ: Anayasa değişikleri kabul edilirse, müteakiben, ASDER olarak bizim daha önce hazırladığımız "Hukuki Girişim dökümanı"ndaki, değişiklik tekliflerimiz ve kaybedilmiş sosyal hakların tazmini ile ilgili yasa çıkartılması taleplerimizi gündeme getirilmelidir. Önemli bir konu : Bu arada, arkadaşlar dava açmak için hazırlıklarını tamamlamalıdırlar.Bilgi edinme hakkı kanununa göre re' sen emeklilik kararının gerekçesi olan bilgi ve belgeler,Kendilerine ait "Askerî Safahat Belgesi" ilgili Komutanlıklardan istenmeli.Müspet şahitlik yapacak kişiler bulunup, gerekirse imzalı bilgiler temin edilmelidir. A. TÜRKAN: Bu konuda hazırladığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz. A.TANRIVERDİ: Bı konuda hazırladığımız taslak metin ana hatları ile şöyledir.  HUKUKİ GİRİŞİM DOKÜMANINDAKİ TEKLİFLERİMİZ. "Türk Silahlı Kuvvetlerinden, bir kısım subay ve astsubayların, yargılanmadan ve yargılanma hakkı da verilmeden, Yüksek Askerî Şûra kararları ile, re’ sen emeklilik işlemine tabi tutulmalarının evrensel ve iç hukuk ilkelerine aykırı olmaları sebebiyle; ortaya çıkan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve yeni mağduriyetlerin de önlenmesi amacıyla mevcut mevzuatta aşağıdaki değişikliklerin yapılmasının; a. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125. maddesinde mevcut bulunan “Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.” Hükmünün Anayasa’dan çıkarılmasının;

125

Page 126: Referandum günlükleri

Ayrıca; Anayasanın kabul tarihi olan 1982 tarihinden, değişikliğin yapılacağı tarihe kadar; YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebebiyle re’ sen emekli edilen bütün mağdurların, bu işlemlerden dolayı yargıya baş vurmalarını sağlayacak yasal düzenlemenin de yapmasının;  b. 926 sayılı TSK Personel Kanunun “disiplinsizlik ve ahlâkî durum sebebiyle ayırma” esaslarını düzenleyen, Subaylar için 50. maddesinin (c) fıkrasının; Astsubaylar için; 94. maddesinin (b) fıkrasının değiştirilerek “Disiplinsizlik veya ahlakî durumları yargı kararları ile tescil edilen ve bu sebeplerden dolayı, Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların/astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” Haline getirilmesinin;926 Sayılı Kanunun 29.07.1983 tarih ve 2870 sayılı Kanunla değişik 50. maddesinin (d) fıkrasının son bendinin son cümlesi ile, 94. maddesinin (c) fıkrasının son bendinin son cümlesi olan “Bu gibi subaylardan/astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şûra kararı ile yapılır.” Hükmünün metinden çıkarılmasının;926 Sayılı Kanunun 50.(c) ve 94 (b) fıkralarının değiştirildiği tarih olan 29.07.1983 tarihinden, değişikliğin yapılacağı tarihe kadar, YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebebiyle re’ sen emekli edilen bütün mağdurların iadei itibarı ve kaybedilmiş haklarının iade edilebilmesi için de yasal düzenleme yapılmasının;Kanunda yapılan değişikliğe paralel olarak; “Disiplinsizlik ve ahlâki Durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak esasları” düzenleyen, Subay Sicil Yönetmeliğinin 92., Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61. maddelerinin “a” ve “b” fıkralarının, YAŞ’ ya sevk imkanlarını ortadan kaldıracak ve “disiplinsizlik ve ahlâkî durumun” yargı kararı ile tescilini şart koşacak tarzda değiştirilmesinin;Uygun olacağı sonucuna varılmıştır." A.TÜRKAN: Son olarak ne söylemek istersiniz. A. TANRIVERDİ: YAŞ Mağdurları için, yarının dünden güzel olacağına inanıyorum. Bu safhadan sonra, daha çok mağdur edileceklerini düşünmemelidirler.Gayret bizden takdir Allah ( cc) 'dandır. Sevgi ve selamlarımla.  A.TÜRKAN: Değerli katkılarınız ve yorumlarınızdan dolayı çok teşekkür ederiz.

126

Page 127: Referandum günlükleri

 Ahmet TÜRKAN27.03.2010

411 EL

411 el kaosa kalktı.28 Şubat medyası (Hürriyet) böyle duyurmuştu.

127

Page 128: Referandum günlükleri

Üniversitelere devam etmek isteyen, bir üniversite bitirip Türk toplumuna faydalı olmak, aynı zamanda inançlarının gereği başörtüsünü takmak isteyen binlerce kızımızın tek arzusu idi. MHP nin öneri ve desteği ile kanun Meclisten geçti, Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı.Fakat o da ne?Seçimden önce başörtüsü açılımı, çarşaf açılımı yapan, aynı zamanda darbecileri yargılayalım diyen Deniz Baykal’ın partisi CHP, dava dosyasını kaptığı gibi soluğu Anayasa Mahkemesinde almış, AYM gecesini gündüzüne katarak, Türkiye Cumhuriyetinde yavaş işleyen adalete kinaye şimşek hızı ile kanunun yürütmesini iptal edivermişti.Kanun çıkmadan önce el insaf diyerek başörtüsüne müsamaha gösteren üniversitelerde de bir anda rüzgar ters dönmüş ve yasakçı zihniyet taraftarı oluvermişti.27 Şubat 2008 tarihli yazısında Ertuğrul Özkök bu olayı köşesine taşımış ve ilginç bir başlık atmıştı.“411 El neye kalkmış”Alaycı bir tavırla Başbakan’ın Hürriyet gazetesinin bu hezeyan dolu başlığına sinirlenmesini hafife alan bir üslupla 411 el neye kalkmış diye soruyordu.Siyasiler bu durumu içlerine sindiremeyip birbirlerini suçluyorlardı.Özellikle MHP 17. maddeyi değiştirmediği için AKP’yi suçluyordu.Bu gün gelinen süreçte MHP tamamen CHP tarafında yer alarak Anayasada değişikliğe destek olmayacağını söylüyor.CHP’nin tavrı baştan belli. Akıl hocaları (367 Mucidi Sabih Kanadoğlu) ne diyorsa onlar onu söylemek zorundalar.Anayasayı değiştirelim ama bunu biz değiştirebiliriz.61 Anayasasını nasıl hallettikse, 82 anayasasını nasıl kendi isteğimiz doğrultusunda çıkarttırdık ise bundan sonra da biz istemedikçe anayasa değişikliği olmaz.Bize rağmen anayasa değiştirmeye kalkarsanız, değil 367; 411 olsanız ne yazar.MHP ağzının payını almış olacak ki CHP’nin ağzından çıkacak ifadelere bakıyor. Adeta dudak okuyorlar.Aman yanlış yapmayalım. İpler CHP’nin elinde başımıza iş alırız diyorlar.Şimdi 367’nin ve de 411’in mucidi Sabih Kanadoğlu, AKP Anayasayı değiştiremez diyor.Bu hükümet meşru değil diyor.Ona göre bu hükümet gayrimeşrudur.Her kimin hükümeti ise anası, babası belli değildir.Cami kapısına bırakılmış, yetimhanede büyümüş ve maalesef gayrimeşru nüfus kağıdı çıkartılmıştır.Bu aritmetikle normal yollardan kabul edilme ihtimali yoktur.Velev ki gizli oylamada bazı vekiller Genel Başkanlarının iradesine rağmen kendi iradelerini kullanıp kabul oyu verdiler.Anayasa mahkemesi iptal eder.

128

Page 129: Referandum günlükleri

Gayri meşru ya….Eğer yeterli oy alamayıp iktidar partisinin oyları ile kabul edilerek referanduma gidilirse, halk oylamasının bir önemi yoktur.Anayasa mahkemesi iptal eder.Çünkü gayrimeşrudur.Halkın oyları da mı?…..Evet. Kanadoğlu’na göre Halkın oyları da gayrimeşrudur.Kısaca “GM” diyebiliriz. Maksat anlaşıldı.Kanadoğlu ve 28 Şubat zihniyetine göre hem iktidar hem de bu iktidara oy verenler “GM”dur.Hiç kendinizi yormayın. Derin devlet böyle istiyor.Derin devletin halkın yararına bir iş yaptığını gören, duyan, bilen var mı?…El cevap: Yok….. Türkan Saylan demişti, % 95 oy bile alsalar, biz istemedikçe hiçbir şey olmaz.411 oy kaos ise, bu oy oranına karşılık gelen toplum da kaostur. GM’dur.Kabul görmez.Referandum sonucu % kaç kabul olursa olsun batıldır.Onlar söylüyor. Ama; gayret meclisin akl-ı seliminden, sonuç Allah’tandır.Belli mi olur? Ahmet TÜRKAN31.03.2010

AÇILIM YAP

Sayın Baykal ne olur açılım yap.

Senden de açılım isteriz,

Darbelerden kaçalım isteriz,

129

Page 130: Referandum günlükleri

Hadi açılım yap.

 

İster başörtüsü de ister çarşaf

Görüyorsun ki millet saf

Her lafın olsa da gaf

Hadi açılım yap.

 

Darbecileri asalım,

İmralı’yı basalım,

Değiştirmeyip de Anayasayı; duvara mı asalım,

Hadi açılım yap.

 

Anayasa yapmak kimin haddine

Herkes gelsin kendine,

Ergenekon, Balyoz hepsi hikaye,

Hadi açılım yap.

 

Hadi açılım yap geç kalma,

Seçim, geçim derdine dalma,

Hiç kimseyi kaale alma.

Hadi açılım yap.

 

Neymiş açılımın Ermenisi, Kürdü

Bu vatan kimin yurdu,

Romenler aldı yürüdü,

Hadi açılım yap.

 

Darbeye, balyoza kulak asma,

130

Page 131: Referandum günlükleri

Kendini de fazla kasma,

Anayasaya bir maddede sen koyuver,

Hadi açılım yap.

 

Sence Ergenekon, Balyoz hayal,

Türban de, çarşaf de vatandaştan oy al,

Savcısıyla, yargıcıyla çok konuşulur bu yıl,

Hadi durma bir açılımda sen yap…..

 

Ahmet TÜRKAN

04.04.2010

YAŞ KARARLARI YARGIYA NASIL AÇILACAK

Mevcut Anayasanın 125. maddesini düzenleyecek olan değişiklik teklifinde yer alan YAŞ kararı ile ilgili düzenleme şöyle: "Ancak, Yüksek Askeri Şuranın, terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle ayrıma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır. Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka

131

Page 132: Referandum günlükleri

uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz." Bu maddenin aynen kabulü halinde ne olacak. Yargı yapılan işlemlerin hukuka uygunluğunu kontrol edecek fakat içerikteki gizli detayları sorgulayamayacak, ince işlerle ilgilenmeyecek.Çevrilen dolapları sorgulayamayacak.Çevrilen dolaplardaki inceliği anlayamayacağı için sorunu çözüm odaklı sonuca bağlayamayacak.Bu durumda YAŞ kararları öncesinde kanunen eksik gedik bulunamaz ise haksızlığa uğrayan kişi için değişen bir şey olmayacak. Yani kılıf iyi hazırlandığı sürece yargı uygunluk yönünde karar verecektir.Türkiye’de yargı uydurulan kılıflar paralelinde görüş beyan etmekte içerikteki incelikleri es geçmektedir.TSK bir personeli re’sen emekli etmek istediği zaman kanuna uygun evraklar hazırladığı sürece Yargının bunu denetlemesi ve yapılanın uygunsuz olduğu yönünde karar vermesi çok zordur. Çünkü sürecin detayını bilmesi imkânsızdır.Bir şekilde sicil amirlerinin kanaatine güvenmek ve sürecin doğru çalıştığına inanmak zorundadır.Art niyetli amirin art niyetini sorgulaması ve sistemde hata olduğunu anlaması mümkün olmayacaktır. Neticede sadece evrak incelemesi yapacak ve bulunan kulplar üzerinden hareket edecektir.367 tezgâhını iyi hatırlayın. Sabih Kanadoğlu’nun uydurduğu 367 dayatması CHP’nin AYM’ye başvurması ile daha önceki sürecin tam tersi yönde karar alarak Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini tıkamış, maalesef 11. Cumhurbaşkanı seleflerinin seçildiği vechile seçilememiştir.Türkiye’de maalesef TSK kadar Yargı da siyasallaşmıştır. 411 Milletvekilinin oyu ile kabul edilen Başörtüsü Kanunu nasıl AYM tarafından durduruldu ise YAŞ kararlarının Yargıya bu hali ile açılması da maalesef doğru ve adil netice vermeyecektir. Daha önce dile getirdiğimiz sıkıntılar çözülmemiş olarak süreç devam edecek sadece gönüller rahatlamış olacaktır. Bu durumda yargıya başvurdunuz da ne oldu gibi bir ikilem ile karşı karşıya kalınma riski vardır. Değişiklik teklifi ilk hali ile daha adildi.Son anda birileri fazla kurcalamayın tarzında bir öneri ile sistemi delmiş gibi bir izlenim uyandırmaktadır..Kanun yapanlar süreç ile ilgili tüm detayları ve konfigürasyonları, yani birbiri ile alakadar kanunları taramadan tek bir madde ile her şeyin çözüleceğini düşünmekte ve tek maddeye yoğunlaşmaktadırlar. Aynen Baş örtüsü yasasında olduğu gibi, 367 oyununda olduğu gibi maddeye atfedilen gizli maddelere dikkat etmemektedirler.

132

Page 133: Referandum günlükleri

Eğer bu kanunlar meclisten geçtikten sonra AYM tarafından iptal edilirse ANCAK O ZAMAN hangi gizli maddelere göre iptal edilmiş ve nasıl manevralar yapılmış görülecektir ki bu yapılan çalışmaların boşa gitmesi demektir.Bu durumda yine statüko kazanacak demektir. Sabih Kanadoğlu bu paketi AYM iptal eder diyorsa sistem içine gömülü gizli maddeler var demektir.Bu maddeleri de göz önüne almalı ve bulup paketle birlikte çıkarıp atmalısınız.Eğer atamaz ve göz göre göre sadece pakete yoğunlaşırsanız, bu kanserli maddeler tekrar nüksedecek ve sistemin hastalıklı hali devam edecektir. İlk değişiklikle hastalıklı yapının tam anlaşılamadığı maalesef ortadadır.  Anayasa komisyonuna yapılan gizli ziyaretler, pakete son anda sokulan toksik maddeler maalesef sistemin kanayan yarasının durmasını engelleyecektir.Lütfen sayın komisyon üyeleri, çok uyanık olmak durumundasınız.Bu şansı iyi değerlendirmek ve hastalığın kökünü kazımak anlamında elinize geçen tarihi fırsatı iyi değerlendirmek zorundasınız.Yapılan çalışmaların akim kalmaması ve memleketimize ve milletimize faydalı olması için bunları görmelisiniz. Sisteme sokuşturulmaya çalışılan takozlara dikkat ediniz.İlk madde eksikliler vardır.YAŞ Kararları Yargıya adil karar alabilmeyi netice verecek şekilde düzenlenmelidir. Sadece kanuna uygun mu şeklinde yapılacak bir düzenleme adil sonuç vermeyecek, mütedeyyin personeli sistem dışına çıkartmak isteyen art niyetlilerin elini güçlendirecektir. İlgili yasanın bu hali ile geçmesi halinde Kanundaki boşlukların giderilmesi maksadı ile aşağıdaki hususlarında muhakkak düzenlenmesi gerekmektedir. 926 sayılı TSK Personel Kanunun “disiplinsizlik ve ahlâkî durum sebebiyle ayırma” esaslarını düzenleyen, Subaylar için 50. maddesinin (c) fıkrasının; Astsubaylar için; 94. maddesinin (b) fıkrasının değiştirilerek “Disiplinsizlik veya ahlakî durumları yargı kararları ile tescil edilen ve bu sebeplerden dolayı, Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların/astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır” haline getirilmesinin;926 Sayılı Kanunun 29.07.1983 tarih ve 2870 sayılı Kanunla değişik 50. maddesinin (d) fıkrasının son bendinin son

133

Page 134: Referandum günlükleri

cümlesi ile, 94. maddesinin (c) fıkrasının son bendinin son cümlesi olan “Bu gibi subaylardan/astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şûra kararı ile yapılır” hükmünün metinden çıkarılmasının;926 Sayılı Kanunun 50.(c) ve 94 (b) fıkralarının değiştirildiği tarih olan 29.07.1983 tarihinden, değişikliğin yapılacağı tarihe kadar, YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlâkî durum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebebiyle re’ sen emekli edilen bütün mağdurların iadei itibarı ve kaybedilmiş haklarının iade edilebilmesi için de yasal düzenleme yapılmasının;Kanunda yapılan değişikliğe paralel olarak; “Disiplinsizlik ve ahlâki Durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak esasları” düzenleyen, Subay Sicil Yönetmeliğinin 92., Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61. maddelerinin “a” ve “b” fıkralarının, YAŞ’ ya sevk imkanlarını ortadan kaldıracak ve “disiplinsizlik ve ahlâkî durumun” yargı kararı ile tescilini şart koşacak tarzda değiştirilmesinin uygun olacağı mütalaa edilmektedir.”  Bu maddenin adil yargılama ve sonuçlandırmaya yetkili olacak şekilde düzeltilerek kanunlaştırılması mağduriyetlerin önlenmesi bakımından daha isabetli olacaktır. Yapılan işlemin yerinde olup olmadığının denetlenememesi ve geri döndürülememesi sonucu değiştirmeyeceği için değişiklik maddesi maalesef bir işe yaramayacak ve mağduriyetleri önlemeyecektir.Bu madde arzu edilen hali ile çıkartılamamaktadır. Bu değişikliği her kim veya kimler önerdi ise sistemdeki boşluğun devam etmesi yönünde tasarlanmıştır. Yukarıdaki önerilerimiz dikkate alınmalıdır. Yaş Kararlarının Yargıya açılmasını düzenleyen 12. maddenin tekrar gözden geçirilmesi, tam yargıya açılması ve sınırlandırmanın değişiklik tasarısından çıkartılarak düzenlenmesi gerekmektedir. Yapılan değişikliğin bu hali ile Anayasaya girmesi doğru değildir. Mağduriyetlerin giderilmesi konusunda yeterli olmayacaktır.  “YANLIŞ YAPILMAKTADIR. BİRİLERİ MAĞDURİYETLERİN DEVAMINI İSTER MAHİYETTE DÜZENLEMELER YAPTIRMAYA ÇALIŞMAKTADIR.”   

134

Page 135: Referandum günlükleri

Ahmet TÜRKAN 10.04.2010

PEHLİVAN TEFRİKALARI

Mesleğe ilk başladığım 12 Eylül öncesinde o zamanlar Halka ve Olaylara Tercüman gazetesinin Ana sayfasına şöyle bir göz attıktan sonra pehlivan tefrikalarını okumaktan büyük zevk alırdım. Daha sonra Kara Murat v.s gibi bölümleri ve birkaç köşe yazısını okumayı severdim. En ilginci Nazlı Ilıcak ile Uğur Mumcu kapışmaları idi. Her gün biri diğerine hakaret edecek bir mevzu bulurdu. Bu yolla gazeteler tiraj yapardı. Bir askeri gemide en az 10 çeşit fraksiyonlara ait gazete olurdu. Hemen hemen hepsini okumaya çalışırdım. Personel arasında sürekli tartışmalar yaşanırdı.

135

Page 136: Referandum günlükleri

İdealistler kendi fikirleri doğrultusunda kitaplar okurlardı. Fikirlerini ispat etmek için eksiğim kaldı mı acaba hesabı yaparlardı. Şimdi gençler kitap okumuyorlar. Cumhuriyet gazetesini terk edişim o döneme rastlar. Sınırları zorlayıcı zıt fikirlere sabrım kalmadığı için terk etmiştim.

Ne zamanki 12 Eylül oldu, tartışmalar kesildi, Halka ve Olaylara Tercüman’ın bir anda kafası karıştı. İstikameti bozuldu. Cumhuriyet Gazetesi de o zamanki istikametinden şimdiki istikametine kayarak radikal halini muhafaza etti. O zamanlar hatırladığım kadarı ile darbelere karşı idiler, fakat şimdilerde darbe borazancısı olup çıktılar.

Tercümanlar ikiye bölününce her biri kendi yolunda güncel siyasi, sıradan gazeteler durumunda kalıverdiler.

Destekledikleri fikirler kalmadı. Onları izleyenler sanırım sadece isimlerinden kalan hatıralarla yetinmeye çalışıyorlar.

12 Eylül’ün en büyük darbesi fikir sahiplerine olmuştur. Artık idealist gençlerin yerini çabuk köşe dönme fikirleri almıştır. Bu yüzden devlet eli ile oynatılan kumar (10 numara, şans topu, sayısal loto, süper loto ve de Milli Piyango) oyunlarında sınırları zorlayan bir artış yaşanmıştır.

At yarışları da cabası. Özellikle (Sayın Genel Kurmay Başkanı biliyor mudur bilemiyorum ama) Askeri gemilerde At yarışları kulüpleri vardı, biz henüz bu devletin şerefli komutanları iken. Şimdi daha da feci olduğu haberleri geliyor. 28 Şubat süreci ile darbe planları yapmak ta moda.

İnsanlar fikirlerini açıklamaktan, savunmaktan ve ideal haline getirmekten kaçar oldular. Her ne kadar Anayasa’da fikir ve kanaat hürriyetinden bahsedilse de bunun sadece Anayasa’da bulunan fakat asla uygulanması için rağbet görmeyen bir madde olduğu kanaatine vararak kanaatlerini terk ettiler.

Yani fikir ve vicdan hürriyeti Cumhuriyet bekçilerinin ayaklarının altında ezik büzük olup heder oldu. İnsanlar inançlarından dolayı memuriyet görevlerinden çıkartıldılar. Bunun en büyük uygulayıcısı Demokrasiyi kurtaracağım diyerek darbe yapan TSK oldu. Demokrasiyi getirmek uğruna fikirleri ve vicdanları öldürdüler. Siyasete bulaştılar, post modern darbeler yaptılar, bu da yetmedi Camileri bombalamayı göze alacak Balyoz planları yaptılar.

İnsanların itiraz etme ve hakkını arama yollarını tıkadılar. Uydurmacıların iftira mektuplarını delil kabul edip mütedeyyin Subay ve Astsubayları ihraç edip hak arama yollarını kapattılar. Bunlar aslında demokrasi adına yapılan militarist teokrasi yaklaşımıydı. Adam kayırmanın, kendinden olmayanı ötelemenin adıydı.

136

Page 137: Referandum günlükleri

Şimdi YAŞ kararlarının yargıya açılması gündemde. Çirkin eller iş başında ve değişiklik teklifini tahrif ederek hak aramayı engellemeye çalışıyorlar.

Umuyoruz ki Türkiye bir gün gerçek demokrasi ile tanışacak, adalet yerini bulacak.

ÇİRKİN SALDIRILARIN ARKASINDA KİM VAR

Kanunların çözmesi gereken hususları insanlar çözmeye çalışırsa kanunsuzluklar başlamış demektir. Hangi parti temsilcisi olursa olsun birileri toplum düzenini bozmak adına saldırılar tertipliyorsa, provake ediyorsa toplumda yapılan düzeltmelere takoz koymaya çalışıyor ve hainlerin tarafından tertipleniyor demektir. Önce Ahmet TÜRK ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner YILDIZ’a yapılan saldırılara dikkat edilmelidir.

Kamu vicdanını yaralayan bu tip saldırılar asla tasvip edilemez. Açılımları ve Anayasa değişiklik paketini hazmedemeyenler maalesef bu çirkin saldırıları tertiplemek hıyanetinde bulunmuş olma ihtimali yüksektir. Bu tip hareketler her ne kadar fevri imiş gibi görünüyor ise de arkası araştırılmalıdır.

Haydi adalet yerini bulsun. Hizipçiler, toplumu karıştırmak isteyen provakatörlere gereken cezayı versin.

AVUKATLIKTAN TELLALLIĞA

Açılım ve Anayasa değişikliklerini sürekli engellemeye çalışan Sayın Deniz Baykal Anayasa değişikliğine dur diyecek otorite arıyor.

Otoriteden ne anladığı malum.

Bu güne kadar darbecileri yargılayalım diyen Baykal bu gün darbe tellallığı yapıyor. Ergenekon’un avukatlığından darbecilerin tellallığına terfi etti anlaşılan.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMALIDIR

Bu hafta değişiklik paketi mecliste görüşülmeye başlandı. BDP, DSP ve CHP mecliste görüşmelere katılamama kararı aldılar.

Kimin demokrasi istediği, kimin istemediği ortaya çıkmış oluyor. Mevcut anayasadan rahatsız olduğunu dile getirip görüşmelere katılmayanlar Kamu vicdanından alacağı derslere hazır olmalıdırlar.

Seçimler yaklaşıyor halk bu yaptıklarınızı elbette unutmayacak.

BAŞKANLIK TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ AÇAR

Başbakan Başkanlık modeli üzerinde görüşlerini beyan ediyor. Katılanlar veya katılmayanlar olacaktır elbette. Türkiye demokratik

137

Page 138: Referandum günlükleri

olma yönünde adımlar atmaya başladıkça kendiliğinden gelişmeler bizi o yöne doğru götürecektir.

Önce kanunlardaki karmaşaları çözelim, adaleti ve hukuk sistemini onaralım. Keyfiliği ortadan kaldıralım. Vesayetten kurtulalım. Göreceğiz ki layık olduğumuz sistem bize göz kırpmaya başlayacaktır.

Şimdilik hayal gibi görünse de biraz sağduyu, biraz insaf bu engelleri aşmamızı sağlayacaktır.

 

Ahmet TÜRKAN

20.04.2010

YARGI PİSTTEN ÇIKMIŞTI

Pilotlar iyi bilirler; İniş- kalkış ve pas geçme eğitimleri pilotajın en önemli aşamalarıdır. Bu eğitimlerde Kaptan pilot kadar, kule operatörüne de iş düşer. Hatalı komut uçağın pistten çıkmasına neden olur.Örnek vererek açıklamakta yarar vardır. Uçak iniş için tüm hazırlıklarını tamamladı, son yaklaşmasını yaptı, kuleden iniş müsaadesini aldı ve indi.Taksi (Uçağın pistte yol almasına taksi denir) esnasında kule ani bir karar ile pas geç diye talimat verir ve pistte kalan mesafe kalkış için yeterli değilse uçak pistten çıkar.Diğer durum kalkmak için tüm kontrollerini yapan ve pistte kalkmak için koşturmaya başlayan uçak yeterli iniş mesafesi kalmadığı halde kalkıştan vazgeçtim (abort) der ise yeterli mesafe olmadığı için de pistten dışarı çıkar.Her iki halde mümkündür ve yaşanmış tecrübeler ile sabittir.Bu misalleri neden verdim.

138

Page 139: Referandum günlükleri

05.04 2010 günü Balyoz darbe planı ile ilgili geniş çaplı bir operasyon yapılacağı haberleri ortalığı kasıp kavurmuş ve nefesler tutulmuştu. Çünkü anlatılanlar çok ciddi idi.Bir önceki süreçte Balyoz sanıklarının salıverilişi, savcıların itirazları sonucunda yakalanma emirlerinin çıkartılması, sanıkların GATA’ya müracaat ederek süreçten bir şekilde yırtma girişimleri ve aynı gün yeni bir operasyon duyurusu.Ardından gün ortası haberlerde savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi ve operasyonun durdurulduğunun açıklanması.Tüm bu olanların bir izahı olmalı. Yapılan açıklamaların anlaşılabilir tarafı yoktur.Tüm kamuoyunun dikkat kesildiği bir operasyon bıçakla keser gibi durduruluyor.Savcıların görev yerleri değiştiriliyor. Üstüne üstlük bunlar normaldir, her zaman olan şeyler deniyor.Çok af edersiniz, bu savcılar vardiya usulü çalışan işçiler mi ki vardiya bitti, üretim programı değiştirildi tarzı zamansız talimatlarla gündemi sarsacak açıklamalar yapılıyor.Ciddi üretimler yapan bir fabrikada böyle bir talimat çok ciddi üretim kayıplarına sebep olabilecekken, yargıda böylesine zamansız bir görev değişikliği, hatta daha ileri gidilip operasyonun durdurulduğunun açıklanması nasıl izah edilebilir.Bu kadar kolaysa neden çözülmedi şimdiye kadar.Bu kadar basit ise neden 14 ilde operasyon kararı alındı.Neden işlemlerin tamamlanması beklenmedi.Neden insanlar töhmet altında bırakıldı.Soruşturma yapmadan insanların suçlu veya suçsuz olduğunu biliyorsanız tüm bu operasyonlar, tutuklamalar, salıvermeler neyin nesi.Kim suçlu kim mağdur.Suçsuzlarsa neden bu kadar şaşalı operasyonlar yapılıyor.Ciddi bulgular edinilmeden neden böyle bir operasyon kararı veriliyor.Operasyon kararını kim verdi ise durdurma kararı da o makama ait olması gerekmiyor mu.Neden birinin yaptığını diğer makam bozmaya çalışıyor.Neden sürecin tamamlanması beklenmiyor.Neden kurumlar birbirine güvenmiyor.Tüm bu olanlar kurumlar arası güç gösterisi midir.Eğer öyle ise yargı pistten çıkmıştır.Acilen tedbir alınması gerekmektedir.Adaletin başı Adalet bakanlığı burada söz sahibimidir.Yoksa sadece onay makamı olup hiçbir yaptırımı yok mudur.Emret bakanım tarzı bir yönetimden nasıl bir performans beklenebilir.Eğer Anayasa paketine karşı bir oyun ise kuralları hiç de normal değildir.

139

Page 140: Referandum günlükleri

Neden el birliği ile düzeltmek varken, el birliği ile bozmak yolu tercih edilmektedir.Yasama kanun yapamıyor, Yaptığı kanunlar bir kılıf ile iptal ediliyor. Yürütme karar alamıyor, aldığı kararlar bir kılıf bulunup iptal ediliyor.Yargı, biri yakalıyor diğeri salıveriyor. Aynen köşe kapmaca gibi.Erken gelen operasyon yapıyor. Nöbetçiler nöbette uyumuyorlar çok güzel de,Yargı kararının oluşmasına fırsat vermeden hüküm veriyorlar.Eğer karar doğru ise savcılar neden salıverilenleri tekrar yakalamaya çalışıyor.Karar yanlış ise neden operasyonlar durduruluyor. Neden GATA şaibeli bir işe aracılık ediyor.Çok zor bu konular. Yargının pistten çıkmadan acil tedbirlerle düzeltilmesi gerek. Anayasa paketinin 1. turu kavgalı oturumlar sonrasında tamamlandı. Şimdi sıra 2. turda.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin gelinen süreç için

“ ‘YARGIDA KAST SİSTEMİ VAR’

“Yaşadığımız tecrübeler acılar, bu ülkeyi şimdi daha sağlıklı

değerlendirme imkânı sağlıyor diyen Bakan Ergin, HSYK, YARSAV ve

yüksek yargıdan gelen eleştirileri anlamanın zor olmadığını söyledi.

Ergin sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir kast sitemini çözüyorsunuz. Ve

geniş tabanlı bir yargı erki oluşturuyorsunuz. Yargıtay ve Danıştay,

HSYK’yı oluşturuyor. HSYK da bu kurumları oluşturuyor. HSYK’da 4

yıl çalışan bir üye tekrar ana görevine dönüyor. Orada kendi seçtiği

üyeler tarafından daire başkanlığı genel kurul başkanı, başsavcılık

gibi makamlara aday oluyor. Bu devam etsin deniyor.”  demektedir.

Adalet sağlanmadan devasa adalet sarayları inşa etmek lüzumsuz güç gösterilerinden başka bir şey değildir. Yargı adil olmalıdır.İnsanlar yargının adaletine güvenmelidir.Herkese eşit muamele yapmalıdır.Cezalar caydırıcı olmalıdır.İnsanlar daha başta suç işlemekten korkmalıdır.Yargı kararını beklemeden salıverilen hatırlı kişiler, yargılanmayı aylarca, yıllarca bekleyen masumlar.Adalet nasıl düzelecek.Adalet pistten çıkmışsa insanlar nasıl huzurlu olacak.

140

Page 141: Referandum günlükleri

2.tur görüşmelerin memleketimiz ve adalet adına iyi işlemesini ve ülkemizin sadece hukuk devleti olmak değil adaleti sağlamak adına atılımlar yapmasını temenni ediyorum.Lütfen meclisi oyalamayın. Engellemeyin. Ahmet TÜRKAN02.05.2010

GÜNDEMİN ENLERİ

Yaşlı Osmanlı’nın genç varisi Türkiye’nin gündemi kendisi gibi çok aktif. Delikanlı, kanı kaynıyor. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki takip etmek hayli zor.Son günlerin ‘EN’lerine şöyle bir göz atalım…***Anayasa görüşmelerinin 2. turu.Kıl payı geçen maddeler, kıl payı düşen madde, Muhalefetin AYM planları.Kanadoğlu’ndan sistemi tıkayabilecek yeni formüller. Ne yapsın işi bu. Bu konuları da Sayın Doc. Dr. Osman Can’a havale ediyorum. O’nun hakkından ancak Osman Can gelir.Zamanında sır gibi sakladığı sistemin deliklerini şimdi kendince muhalif olan hükümeti yıpratmak amacı ile kullanıyor.Zamanında amanın burada da hata varmış dediği sıkıntılı konuları şimdi karşı cenah rolünde kullanmaya çalışıyor. Olsun Güzel ülkemiz bu sıkıntıları bir şekilde aşacaktır.***Genelkurmay Başkanı’nın yaşını doldurup doldurmadığı.Aslında 367 kurnazlığına ne kadar benziyor değil mi.Hükümet art niyetli olsa idi. Genelkurmay Başkanı’nı görevden alırmıydı…….Evet bal gibi alırdı.

141

Page 142: Referandum günlükleri

Ama hükümetin yanında Kanadoğlu gibi sistemin deliklerini takip edenler yok. Onlar sistemin deliklerini yamamaya çalışan Ülkeye katma değer kazandırmaya çalışan akil insanlar. Onun için Sayın Genelkurmay Başkanı’nın tedirgin olup moralini bozmasına gerek yoktur. Şimdiye kadar yaşanan teamülün devam edeceğine benim kesin kanaatim vardır. Zaman ayrılık zamanı değil birlik ve beraberlik zamanıdır.Etrafımızda ve global dünyanın çeşitli yerlerinde aleyhimizde fırıldak çevirmeye çalışan onca güruh varken iç meseleleri büyütüp içinden çıkılmaz hale getirmek sadece onları sevindirir.***Evet gündemin sıkıcı olaylarından biri de Baykal ve Baytok’a ait olduğu söylenen görüntüler. Elbette tasvip edilemez, fakat insanların zaaflarını ortaya döküp rezil etmek hoş bir şey değil.Siyasetin her şeye bir cevap bulan siyasetçisi bu işin içinden nasıl çıkacak. Zaman gösterecek.***Öbür tarafta her fırsatta içimizi kanatan şehit haberleri.Burada Sayın Genelkurmay Başkanı’na birkaç şey söylemek isterim elbette. 22 yılımı verdiğim TSK hakkında bir iki söz söylemek elbette hakkımızdır.Sayın Genelkurmay başkanım. Karakollardaki zafiyetin önlenmesi için yerel yönetimlerin keyfi tavırlarını beklemenize gerek yoktur. Bu konuda basına yansıyan Malum zihniyete ait yerel yönetimler tarafından yapılan engellemeler bu meselede sizi çaresiz bırakmamalıdır.Bu milli bir meseledir.Merkezi yönetimin kararı ile bu işler halledilmelidir. Bu konuyu Genelkurmay, MSB ve Hükümet bir kararname ile halletmeli ve Karakollardaki zafiyetler giderilmelidir.Keyfi yönetimlerin keyfi kararları ile bu mesele halledilemez. Sayın Başbakan da sanıyorum sizin vereceğiniz ciddi bir rapora itiraz etmeyecek ve finans konusunda gereken desteği sağlamanız talimatını verecektir.Yaralarımızın sarılması ve terörün önlenmesi için gereken tedbirleri bir an önce alalım. Kandan nemalanmaya çalışan şerefsizlere fırsat tanımayalım. Ahmet TÜRKAN09.05.2010

142

Page 143: Referandum günlükleri

BAY TOKKAL

CHP’nin eski genel başkanı ve yeni genel başkan adayı Deniz Baykal gizli ilişkilerinin bir takım gizli servisler tarafından ortaya dökülmesi ile bizzarure istifa etmek zorunda kaldı.

Peki Baykal’ın istifa ettim demesi ne manaya geliyor.

El cevap…. Hiçbir manaya gelmez. Hemen oraya buraya çekmeyin lütfen….

Baykal Genel başkanlıktan istifa edebilir. Hiç sorun değil. Baykal’ın istifa ettim demesi eski veya yeni rakiplerine bu işi artık siz götürün demesi manasına gelmez. CHP’nin onursal başkanı olmak hasebi ile kurultaya kadar evdeyim, son günlerde ahlaksızlar tarafından yıpratıldım, biraz evde dinlenmek istiyorum demektir.

Parti içindeki gizli rakiplerinden Kağıttepeli Kılıçdaroğlu sol kanattan atağa geçmeğe hazırlanıyordu ki, Baykal’ın gür sesi ile ani fren yapmak ve hatta yarıştan çekildiğini açıklamak zorunda kaldı. Diğerleri de muhtemelen rakip bile olamayacaklar.

İstifa ettiği halde ne diyor…

Aklımda biri yok…

Birini açıklamam gerekirse onu ancak ben açıklarım….

Yani CHP’liler yanlış anlamayın.

Baykal sadece evde düştüğü durumu kurtarmanın formülleri üzerinde düşünüyor.

Deniz Baykal’ın mesleği avukatlıktır.

143

Page 144: Referandum günlükleri

Yani en olmaz durumlarda bile kendini savunabilir.

Nitekim şu anda suç sabit olmasına rağmen….

Kendisi ve partneri Baytok olayı yalanlamayıp bilakis normal bir durummuş gibi ikrar etmelerine rağmen, kendi ayıplarını örtmek için başkalarını suçlamak yoluna giderek kendilerince çözümü buldular. CHP’lilerden de masum desteğini aldılar. Mesele kapandı.

Kurultayda yeniden seçilip bu olanlar da unutulacak gibi görünüyor. Sayın rakipler hiç heveslenmeyin. Baykal CHP’yi bırakıp gitmez.

Tekrar hatırlatalım. İstifa ettim demek artık bu işi bıraktım demek değildir.

Kurultaya kadar evdeyim, geliyorum, idare edin demektir.

Ne diyor Baykal ve CHP’liler……

Özel hayatı neden deşifre ederek ahlaksızlık yaptınız ……………

Doğru söylüyorlar.

Hayatları özel.

Kendileri de özel de… peki bu millet ne der diye kendilerine sormazlar mı…

Peki, Baykal ….! istifa etme diye hüngürdeyenler…

Evinin önünde nöbet tutup masum rolü biçenler… Muhtemelen şu anda bu durumun cevabını düşünmek bile istemiyorlar.

Kurşun yarası gibi bir şey herhalde. Henüz ağrıyı hissetmediler.

Genel seçimlerde tablo ortaya çıkacak nasıl olsa.

Bu millet değerlendirir.

Baykal usta siyasetçi. İçinde bulunduğu duruma birileri tarafından taammüden zorlanmış, hiç müdahili yok üstelik gizli çekimler de şantaj yapmak maksadı ile kurgulanmış havası veriverdiler.

Tamam gizli görüntüler çekip ortaya dökmek ahlaksızlıkta… Sizin yaptıklarınız ne…

Bir önceki yazımda Baykal bu durumun içinden nasıl çıkar önümüzdeki günler gösterecek demiştim.

Aynı taktik. Yani değişen bir şey yok.

72 yıllık Baykal’ın değişmesini beklemek demirden altın yapmaya benzer ki kimyasal olarak mümkün değildir.

144

Page 145: Referandum günlükleri

Başkalarını suçla kendini kurtar…

Suçlu psikolojisi…

Ahmet TÜRKAN

13.05.2010

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Öğrenilmiş çaresizlik, organizmanın davranışlarıyla olumsuz bir sonucu kontrol edemeyeceğini öğrenmesinden sonra, davranışlarıyla olumsuz sonucu ortadan kaldırabileceği durumlarda gereken çabayı gösterememesi olarak tanımlanır.19[1]CHP’de Deniz Baykal’ın sıkıntılı bir süreç sonucu genel başkanlıktan istifa etmesi ilk anda kişilerin aklına başka biri çıkabilir mi, başka biri bu işi yürütebilir mi sorularını getirmiş ve parti içinde müthiş bir geri dön kampanyası başlatılmıştı.Kemal Kılıçdaroğlu aday mıyım değil miyim ikilemleri altında önce vazgeçip sonra ani bir hamle ile “evet adayım” demesi gidişatın seyrini bir anda değiştiriverdi.Bu güne kadar Baykal’ın yıkıcı, sindirici yaklaşımı parti içi muhalefeti öğrenilmiş çaresizlik olgusu ile baş başa bırakıyordu.Buna ilk itiraz eden, “evet değiştirebilirim” diyen Mustafa Sarıgül oldu. Fakat Baykal tarafından ortaya konan dosyalarla öyle bir sarsıldı ki yeni bir adım atacak mecali kalmadı, kendi hareketini başlatmak zorunda kaldı.Sarıgül’ün yolsuzluk dosyaları Baykal’ın elinde idi. Bu durum çok normal, son derece ahlaki bir durumdu. Çünkü Baykal CHP genel başkanı olarak aynı zamanda savcı, aynı zamanda hakim idi ki Sarıgül’ü suçladı, yargıladı ve bir daha aday olmamak üzere mahkum etti.Bakın bunlar çok ahlaki idi.Ne zaman ki Baykal hakkında birileri de dosya tutup gizli görüntüler çektiler ve daha ileri gidip bunları yayınladılar o zaman ahlaksızlıkları ortaya çıktı. Yani Baykal'a göre bu durum ahlaksızlıktı. Olayın kahramanları hakkında yorum yoktu....Birileri hakkında tutanaklar tutup kişileri tehdit etmek ne kadar ahlaksızlıksa, bunları yayınlamakta o kadar ahlaksızlıktır.

19[1] http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=8207 (19.05.2010)

145

Page 146: Referandum günlükleri

Sayın Baykal o kadar dürüst idi ise neden Sarıgül hakkında tuttuğu gizli dosyaları mahkemeye vermedi de şantaj aracı olarak kullandı.Bu memleketin hakimleri savcıları bu olayın üzerine neden gitmedi.Sarıgül’den sonra bir daha kimse Baykal’a rakip olma cesaretini gösteremedi.Çünkü rakip olmak için “öğrenilmiş çaresizlik”lerini yenmeleri gerekiyordu.Çünkü her birinin Baykal tarafından tutulmuş dosyaları olabilirdi. Kılıçdaroğlu hakkında dosya var mıdır zaman gösterecek.Fakat Baykal kendisi öyle bir duruma düştü ki partinize sahip çıkın çırpınışları da bir işe yaramadı.Artık “kral çıplaktı”…..Hem de ne çıplak….Kendisi de yeni fark etmiş olacak ki ilk günlerdeki haykırışları yok.Bakalım Kılıçdaroğlu yeni süreci nasıl götürecek.Önder Sav’ın bir anlık çıkışı CHP’de rüzgarı ters çeviriverdi.Baykal’ın sert tavırlarına alışan CHP’liler Baykal’a göre oldukça mülayim olan Kılıçdaroğlu rüzgarı ile nasıl sörf yapacaklar.Baykal’ın evinin önünde açlık grevi yapanlar, istifa etme diye hüngürdeyenlerde eser yok.Hafta sonu kurultay var. Her kurultay sonunda sandalye masa hurdalığına dönen CHP salonları nasıl bir görüntü verecek hep birlikte göreceğiz.Açılımları eleştiren, anayasa paketine elinden geldiğince set çeken, paket onaylanır onaylanmaz ekibinin son sürat AYM’ye salan Baykal sanırım bundan sonra kendi açılımını kapatmaya çalışacaktır.Artık Angora pencerelerinden Angora sokaklarına derin derin bakarak Ankara’nın siyasetini değerlendirecektir.Belki köşe yazarlığı yapar.Belki siyaset okulunda açılım dersleri verir.  Ahmet TÜRKAN19.05.2010

146

Page 147: Referandum günlükleri

ESKİ KAFA ESKİ FES, ESKİ HAMAM ESKİ TAS

Eskiden ticaretin, yolculukların atlarla, eşeklerle yapıldığı dönemlerde adamın biri pazarda satmak için yüklerini eşeğine yüklemiş yola koyulmuş. Bor’a varmış bakmış ki pazar çoktan dağılmış.

-Buranın pazarı bu gün değimliydi diye sormuş. Eski adamlar kafiyeli cevaplar vermeği severlermiş.

Selvi gibi hayaller döndü birer iğdeye,

Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye….. diye cevap vermişler.

Adam anlamış ki pazara geç kalmış, bari Niğde pazarını kaçırmayayım diye tutmuş yolu.

CHP de hızlı esen Kemal Kılıçdaroğlu rüzgarı yerini ilk günlerden hayal kırıklığına bıraktı gibi.

Yaptığı açıklamalar daha baştan ofsayt. Açılım veya yenilik denebilecek bir söz duyamadık. Oldukça hazırlıksız ve de bir o kadar ürkek tavırlar ve açıklamalar sergiliyor. Öğle anlaşılıyor ki ikilemlerinde haklıymış. Bu iş Önder Sav’ın iteklemesiyle olmayacak gibi.

Kendisini ziyarete gelenlere daha ilk günden referandumda “hayır” deyin diyor.

Milleti gerdiğiniz yetmiyor mu da daha ilk günden bu tür sözler sarf ediyorsunuz. Aynı şeyleri zaten Baykal’da söylüyordu.

CHP’nin vizyonu bu kadar kısamı ki elle tutulur bir şey yok.

Şu taşeron olayını kim aklına soktu ise ekonomiden ve iş yapış biçimlerinden haberleri yok.

Ekonomide yeni trend “out source” yani dış kaynak, yani Türkçe deyimle taşeronluktur.

147

Page 148: Referandum günlükleri

Firmalar giderlerini kısmak için pek çok konularda dış kaynak kullanırlar.

Aynen CHP’li belediyelerin de kullandığı gibi.

Çünkü bir firmanın her konuda uzman olmak gibi bir imkanı yoktur ve dış kaynak yani taşeron kullanmak durumundadır. Bu hem iş performansını hem de işin maddi boyutunu daha kolay kontrol etmenize yardımcı olur. Anlaşılan o ki Kılıçdaroğlu bu konularda yanlış bilgilendiriliyor.

Başka bir polemik konusu daha vardı aslında. Şu anahtarı çözmek olayı.

Kılıçdaroğlu’nun muhtemelen dili sürçtü.

Çünkü problem olan anahtar değil, kilittir.

Anahtar zaten kendisi çözümdür.

Yukarıda da değindiğimiz gibi daha işin başında. Bu kadar gaf yapması normal. Tansu Çiller’den ne gaflar işittik biz.

İşin sıkıntılı tarafı, bu gafların ne kadar devam edeceği.

İlerisi için çok sıkıntılı. Yani istikbal yok gibi….

Sayın Demirel, Kılıçdaroğlu havası bana da çarptı demiş.

Sayın Demirel emanetçi koltuğunuz hazır. Bu gün söyleseniz Sayın Cindoruk koltuğu size ikram etmeğe hazır.

Valla….! niyetiniz varsa hiç kendinizi tutmayın.

Bu millet alışık.

Hiç bir kriz bu milleti etkilemez.

İnanın sizin tekrar dönmeniz bile etkilemez.

 

Ahmet TÜRKAN

28.05.2010

148

Page 149: Referandum günlükleri

KUDURMUŞ İSRAİL

İHH İnsani Yardım Derneği’nin öncülüğünde Gazze için” İnsani Yardım” taşıyan gemilere İsrail tarafından silahlı saldırıda bulunarak yardımı engellemeye çalışması bu işin arka planını ve vehametini anlatmaya yeter.

Üstelik uluslar arası sularda, üstelik korumasız, silahsız, sırf insani yardım malzemesi taşıyan gemilere saldırılması masum gözlerle izlenecek kadar basit bir şey değildir.

İsrail’in kudurmuşluğunu, Filistin davasının ne demek olduğunu gözler önüne sermesi açısından dikkatle izlenmesi gerekmektedir.

Bu İsrail tarafından birinci derecede Türkiye’ye, ikinci derecede İslam alemine ve dünyaya meydan okumadır.

Uluslar arası sularda, uluslar arası hukuku hiçe sayarak böyle bir saldırı Filistin’deki durumun adil bir mücadele değil doğrudan doğruya Filistin halkının yok edilmesine yönelik fiili bir durumdur.

Türkiye bu durumu sadece telin ederek geçiştiremez.

Bu duruma ciddi yaptırımlarla müdahale edilmelidir.

Yüzyıllar boyu dünya tarafından dışlanmış, İslam alemi tarafından kendilerine yurt verilmiş Yahudiler bu gün katiller sürüsü olarak Filistin’de özellikle Gazze’de katliamlarını sürdürülüyordu.

Bu gün Filistin’e yapılan insani yardım götüren “ROTAMIZ FİLİSTİN YÜKÜMÜZ İNSANİ YARDIM” sloganı ile yola çıkan YARDIM gemilerine saldırması, rast gele ateş açarak insanların ölümüne ve yaralanmasına sebep olması kamu vicdanını çok derin bir şekilde yaralamıştır.

Artık bu zulmün bitmesi, gerekirse son derece sert yaptırımlar kullanılarak İsrail katliamının durdurulması gerekmektedir.

Türkiye elinden geleni yapacaktır. Buna inanıyoruz.

İslam alemi gerekeni yapmalıdır.

149

Page 150: Referandum günlükleri

Korkak davranarak İsrail zulmünden kurtulmak, Gazze’nin selameti için yeterli değildir.

Dünya bu saldırıya tarafsız kalamaz.

Yazımı hazırladığım saatlerde Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından “KABULÜ MÜMKÜN DEĞİL, ŞİDDETLE KINIYORUZ” dedi. Devamında İsrail bunu sonuçlarına katlanacaktır dedi.

Ümidimiz , gerçekten bunu İsrail’in yanına bırakılmamasıdır.

Gerekenin en uygun şekilde yapılmasıdır.

Türkiye’nin bölgede oynadığı role karşı bir saldırı bir meydan okuma olduğu unutulmamalıdır.

Ümidimiz Türkiye'nin bu süreçte İslam alemi, Birleşmiş Milletler yani Dünya ile entegre olarak bu kudurmuşluğu susturmasıdır.

İsrail’in pisliklerini her fırsatta destekleyen yalnız Obama’nın Başkan olduğu dönemden itibaren daha dikkatli yaklaşan ABD bu durumu nasıl değerlendirecek gelecek günler bunu gösterecektir.

Ahmet TÜRKAN

31.05.2010

150

Page 151: Referandum günlükleri

ROTAMIZ FİLİSTİN

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İsrail'in İrlanda yardım gemisinin ''teftiş edilmeden'' Gazze Limanı'na girişine izin vermeyeceklerini yineledi. İsrail devlet televizyonuna açıklamalarda bulunan Lieberman, ''İrlanda Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürü'ne bu geminin (Rachel Corrie) önceden teftiş edilmeden Gazze'ye gidemeyeceğini az önce bildirdim'' dedi.20[1]Evet gelişmeler güzel. Bu ifadeler Siyonist İsrail rejiminin yola gelmeye başladığının açık bir ifadesidir. Şımarık bakan, Bakın giremez demiyor artık. Teftiş edilmeli ve sonra girmeli diyor.Adam olun artık.İsrail bunca şımarmışlığının yanında çizdirdiği karizmasını kurtarma peşinde.Türkiye ve bu insani yardıma gönül veren diğer Ülkelerin liderleri, aynı zamanda bu ülkelerin vatandaşları ve yardım gönüllüleri geri adım atmayacaklar. Bu güne kadar söylenenler ve yaşananlar bunu göstermektedir.Dikkat edin son gemi İrlanda’dan kalktı. Osmanlı İmparatorluğu büyük bir kıtlık geçiren İrlanda'ya 1847'de yardım göndermiş ve bu yardım Avrupa devletlerine örnek olmuştu.21[2] Ecdadımızın yaptığı yardımları unutmayan İrlandalılar bu gün Filistin’de yaşanan drama dur demek istiyor.Ama zalim İsrail ve yerli yandaşlar ve de uluslar arası cahiller kendilerine yaptığımız yardımları unutup nankör oldular.Tarih boyunca oldukları gibi.Kendi fıtratlarını devam ettirdiler. Zalimlerin burunları sürtmeli.Yaptıkları yanlarına kar kalmamalıdır.İsrail lehine yazılar yazan yazarlar, gazeteciler, boyalı basın ve medya mensupları.Bu olay karşısında da iyice anlaşılmıştır ki adam gibi duruş sergileyemediniz.Öncelikle senaryoyu okuyamadınız.Tahlilleriniz ve tarih bilgileriniz sıfır. Yani hükümsüz.

20[1] http://www.habername.com/haber/liebermandan-turkiyeye-sok-sozler-40532.htm  (05.06.2010) 21[2] http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/97372-osmanli-nin-irlanda-ya-yardimi-avrupa-ya-ornek-oldu-makalesi.aspx (05.06.2010)

151

Page 152: Referandum günlükleri

Eğer tarih bilgilerinizi azıcık sorgulasaydınız, azıcık vicdan muhasebesi yapsaydınız bu söylemleriniz çok farklı olacaktı. Hadi cahilsiniz azıcık araştırıp sonra yazıp çizse idiniz. Medya okuryazarı olan insaflı kafalar bunları gördü.Siyonist ağızların mikrofonculuğuna soyunmayacaktınız.İsim vermek istemiyorum.Onlar kendilerini biliyorlar.Bu utanç onlara yetecektir.Daha ileri giderlerse kendileri ile de uğraşmaya başlarız fark etmez.PKK ile Hamas’ı karıştıran zalimler güruhu.Filistin’de işgalci olanlar kimler.Filistin’de adalet isteyen kim.Peki Filistin’de masum çocukları öldürenler, okulları evleri yıkanlar, fosfor bombaları kullanıp masum halkı diri diri yakanlar kimler.Dünya bunca yıldır seyirci iken sızlayan vicdanlardan yükselen yardım seslerini nasıl olurda farklı manalara yorumlayıp Masum Filistin halkını ölüme mahkum edebilirsiniz.Nasıl olurda terör örgütü ile masum halkı bir tutabilirsiniz.Türkiye teröre karışmayan kaç kişiye silah sıktı ey şerefsizler güruhu.Türkiye açılım derken, yaraları saralım derken, analar ağlamasın derken ne demek istiyor zalim yalakaları. Ne kendi ülkenizin gerçeklerini, ne dünya uluslarının gerçeklerini okumaktan çok uzaksınız.Emekli paşalardan Necati Özgen Arap gazetecinin Türkiye’nin Osmanlı misyonu yüklenmesi gerekir tarzı söylemleri karşısında gaflarına devam ederek Türkiye Osmanlı’nın devamı değildir diyor.Paşanın yaptığı onca gafı22[3] verdiğimiz linkten topluca okuyabilirsiniz. 33 er’in hesabını önce ver bakalım Özgen Paşa. Önce gafletinin hesabını hukuk önünde bir ver. Türkiye üzerine düşeni yapacağının kararlılığını göstermiş ve dünya ülkeleri ile terör yanlısı tutumların karşısında olduğunu teyit etmiştir.Türkiye Siyonist teröre taviz vermeyecek ve Masum Filistin halkı bu zulümden kurtulup özgür oluncaya kadar desteğini sürdürecektir.Bunun bedelinin son küsuratı Mavi Marmara gemisinde ödenmiştir.Artık bedel ödeme zamanı zalimler güruhundadır.Artık karşılığını alma zamanı gelmiştir. Ahmet TÜRKAN06.06.2010

AYM KARARLARI YOK SAYILABİLİRMİ

22[3] http://www.tumgazeteler.com/haberleri/necati-ozgen-pasa/ (05.06.2010)

152

Page 153: Referandum günlükleri

O zaman 411 el neden sustu.O zaman 367 dayatması neyin nesiydi.Milletvekilleri demokratik sistemin özünü bilmiyor mu.Meclisin hukukçu milletvekilleri neden sustular.Bu sistem kimlerin işine geliyor.Demirel 12 Mart 1971 muhtırasında şapkasını alıp gitmeseydi, parlamentoya sahip çıksaydı durum ne olurdu.Demirel 12 Eylül Darbesinde şapkasını alıp gitmeseydi, parlamentoya sahip çıksaydı ne olurdu.Yine aynı Demirel hem de Cumhurun başı olarak 28 Şubatçılara göz kırpmayıp Başbakanlık görevini usulüne uygun olarak Necmettin Erbakan’dan sonra Tansu Çiller’e verseydi, bu günkü durum nasıl olurdu.2 lafından biri parlamento, demokrasi hukuk olan Demirel neden milli iradeye sahip çıkmadı.6 KERE GİDİP 7 KERE GELMEK NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ…………..Darbelerden kimler, nasıl nemalanıyor.Değerli okuyucularım bunlar benim aklıma gelen sorular.Bu soruları siz de kendinize sorun ve cevap arayın. Şimdi bu gün gelinen süreçte AYM Ropörtörü Osman CAN’a kulak verelim.

“Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliği paketini esasına girerek iptal etmesi halinde, TBMM’nin bu kararı yok sayması gerektiğini söyleyen Demokrat Yargı Derneği Başkanı ve Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, bu kez Talat Aydemir örneği verdi. Can “5 general darbe yapar, TBMM bunu kabul ederse yeni bir hukuki durum doğar, parlamento tutumunu net biçimde ortaya koymalı. O zaman Talat Aydemir sonucu ortaya çıkar” dedi.”23[1]

Evet pür dikkat lütfen…..

Meclis AYM’nin kararını yok sayabilir.

Yani Kral çıplak diyebilir.

Bunu akademisyen bir hukukçu söylüyor ise doğrudur. Şimdiye kadar kanunların kara deliklerini bizlere yutturan 367 Sabih’i dinledik.

Demek ki söyledikleri koskoca yalanlar imiş.

Bu memleketin anlı şanlı hukukçuları bunu biliyormuydunuz. Yoksa akıl hocanız Sabih Kanadoğlu hepinizin aklını mı yedi.

23[1] http://www.memurlar.net/haber/169368/ (13.06.2010)

153

Page 154: Referandum günlükleri

Neden bu kadar hukuksuzluğa durun demediniz.

Diyemediniz, çünkü nutkunuz tutulmuştu.

Diyemediniz sizde demek ki sistemden nemalandınız.

Diyemediniz veya demediniz, hukuksuzluk belki sizin de işinize geldi.

Peki neden milli iradeye ihanet ettiniz.

Neden parlamentoyu ayaklar altına aldınız.

Neden demokrasiye sahip çıkmadınız. Neden Sabih Kanadoğlu’na gereken cevapları veremediniz veya vermediniz.

Bunları bilmek istiyoruz.

İşte size cevap hakkı. Ben ve benim gibi düşünenler bunların cevaplarını bekliyoruz.

Bu gün gelinen süreçte AYM kararları yok sayılabilir ise…….

Hem TBMM hem AYM görevini layıkı ile yapmalıdır. Yanlış anlamalara veya yorumlara meydan vermemelidir.

Haydi AYM siz, Hukuk çizgisinden çıkmadan karar alın.

Millet iradesini ayaklar altına almayın.

Davayı tümden reddedin.

Kamunun oyuna güvenin. Darbe zihniyetine dur deyin.

Referandum sonucu her ne çıkar ise….

Madem demokrasiye inanıyoruz.

Sonuçlarına katlanacağız.

Direterek demokratik olamayız.

Millet iradesini yok sayarak demokratik olamayız.

Bu milletin vekilleri. Sözümün bu kısmı tamamen size………

Milletin iradesine vekaleten sahip çıkın.

154

Page 155: Referandum günlükleri

Millet iradesini ayaklar altına aldırtmayın.

Millete rağmen karar alanlara “DUR” deyin. 411 el meselesine tekrar bir el atıverin. Hukuksuzluk bitsin.

Yok sayabilirsiniz.

Kanunu uygulayabilirsiniz.

Ahmet TÜRKAN

14.06.2010

TERÖR NASIL BİTİRİLECEK

Türkiye terör zulmüne layık değildir.Türkiye bu işi halletmelidir.

155

Page 156: Referandum günlükleri

İlerlemesinin önünde en büyük takoz olan terör en kısa zamanda bitirilmelidir. PEKİ AMA NASIL Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş Hükümeti.Vatandaş olarak Hükümetimize desteğimiz sonuna kadar devam edecektir……Ancak…..Terörü bitirmek için atılan açılımlar somut manalara büründürülmelidir.Laf kalabalığı bitmeli ve icraat başlatılmalıdır.Açılımın miladı henüz belli değilken açılımdan söz etmek yanlış idi bu düzeltilmelidir.Açılımda yapılacaklar henüz belli değilken açılımdan söz etmek erken idi bu düzeltilmelidir.Güneydoğuda patlak verip ülkenin her tarafına yayılma eğilimi gösteren terör önce doğduğu yerde bitirilmelidir.Sayın Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu bana 20.000 asker verin bitireyim diyor.Sorun bakalım; Sen o bölgede Komutan iken seni kim engelledi.Haktan yana ise tek tek açıklasın o zaman şerefsizlik yapanları. Mert ise çözümsüzlük yoluna itenleri açıklasın.Esas konu Pamukoğlu meselesi değildi elbette. Bu durumun devam etmesini kimler istiyor, çıban başları kimler bunu tespit edin ve Divanı Harp Kanunlarını uygulayın. Yani Pamukoğlunu’nun söylemek isteyip de söyleyemediği olayın üzerine gidin.Lozan’da İngilizlerin oyunu ile dayatılan Irak sınırını Merkezi Irak ve Kuzey Irak Bölgesel yönetimi ile görülerek terör bitirilinceye kadar doğal sınırlara kadar genişletin.Gerekirse bu mesele için güç kullanın ve doğal sınırlarda terörü parçalayın ve bitirin.Günü birlik sınır ötesi harekatlar kalıcı çözüm değildir.Güneydoğudaki karakolları acilen Bakanlar Kurulu kararları ile iyileştirilmesini sağlayın. Yerel yöneticilerin oluru ile bu meselenin çözülemediği ortadadır.TSK’nın mümtaz komutanları; sadece orduevlerindeki lüksü durdursanız bu işi halledersiniz. Devlet kasasından yeterince ödenek sağlanırken paramız yok diyemezsiniz. Eğer birileri bu konuda engel çıkartıyorsa bunu açıkça ifade edebilirsiniz.Millet olarak Ordumuzun arkasında olduğumuzu her vatandaş gibi bende haykırmak istiyorum.Hesabınızı doğru yapın.Müslümanlar üzerinden teröre destek olmayın.Bir zamanlar irtica PKK’dan tehlikelidir diyen aymazların sarhoşluğundan kurtulun.Neyin tehlike olduğunu ne zaman anlayacaksınız…….

156

Page 157: Referandum günlükleri

Değerli Hükümet Üyeleri; Açılım miladınız ile birlikte cezai müeyyideler uygulanmalı idi……..Hala teröristlerle anlaşabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.Teröre karışmışken yakalananların cezası idam olmalı….Bu problemi çözün.Bu işe terörist başının cezasını vererek başlayabilirsiniz.Terörist başını susturmadıkça terör de bitmez, çünkü terörün yönetimi devletin güvencesi altındadır. Bu bitirilmelidir.Son günlerdeki terörün katil İsrail rejimi ile alakasını göz ardı etmeyin. Karakollar ve elbette ki askeri kışla ve karargahlar en etkili silahlar ve gece görüş dürbünleri ile techiz edilmelidir. Terör bölgesinde acemi erlerin ön cephede olmasına asla müsaade edilmemelidir.Özellikle Jandarma bölgelerinde Yönetim Uzman çavuşlara bırakılmamalıdır. İleri seviyede savaş eğitimi almış profesyoneller bu işi bitirir.Acilen; şişman ve hantal değil güçlü, çevik ve profesyonel ordu sistemine geçilmelidir.Profesyonel ordu maliyetinin bu günkü sistemden daha ekonomik ve vurucu güce sahip olduğu görülecektir.Bu konuları savaş stratejilerini bilen kurmay subaylar da düşünüyordur elbette lakin bazılarının düşünce merkezlerinde problemler vardır.Darbe planları yerine terörü önleme planları yapılmalıdır.Bu memleket darbeye ve darbecilere layık değildir.Terörü bitirmek için darbe yapmanız gerekmez.Evren Paşa’nın darbe çözümü bu konuda kesinlikle uygun olmayan bir örnektir.Hükümetlerin TSK ile birbirini ısırması değil askerlerin vazife idrak şuuru ile itaat edip meseleyi hal yoluna koymaya niyet ettiğini göstermesi gerekmektedir.Darbe zihniyetli yaklaşımlarla, hükümetleri kollamakla, e - muhtıralarla, parmak göstermekle terörün bitmediğini gördünüz.Gereksiz didişmeleri bırakıp probleme odaklanarak artık bu işi bitirin. 

Belirttiğim hususlar emir değil fiili duadır.Rabbim bu necip milletin yar ve yardımcısı olsun… Ahmet TÜRKAN24.06.2010

157

Page 158: Referandum günlükleri

YAHUDİ CASUSLARI VE OYUNLAR

Dünyayı sadece kendilerine verilmiş zanneden, kendilerinden başkalarını hayvan olarak gören, mallarını, ırzlarını, şereflerini, iffetlerini çalmakta beis görmeyen hatta uydurdukları ve din kitabı

158

Page 159: Referandum günlükleri

olarak itikad ettikleri yalanlara göre bunları helal sayan bir güruhla karşı karşıyayız.Çok değil daha kanları kurumayan 9 masum Türk evladını şehit eden katiller sürüsü. Her gün Filistin’de, Gazze’de binlercesine çile çektiren ve her fırsatta kan döken kudurmuşlar topluluğundan bahsediyorum. Bunların iyi bilinmesi toplumumuza iyi tanıtılması lazımdır. Bunlar akrepler ve yılanlar gibidirler. İşleri sadece zehirlemektir.Bu yazımı başlıktan da okuduğunuz üzere tarihte milletimize tuzak kuran, bu yolda ırz, namus tanımayan şeytani desiselerin en dehşetlisini uygulayabilen bir Yahudi casusu Suzi Liberman hakkında Cevat Rifat Atilhan24[1] tarafından yazılmış muhteşem kitabını ve kitabın özünü gözler önüne seren Avukat M.Fazlı Özkaya tarafından hazırlanmış önsözünü bu vesile ile değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Kitabın pdf formatında hazırlanmış nüshasını linkten bulabilirsiniz. Kitabı kitapçılarda bulmak mümkün müdür bilemiyorum fakat vermiş olduğum linkten okuyabilirsiniz. ***Kitap Genel Kurmay Başkanlığının tetkiki ile ordu subaylarının okumasının faydalı olacağı tespit edilerek 26 Mayıs 1935 tarh ve 43782 sayılı tamim ile 40.000 nüshası alınarak Ordu’ya dağıtılmıştır.Bundan şu anlaşılıyor ki böyle değerli bir kitap vesilesi ile Kahraman Ordu dost kim, düşman kim tanısın ve hatalara düşmesin istenmiştir.Bu gün kurmuş oldukları MOSSAD ajan teşkilatı ile dünyanın pek çok yerinde fitnelerine devam etmekteler.Daha en büyük şenaati yaklaşık 1 ay önce Millet olarak gördüğümüz ve günlerce nefret çığlıkları attığımız bu güruh maalesef bazı ordu subaylarımız tarafından bu gün tanınmamakta ve kendileri ile dostane ilişkilere girilmektedir.25[2] Akrabalık ilişkileri kurulmaktadır.Onların ağızları ile konuşan bir paşamız bu memlekette yaşanmaz, ezan seslerinden duramayacaksınız, Türkiye’yi terk edin diye ailesine vasiyet etmektedir. Ağza alınmayacak, bir paşaya yakışmayacak ifadeleri ile adeta Yahudi’nin sahte din kitabı Talmut’u seslendirmektedir.Tüm planları kendi çıkarlarını kurtarmak olan bu milletten uzak durulmalı ve zararları böylece bertaraf edilmelidir.Yüzlerce yıl bulundukları topraklarda kin tohumları ekip milyonlarca insanın kanını emen böylesi bir toplum İngilizlerin gafil hıyaneti ile maalesef Osmanlı’nın başına bela edilmiş ve bu gün temizlenemeyen bir pislik olarak Filistin’de İslam topraklarının orta yerinde fesat yaymaktadır.

24[1] http://www.atilhan.4t.com/ 25[2] http://www.sonsayfa.com/Haberler/guncel/Generallerin-Yahudi-damatlari.html

159

Page 160: Referandum günlükleri

Ne yazık ki TSK’nın talepleri doğrultusunda İsrail’e verilen milyon dolarlık ihaleler ve karşılığında çalışmayan tanklar, iş görmeyen uçuş sistemleri.İnsansız Hava Araçları (İHA) konusunda da maalesef aldatılmış olduğumuz henüz sağduyulu yüksek kademe subaylar tarafından itiraf edilememiş, sessiz sedasız milli İHA’na dönüş yapılmakla yetinilmiştir.Hıyanetin anlaşıldığına dair hiç bir emare okunmamaktadır.Hala bir şeyler elde edilebilir mi diyerek yakınlaşma çalışmaları devam ediyor.Bu adamlardan, bu toplumdan bir fayda çıkmaz.İçimizdeki yerli casuslar da aynı teraneleri öttürmeye devam ediyor.Ellerindeki medya gücünü beslendikleri Yahudi sermayesi lehine kullanmaktan arlanmıyorlar. Utanmıyorlar.Şirretlerini açıklamakta bir beis görmüyorlar.Yalanda o kadar ileri gitmişler ki, onlar karşısında doğru sözün, mertliğin, insanlığın, erdemin, ahlaki değerlerin bir alamı yok.Bu yazdıklarımı sakın bir kitap okumuş, veryansın ediyor diyerek yorumlamayın. Bu sadece bir tanesidir. Bu konuda yazılmış sayısız kitap, makale, medya varken, önümüzde tarihi vesikalar varken, önümüzde bir Filistin dramı varken çok ötelere gitmeye gerek yoktur.Mavi Marmara’da yapılan şer henüz tazeliğini korumaktadır.Birazcık izan, birazcık araştırma her şeyin gün yüzüne çıkması için kafidir.Bu gün bir antisemitizm tutturmuşlar gidiyor. Dünya halklarını iyi ürkütmüşler. Kendilerini mazlum göstermişler fakat heyhat; ne mazlumu, ne masumu.Oyunlarını ne kadar sinsice oynuyorlar.15. asırda kendilerine açtığımız sakin liman olan Türk sinelerini hançerlemekten geri durmayan bir toplum hakkında söylenecek o kadar çok şey varken bunların duyurulamaması ne kadar acıdır.Halkın önünde duranların gafleti ne kadar acıdır. Uyanın Türk Millet.Uyanın Dünya Milletleri.Yahudileri dost edinmeyin. Bırakın kendi cehennem çukurlarında oyalansınlar. Ahmet TÜRKAN 12.07.2010

160

Page 161: Referandum günlükleri

BİLMEDİĞİNİ OKUMADAN, BİLDİĞİNİ OKUMAK

Başlıktaki söz çok hoşuma gider. Kendime hatırlatırım sık sık. Gerçekleri ikaz eden uyarıcı bir söz. Yani kafanıza göre iş yapmayın, yapmanız gerekenler hakkında bilmediklerinizi araştırın, okuyun diyor. Basit bir tarif yaptım ki detayları herkes kendine göre yorumlayabilsin.***61 anayasası darbe sonrası yapılmış DARBE ANAYASASI idi, 82 anayasası da darbecilerin zihniyetini pekiştiren darbe anayasası oldu. Hatta 82 anayasasının ne denli darbeci zihniyetin eseri olduğunu ispat için 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer; 57. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in kafasına öyle bir attı ki, sadece siyaseti değil ekonomiyi

161

Page 162: Referandum günlükleri

altüst etti. Yani kanunlardaki metinler kesmezse kitapçık ta kafanızı kırmaya yeter demek istedi. 12 Eylül darbecileri ile partisi kapatılıp siyasi yasaklı olan Ecevit demokrasi bayraktarı 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından yasaklardan arındırıldı ama darbe zihniyetinin darbesini bir kez daha yemekten kurtulamadı. İşte şimdi Türk halkının eline bir fırsat geçti. Darbe anayasasında küçük te olsa demokrasi yönünde bir atılım yapılmak niyeti ile düzenlemeler yapıldı. AYM küçük düzeltmelerle referandum yolunu açtı.411 ve 367 hukuksuzluklarını unutamadığımız için bu bize ilaç gibi geldi.Hani demişler ki ölümü göster, sıtmaya razı et. Bu kadarına razı olduk.Sırf demokrasi adına, yanlış anlaşılmasın. Demokrasinin kuralı böyle. Darbeciler kanun koyar, halk ona uyar.Nasıl bir demokrasi olduğunu ben hala anlamadım, ama bazı maddelerinde azıcık rahatlama yapmaya çalıştığımız anayasa bize demokrasiden bahsediyor. Meclisin iradesini tanımayan, meclisten geçen kanunları iptal edebilen, işine gelmediği zaman kanunları tersine çalıştıran bir anayasamız vardı. Tabi bunları darbe zihniyetine uygun yorumlayan hukuk adamlarımız. Her şeye rağmen bir yol açıldı.Aslında aynı anayasaya devam edeceğiz.Henüz tam randımanlı hale gelmesi için epeyce referandumlar yapmamız gerekecek.Kim bilir kaç referandum sonrasında eh artık demokratik bir anayasamız var diyeceğiz.Olsun Türk Milleti sabırlıdır. Sabırla o günleri bekleyeceğiz. Başlıkta şifresini verdiğim konuyu aslında şöyle örneklendireyim.Referandumda oy tercihiniz hangi yönde olacak diye sorduğum pek çok kişi, neyi oylayacağını, aslında neye evet, neye hayır diyeceğini maalesef bilmiyor.Burada siyasi tercihler ön planda olacak. Yani Ülkücüler 12 Eylül darbecilerinden yedikleri sopaları, aldıkları bilmem kaç volt elektrikleri unutacak, Devlet Bahçeli’nin siyasi kariyeri için hayır diyecekler.Yazık çok yazık. Ecevit’in Başbakanlığında kurulan 57. hükümeti hangi şartlarda desteklediklerini, aynı destek altında Bölücü başını nasıl ipten aldığını unutup, halkın gözüne baka baka hayır diyecek. Ülkücüler unutmuş mudur çektikleri eziyetleri, erkekçe yapılması gereken siyaseti.Bahçeli’yi birileri ikna etti anlaşılan. Hani eğitimimizin göz nuru Üniversitelerde kurulan ikna odalarının bir benzerine sokulan Bahçeli kayıtsız şartsız teslim bayrağını çekmiş gibi. Peki CHP bu konuda ne kadar samimi. Darbecileri yargılayalım derken samimimidir.Hayır…. Kesinlikle hayır.Bence sadece kişisel tavıdır. Yoksa CHP gerçekten darbelere ve darbecilere karşı olsaydı, değiştirilmek istenen anayasa maddelerine destek verirdi.

162

Page 163: Referandum günlükleri

 Peki CHP’yi kim ikna etti. Evren Paşayı yargılamayı düşünen CHP bir anda nasıl teslim oldu da darbe anayasasını savunur hale geldi.Hani dedik ya, bilmediğini okumadan bildiğinin okumak diye. İşte bu gün anayasa değişiklik taslağına referandumda HAYIR diyecek olanların bilmedikleri çok konu var.Önce değişiklikler memleketimize ne getirecek. Bir bakın.Son birkaç yıldır memleketimizin gündemini işgal eden derin devlet bağlantıları ve darbe planları kime karşıdır. Hele bir bakın.Anayasayı tümden değiştirelim, yeni anayasa yapalım diyen CHP ve MHP ne kadar samimi. Bu taslağı AKP yaptı onun için hayır diyoruz diyenler…Neden tek bir öneri getirmediniz.Sizi kim ikna etti. Deniz Baykal ve ekibini hile ile veya oldu bitti ile deviren yeni yönetim. Yaptıklarınız içinize siniyor mu?Evet diyorsanız referandumda hayır diyebilirsiniz. Tekrar ediyorum tabiî ki içinize siniyorsa.  Yaptığınız katakulli darbesi ile ne kadar özdeşleştiğinizin sınavını da vereceksiniz. Bunu unutmayın. Burada Baykal’ı savunmuyorum fakat yapılan oyun çok çirkindir. Türk halkı şunu asla unutmamalı. Bizimle birlikte kurulan devletler dünya ekonomisinde söz sahibi iken bizim yerimize bakın. İmkanlarımızla kıyaslayın. Ne durumlara düşürüldüğümüze dikkat edin. Darbecilerin memleketi nasıl sık boğaz ettiklerini görün.Bunca darbelere rağmen hala ayakta isek,Bunca engellemelere rağmen hala ekonomi son dönemde iyiye gidiyorsa, engelleri gören yönetimin düzenlemelerine kim, neden karşı çıkıyor.Neden yoldaki engelleri kaldırmak için EVET demeyelim ki. Engellere hayır,Referandumda EVET… Ahmet TÜRKAN 25.07.2010

163

Page 164: Referandum günlükleri

REFERANDUM GÜNLÜKLERİ

Başlık meşhur darbe günlüklerini çağrıştırıyor.Elbette ki özellikle seçtim. YAŞ toplantılarının yapıldığı bu gün, bu saatler memleketimizin önüne ipotek koymaya çalışan zihniyetin sorgulanacağı veya sorgulanıp sorgulanamayacağını göreceğimiz zaman dilimlerini içermekte.Sivil demokrasiyi askeri vesayetle yürütmeye çalışan zihniyetin üniformaları altında yaptığı çıkışlar görmezden gelinirse yeni darbe günlüklerine, eldivenlere, sarıkızlara, balyozlara hazır olun.Bunu neden bu gün yazıyorum….Şimdiye kadar çok yazdım. Elimden geldiği kadar tarafsız olarak, kendi gördüklerimi aktarmaya çalıştım.  TSK’nın yıpratılması kimin işine gelir. Özellikle Türkiye ile fiziki olarak baş edemeyen zavallı mihrakların işine gelir elbette.Daha önceki bazı yazılarımda PKK ile İsrail işbirliğine dikkati vurgulamıştım. Bu gün bir Arap- Kürt çatışmasından söz ediliyor. Bu

164

Page 165: Referandum günlükleri

da Türkiye ile ilişkilidir. Çünkü Türkiye’nin öncü rolü Orta doğuda denge unsurudur. Bu dengenin bozulması gizli mihrakların işine gelecektir.Şimdiye kadar ısrarla vurgulamış olduğumuz TSK’nın iç tehdit algılamasının yanlış olduğu yönündeki kanaatimiz yapılacak referandumla bir nebze düzeltilme fırsatına kavuşacaktır. Daha sivil bir anayasa olması vesayeti önleyecektir.TSK’nın asli vazifesinin Yurt dışından gelebilecek tehditlere karşı caydırıcı, yıpratıcı gereğinde yıkıcı gücü en uygun seviyede kullanabileceği yapılanma içinde olmasıdır.Terör dış kaynaklı bir çatışma ortamı idi. Göz ardı edildi ve darbe zihniyeti tarafından kullanıldı.Defaten irtica PKK teröründen tehlikelidir ifadeleri ile gaflet ve dalalet sözleri edildi.Bu gün gelinen noktada önü alınması için çok ciddi yaptırımları uygulamaya konulması gereken, çok daha fazla masraflı sonuçlarla karşılaşmamıza neden olacak düzeye ulaştırıldı.Bu günkü YAŞ toplantısında bu sorgulanmalıdır.Terfi bekleyen Paşalar terfi beklentilerinden önce bunların cevaplarını vermelidirler.Önlerinde balyoz planları yerine çözüm planları olmalıdır.Terfi beklentilerini memleket meselelerine hasretmelidirler.Ülkenin Başbakanına küfreden, siyasi iradeler zikreden Paşalar sistemin dışına alınmakta tereddüt gösterilmemelidir.Ahengi bozan Paşaların terfi etmelerine müsaade edilmemeli, göz yumulmamalıdır.Bu gün stratejiyi yanlış okursanız, yarın kendi başınıza ve de memleketin başına neler gelebileceğini, başka bir deyimle neler tezgahlandığını bizzat yaşayarak anlamak ne kadar acı verecektir.Zor bir YAŞ toplantısından zor bir referandum sürecine zamanın hızlı akışı ile yol almaya devam edilmektedir.Tam bayramın son tatil gününe denk getirilen referandumda alınacak sonuç memleketimizin geleceğine ipotek koyanların mağlup olacakları bir süreç olacaktır.Ülkemizin tüm katmanları, gerek ekonomik katmanlar, gerek akademik katmanlar, gerek iş gücü katmanları bu süreci iyi okuyun.Memleketimizi ipotekten kurtarın.Darbe zihniyeti ile idare olmaz.Demokrasi dayatma rejimi değildir.2 günü birbirini tutmayan siyasi avarelerin söylemlerine dikkat edin.Sizi kandırmalarına, iradenizi ipotek altına almalarına müsaade etmeyin. Üniforma yağdanlıklarına aldanmayın.Ne istediğinize lütfen dikkat edin.Bu referandum siyasi partilerin seçim referandumu değildir.Parti çalışması gibi sunanların oyunlarına gelmeyin.Siyasi tercihlerinizi referandum sonrasına bırakıp, yapılacak değişikliklerin neler getireceğine bakın.

165

Page 166: Referandum günlükleri

Demokrasi yolunda ilerlemek istiyorsak, referandumda tercihimiz “EVET“ olmalıdır.Derin zihniyetlerin oyunu ile referanduma karşı çıkmak, darbecileri, terör taraftarlarını, işbirlikçileri ve Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolünü hazmedemeyen Siyonist İsrail taraftarlarını memnun edecektir.Tekrar ediyorum yeni-yeni dillendirilen Kürt Arap çatışmasını lütfen dikkatle okuyun.Bu çatışma kimleri memnun eder. Dikkatle yorumlayın.Geri dönüşü olmayan yolda iradenizi doğru kullanın.Terör kimin işine gelir, karışıklılar kimleri memnun eder tarihin geçmiş yüzüne bir bakın lütfen.Daha sivil bir anayasa için…Haydi sandığa.Haydi demokrasiye.Evet…Ha gayret az kaldı. Ahmet TÜRKAN 01.08.2010

TSK VE TERFİ STRATEJİSİ

“Son YAŞ pek çok konuda bir ilk oldu” demek sanırım yanlış olmayacaktır. Bir defa teamüller bozuldu. Aradan sıyrılan birkaç kişiyi yargı sonuçlarına göre gereken yapılır diyerek onaylamışsanız pek fazla söylenecek söz kalmaz. Ama suçları sabit olma ihtimallerini bile-bile onay vermişseniz birileri aslında bu mücadelede başarılı olmuş demektir.

İzleyip göreceğiz.

Elbette yargı süreci tamamlanmadan hiç kimse suçlu addedilemez. İftiraya uğrama, ya da bilerek suçluların saklanıp, suçsuzların öne sürülmesi gibi tezgahlar olabilir.

Yargı bunun hesabını ve doğru sonuca ulaşmak için gerekeni yapacaktır. Buna eminiz. Emin olmak zorundayız. Eğer yargıda da sıkıntılar yaşanırsa Devlet tamamı ile zaafa uğramış demektir.

TSK’nın bunca zaafına rağmen YAŞ’ta siyasi otorite ile mücadeleye girişmesi, hakkında soruşturma dosyaları hazırlanan komutanların terfilerinde ısrarcı olması, zafiyetin gizlenmesi ya da görmezden gelinmesi çalışmalarına yönelik olduğu gözlemlenmektedir. Bu

166

Page 167: Referandum günlükleri

kadar ısrar, ortaya çıkan fiili problemlerde bu kadar sessizlik nedendir.

Bunlar şüpheli konulardır. Siyasi fikirlerini açıklamaktan çekinmeyen Komutanlar nasıl oluyor da hain saldırılar hakkında Türk halkını bilgilendirecek açıklamalar yapmıyorlar.

Bundan şu anlaşılıyor ki, TSK’nın görevi sadece rejimi kollamak değil, silah arkadaşlarının da istikbalini kollamak, korumaktır.

Evet kol kırılır yen içinde kalır derler, ama yen kalmadı.

Her şey ortaya dökülmüşken, neden temizlemek yerine pislikler halının altına süpürülüyor.

Neden kapatılmak ihtiyacı var.

İleride daha büyük zafiyetlere kapı aralanıyor.

Biz her ne yaparsak yapalım hesap vermeyiz anlayışı hakimdir.

Halbuki TSK Personel kanunu son derece açıktır.

***

    Madde 121- Subay ve astsubayların atanmaları:

    a) (Değişik bent: 29/07/1983 - 2870/10 md.) Asteğmen-albay rütbelerindeki subaylar ile astsubayların atanmaları; Kuvvet Komutanlıklarınca,

    b) General ve amirallerin atanmaları, Kuvvet Komutanlarının lüzum göstermesi ve Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine Milli Savunma Bakanının inhası, Başbakanın imzalıyacağı ve Cumhurbaşkanının onaylıyacağı kararname ile,

    c) Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay İkinci Başkanı general ve amirallerin atanmaları, Genelkurmay Başkanının teklifi, Milli Savunma Bakanının inhası, Başbakanın imzalıyacağı ve Cumhurbaşkanının onaylıyacağı kararname ile,

    d) (Değişik bend: 18/06/2003 - 4902 S.K./26. md.) Askeri hakimlerin, Gülhane Askeri Tıp Akademisi öğretim üyesi olan profesör ve doçentlerin ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığının subay ve astsubaylarının atanmaları; özel kanunları gereğince; Yapılır.

    e) (Mülga bent: 29/07/1983 - 2870/19 md.)

    (b) ve (c) bendlerinin uygulanmasında Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine, Milli Savunma Bakanı inha işlemini yapmadığı

167

Page 168: Referandum günlükleri

takdirde, Genelkurmay Başkanı, talebini yazı ile Başbakana gönderir. Başbakan kararını yazı ile Milli Savunma Bakanına ve Genelkurmay Başkanına bildirir. Başbakanın bu kararına uyulması zorunludur.i[i]

***

Yani Başbakan’ın uygun görmediği, Cumhurbaşkanı’nın onaylamadığı bir general veya amiral terfi edemez.

Israrcı olmak ne demektir.

En hafif ifade ile emre itaatsizliktir. Daha ileri gidilmesi halinde emre itaatsizlikte ısrar vardır ve karşılığı cezayı gerektirir.

Türkiye’de artık teamüller değil hakikatler ve olması gerekenler konuşulacak, uygulanacak ve disiplinsizliklere göz yumulmayacaktır. Mütedeyyin personeli disiplinsiz diyerek TSK’dan ayıranlar bu gün kendileri disiplinsizlik içindedir. Disiplinsizlikte ısrar etmektedir.

Mütedeyyin subay ve astsubaylar için yargı yolu kapatılırken, mahkemeler tarafından haklarında suç duyuruları ve yakalama emirleri çıkartılanlar saklanmakta ve kollanmaktadır.

İşte asıl disiplinsizlik budur.

Evet şu an için YAŞ kararları yargıya kapalıdır.

Hiç kimse yargılanmadan TSK’dan ilişiği kesilmesin, fakat aynı zamanda suçlu olanlara da kol kanat gerilmesin.

Sonra terör belasını bitiremezsiniz. Biz avuç terörist karşısında acze düşer, yaptıkları katliamları sadece izleyip sesinizi kısarsınız. Acizliğinizi saklamak gereği duyarsınız.

TSK hiçbir dönemde bu kadar acze düşmemişti.

Yeni kadro şekillendi. Daha önce basında birilerine yol açıldı, açılıyor, ya da planlardan bahsedildi. Yargı dururken şahısların kişiler hakkında ileri geri yorum yapması doğru olmaz, fakat gelinen noktada teamüllere ne kadar uyulup uyulmadığı, veya nelerin pazarlık konusu yapıldığı konusunda pek çok şey sır olarak kalacaktır.

Bu günden itibaren yeni komuta kademesinden Türk Milleti adına isteğimiz şudur.

Dirilip ayağa kalkın.

TSK’ni küçük düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

i

168

Page 169: Referandum günlükleri

Unutmayın dünyevi rütbeler ve makamlar kabir kapısına kadardır.

Dünyevi rütbeler gözünüzü, gönlünüzü kapatmasın. Yeni bir enerji ile TSK’yı canlandırın. Terör belasını halledin. Askeri şaibelerden kurtarın. Hakikatleri cesaretle söyleyin. Siyaset yollarına sapmak askerlik şiarı değildir.

Ahmet TÜRKAN

06.08.2010

CEVAP HAKKI

Deniz Harp Okulu Komutanı Tuğamiral Türker ERTÜRK istifa etti.26

[1] Epeyce de bir açıklama yaptı. Yapmış olduğu açıklamaların pek çoğu doğru, ama bir şartla. Komutan ne yazık ki içinde bulunduğu durumları fark edememiş. 18 yıl Deniz Kuvvetlerinde fiili hizmette bulunmuş olan bendenizin de söyleyecekleri var. Yapılan içi boş açıklamalar bize cevap hakkı doğurmaktadır.Söylediklerine sıra ile bakalım. “Türk silahlı kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik harekât icra edilmektedir.” Bu söz benim değil Genelkurmay Başkanımızın sözü ve değerlendirmesidir.” diyor.  Asimetrik savaş ya da gayri nizami harp neymiş bakalım. “Fiziki, ekonomik, psikolojik, siyasi v.b. işgal ve/veya teşebbüs durumunda işgali ortaya çıkarmak, karşı tedbirleri uygulamak,

26[1] http://www.habername.com/haber/yas-harp-okulu-tsk-deniz-amiral-43804.htm (13.08.2010)

169

Page 170: Referandum günlükleri

ülkemize karşı GNH uygulama ve teşebbüsleri olduğunda icra edilecek karşı tedbirleri oluşturmak”27[2]Konu ile ilgili ayrıntıları verdiğim kaynaktan okuyabilirsiniz.Eğer siz Türkiye’deki ekonomik çalışmalara ve liberal ekonomik uygulamalara asimetrik savaş diyorsanız gidin önce ekonomi eğitimi alın. Psikolojik harekâtın kaynağı TSK’dır. Dış tehditlere karşı halkı bilinçlendirme ve direnme çalışmalarının konusu iken konuyu saptırıp kendi siyasi ilkeleri için halkın gıyabında darbe planları düzenlemek asimetrik savaşın kendisidir. Bunu sivillerin yapabilmesi imkânsızdır. Olsa olsa sözle veya yazı ile kendini savunmaya çalışabilir.Psikolojik harekâta karşı koymanın yolu nedir o zaman sayın paşam? Hakikatleri gizlemek midir? İçinden çıkılamayan durumlarda televizyon ekranlarının karşısına geçip siyasi iktidarı ve halkı tehdit etmek midir?e-muhtıra girişimlerimidir bu sorunun cevabı?Bilmem kaçıncı darbe planı mıdır?Camileri bombalamak mıdır? Siviller, askerleri nasıl tehdit edip psikolojik harekât yapabilir ki? Açıklanmasını beklediğimiz pek çok olay var ve hala yetkililerden cevap yok.Siz bir asker olarak Genelkurmay başkanını referans almanız son derece normal.Anormal olan Genelkurmay başkanlarına rağmen darbe planları yapan generallerdir.Bu durum karşısında sanırım diyebileceğiniz hiçbir şey yok. Sizinki bodoslama dalmaktır. Asimetrik de değil.Yapılan planları artık akılda tutmak bile mümkün değil almanaklardan takip ediyoruz. Direklerde Kur’an var. Ama gemilerde namaz kılmak yasak.Yaptığımız her işte besmele çekeriz ama içi boş mana yok. İçerik boş. Özellikle içi boş manalara dikkat çekmeye çalışmışsınız.Peki, o zaman; ben neden fişlendim?Neden hakkımda dinci iftirası yapıldı?Direkteki Kur-an’ın manası bu mudur sizde? Gemilerin 2. komutanları kanunen İmam subay görevi yaparlar değil mi? Kıyafet kanununda da özel kıyafeti vardır.

27[2] TARHAN Nevzat ,Asimetrik Savaş, S.308, Timaş Yayınları, Mayıs 2010

170

Page 171: Referandum günlükleri

Hiç şahit oldunuz mu sayın komutan böyle bir olaya?Kendiniz muhtemelen 2. komutanlık yaptınız. Gemi personelinin önünde imam olup 2 rekat namaz kıldırdınız mı? Hiç dini bir ders yaptınız mı personelinize? Ahlak takviyesi yaptınız mı?Okulda öğrencilerinizle sahur yaptınız mı?Hiç teravih kıldırdınız mı? Hâlbuki bunlar vazifenizdi.Yoksa namaz kılanları fişlediniz mi?Batı çalışma grubunda görev aldınız mı?Peki, kaç inançlı personelin atılmasına onay verdiniz?O zaman hiç bunlar aklınızın ucundan geçmiş mi idi?Gemilerdeki süfli yaşantıdan haberiniz var mı idi?Oynanan kumardan. Yapılan sohbetlerden.Gemiler arası gruplar halinde oynanan at yarışlarından.Gammazlamalardan.Bunlara bir dokunsaydınız ya. Okulunuzdaki gayri meşru ilişkileri basın yazdı. Ben öğrencilerimi korudum diyorsunuz. Okuldan attığınız 3 öğrenci neyin nesi o zaman.Ahlaksızlıkları orta yere savurmak elbette doğru değil, fakat bir adilik varsa bunu savunamazsınız.Okula başladığımda boyum tüfek kadardı diyorsunuz. Aynen benim boyum da o kadardı. 4 yıl başarılı bir öğrenim hayatı, 18 yıl mesleki başarı ardından birileri siyasi iktidardan hırsını almak için önüne geleni fişleyip disiplinsiz yaftası ile kapı dışarı ediyor. Hem de emeklilik hakkıma 18 ay kala. Bu ne biçim bir zulümdür.Buna nasıl oluyor da gönlünüz razı olabiliyor.  Elbette üst rütbelere çıktıkça rekabet kızışıyor. Rakipleriniz var. Tepe noktaya ise ancak 1 amiral çıkabilecek. Birileri elenmek zorunda.Peki, bu kadar duygusaldınız da neden daha önce çıkıp yapılan haksızlıklar karşısında tek kelime etmediniz. Hani her işi besmele ile yaparız diyorsunuz.“Bismillah salvo” emrini kaç subay manen idrak ediyor. Yoksa camileri bombalamak bu anlayışın ürünü mü? Yok, sayın paşa yok. Giderayak söylediğiniz sözler hak ile bağdaşmıyor. Bunları fırsat varken söylemeli ve haksızlıklara geçit vermemeli idiniz.Emekli olduktan sonra alnınızı secdeden kaldırmasanız, tüm seneyi oruçlu geçirseniz de artık kimseye bir faydanız olmayacak.Görevde iken örnek olmalı idiniz.Fişlemelere itiraz etmeli idiniz. Teker kırıldı. Artık yol göstermenize gerek yok.

171

Page 172: Referandum günlükleri

 Ahmet TÜRKAN 15.08.2010

REFERANDUMA 3 HAFTA KALA

Referanduma 3 hafta kala HSYK cephesinde YAŞ benzeri direniş devam etmektedir. HSYK krizi malum güçler tarafından tetiklenmektedir.Çünkü yargı siyasallaşmıştır.Çünkü hukuk çiğnenmektedir.411 VE 367 KRİZLERİ SİYASAL YARGININ EN AÇIK GÖSTERGESİDİR.TSK bu siyasal çizgide yerini almış ve son YAŞ toplantısında iktidara karşı rütbe savaşları vermiştir.Rütbe savaşları aslında layık olanların terfisi değil, statükocuları sistemde tutmanın mücadelesiydi. 28 Şubat sürecinde sistem dışına itilerek saf dışı bırakılan mütedeyyin subay ve astsubaylar bu oyunları bozacağı tahmin edilen çalışkan, münevver vatanperverlerdi. Ama vesayetçi faşizan anlayış onları sistem dışına itti.  Şimdi bir fırsat var. Referandumda “ EVET “ bu yapıyı bozacaktır. Doc. Dr. Osman Can “DARBE YARGISININ SONU” isimli kitabında “Türkiye ise gecikmiş bir Avrupa olarak faşizmin ve ırkçılığın yükselişe geçtiği dönemin Avrupa’sının siyasal tercihlerine göre

172

Page 173: Referandum günlükleri

modernleşmesini derinleştirmek ve tamamlamak zorunda kaldı” diyor.Yani Avrupa’yı geriden takip ediyoruz.  1960 ve 1980 darbeleri de bu faşizan ve ırkçı Avrupa düşünce tarzının uzantısı idi.Bu gün referandumda “ HAYIR “ oyu kullanacağını söyleyenlerin bu faşizan, ırkçı, dikta yönetimlerini desteklediklerini görüyoruz.Bu anlayış hem TSK’yı hem de Yargı’yı etkilemiş ve bu gün hem TSK hem YARGI siyasallaşmış ve siyasi söylemler arkasında darbe planlarını yapan ve destekleyenler olmuşlardır. Darbe anayasasını ısrarla savunmaları bu yüzdendir. 61 ve 82 anayasaları ile kurmuş oldukları düzenin değişmesi bu faşizan yaklaşımın sonu olacaktır. CHP ve MHP söylemleri ile bu fikrin paydaşlarıdır. PKK’nın meclisteki temsilcisi BDP ise Kürt halkı üzerinde aynı rolü üstlenmektedir.Kürt halkını baskı ile sindiren PKK’ya arka çıkarak kendi faşizan düzenlerini sürdürmek istemektedirler.Ahmet Türk gibi darbecilerin gazabına uğramış Kürt önderleri ise bu gün “EVET” demeliyiz derken aslında Kürt halkını ciddi bir şekilde uyarmaktadırlar. Kürt halkını protestoya davet eden Kürt Irkçıları da bu gün aynı şekilde kendi faşizan fikirlerini, salt kendi çıkarları için kendi toplumlarına dikte ettirmenin peşindedirler.Kürt halkı sandığa giderek ve aynı zamanda yapılacak olan anayasa değişikliklerine “EVET” diyerek bu oyunu bozmalıdırlar. Referandumda “EVET” çıkması bu oyunları bozacaktır.Güçlü bir Türkiye için bu oyun bozulmalı ve Türkiye “EVET” diyerek ayağa kalkmalıdır. Israrla siyasi iktidar üzerinden söylemler geliştirerek Türk halkı üzerindeki ipoteğin devamından yana olan CHP, MHP ve BDP bu oyunda maalesef kötü karakterleri canlandırmaktadırlar. Referandum siyasi bir tercih değildir.Referandum demokratik ve özgür bir anayasanın yolunu açacak olan birinci adımdır.Elbette daha sağlam temellere oturtulmuş yeni paketlere ihtiyaç vardır. Fakat demokratikleşmenin önünde en büyük engel olan siyasal yargı bu referandumla adil sisteme geçiş sürecini yaşamak zorunda kalacaktır.Yargıdaki kast sistemi bozulacaktır.

173

Page 174: Referandum günlükleri

Derin devlet yerini adil sisteme bırakacaktır.Derin siyasetin izlerini taşıyan YAŞ kararları adil yargıya açılacaktır. Faşizan kararlarla sistem dışına itilen mağdurlar iade-i itibarları ile birlikte haklarını geri alacaklardır. Adalet siyasetten sıyrılmadıkça, hukuk sağlanamaz.Bu gün HSYK’nın bunca itirazı, YARSAV’vın bunca çığlıkları üstüne oturdukları siyasete bulaşmış, adaletsiz sistemin dağılmak üzere olmasındandır. Referanduma 3 hafta kala yapılacak değişikliklerin memleketimize neler getireceğine tekrar ciddi olarak bakalım. Bu güne kadar yapılan haksız dayatmacı zihniyete dur diyelim.Kendi milletini tehdit olarak gören zihniyete dur diyelim. Vesayet anlayışını silelim.Halkın yararına yapılamak istenen kanunlara dur diyen siyasal yargıya dur diyelim. EVET referanduma 3 hafta kaldı… Ahmet TÜRKAN 22.08.2010

174

Page 175: Referandum günlükleri

REFERANDUMA 2 HAFTA KALA

Evet…Evet…Evet…Referanduma 2 hafta kaldı ve bazı konular halkımız tarafından daha net anlaşılmaya ve sonuçları belirginleşmeye başladı.Bazı maddelerin diğer maddeler ile ilişkilendirilerek demokrasi yönünde atılması düşünülen adımlara da katkı sağlayacağı anlaşılmaya başlandı.Örneğin fişleme devri biteceğine göre, referandum öncesi TSK’dan dinci olarak fişlenenlere itiraz hakkı doğacaktır.Bu şu demektir.Referandum öncesi beni fişlediniz.Artık bu fişlemeyi iptal ediniz.Beni temiz vatandaş sınıfına alınız.Fişlenmekten dolayı kaybettiğim haklarımı iade ediniz anlamı çıkacak ve fişlenerek TSK’dan ihraç edilen subay ve astsubaylara 2. kapı açılmış olacaktır.Önce YAŞ kararlarının yargıya açılması ile hakkını arayabilecek.Fişleme dönemi bittiği için de artık fişlendiği durumdan kurtulması için paralel dava ile aynı yolu kullanarak haklarını geri alabilecektir.Birbiri ile alakalı daha başka durumlarda elbette olacaktır.Fişlenme ile ilgili süreç referandumda “EVET” çıktıktan sonra ilave düzenleme ile eskiye dönük olarak ta uygulanmalı ve insanların iftira fişlemeleri ile bozulan sicilleri düzeltilmelidir.Bu diğer insanlar için de geçerlidir.Temiz toplum ancak bu şekilde olabilir.İnsanları fişleyerek karalamak, tolum dışına itmek Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmaz. 

175

Page 176: Referandum günlükleri

Yüz kızartıcı suçlar, elbette cezalandırılacaktır, bu konu fişleme ile zaten alakalı değildir. Fişleme suç oluşmadığı halde birilerini zor durumda bırakmak için yapılan illegal işlemlerdir.Darbe zihniyetinin eseri olan bu tutum oylarınızla bitirilmelidir. Hiç kimse ötekileştirilmemelidir.Anayasada zaten var olan fikir ve kanaat hürriyeti birilerinin keyfi uygulaması ile kısıtlanamaz.İnsanlar keyfi olarak fişlenemez.Uygar toplumlarda insanları sınıflandırmak, kategorize etmek yoktur.Bu yükü milletimiz referandumda “EVET” diyerek üzerimizden kaldırmalıdır. Bu yük ağırdır. İnsan onurunu zedeleyici tavırlar bu millete yakışmaz.Kanunlarda suç olan durumlar belirtildikten sonra suç unsuru olmayan nedenler suç gibi gösterilip fişlemek, ardından komplo teorileri üreterek ekarte etmek insanlara yapılabilecek en büyük zulümdür. Darbeye zemin hazırlamak için inançlı subay ve astsubayların TSK tarafından fişlenmesi ve disiplinsizlik yaygarası ile ilişiklerinin kesilmesi ve bunu anayasaya uygunmuş gibi gösterilmesi Türk Milletine yapılmış en büyük ihanettir. Türkiye’de bu yapılmıştır. 12 Eylül 1980 ne kadar kara bir tablo ise, 12 Eylül 2010 ondan bin kere ak bir tablo ortaya çıkarmalıdır. Hayır diyeceğim diyenler bu sistemin devam etmesinden yana olan derin devlet taraftarlarıdır. Statükoculardır.Vesayet yönetiminin devamından yana olanlardır.Hayırcılar bu memleketin ayağa kalkmasını istemeyen, istibdatçılardır.Kendi faşizan fikirlerinin eseri olan darbeci zihniyetin devamından yana olanlardır. Haydi Türkiyem kendine gel. Ayağa kalk.Daha demokratik bir anayasanın birinci ayağını kurtar. 

176

Page 177: Referandum günlükleri

Bunun arkası gelecek.Bu millet artık yaya kalmayacak. Ahmet TÜRKAN 29.08.2010

EVET YA DA HAYIR

İşte bütün mesele bu…Evet … sonucu Mevcut hükümetin Türk Halkı adına yapmaya çalıştığı iyileştirmelerin karşılığıdır.Mevcut durumda var olan problemlerin çözülmesini amaçlamaktadır.Sadece Anayasadan kaynaklanan temel problemler ele alınmış birinci derecede çözüm bekleyen sorunlar için düşünülen iyileştirmeler, mevcut anayasanın elverdiği sınırlar ölçüsünde yapılmaya çalışılmıştır.Bu düzenlemeler yapılmadan diğerlerinin önünün açılması bir derece daha zordur.Demokratik süreç zordur.Mücadele vermek gerekir.Mücadele vermeden demokratik süreç tanımı vesayet zihniyetinin müsaade ettiği kadardır ki gelinen süreçte çekilen sıkıntılar işte bu zihniyetin ürünüdür. 10 yılda bir darbe.Mevcut hükümetlerin aldıkları kararlara, çıkartılan kanunlara ya askeri ya da yargısal yönden engellemeler devam ediyor. 411 milletvekilinin onayı ile kabul edilen kanun bile işlerlik kazanamıyor. Statükonun onayladığı Cumhurbaşkanları mevcut kanunla seçilebilirken, statükonun istemediği aday için mevcut kanunlar yeterli değil.Derin adamlar ortaya çıkıp bu şekilde olmaz diyor AYM tarafından gösterilen yeni hedefe göre karar almak için kanunlar çizik çizik ediliyor. HAYIR’cıların hayır demek için hiçbir gerekçeleri yok. Kılıçdaroğlu’nun KONYA mitingi esnasında sarf ettiği sözleri şöyle bir irdeleyelim.

177

Page 178: Referandum günlükleri

 Referandumda düzeltilmek istenen maddelerin referandumdan sonra da devam edecekmiş gibi konuşuyor. Efendim telefonlar dinleniyormuş, özel hayatın gizliliği kalmamışmış,,Bumu demokrasi diye soruyor. Dinleyenler de alkışlıyorlar. Değiştirilmek istenen maddelerden bir tanesi özel hayatın korunması ile ilgili.Hükümet bu sorunu halletmek için kanun çıkartmak istiyor.CHP ve MHP bunu engelliyor.Meydanlarda utanmadan engelledikleri maddeyi halka problem devam edecekmiş gibi aktarmaya çalışıyorlar. Evet mitingde Kılıçdaroğlu bu mu demokrasi diyor.Buna evet diyecekmisiniz.CHP taraftarları hayır diye cevap veriyor.Ey Kılıçdaroğlu, dinlemelerin devamından yana olan sizsiniz.Deniz Baykal’ın gizli dünyasını ortaya döküp Genel Başkanlık koltuğuna oturan sensin.Bunu halkın gözüne soka soka inkar edip benim özel hayatımın gizliliği kalmadı demek siyaset adamına yakışmaz. Şimdi hayırcılar diyorlar ki HSYK ve AYM ile ilgili maddeleri ayırırsanız destekleriz.Yalan…..! külliyen yalan.Eğer dürüst olsaydınız mecliste direk destekler ve maddelerin kanunlaşmasını sağlardınız. Karşı olduğunuz maddeler için de doğru gördüklerimize destek olduk karşı olduklarımıza da referandumda hayır diyoruz diyebilirdiniz.Ama ne yazık ki dürüst siyaset izlenmiyor.Aynı gerekçelerle MHP de hatalı siyasete devam ediyor.  Konuyu saptırmak için AYM’ye başvurmayacağız dediler ama şimdi HAYIR kampanyası yürütüyorlar.Biri birine uymayan kısır siyaset anlayışı. Muhalefet bel altından çalışıyor.Halkın demokratik hayatına müdahale devam etsin isteniyor. Problemlerin çözülmesi için yapılan çalışmaların unutturulup problemleri devam edecekmiş gibi anlatıp referandumda hayır deyin demek siyasete yakışmaz.

178

Page 179: Referandum günlükleri

 Referanduma yaklaşırken gelinen son düzlükte Türk halkının değişecek olan maddeleri incelemeleri ve ellerini vicdanlarına koymalarını istiyorum.

 Evet…! sonucu Türkiye’nin önünü açacaktır.Hayır derseniz çektiğiniz tüm sıkıntılar devam edecektir. Aklı seliminizi kullanın, derin adamların oyununa gelmeyin. Ahmet TÜRKAN

179

Page 180: Referandum günlükleri

HEP BİRLİKTE YARINLARA

Sıcak yaz, sıcak siyaset sonunda Türkiye referandumda % 58 lik oy oranı ile EVET dedi. Şimdi mevsim sakin, siyaset de sakin olmalı, artık vazife zamanıdır.

İtiraz edenler, kendilerine göre durumdan vazife çıkaranlar olabilir.

Demokrasi işte böyle bir şey. Sonuca katlanırsınız.

Ancak asıl demokrasi mücadelesi bundan sonra başlayacak. Bu güne kadar hazırlanan paketi destekledik. Çünkü bu paketin memleketimiz ve halkımız için yararlı olacağı kanaatimiz vardı. Bundan sonra ise paketin içeriğinin gerçekten yararlı olabilmesi, ümitlerimizin boşa çıkmaması için takipçisi olacağız.

Referandum siyasi bir tercih değil, Türkiye’nin demokrasi sınavı demiştik.

Vesayet algısı ve baskısı bitsin demiştik.

Bu sonuçlar Türk halkının gerçekten demokrasiye inandığını ispat etmiştir. Türk halkının darbecileri desteklemediği anlaşılmıştır. Onca siyasi manevraya rağmen Halkımızın demokrasi anlayışının önde olduğu görülmüştür.

Uydurma anket sonuçlarına, kandırmaca sloganlara itibar etmediği görülmüştür.

Şimdi hükümete düşen görev üstüne aldığı vazifeyi doğru yapmak, bizlere düşen görev ise hükümetin paket ile ilgili atacağı tüm adımları ciddiyetle ve kararlılıkla takip etmektir.

İçi boş maddeler elbette bir işe yaramayacaktır. Evet dediğimiz maddeler ile ilgili alt madde ve mevzuatlarının bir an önce düzenlenmesi ve hayata geçirilmesi, uygulamada eksik kalabilecek hususların çok ciddi olarak ele alınıp süratle bertaraf edilmesi en büyük arzumuzdur.

Referandum sürecinde hayır diyenler şimdi başka manevralar yapacaklardır. Bahçeli gibi erken seçim yapılsın diyenler, paket işe yaramadı diyenler Kılıçdaroğlu gibi baskı altında evet dediler diyenler de olacaktır.

180

Page 181: Referandum günlükleri

Varsınlar desinler.

Türk halkı neye evet dediğini çok iyi biliyor.

Seçim asla öne alınmamalı, bu süre zarfında hükümet mevzuat düzenlemelerini en iyi hale getirecek çalışmaları en kısa zaman da yapmalıdır.

Yoksa bundan sonra kimseyi ikna edemez.

Referandumda türlü manevralar yapıp şimdi tebrik ederim diyenler de olacaktır.

Olsun, hatadan geri dönmek de iyidir.

Ülkemizi güzel günler bekliyor.

Hep birlikte el ele vererek en iyiye ulaşmak için çalışmaya devam edeceğiz.

İyi olanı destekleyeceğiz.

Yanlış olanı eleştireceğiz ki doğruyu bulalım.

Sonucun tüm Türkiye ve halkımız için hayırlı olmasını temenni ediyorum.

 

Ahmet TÜRKAN - HABERNAME

181

Page 182: Referandum günlükleri

Ahmet TÜRKAN, 1959 yılında Bolu’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bolu’da lise Öğrenimini İstanbul’da Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’nda tamamladı. 1 yıllık Sınıf Okulu Eğitiminden sonra 1979 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı deniz birliklerinde deniz astsubayı olarak göreve başladı. 1983 yılında 6 ay süren DSH uçak  uçuş operatörü kursunu başarı ile tamamlayarak uçak uçuş operatörü ünvanı ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı hava unsurlarında görev aldı. 1989 yılında Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İktisat Programını tamamladı.

1997 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki görevinden ayrıldı. 2009 yılında Maltepe Üniversitesi İşletme Yüksek Lisansını tamamladı. Halen ticari hayatta kariyerini devam ettirmekte, özel bir şirkette yönetici olarak görev yapmaktadır. Eylül 2008 den itibaren HABERNAME’de köşe yazıları yayınlanmaktadır. Kendine ait site ve blog’ları bulunmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.

182