prof. dr. Ümit uks, al ulusal pediatrik dermatoloji günlerivefa aslı erdemir, duygu erdil, ayşe...

62
www.pediatrikdermatoloji2021.org Program ve Bildiri Kitabı 04 - 06 Haziran 2021 Prof. Dr. Ümit Uksal , Ulusal Pediatrik Dermatoloji Günleri ÇEVRIM İÇİ KONGRE

Upload: others

Post on 05-Sep-2021

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

www.pediatrikdermatoloji2021.org

Program ve Bildiri Kitabı

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

Page 2: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

1

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

DAVET

Değerli meslektaşlarımız,

Prof. Dr. Ümit Ukşal Pediatrik Dermatoloji Günleri’nin dokuzuncusunu bu yıl pandemi koşulları nedeniyle çevrimiçi olarak yapacağız. Aslında bildiğiniz gibi 2020 yılında Eskişehir’de yapacağımız bu toplantıyı pandemi nedeniyle bu yıla ertelemiştik, ama halen koşullar yüz yüze toplanmak için uygun görünmüyor. Bu nedenle bizde çevrimiçi yapmaya karar verdik.

Pediatrik dermatoloji birçok ülkede dermatolog ve pediatristler için bir üst uzmanlık dalıdır. Çocukların deri hastalıklarını tedavi eden hekimlerin çocukların küçük yetişkinler olmadığını ve bütün çocukların da birbirinin aynısı olmadığını her zaman göz önünde bulundurmaları gereklidir. Çocuklarda görülen deri hastalıklarının tanısında karşılaşılan zorluklar, sadece bu döneme özgü görülebilen hastalıklar, bebek ve çocuklarda tedavilerin erişkinlerden farklı olabilmesi ve bu yaş grubunda uygulanacak lokal yada sistemik tedavilerin ciddi olabilecek yan etkilerinden dolayı pediatrik dermatolojinin önemi tüm dünyada giderek artmaktadır. Toplantımızın en önemli amaçlarından biri dermatolog ve pediatristler arasında bilgi alışverişini sağlayarak pediatrik dermatoloji eğitimine ve gelişimine katkıda bulunmaktır.

Kongreler bilgileri yenilemenin ve paylaşmanın yanı sıra dostluklarında pekiştiği bilimsel toplantılardır. Pandemi nedeniyle bir araya gelemiyoruz ama çevrimiçi yapacağımız bu toplantıda yüz yüze olmasak da gönüllerimizin bir olduğunu biliyoruz. Pediatrik dermatoloji alanındaki gelişmeler ışığında, konusunda deneyimli konuşmacılar tarafından yapılacak olan sunumlarla, kurslarla, ilginç olguların sunulacağı “tanınız nedir ?” oturumları ile bilgilerimizi güncellemeyi ve deneyimlerimizi birbirimizle paylaşmayı hede�iyoruz.

Evlerinizde veya işyerlerinizde 04 - 06 Haziran 2021 tarihleri arasında sizlerle birlikte olmaktan büyük bir mutluluk ve onur duyacağız.

Saygılarımla

Prof. Dr. Serap UtaşTürk Pediatrik Dermatoloji Derneği Başkanı

Page 3: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

2

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

KURULLAR

Türk Pediatrik Dermatoloji DerneğiKongre Düzenleme Kurulu

Kongre BaşkanıDr. Serap Utaş

SekreterDr. Neslihan Şendur

ÜyelerDr. Sevgi BahadırDr. Rebiay Kıran

Dr. Hayriye Sarıcaoğlu

Bilimsel Değerlendirme Kurulu(Alfabetik sıra ile)

Dr. Andaç SalmanDr. Ayşe Deniz YüceltenDr. Ayşe Serap KaradağDr. Ayten Ferahbaş KesikoğluDr. Can BaykalDr. Demet KartalDr. Deniz SeçkinDr. Emine ÇölgeçenDr. Evren Odyakmaz DemirsoyDr. Güliz İkizoğluDr. Hamdi Özcan

Dr. Hatice ErdiDr. İdil ÜnalDr. İkbal Esen AydıngözDr. Muammer SeyhanDr. Murat BorluDr. Murat DurduDr. Nuran AllıDr. Osman KöseDr. Serap ÖztürkcanDr. Sibel Ersoy Evans

Page 4: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

3

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

AKADEMİ(Alfabetik sıra ile)

Dr. Akın AktaşDr. Andaç SalmanDr. Arti NandaDr. Asena Çiğdem DoğramacıDr. Aslı Vefa Turgut ErdemirDr. Asuman CömertDr. Ayla GülekonDr. Aysun Şikar AktürkDr. Ayşe Anıl KarabulutDr. Ayşe Deniz YüceltenDr. Ayşe Deniz AkkayaDr. Ayşe KavakDr. Ayşe Serap KaradağDr. Ayşen KaradumanDr. Ayten Ferahbaş KesikoğluDr. Burçe Can KuruDr. Demet KartalDr. Deniz Aksu ArıcaDr. Deniz SeçkinDr. Dilek BayramgürlerDr. Dilek Bıyık ÖzkayaDr. Emek Kocatürk GöncüDr. Emel Erdal ÇalıkoğluDr. Emel GüngörDr. Emine ÇölgeçenDr. Emine Tamer

Dr. Ercan ArcaDr. Esra AdışenDr. Fatih GöktayDr. Filiz CebeciDr. Gamze ErfanDr. Göksun KaramanDr. Gönül ErgenekonDr. Güliz İkizoğluDr. Gülsüm GençoğlanDr. Hamdi ÖzcanDr. Hamdi Rıfat MemişoğluDr. Hayriye SarıcaoğluDr. Hilal Kaya ErdoğanDr. İdil ÜnalDr. İkbal Esen AydıngözDr. İnci MevlitoğluDr. Kamer GündüzDr. Kürşat Bora ÇarmanDr. Meda KondolotDr. Muammer SeyhanDr. Murat BorluDr. Murat DurduDr. Mustafa Turhan ŞahinDr. Neslihan ŞendurDr. Nuran AllıDr. Nurhan Saraçoğlu

Dr. Nursel DilekDr. Osman KöseDr. Perihan ÖztürkDr. Rebiay KıranDr. Ruhan DüşünselDr. Seda TopçuDr. Sedef ŞahinDr. Sema AytekinDr. Serap Akay ÖztürkcanDr. Serap UtaşDr. Serdar CömertDr. Server SerdaroğluDr. Sevgi BahadırDr. Sezgi SarıkayaDr. Sibel Ersoy EvansDr. Smail Hadj - RabiaDr. Sühan GünaştıDr. Şahin TakçıDr. Şebnem AktanDr. Tülin ErgunDr. Tülin MansurDr. Yalçın TüzünDr. Zehra Nilgün AtakanDr. Zennure TakcıDr. Zeynep Topkarcı

Page 5: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

4

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

SPONSORLAR(Alfabetik sıra ile)

KOŞULSUZ KATKI VE DESTEKLERİNDEN ÖTÜRÜ TEŞEKKÜR EDERİZ.

Page 6: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

www.pediatrikdermatoloji2021.org

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

PROGRAM VEBiLDiRi KiTABIPROGRAM VEBiLDiRi KiTABI

Page 7: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

6

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

04 HAZİRAN 2021, CUMA

08:30 - 09:00 Açılış Töreni Salon A

09:00 -10:30 Viral Hastalıklar Salon A

Oturum Başkanları: Yalçın Tüzün, Server Serdaroğlu

HPV Enfeksiyonlarında Tedavi Osman Köse

HSV Enfeksiyonlarında Tedavi Sühan Günaştı

El - Ayak - Ağız Hastalığı Perihan Öztürk

Molluskum Kontagiosum Tedavisi Nursel Dilek

Tartışma

09:00 -10:30 Deri Ekleri Salon B

Oturum Başkanları: Hayriye Sarıcaoğlu, Göksun Karaman

Alopesi Areata Tedavisi Deniz Seçkin

Akne Vulgaris - Klinik Sezgi Sarıkaya

Akne Vulgaris - Tedavi Ayşe Serap Karadağ

Tartışma

10:30 - 10:45 Kahve Arası

10:45 - 11:15 Konferans Salon A

Oturum Başkanları: Akın Aktaş, Sema Aytekin

Çocuklarda İstismar Seda Topçu

Tartışma

11:15 - 12:00 Tanınız Nedir? Salon A

Oturum Başkanları: Neslihan Şendur, Hayriye Sarıcaoğlu

Konuşmacılar: Ayşe Deniz Akkaya, Ayşe Serap Karadağ, Asuman Cömert

12:00 - 13:00 Ara

Page 8: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

7

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

04 HAZİRAN 2021, CUMA

13:00 - 14:15 Pigmentasyon Hastalıkları Salon A

Oturum Başkanları: Sevgi Bahadır, Muammer Seyhan

Hiperpigmente Lezyonlu Çocuğa Algoritmik Yaklaşım Murat Durdu

Hipopigmente Lezyonlu Çocuğa Algoritmik Yaklaşım Asena Çiğdem Doğramacı

Çocukluk Çağında Tuberoskleroz ve Nöro�bromatozisin Kürşat Bora Çarman Klinik ve Deri Bulguları Vitiligo - Klinik ve Tedavi Şebnem Aktan

Tartışma

13:00 - 14:15 Tedavi Salon B

Oturum Başkanları: Gönül Ergenekon, İnci Mevlitoğlu

Yeni Topikal İlaçlar Filiz Cebeci

Yeni Sistemik İlaçlar Zeynep Topkarcı

Klasik Immünosupresi�erin Çocuklarda Kullanımı Ruhan Düşünsel

Akılcı İlaç Kullanımı: Sistemik Kortikosteroidlerin Rebiay Kıran Çocuklarda Kullanımı Tartışma

14:15 - 14:30 Kahve Arası

Page 9: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

8

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

14:30 - 15:45 Çeşitli Salon A

Oturum Başkanları: Ayla Gülekon, Burçe Can

Çocukluk Çağı Vaskülitleri ve Tedavi Aysun Şikar Aktürk

Çocuklarda Güneşten Koruyucular Emel Güngör

Çocukluk Çağı Mantar Hastalıklarında Sistemik Tedavi Sema Aytekin

Infantil Hemanjiyomlarda Ne Zaman Endişelenmeliyiz? Ayşe Deniz Yücelten

Tartışma

15:45 - 16:00 Kahve Arası

16:00 - 17:00 Bağ Doku Hastalıkları Salon A

Oturum Başkanları: Ayten Ferahbaş Kesikoğlu, Hamdi Özcan

Lupus Eritematozus Kamer Gündüz

Morfea - Skleroderma Emine Çölgeçen

Juvenil Dermatomiyozit Tülin Mansur

Tartışma

16:00 - 17:00 Kaşınıyorum Salon B

Oturum Başkanları: Nuran Allı, Serap Öztürkcan

Skabiyez Tedavisi Emine Tamer

Mastositoz Dilek Bayramgürler

Ürtiker - Anjiödem Tedavisi Emek Kocatürk Göncü

Tartışma

04 HAZİRAN 2021, CUMA

Page 10: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

9

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

09:00 - 10:00 Atopik Dermatit Salon A

Oturum Başkanları: Hamdi Memişoğlu, Serap Öztürkcan

Atopik Dermatit - Ayırıcı Tanı Hilal Kaya Erdoğan

Atopik Dermatit - Topikal Tedavi Güliz İkizoğlu

Atopik Dermatit - Sistemik Tedavi Zennure Takçı

Tartışma

09:00 - 10:00 Aşılar Salon B

Oturum Başkanları: Tülin Ergun, Nurhan Saraçoğlu

Çocuklarda Aşılama Meda Kondolot

HPV Aşıları Andaç Salman

Aşılara Bağlı Deri Reaksiyonları Demet Kartal

Tartışma

10:00 - 10:15 Kahve Arası

10:15 - 11:15 Konferans Salon A

Oturum Başkanları: Neslihan Şendur, Ayşe Deniz Yücelten

Blistering Disorders in Newborn: Arti Nanda Classi�cation & an Approach to Diagnosis Tartışma

11:15 - 11:45 Çocuklarda Oral Mukoza Hastalıkları Salon A

Ayşe Kavak

Tartışma

11:45 - 12:00 Kahve Arası

05 HAZİRAN 2021, CUMARTESİ

Page 11: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

10

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

05 HAZİRAN 2021, CUMARTESİ

12:00 - 13:00 Uydu Sempozyumu Salon A

Kuruluk ve Atopik Dermatit ile Mücadelede Deri Bariyerinin Rolü Oturum Başkanı: Neslihan Şendur Konuşmacılar: Ayşe Deniz Akkaya, Haluk Çokuğraş, Selcan Özsezer

13:00 - 14:00 Konferans Salon A

Oturum Başkanları: Serap Utaş, Sibel Ersoy Evans

Ectodermal Dysplasias: Update Smail Hadj - Rabia Tartışma

14:00 - 14:15 Kahve Arası

14:15 - 15:45 Yenidoğan Salon A

Oturum Başkanları: Ayşen Karaduman, Emel Erdal

Yenidoğanda Deri Bakımı İdil Ünal Yenidoğanın Geçici Döküntüleri Serdar Cömert Eritrodermik Bebeğe Yaklaşım Sibel Ersoy Evans Yenidoğanda Gelişimsel Anomaliler Şahin Takçı Tartışma

14:15 - 15:45 Eritemli Skuamlı Hastalıklar Salon B

Oturum Başkanları: Nilgün Atakan, Murat Borlu

Psoriasis - Çocuklarda Klinik Spektrum Esra Adışen Çocuklarda Psoriasis Tedavisi Neslihan Şendur Çocuklarda Liken Ayşe Deniz Akkaya Pitriyazis Rubra Pilaris Deniz Aksu Arıca Tartışma

15:45 - 16:00 Kahve Arası

Page 12: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

11

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

05 HAZİRAN 2021, CUMARTESİ

16:00 - 16:30 Tanınız Nedir? Salon A

Oturum Başkanları: Serap Utaş, Rebiay Kıran

Konuşmacılar: Zennure Takçı, Filiz Cebeci, Burçe Can

Tartışma

16:30 - 18:00 Sözlü Bildiri Oturumu Salon A

Oturum Başkanları: Serap Utaş, Rebiay Kıran

SS-01 Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Servisindeki COVID-19 Hastalarında Deri ve Mukoza Bulguları Tunç Özen, Filiz Cebeci Kahraman, Sevliya Öcal Demir, Fahri Hüsnü Ovalı

SS-02 Pediatri polikliniklerinden dermatoloji kliniğine konsülte edilen dermatozların retrospektif analizi Tuğba Falay Gür, Sevil Savaş Erdoğan, Bilal Doğan

SS-03 Çocuk ve adolesan yaş grubunda akral melanositik lezyonların yaş ve lokalizasyon ilişkili dermoskopik özellikleri Sevil Savaş Erdoğan, Tuğba Falay Gür, Aslı Vefa Turgut Erdemir, Bilal Doğan

SS-04 Suçiçeği Aşılama Programının Çocukluk ve Adolesan Dönem Herpes Zoster Üzerine Etkisi Esma Inan Yüksel, Asude Kara Polat, Müge Göre Karaali, Esra Koku Aksu, Mehmet Salih Gürel

SS-05 Adölesan Akne Vulgaris; Sistemik Komorbiditeler Aykut Hoşcan, Burçe Can Kuru, Zeynep Topkarcı, Havva Keskin

SS-06 Covid-19 pandemisi çocuk ve adolesanların dermatoloji polikliniği başvurusunu etkiledi mi? Atiye Akbayrak

SS-07 Dermatoloji kliniğine başvuran pediatrik hasta grubunda deri hastalıklarının görülme prevalansının değerlendirilmesi: Retrospektif bir analiz Gülhan Aksoy Saraç

SS-08 Çocukluk Çağı Spitz Nevüslerin Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi Vefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel

SS-09 Pediatrik Liken Sklerozis et Atro�kuslu Hastaların Retrospektif Olarak İncelenmesi Ecem Bostan, Başak Yalıcı Armağan, Sibel Ersoy Evans

Page 13: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

12

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

05 HAZİRAN 2021, CUMARTESİ

16:30 - 18:00 Sözlü Bildiri Oturumu Salon B

Oturum Başkanları: Hayriye Sarıcaoğlu, Hamdi Özcan

SS-10 İnfantil hemanjiom tanılı hastalarda sistemik propronolol tedavisinin büyüme ve gelişme üzerindeki etkileri Elif Cömert Özer, Ayşe Deniz Yücelten, Selda Küçük Akdere, Perran Boran

SS-11 Pediatrik Yaş Grubunda Alerjik Kontakt Dermatitli Olgularda Yama Testi Sonuçları: 5 Yıllık Retrospektif Çalışma Demet Kartal, Şeyma Başar Kılıç, Eda Öksüm Solak, Salih Levent Çinar, Murat Borlu

SS-12 Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Takip Edilen ve Cilt Döküntüsü Sebebiyle Dermatoloji Kliniğine Danışılan Hastaların Retrospektif İncelenmesi Nurgül Bayram, Zeynep Topkarcı, Burçe Can Kuru, Özgül Salihoğlu

SS-13 Çocukluk Çağında Papüloskuamöz Hastalıklar Sercan Sezgin, Zennure Takcı

SS-14 Çocukluk yaş grubunda verruka nedeniyle takip edilen hastaların demogra�k ve klinik verilerinin değerlendirilmesi; retrospektif bir analiz Fatma Efsun Tanaçan

SS-15 Yazar Talebine İstinaden Geri Çekilmiştir.

SS-16 Çocuk Obez Hastalarda Obeziteyle İlişkili Dermatozların Değerlendirilmesi Mine Müjde Kuş, Mehmet Kamil Mülayim, Perihan Öztürk, Celal Kuş, Adem Doğaner, Fatih Temiz, Hülya Nazik

SS-17 Türkiye'de Çocukluk Çağında Molluskum Kontagiosum Epidemiyolojisi ve Klinik Özelliklerini Araştıran Çok Merkezli Prospektif Klinik Çalışma Zennure Takci, Arzu Karataş, Yalçın Baş, Özlem Tekin, Göknur Kalkan, Havva Yıldız Seçkin, Atiye Akbayrak, Sercan Sezgin, Osman Demir

Page 14: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

13

04 - 06 Haziran 2021

Prof. Dr. Ümit Uksal,

Ulusal PediatrikDermatoloji Günleri

ÇEVRIM İÇİK O N G R E

09:00 - 15:40 Dermatoskopi Kursu

Oturum Başkanları: Sedef Şahin, Mustafa Turhan Şahin

09:00 - 09:30 Dermoskopik Yapıları Tanıyalım I Gamze Erfan09:30 - 10:00 Dermoskopik Yapıları Tanıyalım II Gülsüm Gençoğlan10:00 - 10:30 Melanositik mi? Değil mi? İkbal Esen Aydıngöz10:30 - 10:45 Tartışma

10:45 - 11:00 Kahve Arası

11:00 - 12:40 Pediatrik Dermoskopi I

11:00 - 11:20 Pediatrik Melanom ve Ayırıcı Tanı Aslı Vefa Turgut Erdemir11:20 - 11:40 Konjenital Melanositik Nevus ve Mavi Nevus Ayşe Anıl Karabulut11:40 - 12:00 Spitz Nevus Aslı Vefa Turgut Erdemir12:00 - 12:20 Atipik Nevus, Halo Nevus, Nevus Spilus ve Diğer Dilek Bıyık Özkaya Melanositik Nevüsler12:20 - 12:40 Tartışma

12:40 - 13:30 Öğle Yemeği

13:30 - 14:50 Pediatrik Dermoskopi II

13:30 - 13:50 Saçlı Deri Nevüsleri Gamze Erfan13:50 - 14:10 Akral Lezyonlar Ercan Arca14:10 - 14:30 Tırnak Lezyonları Fatih Göktay14:30 - 14:50 Tartışma

14:50 - 15:40 Sınav

15:40 Kapanış ve Ödül Töreni

06 HAZİRAN 2021, PAZAR

Page 15: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik
Page 16: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

15

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-01

ÇOCUK ENFEKSIYON HASTALIKLARI SERVISINDEKI COVID-19 HASTALARINDA DERI VE MUKOZA BULGULARI

Tunç Özen1, Filiz Cebeci Kahraman1, Sevliya Öcal Demir2, Fahri Hüsnü Ovalı2 1İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi, Dermatoloji 2İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi, Çocuk Hastalıkları

AMAÇ: SARS-CoV-2’nin neden olduğu COVID-19 hastalığı’nın pandeminin başında çocuklarda hafif geçtiği düşünülmekteydi. Ancak son zamanlarda Kawasaki benzeri bir sendrom olan MIS-C (Multisystem Inflammatory Syndrome) tanımlanmasıyla bu kanı değişmeye başlamıştır. COVID-19’un deri ve mukoza bulguları teledermatoloji ve sosyal medya araçlarıyla ulaştırılan fotoğraflarla tanımlanmasına rağmen, çocuk hastalarda dermatolog tarafından detaylı muayene edilerek yapılan çalışmalar sınırlı sayıdadır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ekim 2020-Mart 2021 tarihleri arasında Çocuk Enfeksiyon Hastalıklarının COVID servisine yatan ve COVID Hastalığı nedeniyle takip edilen, 18 yaşından küçük 46 hasta; haftada 2 kez Dermatoloji Kliniği tarafından deri, mukoza, saç ve tırnak bulguları incelenerek kaydedildi.

BULGULAR: COVID Hastalığı tanılı 46 hastanın 19’sinde (%41.3) deri, mukoza, saç ve tırnak dahil bulgu mevcuttu. Bulgusu olan 19 hastanın 13’ü kız 6’i erkek olup; yaş ortalamaları 6,4 yıl idi. Patern gösteren döküntü ve diğer deri bulguları dahil 14 hastada (%30.4) deri bulgusu mevcuttu. 3 makülopapüller, 1 morbiliform, 1 konfluent eritem, 2 ürtikeryal, 2 papüloveziküler, 1 livedo retikülaris benzeri döküntü, olmak üzere 10 (%22) hastada patern gösteren döküntü mevcuttu (resim 1). Diğer deri bulguları içinde; 11 periorbital eritem ve ödem, 1 akral eritem ve 1 periungual deskuamasyon mevcuttu. 8 hastada döküntüye periorbital ödem ve eritem, 1 hastada döküntüye akral eritem eşlik etmekteydi. Sadece 3 hastada periorbital eritem-ödeme, deri döküntüsü eşlik etmemekteydi. Mukoza muayenesinde; 6 keilitis, 5 konjonktivit, 2 glossit (çilek dil), 2 oral aft, 2 yanak mukozasında beyazımsı alanlar, 2 oral mukozal kandidiazis, 1 herpes labialis, 1 gingivit olmak üzere 10 hastada (%22) oranında en az 1 mukozal tutulum saptandı. Hiçbir hastada genital bölge tutulumu yoktu. Saç ve tırnak muayenesinde ise; 1 telojen effluvium, 1 mavi tırnak, 1 tırnakta ‘’flag sign/bayrak işareti’’ tespit edildi (resim 2). 46 hastanın 9’unda MIS-C Sendromu gelişmiş olup, sistemik tutulum mevcuttu. MIS-C olanların 1’i hariç hepsinde mukokutanöz bir bulgu mevcuttu. Hastaların (11/46) %23.9’unda periorbital eritem ve ödem en dikkati çeken deri belirtisiydi.

SONUÇ: COVID Servisindeki çocuklarda %43,4 ile erişkinlerden daha sık mukokotanöz döküntü ile karşılaşılmıştır. Literatürde erişkin COVID Hastaları’nda deri, özellikle mukoza tutulumu çok nadirdir. Perniyo benzeri deri bulgularına sahip olanlarda enfeksiyonun iyi seyirli olduğu ve ayaktan geçirildiği ifade edilmektedir. Biz yatan hastaları taradığımızdan muhtemelen bu nedenle perniyo benzeri döküntü ile karşılaşmadık. Ancak diğer mukokutanöz bulguların varlığı sistemik tutulum ve kötü prognozu göstermekteydi. Biz; yüksek oranda mukokutanöz bulguların görülmesinden dolayı COVID-19 Hastalığı’nın çocuklarda döküntülü hastalıklar grubunda değerlendirilebileceğini öneriyoruz.

Anahtar Kelimeler: COVID-19 hastalığı, Mukokutanöz Bulgular, Tırnak ve Saç Bulguları

Page 17: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

16

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-02

PEDIATRI POLIKLINIKLERINDEN DERMATOLOJI KLINIĞINE KONSÜLTE EDILEN DERMATOZLARIN RETROSPEKTIF ANALIZI

Tuğba Falay Gür, Sevil Savaş Erdoğan, Bilal Doğan Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Sultan 2. Abdulhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul

GIRIŞ: Dermatolojik şikayeti olan çocuk hastaların ilk görüldüğü yer genellikle pediatri poliklinikleridir ve bu hastalar gerekirse dermatoloji kliniğine konsülte edilir. Genel dermatoloji konsültasyonlarının %12’sini pediatrik konsültasyonlar oluşturur. Bu çalışma pediatri polikliniğine başvurup ayaktan dermatoloji polikliniğine konsülte edilen hastaların klinik ve demografik özelliklerini inceleyip, pediatristlerin poliklinik bazında dermatolojik ihtiyaçlarını belirlemeyi ve konsültan olarak dermatoloğun rolünü araştırmayı amaçlamıştır.

GEREÇLER ve YÖNTEM: Ocak 2018- Şubat 2020 tarihleri arasında pediatri polikliniğine başvurup ayaktan dermatoloji kliniğine konsülte edilen 18 yaş altı hastalar çalışmaya dahil edildi. Elektronik ortamda konsültasyon cevabı veya muayene notuna ulaşılan hastalar retrospektif olarak incelendi. Hastaların tanıları International Classification of Diseases (ICD-10) a göre ve dermatoloğun muayene notlarına göre kaydedildi. Elektronik kayıtlardan hasta yaşı, cinsiyeti, hastanın danışıldığı mevsim, pediatristin konsültasyon öncesi ön tanısı, dermatoloğun koyduğu tanı sonrası pediatristle tanı uyumu olup olmadığı, deri biyopsisi alınıp alınmadığı belirlendi. Hastalar yaşlarına göre altı gruba ayrıldı. Hastalıklar enfeksiyöz hastalıklar, egzama grubu hastalıklar, papüloskuamöz hastalıklar, pigmenter hastalıklar, akneiform hastalıklar, ürtiker, insekt bite reaksiyonu, genetik hastalıklar, saç ve tırnak hastalıkları, nevüs ve benign neoplaziler, ilaç reaksiyonları, fiziksel etkenlere bağlı dermatozlar, kserozis kutis ve diğer hastalıklar olarak gruplandı.

SONUÇ: Toplam 450 hasta çalışmaya dahil edildi. En çok konsülte edilen yaş grubu 5-11 yaş arası okul çocukları (%29.3) ve 11-18 yaş arası adolesan yaş grubuydu (%26.7). En yaygın dermatozlar enfeksiyöz hastalıklar (%31.3), takiben egzama grubu hastalıklardı (%29.3). Bunları sırayla insekt bite reaksiyonları, nevüs ve benign neoplaziler, pigmenter hastalıklar ve papüloskuamöz hastalıklar takip ediyordu. Enfeksiyöz hastalıklardan en çok konsülte edilen viral hastalıklardı (%54.6). 1 ay-1 yaş ve 3-5 yaş gruplarında egzama grubu hastalıklar enfeksiyöz hastalıklardan daha çok danışılmıştı. Danışılan hastaların sadece dördünden deri biyopsisi alınmıştı. Spesifik hastalık bazında en çok tanı konulan hastalıklar atopik dermatit(%8.6), insekt bite reaksiyonu(%7.3), verrü (%7.1) ve kontakt dermatit (%6.6) idi. Dermatoloğun koyduğu tanı ve pediatristin ön tanısı arası uyum %45.8’di ve tanı uyumu akneiform hastalıklarda en yüksek iken papüloskuamöz hastalıklarda en düşüktü. Mevsim ve cinsiyete göre hastalık dağılımı istatistiksel fark göstermezken en çok hasta kış mevsiminde danışılmıştı.

TARTIŞMA: Epidemiyolojik çalışmalarda gelişmiş ülkelerde en sık görülen pediatrik dermatozlar inflamatuvar hastalıklar iken, gelişmekte olan ülkelerde hala enfeksiyon ve enfestasyonlardır. Epidemiyolojik verilerle uyumlu olarak dermatoloğa danışılan en sık hastalık grubunu da bu hastalıklar oluşturmaktadır. Bu durum pediatristlerin dermatolojik hastalıkların tanısında ve bazı durumlarda tedavisinde yetersizlik olduğunu göstermektedir. Çalışma pediatristlerin dermatoloji alanında ihtiyaçlarını belirleyip, gerekli düzenlemeler ve eğitimlerle pediatrik dermatozlar konusunda bilgilendirilmesini sağlayabilir ve böylece hastaların tanı ve tedavi sürecini olumlu yönde etkileyebilir.

Anahtar Kelimeler: dermatoz, egzama, enfeksiyon, konsültasyon, pediatrist

Page 18: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

17

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-03

ÇOCUK VE ADOLESAN YAŞ GRUBUNDA AKRAL MELANOSITIK LEZYONLARIN YAŞ VE LOKALIZASYON ILIŞKILI DERMOSKOPIK ÖZELLIKLERI

Sevil Savaş Erdoğan1, Tuğba Falay Gür1, Aslı Vefa Turgut Erdemir2, Bilal Doğan1

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sultan 2. Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Bölümü, İstanbul2Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Bölümü, İstanbul

GIRIŞ: Erişkin populasyonda akral melanositik nevüslerin dermoskopik özellikleri ile ilgili çok sayıda araştırma mevcuttur ancak 18 yaş altı popülasyonda bu lezyonların özellikleri ile ilgili bilgiler sınırlıdır. Bizim amacımız çocuk ve adolesan dönemdeki akral volar nevüslerin sıklığını belirlemek, dermoskopik paternlerini karakterize etmek, yaş ve lokalizasyon ilişkisini, farkındalık oranını saptamaktır.

GEREÇLER ve YÖNTEM: Bu prospektif gözlemsel çalışmada 2018 Temmuz ayı ile 2019 Nisan ayı arasında polikliniğimize başvuran 18 yaş altı 1319 hastanın avuç içleri ve ayak tabanları muayene edildi.

SONUÇLAR: Çalışmamızda çocuk ve adolesan popülasyonun %28’inde akral volar nevüs gözlendi. 365 hastada 474 nevüs (122 çocukta akral volar nevüs, adolesanda 352) incelendi ve nevüs oranı yaşla birlikte artarak en yüksek 12-≤18 yaş grubundaydı. En sık dermoskopik patern paralel oluktu ve nevüslerin %57.8’inde gözlendi. Bunu kombinasyon (%14.1), fibriller (%10.1), kafes benzeri patern (%8.8) izlemekteydi. Paralel oluk ve globüler-ışınsal patern palmar yüzdeki melanositik nevüslerde daha sık iken, fibriller ve kombinasyon patern plantar yüzdekilerde daha sık gözlendi. Dermoskopik paternler yaş gruplarına göre farklı dağılım göstermekteydi. Paralel oluk patern 0-12 yaş ile 13-18 yaş grubu arasında farklılık göstermez iken, paralel oluğun noktalı varyantları (tek veya çift çizgi) 0-12 yaş grubunda (%58.2), 13-18 yaş grubundan (%41.7) daha sık gözlendi. Kombinasyon patern ve en yaygın varyantı olan paralel oluk + noktalı krista patern 0-12 yaş grubunda (%22.1, %16.3 sırasıyla), 13-18 yaş grubundan (%11.4, %6 sırasıyla) anlamlı fazla idi. Paralel oluk patern konjenital akral melanositik nevüslerde (KAMN) (%28.5), edinsel akral melanositik nevüsler (EAMN) (%60.9) ile karşılaştırıldığında daha az iken fibriller patern KAMN’de (%20) EAMN’den (%8.4) daha sık saptandı.

TARTIŞMA: Çocuk ve adolesanlarda akral melanositik nevüsler yaygın olup dermoskopik paternlerin anatomik lokalizasyon ve yaş ile arasında bir ilişki olabilir. Dermoskopik paternlerin ve varyasyonlarının tanımlanması, benign lezyonlara gereksiz eksizyon uygulamasının önlenmesi ve malign lezyonların erken saptanmasını sağlamak için oldukça önemlidir.

Anahtar Kelimeler: adolesan, akral nevüs, çocuk, dermoskopi

Page 19: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

18

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-04

SUÇIÇEĞI AŞILAMA PROGRAMININ ÇOCUKLUK VE ADOLESAN DÖNEM HERPES ZOSTER ÜZERINE ETKISI

Esma Inan Yüksel1, Asude Kara Polat2, Müge Göre Karaali3, Esra Koku Aksu2, Mehmet Salih Gürel4

1Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Elazığ2İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, istanbul3Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Erzincan4Medeniyet Üniversityesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul

GIRIŞ: Herpes Zoster (HZ), latent varicella zoster virüsün reaktivasyonuyla ortaya çıkan, dermatomal yerleşimli ağrılı veziküllerle karakterize bir enfeksiyon hastalığı olup, çocukluk ve adolesan dönemde oldukça nadir görülmektedir. Suçiçeği aşısının çocuk ve adolesanlarda HZ insidansı üzerine etkisine ilişkin çelişkili yayınlar bulunmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’deki ulusal suçiçeği aşılama programının, çocukluk ve adolesan dönemdeki HZ prevelansı üzerine etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Gereçler ve YÖNTEM: 2005-2019 yılları arasında, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dermatoloji Kliniği’ne başvuran, HZ tanısı almış, <18 yaşındaki hastalar çalışmaya alındı. Türkiye’de ulusal tek doz aşılama programının başladığı 2013 yılı baz alınarak 2005-2012 yılları arası aşılama programı öncesi dönem, 2013-2019 yılları arası aşılama programı sonrası dönem olarak belirlendi. Aşılama programının başlamasıyla Ocak 2012 ve sonrasında doğan çocuklara suçiçeği aşısı yapıldığından, aşılama programı sonrası olgular aşısız ve aşılı olarak iki gruba ayrıldı. Aşılama programı öncesindeki aşısız olgular, aşılama programı sonrasındaki aşısız olgular ve aşılama programı sonrasındaki aşılı olgular, HZ prevelansı ve demografik özellikler açısından karşılaştırıldı.

SONUÇLAR: Toplam 190 hastanın 71’i aşılama programı öncesi, 119’u aşılama programı sonrası dönemdeydi. Aşılama programı sonrasındaki HZ olgularının 106’sı aşısız, 13’ü ise aşılıydı. < 18 yaş HZ prevelansı; aşılama programı öncesinde 384/100.000, aşılama programı sonrası aşısız olgularda 321/100.000 ve aşılama programı sonrası aşılı olgularda 159/100.000 saptandı. Ulusal aşılama programı sonrasında HZ prevelansında toplamda % 24.7 oranında bir azalma izlendi. Aşılı çocuklardaki azalma oranı %58,6 iken, aşısız çocuklarda bu oran %16,4 bulundu. Median yaş, aşılama programı öncesindeki aşısız olgularda 4 (min.0.9-max.9), aşılama programı sonrasındaki aşısız olgularda 10 (min.0.5-max.17), aşılı olgularda 2 (min.1-max.6) idi. Aşı ile HZ gelişimi arasındaki ortalama süre 1,8 yıl bulundu. Aşılı olgularda <2 yaş olgu sayısı daha fazlaydı (p<0.001). Aşılama programı sonrasında aşısız olgulardaki median yaş, diğer olgulardan daha büyüktü (p<0.001).

TARTIŞMA: Türkiye’de universal aşılama programı ile <18 yaş HZ prevelansında azalma sağlanmış, ancak bu azalma özellikle aşısız olgularda oldukça yetersiz kalmıştır. Aşısız olgulardaki yetersiz azalmanın nedeni, Türkiye’de yakalama aşılaması yapılmamasıdır. Aşılı olgularda yaş ortalaması 2’ye düşmüştür. Attenue aşı suşunun immün sistemi vahşi suştan daha az uyardığı ve erken yaşta HZ gelişimine neden olduğu ileri sürülmektedir. Suçiçeği aşılamasının 12. ayda yapılması ve rapel doz yapılmaması, immün sistemi immatür olan bu çocuklarda erken yaşta HZ gelişimine neden olmaktadır. Aşılama programı sonrasındaki aşısız olguların %56’sı adolesan olgulardır. Toplumdaki vahşi suş miktarındaki azalma eksojen rapel etkisini azaltarak, aşısız çocuklarda adolesan dönemde HZ artışına yol açmaktadır. Uzun dönemde yapılacak çalışmalar, aşılama programının çocuk ve adolesanlardaki HZ prevelansına etkisini ve suçiçeği aşısında 2. doz rapelin gerekip gerekmediğini belirlemekte yardımcı olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Aşı, herpes zoster, pediatrik dermatoloji, suçiçeği

Page 20: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

19

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-05

ADÖLESAN AKNE VULGARIS; SISTEMIK KOMORBIDITELER

Aykut Hoşcan1, Burçe Can Kuru2, Zeynep Topkarcı2, Havva Keskin3

1İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul2İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi., Dermatoloji Kliniği, İstanbul3Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul

AMAÇ: Adölesan akne vulgarisli hastalarda sistemik komorbiditelerin varlığının belirlenmesi ve akne hastalık şiddeti ile demografik özelliklerin sistemik komorbitelerin mevcudiyetini etkileyip etkilemediğinin prospektif olarak araştırılması amaçlanmıştır.

YÖNTEM: Bu prospektif çalışma 15.03.2020-15.06.2020 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı İstanbul Valiliği İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dermatoloji Kliniği’ne başvuran katılımcılara yüz yüze anket şeklinde yapıldı. Katılımcıların yaşı, cinsiyeti, boyu, kilosu, ailenin aylık geliri, medeni durumu, eğitim düzeyi, yüz yıkama ve banyo alışkanlıkları, güneş maruziyeti ve güneş kremi kullanımı, stres durumu, menstrüel siklusu sorgulandı, vücut kitle endeksi (VKI) hesaplandı, Fitzpatrick deri fototipi kaydedildi. Ek hastalık olup olmadığı, devamlı kullanılan ilaçları, sigara, alkol kullanımı soruldu. Akne hastalığına eşlik edebilecek sistemik hastalıklar; alerjik, sinopulmoner, gastrointestinal, metabolik, ürogenital, nörolojik, psikiyatrik hastalıklar; kas-iskelet sistemi, kalp damar, tiroid, kanser hastalıkları, hormon bozukluğu (kadın), hormon bozukluğu (erkek) olarak gruplandırıldı ve öyküleri alt başlıklar halinde ayrı ayrı sorgulandı, cevaplar araştırmacı hekim tarafından anket formuna kaydedildi.

BULGULAR: Çalışmada hasta grubuna; dahil edilme kriterlerini karşılayan 409, kontrol grubuna ise; 400 katılımcı dahil edildi. Çalışma sonunda katılımcıların verileri değerlendirildiğinde, adölesan akne ile cinsiyet (p<0,001), VKI (p<0,001 ), güneş maruziyeti (p<0,001), güneş kremi kullanımı (p=0,001); alerjik (p=0,002), sinopulmoner (p<0,001), gastrointeintestinal (p=0,001), nörolojik (p<0,001), kas iskelet sistemi (p=0,002) rahatsızlıkları arasında anlamlı ilişki saptandı. Korelasyon analizinde ise akne şiddeti ile ailede akne öyküsü pozitif korelasyon bulundu (r+0,292).

SONUÇ: Bu çalışma ulaşabildiğimiz literatür bilgilerine göre adölesan akne vulgaris hastalarında, sistemik komorbiditeleri irdeleyen ilk tez çalışmasıdır.Adölesan akne, kız çocuklarında erkeklere göre daha sık görülür. Güneş maruziyeti akne sıklığını artırırken, güneş kremi kullanımı ise azaltır. Adölesan akneye alerjik, sinopulmoner, gastrointestinal, nörolojik, kas iskelet sistemi rahatsızlıkları eşlik edebililir. Ailede akne öyküsü olan adölesanlarda akne şiddetli seyredebilir. Sonuç olarak adölesan akne hastalarında bu komorbiditelere yönelik sorgulama yapılması tanı ve tedavideki başarıyı artıracaktır.

Anahtar Kelimeler: adölesan akne, komorbidite, sistemik komorbidite

Page 21: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

20

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-06

COVID-19 PANDEMISI ÇOCUK VE ADOLESANLARIN DERMATOLOJI POLIKLINIĞI BAŞVURUSUNU ETKILEDI MI?

Atiye Akbayrak

Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, Tokat

GIRIŞ: Koronavirüs enfeksiyonunun ilk dönemlerinde hastalığın özellikle ileri yaş bireyler için tehlike oluşturduğu düşünülmekte iken, zamanla virüs ve mutantlarının çocuk ve adolesanlar için de ciddi riskler taşıdığı ortaya çıktı. Bundan dolayı bu grubun hem toplum hem de kendi sağlığı için virüsten korunmaya yönelik tedbirlere azami düzeyde dikkat etmesi gerekmektedir. Bu süreçte hastane gibi kapalı ve yüksek riskli ortamlardan zorunlu olmadıkça uzak durmak hastalıktan korunmada en etkili yöntemlerdendir. Pandemi döneminde çocuk ve adolesanların hastane başvurularında herhangi bir değişikliğin olup olmadığı bilinmemektedir. Burada, covid pandemisinin çocuk ve adolesanlarda dermatoloji polikliniği başvurusunu etkileyip etkilemediğinin değerlendirilmesi amaçlandı.GEREÇLER VE YÖNTEM: Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi pandemi sürecinde pandemi hastanesi statüsünde çalışmayan ve poliklinik hasta sayısında kısıtlama uygulamayan bir kurumdur. Bu çalışmada, Türkiye’de ilk Covid-19 vakasının görülmesinden önceki 3 aylık periyod (12 Aralık 2019-11 Mart 2020) ile vaka yoğunluğunun arttığı 3 aylık periodda (12 Aralık 2020-11 Mart 2021) dermatoloji polikliniğine başvuran hastalara ait hastane kayıtları retrospektif olarak tarandı. Bu dönemlerde polikliniğe başvuran toplam hasta sayısı ve 0-19 yaş aralığındaki hastalara ait veriler (yaş, cinsiyet, hastalık tanısı, akne tanısı aldıysa isotretinoin kullanma durumu) not edildi.

Çalışma öncesi etik kurul onayı alındı(21-KAEK-116). Verilerin analizinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS Inc., Chicago, IL) versiyon 20.0 paket programı kullanıldı. P değeri <0.05 olması durumunda anlamlı olarak kabul edildi.

SONUÇLAR VE TARTIŞMA: Türkiye’de Covid-19 vakası görülmeden önceki ve sonraki 3 aylık periodda dermatoloji polikliniğine başvuran hasta sayısı, sırasıyla 6494 ve 5205 olup, bunların sırasıyla %18.7’si (n=1216) ve 19.9’u (n=1035) 0-19 yaş arası bireylerden oluşmaktaydı. Covid-19 sonrası polikliniğe başvuran toplam hasta sayısında %19.85, 0-19 yaş arası hasta sayısında ise %18 oranında azalma vardı.

Covid-19 sonrası polikliniğe başvuran kız hastaların sayısı erkeklere kıyasla anlamlı oranda düşüktü (öncesi K/E:675/541; sonrası K/E:521/514)(p=0.016).

Covid-19 öncesi en sık görülen hastalıklar, sırasıyla akne (n=372), kserosis kutis (n=146), viral siğil (n=90), psoriasis (n=57), atopik dermatit (n=54) ve seboreik dermatit (n=51) iken; Covid-19 sonrasında sırasıyla akne (n=330), kserosis kutis (n=93), viral siğil (n=65), skabiyez (n=57), seboreik dermatit (n=51) ve atopik dermatit (n=46) idi. Covid-19 sonrasında, pitiriyazis rosea (n=7/19), skabiyez (n=35/57) ve tinea kapitis (n=20/39) tanılı hasta sayılarında anlamlı artış varken; kserosis kutis (n=146/93) tanısı alan hasta sayısında Covid-19 sonrası anlamlı azalma saptandı(p<0.001). Her iki dönemde akne tanısı alan hasta sayısı benzerken, isotretinoin tedavisi alan hasta sayısı sonrası dönemde (n=172) öncesine (n=130) kıyasla anlamlı oranda yüksekti(p<0.001). Sonuç olarak, Covid-19 pandemisi çocuk ve adolesanların dermatoloji poliklinik başvuru oranını azaltmış, başvuru nedeni olan hastalık oranlarında değişikliklere neden olmuştur.Anahtar Kelimeler: Adolesan, Covid-19, çocuk, dermatoloji, koronavirüs.

Page 22: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

21

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-07

DERMATOLOJI KLINIĞINE BAŞVURAN PEDIATRIK HASTA GRUBUNDA DERI HASTALIKLARININ GÖRÜLME PREVALANSININ DEĞERLENDIRILMESI: RETROSPEKTIF BIR ANALIZ

Gülhan Aksoy Saraç

Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara

GIRIŞ: Pediatrik hasta grubu dermatoloji kliniğinde sıklıkla muayane edilen bir grup olup, bu grup hastalarda bazı hastalıkların daha sık görüldüğü bilinmektedir.

AMAÇ: Bu çalışmada dermatoloji kliniğimize başvuran pediatrik hastalarda görülen deri hastalığı prevalansının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamıza Ocak 2019- Şubat 2020 tarihleri arasında kliniğe başvuran 518 hasta dahil edildi. Hastaların yaş cinsiyet tanı bilgileri retrospektif olarak analiz edildi.

BULGULAR: Çalışmada hastaların 281’i ( % 54,2 ) kız, 237’si (%45.8) erkekti. Yaş ortalaması 9,45±4,6 olarak hesaplandı. Tüm yaş gruplarında en sık görülen hastalıklar akne vulgaris, kontakt dermatit, atopik dermatit, verruka vulgaris ve tırnak hastalıkları olarak değerlendirildi. Yaş gruplarına göre değerlendirildiğinde ise; 0-2 yaş grubunda en sık görülen hastalığın atopik dermatit olduğu, 2-5 yaş grubunda en sık kontakt dermatit, 6-10 yaş grubunda en sık verruka vulgaris ve 10-16 yaş grubunda da en sık akne vulgarisin görüldüğü izlenmiştir.

SONUÇ: Çocukluk döneminde görülen deri hastalıkları yaş grupları arasında değişkenlik gösterse de bu konularda ebeveynlerin bilgilendirilmesi alınacak önlemler açısından önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: atopi,deri, pediatri

Page 23: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

22

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-08

ÇOCUKLUK ÇAĞI SPITZ NEVÜSLERIN RETROSPEKTIF OLARAK DEĞERLENDIRILMESI

Vefa Aslı Erdemir1, Duygu Erdil2, Ayşe Esra Koku Aksu2, Asude Kara Polat2, Cem Leblebici3, Mehmet Salih Gürel1

1İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul2İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul3İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi,İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul

GIRIŞ: Spitz nevüsler epiteloid ve/veya iğsi melanositlerin oluşturduğu edinsel benign neoplazmlardır. Spitz nevüsler genellikle çocuklarda görülür, baş-boyun ve alt ekstremitelerde yerleşmeye eğilimlidirler.

AMAÇ: Polikliniğimize başvuran ve histopatolojik olarak Spitz nevüs tanısı almış çocuk hastaların klinik, histopatolojik ve dermoskopik özelliklerini tanımlamayı amaçladık.

METOD: Polikliniğimize başvuran ve histopatolojik olarak Spitz nevüs tanısı almış çocuk hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi.

BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 14 hastadan 6’sı kız, olgunun 8’i erkekti. Yaş ortalamaları 14, ortalama başvuru süresi 23.6 aydı. Lezyonların 10 tanesi ekstremite (6 üst ekstremite, 4 alt ekstremite), 2’si gövde ve 2’si skalp yerleşimliydi. Lezyonların ortalama boyutu 7 mm olarak tespit edildi. Klinik değerlendirmede lezyonların 7’si papül, 5’i polipoid, 1’i makül, 1’i ise nodül olarak saptandı. Histopatolojik olarak yapılan incelemede 5 klasik, 3 desmoplastik, 2 bileşik, 1 pleksiform ve 1 atipik Spitz nevüs tespit edildi. 6 hasta 12 yaşın altındaydı ve 6 yaşındaki bir hastanın eksizyon sonucu atipik Spitz nevüs ile uyumlu geldi. Hastaların 4’ünün dermoskopisi mevcuttu. Dermoskopik incelemede 2 amelanotik olguda düzenli dağılmış noktasal damarlar ve ters beyaz ağ yapısı, bileşik Spitz nevüste düzensiz kahverengi globüler yapı, atipik olanda ise kahverengi globüler yapıya eşlik eden düzensiz lineer ve kıvrıntılı damar yapıları tespit edildi.

SONUÇ: Hasta grubumuzda literatürden farklı olarak nevüslerin daha çok üst ekstremite yerleşimli olduğu tespit edilmiştir. Atipik Spitz nevus tanılı 6 yaşındaki tek olgu nedeni ile düzensiz damarlanmanın, atipik Spitzoid tümörler açısından uyarıcı olması gerekliliğini vurgulamak istiyoruz.

Anahtar Kelimeler: Nevüs, Spitz nevüs,Dermoskopi

Page 24: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

23

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-09

PEDIATRIK LIKEN SKLEROZIS ET ATROFIKUSLU HASTALARIN RETROSPEKTIF OLARAK INCELENMESI

Ecem Bostan, Başak Yalıcı Armağan, Sibel Ersoy Evans

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara

GIRIŞ-AMAÇ: Liken sklerozis et atrofikus (LSA) etyolojisi tam olarak aydınlatılamamış bir kronik inflamatuvar deri hastalığıdır. Hem genital hem de ekstragenital bölgeleri tutma eğiliminde olup, fildişi renginde atrofik ve sklerotik lezyonlar ile karakterizedir. LSA genellikle postmenopozal dönemdeki kadın hastalarda anogenital alanda görülme eğiliminde olsa da pediatrik yaş grubundaki hastalarda da ortaya çıkabilmektedir. Etyolojisinde genetik, otoimmün, hormonal ve infeksiyöz etkenlerin rol oynayabileceği öne sürülmüştür. LSA ile birlikte gözlenen diğer otoimmün hastalıklar arasında diyabetes mellitus, pernisiyöz anemi, Hashimato tiroiditi, vitiligo ve alopesi areata yer almaktadır. LSA ile uyumlu lezyonlarda yerleşim yerine göre gözlenen semptomlar değişmekle birlikte ağrı, yanma ve kaşıntı eşlik edebilmektedir. Literatürde pediatrik yaş grubunda gözlenen LSA vakaları olgu raporları ve retrospektif çalışmalar şeklinde bildirilmiştir. Çalışmamızda bölümümüzde takip edilen pediatrik LSA vakalarına ait özellikleri retrospektif olarak taramayı hedefledik.

MATERYAL-METOD: 2010-2019 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı’nda takip edilen pediatrik LSA vakalarının demografik ve klinik özellikleri (başlangıç yaşı, cinsiyet, tanı tarihi, hastalık süresi) ile eşlik eden otoimmün hastalıkları, laboratuvar parametreleri ve D vitamin düzeyleri, kullanılan tedavi seçeneği ve tedavi yanıtı retrospektif olarak kaydedildi.

BULGULAR: Çalışmamıza LSA tanılı 38 çocuk dahil edildi. Hastaların %92,1’i (n=35) kız, %7,9’u (n=3) erkek idi. Ortalama başlangıç yaşı 6,2 yıl iken (minimum=3 ay, maksimum= 16 yıl 6 ay), ortalama tanı yaşı 8 yıl idi. Lezyon lokalizasyonlarına bakıldığında hastaların %31,6’sında (n=12) genital tutulum, %39,5’inde (n=15) ekstragenital tutulum ve %28,9’unda (n=11) hem genital hem de ekstragenital tutulum mevcuttu. Genital ve perianal bölge için en sık uygulanan tedavi topikal takrolimus ve pimekrolimus iken ekstragenital tutulumlu hastalar için en sık uygulanan tedavi topikal kalsipotriol/betametazon kombine preparatı idi. Hastaların %5,3’ünde (n=2) eşlik eden alopesi areata mevcutken, %5,3’ünde (n=2) atopik dermatit ve %5,3’ünde (n=2) vitiligo eşlik etmekteydi. Vitamin D düzeyi bakılan 28 hastanın (%14,3) serum D vitamini düzeyi normalken (25-80 µg/L), 19’unda (%67,9) orta düzeyde eksiklik (10-24 µg/L), 5’inde (%17,9) ise ciddi düzeyde eksiklik (<10µg/L) saptandı.

SONUÇ: Çalışmamızda literatür ile uyumlu olacak şekilde pediatrik LSA vakalarının büyük çoğunluğunu kızlar oluşturmaktaydı. En sık önerilen tedavi yöntemleri genital ve perianal bölge için topikal takrolimus ve pimekrolimus idi. LSA’ya en sık eşlik eden hastalıklar arasında atopik dermatit, vitiligo ve alopesi areata yer almaktaydı. Hastaların yaklaşık %85,7’sinde eşlik eden D vitamini eksikliğinin olması D vitamininin hastalık patogenezinde rolü olabileceğini düşündürdü.

Anahtar Kelimeler: D vitamini, liken sklerozis et atrofikus, otoimmünite

Page 25: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

24

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-10

INFANTIL HEMANJIOM TANILI HASTALARDA SISTEMIK PROPRONOLOL TEDAVISININ BÜYÜME VE GELIŞME ÜZERINDEKI ETKILERI

Elif Cömert Özer1, Ayşe Deniz Yücelten1, Selda Küçük Akdere2, Perran Boran3

1Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı2Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Gelişim Uzmanı3Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Sosyal Pediatri Bilim Dalı

GIRIŞ: İnfantil hemanjiomlar (İH) infantlarda en sık görülen iyi huylu tümoral lezyonlardır. İH’ların çoğu tedavi gerektirmemekle birlikte, bazı lezyonlar lokalizasyon ve boyutlarına bağlı olarak sistemik tedavi gerektirebilmektedir. Non-selektif bir β blokör olan propranolol 2008 yılından beri İH tedavisinde etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Propranolol llipofilik non-selektif β adrenerjik reseptör blokörüdür ve kan beyin bariyerine kolayca penetre olabilmektedir. Noradrenalinin merkezi sinir sistemi gelişiminin erken evrelerinde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. İH’da propronolol tedavisi infant dönemde başlanmaktadır ve bu dönem merkezi sinir sistemi gelişiminin en kritik dönemidir. Bu bilgiler propranolol kullanımının infantlarda merkezi sinir sistemi gelişimi üzerine etkilerine dair sorular doğurmuştur. Bu bilgilerden yola çıkarak İH tanısı ile sistemik propronolol tedavisini en az 6 ay boyunca kullanmış olan hastalarda büyüme ve gelişmenin değerlendirilmesini amaçlayan bir çalışma planladık.GEREÇLER ve YÖNTEM: Çalışmamızda İH tanısı ile en az 6 ay sistemik propranolol tedavisi alan toplam 69 hastanın gelişimini değerlendirmek amacı ile Denver II gelişimsel tarama testi (DGTT II) ve Erken Gelişim Evreleri Envanteri (EGE) uygulandı. Fiziksel büyüme ise yaşa ve cinsiyete göre hazırlanmış büyüme eğrileri ve z skoruna göre değerlendirildi. Sonuçlar sağlıklı, yaş ve cinsiyet eşleştirilmiş kontroller ile karşılaştırıldı.

SONUÇLAR: DGTT sonuçları hasta ve kontrol grupları arasında karşılaştırıldığında hasta grubunda anormal oranının (%13,04) kontrol grubuna göre (%2,90) daha yüksek olduğu görülmüştür (p:0,028). DGTT sonuçları alt başlıklarda incelendiğinde ince motor alan, dil ve kaba motor alanda iki grup arasında anlamlı farklılık saptanamamıştır. Ancak kişisel-sosyal alanda hasta grubunda anormal test sonucu oranı (%5,8) kontrol grubuna göre (%0) daha yüksek saptanmıştır (p:0,042). Ayrıca DGTT kişisel-sosyal alan sonuçları anormal olanların ortalama propranolol dozu normal olanlara göre daha yüksek bulunmuştur (p:0,036). Fiziksel büyüme değerlendirildiğinde ise hasta grubunda boy z skoru kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuş (p:0,001), vücut ağırlığı z skorları arasında ise iki grup arasında anlamlı fark saptanmamıştır.

TARTIŞMA: Sonuç olarak çalışmamızda propranolol kullanan İH hastaları, DGTT’de kişisel sosyal alanda sağlıklı kontrollere göre geri olarak saptanmıştır. Ayrıca bu alanda anormal saptanan hastaların ortalama propranolol dozu normal olanlara göre daha yüksektir. Ancak bu alanda saptanan geriliğe propranolol kullanımına ek olarak, ebeveynlerin eğitim düzeyi, hastalık nedeniyle korumacı yaklaşımları ve uyaran eksikliği gibi faktörlerin katkısı dışlanamamıştır. Propranolol tedavisi kaba motor, ince motor ve dil alanında gelişim geriliğine neden olmamaktadır. Ayrıca propranolol tedavisinin fiziksel büyüme geriliğine neden olmadığı gösterilmiştir. Propranolol kullanımının SSS yan ekileri açısından güvenirliliğini saptamak amacı ile daha geniş hasta sayıları ile emosyonel hafıza ve bilişsel fonksiyonları da değerlendiren ek çalışmalara ihtiyaç vardır.

Anahtar Kelimeler: Fiziksel büyüme, infantil hemanjiom, nöromotor gelişim, propranolol, β blokör

Page 26: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

25

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-11

PEDIATRIK YAŞ GRUBUNDA ALERJIK KONTAKT DERMATITLI OLGULARDA YAMA TESTI SONUÇLARI: 5 YILLIK RETROSPEKTIF ÇALIŞMA

Demet Kartal1, Şeyma Başar Kılıç2, Eda Öksüm Solak1, Salih Levent Çinar1, Murat Borlu1

1Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Kayseri2Aksaray Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Aksaray

GIRIŞ: Alerjik kontakt dermatit (AKD) daha önce duyarlanmış kişilerde alerjenlerin deriye teması ile ortaya çıkan geç tip bir hipersensitivite reaksiyonudur. Neden olabilecek alerjenler zaman içerisinde değişiklik gösterebileceği gibi coğrafi ve toplumsal farklılıklardan da etkilenebilir.

AMAÇ: Bu retrospektif araştırmada AKD tanısı ile takip edilen 175 pediatrik olgunun Avrupa Standart Seri (ASS) ile uygulanan yama testi sonuçları değerlendirildi. Çalışmanın amacı AKD tanılı olgularda farklı duyarlandırıcılara karşı pozitif reaksiyonların sıklığını bulmak, yama testi sonuçlarını cinsiyet, yaş, lezyon lokalizasyonu ve atopi öyküsü varlığına göre değerlendirmekidi.

GEREÇ-YÖNTEM: Ocak 2015 - Ocak 2020 tarihleri arasında AKD tanısı alan 95 ( %54.3) kız, 80 ( % 45.7) erkek toplam 175 çocuk hastanın standart seri yama testi sonuçları cinsiyet, yaş, egzema lokalizasyonu, atopi öyküsü varlığı ve hastalık süresi göz önüne alınarak retrospektif olarak değerlendirildi.Verilerin değerlendirilmesinde SPSS (Statistical Package for the SocialSciences) Version 22 istatistik programı kullanıldı. Sonuçların karşılaştırmasında ki-kare testi kullanıldı ve 0,05’in altındaki p değeri anlamlı kabul edildi.

BULGULAR: Yaş ortalaması 10.93 saptanan hastaların ortalama hastalık süresi 11.88 aydı. Alerjik kontakt dermatit lezyonları en sık ellerde ( %33.71) saptandı. 57 olguda (% 32.6) bir veya daha fazla maddeye karşı pozitif reaksiyon elde edildi. En sık duyarlandırıcının nikel sülfat (%7.4) olduğu, bunu lanolin (%6.8), metil(cloro)isotiazolinon (%4,5), neomisin sülfat (%4), peru balsamı (%3,4) ve metildibromoglutaronitrilin ( % 3,4 ) takip ettiği görüldü. Hastaların %17.7 sinde atopi öyküsü olduğu belirlendi. En az bir maddeye karşı pozitif ve negatif reaksiyon gösteren hastalar arasında, cinsiyet,yaş, atopi öyküsü, egzema lokalizasyonu ve hastalık süresi ile herhangi bir istatistiksel anlamlılık saptanmadı.

SONUÇ: Çalışmamız Kayseri ilinde AKD tanısıyla deri yama testi yapılan çocuk hastaların kontakt alerjen profili hakkında bilgi vermektedir. ASS ile saptanan alerjenler bölgelere ve toplumsal farklılıklara göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu sebeple eş zamanlı farklı bölgeleri içeren çok merkezli yürütülecek benzer çalışmalar sonucunda ülkemize ait bir standart seri oluşturulabilir.

Anahtar Kelimeler: Alerjik kontakt dermatit, Avrupa standart serisi, yama testi,

Page 27: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

26

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-12

YENIDOĞAN YOĞUN BAKIM ÜNITESINDE TAKIP EDILEN VE CILT DÖKÜNTÜSÜ SEBEBIYLE DERMATOLOJI KLINIĞINE DANIŞILAN HASTALARIN RETROSPEKTIF INCELENMESI

Nurgül Bayram1, Zeynep Topkarcı1, Burçe Can Kuru1, Özgül Salihoğlu2

1Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, İstanbul2Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Yenidoğan Yoğun Bakım Kliniği, İstanbul

GIRIŞ VE AMAÇ: Neonatal dönem, doğumdan sonraki ilk 28 gün olup, bu dönemde birçok fizyolojik ya da patolojik cilt döküntüsü görülebilmektedir. Bu döküntüler karakter ve sıklık açısından büyük bebek ve çocuklarda görülen döküntülerden daha farklıdır. Yenidoğan yoğun bakımın gelişmesiyle son yıllarda yenidoğanların hayatta kalma oranı önemli ölçüde artmakta olup; yenidoğan yoğun bakım ünitesi hastaları için dermatoloji konsültasyonlarına ihtiyaç da aynı ölçüde artmaktadır.

YÖNTEM VE GEREÇLER: Ağustos 2015-Şubat 2021 tarihleri arasında yenidoğan yoğun bakım ünitesinde (YDYBÜ) takip edilen, cilt döküntüsü nedeniyle dermatoloji kliniğine danışılan hastalar retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya 133 hasta dahil edildi. Hastalar detaylı anamnez, yatış tanısı, dermatolojik muayene, doğum ağırlığı, doğum şekli, gestasyonel hafta ve verilen sistemik tedavi açısından araştırıldı.

BULGULAR: Hastaların 78’i erkek 55’i kız idi. Yaşları 0 ile 235 gün arasında değişmekteydi. Normal spontan vajinal yol ile doğanların sayısı 56 iken sezaryen yöntem ile doğmuş olanların sayısı 77 idi. Term doğanların sayısı 86, preterm doğanların sayısı 47 olup postterm doğmuş hasta yoktu. Hastaların 87’si normal, 40’ı düşük, 6’sı yüksek doğum ağırlığı ile doğmuştu. Tüm hastalar yatış endikasyonları sebebiyle en az bir sistemik tedavi almaktaydı. En sık yatış endikasyonunu solunumsal patolojiler oluşturmaktaydı. Hastaların 29’unda yenidoğanın geçici fizyolojik döküntüleri mevcut olup miliarya en sık gözüken fizyolojik döküntüydü. Patolojik döküntülerde ise en sık egzema grubu hastalıklar izlendi.

TARTIŞMA: Yoğun bakım ünitelerinde takip edilen yenidoğanlarda dermatolojik bozukluklar sıktır. Bu bozuklukların erken teşhisi ve tedavisi yenidoğan yoğun bakımın etkinliğini artırabilir. Biz de çalışmamızda yenidoğan yoğun bakım ünitesinde takip edilen, cilt döküntüsü sebebiyle dermatoloji kliniğine danışılan hastaların demografik özellik, dermatolojik tanı, tedavi ve dağılımlarını araştırdık. Benzer çalışmalar, dermatologların YDYBÜ’de karşılaşabilecekleri cilt döküntüleri konusunda farkındalıklarını artırabilir.

Anahtar Kelimeler: döküntü, fizyolojik, patolojik, yenidoğan,

Page 28: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

27

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-13

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA PAPÜLOSKUAMÖZ HASTALIKLAR

Sercan Sezgin1, Zennure Takcı2

1Bafra Devlet Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, Samsun2VM Medical Park Samsun Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, Samsun

AMAÇ: Bu çalışmada psoriasis, pitriyazis rozea (PR), liken planus (LP), pitriyazis likenoides kronika (PLK) ve pitriyazis likenoides et varilioformis akuta (PLEVA) hastalıklarının çocuklardaki epidemiyolojik ve klinik özelliklerinin ortaya konulması, belirli laboratuvar parametrelerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya 41’i psoriasis, 54’ü PR, 1’i LP, 3’ü PLK ve 1’i PLEVA olmak üzere toplamda 100 hasta dahil edildi. Hastalar; yaş, cinsiyet, hastalık başlangıç yaşı, hastalık süresi, rekürrens, hastalık başlangıç lokalizasyonu, bireysel ve ailesel atopi öyküsü, son bir ay içerisinde enfeksiyon öyküsü ve enfeksiyonun türü, son 2 ay içerisinde ilaç kullanımı, aşı öyküsü, aile hikayesi, bilinen sistemik hastalık, kaşıntı, ateş, atralji, fotosensitivite, tedavi öyküsü ve önceki tedavilere yanıt açısından değerlendirildi. Çalışmaya dahil edilen hastaların laboratuvar değerlendirmesinde tam kan sayımı, eritrosit sedimantasyon hızı, c-reaktif protein, total IgE, serum biyokimyasal testler, viral hepatit belirteçleri ve tam idrar tetkiki yapıldı.

BULGULAR: Psoriasis hastalarında ortalama yaş ve ortalama hastalık başlangıç yaşı her iki cinsiyette benzerdi. Hastaların %29,2’sinde tekrarlayıcı seyir öyküsü, %31,7’sinde aile hikayesi, %51,2’sinde son bir ay içerisinde geçirilen enfeksiyon öyküsü, %78’inde kaşıntı, %14,6’sında sistemik hastalık öyküsü mevcuttu. Ailede psoriasis hikayesi varlığı erkek hastalarda kızlara göre anlamlı olarak daha yüksekti (p=0,02). En sık hastalık başlangıç lokalizasyonu %32,3’lük oranla saçlı deri idi. Olguların %24,3’ünde guttat, %75,6’sında plak tip psoriasis saptandı. Hastaların (n=36) ortalama Psoriasis Alan Şiddet İndeksi (PAŞİ) değeri 6,35 ± 4,79 idi. 30 (%83,3) hastanın PAŞİ değeri 10’dan küçük, 6 (%16,7) hastanın PAŞİ değeri ise 10’dan büyüktü. PR hastalarında ortalama yaş ve ortalama hastalık süresi her iki cinsiyette benzerdi. Hastalık en sık kış (%46,3) mevsiminde gözlendi. Olguların %48,1’inde üst solunum yolu enfeksiyonu öyküsü vardı. Madalyon plak görülme sıklığı %50 olarak saptandı. En sık tutulum bölgesi %92,6’lık oranla gövde idi.

SONUÇ: Bu çalışmada çocukluk çağının en sık saptanan papüloskuamöz hastalığı PR olup hastaların %95’ini psoriasis ve PR’li hastalar oluşturuyordu.Ailede psoriasis hikayesi varlığı erkek hastalarda kızlara göre anlamlı olarak yüksek saptandı. Psoriasis hastalarında en sık izlenen hastalık başlangıç lokalizasyonu saçlı deri idi. Yüz ve saçlı deri tutulumu olan psoriasis hastalarında PAŞİ değerinin anlamlı olarak daha yüksek saptanması bu bölge etkileniminin çocuklarda şiddetli hastalık göstergesi olabileceğini düşündürdü.Olguların çoğunluğunun PAŞİ değeri %10’dan küçük olup çocukluk çağında psoriasisin sıklıkla iyi seyirli olduğu, başlangıçta topikal tedavinin yeterli olduğu görüldü. PR’li hastalarda erkek/kız oranı 1,4/1 idi.Hastalık olguların yarısından fazlasında kış ve sonbahar aylarında izlendi ve olguların %55,6’sında son bir ay içerisinde geçirilen enfeksiyon öyküsü vardı.Hastaların yarısında öncü lezyon madalyon olup lezyonlar sıklıkla diffüz dağılmaktaydı.Bu çalışmada elde edilen verilerin ülkemizin epidemiyolojik verilerine katkıda bulunacağını düşünmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: Çocukluk çağı, papüloskuamöz hastalıklar, psoriasis, pitriyazis rosea

Page 29: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

28

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-14

ÇOCUKLUK YAŞ GRUBUNDA VERRUKA NEDENIYLE TAKIP EDILEN HASTALARIN DEMOGRAFIK VE KLINIK VERILERININ DEĞERLENDIRILMESI; RETROSPEKTIF BIR ANALIZ

Fatma Efsun Tanaçan

Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı

AMAÇ: Siğiller, insan papilloma virüs (HPV)’ünün neden olduğu, deri ve mukozaları tutan benign proliferasyonlardır. Bu çalışma, hastanemizde viral siğil tanısı alan 0-18 ya arasındaki bireylerin demografik ve klinik olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamıza ocak 2017 ve şubat 2020 yılları arasında viral siğil tanısı alan 106 çocuk hasta dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, hastalık süresi, aldıkları tedaviler sisteminde retrospektif olarak değerlendirildi.

BULGULAR: Çalışmaya alınan toplam 106 hastanın 55’i kız 51’i erkekti. Hastaların yaş ortalaması 10,4±3,6 (min:1 max:17) idi. Hastaların 54’ünde tek lezyon var iken 52 sinde lezyonlar çok sayıdaydı. Tutulan alanlar açısından değerlendirildiğinde en sık alt ekstremitede (n=55) olduğu tespit edildi. Bunu üst ekstremite(n=28), saçlı deri- yüz (n=19), genital bölge(n=2) tutulumu izledi. Hastaların %64’ü kriyoterapi tedavisi alırken, %17 si topikal tedavi aldı. Hastaların 4’üne cerrahi eksizyon, 3 üne ise elektrokoter tedavisi uygulandı. 12 hasta da birden fazla tedavi aldı. Hastaların hastaneye geliş sıklığı 1 ile 10 arasında değişmekteydi. Ortalama hastalık süresi 8.25 ay olup 1 ile 48 ay arasında değişmekteydi.

SONUÇ: Viral siğiller çocukluk yaş grubundan sıkça karşılaşılan bir sorun olup maddi ve manevi yük getirmektedir. Bulaşıcığın en aza indirmeye yönelik önlemlerin alınması ile bu yük azaltılabilir.

Anahtar Kelimeler: Pediatri, verruka, kriyoterapi

Page 30: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

29

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-15

Yazar Talebine Istinaden Geri Çekilmistir.

Page 31: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

30

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-16

ÇOCUK OBEZ HASTALARDA OBEZITEYLE ILIŞKILI DERMATOZLARIN DEĞERLENDIRILMESI

Mine Müjde Kuş1, Mehmet Kamil Mülayim1, Perihan Öztürk1, Celal Kuş2, Adem Doğaner3, Fatih Temiz4, Hülya Nazik1

1Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı, Kahramanmaras2Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Kahramanmaraş3Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Kahramanmaraş4Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Endokrinoloji Anabilim Dalı, Kahramanmaraş

AMAÇ: Bu çalışmada obezite ile ilişkili dermatozların çocuk obez hastalarda ne sıklıkta ve nasıl gözlendiğinin belirlenmesi ve bu dermatozların insülin direnci ile ilişkisinin saptanması amaçlanmıştır.

MATERYAL-METOD: Çalışma Ekim 2016-Mayıs 2017 tarihleri arasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi polikliniklerinde takip ve tedavi edilen çocuk hastalarda yapılmıştır. Çalışma öncesinde bilgilendirilen ailelerin çocukları çalışmaya dahil edilmiştir. Vücut kitle indeksi (VKİ) persantil değerleri 85-95 arası olan katılımcılar aşırı kilolu, VKİ persantil değerleri 95’in üzerinde olan katılımcılar obez olarak değerlendirildi. VKİ persantil değerleri 5-85 arasında olan normal kilodaki olan katılımcılar kontrol grubuna dahil edildi. Veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından geliştirilen sosyodemografik özellikleri içeren form dolduruldu, açlık insülin ve glikoz düzeylerine bakıldı ve dermatolojik muayene bulguları not edildi. Verilerin analizi SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) paket programı sürüm 22’de yapıldı. İstatistiksel olarak p<0.05 anlamlı kabul edildi.

BULGULAR: Çalışmaya alınan çocukların 14 tanesinin vücut kitle indeksi (VKİ) persantil değerleri 85-95 arasında olup aşırı kilolu, 97 tanesinin VKİ persantil değerleri 95’in üzerinde olup obezdi. VKİ persantil değerleri 5-85 arasında olan normal kilodaki 101 çocuk kontrol grubunu oluşturdu. VKİ artmış olan çocuklarda tespit edilen dermatozların görülme sıklığı sırasıyla: keratozis pilaris, stria distensae, hiperhidroz, akantozis nigrikans, plantar hiperkeratoz, distrofik selülit, hirşutizm, bakteriyel enfeksiyonlar ve akrokordondu. İnsülin direnci artmış olan çocuklarda tespit edilen dermatozların görülme sıklığı sırasıyla: keratozis pilaris, stria distensae, akantozis nigrikans, hiperhidroz, plantar hiperkeratoz, hirşutizm, bakteriyel enfeksiyonlar, seboreik dermatit ve akrokordondu. Çalışmamızda keratozis pilaris, akantozis nigrikans ve akrokordonun Fitzpatrick deri tipine göre deri rengi koyulaştıkça görülme sıklığında artış olduğu saptandı.

SONUÇ: Erişkinlerde obezite ile ilişkilendirilmiş dermatozların çoğunluğunun sıklığında çocuk obezlerde de artış görüldü ve bunların görülme sıklığı insülin direnci ile ilişkiliydi. Ancak obezite ile ilişkilendirilmiş olan hidraadenitis süpürativa, lenfödem, staz dermatiti ve adipozis dolorozaya çocuk obezlerde rastlanmadı. Deri rengi koyulaştıkçı VKİ den bağımsız olarak keratozis pilaris, akantozis nigrikans ve akrokordon sıklığında artış görüldü.

Anahtar Kelimeler: Obezite, dermatoz, insülin direnci, deri rengi, çocuk.

Page 32: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

31

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS-17

TÜRKIYE’DE ÇOCUKLUK ÇAĞINDA MOLLUSKUM KONTAGIOSUM EPIDEMIYOLOJISI VE KLINIK ÖZELLIKLERINI ARAŞTIRAN ÇOK MERKEZLI PROSPEKTIF KLINIK ÇALIŞMA

Zennure Takcı1, Arzu Karataş2, Yalçın Baş3, Özlem Tekin4, Göknur Kalkan5, Havva Yıldız Seçkin6, Atiye Akbayrak6, Sercan Sezgin7, Osman Demir8

1VM Medical Park Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Samsun2Özel Muayenehane, Ankara3VM Medical Park Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Tokat4SBÜ Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, Ankara5Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Ankara6Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Tokat7Bafra Devlet Hastanesi, Samsun8Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Tokat

AMAÇ: Ülkemizde, çocukluk çağında molluskum kontagiosum (MK) epidemiyolojisi ve klinik özellikleri hakkında sınırlı veri vardır. Pediatrik yaş grubunda MK’nın demografik ve kinik özellikleri, risk faktörlerine odaklanan bu çalışma ile bu alandaki bilgi boşluğunun giderilmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ-YÖNTEM: 2014-2019 yılları arasında yürütülen kontrolsüz çok merkezli prospektif klinik çalışmaya, MK tanısı alan 18 yaş altı hastalar dahil edildi. Yaş, cinsiyet, mevsim, kreş veya okul öncesi eğitim, tanı anındaki hastalık süresi, ailede MK öyküsü, kişisel ve/veya ailesel atopi öyküsü [alerjik rinit, alerjik konjunktivit, atopik dermatit (AD), aktif AD ve astım], son 6 ayda yüzme havuzu ve Türk hamamı öyküsü, eşlik eden verruka vulgaris, lezyon sayısı ve anatomik yerleşimi, eşlik eden sistemik hastalıklar, birlikte topikal ve / veya sistemik immünsüpresif ilaç kullanımı kaydedildi.

BULGULAR: Toplamda 286 MK hastası (ortalama yaş 5.94 ± 3.95, K / E = 1: 1.2) çalışmada yer aldı. Aile öyküsü olan olguların önemli bir kısmı (n: 18,% 48,6) 0-3 yaş grubundaydı (p = 0,027). Kış mevsiminde kişisel atopi öyküsü yüksek bulundu (n = 29,% 34.1, p = 0.037). Hastalığın medyan süresi 5 hafta idi. 20’den fazla lezyonu olan grupta yüzme havuzu kullanımı anlamlı olarak yüksek saptandı (p = 0,042). Gövde en sık tutulan anatomik bölgeydi (% 56.6).

SONUÇLAR: Hastalar sıklıkla yaz ve ilkbahar mevsimlerinde (% 60.1) başvurdu. 0-3 yaş grubu çocuklarda aile içi bulaş açısından daha riskli bulundu. Yüzme havuzu kullanımı, lezyon sayısını artırarak yaygın hastalık açısından bir risk faktörü olarak saptandı. AD ile MK arasında bir ilişki görülmedi. Sadece genital bölgede sınırlı olan ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların eşlik ettiği MK enfeksiyonu, çocuklarda cinsel istismar açısından ipucu olarak karşımıza çıktı. MK hastalarından elde edilen ülkemize ait güncel sosyodemografik ve klinik verilerin, uygun önleyici ve tedavi edici önlemlerin oluşturulmasında fayda sağlayacağı düşünülmüştür.

Anahtar Kelimeler: molluskum kontagiosum, çocukluk çağı, epidemiyoloji

Page 33: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

E-POSTER BİLDİRİLER

32

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 34: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

33

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-01

ÇOCUKLARDA FASIYAL NODÜLLERIN AYIRICI TANISINDA NADIR GÖRÜLEN IDIOPATIK FASIYAL ASEPTIK GRANULOM OLGUSUMücahit Marsak1, Selami Arslan1, Nihal Altunışık1, Serpil Şener1, Saadet Alan2

1İnönü Üniversitesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Malatya2İnönü Üniversitesi, Patoloji Anabilim Dalı, Malatya

İdiopatik fasiyal aseptik granulom (IFAG), pediatrik yaş grubunu etkileyen benign, nadir bir hastalıktır. Kronik, ağrısız, kırmızı-violase fasiyal nodüller ile karekterizedir. Çoğu vakada soliter nodül şeklinde olup tipik olarak yanaklar veya göz kapaklarında lokalizedir. 8 ay-13 yaş arası çocuklarda görülür. Bu olgumuz ile çocuklarda fasiyal nodüllerin ayırıcı tanısında literatürde az bildirilen, tanısı atlanabilen IFAG hastalığını vurgulamayı amaçladık.

2 yaşında kız hasta, sol yanakta ve göz kapaklarında 4-5 aydır olan asemptomatik papülonodüler lezyonlar ile başvurdu. Hastanın ailesi herhangi bir travma, böcek ısırığı öyküsü tariflemedi. Hastanın özgeçmişinde serebral palsi öyküsü olup sağ hemiparezisi mevcuttu. Dermatolojik muayenesinde sağ-sol üst göz kapaklarında ve sol yanakta birer adet kırmızı-violase papülonodülleri mevcuttu. Sistemik muayenesinde afebril olmakla birlikte bölgesel palpabl lenfadenopati saptanmadı. Sol yanaktaki lezyondan 3mm punch biyopsi alındı. Histopatolojik incelemede dermiste epiteloid histiositlerden oluşan palizatik dizilim gösteren granulom yapısının ortasında nötrofil lökositlerden zengin, kenarlarda lenfosit ve seyrek plazma hücrelerinden oluşan inflamatuar infiltrat ve yabancı cisim tipi dev hücreler izlendi. Klinik ve histopatolojik bulgular ile IFAG tanısı konuldu. Tedavisiz takip tercih edildi, kontrollerinde lezyonların regrese olmaya başladığı görüldü.

IFAG; yanaklarda kronik, ağrısız, kırmızı-violase papülonodüller ile karekterizedir. 8 ay-13 yaş arası çocuklarda görülür. Karekteristik lokasyona sahiptir. Vakaların 2/3’ünde kulak memesi, labial komissur, lateral göz kantusunun oluşturduğu üçgende yer alır. Genellikle soliter lezyon şeklinde olmasına rağmen birden fazla lezyon bulunabilir. Ortalama 11 ay içerisinde spontan regrese olma eğilimindedir. Etiyopatogenezi henüz belirlenememiştir. Güncel hipotezlerden biri çocuklarda granulomatöz rozase spektrumuna ait olabileceğidir.Granulomatöz rozase ile ilişkisini destekleyen özelliklerden bazıları; eş zamanlı şalazyonların varlığı (genellikle rozase ile ilişkilidir ve IFAG tanısı konulduğunda hastaların 2/3’ünde mevcuttur), hastaların çoğunda sonradan rozase gelişmesi, histolojik incelemede perifoliküler histiositik infiltrat olması (granulomatöz rozase için tipik), rozase tedavisinde kullanılan antibiotiklere yanıt olmasıdır. Prey ve ark.’nın yaptığı 38 IFAG hastasından oluşan bir çalışmada 16 hastada (%42,1) çocukluk çağı rozasesi klinik kriterlerinin en az ikisi gözlenmiştir. Enfeksiyöz etiyoloji olasılığının dışlandığı düşünülmüştür. Üçüncü bir hipotez embriyonal kalıntılara karşı granulomatöz reaksiyon gelişimidir.Son olarak böcek ısırığı veya travmaya karşı persistan reaksiyon olabileceği öne sürülmüştür. IFAG histopatolojisi lenfosit, histiosit, nötrofil ve multinükleer dev hücrelerden oluşan granulomatöz dermal infiltrat içerir.Hayalet hücreler ve kalsifikasyon içermez. Ayırıcı tanıya çocuklarda fasiyal nodül gelişimine yol açan pilomatrikoma, dermoid kist, epidermoid kist, şalazyon gibi benign tümörler, mikobakteriyel enfeksiyonlar, kutanöz leishmanyasis, spitz nevüs, ksantogranulom,yabancı cisim granulomu gibi hastalıklar girer. Çoğu lezyon spontan geriler. Sistemik ve topikal antibiotiklerle iyi sonuç alınan vakalar bildirilmiştir. Olgumuz şalazyon ve yanakta soliter nodülle presenteydi. Granulomatöz dermal infiltrat içeriyordu. Amacımız çocuklarda fasiyal nodüllerin ayırıcı tanısında literatürde az bildirilen,tanısı atlanabilen IFAG hastalığına dikkat çekmektir. Bu hastalar özellikle oküler rozase olmak üzere rozase gelişiminde artmış riske sahiptir, bu açıdan takipleri ve ailelerin hastalığın benign seyri konusunda bilgilendirilmesi önemlidir.Anahtar Kelimeler: Çocuk, granulom, rozase, şalazyon, yüz

Page 35: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

34

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-02

NÖTROPENI ILE ILIŞKILI POIKILODERMA OLGUSU: FARKLI BIR FENOTIP

Neslihan Akdoğan1, Erdem Kındış2, Ecem Bostan1, Eda Utine2, Mehmet Alikaşifoğlu3, Sibel Ersoy Evans1

1Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Genetik Anabilim Dalı, Ankara3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Genetik Anabilim Dalı, Ankara

Clericuzio tipi nötropeni ile ilişkili poikiloderma otozomal resesif olarak kalıtılan, primer olarak hematolojik ve kutanöz bulgular ile karşımıza çıkan nadir bir genodermatozdur. İsminden de anlaşılabileceği gibi en sık görülen deri bulgusu atrofi, telenjiyektazi, retiform hipo-hiperpigmentasyon ile karakterize olan poikilodermadır. Görülebilecek diğer kutanöz bulgular arasında pakionişi, anonişi ve palmoplantar hiperkeratoz yer alır. Siklik olmayan nötropeni, belirgin gelişim geriliği, fasyal dismorfizm, iskelet defektleri, osteopeni, tekrarlayan sinopulmoner enfeksiyonlar ve hipogonadotropik hipogonadizm sendromun seyrinde gözlemlenebilecek diğer klinik bulgular arasındadır. Nötropeni ile ilişkili poikiloderma, USB1 geninin ekzon 5 bölgesindeki biallelik mutasyonlar nedeni ile ortaya çıkar. Olgumuzda poikiloderma, plantar hiperkeratoz, el ve ayak parmak tırnaklarında pakionişi, siklik olmayan nötropeni, tekrarlayan pulmoner enfeksiyonlar ile karşımıza çıkan ve genetik mutasyon analizi sonrasında 27 yaşında tanı alan bir erkek hastayı sunmaktayız. Hastamızın sıradışı fenotipik özelliği ise ağır osteomiyelite sekonder olarak el ve ayak parmaklarının ampüte edilmiş olması idi. İleri tanı için yapılan Sanger DNA sekanslama ile USB1 geninin ekzon 5 bölgesinde c.531delA (p.His179MetfsX86) homozigot mutasyonu saptandı. Sunumumuz ile geç yaşta tanı alan bir nötropeni ile ilişkili poikiloderma olgusunun hem yaygın hem de nadir olarak gözlenebilen klinik, radyolojik ve laboratuvar özelliklerini ortaya koymayı ve bu özelliklerin doğru tanıya yönlendirmedeki önemini vurgulamayı amaçladık.

Anahtar Kelimeler: fenotip, nötropeni ile ilişkili poikiloderma, osteomiyelit,

Page 36: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

35

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-03CLOVES SENDROMU: NADIR BIR OLGUBaha Zaben1, Ayşe Deniz Yücelten1, Zehra Yavaş Abalı2, Esra Arslan Ateş3, Serap Turan2, Andaç Salman1, Fatma Nihal Durmuş Kocaarslan4

1Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı2Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Endokrinolojisi Anabilim Dalı3Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı4Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Plastik, Rekonstrüktif, Estetik Cerrahi Anabilim Dalı

GIRIŞ: Aşırı büyüme sendromları (Overgrowth), generalize veya lokalize aşırı büyümeyle birlikte vasküler malformasyonlar, visseral organ anomalileri gibi spesifik ek bulgularla karakterize nadir heterojen bir hastalık grubudur. Burada nadir görülen aşırı büyüme sendromu olan bir CLOVES olgusu sunulmaktadır.

OLGU: 12 yaşında kadın hasta, doğumdan beri var olan çene ve yanakta şişlik nedeniyle tarafımıza başvurdu.Fizik muayenede yüzün sol yarısında belirgin hipertrofi ve asimetri, sol kulak ve sol yanaktan başlayan sol servikal alana uzanan hiperkeratotik blaşkoid dağılım gösteren epidermal nevus mevcuttu. (Resim 1 )Dilin sol tarafındaki papillalarda hipertrofi (Resim2) ve diş anomalileri mevcuttu. Sol kolda bir adet café au lait makülü vardı. 2014 yılında hastaya klinik olarak CLOVES sendromu tanısı konulmuş ve 2018 yılında genetik test için lezyonlu bölgeden biyopsi alınarak PIK3CA mutasyonu saptanmıştı.Hastaya çekilen maksillofasial-beyin BT ve MR incelemelerinde; “Kalvaryum sol yarısında frontal bölgede ve maksiller-mandibular kemiklerde sağa göre asimetrik kalınlaşma, yüz sol yarısında yumuşak dokularda ve dil sol yarısında lipomatöz hipertrofi, sol serebral hemisferin boyutları sağa göre hafif derecede artmış olarak saptanmıştır. Sol parotis bez büyüklüğü sağa göre büyük, sol submandibuler bez boyutları sağ ile kıyaslandığında belirgin boyut artışı izlenmiştir” şeklinde yorumlandı. Santral sinir sistemi tutulumu olması ve cerrahi tedavi yapılamaması nedeniyle hastaya 1,5 mg/gün dozunda sirolimus tedavisi başlandı. Hastanın takip ve tedavisi devam etmektedir.TARTIŞMA ve SONUÇ: CLOVES (Konjental overgrowth lipomatosis,vasküler anormali, epidermal nevüs ve spinal/iskelet sistem anormalileri) sendromu, PIK3CA genindeki mozaik mutasyona bağlı gelişen nadir bir hastalıktır.CLOVES sendromunun en karakteristik klinik bulgusu torakal ve abdominal alanlardaki lipomatöz kitlelerdir. Ek olarak; kemiklerde aşırı büyüme, makrodaktili, sandal gap, skolyoz gibi iskelet sistemi anomalileri görülebilir. Venöz ve lenfatik malformasyonlar gibi yavaş akımlı vasküler malformasyonlar sık görülür ve nadiren tromboembolik olaylara neden olabilir. Epidermal nevüs CLOVES sendromunda görülen en sık cilt bulgusudur. Böbrek en sık etkilenen visseral organdır. Bu sendrom spinal kord patolojisi, epilepsi, santral sinir sistemi malformasyonu gibi nörolojik anomalilere yol açabilir.PIK3CA gen mutasyonu mozaik geçiş gösterdiği için biyopsi aşırı büyümüş dokulardan veya vasküler malformasyon, epidermal nevus gibi etkilenmiş dokulardan alınmalıdır.Hastalarda progresif lipomatöz kitle veya vasküler malformasyon varlığında, santral veya periferik sinir sistemi tutulumunda, ameliyat veya embolizasyonla tedavi edilememe durumunda sirolimus tedavisi başlanabilir.Sirolimus tedavisi 0.8 mg/m² günde iki doz olacak şekilde verilebilir. İstenen ilaç kan düzeyi 2-6 ng/ml’dir. Tedavinin ilk haftasında günlük olarak ilaç kan düzeyi bakılması önerilmektedir. İlk haftadan sonra iki haftada bir kan düzeyi görülmesi önerilmektedir.Sirolimus etkinliğini değerlendirmek için tedavinin 6. ayında Volumetrik MR çekilmesi ve bazal MR ile karşılaştırılması önerilmektedir.Anahtar Kelimeler: CLOVES, PIK3CA, Overgrowth sendromları, aşırı büyüme sendromları, Sirolimus.

Page 37: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

36

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-04

INTERNAL AKUSTIK KANAL TUTULUMUNUN EŞLIK ETTIĞI PREMATÜRE BIR BEBEKTE PHACE SENDROMU

Şahin Takcı1, Meltem Ceyhan Bilgici2, Ferhan İren Karal1, Mustafa Ali Akın1, Canan Seren1

1Ondokuz Mayıs Üniversitesi Neonatoloji Bilim Dalı2Ondokuz Mayıs Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı

Otuz Üçüncü gebelik haftasında 2100 gram ağırlığında ikiz eşi olarak doğan erkek bebek prematürite ve yüzün bir yarısını kaplayan eritamatöz lezyon nedeniyle yatırıldı. Fizik muayenede sağda boyun, yüzde frontotemporal, maksiller ve mandibular alanı kaplayan infantil hemanjiom tespit edildi. Hipertrofiye olan hemanjiomatöz doku sağ nasal girişte erode olmuştu. Kontrastlı beyin Manyetik Rezonans Görüntülemesinde (MRG) hemanjiom lehine değerlendirilen sağda temporal bölgede, orbitada, kavernöz sinus ve komşu dural kesimlerde, sağ internal akustik kanala uzanan serebellopontin köşede kontrastlanma izlendi.Sağ serebellar hemisfer hipoplazik olarak saptandı. Abdominal Ultrasonografisi (US) ve Ekokardiyografisi normal olarak değerlendirildi. Göz muayenesinde glokom saptanmadı. İşitme testini (ABR) geçemedi. Yeniden değerlendirilmek üzere randevu verildi. Tiroid hormonları ve tiroid US’si yaşına göre normal sınırlardaydı. Tüm bu bulgularla hastaya PHACE sendromu tanısı konularak oral propranolol ve 2 hafta sure süreyle oral prednizolon tedavisi başlandı ve sonrasında hasta oral propranolol tedavisi ile izlenmek üzere taburcu edildi.

PHACE sendromu kafa derisi, yüz ve boyunda büyük infantil hemanjiomlar ile karakterize nörokütanöz bir sendromdur. Posterior fossa anomalileri, arteriyel lezyonlar, aort koarktasyonu başta olmak üzere kardiyak anomaliler, glokom başta olmak üzere göz anomalileri eşlik edebilir. Sık görülen sistem bulguları yanında internal akustik kanal tutulumu olan bebekler işitme kaybı açısından dikkatli izlenmelidir. Seyrek görülen bu sendrom ciddi çoklu organ etkilenimi ile birliktelik göstermesi nedeniyle multidisipliner yaklaşım gerektirmektedir.

Anahtar Kelimeler: PHACE sendromu, hemanjiom, multisistem, multidisipliner, prematüre

Page 38: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

37

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-05

APLAZIA KUTIS KONJENITA’NIN ALT TIPI OLAN BART SENDROMLU IKI OLGU

Mücahit Marsak1, Selami Arslan1, Dursun Türkmen1, Serpil Şener1, İsmail Kürşad Gökçe2

1İnönü Üniversitesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Malatya2İnönü Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Neonatoloji Bilim Dalı, Malatya

Aplazia kutis konjenita(AKK) tip6 olarak da adlandırılan Bart sendromu ekstremitelere lokalize aplazia kutis, epidermolizis büllozayla karekterize nadir görülen genetik bir hastalıktır. Yenidoğan yoğun bakım ünitesinden konsulte edilen Bart sendromlu iki olgumuzu sunduk.OLGU 1: 29 yaşındaki annenin ikinci gebeliğinden sezaryanla 35 hafta-2600 gram doğan erkek bebek her iki ayakta cilt defektleri ve vücuttaki büller nedeniyle tarafımıza konsulte edildi. Annenin gebelikte ilaç kullanımı ve anne-baba arasında akrabalık öyküsü yoktu.Diğer kardeşi ve baba sağlıklıydı.Anne küçükken nöbet geçirmiş ve işitme kaybı oluşmuş.Vital bulguları ve persentilleri normal aralıktaydı.Dermatolojik muayenesinde ağız içi,yüz ve kollarda intakt büller, erezyonlar ve her iki ayak bileğinden ayak dorsumu ve plantar bölgeye uzanan normal deriden keskin sınırla ayrılan, vasküler yapıların seçilebildiği ince saydam bir membranla kaplı atrofik lezyonları vardı.Alt extremitedeki lezyonlar aplazia kutis ile uyumluydu.Takiplerinde travmaya maruz kalan bölgelerde büllerin oluştuğu görüldü.Klinik bulgularla Bart sendromu tanısı konuldu. Epitelizan ve antibakteriyel kremlerle yara bakımı, yara iyileşmesi açısından çinko desteği ve travmalardan kaçınılması önerildi.Renal, kranial, abdominal ultrasonografi incelemeleri normaldi.Genetik incelemede PLEC ve KRT5 genlerinde heterozigot klinik önemi bilinmeyen varyant saptandı.Konfirmasyon ve olası denovo mutasyonlar için ileri incelemeler önerildi.Kontrollerinde lezyonların skar ve milyumla iyileştiği görüldü.OLGU 2: 26 yaşındaki annenin üçüncü gebeliğinden normal vajinal doğum ile term doğan kız bebek bacaklarında belirgin cilt defektleri nedeniyle tarafımıza konsulte edildi.Annenin gebelikte ilaç kullanımı ve anne-baba arasında akrabalık öyküsü yoktu.Anne-baba ve kardeşi sağlıklıydı.Vital bulguları ve persentilleri normal aralıktaydı.Dermatolojik muayenesinde sağ el sırtında ve her iki dizden ayak dorsumu ve plantar bölgeye uzanan normal deriden keskin sınırla ayrılan,vasküler yapıların seçilebildiği ince saydam bir membranla kaplı geniş atrofik lezyonları vardı. Takiplerinde travmaya maruz kalan bölgelerde büllerin oluştuğu saptandı.Klinik bulgularla Bart sendromu tanısı konuldu.Yara bakımı önerildi.Görüntülemeleri normaldi.COL7A1 gen dizi analizi istenmiş, mutasyon saptanmamıştı.Kontrole gelmeyen hastanın eksitus olduğu öğrenildi.Aplazia kutis en sık saçlı deriyi tutmakla beraber herhangi bir bölgede görülebilir. AKK, Frieden tarafından dokuz alt gruba ayrılmıştır ve tip 6 olarak da bilinen Bart sendromu aplazia kutis, epidermolizis bülloza ve tırnak anomalilerini içeren alt grubudur.Tanı klinik olarak konulmakta bazen histopatolojik ve genetik olarak desteklenmektedir.Bart sendromunun genetik geçişini epidermolizis büllozanın tipi belirler. Otozomal dominant, resesif veya sporadik kalıtım olabilir.Bart sendromuna nadiren pilor atrezisi, üreteral stenoz, renal ve kraniyofasiyal anomaliler eşlik edebileceğinden bu açıdan inceleme gereklidir.Tedavide konservatif yaklaşımlarla sekonder enfeksiyonları ve skar oluşumunu azaltarak iyileşmeyi hızlandırmak amaçlanmaktadır. Bart sendromu, AKK ile birlikte büllöz lezyonları olan hastalarda düşünülmesi gereken nadir bir hastalıktır. Ailenin yara bakımı konusunda eğitilmesi önemlidir.Yeni büllöz lezyonların oluşmaması için travmadan korunmalı ve enfeksiyonların önlenmesi için konservatif bakım özenli bir şekilde uygulanmalıdır.Anahtar Kelimeler: aplazi, bül, tırnak, yenidoğan

Page 39: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

38

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-06

MONILETRIKS: OLGU SUNUMU

Dilara İlhan, Ebru Sarıkaya Tellal, Duygu Erdil, Buğra Burç Dağtaş, Ayşe Esra Koku Aksu

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği

GIRIŞ: Moniletriks nadir gözlenen, kıl yapısında tesbih tanesine benzeyen görünüm ve incelmeye neden olan bir kıl şaftı bozukluğudur.Kıl anomalisine diğer ektodermal anomalilerden perifoliküler hiperkeratoz veya koilonişi şeklinde tırnak tutulumları eşlik edebilmektedir.

OLGU: Dört yaşında bilinen sistemik hastalığı bulunmayan kız hasta, doğuştan beri olan saçlarda uzamama, sık kırılma ve kaşlarda seyreklik şikayetleri ile polikliniğimize başvurdu. Ailede benzer hastalık öyküsü yoktu.Anne ve baba arasında 1. derece kuzen evliliği mevcuttu. Dermatolojik muayenede orta hat frontal bölgeden verteks bölgesine uzanan diffüz hipotrikoz, saçlarda kaba görünüm, kaşlarda yaygın seyrelme ve kıllarda kırılma izlendi. Üst ve alt ekstremite proksimal ekstansör yüzlerde keratozis pilaris ile uyumlu görünümde keratotik papüller mevcuttu.Hastamızda tırnak, dental, oftalmik, mental tutulum açısından bulgu izlenmedi. Trikoskopisinde aralıklı olarak izlenen, çeşitli uzunluklarda kırık ve kısa saçlar, bu saçlarda tipik tespih tanesi görünümü veren elliptik nodlar izlendi. Klinik ve dermoskopik bulgular ile moniletriks tanısı konulan hastamıza kıl şaftına travmadan kaçınması, keratozis pilaris için üre içeren emollient tedavi önerildi. Hastamız tıbbi genetik polikliniğine ileri değerlendirme için yönlendirildi.

TARTIŞMA: Moniletriks genellikle otozomal dominant kalıtım gösterirken, otozomal resesif kalıtımı da bildirilmiş bir kıl şaftı bozukluğudur. Etkili bir tedavisi bulunmayıp şikayetleri azaltmada en etkili yöntem saçı etkileyebilecek travmalardan kaçınılmasıdır. Tedavide topikal minoksidil%2 tedavisi veya ileri olgularda asitretin denenebilir. Ancak tedavi kesildiğinde şikayetler tekrarlamaktadır. Moniletriks nadir görülen ve karakteristik bulguları ile trikoskopik olarak tanı konulabilen bir hastalık olup olgumuz bu özelliklerine vurgu yapabilmek amacıyla sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: moniletriks, trikoskopi, kıl şaftı bozukluğu, genodermatoz

Page 40: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

39

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-07

YÜZ VE EKSTREMITE ÖDEMI ILE BAŞVURAN JUVENIL SKLERODERMA OLGUSU

Gizem Gökçedağ1, Zeynep Topkarcı1, Burçe Can Kuru1, Şerife Gül Karadağ2, Nuray Aktay Ayaz3

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, İstanbul2Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Romatolojisi Kliniği, İstanbul3İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Romatolojisi Bilim Dalı, İstanbul

Skleroderma, çocuklarda nadir olarak görülen ve şiddeti değişkenlik gösteren bir hastalık grubudur. Hastalık lokalize ve sistemik skleroderma olmak üzere iki formda karşımıza çıkar. Sistemik form ciltte fibröz kalınlaşma ve sertleşmeyle karakterizedir ve iç organlarda da fibröz değişikliklere sebep olup morbidite ve mortaliteye yol açabilir.

Altı yaşında erkek hasta yüzünde, ellerinde ve ayaklarında ödem ve ağrı şikayetiyle polikliniğimize getirildi. Eller ve ayaklardaki şişliğin yaklaşık 3 ay önce başladığı ve 1 aydır da el ve ayak parmaklarında ağrı olduğu öğrenildi. Suriye uyruklu olan hastada akraba evliliği öyküsü, özgeçmişinde ve soy geçmişinde özellik yoktu. Dermatolojik muayenesinde hastanın yüzünde (Resim 1), her iki el ve ayağında ödem mevcuttu ve cilt palpasyonla gergin ve sertti (Resim 2). Fizik muayenede el eklem hareketlerinde kısıtlılık mevcuttu (Resim 3). Hastanın yapılan tırnak dibi kapilleroskopik incelemesinde kapiller kaybı ve birkaç alanda dev kapillerler izlendi. Cilt biyopsisinden yapılan histopatolojik incelemede dermiste kollejen liflerinde artış görüldü. Laboratuvar tetkikleri hafif sedimentasyon yüksekliği (13 mm/saat) dışında normaldi. Anti-nükleer antikor (ANA) ve diğer otoantikorları negatif saptandı. Organ tutulumunu saptamak amacıyla çekilen ekokardiyografisi (EKO), akciğer yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisi (HRCT), tüm batın ultrasonografisi ve idrar tetkikleri normal sonuçlandı. Proksimal skleroz ve cilt indürasyonu, sklerodaktili, artrit ve tırnak yatağı kapiller bozukluğu bulunan hastaya juvenil skleroderma tanısı konuldu. Metotreksat 15 mg/hafta ve prednisolon 10 mg/gün başlandı ve iki hafta sonra prednisolon dozu 5 mg/gün’e düşüldü. İki ay sonraki poliklinik kontrolünde hastanın el ve ayaklarındaki ödem ve sklerozda belirgin azalma olduğu görüldü.

Juvenil sklerodermanın lokalize formu çocuklarda daha sık görülen tipidir. Sistemik form çocuklarda nadir görülür ve tüm klinik bulguların ortaya çıkması yıllar sürebilir. Reynould fenomeni, anormal kapilleroskopik değişiklikler ve otoantikor pozitiflikleri çocuklarda sklerodermanın erken bulgularıdır. Bu tip bulguları olan çocuklar sistemik semptomların gelişimi açısından yakından takip edilmelidir. Olgumuzdaki yüz ve ellerde ödem gibi erken dönem bulguları ile gelen hastalarda hastalığın erken dönemde tanınması ve tedavi başlanması hastalığın kontrol altına alınması açısından önemlidir.

Anahtar Kelimeler: çocukluk dönemi, juvenil skleroderma, ödem, sistemik skleroz

Page 41: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

40

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-08

Yazar Talebine Istinaden Geri Çekilmistir.

Page 42: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

41

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-09

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA NADIR BIR ALOPESI NEDENI: LIKEN PLANOPILARIS

Zeynep Topkarcı1, Osman Ezim1, Burçe Can Kuru1, Fatmagül Kuşku Çabuk2

1Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, İstanbul2Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul

Liken planopilaris (LPP), kalıcı saç kaybına neden olabilen, primer lenfositik skatrisyel alopesidir. Tüm çocukluk çağı liken planus (LP) olgularının %0-%6.3’ünde görülür. Saçlı deride kaşıntı, perifoliküler skuam, skatris, saç kaybı en sık klinik bulgulardır; alopesi areatayı taklit eden klinik bulgular da olabilmektedir. Çocuklarda LPP tedavisinde öncelikle topikal tedaviler (topikal steroidler, topikal takrolimus gibi) tercih edilmektedir; gerektiğinde sistemik tedaviler de (sistemik steroid, siklosporin, hidroksiklorokin gibi) kullanılabilir.

Beş yaşında kız hasta, polikliniğimize 6 aydır devam eden saçlı deride kaşıntı, kabuklanma ve saç kaybı şikayeti ile başvurdu. Uzun süredir tinea kapitis tanısı ile sistemik antifungal tedavi almış ancak yanıt alınamamış ve saç kaybı artmıştı. Ek şikayeti olmayan hastanın, özgeçmişinde ve soygeçmişinde herhangi bir özellik yoktu. Hastanın dermatolojik muayenesinde saçlı deride yoğun skuam, bazı alanlarda eritem ve skatrisyel alopesik plaklar; folikül ağızlarında belirginleşme görüldü. Saçlı deri tutulumu dışında dermatolojik muayenede herhangi bir bulgu yoktu. Trikoskopik değerlendirmede peripilar gümüşümsü beyaz renkli skuam, skatrisyel alanlarda folikül ağzı yokluğu, perifoliküler eritemli halo ve bazı alanlarda tutam saç görüldü. Histopatolojik incelemede infundibulum seviyesinde perifoliküler müsinöz fibroplazi varlığı nedeni ile ön planda liken planopilaris düşünüldü. Laboratuar tetkiklerinde herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Hastaya klinik, trikoskopik ve histopatolojik değerlendirme ile liken planopilaris tanısı konuldu. Topikal steroid ve topikal takrolimus pomad başlanan hastada tedavinin birinci ayında eritem ve skuamda gerileme gözlendi.

LPP sıklıkla LP’ in diğer deri bulguları olmadan görüldüğünden, çocukluk çağında saç kaybının sık görülen nedenleri olan alopesi areata ve tinea kapitis ile karıştırılabilir. Trikoskopik inceleme ayırıcı tanıda non-invazif, kolay uygulanabilen yardımcı tanı yöntemidir. LPP de geri dönüşümsüz skar ve saç kaybını engellemek için erken tanı ve tedavi yapılması önemlidir. Saç dökülmesi ile başvuran çocuk hastalarda atipik klinik bulgular ve standart tedavilere direnç olması durumunda LPP den şüphelenilmelidir.

Anahtar Kelimeler: liken planopilaris, çocukluk çağı, skatrisyel alopesi

Page 43: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

42

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-10

MEYERSON NEVUS: BIR OLGU SUNUMU

Esra Kaymaz Karacan1, Hilal Kaya Erdoğan1, Ersoy Acer1, Ayşe Aydan Köse2, Zeynep Nurhan Saraçoğlu1

1Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, Eskişehir2Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı, Eskişehir

GIRIŞ: Meyerson nevus, önceden var olan nevus etrafında gelişen geçici, ekzematöz bir erüpsiyon ile karakterizedir (1). İlk kez 1971 yılında Meyerson tarafından, edinsel nevusleri çevreleyen, topikal kortikosteroid tedavisine rağmen tekrarlayan ve tutulan nevus çevresinde birkaç ay sonra hipopigmentasyon bırakarak gerileyen iki lokalize ekzematöz erüpsiyon olgusu tanımlanmıştır (2). Meyerson nevusu, nevus dışı diğer deri lezyonlarında da görülmesi üzerine Meyerson fenomeni olarak da adlandırılmıştır (1). Meyerson fenomeni ile eş anlamlı olan halo ekzema veya halo dermatit terimleri, halo nevus ve hipo veya depigmentasyon ile çevrili bir nevus olan Sutton’s nevus ile karıştırılmamalıdır (3).

OLGU: On aylık erkek bebek, ailesinin farkettiği bacağındaki kaşıntılı lezyon nedeni ile başvurdu. Nevüsün doğumdan bu yana olduğu, etrafındaki döküntünün 1 aydır var olduğu öğrenildi. Hastanın özgeçmişinde ve soygeçmişinde özellik yoktu. Dermatolojik muayenede alt bacak ön yüzde 5 mm çağında melanositik nevüs ve periferinde ekzematoz, ekskoriye plak ve kserozis saptandı (Resim 1). Dermoskopik inceleme ise merkezde homojen, düzenli ve yer yer globüler kahverengi nevüs etrafinda eritemli, sarı ve hemorajik krutlarin olduğu ekzematize alan izlendi (Resim 2). Hastanın nevüsünün dermoskopi takibi, etrafındaki ekzematize alana ise topikal kortikosteroidli krem önerildi.

SONUÇ: Burada bacakta Meyerson nevüsü olan 10 aylık erkek bebek sunulmaktadır.

KAYNAKLAR

1. Loh J, Kenny P. Meyerson phenomenon. J Cutan Med Surg 2010;14(1):30-32.

2. Meyerson LB. A peculiar papulosquamous eruption involving pigmented nevi. Arch Dermatol 1971;103:510-512.

3. Rolland S, Kokta V,Marcoux D. Meyerson Phenomenon in Children: Observation in Five Cases of Congenital Melanocytic Nevi. Pediatr Dermatol 2009;26(3):292-7.

Anahtar Kelimeler: Meyerson, nevus, halo dermatit

Page 44: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

43

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-11

PASINI VE PIERINI’NIN IDIOPATIK ATROFODERMASI: BIR OLGU SUNUMU

Kübra Yüce Atamulu1, Yücel Tekin2, Mustafa Atasoy1

1Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Kliniği2Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Patoloji Bölümü

Pasini ve Pierini’nin idiopatik atrofoderması, dermal atrofiyle seyreden nadir bir tablodur. Etyolojisi henüz bilinmemekle beraber Borrelia burgdorferi enfeksiyonu ile ilişkili olabileceği öne sürülmüştür. Ailesel olgular bildirilmiş fakat genetik ilişki net olarak ortaya koyulamamıştır. Pasini ve Pierini’nin idiopatik atrofodermasının, lokalize skleroderma spektrumunda bir tablo olduğu görüşü hakimdir. Hastalık çoğunlukla adölesan ve genç erişkin kadınlarda görülür. Konjenital olgular da bildirilmiştir. En sık tutulum yeri gövdedir, proksimal ekstremite, el ve ayaklar nadiren tutulur. Tek veya multiple olabilen, genellikle hiperpigmente, keskin sınırlı, deprese, atrofik plaklar görülür. Palpasyonla skleroz ve endurasyon saptanmaz. Asemptomatik olabileceği gibi ağrı, kaşıntı ve parestezi eşlik edebilir. Lezyonda inflamasyon belirtilerinin olmaması karakteristik bir bulgudur. Histopatolojisinde epidermis sıklıkla normaldir, Dermal doku hacminde azalma, orta ve retiküler dermiste kollajen demetlerde hafif kalınlaşma görülür. Elastik lif kaybı gözlenebilir. Hastalığın seyri çok yavaş olup, spontan gerileme beklenmez.

Kliniğimize 13 yaşında kız hasta bir aydır farkettiği sırtta leke şikayeti ile başvurdu. Fizik muayenesinde sırt orta hatta 15x5 cm çapında, atrofik, deprese, keskin sınırlı, hiperpigmente plak gözlendi (Figür 1). Palpasyonla endurasyon saptanmadı. Özgeçmiş ve soygeçmişte özellik yoktu. Rutin laboratuvar bulguları ve kollajen doku markerları normaldi. Borrelia burgdorferi enfeksiyonuna yönelik IgM ve IgG antikorları negatif olarak sonuçlandı. Hastadan subkutan dokuyu da içerek şekilde eliptik biyopsi alındı. Histopatolojik incelemede epidermis normal yapıda, dermisde kollajende kabalaşma, elastik liflerde dejenerasyon ve fokal bir alanda elastik lif kaybı izlendi. Yüzeyel subkutan dokuda yağ doku kaybı ve kollajen artışı görüldü (Figür 2,3). Bu bulgular eşliğinde hastaya Pasini ve Pierini’nin idiopatik atrofoderması tanısı koyuldu.

Bu olgu ile nadir görülen bir hastalık olan Pasini ve Pierini’nin idiopatik atrofodermasının kliniğini ve histopatolojisini gözden geçirmeyi amaçladık.

Anahtar Kelimeler: Adölesan, Lokalize Skleroderma, Pasini ve Pierini’nin İdiopatik Atrofoderması

Page 45: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

44

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-12

JUVENIL KSANTOGRANÜLOM: 3 OLGU VE 3 YILLIK IZLEM

Umut Yıldırım1, Filiz Cebeci Kahraman1, Şeyma Özkanlı2, Tülay Zenginkinet2

1İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul2İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul

GIRIŞ: Juvenil ksantogranülom (JKG), bebek ve çocuklarda ortaya çıkan, nadir görülen bir Non-Langerhans hücreli histiyositozdur (Non-LHH). Non-LHH’ların en sık görülen formu olup, etyolojisi bilinmemektedir. Deride sıklıkla tek ya da multipl papülonodüler lezyonlarla karakterizedir. Sistemik tutulum oldukça nadirdir. Genellikle sarı-kırmızımsı papülonoduller şeklindedir. Prognozu iyidir ve lezyonlar çoğunlukla kendiliğinden iyileşme gösterir. Burada JKG tanısı alan 3 olguya ait 3 yıllık izlem bildirilmektedir.

OLGULAR:Olgu 1; 4 yaşında, kız çocuğu, 1 yıldır belinde sebat eden, 0.5 cm çapında sarı-turuncu papüler lezyon ile başvurdu (resim 1). Histopatolojik değerlendirmede; atrofik epidermis altında sınırları net olarak seçilemeyen, multinükleer dev hücreleri de içeren, yoğun infiltrasyon saptandı (resim 1b). İçerisinde CD 68 (+) histiyositler ile Touton dev hücreleri izlendi (resim 1c). Lezyonları oluşturan hücrelerin CD1a ile boyanmadığı görüldü (resim 1d). Az sayıda hücrede S-100 ile pozitif; lezyonu oluşturan histiositlerde negatif immunreaktivite görüldü. Sistemik organ tutulumu taramalarında herhangi bir patoloji saptanmadı. Yıllık takip edilen hastanın vücudunda herhangi yeni lezyon ve lezyon yakınında nüks gözlenmedi (resim 1e).

Olgu 2; 10 aylık, erkek çocuk, 2 aydır saçlı deri ve yüz bölgesinde sebat eden, 0.5 cm çapında sarı-pembemsi 2 adet papüler lezyon ile başvurdu (resim 2). Histopatolojik değerlendirme JKG ile uyumludu (resim 2a,b). Sistemik organ tutulumu taramalarında herhangi bir patoloji saptanmadı. Yıllık takip edilen hastanın vücudunda herhangi yeni lezyon ve lezyon yakınında nüks gözlenmedi (resim 2c). Kaş üzerindeki lezyonu ise 2 yılın sonunda spontan geriledi.

Olgu 3; 2 yaşında kız çocuğu, 5 aydır sağ temporal bölgede sebat eden, 0.4 cm çapında sarı renkli papüler lezyon ile başvurdu (resim 3). Histopatolojik değerlendirme JKG ile uyumludu (resim 3a). Yıllık takip edilen hastanın vücudunda herhangi yeni lezyon ve lezyon yakınında nüks gözlenmedi.

TARTIŞMA: Jüvenil ksantogranülom bir neoplazmdan çok, kendiliğinden gerileyen proliferatif bir süreçtir. Kesin olmamakla birlikte histiyositlerin bilinmeyen bir uyarana karşı reaktif yanıtı olarak kabul edilmektedir. Çok sayıda deri lezyonu olanlarda özellikle sistemik tutulum açısından araştırmak gereklidir. JKG’lu hastalarda nörofibromatozis 1 (NF1) birlikteliği olabileceği ve bu durumda jüvenil miyelomonositik lösemi gelişme riskinin JKG’lu olmayan NF1’li hastalardan 20-30 kat daha fazla olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle bu hastalarda başta “cafe au lait” makülleri olmak üzere diğer NF1 bulgularının varlığı araştırılmalıdır. Soliter lezyonların ise spitz nevüsten ayırıcı tanıları mutlaka yapılmalı; kendilğinden iyileşme eğilimleri olduğundan, çocuklardaki özellikle soliter, sarı-turuncu papülonodüler lezyonlara cerrahi yaklaşımda aceleci davranılmamalıdır.

Anahtar Kelimeler: Juvenil, ksantogranülom, soliter papül

Page 46: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

45

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-13

BROWN SENDROMUNUN EŞLIK ETTIĞI ROTHMUND THOMSON OLGUSU

Dilara İlhan1, Duygu Erdil1, İrem Kalay2, Utku Demir3, Ayşe Esra Koku Aksu1

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği2Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Genetik Kliniği3Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Kliniği GIRIŞ-AMAÇ: Rothmund Thomson Sendromu (RTS) poikiloderma, boy kısalığı, juvenil katarakt, iskelet anomalileri, radyal ışın defektleri, prematür yaşlanma, kansere yatkınlık ile karakterize bir genodermatozdur. Literatürde 500’den az vaka bulunmakta olup tanıda önemli olan bulgu yüzden başlayıp ekstremitelere yayılan gövdelerin korunduğu eritem ve takibinde ilk yılda gelişen poikilodermadır. Kronik fazda aylar veya yıllar içerisinde retiküler hiper-hipopigmentasyon, telenjiektaziler ve punktat atrofi alanları gelişip yaşam boyu mevcut lezyonlar devam eder. Atipik döküntü varlığında seyrek saç, kirpik, kaş varlığı, simetrik boy kısalığı, gastrointestinal bulgular, diş, tırnak anomalileri, özellikle palmar bölgelerde hiperkeratoz tanıda yardımcı olur.OLGU: Altı yaşında kız hasta tarafımıza 7 aylıktan itibaren devam eden yüz, kulak ve ellerde döküntü, boy kısalığı ve saçlarda yavaş uzama şikayeti ile başvurdu. Hasta son 1 yıldır gözlerde kayma şikayeti nedeniyle başvurduğu göz hastalıklarında Brown Sendromu nedeniyle takipliydi. Soygeçmişinde annede FMF dışında özellik olmayıp, ebeveynler arasında akraba evliliği yoktu. Hastamızın dermatolojik muayenesinde bilateral malar bölge, burun dorsumu, kulak heliksleri ve el dorsumlarında retiküler görünümde hiperpigmente yamalar, yer yer punktat atrofi alanları ve telenjiektaziler mevcuttu. El dorsumunda bir adet hiperkeratozik papülü vardı. Ayırıcı tanı açısından istenen hemogramda özellik saptanmadı. Rothmund Thomson ön tanısıyla istenen tıbbi genetik konsultasyonunda olguda RECQL4 geni c.2059-2A>G splice_acceptor_-2 varyantı homozigot olarak gözlendi. Mevcut klinik ve laboratuar bulgular ile hastamıza Rothmund Thomson sendromu tanısı konuldu. Strabismus ve olası eşlik edebilecek diğer anomaliler açısından göz hastalıklarına yönlendirildi. İskelet anomalileri ve osteosarkom açısından ortopedi izlemi ve olası kutanöz maligniteler açısından dermatoloji yıllık takibine alındı.

SONUÇ: Rothmund Thomson sendromu poikiloderma ile karakterize olan ve tipik deri tutulumu nedeniyle tanıda dermatolojinin önemli rol oynadığı bir genodermatozdur. Göz tutulumu sıklıkla juvenil katarakt şeklinde olmakla beraber strabismus daha nadir olarak bildirilmiştir. Brown sendromu, addüksiyonda elevasyon kısıtlılığı ve pozitif traksiyon testi ile karakterize olan oldukça nadir gözlenen bir strabismus alt türüdür. Olgumuz ilk kez bu birlikteliğin bildirilmesi ve poikiloderma ayırıcı tanısında Rothmund Thomson’ın önemini vurgulamak için sunulmuştur.

REFERANSLAR:1. Denis D, Lebranchu P, Beylerian M. Syndrome de Brown [Brown’s syndrome]. J Fr Ophtalmol. 2019 Feb;42(2):189-197. French.

doi: 10.1016/j.jfo.2018.06.012. Epub 2019 Jan 31. PMID: 30711379.2. Larizza L, Roversi G, Volpi L. Rothmund-Thomson syndrome. Orphanet J Rare Dis. 2010;5:2. Published 2010 Jan 29.

doi:10.1186/1750-1172-5-2

Anahtar Kelimeler: Rothmund Thomson, poikiloderma, genodermatoz, Brown sendromu, strabismus

Page 47: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

46

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-14

BENIGN SEFALIK HISTIYOSITOZU TAKLIT EDEN INDETERMINE HÜCRELI HISTIYOSITOZ

Zeynep Arslan1, Umut Mert Yıldırım1, Vefa Aslı Erdemir1, Cem Leblebici2

1Medeniyet Üniversitesi, İstanbul Göztepe Prof Dr Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı2S.B.Ü. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Anabilim Dalı

İndetermine hücreli histiyositoz (İHH) immunofenotipik olarak Langerhans hücreleri ve makrofajların ortak özelliklerini taşıyan nadir bir hastalıktır. Bildirilen vakaların çoğunda gövde ve ekstremitelerde 1 cm›den küçük sert kırmızı-kahverengi papüllerle belirmişken olgumuzda yüz tutulumu ile başlamış ve klinik olarak başlangıçta benign sefalik histiyositozu düşündürmüştür.

OLGU: Sekiz yaşında erkek hasta 1 yıldır mevcut olan, yüzden başlayıp gövde ve üst ekstremitelere yayılan döküntü nedeniyle başvurdu. Bilinen ek hastalığı yoktu, aile anemnezinde akraba evliliği olduğu ve annede tip 2 diyabet dışında bir özellik olmadığı öğrenildi. Dermatolojik muayenesinde yüzde bilateral malar ve preauriküler bölgede, ön kol fleksör ve ekstansör yüzlerde, sırtta, bacak ön yüzde boyutları 3-10 mm arasında değişen, çok sayıda, dağınık yerleşimli, bazıları kırmızı bazıları sarımtırak renkte, eritemli sert papüler lezyonlar izlendi (Resim 1). Mukoza ve deri ekleri doğaldı. Hastanın sistemik muayenesinde ve laboratuvar tetkiklerinde özellik yoktu. Yanaktaki eritemli papüler lezyondan histopatoloji için punch ile alınan doku lam üzerinde gezdirilerek Tzanck yayma (Resim 2) yapıldı; hiperselülarite, küme şeklinde lenfosit ve histiyositler görüldü. Histopatolojik incelemede yüzeyel ve derin dermisi tamamen dolduran difüz dağılım gösteren kalın kollajen lifleri ile zeminde lenfositik hücre infiltrasyonunun eşlik ettiği yoğun histiositik hücre infiltrasyonu, histiosit çekirdeklerinde yer yer düzensizlik ve seyrek oluk (Groove) varlığı, sitoplazmalarda geniş eozinofilik görünümü izlendi (Resim 3). İmmünhistokimyasal olarak S100 (+) CD1a (+) Langerin (-)(Resim 4a,b,c) olarak boyandı. Hastaya klinik, histopatolojik ve immünhistokimyasal bulgular ışığında indetermine hücreli histiyositoz tanısı kondu. Kafa, akciğer ve tüm vücut grafileri, LAP açısından yapılan yüzeyel doku USG ve batın ultrasonunda patoloji saptanmadı. Hasta çocuk hematoloji ve endokrinolojiye yönlendirildi, çocuk hematoloji kemik iliği incelemesine gerek görmedi, hastayı takibe aldı. Deri lezyonları için yakın zamanda darband-UVB tedavisi başlandı.

TARTIŞMA: İHH erişkin ve çocuklarda görülebilen, klinik olarak genellikle kendini sınırlayabilen ancak nadiren fatal seyirli agresif formun da gözlenebildiği nadir bir antitedir. İmmunhistokimyasal olarak hücreler CD1a, S-100 gibi Langerhans hücrelerinin özelliklerini taşır ancak Birbeck granülleri yoktur (Langerin negatif) ve bazı makrofaj belirteçlerini eksprese eder. Yaygın ve lokalize formları bildirilmiştir; lokalize formda 1 cm çaplı tek lezyon mevcutken yaygın formda gövde ve ekstremiteleri tutan çok sayıda sert kırmızı-kahverengi papüller görülür. Ayırıcı tanıda generalize erüptif histiyositoma, juvenil ksantogranüloma ve benign sefalik histiyositoz bulunur. Birçok olguda hastalık kendini sınırlayıp zamanla regresyon gözlenirken nadiren iç organ tutulumu ve fatal seyir bildirilmiştir. Tedavide fototerapi ve 2-klorodeoksiadenozin, talidomid, agresif olgularda sistemik kemoterapiden (MTX, siklofosfamid gibi) fayda görüldüğü bildirilmiştir. İç organ tutulumu ve lösemi gelişebileceğinden olguların hepsinde dikkatli takip önerilir.

Anahtar Kelimeler: indetermine, histiositoz, tzanck

Page 48: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

47

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-15

DIFFÜZ NEONATAL HEMANJIYOMATOZIS OLGUSU

Hüseyin Emre Korkmaz, Nurgül Bayram, Burçe Can Kuru, Zeynep Topkarcı

Bakırköy Dr Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul

GIRIŞ: Neonatal hemanjiomlar, iyi prognoz gösteren, bebeklik döneminin en yaygın vasküler tümörleridir. Bunun aksine diffüz neonatal hemanjiomatozis (DNH), deri ile birlikte visseral organlarda da hemanjiomlarla karakterize, tedavi edilmediğinde ciddi morbidite ve mortaliteye sebep olabilen nadir görülen bir hastalıktır.

OLGU: Olgu 3 aylık kız hasta, doğumdan beri olan tüm vücutta yaygın kırmızı renkte kabarık lezyonlar şikayeti ile ailesi tarafından polikliniğe getirildi. Özgeçmişi sorgulandığında 38. gestasyonel haftada, 3400 gram ağırlığında, normal vajinal yolla doğduğu öğrenildi. Umblikal herni dışında bilinen ek hastalık öyküsü yoktu. Dermatolojik muayenesinde başlıca palmoplantar ve gluteal bölge olmak üzere tüm vücutta yaygın multipl hemanjiomlar izlendi (Resim 1) ve ön planda diffüz neonatal hemanjiomatozis düşünüldü. Hasta, çocuk nöroloji ve çocuk kardiyoloji kliniklerine danışıldı, yapılan muayanelerde patolojik durum saptanmadı. Sistemik tutulum açısından batın ultrasonu, ekokardiyografi, transfontanel ultrason, tam kan sayımı, rutin biyokimya ve tam idrar tetkiki istendi. Hastanın kan, idrar ve görüntüleme tetkiklerinde anormal bulgu izlenmedi. Hasta aralıklı fizik muayene amaçlı kontrole çağırıldı.

TARTIŞMA: Multipl hemanjiomlar ile başvuran hastalarda, sistemik tutulumdan şüphelenmek için ne kadar sayıda kütanöz hemanjiom olması gerektiği ile ilgili görüş birliği hala olmamakla birlikte 5 ya da daha çok hemanjiom bulunması halinde sistemik tutulum değerlendirilmesi sıklıkla önerilmektedir. Bununla birlikte visseral hemanjiomların kütanöz hemanjiomlar olmaksızın da görülebileceği unutulmamalıdır. Kütanöz ve hepatik hemanjiomların tanısı en erken gebeliğin 32. haftasında prenatal ultrason ile konulabilir. Visseral lezyonlar en sık karaciğerde olmak üzere merkezi sinir sistemi, intestinal sistem ve pulmoner sistemde de görülebilir. Karaciğerde arteriyovenöz şant ve fistüller, kraniyal ve intestinal kanamalar, yüksek debili kalp yetmezliği ve oküler anomaliler başlıca mortalite ve morbidite sebepleri arasındadır. Damar proliferasyonunu inhibe etmek amacıyla tedavide kortikosteroidler ve beta blokerler kullanılmaktadır. Yüksek doz sistemik kortikosteroidden fayda görmeyen hastalarda interferon (IFN) alfa-2a, cerrahi prosedürler, siklofosfamid ve vinkristin de önerilmektedir. Biz de olgumuzda sistemik tutulum saptamadığımız ve morbiditeye sebep olmadığı için tedavisiz takip planladık.

SONUÇ: Sonuç olarak multipl hemanjiomlarla başvuran bebeklerde neonatal diffüz hemanjiomatozis aklımıza gelmeli; sistemik tutulum açısından hastaları detaylı değerlendirmeli ve sebep olabilecek riskler açısından dikkatli olmalıyız.

Anahtar Kelimeler: diffüz, hemanjiom, kütanöz, neonatal, visseral

Page 49: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

48

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-16

AYNI TARAFLI GELIŞIMSEL KALÇA DISPLAZISI EŞLIK EDEN BIR DEV KONJENITAL MELANOSITIK NEVÜS OLGUSU

Meryem Aktaş, Özlem Akın Çakıcı, Ayşe Deniz Yücelten

Marmara Üniversitesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul GIRIŞ: Konjenital melanositik nevüsler(KMN) doğumda veya hayatın ilk aylarında farkedilen benign melanositik proliferasyonlardır.Genellikle ‘hesaplanan erişkin nevüs büyüklüğü’ne göre sınıflandırılır ve öngörülen büyüklüğü 40 cm’den büyük olanlar dev konjenital melanositik nevüs (DKMN) olarak adlandırılır. Değişken renk, şekil ve yüzey özellikleri gösteren KMN’ler kozmetik sonuçları dışında ağrı, kaşıntı gibi semptomlara neden olabilmekte, hasta ve ailesinde ciddi psikolojik yüke neden olabilmektedir. Burada gelişimsel kalça displazisinin(GKD) eşlik ettiği bir DKMN olgusu çok nadir bir birliktelik olması nedeniyle sunulmaktadır.

OLGU: 5 aylık kız bebek tarafımıza sağ alt ektremite ve gluteal bölgeyi saran, koyu pigmente lezyonu nedeniyle yönlendirildi. Hikayesinde, 28 yaş anneden preeklamsi nedeniyle 33. gestasyonel haftada sezaryen doğumla dünyaya geldiği, yenidoğan sarılığı nedeniyle fototerapi aldığı öğrenildi. Anne-baba akrabalığı, bilinen ek hastalığı yoktu. Birinci ay GKD taramasında çocuk doktoru tarafından gluteal kıvrımlarda asimetri, bacaklarda boy farkı ve sağ dizde ekstansiyon kısıtlılığı saptanmıştı. Bu açından yapılan sonraki kontrolünde GKD açısından patoloji saptanmamış ancak dizde fleksiyon kontraktürü ve bacak boyu farklılığı nedeni ile sağ dize ortez kullanımı başlanmıştı. Dermatolojik muayenesinde sağ ayak proksimal yarımından sağ lumbar bölgeye kadar devamlılık gösteren, pubis sağ laterali ve sol glutea medialine uzanan koyu kahverengi, yassı lezyonu mevcuttu. Sol el, sol bacak, yüz ve gövde üst yarımında dağılan 11 adet satellit lezyon eşlik etmekteydi. Sağ uyluğun sola göre daha hipertrofik ve sağ bacağın 2 cm kısa olduğu saptandı.

Nörolojik semptomu olmayan hastada, nörokütanöz melanozis açısından yapılan nöraksiyal MR görüntülemede patolojik bulgu saptanmadı.

Hastanın 1 yaşındaki kontrol muayenesinde fizik tedavi ve rehabilitasyon (FTR) bölümü tarafından GKD tanısı konularak pavlik bandaj uygulaması ile takibe alındı.

Dermatoloji, FTR ve ortopedi bölümleri tarafından multidisipliner yaklaşımla takibi devam eden, 3 yıllık dermatoloji takibinde şüpheli lezyonu olmayan hastada pavlik bandaj tedavisine yeterli yanıt alınamadığından ortopedi tarafından cerrahi girişim planlandı.

Tartışma ve Sonuç: Nörokütanöz melanozis ve malign melanom KMN’lerle birliktelik gösteren en önemli iki durumdur. Malign melanom riski küçük/orta KMN’lerde %1’in altındayken DKMN’lerde %5-15 olarak bildirilmiştir. Nörokütanöz melanozis, beyin parankimi ve leptomeninkslerde benign veya malign melanosit proliferasyonu olarak tanımlanmakta olup büyük KMN olgularında sıklığı %12 olarak bildirilmiştir. Her iki asosiasyonun riski de DKMN‘lerde artmıştır. Literatürde, bilateral GKD’nin eşlik ettiği, gluteal alanlar ve sol uyluk dahil vücudunun %70’ini kaplayan bir DKMN olgusu bildirilmiştir. Olgumuz, GKD‘nin tek ve KMN ile aynı taraflı olması, hipertrofi eşlik etmesi yönleriyle literatürdeki olgudan farklıdır. DKMN ve GKD arasındaki ilişkiyi ve prediktif faktörleri saptamak için geniş kapsamlı çalışmalar gerekmekle birlikte pelvik kuşağı etkileyen DKMN’ler GKD yönünden risk faktörü olabilir, hastaların bu açıdan muayenelerinin ihmal edilmemesi gerekir.Anahtar Kelimeler: gelişimsel kalça displazisi, konjenital, melanositik nevüs

Page 50: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

49

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-17

ORAL MUKOZA TUTULUMU EŞLIK EDEN NEONATAL BAŞLANGIÇLI LANGERHANS HÜCRELI HISTIYOSITOZ

Zeynep Topkarcı1, Elif Nur Özler1, Süheyla Ocak2, Damlanur Sakız3

1Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, İstanbul2İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Hematoloji ve Onkolojisi, İstanbul3Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul

Langerhans hücreli histiyositoz (LHH), etyopatogenezi bilinmeyen anormal histiyosit proliferasyonu sonucu gelişen, nadir görülen bir hastalık grubudur. Hastalık yenidoğan döneminden geç yaşlara kadar herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir. Büyük çocuklarda genellikle kemik tutulumu ile lokal şişlik, ağrı ve fonksiyon bozukluğunun eşlik ettiği lokalize form görülürken, iki yaş altı çocuklarda ise, organ disfonksiyonunun da eşlik ettiği sistemik tutulum görülmektedir. Oral mukozal tutulum ise oldukça nadirdir ve genellikle alttaki kemik doku tutulumu ile ilişkilidir.

Dokuz aylık kız bebek polikliniğimize vücutta gerilemeyen kızarıklıklar ve ağızda yara şikayeti ile getirildi. Hikayesinde, doğumda yüzde ve gövdede papüloveziküler lezyonlar, saçlı deride konak benzeri lezyonlar ve oral mukozada üst diş etinde ülser olduğu; deri lezyonlarının zamanla artış gösterdiği, alerjik ekzema ön tanısı ile çeşitli tetkikler yapılıp, topikal tedaviler verildiği, yakın zamanda da dış merkezde molloskum tanısı ile kriyoterapi uygulandığı öğrenildi. Dermatolojik muayenesinde; saçlı deride özellikle temporal bölgede daha yoğun ve kalın sarımsı skuamlar; boyun ve aksillada eritem; gövdede ön ve ağırlıklı arka yüzde eritemli,basmakla solmayan papüler lezyonlar, kriyoterapi sonrası oluşan atrofik skatrisler; inguinal alanda eritem, yer yer erode alanlar; oral mukozada üst diş etinde ülsere alan görüldü. Beslenme güçlüğü olan hastada kilo ve boy persantili yaşıtlarına göre oldukça düşüktü. Rutin hemogram ve biyokimyasında özellik saptanmadı. Deri lezyonlarından yapılan biyopsinin histopatolojik incelemesinde görülen histiyosit benzeri atipik hücrelerde CD1a yaygın kuvvetli, CD68 odaksal zayıf pozitif saptandı ve Langerhans Hücreli Histiyositoz ile uyumlu bulundu. Hastaya klinik ve histopatolojik bulgularla Langerhans Hücreli Histiyositoz tanısı konuldu. Çocuk Hematoloji Kliniği’nde sistemik taramaları yapılan hastada, maksilla dışında tutulum görülmedi. Sistemik kemoterapi ile oral ülser ve deri lezyonlarında gerileme oldu.

Neonatal dönemdeki papüloveziküler lezyonlarda, iyileşmeyen bez dermatitlerinde, oral mukozal ülserasyonlarda LHH akla gelmelidir. LHH da oral mukoza tutulumu gingiva hiperplazisi ve oral mukoza ülserasyonu ile prezente olabilir. Mukozal ülserasyonlar genelde altta yatan kemik lezyonu ile ilişkilidir. Burada neonatal dönemde mukozal ülserasyon ve deri döküntüsüyle başlayan Langerhans hücreli histiositoz tanılı hasta sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Langerhans hücreli histiyositoz, oral ülser, neonatal dönem

Page 51: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

50

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-18

YENIDOĞANDA SANTRAL KATETER KULLANIMINA BAĞLI GELIŞEN LIVEDO RACEMOSA: OLGU SUNUMU

Tuğba Barsan Kaya1, Damla Güneş1, Özge Aydemir1, Hilal Kaya Erdoğan2

1Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Neonatoloji Bilim Dalı, Eskişehir2Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Eskişehir

GIRIŞ: Livedo racemosa (LRC) sınırları belirsiz, kırmızı-mavi, mor renkli, ağ görünümlü, gövde ve ekstremitelerde yaygın, büyük lezyonlardır. Uzamış vazospazm, tromboz, hipervizkoziteye bağlı olarak gelişebilir. Sneddon’s sendromu, antifosfolipit sendromu, tromboangiitis obliterans, polisitemi vera, poliartrit, romatizmal bozukluklar ve pankreatit LRC’nin en sık nedenleridir. Son yıllarda, literatürde hidrofilik kateterlerin neden olduğu polimer embolizasyonu ile ilişkili LRC hakkında artan sayıda yayınlar mevcuttur. Burada LRC gelişen ve santral kateteri olan bir yenidoğan olgusu sunduk.

OLGU: Antenatal dönemde kompleks kardiyak anomali (hipoplastik sağ ventrikül, hipoplastik pulmoner arter, büyük arter transpozisyonu, tek ventrikül fizyolojisi) ve hiperekojen bağırsak tanıları ile izlenen ve 38. gestasyon haftasında fetal distres nedenli acil sezaryen ile doğan erkek bebek yenidoğan yoğun bakım ünitesinde alındı. Kardiyak anomalileri ekokardiyografi ile doğrulanan hasta postnatal 2. günde batın distansiyonu nedeniyle opere edildi. Mekonyum ileusu saptanan hastaya, parenteral besleneceğinden, internal juguler vene santral kateter takıldı. Postnatal 8. günde üst ekstremite, gövde ve yüzde livedoid döküntüleri gelişmesi üzerine yapılan laboratuvar incelemesi d-dimer yüksekliği dışında normaldi ve ekokardiyografik değerlendirmede kateter ucu uygun yerdeydi, trobüs saptanmadı (Figür-1). Santral kateter çekildi, sonraki 1 hafta içinde lezyonların solarak kaybolduğu görüldü (Figür-2).

SONUÇ: Santral kateterizasyon yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde en sık uygulanan invaziv işlemdir. İntravenöz girişim sayısı azaltması, tedavi, monitorizasyon, kan örneklemesi, parenteral beslenme için kullanılması gibi pek çok avantajı olmasına rağmen gelişebilecek komplikasyonlar açısından yakın izlem gerektirmektedir. Son yıllarda biopsi örnekleri ve otopsi dokularından kateterin yapısında bulunan polimerin beyin, böbrekler, akciğerler, kalp, deri, kolon ve ince bağırsak gibi çeşitli dokulara embolizasyonu artan sıklıkta bildirilmeye başlanmıştır. Olgumuzda LRC’nin kateter ilişkili polimer embolizasyonuna bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bu yazıdaki en önemli kısıtlılık histopatolojik incelemenin olmamasıdır. Santral kateterler yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde rutin olarak kullanılmaktadır. Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen, santral kateteri olan yenidoğanlarda ciltte ani başlangıçlı livedoid görünüm olması halinde polimer embolizasyonun akla gelmesi gerektiğinin ve kesin tanının histopatolojik inceleme olduğunun vurgulanması amacıyla olgu sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: livedo racemosa, polimerik embolizasyon, santral kateter, yenidoğan

Page 52: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

51

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-19

AYNI LOKALIZASYON IKI FARKLI KITLE; PEDIATRIK BENIGN KUTANÖZ TÜMÖRLER

Taha Yiğit Başar1, Zeynep Topkarcı1, Damlanur Sakız2, Fatmagül Kuşku Çabuk2, Tuğba Feryal Yıldız Değer3

1Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, İstanbul2Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul3Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Plastik Cerrahi Kliniği, İstanbul

Pediatrik popülasyonda görülen deri tümörleri sıklıkla benign, kendiliğinden gerileyebilen tümörler olmasına karşın daha az da olsa malign tümörler de görülebilmektedir. Burada farklı yaş grubunda, aynı lokalizasyonda yerleşmiş, iki büyük benign tümöral lezyon ve yaklaşım sunulmaktadır.

İlk olgumuz 5 aylık kız bebek; Çocuk Enfeksiyon Kliniği’nden konsülte edildi. BCG aşısından 3 gün sonra fark edilen, başlangıçta küçük kırmızı kabarıklık şeklinde olan lezyon zamanla büyümüş. Dermatolojik muayenede sol kol üst fleksor bölgede, tabanı oldukça geniş, deriye infiltre, etrafı eritemli, ortası sarı ve tabana göre daha yumuşak, 2 x 1,5 x 1 cm boyutunda tümöral lezyon mevcuttu. Yüzeyel USG de yuvarlak düzgün konturlu hipoekoik solid lezyon olarak görüntülendi. Histopatolojik incelemede dermiste histiyositlerden zengin yer yer lenfositlerin ve eozinofil lökositlerin de bulunduğu hafif nodüler paternde infiltrasyon tesbit edildi; CD68 difüz pozitif, CD1A negatif, S100 negatif bulundu. Klinik ve histopatolojik olarak Juvenil Ksantogranülom tanısı konuldu. Sistemik tutulum açısından yapılan tetkiklerde patoloji saptanmadı. Klinik takibe alındı.

İkinci olgumuz 13 yaşında kız hasta; sol kol üst ekstansör yüzde, 2 yıldır olan, ekzofitik noduler eritemli, palpasyonla orta sertlikte lezyon mevcuttu; bu lezyonun üzerinde, sağ kolda ve sol kulak arkasında deri altı sert noduler-plak benzeri lezyonlar mevcuttu. Hastanın hikayesinde 2 yaşındayken sağ inguinalden de benzer lezyon alındığı öğrenildi. Bilinen ek bir hastalığı ya da şikayeti olmayan hastanın annesinde de benzer lezyonlar mevcuttu; anne babası ikinci dereceden akraba idi. Yüzeyel ultrasonografide; 2,5X1,5X1 cm boyutlarında, heterojen hiperindens, içerisinde hipoindens alanların olduğu lezyon izlendi. Lezyonun periferinde minimal kontrastlanma mevcuttu. Vasküler anomali düşünülmedi. Ayrıca bu lezyonun üst kesiminde 7 mm ve bel kısmında 6 mm boyutunda, sağ omuzda ve yanakta kalsifiye cilt cilt-altı lezyonlar izlendi. Koldaki lezyonun total eksizyonel biyopsisi sonucunda; deri altında 1 cm çapında keratinöz materyali bulunan kalsifiye kist izlendi ve pilomatriksoma ile uyumlu bulundu. Multiple pilomatriksoma eşlik edebilecek sendromlar açısından hasta ve annesinde yapılan tetkiklerde ek patoloji saptanmadı; genetik inceleme yapılamadı. Klinik takibe alındı.

Çocukluk çağında deride büyük kitlesel lezyonlarla başvuran hastalarda benign tümörler, özellikle de juvenil ksantogranülom ve pilomatriksoma ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Klinik ve radyolojik inceleme sonrası histopatolojik inceleme kesin tanı için yeterli olabilmektedir. Multiple lezyonlarda eşlik edebilecek ek hastalıklar ve sendromlar açısından tarama yapılmalı, herhangi bir bulgu saptanmasa da klinik takibe devam edilmelidir. Juvenil ksantogranülom genellikle kendiliğinden gerilediğinden cerrahi eksizyon gerekli değildir ancak olgumuzdaki gibi dev boyutta sayılabilecek pilomatriksoma lezyonlarında nadiren de olsa malign dönüşüm olabileceği ve kozmetik olarak da rahatsızlık verebileceği için total cerrahi eksizyon tercih edilebilir.

Anahtar Kelimeler: juvenil ksantogranülom, pilomatriksoma, çocukluk çağı

Page 53: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

52

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-20

Yazar Talebine Istinaden Geri Çekilmistir.

Page 54: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

53

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-21

NADIR GÖRÜLEN BIR OLGU: DEV KONJENITAL MELANOSITIK NEVÜS

Güven Kaya1, Ömer Güneş2, Ferhat Çekmez3, Ercan Çalışkan1

1Gülhane Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Ankara2Gülhane Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara3Acıbadem Altunizade Hastanesi, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi, İstanbul Konjenital melanositik nevüs melanositlerden köken alır. Genellikle doğumdan sonra görülmekte ve sıklıkla dermiste bulunup subkutan dokuya nadir yayılır. Büyüklüklerine göre sınıflandırılır. Büyük melanositik nevus 20 cm’den büyük veya vücut yüzeyinin >%5, koyu renkli ve yoğun melanosit içermektedir. Büyük melanositik nevus malignite potansiyeli daha fazladır. Malignite potansiyeli taşıyan doğum sonrası saptanan saçlı deride ve gluteal bölgesinde dev büyüklükte nevüsleri olan bir yenidoğan sunmaktayız.

GIRIŞ: Konjenital melanositik nevüs, konjenital saçlı nevüs olarak da bilinir ve ciltten kabarık pigmente lezyon olarak görülür. 1/20.000 doğumda bir ve en sık gövdenin arka bölümlerinde görülmektedir. Baş veya ekstremitelerde de görülebilmektedir. Bunlar özel bir öneme sahip oldukları bilinmekte olup leptomeningeal melanositoz (nörokutanöz melanositozis) ile ilişkili olabilmekte ve malign melanom gelişimine yatkınlık mevcuttur. Özellikle multipl satellit melanositik nevüs (>20 lezyon) varlığında leptomeningeal tutulum daha sık olmaktadır. Büyüklüklerine göre küçük (<1,5 cm), orta (1,5 cm-19,5 cm), büyük veya dev (>20 cm) olarak sınıflandırılır. Malignite potansiyeli küçük ve orta boy nevüslere göre daha fazladır. Konjenital nevüslerin % 50’si saçlı nevüs şeklinde olmaktadır. Doğumda sadece %1’i görülür ve %5‘inden azı birden çok sayıda olmaktadır. Erkek ve kızlarda eşit oranda görülür. Hastaların doktora başvuru nedenleri melanoma riskinden ziyade estetik kaygılardır. İzleminin ilk 5 yılda 6 ayda bir, sonrasında 12 ayda bir dermatolog tarafından yapılması önerilmektedir.

OLGU SUNUMU: 31 yaşında annenin 2. gebeliğinden 2. yaşayan 39 hafta 3600 gram ağırlığında normal vajinal yolla doğan 1 günlük erkek bebek. Ağırlık:3400 gram, boy:50 cm, baş çevresi:36,5 cm. Doğum sonrası yapılan fizik muayenesinde saçlı deride en büyüğü yaklaşık 3x2cm boyutlarında 3 adet, ensesinde 4x2 cm boyutunda bir adet, lumbosakral bölgede 4x5 cm olan multipl nevüsler mevcuttu. Ek olarak vücutta yaygın satellit nevüsler mevcuttu. Yapılan sistem muayenesinde ek anomali izlenmedi. Hemogram ve serum biyokimyası normal sınırlarda idi. Transkraniyal ultrasonografisinde kitle saptanmadı. Abdominal ultrasonografisinde karın içi kitle saptanmadı. Ekokardiyografisi normal olarak değerlendirildi. Hasta konjenital nevomelanositik nevüs olarak değerlendirildi. Antenatal öyküsünde herhangi bir ilaç kullanımı olmadığı ve infeksiyon geçirmediği öğrenildi. Ailesinde ve yakın akrabalarında nevüs öyküsü yoktu.

TARTIŞMA: Konjenital pigmente nevüslerin %1’den azı doğumda görülür. Bunların %10’undan azı da 3-4 cm’den büyüktür. Dev nevüslerde 5 yıl içinde melanoma gelişme riski %5.7, 15 yıl içinde %8.5’tir. Orta boyda olanların ömür boyu malignite riski %5’tir. Nevüslere yaklaşım ve tedavi büyüklük, yerleşim yeri ve malignite potansiyeline göredir. Orta ve küçük boy nevüslerde fotoğrafik dökümantasyonlarla yakın izlem önerilmelidir. Dev nevüslerde malignite potansiyeli yüksek olmasına rağmen sık olarak gözardı edilmektedir. Bu hastalar dermatologlar tarafından yakın takip edilmeli ve gerekirse biyopsi alınarak proflaktik eksizyon yapılmalıdır.Anahtar Kelimeler: dev konjenital dev nevüs, malignite, yenidoğan

Page 55: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

54

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-22COVID-19’UN BIR HABERCISI OLARAK PITRIYAZIS LIKENOIDES ET VARIOLIFORMIS AKUTA OLGUSUKübra Yüce Atamulu1, Sevgi Yaşar Durmuş2, Sinem Soğancıoğlu Özata1, Yücel Tekin3, Cem Artan4, Ragıp Ertaş1, Mustafa Atasoy1

1Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Kliniği2Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği3Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Patoloji Bölümü4Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Bölümü

Pitriyazis Likenoides et Varioliformis Akuta (PLEVA), etyolosi henüz belirlenemeyen, nadir görülen bir lenfoproliferatif hastalıktır. Enfeksiyöz ajanlar, ilaçlar ve aşılar gibi ekstrensek antijenlerin hastalığın ortaya çıkmasında tetikleyici olduğu kabul edilmektedir. Sitomegalovirüs (CMV), İnsan İmmün Yetmezlik virüsü (HIV), Epstein- Barr virus (EBV) ve Varicella Zoster virüs (VZV) PLEVA ile ilişkisi gösterilmiş bazı viral ajanlardır.

Koronavirüs Hastalığı-19 (COVID-19), ciddi akut solunum sendromu koronavirüs 2 (SARSCoV-2)’e bağlı gelişen yakın zamanda tanımlanmış bir hastalıktır. COVID-19, 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmiştir. SARSCoV-2 her ne kadar primer olarak solunum yolunu etkilese de, pandeminin başlangıcından beri hastalığa özgün çok sayıda deri bulguları tanımlanmıştır.

On sekiz yaşında erkek hasta kliniğimize beş haftadır artarak yayılan kaşıntılı döküntü şikayeti ile başvurdu. Ek hastalık ve ilaç kullanımı yoktu. Öyküsünden, döküntülerden iki hafta sonra başlayan koku kaybı ve eş zamanlı ailesi ile birlikte COVID-19 karantina süreci geçirdiği öğrenildi. Fizik muayenesinde, gövde ve ekstremitelerde yaygın polimorfik eritemli papüller, veziküller ve papülonekrotik ülsere krutlu lezyonlar gözlendi (Figür 1,2). Rutin kan tetkikleri normal; HIV, EBV, CMV, VZV, Hepatit B, Hepatit C, Herpes Simpleks virüs ve Troponema Palliduma yönelik serolojik testler negatif olarak sonuçlandı. Nazofaringeal sürüntüden SARSCoV-2’ye yönelik polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) negatif, immünglobulin G antikoru pozitif saptandı. Hastadan PLEVA, atipik pitriyazis rozea ve primer COVID-19 ilişkili kutanöz veziküler erüpsiyon ön tanıları ile biyopsi alındı. Histopatolojisinde, epidermiste sepet tarzı ortokeratoz, hafif akantoz, bazal tabakada bazı hücrelerde hidropik dejenerasyon, fokal alanlarda hafif spongioz, subepidermal ayrılma ve bazal membranda parçalanma görüldü (Figür 3). Yüzeyel ve orta dermiste perivasküler lenfositik infiltrasyon, vasküler endotelde ödem, eritrosit ekstravazasyonu ve hafif melanosit kaçağı izlendi. İmmünfloresan boyamada IgG, IgA, IgM ve C3c birikimi gözlenmedi. Klinik ve histopatolojik bulgular eşliğinde hastaya PLEVA tanısı koyuldu. Üç aylık doksisiklin 200mg/gün ve klobetazol propiyonat merhem tedavisi sonunda, lezyonların atrofik skarla gerilediği gözlemlendi.

COVID-19 ilişkili primer veziküler lezyonların ortalama 8-10 gün sürede skar bırakmaksızın gerilediği ve histopatolojisinde direk viral hasarın göstergesi olarak keratinositlerde balonlaşma ve multinükleasyon paterni gösterilmiştir. Klinik tablo her ne kadar benzer olsa da, sürecin dikkatli takibi ve lezyonların histopatolojik bulguları bizi PLEVA tanısına götürmüştür.

Günümüze kadar PLEVA ile presente olan akut HIV enfeksiyonu olguları raporlanmış, PLEVA’nın erken dönem HIV enfeksiyonunu işaret edebileceği öne sürülmüştür. Biz de bu olgu ile PLEVA’nın, COVID-19’un erken bir kutanöz belirtisi olabileceğini bildirmeyi amaçladık. Pandemi sırasında veziküler döküntü ile gelen hastalarda PLEVA tanısı da akılda bulundurulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Koronavirüs Hastalığı-19 (COVID-19), Pitriyazis Likenoides et Varioliformis Akuta (PLEVA), SARSCoV-2

Page 56: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

55

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-23

YANIK BÖLGESINDE MULTIPLE LEZYONLAR ILE SEYREDEN ORF ENFEKSIYONU

Selami Arslan1, Nihal Altunışık1, Dursun Türkmen1, Serpil Şener1, Mücahit Marsak1, Suat Sezer2, Serhat Toprak3

1İnönü Üniversitesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Malatya2Batman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, Batman3İnönü Üniversitesi, Patoloji Anabilim Dalı, Malatya

Viral zoonotik bir hastalık olan orf, parapoxvirüs grubundan epitelyotropik bir DNA virüsü olan Orf virüsü tarafından oluşmaktadır. Bütünlüğü bozulmuş derinin enfekte hayvanlarla doğrudan ya da dolaylı teması ile meydana gelir. İnkübasyon süresi 3-15 gün olup genellikle el parmaklarının dorsal yüzünde ortaya çıkan bir veya birkaç tane nodüler lezyonla seyreder. Hastalık genellikle 4-8 haftalık bir seyir sonrası kendiliğinden iyileşir.

OLGU 1: İki yaşında erkek hasta 10 gün önce saçlı deri, yüz ve boynunun sağ tarafında sıcak suya bağlı ikinci derece yanık oluşmuş. Bir haftanın sonunda yanık bölgesinde ödem ve kırmızı renkli şişlikler gelişmiş. Dermatolojik muayenesinde saçlı derinin sağ frontal bölgesinden oksipital bölgeye kadar uzanan alanda eritemli ve yoğun ödemli zeminde çok sayıda kırmızı papül, plak ve vejetan kitleler saptandı. Hastanın laboratuvar testlerinde monositlerin baskın olduğu lökositoz tablosu dışında kan tetkikleri normaldi. Ailesi küçükbaş hayvancılıkla uğraşan hastanın lezyonlarından HSV, VZV PCR ve deri punch biyopsisi alındı. Klinik ve histopatolojik olarak orf enfeksiyonu düşünüldü. Üç haftanın sonunda lezyonları tama yakın iyileşti.

OLGU 2: İki yaşında kız hasta, sıcak su yanığı nedeniyle yanık ünitesine yatırılmış ve yatışının üçüncü haftasında yanık bölgesinde oluşan lezyonlar nedeniyle tarafımıza konsülte edildi. Genel durumu iyi, vitalleri stabil ve sistemik muayenesi doğaldı. Dermatolojik muayenesinde ikinci derece yanığı olup yanık yerlerinde çapları 1-2 cm arasında değişen çok sayıda kırmızı papülonodüler lezyonlar izlendi. Ailesi hayvancılıkla uğraşan hastanın öyküsünde ek hastalığı yoktu. Laboratuvar değerleri normaldi. Lezyonlarından tarfımızca deri punch biyopsisi alındı ve antibiyotikli krem ile takip önerildi. Lezyonları sekiz haftada iyileşen hastaya klinik ve histopatolojik olarak orf tanısı konuldu.

Tanı için iyi bir anamnez ve klinik muayene genellikle yeterlidir ancak viral hücre kültürü,pcr,serolojik testler veya histopatolojik incelemeler atipik vakalarda yararlı olabilmektedir. Histopatolojik incelemede dermisde belirgin bir ödem, vasküler proliferasyon, epidermiste psödoepitelyomatöz hiperplazi, akantoz, büyük büyütmede stratum spinosumda hücrelerde balonlaşma, intrastoplazmik ve intranükleer inklüzyon cisimcikleri saptanmaktadır.

Yanık sonrası oluşan multiple, atipik lezyonlar ile seyreden orf hastalığı nadir rastlanan bir klinik tablo olması nedeniyle biz hekimler tarafından akla gelmediği takdirde gereksiz, agresif tedavi ve tetkiklere sebep olabilir. Tanı için öyküde hayvan teması sorgulanmalıdır. Doğru tanı konulması halinde vakamızda olduğu gibi lezyonların regrese olup gerileyeceği ve tamamen iyileşeceği hasta ve yakınlarına anlatılmalıdır. Yanık hastalarında sağlam derinin korunup yanık bölgesinde oluşan belirgin ödem ve sulantının eşlik ettiği kırmızı renkli papül, nodül, plak ve vejetan kitleler ile seyreden klinik durumlarda orf hastalığı düşünülmelidir. Yanık ünitelerinde salgınlara neden olabileceğinden sağlık çalışanları bu konuda uyarılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Multiple,Orf, yanık, zoonotik

Page 57: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

56

E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-24

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA NADIR GÖRÜLEN BIR BACAK ÜLSERI SEBEBI: PARKES-WEBER SENDROMU

Kübra Yüce Atamulu1, Sevgi Yaşar Durmuş2, Tuğba Uylar Seber3

1Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Kliniği, Kayseri2Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Kayseri3Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, Kayseri

Parkes Weber Sendromu, etkilenen vücut bölgesinde kemik veya yumuşak doku hipertrofisinin eşlik ettiği kapiller malformasyon, venöz malformasyon, arteriyo-venöz malformasyon ve lenfatik malformasyonlarla karakterize, nadir görülen bir konjenital vasküler hastalıktır. Klinik olarak benzer bulgularla seyreden Klippel-Treneunay sendromu ile arteriyo-venöz malformasyonların eşlik etmesi nedeni ile ayrılır. Sendromun temel komponenti olan arteriyo-venöz malformasyonların, periferik arter iskemisi, yüksek debili kalp yetmezliği, dissemine intravasküler koagülasyon, tromboflebit ve venöz ülser gibi ciddi komplikasyonlara yol açması nedeniyle hastalığın erken tanısı ve tedavisi klinik önem taşımaktadır.

Kliniğimize dört yaşında erkek hasta sağ bacakta yara şikayeti ile başvurdu. İki yıldır sağ bacakta şişlik nedeniyle dış merkezde Klippel-Treneunay tanısı ile takip edildiği öğrenildi. Muayenede sağ bacak 1/3 proksimalde ve ayak bileği medialde violase endure sınırlı ortası hemorajik krutlu 4x4 cm çapında ülsere lezyonlar saptandı (Figür 1). Ülser çevresinde belirgin variköz venler görüldü (Figür 2). Sağ bacakta çap farkı belirgin olup diz kapağı üzerinde variköz venler ve telenjiektaziler izlendi. Venöz doppler ultrasonografide sağ ana femoral ve yüzeyel femoral vende arteriyelize akım, bacak arkasındaki varislerde sürekli akım, sağ ana femoral venin proksimalde dilate olduğu görüldü. Bulgular arteriyo-venöz fistül lehine değerlendirildi ve bilgisayarlı tomografi eşliğinde yapılan anjiografide sağ ana femoral arter ile ven arasında fistül traktı saptandı (Figür 3). Hasta, bu bulgular eşliğinde Parkes Weber Sendromu tanısı ile kalp damar cerrahi bölümüne yönlendirildi.

Bu bildiri, çocukluk çağında nadir görülen bir bacak ülseri nedeni olan Parkes Weber Sendromunda, ciddi komplikasyonlara yol açabilen arteriyo-venöz malformasyonların varlığına dikkat çekmek, hastalığın erken tanınması ve tedavisinin ivedilikle planlanması gerektiğinin hatırlatılması amacı ile yayınlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Arteriyo-venöz Malformasyon, Bacak ülseri, Çocukluk Çağı, Parkes-Weber Sendromu

Page 58: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

57

E-POSTER BİLDİRİLER E-POSTER BİLDİRİLER

EPS-25

SISTEMIK IZOTRETINOIN KULLANIMI SONRASI SAKROILIIT GELIŞEN AKNE FULMINANSLI HASTADA ALTERNATIF TEDAVI SEÇENEĞI: SISTEMIK DAPSON

Sezgi Sarıkaya Solak1, Hande Yelgen1, Murat Birtane2

1Trakya Üniversitesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Edirne2Trakya Üniversitesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Edirne

Akne fulminans; akut başlangıçlı, hemorajik krutlu ve nekrotik ülserasyonların eşlik ettiği, şiddetli bir akne türüdür. Sıklıkla adolesan erkeklerde görülür. Lezyonlar genellikle yüz ve gövde yerleşimlidir. Hastaların bir kısmında ateş, halsizlik, artralji, lökositoz, sedimentasyon ve CRP yüksekliği gibi sistemik semptomlar eşlik edebilir.

Onbeş yaşında erkek hasta yüzünde yaygın şiddetli akne nedeni ile tarafımıza başvurdu (Resim 1). Lezyonların üç ay önce aniden ve şiddetli şekilde başladığı, bize başvurusundan önce farklı bir merkezde verilen doksisiklin tedavisini iki ay kullandığı, fayda etmemesi ve lezyonların artarak devam etmesi üzerine 30 mg/g sistemik izotretinoin başlandığı öğrenildi. Hasta, sistemik izotretinoin tedavisinden 15 gün sonra; yürümesini engelleyen, tekerlekli sandalye kullandıracak kadar olan şiddetli kalça ağrısı nedeniyle hastanemiz Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon polikliniğine başvurmuştu. Hastanın yapılan eklem muayenesi ve MR görüntülemesi sonucunda sakroiliit tanısı konulmuş, sakroiliitin izotretinoin kullanımına bağlı olduğundan şüphelenilerek tedavi sonlandırılmış ve naproksen sodyum başlanmıştı. Yapılan tetkiklerinde lökositoz (16.6 10³/uL [4.23-9.07 10³/uL]), CRP yüksekliği (2.72 mg/dL [0-0.5 mg/dL]) ve sedimantasyon yüksekliği 23 (0-10) saptanmıştı. Biyokimya, HLA-B27, Brusella aglütinasyonu ve hepatit serolojisi tetkikleri normal bulunmuştu. Hastanın dermatoloji polikliniğimize başvurusundaki muayenesinde yüzünde yaygın, ağrılı nodulokistik akne, hemorajik krutlu ve ülsere lezyonlar ve skar alanları mevcuttu. Akne fulminans tanısıyla hastaya 0.7mg/kg/g oral metil prednizolon başlandı. Sistemik steroidin kademeli doz azaltımıyla, iki ay kullanımı sonunda ülserlerinin iyileştiği gözlendi. Hasta tekrar oral izotretinoin kullanmak istemediği için, sistemik dapson eklenmesine karar verildi ve G6PD düzeyinin normal olduğu görüldükten sonra tedaviye dapson 50 mg eklendi. Topikal tedavi olarak benzoil peroksit %10 jel verildi. Sistemik steroid tedavisi ise, dapson ile birlikte bir ay daha kullanıldıktan sonra kesildi. Tedaviye, dapson dozu 100 mg’a arttırılarak devam edildi. Hastanın dapson ile tedavisi sırasında retikülositoz (4.90 [normal değer:0.5-2.5]) ve hemoglobin düşüşü saptansa da, iki haftada bir kontrol tetkiki yapılarak, yakın takip ile tedaviye devam edildi. Takip süresince anemi derinleşmedi, hemoglobin değeri haftalar içerisinde düzelerek normal seviyesine döndü. Sistemik steroidin üç ay sonunda kesilmesinden sonra çekilen kontrol MR görüntülemesinde sakroiliit saptanmadı. Hastanın takiplerinde ağrısı olmadı. Dapson ve topikal benzoil peroksit tedavisinin beşinci ayında ülsere lezyonların büyük oranda gerilediği gözlemlendi (Resim 2).

Sakroiliit hem akne fulminansın doğal seyrinde hem de izotretinoinin indüklediği akne fulminansta görülebilen bir yan etkidir. Olgumuz, kronolojik olarak değerlendirildiğinde, sakroiliitin izotretinoin kullanımı sonrası ortaya çıktığı düşünülmektedir. Sakroiliitin nüks etme ihtimali nedeniyle, hem hasta hem de hekim olarak bizler tarafından, tekrar sistemik izotretinoin kullanımından kaçınılmıştır. Olgumuzda olduğu gibi, izotretinoin kullanılamayan akne fulminans tanılı hastaların tedavisinde sistemik dapsonun etkili bir alternatif olabileceğini vurgulamak için bu olgu sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: akne fulminans, izotretinoin, sakroiliit, dapson

Page 59: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

58

E-POSTER BİLDİRİLER

Page 60: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

59

DİZİNE-POSTER BİLDİRİLER

-A-Acer Ersoy EPS-10Akbayrak Atiye SS-06Akbayrak Atiye SS-17Akdoğan Neslihan EPS-02Akın Mustafa Ali EPS-04Akın Çakıcı Özlem EPS-16Aksoy Saraç Gülhan SS-07Aktaş Meryem EPS-16Aktay Ayaz Nuray EPS-07Alan Saadet EPS-01Alikaşifoğlu Mehmet EPS-02Altunışık Nihal EPS-01, EPS-23Arslan Selami EPS-01, EPS-05, EPS-23Arslan Zeynep EPS-14Arslan Ateş Esra EPS-03Artan Cem EPS-22Atasoy Mustafa EPS-11, EPS-22Aydemir Özge EPS-18

-B-Barsan Kaya Tuğba EPS-18Baş Yalçın SS-17Başar Taha Yiğit EPS-19Başar Kılıç Şeyma SS-11Bayram Nurgül SS-12, EPS-15Birtane Murat EPS-25Boran Perran SS-10Borlu Murat SS-11Bostan Ecem SS-09, EPS-02

-C, Ç-Can Kuru Burçe SS-05, SS-12, EPS-07, EPS-09, EPS-15Cebeci Kahraman Filiz SS-01, EPS-12Ceyhan Bilgici Meltem EPS-04Cömert Özer Elif SS-10Çalışkan Ercan EPS-21Çekmez Ferhat EPS-21Çınar Salih Levent SS-11

-D-Dağtaş Buğra Burç EPS-06Demir Utku EPS-13Demir Osman SS-17Doğan Bilal SS-02, SS-03Doğaner Adem SS-16Durmuş Kocaarslan Fatma Nihal EPS-03

-E, F-Erdemir Vefa Aslı SS-08, EPS-14Erdil Duygu SS-08, EPS-06, EPS-13Ersoy Evans Sibel SS-09, EPS-02Ertaş Ragıp EPS-22Ezim Osman EPS-09Falay Gür Tuğba SS-02, SS-03

-G, H-Gökçe İsmail Kürşad EPS-05Gökçedağ Gizem EPS-07Göre Karaali Müge SS-04Güneş Damla EPS-18Güneş Ömer EPS-21Gürel Mehmet Salih SS-04, SS-08Hoşcan Aykut SS-05

Page 61: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

60

DİZİN

-I-İlhan Dilara EPS-06, EPS-13İnan Yüksel Esma SS-04İren Karal Ferhan EPS-04

-K, L-Kalay İrem EPS-13Kalkan Göknur SS-17Kara Polat Asude SS-04, SS-08Karadağ Şerife Gül EPS-07Karataş Arzu SS-17Kartal Demet SS-11Kaya Güven EPS-21Kaya Erdoğan Hilal EPS-10, EPS-18Kaymaz Karacan Esra EPS-10Keskin Havva SS-05Kındış Erdem EPS-02Koku Aksu Ayşe Esra SS-08, SS-04, EPS-06, EPS-13Korkmaz Hüseyin Emre EPS-15Köse Ayşe Aydan EPS-10Küçük Akdere Selda SS-10Kuş Celal SS-16Kuş Mine Müjde SS-16Kuşku Çabuk Fatmagül EPS-09, EPS-19Leblebici Cem SS-08, EPS-14

-M, N-Marsak Mücahit EPS-01, EPS-05, EPS-23Mülayim Mehmet Kamil SS-16Nazik Hülya SS-16

-O, Ö-Ocak Süheyla EPS-17Ovalı Fahri Hüsnü SS-01Öcal Demir Sevliya SS-01Öksüm Solak Eda SS-11Özen Tunç SS-01Özkanlı Şeyma EPS-12Özler Elif Nur EPS-17Öztürk Perihan SS-16

-S, Ş-Sakız Damlanur EPS-17, EPS-19Salihoğlu Özgül SS-12Salman Andaç EPS-03Saraçoğlu Zeynep Nurhan EPS-10Sarıkaya Solak Sezgi EPS-25Sarıkaya Tellal Ebru EPS-06Savaş Erdoğan Sevil SS-02, SS-03Seren Canan EPS-04Sezer Suat EPS-23Sezgin Sercan SS-13, SS-17Soğancıoğlu Özata Sinem EPS-22Şener Serpil EPS-01, EPS-05, EPS-23

-T-Takcı Şahin EPS-04Takcı Zennure SS-13, SS-17Tanaçan Fatma Efsun SS-14Tekin Yücel EPS-11, EPS-22Tekin Özlem SS-17Temiz Fatih SS-16

Page 62: Prof. Dr. Ümit Uks, al Ulusal Pediatrik Dermatoloji GünleriVefa Aslı Erdemir, Duygu Erdil, Ayşe Esra Koku Aksu, Asude Kara Polat, Cem Leblebici, Mehmet Salih Gürel SS-09 Pediatrik

61

DİZİN

Topkarcı Zeynep SS-05, SS-12, EPS-07, EPS-09, EPS-15, EPS-17, EPS-19Toprak Serhat EPS-23Turan Serap EPS-03Turgut Erdemir Aslı Vefa SS-03Türkmen Dursun EPS-05, EPS-23

-U-Utine Eda EPS-02Uylar Seber Tuğba EPS-24

-Y-Yalıcı Armağan Başak SS-09Yaşar Durmuş Sevgi EPS-22, EPS-24Yavaş Abalı Zehra EPS-03Yelgen Hande EPS-25Yıldırım Umut EPS-12Yıldırım Umut Mert EPS-14 Yıldız Değer Tuğba Feryal EPS-19Yıldız Seçkin Havva SS-17Yüce Atamulu Kübra EPS-11, EPS-22, EPS-24Yücelten Ayşe Deniz SS-10, EPS-03, EPS-16

-Z-Zaben Baha EPS-03Zenginkinet Tülay EPS-12