paradigma ocak 2013

24
Ocak 2013 Yıl:3 Sayı:6 Aylık süreli yayın Paradigma Anlaşmaya rağmen sınır yönetiminde teknik sıkıntılar sürüyor. Türk Dış Politikasında Balkanlar Denetimli bağımsızlık sonrası topluluk haklarının uygulanması hedeflenmeli.

Upload: paradigma-rc

Post on 30-Mar-2016

228 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Paradigma RC Ocak 2013 sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: Paradigma Ocak 2013

Ocak 2013 Yıl:3 Sayı:6 Aylık süreli yayın

Paradigma

Anlaşmaya rağmen sınır yönetiminde teknik sıkıntılar sürüyor.

Türk Dış Politikasında Balkanlar

Denetimli bağımsızlık sonrası topluluk haklarının uygulanması hedeflenmeli.

Page 2: Paradigma Ocak 2013

2 paradigma/ocak 2013

İçindekiler

Dr. Erhan Türbedar, “Türk Dış Politikasında Balkanlar” adlı makalesiyle sayfa 4’te.

Fatmir Limaj’ın Kleçka davasıyla ilgili güncelleme sayfa 10’da yer almaktadır.

Kosova ve Sırbistan Entegre Sınır Yönetimi konusu analiziyle Esin Muzbeg sayfa 13’te yer alıyor.

Kosova denetimli bağımsızlığı sonrasında topluluk haklarında muhtemel gelişmelerini Taner Boynik değerlendirdi. Sayfa 16’da.

Sayfa 21’de Kosova’nın 2013 bütçesi ve uygulanması beklenen projelerin değerlendirmesi bulunmaktadır.

Page 3: Paradigma Ocak 2013

Sunu paradigma/ocak 2013 3

Paradigma Research Center’ın süreli yayınıdır. Ayda bir yayınlanır. Yayın hakları Paradigma RC’ya aittir.

Genel Yayın Yönetmeni: Taner Boynik

Editörler: Dr. Erhan TürbedarEsin Muzbeg

Haber & Röpörtaj:Mediha YarımhorozEnis Tabak

Mizanpaj:Davut Şala

Hesap no: BKT Pejton Şubesi 1901447372031126Yıl 3 sayı 6 Ocak 2013 Adres: Shpend Berisha 11 Prizren/KosovaTel: +377 44 201 497 Faks: +381 29 623 [email protected] www.paradigmarc.org

Yayına hazırlanış tarihi: 12.01.2013

Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma’nın resmi görüşü değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Paradigma © 2013

Paradigma

Paradigma Taner [email protected]

Değerli okuyucular,

Uzun bir aradan sonra Paradigma dergisiyle yeniden karşınızdayız. Altıncı sayısına ulaşan dergimizin istikrarını sağlamak amacıyla sizlerden bir yıl kadar bir süre ayrı kalmamıza rağmen, yayın politikamızdan taviz vermememiz bizleri oldukça mutlu etmiş ve çalışmaların devam ettirilmesi yönünde heveslendirmiştir.

Bu yeni dönemimizde sizlerin karşısına az da olsa farklı bir konseptle çıkmaktayız. Önümüzdeki sayılarımızı, sizlerden alacağımız geri besleme ile yayın politikası çerçevesinde geliştirmeyi amaçlamaktayız. Makaleler, haber analizleri, değerlendirmeler dergimizin içeriğini oluşturmaya devam edecektir.

Bu sayımızda, Dr. Erhan Türbedar Türk Dış Politikasında Balkanlar konulu makalesiyle gözlem, analiz ve değerli görüşlerini bizlere aktarmaktadır. Esin Muzbeg, son zamanların öne çıkan Kosova ile Sırbistan arasındaki entegre sınır yönetimi – IBM analiziyle karşımıza çıkmaktadır. Kosova denetimli bağımsızlığının sona ermesi ardından topluluk hakları üzerindeki görüşlerimi bendeniz sizlerle paylaşmaktayız.

İlaveten, katkılarını esirgemeyen arkadaşlarımızın çabalarıyla, sizlere farklı konular üzerinde değerlendirmelerde bulunmaya çalıştık. Bu sayımızda, halen sıcaklığını muhafaza eden Fatmir Limaj’ın Kleçka davası, 2013 Kosova bütçesi ile gerçekleşmesi planlanan

büyük altyapı ve diğer projeler, çok tartışılan Sırbistan’ın Kosova platformu gibi konuları bilgilerinize sunmaktayız.

Dergimizin bu sayısını sizlerle Paradigma Research Center internet sitemiz üzerinden paylaşmaktayız. Sizlerden gelecek talepler doğrultusunda, altıncı sayımızı basılı hale getirme imkanlarını değerlendireceğiz. Keza, önümüzdeki sayılarımızın baskılı haliyle sizlerin karşısında olacağı ümidini vermekten memnuniyet duymaktayız.

Paradigma ekibi olarak bizlere katkılarını esirgemeyen herkese teşekkür ederken, dergimizin yayın hayatına devam etmesi için tüm dostlarımıza teşekkürlerimizi sunmayı borç biliriz.

Saygılarımla.

Page 4: Paradigma Ocak 2013

4 paradigma/ocak 2013 Makale

Türk Dış Politikasında Balkanlar

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte siyasi elit tercihini, Batı savunma ve güvenlik sistemi içinde yer alma ve Batı ekonomisiyle bütünleşme doğrultusunda yapmıştır. Bu yüzden, Türkiye’nin Batıya açılan bir köprüsü durumunda olan Balkanlar’da yaşanan gelişmeler Türkiye’yi de yakından ilgilendirmiştir. Bu ilgi bazı dalgalanmalarla beraber, Cumhuriyet döneminden günümüze kadar devam etmiştir. Son on yıla ait Türk dış politikasındaki dinamizmin ise Balkanlar’da da yansımaları olmuştur. Ankara’nın Balkanlar coğrafyasında da sorunları çözme ve bölgesel işbirliğini geliştirme girişimlerinde olduğu gözlenmektedir.

Türkiye’nin Balkanlar politikasında son zamanlarda ön plana çıkan hususlar üzerinde durulmadan önce, Türkiye’nin Balkan politikasını belirleyen temel faktörlerin izah edilmesinde fayda vardır.

Türkiye’nin Balkanlar Politikasında Değişmeyen Faktörler

Tarih, coğrafya, insan, ekonomi ve dayanışma olmak üzere, Türkiye’nin Balkanlar’daki varlığını

gerektiren beş temel faktör bulunmaktadır. Tarih faktörü Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle olan ortak tarih deneyimidir. Bu deneyim ise başlı başına Türkiye’yi, bütün bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler geliştirmeye teşvik etmektedir. Ayrıca Türk politikacılarının tarih faktörü çerçevesinde Balkanlar’ı Türkiye’nin bir etki alanı olarak gördükleri söylenebilir. Ancak, Balkan ülkeleriyle karşılıklı güven ve saygıya dayalı ilişkilerin sürdürülmesinin hedeflendiği de açıkça ifade edilmektedir. Tarih faktörünün bir uzantısı olarak, günümüzde Balkan dillerinde önemli miktarda Türkçe kelimelerin hâlâ kullanılmakta ve Osmanlı Devleti’nin en güzel mimari eselerinden bazılarının Balkan şehirlerini süslemekte oldukları belirtilmelidir. Türkiye, Balkanlar’daki Türk tarih ve kültür mirasının, ortak kültürel miras olarak korunmasını arzuladığını açık olarak ifade etmektedir.

Coğrafya faktörü açısından değerlendirildiğinde, Balkanlar Türkiye’nin Avrupa’ya açılan bir köprüsü olduğu ortadadır. Bu yüzden, bölgedeki bütün gelişmelerin Türkiye’ye siyasi, ekonomik ve

Dr. Erhan TürbedarTEPAV Balkan Çalışmaları Koordinatörü

Page 5: Paradigma Ocak 2013

Makale paradigma/ocak 2013 5

kültürel etkileri olabilmektedir. Neticede, Balkanlar’daki gerilimin düşürülmesi ve bölgesel barış ortamının kalıcı kılınması, Türkiye’nin bölgedeki temel çıkarıdır. Diğer taraftan Balkanlar, Türkiye’nin Batı Avrupa ülkeleriyle ticaretinde önemli bir transit rotasıdır. Türk kamyonları yıllık yaklaşık 200 bin sefer mal sevkiyatı için Balkan ülkeleri üzerinden Batı Avrupa’ya gidip gelmektedir. Gelecekte Balkanlar’ın ulaştırma sektöründe ve yaşanacak olan değişimler, Türkiye’nin Batı Balkan ülkeleri ve AB ile olan dış ticareti açısından bazı fırsatlar sağlayabileceği gibi, bazı meydan okumaları da beraberinde getirebilecektir.

Türkiye’nin Balkan politikasına yönelik insan faktörü, bölgede yaşayan Osmanlı bakiyesi Türkler ve akraba topluluklar ile ilgilidir. Mevcut resmi verilere göre, Balkanlar’da 1 milyon 100 bin civarında Türk yaşamaktadır. Türkler dışında, Balkanlar’da, Türkler ile aynı tarihi, kültürü ve benzer kaderi paylaşan azımsanmayacak sayıda diğer Müslüman topluluklar da yaşamaktadır. Resmi rakamlara göre Balkanlar’daki toplam Müslüman nüfusun sayısı 8 milyonun üzerindedir. Türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının Balkanlar’la mevcut olan aile ve duygusal bağları, kriz dönemlerinde bölgedeki soydaşların ve diğer akraba toplulukların acılarıyla özdeşleşmekte, Türkiye’deki sivil toplum ve siyasi partilerin Balkanlar’daki bazı gelişmelere karşı daha duyarlı olmalarına neden olmaktadır.

Ekonomi, Türkiye’nin Balkanlar’daki varlığını açıklayan göreceli olarak daha yeni faktördür. Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ve Balkan

ülkelerinde piyasa ekonomisine geçiş sürecinin yaşanmaya başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle var olan ticari ve ekonomik ilişkileri de gelişim göstermeye başlamıştır. Ne var ki ekonomik ilişkiler yıldan yıla gelişim gösteriyor olmakla birlikte, henüz arzu edilen seviyeye ulaşamamıştır. Ayrıca eski Yugoslavya coğrafyasında yaşanan savaşlar, Türk işadamlarının bölge ülkeleri içinden daha çok Romanya ve Bulgaristan’a odaklanmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, Balkan ülkelerinde süren kalkınma ve özelleştirme çabaları, Türk işadamlarına ekonomik fırsatlar sunmaya devam etmektedir. Eylül 2012 tarihi itibariyle Türkiye’nin bütün Balkan ülkeleriyle ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşmaları bulunmaktadır. Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları ve serbest ticaret anlaşmaları da vardır. Öte yandan Kosova ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması Eylül 2012’de imzalanmış ancak henüz yürürlüğe girmemiştir. Kosova ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşması için müzakereler Ekim 2012’de başlamış olup 2013 yılının ortalarında imzalanmaya hazır hale gelmesi beklenmektedir. Diğer taraftan Karadağ hariç, Türkiye bölge ülkeleriyle yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmalarını da imzalamış bulunmaktadır.

2000-2008 yılları arasında Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle olan dış ticareti % 84 oranında artış göstermiştir. Küresel ekonomik kriz ise Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle dış ticaretini olumuz etkilemiştir. 2010 ile 2011 yıllarında Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle dış ticaret

hacminde artışlar olduysa da, 2008’deki 17,7 milyar dolar seviyesine henüz erişilememişti. Genel olarak bölge ülkelerinin Türk dış ticareti içindeki payı düşük seviyede kalmaya devam etmektedir. TÜİK’in verilerinden hareketle Ekim 2012’de Türkiye’nin toplam ihracatı içinde Balkanlar’ın payı % 4,7, toplam ithalatı içindeki payı ise % 4,2’dir. Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle ticaretinde Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan en büyük paylara sahiptir. T.C. Ekonomi Bakanlığı’ndan elde edilen verilere göre Kasım 2011 itibariyle, üçüncü ülkeler üzerinden yapılan yatırımların da dahil edildiği Türkiye’nin Balkan ülkelerindeki doğrudan yabancı yatırımlarının kümülatif değeri 4,9 milyar dolar civarındaydı. Günümüzde yatırımlar açısından Türk firmalarının en yoğun faaliyet gösterdiği Balkan ülkesi Romanya’dır. Kasım 2011’de bu ülkedeki Türk sermayesinin

Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin yeni dışişleri bakanı olarak göreve başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin etrafındaki birkaç bölgede olduğu gibi, Ankara’nın Batı Balkanlar’a yönelik diplomatik aktiviteleri de canlılık kazanmıştır. Nitekim 2009 yılı, Türkiye’nin güçlü bir diplomatik girişimle Balkanlar’a geri dönüşüne şahitlik etmiştir.

“toplam değeri yaklaşık 2,5 milyar dolar olmuştur. Romanya dışında bölge ülkeleri içinden 1 milyar dolar ile Arnavutluk ve 924 milyon dolar ile Bulgaristan Türk sermayesini göreceli olarak daha çok çekebilmiştir. Türkiye’nin Balkan ülkelerinde müteahhitlik sektöründe de

Page 6: Paradigma Ocak 2013

6 paradigma/ocak 2013 Makale

etkinliği bulunmaktadır. Türk firmaları bölgede, otoyollardan konuta kadar geniş bir yelpaze içinde projeler üstlenmektedir. T.C. Ekonomi Bakanlığı’ndan elde edilen verilere göre, Eylül 2011 itibariyle Balkan ülkelerindeki Türk müteahhitlik projelerinin toplam değeri 9,6 milyar dolar civarında olmuştur. Balkan ülkelerindeki Türk müteahhitlik hizmetlerinin toplam değerinin yaklaşık % 57’si Romanya’da, % 13’ü ise Bulgaristan’da üstlenilen projelerde gerçekleşmiştir.

Türkiye, Türk-Yunan sorunları karşısında zaman zaman yaşanan hareketlilikler dışında, Balkan coğrafyasında yer alan bütün ülkelerle dostane ilişkiler sürdürmekte ve çözüm bekleyen açık sorunları bulunmamaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’de işbaşına hangi hükümet gelirse gelsin, görev süresi içinde Balkan devletleriyle güven tazelemeyi hedefleyen ekonomik, siyasi ve askeri nitelikli anlaşmalar yapmaktadır. Diğer taraftan, Balkan ülkelerinin AB ile gelecekteki ilişkileri, bölgeyi Türkiye açısından daha önemli kılmaktadır. Türkiye ve Batı Balkan ülkeleri farklı yollar üzerinden ilerliyor olsalar dahi, AB’ye üye olmayı hedeflemiş bulunuyor. Bu yüzden Balkan ülkeleri ile dayanışma içinde olmak, Türkiye’nin AB’ye üye olma çabalarına da pozitif yansımaları olabilecektir.

Türkiye’nin Bosna-Hersek Açılımı

Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin yeni dışişleri bakanı olarak göreve başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin etrafındaki birkaç bölgede olduğu gibi, Ankara’nın Batı Balkanlar’a yönelik diplomatik aktiviteleri de canlılık kazanmıştır. Nitekim 2009 yılı, Türkiye’nin güçlü bir diplomatik girişimle Balkanlar’a

geri dönüşüne şahitlik etmiştir. Türkiye’nin 2009 yılında Batı Balkanlar’a yönelik attığı adımların büyük çoğunluğu doğrudan veya dolaylı yoldan Bosna-Hersek’e ilişkin olmuştur.

Bosna-Hersek’in hassas bir süreçten geçmekte olduğunun farkında olan Türkiye, Bosna-Hersek’e yönelik oldukça aktif sayılabilecek bir siyaset izlemeye başlamıştır. Bosna-Hersek açılımı kapsamında Türkiye hem bu ülkenin farklı etnik grupları arasında, hem de bölge ülkeleri arasında güven artırıcı adımlar atmaya çalışmaktadır. Türkiye uluslararası düzeyde de Bosna-Hersek’in adeta sözcülüğünü yapmaktadır.

Bosna-Hersek’in siyasi sorunlarını giderebilmesi ve daha istikrarlı hale gelebilmesi için, bu ülkenin daha işlevsel bir devlete dönüştürülmesi ve bu yoldan AB ile NATO’ya üyelik yolunun hızlanması önem arz etmektedir. Ne var ki bunun için Bosna-Hersek anayasa değişikliklerine ihtiyaç duymaktadır. Türkiye baştan beri Bosna-Hersek’e

bir anayasa değişikliğinin dayatılmasından ziyade, bu konuda Bosnalı politikacıların bir uzlaşmaya varmaları gerektiği bilinciyle hareket etmiştir. Ankara önce Türkiye, Sırbistan ile Bosna-Hersek dışişleri bakanları arasında üçlü toplantı için bir araya gelme geleneğini başlatmıştır. Ardından da benzer mekanizmanın Türkiye, Hırvatistan ile Bosna-Hersek arasında da kurulmasına öncülük etmiştir.

Saraybosna ile Belgrad arasındaki sorunların giderilmesiyle, Bosna-Hersek’in iç sorunlarının da yumuşayabileceğine inanarak Ankara Üçlü Balkan Zirvesi geleneğini de başlatmasına öncülük etmiştir. Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek arasında cumhurbaşkanları düzeyindeki Üçlü Balkan Zirvesi’nin ilki, 24 Nisan 2010’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ev sahipliğinde İstanbul’da yapılmıştı. Kabul edilen ortak bildiride, Balkanlar’da kalıcı barış ve istikrarın sağlanması için çabaların sarf edileceği,

Balkanlar’daki Türk tarih ve kültür mirasının korunması hedefinde de kararlı olunmalıdır. Türk kültürünü bütün canlılığıyla hayatta tutan, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki en önemli mirası olan Balkan Türkleri oldukları unutulmamalıdır.

Page 7: Paradigma Ocak 2013

Makale paradigma/ocak 2013 7

ayrıca Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğüne saygı duyulacağı belirtilmişti. 26 Nisan 2011’de Üçlü Balkan Zirvesi geleneğinin ikincisi Sırbistan’da gerçekleşti. Cumhurbaşkanları üç ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konuları üzerinde durduysa da, Bosna-Hersek görüşmelerin odağında yer almıştır.

Üçlü Balkan Zirveleri bölgesel işbirliğinin ve diyalogun geliştirilmesi açısından başlı başına bir nimettir. Kaldı ki söz konusu zirveler, üç yıl süreyle Belgrad ile Saraybosna arasında gerileyen ilişkilerin normalleşmeye başlaması ve Ankara ile Belgrad’ın birbirine yakınlaşması açısından da önem taşımıştır. Ne var ki üçlü Balkan zirvelerinin Bosna-Hersek’teki sorunları çözebilmesi noktasında ciddi sınırlamalar bulunmaktadır. Bosnalı Sırplar Türkiye’nin, Bosna-Hersek içinde Sırp entitesi olan Sırp Cumhuriyeti’ni zayıflatmaya ve Bosna-Hersek’i Boşnakların egemen olacağı bir devlete dönüştürmeye çalıştığına inanmaktadırlar. Bu yüzden Bosnalı Sırplar Türkiye’nin bölgedeki varlığını ve Sırbistan’la yakınlaşıyor olmasını olumsuz

karşılamaktadır. Aslına bakılırsa, Bosnalı Sırplar yıllarca Bosna-Hersek devlet kurumlarının önüne engeller çıkartarak, devletin ilerlemesini engellemektedir. Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik ise, Bosna-Hersek’in eski Yugoslavya gibi dağılacağının hayalini kurmaktadır. İşin kötüsü, 2010 sonrası dönemde Bosnalı Hırvatlar da milliyetçi ve gerginlik tırmandıran davranışlarla gündemde yer almış, ayrıca Türkiye’nin Bosna-Hersek girişimlerine temkinli yaklaşmışlardır. Bunun neticesinde, Türkiye’nin Bosna-Hersek açılımı Belgrad ile Saraybosna arasındaki ilişkilere yeni bir nefes katabilmiş, ancak Bosna-Hersek’te daha somut neticelerin elde edilebilmesi henüz sağlanamamıştır.

Ankara’nın Sırbistan’daki Baş Müftülük Krizine Müdahalesi

Sırbistan’ın sınırları içindeki Sancak bölgesi, yıllarca Boşnak liderlerin karşılıklı çekişmeleriyle gündemde yer almaktadır. Merkezi Yeni Pazar’da olan Sırbistan İslam Topluluğu Meşihatı’nın baş müftüsü Muamer Zukorliç ile bazı Boşnak

siyasiler arasında yaşanan sorunlar, beş yıl önce ayrı bir Sırbistan İslam Topluluğu’nun ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır. Adem Zilkiç ise bu paralel İslam Topluluğu’nun Reis ul-Uleması olarak görevlendirilmiştir.

Sancaklı Boşnakların küskün siyasi liderlerinin diyaloga zorlanması konusunda 2009 yılında Ankara’nın önemli katkıları olmuştur. Nitekim Bakan Davutoğlu Temmuz 2009’daki Sırbistan ziyaretinde, Sancaklı Boşnakların önde gelen siyasi liderlerinden Suleyman Uglanin ile Rasim Layiç’in el sıkışmalarını sağlamıştır. Ne var ki İslam Topluluğu’na ilişkin bölünmenin giderilmesi noktasında Ankara düşündüklerini tam olarak elde edememişti. Bu nedenle, iki ayrı İslam Topluluğu’nun varlığı Sancaklı Boşnakların kendi aralarında ciddi bir gerginlik faktörü oluşturmaya devam etmişti.

Türkiye’nin Belgrad’daki eski büyükelçisi Ali Rıza Çolak’ın başkanlığı altındaki bir Türk heyetinin Haziran 2011’de Yeni Pazar’ı ziyaret etmesinden sonra, Türkiye’nin Sancak girişimi yeniden canlılık kazandı. Nitekim İslam Topluluğu’na ilişkin sorunun giderilmesi doğrultusunda Ankara-Saraybosna-Belgrad hattında önemli bir hareketlilik yaşandı. Bosna-Hersek’in eski Reis-ul Uleması Mustafa Ceriç, bölgenin diğer dini temsilcileri ve Uglanin ile Layiç Türkiye’de bulundu, ayrıca Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı Boşnak üyesi Bakir İzetbegoviç’le konuya ilişkin diyalog sürdürüldü. Sancak’taki siyasi ve dini bölünmelerin bu şekilde dış boyutlarının da var olduğunun bilinciyle, Ankara baştan beri İslam Topluluğu’nun yeniden birleştirilmesi girişimi için mümkün olduğunca geniş destek sağlamaya çalışmıştır.

Page 8: Paradigma Ocak 2013

8 paradigma/ocak 2013 Makale

Sırbistan’ın Sancak bölgesinde yaşanan siyasi çekişmelerin sonucunda bölünen İslam Topluluğu’nun yeniden birleştirilmesi doğrultusunda Türkiye’nin başlattığı girişim, Sırbistan ve Bosna-Hersek medyasında büyük yankılar bulmuştur. Dışişleri Bakan Davutoğlu’nun bir seferinde Sırbistan’daki İslam Topluluğu krizinin aşılmak üzere olduğunu açıklaması, bu konuda bir anlaşmaya çok yaklaşılmış olduğunun göstergesidir. Bu nedenle, Ankara’nın Sırbistan’daki baş müftülük krizinin çözümüne yönelik girişiminin yeni bir sayfayla devamının gelmesi öngörülmektedir.

Türkiye’den Balkanlar İçin Yeni Bir İşbirliği Anlayışı Önerisi

Balkanlar’da bölgesel işbirliğini amaçlayan bütün girişimlere yöneltilen en büyük eleştiri, toplantılarda işbirliğinden yana verilen mesajların pratikte uygun politikalarla yeterince desteklenmiyor olması yönündedir. Bunun dışında, bölgedeki ülkeler zaman zaman bazı konularda komşularına karşı bölgesel dayanışmaya ters düşen davranış ve açıklamalarda da bulunabilmektedir. Yine de Balkan ülkelerinin bölgesel

işbirliğini geliştirilmeye istekli oldukları ortadadır. Esas sorun, bölgedeki ilişkilerin ve iletişimin gittikçe güçlenmesini sağlayacak olan bir mekanizmanın bulunmuyor olmasıdır. Böyle bir boşluğun farkında olan Dışişleri Bakan Davutoğlu, Balkanlar’da yeni bir işbirliği anlayışına ve bunu destekleyecek olan mekanizmalara ihtiyaç duyulduğu görüşündedir. Bu kapsamda Davutoğlu, bölgenin özgün sesi olması nedeniyle Türkiye’nin özel önem verdiği Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci’nin (SEECP) yeni bir değerlendirmeye tabi tutulması ve güçlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır.

1996 yılında kurulan SEECP, Balkan ülkeleri arasındaki siyasi diyalogun sürdürülmesini sağlayan, ayrıca bölgesel konuların ele alınarak bölgesel çözüm yollarının üretilebileceği önemli bir platformdur. Amacı, siyasi diyalogun güçlendirilmesi yoluyla bölgesel dayanışmanın artırılması, ayrıca bölge ülkelerinin AB’ye bütünleşme sürecinin hızlandırılmasıdır.

SEECP’in 31 Ocak 2012’de Belgrad’da gerçekleşen toplantısında, Davutoğlu, Balkanlar’da siyasi diyaloğun derinleştirilmesi, ekonomik

alanda ortak projelerin geliştirilmesi ve eğitim konusunda ortak çalışmalar yapılmasını kapsayan bir eylem planının geliştirilmesini önermiştir. AB’ye üyelik perspektifinin arz ettiği önemin altını çizmekle birlikte Davutoğlu, Balkanlar’daki sorunları AB’nin çözmesini beklemek yerine, çözüme yönelik bölge ülkelerinin kendilerinin daha çok çaba sarf etmeleri gerektiğini, bunun ise yeni bir işbirliği anlayışıyla mümkün olacağını söyledi.

Balkanlar’da yeni işbirliği anlayışıyla kastedilen çerçeveyi Bakan Davutoğlu daha önce, “Balkanlar İçin İleriye Dönük Bir Vizyon” başlıklı ve Ekim 2011 tarihli bir çalışmasında özetlemiştir. Söz konusu çalışmada Davutoğlu, Balkan ülkelerinin düşmanlık ve çatışmalara dayalı geçmişe ait zihniyeti terk ederek, ortak kader ve işbirliğini pekiştirmeyi hedefleyen bir siyasi dili benimsemelerini önermiştir. Geçmişle uğraşılacağına, geleceğe bakan bir vizyonla bölgedeki kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, Balkan ülkelerinin birlikte hareket etmeye ihtiyacının olduğunu da söylüyor. Kuşkusuz Davutoğlu Türkiye’yi Balkanlar’ın ayrılmaz bir bütünü olarak algılamakta ve bölgedeki işbirliğine dayalı süreçlerle yakından ilgilenmektedir. Genel olarak Türkiye, bölgesel işbirliği anlayışı çerçevesinde, bütün Balkan ülkeleriyle ilişkilerin daha yüksek seviyelere taşınmasını önemsemektedir.

Gelecekte Balkanlar’da Nasıl Bir Strateji İzlenmelidir?

Genelden özele söylemek gerekirse, hem batısında hem

Page 9: Paradigma Ocak 2013

Makale paradigma/ocak 2013 9

de doğusunda kararlı bir barış ortamının sağlanması için çaba harcayan Türkiye’nin, bundan sonra da Balkanlar’da reform ve barış yanlısı politika ve politikacılara sürekli desteğini vermesi, kritik öneme sahiptir. Balkanlar’da ilerlemeyi garanti altına almanın en sağlam yolu, bölgenin demokratikleşme ve ekonomik kalkınma seviyesinin daha yükseklere çıkarılmasından geçer. Dolayısıyla, Balkanlar’daki reform yanlısı politikacılara siyasi desteğin verilmesi dışında, Türkiye, Balkan ülkeleriyle olan ekonomik işbirliğini daha fazla yoğunlaştırmalı, Türk işadamlarının Balkanlar’da daha çok iş yapmalarını özendirmelidir. Türkiye Balkanlar’la ekonomik ilişkilerde son 12 yılda başarı kaydetmesine rağmen bu başarı bölgedeki tüm ülkelere eşit bir şekilde dağılmamıştır. Geçmişte Türk işadamları Batı Balkan ülkelerini genellikle küçük pazarlar olarak görmekte ve bu yüzden bu bölgeye yeterince ilgi göstermemiştir. Oysa Batı Balkanlar’a bölgesel düzeyde yaklaşılırsa, bu bölgede iş yapmak daha cazip hale gelebilir. Bir başka ifadeyle, Batı Balkan ülkeleri tek tek değil, bir bütün olarak ele alınmalı ve 24,7 milyon kişilik bir pazar olarak algılanmalıdır.

Sırbistan hariç, Batı Balkanlar’daki bütün ülkelerde Avrupa ile Atlantik kurumlarına bütünleşme hususunda geniş destek bulunmaktadır. Bir NATO üye ülkesi olarak Türkiye, Balkan ülkelerinin bu ittifak ile bütünleşmeleri yönünde verdiği desteğini sürdürmelidir. Diğer taraftan, iyi komşuluk ilişkileri ve bölgesel işbirliği çerçevesinde, Türkiye AB üyeliği konusunda da Balkan ülkelerinin yanında durmalıdır.

Balkanlar’daki Türk tarih ve

kültür mirasının korunması hedefinde de kararlı olunmalıdır. Türk kültürünü bütün canlılığıyla hayatta tutan, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki en önemli mirası olan Balkan Türkleri oldukları unutulmamalıdır. Kültür dışında, bilim ve eğitim alanlarında da işbirliğinin geliştirilmesi, Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında olumlu siyasi etkileşime yol açabilir.

Bosna-Hersek Türkiye’de ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Türkiye ile Bosna-Hersek arasında var olan tarihi, kültürel ve aile bağları, Türkiye’nin Balkanlar’ın bu ülkesine özel ilgi duymasının temel nedenidir. Gelinen nokta itibarıyla, Bosna-Hersek’in tam bir yol ayrımında olduğu söylenebilir. Bu ülke önümüzdeki dönemde ya değişen bir anayasasıyla kendi içinde daha çok bütünleşmiş modern bir Avrupa devletine dönüşecek, ya da mevcut bölünmüşlük ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit edecektir.

Bosna-Hersek vatandaşları arasında ülkelerinin gelecekte nasıl görünmesi gerektiği hususunda bir uzlaşma bulunmamaktadır. Türkiye bundan sonra da Bosna-Hersek’teki siyasi sorunların giderilmesinde elinden gelen yardımları sunmalıdır. Ancak Ankara bu sefer Bosna-Hersek’in her üç kurucu unsurunun uzlaşabileceği bir minimumu tespit edip, onun üzerine girişimlerde bulunmalıdır. Bir başka ifadeyle, Ankara, kapsamlı anayasa değişikliği yerine, daha küçük ama daha etkin olabilecek düzenlemeler üzerinde kafa yormalıdır. Geçmişten ders çıkartarak, belki de Ankara Bosna-Hersek’in üç kurucu etnik grubunu eş anlı olarak ortak bir dilde buluşturmaya çabalayacağına,

Batılı ülkelerle dayanışma halinde önce Boşnaklar ile Bosnalı Hırvatlar arasında var olan sorunların giderilmesine yatırımda bulunma yolunu tercih edebilir. Boşnaklarla Hırvatların ortak entitesinin daha işlevsel bir hale getirilmesinden bütün Bosna-Hersek fayda görebilir. Ancak uluslararası toplum, Boşnaklarla Hırvatlar arasında sağlanabilecek olan “yeni barışmanın” daha sonraki aşamada Bosnalı Sırpları da kapsayacak şekilde genişletileceğinin garantisini vermek zorundadır. Oluşturulacak bağımsız bir komisyon sayesinde, Bosna-Hersek’in daha işlevsel hale gelmesini, ekonomik açıdan kalkınmasını ve tüm halkının milli menfaatinin korunmasını sağlayacak olan düzenlemeler tespit edilebilir.

Sırbistan’daki baş müftülük krizinin giderilmesi noktasında ise Ankara’nın Belgrad’la daha sıkı işbirliği altında hareket etmesi gerekecek. Ankara, Belgrad ve Saraybosna arasında tam uzlaşma olmadığı sürece, söz konusu müftülük krizinin çözümü de zor olacaktır. Bölgesel işbirliğine gelince, Balkanlar’ın son yıllarda bir işbirliği ağına sürüklenmiş olmakla birlikte, geçmişte yaşananların bölge ülkelerinin karşılıklı ilişkilerine gölge düşürmeye devam ettiği unutulmamalıdır. Özellikle eski Yugoslavya’dan türeyen ülkeler, bir çeşit bölgesel bütünleşmeyi anımsatan işbirliği önerilerine büyük tepkilerle yaklaşmaktadır. Bu gerçekliğin farkındalığıyla hareket ederek Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle bölgesel işbirliğini kurumsal bazda, sektörel ve spesifik sorunlar bazında geniş bir yelpaze içinde geliştirmeye devam etmesi faydalı olacaktır.

Page 10: Paradigma Ocak 2013

10 paradigma/ocak 2013 Haber Analiz

Bitmeyen Dava: Kleçka ve PDK’ya Yansımaları

Fatmir Limaj ve arkadaşlarının 1999 yılında savaş suçu işledikleri gerekçesiyle yargılanmaları, serbest bırakılmaları ve ardından yeniden gözaltına alınmaları gerek Kosova kamuoyu gerek siyaset kulislerinde ciddi tepkilere yol açmıştır. Kosova’yı Arnavutluk’a bağlayan otoyolun açılışında törenin iptalini gerektiren protesto ve olayların yaşanmasına neden olmuş ve belki de dinleme kayıtlarının medyaya sızdırılması sürecini tetiklemiştir. Bu şekilde de iktidar partisi (Kosova Demokratik Birliği) PDK’nın bazı üst düzey yetkililerinin birbirleri hakkında hakarete varan ve aşağılama içeren kelimelerle hitap ettikleri gözler önüne serilip iktidarın en tepesindekilerin ne tür ilişkilere sahip olduğunu da ortaya çıkartmıştır.

Bu çalışmada davanın daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Kleçka davası hakkında bilgi verilmeye çalışılmış, kamuoyunun konuyla ilgili olarak kapsamlıca bilgi sahibi olması amaçlanmıştır. Süreç içerisinde meydana gelen yeni gelişmeler de çalışmaya dahil edilmiş olup, bu şekilde dava

dışında dinleme skandalı gibi bazı gelişmeler de ortaya çıkmıştır.

Avrupa Birliği Hukukun Üstünlüğü Kosova Misyonu (EULEX) Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK)’nın mücadelesi kapsamında 1999 yılında Kleçka’da kurulan UÇK hapishanesinde savaş suçu işledikleri gerekçesiyle aralarında PDK Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili Fatmir Limaj’ın da bulunduğu 9 kişi hakkında 16 Mart 2011 tarihinde yakalama emri çıkardı. Limaj’ın milletvekili olması sebebiyle Kosova Anayasası’nın 75. maddesindeki dokunulmazlık düzenlemelerine göre EULEX’in yakalama kararı kendisine uygulanamıyordu.Uluslararası toplum tarafından gelen baskılar sonucunda Kosova Hükümeti Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve mahkeme açılan davayı 22 Eylül 2011 tarihinde oybirliği ile karara bağlamıştır. Buna göre, milletvekillerinin sorumluluk alanları dışındaki fiil ve kararlardan dolayı haklarında yapılacak adli kovuşturmayla ilgili dokunulmazlık hakları olmadığı belirtilmiş, milletvekillerinin

Paradigma

Kosova Demokratik Partisinde seçim süreci devam ederken PDK’nın ihtilaflı isimlerinden Fatmir Limaj’ın tutuklu bulunması sürecin aleyhinde mi yoksa lehinde mi işlemesine neden olacak? Gizli tanık Agim Zogaj’ın ifadeleri doğrultusunda Kleçka davasının yeniden ele alınması siyasi bir oyun mu; yoksa adaletin gereği mi?

Page 11: Paradigma Ocak 2013

Haber Analiz paradigma/ocak 2013 11

meclis oturumu veya komisyon toplantılarında olmadıkları süre içerisinde tutuklanabilecekleri ifade edilmiştir. Bu şekilde Limaj’ın tutuklanmasının önünde herhangi bir engel kalmamış ve EULEX savcısı Salustro Maurizio’nun talimatı ile Limaj’a geçici olarak yurtdışına çıkma yasağı konmuş ve ev hapsinde tutulmaya başlanmıştır.

Davada Tanık X olarak bilinen gizli tanık Agim Zogaj’ın ifadeleri Limaj ve savaş arkadaşlarını oldukça zor durumda bırakmıştı. Gizli tanığın Agim Zogaj olduğu, Almanya’da bir parkta şüpheli intihar vakasının ardından anlaşıldı ancak verdiği ifadeler ve günlükleri mahkemece delil olarak alındı. Söz konusu ifadelerde yer alan bilgilere göre Zogaj, Limaj’dan aldığı talimatlar doğrultusunda 4 veya 5 Nisan 1999 tarihinde 2’si polis memuru olmak üzere 3 Sırp asıllıyı öldürmüştü. Zogaj’ın ifadelerinden yola çıkan EULEX birimleri, savaş suçlarının işlendiği iddia edilen yerlerde aramalar yapmış ve ceset kalıntılarına ulaşmıştı. EULEX savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede de Kleçka’da Arnavut ve Sırp sivillerin öldürüldüğü yazıyordu.Öte yandan, Zogaj’ın tanık koruma programı kapsamında

iken ve dava başlamadan önce 28 Eylül 2011’de Almanya’da intihar etmesi akıllara birçok soru getirmişti. Ancak Zogaj’ın ailesi EULEX’in Zogaj’a çok baskı yaptığını söylemiş ve Zogaj’ın ölümünden EULEX’i sorumlu tutmuş, bu sefer gözler EULEX’e çevrilmişti. Zogaj tarafından yazıldığı iddia edilen bir notta da Zogaj’ın Savcı Salustro’dan psikolojik baskı gördüğü ve İngilizce bilmediği halde İngilizce yazılmış bazı ifade tutanaklarını imzaladığı gibi ifadelerin yer alması kamuoyunda başarılı bulunmayan bir misyon olarak görülen EULEX için de iyi bir gelişme olmamıştı.

Limaj’ın 2011’de katıldığı bir televizyon programında iddia edildiği gibi 4-5 Nisan tarihlerinde Kleçka’da bulunmadığını ve operasyon hazırlamak üzere Arnavutluk’ta bulunduğunu, bu durumdan da dönemin komutanlarından Hashim Thaçi ve Agim Çeku’nun haberdar olduğunu söylemişti. Ancak, Thaçi ve Çeku yaptıkları açıklamalarda, Limaj’ın o tarihlerde Kosova’da bulunup bulunmadığına ilişkin net ifadeler kullanmamış, tarihleri tam olarak hatırlamadıklarını söylemişlerdir.

Limaj’ın 6 Şubat 2012 tarihindeki duruşmasında Pakistanlı avukatı Karim Khan Arnavutluk’tan getirilen bir grafoloji uzmanı tarafından hazırlanan raporu mahkemeye sunarak, raporda Zogaj’ın yazdığı iddia edilen notların 4 ayrı kişi tarafından yazıldığını söylemiş, ancak mahkeme sözkonusu grafolojik incelemeyi davaya dahil etmemiştir.

Priştine İl Mahkemesi Mart 2012’de Kleçka davasından yargılanan 6 kişinin beraat kararını vermiş, 5 Mayıs 2012

tarihinde de aralarında Fatmir Limaj’ın da bulunduğu 3 sanığıın beraat ettiğini duyurmuştu. Limaj, Priştine İl Mahkemesinin kararı ile aklanmış ancak, EULEX Özel Savcılığının talebiyle konu Yüksek Mahkemeye intikal ettirilmiştir. Kosova Yüksek Mahkemesi de Limaj ve silah arkadaşlarının yargılandığı Kleçka davasının yeniden görüşülmesini ve Tanık X olarak bilinen Zogaj’ın ifadelerinin kabul edilmesini karara bağlamış, ifade vermeye giden Limaj ve silah arkadaşları gözaltına alınmıştır. Sanık avukatlarının itirazları da mahkemece kabul görmemiş, 1 aylık gözaltı süresi Aralık ayının sonunda 2 ay daha uzatılmıştır.Gözaltına alma kararına Başbakan Thaçi dahil olmak üzere siyasetin neredeyse tüm üst düzey temsilcileri, UÇK’ya yakınlığı ile bilinen sivil toplum kuruluşları tepki göstermiştir. Thaçi kararı sert bir dille eleştirmiş, Krasniqi de kararı adaletin katli olarak yorumlamıştır. Gözaltı kararının siyasi bir karar olarak nitelendirilmesi ve konuyla ilgili olarak EULEX’in işaret edilmesi Avrupa Birliğini rahatsız etmiş olmalı ki Brüksel’den yapılan açıklamada EULEX’in Kosova’ya Kosova kurumları tarafından davet edildiği hatırlatılmıştır.

Gözaltı kararına gelen kurumsal tepkiler dışında Fatmir Limaj’ın silah arkadaşları da sert tepki göstermiştir. Nitekim, Arnavutluk’un bağımsızlığının 100.yılında milli otoyol olarak bilinen ve Kosova ile Arnavutluk’u bağlayan İbrahim Rugova otoyolunun açılışı Limaj’ın silah arkadaşları tarafından sert bir şekilde protesto edilmiş, törende konuşmaların yapılacağı kürsü dağıtılmış, Arnavutluk ve Kosova Başbakanları, Kosova Hükümeti temsilcileri ve bazı Büyükelçilerin de davetli olduğu tören iptal edilmek zorunda bırakılmıştır.

Gizli tanığın Agim Zogaj olduğu, Almanya’da bir parkta şüpheli intihar vakasının ardından anlaşıldı ancak verdiği ifadeler ve günlükleri mahkemece delil olarak alındı. Söz konusu ifadelerde yer alan bilgilere göre Zogaj, Limaj’dan aldığı talimatlar doğrultusunda 4 veya 5 Nisan 1999 tarihinde 2’si polis memuru olmak üzere 3 Sırp asıllıyı öldürmüştü.

Page 12: Paradigma Ocak 2013

12 paradigma/ocak 2013 Haber Analiz

Kleçka ile ilgili olarak otoyol açılışı skanladından sonra 30 Kasım 2012’de telefon dinleme skandalı ortaya çıktı. PDK Meclis Grup Başkanı Adem Grabovci’nin Kosova Başbakanı Hashim Thaçi, Kosova’nın Avrupa Entegrasyon Bakanı Vlora Çitaku, Kosova’nın eski İstihbarat Servisi (SHIK) Başkanı Kadri Veseli ve Skenderaj Belediye Başkanı Sami Lushtaku ile yaptığı telefon görüşmeleri medyaya sızdırıldı. Dinlemelerin EULEX tarafından yapıldığı ortaya çıkmış ancak EULEX makamları kayıtları medyaya sızdırmadığını, devam etmekte olan bir hukuki süreç kapsamında savunma makamına dijital ortamda verdiğini belirtti. Burada ilginç olan konu sızdırılan telefon kayıtlarının neredeyse tamamında Krasniqi’den olumsuz bir şekilde bahsedilmiş olmasıydı. Yapılan tüm görüşmelerde Jakup Krasniqi’den “köpek, jakupovski” olarak bahsedilmesi ve hakkında “görevde olduğu sürece işler sor yürüyecektir”

çıkmasıyla başta Hashim Thaçi olmak üzere Krasniqi karşıtı olanlar yıpratılmaya çalışılmıştır. PDK Genel Başkan Yardımcısı Fatmir Limaj ve PDK Genel Sekreteri Jakup Krasniqi ile PDK Genel Başkanı ve Başbakan Hashim Thaçi’nin Cumhurbaşkanlığı sürecinden beri aralarının çok da iyi olmadığı bilinmektedir. Hatırlanacağı üzere, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Limaj Krasniqi’nin Cumhurbaşkanı olması gerektiğine inanıyordu. Krasniqi’nin de gönlünde yatan Cumhurbaşkanlığı makamıydı. Ancak, Başbakan Thaçi uluslararası toplumla arasını iyi tutmaktan yanaydı, nitekim o yönde karar aldı ve Krasniqi Cumhurbaşkanı olamadı.

Limaj’ın devlet televizyonu RTK’da Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili rahatsızlığını dile getirmesi, Thaçi’den otoriter bir parti lideri olarak söz etmesi, diğer taraftan Kosova Hükümeti’nin dokunulmazlıklarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurması ve Limaj’ın dokunulmazlığının kaldırılmasından sonra Krasniqi kararın siyasi siyasetin adalet sistemine müdahalede bulunduğunu söylemesi, Kleçka dışındaki süreçlerde de Krasniqi’nin Thaçi ve yakınlarına karşı yakındığı

tavırlar irdelendiğinde parti yönetimindeki ihtilafın fotoğrafı daha net şekilde görülecektir. Fatmir Limaj 12 Aralık 2010’da yapılan son genel seçimlerde 75.869 oy ile Hashim Thaçi’den sonra en fazla oy alan PDK’lıydı. Tesadüf o dur ki, PDK’nın 8 – 9 Ekim 2005’te yapılan 3. Kongresinde de Limaj Savaş suçu işlediği gerekçesiyle Lahey’de gözaltında bulunuyordu. Ancak gözaltında bulunmasına rağmen parti üyeleri tarafından ciddi bir şekilde desteklenmiş ve Limaj PDK Parti Yürütme Kurulu üyesi seçilmiş, serbest bırakıldıktan sonra da Parti genel başkanlığı görevine getirilmiştir.

Limaj’ın gözaltı süresinin 23 Şubat’a kadar uzatılması ve PDK’nın 26 Ocak’ta kongre toplantısı yapması dikkate alındığında kongre zamanlamasının Limaj aleyhinde olduğu söylenebilir. Diğer taraftan 2005 yılındaki kongre sonuçları kafaları karıştırabilir. Ne var ki, 2005 ve 2013 yılındaki parti içi dengeler mukayese edildiğinde, Limaj 2005 yılının aksine partinin sadece belli bir kesimi tarafından destekleniyor.

denmesi dikkat çekmiştir. Kleçka davasının yeniden görüşülmesi tartışmaları hararetli bir şekilde yaşanırken, telefon kayıtlarının sızdırılması, zamanlama açısından incelendiği zaman akıllara kayıtları Krasniqi veya Limaj’a yakın kişilerin mi sızdırdığı sorusunu getirmiştir. Nitekim, kayıtların ortaya

Limaj’ın gözaltı süresinin 23 Şubat’a kadar uzatılması ve PDK’nın 26 Ocak’ta kongre toplantısı yapması dikkate alındığında kongre zamanlamasının Limaj aleyhinde olduğu söylenebilir. Diğer taraftan 2005 yılındaki kongre sonuçları kafaları karıştırabilir.

Page 13: Paradigma Ocak 2013

Haber Analiz paradigma/ocak 2013 13

IBM Uygulamaları ve Handikaplar

Kosova ile Sırbistan arasında yürütülen müzakerelerde somut olarak ortay atılan adımlardan biri kısa adı IBM olarak bilinen Entegre Sınır Yönetimi (Integrated Border Management) konusunda anlaşmaya varmak oldu. Anlaşmanın pratikte ne anlama geldiği ve uygulama prosedürleri iki ülke başbakanı Hashim Thaçi ve Ivica Dacic’in Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton arabuluculuğunda yürütülen müzakereler sonucu belli oldu. Ancak somut konular arasında anlaşmaya varılmasının ardından da uygulama pratiklerinde farklı anlayışların mevcut olduğu ortaya çıktı. Anlaşma ilk gününden itibaren iki farklı anlayışa ve uygulamadaki tartışmalara sahne oldu.

AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton arabuluculuğunda 5 Aralık 2012 tarihinde Brüksel’de yapılan üçüncü görüşmede Kosova Başbakanı Hashim Thaçi ve Sırbistan Başbakanı Ivica Dacic, Mitroviça’nın kuzeyindeki Jarinje ve Merdare sınır kapılarında Entegre Sınır

Yönetimi anlaşmasının 10 Aralık 2012 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanması konusunda anlaşmaya vardı. Ancak anlaşmanın kuzey bölgede uygulanması ve kuzey bölgeye giren ürünlerin gümrüklenmesi ya da vergilendirmesi konusu sorun yarattı. Bu sorun müzakereleri de kopma noktasına getirdi. Her iki taraf anlaşmaya sadık kalınmasını isterken faklı bir bakış açısı ortaya attı. Taraflar Nerden Bakıyor

Kosova tarafı gümrük bölgesinin tek olduğunu ve Kosova’nın neresine bir ürün girerse girsin ortak gümrük kurallarına tabi olduğunu dile getiriyor. Sırp tarafı ise kuzeyde kalacak olan ürünler için gümrük ve diğer vergilerin uygulanmasına karşı çıkıyor. Belgrat’a göre Sırbistan’da zaten vergilenen bir ürün, Mitroviça’nın kuzeyine yönlenirken tekrar vergilendirmeye tabi tutulması çifte vergilendirmeyi doğuruyor. Böylece anlaşma yürürlüğe girdiği ilk günden itibaren teknik ve prosedür sorunu yarattı. 10 Aralıkta uygulamaya geçen IBM’le ilgili sorunların yaşanması üzerine teknik ekipler müzakerelerini

Esin Muzbeg

IBM uygulamaları handikaplarıyla birlikte başladı. İki başbakanın 17 Ocakta yapacağı görüşme düğümlenen konuları bir çözüme kavuşturması beklenirken, başka bir müzakere konusu olan tekliflerin de masaya atılma ihtimalini güçlendiriyor

“”

Page 14: Paradigma Ocak 2013

14 paradigma/ocak 2013 Haber Analiz

sürdürdü. 19 Aralık 2012’de, bir gün sonra yürürlüğe girmek üzere teknik müzakere heyetleri anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre, Mitroviça’nın kuzey bölgesinde dağıtılmak üzere 3.5 ton yük kapasiteli araçlarla mal taşınabilecek.

Ara bir çözüm olarak kuzey bölgeye 3.5 tonluk mal taşıyan araçların prosedürden muaf tutulmasının gündeme gelmesi ve uygulanmaya başlanması her iki tarafın eleştiri odağı haline geldi. Kosova’da bir yandan tekli gümrük sisteminin delindiği ve çifte standart uygulandığı belirtilerek uygulama eleştirilirken öte yandan resmi kaynaklar 3.5 tonluk mal taşıyanların ticari amaç gütmeyen mal olduğu değerlendirmesine sığınarak konuyu geçiştirdi. Süreci yakından takip eden Kosova Gümrükler Genel Müdürü Naim Huruglica, Sırbistan’dan Kosova’ya giren ticari araçların Mitroviça’nın güneyindeki gümrük terminaline yönlendirildiğini; 3.5 tonluk araçlarla yapılan mal sevkiyatlarının ise ticari amaç gütmediğini ileri sürdü. Sırp tarafındaki tüccarlar ise 3.5 tonluk yük taşıyan araçlarla ticaret yapmanın maliyetleri artırdığını dile getirdi. Özellikle akaryakıt ve gaz konusunda kıtlık olabileceği ileri sürüldü.

Öte yandan Sırbistan hükümetinin Kosova’dan sorumlu ofis şefi Aleksandar Vulin, Brnjak ve Jarinje sınır kapılarında anlaşmanın ne pahasına olursa olsun uygulanması gerektiğini, çünkü Brüksel’de bu konu hakkında uzlaşmaya varıldığını söyledi. Anlaşmanın fazla katı ve kıtlığa neden olabilecek nitelikte olduğunu düşündüğünü ifade eden Vulin, teknik müzakere uzmanlarının yeni bir anlaşmaya varıncaya kadar bununla

yaşanması gerektiğini dile getirdi. Vulin, Thaçi ve Dacic arasında varılan anlaşmada gümrük ve KDV’nin uygulanmayacağı ve kuzey bölgeye mal sevkiyatının yapılabileceği konusunun anlaşmanın yorumu olduğunu ifade ederek, Ocak 2013’te iki başbakanının ve teknik ekiplerin tekrar bir araya gelmesi ve tüm detayların müzakere edilmesine kadar bu gerçek ile yaşanması gerektiğini bildirdi. İki Başbakan ve teknik ekiplerin ise 17 Ocak 2013 tarihinde tekrar bir araya gelmesi konusunda anlaştıklarını söyleyen AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, IBM konusunda varılan nokta ve kuzey bölgedeki sorunların ele alınması konusunda fikir birliğine vardıklarını doğruladı.

Kontrol Kısmen Sağlanıyor

Sırbistan’dan Kosova’ya giren ve özellikle akaryakıt, tütün, alkol ve kahve gibi özel tüketim vergisine tabi olan ürünler kuzey kapılarına geldiği zaman ya Merdare sınır kapısına ya da Mitroviça’nın güneyindeki gümrük terminaline yönlendiriliyor. Kuzey bölgedeki tüccarlar Belgrat’a zaten ödedikleri vergileri Priştine’deki yönetime de ödemek istemediklerini ve bu durumun sürmesi halinde kuzey bölgede kıtlığın baş göstereceğini öne sürüyor.

IBM’i uygulayan EULEX görevlileri ise kuzey kapılarından Kosova’ya giriş yapan ürünlerle ilgili vergilerin ya Merdare sınır kapısı ya da Mitroviça’nın güneyindeki gümrük terminalinde 24 saat içinde ödenmemesi durumunda önce kabahat ardından da suç duyurusunda bulunulacağı uyarısını iletiyor.

Kuzeydeki 4 paralel belediye yönetimi anlaşmanın ilk günden

ihlal edildiğini ileri sürüyor. Kuzey Mitrovica’daki 4 paralel Sırp belediye başkanları (Mitroviça, Krstimir Pantic; Zvecan, Dragisa Milovic; Zubin Potok, Slavisa Ristic ve Leposavic, Dragisa Vasic), Priştine yönetimince vergilendirmenin yapılması durumunda yol kapatma eylemlerini bizzat tüccarların yapacağını dile getirdi. Nitekim kuzey bölgedeki sınır veya yol kapatma eylemeleri sıkça gündeme geldi. 3.5 tonluk araçlarla ürün taşımanın maliyetleri artıracağını iddia eden Sırp tüccarlar yol kapatma eylemlerini haftada 3 gün olmak üzere 10 Ocak 2013’e kadar sürdüreceklerini, bu tarihe kadar bir çözümün bulunamaması durumunda ise daha radikal eylemlere yöneleceklerini iddia ediyor. Öte yandan Priştine’deki tüccarlar, kuzeyden giren kaçak malların haksız rekabete yol açtığını öne sürüyor. İsminin açıklanmasını istemeyen bir tüccar, hiçbir firma ibaresi bulunmayan ‘pick up’ diye tabir edilen araçlarla kaçakçılık boyutunun oldukça yüksek olduğunu ifade etti.

Brüksel’de varılan anlaşma gereği, 10 Ocak 2013 tarihine kadar 3.5 tonluk araçlarla kuzey Mitroviça’ya mal sevkiyatı konusunda uzlaşılmıştı. Kosova tarafı, 10 Ocaktan sonraki müzakerelerde bu durumun tamamen ortadan kalkmasını ve normal gümrük prosedürlerinin uygulanmasını beklerken, Sırp tarafı ise uygulamanın genişletilmesini öngörüyor.

Anlaşma Ne İçeriyor; Kosova ve Sırbistan İçin Ne Anlama Geliyor!

Entegre Sınır Yönetimi (IBM), AB’nin desteği ile Kosova ile Sırbistan arasında da uygulanmasına teşvik edilen aslında tüm Batı Balkanları

Page 15: Paradigma Ocak 2013

Haber Analiz paradigma/ocak 2013 15

kapsayan geniş bir proje. Projenin amacı, açık ama güvenli ve kontrollü sınır yönetimini oluşturmak. Üç temel işlev üzerine bina edilmiş: iç hizmetler, ilgili kurumlar arası işbirliği ve uluslar arası işbirliği ile koordinasyon. Batı Balkan ülkelerinin tamamında uygulanması hedeflenen aslında teknik bir anlaşma. Ama Kosova ile Sırbistan arasında daha çok politik konularla gündeme geldi.

Kosova ile Sırbistan Heyetlerinin Üzerine Anlaştığı Konular!

Her iki tarafın AB’nin Batı Balkanlarla ilgili gündemiyle doğrudan ilgili olması nedeniyle Avrupa Birliği’nin vizeler ortak yasası, Schengen uygulamaları ve sınırlarla ilgili AB mevzuatı dikkate alınarak ülkelerin kendi mevzuatlarını kademeli olarak özellikle IBM konseptinde uyumlaştırması öngörülmektedir. Hızlı ve etkili bir uygulama maksadıyla her iki taraf AB yönetiminde IBM konseptini uygulayacaktır. Taraflar kademeli olarak tüm sınır kapılarında IBM’i uygulamaya koymayı hedeflemektedir. Bu aynı zamanda AB komisyonu tarafından geliştirilecek olan sahadaki en iyi pratiği uygulamaya koyacaktır. Büyük öncelik verilen bu konunun mümkün olan en kısa zamanda uygulanmasına dikkat edilecektir. Taraflar ülke sembollerini kullanmayacaktır ve ortak IBM bölgesinde her taraf olası kontrolleri gerçekleştirecektir. Tarafların uygulama sahaları, gümrük ve polis görevlileri olacağı gibi EULEX yetkilileri de bulunacaktır. İlk etapta IBM’in Jarinje ve Merdare sınır kapılarında uygulanmaya başlanmasının hedeflenmesine rağmen, uygulamanın Brnjak, Dheu i Bardh/Koncul, Mutivode/Mutivoda ve Depce/

Mucibaba kapılarına da genişletilmesi öngörülmektedir. Pratikte mümkün olan en kısa zamanda AB’nin başkanlığında üçlü uygulama grubunun oluşturulması ve bu amaçla teknik bir protokolün imzalanması konusunda uzlaşmaya varılmıştır. Tarafların özellikle statü konusunda farklı bakış açıları göz önünde bulundurularak ihtiyaç duyulması halinde tarafların AB ile ayrı ayrı protokol imzalamasına da imkan tanınmaktadır. Öte yandan anlaşmada gümrük ve diğer vergiler konusuna bir açıklık getirilmedi.

Durum Nereye Götürüyor?

31 Aralıktan itibaren Entegre Sınır Yönetimi (IBM), Brnjak (Mitroviça’nın kuzeyi) ve Dheu e Bardhe (Gilan – Bujanovac) sınır kapılarında da uygulamaya konuldu. Avrupa Birliği’ni ortak hedef olarak gören iki ülke Avrupa’nın dayattığı sopa yerine havucu tercih ederek genel tablo açısından işbirliğini öngörüyor. Ancak uygulamadaki ayrıntılarda önemli sıkıntılar var. Bu sıkıntılar kuzeyde Sırpların yol kapatma eylemlerinin devam etmesine neden oluyor. 10 Ocağa kadar yolları gah kapatıp gah açan yerel Sırplar bölgenin normalleşmesine önemli bir engeli teşkil ediyor. Arabulucu Ashton ise görüşmelerden ümitkâr bir biçimde şu ifadeleri kullandı: “Thaçi ve Dacic, birbirlerine söyleyecek sözü olan kişiler. Cesaretli adımlar attılar

ve sürecin ilerlemesine neden oldular. Avrupa Birliği, hepsinin ortak Avrupa hedefi olan istikrarlı bir Batı Balkan istiyor.” Ancak IBM uygulamaları ve handikapları dikkate alınınca istikrarlı bir Batı Balkanları görmek pek mümkün görülmüyor. Avrupa’yı geçici olarak memnun edecek bir çözüm olsa dahi özünde çelişkileri ve bölgenin suç çeteleri için potansiyel mekanizmalar üretme pozisyonunu barındırmaya devam ediyor. Çünkü meselenin özü dönüp dolaşıp ülkelerin birbirleri karşısındaki takındıkları resmi tutumlar ve tanıma / tanımama durumlarında düğümlenmektedir.

Bu düğümü şu sıralarda Brüksel’de Kosova ve Sırbistan taraflarının teknik heyetleri arasında devam eden, 17 Ocak 2013 tarihinde de Başbakan Hashim Thaçi ile İvica Dacic arasında yapılacak olan müzakerelerin çözüp çözmeyeceği ise merak konusu… Hali hazırda devam sürecinde olan teknik görüşmelerin temel amacı gümrükler konusunda anlaşmaya varan iki başbakanın anlaştıkları konuların yürürlükte olabilmesini sağlamak ve 17 Ocak tarihi için durumu netleştirmek. Öte yandan kuzeydeki Sırplar Kosova ve EULEX yetkililerinin vergi alması nedeniyle protestolarını sürdürüyor. Avrupa Komisyonu Sözcüsü Maja Kocijancic ise içeriği hakkında bir detay vermemekle birlikte yaptığı açıklamada gümrük ve diğer vergiler konusunda teknik heyetlerin ilerleme kaydettiğini dile getirdi. Teknik heyetler arası görüşmeler 15 Ocak Salı günü devam edecek. 17 Ocak Perşembe günü de iki başbakan tekrar bir araya gelecek.

Avrupa Birliği’ni ortak hedef olarak gören iki ülke Avrupa’nın dayattığı sopa yerine havucu tercih ederek genel tablo açısından işbirliğini öngörüyor. Ancak uygulamadaki ayrıntılarda önemli sıkıntılar var.

Page 16: Paradigma Ocak 2013

16 paradigma/ocak 2013 Haber Analiz

Denetimli Bağımsızlık Sonrasında Topluluk Hakları

Kosova, 1999 yılında uluslararası toplumun müdahalesiyle sona eren savaş ardından, ister idari anlamda ister de yasal statü açısından farklı gelişmeler yaşamıştır. 1999 ile 2008 yılları arasında Birleşmiş Miletler idaresinde bir bölge olan Kosova, 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan etmesine rağmen, tam anlamıyla bağımsız bir ülke statüsüne sahip olduğu söylenemez. Bunun temel nedeni, Kosova bağımsızlığını ABD, AB üye ülkelerinin büyük bir kısmı ve Kosova hakkında ilgi ve söz sahibi güçlü ülkelerin dışındaki ülkelerin kabul etmesini ve desteklemesini sağlamak amacıyla, uluslararası toplum tarafından bir denetimli bağımsızlık formülünün, tam bağımsızlığın kazanılmasına kadar bulunan geçici bir çözüm olmasına dayanmaktadır.

Denetimli bağımsızlık, zaten neredeyse on yıl süregelen farklı çabalardan ne Sırbistan ne de

Kosova ve diğer uluslararası taraflar için kabul edilebilir tek bir çözümün ortaya çıkmamasından dolayı ve çözüm bulununcaya kadar zaman kazanabilmek açısından atılan bir adım olarak değerlendirilebilir. Denetimli bağımsızlık önerisi, BM Genel Sekreteri Kosova Özel Temsilcisi Marti Ahtisaari’nin Kosova statüsüne ilişkin sunduğu geniş kapsamlı bir çözüm önerisinden doğmuştur. Öneri, yaygın bir şekilde “Ahtisaari Paketi” olarak da adlandırılmaktadır.

Ahtisaari Paketi farklı açılardan değerlendirildiğinde, birçok uzman Kosova devletinin kurulmasına ilişkin esasları belirleyen, bir diğer kesim de anlaşma niteliği taşıyan, ancak sadece tek taraflı bir öneriyle yetinen bir belge olduğunu ifade etmektedir. Bunun sebebi, her ne kadar Ahtisaari Paketi’nin BM Güvenlik Konseyinde onaylanması beklendiyse de, Sırbistan ve Rusya ile Çin gibi dostu olan

Taner Boynik

Kosova’daki yasal mevzuat ve ilgili diğer düzenlemelerin birçok Avrupa ülkesine kıyasla daha gelişmiş olduğu iddia edilmesine rağmen, aslında bu düzenlemelerin seri bir halde oluşturulduğu ve dolayısıyla uygulamada büyük sıkıntıların yaşandığı da sıkça ortaya atılan bir husustur. Bu durumdan, her ne kadar birbiriyle alakası olmadığı gibi görünse, çoğunlukta olmayan topluluklara tanınan haklarının muhafaza edilmesi ve geliştirilmesi de orantılı bir şekilde etkilenmiştir.

* Bu yazıdaki topluluklar ifadesi, Kosova’da çoğunlukta olmayan etnik toplulukları referans almaktadır.

Page 17: Paradigma Ocak 2013

Haber Analiz paradigma/ocak 2013 17

ülkelerin karşı çıkması sonucu, sadece Kosova’nın bağımsızlık bildirgesinde uygulanması için taahhüt edinilen bir belge olarak kalmıştır.

Diğer taraftan, her ne kadar belirtilen bu ülkeler karşı çıktıysa da, bugün bağımsız Kosova’ya destek veren ülkeler Kosova’nın bağımsızlık yolundan dönmemesi yönünde çalışmaların devam etmesi gerekliliğini savunmuşlardır. Kosova açısından bunun faydası, müdahil taraf Sırbistan’ın mutabakatı ve işbirliği yokluğunda, uygulamada “başarı göstergelerinin” daha kolay tespit edilebileceği ve olumlu değerlendirilebileceğidir. Bir başka deyişle, Kosova’nın uluslararası toplumla yaptığı bağımsızlık anlaşması hükümlerini uygulamada gecikmede bulunmayacak ve dolayısıyla öngörülen denetimin kaldırılması mümkün olan en kısa zamanda gerçekleşecek ve Kosova tam bağımsızlığına kavuşacaktı.

Ortaya atılan çözüm önerisi uygulamasını Sırbistan’ın sürece dahil olmayarak engelleme çabası, denetimli bağımsızlığın sona erdirilmesi gerekliliği ve Kosova’nın bir başarı örneği olarak ortaya çıkması ve denetim boyunca yapılan çalışmalara meşruiyet kazandırılması

ihtiyacını doğurmuştur. Öyle ki, Kosova bağımsızlığını denetleyen Uluslararası Yürütme Grubu, 10 Eylül 2012 tarihinde son ve nihai toplantısında denetimli bağımsızlığı sona erdiren kararını almış ve Kosova’nın mutabık kalınan hak ve yükümlülüklere riayet etmesi gerektiği çağrısında bulunmuştur.

Topluluk Hakları

Ahtisaari Paketi, her ne kadar devlet kurma esaslarını barındırıyor gibi olsa da, uluslararası hukuk ve uygulamalar ile çağdaş demokratik devletlerin uygulamaya koyduğu ilkeleri içerdiği belli olmaktadır. Dolayısıyla, belirli çevrelerin yansıttığına ek olarak, öneri yeni uygulamalardan çok Arnavut ve Sırp tarafını tatmin edecek ve kabul edilebilir yolları ortaya koymaktadır.

Süreç içerisinde, Kosova’da yaşayan Arnavut ve Sırp toplulukları dışındaki diğer unsurlar (farklı adlandırılmalarıyla toplumlar veya topluluklar veya çoğunlukta olmayan topluluklar veya azınlıklar), “topluluklar” adı altında, önerinin muhtelif bölümlerinde belirli haklar elde etmiştir. Ancak, sağlanan bu hakların farklı bir bakış açısıyla da değerlendirilmesi mümkündür.

Öneri kapsamına alınan bu haklar, yeri ve durumuna bağlı olarak, “olması gerektiğinden fazla” ya da “uzun vadede sadece reklam mahiyeti taşıyan” olarak değerlendirilmektedir. Çünkü, Kosova Anayasasıyla güven altına alınmış bu hakların ‘asgari haklar’ olması gerektiğinden çok, topluluklara tanınan ‘azami haklar’ olarak algılandığı söylenebilir.

Bu sebepten dolayı, toplulukların ister siyasi ister de mevzuat ve diğer alanlarda uzun vadedeki çabaları, bu haklarla yetinilmeyi ve uygulamada sıkıntıların yaşanmaması yönünde olacağından, topluluklar aslında sadece öneride yazılı olan haklarla sınırlı kalacağına benziyor. Dolayısıyla, demokratik ve parlamenter yapıya sahip Kosova’da hakların genişletilmesi veya düzeltilmesi ihtimali mevcut dahi olsa, uluslararası toplumun da desteklediği şekilde anayasal esaslara dayandırılmasından, bunun aslında Kosova’nın mevcut siyasi ortamında gerçekleşmesinin çok zor olacağı gibi gözükmektedir. Zira, ifade edildiği gibi, Ahtisaari Paketinin birçok hükmünün Kosova Anayasasına birebir aktarılması, bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. İlaveten, denetimli bağımsızlığın sona ermesi ile buna bağlı olarak Kosova mevzuatında yapılan ve yapılması için çalışılan değişiklikler, zaten temsilde kısıtlı sayıda kalan toplulukların pazarlık gücünde yetersiz kalmalarından dolayı, bu duruma katkı sağlamaktadır.

Buraya kadar ifade edilenler, Kosova’da toplulukların sahip olduğu haklarının kısıtlı olduğu anlamına gelmez. Duruma farklı açıdan bakmak ve Kosova’nın son yıllarda içinde bulunduğu gelişmeleri göz önünde

Page 18: Paradigma Ocak 2013

18 paradigma/ocak 2013 Haber Analiz

bulundurmak gereklidir. Bütün bu gelişmelerden anlaşılabileceği gibi, Sırbistan’dan ayrılan ve bağımsızlığı kazanmak için zor şartlarda hukuki, idari ve ekonomik sistem ve mekanizmalarını uluslararası standartlar çerçevesinde kurmaya çalışan Kosova’da eksiklikler yaşanmaktadır. Özellikle, halen etkisini sürdürmeye devam eden husus, yasal hükümlerin makul biçim ve zamanlarda uygulanamamasıdır. Bu durumdan en hızlı bir şekilde etkilenen, etnik, kültürel, dini vs gibi azınlık grupları/toplulukları olmaktadır.

Uygulamadaki yetersizlikler, daha önce de belirtildiği gibi, çalışmaların odağını mevcut hakları muhafaza etmek ve kabul edilebilir bir siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam için asgari ölçüde uygulamalarını sağlamaya doğru yönlendirmektedir. Bunun başarıyla sağlanabilmesi amacıyla, temsilde topluluk içerisinde istişare ve mutabakatın sağlanması, stratejik açıdan hak ve ihtiyaçların tespit edilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Aksine, tüm bu gelişmelerin ve denetimli bağımsızlığın sona ermesi ardından yaşanan ve hazırlanan reform ve mevzuat değişikliklerinde hakların muhafaza edilmesi ve geliştirilmesinde sıkıntılar ortaya çıkabilecektir.

Son aylarda, Kosova’da denetimli bağımsızlık sonrası yapılacak mevzuat değişiklikleri çalışmalarında, Ahtisaari Paketinin de öngördüğü gibi, Kosova Meclisinde topluluklara “ayrılan” ve “garanti edilen” sandalye uygulaması, topluluklar açısından sıkıntı olarak görülen en önemli konulardan biridir. Ahtisaari Paketine göre, Kosova Anayasasının kabul

edilmesinden sonraki iki seçimde, Kosova Meclisinde toplam 120 sandalyeden 20’si topluluklara ayrılmıştır. Bu uygulamaya göre, her topluluğa “ayrılan” sandalye olduğu için, seçim yarışına bu sandalyeler dahil olmayacak ve dolayısıyla her topluluk, seçim sonuçlarına bağlı olarak ilave sandalye kazanma veya kazanmama durumundaydı. Durumu daha açık izah etmek açısından, Türk topluluğu örneğinden yola çıkarsak, eski uygulamaya göre Türk topluluğuna ayrılmış 2 sandalye mevcutken, şimdiye kadarki seçimlerden de Türk partisi tek bir milletvekili çıkarabilecekken, Kosova Meclisinde toplam 3 sandalyeye sahip olmuştur. Ancak, Ahtisaari Paketine göre ve seçim reformunda dikkate alınan husus, Kosova Anayasasının kabulünden sonraki üçüncü genel seçimlerde, topluluklara ayrılan sandalyeler artık “garanti” edilen sandalye sayısı olarak düzenlenmiştir. Bunun anlamı, aynı örnekten yol çıkılınca, Türk topluluğu şimdiye kadarki seçimlerde sadece tek bir milletvekili çıkarabilme gücünde olduğu dikkate alınırsa tek milletvekiliyle yetinmek durumunda olacaktı. Fakat yeni uygulamaya göre, 2 sandalye “garanti” edilmesinden dolayı (asgari temsilci sayısı), 2 milletvekiline sahip olacaktır.

Uygulamadaki Sıkıntılar

Yukarıda sunulanlara göre ve pratikteki uygulamalar dikkate alınınca, Kosova’da denetimli bağımsızlık sonrası yapılacak mevzuat değişikliklerinde, yasal anlamda toplulukları çok fazla olumsuz etkileyecek değişikliklere gidilmeyeceği söylenebilir. Ancak, mevcut durum, siyasi olarak temsil açısından toplulukların rakamsal olarak en parlak dönemi olduğu

yönünde değerlendirilirse, bu hususta yapılacak kısıtlamalar topluluk haklarında bazı sıkıntılar yaratabilecektir. Zira, Kosova kurumları halihazırda yasal yükümlülüklerini uygulamada yetersiz kaldığı, uluslararası kurum ve kuruluşların raporlarından da açıkça görülebilir.

Dolayısıyla, bir taraftan toplulukların rakamsal olarak temsilde makul olması, diğer taraftan da, bu temsile rağmen uygulamada hem merkezi hem de belediye düzeyinde sıkıntıların yaşanması, ileriki dönemde gerçekleşecek her tür değişikliklerin olumsuzluğa işaret ettiğini söyleyebiliriz. Keza, denetimli bağımsızlığın sona erdirilmesine kadar Kosova’nın bir uluslararası toplum “denetiminde” olduğu dönemde ciddi sıkıntıların yaşandığı dikkate alınırsa, “denetim” altında olmayan hallerde sıkıntıların yaşanmaya devam edeceğinin habercisidir.

Topluluk haklarının muhafaza edilmesi ve geliştirilmesi amacıyla yapılan görüşme ve pazarlıklar önem arz ettiğinden, toplulukların hem iç hem de uluslararası destek taraflarıyla işbirliğini güçlendirmesi de önem kazanmaktadır. Dolayısıyla, belirli dönemlerde olduğu gibi topluluklar sistematik ve stratejik olmayan yaklaşımlardan uzak durması gerekirken, Kosova kurumlarıyla da işbirliği içerisinde haklarını savunmak ve daha da önemlisi, mevcut haklarının uygulanmasını sağlamalıdır. Ancak, mevcut hakların uygulanmasını yegane hedef olarak belirleyip, topluluk haklarının geliştirilmiş olduğu yönünde yansıtılması da istenmeyen sonuçlar doğurabilecektir.

Page 19: Paradigma Ocak 2013

Haber Analiz paradigma/ocak 2013 19

Kosova İçin Sırp Platformu

Kosova ile Sırbistan arasında IBM (Entegre Sınır Yönetimi) uygulamalarının genişletilmesi ve sorunların giderilmesi için teknik müzakereler yürütülürken Sırbistan Parlamentosunun olağanüstü gündemi Kosova hakkında alınması istenen bir kararla çalkalandı. Aralık 2012’de Sırbistan Cumhurbaşkanı Tomislav Nikolic’in Sırbistan Meclisince kabul edilmek üzere Kosova için bir Platform önerisinde bulunacağını açıklaması üzerine, müzakereleri tehlikeye atacak bir sürece girilebileceğinin sinyalleri verilmişti. Platformun içeriğinin kamuoyu ile paylaşılmamasına rağmen, milliyetçi politikaları teşvik edeceği düşünülüyordu. Kosova tarafında yapılan yorumlar ise söz konusu platformun kışkırtmadan öteye bir anlam taşımayacağı daha çok kamuoyunun nabzını yoklamaya dönük olacağı değerlendirilmişti. Avrupa Birliğinin Kosova Temsilcisi Samuel Zbogar ise, Belgrat yönetiminin öne sürdüğü Kosova platformunun Avrupa Birliği açısından bir anlam ifade etmediği gibi, Brüksel’de devam eden müzakerelere de bir etkisi olmayacağını bildirdi.

Sırbistan Platform Hakkında Milli Birlik Oluşturmak İstiyor

Sırbistan’daki siyasi gündem Kosova platformuna kitlendi. Sırbistan hükümeti, geniş tabana yayılacak

ve milli birlik sağlanabilecek bir zemin üzerinde çalışmalar yürüttü. Sırbistan Başbakanı Ivica Dacic, 17 Ocakta Brüksel’deki müzakereler kapsamında Kosova Başbakanı Hashim Thaçi ile görüşeceği sırada Kosova hakkında Sırp siyasi aktörlerinin de desteğini aldığı bir dosya ile çıkmak istiyordu. Sırbistan Başbakanı Ivica Dacic, devletin zirvesinde yapılan müzakereler sonucu Kosova hakkında bir karar taslağını Parlamento’ya sunma kararı aldıklarını ve devletin zirvesinin de bu konuda uzlaşmaya varıldığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Nikolic dahil iktidardaki tüm siyasi faktörlerin karar taslağı hakkında hemfikir olduğunu belirten Dacic, 12 Ocak 2013 tarihinde düzenlenen olağanüstü Parlamento oturumunda, hükümetin sadece bir karar taslağı değil aynı zamanda Kosova konusunda bir çözüm de önerdiklerini ileri sürdü. Belgrat yönetimi bu karar ile Kosova’daki Sırplara özerklik isteyen bir teklifi gündeme getiriyor. Ancak Kosova ile yürütülen müzakerelerin de sona erdirilmesine neden olan bir madde nedeniyle tartışmalar uzadı. Görüşme önce siyasi partilerin meclis grupları arasında yapıldı akabinde hükümet üyeleri karar taslağını müzakereye aldı. Sırbistan Başbakanı Ivica Dacic, Kosova hakkında platform için karar taslağının sunucusu olarak sadece bir metin önermediklerini, bunun ötesinde bir çözüm de önerdiklerini ileri sürdü. 1990’lı yıllardan bu yana

Paradigma

Page 20: Paradigma Ocak 2013

20 paradigma/ocak 2013 Haber Analiz

Kosova hakkında sunulan ve alınan karar gibi tüm metinlerin Kosova’nın bağımsızlık sürecini desteklemeye yaradığını öne süren Dacic, Sırpların geri dönüşüyle ve oradaki egemenliği konusunda hiçbir şeyin yapılamadığını ileri sürdü. Sırbistan’daki siyasi oluşumların farklı alternatifleri ve ilave madde tekliflerini gündeme getirmesi üzerine Parlamento oturumu sık sık verilen aralarla tüm gün devam etti.

Belgrat’ın Yeni Meydan Okuması Priştine’de Nasıl Okunur?

Belgrat yönetimi olağanüstü siyasi angajman ve çaba sonucu Parlamento’ya Kosova hakkında bir tasarıyı getirdi. Bu tasarı ile Kosova’da egemenliğini kurmayı ve Kosova’da yaşayan Sırplar için bir nevi özerklik elde etmeyi amaçlıyor. Priştine yönetiminden konuyla ilgili henüz bir açıklamanın yapılmamasına rağmen, kabul edilebilir bir nitelik taşıması beklenmiyor. Belgrat tarafı, Priştine yönetimi ile yapılan müzakerelerin temel ilkelerini oluşturmak maksadıyla böyle bir platformu oluşturmayı hedefliyor. Kosova hakkındaki platformu ilk dile getirenin Nikolic olmasına rağmen, platformun ortak bir karar tasarısı olarak

parlamentoya sunulmasındaki rolü Sırbistan Başbakanı Ivica Dacic oynadı. Dacic’e göre bu önemli milli meselede devletin birliği yansıtıldı. Sırbistan bu karar tasarısını Brüksel’deki müzakerelere de taşıyarak Kosova’daki mevcudiyetini meşru bir zemine oturtmak istiyor. Bu kararla Kosova’daki Sırp belediyelerine ve onların birliğine bir nevi özerklik öneriliyor. Bu özerklik kapsamında bir çeşit bütçe bağımsızlığı anlamına da gelen Sırpların gelir elde edecekleri kaynak temin etme yetkilerinin

de olması hedefleniyor. Belgrat yönetimi bu kararla Priştine yönetimi ile müzakerelerde bir çerçeve çizmeyi ve Kosova’nın bağımsızlığını şimdi tanımadığı gibi hiçbir zaman da tanımayacağını bir kez daha dile getirmeyi planlıyor. Kosova tarafı ise Nikolic’in Aralık ayında Kosova için bir platformu önereceğini dile getirmesinden bu yana meseleyle ciddi bir şekilde ilgilenmedi. Priştine, Sırbistan’ın bu girişimlerini bir nabız yoklama hareketi olarak değerlendirdi. Başbakan Hashim Thaçi, Kosova hakkında böyle bir karar alınsa dahi Belgrat yönetiminin raflarında kalacağını söyleyerek bunun boş bir istek olduğunu dile getirdi. Thaçi’ye göre Belgrat’ın bu tip girişimleri, süren müzakerelerle normalleştirilmeye çalışılan ilişkilerde geri adımı temsil ediyor. Thaçi ayrıca bu girişimin de daha önceki Sırp yönetiminin bazı girişimleri gibi sonuçsuz kalacağını söyledi. Bu satırlar yazılırken Sırbistan Parlamentosundaki tartışmalı müzakereler devam ediyordu. Kosova için zaten bitmiş olan bağımsızlık gibi bir konunun tekrar müzakereye açılmayacağı Priştine yönetimi açısından oldukça net görülüyor. Priştine yönetimi Brüksel’de de böyle bir konuyu müzakere etmeyecek. Kosova sorununa çözümü şekillendiren ve yeni bir Kosova gerçeğini inşa eden Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği gibi temel aktörlerin iradesi dışında Sırbistan’ın geliştireceği ara çözüm ve mekanizmaların destek bulmasının beklenmediği gibi çözüm üretme kapasitesi de son derece kısır kalacaktır. Sırbistan’ın bu tip politikaları geçmişte denenen başarısız tekrarlardan ibaret olmasının ötesinde Sırbistan’ı yeni bir kısır döngü içine hapsedecektir.

Kosova sorununa çözümü şekillendiren ve yeni bir Kosova gerçeğini inşa eden Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği gibi temel aktörlerin iradesi dışında Sırbistan’ın geliştireceği ara çözüm ve mekanizmaların destek bulmasının beklenmediği gibi çözüm üretme kapasitesi de son derece kısır kalacaktır. Sırbistan’ın bu tip politikaları geçmişte denenen başarısız tekrarlardan ibaret olmasının ötesinde Sırbistan’ı yeni bir kısır döngü içine hapsedecektir.

Page 21: Paradigma Ocak 2013

Haber Analiz paradigma/ocak 2013 21

Kosova Ekonomisi: Bütçe ve Proje Planlamaları

Uluslar arası Para Fonu IMF’nin gözetiminde yürütülen makro ekonomik politikalar, 2010 seçimleri arifesinde Başbakan Hashim Thaçi’nin verdiği zam vaadi gibi zaman zaman siyasi sebeplerle alınan kararlarla sekteye uğrasa da aslında gayet dengeli bir şekilde ilerliyor. Dengede olmayan bir tek cari açık var. Diaspora transferleri ile kısmen dengelenmeye çalışılmasına rağmen, ithalat ve ihracattaki uçurum (ihracatın ithalata oranının yüzde 10 seviyelerinde oluşu) tüm ekonomiyi etkiliyor. Ama buna rağmen makro ekonomik dengeler istikrarını koruyor.

Kosova bağımsızlığını ilan ettiği 2008 yılında, ekonomik olarak 2 büyük beklenti içine girdi: Birincisi doğrudan yabancı yatırımların hızlı bir şekilde girmesi; ikincisi de uluslar arası donörler konferansında taahhüt edilen 1.2 milyar €’nun hızlı bir şekilde Kosova ekonomisine akması. Muhtemelen

uluslar arası finans krizi nedeniyle ikisi de hızlı bir şekilde olmadı. Ama bu durumunun olmamasına rağmen bu süre içinde Kosova hükümeti atması gereken adımları iyice gördü. Bu adımları şu iki temel başlık altında toplayabiliriz:

- Uluslar arası doğrudan yabancı yatırımların gelmesi için uygun lojistik, altyapı ve mevzuata gerek duyuluyordu. - İthalatın azaltılması suretiyle cari açığın giderilmesi için yerli üretimin teşvik edilmesi gerekiyordu.

Bugün her iki konuda çok iyi bir ortamın henüz oluşamamasına rağmen bu yönde önemli adımlar atılmaya başlandı. Kosova lojistik ve altyapısını tamamlamak için projelerin bir kısmını bizzat sermaye yatırımları ile karşılayarak, bir kısmını da

Paradigma

1999 yılından bu yana Kosova, uluslar arası kurum ve mekanizmaların da desteği ile yeni bir devlet olarak inşa edilmektedir. Devletin inşa süreci 17 Şubat 2008 tarihindeki bağımsızlık ilanı ile daha da hızlandırılmıştır. Kosova, devlet kurumlarında yetkiye ve bizzat devlet kurumlarına sahip olurken uluslar arası mevcudiyet de o oranda azalmıştır. Bu çalışmada Kosova kendi kendini inşa ederken zaruri olarak yapması gerektiğini fark ettiği altyapı projeleri ve bütün bu projelerin altından kalkmanın ötesinde devletin işlevselliği için gerekli olan bütçeyi nasıl tahsis ettiği üzerinde kısaca durulacaktır. Bunu yaparken Kosova ekonomisinin temel dinamiklerini, 2013’te bitirilmesi öngörülen projeleri ve 2013 bütçesini de ana hatları ile ele almış olacağız.

Page 22: Paradigma Ocak 2013

22 paradigma/ocak 2013 Haber Analiz

yap işlet devret modeliyle özel sektöre yaptırarak ekonomide önemli bir hareketlilik elde etti. Öte yandan uluslar arası bazı kurumların da desteği ile tarımcılık gibi bazı alanlarda üretim teşvikleri yapılmaya başlandı. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı nezdinde de mevzuatta bir dizi reform süreci başlatılarak, gerek izin ve lisansların alınması gerekse süreçlerin hızlandırılması konusuna önemli adımlar atıldı. Bu girişimlerin daha somut sonuçlarının 2013’te alınması bekleniyor.

2013 Yilinda Tamamlanmasi Veya Özelleştirilmesi Düşünülen Büyük Projeler

Kosova’daki hükümet otoriteleri enerji ve altyapı eksikliğini gidermek için birçok projeyi 2000’li yılların ortalarından itibaren dillendirmeye başlamasına rağmen ihale ve uygulama aşamasına ancak 2010 yılından itibaren gelebildi. Bahse konu projelerin tamamlanmasının ardından Kosova enerji ve altyapı eksikliği çekmeyeceği gibi enerji ihraç eden ve lojistik bakımından tercih edilen ülkeler arasına girecek. İşte 2013’te gündemde olan büyük projelerin başlıcaları:

Priştine Uluslararası Havalimanı İnşaatı: Kosova’nın en önemli altyapı ihalelerinden biri olan havaalanı inşaatı ihalesini Limak (%90)-Airports de Lyon(%10) ortaklığı kazanmıştır. Yeni ve modern, aynı zamanda da Kosova’yı bir bağlantı noktası haline getirme kapasitesine sahip havalimanı projesinin 2013 yılında tamamlanması beklenmektedir. Yap – işlet – devret modeli ile özel sektöre yaptırılan Uluslar arası Priştine Havalimanı 20 yıl süreyle Limak tarafından işletilecektir.

PTK’nın özelleştirilmesi: En büyük kamu işletmelerinden olan Kosova Posta ve Telekomünikasyon İdaresinin, posta kısmı ayrılıp hisselerinin %75’inin özelleştirilmesi için ihale açılmıştır. Ön yeterlilik alan 5 firma 17 Ağustos 2012 tarihinde açıklandı. Kısa listeye kalan bu firmaların en son 31 Ocak 2013 tarihine kadar teklif vermeleri gerekmektedir. PTK’nın özelleştirilmesinden elde edilen gelir, bütçeye aktarılarak başka altyapı projelerinin finanse edilmesi hedeflenmektedir.

Kosova Elektrik Tedariki ve Dağıtımı İhalesi: Kosova Elektrik Tedariki ve Dağıtımı ihalesi sonuçlandı. İhaleyi 26,3 Milyon Euro ile Limak-Çalık Konsorsiyumu kazandı. Kısa ve orta vadede konsorsiyum 300 Milyon Euro yatırım taahhüdünde bulunmuştur. Elektrik Dağıtım ve Tedarik işletmesinin 2013 yılının Mayıs veya Haziran aylarında söz konusu konsorsiyum tarafından devralınması beklenmektedir.

Kosova e Re Termik Santrali İhalesi: Kosova’nın enerji ihtiyacının karşılanması ve hatta ülkeyi enerji ihraç eden bir noktaya getirmesi hedeflenen proje

tasarlandığından bu yana daraltılmasına rağmen devam etmektedir. 1000 + 1000 MW kapasiteli bir proje olarak tasarlanan ancak daha sonra; önce 500 + 500 MW’a bugün de 300 + 300 MW’a indirilen projenin ihale süreci devam etmektedir. Kosova e Re Termik Santralinin inşaatını ve 40 yıllık işletmesini yapacak olan firmaların belirlenmesi yapılan ihalede 4 firma veya konsorsiyum ön yeterlilik aldı. İhale sürecinin 2013 yılında tamamlanması beklenmektedir. Otoyol Projesi: Kosova’yı güneyde Dures limanına, kuzeydoğuda da Avrupa otoyollarına bağlanmak üzere Sırbistan sınırına kadar bağlayan otoyol projesi Kosova’nın önemli lojistik altyapısı projelerinden biri olarak gösteriliyordu. Arnavutluk sınırı Morine’den başlayıp Sırbistan sınırındaki Merdare’ye kadar uzanan 85 km uzunluğundaki otoyol ihalesi Türk-Amerikan Enka-Bechtel Konsorsiyumu tarafından kazanılmış olup, inşaatın 65 km’lik kısmı tamamlanmıştır. Otoyol projesinin 2013 Eylül ayında tamamlanması planlanmaktadır. Kosova hükümeti bu projenin tamamlanmasıyla birlikte hemen Priştine’yi Üsküp’e bağlayacak otoyol için hazırlıklara başladı. Priştine – Üsküp otoyolunun da danışmanlık firmanın belirlenebilmesi için ihale süreci başlatıldı.

Zhur Hidroelektrik santrali: Eski Yugoslavya döneminden itibaren fizibilitesi yapılıp zaman zaman gündeme getirilen hidroelektrik santralı projesi hem çevresel etkiler hem de Arnavutlukla uzlaşılması gereken konular nedeniyle bekletilmektedir. 300 MW kapasiteli Zhur Hidroelektrik Santralinin yap-işlet-devret modeli ile açılan ihalesinin son listesine kalan 3 firmanın

Kosova hükümeti atması gereken adımları iyice gördü. Bu adımları şu iki temel başlık altında toplayAabiliriz: Uluslar arası doğrudan yabancı yatırımların gelmesi için uygun lojistik, altyapı ve mevzuata gerek duyuluyordu.

İthalatın azaltılması suretiyle cari açığın giderilmesi için yerli üretimin teşvik edilmesi gerekiyordu.

Page 23: Paradigma Ocak 2013

Haber Analiz paradigma/ocak 2013 23

olmasına rağmen ihale süreci konusundaki belirsizlikler devam etmektedir.

Kosova Bütçesinin 2013 Görünümü

Kosova kendi bütçesini IMF güdümünde oluşturuyor. Her geçen yıl daha büyük bir bütçe planlaması yapan Kosova geçen yıldan itibaren ilk defa borçlanmaya da girdi. Ancak hükümetin borcu GSYIH’nın %6’sının altında kalarak makul bir borçlanma olarak görülüyor. Devlet bir yandan genişlerken harcamalarını artırıyor, öte yandan sermaye yatırımları ile önemli projelere imza atıyor. Böylece lojistiğini tamamlamış, dış yatırımlara açık ve uluslar arası ulaşım noktalarına erişebilir bir ülke haline gelmeyi hedefliyor. Bu yüzden de cari giderlerden sonra en büyük bütçe kalemine altyapıya ayrılan sermaye yatırımları oluşturuyor.

Bütçe, gelecek zaman periyodu için yapılan bir finansal plandır. Hükümetler bütçe planlamalarını gelir kaynaklarının, vergi gelirleri miktarının planlanmasıyla başlar. Dolayısıyla hükümetler bütçe planlamalarını yaparken geçmiş yıl verilerini referans alarak gelecek yıl için bütçeyi etkileyebilecek tüm faktörleri dikkate alarak, ayrıntılı bilgiye dayanan beklenen gelir ve harcama miktarlarını bütçede göstermeleri gerekmektedir.

Kosova Meclisi, 2013 yılı bütçesini 13 Aralık 2012 tarihinde 64 evet, 26 hayır ve 1 çekimser oy ile onaylamıştır. 2013 yılı bütçesi 2012 yılına göre % 4 artarak 1 milyar 586 milyon Euro olarak açıklanmıştır. Kosova Hükümeti, 2013 yılı bütçesinin Kosova’nın bugüne kadarki en yüksek bütçesi olduğunu ve bu bütçe ile büyük altyapı projelerine devam

edileceği açıklanmıştır.

2013 yılı tahmini bütçe gelirlerinin toplam 1 milyar 423 milyon Euro olması beklenmektedir. Bu da bütçenin yaklaşık % 89,7’sine denk gelmektedir. Bütçe gelirleri içerisinde geçmiş yıllarda olduğu gibi 2013 yılında da temel bütçe kaynakları Kosova Gümrükleri ve Kosova Vergi İdaresi oluşturmaktadır. 2012 yılında bu iki kurum için planlanan gelirlerin tamamına yakını toplanmıştır. 2013 yılı bütçesinde toplam gelirlerin yaklaşık % 83’ü gümrük ve yerel vergilerden elde edileceği tahmin edilmektedir. Buna göre 2013 yılı tahminin gümrük gelirlerinin 915 milyon Euro, yerel vergilerin 301 milyon Euro ve vergi iadelerinin de 35 milyon Euro değerinde olması beklenmektedir. Vergi dışı tahmini bütçe gelirleri 2012 yılına göre % 22,3 artarak 208 milyon Euro değerinde olması beklenmektedir.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi 2013 yılı bütçe harcamaları içerisinde en büyük pay cari harcamalar olup ikinci büyük harcama kalemi sermaye harcamalarıdır. Kosova Hükümeti, bütçede planlanan sermaye yatırımlarını 2012 yılına göre %1,1 artırarak 621 milyon Euro olarak belirlemiştir. Kosova hükümeti, 2013 bütçesinin yaklaşık olarak % 39,1’ini yatırımları artırmak için sermaye harcamalarına ayırmıştır.

Sermaye harcamaları içerisinde en büyük pay yaklaşık 300 milyon Euro ile Altyapı Bakanlığı’na aittir. Kosova Altyapı Bakanlığı 246,5 milyon Euro sermaye yatırımını “İbrahim Rugova” otoyol projesinin tamamlanması ve Priştine-Üsküp otoyol çalışmalarına başlanılması (30 milyon Euro) için ayırmıştır. Altyapı Bakanlığının diğer

önemli yatırım kalemleri 23,1 milyon Euro ile yol bakımı ve 12,5 milyon Euro ile yeni yol inşaatı oluşturmaktadır. Sermaye harcamaları içerisinde 2. sırada 41 milyon Euro ile Çevre ve Alan Planlama Bakanlığı, 3. sırada da 22 milyon Euro ile Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı yer almaktadır.

2013 yılı planlanan Kosova bütçesinde sermaye harcamaları dışında diğer önemli harcama kalemleri; yaklaşık 439 milyon Euro ücret ve maaşlar, 299 milyon Euro sübvansiyon ve transferler, 204 milyon Euro mal ve hizmetler ve 24 milyon Euro ile kamu hizmetleri oluşturmaktadır.Hükümetin bütçe planlamaları sırasında temel gelir kaynakları olarak gümrük ve yerel vergileri esas alması, Kosova ekonomisinin ithalata dayalı bir ekonomi olmasından kaynaklanmaktadır. İthalata dayalı ekonomilerde bütçe planlamaları sırasında ana gelir kalemi olarak gümrük gelirlerinin esas alınması yanlış bir uygulama olmamakla birlikte uzun vadede bütçe planlamalarında diğer gelir kaynaklarının artırılmasına yönelik politikalarının hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Kosova bütçesi girdilerinin ağırlıklı olarak gümrük vergilerinden oluşması Kosova’nın dış ticaret açığındaki büyümeyi de negatif yönde etkileyerek ekonominin dışa bağımlılığını artırmaktadır. 2013 yılı bütçesindeki bu küçük artış Kosova ekonomisinin canlanması, işsizlik ve yoksulluk seviyelerinin azaltılması için yetersiz olmakla birlikte kısa ve orta dönemde sorunların giderilmesi için yabancı yatırımları artırıcı politikalar yürütülmesi gerekmektedir.

Page 24: Paradigma Ocak 2013

Paradigma

www.paradigmarc.org