ord. prof. dr. erich frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfgg 157 ord. prof. dr. erich...

11
güncel gastroenteroloji 14/4 155 Ord. Prof. Dr. Erich Frank Prof. Dr. Ali ÖZDEN S on yarım yüzyılın en sıcak günlerini yaşadık. Emekli ol- mama rağmen özel nedenlerden dolayı Ankara’dan ay- rılamadık. Günlerden Cumartesi 24 Temmuz 2010. Ça- nakkale Assos’da tatilini geçirmekte olan Jülide telefonda “Hocam, Frank’ın öğrencisi Prof. Dr.A. Ferhan Berker, vefat etmiş. 26 Temmuz 2010 Pazartesi günü Aşiyan’da hocasının yanında toprağa verileceğini, Hürriyet gazetesindeki vefat duyurusundan, öğrendim” dedi. Ben de ona, “Aman gazete- deki duyuruyu kaybetme, bir yazı yazmalıyım” dedim. Ben Ord. Prof. Dr. Erich Frank adını ilk kez 1960’lı yıllarda duydum. O zaman tıp fakültesi öğrencisiydim ve Maltepe’de- ki Vehbi Koç Öğrenci Yurdu’nda kalıyordum. Eskişehir’de iç hastalıkları uzmanlığı yapan Dr. Ekrem Baysal’ın oğlu Kayhan ile yurtta arkadaş olmuştuk. Kayhan babasının Frank’ın ya- nında asistan olarak çalıştığından sıkça bahsederdi. O yıllarda babası vefat edince bana babasının tıp rozetini ve Ord. Prof. Dr. Erich Frank’ın İç Hastalıkları Klinik Dersleri notlarını ge- tirip hatıra olarak vermişti. Daha sonraki yıllarda hocalarım- dan da Frank’ın efsane bir hekim olduğunu duymuştum. E. Frank ve diğer sığınmacı bilim adamlarıyla, İstanbul Üniversi- tesi kuruluşunun ilk yıllarında altın çağını yaşamıştır. O za- man İstanbul Üniversitesi dünyanın saygın üniversiteleri ara- sında ilk sıralarda yer almaktaydı. Şimdi ise 404. sıradadır. Prof. Dr. Ferhan Berker’i hiç tanımam. Ferhan Hoca’nın ilgi alanı endokrinoloji ve metabolizma olduğu için uzaktan da olsa tanıma fırsatım olmadı. Ferhan Hoca 1914 yılında İstan- bul’da dünyaya gelir, 1939’da İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirir, 1947’de iç hastalıkları uzmanı, 1950’de doçent, 1964’te pro- fesör kadrosuna atanır. Hoca 1984’te de emekli olur. Prof. Dr. Abdurrahman Ferhan Berker, Frank’ın yanında asistan, uz- man ve doçent olarak çalışmıştır. Ayrıca Frank’a derslerinde tercümanlık da yapmıştır. Bu bilgileri hocanın bir televizyon konuşmasını izleyen bir dostumdan öğrendim. Erich Frank bir gün derste kendine tercümanlık yapan Ferhan Berker’e yaptığı ilave yorumlar nedeniyle “Ferhan Bey, lütfen ne diyor- sam onu tercüme ediniz” der. Ferhan Hoca’nın cevabı “Ho- cam, tercüme kadın gibidir, sadığı güzel olmaz; güzeli de sa- dık olmaz” olur. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Der- neği Ferhan Hoca’yı 2007 yılında hizmet ödülü ile onurlan- dırmıştır. Bu yazıyı yazacağım çünkü yazmazsam rahatsız olacağım, ya- ni yazmaya mecburum. Üniversitelerin olmazsa olmazların- “Cumhuriyet’e kol kanat oldu, anlayana vatanseverlik dersi verdi. Bu toprakları da kendine vatan yaptı.”

Upload: others

Post on 01-Nov-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

güncel gastroenteroloji 14/4

155

Ord. Prof. Dr. Erich FrankProf. Dr. Ali ÖZDEN

Son yarım yüzyılın en sıcak günlerini yaşadık. Emekli ol-mama rağmen özel nedenlerden dolayı Ankara’dan ay-rılamadık. Günlerden Cumartesi 24 Temmuz 2010. Ça-

nakkale Assos’da tatilini geçirmekte olan Jülide telefonda“Hocam, Frank’ın öğrencisi Prof. Dr. A. Ferhan Berker, vefatetmiş. 26 Temmuz 2010 Pazartesi günü Aşiyan’da hocasınınyanında toprağa verileceğini, Hürriyet gazetesindeki vefatduyurusundan, öğrendim” dedi. Ben de ona, “Aman gazete-deki duyuruyu kaybetme, bir yazı yazmalıyım” dedim.

Ben Ord. Prof. Dr. Erich Frank adını ilk kez 1960’lı yıllardaduydum. O zaman tıp fakültesi öğrencisiydim ve Maltepe’de-ki Vehbi Koç Öğrenci Yurdu’nda kalıyordum. Eskişehir’de içhastalıkları uzmanlığı yapan Dr. Ekrem Baysal’ın oğlu Kayhanile yurtta arkadaş olmuştuk. Kayhan babasının Frank’ın ya-nında asistan olarak çalıştığından sıkça bahsederdi. O yıllardababası vefat edince bana babasının tıp rozetini ve Ord. Prof.Dr. Erich Frank’ın İç Hastalıkları Klinik Dersleri notlarını ge-tirip hatıra olarak vermişti. Daha sonraki yıllarda hocalarım-dan da Frank’ın efsane bir hekim olduğunu duymuştum. E.Frank ve diğer sığınmacı bilim adamlarıyla, İstanbul Üniversi-tesi kuruluşunun ilk yıllarında altın çağını yaşamıştır. O za-man İstanbul Üniversitesi dünyanın saygın üniversiteleri ara-sında ilk sıralarda yer almaktaydı. Şimdi ise 404. sıradadır.

Prof. Dr. Ferhan Berker’i hiç tanımam. Ferhan Hoca’nın ilgialanı endokrinoloji ve metabolizma olduğu için uzaktan daolsa tanıma fırsatım olmadı. Ferhan Hoca 1914 yılında İstan-bul’da dünyaya gelir, 1939’da İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirir,

1947’de iç hastalıkları uzmanı, 1950’de doçent, 1964’te pro-fesör kadrosuna atanır. Hoca 1984’te de emekli olur. Prof. Dr.Abdurrahman Ferhan Berker, Frank’ın yanında asistan, uz-man ve doçent olarak çalışmıştır. Ayrıca Frank’a derslerindetercümanlık da yapmıştır. Bu bilgileri hocanın bir televizyonkonuşmasını izleyen bir dostumdan öğrendim. Erich Frankbir gün derste kendine tercümanlık yapan Ferhan Berker’eyaptığı ilave yorumlar nedeniyle “Ferhan Bey, lütfen ne diyor-sam onu tercüme ediniz” der. Ferhan Hoca’nın cevabı “Ho-cam, tercüme kadın gibidir, sadığı güzel olmaz; güzeli de sa-dık olmaz” olur. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Der-neği Ferhan Hoca’yı 2007 yılında hizmet ödülü ile onurlan-dırmıştır.

Bu yazıyı yazacağım çünkü yazmazsam rahatsız olacağım, ya-ni yazmaya mecburum. Üniversitelerin olmazsa olmazların-

“Cumhuriyet’e kol kanat oldu, anlayana vatanseverlik dersi verdi. Bu toprakları da kendine vatan yaptı.”

Page 2: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

156 ARALIK 2010

dan bana göre ilki üst düzeyde donanımlı bilim adamıdır.Amerikan Üniversiteleri’nde adam gibi adamlar kısacası, eniyiler pozisyon bulabilirler. Onlar en iyileri tercih etmeselerdikesinlikle ayakta duramazlardı. Orada yaşam yarıştır, yarışıkazanamayanlar oyun dışı kalıyor. Dünyanın önde gelen ilkbeş ülkesine bakınız, göreceğiniz nedir, onların yarışmacı birtoplum olduğudur, biz de ise yarışın yerini yalakalık almıştır.Yarışmacı bir toplumun da olmazsa olmazlarından ilki fırsateşitliğidir.

Dünyayı en iyiler yönetirse onlar da en iyileriyle çalışacaklar-dır. Böylece insanca yaşanabilir bir dünyanın devamlılığı sağ-lanabilecektir. Üst düzeyde insan yetiştirme merkezleri yanibeyin fabrikaları, üniversiteler dünyanın üst düzeyde dona-nımlı bilim adamlarına kapılarını açmalıdırlar. Üst düzeydedonanımlı akılcı, bilimci insanların önü kesilerek toplum biryere götürülemez. Onları kıskanmak nezaketsizliktir, onlarıdevre dışı bırakmak insanlığa ihanettir, onları yok saymak iseterbiyesizliktir. Onlar gibi olabilmek için daha çok daha çokçalışmak ise fazilettir. Bu nedenle Türkiye ivedilikle dünyanınbaşarılı bilim adamlarına üniversitelerinin kapılarını açmakzorundadır. Burada dikkat edilecek en önemli nokta en iyile-rini, yarışmacı olabilenleri bulmaktır. Bunun için de adamınagöre para ve çalışma koşulu verilmelidir. Amerikan Üniversi-teleri akılcı bir karaktere sahip olduğu için uygun olana kapı-lar sonuna kadar açıktır. Üniversitelerimiz yeniden acilen ya-pılanmalıdır. Üniversitelerimiz ve eğitim sistemimiz çağcıl ha-le gelmeden bir yere gidebilmek mümkün değildir. Asya’nıntutucu, şövenist ülkeleri (Çin, Japonya) bile üniversitelerininkapılarını yabancı bilim adamlarına açmak zorunluluğunuduymuşlardır. Ülkemizi yönetenler artık akıllarını kullanmakzorundadırlar. Yoksa toplum karanlığa yenik düşecektir. Geç-mişten ders alarak, aynı hataları yapmadan, bilime sırt çevir-meden yolumuza devam etmeliyiz. Türk eğitim sistemi ya-şam boyu eğitim merkezli olmalı ve ilkokuldan başlayarakeğitim içeriği gözden geçirilmelidir. Çağa ve bilime ters dü-şen bir programla bir yere varılamaz. Bilgi toplumu olmadanülkenin birliğini ve dirliğini sağlamak olası değildir. İnsanımı-zın mutlu olması için mutlaka beynini kullanması gerekmek-tedir. Son 60 yılda yöneticiler tarafından yeterince eğitim fır-satı yaratılmadığından bu ülke insanı yeterince bilgi ile dona-nımlı hale gelememiştir. Bu nedenle algılamada ve değerlen-dirmede sıkıntı çekmektedirler. Ayrıca 5 milyondan fazla in-sanımızın okuma-yazma bilmediğini de düşünürsek içindebulunduğumuz acı tablo daha iyi anlaşılır. Bu tablonun so-

rumlusu önce biziz, sonra da bize dost olduğunu söyleyenbatılı ülkelerdir. Bu batılı ülkelerin yetiştirmeleri öncelikle butablodan birinci derecede sorumludur. İkinci derecede isebu tablonun çizilmesini ve boyanmasını seyreden, bir de al-kışlayan batılılar sorumludur. İçine düştüğümüz felaketin he-sabını batılılar ve onların yetiştirmeleri vermek zorundadır.Çünkü bu yaygın olarak işlenen insanlık suçudur. İşlenenyanlışları görmezden gelmek te, o fiili işlemek kadar suçtur.

Üniversitelerimiz yalnız ülkemizi değil dünyayı da yönetebile-cek beyinleri yetiştirecek hale getirilmelidir. Bunun için eği-tim kurumlarımızın yüzü yaşama ve dünyaya dönük, gelece-ği kurcalayabilecek bir anlayışa sahip olması gerekir.

Prof. Dr. Orhan Nuri Ulutin hocanın yazdığı “Ord. Prof. Dr.Erich Frank’ın Dünya Tıbbındaki Yeri ve Türk Tıbbına Katkı-ları” kitabını ağlayarak okudum. Orhan Ulutin de hocasıFrank gibi dünya bilim yaşamına önemli katkıları olan, dün-yanın tanıdığı, bizim de gurur duyduğumuz bir hocadır. Ha-zırladığım yazının temel kaynağı bu kitaptır.

Ben geçmişi gözden geçirerek, geleceğin kurgulanmasındayeni nesile katkıda bulunmak istiyorum. Gelecek kuşaklar1933-1945 yılları arasında Musevi orijinli ve antifaşist Almanbilim adamlarının çektiği acıları ve onlara Türkiye’nin nasılikinci vatan olduğunu öğrenmelidir. O insanları anavatanlarıve soydaşları unutsa bile biz unutmamaya mecburuz. Onlarbu toplumun insanı olmuşlar ve insanımıza, ülkemize hizmetetmişlerdir. Bu ülkeye verdikleriyle onlarda bu ülkenin sahibiolmuşlardır. Onların çoğu bu dünyadan göçüp gitmiş olsalarda onların bıraktıklarından gelecek nesillerin de öğreneceğiçok şey vardır. Onlar gerçek bir vatansever gibi hiçbir şeybeklemeden bu ülkeye kendilerini adamışlardır.

Tıbbın görevi, insanı hastalıklardan korumak, insanın sağlıklıhalinin devamlılığını sağlamak, hasta olunca hastalığı tedavietmektir. Hekim hastalık kadar hastaya da öncelik vermelidir.En değerli yaratık olan insanın en değerli şeyi sağlığıdır. Sağ-lığın korunmasını hastalığın tedavisini üstlenen hekim, tanrıile insan arasında bir yer aldığı için, hem kutsanmış hem kut-sal kabul edilmiştir. Tıp tarihi ve bilim tarihi gündemde tutul-duğu sürece toplumun da bilime saygısı artacaktır.

“Çözemedi varlık muammasınıBu güne dek, hiç kimseŞarap içmek dururkenSen de yorma kafanı boş yere”

Ömer Hayyam

Page 3: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

GG 157

ORD. PROF. DR. ERICH FRANK

Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni olan babası iseHıristiyan idi. Tıp eğitimini Breslau’da ya-par. Wiesbaden Tıp Fakültesi’ni üstün başa-rı ile bitirir. Strassburg’daki Kaiser WilhelmÜniversitesi Tıp Fakültesi ile bağlantılı ola-

rak çalışan Wiesbaden şehir hastanesinde Weintraup’un ya-nında asistan olarak çalışır (1908-1911). Frank orada çalışır-ken kimya laboratuarı şefi Casimur Funck’tır. Frank “Ortosta-tik Albuminüri” isimli tezi ile Strassburg Üniversitesi’ndedoktor (Phd) unvanı alır. Frank önce hekim, sonra doktor,sonra tıpta uzman olmuştur. Frank doktora tezini vererek bi-lim dünyasına da ilk adımını atmıştır.

Frank, böbrekte hiçbir hastalık olmadığı halde ”Ortostatik Al-buminüri”nin olabileceğini ilk kez ortaya koyan bilim adamı-dır. Frank, daha sonra Diabetes Mellitus konusundaki yaptığıaraştırmalar ile büyük bir ün kazanmıştır. Kulak memesindenelde edilen bir damla kanda yaptığı şeker tayini ile yaptığı şe-ker yükleme testi popüler hale gelir. Frank 1911’de “Esansi-yel Hipertansiyon”u tanımlar. Frank’ı daha sonra Breslau’daOscar Minkowski’nin kurduğu iç hastalıkları kliniğinde görü-yoruz. Frank 1912’de Diabetes Insipidus’u tanımlar. Frank1913’te doçent, 1919’da profesör ve 1925’te Ord. Prof olur.

Frank “Esansiyel Trombositopeni”yi (1915’te) ilk tanımlayanbilim adamıdır. Amerika’da Damashek 1946’da Frank’ın ta-nımladığı hastalığı “ITP-İdiopatik Trombositopenik Purpura”olarak tanımlar. 1957’de İstanbul’a gelen Damashek bu has-talığı ilk kez Erich Frank’ın tanımladığını söyleyince, Frankayağa kalkarak Damashek’e teşekkür etmiştir.

E. Frank şeker hastalığının tedavisinde oral anti diyabetikle-rin kullanılmasında öncülük etmiştir. E. Frank 1925’te Guani-dine’in kan şekerini düşürdüğünü gösterdikten sonra, keş-fettiği sentetik (1926) “Synthaline” maddesi ile oral yoldankan şekerinin kontrol edilebileceğini de ortaya koymuştur.“Synthalin”in yan etkileri nedeniyle daha sonra “SynthalinB”yi geliştirir. Böylece ilk oral anti diyabetik ortaya çıkmışolur. Erich Frank Amerika’nın farklı eyaletlerinde seri konfe-ranslar vermek üzere davet edilir. Bu bilim adamı yeni dün-yayı da konferansları ile etkilemiştir. Frank 1927’de ilk kezfaktör VIII’i tanımlayan bilim adamıdır. Frank 1928-1933 yılla-rı arasında 350 yataklı Breslau Wenzel-Hancke Şehir Hastane-si başhekimliğini yürütür.

Birinci Cihan Savaşı’nda mağlup olan Almanya toprak kaybıve ağır savaş borçları nedeniyle hem moral hem de büyükmali bir sıkıntı içinde çırpınmaya başlar. Gün geçtikçe artanişsizlik önemli sosyal bir problem olmaya başlayınca toplum-da gelecek için büyük umutsuzluk kol gezmeye başlar. Rus-ya’daki komünizmin gün geçtikçe gelişmesi, Almanya’da dasol hareketlerin güçlenmesine yol açar. Avrupa’nın aşırı bas-kısı, ekonomik sıkıntılar, işsizlik Almanya’da özel sektörün dedesteğini alan aşırı milliyetçi hareketlerin de güçlenmesineyol açar. Hitlerin aşırı sağcı Nazi Partisi süratle güçlenerek solalanlara ve Yahudilere baskı yapmaya başlayarak sokaklarıkontrolleri altına alırlar. Özel sektörün baskısı nedeniyle Hin-denburg Hitler’i başbakan olarak atamak durumunda kalır.Böylece Ocak 1933’te Hitler, başbakan olur ve Almanya bili-min gelişimi için müsait olan ortamı ve iklimi kaybeder. Yahu-di kökenli insanların yanı sıra sol dünya görüşlü insanlar dayaşamak için yeni ülkeler aramak zorunda kalırlar.

Aralık 1918: İmparator II. Wilhelm tahttan çekilir ve Cum-huriyet ilan edilir.

1919-1925: Friederich Ebert’in Cumhurbaşkanlığı dönemi

1923: Hitler, Münih’te Cumhuriyete karşı başkaldırı denem-si yapar.

1925: Hitler “Kavgam” kitabını yazar.

1926: Almanya Birleşmiş Milletlere kabul edilir.

1929: Dünyada görülen büyük ekonomik bunalım yılları

1930: Naziler seçimlerde ikinci parti olurlar.

Mart 1930: Cumhurbaşkanlığı kabinesi kurulur. Naziler(NSDAP – National Socialist German Worker’s Party) küçükpartiler ve fabrikatörlerin desteğini alırlar.

30 Ocak 1933: Cumhurbaşkanı Hindenburg Adolf Hitler’iBaşbakan olaral atamak zorunda kalır.

Şubat 1933: Naziler Parlemento binasını yakarlar ve suçusolculara fatura ederler.

Mart 1933: İlk toplama kampı kurulur.

Nisan 1933: Yahudilerle ticaret yapılmaması için boykot vesaldırılar başlar.

Mayıs 1933: Bilim adamlarına ve kitaplarına saldırı, kitapyakma olayları artar. Sanat adamları ve eserlerine saldırılarbaşlar.

Page 4: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

158 ARALIK 2010

Ağustos 1934: Hindenburg ölür ve Adolf Hitler (1889-1945)kendisinin Cumhurbaşkanı-Başbakan yetkilerine sahip bir li-der olması için Plebisit yaptırarak halkın %90’ının oyuyla Ulu-sal Önder (Führer) seçilmesini sağlar.

1935: Yahudilerin siyasi hakları ellerinden alınır.

1936: Berlin Olimpiyatları

9-10 Kasım 1938: Kristal Gece; Almanya genelinde sina-goglara, Yahudi işyerlerine saldırı, tahribat, yakma. 30000 ki-şi toplanarak kamplara konur.

2 Ağustos 1934’te Almanya Cumhurbaşkanı Hindenburgölünce ordu Hitler’in hem cumhurbaşkanı hem de başbakanyetkilerine sahip olma isteğine karşı çıkmamıştır.

Hitler Tek Adam-Tek-Yönetici-Tek Önder olmasını 19 Ağustos1934’te yapılan Plebisit ile halka onaylatır. Halkın %90’ınınoyu ile felakete adım atılmış olur. Almanya’yı Almanya yapan-lara karşı Almanya’da oluşan hava nedeniyle insanlar anava-tanlarını terk etmeye başlar.

Erich Frank Ağustos ayında ailesi ve kütüphanesi ile birlikteİstanbul’a gelir. Frank mesleğinin zirvesinde ve en başarılı

döneminde iken ülkemize gelmeye karar vermek durumun-da kalmıştır. Frank’ın isteği üzerine diyetisyeni Elsa Wolf vebiyokimyacısı Dr. Kurt Steinitz’de kısa süre sonra Türkiye’yegetirilir. Elsa Wolf 32 yıl Vakıf Guraba’da çalışarak ülkemizdediyet konusundaki ilk adımları atmıştır.

Frank’ın Aşağı Vakıf Guraba’da Göreve Başlaması

Guraba Hastanesi Sultan 2. Mahmut’un eşi ve padişah Abdül-mecit’in annesi Bezm-i Alem Sultan tarafından 1843’te yaptı-rılmış ve iki yıl sonra da bir Vakıfname ile “Bezm-i Alem Gu-reba-i Müslim Hastanesi” adı ile Müslüman fakir hastalarınhizmetine sunulmuştur. Birçok değerli hekim bu hastanedehizmet vermiştir. 1928 yılında başhekim Dr. Hacı Kemal Beyvefat edince bu göreve Darülfünun Tıp Fakültesi Dâhiliye ho-cası Dr. Tevfik Sağlam Paşa atanır. Türkiye Cumhuriyet’i hü-kümetinin hazırladığı 31 Mayıs 1933 tarih ve 2252 sayılı ka-nunla İstanbul Darülfünun kapatılıp yerine İstanbul Üniversi-tesi kurulduğunda Guraba Hastanesi içinde 2. Dâhiliye Klini-ği kurulur. Bu kliniğin direktörlüğüne de Ord. Prof. TevfikSağlam (Salim) atanır. Bu kliniğe Doç. Dr. Muzaffer Şevki ( Ye-ner) ve Doç. Dr. Ekrem Şerif (Egeli) de öğretim üyesi olarakatanırlar. 1934 Eylül ayında Ord. Prof. Dr. Tevfik Sağlam, Şiş-li’deki 3. Dâhiliye Kliniğine naklen tayin edilir. Böylece AşağıGuraba’da boşalan 2. Dâhiliye Kliniği başkanlığına Ord. Prof.Dr. Erich Frank atanır. 2. Dâhiliye kliniğine iki doçent dahaatanarak doçent sayısı dörde çıkarılır. Yeni atanan doçentlerDoç. Dr. Arif İsmet Çetingil, Doç. Dr. Nebil Bilhan’dır.

Aşağı Guraba’nın hasta popülâsyonu İstanbul’un fakir hasta-ları ile Anadolu'dan gelen fakir, kimsesiz hastalardan oluş-makta idi. Elsa Wolf ve K. Steinitz’in yanı sıra klinikte yabancıolarak Viyana Tıp Fakültesi Patoloji kürsüsünden gönderilendaha sonra Türk vatandaşı da olan Dr. Rosa Rössler de çalış-maktaydı. Rosa’nın Frank’ın ders notlarının kitap haline geti-rilmesinde çok önemli katkısı olmuştur. Rosa hem Almancahem de Türkçe bildiği için tercüme ve kitap yazılım işlerindeemeği çok olmuştur. Çalışkanlığı ile herkesin takdirini topla-yan Rosa 52 yaşında genç denecek bir yaşta metastaz ile orta-ya çıkan bir kanserden vefat etmiştir.

Frank kliniğinde eğitim ve hasta bakımının yanı sıra bilimselaraştırma için de tüm alt yapıyı hazırlamıştır. Frank genç asis-tanların mükemmel yetişmesi için tüm olanakları gençler içinseferber etmiştir. Frank’ın dersleri ve viziteleri diğer kliniklerinde dikkatini çektiği için diğer kliniklerin asistanları da fırsatbuldukça Frank’ın klinik faaliyetlerine katılmayı ihmal etme-

Page 5: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

mişlerdir. Frank yetiştirdiği asistanların belli alanlarda uzman-laşması için elinden geleni yapmış, böylece yetiştirdiği hocala-rın bazıları kendisi gibi dünya çapında ün kazanmışlardır(Prof. Dr. Orhan Nuri Ulutin, Prof. Dr. Muzaffer Aksoy gibi).Frank klinik hocaların laboratuar çalışması yapmaları ve temelbilim hocaları ile işbirliği içinde olmaları gerektiğine inandığıiçin gençleri bu anlayış doğrultusunda yönlendirmiştir.

Daha 1934’ler’de Frank tıp fakültesi öğretim üyelerinin üçana görevi olduğunu dile getirmiştir.

1) Eğitim

2) Hizmet

3) Araştırma

Bu nedenle MD (Tıp Doktoru-Hekim) ve PhD (Bilim Dokto-ru) (Doctor of Philosophy – Doxtor of Science) kombinasyo-nunun akademik yaşamda olmazsa olmaz olduğu gerçeğiniifade etmiştir.

Frank’ın 1951 yılında yayın hayatına soktuğu uluslar arasıdergi “İstanbul Contribution to Clinical Science” nin önsö-zündeki şu satırlar Frank Hoca’yı çok iyi tanımlamaktadır.

“The doctor wants to help and the man of science wants toknow. It is the scope of the clinical inverstigator, who at firstviews only pure knowledge that the latter should be trans-formed into a weapon in the hands of physician who wantsto diagnose and cure”

Frank Almanya’da Ord. Prof. derecesine kadar yükselmiş,uluslar arası bilim çevrelerinde saygınlığı olan bir hoca ikenülkemize gelmiştir. Onun çocuk ve fakir hastalara insancıl

yaklaşımı, hekim olarak çok başarılı olması, birlikte çalıştığıhekimlere üst düzeyde katkısı olması kısa zamanda onu efsa-nevi hoca haline getirmiştir. O dönemde Almanya’dan ülke-mize sığınmak için gelen hocaların katkısı ile İstanbul Üniver-sitesi dünyanın önde gelen üniversitelerinden birisi halinegelmiştir.

GG 159

Page 6: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

160 ARALIK 2010

Frank Anadolu köylüsünün çok mu çok duasını almıştır.Frank’la birlikte çalışanlar onun görevi ihmali, hastalara karşıumursamazlığı, hastalara kötü davranılmasını hiçbir zamanhoş karşılamadığını ifade etmişlerdir.

Prof. Dr. A. Ferhan Berker “O, her sabah kliniğe geldiğindekapıcı ile selamlaşırdı, biz kapıcıya günaydın demeyi ondanöğrendik” sözleri ile Frank’taki farklılığı çok güzel ifade et-miştir.

Frank’ın başarısı ve şöhreti genel olarak kabul görse de, bazı-ları diğer sığınmacı hocalar gibi onu da kıskanmışlardır. Ho-canın dedikodusunu yapanlar olmuştur. Bazı densizler çiftlik-lerinin elden gittiğini, onlardan daha az maaş aldıklarını vsdüşünerek, onları rahatsız bile etmişlerdir. Dönemin bazı ho-caları kıskançlık krizi nedeniyle “Biz ne kadar fakir olsak dacebimizden her zaman çıkar birkaç Frank” yada “adımızFrank olmasa da cebimizden çıkarırız her zaman 3-5 Frank”demek nezaketsizliğinde bulunmuşlardır.

Sığınmacı profesörler özellikle bazı hocalar ve bazı öğrencilertarafından istenmeyen kişiler olarak ilan edilmişlerdir. Sığın-

macı hocalara emeklilik hakkı verilmemesi yanlış bir yakla-şımdı. Bu hocalar 3-5 yılda bir uzatma iznine bağlı olarak ça-lışabilmekteydiler. Bu densiz davranışlar ve baskılar nedeniy-le ne kadar değerli hocalar Amerika’ya gitmek zorunda bıra-kıldılar. Bilim ve bilim adamı saygının olmadığı yerde elbettedurmak istemezdi. Üniversitede oluşan bu gerginlikler Maa-rif Vekilinin ve Başbakanın devreye girmesiyle halledilmek-teydi. O zaman üniversite Maarif Vekâletine bağlı idi. Sığın-macı ve yabancı bilim adamlarının da görevlendirmeleri an-cak Bakanlar Kurulu’nun onayı ile gerçekleşebiliyordu.

1941 yılında Alman Medeni Kanunu’nda bir değişiklik yapılır.Almanya dışında yaşayan tüm Musevi asıllı Almanlar, Almanvatandaşlığından çıkarılır. Böylece sığınmacı bilim adamları“Vatansız” duruma düşerler. Bu nedenle sığınmacıların birkısmı TC vatandaşlığına geçmiştir.

Frank çok sevilen ve saygı duyulan bir hoca olmakla birlikteonun varlığından rahatsız olan kendini bilmezler vardı.Frank’ın her üç yılda bir yenilenen sözleşmesinin uzatılması-nı engellemeye çalışmışlardır. Buna üzülen Prof. Dr. ErichFrank, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye şu telgrafı çekmiştir.

Page 7: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

GG 161

Sayın Büyüğüm,

Bizleri ve bilhassa beni Türkiye’ye siz davet ettiniz. Bu se-beple gitme kararımı vermekte zatıâlinize düşer. Lütfenbana bildirin, gideyim mi, kalayım mı?

Ord. Prof. Dr. Erich Frank

İsmet İnönü, İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı olan Ord. Prof.Dr. Kemal Atay’ı, Ankara’ya çağırır ve sözleşmenin uzatılma-sını emreder. Karşıt güçler bu kez de Frank’ın yanında yeti-şen genç uzmanların doçent olmalarına mani olurlar. Frankbu duruma çok üzülür. Dr. Muin Memduh Tayanç’a bir güngönlünü döker; “Bilgin olmayanların seviyesine inersek, yük-seldiğimiz yere layık olmuş insanlar sayılmayız” üzülme der.Frank kindar bir insan olmadığını her zaman göstermiştir.Frank her şeyi ve herkesi affeder, ölümünden birkaç ay önceProf. Dr. Nebil Bilhan’la yaptığı sohbette “Artık, kimseye kır-gınlığım kalmadı” demiştir.

Frank Türkiye’yi çok sevmişti. Yaşamının son 20 yılında Tür-kiye dışına hiç çıkmamıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Al-man Tıp Akademisi üyeliğine seçilmesi, altın liyakat madalya-sı ile onurlandırılması ve Almanya’da göreve çağrılması onubu ülkeden ayıramamıştır. O zaman Frank duygularını şöyleifade etmiştir.

“Yurdumdan atılmış olmanın acı şaşkınlığına uğradığım gün-lerde bütün dünya kapılarını kapattığında yalnız ve yalnızTürkiye kollarını açarak bağrına bastı. Burası artık benim va-tanımdır. Ayrılıp, nimetlerine küfranda bulunamam. Buradakalacak ve bu kutlu topraklara karışacağım.”

Dr. Muin Memduh Tayanç, “Erich Frank’tan Anılar”

“Erich Frank Amerikan Üniversitelerinden yapılan teklifleride geri çevirmiştir. O büyük insan 1934-1957 yılları arası 23yıl bu ülkeye gece gündüz hizmet etmiştir.”

Frank, Alman vatandaşlığından çıkarıldığı için vatansızdı.Sonra Türk vatandaşlığına kabul edilmiş olsa da son bazı iş-lemleri tamamlanamamıştı. Türkiye’ye ilk geldiğinde TaksimParkı karşısındaki Cumhuriyet Apartmanında yerleştiği daire-de 13 Şubat 1957 tarihinde vefat eder. Vefat edince, haber ve-rilir verilmez, İstanbul Valisi Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay

gelir ve Başbakan Menderes ile bir telefon görüşmesi yapar.Bu görüşme sonrası Frank’a acilen nüfus kâğıdı çıkarılır.Frank TC vatandaşı olarak devlet töre-niyle, vasiyeti üzerine, Rumeli Hi-sar’da Aşiyan’a gömülmüştür. Mezartaşına öğrencisi olan Prof. Dr. OrhanNuri Ulutin’in önerisi olan “Nur için-de yat Erich Frank, 1884-1957 Türktıbbının minnet ve şükranlarıyla” ifadesi yazılmıştır.

Ord. Prof. Dr. Erich Frank’ın cenaze töreni oldukça görkemlibir devlet töreni olması yanı sıra İstanbul halkı da o büyükhocaya son saygısını gösterme fırsatı bulmuştur. Halkın gös-terdiği sevgi-saygı seli yıllardır dillerde dolaşmaktadır. TümTürkiye’de onun kaybına öğrencileri, hastaları, hasta yakınla-rı, Anadolu halkı gözyaşı dökmüştür. Bu büyük klinisyen vebilim adamının eksikliğini üniversitesi her zaman duymuşturve duyacaktır da.

Frank’ın kızı Sabine Frank Gahagan, Frank ve ailesinin Türki-ye’de mutlu bir yaşamı olduğunu, babası hakkında yazdığımakalede dile getirmiştir. Frank’ın ailesi Türklerin kendileri-ne ne denli sevgi ve saygı ile bağlı olduğunu bildikleri için ba-balarının ait olduğu bu topraklarda kalmasını uygun bulmuş-lardır.

Ülkemizin yetiştirdiği en büyük değerlerden biri olan,Frank’ın öğrencisi, Prof. Dr. Orhan Ulutin 15.09.1980’de Osa-ka Üniversitesi’nde konferans vermek üzere davet edilir.Prof. Dr. Kosaki, Ulutin hocayı konuşmak üzere kürsüye da-vet ederken “Büyük Türk Hematologu Profesör Frank’ın tale-besi” diye takdim etmesi hocayı gururlandırmıştır. Sonsuzadek Frank’ı ve onun dünya çapında üne ulaşmış öğrencileri-ni sonsuza dek yaşatmak bu ülkenin görevidir.

1933 ÜNİVERSİTE REFORMUNA GİDEN YOL

1683 yılında Viyana kapısında yaşanan büyük başarısızlık Os-manlı’nın Avrupa’dan dönüşünün başlangıcı olduğu gibi, ge-rileme ve çöküşün de habercisi olmuştur. 1699’da imzalananKarlofça Anlaşması da önlenemez çöküşün belgesi olur. Os-manlı İmparatorluğu’nun çökmekte olduğunu gören devlet

“Bu Cumhuriyet ülkemiz insanına mutluluğu için, herşeyi vermiş olsa da, insanımızbunu anlamakta sıkıntı çekiyor.”

Page 8: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

162 ARALIK 2010

adamları çöküşü önlemek için yeni arayışlara girerler. Askeri-yede yeni teknolojik gelişmelerden yararlanmak için modernaskeri okullar, ustalık-mühendislik okulları açılır. Bunların ya-nı sıra sivil meslek okulları da açarlar. Birinci (1876) ve İkinciMeşrutiyet (1908) dönemlerinde yenileşme hareketlerine hızkazandırılır. Maalesef bu yenilikçi hareketlere tutucular vedinciler karşı gelmişlerdir. Bu yenileşme hareketlerinin İslamdinine karşı gelmek olduğunu ileri sürmüşlerdir. Dinci ve ge-rici kesimlerin yoğun girişimleri sonucu batılılaşma hareket-leri istenilen hedefe ulaşamamıştır. Vatansever aydınlıkçı dev-let adamlarının yoğun gayreti ile az da olsa bir yol alınmıştır.Osmanlı’da medreseler yüksek öğrenim için kurulmuşlardır.İmparatorluğun yükselme devrinde medreselerde mantık,felsefe, doğa bilimleri ele alınsa da duraklama ve gerilemedöneminde göz ardı edilmiştir. Kısa sürede medreseler ceha-letin ve tutuculuğun kaynağı haline gelmişlerdir. Bu nedenlemedreselerden ümidini kesen devlet adamları Darülfünun(Fenler Evi) adı ile yeni bir kurumu yaşama geçirmeye kararverirlerse de (1845) ancak 1863’te açabilirler. İki yıl sonra çı-kan yangın nedeniyle bina kül olunca Darülfünun da gün-demden düşer. Sonra ikinci kez “Darülfünun Osmanî” adıyla(1870-1873) öğretime başlar. Halka açık dersler de programakonur. Deneye dayalı ders verilmesine halk tepki gösterir vebazı hocalar dinsizlikle suçlanır. Dincilerin başarılı baskısı so-nucu Darülfünun’un kapısı kapatılır. Bir yıl sonra yine yeni birgirişimde bulunurlar. Bu kez “Darülfünun Sultani” (1874-1881) adı ile hayata geçirilmek istense de malum çevrelerinkarşıt tavırları nedeniyle mümkün olamaz. II. Abdülhamit

1900 yılında “Darülfünun Şahane” adıyla yeniden yaşama ge-çirir. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Vezneciler-deki Zeynep Hanım Konağı’na taşınarak “İstanbul Darülfü-nun” adıyla yaşamını sürdürür. 12 Nisan 1912’de Darülfü-nun’un şubeleri fakülte olur.

Atatürk “Kurtuluş”daki tutumlarından dolayı Darülfünun’akırgın olsa da Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra her türlüdesteği vermiştir. Fakültelerin çoğunun meslek okulu düze-yinde kaldığı, hocaların da asli görevleri dışında başka işlerleuğraştığı, doğru dürüst araştırma yapılmadığı herkes tarafın-dan görülmekteydi. Darülfünun’daki çöküşü gizlemek temümkün değildi. Darülfünun’un çağdaşlaşma yolunda üstü-ne düşen görevi yerine getiremediği ve genç Cumhuriyet içinsorun olmaya başladığı yönündeki tartışmalar basında da yeralmaya başlar. Bu tartışmaların TBMM’de yer alması üzerineAtatürk duruma el koyar. Mevcut durumun tespiti ve mevcutsorunların çözüm yollarının ortaya konması için CenevreÜniversitesi Pedagoji Profesörü Albert Malche ile görüşülme-sine karar verilir. Bunun üzerine Malche Türkiye’ye davet edi-lir. Görüşmeler sonrasında Malche 19 Ocak 1932’de çalışma-larına başlar. Malche 29 Mayıs 1932’de çalışmasını bitirir vehazırladığı raporu hükümete sunar. Atatürk raporu okuduğuzaman “Bildiğimiz başka, hakikat başka” demiştir. BöyleceDarülfünun konusunda yapılan tüm eleştirilerin haklılığı or-taya çıkar. Atatürk Darülfünun’un kapatılmasına ve İstanbulÜniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmasına karar verir.Artık düğmeye basılmıştır ve hükümet te çalışmaya başlamış-tır. Prof. Dr. Albert Malche raporunda; Darülfünun’un kapatıl-masını fen ve bilimin güncelliğine uymayan öğretim üyeleri-nin işlerine son verilmesiyle oluşacak öğretim üyesi açığınınyurt dışından temin edilmesini, yeni, disiplinli bir eğitim sis-teminin yerleşmesi için donanımlı genç bilim adamlarının ye-tiştirilmesi için yeni üniversitelerin yeni bir anlayışla kurulma-sını bildirir. 1 Haziran 1932’de Başvekil İsmet İnönü, HariciyeVekili Dr. Tevfik Rüştü Aras, Adliye Vekili Yusuf Kemal Tengir-şek ve Maarif Vekili Esat Sagay’ın katıldığı toplantıda yeni İs-tanbul Üniversitesi’nin açılması görüşü onaylanır.

Prof. Dr. Albert Malche 6 Haziran 1932’de İsviçre’ye döner.Yeni kurulacak İstanbul Üniversitesi’nde çalışabilecek nitelik-lere sahip bilim adamlarını bulmak için Prof. Dr. Malche yo-ğun bir çalışma içine girer.

Üniversite reformu ile ilgili çalışmaları 19 Eylül 1932’de Maa-rif Vekili olarak atanan Dr. Reşit Galip’in başkanlığında Avni

Page 9: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

GG 163

Başman, Rüştü Uzel, Kerim Erim ve Osman Horasanlı beyler-den oluşan “Islahat Komitesi” yürütmüştür. Darülfünun’un157 kişilik kadrosundan 74’ünün görevine son verilir.

Türkiye’de Üniversite Reformu’nun ayak seslerininduyulduğu 1933’te Almanya’da akıl almaz şeyler olu-yordu.

Ocak 1933, Hitler Almanya’da Nazi partisini iktidara taşıyarakbaşbakan oluyor. Naziler iktidarı ele geçirince ilk işleri Yahu-di ve Anti-Nazi insanları sindirmek olmuştur. Almanya, Yahu-diler ve Sosyalistler için yaşanamaz bir hale gelir. Hitler Nisan1933’te Alman kanı taşımayanların devlet memuru olamaya-cağına dair yasa çıkarır. Bir gecede 4000 Yahudi kökenli bilimadamının işine son verilir. Ünlü Patolog Ord. Prof. Dr. PhilipSchwartz, Almanya’nın onları istemediğini süratle kavradığıiçin İsviçre’ye geçerek Zürih’te “Yurt Dışındaki Alman BilimAdamları Yardımlaşma Derneği”nin kuruluşunu arkadaşlarıy-la birlikte gerçekleştirir.

Mayıs 1933’te Zürih’teki bu cemiyete gelen bir karttan Prof.Malche’nin İstanbul’da kurulacak üniversite için hoca ara-makta olduğu öğrenilir. Bir kapı kapanırken bir kapı açılır, ye-ter ki sen hazırlıklı ol. Prof. Malche ile süratle ilişki kurulur.Malche onlara bazı öğretim üyelerinin İstanbul’a gelebilece-ğini bildirir.

31 Mayıs 1933’te TBMM’de çıkan yasa gereğince 31 Temmuz1933’te Darülfünun’un lağvedilip yerine 1 Ağustos 1933’te İs-tanbul Üniversitesi’nin kurulmasına karar alınmıştır.

Alman bilim adamları için kurulan bu acil yardım birliği cemi-yeti, temsilci olarak Ord. Prof. Dr. Philip Schwartz’ı Temmuz1933’te İstanbul’a görüşme yapmak üzere gönderir.

Prof. Dr. Philip Schwartz, Prof. Dr. Albert Malche, Prof. Dr. Ru-dolf Nissen 5 Temmuz 1933’te İstanbul’dadırlar. Bu hocalarile ilgilenen Prof. Dr. Kerim Erim onlara sorunun Ankara’daçözüleceğini detaylı şekilde anlatır. Maarif Vekili Dr. Reşit Ga-lip ile yapılacak görüşmeler için randevu alınır. 6-7 Temmuz1933’te yoğun görüşmeler Ankara’da gerçekleştirilir. Görüş-melerde bakanlık yetkilileri yanı sıra Rüştü Uzel Bey de yer al-mıştır. Bu görüşmeler sonunda varılan mutabakat gereği 22profesör, 90 kadar da yardımcı elemanın İstanbul Üniversite-si’nde görevlendirilmesi üzerinde anlaşılır. 6-7 1933 Temmuztarihli anlaşma protokolünü Maarif Vekili Dr. Reşit Galip veOrd. Prof. Dr. Philip Schwartz imzalamıştır.

Dr. Reşit Galip yapılan anlaşma sonunda görüşlerini şu şekildedile getirmiştir. “1453 yılında İstanbul’u zaptettiğimiz zamanBizans’ın bilim adamları İstanbul’u terk ederek İtalya’ya gitti-ler. Onlar Avrupa’da Rönesans’ı yarattılar. Şimdi de tam tersiolacak, sizler de bu ülkeye gelerek Rönesans’ı yaratacaksınız.”

1933-1939 arasında yaklaşık 300,000 insanın Almanya’yı terkettiği tahmin edilmektedir. Kalanların da sonucunu biliyorsu-nuz. Bilim düşmanı, tutucu bağnazlar ve dini kullanan cahil-ler tarih boyunca insanlığın felaketini hazırlayan şeytanlar ol-muşlardır.

Onbaşı rütbesine sahip Hitler kendilerinin görevlerine sonverdikleri Yahudi bilim adamlarına Türkiye’de görev verildi-ğini duyunca dellenir. “Bu komünist profesörleri ülkenizesokmayın” diye, ültimatom verir. Bu tehditler üzerine Mare-şal M. Kemal Atatürk, Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras veMaarif Vekili Dr. Reşit Galip’e Türkiye’ye sığınmak isteyenprofesörlerin işlemlerini hızlandırmalarını emreder.

18 Kasım 1933 günü yeni atanan Maarif Vekili Hikmet Bayur,Beyazıt Meydanı’nda eskiden Harp Bakanlığı olarak kullanı-lan merkez binada İstanbul Üniversitesi’ni resmen açar.

Almanya 1939’da da Türkiye’ye sığınan bilim adamlarının Al-manya’ya iade edilmesini istemiştir. Onların yerine Alman-ya’nın en parlak beyinlerini göndermeyi vaat etmişlerdir. Tür-kiye, Almanya ile ilişkilerin bozulması pahasına ülkesine sığı-nan bilim adamlarını iade etmemiştir, aksine onlara sahip çık-mıştır.

Hitler felaketi 1933’ten 1945’e kadar tüm dünyayı kasıp ka-vurmuştur. İnsanlığın geleceğini kurgulayacak insan gücü ya-ratılmazsa toplumlar ve dünya benzer felaketleri yine yaşaya-caktır. O nedenle tarihten ders alalım ve üniversitelerimizeçeki düzen verelim. Hitler felaketi nedeniyle Türkiye’ye sığı-nan bilim adamlarının çoğunun dünya çapında olduğu unu-tulmamalıdır. Türkiye’ye sığınan sayısız bilim adamı ve bilgekişilerden bazılarını belirtmekte yarar olduğunu düşünüyo-rum. Önce o dönemde Türkiye’ye gelen meşhur bakteriyologHugo Braun savaş sonrası Almanya’ya çağırıldığı zaman söyle-diği şu sözleri yazmak istiyorum “Öyle bir dönemde, yani de-nizlerin dibinin bile bizi kabul etmediği bir zamanda bize ku-cak açan, bağrına basan Türkiye’ye bu vefasızlığı yapamayız”.İşte onlar adam gibi adamdılar. Hala onlardan bile vatansever-liğin ne olduğunu öğrenemeyen insanlar var. Türkiye’ye sığı-nan ve kendilerine ikinci vatan yapanlardan bir kısmı;

Page 10: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

164 ARALIK 2010

İktisat Profesörleri;

Alfread Isaac

W. Röpke

A. Rustow

G. Kessler

F. Neumark

Kimya Profesörleri;

F. Arndt

Felix Haurowitz

E.M. Alsleben

Tıp Profesörleri;

Erich Frank

P. Schwartz

R. Nissen

A. Eckstein

Hijyenist; Julius Hirsch

Jinekolog; Wilhelm Liepmann

Oftalmolog; Joseph Igersheimer

Fizyoloji Hocası; H. Winter Steinn

K.B.B. Hocası; Kari Hellman

Radyolog; Max Sgalitzer

Histolog; Max Clara

Patolog; Obern Dorfer

Hukukçu;

E. Hirsh

Andreas Schwarz

Müzik Profesörü;

P. Hindemith

C. Ebert

E. Zuck Mayer

Ferdi Statzer (Fazıl Say’ın babası, Ahmet Say’ın müzik hocası)

Kent Bilimci; E. Reuter

Botanikçi; Alfred Heilbronn oğlu Radyolog Hans Heilbronn

Mimar; Clemens Holzmeister

Ziraatçiler; Fritz Bade ve Hans Wübrandt

Atatürk, Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’a Ankara Numu-ne Hastanesi ve Hıssıhha Enstitüsü içinde sığınmacı hocabulmasını söylemiştir.

Prof. Dr. Eduard Melchior (Ankara Numune Cerrahi)

Prof. Dr. Huber (Fizik)

Farmakoloji-Toksikoloji Prof. Dr. Paul Pulewka (Ankara)

Otolog (Ankara) Max Meyer

Deri Hastalıları (Ankara) Alfred Marchionini

Kimya Prof. Friedrich Breusch

Biyokimya Werner Lipshitz

İktisatçı Hans Ritschl

Matematikçi Willy Prager, Richard von Mises

Botanikçi Leo Brunner

Astronomist Findlay Freundlich

Hans Rosenberg

Wolfgang Gleissberg

Zoolog; Curt Kosswig

Rejisör (1939-47) Cari Ebert

Sanayileşme Uzmanı; Max von der Porten

Psikolog; Wilhelm Peters

Gustav Oelsner

Lacco Amar

1933-1945 arasında ülkemize sığınan insanların detaylı şekil-de tespit edilmesi ve onların yaşam tarihinin yazılması gerek-mektedir. Bu ülke O insanların alın terini, göz nurlarını taşı-maktadır. Onlar bu topraklara ve insanlara ne kadar borçluise bu topraklar da, insanları da onlara çok şey borçludur.

Fritz Neumark’a göre “1933 Üniversite Reformu’ndan önceköklü ve çağın ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir eğitim gör-me olanağı yalnızca zengin çocukları için vardı. Bu zengin ço-cukları büyük ölçüde bu eğitim imkânını Fransa, Almanya, İs-viçre gibi Avrupa ülkelerinde bulabilmekteydiler. 1933 Üniver-site Reformu ile birlikte toplumun farklı kesimlerinden genç-ler üniversiter eğitimden faydalanma imkânı bulmuşlardır.”.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. Olayları bilim ve akılaracılığıyla değerlendirirsek varacağımız sonuç şudur, üniversi-telerimizi güncellemek için her 10 yılda bir ele alıp yenilenme-sini sağlamalıyız. Çünkü eğitim kurumları zaman içinde top-lumdaki tutucu güçlerin etkisi ile yozlaşmaktadır. Dünyanınsaygın üniversiteleri gibi Türk Üniversiteleri de kapılarını dün-yanın saygın bilim adamlarına açmak zorundadır. Aksi takdirdedünya üniversitesi değil, kasaba üniversitesi olarak kalırlar.

Page 11: Ord. Prof. Dr. Erich Frank - tgvguncel.tgv.org.tr/journal/35/pdf/364.pdfGG 157 ORD. PROF. DR. ERICH FRANK Frank 28.06.1884 yılında dünyaya gelir. An-nesi Musevi, lise öğretmeni

GG 165

Türkiye’nin bilimle, eğitimle, doğayla barışık hale gelmesiiçin üniversiteler taraf olmak zorundadırlar. Üniversiteler ses-sizliklerini bozarak ülke, dünya sorunlarının çözümündeağırlığını koymalıdır. Üniversiteler meydanı karanlığa, bilgi-sizliğe, yobazlığa, cehalete bırakmamalıdır. Üniversiteler ken-dilerini de korumak ve savunmak mecburiyetindedir. Oku-mayan, yazmayan, düşünmeyen, çalışmayan bir toplum el-bette ki üniversite düşmanı olacaktır. Üniversiteler artık ken-dilerini yok sayamazlar. Bu nedenle de varlıklarını toplumahissettirmeleri gerekiyor.

Toplumun gündemini bilimin dolduracağı günleri yaratmaküniversitelerin görevidir. Nasıl spor klüplerimizi başarılı halegetirmek için sporcu transfer ediyorsak, üniversitelerimizi deçağcıl hale getirmek için saygın bilim ve düşün adamlarını datransfer edebilmeliyiz. Transfer kuralları iyi belirlenmez ise ye-ni bir felaket ile karşılaşabileceğimiz de hatırda tutulmalıdır.

Üniversiteler karanlık düşüncelere teslim edilemeyecek ka-dar kıymetli kurumlardır. Mevcut durumun ölçülüp, biçilipdeğerlendirilmesi acilen gereklidir.

KAYNAKLAR1. Ulutin ON. Ord. Prof. Dr. Erich Frank’ın Dünya Tıbbındaki Yeri ve Türk

Tıbbına Katkıları. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Deonto-loji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Yayın Serisi, Nobel Yayınevi, 2007.

2. Rössler RE. Frank’ın İç Hastalıları Klinik Dersleri Cilt 1. Ege Matbaası İs-tanbul, 1951.

3. Neumark F. Boğaziçi’ne Sığınanlar, Türkiye’ye İltica Eden Alman Bilim,Siyaset ve Sanat Adamları 1933-1953. Neden Kitap Yayıncılık, 2008.

4. Karşıdağ K. Frank Hocayı Tanıyor musunuz?, http/www. tumgazeteler.com. /a=1402002, 19. 03. 2006.

5. Tanrıverdi HA, Öney HY. Tıp Alanında Türk-Alman İlişkileri, Artemis2003; Vol: 4(3).

6. Kobal Y. 1933 Üniversite Reformunun Atatürk’ün Kültür PolitikasındakiYeri. http: //www. ait. hacettepe. edu. tr/akademik/arşiv/1933. htm

7. Dölen E. Türkiye ve Üniversite Tarihi, Cilt IV. İstanbul Bilgi ÜniversitesiYayınları 2010.

8. Arasa NK, Dölen E, Bahadır O. Üniversite Anlayışının Gelişimi. TUBA Ya-yınları, 2007.

9. Hatipoğlu MT. Türkiye’de Üniversite Tarihi. Selvi Yayınları, 2000.

Arka yüzünde ‹stanbul Üniversitesi ana kap›s› çizimi bulunan 500 Türk liras›. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankas›’n›n alt›nc› emisyonbanknotlar›ndan olan bu banknot 1971 y›l›nda dolan›ma girmifl, 1984 y›l›nda dolan›mdan kald›r›lm›flt›r. (Wikipedia)