noam chomsky - dil ve zihin.pdf

Upload: keskiner

Post on 05-Jul-2018

519 views

Category:

Documents


31 download

TRANSCRIPT

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    1/294

    DİL v e ZİHİN

    GENİŞLETİLMİŞ BASIM

    Noam CHOMSKY

    Massachusetts Teknoloji Enstitüsü

    Felsefe / 08

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    2/294

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    3/294

    DİL v e ZIHIN

    GENİŞLETİLMİŞ BASIM

    Noam CHOMSKY

    Massachusetts Teknoloji Enstitüsü

    Çeviri:

    Ahmet KOCAMAN

    Ankara - 2001

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    4/294

    YAYIMCININ  NOTU

    Bir çeviri, en başta, çeviri yapılan dili bilmeyen okuyucular için

    yapılır. Bu, elinizdeki k itaptaki gibi örneklerin de "çevrilmesi" gerekti

    ği anlamına gelir. Ancak, bu çeviride örnekler olduğu gibi bırakıldı.

    Bunun en önemli nedeni Chomsky'nin kendisi: O, belli bir dil üzerine

    yapılmış ayrıntılı bir incelemenin, çeşitli diller üzerine yapılmış bin

    lerce yüzeysel incelemeden daha değerli olduğu düşüncesiyle, evren

    sel dilbilgisi kuramını, çok fazla sayıda değil, çok az sayıda özel dil,

    özellikle de İngilizce üzerine yaptığı/yapılan ayrıntılı incelemelerden

    yola çıkarak kurar. Kitapta verilen örnekler, bu bakımdan, onun ku

    ramının dayandığı "veri tabanı"dır. Örnekleri "çevirmek", doğrusu,

    kuramın veri tabanını değiştirmek ya da genişletmek olurdu. Elbette,

    bir kuramın veri tabanının daralması ya da genişlemesi anlamında,

    birtakım değişikliklere uğraması her zaman olabilecek bir durum. An

    cak bu, olsa olsa bağımsız araştırmalarla incelemelerin sonunda ortaya

    çıkabilecek bir du ru m olabilir yalnızca.

    Örneklerin oldu ğu gibi bırakılmasının bir başka nede ni de yapıla

    rı :  Bir bölümü, örnekte ya da metinde örnekle ilgili açıklamaların ya

    pıldığı bölümde herhangi bir değişiklik yapmadan Türkçeye çevrilebi

    lir örneklerden oluştuğu halde, önemlice bir bölümü ya örnekte, ya

    örnekle ilgili açıklamaların yer aldığı paragraflarda, ya da hem örnekte

    hem açıklama bölümlerinde birtakım değişiklikler yapmadan çevri

    lemeyen örneklerden oluşuyor. Elbette, burada da sorun, bütün bu de

    ğişikliklerin yapılıp yapılamayacağından değil, yapıldıklarında yapıla

    nın bir "çeviri" olm aktan çıkıp yeni bir kitap yazmay a dön üşm esi.

    Bu kaygılarla örnekler olduğu gibi bırakılmakla birlikte, bir çevi

    rinin en başta kimler için yapıldığı da unutulmadı. Sesbilimle ilgili ör

    nekler dışında, hemen hemen her örnekten sonra, yer yer birtakım

    açıklayıcı dipnotlar da düşülerek, < > imleri arasında Türkçeleri veril

    di.

      Ancak bunların kimileri, Türkçe metnin bütünlüğünü koruma adı

    na zam an z am an serbest, zam an zam an da değiştirilerek "çevrildi".

    RLA

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    5/294

    İÇİNDEKİLER

    Genişletilmiş Basıma Ö nsö z 7

    Birinci Basım a Ö nsöz .. 13

    DİLBİLİMİN ZİHİN İNCELEMELERİNE

    KATKILARI: G eçm iş Dön em „ 16

    DİLBİLİMİN Z İHİN İNCELEMELERİNE

    KATKILARI: G ün üm üz „ .. 44

    DİLBİLİMİN ZlHİN İNCELEMELERİNE

    KATKILARI: Gelecek 106

    DO ĞA L DİLLERDE BİÇİM VE ANLA M * 151

    DİLİN BİÇİMSEL YAPISI 173

    DİLBİLİM VE FELSEFE.... - 237

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    6/294

    Genişletilmiş

     Basıma

    ÖNSÖZ

    Bu kitaptak i altı bölü m iki kü m eye ay nlıyor. İlk üçünü 1968'-

    de yayımlanan  Dil ve Zihin  oluşturuyor. Aşağıda yeniden bası

    lan ilk önsözd e d e açıklandığı gibi, zihin incelemelerinde d ilbili

    min (geçmiş dönemdeki, günümüzdeki ve gelecekteki) katkıla

    rım gösteren bu ilk üç deneme, Ocak 1967'de Berkeley'de, Cali

    fornia Üniversitesinde, öğretim üyeleriyle öğrencilerden oluşan

    dinleyiciler önünde yapılan Beckman konuşmalanna dayan

    maktadır. Bu denemeler onları izleyen öteki üç bölümden ayn

    bir bütün oluşturmaktadır .

    "Doğal Dillerde Biçim ve Anlam" başlığım taşıyan 4. Bö

    lüm Ocak 1969'da, Minnesota'da, Gustavus Adolphus College'-

    te,

      büyük ölçüde lise ve kolej öğretmenleriyle öğrencilerinin

    oluşturduğu dinleyiciler önünde yapılan, daha çok bir sohbet

    konuşmasıdır . Bu bölüm,

      Dil ve Zihin

      ile öteki çalışmalarımda

    sunulan temel kavramları yeniden ele almakta, sözdizimi yapı

    lar ının anlam yorumlamaları konusunda daha sonra yapılan

    çalışmaları sunmaktadır. Sanıyorum bu inceleme, daha önceki

    kuramın sınırlamalanyla yetersizliklerini ortaya çıkarmakta ve

    bu kuramın yeniden gözden geçirilmesi için bir doğrultu öner

    mektedir. Bu ve ilgili konulardaki daha teknik incelemeler, ya

    landa Mouton tarafından (Hague'da 1972'de) basılacak Seman

    tics in

     Generative Grammar

     ve

     Conditions

     on Rules başlıklı tekya zı-

    larımda bulunabilecektir .

    5.  Bölüm,  Dil ve Zihin'de  sayıltı olarak kabul edilen ya da

    ancak kaba bir biçimde geliştirilen düşünceleri ayrıntılı olarak

    ele alan daha teknik bir çalışmadır. Burada amaçlanan okur kit

    lesi öncelikle ruhbilim ciler ile ruhdilb ilim cilerd ir. ilk olarak, Eric

    Lenneberg ' in  Biological Foundations  of Language  adlı kitabına ek

    7

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    7/294

    olarak yayım lanan bu bölüm , üretici dö nü şüm sel dilbilgisi ku ra

    m ını kısa ve derli toplu bir biçimd e sun m ayı ve bu nu n insan ruh -

    bilimi açısından içinde barındırdığı olanakları araştırıp ortaya

    çıkarmayı am açlam aktadır. Sözün ü ettiğimiz yazılar, teknik araş

    tırmaları, gerçekte ilk kez 1965'te yazılan , dolayısıyla da b ur ad a

    topla nan dene m elerin en eskisi olan bu b ölü m de kısaca belirtilen

    doğ rultularda , bir ölçüde daha ileri götürm ektedir .

    6. Bölüm daha değişik bir dinleyici kitlesine, meslekten fel

    sefecilere yöneliktir. Bu, N isan 1968'de N ew York Ü niv ersite si'n-

    de yapılan dilbilim ve felsefe konulu bir sempozyumda sunul

    m uş tu. Bu kon uşm anın a m a a , çağd aş dilbilimle felsefe (özellikle

    epistemelojiyle zihin felsefesi) arasındaki buluşma noktalarım

    araştırmaktı . Bu konuşmada, günümüzdeki dilbil im çalışmala

    rının, insan bilgisinin doğ asım , edinilm esinin tem elini ve k end i

    ne özgü kullanılma biçimlerini açıklamada ilginç yaklaşımlar

    sağlayacağı i leri sürü lm üştü r . Bu den em e, bir ölçüde bu kon u

    larda ortaya çıkan tartışmalarla, bir ölçüde de konuların doğru

    dan kendileriyle ilgilidir.

    Bu den em elerd e belli yinelem eler de va rdır . 4., 5. , ve 6. Bö

    lümlerin her biri kend i içinde az çok bir bü tü n oluştu rm aktad ır .

    Bu bölümlerde önceden bilindiği varsayılan şeyler çok az, bu

    nedenle de hem onlarda yapılan bir takım açıklamalar hem de

    onlarla

      Dil ve Zihin'i

      oluşturan bölümler birbir ler iyle örtüşmek-

    tedir. Temel noktaları değişik biçimlerde dile getirmek yararlı

    olur umarım. Aslında bu denemelerde irdelenen en basit ve en

    temel noktalarda bile büyük yanlış anlamalar söz konusudur.

    Sözgelimi, basitleştirilmiş irdelemelerde "derin yapı"yı, "üretici

    dilbilgisi" ya da "evrensel dilbilgisi"yle karıştırma eğilimi var

    dır. Ayrıca birçok meslekten dilbilimci, burada "dil kullanımı

    nın yaratıcı ya m " ded iğim şeyi, sürek li olarak üretici dilbilgisinin

    yinelemeli olmasıyla karışt ırmışlardır ; bunlar apayn konular

    dır . Bu tür sorunlarm açıklanmasına yar dı m a olur um ud uy la bu

    denemelerdeki tekrarlan gidermeye çalışmadım.

    4.-6.  Bölümler, Beckman konuşmalarında irdelenen düşün

    celerle konulan geliştirip derinleştirmektedir. Bu denemelerin

    8

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    8/294

    tümü öncelikle dilbilim, felsefe

      ve

      ruhbilimin kesiştiği alanla ilgi

    lidir. Birincil am aç lan , dilin yapısıyla ilgili oldukça teknik araştır

    maların, insan zekâsının anlaşılmasına nasıl katkıda buluna

    bileceğini gösterm ektir. Dilin yap ışım incelem enin, zihn in, dilin

    özgür ve yaratıcı bir biçimde kullanılmasının temelini yaratan

    özelliklerini ortaya çıkaracağına inanıyor, bu denemelerde de

    bunu göstermeye çalışıyorum.

    Son bir kez daha y inelemek pa hasına, burad a,

     DU ve Zihin'

     in

    ön sö zü nd e "d av ran ış bilimle ri" den ilen bilim lerle ilgili gözlemle

    r in önem ini vurg ulam ak ist iyorum . G ün üm üz de , davran ış bil im

    lerinin insan etkinlikleriyle ilgili olarak yaratacağı sonuçlara iliş

    kin bir yığın (çoğu zam an da oldukç a abartılı) sav ortaya atılmış

    tır . An ımsam alıyız ki, insanların nasıl da vra nd ıktan , olağan ko

    şullarda ne den belli bir davra nış biçimi sergiledikleri ko nus un da

    dikk ate değ er çok az deneysel varsayım vard ır . Bu ko nu dak i ya-

    yıncayı inceleme zahm etine ka tlanan oku r, inanıyorum   ki, bu ko

    nu da yalnızca az sayıda dikkate değer bilimsel bilgi bulu nd uğ u

    nu ortaya çıkarmakla k almayac ak, dav ram ş bilimlerinin, bir yana

    bırakılamayacak bilimsel bilgilere ulaşmayı gerçekte olanaksız

    hale getiren, herh ang i bir gerekçesi olm ayan birtakım yöntemsel

    sınırlamalar ko nu su nd a direndiğini de anlayacaktır .

    İnsan bilgisiyle inanç dizgelerinin kimi alanlarda nasıl edi-

    nildiğini arük anlamaya başlayabilir iz. Dilin durumu özellikte

    ilginçtir; çünkü dilin düşüncede ve insan etkileşiminde temel

    bir rolü vardır; böyle bir d u ru m da old uğ u için de kazanılan bil

    gi dizgesini betimlemeye girişebilir, bu kazanımı olanaklı kılan

    İçkin insan yetenekleri konusunda, usa yalan birtakım varsa

    yımlar oluşturabilir iz. Bu kavrayış puılülan kendi içlerinde de

    ğerli şeylerdir, aynca başka çalışmalar için de bir değer taşırlar.

    Şundan büyük ölçüde emin olabilir iz: Deneyim ile eylem, uya

    ran ile tepki arasındaki dolaysız bağınülann incelenmesi, genel

    olarak, boş bir çabad ır. Çok basit olanları dışında b üt ün du rum

    larda, bir kimsenin yaphklan geniş ölçüde bildiklerine, inandık-

    lan na ve bekle ntilerine b ağlıdır. İlgili bilgi ve inan ç dizgelerinin

    9

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    9/294

    hiç

     değilse geçici bir dillendirimine day anm aya n bir insan dav ra

    nışı incelemesi, da ha baştan önem siz ve yersiz olm aya m ah ku m

    du r, insanın öğrenm esi kon usu nd a b ir inceleme, cidd i bir biçim

    de ,

     anc ak böy le geçici nitelikli bir bilgi ve ina nç dizg esi dillend iril

    dikten sonra başlayabilir. Ancak o zam an, elde de ney im verileri

    de varsa, bu d izgelerin n asıl edin ildiğin i araştırabiliriz. Bun un gi

    b i, bir kimsenin eylem lerinin bildikleri, inand ıkları ve beklen tile

    riyle nasıl bir ilişkisi old uğ u b ilinem ediği süre ce, insa n d av ran ışı

    nın ciddi bir biçimd e incelenmesine girişilemez. Anca k öğren ilen

    şeyin ne old uğ un a ilişkin geçici bir varsay ım ım ız olu rsa, insa nın

    öğren m esini ciddi bir biçim de incelemeye girişebiliriz; anca k öğ

    renilen şey (bilinen ve inanılan şey) konusunda geçici bir varsa

    yım oluşturabilirsek, da vra nış incelem esine ciddi bir biçim de yö

    nelebiliriz. Söz ko nu su olan dilse, olağan ko nu şan-d inley enin

     bil

    diği,

      öğrendiği şey konusunda geçici, ama oldukça ayrıntılı ve

    karm aşık varsay ım lar sunab iliriz. Bu ne den le dil incelemesi, ba

    na, özellikle insanın öğrenme ve davranışını inceleme açısından

    ilginç gö rün üy or.

    Ancak dil in özel bir du ru m u old uğ un u vurgulam alıyız . Di

    le ilişkin bilgi, olağan koşu llarda, kısa süre de o nu nla y üz y üz e ge

    lerek elde edilmektedir, ama bu edinilen bilginin karakteristik

    yanları önceden belirlenmiş olabilir. İnsan dilinin, insanın zi

    hinsel yeteneklerinin özelliklerini doğrudan yansıtması ve öteki

    bilgi ve inanç dizgelerinin olamadığı ölçüde, "zihnin dolaysız

    ayn ası" olması beklenebilir. Ayrıca, dil edin im ini bu incelemeler

    de belirtilen çizgilerde açıklayabilmiş olsak bile, yine de karşı

    mızda, edinilen bilginin olağan kullanımını açıklama sorunu

    vardır . Ancak bu sorun, bu^ön için bil imsel soruşturma alanı

    nın dışında kalan bir sorundur. Elbette, birtakım görüngülerle

    birtakım sorunlann, sırf (bugün için, belki de özünde ayrıntısını

    bilmediğimiz bakımlardan sınır l ı olan insan zekâsı yüzünden)

    "bilimsel soruşturma alanının dışmda kaldığı için varolmadığı

    nı öne sürm ek hiç usa uyg un d eğildir. İnsan ve top lum ko nu sun

    daki incelemelerin başlangıç aşam asm da ve genel olarak aka de-

    10

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    10/294

    mik bir özden yoksun olmaları nedeniyle, insan davranışıyla il

    gili temel ve vazgeçilmez etmenler konusunda ancak kurgula

    malarda bulunabil ir iz; başka tür lüsünü yapmak sorumsuzluk

    olacaktır . Bu konularda kurgulamalarda bulunmak son derece

    yerinde , hattâ gereklidir de . Olanaklı du rum lard a var olan sınır

    lı ve bölük pörçük bilginin yol göstericiliğini kabul etmek gere-

    kir . Ama kurgulama açıkça kurgulama diye adlandırılmak, bi

    limsel araştırmanın kazammlanndan kesinlikle ayrılmalıdır.

    Meslekte uzmanlığa ve meslekten gelen insanların yargılarına

    değer ve rm e eğiliminde olan bir toplum da, bu son derece önem

    li bir konudur, özellikle bilim adamının toplum karşısmda bu

    kon uda bir sorum luluğu vardır .

    Massachusetts Teknoloji Enstitüsü

      N.C.

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    11/294

      irinci asım a

    Ö N S Ö Z

    Bu kitabın üç böl üm ü, Oca k 1967'de Be rkeley'de, California

    Üniversitesi 'nde yaptığım Beckman konuşmalarının bir ölçüde

    geliştirilmiş biçimleridir. Birincisi, zihin incelemesine, dilin do

    ğasıyla ilgili araştırmalarla kurgulamalara dayanan geçmiş kat

    kıları bir değerlendirme girişimidir. İkincisi, çağdaş dilbilimde

    zihin incelemesiyle bağlantılı gelişmelere ayrılmıştır. Üçüncüsü

    ise dil ve zihin incelemelerinin gelecekte alacağı yönlerin olduk

    ça kurgusal bir irdelemesidir. Dolayısıyla bu üç konuşma geç

    m işle, gü n üm ü zl e ve gelecekle ilgilidir.

    Dilbilim tarihi konusundaki araştırmaların durumu göz

    önüne alınırsa, geçmişteki katkıları değerlendirme girişiminin

    bile daha çok bir deneme niteliğinde görülmesi gerekir. Çağdaş

    dilbilim, çağdaş "davranış bilimleri"nin "kurgulama"dan "bi

    lim" olmaya doğru geçişi kimi temel noktalarda büyük ölçüde

    başardığı, önceki çalışmaların artık güven içinde eskilerde bıra

    kılması gerektiği biçimindeki bir kuruntuyu (doğru terim bu

    sanıyorum) paylaşıyor görünüyor. Kuşkusuz mantıklı bir kim

    se,

      özenli bir çözümleme ve dikkatli bir deneyden yana olacak

    tır; ancak ben "davranış bilimleri"nin, büyük ölçüde, doğa bi

    limlerinin yalmzca yüzeysel özelliklerine öykündüğü düşünce

    sindeyim. Onların bilimsel niteliklerinin çoğu, konularını sınır

    landırmalar ı ve ana sorunu kuşatan sorunlar üzerinde yoğun-

    laşmalarıyla kazanılmıştır, ilgi alanının bu biçimde daraltmak,

    gerçek akademik başarılara götürürse haklı görülebilir ; ancak

    bugünkü durumda bu alan sınır landırmasının derin ve önemli

    sonuçlar yaratacağını göstermek çok zor olurdu. Ayrıca, dikkat

    li deneysel çalışmalar ve verilerin özenli bir biçimde işlenmesi

    13

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    12/294

    sonucunda elde edilen çok az sayıda alız bilgiye dayanarak,

    son derece önemli ve büyük toplumsal değeri olan konularla il

    gili,

     doğal ama ne yazık ki yersiz, bir "ekstrapolasyon"* eğilimi

    söz konusu olmuştur. Bu, ciddi bir kortudur. Uzmanların, bil

    diklerinin gerçek sınırını ve bugüne değin vardıkları sonuçlan

    açıklama sorumlulukları vardır ve inanıyorum ki, bu şuurların

    özenle incelenmesi, gerçekte toplum bilimleriyle davranış bilim-

    lerinin bütün alanlarında, bugüne değin elde edilen sonuçların

    bu tür bir "ekirapolasyonu" desteklemeyeceğini gösterecektir.

    Sanıyorum, bu tür bir çözümleme, daha önceki düşünüş ve kur

    gulamaların rahatlıkla gözardı edilemeyeceğini, bugünkü ciddi

    Çalışmalar için de büyük ölçüde vazgeçilmez bir temel oluştura

    cağım gösterecektir. Burada genel olarak bu görüşü kanıtlamak

    gibi bir çabam yok, ama söz konusu konuşm aların temelinde bu

    görüşün bulunduğunu söylemek istiyorum.

    İkinci konuşmada, dil araştırmalarındaki kazanmaları diz

    gesel bir biçimde sergileme amacı taşımadım; bunu n yerine, bu

    araştırmaların sınırlan içinde bulunan henüz çözülmemiş so

    runlar üzerinde du rdum . Bu konuşmanın b üyü k bir bölümü, R.

    Borger ile F. Cioffi'nin yayıma hazırladıkları  Explanations  in

    Psychology

    1

     de

      (New York Cambridge University Press, 1967),

    Max Blanck'ın ilginç bir yorumuyla birlikte, "Problems of Ex

    planations in Linguistics" başlığı altında yayımlanacaktır. 1. ve

    3. konuşma Nisan 1966'da Chicago Üniversitesinde yapılan ve

    B.

     Rothblatf m yayıma hazırladığı Changing Perspectives on

     Man'-

    de (Chicago: University of Chicago Press, 1968) yayımlanan ko

    nuşm a m etninden kimi konulan içermektedir. Birinci konuşma

    nın bir bölümü  Colombia  University Forum 'da yayımlanmıştı

    (ilkbahar  1968,11. cilt, 1. sayı); üçüncü konuşm anın bir bölüm ü

    de sonbahar 1968 sayısında  (11. cilt, 3. sayı) yayımlanacaktır.

    Son derece yararlı görüş ve yorumlan; daha da önemlisi,

    bu konuşmalardan birkaç ay önce paylaşma ayncalığmı elde

    ettiğim varsıl ve canlı düşün ortamında bir süre kalma olanağı

    Bilinen değe rlerden yola çıkarak bilinmeyen bir değe ri saptam ak. (ç.n.)

    14

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    13/294

    sağladıkları için, Berkeley'deki fakülte öğretim üyelerine ve

    öğrenci temsilciliğine şükranlarımı sunarım. John Ross ile Mor

    ris Halle'a da yararlı yo rum ve önerileri için şükran borçluy um .

    15

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    14/294

    DİLBİLİMİN

    ZİHİN

    İNCELEMELERİNE

    KATKILARI

      Geçm iş Dönem

    Bu konuşmalarda dikkatleri şu soruya çevirmek istiyorum:

    Dil incelemelerinin insan doğa sını anlam am ıza katkısı ne olabi

    lir? Bu soru şu ya da bu biçimde çağdaş Bab düşüncesi içinde

    kendine bir yer edinmiştir . Daha az kendine dönük ve bizim

    kinden daha az bölünmüş bir dünyada, dil in doğasının ne ol

    duğu, dilin insanın zihinsel süreçlerini ne bakımdan yansıttığı

    ya da düşüncenin akışım ve karakteristik yanlarını nasıl biçim

    lend irdiği gibi sorular, çok değişik ilgileri, görü şleri, d ü şü n geç

    mişleri olan bilginlerle yetenekli amatörlerin inceleme ve kur

    gula m a k on ul an olm uştur. 19. ve 20. yüz yıllarda dilbilim , felse

    fe,

      ruhbilim, titrek adımlarla kendi yollarında ayrı ayrı yürüme

    ye çalışırlarken, dil ve zihinle ilgili klasik sorunlar kaçınılmaz

    olarak yeniden ortaya çıkmış; bu da birbirinden ayn bu alanla

    rın birleşmesine ve çabalarının bir yön ve anlam kazanmasına

    hizm et etmiştir . Geçtiğimiz on yılda bilim dallarının olduk ça ya

    pay olan ayrışmasının sona erebileceğine ilişkin göstergeler be

    l irmiştin Artık ötekilerden bütünüyle bağımsız olduğunu gös

    termek bu bilim lerden hiçbiri için bir on ur kayn ağı değ ildir; ay-

    nca (sözgelimi sibernetik ile iletişim bilimlerinin sağladığı yeni

    bakış açıla nn ın ışığında; karşılaştırmalı ve fizyolojik ruh bilim de -

    ki,

      yerleşik inançları sarsıp bilimsel imgelemi aydın çevremizin

    neredeyse ayırdında olamayacağımız kadar tanıdık bir parçası

    haline gelmiş olan kimi bağlarından kurtaran gelişmeleri yara

    tan koşullar karşısında) klasik sorunların yeniden, zaman za

    man da yeni ufuklar açacak bir biçimde dile getirilmelerine ola

    nak sağlayan yeni ilgi alanları ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar

    çok umut vericidir. Sanıyorum bilişsel ruhbilimde (özellikle de

    16

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    15/294

    bilişsel ruhbilimin dilbilim olarak bilinen özel alanında) yıllar

    dır olduğundan daha da sağlıklı bir oluşum var. En umut verici

    gö sterg elerd en birisi de , yakın geçm işin yerleşik görü şlerine iliş

    kin kuşkuculuğun, zamanından önce oluşacak yeni bir yerleşik

    görüşün aldatıcılığı ve tehlikeleri konusunda bir bilinçle birlikte

    yü rü m es idir ; bu bilinç, sürerse , yen i ve işleri gülünçleştirecek bir

    dogmamn doğuşunu da önleyebilir.

    Günümüzdeki durumun değerlendiri lmesinde yanılgıya

    düşmek kolaydır; yine de bana öyle geliyor ki dogmatizmin çö

    küşü ve ona eşlik eden, eski ve bugün de çözümü güç sorunlara

    yeni yaklaşım biçimleri arayışı yalnızca dilbilimde değil, zihin

    incelemeleriyle ilgili bütün öteki bilim dallarında da çok açıktır.

    Öğrenciyken, alanın temel sorunlarının çözüldüğü; geriye kalan

    işinse, iyice anlaşılmış olan dil çözümleme tekniklerini geliştir

    mek, düzeltmek ve bunları daha geniş dil gereçlerine uygula

    mak olduğu düşüncesi (böyle düşünülüyordu) karşısında duy

    duğum huzursuzluğu çok iyi anımsıyorum. Savaş sonrası yıl

    larda etkin araşürma merkezlerinde egemen olan tutum buydu.

    1953'te tanınmış bir insanbilimci-dilcinin, topladığı gereçleri in

    celemek gibi bir niyeti olmadığını, çünkü birkaç yıl içinde bilgi

    sayarları, zaten oldukça iyi biçimlendirilmiş olan tekniklerin

    kullanımı yoluyla, büyük bir veri tabanından bir dilbilgisi oluş

    turmak üzere programlamanın mutlaka olanaklı olabileceğini

    söylediğini anımsıyorum. O zamanlar bu olasılık, insan zekâsı

    nın kaynaklarının bu işlem ve tekniklerin ortaya çıkaracağından

    daha derinlerde olduğunu düşünen, ya da hiç değilse ümit

    eden kimseler için üzücü görünse bile, hiç de akıldışı bir tutum

    gibi görünmüyordu. Buna koşut olarak, kuramla uğraşan en et

    kin bilginler temelde sınırlı bir teknikler toplamının yeni bir ala

    na, sözgelimi bağlantılı söylem çözümlemesine ya da dilin öte

    sindeki başka kültür olgularına uygulanması sorunu ile uğraş

    tıklarında n, 1950İerin ilk yıllarında dilbilim yöntem lerinin ince

    lenmesi ko nu sun da gözle görülür bir dü şü ş vardı. H arv ard 'a, B.

    F.

      Skinner' in daha sonra

      Verbal Behaviour

      kitabında yayınlana

    cak olan William James konuşmalarını yapmasından kısa bir

    17

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    16/294

    süre sonra, bir mezuniyet sonrası öğrencisi olarak geldim. Dil

    felsefesi ya da dil ruhbilimi araştırmaları alanında etkin kimse

    ler arasında, o dönemde ayrıntılar eksik, sorunlar da bu ölçüde

    basit olm am akla birlikte, Skinne r'in özetlediği türd en bir d av ra

    nış çerçevesinin dil kullanımının bütün uzanımını açıklamakta

    yeterl i olduğu konusunda çok az kuşku duyuluyordu. Leonard

    Bloomfield ile Bertrand Russell 'in» gen el ola rak d a o lgu cu dilbi

    limcilerin, ruhbilimcilerle felsefecilerin, uyaran-tepki ruhbilimi-

    nin insan yeteneklerinin en giz dolu olamm açıklama noktasına

    değin genişletileceği biçimindeki kanılarını sorgulamak için

    orta da çok az neden vard ı. En köktenciler bile, belki de b u y ete

    neklerin tam hakkım vermek için, beynin içinde, hemen incele

    m eye açık olan büy ük harfli

      U

     ya da F lerin * yanm a k üçü k harfli

    u ya d a  fler  düş ünü lm esi gerektiği yollu bir du yg u y arat ıyorlar

    dı,

     ama bu açılım genel görünüme aykırı değildi.

    Eleştirel görüşler, ep eyce b ü yü k saygınlığı olanlar b ile, hiç

    din len m iyo rdu . Sözgelimi Kari Lashley 1948'de dil ku llanımın ın

    ve belli bir yapı verilm iş b üt ün dav ranışların tem elind e, çağrışım

    yoluyla çö züm lenem eyecek ve bu ö lçüd e basit yollarla geliştirile-

    meyecek bir tür soyut yapılar bu lu nd uğ un u öne sürerek, yerleşik

    görüşleri eleştiren yetkin bir konuşma yapmıştı . Ancak, sağlıklı

    ve çarpıa da olsa, uslamlaması ve görüşleri ruh-dilbilim araştır

    m alarının en önd e gelen m erkezlerinde n biri olan kend i Üniversi

    tesinde (Harvard) bile dikkat çekmemiş, alanın gelişimi üzerin

    de hiçbir etkisi olmamıştır. Lashley'in katkısı on yıl sonra ilgi

    uy and ırm aya başlamışt ı, am a ancak görüşleri başka bir bağlam

    da ap ay n b ir biçimd e başarıya ulaştıktan sonra.

    1940'lann teknolojik gelişmeleri bu genel şaşkınlığı yal

    nızca pekiştirmişti. Bilgisayarlar ufuktaydı; kullanımlarının ya

    kın olması da, görüngülerin en basit ve en açık olanlarına iliş

    kin kuramsal bir anlayış geliştirmenin yeterli olacağı konusun-

    * U: uyaran; T: tepk i. (ç.n.)

    18

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    17/294

    daki görüşü pekiştirmişti (öteki görüngüler nasıl olsa "tıpatıp

    ay nı" olacak, görü nürd eki bu karm aşa da elektronik mucize sa

    yesind e çözülecekti). Savaş sırasında geliştirilen sesyazar, k on uş

    ma seslerinin fiziksel yoldan çözümlenmesi için benzer umutlar

    su nu yo rd u. 1950'lerin ilk yıllarında konu şm a çözüm lemesi ko nu

    sunda yapılan alanlararası konferansların metinleri ilgiyle oku

    nabilir. Konuşmayı eldeki mühendislik teknikleriyle yazıya dö

    nüştürme sorununa kesin bir çözüm getirme olasılığından, aslı

    na bakıl ı rsa sorunun çözümünün çok yakın olduğundan kuşku

    duyacak çok az insan vardı. Yalnızca birkaç yıl sonra da, maki

    neli çeviri ve otomatik soyutlamanın hemen yakınımızda oldu

    ğu gö sterişli bir biçim de ortaya k on ulu ve rdi. Tem el işlemlere da

    ha m atem atiksel bir düz en ara yanla r için, 1950'lerin ilk yıllarında

    temel bir kavramı, "bilgi" kavramım sağlayan, toplum bilimle

    riyle davranış bilimlerini bütünleştirecek ve olasılık temeli üze

    rinde sağlam ve doyurucu bir matematiksel insan davranışı ku

    ranım a o lana k yarataca k, yeni geliştirilen m atema tiksel bir ileti

    şim kuram ı vardı. Ay nı dö nem lerde , yakın bağlantıl ı m atema tik

    kavramlarından yararlanılarak bağımsız bir çalışma alam ola

    rak özdevinirler kuramı geliştirildi; çok yerinde bir tutumla da,

    bu ku ram dah a önceki sinir ağ lan kur am ında ki buluşlarla il işki-

    lendirildi. Bütün gelişmenin kuşkulu, sallantılı ve belki de yan

    lış tasarımlandığının ayırdında olan John von N eu m ann gibileri

    de va rdı; ancak bu aykırı sesler, m atem atiğin, teknolojinin, da v

    ranışçı dilbilim ile ruhbilimin, çok basit, çok açık ve geleneğin

    üzerine bir esrar perdesi çekip bıraktıklarına temel bir anlayış

    getirmeye yetecek bir bakış açısında birleştikleri duygusunu gi

    dermekten çok uzakü.

    Günümüzde hiç değilse Amerika'da, savaş sonrasının i lk

    yıllarındaki bu yanılsamaların izleri çok azdır. Yapısal dilbilim

    yöntembilgisinin, ("orta yol kuramı"na değin uzansın ya da

    uzanmasın) uyaran-tepki ruhdilbiliminin, ya da dil kullanımına

    ilişkin olasıcı ya da özdevinirler kuramına uyarlanmış biçiminin

    bugün içinde bulunduktan duruma baktığımızda da herbirinde

    koşut bir gelişmenin olduğunu görürüz: Dikkatli bir çözümle-

    19

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    18/294

    me, ortay a atılan k avram ile ilke dizgesinin, bu d izg e ke sinleşti-

    rilebildiği ölçüde, çok önemli bir bakımdan yetersiz olduğunun

    gösterilebileceğini ortaya koymuştur. Bu kavramlar çerçevesin

    de gerçekleşebilecek yapılar, deneysel yeterlik koşullan aranı

    yorsa, di l kullanımının tem elinde bu lun du ğu kabul edilecek ya

    pılar değildir. Üstelik bu olumsuzluk ve yetersizliğin niteliği, bu

    yaklaşımların doğru yolu izlediklerine inanmamızı sağlayacak

    tür de n d e değil pek. Başka bir deyişle, bu nlar ın hep sin de (görü

    şüme göre çok inandırıcı biçimde), yaklaşımın salt yetersiz de

    ğil,

      temel ve önemli birçok bakımdan hatalı olduğu öne sürül

    m üş tür . Dilin nasıl kullanıldığını ya da ed inildiğini eğer bir g ün

    anlayacaksak , bu iş için, ayrı ve bağım sız bir ince lem e için biliş

    sel bir dizge, ilk çocuklukta gelişen ve g özlediğim iz dav ranışla

    rı belirlemek için başk a birçok etme nle etkileşim de olan bir diz ge

    oluşturmak gerektiği, sanıyorum, artık açıkça anlaşılmıştır; tek

    nik bir terim k ullanmak gerekirse, davranışın tem elinde bu lun an

    ama davramşta doğrudan ya da basit bir biçimde gerçekleşme

    yen

     dil edinci

     dizgesini b ü tü n öteki şeylerde n ay ırarak incelemeli

    yiz. Bu edinç dizges i yapısal dilbilim in sınıflama yön tem lerine,

    U-T ruhbil im inin kavram larına, matematiksel i let işim-kuram ına

    ya da basit özdevinirler kuramına dayanılarak betimlenen kav

    ram lar çerçevesinde tanımlanab ilen her ha ng i bir şey den nitelikçe

    farklıdır. Basit ve dolaysızca verilen görüngüleri betimlemek

    için geliştirilen model ve kuramlar, gerçek dil edinci dizgesini

    içinde banndıramaz; basit betimlemeler için "ekstrapolasyona"

    gitmek bizi dil edinci gerçeğine yaklaştıramaz; zihin yapılan

    salt "benzer türden başka yapılar" değildir; daha yalnızca bir

    kaç yıl önce çok um ut verici görü nen kav ram ların çözü m lenm e-

    siyle geliştirilebilecek karmaşık düzen ve yapılardan nitelikçe

    farklı şeylerdir. Bizim için önemli olan karmaşıklık derecesi de

    ğil,

      karmaşıklığın niteliğidir. Bu bakımdan, eldeki teknolojinin

    önemli bir içgörü, anlayış getirmesini ya da önemli başarı elde

    etmesini beklemek için ortada bir neden yoktur; gözle görülür

    biçimde başansız olmuştur; aslında bilgisayarların dilbilim araş-

    20

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    19/294

    turnalarında kullanılması için (dilbilim gibi küçük bir alanın

    ölçüleriyle) hatırı sayılır zaman, enerji ve para ayrılmış, ama bü

    tün b unla r dilin kullanımını ve doğasını anlam am ızda gözle gö

    rülü r bir gelişme sağlaya ma mıştır. Bu yargılar acı ama haklı yar

    gılardır. Ayrıca etkili dilbilim ve ruhdilbilim araşurmacılarınca

    pek tartışılmış da değ ildir.

    Sanıyorum, aynı zamanda, dil edincinin doğasına ve bun

    dan yararlanma yöntemlerine i l işkin anlayışımızda da dikkate

    değer ilerlemeler olmuştur; ancak bu ilerlemeler irdelemekte ol

    duğumuz dönemde tutkuyla ortaya atı lanlardan çok farklı sa-

    yüülardan kaynaklanmıştır . Daha da önemlisi , bu i lerlemeler,

    bilinenle şimdiki anlayış ve tekniğin kapsamının Ötesinde bu

    lunan arasındaki uçurumu daraltmamışür; tam tersine, her i ler

    leme bu düşünsel ufukların şimdiye değin düşlendiğinden çok

    daha uzak olduğunu açığa çıkarmıştır. Son olarak, bana öyle ge

    liyor ki, bugün bize verimli görünen sayıltı ve yaklaşımlar açık

    bir biçimd e g eleneksel renkler taşır; gene lde, son de rece aşağıla

    nan bir gelenek son yıllarda yeniden canlandırılmış ve katkıları

    na ciddi, kanımca da haklı olarak dikkat çekilmiştir. Bu olgula

    rın kabul edilmesi, bizi, daha önce sözünü ettiğim genel ve sağ

    lıklı bir kuşkuculuğa götürür.

    Kısacası, genel olarak dilbilim ve ruhbilimin gelişiminin bu

    döneminde, yeniden klasik sorulara yönelmek ve bu alanlarla

    ilgili ne t ür yen i anlayışlara ulaşıldığını ve klasik sorun ların çağ

    daş araştırma ve incelemeler için nasıl yönlendirici olabileceğini

    sorgulamak bana oldukça uygun bir tutum gibi görünüyor.

    Zihnin doğasıyla, daha doğrusu, insan dil inin doğasıyla i l

    gili inceleme ve kurgulama tarihine dönersek, dikkatimiz doğal

    olarak 17..yüzyılda, çağdaş bilimin temellerinin sağlam olarak

    atıldığı ve bugün de bizi şaşırtan sorunların gözle görülür bir

    açıklık ve beceri ile dillendirildiği "deha yüzyılı" üzerinde top

    lanır . G ün üm üz de ki d üşü nsel or tamın 17. yüzyı l Ban A vrupa '

    sını anımsattığını gösteren hiç de yüzeysel olmayan birçok ne

    den var. Bugünkü bağlamda özellikle önemli olanlardan birisi,

    özdevinirin gizilgücün e Ve yeteneğine d uy ula n bü yü k i lgidir

    21

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    20/294

    (Konu bizim kadar 17. yüzyıl insanında da epeyce uğraşhrmış-

    hr.).

      Yukarıda, oldukça açık bir biçimde kavradığımız kavram

    lar dizgesi ile insan zekâsının doğası arasında gözle görülür bir

    açıklık (daha doğrusu genişleyen bir uçurum) olduğuna ilişkin

    yavaş yavaş beliren bir anlayış olduğundan söz etmiştim. Des-

    cartesçı felsefenin temelinde de benzer bir anlayış bulunmakta

    dır. Descartes da araştırmalarının daha başlarında zihin incele

    mesinin, bizi salt karmaşıklığın derecesi ile değil, niteliği soru

    nu ile karşı karşıya bıraktığı sonucuna varmıştı. Kavrayış ve is

    tencin, insan zihninin bu iki temel özelliğinin, en karmaşık öz-

    devinirle bile gerçekleştirilemeyecek yetenek ve ilkeler içerdiği

    ni göstermiş olduğunu düşünm üştü.

    Bu uslamlamanın gelişiminin izlerini, Descartes'm dile iliş

    kin birkaç düşüncesini genişleterek ilginç bir kitapçık yazan Cor-

    demoy'nun, ya da Descartes'm insan kuramım fizyoloji ötesine

    taşıyacak kadar yaşasa konuya ilişkin olarak söyleyebilecekleri

    nin öne sürüldüğü uzun ve ayrıntılı

     Traite de Vesprit de

     l homme

    kitabının yazan La Forge gibi ikinci derecede ve şimdilerde unu

    tulan Descartesçı felsefecilerin yapıtlarında izlemek özellikle il

    ginç olur. Bu uslamlamanın ayrıntılarını araştırmak, birtakım

    skolastik öğreti artığı tarafından (sözgelimi, töz ve kip çerçeve

    sinde) nasıl engellenip yanlış yönlere çekilmek istendiğini gös

    termek isteyenler olabilir. Ancak uslamlamanın genel yapısı akıl

    dışı değildir; aslında bu konuşmamn başmda sözünü ettiğim,

    savaş sonrasının ilk yıllarındaki düşünce çerçevesine karşı olan

    uslamlamaya çok benzemektedir. Descartesçılar, cisimsel nesne

    kuramı ayrıntılarına inilip açıklığa kavuşturulsa ve sınırlarının

    sonuna değin götürülse bile, onun içgözlemle açıkça belli olan

    ve başka insanların eylemlerini gözlemek yoluyla doğmayabi

    leceğimiz olguları açıklamakta yetersiz kalacağım göstermeye ça

    lıştılar. Bu kuram , özellikle, düşüncen in temel özelliklerini açık

    layamadığı gibi, insan dilinin olağan kullanımını da açıklaya-

    maz. Sonuç olarak, bütünüyle yeni bir ilke ortaya koymak, Des-

    cartesçılann terimleriyle, yer kaplama ve devinim temel özellik

    li cismin yanında, özü düşünce olan ikinci bir tözün varlığını

    22

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    21/294

    kabu l etm ek zorun luluğ u vard ır. Bu yeni ilkenin, "kurums allaş

    m ış bir dil," ya ni bir bö lüm ü yalnızca ona öz gü olan, bir bölü m ü

    de zihn in gen el özelliklerini ya ns ıtan ilke ve yasalara bağlı, kü ltür

    ü rü n ü bir dil çerçevesinde yen i dü şün celer dile getirip bü tün üy le

    yeni dü şü nc e anlatımlarını anlam ak gibi bir tek insanda görülen

    bir yeten eğe, "dil kullanım ının yaratıcı ya m " dediğim izde en çok

    ken din i belli ede n "yaratıcı bir ya m " vard ır. Sözü edilen,bu yasa

    ve ilkelerin, davranış çözümlemesi ile fizik nesneler arasındaki

    etkileşime özgü kavramların en geniş kaplamları çerçevesinde

    bile dillendirilemeyec ekleri, en k arm aşık ö zdevinirlerce bile ger

    çekleştirilemeyecekleri ileri sürülmüştür. Aslında Descartes, o

    öteki nesn enin b ir insan zihnine sah ip oldu ğu nu n, salt bir özdevi-

    nir olmadığının en açık göstergesinin onun dili olağan biçimde

    kullanm a yeteneği old uğ un u ö ne sü rm üş ; bu yeteneğin, böyle bir

    canlı ya da m akine , bir insan gibi koşabilmesini sağlayacak fizyo

    lojik organlarla donablsa bile, başka bakımlardan insandan d aha

    üs tün zekâ belirt ileri gösteren bir hayva n ya da özdev inirde g örü

    lemey eceğini be lirtm iştir.

    Bu uslamlamaya ve gelişt iri lme biçimine yeniden dönece

    ğim. Ancak bütün boşluklarına ve eksiklerine karşın bunun

    önemsenmesi gereken bir uslamlama olduğunu vurgulamak

    gerekir. Sonuçta saçma olan birşey de yoktur. Batı düşüncesinin

    o belirl i gelişim aşamasmda, bugün de varolmayan biçimiyle

    bir ruh bilirninin, insana özgü değişik bilgi ve inanç dizgelerini

    belirleme sorunuyla, bunları yapılandıran kavramlarla ve bun

    ların temelinde bulunan ilkelerle işe başlayan ve ancak ondan

    sonra bu dizgelerin doğuştan gelen yapı ile canlı-çevre etkileşi

    m inin b ir tür birleşim iyle nasıl geliştiklerini incelemeye koy ulan

    bir ruhbilimin, doğması olasılığı bana son derece yüksek görü

    nüyor. Böyle bir ruhbilim, önsel olarak kimi özel düzeneklerin

    bu lun du ğu nu öne sürü p bunlar ın bü tün bi lg i ve inanç edinimi

    nin tem elinde bu lunan düzenek ler oldu ğu nu söyleyen bir insan

    zihni yaklaşım ına oldukça ters dü şerd i. Bu ayrıma d aha sonraki

    bir kon uş m ad a değineceğim.. Şu anda yalnızca redd edilen seçe-

    23

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    22/294

    neğin usa uygunluğunu, daha da ötesinde fizikteki 17. yüzyıl

    devriminde çok başarılı olduğu kanıtlanan yaklaşımla tutarlı

    olduğunu vurgulamak is t iyorum.

    özü düşünmek olan bir tözü koyut olarak alan Descartesçı

    felsefe

      ile,

      çekim ilkesini (nesnelerin hareketini yöneten etkin

    ilkeyi) maddenin en sonuncul zerreciklerinin doğuştan gelen

    bir özelliği olarak kabul eden Newton sonrası düşünce arasın

    da, belki de yeterince irdelenmeyen yöntem koşutlukları vardır.

    Belki de Descartesçı felsefenin çağdaş düşünceye en büyük

    katkısı, tözsel formlar ve gerçek niteliklerle ilgili skolastik kav

    rayışı, Descartes 'ın "havada uçuşan küçük imgeler" diyerek

    alaya aldığı şeylerin tümünü reddetmiş olmasıdır. Bu giz dolu

    niteliklerin atılmasıyla hareket halindeki madde fiziğinin ve

    zihnin özelliklerini bulgulayan bir ruhbilimin doğması için or

    tam hazırlanmıştı. Ancak Newton, Descartes 'ın mekanik fiziği

    nin iş göremeyeceğini  (Principa'ıun  ikinci kitabı büyük ölçüde

    bunu göstermeye aynlmıştır) ve cisimlerin hareketini açıklamak

    için yeni bir gücü koyut olarak almak gerektiğini öne sürmüş

    tür. Uzaktan etkili olan bir çekim gücünün koyut olarak alınma

    sı sağduyunun açık ve seçik düşünceleriyle çelişiyordu. Bu, ge

    lenekçi bir Descartesçnın hoş göremeyeceği birşeydi (Böyle bir

    gü ç yine bir tü r akıl erm ez nitelik demek ti.) . N ew ton bü tün üy le

    bu görüşteydi ve durmaksızın yerçekimi için mekanik bir açık

    lama bulmaya çalışt ı . Yerçekiminin "maddenin özünde ve onda

    içkin old uğ u" düşü ncesini red dett i ve her tür nesn enin, yerçeki

    mi gibi, kendisi aracılığıyla etkinlikte bulunup görünür etkiler

    yaratan, akıl ermez bir özellikle donatıldığını söylemenin hiçbir

    şey demek olmadığı" görüşünü öne sürdü. Kimi bil im tarihçile

    ri Newton'un Descartes gibi bir  Felsefe İlkeleri  yazmayı düşün

    dü ğü nü , ancak yerçekiminin nedeninin m ekanik bakımd an açık

    lanmasında başarısız olunca kendisini Doğa Felsefesinin Matema

    tik llkeleri'yle

      sınırladığını söylerler. Bu açıdan Descartesçılar

    gibi Newton'un sağduyusu için de fizik yeterince temellendiril-

    miş değildi , çünkü uzaktan eylem yeteneği olan büyülü bir gü

    cü koyut olarak alıyordu. Bunun gibi, Descartes 'ın zihni, açıkla-

    24

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    23/294

    yıcı bir ilke olarak, koyut biçiminde alması da deneyciler için

    kabul edilmez birşeydi. Ancak matematiksel fiziğin göz kamaş

    tırıcı başarısı, bu sağduyuya uygun düşen karşı çıkmalara kar

    şın, o günlerde etkili oldu; yeni fiziğin saygınlığı öylesine yük

    sekti ki Aydınlanmanın kurgusal ruh-bilimi Nevvtoncu örnekse-

    meden çok, Nevvtoncu çerçevede (bu da, çok ayrı bir konudur)

    iş görm enin zorun lu o ldu ğu nu peşinen kab ul etti . Yerçekiminin

    akıl ermez gücü, hiçbir açıklama gerektirmeksizin, fizik dünya

    nın açık bir öğesi olarak kabul ediliyordu ve çok geçmeden olu

    şan yen i bir "s ağ du yu " çerçevesinin dışında, bü tünü yle yeni işle

    yiş ve yap ılanm a ilkelerinin ko yu t olarak alınm ası gerekebileceği

    düşünülemez olmuştu. Bir ölçüde bu nedenle, zihin i lkelerini

    (bu nlar he r neyse) bu lgulay acak b enz er bir bilim sel ruhb ilim için,

    bugün gibi o gün de, son derece olanaklı olan ayrıntılı bir araş

    tırma yapılmamıştı .

    Yerçekiminin koyut olarak alınmasıyla,

     res cogitans'm

     koyu t

    olarak a lınm ası arasınd ak i tem el ayrım ı, başka bir anlatim la geliş

    tirilen açıklayıcı ku ram ların g üc ün de ki bü yü k farkı gö rmez likten

    gelm ek istemem . Ne v ar ki New ton, Leibniz ve gelenekçi Descar-

    tesçılarin yeni fizikten hoşnutsuzluk nedenlerinin, ikici bir usçu

    ruh bilimin he m en re dde dilm e nedenleriyle çarpıcı biçimde ben

    zerlik göstermesinin öğretici olduğunu sanıyorum. Zihnin özel

    liklerini ve ya pılanm asını incelem e çalışmalarının, bir ölçüde ol

    dukça sudan nedenlerle, bir yana bırakıldığım söylemek ve bu

    nun giderek daha genel bir "bi l imsel" tutumun yayı lmasından

    kay nak landığ ım öne süren y aygın görüşte bell i bir çelişki olduğ u

    nu belirtmek yan lış olmaz sanırım.

    17. yüzyıl ın d üşün sel ortamı ile gün üm üzd eki dü şüns el or

    tam arasındaki kimi benzerliklere dikkat çekmeye çalıştım. Sa

    nırım, zihin ve genel davranış incelemeleri bağlamında, dil ku

    ramının çağcıl dönemdeki özel gelişim çizgisini daha ayrıntılı

    bir biçim de izlemek ay dınlatıcı olacaktır.

    1

    16.

     yüzyılda insan zekâsının doğası üzerine birçok dile çev

    rilen bir kitap yayımlayan İspanyol fizikçi J. Huarte'nin yazılan

    iyi bir başlangıç oluşturabilir. Huarte, araştırmaları sırasında

    25

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    24/294

    zekâ yerine kullanılan  'ingenio'  sözcüğünün "ortaya çıkarmak",

    "üretmek" gibi anlamlara gelen çeşitli sözcüklerle ayni Latince

    kökten geldiğini şaşkınlıkla gö rm üş; bu nu n , zihnin doğasına iliş

    kin bir ipucu sağladığını öne sürm üş tü. Böylece "insan da iki ür e

    tici güçten söz edilebilir, birisi hayvan ve bitkilerle ortak olanı,

    ötekisi de ruhsal tözle ilgili olanı. Zekâ

      (ingenio)

     üretici bir güç

    tür. Anlama üretici bir yetidir." Huarte'nin sözcüğün kökeniyle

    ilgili yaptığı inceleme çok iyi değildir ama kavrayışı son derece

    sağlamdır.

    Huarte daha sonra zekânm üç düzeyini birbirinden ayırır .

    En alt düzey, Huarte'nin Leibniz ve daha birçoklanyla birlikte

    yanlış olarak Aristoteles'e mal ettiği bir ilkeyi, yani zihinde, salt

    duyularla kendisine iletilmeyen hiçbir şey bulunmadığı ilkesini

    karşı layan "uysal zekâ"yı anlatır . Onun üstündeki düzey, yani

    olağan insan zekâsı deneyci sınırlamanın epeyce ötesine uzanır:

    O, "kendi içinde, kendi gücüyle, bilginin dayanağı olan ilkeleri

    yaratabilir". Olağan insan zihinleri, "kimsenin katkısı olmaksı

    zın, sal t konudan destek görerek.. . ustalarından ya da herhangi

    bir kim seden d uym adık ları şeyleri söyleyip yaratarak , daha ön

    ce söz edildiğini hiç duymadıkları binlerce düşsel kavram üre

    tebilecek zih inle rdir ". Bu açıd an ola ğa n ins an zejcâsı, belki d u y u

    verilerinden yararlanarak, ama bağımsız amaçlarla geliştirilen

    kavram ve ilkeler çerçevesinde bilişsel bir dizge oluşturarak,

    ken di iç kayn akları yoluyla bilgi edine bilm e gü cü ne sah iptir; ay

    rıca her türlü eğitim ya da deneyimin ötesine geçecek biçimde

    yeni düşü nceler üre tm e ve onları uy gu n, değişik biçimlerde an

    latma yeteneğine de sahiptir.

    H ua rte , "kimilerinin, kend isi aracılığıyla, beceri ya d a çalış

    ma olmaksızın, daha önce hiç görülmemiş, duyulmamış, yazıl

    mamış hattâ düşünülmemiş," son derece incelikli ve şaşırt ıcı ,

    ama doğru şeyler söylediği üçüncü bir tür zekâ daha kabul

    eder. Burada anlatılmak istenen gerçek yaratıcılıktır; yarana

    imgelemin, olağan zekânm ötesine geçen, belki de "bir delilik

    karışımını da" içerecek biçimde kullanımıdır.

    Huarte deneycilik ilkesiyle buluşan uysal zekâ ile bütün

    26

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    25/294

    üretici yetenekleriyle birlikte alınan olağan zekâ arasındaki ay

    rımın, hayvanla insan arasındak i ayrım oldu ğu nu öne sürer. Bir

    tıp doktoru olan Huarte patoloji ile yakından ilgilidir. Zekânın

    insanı özellikle sıkıntıya düşüren en kötü yetersizliğinin, bu üç

    düzeyin en alt kesimiyle, deneyci ilkelere uyum gösteren uysal

    zekâyla sınırlanma olduğunu belirtir. Bu yetersizlik, der Huar

    te ,  "soyunu sürdüremeyen hadımların iç inde bulunduğu duru

    ma benzer." Zekânın yalnızca duyuların ilettiği uyaranları alıp

    birbirine bağladığı bu acıklı durumda, kuşkusuz gerçek eğitim

    olanaksızdır; çünkü bilgi ve anlayışın gelişimine olanak sağla

    yan ideler ve i lkeler yoktur, öyleyse bu durumda "ne kamçının

    vu ru şu , ne çığlıklar, ne yö ntem , ne örnekler, ne zam an, ne den e

    yim, ne d e do ğad aki birşey, yeni birşey üretm ek için onu hare

    kete geçirebilir."

    Huarte 'nin çizdiği çerçeve, izleyen dönemdeki "ruhbilim

    kuramı"nı irdelerken işimize yarayabilir. Dil kullanımından, in

    san zekâsının bir göstergesi olarak inşam hayvandan ayıran bir

    özellik biçiminde söz etmesi, Özellikle olağan zekânın yarana

    niteliğini vurg ulam ası, dah a sonraki düşün celeri anımsatm akta

    dır. Bu görüşler us çu ruhb ilim le dilbilime egemen o lmu ştur. Co-

    şumculuğun yükselişiyle birlikte olağan insan zekâsının özellik

    le serbest, yaratıcı ve m eka nik açıklama sınırlarının ö tesinde ol

    duğu biçimindeki usçu varsayımdan vazgeçilmemiş olmasına,

    bu usçu varsayımın coşumculuğun psikolojisinde ve hattâ top

    lum felsefesinde önemli bir rol oynamasına karşın, dikkatler

    üç ün cü tü r zekây a, gerçek yaratıcılığa çevrilmiştir.

    Daha önce sözünü ettiğim gibi, kavrayış ve basan açısın

    dan son derece varsıl olduğu anlaşılacak olan usçu dil kuramı,

    bir ölçüde başka zihinlerle ilgilenmenin sonucunda gelişmiştir.

    Hayv anların sözlü buy rukları yerine geti rme, duy gusa l d uru m

    larını an latm a, birbirleriyle iletişim de bu lun m a ve gö rün üşte or

    tak bir amaç için işbirliği yapma yeteneklerinin incelenmesine

    epeyce emek harcanmışt ı r ; bütün bunların o günkü anlamda

    "mekanik nedenlerle", başka bir deyişle, aracılığıyla bir insanın

    27

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    26/294

    refleksin, koşu llanm a ile pek iştirme nin, çağrışımın ve benz erleri

    nin özelliklerini dile getirebildiği fizyolojik düzeneklerin işleyişi

    yoluyla açıklanabileceği öne sürü lm üş tü. H ay van lar uy gu n ileti

    şim organlarından yoksun değildirler, belli bir "genel zekâ" öl

    çeğinde salt dah a aşağıda da değildirler.

    Gerçekten, Descartes'm kendisinin de çok iyi gözlemlediği

    gibi, dil türe özgü bir insan yetişidir. D üş ük zekâ dü zey lerind e,

    hastalıklı durumlarda bile, problem çözme yeteneği ve başka

    uy um davranışları gö sterme de buda la bir insanı geçen bir m ay

    m un un hiç erişemeyeceği bir dil yeteneği bu luru z insand a. H ay

    van iletişimi konusunda bilinenlerin ışığında bu gözlemin du

    ru m un a dah a sonra döneceğim. Descartes, "zekâ yapılarını" bü

    tünüyle koşullanma ve çağrışım çerçevesinde geliştiren en kar

    maşık özdevinirler gibi, hayvanlarda da temel bir öğenin, Huar-

    te'nin ikinci tür zekâsının, yani düşüncenin bağımsız bir aracı

    olarak dil insanlar tarafından olağan bir biçimde kullanıldığın

    da kendini gösteren üretici yeteneğin, bulunmadığını öne sür

    dü. Deney yoluyla, başka bir canlıda da olağan, yaratıcı dil kul

    lanımı bulunduğuna kendimizi inandırdığımızda, onun bizim

    gibi bir zihni bulunduğunu ve yaptıklarının, mekanik açıklama

    sınırlarının ötesinde , teknik ve kap sam m ın kesinliği ve bilgileri

    nin güvenilirliği bakımlarından eksikleri bulunmakla birlikte,

    temel noktalarda bugünkünden çokça farklı olmayan dönemin

    uyaran-tepki ruhbil iminin çerçevesinin dışmda olduğunu kabul

    etmemiz gerekir.

    Bu ara da , hayv an- m akin e varsay ımıyla ilgili Descarte'sçı us

    lamlamaların, yalnızca, hayvanların dil kullanımının yaratıcı

    yarımı sergilemedeki açık yetersizliğinden çıkan uslamlamalar

    olduğu düşünülmemelidir . Daha başka birçok uslamlama da

    vardı: Sözgelimi her sivrisineğin ruhu olsaydı, ruhlar alanında

    doğal bir nüfus patlaması olurdu; ya da kardinal Melchior de

    Polignac'ın, hayvan-makine varsayımının Tanrının iyiliği sayıl-

    hsından ileri geldiği, çünkü kendisinin de belirttiği gibi, "hay

    vanların hiç acı çekmediği öğretisinin son derece insanca oldu

    ğunu" insanın anlayabileceği biçimindeki uslamlaması .

    2

      Ya da

    28

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    27/294

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    28/294

    sayısından daha büyük sayılara ulaşır. Olağan dil kullanımı işte

    bu anlamda yenilikçidir.

    Ancak Descartesçı görüşte, bir hızölçerin okunuşlarının,

    belli bir Ülküleştirme payıyla, çeşitlilik bakımından olasılıkları

    nın sınırsız olması anlamında, hayvan davranışının da çeşitlilik

    ba kım ında n olasılıkları sınırsızdır. Diyeceğim , hay van dav ranışı

    dış uyaranlarla ya da iç du rum larla denetleniyorsa (bu so nun cu

    lar koşullanmayla oluşturulan durumları da kapsar) , uyaranlar

    sınırsız bir dizi değişiklik gösterebileceği için, hayvan davranışı

    da değişiklik gösterebilir. Ancak olağan dil kullanımı yalnızca

    yenilikçi ve kapsam bakımından gücül olarak sınırsız değildir ,

    dış ya da

     iç

     her türlü belirlenebilir uyara nın de ne tim ind en de ba

    ğımsızdır. Uyarandan bu bağımsızlığı sayesinde, dil, yalnızca

    olağ anü stü ye tenekli ve becerikli kimseler için değ il, aslında her

    olağan kişi için dü şü nc e ve kişisel an laü m ın bir a racıdır.

    Yine de sınırsız ve uy aran den etim inde n b ağım sız olma özel

    likleri kendi başlarına mekanik açıklamanın ötesine geçemezler.

    Bu nedenle, mekanik açıklamanın sınırlarına ilişkin Descartesçı

    irdelemeler, olağan dil kullanımının üçüncü bir özell iğine, tu

    tarl ı l ık ve duruma uygunluk özell iğine de dikkat çekerler; bu

    elbet te dış uyaranın denet iminden bütünüyle ayr ı bir konudur .

    "Uygunluk* ile "tutarlılık"ın neleri içerdiğini açık ve kesin bi

    çimde söyleyemeyebilir iz, ama bunların anlamlı kavramlar ol

    duk larına kuşk u yok tur. O lağan dil kullanım ını, bir delinin ab uk

    sabu k ko nu şm asınd an ya da rasgele öğeli bir bilgisayarın çıktı

    sından ayırabiliriz.

    Dürüst lük, kiş iye uyaran denet iminden bağımsız, uygun

    ve tutarl ı , yeni bir biçimde konuşma gücü veren şeyi anlamak

    tan Descartes 300 yıl önce ne ölçüde uzaksa, bugün bizim de o

    ölçüde uzak olduğumuzu benimsemeye zor luyor . Bu bir ruhbi

    l imci ya da yaşambilimcinin sonuçta yüz yüze gelmek zorunda

    olduğu ciddi bir sorundur ve "al ışkanl ık" , "koşul lanma" ya da

    "doğal seçilim"e sığınılarak yok sayılamaz.

    Descartesçılann, dil kullanımının yaratıcı yarn ve mekanik

    30

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    29/294

    açıklamanın sınırlarına ilişkin benzer belirlemeler açısından öte

    ki zihinler konusundaki çözümlemeleri çağdaş düşünceye her

    yönüyle doyurucu gelmemiştir (sözgelimi Bayle'ın

      Dictionary?-

    si,

      öteki zihinlerin varlığına ilişkin doyurucu kanıt sağlayama

    masını Descartesçı felsefenin en zayıf noktası olarak gösterir);

    ayrıca Descartes'ın ortaya attığı sorunlara ilişkin uzun ve kar

    ma şık bir yığın tartışma ile polemik d e va rdır. Birkaç yüzyılı göz

    önüne aldığımızda tartışmanın sonuçsuz kaldığını görebiliriz.

    Descartesçılarm vurguladığı insan düşüncesinin ve insan dilinin

    özellikleri yeterince gerçektir; bunlar şimdi olduğu gibi eskiden

    d e he rha ng i bir fiziksel açıklaman ın sınırlan ötesind e ko nulard ı.

    N e fizik; ne yaşam bilim ne d e ruhbilim bize bu ko nu lan nasıl ele

    alabileceğimize ilişkin ipuç lan verebilm ektedir.

    öteki çetin sorunlarda olduğu gibi, sorunun yanlış anlaşıl

    dığını, bir ka vra m ka rgaşasının sonu cu old uğ un u gösterebilecek

    yeni bir yaklaşımı denemek ilginç olabilir. Bu, çağdaş felsefede

    izlenen ama bana göre başansız olmuş bir uslamlama biçimidir.

    Gilbert Ryle ve öteki ça ğd aşla n gibi Descartesçılar d a, zeki dav

    ranış için ölçüt belirlemekle, bu tür davranış olasılığına açıkla

    ma getirmek arasındaki ayrımı anlamışlardı; ama Ryle'dan ayn

    olarak, birinci sorun gibi ikinci sorunla da ilgiliydiler. Bilim

    adamlan olarak, biraz önce özetlenen özel anlamda, başka bir

    canimin davranışını gösterecek deneysel testlerin dillendirilme

    biçimlerinden hoşnut değil lerdi; aym zamanda, bu test lerin ve

    gözlem ölçütlerinin gösterdiği yeteneklerin, bugün anladığımız

    anlamda fiziksel açıklamanın ötesinde olmalan gibi, onlann an

    ladıktan anlamda cisimsel nesnelerin gücünü aşmasından haklı

    olarak sıkıntı duyuyorlardı. Kuşkusuz, gözlenen birşey için ku

    ramsal açıklama oluşturmak amacıyla gözleme dayalı sınamala-

    n ayrıntılandırmanın ve kanıt toplamanın ötesine geçme çaba

    sında aykın hiçbir yan yoktur; Descarteşçılann zihin sorununa

    yaklaşımlarında sallantıda olan da buydu. La Forge ve ötekile

    rin ısrarla belirttikleri gibi, bir kimse, gezegenlerin hareketinin

    doğasım anlamaya çalışırken Newton'un (başanyla) yaptığı gi

    bi,  1'espirit  de rhomm e"\m  doğasım anlamak istiyorsa, algıladı-

    31

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    30/294

    ğının ya da (terimin teknik ve klasik anlamında) "imgelediği

    nin" ötesine geçmek zorundadır, öte yandan, Descartesçıların

    görüşleri gerçek bir özden de yoksundu; söz konusu görüngü

    ler, özellikleri tutarlı ve kapsamlı bir biçimde açıklanmayan,

    "zihin" denilen bir "etkin ilke"ye bağlanarak doyurucu bir bi

    çimde açıklanamaz.

    Bana öyle geliyor ki bu gü n en u m ut verici yaklaşım , dil gö

    rüngüleri ile zihin etkinliği görüngülerini olabildiğince doğru

    olarak betimlemek, şimdilik varsayılan zihin yapılarını ve sü

    reçlerini hiçbir fizyolojik düzenekle ilişkilendirmeden ya da zi

    hin işlevlerini "fiziksel nedenler" çerçevesinde yorumlamadan,

    bu olguları açıklayabilecek ve yapılanışlarıyla işleyişlerindeki il

    keleri ortaya çıkarabilecek soyut, kuramsal bir düzenek geliştir

    m ey e çalışmaktır. Bu soy ut ya pı ya da işlem lerin nasıl g erçekleşti

    ğini, ya da som ut terimlerle (gü nü m üz de ki anlam ıyla fiziksel sü

    reçlerde işin içinde olmayan terimlerle) nasıl açıklandığı soru

    sun u geleceğe bırakabiliriz; do ğru çıkarsa hiç kim seyi şaşırtma

    ması gereken bir sonuçtur bu.

    Bu usçu d il felsefesi,

      17.

     yüzyılda d ah a başk a çeşitli bağ ımsız

    gelişmelerle birleşerek, gerçek ten dik ka te değ er, gen el nitelikli ilk

    dilsel yapı ku ram ına , "felsefi" y a da " ev ren se l" dilbilgisi diy e bi

    linen gö rü ş açısına yol

     açtı.

     N e yazık ki g ü n ü m ü z d e felsefi dilbil

    gisi çok az biliniyor. Bu ko nu da ki teknik v e bilimse l çalışm a çok

    az;

     olanlar da ya savu nm a ya da kötülem e amaçh. Dil kon usu nd a

    ki çağdaş çalışmalarda felsefi dilbilgisine göndermeler, yapılanı

    değe rsiz kılacak ölçüd e çarpıtılmış gönde rm eler. Le onard Bloom-

    field gibi son d ere ce nitelikli bir bilgin bile en ön em li yapıtı Lan

    guage'te felsefi dilbilgisini aslına hiç be nz em ey en bir biçim de ta

    nımlar ve bu geleneğin en belirgin özelliklerine taban tabana zıt

    nitelemelerde b ulu nu r. Sözgelimi Bloomfield ve da ha birçokları,

    felsefi dilbilgisini Latin modeline dayanan, buyurucu, konuşma

    sesleri ile hiç ilgilenmeyen, konuşmayı yazı ile karıştıran birşey

    olarak tanımlar. Bütün bu suçlam alar yanlıştır ve gerçekte başarı

    lan şeyin nesnel bir değ erlend irm esini ya pab ilme k için bu söylen

    celeri ortada n ka ldırmak gerekm ektedir.

    32

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    31/294

    Felsefi dilbilgisinin Latince temelli diye suçlanması özellik

    le alaylı bir yaklaşımdır. Aslında temel yapıtlar, (özellikle Port-

    Royal

     Grammar'i

     ve Logic,

     i)

     Latince yerine ana dili kullanm a akı

    m ının rüz gân yla Fransızca yazılm ışlardı. Latince yapay ve çarpık

    bir dil olarak, Descartesçılann anladığı anlamda yalın düşünce

    ve sağduyu söylemine açıkça zararlı bir dil diye kabul ediliyor

    du. Felsefi dilbilgisinin uygulayıcıları ellerinde bulunan dil ge

    reçlerini kullandılar; i lginçtir , yüzyıldan uzun bir süre büyük

    bir özen ve dirençle incelenen konulardan kimileri, Latince ör

    neği bile bulunmayan dilbilgisi konularını içeriyordu. Çarpıcı

    örneklerden birisi, Vaugelas'mn Fransızcada belirsiz tanımlık-

    larla sıfat tümcecikleri arasındaki ilişkiyi içeren kuralıdır. Vau

    gelas'mn kuralı, 150 yıl, görüngülerin akıla bir açıklamasını el

    de etmek için, betimlemenin ötesine geçecek "ussal dilbilgisi"

    geliştirme olasılığı üzerindeki tartışmalarda ele alınan temel so

    run oldu.

    K uş ku su z, çok yan lış olarak, felsefi dilbilgisine karşı yönel

    t i len "buyurucu" suçlaması , ussal açıklama konusunun bütü

    nüyle yan lış anlaşılm asınd an ileri gelmek tedir. Aslında bu yu ru-

    culuk diye bir konu yoktur. Kullanılışın olduğu gün kabul edil

    mesi gerektiği ve dilbilgisi uzmanları için yasa koymaya yer ol

    m adığı anlaşılm ış ve b u sü rekli yinelenm iştir . Sallantıda olan bü

    tünüyle farklı bir konu, yani kullanılış olgularına dilin doğasıy

    la, en temelde de insan düşüncesinin doğasıyla ilgili açıklayıcı

    varsayımlar temelinde bir açıklama getirme sorunudur. Felsefi

    dilbilgisi yan daş ları, dah a de rind e yatan dah a genel nitelikli sü

    reçlerle ilgili kanıtlar olarak kullanılmaları söz konusu olmadık

    ça, veri toplamaya çok az ilgi duyuyorlardı. Dolayısıyla karşıt

    lık, betimlemeli dilbilgisi ile buyurucu dilbilgisi arasında değil,

    betimleme ile açıklama arasındadır; "doğa tarihi" olarak dilbil

    gisi ile bir tür "doğa felsefesi" olarak dilbilgisi, çağdaş terimler

    le söylemek gerekirse "doğa bilimi" olarak dilbilgisi arasında

    dır . Açıklayıcı kuramların kendisine büyük ölçüde akıldışı bir

    biçimde karşı çıkış, çağdaş dilbilimin bu gelişmelerde asıl tehli-

    33

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    32/294

    kenin ne olduğunu anlamasını güçleştirmiş, felsefi dilbilgisinin

    gelişen bir orta sınıfa daha düzgün davranış öğretme çabalarıy

    la karıştırılmasına yol açmıştır.

    K onu nun başka bir yanı da v ardır . 17. yüz yıl düşü nc e orta

    mı ile çağ da ş bilişsel ruhbilim ve dilbilim orta m ı aras ında çarp ı

    ca benzerl ikler bulunduğundan daha önce söz etmişt im. Ben

    zerl ik konularından birisi de doğrudan bu açıklama kuramı so

    runuyla ilgilidir. Felsefi dilbilgisi, bugünkü üretici dilbilgisine

    çok benzer biçimd e, dilbilgisi uzm an ının görev ini, kullanılış ve

    rilerini yalnızca kaydetme ve dillendirme (bir tür doğa tarihi)

    olarak yorumlayan betimleme geleneğine bilinçli bir karşı çıkış

    olarak gelişmiştir. Böyle bir sınırlamanın zayıflatıcı ve gereksiz

    ol du ğu nu ; haklılığı ne olursa olsun bu n u n (bence, çok hak lı ola

    rak) bilimsel yöntemle bir i lgisi olmadığını; bilimsel yöntemin

    verilerle veri olarak değil, tıpkı gök m ek an iğin in ilkeleri gibi, ne

    "görüngüden" çıkanlabilen ne de sınıflamacı veri-işleme süreç

    leriyle elde edilebilen daha derindeki örtük yapılandına i lkele

    rin kanıtlan olarak ilgilendiğini öne sürüyordu.

    Çağdaş bilim evreni felsefi dilbilgisinin başarılarını kesin

    bir biçimde değerlendirecek d u ru m da değildir. Böyle bir değ er

    lendirme için temel hazırlanmamıştır; i lk çalışmanın kendisi

    neredeyse hiç bi l inmemektedir, büyük bir bölümü de art ık elde

    edilemeyecek durumdadır. Sözgelimi ben Amerika 'da, Port-Ro-

    yal G rammar'inin  bir yüzyılı aşkın bir süre önce yayımlanan tek

    eleştirel baskısının bir örneğini bile bulamadım; her ne kadar

    özgün Fransızcası şimdi yine el imizde ise de,

    3

     bu önem li yapı

    tın tek İngilizce çevirisinin de British Museum'da olduğu anla

    şılıyor. Bu yapıtın böylesine bütünüyle gözardı edilmesi acınası

    bir şeyd ir, çü nk ü b u k itap hak kın da b ilinen çok az şey bile yete

    rince m erak u y a n d ı n a ve aydınlatıcıdır .

    Burası, el imizdeki çok yetersiz bilgiye day ana rak , b u yap ı

    ta i l işkin bir ön değerlendirmeye girişmenin ya da göründüğü

    kadanyla ana hatlannı bel irlemenin yeri değil ; ancak hiç değil

    se sürekli yinelenen birkaç konudan söz etmeden geçemeyece

    ğim. 1660 Port-Royal Grammar'inin (felsefi dilbilgisi geleneğini

    34

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    33/294

    başlatan yapıtın) yeniliklerinden birisi bir dilbilgisi birimi ola

    rak sözöbeği kavramının önemini belirlemiş olmasıdır. Daha

    önceki dilbilgileri b ü yü k ö lçüde sözcük türleri ve çekim dilbilgi-

    sidir. Port-Royal'm Descartesçı kuramında, sözöbeği bir karma

    şık idenin, tümce de (sözcük düzeyine ulaşıncaya değin başka

    sözöbeklerine ayrılan) bir dizi sözöbeğinin karşılığıdır. Bu yol

    la söz konu su tümce nin "y üzey y apısı" denilen yapıyı elde ede

    riz.

      Klasik örneği kullanacak olursak, Invisible God created

    the visible wo rld ' <

    /

    Gö rünm ez Tanrı görünen düny ayı yaratn '>

    tümcesinde , ' invis ible G od '  ,  'that  h e

    created the world ' <

    /

    dünyayı onun yara tüğı '> ve  'that the

    wo rld is visib le ' < 'dün yan m görülebi li r oldu ğu '> önermelerinin

    oluşturduğu üç önermelik bir dizgeden oluşmaktadır . Tümce

    bir yargı belirtmek için kullanıldığında, derin yapıyı oluştura

    cak biçimde birbiriyle bağlantılı olan bu önermeler söylenmez

    kuşkusuz; ' a wise man is honest ' < 'b i lge insan dürüst tür^ de

    diğ im de , Port-Royal kura m ına göre 'a m an is wis e'

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    34/294

    Derin yapı, birtakım zihinsel işlemlerle (çağdaş terimbilgi-

    siyle söyleyecek olursak, dilbilgisel dönüşümlerle) yüzey yapı

    ya bağlan ır. H er d il belirli bir ses-anlam bir bağıntısı olarak dü

    şünülebilir. Port-Royal kuramı mantıksal sonuçlarına değin gö-

    türülürse bir dilin dilbilgisinin, derin yapıyla yüzey yapıyı ve

    bunların arasındaki dönüşüm bağıntısını tanımlayan, bunu da

    (dil kullanımının yaratıcı yanına uygun olacaksa) sonsuz bir de

    rin ve yüzey yapı alanında yapan, bir kurallar dizgesini içerme

    si gerekir. W. von Humboldf un 1830'larda kullandığı terimleri

    kullana cak olursa k, kon uş an kim se sınırlı araçları sınırsız biçim

    de kullanır , öyleyse Humboldt 'un dilbi lgisi uygun biçimde

    birbiriyle bağlanülı, sınırsız sayıda derin ve yüzey yapı üreten

    sınırlı bir kurallar dizgesi içermek zorundadır. Ayrıca bu soyut

    ya pıla n birtakım ses ve anlam tasarımlam alarına (b üy ük bir ola

    sılıkla, sırasıyla evrensel sesbilgisi ile evrensel anlambilime ait

    öğelerin oluşturduğu tasarımlamalara) bağlayan birtakım kural

    lar bulunmalıdır. Aslında, günümüzde geliştiril ip yetkinleştiri-

    len dilbilgisi yapısı kavramı budur. Bunun kökenleri şimdi ir

    delemekte olduğum klasik gelenekte açıkça görülebilir . Bu dö

    ne m de temel kav ram lar belli yere dek başarılı bir biçim de orta

    ya konmuş durumdaydı .

    Derin ve yüzey yapı kuramı, hiç değilse kaba çizgileriyle,

    yeterince açık görünüyor. Ancak ondan önceki, herşeyden de

    ğişik birş ey di; asıl şaşırtıcı olan şeyse, çağd aş dilb ilimin 19. yüz

    yılın sonlannda geliştiği sıralarda, ondan hiçbir izin kalmamış

    olmasıdır . Derin ve yüzey yapı kuramının, di l ko nu sun da dah a

    önceki ve daha sonraki düşünceyle bağı konusunda da bir iki

    söz söylemek istiyorum.

    Derin ve yüzey yapı kuramıyla daha eski bir gelenek ara

    sında, oldukça yanıltıcı olabileceğini, düşündüğüm bir benzer

    lik var. Felsefi dilbilgisinin uyg ulam acıları, ku ram ın a y nn h lı ge

    lişiminde bu benzerliğin üzerinde durmaya çok özen gösterirler

    ve klasik dilbilgisi yanında, İspanyol bilgin Sanctius gibi Röne

    sans dilbilgisinin tanınmış kişilerine borçlannı dile getirmekte

    duraksamazlardi. özellikle Sanctius, felsefi dilbilgisi üzerinde

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    35/294

    bü yü k etkisi olan bir eksiltili anlatım ku ram ı geliştirmişti. Daha

    önce de belirttiğim gibi, felsefi dilbilgisi gü n üm ü zd e çok az anla

    şılmıştır. Sanctius gibi öncüler ise bütünüyle unutulmuştur. Ay

    rıca bütün bu tür çalışmalarda olduğu gibi, kişinin yalnızca ne

    söylediğini değil , ne anlatmak istediğini anlama sorunu da

    vardır.

    K uşk usu z eksiltili anlatım kav ram ını dilin temel özelliği ola

    rak geliştirirken S anctius, he m klasik felsefi dilbilgisinde, he m de

    onun daha açık çağdaş biçimlerinde, derin ve yüzey yapı kura

    mını geliştirmek için kullanılan örneklere görünüşte oldukça

    ko şu t birço k dilsel örn ek v erm işti. N e var ki San ctius için eksiltili

    anlatım k avram ı, yalnızca m etinlerin yorum lanm asında bir araç

    tı.

     Bu bakım dan , bir yazın me tninin gerçek anlamını belirlemek

    için, Sanctius'a göre, kişi onu daha kapsamlı bir açımlamanın

    eksilt i l i bir biçimi olarak düşünmek zorundadır. Ancak Port-

    Royal kuramı ve onun daha sonraki gelişmiş biçimleri (özellikle

    ansiklopedici Du Marsais 'nin elinden çıkanı) eksiltili anlatıma

    çok değişik bir yorum getirmişti. Felsefi dilbilgisinin görünür

    dek i amacı bir metin yoru m lam a tekniği değil, bir ruhbilim ku

    ram ı geliştirm ekti . Bu kura m , belirtkenin yü zey yapısıyla bed en

    organlannca üretil ip algılandığını, temeldeki derin yapının ise

    dilsel biçimlerin soyut yapılanmasıyla "zihne sunulduğunu"

    öne sürer. Derin ve yüzey yapıyı birbirine bağlayan dönüşüm

    işlemleri, tümce üretilir ve anlaşılırken zihnin yerine getirdiği

    zihinsel iş lemlerdir. Bu sonuncu yoruma göre, zihinde derin ve

    yüzey yapılan kesin olarak belirleyen ve çağrıştıran değişmez

    bir üretici ilkeler dizgesi —başka bir deyişle, söylem üretilir ya

    da yorumlanırken belli bir biçimde kullanılan bir dilbilgisi—

    vardır. Bu dilbilgisi daha önce sözünü ettiğim, temeldeki dil

    edincini tasarımlar. Bu tür dilbilgilerinin niteliğini ve bunları

    yö nlen dire n ilkeleri belirleme so ru nu , belki çok güç ama, ilkece,

    zihinsel gerçekliği karşılamaları ya da karşılamamalarına göre

    doğru ya da yanlış olan kesin yanıtlar isteyen, tipik bir bilim

    sorunudur. Ancak eksilt i l i anlatım kuramının, bir metin yorum

    lama tekniği olarak, zihinde olağan insan yeteneği ve zekâsının

    37

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    36/294

    bir görünüm ü olarak temsil edilen bir dizi ilkeyi içermesine ge

    reksinim yoktur. Tam tersine, bir ölçüde belli bir duruma özgü

    olabilir ve çözümlenen yazın yapıtıyla ilgili kültürel ve kişisel

    birçok öğeyi içerebilir.

    Port-Royal derin-yüzey yapı kuramı, Huarte'nin ikinci tür

    zekâsını geliştirmeye, olağan insan zekâsının özelliklerini orta

    ya koymaya yönelik bir girişim olarak ruhbilimin konusudur.

    Eğer doğru anlıyorsam, Sanctius'taki eksiltili anlabm kavramı,

    koşullar gerektirdiğinde uygulanan ve olağan zekânın bir yö

    nü olarak zihinsel olarak tasarımlanması gerekmeyen birçok tek

    nikten biridir. Kullanılan dilsel örnekler benzer olmakla birlik

    te ,

      sunuldukları bağlam ve yerleştirildikleri çerçeve bütünüyle

    değişiktir; özellikle de onları birbirinden ayıran bir Descartes

    devrimi vardır, tlgili metinlerin ve bunların düşünsel arka plân

    larının belirsizlik içinde olmaları nedeniyle bun u çekinerek söy

    lüyorum, ama bu yorum bana doğru görünüyor.

    Port-Royal kuramının çağdaş yapısal ve betimlemeli dilbi

    limle ilişkisi biraz daha açıktır. Bu sonuncusu, yüzey yapı dedi

    ğim

     şeyin,

     belirtkede açıkça görülen biçimsel özelliklerin, bö lüm

    leme ve sınıflama yöntemleriyle belirtkeye bakılarak belirlenebi

    len sözöbekleri ile birimlerin çözümlenmesiyle şuurlar kendisini.

    Bu sınırlama bütünüyle bilinçli bir sınırlamadır ve -ben çok yan

    lış olduğuna inanıyorum, am a- büy ük b ir ilerleme olarak kabul

    edilmiştir. Yüzyılın başında çağdaş yapısal dilbilimin temelini

    atan İsviçreli büyük dilbilimci Saussure, dilsel çözümlemelerin

    en uygun yöntemlerinin, yalnızca bölümleme ve sınıflandırma

    olduğunu öne sürmüştür. Bu yöntemleri uygulayarak, dilbilim

    ci, böyle çözümlenen birimlerin ilgili olduğu düzenekleri belir

    ler; bu düzenekler dizimsel -yan i sözün akışı içinde birbirini iz

    leyen düzenekler- ya da dizisel -yani sözün akışı içinde aynı

    yerde bulunan birimler arasındaki bağ ıntılar- olabilir. Saussure

    bu tür bütün çözümlemeler bittiğinde, zorunlu olarak dilin ya

    pısının bütünüyle açığa çıkacağını ve dilin biliminin görevini

    bütünüyle yapmış olacağını ileri sürmüştür. Anlaşıldığı kada

    rıyla, böyle sınıflamacı bir çözümleme felsefi dilbilgisindeki an-

    38

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    37/294

    lamıyla derin y apıya yer verm ez. Sözgelimi, . 'Inv isib le G od

    created the visible world' < 'Görünmez Tanrı görünen dünyayı

    yaratt ı '> tümcesinin temelinde bulunan üç önermeli dizge, bö

    lümlemeyle ve bölümlenen birimlerin sınıflandırılmasıyla bu

    tümceden türetilemez; derin ve yüzey yapıyı birbirine bağlayan

    dönüşüm işlemleri de bu durumda dizisel ve dizimsel yapılar

    açısından açıklanamaz. Çağd aş dilbil im zo runlu olduğu öne sü

    rülen bu sınırlamalara sadık kalmıştır.

    Aslında Saussure felsefi dilbilgisi geleneğinden aynlarak

    kimi açılardan bunun da ötesine geçmiştir . Zaman zaman, tüm

    ce oluşturma işlemlerinin asla dil dizgesine ait olmadığını, dil

    dizgesinin ses ve sözcüklerle, belki de birkaç değişmez sözöbe-

    ğiyle ve az sayıda çok genel düzeneklerle sınırh olduğunu dile

    getirmiştir; tümce oluşturma düzenekleri bunlar dışında dilsel

    yapınm koyduğu sınır lamalardan bağımsızdır . Bu bakımdan,

    onun terimleriyle söylersek, tümce oluşturma kesinlikle bir lan-

    gue  (dil) soru nu değil, bir parole  (söz) sorunudur; bunun için de

    asıl dilbilimin kapsamı dışındadır; bir serbest yaratım işlemidir,

    sözcük biçimlerini ve ses düz enek lerini yönlend iren kurallar d ı

    şında dil kurallarıyla sınırlanm am ıştır. Bu gö rüşe göre sözdizim i

    çok önemsiz bir konudur: Gerçekten de yapısal dilbil im döne

    minde sözdizimi konusunda çok az çalışma vardır.

    Saussure bu tutumu benimserken, kendisini geniş ölçüde

    etkileyen tanınmış Amerikalı dilbilimci William Dwight Whit

    ney'in Humboldtçu dil kuramına ilişkin önemli bir eleştirisini

    yansıtmıştır . Wh itney'e göre, ben im bu rad a birçok bak ımd an ir

    delemekte olduğum Descartesçı görüşleri genişleten Humboldt

    çu dil kuramı, temelde bir yanılgı içindeydi. Ona göre, dil "her

    birinin kendi zamam, bağlamı ve etkisi olan çok sayıda öğeden

    oluş m uştu r." Dilin "som ut anlam da ... bir kimsenin dü şünc esini

    anlatt ığı sözcük ve sözöbeklerinin bir toplamı olduğunu" öne

    sürer Whitney. Öyleyse dilbilimcinin görevi bu dilsel biçimleri

    sıralamak ve her birinin tarihçelerini incelemektir. Felsefi dilbil-

    gisine karşıt olarak W hitney, dilin biçim inde evrensel birşey b u-

    39

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    38/294

    lunmadığını ve bir kimsenin insan dilini oluşturan nedensiz yı

    ğılmaları inceleyerek insan zihninin genel özelliklerine ilişkin

    hiçbir şey öğrenemeyeceğini öne sürer. Kendi deyişiyle, "insan

    konuşmasının çeşitliliği, tek başına bile, 'ruhun gücünün anla

    şılması, konuşmamn açıklanmasını gerektirir ' kesinlemesi için

    yeterli bir engeldir.* Bunun gibi Delbrück, Hint-Avrupa dilleri

    karşılaştırmalı sözdizimi konusundaki klasik çalışmasında ("bu

    alanda en büyük dogmaa" dediği Sanct ius 'u anarak) , gözlenen

    belirtkelerin temelinde bulunan ülküsel tümce tipleri oluştur

    duğu için geleneksel dilbilgisini kınamıştır.

    Bu sözlerle dil incelemelerinin ça ğda ş dö ne m ine girm iş olu

    yoruz. Hint-Avrupa dilleri konusunda gerçekleştirilen ve hiç

    ku şku suz 19. yüzyılın en önem li kazan ımlar arasm da yer alan

    karşılaştırmalı incelemelerin önemli başarılarıyla birlikte felsefi

    dilbilgisinin ölüm canlan çalmaya başlamıştı. Withney'in, Saus-

    sure'ün ve daha başka birçok kişinin sözünü ett iği yoksullaştı-

    nlm ış ve son derece yetersiz dil anlayışı, o dö ne m de ki dil araş

    t ı rma aşamasına bütünüyle uygun düşüyordu. Sonuç olarak,

    olağandışı sayılmayacak ama bütünüyle yanlış olan bu anlayış

    benimsenmişti . Çağdaş yapısal-betimlemeli dilbil im aym anla

    yış çerçevesinde gelişti ve biraz sonra doğrudan söz edeceğim

    biçimde dikkate değer bir ilerleme gösterdi. Buna karşılık felsefi

    dilbilgisi, yeni karşılaştırmalı dilbilgisi için ya da araştırmacının

    bilmediği yabanıl dil lerin incelenmesi için, uygun kavramları

    sağlayamadı ve bir bakıma tüken di . Varolan dü şün ce ve teknik

    ler çerçevesinde başarabüeceklerinin sınırına ulaştı. Yüzyıl ön

    ce,

     (Port-Royal

     Grammar'iadeki

      deyişle) bir insanın "sınırlı araç

    lardan sınırsız bir biçim de yara rlanara k", ken di başlarına zihin

    lerimizde olup bitenlerle hiçbir benzerlikleri olmamasına kar

    şın, başkalarına düşüncemizin ve gerçekleştirdiğimiz çeşitli zi

    hinsel etkinliklerin gizini bildirme olanağı veren; 25-30 sesle sı

    nırsız anlatım oluşturma olanağı sağlayan o olağanüstü buluşa,

    insan dilinin "organik biçimini" açıklayan bir üretici dilbilgisi

    nin nasıl kurulac ağın a ilişkin açık bir gö rü ş yo ktu .

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    39/294

    Bu bakımdan dil çalışmaları, bir yanda şaşırtıcı kimi başarı

    ların temeli olan bir dizi basit kavramın bulunduğu, öte yanda

    hiçbir verimli araştırmaya götürmeyen oldukça bulanık düşün

    celerin yer aldığı bir aşamaya gelmişti. Bu sonuç kaçınılmazdı

    ve hiç de üzülecek bir durum değildi . Alanda bir profesyonel

    leşme oluştu; ilgi, genel ilgi ko nu su olan klasik soru nlard an, Ar-

    nauld ve Humboldt gibi aydınları ilgilendiren genel ilgi konusu

    klasik sorunlardan uzaklaşıp, örneğin, geniş ölçüde mesleğin

    kendisinin belli sorunların çözümünde öne çıkardığı tekniklerle

    tanımlanan yeni bir alana kaydı. Böyle bir gelişme doğal ve ol

    duk ça y erind edir, am a tehlikesiz de d eğildir. Kişi, uy gar bir ama

    tör ruh u yüceltmek sizin d e , klasik konu ların, kim i araç ve yön

    temlerin uygulanabilirliğiyle belirlenen bir araşürma alanında

    bulunmayan, ama özde i lginç sorunların oluşturduğu bir canlı

    lıkları ve önemleri olduğunu kabul etmelidir.

    Bu radan çıkarılacak d ers, yararl ı araçlan b ir yana bırakma

    maktır; tersine ilk olarak bu araçlarla yürütülecek araşürmarun

    artık önemli olmadığı, o kaçınılmaz günün gelişini kestirebile

    cek, yeterince geniş bir bakış açısına sahip olmalı; ikinci olarak,

    teknik ve anlayışın belli bir aşamasında, biraz erken ve belirsiz

    de olsa, araştırma üretecek durumda olmasa da, kişi amaca uy

    gun düşünce ve görüşlere değer vermelidir . Geçmişteki dene

    yimlerden yararlanarak, sanırım zengin bir geleneği küçümse

    me ve savsaklamanın uzun erimde dil çalışmalarına oldukça

    zara r verdiğini şimd i anlayabil iyoruz. Ayrıca bu küç üm sem e ve

    savsaklamanın hiç de gereği yoktu. Belki ruhbilimsel olarak zor

    gelebilir ama, hem tarihsel ve betimlemeli bir incelemede yapı

    sal dilbilim yaklaşımın başarılı kullanımını, hem de bu yaklaşı

    mın geçici ama haklı olarak dışladığı gelenekle karşılaştırıldı

    ğında görülen sınırlamalarını ve sonuçtaki yetersizliğini kabul

    etmemizi engelleyen hiçbir şey yoktur. Burada, sanıyorum, ge

    lecekteki dil ve zihin incelemeleri için değerli olabilecek bir ders

    yatıyor.

    Son uç olarak, sa nı nm bu gü n dil incelemeleri ile ilgili tartış-

    41

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    40/294

    maşız olarak herkesi ilgilendirecek gerçekten verimli iki araş

    tırma geleneği oluşmuştur. Birincisi 17. yüzyıldan coşumculuk

    dönemine değin serpilip gelişen felsefi dilbilgisi geleneği, ikin

    cisi de , son yü zyıld a hiç değ ilse 1950'lerin ilk yıllarına d eğin ara ş

    tırm alara egemen olan, oldukça yanıltıcı biçimde " ya pı sa la" di

    ye nitelediğim gelenektir. Bilinmediği için ve çağdaş görüşlere

    bağlantısı nedeniyle birincisinin kazanımları üzerinde durdum.

    Yapısal dilbilim elimizdeki bilgilerin kapsamını son derece ge

    nişletti ve bu tür verilerin güvenilirliğini büyük ölçüde arttırdı.

    Dilde soyut olarak incelenebilecek yapısal ilişkiler olduğunu

    gösterdi Dile i l işkin söylemin kesinliğini bütünüyle yeni düz

    lemlere taşıdı. Ama sanırım en büyük katkısı, usa aykırı gelse

    de ,

      az çok eleştiriye uğradığı nokta olabilir. Demek istediğim,

    Saussure 'ün sözünü ettiği parçalama ve sınıflandırma teknikle

    r i bulgulama iş lemlerini" oluşturmak iç in göster i len dikkatl i

    ve ciddi çaba. Çaba başarısız oldu; bu sanırım şimdilerde genel

    olarak anlaşılmış durumda. Başarısız oldu, çünkü bu teknikler

    en iyimser görüşle bile yüz ey ya pı olgu lany la sınırlanm ışlardır;

    bu neden le de dil kullamrnının yaratıcı yö nü nü ve anlam içeriği

    anlatımının temelinde bulunan düzenekleri açığa çıkaramazlar.

    Ancak temelde önemli olan şey, bu çabanın, dil incelemesinde

    ilk kez açık ve anlaşılır bir biçimde dile getirilen temel soruna

    yöneltilmiş olmasıdır. Ortaya ablan sorun, duyu verileriyle iş

    gören ve dile -d il e din cin e- il işkin bilgi veren dü zen eğ i belirle

    me sorunudur. Bu tür düzeneklerin varlığı apaçıktır . Çocuklar

    bir ilk dili elbette öğren irler; öğ rend ikleri d il, geleneksel anla m

    da doğuştan belirlenen bir dizge değil , "kurumlaşmış bir dil

    dir ." Yapısal dilbilim yöntembiliminde önerilen çözümün yan

    lış olduğu gösterilmiştir, ama bu, soruna şimdi açık bir anlatım

    biçimi verilmiş old uğ u olgusu yla karşılaştırıldığında çok az ön e

    m i olan bir ko nu du r.

    Whitehead bir keresinde, çağdaş bilim anlayışını, "ayrıntılı

    olgulara yoğun ilgi ile soyut genellemelere eşit ölçüde bağlılı

    ğın birleştirilmesi" yoluyla o luşan birşey olarak tanım lam ıştı. Ka

    baca çağdaş dilbilimi ayrıntılı olgulara yoğun ilgi olarak, felsefi

    42

  • 8/15/2019 Noam Chomsky - Dil ve Zihin.pdf

    41/294

    dilbilgisini de soyut genellemelere aynı ölçüde bağlılık olarak

    tanım lam ak do ğru sayılabilir. Bana öyle geliyor ki bu iki ana akı

    mı birleştirmenin ve herbirinin kazanımlanna dayanan bir bire

    şimi gerçek