modern zamanlarda osmanl y anlamak - turuz...diyanet aylık, diyanet avrupa, keşkül, vizyon...

321

Upload: others

Post on 21-Mar-2021

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • MODERN ZAMANLARDA

    OSMANLIYI ANLAMAK Genişletilmiş 2. Baskı

    İsmail Çolak

    LAM URE

  • LAM URE

    Tarihin Perde Arkası

    * Modern Zamanlarda Osmanlıyı Aramak

    Yayın Yönetmeni Editör

    Kapak T asan m İç Tasarım

    : Adem Özbay : Sevinç Özarslan :Gökhan Koç :Sema Türk

    Baskı-Cilt: Aylıarı Matbaası 0212 629 OJ 65

    1. Baskı: Ekim 2005 İstanbul

    Dağıtım: Yeni Çizgi 0212 220 57 70

    ISBN: 975-9!29-23-X

    © Tüm yayın haklan Lamure'ye aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

    Osmanlı Sokak Alara Han. No: 27 Kar: 4 Daire: 9 Taksim - İstanbul

    Tel: 0212 243 61 82 $Fax: 0212 243 62 36 [email protected]

    mailto:[email protected]

  • MODERN ZAMANLARDA

    OSMANLIYI ANLAMAK Genişletilmiş 2. Baskı

    LAM URE

  • lSMAİL ÇOLAK

    1971 'de Kayseri Develi'de doğdu. ilköğrenimini Develi'de. or· taöğrenimini Kırşehir Çiçekdağı'nda, yükseköğrenimini ise 1992'de Gazi Eğitim fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamladı. Yazı hayatı. Mart 1991 'de Zaman gazetesinde başladı. Bu gazetedeki çalışmaları. 1995'e kadar "Kürt Meselesi ve Yakın Tarih" ağırlıklı araştırma· inceleme türü yazı diziler ve makalelerle devam etti.

    1995'ten bugüne değin, sayısız dergi ve gazetede yazı çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Bunların bazılarında aylık olarak, bazılarında da zaman zaman yazıları yayınlandı.

    Tarih ve Medeniyet ile Tarih ve Düşünce dergilerinde 1997'den bu yana Tahttan Hacizli Tabuta Vahdeddin (Kapak Dosya-1997). Yunan Işgalinin Patronu Zaharoff (Kapak Dosya-2004). Barbar Kim'. Balkanlar Osmanlı'ya Muhtaç. Mekanize Reform Histerisi. Derin Türkiye'nin Sütçü imam'ı, Petrol: Bir Damlası insanlığa Bedel başlıklı araştırma dosyaları yayımlandı.

    Türk Dünyası Tarih dergisinde Musul'un Kaybı ve Bitmeyen Davamız. Hatay' ı Geri Alışımız ve Suriye'nin Sürgit Paranayası ko-nulu yazıları 2004 yılı içerisinde neşredildi.

    Yeni Dünya dergisinde Şubat 1997'de başlayan yazı hayatı. 'Tarih Ufku" köşesinde her ay kaleme aldığı tarih yazılarıyla halen kesintisiz olarak sürmektedir.

  • Anadolu Gençlik dergisinde Şubat 2000'den Temmuz 2003'e kadar araştırma-inceleme formatında tarih yazıları yayınlandı.

    Vuslat dergisinde Mart 2002'den itibaren periyodik olarak yaz-maktadır. Burada, Devlet-i Ali ve Amerika, Ortadoğu Osmanlı'ya Muhtaç başlıklı araştırmaları kapak dosyası olarak yayımlandı.

    Gülistan dergisinde Ekim 2004'ten bu yana aylık olarak yaz-maya başlamıştır. Semerkand dergisinde ise Mart-Ağustos 2000 tarihleri arasında kısa müddet için yazılar kaleme aldı.

    Bunların dışında zaman zaman yazılarının yayınlandığı diğer yayın organları şunlardır: Eğitim Bilim, Kişisel Gelişim, Genç Beyin, Diyanet Aylık, Diyanet Avrupa, Keşkül, Vizyon (Almanya) dergi-leri ile Zaman, Vakit ve Yeni Dönem gazeteleri.

    Evli ve Beyza Nur, Furkan isimli iki çocuk sahibidir.

    YAYıNLANMIŞ ESERLERi:

    ı. Yeni Dünya Düzeninde Osmanlıyı Aramak. (1. Baskı: istan-bul 2000. Kırkambar Kil.) istanbul, 2005. Lam u re Yayınevi

    2. Doğu Batı Kavşağında Osmanlı. istanbul 2004. Gelenek/ Okul Yayınları.

    3. Tarihin Sırlarına Yolculuk. Kırıkkale, 2005. Yedi iklim Kitabevi.

    4. Yakın Tar.ih Sisler Ardında. istanbul, 2005, Lam u re Yayınevi

    5. Yunan işgalinin Gizli Patronu Zaharoff. (1. Baskı: istanbul 2004. Gelenek/Okul Yayınları)

    6. Çeşitli gazete ve dergilerde yayımianmış 300'e yakın makale.

  • • IçiNDEKiLER

    Önsöz ............................................................................ 13

    Neden Osmanlıyı Aramak? ................................................ 13

    /. Balkanlar ve Kosova Meselesi ............................................ 21 Kosova "da Sırpların "Rövanş" Arayışı .................................. 23

    Osmanlı So.nrası Horılayan Sırp Terörü .......................... 23

    Osmanlı'nın inkirazının Balkaniara Bedeli ...................... 24

    Sırpların Osmanlı Kininin Sembolü: Kosova .................. 25

    Sırp Vahşetinin Hedefi ve Tarihi Hesap .......................... 28

    Balkanlar ve Osmanlı Yeni Dünya Düzeni'nin

    Kosova'da iflası .................................................................. 33

    Saadet ve Huzurun Yegane Adresi. ................................. 34

    Adil Yö~etimin Alamet·i Farikaları ................................ 41 Osmanlı Hasımlarının itiraf. Serıeniş ve Özlemleri ........ 45

    Sırp-Batı Barbarlığı ve Osmanlı'nın Farkı .............................. 52

    Bosna-Kosova Soykırımında Sırp· Batı ittifakı. ................. 52

    Batının Kanlı Tarihinden Seçkin Manzaralar .................... 53

    Barışa Katkıda Batı Osmanlı'nın Neresinde? .................. 5 7

    Sırpların Varlığı ve Osmanlı'nın Merhameti .................... 62

    Son Birkaç Söz ................................................................... 64

    Dıpnotlar ............................................................................ 66

    ll. Ortadoğu ve Arap Meselesi ................................................ 75 Buhranlar Ağındaki Ortadoğu .............................................. 77

  • Osmanlı'nın Ortadoğu Politikasında

    Manevi Unsurların Tesiri ............................................... 77

    Sömürgeciliğin Cazibe Merkezi: Ortadoğu ..................... 79

    Misyonerierin Osmanir-islam Birliği'ni

    Yrkma Gayretleri···················: .. ······································ 80 Osmanlı Düzenine Arap Milliyetçiliği Darbesi ............... 83

    isyanrn Baş Mimarı: 'Arabistanlr' Lavrens ...................... 85

    Şerif Hüseyin'in isyan ı ve Mesnetsiz Gerekçeler ............ 89

    ingiliz Yüzsüzlüğü ve Yahudi Oyunu ............................ 93

    Hüseyin'in Koyu Gafleti ................................................ 9 5

    Siyonistlerin Yahudi Yurdunu ihya Çabaları .................... 96 Huzurdan Kovulan Herzl ve Abdülhamid'in Vefakarlrğr ...... 99

    ingilizierin Yüzüstü Brraktrğr Emir

    ve Oğullarının Çaresizliği ............................................. ı O ı

    Lavrens'ın Akla Ziyan Entrikaları .................................... ! 03

    Paris Konferansı'nda Faysal'rn inkisar-r Hayali ................ ! 05

    Kapana Krsrlan Faysal'dan Siyonistlere Büyük Tavizler ...... 1 07

    i hanetin Bedeli ve Nedamet Yüklü itiraflar ................ ı 09

    Emir Abdullah'ın Çrrpınrşları

    ve Lavrens'e isyan Çağrısı ............................................ ı 1 2

    Ortadoğu'daki (Osmanlı) Düzen ve

    Denge (Değer)ler Nasıl Alabora Edildi' ........................ 1 14

    Batı'nın Darağacındaki Ortadoğu'da

    Barış Mümkün mü' ..................................................... 1 18

    Ortadoğu Barışına Deva: Osmanlı Modeli ...................... 121

    Son Birkaç Söz ................................................................ 125

    Dipnotlar ........................................................................ 127

    lll. Emıeni Meselesi ................................................................ 133 Ermeni Gailesi ................................................................ 135

    Ermeni Soykrrrmr Yaygaralarından Maksat Nedir? .......... 135

    imtiyazlr Azınlık: Ermeniler ............................................ 13 7

  • Ermenilerden itiraf ve Serzenişler ................................. 140

    Millet-i Sadıka'yı Kim lbldan Çıkardı? ............................ 146

    Sözde Soykırım iddiasına Reddiyeler ............................ 150

    Tehcir Hadisesi'nin içyüzü .............................................. /52

    Ermenileri n "Müslüman Soykırımı"!· .............................. 160

    Ermeni Gerçeği ve ll. Abdülhamid ........................................ /62

    Vambery'nin Raporlarının Ehemmiyeti .......................... 162

    Osmanlı'yı Dize Getirmede Ermeni Kozu ........................ /63

    Vambery'ye Göre Ermeniler •......................................... 163

    Sözde Katliamın Failieri ................................................ 164

    Isiahattan Murat Siyası intihar mıydı? .......................... 166

    Abdülhamid'in Görüşleri .............................................. 16 7

    Soykırım Hikayesinin Yol Haritası ............................... , ........ 169

    24 Nisan'ın Anlamı ve Soykırımın Sözde Kaynakları ...... 169

    Soykırım Masalının Cemaziyeleweli .............................. / 71

    Hedef "Dört T' mi? ........................................................ / 75.

    Son Birkaç Söz .............................. : ..................................... 179

    D"ıpnotlar ............................................................................ 182

    IV. Kürt Meselesi .................................................................... 189 Osmanlı'nın "Kürt Meselesi" Var mıydı? .............................. 191

    Osmanlı"nın "Kürt Tecrübesi"nin

    Bugünkü Değeri ve Manası ............................................ 191

    Kürtlerin Osmanlı Hakimiyeti'ne Girişi

    ve Bölge idaresindeki Hususiyeller ................................ 193

    "Kürdistan" Tabiri Hangi Anlamda Kullanılmıştır? .......... 196

    Başlangıçtan ll. Mahmud'a Kadar

    Osmanlı-Kürt ilişkileri .................................................. 198

    isyanların Kürtçülük ve Milliyetçilik/e ilgisi .................... 199

    ll. Mahmud'dan Bugüne

    idari Yapılanmadaki Değişiklikler .................................... 202

  • ll. Abdülhamid'in Kürtlerle Yakınlaşmasının

    Siyası Sebepleri .............................................................. 203

    Abdülhamid'in Kürt Politikasının

    Esasları ve Bölgedeki Tesirleri ........................................ 206

    Hamidiye Alaylarının Kuruluşu ve ifa Ettiği Misyon ........ 208

    Aşiret Okulları ve Demiryollarının

    Kürt Politikasına Katkısı ................................................ 21 1

    ittihad Terakki'den ilgasına Kadar Alayların Serencamı. ..... 2 ı 2

    ll. Meşruliyeıle Başlayan

    ilk Teşkilatianmaiar ve Niteliği ...................................... 213 Abdullah Cevdet ve "Osmanlı Birliği" Görüşü ................ 215

    "Osmanlı Birliğinden Kürtçülüğe" Geçişin Anatomisi. ....... 2 ı 7

    Kürtçülük Kisvesindeki Batı-Ermeni Oyunu .......................... 219

    Osmanlı'yı Çökertmede Azınlıkların Rolü ...................... 219

    "Kürt Meselesi"nin Sahneye Çıkışı ve Mahiyeti ............. 220

    Kürt-Ermeni Akrabalığı Safsatasının Zuhurunda

    Rusların Payı ................................................................ 222

    Rus Kürdologların Hezeyanları ..................................... 224

    Ermenilerin Hummalı Faaliyetleri ................................... 226

    Kardeşlikte Bir Açık: Ağrı (Ararat) .................................. 22B

    Mezalimlere Rağmen mi Kardeşlik' ............................. 229

    Rusların Kirli Yüzü ve Dramatik Sahneler ............. 230

    1. Dünya Savaşı'nda Ermeni Hunharlığı ......................... 232

    Kürt-Ermeni iş Birliğinin Palazlanmasında

    ingiltere'nin Misyonu ... . ....................................... 232

    Fransızlar'daki ilginin Tarihi Kökeni .............................. 234

    ingiliz Şarkiyatçıların Sapıırmaları ve

    Belgelerle Habis Suretleri .............................................. 235

    Şeyh Mahmud'un Kürt Devleti'nin Fed Akıbeti .............. 23 7 Paris Konferansı ve Meselenin

    Uluslararası Arenaya Taşınması .................................... 240

  • Şerif Paşa ve Bogos Nu bar: ihanetin Baş Aktörleri.. ........ Z4Z Kürt Halkının Tepkisi ve Yağan Telgraflar ........................ 245

    Sevr Antiaşması ve Paradokslar .................................... 247

    Hoybun Cemiyeti ve Komployu Fark Edenler .................. 25 ı

    ı 934-Kürdoloji Kongresi ve ihanet Kokan Kararlar ........ 253

    ll. Dünya Savaşı ve Ermeniler ........................................ 254

    ·Mehabat Kürt Devleti ve Rusya .................................... 255

    Kıbrıs Barış Harekatında Kürt-Ermeni iş Birliği .............. 256

    ASALA'dan PKK'ya Devreden Nöbet .... c ••••••••••••••••••••••••• 257

    Ermeni Asıllı Papazlar (ferörıstler)

    ve Ermenı Kılıselen ........................................................ 26 ı

    Vasken- ı 'in Tüyler Ürperten Saçmalıkları_ ...................... 263

    ABD'nin Bugüne Uzanan Emperyalist Çabaları

    ve Son Gelişmeler .......................................................... 264

    israil'in Kürt Devleti Sevdası ................................................ 272

    Kuzey lrak'a ilginin ve "Kürt Yahudilerin" Kökeni ............ 272

    Theadar Herzl ve Abdullah Cevdet ................................ 273

    Siyonislierin Kürtçülerle Yakıniaşması ............................ 27 4

    B ·ı "K .. t" h d"" . "H . ı· " 7 275 arzanı er ur ,a u ı mı ırıs ıyan mı. ................. . Barzarii-israil ilişkisinin Temelleri .................................. 276

    Barzani'nin israil'i ilk Ziyareti ........................................ 277

    2. Ziyaret ve Korkunç Karanlık ilişkiler .......................... 278 israil'in Nihai Hedefi Nedir? .......................................... 279

    Son Birkaç Söz .................................................................... 284

    Dipnotlar ............................................................................ 286

    Bibliyografya ...................................................................... 300

    Kitaplar ........................................................................ 300

    Makaleler ...................................................................... 3 ı 3

    Gazete ve Dergiler ........................................................ 3 ı 9

  • •• ••

    ONSOZ

    NEDEN ÜSMANLI'YI ARAMAK?

    Osmanlı Devleti, 700. kuruluş yıl dönümünden (1999) sonra. her zamankinden daha fazla bütün dünyada ilgi odağı haline gel-miştir. Etnik milliyetçiliğin revaçta olduğu günümüzde bilhassa da hakimiyeti dahilindeki farklı etnik-din\ kimliğe mensup sayısız mil-leti. asırlar boyunca bir arada tutması ve kendi zamanında dünya barış ve istikrarı na katkısı noktasında mercek altına alınmıştır.

    24 milyon kilometrekarelik bir sahada, 72 buçuk millet ve 265

    dini. 600 küsur sene sükOnetle ve huzurla bir arada tutabilme. kaynaşiırma; tüm zamanların en ideal ve orijinal "birlikte yaşama modeli"ni sunma başarısı, tüm merakların "Osmanlı" üzerinde toplanmasına ziyadesiyle yetmiştir.

    Osmanlı'yı ilgi çekici kılan önemli faktörlerden biri de, arkada bıraktığı coğrafyalarda, bugün alabildiğince yoğun bir karmaşa ve çal-kantın ın yaşanması; halihazırda dünyanın en bunalımlı merkezleri konumunda bulunmasıdır. Hakikaten de bu bölgeler. Osmanlı'dan sonra siyası anaforun tam ortasına düşmüşler ve Devlet-i Al\ zama-nındaki huzur ve düzeni mumla aramak durumunda kalmışlardır.

  • 14 MODERN ZAMANlARDA

    Bu bağlamda. postmodern çağın teknolojik imkanlarını sonuna kadar kullanan "Yeni Dünya Düzeni" simsarı ABD ve müttefik i Batılı devletler: insanlık. adalet ve hoşgörü temeline istinat ederek. asırlar boyunca dünya ölçeğinde "cihanşümOI" bir düzen (Nizam-ı Alem) ikame etmeye muvaffak olan Osmanlıların seviyesine kolay kolay ulaşamayacaklarının sinyalini: Balkanlar ve Ortadoğu ekse-ninde, SSCB'nin çöküşü ( 1992). ı ı Eylül (200 ı) ve Irak'ın işgali (2003) ile birlikte cereyan eden hadiselerle çoktan vermişlerdir.

    Buralara Osmanlı'nın arkasından: sömürge. asimilasyon ve te-röre dayanan. Batı ve güdümündeki düzenler egemen olunca: ba-rış ve istikrar esası üzerinde yükselen ve tesisi asırlar süren hassas dengeler bozulmuş. sulh ve sükOnun yerini anarşi ve kaosun alma-sı kaçınılmaz hale gelmiştir. Yaklaşık bir asırdan beridir. bahis konu-su hal. bu coğrafyaların adeta tabiatı ve ma kOs talihi olmuştur.

    Dünya, özellikle de eski Osmanlı coğrafyası. "Neden Osman-lı'ya hasret?" Kitabımızın ana misyonunu ve argümanını destekle-yici anlamda. Erol Güngör'ün elmastan da kıymetli şu tespitleri. bu ifritten su ale cevap teşkil eder niteliktedir:

    "Türk hakimiyetinin sona erişinden yüz elli yıl sonra bir Yugos-lav tarihçisine "imparatorluğu muz yıkılmadan önce ne kadar me-sut ve haysiyetliydik." dedirten kudret nedir' "Bizi bıraktığınız için kabahat sizdedir." diyen Yunan askeri ataşesi ne bu sözü kim söy-letiyor' Yunanistan'la mübadele edilen Anadolu Rumları niçin "Ga-vur elinde kaldık'' diye şikayet ediyorlar? Gül Baba Türbesi önün-de milletinin kaderine ağlayan Macarlı tarihçi. "Arap birliği sadece Türkler zamanında vardı." diyen Lübnanlı tarihçi. 'Türklerle birlikte huzur ve bereket de gitti." diyen Yemenli. Osmanlı valilerini evliya mertebesine çıkaran Bağdatlı. 'Türkler geliyor." diye evine Türk bayrağı çeken Suriyeli hangi hasreti dile getiriyor?'"

    Bunun içindir ki. 21. yüzyıla ramak kala. bir yandan sözüm ona medeni Avrupa'nın göbeğinde. Bosna ve Kosova'da yaşanan insanlık tarihinin yüz karası dramlar. diğer yandan çalkanlıların mu-tat hale gelmesini artık kanıksadığımız Ortadoğu'da patlak veren kriz-ler ve savaşlar sebebiyle. sık sık Osmanlı dönemine atıfta bulunma

  • ÜSMANL(YI ARAMAK 15

    ve ya d etme ihtiyacı hasıl olmaktadır. Zira bu bölgeler. altın çağlarını son olarak Osmanlı barışı ve "saadet şemsiyesi" altında idrak etmişlerdi.

    Çözümsüzlük girdabında kronikleşmeye yüz tutmuş bu mese-lelerin çözümü ve bunalım bölgelerinin sükOnete kavuşması adına Osmanlı. ortada başka bir ideal numune bulunmadığı için bugün gelinen noktada yegane emsal alınacak "model ülke" pozisyonun-dadır. Eflatun'un "ideal devlet" modeline en yakın devlet olarak oteritelerin ekserinin kanaati. Osmanlı'dan yanadır. Dolayısıyla. dünya devleti olma iddiasındaki sözde "Yeni Dünya Düzeni"nin ba-nisi ve yardımcısı güçlerin (ABD ve Avrupa). hakkını veremedikle-ri bu işten ötürü Osmanlı'yı model almaları vazgeçilmezdir.

    Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız kanaatleri destekleyen ve bize güç veren halis kalem erbaplarından biri de Durmuş Hocaoğlu'dur:

    "Bölge, Doğu ile Batı arasındaki derin ihtilafların çözüleceği 'Gordion Düğümü'dür ... Bölgenin zilleti. Osmanlı'dan mahrum ol-masının tevlid ettiği vahim bir neticeden başkası değildir. "Acaba Osmanlı ayakta olmuş olsaydı, bu facialar yaşanabilir miydi?" soru-suna hangi vicdan sahibi "hayır" diyebilir ki? ... Osmanlı bölgenin kolonize edilmesinin ve yağmalanmasının önündeki en büyük ve hatta tek engeldi: trajedi. onun irtihali ile başladı. Şu halde: Bir asır önce onun dev bir transatiantik gibi etrafında anaforlar yaratarak tarihe gömülmesinin akabinde, sınırları müstevlilerin cetvelleri ile çizilerek suni olarak dizayn edilen ve hiçbir müessiriyeti bulunma-yan ve bulunamayacak olan devletçikler arasında paylaşılan/paylaştırılan bölge. Osmanlı'nın tarihi misyonunu üstlenen yeni bir yapıya kavuşturulmadığı takdirde bu facialar serisinin daha da kat-merlenerek büyümesinden başka bir netice beklenemez.

    Evet: Osmanlı'nın tarihi misyonunu üstlenen yeni bir yapı! "Osmanlı Milletler Topluluğu" (Ottoman Commonwealth) ile ifade etmeye çalıştığı m husus budur: Dünya haritası. hükümran güçler tarafından yeniden çizilirken Osmanlı'ya tekrar müracaat etmek!

    Tarihe dönüş yok: ancak. hipotetik tarih bize. bölgenin felahı için çok farklılaşmış şartlar altında da olsa Osmanlı'nın misyonunu

  • 16 MoDERN ZAMANlARDA

    yeni dünya ahval ve şeraiti tahtında ila edecek yeni bir yapılanmanın tesisinin zaruri olduğunu göstermektedir. ..

    Bölgenin bu gelişinden hayırlı bir gidiş ihraç edilerneyeceği ni sadece bugün için değil gelecekte de her zaman için emperyal-ko-lonyal güçlerin hakimiyet ve çatışmalarının alanı olacağını; organi-zasyonsuz, tek başlarına kaldıkları. yani bugüne dek geldikleri gi, bi gitmeye devam ettikleri müddetçe her zaman için yüksek güç-lerin kuklaları ve aviarı olmaya mahkum olduklarını id rak etmeleri-ni şart kılmakta olduğu gibi, bölge ülkelerinin bir istikbal projesi. bir medeniyet projesi fikri taşımasını da şart kılmaktadır." 2

    Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, dünya barış ve istikrarını temin etmesi ve insanlığın aradığı huzur ve refahı sağlaması açısından Osmanlı halen. "yegane alternatif ve şans" olarak günümüz toplum ve devletlerine "hayat vaat etmektedir."

    Haliyle bu çalışmanın en başta gelen hedeflerinden biri de. postmodern dünyada Osmanlı'nın yerini tayin etmek. arkasında bıraktığı coğrafyalarda yaşayan milletierin dün-bugün çizgisinde durumlarını gözler önüne serrnek ve buralarda hegemonik politi-kalar geliştiren Batılı devletlerin Osmanlı'ya kıyasen içine düştükleri halin fotoğrafını çekmektir.

    Kosova ve Ortadoğu düzleminde tezahür eden olaylar en çok da Türkiye'yi alakadar etmekte ve tek varisi olarak Osmanlı çapında politikalar geliştirmeye ve tarihi misyonunu eda etmeye zorla-maktadır. Türkiye. tarihi. coğrafi ve stratejik zorunluluklardan ve Balkanlar ve Ortadoğu'ya köprü pozisyonundan ötürü bölgede denge unsuru olmaya mecburdur.

    Bu çerçevede, "Medeniyetler Çatışması" teziyle ünlenen siya-set bilimci Samuel Huntington'un bile Türkiye'yi. islam Dünyası'na (ve Balkanlaral liderlik etmek için "en iyi konuma sahip ülke" ola-rak görmesi, ciddiye alınması gereken kayda değer bir tespittir.

    Huntington bunu şöyle açıklıyor: "fürkiye, islam Dünyası'na liderlik etmede. Müslüman ülkelerin yanı sıra Müslüman ve Müs-lüman olmayan ülkeler arasındaki çatışmalarda arabulucu olmada

  • OSMANLI'YI ARilMAK 17

    ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmede üst düzey yapıcı ve serum· lu rol üstlenecek en iyi pozisyona sahip ülkedir."'

    Görüldüğü üzere, Türkiye'ye geçmişinden devreden meseleler sadece külfet ve meşakkat getirmemekte; aynı zamanda önce böl-gesel bir güç. ardından da dünya devleti olmanın yolunu da aç-maktadır. Osmanlı'nın siyası tecrübesi ve tarihi serüveni bunun en açık göstergesi ve delilidir.

    Onun için Türkiye'nin redd-i miras yapmaya ne lüksü ne de hak-kı vardır. Türkiye'nin. tarihten intikal eden ödev ve sorumluluklarından kaçması mümkün değildir. Çünkü. Balkanlar. Ortadoğu, Uzakdo-ğu. Afrika ve Kafkaslar'da geçmişimizle iliniili olarak meydana gelen hadiseler. her defasında bizi ense kökümüzden yakalayıp ırgalamakta ve suratımıza akşettiği okkalı "Osmanlı tokatları" ile üzerimize dü-şen mükellefiyetieri sık sık hatırlatmaya devam etmektedir.

    Mustafa Armağan'ın da belirttiği gibi; "Kendinizden. içiniz-den, kimliğinizden. kötü rüyalarınızdan ve hafızanızdan kaçabilir misiniz? Bir çözüm olabilir mi kaçmak? 'Tarihin haramzadesi" ol-maktansa; yerine oturup onunla yüzleşrnek yaraşır bize. Yüzümüz kızaracaksa da kızarır. özür dilenecekse de dilenir: lakin önce yüz-leşrnek gerekir. Yüzleşrnek istemiyorsak tabii ki kaçabiliriz ama o yüz gelir bulur bizi günün birinde. Biz yüzsüz olmayı seçsek bile, tarihin yükünden kaçmayı denesek bile. haramın kefaretini öde-mekten kaçınsak bile başka yüzler vardır etrafımızda ve onlar tanır bizi günün birinde. ispanya Kralı tarafından eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'e özellikle ikram edilen "inebahtı" marka şarapla olduğu gibi günün birinde kaçmayı sevdiğimiz haramların bir şişenin tıpasından fışkırıp gözlerimize aktı ğı na ve yaklığına şahit oluruz ve işte o zaman anlarız ki. istediğimiz kadar saklayalım kendimizi, 450 yıl kadar önce tanıştığımız birileri tarafından teşhis edilmişizdir." 4

    Yahya Kemal Beyatlı. "Koca Mustafapaşa" şiirinde, bu gerçeğe manzum anlamda bakın ne kadar güzel değinmiş:

  • 18 MODERN ZAMANIARDA

    Derler: insanda derin bir yaradır köksüz/ük;

    Budur dlemde hudutsuz ve hazin öksüz/ük.

    Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı.

    Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı. '

    Kitabımızda üzerinde durduğumuz diğer iki ana mesele ise. "imparatorluğun en uzun yüzyıl ı" nda ( 19. yüzyıl) zuhur eden "Kürt ve Ermeni Meseleleri"dir. Düvel-i Muazzama'nın Devlet-i All'yi parçalamak ve yıkmak gayesiyle en etkili tehdit unsurlarından birisi olarak bu meseleleri kullanmalarına rağmen. Osmanlı

    buna izin vermemiş; lakin zayıflaması ve çökmesinde çok mühim bir rol oynamıştır. Osmanlı'nın bakiyesi üzerine inşa edilen Cum-huriyet döneminde çok daha tehlikeli boyutlarda seyreden söz ko-nusu meseleler. günümüzde Türkiye'yi içerde ve dışarıda tehdit; varlık ve geleceğini de tayin eden en hayati problemler olarak kök-lü çözüm beklemektedir.

    Sırplar. Osmanlı'ya duydukları kin i Boşnaklar ve Kosovalılara; Er-meniler ise Türkiye Cumhuriyeti'ne kusmaktadırlar. Osmanlı ile olan. kapanmamış/bitmemiş hesapi aşmayı, onun varisi konumundaki mil-let ya da devletlerle görme yoluna gidilmektedir. Osmanlı tarihen so-na erdi ama geride bıraktığı meseleler dolayısıyla o coğrafyalarda ha-len "hayaleti dolaşmakta" ve sık sık ruhu çağrı lmaktadır.

    Osmanlı bu mevzuda da. yüzyıllardır havzasında topladığı tec-rübe ve birikimleriyle yine en büyük istifade kaynağı olarak iltifat edilmeyi hak etmektedir. Büyük devlet payesine namzet Türkiye, milletlerarası alanda caydırıcı bir güç icra ederek layık olduğu mev-kiye yükselebilmesi için ewela bu meseleleri halletmeye mecburdur ve bu manada istemese de Osmanlı'nın tecrübelerine mahkumdur.

    Bilhassa da. bu kitapta ele aldığımız. "Yeni Dünya Düzensiz-liği"nin doğurduğu dört mesele; Türkiye'nin. "Osmanlı Kartı"nı kullanarak üstesinden gelmenin sağladığı avantajla. hem kendi topraklarında hem de Osmanlı'nın tabii sınırlarında belirleyici rol oynayıp süper devlet mertebesine erişmesinde basamak; Batı ve

  • OsMANLI'YI ARAMAK 19

    bölge ülkeleriyle ilişkilerini tayin etmesi ve milletlerarası güçler dengesinde Osmanlı'yı yakalamasında da anahtar vazifesi görme potansiyeline sahiptir.

    Aynı zamanda yine bu dört mesele aracılığıyla. Türkiye dahil

    olmak üzere Osmanlı'dan geride kalan milletler -özellikle de Müs·

    lümanlar· Osmanlı'dan sonra ve belki de ondan dolayı, yeniden

    Batı ve onun dayattığı dünya düzeni ile açıkça bir hesaplaş·

    ma/kavga içerisine girmiştir ve bundan galip çıkabilmesi için de

    Osmanlı'nın tecrübe ve birikimlerine müracaat etmek zorundadır.

    Bu maksatla biz de. daha önce farklı tarihlerde. muhtelif dergi

    ve gazetelerde neşredilen ve yıllar süren çalışmaların h asılası ola·

    rak vücuda gelen araştırma-inceleme yazılarımızı. 700. yıl vesile·

    siyle yeniden gözden geçirip geliştirerek kitaplaştırmayı uygun

    gördük ve zikri geçen meselelere bir nebze olsun katkıda bulun·

    maya gayret ettik. Söz konusu meselelerin. tarihten günümüze uzanan çarpıcı kesitlerini teşrih masasına yatırarak mercek altına

    almamız; bugünkü uzantılarını daha iyi teşhis etme ve ona göre

    çözümler üretme imkanı sunması açısından. geniş ufuklar açıcı ve

    gerçek perspektif kazandırıcı bir niteliğe sahiptir.

    Bizim burada yaptığımız. salt bir "Osmanlı romantizmi/nps·

    taljisi"nden mi ibaret? Yoksa geçmişe dönüş/kaçış veya maziyi bu·

    güne taşıyıp yeniden diriitme çabası mı? Hayır asla, maksadımız;

    reel politikaya hizmet edecek şekilde. ideal barışın önünü açacak

    ve zeminini hazırlayacak "kökü mazide atf' esprisi dahilinde geç·

    mişin bilgi birikiminden. deneyimlerinden ve medeniyet havzasın· dan yararlanabilmektiL Bizde ve geride bıraktığımız coğrafyalarda

    yaşanan çöküntü ve sarsıntıların sebebinin. hal çarelerinin. yeni· den toparlanıp kalkınmanın ve kendi kaderi ve geleceğine yön ve·

    rebilmenin reçetesinin kendi tarihimizde ve mazideki "saklı yitik

    medeniyetimiz"de olduğunu düşünüyoruz.

  • 20 MODERN ZAMANLARDA

    Elinizdeki kitabın bu anlamda. Osmanlı'nın layığınca anlaşılması ve çağdaş dünyanın ve Türkiye'nin problemlerinin çözüme kavuşmasında. zerre miktar bile olsa katkısının dokunması, bizi bahtiyar kılmaya fazlasıyla yeter.

    Kitabın. yeniden düzenlenmiş ve genişletilmiş; adeta "yepye-ni eser" hüviyetine bürünmüş şu son haliyle tekrar (ilk baskı: is-tanbul, 2000, Kırkambar Kit.) basılmasında emeği geçeniere son-suz teşekkürlerimi sunmak üzerime bir borçtur.

  • I

    BALKANLAR

    VE

    KosovA MEsELEsi

  • OsMANLI'YI ARAMAK

    KosovA'DA SıRPLARıN "RöVANŞ" ARAYIŞI

    OsMANLI SoNRAsı HoRTLAYAN

    SıRP TERÖRÜ

    23

    Balkanlar. 1998'de baş gösteren Kosova olaylarıyla bir kez daha kaynamaya başlamış; savaş rüzgarları bölgeyi yeniden kasıp kavur-muştur. Bosna'nın ardından. Sırp vahşetinin bu seferki adresi, Ko-sova olmuştur. Asırlardır süre gelen Sırp barbarlığının. tüm şiddetliyle bir defa daha depreşmesi sonucunda. Kosovalı Arnavutların makus talihi kendini olanca ağırlığıyla yeniden belli etmişti.

    Henüz Bosna katliamının yaraları sarılmadan. Kosova'da yeni bir trajedinin patlak vermesi, Balkan coğrafyasının daha büyük fa-cia ve keşmekeşliklere gebe olduğunun habercisi niteliğini taşımaktadır. Zira. Kosova. Balkanların fitilierinden birisidir; barut fıçısı her an patlayarak, tüm yarımadayı ateş çemberi içerisine alabilir.

    Osmanlı'dan bu yana bölgede terör estiren Sırplar. Bosna'dan sonra burada da elebaşılığı kimseye bırakmamışlardır. Hedefleri; başta Rusya olmak üzere arkasına büyük devletlerin de desteğini alarak Balkanların en güçlü devleti olmak ve "Büyük Sırbistan" ta-sarısına ulaşmaktır.

    Aslında bütün bu olayların altında ve Sırpların bu denli şımarmasının temelinde yatan esas sebep. Osmanlı'nın bölgeden ayrılmasının doğurduğu boşluktur. Osmanlı'dan sonra f!ftınali yı!!ar bir türlü bitmek bilmemiş ve bölge kaos üstüne kaoslar yaşamaktan

  • 24 MoDERN lAMANLARDA

    hiçbir zaman kurtulamamrştır. Osmanlı'nın asırlar boyunca muha-faza ettiği sulh. sükOn ve adalet şemsiyesi paramparça olmuş ve bölge bir daha huzur ve istikrar yüzü görmemiştir.

    Osmanlı'nın kurduğu asırlık dengelerin. onların da ihanetiyle yıkılmasının ve yeniden ikame edilememesinin cezasını bu enka-zrn altında kalmakla ödediler ve hala da ödemeye devam etmekte-dirler. Artık. kan, gözyaşı ve ateşin ortasında cehennemı bir hayat yaşamak; eski denge ve düzen tekrar kuruluncaya kadar tabiatla-rrn!n bir parçası olacak gibi görünmektedir.

    Halbuki. din ve rrk ayrımı gözetmeksizin nedt kapısı çalındığı n-da. masum. mağdur ve darda kalmışların i mdadına koştuğu gibi Sırpların da feryadrna cevap verme büyüklüğünü yine Osmanlı göster-mişti. Osmanlı'nın mürüwet ve alicenaplığından işte altın bir sayfa:

    Fatih Sultan Mehmed Han. Rumeli'deki fetihleri genişleterek Srrbistan sınırlarına geldiği zaman. iki ateş arasında kalan Orto-doks Sırplar. Katalik Macaristan ile Müslüman Osmanlı arasında tercih yapmak zorunda kalmışlardı. Srrbistan Kralı George Branko-viç. hem Macar Kralı jan Hunyad'a hem de Sultan Fatih'e heyetler gönderdikten sonra; Osmanlı'yı daha müsamahalr bularak kendile-ri ile aynı dine mensup Hıristiyan Macarlara karşıirk Müslüman Osmanlı'yı tercih ve itaat etmişti.

    Çünkü. Macar Kralı'nın "Srrbistan'ın her tarafında Katalik kili-seleri tesis edeceğim; Ortodoks kiliselerini yıkacağım!" sözüne Fa-tih; "Her caminin yanında bir kilise inşa edilecek!" şeklinde karşıirk vermişti. '

    ÜSMANLI'NIN İNKİRAZININ BALKANLARA BEDELİ

    Bu süreç. Fransız ihtilali ile zuhur eden milliyetçilik akrmrnrn bölgeye bomba gibi düşeceği ve Sırplardaki milliyetçilik ruhunu uyandıracağr ana kadar sürecektir. "Panislavizm" politikasıyla. bölgeyi Osmanlı hakimiyetinden çıkarıp siyası nüfOzu altına dahil etmek

  • OSMANLI'YI ARAMAK 25

    isteyen Çarlık Rusya'sının: gayesine kolayca ulaşmak için Sırpları bir koz olarak kullanma isteğinin: Osmanlı'ya karşı isyanlarında on-ları tahrik ve teşvik edici bir rol oynadığı tarihen sabittir.

    Sırpların tutuşturduğu ilk kıvılcım, kısa sürede tüm Balkan Ya-rımadası'nı içine katan bir alev kapanına dönüşecektir. O günden bugüne Balkanları saran ateş, tüm bölgeyi patlamaya hazır bom-ba veya cadı kazanı pozisyonunda tutmuştur.

    Balkanlarda ardı arkası kesilmeyeQ kargaşaların tespit ve teşhisi için 1914 yılında tertiplenen bir konferansta bu gerçek şöyle iti-raf edilmiştir:

    "Osmanlı Devleti. Balkanlarda. milliyetçilik cereyanları açısından büyük bir buzdolabı fonksiyonu görüyordu. Bu soğutma sis-temi bozulunca, problemler bir bir patlak verdi."' .

    "Biz altı değişik milleti bir arada yönetebilmenin sırrını Os-manlı'dan öğrendik!"' diyen eski Yugoslavya Lideri nto dahi bunu uzun süre götüremeyerek Osmanlı'nın yerini dolduramamış ve o mucizevi düzeni tesis etmeyi başaramamı ştır.

    Zaten, Kosova Cumhuriyeti'nin Türkiye Temsilcisi Enver Ta-li'nin ifadesine göre; Osmanlı'nın bölgeden çekilmesiyle Sırplar işbaşı yapmışlar ve ondan sonra da Sırp belasından başlarını bir tür-lü alamamışlardır. '

    O tarihten bu zamana dek giriştikleri menfOr kıyım ve saldırılarla "Sırp" kelimesi. dünya ıstıla h ında kan ve gözyaşı ile özdeş; vahşet. zulüm, soykırım ve soysuzluk ile birlikte anılır hale gelmiştir.

    SIRPLARIN ÜSMANLI KİNİNİN SEMBOLü: KosovA

    Kosova'da cereyan eden hadiselerin, bizim açımızdan tarihi. özel bir anlamının olduğu ise bir hakikattir. Her ne kadar, sınırlarımız dışında kalmasına ve olayların tırmanmas ında bizim direkt bir rolümüz olmamasına rağmen tarihi bağımız sebebiyle. dolayi ı da olsa tarafız ve tarihen kendimizi tecrit etmemize ve bigane ka lma-mıza imkan yoktur.

  • 26 MODERN ZAMANLARDA

    Her şeyden önce, M. Necati Özfatura'nın da temas ettiği gibi, "Kosova Anadolu'nun ileri karakolu ve bir parçasıdır. Kosova'da 1913 öncesinde Prizren Türkçesi konuşulurdu. Çoğu, Bursa ve Konya'dan giden Eviad-ı Fatihan'dır. Osmanlı devrinde 216 sadra-zamın 67'si Arnavut asıllı ve çoğu Kosovalı'dır. Sultan ll. Abdül-hamid Han'ın Yıldız Sarayı'ndaki muhafız alayının ekseriyeti Arna-vut Müslümanlardan oluşturulmuştur."'

    Ayrıca, 1913'te toplanan Londra Konferansı'nda "Arnavut Mese-lesi"ni müzakere eden Avrupalı devletlerin bile, Küçük Arnavutluğu, 'Türkiye'nin Balkanlarda kalan ucu" olarak vasıflarıdırmala rı, aynı ger-çeğin Batılılar tarafından da kabul gördüğün ün açık bir alametidir. •

    Daha da önemlisi, Sırplar Osmanlı'dan aldıkları tarihi, "1389 Kosova Bozgunu"nun ' hazımsızlığı ve intikam hırsı ile hareket ederek bunun öcünü Osmanlı'dan yetim kalan Eviad-ı Fatiharı'dan çıkarmayı amaçlamaktadırlar. Şurası muhakkaktır ki, Osmanlı'dan beridir Kosova'da cereyan eden facianın yegane tayin edici dinami-ği "tarih"tir ve hesabı daha bitirilmemiş olan tarihteki hadiselerin "bedelini ödeme" amilidir.

    Öyle ki, Sırplar, Kosova mağlubiyetini "ciğerlerine saplanmış hançer" olarak tavsil etmişler ve tam altı asırdır bunun intikamıyla yanıp tutuşmuşlardır. Sırplar bu kinlerini, Kosova Meydan Sava-şı'nın yapıldığı Gazi Mestan'a diktikleri tarihi abidenin üzerine ka-zıdıkları şu sloganla kusmuşlardır: "Kosova'ya savaşmaya gitme-yen Sırplara lanet olsun!" •

    Dolayısıyla, Kosova'ya tarihi kökeni olan husus! bir mana yük-lemişler ve dinmeyen kinlerinin "sembolü" haline getirmişlerdir. Kosova'yı hep "milli kimliklerinin beşiği" ve muhakkak ele geçiril-mesi gereken bir "Kudüs" olarak görmüşlerdir.

    Bugün bile Kosova üzerindeki iddialarını: "Kosova'nın Sırpların ilk ana yurdu ve din merkezi" olduğu istikametindeki tarihi teze: daha doğrusu efsanev1 hezeyana dayandırmaktadırlar. '

    Dünyanın en tanınmış Balkan uzmanlarından biri olan ingiliz asıllı Dr. Noel Malcolm; Sırpların uydurma tarih tezleriyle Kosova'ya

  • ÜSMANU'YI ARAMAK 27

    sahip çıkma emellerini. 1998 yılı Nisan'ında Londra'da piyasaya çıkan "Kosova'nın Kısa Tarihi" adlı kitabıyla sorgulamış ve söz konusu faraziyelerini tarihi vesikalara müracaat ederek çürütmüştür.

    Malcolm. Kosova yenilgisine dayanarak burasının her halükar-da Sırplara ait olduğu tezinin kabul edilmesi halinde; her milletin tarihteki herhangi bir yenilgiden hareketle benzeri tezler kuracağını; bunun da dünya haritasının daima köklü değişikliklere uğrarnasını gerektireceğini savunmaktadır.

    Sırpların Kosova üzerindeki tarihi safsatalarını ise belgelere is-tinaden şu şekilde temelsiz bırakmaktadır:

    "Osmanlı'nın bölgeye gelmesinden ewel. Sırpların Ortaçağda kurdukları krallık. bugünkü Kosova'nın kuzeybatısındaki Raşka adıyla bilinen bölgede kurulmuştu. Sırplar Balkaniara 7. yüzyılda geldiler; ancak Kosova'da hakimiyet kurmaya başlamaları 12. yüz-yılın sonları. O tarihe kadar Kosova bölgesinin sahibi Bulgaristan Krallığı ve Bizanslılar. 7. yüzyıldan, Osmanlı'nın Kosova'da haki-miyet kurmaya başladığı 15. yüzyıla kadar geçen sekiz asırda Sırplar Kosova'da sadece 250 yıllık bir hakimiyet kurabilmişlerdir.

    Sırp Ortodoks Patrikhanesi'nin Kosova'da kurulduğu ve bu yö-nüyle Kosova'nın Sırplar açısından kutsal bir bölge olduğu tezi doğru değildir. Sırp Patrikhanesi ilk olarak Kosova'nın dışındaki jiça (Zica) bölgesinde kurulmuş; ancak burada Kuman savaşçılarının saldırısına uğrayarak tahrip edildiği için daha sonra Kosova içine taşınmıştır. Ya-ni Osmanlı öncesine dair Sırp tezlerinin doğru bir tarafı yok." "

    Sırpların Kosova ile ilgili iddialarını. Piriştine Üniversitesi Tarih ve Şarkiyat Profesörü ilyas Reca. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yaptığı araştırmalar neticesinde belgelere dayanarak yala.nlamıştır. Re ca. 15. Yüzyıl Osmanlı Tapu Tahrir Defteri'nde rastladığı (ı 048) nolu belgede geçen bilgilere göre Arnavutların Kosova'da 2. yüz-yıldan beridir yaşadıklarını kesin olarak ispatlamıştır. "

    Tarihi kayıtlar, Sırplardan çok ewel Arnavutların bu bölgeyi vatan edinmiş olduklarını mutlak surette ispatlamaktadır. Zira. Avrupalıların "Aiban" olarak isimlendirdikleri Arnavutlar, Doğu

  • 28 MODERN ZAMANLARDA

    Avrupa ve Balkanların en eski sakinleridirler. Balkanlar. Küçük As-ya ve merkezi Avrupa'da yaşayan Arnavutların eelleri Pelasglar (Pelages). Kafkas dağlarından Avrupa'ya göç etmişlerdir.

    Bazı tarihçiler illiryalıları. Frikyallları ve Epirlileri Plesgların bir boyu olarak kabul etmektedir. Diğer bir grup tarihçiye göre de. Traklarla akraba kavimdirler. M. Ö. 230 yılında Kral Argon. illirya kabilelerini birleştirerek ilk Arnavut devletini kurmuştur.

    M. Ö. 4. asırda. Kral Bradhyi zamanında illirya. güneyde Arta Körfezi. kuzeyde Triesta Körfezi'ne kadar uzanan büyük bir devlet haline gelecektir. Bu devletin en önemli merkezleri. Manastır. Var-dar ve N iş havzasında uzanan Kosova (Dhardhanie) ve illirya'nın en büyük kalesi Üsküp idi. "

    Profesör Şinasi Vardarerman ise 1952 yılında Vardar dergi-sinde (istanbul) çıkan. "Arnavut ve Müslüman Arnavutluk. Türk-lüğün Eseridir" başlıklı yazısında; "Esasen bugünkü Arnavutlar doğrudan doğruya Trako-illiriyen ve Makedonya-Trakya melezi olan Ep irierin torunudurlar. Makedonya, Trakya. Frikya vs. gibi sos-yal topluluklar yerini başka kavimlere bırakmışlardır." " görüşünü dile getirmektedir.

    Arnavutların menşeine dair ileri sürülen bu görüşlere karşılık. sözü edilen kavimlerle "sıfat etimolojisi" bakfmından irtibatlarının olmadığı gibi; "etnik orijinlik" yönünden de hars ve halila münase-betlerinin bulunmadığı tarih! ve ilm! gerçekiere daha muvafık düş

    mektedir. Arnavutların etnik. hars. örf ve kültür ci hellerinden Türk oldukları kuwetle muhtemeldir. "

    SIRP V AHŞETİNİN HEDEFi VE TARiHi HEsAP

    O halde. Kosova ekseninde altı yüz küsur yıldır kinin mütema-diyen kabarması ve koparılan fırtınanın maksadı nedir? Bu sualin cevabını da. yine Dr. Noel Malcolm'un tespitleri ışığında verelim:

  • OSMAN U 'YI ARAMAK 29

    11Sırplar, 19. yüzyılda milli devlet sürecini başlattıklan zaman, küçük Sırbistan Krallığı'nın tahtına geçen Obrenoviç ve Karacor-ceviç aileleri, kendilerinin sıradan bir Sırp ailesi olmadığını; 1389'dan itibaren gelen bir devamlılığın uzantısını teşkil ettikleri-ni söyleyebilmek için bu tür efsanelere ihtiyaç duydular. Ayrıca bu türden tarih tezleri Sırpları bütünleştirici bir unsur olarak düşünüldü ve sonuçta bu mitoloji ortaya çıktı." "

    Kosova hezimetinin öcünü alma düşüncesi. Sırpların Os-manlı'ya karşı ayaklanmaları ve bağımsızlıklarını kazanıp milli devlet haline gelmelerinde başlıca ateşleyici faktör olmasının ya-nında; milli şuur ve dayanışmayı pekiştirmenin ve Kosova üzerin-deki milli ve dini emellerini tahakkuk ettirmenin de en önemli ayağı/aracı durumuna getirilmiştir. Bu yüzden Sırplar kendilerini, tarihi tezler üretmek ve bunlara istinat etmek mecburiyelinde hissetmektedirler. "

    Bosna Savaşı'nda da sık sık Sırp halkı ve liderleri tarafından kin ve nefret dolu sözlerle telaffuz edilen bu gerçek, Kosova olayları dolayısıyla tekrar karşımıza dikilmiştir. "Çağımızın Kazıklı Voyvo-dası", "Modern Neron". "Kızıl Haydut" gibi zarfı mazrufuna uyan lakaplarla maruf Sırp katili (Ortodoks bir papazın oğlu olan) Slo-bodan Miloşeviç. 1 989 yılının 28 Haziran'ında -onların tabiriyle "Vodov Dan" gününde- Kosova Savaşı'nın geçtiği alanda. 600. yıldönümü münasebetiyle (Osmanlı döneminde de Sırp Prensliği. 1889 yılındaki 500. yıl dönümünde, "Barbar Osmanlı" sloganları eşliğinde tantanalı nümayişler tertipiemiş ve payilahtın sert tep-kisine yol açmıştı. ) toplanmış bulunan bir milyon Sırp'a karşı yaptığı konuşmada; "Kosova'da 600 yıl önce Osmanlı karşısında uğradıkları mağlubiyetin "rövanşını" almak için" intikam dürtüsü-nü yeniden uyandırıcı ve bileyici taze bir nefret aşısı daha yaparak Bosna'dan sonra Kosova'yı he

  • 30 MODERN ZAMANLARDA

    değişik mahfillerce ifade edilmesi, Sırplar nezdinde Kosova send-romunun eriştiği kaygı verici boyutu olanca dehşetiyle gözler önüne sermeye yeter ölçüdeydi. "

    Bir diğer Sırp milliyetçisi Vuk Draskoviç de, Miloşeviç'ten aşağı kalmayarak onu teyit ve destekler mahiyette 1989 yılında şunları söylemiştir:

    "Bu bölge milli trajedimizin sembolü haline gelmiştir. 28 Ha-ziran 1389'dan 1912 yılı sonbaharına gelinceye kadar Sırp kızları. kaybedilen hürriyetin yas işareti olmak üzere hep siyah başörtüleri takmışlardır." "

    Sırpların en ünlü edebiyatçılarından birisi olan Njegoş ise. 19. yüzyılda yazdığı "Gorski Vijenac" (Dağların Tacı) adlı destan da. Mi-loş Obiliç'in torunlarına asırlar öncesinden şöyle seslenmişti:

    Porçalayın bütün minareleri ve cômi/eri ...

    Size sesleniyorum ey Mi/oş Obiliç'in nesli

    Taşıdığımız bu güçlü silahlar ve kana bulanmış i nancımız ile iyi olan kazanacaktır.

    Çünkü Ramazan ve Noel asla bir arada yaşayamaz. '"

    1999'da Kosova'da, Nato harekatının başladığı ilk saatlerden itibaren. Belgrat'taki televizyon kanallarından birisinin yayın akışını derhal keserek "Kosova Savaşı" adlı Sırp kahramanlık filmini gös-terime koyması ve müteakiben de bir Sırp sempatizam olan ingi-liz Yazar Rebecca West'in 1930'1arda yazdığı "Black Lam b and Gray Falcon" (Kara Kuzu ve Gri Şahin) başlıklı seyahatnamesinde geçen şu Sırp şiirini tekrar tekrar yayınlaması. söz konusu "tarihi histe-ri"nin. son gelişmelerde bile geçerli olduğunu mutlak surette orta-ya koymuştu:

    Her kim Sırp ise ve Sırp olarak doğmuşsa

    Ve. her kim Kosova Ovası'na gelmez ve Türklere karşı savaşınaziarsa

    Ne erkek ne kız zürriyeti olmasın

    Tohumu yok olsun! "

  • OSMANLI 'ri ARAMAK 31

    Görüldüğü üzere Sırpların gayesi; Kosova'ya yük/enme/erinin esas arnillerinden olan "tarihi hesabı" Osmanlı'nın bölgedeki varisi ve yetimlerinden birisi olarak gördükleri Kosova/ı Arnavut/ara ödetmektir. "

    Kosova başbakanlarından Prof. B uyar Bukoşi'nin; "Unutmama-lısınız ki, biz Osmanlı'nın Kosova'daki temsilcisi olduğumuz için Sırplar bize bu muameleyi reva görüyorlar." sözleri bu fıkrin ispa-tından ibarettir. "

    Kosova islam Birliği Başkanı Recep Boya'nın, Sırpların kendile-rini Osmanlı'nın devamı olarak gördükleri için etnik temizliğe tabi tuttuk/anna dikkati çeken şu sözleri de. aynı acı gerçeğe parmak basmaktadır: "Sırplar Boşnaklara saldırırken. 'Siz Osmanlı'nın deva-mısınız. Türk'sünüz' diye öldürüyor/ardı." Bizi de Müslüman ve Türk olarak görüyorlar.""

    Anlaşılan o ki. Sırpların nihai hedefi; bütün bölgeyi ateşe ver-mek pahasına Kosova'yı Sırp/aştırmak ve burada Sırp'tan başka ırka hayat hakkı tanımamaktır. Metotları ise her zaman yaptıkları gi-bi "etnik soykın m"; daha Sırpçası "temizlik"tir. Bu cümleden alarak, Arnavut aydınlar nazarında Kosova. "Arnavut/arın Filistin'i" pozis-yonuna düşmüş vaziyettedir. "

    Kosova'da, Sırpların Bosna'dan sonra ikinci soykırım operas-yonu hazırlığı içinde bulundukları tehlikesine Arnavut yazar i smail Kadare, Fransız L'Evenement dergisine Mart ı 998'de verdiği müla-katta şu şekilde işaret etmiştir:

    "Aşırı ırkçı Sırplar. Kosova Arnavutları'nın çocuklar da dahil ol-mak üzere. hepsinin kökünü kazımak gerektiğini düşünüyor ve bu niyetlerini hiç gizlemiyorlar. Onlar bunu bağıra çağıra ilan etmek-ten utanç bile duymuyor/ar. Niçin duysunlar ki? Onlar şimdiye ka-dar ne bir kovuşturmaya uğradılar ne de mahkum edildiler. O yüz-den böyle davranmaya adeta teşvik edilmiş gibi ler." "

    Bütün bunlar. Sırp Bilimler ve Sanatlar Akademisi tarafından daha 1844'te hazırlanan ve 1986 yılında yeniden gözden geçiri-len "etnik temizlik/soykırım programı"nın halen cari olduğunu ve

  • 32 MODERN ZAMANlARDA

    Sırpların Balkanları kana bularnaya da mal olsa; zulüm ve katliam-lardan geri adım almayacaklarını sarahaten ortaya koymaktadır. Çünkü bu program. Balkan Yarımadası'ndaki Müslümanlara ancak Hıristiyan olmak şartıyla hayat hakkı tanınacağını; aksi takdirde göçe zorlamak ve öldürmek de dahil her türlü şiddet ve baskının mübah düştüğünü nihai anlamda salık vermektedir.

    Bu. Müslümanları imha stratejisini Sırplar. bütün miting ve gösterilerde söyledikleri milli marşlarındaki şu sözlerle Kosovaiıiara her fırsatta hatırlatmaktadırlar:

    Od jadrana do ira na

    Neçe biti Müslimana ...

    (Adriyatik'ten iran'a kadar Müslüman kalmayacaktır.) "

    Mehmed Akirin. dün-bugün çizgisinde cereyan eden trajediyi yansıtan hazin ta biriyle. "Kanlı Ova" " Kosova'da yaşananların ta-rihi arka planı ile ilgili buraya kadar ele aldığımız hususların da ötesinde; meseleni n esasında yatan en can alıcı nokta aslında. Ko-sova'nın "Haç ile Hilal"in en önemli buluşma ve çatışma merkezi konumuna gelmiş olmasıdır.

    Daha dün Rusya, Ukrayna. Bulgaristan ve Yunanistan'dan binlerce Ortodoks genç. aynen tarihi Haçlı Seleri'nde olduğu gibi. yine Ortodoks papazlarının ve kilisenin tahrik ve teşvikleriyle "gü-nahlarından arınmak için" Sırbistan'a giderek; onlara göre her biri "akıncı torun u" olan Boşnakların varlığına son vermek hırsıyla. pek çok Müslümanın canına. ırzına, mukaddesalına ve mülküne teca-vüz etmişlerdi. Aynı "Haçlı ruhu". Kosova'da hortlamış vaziyette yine iş başındaydı. "

  • OSMANU'Yi ARilMAK

    BALKANLAR VE ÜSMANLI

    YENİ DÜNYA DüZENi'NiN

    KosovA'DA İFLASI

    33

    Kosova Bölgesi'nde patlak veren son olaylar bir kez daha gös-terdi ki. tüm dünyasathında olduğu gibi Balkanlarda da düzen ve istikrarı sağlama adına "Yeni Dünya Düzeni" iflas etmiştir. 'Tarihin sonu" ve "Medeniyetler çatışması" gibi komplo teorileri ve sahte kıyamet senaryoları üreten bir sistemin, global barışı temin etmek bir tarafa; mahalli kargaşa ve çatışmaları kızışıırma ve alevlendir-mede körükleyici bir misyon üstlenmekten başka bir işe yaramadığı artık gün gibi aşikardır.

    Bu manada, Batı Medeniyeti'nin evrensel barışı tesis etme is-tidadından mahrum olduğu; bunalımlar üretmeye daha teşne özellikler taşıdığı, Sovy~tlerde komünist rejimin çökmesinden bu yana dünya ölçeğinde cereyan eden hadiselerle yeniden tescilien-miş ve perçinlenmiştir. Oysa, dünya jandarmalığına soyunan ABD ve Avrupalı süper devletlerle, güdümleiindeki piyon/taşeron dev-letçiklerin silah zoru ve terörize yöntemlerle bile beceremedikleri-ni Osmanlı. kılıç zoru ve kaba kuwete fazla tevessül etmeden. bölgede asırlar boyunca ayakta kalmakla gerçekleştirmeyi başarmıştı. Zira. Osmanlı'nın mucizevi düzeninin temelinde, kaynağını islam'ın cihanşümul hoşgörü ve adaletinden alan. karşılıklı güven ve gönül rızasına dayanan, gerçek insan haklarının müesse s oldu-ğu adil yönetim ve lahuti sistem yatmaktaydı.

    Bu bağlamda, "barışın sonu" demek olan Osmanlı hakimiye-tinin bittiğinden beri, adeta "pandoranın kutusu açılmışçasına"

  • 34 MODERN ZAMANLARDA

    felaketierin sağanak sağanak yağmasıyla bir daha barış ve huzur yüzü görmeyen. karmaşa ve çalkanlıların hiçbir zaman d urulmadığı Balkanların. Osmanlı zamanında !attığı ve alıştığı barış ve isJcik-rara hasret bir vaziyete düştüğü gerçeğine. sud ur eden hadiselerin bağrında saklı mesaj ve izdüşümler açıkça şahitlik etmektedir.

    Haliyle bu bölümde. sözünü edegeldiğimiz meselenin tarihi çerçevesiyle ilgili derlediğimiz birtakım hakikatlerin; daha çok ni-rengi noktalarını nazara vererek, yorumu size ait bir terkip ve sen-teze ulaşmaya gayret edeceğiz. Malumu ila m kabilinden de olsa. "hafıza-i beşer nisyanla maluldür" kaziyesine ilticaen. aktaracağımız bilgilerin günümüzdeki olayların dilini çözme ve anlamada ko-laylık sağlayıcı tarihi bir perspektif açacağı kanaatini taşımaktayız.

    SAADET VE HUZURUN YEGANE

    ADREsi Dünyanın; etnik ve dini mozayiğin çeşitliliği ve karmaşıklığı

    bakımından yelpazesi en geniş; idaresi de o nispette en güç böl-gelerinden birisi olan Balkan Yarımadası'ndaki Osmanlı varlığı, hiç fasılasız 5 asrı aşkın bir süre devam etmiştir. Osmanlı'nın bu vas-fıyla. Balkan tarihinde emsalsiz bir mevkiye eriştiği, hükümran ol-duğu yılları gösteren şu tablodan da bellidir: Sırbistan: 419. Yuna-nistan: 453, Bulgaristan: 485, Arnavutluk: 433. Bosna: 415. Ma-kedonya: 519, Romanya: 340. Macaristan: 165.

    Siyasi nüfuz mücadeleleri. mezhep çatışmaları. saltanat kav-gaları. ağır vergi yükü ve angarya işlerden fevkalade daralan Balkan milletleri huzur. emniyet ve sükOna gayet hararetle susamışi ardı. Aradıkları refah ve saadete kavuşabilmek özlemiyle, bir kurtarıcı el ve adil düzen beklentisi içerisinde iken. (islamiyet'in ananevi müsa-maha anlayışından/uygulamasından kaynaklanan) engin hoşgörüsü. (ilber Ortaylı, "hoşgörü" ifadesini kabul etmez: 'Toleransın karşılığı suret-i katiyede hoşgörü değildir; bir yakıştırmada olsa ancak tesamuh denilebilir.") insanca muamelesi. din ve vicdan hürriyeti,

  • 0SMANLI'rl ARAMAK 35

    can, mal ve ırz güvenliği tanıyan yönetim şekliyle {istimalet poli-tikasi: Gönül alma.) istediklerinin ve umduklannm fevkinde haklar vaat eden Osmanli'yi tercih etmişler ve çoğunlukla da kendi davet-leri ve gönül nialan neticesinde itaat etmişlerdir.

    O kadar ki. Osmanli'mn meydana getirdiği kuşatlCI tolerans ve "din kalkan ı" sayesinde Balkan milletleri. Macarlar ve Venediklilerin "Katolik olma mahkumiyetinden" kurtulmuş; müntesibi bulundukla-n Ortodoks mezhebini yaşatma imkamm elde etmişlerdir. Osmanli-Iarm, koyu Ortodoks olan Balkan halk1 üzerindeki Katalik bask1sım önlemesi ve Ortodoks kilisesine karş1 gösterdiği müsamaha. Türk idaresinin bir kurtanel olarak karşilanmasma sebep olmuş; "Orto-doks mezhebi Balkanlardaki varliğm1 Türklere borçlu" hale gelmişti.

    Öyle ki. Macar Tarihçi Sandar Takats (1860-1932). sadece Ortodoksluk değil; Protestanliğin da varliğm1 Osmanlı'ya borçlu olduğunu. "Macaristan-Türk Aleminden Çizgiler" adli eserinde şöyle savunmaktadir: "Hiristiyan Almanya imparatorluğu'nda mezhep harplerinde kan gövdeyi götürürken Müslüman Türk ida-resinde bütün diniere sayg1 vardi ve mezhepler yan yana yaşayabiliyorlardı. Ortodokslar gibi Protestanlar da Osmanli'ya çok şey borçludurlar. Çünkü Protestan mezhebinin kurucusu Martin Lut-her, Katalik zulmü karş1smda Kanuni Sultan Süleyman'a mektup göndermiş ve şunlan yazm1ştır: "Putperest Katoliklere. Papa de-nilen ve Hz. isa'yı tan n yapan dinsizlere ve onla n destekleyen Al-man imparatoru Şarlken'e haddini bildiriniz ve bize yardimlarımzı sürdürünüz ... 11

    Devlet-i Ali Osman. bir şemsiye gibi hükümranliğma aldığı ce-maat ve kavimleri ortak bir meşruiyet temelinde; "Osmanlı Ban-şı"nda (istanbul'un fethi ve ll. Mehmed'in idaresi ile bu barış sağlam temellere dayandınlmıştı) buluştururken. "Millet Sistemi" çerçevesinde her birinin kendi kimliğini. inanem ı ve varolma hak-kım elinden almıyor; hatta buna saygı duyulmasmı diğer kavimler-den istiyor ve on lan buna zorluyordu.

    Millet sistemi hakkmda i Iber Ortaylı şu açıklamayı yapmakta-dır: "Millet sistemi bir kampartıman sistemidir ve insanlar kendi

  • 36 MODERN ZAMANIARDA

    dini kompartımanının üyesi olarak en alttan üst çizgiye yükselme imkanına sahiptir ve bunun için mücadele ederler. Milletierin ida-ri teşkilatı onların merkezle antlaşma. müzakere ve istimalet sis-teminde olduğu gibi bir tür akitle dini hürriyet. kültürel muhtari-yet ve idari iş birliği statüsünü vermesidir."

    Osmanlı sisteminin. mevcut yapıyı zorlamadan, ona saygı du-yarak ve sürekli toplumsal nabzı tutarak yürüdüğü bariz biçimde göze çarpmaktadır. Lowry'ye göre. Osmanlı varlığı, yöneticileriyle pek az ortak tarafı olan bir halkı kazanabilmek için daha önce var olan yapının üzerine "ince bir tabaka" halinde serilmekle sağlanıyordu. Osmanlı idaresinin uzun ömrünün sırrı: kaskatı değil. esnek durmasını bilmiş olmasında yatmaktadır. Osmanlı muhay-yilesi, kendisini yeryüzünde mazlumların sığındığı "son kale" ola-rak görüyordu. Osmanlı, azgın dalgaların. yani emperyalist saldırıların surlarını dövdüğü "mazlumların koruyucusu" yalçın bir kale gibiydi. Dahası. Osmanlı "devlet-i ebed müddet" sloganını hiç terk etmemek üzere benimsediğinden ötürü; Bab-ı Ali ketebesinden sokaktaki cahil adama kadar hiç kimse o cemiyetin varlığı ve işlevinin kalkacağına inanmamış görünüyordu. "

    Tarihçileri bile hayrete sürüklelecek ve şaşkınlığa sevk edecek ölçüde. Rumeli ve Balkanlarda. çok kısa sürede bu denli geniş bir coğrafyaya Osmanlı'nın, mucizevi bir hızla yayılarak hakimiyet sınırlarını genişletmesi ve fetihlerini kalıcı hale getirmesi; zannedil-diğinin aksine kılıç ve kalkanla değil yukarıda izah ettiğimiz şekilde insanlık. hukuk ve adalete dayanmak sayesinde mümkün ol-muştur. Osmanlı'nın fetih anlayışı içerisinde tedricilik (safha saf-ha. sindire sindire) ve temkinli hareket etme esası vardır: ani bir zapt-u rabt mevzu bahis değildir.

    Osmanlı fetihlerini; sadece yetenekli kumandanlara. askeri kahramanlıklara:· birtakım tesadüfiere ve nihayet salt askeri işgal/istila hareketlerine bağlamak sıhhatli bir değerlendirme olarak kabul edilemez. Bundan sonra· onların nezdinde Osmanlı idaresi. huzur ve istikrarın özdeşive yegane adresi haline gelecektir. "

    Söğüt'te. 400 çadırlık küçük bir beylikten cihan devleti seviyesine erişen Osmanlı Devleti'nin kuruluşu ve amudi bir yükselişle doğu-batı

  • OSMANLI'YI ARilMAK 37

    istikametinde bir anda büyümesi karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Batılı tarihçi Fernard Grenard bunu şu ifadelerle dile getirmiştir:

    "Bu yeni imparatorluğun kuruluşu. insanlık tarihinin en büyük ve en şaşılacak vakalarından biridir. Onların kaderlerindeki en bü-yük fevkaladelik başlangıçları oldu; böylesine büyük bir netice için pek küçük olarak işe başladılar. Ama bir defa iktidarı yayılıp sağlamlaştıktan sonra. girdabın içinde tek sabit nokta oldular. Onlar yarımadada rüzgarın tesiriyle oradan oraya dalgalanan muhtelif unsurları etrafiarında toplayan bir cazibe çekirdeğiydiler." "

    Devlet-i Ali. kısa zamanda çeşitli din, ırk. dil ve mezhebe mensup sayısız milleti şemsiyesi altında toplayıp Osmanlı pota-sında meczederek "çok din li ve çok milleti i bir dünya devleti" hali-ne gelmişti. En küçük beldesinden payitahtına kadar cami. kilise ve havra yan yanaydı. Sultan ll. Mahmud, bunu şu veciz ifadeyle ade-ta bayraklaştırmıştı: ''Tebaamdan Müslümanları camide, Hıristiyanları ki lisede, M useviieri de havrada görmek isterim."

    Osmanlı'yı, bu nev-i şahsına münhasır vasfından dolayı ilber Ortayi ı. "Müslüman Üçüncü Roma" olarak tavsil etmektedir: "Os-manlı imparatorluğu, tarihteki üçüncü ve "Müslüman Roma"dır. .. Ortadoğu-Akdeniz imparatorlukları içinde klasik Roma'ya en çok benzeyenidir ve orijinal. son derece renkli bir cemiyettir ... Ama bu yapıya rağmen ideolojisi islam'dı ve islam için savaşıyordu ... Os-manlı devlet idaresi. herkesin din\ veeibesini yerine getirmesi ve hayatını yaşaması için asayiş kuvveti rolünü üstleniyordu.

    Osmanlı'yı ayakta tutan temel unsurlardan biri de Osmanlı idarecilerinin kendilerini, ümmetin işlerini yapmak için Allah-ü Teala'nın onların başına koyduğu bir hizmetçi olarak bilmeleridir. Yavuz Sultan Selim'in ifadesiyle; "Reaya devletin efendisidir." Bu bapla ilgili Piri Paşa. mesela Yavuz Sultan Selim'den şöyle söz et-miştir: "Kendilerini padişah bilmezlerdi. Hak Teala'nın kemine-kemter bendesi ve yeryüzünde i badının mutimmatını kayurmağa koymuş edna bir efkendesiyem deyO buyururlardı. .. "

    Devlet, kendi himayesine girmiş lımnilerin her türlü hak ve hukukunu garanti altına almıştı. Yıldırım Beyazıd, Semendere

  • 38 MODERN ZAMANLARDA

    kadısına gönderdiği bir adaletnamede, halkın kendisine Allah'ın bir emaneti (Vediatullah) olduğunu belirttikten sonra, kanuna ve tah-rir defterine aykırı olarak sancak beylerinin ve diğer görevlilerin on-lardan fazla bir şey almalarını zulüm saymış ve bunu şiddetle ya-saklamıştı. Ayrıca, bu emri yerine getirmede ihmali ve kusuru gö-rülen leri n derhal cezalandırılmalarını emretmişti. Çünkü Osmanlı, -Halil inalcık'ın da belirttiği gibi- her fethettiği toprağı hakiki ma-nada bir "Osmanlı MemleketiNatanı" olarak telakki ediyordu. 34

    Diğer yandan, Osmanlıların takip ettikleri adil vergi sistemi, Türk idaresinin geniş halk kitleleri ve köylü sınıfı tarafından benim-senmesinde başlıca rolü oynamıştı. Heath W. Lowry, bunu şöyle belirtir: "Osmanlıların büyüklüğünü şuradan da anlıyoruz: Her şeye açık, yeni fikirlere açık ve insanlara açık. Osmanlıları 600 sene ayakta tutan şey, vergi sistemi ile adalettir." 35

    Avusturyalı Türkolog Anton Cornelens Schaendinger, Osman-lı'nın hızlı gelişimini ve fethettiği yerlerdeki kalıcı hakimiyetini, öz-gürlükçü, kuşatıcı ve insanı anlayış ve muamelesine bağlar ve bu konuda şu isabetli ve bir o kadar da manidar tahlilleri serdeder:

    "iskender, Batı'dan Doğu'ya ve Hind'e kadar yayıldı. Darh Do-ğu'dan Batı'ya uzandı. Cengiz Han, Avrupa ortalarına kadar at koşturdu. Lakin hiçbirisi Osmanlı Türkleri gibi diğer insanların kül-tür ve din özgürlüğüne saygı göstermedi ler. Osmanlılar h arikulade bir nizarn ve düzende asırlarca kendilerinden olmayan insanlarla barış içinde yaşadılar. Onun içindir ki, Avrupa'da dört asır boyun-ca kalabildiler." "

    Kuruluş dönemiyle ilgili geliştirdiği tezleriyle tanınan ünlü in-giliz Tarihçi Gibbons da, Osmanlı'nın hakkını tarihin tanıklığı ışığında şu ifadelerle teslim etmektedir:

    "Osmanlılar'ın hoşgörüsü ister siyaset, ister halis insanlık, ister-se başka bir şey olsun: şu bir gerçektir ki, Türkler yeni zaman içinde milliyetlerini tesis ederken, din hürriyeti umdelerini temel taşı olarak koymuş bir millettir. Sürekli Yahudi ve Hıristiyan tazyiklerine muka-bil, Türklerin Balkaniara girmesinden sonra, yerli gayrimüslimlerle ye-ni gelen Müslümanlar yüzyıllarca ahenk içinde yaşamışlardır.""

  • OSMANLI'YI ARAMAK 39

    Gibbons'u destekleyici manada, Alman Türkolog F. Giese, ı 9 ı 4 yılında "Die Velt Des Islam" dergisine yazdığı ''Türkiye'deki Dini Mü-samaha" başlıklı makalesinde şunu dile getirmiştir: ''Tolerans mef~ hum u. Hıristiyan memleketlerinde ı 6. yüzyıldaki reformlardan sonra ortaya çıktı, son iki asırda hayli yerleşerek. bilhassa ı 848'den sonra herkesçe kabul edildi ... Gerçek şudur ki. batıda kilise başka inançtakilere karşı oldukça katı ve müsamahasız davranırken Müs-lümanlar. kendi ülkelerindeki gayrimüslimlere tam bir tolerans gös-teriyorlardı... islam hukukunun gayrimüslimlere karşı bu müsama-halı tutumu, Türkler tarafından da tarih boyunca uygulanmıştır. Hatta. Osmanlı Devleti'nde zaman zaman gayrimüslimlerin şartları. Müslümanlarınkinden bile daha iyi olmuştur." "

    Fransız Tarihçi Fernard Grenard. aynı hususta fikirlerini şöyle ifade etmektedir: "Osmanlı idaresinin. fethedilen memleketler için son derece liberal olduğunu kaydetmeden geçmemelidir. Bu mem-leketler ahalisini Türkler. dillerinde. dinlerinde hatta bazen iç dü-zenlerinin büyük bir kısmında tamamen serbest bırakıyorlardı. .. Türk hakimiyetinden yerli Hıristiyanlar bu bakımdan da memnun-dular ki. vaktiyle. Türkler gelmeden önce, ülkeleri devamlı asayişsizlik ve tahribat içindeydi. Şimdi ise sükOn hüküm sürüyordu ... Vi-yana bozgunundan sonra Venedik, geçici olarak Sakız'ı ve Mora'yı işgal etti. O kadar zulüm yaptılar ki. Sakız ve sonra Mora'ya Türk-ler dönünce yerli Rumlar. onları büyük sevinçle karşıladılar.""

    Raphaela Lewis de, Osmanlı'nın uzun ömre sahip olmasının ve uzun vadeli bir hükümranlık sağlamasının sırrını şu üç temel sacayağına dayandırır: "Osmanlı Devleti'nin sırrı, mükemmel yetiştirilm iş bir mülki idareyi, islam'ın kutsal kanuniarına dayandığı için bütün Müslümanların saygısını kazanacak bir adli sistemi ve yırtıcı olduğu kadar sadık ve disiplinli bir orduyu birleştirmesindediL Devlet, kuwetine rağmen karşı koyması tehlikeli. hatta imkansız olan eski ve yerleşmiş mahalli geleneklerle karşı karşıya geldiği va-kit çatışmamayı çok iyi biliyordu.

    Osmanlılar. fethettikleri ülkelerdeki Hıristiyan halkı kendi ha-line bırakacak kadar insani ve hayal gücü zengin bir idare tarzı

  • 40 MODERN ZAMANIARDA

    güdüyorlardı. Gerçekten_ de. birçok bölgede halkın büyük bir kısmı. kendilerini idare eden Osmanlılardan ırk ve din bakımından çok değişik oldukları halde, baş kaldırma ve ayaklanmalar çok nadir oluyordu. Savaş zamanı. devletin asayiş i korumakla görevlendirdi-ği kuwetler de tebaanın başında sadece birkaç idareci bırakarak cepheye gittikleri zaman bile bu gibi hadiseler olmuyordu. Mahal-11 şartların çerçevesi içinde bazı kavimleri n isyankarlığı hariç. yıllar boyu itaat ve her türlü değişikliğe karşı koyma geleneğine bağlı olarak yaşamışlardı."'"

    ingiltere'nin istanbul Büyükelçiliği'nde ateşe olarak çalışan politikacı, yazar ve seyyah Aubrey Herbert. 1900'lü yılların istan-bul'unda bile özgür atmosferin hala canlılığını koruduğu nu şu tak-dirkar ifadelerle dile getirmiştir:

    "Türkleri ve hükümetlerini acımasızca tenkit eden bütün ingi-lizler. istanbul'da ve Anadolu'da rahatsız edilmeden hayatlarını sürdürdüler. Belki ingiltere hariç, Avrupa'nın hiçbir ülkesinde. eleştirilere bu kadar müsamaha edilmez. irlanda'da. düşmanlığından şüphe dahi edilen kişiyi öldürüp parçalarlar. Fransa. italya ve Al-manya bütün muhaliflerini sınır dışı eder. Lakin bugüne kadar. ömür boyu Türkiye aleyhinde bulunmuş olanlar bile Türkiye'de sü-kunet içinde yaşar ve saygı görerek ölürler.""

    Tunus! u Pro[ Dr. Abdülcelil Temimi ise bugün Osmanlı'nın tabii sınırları içerisinde mevcudiyetini sürdüren otuzu aşkın ülkenin. pat-lamaya hazır bomba olmaktan bir türlü kurtulamaması meyanında. Osmanlı'nın buralarda asırlar süren boyunduruğun altına nasıl im-za attığının sırrını; büyük bir hoşgörü harmanisi içerisinde. halen tartışması yapılan demokrasi, özgürlük, adil yönetim gibi modern merhumları doruk seviyede tatbik etme maharetine bağlamaktadır.

    Temimi. Osmanlı'nın dışında. yeryüzünde gelmiş hiçbir impa-ratorluğun, bu mikyasta büyüklüğe sahip devletleri yönetmeye muvaffak olamadığı tarihi gerçeğine de ayrıca dikkatleri çekerek. Devlet-i Ali'nin farkını temyiz etmektedir."

    Osmanlı Tarihi üzerine yaptığı derin tetkikler neticesinde tesis ettiği düzen ve medeniyete hayran kalan ve Sultan Abdülhamid'in

  • OSMANlı'YI ARAMAK 41

    hayatını konu alan "Le Dernier Sultan" (Son Sultan) adlı eseri mü-nasebetiyle. "Poit de Vue" dergisine verdiği mülakatta. Yunanlı ya-zar Michel de Grece; Osmanlı'nın bölgesel bazda yeri do/d urulmaz bir muvazene unsuru ve emniyet sübabı vazifesi gördüğüne şu çarpıcı yaklaşımıyla parmak basmaktadır:

    "Osmanlı Devleti'nin yıkı/masından çok üzüntü duyuyorum. Çünkü, Osmanlı Devleti dünya dengesini ayakta tutan bir güç ol-muştu ve sevi/sin ya da sevilmesin, Osmanlı'nın çöküşünden iti-baren Balkanlar ve Ortadoğu'daki çalkantılar durmak bilmiyor." 43

    Dünyaya nizarn verip hükmetme cüret ve iddiasındaki süper devlet ABD'ni n; Bosna-Hersek olaylarıyla birlikte Balkanlarda terör estirerek kan kusturan. azmanlaştırdıkları Sırp canileriyle bile dün-ya barışı için (!) baş etme ve hizaya getirme irade ve kudretinden yoksun düşmesi karşısında; bölgede Osmanlı'yı yakalamaktan ve geride bıraktığı boşluğu kapatmaktan ne kadar uzak olduğunu, · dönemin Dışişleri Bakanı'nın ağzından aktardığı şaşkınlık ve hay-ranlık yüklü itirafı; Türkiye'nin eski Dışişleri Bakanları'ndan Hikmet Çetin şu şekilde anlatmaktadır:

    "1992 yılında Bosna-Hersek konusunda bir toplantı yapılıyordu. Türkiye'de çağrıldı. Miloşeviç, Karadziç hepsi oturuyorlardı. Benim yanımda Amerika Dışişleri Bakanı oturuyordu. Yugoslav-ya'da yedi yıl büyük elçilik yapmış. Bana dönerek: 'Siz bu felaket yerlerde 500 yıl nasıl kaldınız?' dedi." 44

    " ADiL y ÖNETİMİN ALAMET-İ PARiKALARI

    Osmanlı'nın fetih siyaseti. salt toprak kazanma. ülkeler ele ge-çirme. insanları hegemonyası altında tutma; kısacası kuru cihan-girlik davası değildi; bilakis hakiki manada medeniyet taşıyıcılığı yaparak insanların gönüllerine taht kurmaya medar olacak geniş imar ve i skan faaliyetlerinde bulunma esasına dayanıyordu.

  • 42 MODERN ZAMANlARDA

    Tüm zamanlarda kendisini. müstemleke heveslerinden külli-yen müberra tutarak, samimi bir niyetle ve hiçbir karşılık bekleme-den; aldığı vergiden kat kat fazlasını sarf ederek hizmet götürme-yi ille-i gaye edindiğinin en sadık şahidi tarihtir.

    Bununla ilgili, tarih dağarcığımızdan seçtiğimiz birkaç misali serrişte ederek konuyu biraz daha açalım.

    Osman Gazi, Rum komşularının çoğuyla iyi münasebetler kurmuş ve bunun sonunda birçoğunu kendi tarafına çekmişti. Or-han Gazi de, Bursa'nın fethinde Rumiara şehri niçin teslim ettikle-rini sorduğunda şu cevabı almıştı: "Sizin devletinizin günden gü-ne yükseldiğini ve bizim devrimizin geçtiğini anladık. Babanızın idaresine geçen köylülerin memnun kalıp bir daha aramadıklarını gördük ve biz de bu rahatlığa heves ettik."

    Göynük ve Yenice tarafları fethedilip, Orhan Gazi'nin oğlu Sü-leyman Paşa yöre Hıristiyanlarına çok adaletli davrandığında ise. yerli ahali ona şöyle şükranlarını sunmuştu: "Ne olaydı bunlar (Osmanlılar) bize daha önce bey olaydı!" 45

    Orhan Gazi'nin yukarıda belirttiğimiz tutumu hakkında De la Croix şu tahlili yapmaktadır: "Orhan Gazi'nin iznik fethinde şehir halkına gösterdiği müsamaha ve hepsine yaptığı güzel muamele on-ları çok memnun ettiğinden göç etmedikleri gibi, Türklerin himaye-sinde kalarak bahtiyar bir hayat geçirmeye karar vermişlerdi. Orhan Gazi, iyi muamele ve merhametten elde edilecek neticeleri bilmek şuuruna sahip olduğundan iznik'te gösterdiği merhamet ve insanlık daha sonraları pek çok muvaffakiyetlerine sebep olmuş ve her tara-fa yayılan şöhreti iledir ki, fütuhatına geniş bir yol açmıştır.""

    IV Şarl'ın Yakın Doğu'ya gönderdiği temsilcisi Sertran'dan de la Broqiere ise. 1433'te ll. Murad'ı Edirne'de bizzat görmüş ve adaletine olan hayranlığını şöyle dile getirmişti: "Eğer o istese bütün Yakın Do-ğu Hıristiyanlık alemini ortadan kaldırır." Tarafsızlığını açıkça belli eden Bizans tarihçisi Du kas bile ll. Murad'ı övmekten kendini alama-mıştı: "Düşmanına karşı babasından daha yumuşak davranırdı. Allah bilir ki. Murad halka karşı daima iyilikte bulunurdu. Bu iyiliğini yalnız kendi ırkından ve dininden olanlara değil Hıristiyanlara da gösterir''"

  • ÜSMANL(Y/ ARAMAK 43

    Öte taraftan. gayrimüslimlerden alınan vergiler, h~kimiyet müddetince daima. kamu hizmetlerini mı etmek, güvenliklerini sağlamak için kullamimi ştır. Hizmetleri görülmez, güvenlikleri sağ- · lanamazsa, toplanan vergiler iade edilirdi. Nitekim. 1402 Ankara Savaşı'ndan sonra, Selanik elden çıkınca, orada ikamet eden gayri müslimlere, o yıl için toplanan vergiler geri verilmiştir. "

    Osmanlı'yı hiçbir tebaası m üstevli olarak kabul etmemiş; Os-manlı da. hiçbir ülkeye sömürgeci gözüyle bakma mıştır. Bu nokta-da. dünyayı sömürge dilimlerine ayırmış müstemleke şampiyonlarının. insanlık dışı kabahat ve ayıplarını kamulle etmek psikozuyla Osmanlı'ya, "emperyalist yaftasını" yapıştırmaya kalkışmalaw ta-mamen sırıtmaktadır.

    Tarihin bağrında en mutena yerleri kaplamış, bizim adımıza if-tihar tablosu teşkil eden sayısız misallerden. deryada katre olabi-lecek birkaç çarpıcı olanını daha takdim edelim:

    Bir Sırp ilim adamı, Osmanlı'nın Sırbistan'dan aldığı vergiyi ve orada yaptığı yatırımın envanterini çıkardığında; Sırbistan'ın öde-diği vergiden çok daha fazla genel bütçeden pay aldığını tespit et-miştir. Amerikalı Tarihçi W McGowan da. yaptığı araştırmalar so-nucunda; Osmanlı idaresindeki Sırbistan'da nüfus başına düşen gıda mahsulünün. Avrupalı devletlerin sömürgelerindeki köylüle-rin elinde kalan gıda mahsulünden çok daha fazla olduğunu orta-ya çıkarmıştır. Hiç böyle olmasaydı. Sırp dilinde "devlet zamanı" di-ye bir kavram yerleşir miydi? Bugün bile ihtiyarlar. "devlet zama m" deyimiyle Osmanlı'yı kastetmektedirler. 49

    Macaristan ilimler Akademisi üyesi olan Tarihçi Kaldy-Nagy ta-rafından ortaya çıkarılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre. Osmanlı Devleti, Macaristan'a hakim olduğu devirlerde. 1558-1 560 yılları arasında halktan topladığı 6 milyon akçe vergiye mu-kabil; aym dönemde. 23 milyon akçe tutarında yatırım yapmıştır. "

    Fethettiği toprakları iskan politikası gereğince imar eden Os-manlı. buraları vakıf müesseseleriyle donatmaktan kaçınma mıştır. işte Osmanlı'nın, Balkan Yarımadası'na. deyim yerindeyse "çil çil

  • 44 MODERN ZAMANLARDA

    serptiği" vakıf eserlerinin ülke bazındaki akıl la ra seza adetleri: Yu-

    goslavya: 6616. Yunanistan: 3771. Bulgaristan: 3339. Arnavut-

    luk: 1 O 15, Macaristan: 724. Romanya: 234.

    Fransız Yazar j. Michelet ise. şu tarihi kaydı düşerek. ele aldığımız meseleye katkıda bulunmaktadır: "ı 526'da (Mohaç'a giden)

    200 bin kişi. ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve tek bir ot kopar-

    madan, yaya olarak imparatorluğun Rumeli yakasını bir baştan

    başa geçmiştir." "

    Bütün bunlara karşılık. asırlar boyunca hükmettiği bu toprak-

    larda. Osmanlı'nın yüzünü kızartacak ve tarihimize silinmesi güç,

    kara bir leke olarak geçecek herhangi bir ırk1 asimilasyona. kültür

    emperyalizmine. din değiştirme baskısına ve hele de Sırpların yap-

    tığı gibi etnik temizlik ve jenosit uygulamalarına rastlamaya kesin-

    likle imkan yoktur. . Tarihçi Malet'in. "Orta Çağ" isimli eserinde yer alan şu enfes

    tahlili. bu konuyu hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak katiyette

    ispatlamaktadır: "Osmanlı fütuhatı zamanında bir Sırp. Bulgar. Yu-

    nan hükümetleri olmamıştır ama Türkler milletierin sosyal var-

    lıklarına hiç dokunmadıkları içindir ki. bağımsızlıklarını kazanınca

    kolayca milli devlet haline gelebilmişlerdir.""

    Malet gibi ilber Ortaylı da aynı düşünceyi paylaşanlardandır "Osmanlı yeni dünya şartlarına intibak eden ve uluslaşmaya geçi-

    şi sağlayan son imparatorluktur. Yerel kültürleri yok eden kolani

    imparatorluklarının aksine (ingilizler H indi sınıfı. Fransızlar Mağrip Arap medeniyetini yok ettiler) Osmanlı Devleti yerel kültürleri ve

    küçük halkları da ulus çağına taşıdı.""

    Drina ırmağı'nın batısı Almanların. doğusu Osmanlıların elin-

    deydi; batıda. insanlar Almanca konuşmaya, Katalik mezhebini

    benimsemeye mecburdular; aksi takdirde kılıçtan geçiriliyorlardı.

    Ama. Osmanlı'nın hakim olduğu ülkelerde herkes istediği gibi ko-

    nuşuyor. istediği dini ve mezhebi seçiyordu. Bu yüzden, yüzyıllar

    boyunca mazlum milletler bakımından Osmanlı hakimiyeti. en

    güvenli sığınak olmuştu.

  • 0SMANU'YI ARilMAK 45

    Mehmed Niyazi'nin ifadesine göre. hall~ bazı ilerici kalemler değişik vesilelerle; "Osmanlı'nın niçin Yunanca'yı, Bulgarca'yı yasak-lamadığını; Hıristiyanlığa karşı neden müeyyide uygulamadığını" sorgulayıp, güya ecdadın toleransını mahkum etmeye çalışarak; "Bunları yapsaydık oralardan çekilmezdik." diyebilmektedirler. 54

    OsMANLı HAsıMLARININ İTiRAF, SERZENİŞ VE ÖZLEMLERİ

    Asırlar boyunca Osmanlı'nın tabiiyeti altında kalmış, daha son-ra da dış devletlerin baskı, tahrik ve aldatmacaianna kapılarak Os-manlı'ya karşı ayaklan ıp bağımsızlığını elde etmiş Balkan milletlerinin, gerek tarihçileri ve devlet adamları. gerekse halkı tarafından; Osmanlı zamanında sahip oldukları hakları bile koruyamamanın sancısı ile kendi idarelerine karşı yer yer sitem ve serzeniş dolu; Osmanlı'ya kar-şı da özlem. hasret ve gıpta yüklü itirafları~a rastlanabilmektedir.

    Osmanlı'nın büyüklüğünün ve insanlığının çarpıcı bir göster-gesi, atılan iftiraların da tekzip edilmesi açısından bir hayli entere-sandır. Bunlardan can alıcı birkaç örnek sunalım:

    Bu bapta verilecek misallerin en çarpıcı olanlarının başında hiç şüphesiz, Osmanlı ile en fazla çarpışan milletlerden birisi olmasına rağmen; adil. insancıl ve müsamahakar (birlikte yaşama) poli-tikasından dolayı ona. ülkelerinde hüküm süren en uzun ömürlü yabancı devlet olarak ( 152 ı -1686) "Kahraman Düşman" sıfatını layık görmekten sarf-ı nazar etmeyen Macarların dünden bugüne uzanan ıl ımiı/dostane bakış ve yaklaşımları gelmektedir:

    Macar milleti açısından Osmanlı. kendisini yok etmeye çalışan hasımlarının elinden çok defa kurtarıp himaye etmeyi başaran iyi bir "kötü gün dostu" idi. ı 699'da Orta Macar Kralı Thököly imre, Avus-turya'ya karşı Osmanlı'nın yardımına başvurmuş ve Karlofça Antiaşması hükümlerine göre izmit'te ikame! etmesine izin verilmişti.

    Yine Ferenc Rakoczi ll de. Avusturya'ya karşı Osmanlı'ya sığınarak. Pasarofça Antiaşması gereğince maiyetiyle birlikte Tekirdağ'a

  • 46 MODERN ZAMANLARDA

    yerleştirilmişti. (Rakoczi burada ı 720'den ı 735'e kadar tam ı S yıl

    kaldı.) Bunlardan başka. 1848-1852 seneleri arasında, Louis

    Koussouht, Bem ve Dembinsky'nin başlarında bulunduğu birçok

    Macar mülteci de Osmanlı'ya sığınmış; Avusturya ve Rusya'nın

    bütün ısrar ve tehditlerine karşın iade edilmemişlerdi.

    Osmanlı Devleti. 1849'da Tuna nehrini aşarak kendisine sığı

    nan Macar mill! devrimcilerinden Lu i Kossuth liderliğindeki yakla-

    şık 1 6 bin mülteciyi misafirperverlikle karşılayıp iade etmeyi red-

    detmiş; Avusturya ve Rusya'nın ilişkilerin bozulacağı. savaş açıla

    cağı tehdidine aldırmadan. misafirleri uğruna (barış olmazsa)

    savaşa hazır olduğunu bildirerek. hazırlıklara bile başlamıştır.

    Nitekim Osmanlı bürokrasisi. bu şerefli misafirleri "hükümet ve

    millet başı" olarak tanımıştır.

    Kossulh ise. Kütahya'daki misafirliğinden sonra serbest bıra

    kılınca ingiltere'ye gitmiş ve Ekim 1851 'de Southampton'daki ko-nuşmasında şükran duygularını şöyle dile getirmiştir: "Padişah

    (Abdülmecid) benim hayatımı olduğu kadar. arkadaşlarımın ha-

    yatlarını da himayesi altına aldı. .. Nihayet Padişah. şahsi düşün

    celeriyle (Avusturya ve Rusya'dan gelen) her türlü tehdide göğüs

    germiş ve insan haklarına saygısı yüzünden benim en şerefli bir

    şekilde serbest kalmama müsaade etmiş bulunmaktadır."

    Osmanlı'nın Macarlara gösterdiği bu yakınlığın tesiriyle pek

    çok Macar. Osmanlı hizmetine girmekte herhangi bir beis görme-

    yecekti. Bunların başında, Osmanlı'da matbaanın kurulmasında

    büyük rol oynayan ibrahim Müteferrika gelmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Macaristan'da Türkoloji'nin temellerini atan Macar

    ilim adamı (Yahudi asıllı) Arminius Vambery'i ve Macaristan'da

    Osmanlı ve ll. Abdülhamid lehinde olumlu neşriyat yapan Prof.

    Adolphe Strausz'u (bundan ötürü Abdülhamid ona 1906'da 40 li-ra maaş bağlamıştı) da ön sıralarda zikredebiliriz.

    Sultan Abdülhamid ayrıca. Macar dostluğunun bir nişanesi

    olarak 1906'da. Thököly imre. ll. Rakaczi ve annesi ilona'nln ke-

    mikleri ve eşyalarını Macaristan'a göndermiş ve iki ülkenin birbiri-

    ne yaklaşmasında önemli bir katkıda bulunmuştur. Buna karşılık

  • OSMANLI'YI ARAMAK 47

    Macarlar da günümüzde. "vücudu sizde kalbi bizim toprakları miz-da" dedikleri Kanuni Sultan Süleyman'ın, ölümünün 500. yıl dönü-m ünde. zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de katıldığı 8 Eylül 1994'teki resmi bir törenle Kanuni adına yapılan 'Türk-Macar Dostluk Parkı"nı (Matra Tepesi) açmış ve vefat ettiği yerin yakınındaki köyün adını da "Süleyman" olarak değiştirmiştir.

    Kanuni'nin Macaristan'da heykelinin dikilmesi münasebetiyle, Macaristan'ın 1961-1965 yıllarında arasında Ankara Büyükelçisi olan imren Czekman şu anlamlı değerlendirmeyi yapmıştır: "Osmanlı Devleti'nin, islam hoşgörüsü. milletleri kaynaştırmak suretiyle Balkanlarda SOO yıl devam etti. Her topluma kendi kültü-rünü üretme ve o kültüre göre yaşama serbestisini verdi. Dünya tarihinde ilk defa. fethedilen bir ülke, fethi yapan kişinin heykelini dikiyor. Bunun elbette derin bir anlamı vardır." "

    Öte yandan Osmanlı Devleti. 1828-1829 Osmanlı-Rus Sava-şı sonrasında Ruslar tarafından kandırılıp göç ettirilen binlerce reayayı, çok yönlü bir faaliyet içerisine girerek çoğunu tekrar eski topraklarına döndürmeye muvaffak olmuştur. Mesela, Panslavizm propagandasına kanarak Rusya'ya göç eden bazı Bulgarlar, tekrar Bulgaristan'a dönebilmek arzusuyla. 30 Ocak 1862 tarihinde Os-manlı Devleti'ne yaptıkları müracaatta; Osmanlı'nın sadık bir te-baası iken, bazı fesatçıların kötü emellerine alet olarak kandırıldıklarını pişmanlık dolu şu ifadelerle dile getirmişlerdir:

    "Ecdadımız. Osmanlı idaresinde rahat ve her türlü nimet ve adalet ile dolu bir hayat sürmüşken. bizler Rusya'ya gitmekle, ne yazık ki bir tuzağa düşmüş olduk ... Gece gündüz pişmanlık gözyaşları döküyoruz ... Bu yerden kurtulmamız için. bizler gibi kandırılan diğer Bulgar hemşehrilerimizle birlikte affedilerek. tekrar Osmanlı topraklarına dönebilmemiz hususunu niyaz ederiz!""

    20 Ekim 1861 tarihli bir ve si kada da, daha önce N iş eyaJetin-den Sırbistan'a geçen Bulgarlar. Osmanlı Devleti hakkındaki dü-şüncelerini şöyle ifade etmişlerdir:

    ~'Hak Tea la zeval vermesin. Devlet-i Aliye-i Osmaniye sayesin-de mamuriyetimiz günden güne artmakta idi. Hususiyle bu tarafa

  • 48 MODERN ZllMANUIRDA

    teşrifinizden beri cümlemizin iyiliğine çalıştığınız ve fukara hak-kında nice yardım ve iyilikler ettiğinizin şükrünü eda edemeyiz. Böyle güzel bir ömür sürerken Sırbistan içinden silahla birtakım eşkıya çıkıp köylerimiz çit kenarında olduğundan zabite haber ver-meye vakit olmadı. Bu asiler ve haramiler geceleyin bıçak ve tüfek ile hanelerimizi basıp cümlemizi cebren Sırbistan içine götürdük-ten sonra mallarımızı ve hayvanlarımızı zabt ettiler ve çocuklarımızı esir eyledi ler. Bizler, birçok günlermeydandave kırlarda kala-rak bu tarafa gelmek için ağlayıp feryad ettiğimiz halde bazılarımızı darb ve habs ettiler. Bizleri rahat oturduğumuz vatanımızdan ve mal ve mülkümüzden ayırıp bu kadar belaya ve ziyana uğrattıktan sonra esir ederek eziyet ettiklerine dayanamayıp, birer ikişer firar ederek ve padişahımızın merhamet ve adaletine sığınarak geldik. Merhametiniz ve hakkaniyetiniz ne yapar ise razıyız. Biz müste-hak olduğumuz cezamızı çektik. Allah için ve padişah başı için bizleri geri çevirmeyin. Yapıp verdiğimiz defter mucibince buna malımız, hayvanlarımız, karılarımız ve çocuklarımız Sırbistan için-de kalıp zabt olunduğundan merhamet ve i h san buyurulup onla-rın dahi kurtarılmasını rica ederiz ve evlatlarımızla beraber padişahımızın kulluğundan ve hizmetinden bir an ayrılmamaklığa ahd etmiş ve buna yemin eylemi ş olduğumuzdan ku su rumuzun af bu-yurulmasını yalvarırız.~~ 57

    Osmanlı'nın adil ve müsamahakar idaresinden ziyadesiyle mem-nun ve mesrur olan gayrimüslim tebaa. bunu fırsat buldukça "şükran duygularıyla taçlandırarak" önde gelen kişileri ve yöneticileri aracılığıyla Bab-ı Ali'ye sunulan birçok "Mazharnameler"de (teşekkürname) açık bir biçimde tarih önünde teslim ve takdir etmiştir. "

    Bunun dışında. 2 Haziran 1856'da çok sayıda Prusyalı aile. Vi-yana Maslahatgüzarlığı'na dilekçeyle başvurarak, Osmanlı toprak-larına göç etme talebinde bulunmuştur. Prusyalılar dilekçelerinde. memleketlerindeki ekonomik kriz sebebiyle rahat geçinemedikle-rinden bahsederek. "Padişahın hiçbir ayrım yapmaksızın bütün te-baasına gösterdiği şefkat ve muhabbete binaen" en uygun yer ola-rak Osmanlı topraklarını gördüklerini ifade etmişler ve kabul edil-melerini rica etmişlerdir.

  • OSMANLI'YI ARilMAK 49

    Prusyalıların yanı sıra bu dönemde Osmanlı ülkesine, Avus-turya, Almanya, Fransa ve italya'dan ciddi oranda bir göç dalgası vaki olmuş ve bunlar uygun mahallere yerleştirilmişlerdiL Avru-pa'dan Osmanlı'ya bu denli yoğun bir göç hadisesinin yaşanmasında bilhassa. 185 ?'de hazırlanan "Muhaceret Nizamnamesi"nin hatırı sayılır bir etkisi/cazibesi olmuştur. Bu tarihlerde Osmanlı "Hasta Adam" hükmünü çoktan giymiş: müzmin birtakım siyasi, ekonomik ve askeri sıkıntılar cenderesinde debelenmesine rağmen Avrupalılar açısından yine de hala bir numaralı "tercih edilen ve sığınılan ülke" özelliğini korumuştur." Nitekim bu çerçevede, müs-teşrik j. Ph. Fallmerayer'in Osmanlı ülkesini "Avrupa'nın en son sığınağı" olarak görmesi fevkalade anlamlıdır. '"

    1922 yılında Saraybosna yı ziyaret eden zamanın içişleri Baka-nı Boja Maksimoviç ve Maliy~ Bakanı Kosta Kumanudi'ye, kilisenin başrahibi tarafından söylenen şu sözler, Balkanlarda Osmanlı yö-netiminin yakaladığı başarının sırrını şerh etmektedir: "Bugün eski Osmanlı zamanından çok daha kötü durumdayız! Osmanlılar za-manında kilisenin geniş arazisinden vergi alınmamaktaydı. Or-manlarımızı da serbest bırakmışlardı. Hiçbir resim veya tekalil (vergi) tahakkuk ettirilmemişti. Halbuki şimdi hükümet, kiliseden vergi alıyor, üstelik ormanlarımızı mü sadere ediyor.""

    Diğer yandan Papandreu, başbakanlığı zamanında, kiliselerin maliarına el koyunca, Yunanistan'daki papazlar. Osmanlı'dan kal-m