mektuplar mi telef ettİ aŞklari? · …geçenlerde fuzuli’nin leyla ile mecnun isimli...

3
102 Hukuk Gündemi | 2014/1 MEKT UPLAR MI TELEF ETTİ AŞKLARI? Stj. Av. Beyza UYGUN “29 Kasım 1940 …Geçenlerde Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun isimli kitabından bazı seçme parçaları tekrar oku- dum. Fuzuli, yahut Mecnun, sevgisinin inkişafında o hale geliyor ki, artık, etiyle kemiğiyle, kafası ve yüreğinin düşüncesiyle Leyla’yı değil, aşkı seviyor. Yani Leyla ile başlayan aşkı Leyla’dan sıyrılıp mücerret aşk haline geliyor. Benim aşkım bunun tersine, aşk, sevmek, sevgi ihtiyacı mücerret olarak başladı bende, sonra müşahhaslaştı, şahıslaştı senin maddende ve ruhunda. Yani ben aşk denildiği, muhabbet, sevgi denildiği zaman, etiyle kemiğiyle, düşüncesi ve hareketiyle 1940 senesinde, İstanbul’da, Erenköy’de yaşayan Hatice Piraye Pirayende Ran’ı görüyorum. Fuzuli için aşk konkre, şahıslaşmış Leyla’dan başlayıp mücerret aşka gelmiş, bende mücerret aşktan müşahhas Pirayende’ye… Sana hasret kocacığın.” Mücerret aşkın maddeleştiği Piraye koca yürekli, Nazım’ın kızıl saçlı sevdiği… Nazım ile Piraye 1930 yılında tanıştılar. Nazım’ın, Piraye için yazdığı ilk şiir “Abe şair, bizim de bir çift sözümüz var aşka dair” diye başlar. Piraye ise Nazım’ı yüreğinden çok aklıyla sevdi. Evlendiler. Çok kısa bir süre sonra Nazım tutuklandı. Tutukluluğun ilk günlerinde Piraye’ye yazmaya başladı. Sürekli mektup yazıyor ve sürekli bekliyordu. Piraye’nin içinden ise yazmak gelmiyordu, mektup yazarken düşü- nüp taşınmak canını sıkıyordu. Nazım ise şunu söylüyor: “Mektup yazarken hiç düşünme, aklına geleni, içinden geleni yaz. Hiç kuş öterken düşünür mü? Hiç şair şiirini gönlüyle okurken kafasını yorar mı? Neyi ve niye düşünüp taşınıp yazacakmışsın? Kalp düşünmez. Sen bana kalbinle yaz. Olur mu?” Nazım, Piraye’nin mektubuna muhtaçtı, nefes gibiydi onun için. Her mektubunda ısrarla mektup istiyordu içinde pul olsun diye de ekliyordu her defasında. Çünkü ona ne kadar çabuk geri dönerse Piraye de o kadar çabuk yazardı. 6 Mayıs 1938’de kısa bir mektubun sonuna şöyle yazıyor: “Mektubum kısa. Çünkü bu bir mektup değil, senden habersiz kalmanın ıstırabı…” Çok seviyordu Nazım yazdığı onlarca şiir ispatıdır sevgisinin, tarifi mümkün değildir. Ancak başka bir kadına âşık olabildi Nazım. Ve bir an bile duraksamadı, “Birbirimize yalan söyleyemeyiz, bir- birimizi aldatamayız. Sana yalan söylemekten, seni aldatmaktansa seni büsbütün kaybetmeyi tercih edecek kadar sana ve kendime hürmetim var.” Diye başlayarak durumu anlattı Piraye’ye, biliyordu herkesten ziyade yine Nazım’ı anlayacak olan Piraye idi. Kısa bir süre sonra dönmek istedi Nazım. Peki, affedebilir miydi Piraye artık Nazım’ını. Dürüsttü Nazım ama kadındı Piraye. Piraye’nin kendisini yalnız bıraktığını düşünüyordu Nazım, bu yüzden hayatına başka bir kadın girmişti. Olmadı. Piraye affetmedi. Affetmedi ama Piraye için Nazım sondu.

Upload: others

Post on 14-Feb-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MEKTUPLAR MI TELEF ETTİ AŞKLARI? · …Geçenlerde Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun isimli kitabından bazı seçme parçaları tekrar oku-dum. Fuzuli, yahut Mecnun, sevgisinin inkişafında

102 Hukuk Gündemi | 2014/1

M E K T U PL AR M I T E LE F E T Tİ AŞK L AR I?Stj. Av. Beyza UYGUN

“29 Kasım 1940…Geçenlerde Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun isimli kitabından bazı seçme parçaları tekrar oku-

dum. Fuzuli, yahut Mecnun, sevgisinin inkişafında o hale geliyor ki, artık, etiyle kemiğiyle, kafası ve yüreğinin düşüncesiyle Leyla’yı değil, aşkı seviyor. Yani Leyla ile başlayan aşkı Leyla’dan sıyrılıp mücerret aşk haline geliyor. Benim aşkım bunun tersine, aşk, sevmek, sevgi ihtiyacı mücerret olarak başladı bende, sonra müşahhaslaştı, şahıslaştı senin maddende ve ruhunda. Yani ben aşk denildiği, muhabbet, sevgi denildiği zaman, etiyle kemiğiyle, düşüncesi ve hareketiyle 1940 senesinde, İstanbul’da, Erenköy’de yaşayan Hatice Piraye Pirayende Ran’ı görüyorum. Fuzuli için aşk konkre, şahıslaşmış Leyla’dan başlayıp mücerret aşka gelmiş, bende mücerret aşktan müşahhas Pirayende’ye…

Sana hasret kocacığın.” Mücerret aşkın maddeleştiği Piraye koca yürekli, Nazım’ın kızıl saçlı sevdiği… Nazım ile Piraye

1930 yılında tanıştılar. Nazım’ın, Piraye için yazdığı ilk şiir “Abe şair, bizim de bir çift sözümüz var aşka dair” diye başlar. Piraye ise Nazım’ı yüreğinden çok aklıyla sevdi. Evlendiler. Çok kısa bir süre sonra Nazım tutuklandı. Tutukluluğun ilk günlerinde Piraye’ye yazmaya başladı. Sürekli mektup yazıyor ve sürekli bekliyordu. Piraye’nin içinden ise yazmak gelmiyordu, mektup yazarken düşü-nüp taşınmak canını sıkıyordu. Nazım ise şunu söylüyor: “Mektup yazarken hiç düşünme, aklına geleni, içinden geleni yaz. Hiç kuş öterken düşünür mü? Hiç şair şiirini gönlüyle okurken kafasını yorar mı? Neyi ve niye düşünüp taşınıp yazacakmışsın? Kalp düşünmez. Sen bana kalbinle yaz. Olur mu?” Nazım, Piraye’nin mektubuna muhtaçtı, nefes gibiydi onun için. Her mektubunda ısrarla mektup istiyordu içinde pul olsun diye de ekliyordu her defasında. Çünkü ona ne kadar çabuk geri dönerse Piraye de o kadar çabuk yazardı. 6 Mayıs 1938’de kısa bir mektubun sonuna şöyle yazıyor: “Mektubum kısa. Çünkü bu bir mektup değil, senden habersiz kalmanın ıstırabı…” Çok seviyordu Nazım yazdığı onlarca şiir ispatıdır sevgisinin, tarifi mümkün değildir. Ancak başka bir kadına âşık olabildi Nazım. Ve bir an bile duraksamadı, “Birbirimize yalan söyleyemeyiz, bir-birimizi aldatamayız. Sana yalan söylemekten, seni aldatmaktansa seni büsbütün kaybetmeyi tercih edecek kadar sana ve kendime hürmetim var.” Diye başlayarak durumu anlattı Piraye’ye, biliyordu herkesten ziyade yine Nazım’ı anlayacak olan Piraye idi. Kısa bir süre sonra dönmek istedi Nazım. Peki, affedebilir miydi Piraye artık Nazım’ını. Dürüsttü Nazım ama kadındı Piraye. Piraye’nin kendisini yalnız bıraktığını düşünüyordu Nazım, bu yüzden hayatına başka bir kadın girmişti. Olmadı. Piraye affetmedi. Affetmedi ama Piraye için Nazım sondu.

Page 2: MEKTUPLAR MI TELEF ETTİ AŞKLARI? · …Geçenlerde Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun isimli kitabından bazı seçme parçaları tekrar oku-dum. Fuzuli, yahut Mecnun, sevgisinin inkişafında

2014/1 | Hukuk Gündemi 103

6 Haziran 1954Bismil

… Bilirsin, ölüm benim için çok önemsiz bir şey değilse de bu hususta sabıkalıyım da! Ölürüm ha! Ne güzel yaşıyorduk be! Nasıl da yaşatırsın. Kaç bin kere söyleyeyim, öyle yaşatan, öyle sevdirensin ki… Seni tanı-mak, seni bir kerecik bile görmek, milyarla yıl yaşamaktan daha dolu, daha hazlı ve daha değerlidir. Ama kime bu sözler, anlayana tabii. Seni anlamak, seni sevmek mühim ve aziz bir iştir. Zor da değil hâlbuki ama İNSAN olmak lazım…

Senin, yine senin.”Diyor Ahmed Arif, Leyla Erbil’e. Leyla’yı anlamak kadar Leyla olmak da

zor. Böyle bir sevginin içinde tutsak kalmak, gönderdiği her mektubun onu yaralayacağını ve gönderilmeyenlerin öldüreceğini bilerek yazmak o satırları, dizelerin kendisine yazıldığını bilerek eleştirmek o şiirleri, başka bir adamla evlenmek yine onun canının yanacağını bilerek, bu denli âşık bir adamı yok saymak ve aynı zamanda ona burjuva kokmaktan korkmak, hem kaçmak ondan hem de ihtiyaç duymak, bir arada olamamak ve hep arada kalmak, cevapsız bıraktığı onca mektubu özenle saklamak, ne kadar zor Leyla olmak. Ve bir o kadar zor Ahmed Arif olmak. Aşkının kar-şılığı olmayışı onu hiçbir zaman yazmaktan alıkoymadı, sürekli yazmaya devam etti Leylasına, her mektubunda gözlerinden öptü Leyla’yı ve bir mektubunda şöyle yazıyordu, parantez içinde fısıldıyor gibi: “Gözlerini öpemeyeceğim birine yazmak, mektup atmaktan tiksinirim. Bunu da böylece kabul edeceksin.” Ahmed kuldu, köleydi Leyla için ve Leyla bu aşırılığa tahammül edemiyordu, başından beri olduğu gibi kayıtsızdı. Leyla’ya sevmeyi öğretmek, kendisini kabul ettirmek için bir çaba gös-teremezdi. Çaresizdi. Son mektupların birinde pes etti artık: “Elbet nasıl istersen öyle olacak… Öpülesi her nenlerin sende, yerli yerinde, duruyor. Zorla, tek yönlü (kendi mübalağalı duyarlığımla –senden!-) mektuplarda bile öpemem elbet… Ne mene küfredersen et yahut nasıl ilgisiz olursan ol, şu anda sadece ölmek istiyorum. Gebermek. Tek çıkar yol bu.”

Page 3: MEKTUPLAR MI TELEF ETTİ AŞKLARI? · …Geçenlerde Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun isimli kitabından bazı seçme parçaları tekrar oku-dum. Fuzuli, yahut Mecnun, sevgisinin inkişafında

104 Hukuk Gündemi | 2014/1

“14 Eylül 1920Prag

… Ben, orman hayvanı, bir zamanlar ormanda değildim, bir yerlerde pis bir çukurun içinde yatı-yordum, dışarıda açık havada, bugüne kadar gördüğüm en harika şeyi gördüm, her şeyi unuttum, kendimi tamamen unuttum, ayağa kalktım, yaklaştım, gerçi bu yeni ve yine de yuvamdaymışım hissi veren özgürlük içinde korkuyordum da, buna rağmen yaklaştım, sana kadar geldim, sen o kadar iyiy-din ki, önünde diz çöktüm, sanki buna hakkım varmış gibi, yüzümü eline dayadım, o kadar mutlu, o kadar gururlu, o kadar özgür, o kadar güçlü, o kadar evimdeydim ki; tekrar tekrar bu his: o kadar evimdeydim ki – fakat aslında sadece bir hayvandım, ormana aittim, yalnızca senin lütfunla burada açık havada yaşıyordum, bilmeden kaderimi senin gözlerinden okudum. Daha fazla süremezdi bu. Her ne kadar iyiliksever elini üzerimde gezdirsen de, ormandan geldiğimi ve aslında oraya ait oldu-ğumu gösteren tuhaflıkları fark etmen kaçınılmazdı… Kim olduğumu hatırladım, artık gözlerinde hayal kırıklığı okumuyordum, rüya korkusunu, o korkuyu gerçekte yaşadım, karanlığa dönmeliydim, güneşe katlanamıyordum, ümitsizdim, gerçekten yolunu şaşırmış bir hayvan gibi, koşabildiğim hızla koşmaya başladım, aklımda hep aynı düşünce: “Keşke onu da yanıma alabilsem!” ve karşı düşünce: “Onun olduğu yerde karanlık var mı?”

Nasıl yaşadığımı soruyorsun, işte böyle yaşıyorum.”İşte öyle yaşıyor Kafka ve sadece yazıyor. Milena’ya dokunabilmenin tek yolu yazmak, başka şansı

yok. Mektuplar çoğaldıkça büyüyor aşkları, görüşemiyorlar, kelimelerle sevişmeye devam ediyorlar. İkisi de biliyor dostlukları ve aşkları kağıtlarda kalacak. 1922 yılının Mart ayında yazdığı bir mektupta şöyle diyor Kafka: “Mektup yazmak hayaletlerin önünde soyunmak demektir ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları… Hayaletler açlık çekmeyecekler, ama biz telef olacağız.” Ve telef oldular. Aşklarını mektuplarda yaşayan her sevgili gibi telef oldular. Hayaletler gibi verem de izin vermiyordu Kafka’ya. O, hastalığını iyileştir-meye çalışsa da bir yandan besliyordu. Yaşadıkları o süreçte Milena, evliliğini ve kocasına olan sevgisini tarif edemiyordu, Kafka’ya acı çektirmek istemiyor, ancak kocasından da ayrılamıyordu. Hep bir çıkış yolu aradı kendine. En sonunda Kafka’nın çektiği acı “Bir daha yazma ve bir araya gelmemize engel ol” dedirtti. Bu yükün altından kalkamıyordu Milena, ancak yapabileceği bir şey yoktu ve bir gün Kafka’nın dostuna şöyle dedi: “Buraya kök salmış gibiydim, kocamı terk edecek durumda değildim ve belki de, ölene kadar çilekeşliğin en ağırı anlamına gelen bu hayatı yenecek gücü göstermek için fazla kadındım.”