mehmet dinÇ yazdi, 4’te hatasonu...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar....

25
HAFTASONU Demokrasinin 4. önemli ayağı olarak ifade edilen medya veya basın son yıllarda hiç olmadığı kadar baskı, şiddet veya sansü- re maruz kalıyor. Bir ayağını kaybeden de- mokrasi birçok ülkede yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. İktidarların baskıları, dolaylı olarak adli baskılar, sosyal baskılar, fiziksel ve psikolojik baskılar sebebiyle gazeteciler artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla- ra göre gazetecilerin yüzde 31’i fi- ziksel, yüzde 69’u psikolojik, yüzde 15’i ise online saldırıya maruz kalıyor. Basın baştan sona teh- dit altında. AHMET BOZKUŞ YAZDI, 2 VE 3’TE MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE Zalim Daha Ne İster? Gazetecilik artık ‘tehlikeli meslekler’ arasında Y Ö egâne maksadı elindeki gücü ebediyen muhafa- za etmek olan ve bu maksa- da ulaşmak için kullanacağı yöntemlerde herhangi bir ahlak kuralı, din terazisi ve insani değer gözetmeyen bir zalimin önündeki tek engel, vicdan ölümü gerçekleşme- miş insanların ittifakıdır. Pislikten beslenen parazit- ler, bulaşıcı hastalıklar, mik- roplar temizlikten ne kadar nefret ederse cehaletten beslenen zalimlerin de en büyük korkusu beynini kul- lanabilen insanlar toplulu- ğudur. Öyle tek başına değil, hem beynini kullanabilen hem de birlikte düşünebilen insanlar topluluğu... nceki hafta tarihi savunma- sıyla gazeteci yazar Ahmet Altan balyoz gerçeğini tüm çıplak- lığıyla tekrar ortaya koydu. Altan, düpedüz darbe planı konuşuldu dediği Balyoz ile ilgili kör gözlere aynı hatırlatmayı ve ifşaatı yapı- yordu. Bu bir darbe planıydı. 200 bin kişiyi hapsetmekten, iktidarı indirmekten, gerekirse Yunanis- tan ile savaş çıkartmaktan bah- sediyordu askerler. Balyoz yargı- lamasındaki bazı CD’lerdeki tarih uyuşmazlığını gerekçe gösterip, bütün diğer delilleri yok sayanla- ra sadece ‘ses kayıtlarını tekrar dinleyin bir kere’ diyor. Evet bu suç belgelerini yayınlamak bir gazete- cinin hem hakkı hem göreviydi. Bu görevi yerine getiren Altan da Ba- ransu da şimdi tutuklu. Erdoğan ve AKP’nin yeni müttefiki Çetin Doğan’ların iktidarına esir edilen gazeteciler onlar. ERMAN YALAZ’IN ANALIZI 16’DA GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 220 1-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU Yaşayan ölüler ülkesi: Türkiye Gomis ve Belhanda’nın sorunu ortak: Uyum ZÜBEYR CESUR’UN YORUMU 20’DE EFE YIĞIT’IN DOSYASI 22’DE Ahmet Altan haklı: darbe dediğin balyoz gibi olur! AKPM Türkiye raportörü Godske- sen’in, günümüz Türkiye’sine yöne- lik yaptığı, ‘yaşayan ölüler’ metaforu oldukça düşündürücü ve bir o kadar da ürkütücü. Zira bu benzetme, Tür- kiye’yi hem ülke içi hem de ülke dışın- dan mercek altına alan bir Avrupalı yetkiliye ait. Aslında bu tespit tarihi bir hüviyete sahip: 2017 Türkiye’sinin vatandaşı, dikta ve zulmü tescillen- miş bir rejim altında ‘yaşayan bir ölü’. Cemaat 15 Temmuz’un neresinde? [12] AHMET DÖNMEZ’IN ANALIZI 9’DA ‘Artiz’lerden sanatçı duyarlılığı beklemek! AKIF UMUT AVAZ YAZDI, 6’DA Ozan Arif ve ‘Şerefsiz’ BEKIR SALIM’LE BABACANLAR 14’TE WWW.TR724.COM — @TR724COM

Upload: others

Post on 13-Aug-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

HAFTASONU

Demokrasinin 4. önemli ayağı olarak ifade edilen medya veya basın son yıllarda hiç olmadığı kadar baskı, şiddet veya sansü-re maruz kalıyor. Bir ayağını kaybeden de-mokrasi birçok ülkede yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. İktidarların baskıları, dolaylı olarak adli baskılar, sosyal baskılar, fiziksel ve psikolojik baskılar sebebiyle gazeteciler

artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra göre gazetecilerin yüzde 31’i fi-ziksel, yüzde 69’u psikolojik, yüzde 15’i ise online saldırıya maruz kalıyor. Basın baştan sona teh-dit altında.

AHMET BOZKUŞ YAZDI, 2 VE 3’TE

MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE

Zalim Daha Ne İster?

Gazetecilik artık ‘tehlikeli meslekler’ arasında

Y

Ö

egâne maksadı elindeki gücü ebediyen muhafa-

za etmek olan ve bu maksa-da ulaşmak için kullanacağı yöntemlerde herhangi bir ahlak kuralı, din terazisi ve insani değer gözetmeyen bir

zalimin önündeki tek engel, vicdan ölümü gerçekleşme-miş insanların ittifakıdır. Pislikten beslenen parazit-ler, bulaşıcı hastalıklar, mik-roplar temizlikten ne kadar nefret ederse cehaletten

beslenen zalimlerin de en büyük korkusu beynini kul-lanabilen insanlar toplulu-ğudur. Öyle tek başına değil, hem beynini kullanabilen hem de birlikte düşünebilen insanlar topluluğu...

nceki hafta tarihi savunma-sıyla gazeteci yazar Ahmet

Altan balyoz gerçeğini tüm çıplak-lığıyla tekrar ortaya koydu. Altan, düpedüz darbe planı konuşuldu dediği Balyoz ile ilgili kör gözlere aynı hatırlatmayı ve ifşaatı yapı-yordu. Bu bir darbe planıydı. 200 bin kişiyi hapsetmekten, iktidarı indirmekten, gerekirse Yunanis-tan ile savaş çıkartmaktan bah-sediyordu askerler. Balyoz yargı-

lamasındaki bazı CD’lerdeki tarih uyuşmazlığını gerekçe gösterip, bütün diğer delilleri yok sayanla-ra sadece ‘ses kayıtlarını tekrar dinleyin bir kere’ diyor. Evet bu suç belgelerini yayınlamak bir gazete-cinin hem hakkı hem göreviydi. Bu görevi yerine getiren Altan da Ba-ransu da şimdi tutuklu. Erdoğan ve AKP’nin yeni müttefiki Çetin Doğan’ların iktidarına esir edilen gazeteciler onlar.

ERMAN YALAZ’IN ANALIZI 16’DA

GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 220 1-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

Yaşayan ölüler ülkesi: Türkiye

Gomis ve Belhanda’nın sorunu ortak: Uyum

ZÜBEYR CESUR’UN YORUMU 20’DE

EFE YIĞIT’IN DOSYASI 22’DE

Ahmet Altan haklı: darbe dediğin

balyoz gibi olur!AKPM Türkiye raportörü Godske-sen’in, günümüz Türkiye’sine yöne-lik yaptığı, ‘yaşayan ölüler’ metaforu oldukça düşündürücü ve bir o kadar da ürkütücü. Zira bu benzetme, Tür-kiye’yi hem ülke içi hem de ülke dışın-dan mercek altına alan bir Avrupalı yetkiliye ait. Aslında bu tespit tarihi bir hüviyete sahip: 2017 Türkiye’sinin vatandaşı, dikta ve zulmü tescillen-miş bir rejim altında ‘yaşayan bir ölü’.

Cemaat 15 Temmuz’un neresinde? [12]

AHMET DÖNMEZ’IN ANALIZI 9’DA

‘Artiz’lerden sanatçı duyarlılığı beklemek!

AKIF UMUT AVAZ YAZDI, 6’DA

Ozan Arif ve ‘Şerefsiz’

BEKIR SALIM’LE BABACANLAR 14’TE

WWW.TR724.COM — @TR724COM

Page 2: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

Aynı zalimin zulmüne maruz kalan farklı ma-hallelerden insanların birbirini dinlememesi, dinlemek bile istememesi ve dolayısıyla an-lamaması ve hatta suçlaması karşısında di-limden dökülüverdi başlıktaki cümle: “Zalim daha ne ister!”

Yegâne maksadı elindeki gücü ebediyen mu-hafaza etmek olan ve bu maksada ulaşmak için kullanacağı yöntemlerde herhangi bir ahlak kuralı, din terazisi ve insani değer gö-zetmeyen bir zalimin önündeki tek engel, vicdan ölümü gerçekleşmemiş insanların it-tifakıdır. Pislikten beslenen parazitler, bula-şıcı hastalıklar, mikroplar temizlikten ne ka-dar nefret ederse cehaletten beslenen zalim-lerin de en büyük korkusu beynini kullana-bilen insanlar topluluğudur. Öyle tek başına değil, hem beynini kullanabilen hem de bir-likte düşünebilen insanlar topluluğu...

DETONE KÖTÜLÜK ORKESTRASI

Çok bağırmayı, fazla gürültü çıkarmayı, kor-naya daha çok basmayı ve minarelerin ho-parlörlerini dahi kendi emelleri için kullan-mayı bir maharet sayan detone kötülükler imparatoruna karşı solo performans göste-ren insanlar birer kahraman olsalar bile yal-nız kaldıkça yorulacak ve azalacaklardır. İşle-ri ellerinden alındığı için ölüm orucuna baş-layan iki insanın onurlu duruşu ne kadar alkı-şı hak ediyorsa onların böyle yalnız kalışı de-rin bir pişmanlık sebebi. Onlar kendilerini aç-lığa mahkûm etmeselerdi de biz, aynı zalimin zulmüne maruz kalan insanlar, hep beraber çay içsek, türkü söylesek, halay çekseydik...

Görünen o ki; aklı, mantığı ve vicdanı ölüme mahkûm eden zalim zihniyet iki insanın eri-yip gitmesi karşısında da en küçük bir ada-let emaresi göstermeyecek ve hatta bu eriyip hayattan kopuşu içten içe, derin bir haz du-yarak izleyecektir. Ve sonra biz “unutmaya-cağız” “ölümsüzdür” yazılı pankartlar taşıya-

Zalim Daha Ne ister?ahmet BOZKUŞ

0201-02 temmUZ 2017 haftasONU KONUK yaZar

Aynı zalimin zulmüne maruz kalan farklı mahallelerden in-sanların birbirini dinlememesi, dinlemek bile istememesi ve

dolayısıyla anlamaması ve hatta suçlaması karşısında dilim-den dökülüverdi başlıktaki cümle: “Zalim daha ne ister!”

Page 3: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

rak tesirsiz yaslar tutacağız.

Oysa böyle olmamalıydı.

Yüzlerce gazeteci, on binlerce öğretmen, on binlerce kadın ve çocuk, yüz binlerce insan tırpanlanırken biz acı tartmayı bırakıp, dü-nün defterlerinden birbirimizi dövecek se-bepler aramaktan vazgeçip, “bu yara bizim-dir, bu yangın bizi yakmaktadır” diyebilsey-dik. Bu çirkin sesli de-tone kötülük orkestrası-na karşı, bin farklı ens-trüman bir araya gelip iyilik ve adalet senfoni-si olabilseydik. O zaman gıkı bile çıkamazdı an-tik kentlerde yemekli or-ganizasyon düzenleyen, çöktükleri sanat üniver-sitesinde düğün yapan, gasp ettikleri hastaneyi siyasi parti bürosuna çe-viren, yeşilden, maviden ve güzel olan her şey-den nefret eden bu gör-güsüzler orkestrasının.

Öyle olmadı ama ne ya-zık ki...

SIRA DAYAĞINDAKİ HÂLİMİZSıra dayağı yiyen bir sı-nıf dolusu öğrenciydik. Bizden önce dayağa ma-ruz kalanlara bakıp san-ki sıra bize hiç gelmeye-cekmiş gibi onların ye-dikleri dayağı nasıl da hak ettiklerini düşündük. Elindeki sopayla sınıfa nefret saçan vicdan-sız şahsın zulmünü meşrulaştırmaktan baş-ka bir işe yaramadı bu tavrımız. Sınıftan bir-kaç kişi ses çıkarır gibi oldu, onlara da ya ça-tal fırlattık ya da “siz zamanında bu zalimle

beraber yürüyordunuz” dedik. Hatta bazıla-rımız biraz daha zaman kazanmak için bazı-larımızı ön sıralara itiverdik. Ve sıra dayağın-da sıra hepimize geldi. Ne birlikte konuşabil-dik ne birlikte susabildik. Zalimin işini kolay-laştırmaktan başka bir işe yaramadık. Zalim daha ne ister!

Zalimin zulmünden kurtulmak için bulunabi-lecek en haysiyetsizce yöntem olan “onunla

beraber zulmetmek” fik-rinde buluşan zavallıla-ra diyebilecek hiçbir şey yok. Onlar zaten insan-lıktan istifa ettiler.

İnsan olarak kalanlar, acıyı duyanlar, zulme “zulüm” diyebilenler, za-lime secde etmeyenler, adalet isteyenler... Aynı sofraya oturamadık, aynı türküyü tutturamadık, aynı halaya duramadık. Babası tutuklanan gen-cecik bir kız intihar etti, yanında olup onu yaşa-maya ikna edemedik. İki insan günden güne ko-puyor bu hayattan “bir-likte yaşayalım, zalimler ölsün” diyemedik. Bu da bize dert olsun.

Yine de bu tükenmiş bir ümidin yazısı değil. Sa-dece şu ana kadarki du-rum değerlendirmesi. Hikâye henüz bitmedi. İyiler sadece masallarda kazanacak diye bir kaide

yok. Yara bantlarımızı paylaşabilirsek bu ka-ranlığı birlikte yenebiliriz. Birlikte kazanama-dığımız bir mücadelenin tam karşısında te-ker teker kaybetmek var. Ne olacağına za-limler değil mazlumlar karar verecek.

0302

01-02 temmUZ 2017 haftasONU KONUK yaZar

Pislikten beslenen parazitler, bulaşıcı hastalıklar, mikroplar temizlikten ne kadar nefret ederse cehaletten

beslenen zalimlerin de en büyük korkusu beynini kullanabilen insanlar topluluğudur.

Zalimin zulmünden kur-tulmak için bulunabile-

cek en haysiyetsizce yön-tem olan “onunla bera-

ber zulmetmek” fikrinde buluşan zavallılara di-

yebilecek hiçbir şey yok. Onlar zaten insanlıktan

istifa ettiler.

Page 4: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

Gazetecilik, artık tehlikeli meslekler arasında değerlendiriliyor. Hükümetlerin medyayı kont-rol altına alma hırsları gazetecileri hedef haline getirirken, psikolojik şiddet, hapis cezaları hatta ölümle sonuçlanan veya fiziksel şiddet... Unes-co rakamlarına göre son 10 yılda 827 gazeteci hayatını kaybetti. 150’si Türkiye’de olmak üzere toplam 348 gazeteci hapiste, yüzlercesi de terör sanığı olarak mahkemeye çıkıyor, Türkiye büyük bir cezaevine dönüştü.”

Demokrasinin 4. önemli ayağı olarak ifade edi-len medya veya basın son yıllarda hiç olmadı-ğı kadar baskı, şiddet veya sansüre maruz kalı-yor. Bir ayağını kaybeden demokrasi birçok ül-kede yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. İktidar-ların baskıları, dolaylı olarak adli baskılar, sosyal baskılar, fiziksel ve psikolojik baskılar sebebiyle gazeteciler artık kendilerine oto sansür uygulu-yorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamlara göre gazete-cilerin yüzde 31’i fiziksel, yüzde 69’u psikolojik, yüzde 15’i ise online saldırıya maruz kalıyor. Ba-sın baştan sona tehdit altında.

İfade özgürlüğü savunucuları veya derneklerinin

isimlerini artık çoğumuz ezberledik, çünkü gaze-tecilerin kendilerini koruyacak, kurum veya ör-gütlenmelere daha fazla ihtiyacı var.

Avrupa Konseyi medya, eğitim ve kültür komite-si başkanı Volodymr Ariyev genel kurulda yaptı-ğı konuşmada Türkiye’de yaşanan baskı rejimine dikkat çekerek “Gazetecilere yönelik tehditler her gün artıyor, Türkiye’ye yönelik yapıcı çağrılarımızı devam ettirmeliyiz, gazetecilere zulmü durdurun demeliyiz, psikolojik ve fiziksel saldırıları engelle-yecek önemler almalıyız” ifadelerini kullandı.

Diğer taraftan da gazeteciler kendi meslekleri-ni değersiz hale getiriyor. Yaptıkları yalan haber-ler, bir kesimin veya iktidarın çıkarlarını korumak için yapılan yanlı/yanıltıcı haberler veya görmez-den gelinen olaylaralar mesleklerine ihanet edi-yor. MHP milletvekili Zuhal Topçu’ya göre “med-yanın ne yazdığına değil ne yazamadığına bak-mak lazım, çünkü yazılmayan haberlerde çıkar ilişkisi vardır”.

Medya kuruluşlarının arkasında kiMler olduğu açıkça belirtilMeliDemokrasilerin tam bağımsız medyaya duyduk-

Gazetecilik artık ‘tehlikeli meslekler’ arasında

mehmet dinÇ[email protected]

strazBUrG

0401-02 temmUz 2017 haftasonU konU konU

Gazetecilik, artık tehli-keli meslekler arasında

değerlendiriliyor. Hükü-metlerin medyayı kont-rol altına alma hırsları

gazetecileri hedef haline getirirken, psikolojik şid-det, hapis cezaları hatta ölümle sonuçlanan veya

fiziksel şiddet...

Page 5: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

ları ihtiyaç giderek artıyor zira hükümetler veya ekonomik gücü elinde bulunduranlar aynı za-manda medyanın da sahibi oluyor. Medyanın gücünü fark eden kesimlerin daha fazla nüfuz alanı açmak için büyük medya kuruluşlarını yön-lendirmeye çalışıyor. Yakın dönemin en bariz ör-neğini Türkiye’de görüyoruz, “havuz” medyası kavramıyla bağımsız gazetecilik tamamen bitiri-lirken, hükümet tüm baskın gücüne bir de med-ya desteğini alarak tüm ülkeyi istediği gibi yön-lendiriyor. Muhalif en ufak sesin çıkmasına dahi tahammülü olmayan iktidar, dünyadaki tutuklu gazetecilerin yarısını tek başına hapse atarak kı-rılması güç bir rekora imza attı.

Bağımsız gazetecilik yapmanın bedeli Türkiye’de çok ağır, ya sürgünle ya da hapisle cezalandırılı-yorsunuz. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de ben-zer durumlar yok değil. Türkiye örneği Rusya veya Azerbaycan gibi demokrasisi oturmamış, mesle-ki örgütlenmeleri tamamlanmamış, hukukun iş-lemediği ülkelerde daha net görülüyor. RSF’nin her yıl yayınladığı istatistiklere baktığınızda ül-kelerin röntgeni açıkça görülüyor. İfade özgürlü-ğünün ne anlama geldiği, bu konuda bedel öde-yen veya ödenen bedellerde ders çıkaran ülkü-lerde daha iyi biliniyor.

yalan haber belası (fake news)Youtube, Twitter, Wikipedia, Facebook gibi son çağın en önemli iletişim araçları kapatılırken veya sansürlenirken, diğer taraftan onlarca ga-zetece, yüzlerce radyo, dergi, televizyon haber ajansı, yayın evi de kapatıldı, kitaplar yakıldı. Ül-kede insanların haber alma kaynakları neredey-se tamamen ortadan kaldırıldı. Bu sebeple ha-vuz gazetelerinde her gün onlarcasıyla karşılaş-tığımız (Fake News) yalan haberler mücadele et-

mek çok zor. Dünyada yalan haberlerle mücade-le eden (CrossCheck) gibi onlarca oluşum med-yana geldi. Fakat Türkiye’de bu mücadeleye gi-rişmek etmek neredeyse imkansız. Türkiye’de de teyit.org bu görevi yapmaya çalışıyor.

siyaset, Medya üzerine baskı kuruyorAvrupa Konseyi genel kurulunda perşembe günü Stefan Schennach’ın hazırladığı “basın üzerin-de siyasi baskılar” raporu tartışıldı. Rapora göre tarihte görülmemiş oradan basına, gazetecilere baskı ve tehditler var. Baskı altında kalan medya organları kapatılıyor veya ekonomik olarak ha-yatlarını sürdürmeleri imkansız hale geliyor. Öz-gür bir gazeteci olarak kariyer sürdürmek en te-mel haktır fakat birçok devlet bu hakkı vermiyor. Raportör bu alanda Norveç’i kutlarken, Rusya, Macaristan, Türkiye ve Azerbaycan’ı ise bir kere daha uyardı. RSF yetkililerine göre, birçok lider çeşitli paranoyalar geliştiriyor, korku ver gergin-lik ortamı oluşuyor. Özel sektörü veya siyasileri kollayan bir durum ortaya çıkıyor. Amaç araştır-macı gazeteciliğin önüne geçerek susturmak ve sesini kısma, korku ortamı oluşturmaktır.

Medya şirketlerinin arkasında kiMler olduğunu bilMeliyizParlamenterler, medya şirketlerine kimin sahip olduklarını kamuoyunun açıkça bilmesi gerekti-ği üzerinde durdu. Ermeni vekil Arpine Hovhan-nisyan da bu konu üzerinde durarak “insanlar medyaların arakasında hangi güçlerin olduğunu bilmek istiyor” ifadelerini kullandı. Rapor, kamu hizmet medyasının bağımsızlığını korumak, te-rörizm ya da hakaret suçlarıyla ilgili kanunların gözden geçirilmesi gibi gazetecilere yönelik teh-ditlerin önüne geçebilmek için bir dizi güvenlik önlemi ve şeffaflık çağrısında bulunuyor.

0504

01-02 temmUz 2017 haftasonU konU konU

Youtube, Twitter, Wikipedia, Facebook gibi son çağın en önem-li iletişim araçları kapatılırken veya sansürlenirken, diğer ta-raftan onlarca gazetece, yüzlerce radyo, dergi, televizyon ha-

ber ajansı, yayın evi de kapatıldı, kitaplar yakıldı.

Page 6: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

Shakespeare bir şiirinde der ki: “En tatlı şeyler ek-şir kötü işler yaparak; Ottan çok daha iğrenç kokar çürüyen zambak.”

Aklın yolu birdir. Üstad Bediüzzaman Said Nur-si de Lem’alar isimli eserinde (On Üçüncü Lem’a Onuncu İşaret), aynı konuya temas eder. İyi ola-nın, iyi diye bilinenin bozulmasının zaten kötü bi-linenlerin bozukluğundan çok daha kötü noktala-ra varacağına işaret eder:

“Malûmdur ki, âlâ birşey bozulsa, ednâ birşeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenilmez, bazan zehir gibi olur. Öyle de, mahlûkatın en mükerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziya-de bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla zehirlen-dirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet batak-lığındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve ifti-har eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar, adeta şeytanın mahi-yetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna kat’î bir delili, insî şeytanın vücududur.”

HERKESTEN ‘AHMET ALTAN DURUŞU’ BEKLE-MEK GERÇEKÇİ OLMAZ!Tıpkı şu an Türkiye’de yaşanmakta olduğu gibi, insanların ve insanlığın karşı karşıya kaldığı bazı istisnai durumlar/dönemler, bazen iyi bildikleri-mizin bozulmasına, bazen de iyi rolü yapanların

maskelerinin düşmesine ve gerçek karakterlerinin su yüzüne vurmasına yol açar. İnsanların insanlı-ğının sınandığı bu tür ifritten dönemlerde herkes-ten aynı onurlu ve omurgalı tavrı, yani bir ‘Ahmet Altan duruşu’ beklemek gerçekçi olmaz. Bunun-la birlikte, kendisine “aydın” ya da “sanatçı” deni-lenleri, “herkes” diye tanımladığımız insan ortala-masından ayırmak icap eder. Yanlış anlaşılmasın, bu ayrım herhangi bir imtiyazlılık halini değil, bir sorumluluk halini ifade içindir.

İlkesel olarak umulanın aksine, sanatçı, aydın veya aydın bir sanatçı olmanın pratikte illa da diğer in-sanların çektikleri acılara duyarlı olmayı gerektir-mediğini bu tür istisnai durumlarda daha iyi an-layabiliyoruz. Üstelik bu, Türkiye’ye has bir sorun da değil. Tabiatı ve karakteri her ne olursa olsun güce yamanma, kokuşmuş dahi olsa yaltaklana-rak o güçten nemalanma maalesef evrensel bir hastalık. İyillik, mertlik, ahlak vs gibi kötülük, na-mertlik, ahlaksızlık ve karaktersizliğin evrensel ol-ması gibi...

Günümüzde evrensel kötülüğün sembol isimle-rinden Donald Trump’a karşı olan çok sayıda sa-natçı ve aydın olduğu gibi yandaşı olan sanatçı ve aydınlar da var. George W. Bush’un dünyayı ateşe veren aşırılıklarına karşı çıkan veya taraftar olan aydın ve sanatçılar olduğu gibi. Bu yüzden Fat-hali M. Moghaddam, “Diktatörlüğün Psikolojisi” adlı kitabında diktatörlüğü kişisel bir davranış tar-zı olarak değerlendirmez. Daha ziyade politik bir

‘Artiz’lerdensAnAtçıduyArlılığıbeklemek!

Akif umut [email protected]

0601-02 temmuz 2017 hAftAsonu hAber yorum

Tabiatı ve karakteri her ne olursa olsun güce yamanma, kokuş-muş dahi olsa yaltaklanarak o güçten nemalanma maalesef

evrensel bir hastalık. İyillik, mertlik, ahlak vs gibi kötülük, na-mertlik, ahlaksızlık ve karaktersizliğin evrensel olması gibi...

Page 7: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

sistem olarak ele alır ve bazı büyük bilim insanla-rının ve düşünürlerin bile ellerine fırsat geçtiğinde birer küçük diktatöre (diktatör destekçisine) dö-nüştüklerinden bahseder.

Kitabı boyunca diktatörlüklerin sadece fanatik halk kitlelerine değil güçlü bir elite de dayanması gerektiğini vurgulayan Moghaddam, diktatörlü-ğü çökertmenin yolunun da aynı yerden geçtiğini söyler. Bu yolu şöyle tarif eder: “Bir karşı elit ya-ratılmasına destek olarak iktidar elitinin ideolojik kenetlenmesine meydan okuyan, iktidar elitinin tabakalarını ayırıp uzaklaştıracak her yol mutla-ka denenmelidir.” Hülya Koçyiğit gibi şöyle ya da böyle topluma mal olmuş bir sinema sanatçısının, ABD’de gördüğü tedavi sonrası verdiği ilk söyle-şide ettiği tuhaf laflara verilen tepkiler bu açıdan anlamlıdır, kıymetlidir.

‘SESSİZLİKLERİ KUVVETLİYDİ”Yvonne Sherratt, bir makalesinde Almanya’nın en büyük beyinlerinin nasıl olup da Üçüncü Reich’in, yani Hitler’in faşist diktatörlüğünün, coşkulu birer destekçisi haline geldiklerini anlatır: “Alman top-lumunun hiçbir kesimi lekesiz kalmamıştı; iş insan-ları, bilim insanları, doktorların hepsinin Führer’in iktidarını destekledikleri görüldü. Fakat tüm bun-ların içinden bir grup Hitler’e karşı koymak için en-telektüel kavrama yetisine ve vicdani cesarete sa-hip olmalıydı: Filozoflar…”

Sherratt, şöyle devam eder: “Hitler’in şansölye ol-duğu yıl, çoğunluğu Yahudi olan 1600’den faz-la bilim insanına makamlarından el çektirildi. Bu tasfiyenin ardından, neredeyse hiçbir ‘Aryan’ dü-şünürden muhalefet belirten bir ifade yoktu: Ne mektup, ne mücadele, ne de bir protesto. Bir yo-rumcunun ifadesiyle ‘sessizlikleri kuvvetliydi.’ Bir-çok Yahudi’nin tasfiyesi, ardında hatırı sayılır sa-yıda işi açıkta bıraktı ve boşta kalan pozisyonlara sahip olmak için gereken nitelikler aza indirgendi. Arda kalan düşünürler hızlıca fırsatları değerlen-dirdiler.”

Mesela Alfred Bäumler, Nasyonal Sosyaliz-me bağlılığı sayesinde ani bir yükseliş geçirdi. 1933’te Almanya’nın saygın kurumlarından Ber-lin Üniversitesi’nde felsefe profesörlüğüne terfi etti ve Nazi partisinin mental eğitimini üstlendi. Bäumler’in çalışma arkadaşı, Nasyonal Sosyalist parti üyesi, Ernst Krieck pasifist ve demokratik fi-kirleri hor görürdü. Krieck, Yahudi etkisinin yok edi-lişi ile meşgul oldu ve Heidelberg Üniversitesi’nde bir kürsü ile mükâfatlandırıldı. Burada çalışma ar-kadaşlarını gözetledi; istihbarat servisi için çalıştı ve önde gelen Nazi kuruluşlarına yardım etti.

FİLOZOFA “KÜLTÜRÜN ÖNEMİ YOK” DEDİRTE-BİLEN BİR KARANLIKDiğer birçok Nazi sempatizanı profesör rektörlü-ğe terfi ettirildi. Ernst Bergman, Leipzig Üniver-sitesi; Max Hildebert Boehme, Jena Üniversitesi; Hans Alfred Grunsky ve Otto Höfler, Münih Üni-versitesi; Walter Schulze-Sölde, Innsburg Üniver-sitesi ve Königsber Üniversitesi rektörü Hans Hey-se bu isimler arasındaydı.

Nazi Almanya’sının işbirlikçi filozoflarının yalnızca birkaçı olan bu isimler, Alman düşünürlerinin en üst tabakası olarak tanıtıldılar... Almanya’nın en etkili düşünürlerinden biri, Varlık ve Zaman’ın ya-zarı Martin Heidegger’di. 1933’te Hitler kadar kaba bir adamın Almanya’yı nasıl yönetebileceğine dair bir soruyu Heidegger: “Kültürün önemi yok. Onun harikulade ellerine bakın!” diye cevap verdi. Hei-degger ödülünü 1933’te Freiburg Üniversitesi rek-törlüğüne getirilerek aldı.

Ünlü düşünür Carl Schmitt de daha 1933’te Nas-yonal Sosyalist (Nazi) partiye üye oldu ve kısa za-manda işbirlikçiliğinin meyvelerini topladı. Prusya meclis üyeliğine ve Berlin Üniversitesi rektörlüğü-ne atandı.

Sherrratt’a göre, Hitler’in filozofları bir Nazi felse-fesi oluşturmaya destek oldular. Heidegger gibi, Führer’e taptılar. Örneğin, Hans Heyse tümden itaati savundu: “Yeni Alman üniversitesinin tek bir ilkesi vardır: Alman Ulusunun Führeri’nin maksat ve hedeflerine hizmet etmek.”

Sherrratt, bu desteğin Hitler’in diktası açısından önemini şöyle ifade eder: “Almanya’da felsefe iko-nikti; Britanyalılar için kraliyet ailesine benzer şe-kilde, ulusun köklerinde itibar sahibiydi. Ne yap-tıkları, nasıl davrandıkları ve hangi fikri destekle-dikleri Alman tasavvuru üzerinde güçlü etkilere sahipti. Bu sebepten olacak işbirlikleri toplumun geniş kesimine güçlü mesajlar gönderdi.”

TÜRKİYE, KUZEY KORE GİBİ HER ŞEYİ KENDİ-SİNE GÖRE OLAN BİR ÜLKETürkiye güçlü düşünürleri ve filozoflarıyla dünya-ya ün salmış bir ülke değil. Maalesef bilim ve tek-nolojide olduğu gibi sanat ve edebiyatta da dün-yada kendisinden sıklıkla söz ettiremiyor. Bununla birlikte, giderek içe kapanan ve tıpkı Kuzey Kore gibi her şeyi kendisine göre bir ülke haline ge-len, evrensel klasmanda olmasalar da kendi bi-lim insanlarının, düşünürlerinin, aydınlarının, ya-zar ve sanatçılarının, ve hatta şarkıcı ve artizleri-nin etkili olduğu bir ülke. Bu yüzden, İbrahim Tat-lıses, Alişan ve benzerlerinin davetlisi oldukları if-tarda Erdoğan’la fotoğraf vermesi toplumda etki-

0706

01-02 temmuz 2017 hAftAsonu hAber yorum

Page 8: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

li olabiliyor. Bu görüntüler paçozlaşmayı kutsayan yandaş kitlelerde bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılabiliyor. Yine aynı sebepten dolayı, Hülya Koçyiğit’in verdiği bir röportajda, ülkenin mevcut haline dair dile getirdiği saçmalıklar gündem ola-biliyor. Bu yazının bile konusunu oluşturabiliyor.

Toplumun farklı kesimlerini hedef alan haksızlık-lar, hukuksuzluklar ve zulümler karşısında sanat-çılardan olması gerektiği gibi güçlü bir tavır bek-lentisi, müzisyen ya da ses sanatçısı diye bilinen-lerin “şarkıcı”, sinema sanatçısı diye bilinenle-rin birer “artiz” olduğu gerçekliğine toslayıp tuz-la buzla oluyor. Şaşkınlık ve büyük hayal kırıklık-ları, Dylan Thomas’ın “Bir sanatkar için sadece tek duruş vardır: Dimdik,” sözünde ifadesini bulan o onurlu tavrı belki de hiç hak etmeyenlerden bekli-yor olmamızdan kaynaklanıyor.

Oysa belli ki bizim bahtsız ülkemizin sanatçıları-nın önemlice bir kısmı ‘şöyle dersem şunu alırım, böyle dersem şunu kaybederim’ maslahatperest-liğiyle kar-zarar hesabı yapan çıkarcı iş adamları gibi davranıyor. Tabii Gustave Le Bon’un “Sanat-kar, duyacağı yerde düşünürse adileşir,” sözü de bu sayede tam karşılığını buluyor. Dahası, onlar-ca asır öncesinden “Sanat, ekmek peşinde koşar-sa alçalır,” diyen Aristophanes’in kehaneti gerçek-leşmiş oluyor.

SANATÇILIKTAN ARTİZLEŞMEYE, KOÇYİĞİT’LİKTEN KEZBANLAŞMAYAHülya Koçyiğit’in verdiği söyleşide ettiği laflar-la nasıl da ortama uyup kolayca artizleşebileceği, filmlerinden oynadığı sosyal evrimi tersine çevirip sanatçılıktan “Kezban”laşmaya doğru nasıl da yol alabileceği rahatlıkla görülebiliyor. Şaşkınlık ve öfke büyük. Çünkü, ülkede artık esamisi okunma-yan adalet için yürüyenlerle ilgili söylediği sözler, Erdoğan’ın kaba diktatörlüğünü görmezden gel-meler Koçyiğit’in ne sanatçı ne de aydın kimliğiy-le bağdaştırılamıyor.

Milyonlarca masum insanın işsiz-aşsız bırakıldı-ğı, bebeklerden ninelere varıncaya kadar onbin-lerce insanın suçsuz yere hapislerde çürütüldüğü, yüzlerce yayın organının kapatıldığı, insanların evine-barkına, malına-mülküne el konulduğu bir gaddarlık, hoyratlık ve zülüm ortamında “Dışarı-da Türkiye’nin algısı çok kötü. Kendimizi iyi ifade edemediğimizi sanıyorum. Son senelerde akıl al-maz, hiç hak etmediğimiz saldırılara uğruyoruz. Böyle olduğu halde yurt dışından çok olumsuz, çok kötü görünüyoruz. Özellikle ‘Başımızda bir diktatör var’ söylemine katılmıyorum,” şeklinde cevap verebilmek için iradi bir körlük ve ahlaktan

mahrum bir vicdansızlıktan öte şark kurnazlarına has bir hinlik ve kirli bir hesapçılık olması gerekir.

Kendisi de haksız yere aylarca hapiste yatan Nec-miye Alpay’ın ifadesiyle, “gazeteciliğin Muhsin Ertuğrulları ile Halit Refiğlerinin hapiste olduğu,” 263 gazetecinin zindanlarda çürütüldüğü, onlar-cası hakkında defalarca müebbet hapisler isten-diği, en az 105 gazetecinin haklarındaki yakalama kararları yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları ahlaksız bir zulüm ve dikta dönemi hak-kında “İfade özgürlüğü diye bir şeyle tanıştık. İn-sanlar fikirlerini söylemekten daha çok korkardı... Ama gazetecilik yaptıkları için bu insanların suç-lu olduklarına inanmıyorum ben. Teröre hizmet eden insanlar var. Her eline kalemi alan, her ga-zeteye yazı yazan gazeteci değildir,” diyebilmek için kesif bir cehalet ve iflah olmaz bir körlükle pe-kişmiş derin bir ahmaklık yetmez, oldukça kötücül bir yüreğe de sahip olmak gerekir.

BERNARD SHAW’IN SANATÇI TANIMINDA HİÇ-BİR YERİ YOK Bernard Shaw der ki; “Sanat; davranışımızı, ka-rakterimizi, adalet ve sempati hislerimizi rafine etmeli; kendi kendimizi tanımamızın, kendi ken-dimizi kontrol etmemizin, diğerleri için beslediği-miz saygı hislerimizin ve hareketlerimizin yücel-mesine hizmet etmeli; bizi adiliğe, zulme, adalet-sizliğe ve bayağılığa tahammül etmeyecek şekil-de geliştirmelidir.” Allah aşkına, sanatçı diye bili-nen Hülya Koçyiğit’in o ayıp sözleri Shaw’ın tanı-mının hangi kısmına denk geliyor?

Öte yandan Lev Tolstoy, “Sanat, ahlaksızlığın meş-rulaşmasına zemin olamaz,” derken tam da Hülya Koçyiğit’in son yaptığına benzer şeylerin asla ya-pılmaması gerektiğini mi kastediyordu bilemiyo-ruz tabii. Ama, “Hülya Koçyiğit’in sırtına, bize ma-salsı bir dünya hatırlatma yükünü biz yüklüyoruz, onu taşıyamıyor diye kızmaya hakkımız yok,” di-yen Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt’ün haklı oldu-ğunu çok iyi biliyoruz.

İnsanların gerçek karakterlerinin istisnai dönem-lerde ortaya çıktığı gerçeğiyle her karşılaşma-mızda hala büyük şaşkınlıklar yaşamamız, belli ki insanların ahlaklı ve karakterli olduklarına olan hüsn-ü zannımızın sürmesinden kaynaklanıyor. 1964’te gösterime giren ilk filmi ‘Susuz Yaz’dan beri hayatımızda olan Hülya Koçyiğit, izzet ve ka-rakterli insanlara açlığın ve susuzluğun had saf-hada olduğu bu kurak ve çorak zulüm döneminde kendisine dair tüm hüsn-ü zanları maalesef boşa çıkardı. Korkarım ki Hülya Koçyiğit, bu konuda ne ilk ne de son kişi olacak... Öyleyse sıradaki gelsin...

0807

01-02 temmuz 2017 hAftAsonu hAber yorum

Page 9: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

DARBE GIRIŞIMI ile Hizmet Hareketi arasında bağ kurulurken en fazla dayanak yapılan husus-ların başında tutuklu bazı asker ve sivillerin itiraf-ları geliyor. Gerçekten de askeri okuldan itibaren cemaat içerisinde yer aldığını anlatan çok sayıda rütbeli bulunuyor. İddianamelerde, Hizmet dairesi içerisinde yer aldığını söyleyen askerlerin zikretti-ği ‘kod isimler’, ‘abiler’ ve bir takım ‘mahrem ev-ler’ geçiyor. Ancak bu askerlerin durumları birbirinden farklılık arzediyor. Cemaat bağlantılarını kabul edenlerin bazıları, öyle ya da böyle, 15 Temmuz gecesi yaşa-nan kalkışmanın içinde. Ancak o gece evinde veya izinde olan ya da birliğinde olmasına rağmen hiç-bir şekilde darbeye katılmayan çok sayıda isim de var. Bunlar bir şekilde 16 Temmuz sabahı başlatı-lan cadı avı çerçevesinde tutuklandı. Haklarındaki MİT fişlemeleri ve ihbarlar yeterli görüldü. Cema-atten olmanın ‘darbeci’ ya da ‘terörist’ sayılmaya yeter sebep sayıldığı bir psikolojik savaş ortamın-da doğrudan cezaevlerine kondular. Yine bu askerlerden bazıları itirafçı konumun-da yer alırken bir kısmı da sadece kendi cema-at bağlantılarını kabul etmekle yetiniyor. İtirafçı olanlardan birçoğu, 15 Temmuz gecesi yaşananlar karşısında ‘kullanılmış olduğunu anladığını’ söyle-yen ve pişmanlık duyanlardan oluşuyor. Bunların büyük bölümü de Mustafa Mete Kaygusuz, Uluç

Hüseyin Hançer, Yıldırım Kılıçaslan, Oğuz Kağan Ayran, Celal Onat gibi F-16 ve helikopter pilotları. Özel Kuvvetler’den Astsubay Bekir Kurt gibi ba-zıları hem Hizmet’le iltisakını kabul edip hem de “Darbeyi Cemaat yaptı” iddiasında bulunuyor. Bir diğeri, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın yanındaki köprülü kavşak ve otoparkı vurduğunu itiraf eden Pilot Üsteğmen Müslim Macit. 30 Eylül 2016 ta-rihli ikinci ifadesinde, “Bizim, yani Hizmet Hare-keti’nin, Cemaatin darbe yaptığımızı biliyordum. Bilerek atış yaptım” dedi. ‘CEMAATTENIM AMA O GECE DARBEYE KARŞI DURDUM’Bir kısmı cemaatle irtibatını kabul etmekle bera-ber darbeye katıldığını reddediyor. Örneğin Bey-

O gece evinde veya izinde olan ya da birliğinde olmasına rağmen hiçbir şekilde darbeye katılmayan çok sayıda isim var. Bunlar bir şekilde 16 Temmuz sabahı başlatılan cadı avı çerçevesinde tutuklandı. Haklarındaki MİT fişlemeleri ve ihbarlar yeterli görüldü.

HABER ANALIZ09

Cem

aa

t 15

Tem

mu

z’u

n n

eres

ind

e (1

2)

AFPAHMET DÖNMEZ [email protected] @AhmettDonmez

1-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

Page 10: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

HABER ANALIZ101-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

9. SAYFADAN DEVAM

tüşşebap 8. Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Türk, Hizmet’le kuvvetli irtibatları olduğunu itiraf ediyor ama 15 Temmuz gecesine ilişkin şunları anlatıyor: “O akşam görevimin başındaydım. Saat 22.00’ye kadar her hangi bir hareketlilik yoktu. Darbe teşebbüsünden de haberim yoktu. TSK’nın kullanmış olduğu sistem üzerinden saat 22.00 sı-ralarında askeri darbe girişimi ile alakalı mesajlar geldi. Medyadan darbe girişimini gördüm. Kendi taburlarımı arayıp hiçbir aracın ve personelin dı-şarı çıkmayacağı emrini verdim. Hiç bir sıralı ko-mutanımı aramadım. Beni de bu konuyla ilgili hiç-bir komutanım aramadı. Kaymakam, ilçe emniyet amiri, hâkim ve savcı ile irtibata geçtim. Darbe girişiminin kanunsuz olduğunu ve benim bu emri uygulamayacağımı, herhangi bir sıkıntının olma-yacağını kendilerine bildirdim. Bulunduğum ilçe-de her hangi bir kalkışma hareketi olmadı.” Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş, Binbaşı Şükrü Seymen, Yüzbaşı Yücel Canbolat gibi ce-maatten olduğu ileri sürülenlerden bazıları da tam tersine, “Ben darbeciyim ama asla cemaatçi değilim” diyor. Burada önemle altı çizilmesi ge-reken nokta, bu ifadelerden bir-çoğunun ‘işkence altında verildi-ği’ gerekçesiyle muhataplarınca reddedilmesi. Haliyle ne kadarı-nın gerçeği yansıttığı ne kadarının daha önceden hazırlanıp zorla im-zalatıldığı konusu muallâkta. Yine de ortada inkâr edilemeye-cek boyutta bir katılım söz konu-

su. Bu vakıayı nasıl analiz etmek gerekir? Aslında ben kendi yorumumu, yazı dizisinin başında ser-detmiştim. “15 Temmuz Erdoğan’ın bir darbesiydi; Cemaatin değil.” iddiasının ardından, “O halde Er-doğan’ın darbesinde Cemaatçilerin ne işi vardı?” sorusunu yöneltmiş ve “İşte tam da bu yüzden Er-doğan’ın darbesi diyoruz. Daha doğru bir ifadeyle Erdoğan-Ergenekon darbesi… Bu ‘kontrollü dar-benin’ amacına ulaşabilmesi için Cemaat görü-nümlü olması, mutlak surette olmazsa olmazıydı” demiştim. Üzerinde yıllarca çalışılan, kurgulanan planın başarıyla hitama ermesi için ‘Cemaatçi bir darbe’ye ihtiyaç vardı. GİZLİ TANIK KUZGUN: ORADA ‘EMİR-KOMUTA İÇİNDE’ DENİYORDU15 Temmuz’la ilgili dikkat edilmesi gereken nokta; darbeci askerlerin anlatımlarının ortak noktası-nın, ‘emir-komuta zincirine’ vurgu yapıyor olması. Ya da o şekilde savunma yapmış olmaları. O gece darbe motivasyonu ile hareket edenlerin birçoğu, Silahlı Kuvvetler’in hiyerarşi içerisinde yönetime el koyduğu bilgisi ile hareket etmişti.

Bu yönde verilmiş onlarca ifade var. Ancak ben burada bir tanesi-ni paylaşmayı yararlı görüyorum. O da darbe girişiminin arkasında cemaatin olduğunu öne süren giz-li tanık Kuzgun’un sözleri. Malum; Kuzgun’un ‘itirafları’ iddianame-lerde cemaat-darbe ilişkisinin en önemli delillerinden biri olarak gösteriliyor. Kendisi de tutuklu bulunan Kuzgun, 9 Mart’ta İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’de görü-

O gece darbe motivasyonu ile

hareket edenlerin birçoğu, Silahlı

Kuvvetler’in hiyerarşi içerisinde

yönetime el koyduğu bilgisi ile

hareket etmişti.

Page 11: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

HABER ANALIZ111-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

10. SAYFADAN DEVAM

len duruşmada kimliğini açıklamıştı. Bu isim, Eski Amfibi Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız’dı. ‘Kuzgun’ Yıldız, 27 Nisan 2017 tarihinde Muğla’da görülen ‘Cumhurbaşkanına suikast girişimi dava-sı’nda da tanık olarak dinlenmişti. Oradaki ifade-sinde, Çukurambar’daki bir villada yapıldığını öne sürdüğü darbe toplantısında, ‘Genelkurmay Baş-kanı Akar ve kuvvet komutanlarının da darbenin içinde olduğu, sadece Hava Kuvvetleri Komutanı Ünal’ın destek vermeyeceğinin söylendiğini’ ak-tardı. “Bu nedenle yapılan faali-yetin emir komuta zinciri içinde yapılacağını düşündüm” dedi. HER ŞEY AKAR’IN DERDEST EDİLMESİNDE DÜĞÜMLENİYORFakat buradaki en önemli boşluk, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının derdest edilmiş olması. Yani en azından o ana ka-dar ‘emir-komuta zinciri içerisinde’ bir darbe girişimi olduğu zehabına kapılmış olsa bile birçok general ve subayın, Karargâh’taki gözaltılar sonrası kafasının karışmış olma-sı gerekir. Örneğin Kara Havacılık Okul Komutanlığı’ndan Yarbay Pi-lot Murat Bolat’ın ifadeleri bu şaş-kınlığı iyi özetliyor: “Halil Yarbay’a ‘Bu darbenin başında kim ve kim-ler var?’ dediğimde ‘Genelkurmay Başkanı bu işin başındadır’ dedi. Televizyondan Genelkurmay Baş-kanı’nın kurtarıldığı haberini du-

yunca benim kafamda şimşekler çaktı. Bu darbe olayının FETÖ’nün bir operasyonu olduğunu anla-dım ve tekrardan karargâhıma döndüm. Bir hışımla “Siz ne yapıyorsunuz? Hani Genelkurmay Başkanı işin başındaydı? Bakın kurtarıldı diyor’ dedim.” Buna karşılık Halil Yarbay’ın ifadeleri, ortada çok daha karmaşık bir tablonun olduğunu gösterme-ye yetiyor. Darbeci askerlerin bazıları, komutanla-rın enterne edilmesini, hiyerarşi içerisinde yöneti-me el koyan Silahlı Kuvvetler komuta kademesine karşı bir hamle olarak yorumladı. Akar’ın zorla

götürülüyor gibi görünmemesi, bu algıyı pekiştirdi. Yarbay Halil Gül, o gece Genelkurmay Başka-nı Hulusi Akar’ı Karargâh’tan alıp Akıncı Üssü’ne götüren helikopte-rin pilotuydu. İfadesinde, ‘Genel-kurmay Başkanı’nın yanındakiler-le helikoptere bindiğini; eli, kolu ve yüzünün bağlı olmadığını; zor-la getirildiğini hiç düşünmediği-ni; helikopteri kaldırdıktan sonra ‘Genelkurmay Başkanını kurtar-dım’ diye telsizden anons geçtiği-ni’ anlattı. Bu yönde birçok ifade mevcut. Akıncı Üssü Harekât Komutanı Ahmet Özçetin’in ifadesinde oldu-ğu gibi; hadiselerin planlanandan farklı geliştiği, bu nedenle Hulusi Akar’ın Akıncı’ya geleceği ve ha-rekâtı buradan idare edeceğinin söylendiği gibi bir durum da söz konusu.

En önemli boşluk, Genelkurmay

Başkanı ve kuvvet komutanlarının derdest edilmiş olması. Yani en azından o ana

kadar ‘emir-komuta zinciri içerisinde’ bir darbe girişimi

olduğu zehabına kapılmış olsa bile

birçok general ve subayın,

Karargâh’taki gözaltılar sonrası

kafasının karışmış olması gerekir.

Page 12: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

ŞAPKA VE KUZGUN’UN İFADELERİBu başlık altında ele alınması gereken bir diğer mevzu, 6-7-8-9 Temmuz tarihlerinde Ankara Konutkent’teki bir villada, Adil Öksüz başkanlığında darbe top-lantıları yapıldığı iddiası. Bir de Ankara Çukurambar’daki bir dai-rede yapıldığı öne sürülen darbe toplantıları var. Gizli tanık Şapka ve Kuzgun’un ifadelerine dayan-dırılan bu iddialar, henüz somut delillerle ispatlanabilmiş değil. Şapka kod adlı gizli tanık da bir duruşmada kimliğini açıklamış-tı. Bu isim de Jandarma Kurmay Albay Hakan Bıyık’tı. Eski Tuğa-miral Halil İbrahim Yıldız (Kuz-gun) da Bıyık da o tarihe kadar Cemaat içerisinde bulunduğunu ifade eden komutanlardı. Fakat toplantıya katıldığı öne sürülen isimlerin he-men tamamı, iki gizli tanığın iddialarını reddetmiş durumda. Yalnız, villada dönemin Kuzey Deniz Saha Komutanı Tuğamiral Ömer Faruk Harman-cık’ın parmak izine rastlandığı bilgisi mevcut. Bir de Çukurambar’daki toplantıya katıldığı iddia edi-len isimlerden dönemin Ege Deniz Bölge Komu-tanı Tuğamiral Süleyman Manka’nın bu toplantı-yı doğrulaması var. Manka, 24 Şubat 2017 tarihli duruşmada Çukurambar’daki darbe toplantısına katıldığını kabul etti. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk, 22 Mayıs’ta başlayan mahkemenin ilk duruşmasında

bu toplantılara katıldığını red-detti. Hava Kuvvetleri’nin Öz-dere eğitim kampında kaldığını belirten Öztürk, “Benim 3 Tem-muz’da kampa katılıp 15 Tem-muz’da ayrılmam dikkate alındı-ğında gizli tanığın beyanlarının gerçek olmadığı aşikârdır” dedi. Ayrıca kampın kamera kayıtları-nın incelenmesini istedi. Bu toplantılardan birine katıl-dığı ileri sürülen eski Jandarma İstihbarat Okul Komutanı Kur-may Albay Murat Koçyiğit de 2 Haziran 2017 tarihinde Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, “HTS ka-yıtları incelendiği zaman benim bu toplantılara katılmadığımın

ortaya çıkacağından eminim” diye konuştu. Üs-telik Koçyiğit, “Ben, Jandarma Okullar Komutan-lığı ders kitaplarına FETÖ’yü terör örgütü olarak sokturan kişiyim. Bu nedenle FETÖ’nün hedefinde olan biriyim” ifadelerini kullandı. GİZLİ TANIK, YÜZLEŞTİRİLİNCE ‘TANIYAMADI’Gizli tanık Kuzgun’un (Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız) 27 Nisan 2017 tarihli duruşmadaki çelişki-si de gözlerden kaçırılmaması gereken önemde. Marmaris’teki davada yargılanan 6 sanık, bu top-lantılara katıldığı iddia edilen isimlerdi. Kendisi-ne, mahkeme salonunda hazır bulunan bu isimler soruldu. “Ankara’daki villada yapılan toplantıda şu anki sanıklardan kimseyi görmedim.” ifadesini kullandı. Mahkeme heyeti, eski Tuğgeneral Gök-han Şahin Sönmezateş’in de aralarında bulundu-

Bir diğer boşluk ise Adil Öksüz’ün, “15

Temmuz akşamında yapılacak ilk işlerden

bir tanesinin, cezaevlerindeki

Cemaat mensuplarını cezaevlerinden

çıkarmak olduğunu” söylediği iddiası. O gece hemen hiçbir

yerde cezaevlerine yönelik bir girişim

olmaması, itirafların en somut verilerinden birini boşa düşürüyor.

HABER ANALIZ121-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

11. SAYFADAN DEVAM

Page 13: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

ğu bu 6 kişiyi ayağa kaldırdı ve kamera ile yüzleri yaklaştırılarak tanık Yıldız’a bu kişileri tanıyıp ta-nımadığı soruldu. Yıldız, tanımadığını söyledi. Ayrıca ABD’li analist Gareth Jenkins’in dikkat çek-tiği gibi itiraflarda bazı detaylar eksik. Böyle bir itirafnamede olması gereken bazı somut detaylar varid değil. Mesela 3 gün boyunca o villada kalan birinin, Adil Öksüz’le ilgili daha fazla detay pay-laşması, darbenin detaylarına ilişkin daha hayati planlardan söz etmesi, konuşulanlarla ilgili daha flaş ayrıntılara hâkim olması gerekirdi. Bir diğer boşluk ise şu: Adil Öksüz’ün bu toplantı-ların birinde, “15 Temmuz akşamında yapılacak ilk işlerden bir tanesinin, cezaevlerinde tutuklu bulu-nan Cemaat mensubu kişileri vakit kaybetmeksizin cezaevlerinden çıkarmak oldu-ğunu” söylediği iddiası. O gece hemen hiçbir yerde cezaevleri-ne yönelik bir girişim olmaması, itirafların en somut verilerinden birini boşa düşürüyor. CEMAATÇİLERİN KATILIMINA DAİR 3 SENARYO Toparlayacak olursak:

15 Temmuz gecesi sahaya çıkan askerler arasında Gülen sempatizanı olanlar vardı.

Bunların bir kısmı darbe ya-pıldığını fırsat bilerek, motivas-yonla görev aldı.

Bir kısmı komutanları tarafından görevlendiril-di. Bunların da bazılarına ‘darbe’ olacağı söylenir-ken bazılarına ‘terör saldırısını bastırmaya gittiği’ söylendi.

TSK içerisinde Hizmet Hareketi’ne sempati du-yan askerlerin tamamı darbeye katılmadı. Bunu AKP cenahı ve savcılar da kabul ediyor. Kalkışmaya dahil olanların, toplam sempatizanların kaçta kaçı olduğu şeklinde bir oran vermek içinse elimizde sağlıklı veriler yok. Fakat iddianamelere bakılırsa az bir kısmının darbeye iştirak ettiği görülüyor.

Peki darbe girişimine katılan cemaatçi general ve subaylar neye göre hareket etti? Bu noktada eli-mizde 3 senaryo bulunuyor. BİR: Talimat bizzat Gülen’den geldi varsayımı. An-cak Gülen’in duruşu, bu tezi zayıflatıyor. 16 Tem-

muz’un ilk saatlerinde darbe girişimini lanetledi ve bu hain kalkışmaya dâhil olanların Hizmet’in il-kelerine ihanet ettiğini vurguladı. Buna ek olarak, talimatı kendisinin verdiğine dair tek bir somut delil ortaya konması halinde Türkiye’ye dönüp asılmaya razı olduğunu ilan etti. O halde bu ‘Cemaatçi askerleri’ kim, neye göre or-ganize etti? İşte diğer 2 senaryo bu noktada kar-şımıza çıkıyor. BUNLARDAN İLKİ: Gülen böyle bir talimat ver-mediği halde “Hocaefendi, darbeye onay verdi” denilmiş olması. Burada da karşımıza Adil Öksüz ve onun altında görev yapan bazı siviller çıkıyor. Cemaat şu anda açıkça dile getirmese de nere-deyse herkes Öksüz’ün ‘hain’ olduğunda hemfikir.

MİT’in eski Kontr-Terör Daire Başkanvekili Mehmet Eymür’ün açıklamaları da Öksüz’ün MİT’e angaje edilmiş bir ‘Cemaat imamı’ olduğu görüşünü teyid eder mahiyetteydi. Ayrıca aske-ri komuta kademesi içerisinde de Hizmet sempatizanı olarak tanınıp MİT’le angajman içeri-sinde hareket eden askerler de vardı. Bunlardan bir tanesinin de ihbarcı Binbaşı Osman Kara-can olduğu ileri sürülüyor. Fakat iddianameler dikkatlice okun-duğunda başka bu tür isimlerin varlığı da göze çarpıyor. Belki bunu başka bir yazıda müstakil olarak ele almakta yarar var.

ÜÇÜNCÜ İHTİMAL İSE ŞÖYLE: “Darbe emir-ko-muta zinciri içerisinde olacak. Dolayısıyla darbeye ‘şunlar katıldı, bunlar katılmadı’ gibi bir şey konu-şulmayacak. Bunun için Hocaefendi’ye sormaya gerek yok. Zaten ‘hayır’ diyecek. Erdoğan aleyhi-ne yeterince delil toplandı. Yargılanacak. Hiyerarşi içerisinde, tereyağından kıl çeker gibi temiz bir iş olacak. Ölümler olmayacak. Risk minimum” denil-miş olması. (Burada Cemaatin böyle bir örgütlen-me biçimine gitmesinin doğru olup olmadığı tar-tışmalarına girmiyorum…) Bana göre ikinci seçenek de üçüncü seçenek de masada. Her ikisi de uygulandı. Bazı gruplara ikin-cisi, bazılarına da üçüncüsü söylendi. Gülen bu nedenle o gece ağır bir ihanete uğramışlık hissi yaşadı. SON

Gülen, 16 Temmuz’un ilk saatlerinde

darbe girişimini lanetledi, bu hain kalkışmaya dâhil

olanların Hizmet’in ilkelerine ihanet

ettiğini vurguladı ve tek bir somut delil

ortaya konması halinde Türkiye’ye

dönüp asılmaya razı olduğunu ilan etti.

HABER ANALIZ131-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

12. SAYFADAN DEVAM

Page 14: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

14 BABACANLAR

OZAN

ARİ

F VE

‘ŞER

EFSİ

Z’

@bekirsalim

BEKİR SALİM

[email protected]

BIR GÜN rahmetli Rasim Ağabeyle şiir üzerine tartışıyorduk:“Şiir tarif etmez, telkin eder!” dedi. Ben de Peyâmi Safa gibi, “Şiir ne îzah, ne tasvir, ne de telkin eder. Yalnız imâ eder.” dedim. Epey gürültüden sonra konu geldi “Hicivde sövgünün yeri var mı?” sorusuna dayandı… Bu konuda iki-miz de aynı görüşe sahiptik. “Hiciv, muhatabının bile dinlediği zaman tebessüm edeceği, içinde zekâ pırıltıları olan lâtif ifadelerden oluşmalı…” Nef’i ile Şeyhülislâm Yahya Efendi arasında geçen atışma malumunuzdur: Nef’i’yi sıkıştırıp yeni şiir-ler üretmesini sağlamak için bir dörtlük gönderir Yahya Efendi; lâkin dörtlükte ‘Cahiliye Dönemi’nin ulaşılmaz şairi İmrü’l-Kays’a benzeterek güya şa-irliğini yüceltirken, aynı zamanda, haşa, kâfir de demiş oluyordu:

Şimdi hayli sühanverân içre,Nef’i mâ’nendi var mı bir şair?

Sözleri Seba’-i Mu’allakadır,İmrü’l-Kays kendidür kâfir.

Muhatap Nef’i olunca cevap da ona göre oluyor:

Bize kâfir demiş Müftî Efendi,Tutalım ben ana diyem Müselmân.

Varıldıkta yarın rûz-ı cezaya,İkimiz de çıkaruz anda yalan.

Şair Eşref’in, Neyzen Tevfik’in şiirleri matbaada basılırken, kitabın o beyaz sayfaları edepten kıp-kırmızı kesilirmiş, ama bir yandan da tebessüm etmekten geri durmazlarmış… Bakın, Eşref, dönemin yöneticilerinden hırsızlığıy-la meşhur birini saz meclisinde nasıl ırgalamış:

Geldi çöktü meclise vali gibi,Bârek-Allah çaldı emsali gibi.Gerçi her telden çalar amma,Daire öz ceddini malı gibi…

Burada “daire” kelimesiyle o anda saz meclisin-deki “tef” benzeri bir ritim sazı söylerken aslında

1-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

Page 15: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

devlet dairesini kastederek “çalmak” fiiliyle müt-hiş bir tevriye yapmış. Hiciv Edebiyatımızda bu tür gerçek hicivlerin bin-lerce örneği vardır. Buna mukabil sokak ağzıyla, içinde hiçbir sanat barındırmayan kaba küfürlerle yazılmış-söylenmiş şiir zannedilen örneklerin sa-yısı da hiç az değildir. “Hezeliyat” tabir edilen bu tür denemeler içinde kayda değer bir şey bulama-dım ben… Bir hatıramı paylaşmak isterim: Rahmetli Mehmet Ali Birand, akşam ana haberleri sunarken, en son insanların yüzüne bir tebessüm kondurmak adına çok izlenen kısa videolardan seyrettirirdi. Bazen bir kedinin sevimli, yaramaz halleri, bazen komik bir şaka gibi… Bir gün, vide-onun kahramanı, iki yaşlarında, çok hareketli, ta-vanda ayak izleri olan ama alıp bağrınıza basaca-ğınız, ısırarak seveceğiniz türden bir çocuk… Video biterken Mehmet Ali Bey gülerek ve muhabbetle, “Vay p… kurusu vay!” demesin mi? Ertesi gün gazetelerde manşet: “Seksen milyonun karşısın-da canlı yayında bir bebeğe küfretti!” Akşam ana haberlerde üzgün ve mahcup, “Yahu kardeşim ben o ifadeyi – Ne şeker çocuk- manasında tak-dir makamında kullandım.” Deyince ben, fakire bir koz vermiş oldu. O zaman bir gazetede günlük dörtlükler yazıyordum:

“P.. kurusu deyince sakın ola kızmayın,‘Şeker şey’ manasında bir tür ihtiramdır o…

Lüzumsuz tenkitlerle fukarayı üzmeyin,Bir anlayabilseniz ne ‘şeker adam’dır O!”

Bir sonraki gün tanımadığım bir numaradan aran-dım. Telefonumu açtığımda duyduğum kahkahayı çok iyi tanıyordum: “Yahu Bekir Bey ne kadar gü-zel benzetmişsin beni… Hay ağzına sağlık!” Allah rahmet etsin… Gene bir gün Rasim Ağabeyle şiir konuştuğumuz bir demde, yeni şiir yazmaya başlamış bir dostu-muz bize “Atatürk” şiirini okudu: “Atatürk orduları dağlardan, derelerden atlattı,Düşmanların kaşlarını, gözlerini patlattı…”

Rasim Ağabey;“Yahu Atatürk Tophane berduşu mu ki, kaş göz patlatıyor!” deyip fena bozmuştu garibimi… Şimdi, Ozan Arif’in “Şerefsiz” şiiri de trollerin kü-fürlerini hatırlattı bana… Şu farkla ki, vezinli ve kafiyeli… Aslında şairin fevkalâde güzel buluşları ve çok kaliteli şiirleri var. Bu tür kaba sövgülere ihtiyacı yok… Hem zaten “şerefsiz” kelimesi de şiirin muhatabını anlatmaya asla kifâyet etmi-yor…

15 BABACANLAR1-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

14. SAYFADAN DEVAM

Page 16: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

“Birlikler tamam. İstanbul üzerine çöküyoruz. Yö-netime el koyuyoruz. Belediye başkanları, kamu kurumunda çalışanlar değiştirilecek. Tutuklana-caklar. Sert müdahale olacak. Acıma bilmem ne yapmak yok, tepeleme var. İsrail örneğinde oldu-ğu gibi sert müdahale olacak. Rejim aleyhtarı der-nek, gazeteler, yurtlar, kuruluşların listesi dosyada ve perdede.” Bunlar Balyoz darbe plan semine-rinde konuşan bir generalin sözleri.

Bütün Türkiye, 10 Ocak 2010 tarihinde Taraf gaze-tesinin manşetinden Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın 2003’te bir darbe pla-nı yaptığını, günler-ce üzerinde ça-lıştığını, bunun da ‘plan semi-neri’ adı altında saatlerce kaydı-nın tutulduğunu öğrendi. Dönemin cumhurbaşkanı Abdul-lah Gül, başbakanı Tayyip Erdoğan ve ekibi derin bir nefes al-mıştı belki de. Yazılanlar satır satır gerçekti. AKP iktidara gelir gelmez bu planlara başlanmıştı Do-ğan Paşa. 28 Şubat’tan kalma vesayetçi kanat iş başındaydı asker içinde.

Yargının ve gazetecilerin özellikle Ahmet Altan ve Mehmet Baransu’nun cesareti, Ergenekon dava-larıyla başlayan askeri vesayetle hesaplaşma dö-nemine yeni bir kapı açtı. Balyoz darbesi delil ve belgelerini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı talep etti. Gazeteciler de hukuka güvenip teslim etti. Yargılamalar yapıldı, yeni belge, bilgi deliller or-taya çıktı.

YOLSUZLUKLARDAN SONRA KIYILAN VESAYET NİKAHIAradan 3 sene geçti. Aynı cesur savcılar bu kez AKP’li 4 bakanında yer aldığı tarihin en büyük rüşvet ve yolsuzluk skandalını ortaya çıkaran so-ruşturmanın kapağını kaldırmışlardı. Türkiye şok-taydı. İş Erdoğan’a ve oğlu Bilal’e kadar uzanıyor-du. Hesap verip aklanmak yerine savaşmayı ter-cih etti Erdoğan. Hırsızlık ve yolsuzluk meselesi-

nin üstünü örtmek için ülkeyi demokrasiden hu-kuktan koparmaya, hatta terör ve darbeler batak-lığında yakmaya götürecek her türlü adımı atma-ya karar verdi. Attı da. Başbakan savaşmaya karar verince, kanlı bıçaklı düşman gözüktükleri de ar-kasına geçti hemen. Çetin Doğan’lar, Ergenekon sanıkları, tüm vesayetçiler...

MİLLİ ORDUYA KUMPAS DİYEN 28 ŞUBATÇILARO önemli gelişmelerin yaşandığı günlerde, 28

Şubat’ın Batı Çalışma Grubu’ndaki ak-lının tecrübesiyle donatılmış

Erdoğan’a yakın bir isim Yalçın Akdoğan bir

başka kritik hamle yaptı. Star’daki köşe yazısında cemaati suçla-yıp ‘Milli Ordu’ya

kumpas kurdu’ diye yazdı. 17 Aralık

yolsuzluklarının or-taya çıkmasından 6 gün

sonra yazılan yazı tesadüf de-ğildi. Bir kırılma anıydı. Yolsuzluklardan

kaçmak için dün düşman dedikleriyle aynı safta aynı masada buluşuyordu AKP. Akdoğan, sadece Erdoğan’ın vesayetçilerle nikahını ilan ediyordu.

YA ASKERİ ŞURALARDA,MGK’LARDA GÜL’E ERDOĞAN’A SÖYLENENLER...Oysa Balyoz planları AKP’ye, Erdoğan’a karşı ya-pılmış gözüküyordu. Nihai hedefte mütedeyyinler vardı. Görevden alınacak belediye başkanları vali-ler, Marmara ve bölgesindeki mütedeyyin kesim-ler lokantasına varıncaya kadar fişlenmişti. Hatta iktidarın ilk Yüksek Askeri Şurası’nda, MGK’larda ve resepsiyonlarda dönemin başbakanı Abdul-lah Gül’e Çetin Doğan’ın tehditler savrulduğuna kadar ayrıntılar konuşuluyordu. AKP ve yönetimi Balyoz’u da Çetin Doğan’ı da iyi biliyordu. Paşa röportajlarında bunları teyit de etti üstelik. Ne ol-muştu da işler terse dönmüş, Balyoz darbesine soruşturma açmak ‘kumpas’ olmuştu?

AHMET ALTAN’IN HAKİKATPERESTLİĞİ VE BALYOZ DARBESİ

AHMET ALTAN HAKLI, DARBEDEDİĞİN BALYOZ GİBİ OLUR!

ERMAN YALAZ [email protected]

1601-02 TEMMUZ 2017 HAfTAsONU HABER ANALİZ

Page 17: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

Önceki hafta tarihi savunmasıyla gazeteci yazar Ahmet Altan bu gerçekleri tüm çıplaklığıyla tek-rar ortaya koydu. 17 kişinin yargılandığı ‘süblimi-nal mesajla 15 Temmuz darbe girişimine iştirak’ davasındaki 113 sayfalık savunmasında yüz bin-lerce insana yapılan haksızlıkları, hukuksuzlukla-rı lime lime etti. ‘Gelelim ciddi konulara’ dediğin-de ilk açtığı başlık Balyoz darbe davasıydı. Yapıla-nın gazetecilik olduğunu anlattı, askerlerin yaptı-ğının dün de bugün de suç olduğunu hatırlattı ve şunları söyledi cesurca:

“(…) Şimdi gelelim biraz daha ciddi konulara.

Önce şu Balyoz meselesinden başlayalım.

Bakalım bu Balyoz neymiş, öyle herkesin ağzını doldura doldura söylediği gibi “kumpas” mıymış?

(…) Ben daha net, daha açık, daha kesin biçimde, Balyoz haberine “kumpas” diyen bu savcı da dahil herkesle bir hesaplaşacağım.

Önce “Balyoz” denilen olay neydi, ne zaman, ne şartlar altında yapılmıştı ona bakalım.

Balyoz 2003 yılında yani dönemin MİT Başka-nı Şenkal Atasagun’un Mustafa Balbay’a “Birinci Ordu darbeye hazır” dediği, dönemin genelkur-may başkanının Birinci Ordu komutanına “Sen dar-beye mi hazırlanıyorsun” diye sorduğu dönemde yapılan bir “sıkıyönetim hazırlığı” semineri.

Genelkurmay, Birinci Ordunun hazırlıklarının far-kında olduğu için “asla sıkıyönetim hazırlıklarını görüşmeyeceksin, asla iç sorunlarla ilgili hazırlık yapmayacaksın” diye kesin emir veriyor.

Bir emir yetmiyor, aynı konuda ikinci bir emir daha gönderiyor.

Birinci Ordu’nun generalleri ne yapıyor?

(…) Bütün siyasî parti liderlerini gözaltına almak, isim isim saydıkları belediye başkanlarını değiştir-mek, tutuklayacakları 200 bin kişiyi yerleştirecek-leri stadyumları belirlemek, “halkı yanlarına çek-mek” amacıyla Yunanistan’la bir çatışma çıkar-mak için hazırlıklarını ve planlarını görüşüyorlar.

Hazırlıklarını yaptıkları daha epey konu var ama bence bu kadarını saymak bile yeterli.

Bu hazırlıkları belirleyen konuşmaları da komu-tanlarının emriyle kaydedip kasete alıyorlar.

Benim generallerin bu hazırlıkları yaptıklarına dair kanıtım, gerçekliği tartışmalı olan CD’ler değil. Biz-zat kendileri tarafından kayda alınan konuşmalar.

O konuşmaları dinleyen herkes bu hazırlıkları deh-şetle görür.

(…) Şimdi Balyoz haberine “kumpas” diyen her-kesin cevap vermesi gereken bir soru var.

Basit bir soru.

(…) Bugün Birinci Ordu’nun generallerinin topla-nıp, Genelkurmay’ın “asla iç meselelerle ilgili ha-zırlık yapmayacaksın” emrine açıkça karşı gelerek, “bütün siyasî partilerin liderlerini” gözaltına alma hazırlıkları yapmaları yasal ve doğal mıdır?

(…) Buna gür bir sesle ve açıkça cevap vereceksi-niz.

(…) Eğer bugün generallerin böyle hazırlıklar yap-malarının suç olduğunu kabul ediyorsanız, bunun 2003 yılında yapılmış olmasının suç olduğunu da kabul etmek zorundasınız.

Ve bir suçun belgelerini bulan gazetecinin o bel-geleri yayınlaması hem hakkı hem görevidir.”

ER-DOĞAN’LARIN İKTİDARINA ESİR EDİLEN GAZETECİLER ONLARAltan, düpedüz darbe planı konuşuldu dediği Bal-yoz ile ilgili kör gözlere aynı hatırlatmayı ve ifşa-atı yapıyordu. Bu bir darbe planıydı. 200 bin kişi-yi hapsetmekten, iktidarı indirmekten, gerekirse Yunanistan ile savaş çıkartmaktan bahsediyordu askerler. Balyoz yargılamasındaki bazı CD’lerdeki tarih uyuşmazlığını gerekçe gösterip, bütün diğer delilleri yok sayanlara sadece ‘ses kayıtlarını tek-rar dinleyin bir kere’ diyor. Evet bu suç belgeleri-ni yayınlamak bir gazetecinin hem hakkı hem gö-reviydi. Bu görevi yerine getiren Altan da Baransu da şimdi tutuklu. Erdoğan ve AKP’nin yeni mütte-fiki Çetin Doğan’ların iktidarına esir edilen gaze-teciler onlar.

Mehmet Baransu’nun 2 Mart 2015 tarihinde sav-cılık ifadesi bile alınmadan dosya üzerinde tutuk-lanmasına karşı Ahmet Altan yine meydan oku-muştu. Cumhuriyet gazetesine gönderdiği mek-tubunda “O haberi basmaya karar veren benim. Buradayım. Çoluk çocuğu bırakın, ne konuşacak-sanız benimle konuşun.” demişti. Yine sorular sor-muştu: “Bizim Mehmet Baransu’nun evini basmış-lar, on saat aramışlar, gözaltına almışlar, sonra da mahkemeye sevk edip tutuklamışlar.

Niye yapmışlar bütün bunları, neymiş suçu?

“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, devletin gü-venliğine ilişkin belgeleri yok etmek, devletin gü-venliğine ilişkin bilgileri temin etmek, devletin giz-li kalması gereken bilgilerini açıklamak.”

Örgüt kurmuş ama şimdilik “örgütün diğer üyele-rini” saptayamamışlar.

1716

01-02 TEMMUZ 2017 HAfTAsONU HABER ANALİZ

Page 18: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

Bir bavul dolusu belgeyi savcılığa teslim etti-ği halde “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri” yok ettiğini söylüyorlar, ne kadar belge vardı ki Baransu yok etti?

En çok da Balyoz darbe planından “devletin gü-venliğine ilişkin bilgi” ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri” diye söz etmelerine bayıldım.

Ne zamandan beri darbe planları “devletin gü-venliğine ilişkin belge” ve “devletin gizli kalma-sı gereken bilgileri” olarak niteleniyor?

Ne zamandan beri olacak, hırsızlarla darbeciler hu-kuktan kurtulmak için kol kola girdiğinden beri…

Hırsızlık yaparken yakalanan bir iktidar, paçası-nı kurtarabilmek için hırsızlıktan da büyük suçlar işlemeye başlayınca, gidip darbecilere sığınma-ya karar verdi.

Ellerinde planlarıyla ortaya çıkan darbeciler de, dizleri korkudan titreye titreye, hırsız oldukları-nı açıkça bildikleri adamların arkasına utanmadan saklandılar…

Birlikte onların suçlarını ortaya çıkaranları suçlu ilan etmeye çalışıyorlar.”

ÇETİN DOĞAN: BATI ÇALIŞMA GRUBU OLARAK YAPTIKLARIMIZ DOĞRUYDU!Olay buydu. Altan’ın bu yazısından 5 gün sonra Çe-tin Doğan da Habertürk’e röportaj verdi. Balyoz’un kumpas olduğunu anlatıyordu, tıpkı bugün savcı-ların Altan ve Baransu’yı suçladığı gibi. İddiana-me dile Doğan’ın diliydi. Doğan, 28 Şubat ve Batı Çalışma Grubu’na dair ’28 Şubat’ın arkasında mı-sınız?’ sorusuna yaptıklarının arkasında olduğunu söyleyip şu cevabı vermişti: “Batı Çalışma Grubu olarak yaptıklarımız doğru ve meşruydu.”

Tıpkı bütün darbeci ve vesayetçilerin yaptığının arkasında durduğu gibi.Erdoğan, Balyoz’dan çı-kanlar bir teşekkür bile etmedi diye sitem etti-ğinde yine Çetin Doğan Paşa yapıştırmıştı cevabı, ‘Bizi AYM çıkarttı’ diye. Doğan, Doğu Perinçek ka-dar düşüncesiz olmadığından olsa gerek, ‘ittifakı deşifre etmeyelim’ derdindeydi. En büyük dertle-ri ise görünürde AKP olsa da dindar kesimlerdi; özel de ise kendilerine dava açma cesareti göste-ren savcı hakimlerdi.

BALYOZ’U TEYİT EDEN İLKER BAŞBUĞ VE AYTAÇ YALMANYazının başında sadece bir pasajını alıntıladığımız Balyoz darbe planı seminer konuşmalarının ta-mamı dinlendiğinde bu çok açık bir şekilde orta-ya çıkıyor. Sadece ses kayıtları bile delil olarak ye-terliydi. Unutanlara hatırlatalım. Balyoz darbe se-

minerlerinin askeri teamül ve ajandalarının dışın-da olduğunu ilk teyit eden bilgi Genelkurmay’dan gelen belgelerdi. 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın 2003’deki semineri yönetirken yasal çerçevenin dı-şına çıktığına dair belgenin altında dönemin Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un imza-sı vardı. Bir teyit de eski Kara Kuvvetleri Komuta-nı Aytaç Yalman’dan geldi yıllar sonra. Yalman, ki-tabında, “Çetin Doğan ve emri altındaki isimlere o seminerde EMASYA planlarının uygulanmayaca-ğı emri verilmişti.” yazdı. Bu EMASYA bahanesiy-le Doğan ve ekibinin darbe toplantısı yaptığı anla-mına geliyordu.

KEŞİF YAPTIRDIM DİYEN KOMUTANLARBalyoz darbe davası soruşturmasında aynı plan ve belgelerin güncellenmiş halleri önce Gölcük Do-nanma Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’nda çık-tı. Sonra Orgeneral Bilgin Balanlı’nın tutuklama gerekçeleri arasında yeni ilave belgeler, Balyoz’u teyit eden deliller çıktı. Sahte olduğu iddia edilen Sakal ve Çarşaf Eylem Planlarının keşif raporları, duruşmalarda İhsan Balabanlı’ya soruldu ve Ba-lanlı bunu teyit etti. Ses kaydında da keşif yaptır-dığını açıkça belirtiyordu.

CD’LERİ TEYİT EDEN MEMURLARBalyoz CD’leri ve sahte delil tezine sarılan Doğan ve ekibi (damadı Dani Rodrik büyük pay sahibi) bunu hiç bırakmadı. ‘CD’lerde, 2003 yılında olma-yan, 2007 yılında piyasaya çıkan fontla yazımlar yapılmış. “Calibri, Cambria yazı tipi ilk kez 2005’te demo olarak piyasaya çıktı. 2007 yılında satışı su-nuldu. 2003’te böyle bir fontla belge hazırlamak imkânsız. Deliller sahte.” diyorlardı. Oysa o CD’leri bizzat kaydeden sivil memurlar (Melek Üçtepe ve Sevilay Erkani Bulut) hem askeri savcılık hem sivil savcılık ifadelerinde teyit etmişti. Bulut, “Or.K’na yazılı CD’yi net olarak hatırladım. Bu CD’de yine komutana özel olarak verilmek üzere hazırlanmış-tı. K.Özel yazılı CD’yi hatırladım. Bu CD de yine ko-mutana özel olarak verilmek üzere hazırlanmıştı.” demişti.

GÜNCELLENMEYE DEVAM EDEN PLANLARTarih ve font çakışmaları elbette önemli ayrıntıy-dı. Darbe gibi bir suçlamada hata yapılmamalıy-dı kimseye karşı. Gazeteci Baransu, tutuklanma-dan önce bu konuda yazdığı son analizlerinde çe-lişkili durumu şöyle izah etmişti. 2003’te 180 olan Birinci Ordu Komutanlığı’ndaki bu CD’lerin sayı-sı 30’a düşmüştü. CD’ler güncelleniyordu, Ankara ve İstanbul’a ilgililerine gönderiliyordu. Belki de Çetin Paşa’nın BÇG’si çalışmaya devam ediyordu.

1817

01-02 TEMMUZ 2017 HAfTAsONU HABER ANALİZ

Page 19: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

15 TEMMUZ’DA GENİŞLETİLMİŞ BALYOZ PLANI VE ALTAN’IN SORULARIBalyoz darbe davasını kumpas diye satanların Ahmet Altan’a ve yukarıda bir kısmını sıraladığı-mız gerçeklere verecek cevabı var mıdır bilmiyo-rum. Bildiğim bir şey, bugün Erdoğan iktidarı eliy-le ve 15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle ya-şatılanların Doğan ve şürekasının yapmak istedi-ğiyle aynı olduğudur. Bakın tutuklananların isim-lerinin bir çırpıda nereden nasıl çıktığına? Bir ge-cede 3 bin hakimin, mütedeyyin memurların nasıl tutuklandığına. Fişleme düpedüz. Balyoz Marma-ra bölgesini içine alıyordu bu manada. Şimdi yüz binlere ulaşan zulüm tüm Türkiye’yi kapsıyor. Üs-telik muhafazakar, dindar olduğunu söyleyen bir iktidar eliyle Balyoz’un bin kat beteri hayata geçi-riliyor. 15 Temmuz’dan iki gün önce 13 Temmuz’da EMASYA’yı (yani askerin polis bölgelerinde ve şe-

hirlerde olaylara müdahale, istihbarat yapma yet-kisini) tekrar kanunlaştıranlar; ardından da darbe-den bir hafta sonra tahliye olmuş Balyoz komu-tanlarını birliklere tekrar komutan olarak atayan-lar bu yeni son ve genişletilmiş Balyoz’un neresin-dedirler acaba?

SES KAYITLARI HERŞEYİ ANLATIYOR, BUYRUN DİNLEYELİM15 Temmuz gerçek savcı ve hakimler eliyle soruştu-rulduğunda, SADAT’ların Akar ve Fidan’ların plan-larının gizli yanlarının ortaya çıkması gibi bu da or-taya çıkacak. O zamana kadar beklemeye taham-mülü olmayanlar aşağıdaki Balyoz Darbe Semineri ses kayıtlarını dinleyebilirler. Orada her şey anlatı-lıyor! Dağılma yok, toparlama, tepeleme var diyor. Stadyumları kullanacağız, memurları esnafı işada-mını fişledik tutuklayacağız diyor. Daha ne desin!

1918

01-02 TEMMUZ 2017 HAfTAsONU HABER ANALİZ

ÇETİN DOĞAN: DAĞILMA YOK, TOPARLANMA TEPELEME VAR!

https://www.youtube.com/watch?v=HSlI8LBQ5MQ

ÇETİN DOĞAN: ÖNCELİĞİMİZ İÇ TEHDİT! SİLAHLI KUVVETLERSİLAH KULLANIR!

<iframe width=”460” height=”315” src=”https://www.youtube.com/embed/CwBWxWwqedM”

frameborder=”0” allowfullscreen></iframe>

https://www.youtube.com/watch?v=CwBWxWwqedM

210 BİN KİŞİ SEMPATİZAN, TUTUKLANACAKLAR

https://www.youtube.com/watch?v=Ahw_7iXjQsY

İRTİCA ÖNCELİKLİ TEHDİT

https://www.youtube.com/watch?v=C3XZLCGDJ9E

FİŞLEMELER EKRANDA, FIRININDAN PASTANE-SİNE KADAR BİLİYORUZ

https://www.youtube.com/watch?v=AyzJP8sWUnQ

SADECE ORDU SAHASINDA DEĞİL; TÜRKİYE GE-NELİNE MÜDAHALE TEKLİFİ

https://www.youtube.com/watch?v=ROlLSQAb2bo

EN ACIMASIZ ŞEKİLDE YOK EDİLMELİLER!

https://www.youtube.com/watch?v=dC_EiqSEqFA

YUNANİSTAN İLE SAVAŞALIM, HALKI AMAÇ BİR-LİĞİNDE TOPLARIZ

https://www.youtube.com/watch?v=Fse-tY5FHVo

12 EYLÜL GİBİ YAPALIM!

https://www.youtube.com/watch?v=ygmSry1fGLI

NAKŞİLER, SÜLEYMANCILAR, NURCULAR… 61 GAZETE, DERGİ, TV…İRTİCACI!

https://www.youtube.com/watch?v=oXYfoJANrcs

POLİSİ DERDEST ETMELİYİZ

https://www.youtube.com/watch?v=NAGHxnX2dJw

GENERAL VE SUBAYLARI ATAYACAĞIZ, YETMEZ-SE EMEKLİLERİ ATARIZ

https://www.youtube.com/watch?v=NuYgRyonO6Y

OHAL İLANI, MARKETLERE EL KOYMA

https://www.youtube.com/watch?v=lekFQBRv-2c

SIKIYÖNETİM MAHKEMELERİ KURULACAK

https://www.youtube.com/watch?v=N_bCf7Pz6TE

TÜM KAMU KURUM KURULUŞLARI SİLAHLI KUV-VETLER DENETİMİNE GİRECEK

https://www.youtube.com/watch?v=1eC6P0Vopbw

https://www.youtube.com/watch?v=FamQop_y6Bg

MÜLKİ İDARELER VE MEDYAYA SIKI BASKI UY-GULANACAK

https://www.youtube.com/watch?v=ZuI3ZmBYNtk

EMASYA HER TÜRLÜ HAKKI VERİYOR

https://www.youtube.com/watch?v=VeN91GIV5d0

TOPLANMALARI ÖNLEYECEĞİZ

https://www.youtube.com/watch?v=x0G_mVsM2CQ

(BALYOZ SES KAYTILARI ARŞİVİ)

Page 20: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Türkiye raportörü Ingebjørg Godskesen’in, gü-nümüz Türkiye’sine yönelik yaptığı, ‘yaşayan ölüler’ metaforu oldukça düşündürücü ve bir o kadar da ürkütücü. Zira bu benzetme, Türkiye’yi hem ülke içi hem de ülke dışından mercek altı-na alan bir Avrupalı yetkiliye ait. Aslında rapor-törün bu tespiti, tarihi bir hüviyete sahip. Yani ona göre 2017 Türkiye’sinin vatandaşı, dikta ve zulmü tescillenmiş bir rejim altında ‘yaşayan bir ölü’.

Diğer taraftan ‘yaşayan ölüler’ metaforu, bize bu konu hakkında yazılan ki-tap ve oyunları da çağrış-tırıyor. İlk akla gelen isim, Cevdet Kudret’in ‘Yaşa-yan Ölüler’ isimli oyunu. Bu oyun, kazanma hır-sı planları ile savaşın bi-reyleri nasıl yozlaştırdı-ğı ve bir toplumu nasıl

bir çürümeye sevk ettiğini tiyatral bir üslup ile ele alıyor.

Hatıra gelen bir diğer çalışma ise, ünlü Ame-rikalı fantezi ve tarih yazarı Fletcher Pratt’ın, yine tanınmış Kanadalı Laurence Manning ile birlikte kaleme aldığı o malum eser, ‘Yaşayan Ölüler Şehri’. Bu kitap bilindiği üzere yakla-şık bir asır önce yazılmış. Ancak çalışma, sanal dünyanın günümüz insanların kalp ve kafaları-nı, duygu ve hislerini nasıl dumura uğratıp, felç ettiği meselesine de fevkalade ışık tutuyor.

‘Yaşayan Ölüler Şehri’, rüya makinelerine bağ-lanan insanlara, nasıl bu rüyaların gerçek ha-yattan daha gerçekçi ve daha cezbedici bir gü-zellikte olduğuna yönelik bir hissiyat aşılandı-ğı teması üzerinde duruyor. Kitap tam olarak olmasa da Leonardo Di Caprio’nun başrollerin-de oynadığı ‘Inception’ isimli filmi çağrıştırıyor. Zira izleyenler bilir, bu filmde de rüya makina-ları filmde önemli bir yere sahip. Bir diğeri ise, Romen şair ve yazar Zaharia Stancu’nun yine

YAŞAYAN ÖLÜLER ÜLKESİ:

ZÜBEYR CESUR

2001-02 tEmmUZ 2017 hAftASoNU KoNUK YAZAR

TÜRKİYE

Page 21: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

. SAYFADAN DEVAM

diğerleriyle aynı adı paylaştığı ‘Yaşayan Ölüler’ isimli kitabı. Eser, savaş sırasında bulundukları yeri terk etmek zorunda bırakılmış bir çingene obasının yolculuğu esnasında yaşadıkları çileli ve ızdıraplı bir hayatı konu alıyor. ‘Yaşayan ölüler’ metaforunda bir cinas da göze çarpıyor. Bu kavram genelde; ya, hayattay-ken yaşadığı dini, milli ve kültürel değerleri-ne olumlu katkılarda bulunmuş, ancak daha sonra vefat etmiş bir sanatçı, şair, yazar ya da şehit(ler) için; ya da, yukarıdaki eserlerde ve Avrupalı bürokratın benzetmesinde de görün-düğü gibi, zalim ve despot yönetim(ler) aracı-lığı ile daha yaşarken birçok hak ve özgürlü-ğü elinden alınmış; sefil bir yaşama, hürriyetsiz bir hayata mahkûm edilmiş suçsuzlar için kul-lanılır.

YANDAŞ HÜKÜMETİN KURDUĞU SANAL DÜNYA‘Yaşayan ölüler’ metaforunun kullanıldığı sair bir anlam alanı ise; zalim bir yöneticiyi ve ida-reyi şuursuz bir şekilde destekleyen, alkışlayan, icraatlarına omuz veren yığınlar içindir. İlginç-tir, günümüz Türkiye’sinde ise ‘yaşayan ölüler’ metaforunun kullanıldığı mana katmanlarının neredeyse tümüne rastlamak mümkün. Örneğin, yukarıda atıfta bulunduğumuz Fletc-her Pratt ve Laurence Manning’in ‘Yaşayan Ölü-ler Şehri’ kitabı. Biz bunu, Türkiye için, ‘Yaşayan Ölüler Ülkesi’ olarak da çevirebiliriz. Kitapta-ki ‘rüya makinaları’ bugün AKP iktidarının eliy-le topluma dayatılan ‘gerçeğe’ benziyor. Her-

kesin malumu, zalim yönetimin emri altındaki yandaş medya; yazılı, görsel, sosyal medyasıy-la, özellikle seçmen yığınlarına sanal bir dün-ya kurmuş durumda. Buna AKP’nin din kanadı, sanat ve edebiyat dünyası istismalini de ekle-yebiliriz.

Yaptıkları yalan, mesnetsiz haberleriyle kitle-leri kendi dünyalarına çekiyor ve olmayan sa-nal bir boyutu sanki gerçekmiş gibi gösteriyor. Bu illüzyon, özellikle 17-25 Aralık rüşvet soruş-turması ve ‘kontrollü darbe tiyatrosu’ sonra-sında daha da tavan yapmış durumda. Geçici-de olsa AKP hükümeti ve medyası, yığınların kafalarına taktığı medya makinaları ile gerçek-ten uzak, yapay bir dünya görüşü oluşturmuş durumda.

İşte burada yukarıda özetle üzerinde durdu-ğumuz Cevdet Kudret’in ‘Yaşayan Ölüler’ isim-li oyunu devreye giriyor. Oyun, ‘kazanma hırsı, makam sevdası, haset ve fesat planları ile sa-vaşın bireyleri nasıl yozlaştırdığı ve bir toplu-mu nasıl bir çürümeye sevkettiği meselesi üze-rinde duruyor’, denmişti. Bugün ise, AKP hü-kümeti ve yandaş medyanın psikolojik savaşı-nın bir toplumu nasıl yozlaştırıp ve sindirdiği-ne şahit oluyorsunuz.

‘Hakikatte yaşayan ölüler, şuursuz ve idrak-siz bir şekilde tiranizm ve despotizmi destek-leyenler, bu türlü ceberut hükümetin yaptıkları taassup ve zulme alkış tutanlardır’, denilebilir.

2120

01-02 tEmmUZ 2017 hAftASoNU KoNUK YAZAR

‘Yaşayan ölüler’ metaforunun kullanıldığı sair bir anlam ala-nı ise; zalim bir yöneticiyi ve idareyi şuursuz bir şekilde des-

tekleyen, alkışlayan, icraatlarına omuz veren yığınlar içindir.

Page 22: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

22 SPOR DOSYA

BU SEZONU hayal kırıklığı ile tamamlayan Gala-tasaray, önümüzdeki yıl kuracağı güçlü kadro için transfer dönemine oldukça hızlı girdi. Bafetimbi Gomis, Younes Belhanda ve Maicon Pereira Roque gibi isimleri kadrosuna katan Galatasaray hem lig hem de Avrupa’da zirveye oynayacak bir takım oluşturmayı hedefliyor.

GOMİS, FRANSA’DA İSTİKRARLIYDIGalatasaray’ın son yıllarda yabancı transferlerinde yüzünün pek gülmediğini görüyoruz. Her sezon alınan bir düzine oyuncu ya sıradan bir performans gösterdi ya da yedek kulübesine mahkûm oldu. Bruma gibi oynadığı futbolla gelecek vaat eden isimler ise başka ülkelerin liglerini tercih etti. Lukas Podolski’nin ayrıldığı, Eren Derdiyok’un beklentile-re cevap vermediği Galatasaray’ın forvet hattında-ki gol sıkıntısına Fransız Gomis’in ne derece çözüm olacağını bekleyip göreceğiz. Gomis’in gol istatis-tikleri gayet iyi. Ancak bir kötü tarafı var ki, o da yurtdışında başarısız bir grafik çizmesi.

Ağustos 1985 doğumlu Gomis profesyonel kariye-rine Fransa’nın Saint-Etienne takımında başladı. İlk kez 2004-05 sezonunda forma şansı bulan Go-mis’in kendini ispatlayıp kadronun değişmezi ol-ması 2007-08 sezonunda gerçekleşti. Bu sezon 35 maçta forma şansı bulup 16 gole imza attı. Genç bir oyuncu için oldukça iyi bir istatistikti.

2009’da 13 milyon Euro bonservis ücreti karşılığı Lyon’a transfer olan Gomis, ilk 11’in demirbaşları

arasında yer aldı. Ligde 22 maçta sahaya ilk 11’de çıkarken, Şampiyonlar Ligi’nde Lyon’un oynadığı 10 maçın 7’sinde maça başladı. Ligde attığı 11 gole, Şampiyonlar Ligi’nde kaydettiği 4 gol eşlik etti. 2014’e kadar Lyon formasını giyen Gomis istikrarlı bir grafik çizdi. Ortalama 30 lig maçında sahaya ilk 11’de çıktı. Avrupa’nın 5. en iyi ligi olarak gösterilen Ligue 1’de yakaladığı bu performans Gomis’i futbo-lun zirvesi İngiltere Premier Lige taşıdı.

İNGİLİZ BASINI ‘OFSAYTTA’ BIRAKTISwensea City’ye bedelsiz giden Gomis, yeni takı-mıyla 4 yıllık sözleşme imzaladı. Sezonun başında Manchester United’la oynadıkları maçı 2-1 kazanır-larken, ikinci golde Gomis’in imzası vardı. Ancak ilerleyen haftalarda Gomis gol yollarında pek de başarılı olmadı. Fransa Ligue 1’de hiçbir sezon 10 golün altına düşmeyen Gomis, 2014-15 sezonunda 7, 2015-16 sezonunda ise 6 gol attı. Her iki sezonda da 18 maçta sahaya ilk 11’de çıkarken, çoğu maçta 90 dakikanın sonunu görmeden oyundan alındı. Attığı gollerden ziyade sürekli ofsaytta kalmasıyla

1-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

EFE YIĞIT [email protected] AFP

Galatasaray’ın son yıllarda yabancı transferlerinde yüzünün pek gülmediğini görüyoruz. Her sezon alınan bir düzine oyuncu ya sıradan bir performans gösterdi ya da yedek kulübesine mahkûm oldu.

GOMIS VE BELHANDA’NIN SORUNU ORTAK:

UYUM

Page 23: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

Ada basınına malzeme olan Gomis’i manşetlere çı-karan bir başka özelliği ise attığı şutlarda çerçeveyi tutturamaması oldu.

Ada’da umduğunu daha doğru ifadeyle Swen-sea’nın beklentilerine cevap veremeyen Gomis, ge-çen sezon Marsilya’ya kiralandı. Alışık olduğu Ligue 1’de yeniden eski günlerine döndü ve kariyerinin en iyi sezonunu geçirdi. 30 maçta ilk 11’de çıkıp, rakip fileleri 20 kez havalandırdı.

Gomis’in iki yıllık Swensea macerasına baktığı-mızda, ‘gurbette’ uyum sorunu yaşadığını görmek mümkün. Tabi buna Premier Ligin zorluk derecesini eklemek gerek. 5. en iyi ligden 1. en iyi lige gidince aynı performansı göstermek her futbolcunun har-cı değil. Nitekim Gomis gibi onlarca futbolcu bü-yük hayallerle geldiği Premier Ligde hayal kırıklığı yaşayıp, geriye dönüyor. Türkiye Süper Ligi kalite açısından Fransa Ligue 1’in bir basamak gerisinde bulunuyor. Gomis uyum sorununu kısa sürede atla-tırsa Galatasaray’ın gol sıkıntısına çözüm olur. Tabi Gomis’i besleyecek iyi bir orta sahanın olması ge-rekiyor.

BELHANDA, 19 YAŞINDA PARLADIŞubat 1990 doğumlu Younes Belhanda, Galatasa-ray’ın bir başka transferi. Fas asıllı Belhanda futbol kariyerine Fransa’da başladı. 2009’da Montpellier formasını giymeye başlayan Belhanda 19 yaşında-ki bir oyuncu için oldukça iyi bir istatistik yakalayıp ilk sezonunda 19 maçta ilk 11’de sahaya çıktı. Sezon boyunca toplam 33 maçta ter döktü, bir gole imza attı. İlk sezonundan itibaren Montpellier’in kadro-sunun değişmezi olan Belhanda, kulübün ilk ve tek şampiyonluğunu yaşadığı 2011-12 sezonunda attığı 12 golle şampiyonluğa ciddi katkı sağladı. Hücuma dönük orta saha oyuncusu olan Belhanda, gol yol-larında başarısı kadar yaptığı asistlerle dikkat çekti.

Fransa ligindeki başarısından sonra adı Premier Lig kulüpleriyle anılmaya başladı. Belhanda’da tercihi-nin Premier Lig olduğunu açıkladı. Takımı Montpel-lier bonservis ücreti olarak 15 milyon Euro isterken, İnter ve Milan gibi İtalyan devleri de Belhanda’ya talip olduğunu açıkladı. Ancak Manchester United, Arsenal ve Tottenham gibi takımlarıyla adı anılan Faslı oyuncu sürpriz bir şekilde 2013’te 10 milyon Euro bedelle Dinamo Kiev’e satıldı. Bu transfer spor kamuoyu için sürpriz bir gelişmeydi. UKRAYNA’DA VASATIN ALTINDA KALDIDinamo Kiev’e büyük beklentilerle geldi ancak va-satın altından bir oyun ortaya koydu. İlk sezonda 6

gol atarken, bir sonraki sezon sadece 1 gol attı. Sa-dece gol atmayı değil asist yapmayı da unutan Bel-handa 2015-16 sezonunun ilk devresinde Dinamo Kiev’de forma şansı bulamayınca ara transferde Al-manya’nın Schalke 04 takımına kiralandı. Schalke 04’te 8 maçta ilk 11’de sahne alıp 1 gol attı. Sezo-nun bitmesiyle yeniden Ukrayna ligine dönen Bel-handa’nın bu kez kiralık gittiği takım Fransa Ligue 1 ekiplerinden Nice oldu. Bu sezon sıra dışı bir per-formans gösterip ligi 3. sırada bitiren Nice’de Bel-handa 28 maça ilk 11’de başlayıp, toplam 31 maçta forma şansı buldu. Son 3 yılın en iyi performansını gösteren Faslı oyuncu 3 gole imza atıp, 6 asistle ta-kımına katkı yaptı.

İKİ OYUNCU DA SÜRPRİZGomis ve Belhanda’nın sorunlarının ortak: Uyum. Belhanda son 2 sezonda 3 değişik takımın forması-nı giydi. Bir futbolcu için iyi bir durum değil. Uyum sağlamak kolay olmaz bu durumda. Gomis’le Bel-handa’nın uzun süre aynı ligde oynamış olmaları Galatasaray için ciddi bir avantaj. Belhanda, Ligue 1’deki asist yapma özelliğini Süper Lige taşırsa, Go-mis’in atacağı gol sayısı daha fazla olur.

Ancak bazen hiç umulmadık şekilde büyük beklen-tilerle gelen oyuncuların hayal kırıklığı olduğunu unutmamak gerek. Geçmişte Galatasaray’a gelen Brezilyalı Elano ve Boşnak Misimoviç benzer şekil-de büyük beklentilere yol açıp sonunda fiyasko ol-muşlardı. Şu an için Galatasaray 2 iyi transfer yap-mış gözüküyor. Sahada neler olacağını göreceğiz.

231-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONU

22. SAYFADAN DEVAMSPOR DOSYA

Bazen hiç umulmadık şekilde büyük beklentilerle gelen oyuncuların hayal kırıklığı olduğunu unutmamak gerek. Geçmişte Brezilyalı Elano ve Boşnak Misimoviç benzer şekilde büyük beklentilere yol açıp sonunda fiyasko olmuşlardı.

Page 25: MEHMET DINÇ YAZDI, 4’TE HATASONU...2017/07/01  · artık kendilerine oto sansür uyguluyorlar. CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’ın AKPM genel kurulunda verdiği rakamla-ra

KÜNYE

Bir grup gazeteci tarafından kendi imkânları ile yayın hayatına başlattığı Tr724.com Basın Meslek İlkeleri ve uluslararası medya etik kurallarına uygun habercilik yapmaktadır. Yayınlanan makale ve yorumlardan yazarları sorumludur. Tr724’de yayımlanan tüm haber, yazı, yorum ve analizler kaynak gösterilerek kullanılabilir.

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Selim GÜNDÜZ | [email protected]

HABER DİREKTÖRÜ Sefer CAN | [email protected]

YAYIN KOORDINATÖRÜ Ali Mirza YAZAR | [email protected]

YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ Erman YALAZ (Web) | [email protected] Kemal AY (e-gazete) | [email protected]

TASARIM Alper UYANIK | [email protected] Zülfikar ALİ | ZulfikarAli@ Tr724.com

SOSYAL MEDYA EDİTÖRÜ Ömer Özdemir | [email protected]

İMTİYAZ SAHİBİ TEMSİLCİSİ VE HUKUK DANIŞMANI Mehmet YILDIZ | [email protected]

REKLAM | [email protected] E-GAZETE | [email protected]

@[email protected] /Tr724comegazete.Tr724.com www.Tr724.com

GÜNLÜK E-GAZETE 1-2 TEMMUZ 2017 HAFTASONUSAYI: 220

ARKA SAYFA

BUNLARI MİKRODALGAYA ASLA KOYMAYIN!

GÜNLÜK HAYATTA yemeklerinizi saklamak için kullandığınız tabak, çeşitli saklama kapları ya da fincan gibi mutfak gereçleri sağlığınız için zararlı hale gelebilir. Dikkat etmediğiniz takdirde mikro-dalga fırınlara koyduğunuz bu ürünler zararlı kim-yasallar yayabilir ve hatta yangına sebep olabilir.İşte mikrodalgadan uzak tutmanız gerekenler:

ET: Donmuş et parçalarını mikrodalgada çözmek kurnazca bir iştir. Ancak bu durumda daha kalın parçalar donmuş kalırken ince kenarlar pişmeye başlar. Mikrodalganız ısıtırken dönmüyorsa ısının yayılması engellenir ve ette bakteriler oluşur. Eti çözmenin en güvenilir yolu dondurucudan çıkarıp geceden buzdolabınızın içine yerleştirmektir.

ANNE SÜTÜ: Mikrodalgada ısınan süt hassas mi-nik bebek ağzı için sıcak gelir ve araştırmalara göre bu ısıtma yöntemi anne sütündeki bağışıklığı des-tekleyen proteinlerin bazılarını yok etmektedir.

HAŞLANMIŞ YUMURTA: Mikrodalgadan yayılan hızlı sıcaklık yumurtanın içinde çok fazla buhar oluşmasına neden olur ve yumurta patlar. Yumur-tanın temizlenmesi de çok zordur.

PLASTIK KAPLAR: Yemekten kalanları asla plas-tik kaplara koymayınız. Plastiklerin çoğu BPA gibi kimyasallar içerir ve plastik ısındığında bunlar ye-meğinize geçer.

STRAFOR KAPLAR: Bir çeşit plastik türü olan strafor kaplar ısıtılınca yemeğinize geçen zararlı kimyasallar salgılar. Kalan yemeklerinizi cam bir tabağa koyun ve üzerini örtün.

PORSELEN VEYA METALIK TABAKLAR: Mikro-dalgayı sık kullanıyorsanız, mikrodalgada kullan-mak için düz renkli cam tabaklar alın.

BARDAKTA SU: Seramik ya da cam bardakta uzun süre suyu ısıtırsanız, bardağı çıkardığınızda kay-nar su etrafa fışkırır ve yanarsınız.

BOŞ ÇALIŞTIRMA: Mikrodalganızı hiçbir yiyecek ya da içecek koymadan çalıştırmak cihaza zarar verir ve hatta yangın çıkmasına neden olur.

ÇOK ESKI FINCANLAR: 1960’lardan önce üretilen bazı fincanlar mikrodalgada ısıtılınca zararlı çok ağır metaller ile radyasyon yayabilir.