maviology -- 45

40
2012 İLKBAHAR • YAZ • SAYI 45 • www.mavi.com Who is Your mavi? BEIRUT ALICE DELLAL ANNA HUTSOL OF FEMEN OLIVIA, PIERRE, YVES, SERENA, AMBER, LINDY , CORA OR BELLA? KUNSTMUSEUM OF WOLFSBURG MOMO MOEBIUS CANNES MARCELA GUTIERREZ MAVI DENIM KITCHEN mariano vivancojon kortajarenaadam sennmavi ilkbahar yaz 2012 şişede bir mesajtino seubert ile möbleli tarihüçüncü türden teşhirizmirce konuşan tişörtler...ve adriana lima selçuk demirel aung san su kyi fransa'da sörfzaragoza

Upload: cihan-ergur

Post on 12-Mar-2016

216 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Maviology Sayı 45

TRANSCRIPT

2012 İLKBAHAR • YAZ • SAYI 45 • www.mavi.com

Who is Your mavi?

BEIRUTALICE DELLAL

ANNA HUTSOL OF FEMEN

OLIVIA, PIERRE, YVES, SERENA, AMBER, LINDY,

CORA OR BELLA?

KUNSTMUSEUM OF WOLFSBURGMOMO

MOEBIUSCANNES

MARCELA GUTIERREZMAVI DENIM KITCHEN

mariano vivanco✣jon kortajarena✣adam senn✣mavi ilkbahar yaz 2012 ✣ şişede bir mesaj✣tino seubert ile möbleli tarih✣üçüncü türden teşhir✣izmirce konuşan tişörtler✣...ve adriana lima ✣selçuk demirel✣aung san su kyi ✣fransa'da sörf✣zaragoza

maviology2012 TR KAPAK.indd 5 4/11/12 9:14 AM

01 mariano vivanco

02 03 04 05 jon kortajarena

06 07 0809 adam senn

10 1112 mavi ilkbahar yaz 2012

1314 şişedeki mesaj

15 emerging müzik festivali

16 tino seubert

17 18 1920 üçüncü türden ürün teşhiri

2122 izmirce konuşan tişörtler

22 istanbul tişört sezonu

24 adriana lima

25 26 27 28 2930 selçuk demirel

31 32 33 34 the lady

35 fransa’da sörf

36 zaragoza

Mavi Giyim ve San. Tic. A.Ş. Adına İmtiyaz Sahibi Sait Akarlılar

Sorumlu Genel Yayın Yönetmeni Elif Akarlılar

Editörİzzeddin Çalışlar

TasarımEray Makal, 12punto.net

Katkıda BulunanlarBuket Baydar, Uğur Bektaş, Serpil Berkan, Pınar Gözeri, Yavuz Gündüz, Koray Parlak, Oktay Tutuş

Kapak FotoğraflarıTamer Yılmaz

Merkez Ofis ve Yazışma Adresi MaviEski Büyükdere Caddesi, No:43 4. Levent, 34418 İstanbulTel: (0212) 371 20 00Faks: (0212) 282 60 60

[email protected]

BaskıMas Matbaacılık A.Ş.Hamidiye Mahallesi, Soğuk Su Caddesi, No: 3 Kağıthane, İstanbultel: (0212) 294 10 [email protected]

ISSN: 1301-7683

MAVİOLOGY

maviology2012 TR KAPAK.indd 2 4/11/12 9:14 AM

1

Mavi’nin İspanya’nın İbiza adasında yaptığı çekimde dünya modasının etkili isimleri bir araya geldi. San Rafel köyünün yakınlarındaki bir dağ evinde kurulan setin lideri tabii ki Mariano Vivanco’ydu. Perulu moda fotoğrafçısı son yıllarda Londra-New York arasında gidip geliyor ve kültürel birikimini estetiğe yansıtışıyla meslaktaşlarından ayrılıyor. Dazed&Confused, Vogue Nippon, Vogue Homme Nippon, Numero, Another Magazine, Man About Town, Allure, Details, GQ Italy, L’Uomo Vogue, 10 and 10 Man

gibi dergilerle düzenli olarak çalışan Mariano, Dolce&Gabbana için yaptığı dört kitapla da tanınıyor. 2007’de Londra’da açtığı ilk kişisel sergisiyle sanatçı yönünü de vurgulayan Mariano, ertesi yıl Londra, Paris ve Milano’da açtığı dört sergiyle fotoğraf dünyasının en çok konuştuğu isimlerden biri oldu; kısa zamanda Eva Mendes, Naomi Campbell, Eva Herzigova, Emma Watson, Ricky Martin, Miranda Kerr, Lady Gaga ve Paul Smith’in aradığı objektif haline geldi.

İBİZA’DA

maviology 2012 TR.indd 1 4/11/12 9:50 AM

23maviology 2012 TR.indd 2 4/11/12 9:50 AM

23maviology 2012 TR.indd 3 4/11/12 9:51 AM

45

Sette nadir görülür türden bir kıvraklığı ve dinamizmi olan Mariano, çekimlere günün ilk ışıklarıyla başladı. Sekiz saat boyunca her deklanşöre basışında “Harika, muazzam, çok güzel!” nidaları atarak sadece yemek

arasında yarım saat dinlendi ve sürekli çekti. Gün sonunda kendini havuza attı, bilgisayarın başına geçip resim seçmeye koyulduğunda da şunları söyledi:

“Mavi ekibine bayıldım. Çünkü beni serbest bıraktılar ve asıl o zaman kendimi gösterme imkânım oluyor. Moda markaları genellikle en küçük detaylara kadar işin içine karışıp doğallığı bozuyor. Bugün daha sabahtan kendimi çok iyi hissediyordum ve bana sağlanan serbestiyle çok keyifli bir çekim geçirdim. Stilist Charlie çok profesyoneldi. Çekimi hiç aksatmadı. Daha önce Mavi’nin çalıştığı Nicholas Formichetti de çok iyi arkadaşımdır. Moda fotoğrafçılığı kariyerimde bana çok destek oldu. Manken seçimi de harika olmuş. Çok yerinde yüzler. Özellikle kızlar… Aline de Kendra da müthiş fotojenik. Jo ve Adam ise zaten tartışılmaz. Onlar birer fenomen.”

Setin iki prensesi Amerikalı Kendra Spears ve Brezilyalı Aline Weber. Setin en deneyimlisi stilist Charlie, “Aline önümüzdeki iki yıl içinde en ünlü

modellerden biri olacak. Şu ara herkes onu konuşuyor” diyor. Haklı; çünkü Brezilyalı model, Top 50’de 45. sırada ve yükseliyor. Henüz üç yıldır beri modellik yapan biri için müthiş bir performans bu. Vogue ve Elle dergilerine birçok kez kapak oldu. Another Magazine, ID Magazine yer aldığı diğer dergilerden. Givenchy, Stella Mc Cartney, Jason Wu, Balmain, Hugo Boss, Marc by Marc Jacobs podyuma çıktığı defilelerden bazıları. Tom Ford’un Single Man filminde Lois isimli öğrenciyi canlandırdığını da unutmayalım.

Kendra’nın öne çıkan özelliği ise her tipe bürünebilmesi ve Cindy Crawford’ı andıran cazibesi. O da The Limited, CK, Etro, Stefanel, Prada gibi markaların reklam kampanyalarında yer aldı. Vogue China ve Elle Fransa gibi dergilere kapak oldu, Harper’s Bazaar çekimlerinde yer aldı. Dolce Gabbana, Moschino, Ferre, Versace ise podyuma çıktığı markalar arasında.

Sette böylesine olağanüstü iki kadın olunca tüm ilginin onların üstünde olmasını bekleyebilirsiniz. Fakat biz Mariano’nun yönlendirmesiyle pek de alışılmadık bir iş yapıp kızlar çekimdeyken “fenomen” erkeklerle konuşuyoruz.

maviology 2012 TR.indd 4 4/11/12 9:51 AM

45

Jon Kortajarenaİbiza mı? Pazarları asla!

İnternet sözlüklerinde (özellikle kızlar tarafından) övgüler yağdırılan Jon, gerçekten etkileyici bir yüz ifadesine sahip. 2003’te bir İspanyol markası için yaptığı çekimle modelliğe adım attı. Fenomen haline gelmesi ise 2007’de aynı

yıl içinde yedi farklı markanın yıldızı olmasıyla tescillendi. Vman, POP, V magazine, Vogue Homme, GQ sürekli ona yer veriyor. L´Officiel Homme dergisi ona özel bir sayı bile yaptı ve bu sayı “Jon Kortajarena ile 200 Sayfa Moda” ibaresiyle yayımlandı. Modellik kariyeri bir yana, Tom Ford’un yedi sezon boyunca marka yüzü olduktan sonra A Single Man filminde de rol vermesiyle “fenomen”in ünü iyice yayıldı. 2010’un en iyi sekiz erkek mankeninden biri olan Jon, sadece en iyi fotoğrafçılar ve seçtiği markalarla çekim yapıyor. Geçen yıl Elle dergisinin onu en iyi top model ve en iyi giyinen yakışıklı seçtiğini de hatırlatalım.

Vogue dergisinin çekimleri için Türkiye’ye gelmiştin. Karşına nasıl bir yer çıktı?O yeni. Ben İstanbul’a daha önce de geldim. Türkiye’ye bayılıyorum.

Öyle mi? Neden?Nasıl bayılmam? İlk kez 19 yaşımdayken geldim ve kendimi dünyanın en romantik kentinde buldum. Tarihi, kültürü, enerjisi… Artık herkesin dilinde. Ben daha önce keşfettim. İlk gördüğümdeki hissi de hiç kaybetmedim. Devasa bir kent ve her yanında bir şey var. İçinde geleneklerini yaşatıyor. Bunların hepsini birbirine kattığı için favori şehirlerimden biri. Vogue için geldiğimde ise Ege sahillerindeydik. 12 saat durmadan çalıştık ama etraf o kadar güzeldi ki hiç şikâyet etmedim. Zaten bütün ekiptekiler de arkadaşımdı ve hep beraber tatildeymişiz gibi geçti. Şimdi de yeni Türk arkadaşlarım oldu. Mavi ekibiyle çok iyi anlaştık. Bu çekim için İbiza’yı seçmiş olmalarına da çok sevindim. Harika bir ortamda çalışıyoruz. Umarım sonuçlar da iyi olur.

Aslında senin ülkendeyiz. Buraya gelir misin normalde? Yok. Clubber olmadığım için İbiza pek geldiğim bir yer değil. Benim tatil tarzıma daha çok Lanzorate ve kendi kentim Bilbao uyuyor. Madrid’de de bir evim var. New York’ta ya da çekim için başka bir yerde değilsem, bu üçünden birinde oluyorum.

New York’taki hayatın nasıl geçiyor? Fotoğraflara yansıyan o görkemli, ihtişamlı hayatın içinde misin gerçekten?Yok canım… O görünen kısmı. Seksi kızlar, maskeli yüzler hakiki değil. O görkem ancak başka bir hayatın daha varsa ve istediğin zaman girip çıkabiliyorsan güzel. Yoksa çekilir gibi değil. Arada bir girip çıktığım oluyor. Eğlenceli tabii ama sürekli öyle yaşanmaz. Elegans ve ihtişam birbirinden farklı şeyler. Her zaman elegans içinde yaşayabilirim ve sanırım öyle yaşıyorum; ama gerisi arada bir yeterli oluyor.

Mavi’yle kendini nasıl hissettin? Tam benim tarzım diyebilirim. Jean’ler harika. Üstler çok iyi yapılmış. Çok rahat ettim. Stil. Tam anlamıyla stil. Kızlar için yaptıkları da harika. Çekimlerde giyindikçe gözüme daha bir güzel geldiler.

maviology 2012 TR.indd 5 4/11/12 9:51 AM

67maviology 2012 TR.indd 6 4/11/12 9:51 AM

67maviology 2012 TR.indd 7 4/11/12 9:52 AM

98maviology 2012 TR.indd 8 4/11/12 9:52 AM

98

Adam SennOnun Aklı Sinemada

Adam, New York’ta yaşayan Fransız asıllı bir Amerikalı. 1984 doğumlu ve New York Magazine’in en seksi erkekler

listesinde yer alıyor. Hayranları mavi gözlerinden çok dudaklarını önemsiyor. Çocukluğu skate board üzerinde geçmiş, ilkgençliğinde ise vücudunun güzelliği ortaya çıkmış. “Bu kasları hangi gym’de yaptın?” diye sorunca, “Hiç gitmem, ben böyle doğdum” diyor. 2003’te Gucci’nin kampanyasıyla moda dünyasında parlamaya başladı. Ardından Valentino, Boss, Italian Vogue, Maxim, Tetu ve Dutch Men’s Magazine geldi. Bir yıl içinde en çok aranan yüzlerden biri oldu. Modellik sanki kanında var gibi. “Gibi” demek de yanlış olur. Çünkü babası da öyleymiş. Adam’ın keşfedilme hikâyesi de ilginç. Kız arkadaşını bir manken seçmesinde otel lobisinde beklerken Quest Models’den Gaspard Lukali-Lacote’un gözüne çarpmış. Hemen kontrat imzalamışlar. Onu en aranan modeller listesine sokan ise ünlü Perulu moda fotoğrafçısı Mario Testino. Adam’ın Hollywood macerası da Brick adlı filmle başladı, The Hills dizisiyle sürdü. Yakında onu beyazperdede daha çok göreceğimiz kesin gibi…

Bir yandan fotomodellik, bir yandan oyunculuk derken, bir de restoran işine girmişsin… Oysa modellerin yemekle pek arası yoktur diye bilinir.Evet, evet. New York’ta iki restorana ortağım. Bu daha çok bir yatırım ortaklığı. İyi bir fırsat olduğunu düşündüm. Sonuçta hayat boyu modellik yapılmıyor. 7. Cadde’de iki güzel yerim var: Il Bestardo ve Barbaresco. Biri Toscani tarzı İtalyan restoranı, diğeri ise daha genel Akdeniz mutfağı. İspanyol tapas’ları, pizza, küçük tabaklar ve harika bir şarap mahzeni var. Tam New York tarzı yerler. İmkân olursa bir iki yer daha açmayı düşünüyorum.

New York’lu değilsin ama…Aslında Paris’te doğdum ama Texas’ta büyüdüm sayılır. On yıldır da New York’ta yaşıyorum.

Texas’ta büyüdüysen o zaman tam bir jean tutkunu olmalısın…Tamamen öyleyim. Hayatım boyunca üzerimden çıkarmadım. Çok Texas tarzı giyinmiyor olsam da jean’den vazgeçmedim. Tasarımcıların üzerinde çalıştığı jean’leri ve jean gömleği çok seviyorum. Özellikle de ince olanları. Hem gündelik hayatta hem de daha şık olmak gerektiğinde birçok kişi için olduğu gibi benim için de jean en kolay, en rahat çözüm.Madem jean eksperisin, Mavi’ninkiler hakkında ne düşünüyorsun?

Mavi zaten harika. Jean’leri en üst kalitede. Yıkamaları çok iyi görünüyor. Çekimlerde hangisini giydiysem üzerime tam uydu. Skiny olanları da çok rahat. Sadece jean’ler değil, bu koleksiyonun gömleklerini de çok beğendim. Kesimleri ve kumaşını çok tuttum. Pamuklu ama jean görünümlü olanları özellikle tam benlik. Harika. Buradaki her şey çok kaliteli.

Mankenden oyuncu olur mu olmaz mı diye süregiden bir tartışma var. Sen ikisini de yapıyorsun. Bu iki meslek arasında nasıl bir ilişki var?Bu tartışma bana komik geliyor. Şu an modellik yapmak isteyip de yapamayan kaç aktör var biliyor musun? İsim vermeyeyim ama ben birçoğunu tanıyorum. Bir sürü aktör de gayet iyi modellik yapıyor. Bu iş bir giysiyi iyi taşıyabilmek ve iyi fotoğraf verebilmekle ilgili. Her iki meslek de diğerine kapı açabilir. Bu, mesleğin özelliklerinden değil, kişinin özelliklerinden kaynaklanıyor. Ayrıca ben zaten konservatuvarda tiyatro okudum. Oyunculuğun ne olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğini biliyorum. Model olmak gibi bir tutkum da yoktu açıkçası. İşler böyle gelişti. Modayı da seviyorum ama asıl önemli yanı faturalarımı ödüyor olması. Modellikten kazandığım parayla tiyatro okudum, sonra oyuncu oldum.

Peki, aktörlük bir tutku halini aldı mı?Aktörlük her zaman doğru anlaşılmıyor. Beynini kullanmak gereken bir iş olduğu için daha çok seviyorum. Bir rolü daha iyi, daha doğru nasıl oynarım diye sürekli düşünmeyi gerektiriyor. Başkasını dinlemeyi, ona tepki vermeyi, insanların hayat hikâyeleriyle ilgilenmeyi gerektiriyor. O yüzden ben bir sette çalışan herkesin hikâyesiyle ilgilenirim, merak ederim. Modellikte sadece duruyorsun. Bekliyorsun, giyiniyorsun, duruyorsun. Aktörlükte ise bambaşka birini canlandırıyor olsan bile kendi kişiliğinden bir şeyler katıyorsun. Sonuçta bu iki meslek birbirinden çok farklı; ama bir şekilde de birbirini besliyor.

Hills’ten sonra yeni bir proje var mı?Biri Dallas’ta, biri New York’ta iki moda çekimim daha var. Sonra yapımcılığını da yaptığım Leaving Sam adlı bir kısa filme başlayacağım. Hem oyunculuk yapacağım hem de kurgusuna girmek istiyorum.

Kısa filmlere burun kıvıran ünlülerden değilsin yani… Şu “ünlü” lafından da nefret ediyorum aslında. Ünlülerin çoğunun iyi aktör olduğu doğru. Bir karaktere çok şey katıyorlar. Yönetmenin isteklerini çok iyi yerine getirebiliyorlar. Yine de bunun her zaman gerekli olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan oyuncunun her bir projede boş bir defter olabilmeyi bilmesi; yoğrulabilir ve değişebilir olması. O “ünlü”lerde bu her zaman mümkün olmuyor. Kısa filme gelince. Sinemayı gerçekten seviyorsan yapacaksın. Kısa film sinemadır.

maviology 2012 TR.indd 9 4/11/12 9:53 AM

1011maviology 2012 TR.indd 10 4/11/12 9:53 AM

1011maviology 2012 TR.indd 11 4/11/12 9:53 AM

1213maviology 2012 TR.indd 12 4/11/12 9:54 AM

1213maviology 2012 TR.indd 13 4/11/12 9:55 AM

14

Bu yıl, Sydney’deki Bondi plajında düzenlenen Sculpture By the Sea

(Denizdeki Heykel) sergisinde yer alan eserlerden biri, Bondi Advertising’den

Jonas Allen ve Steven Thomson’ın, Explore Engage ile birlikte denizin hem

gerçek hem de efsanevi cazibesinden etkilenerek tasarladığı yarı sanal yarı

gerçek enstalasyondu. Şişedeki Mesaj’ın sergilenmesinde aynı zamanda sanal

âlem de kullanıldı.

Projeyi iPad uygulamalarına dahil ederek dijital alana da taşırılan eser, Lyall

Randolph’un 1960’larda Ben Buckler tepelerine diktiği ve bir ikon haline

gelen Deniz Kızı’na saygı duruşunda da bulunuyor. Tahta, mermer, jel ve

bronzun da aralarında olduğu pek çok malzemeden oluşan yerleştirme, her

yıl Bondi sahilinde bir araya gelen yüzün üzerinde yabancı ve Avustralyalı

sanatçının yapıtlarından oluşan Denizdeki Heykel etkinliğinde büyük

ilgi topladı ve kıyı şeridine yüzbinlerce ziyaretçi çekti.

şişedeki mesaj

15

Fot

oğra

f Jul

ie H

ealy

maviology 2012 TR.indd 14 4/11/12 9:55 AM

14

Abitibi-Témiscamingue Emerging Müzik Festivali (EMF) on yıldır bu ihtiyacı karşılıyor. Farklı stilleriyle kendilerini Kanada’nın bağımsız ve alternatif sahnelerinde kanıtlamış pek çok müzisyeni ortaya çıkarıp insanlarla tanıştırıyor. Sonuçta

oranın insanlarının başka hiçbir yerde bulamadığı bir atmosfer oluşuyor ve bölgede hayat duruyor; sadece festivalde yaşanıyor. EMF için Rouyn-Noranda’da onlarca alan konser sahnesine dönüştürülüyor. Etkinlik aynı zamanda bölgede yaşayan gençleri orada kalmaları konusunda yüreklendirerek Abitibi-Témiscamingue bölgesinin ekonomik gelişimine de katkıda bulunuyor.

Bir düşünün… Quebec’in kuzeybatısında küçük bir madenci kasabasında yaşayan, müziğe takıntılı Kanadalı bir gençsiniz. İyi bir konser seyretmek için güneye yedi saatlik bir yolculuk yapmak zorunda kalıyorsunuz. Montreal’e gidip gelmek 14 saat sürüyor… Hiç makul olmasa gerek.The Comet

15

10. kez

maviology 2012 TR.indd 15 4/11/12 9:55 AM

1617

■ Ünlü sanık sırasını, memleketim Nuremberg’de 1945/46 yıllarında gerçekleştirilmiş meşhur davalarla ilgili yeni bir sergi için araştırma yaparken gördüm. Bu mobilya parçası geçmişin çok önemli anılarını ve anlarını barındırıyordu içinde. Nuremberg’de geçirdiğim çocukluk yıllarımdan beri kişisel bir bağ kurduğum bu davalar benim için çok önemliydi. Ayrıca tüm dünya tarihini etkilemiş davalardı bunlar. Yalnızca insanlık tarihinin en büyük kitlesel katliamıyla ilgili oldukları için değil, bugün Lahey’de bulunan Uluslararası Adalet Divanı ICJ’nin kuruluşunun temel taşlarını oluşturdukları için de önemliydiler. Bu fotoğraf Hermann Göring ve Rudolf Heß’i bahsettiğim sanık sırasında oturur ve arkalarında ayakta duran Karl Dönitz ile bir belge üzerinde tartışırken gösteriyor. Fotoğrafı Nasyonal Sosyalist hükümetin üç önemli adamını bir arada gösterdiği için özellikle seçtim. Bu üç adamın sıranın üzerinde bir araya gelişleri Nuremberg davalarının benzersiz ama kesinlikle çok iyi bir portresini çiziyor.

Röportaj Oktay Tutuş

Fotoğraf David Paprocki

TINO SEUBERT İLE

maviology 2012 TR.indd 16 4/11/12 9:56 AM

1617

Alman tasarımcı Tino Seubert, Berlin’de yaşıyor. Doğu Prusya’dan sürülen Almanlardan ve 1986 doğumlu. Nuremberg yakınlarındaki küçük bir köyde büyürken bulunduğu çiftlik yaşamı ona küçük yaşta ahşap ve diğer materyallerle çalışmayı öğretmiş. Daha sonra sanat ve matematik okumuş, Bolzano (İtalya) Free University’de tasarım eğitimi aldıktan sonra Paris’te L’École Nationale Supérieure des Arts Decoratifs’e gitmiş. Öğrenciliği sırasında obje yapımına getirdiği kavramsal yaklaşım sahip olduğu formasyonla birleşince de kendine teorik bağımsızlığı ve yenilikçi yapısından doğan çarpıcı bir kulvar yaratmış.

Bu arayışın başlığı Tarih Yaratmak. Seubert, tarihten mobilyayla ilgili birtakım önemli anları ele alıyor ve arşiv fotoğraflarından yola çıkarak, mobilyanın yeni formlarını yaratıyor. Geçmişte yaşanan olaylar, yeni tasarlanan obje üzerinde soyut gölgeler, deformasyon ya da iz olarak varlık buluyor. Böylece mobilya bir anı zamanda sürekli kılmaya çalışıyor. Mobilyaya şeklini veren şey tarihin ta kendisi olduğundan da geçmiş yeni bir obje yaratıyor.

İzleyiciyi tarihin öznesine bakmaya ve ona dair bir bilinç yaratmaya davet eden Seubert’in yaşanan politik gelişmeler karşısındaki sorumluluğa dikkat çekme misyonu da var. Onun sayesinde bir Nobel Barış Ödülü sahibinin sandalyesinde, bir rejimin toplu katliamla suçlandığı kürsüde ya da Vietnam Savaşı’nın müzakere masasında oturmak mümkün. Seubert’in eserleri obje kullanıcısını önemli bir politik sahnenin baş aktörü haline geliyor.

MÖBLELİ TARİH

maviology 2012 TR.indd 17 4/11/12 9:56 AM

1819

Böyle bir proje yapmak nereden aklınıza geldi?Bana yeni bir mobilya tasarlamak için ilham verebilecek fotoğraf ve anlara bakarken, daima çok sayıda insanın bildiği ve geniş insan grupları için önem taşıyan anları bulmaya çalıştım. Aynı zamanda, fotoğraflardaki olaylar da bilinir olmalıydı. Böylece fotoğraf ile ve mobilyayı bir arada gördüğünüzde iki obje arasında bağlantı kurabilecek ve mobilyanın formunun nereden geldiğini anlayabilecektiniz.

İlham kaynaklarınızı nasıl seçiyorsunuz? Örnek vermek gerekirse, anavatanım Nuremberg’de açacağım 1945/46 yılları arasında burada yapılan ünlü duruşmaları konu alan yeni sergi için yaptığım araştırma, karşıma ünlü bir sanığın yargılandığı kürsüyü çıkardı. Buradan aklıma tarihin bu anını bir mobilyada yaşatma fikri geldi. Bu duruşmalar benim için çok önemliydi. Yalnızca Nuremberg’li oluşum dolayısıyla onlarla olan kişisel bağlantım yüzünden değil, insanlık tarihinin en büyük toplu katliamının duruşmaları oldukları için de. Daha da önemlisi, bu duruşmalar bugünkü Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nın temelini attı ve burayı tüm dünya için zaruri kıldı. Atıfta bulunduğum fotoğraf, sanık kürsüsünde oturan Hermann Göring ve Rudolf Hess’i arkalarında ayakta duran Karl Dönitz ile bir belge hakkında tartışırken gösteriyor. Bu fotoğrafı özellikle seçtim; çünkü Nazi hükümetinin en önemli üç şahsiyeti bir arada ve kişilerin kürsüdeki dizilimi benzersiz ve tanıdık bir form oluşturuyor. www.tinoseubert.com

■ Atıfta bulunduğum bir fotoğraf, 1973’te Paris’teki Majestic Otel’de yapılan ve tüm Amerikan birliklerinin Vietnam’dan çıkması kararıyla sonuçlanan Vietnam Konferansı’nı gösteriyor. Bana göre bu fotoğraf çok önemli, çünkü Güneydoğu Asya’daki küçük bir ülkede yaşanan savaşın sona ermesinden çok daha fazlasını gösteriyor. Aslına bakılırsa Vietnam Savaşı, ABD ve Rusya’nın birbiriyle dolaylı olarak çatıştığı soğuk savaşın sıcak safhalarından biriydi. Daha ötesi, savaşı kazanamadığı için ABD’nin dış politikası uzun süreliğine değişti. Politikacılar kitlelerin sesine boyun eğdi ve diğer ülkelere müdahale etmeyi gerektiren emperyalist politikalarından vazgeçtiler.

maviology 2012 TR.indd 18 4/11/12 9:56 AM

1819

Araştırmalarım sırasında

mobilya için ilham veren,

özellikle Alman tarihinden

başka ilginç olaylar da

buldum. Örneğin

1976’da Stuttgart’ta

yaşanan Stammheim

süreci. Bu süreç Gorbaçov ile

Reagan’ın 1985 yılında

Cenevre’deki zirve

toplantısını da kapsıyor. Söz konusu

toplantıda müttefikler

Almanya’nın geleceği ile

ilgili nihayet bir karara

varıp 1990’da Almanya’yı

birleştirecek anlaşmayı

imzaladılar.

■ 2010 yılı Aralık ayı başında bir şekilde mobilyaların da dahil olduğu çok önemli tarihi anları araştırmaya başladım. Aynı tarihlerde Oslo’daki boş sandalyenin fotoğrafı da dünyayı dolaşıyordu. Düşündüğüm şey için daha iyi ve güncel bir örnek kesinlikle bulamazdım. Çünkü Liu Xiaobo Çin’de hapisteydi ve Oslo’da adına düzenlenen Nobel Barış Ödülü törenine katılamadığı için kendisine ayrılan sandalye boş bırakılmıştı ve bu görüntü Çin’de insan haklarının ne kadar zavallı bir durumda olduğuna çok daha fazla dikkat çekiyordu. Bu boş sandalye hem ülkedeki politik baskının hem de bu koşulları sırf ekonomik nedenler yüzünden kabul etme gönülsüzlüğünün bir sembolüydü. Bu fotoğrafı çok önemsememin ve söz konusu mobilya üzerinde çalışmanın önemli olabileceğini düşünmemin nedeni buydu.

maviology 2012 TR.indd 19 4/11/12 9:57 AM

2021

Katmandu/Nepal

Kotor/Karadağ

maviology 2012 TR.indd 20 4/11/12 9:57 AM

2021

Pazarlama teorileri satışa etkisinin öneminden dolayı teşhir yöntemlerini ürüne talep yaratmanın dört ana fonksiyonundan biri sayar. Özellikle moda ürünlerinde satış noktası teşhir tasarımı marka kimliğinin bir yansıması olarak da değerlendiriliyor. Her şey anlık

satın alma güdüsünü harekete geçirmeye yönelik olarak en ince ayrıntısına kadar hesaplanıyor. Ürünün mimari tasarımı belirlediği bile oluyor. Tabii bütün bunlar dünyanın sadece belli bir kısmında geçerli. O kısmı hepimiz yakından tanıyoruz. Peki ya perakendeciliğin mağazanın dışına taşması durumunda ne oluyor? İşte o zaman her yer vitrin haline gelebiliyor.

Buradaki birkaç renkli örnek bile bu konuda ne kadar yaratıcı çözümler üretilebildiğini gösteriyor. Mağaza yoksa, plaj, futbol sahası, karayolu kenarı ya da bir ağaç bile bu işlevi üstlenebiliyor. Ne olursa olsun, altın kural yine de gücünü koruyor: Görülmeyen mal satılamaz. Ürünün satış noktasında bulunması tek başına yeterli değil. Müşteri görebilmeli ki o ürünü tercih edebilsin…

ÜÇÜNCÜ TÜRDEN

Puglia/İtalya

Bakü/Azerbaycan

Port Moresby/Papua Yeni Gine

Poçitel/Bosna-Hersek

maviology 2012 TR.indd 21 4/11/12 9:57 AM

İZMİRCE KONUŞAN TİŞÖRTLER

Mavi’nin İzmirlilere özel tişört koleksiyonu İzmirce konuşuyor. Ege’ye has yerel sözcüklerin kullanımını savunan sloganlar tipografik tasarımlarla mağazalarda yerini aldı.

2322

FOTOĞRAFLAR: Deniz Özgün / Look34

maviology 2012 TR.indd 22 4/11/12 9:57 AM

2322

İstanbul, giderek daha da parlayan gizemli imajıyla tüm dünyanın ilgisini üzerine çekmeye devam ediyor. Bütün özelliklerinin yanında Mavi’nin de doğduğu yer ve ilham aldığı kentlerin başında geliyor.

Mavi’nin 2004’ten beri sürdürdüğü İstanbul tişörtleri serisi de bu ilişkinin sonucu. Bugüne kadar birçok ünlü tasarımcı İstanbul’u konu alan tişörtler tasarlayarak seriye katıldı. Son atak ise seriyi halka açmak oldu. Her isteyenin kendince İstanbul’u anlattığı binlerce tasarım internet üzerinden yarışma sitesine yüklendi ve oylandı. Site ziyaretçilerinden en çok oy toplayan yirmi tasarım finale kaldıktan sonra da sıra jürinin kararına geldi. Sonuçlara gelince... Karar vermekte oldukça zorlanan jürinin seçimi ortada. Asıl sonuç ise İstanbul tişörtleri koleksiyonunun zenginleşmesi değil, piyasaya yeni tasarımcıların girmesi...

maviology 2012 TR.indd 23 4/11/12 9:57 AM

2425maviology 2012 TR.indd 24 4/11/12 9:57 AM

2425

ünyaya açılan ilk Türk moda markası Mavi, 2012 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu reklam kampanyası için büyük bir hayran kitlesine sahip olan Adriana Lima’yla anlaştı. Dünyanın en çekici ve güzel kadınları arasında gösterilen Brezilyalı top model, 2007-11 arasında beş yıl üst üste dünyanın en seksi modeli seçildi. Sıcak ve samimi davranışlarıyla da beğeni toplayan yıldızın son Amerikan Futbol Ligi finalinde yayınlanan reklam filmi, ilk yayınında 100 milyon kişi tarafından izlendi.

Adriana Lima, İstanbul programına mutlaka katmak istediği Kapalıçarşı alışverişini de gerçekleştirdi. Bu arada onu tanıyanları kırmayarak her isteyenle fotoğraf çektirmesi de hayranlarının sempatisini kat kat arttırdı. İstanbul’daki üçüncü gününde sete giden yıldız, kamera karşısında senaryo gereği kendisini oynadı. Medyanın yoğun ilgisinnin karşısında İstanbul’a gelmekten dolayı yaşadığı mutluluğu yineleyen Lima, Mavi’yle çalışıyor olmanın kendisine ne ifade ettiğini şöyle özetledi: “Mavi bu müthiş şehirden doğan bir marka olarak Türkiye’nin de dünyadaki elçisi gibi çalışıyor. New York’tan Vancouver’a, sonra da tüm dünyaya yayıldı. Dünkü çekimlerde birlikte olduğumuz Mavi ekibiyle de harika zaman geçirdim. Tıpkı markaları gibi genç, pozitif ve enerjikler...”

Markanın yaratıcı, ilham veren ve eğlenceli dünyasına hayran olduğunu belirten yıldız, Mavi’nin jean’lerine duyduğu tutkuyu da dile getirdi ve her kadın gibi jean’in hayatında önemli bir yeri olduğunu söyledikten sonra “Hayatımız en iyi, en güvenilir ve en güzel jean’i aramakla geçiyor. Çekim boyunca giydiklerim üzerime mükemmel oturdu. Kumaşları harika, çok kaliteli. Renkleri ve yumuşaklığıyla hem güzel görünmeyi hem kendini iyi hissetmeyi sağlıyor” dedi ve yeni koleksiyondaki ilk tercihinin renkli skinny jean’ler olduğunu, Mavi Amerika’nın Gold koleksiyonuna da bayıldığını dile getirdi.

maviology 2012 TR.indd 25 4/11/12 9:57 AM

2627maviology 2012 TR.indd 26 4/11/12 9:57 AM

2627maviology 2012 TR.indd 27 4/11/12 9:57 AM

2928

10 saatlik çekim, 40 saniyelik film

maviology 2012 TR.indd 28 4/11/12 9:58 AM

2928

10 saatlik çekim, 40 saniyelik film

maviology 2012 TR.indd 29 4/11/12 9:58 AM

3031

Selçuk Demirel

tişört çizdi

maviology 2012 TR.indd 30 4/11/12 9:58 AM

3031

İstanbul tişörtleri Selçuk Demirel’in çizgileriyle tebessüm ettiriyor. İki erkek, dört kız, bir çocuk tişörtü tasarlayan Selçuk Demirel, dünyaca ünlü birçok derginin kapak tasarımlarını yapan gerçek bir usta. Paris’te yaşayan Demirel’e soruları e-postayla yolladık, cevaplar analog geldi. Özne çizer olunca, bize düşen de röportajı elyazısıyla yayımlamak oldu.

maviology 2012 TR.indd 31 4/11/12 9:58 AM

3233maviology 2012 TR.indd 32 4/11/12 9:58 AM

3233maviology 2012 TR.indd 33 4/11/12 9:58 AM

3534

Myanmar Ulusal Demokrasi Birliği lideri (NLD), demokrasi savunucusu ve Nobel Barış Ödülü sahibi olmasına rağmen 1990-2010 yıllarının büyük bir kısmını Rangoon’da ev hapsinde geçirdi. Burma’nın bağımsızlığını sağlayan ulusal lider Aung San’ın kızı olarak her zaman halk üzerinde büyük bir etkisi oldu. Babası bağımsızlık savaşı sonrasında demokrasi karşıtlarınca öldürüleli beri de ülkesi gün yüzü görmemiş, hep askeri cunta yönetiminde, dışa kapalı bir baskı rejiminde kalmıştı. Cuntanın lideri emekli olup seçim yapma kararı aldığında, geniş halk desteğini arkasına alarak meclisteki sandalyelerin tamamına yakınını kazandı ve 1990’da başbakan olmaya hak kazandı. Seçim sonuçları ortaya çıkınca cunta bu hakkını elinden alıp ülkede terör estirdi. Gandi’ninkine benzer pasif direnişiyle dünyanın dikkatini çekti. Rafto, Sakharov, Nehru ve Nobel Barış ödüllerine layık görüldü. Uluslararası çabalar da özgürlüğüne kavuşmasını sağlayamadı. Ailesinden uzaklaştırıldı, elektrik kullanmasına izin verilmedi, türlü manevi işkencelere tabi tutuldu. Bütün bu zorlamalara rağmen ülkesini terk etmedi. Ta ki geçen yıla kadar… Bugün Myanmar, Asya’nın en yoksul ve geri kalmış ülkelerinden biri.

Bu tarihçe günümüze ait. Son yirmi yıl boyunca ölümü göze alarak ülkeyi terk eden genç kızların tek umudu Tayland’da fahişelik yapabilmek haline geldi. Kendi ülkelerinde mülteci gibi yaşamak zorunda kalan birçok etnik grup Myanmar ordusunun kurbanı oldu.

İngiliz yönetmen John Boorman, Myanmar ordusunun kendi halkına yönelik saldırısını ve Tayland sınırına dayananların dramını 1995’te Beyond Rangoon adlı filmde anlattığında Aung San Suu Kyi de ilk kez beyazperdede canlandırılmış oldu. 13 yaşından itibaren asker kabul eden ordu, afyonla bezeli öyle bir beyin yıkamadan geçmişti ki, hiçbir insani mevhum gözetmeden kıyım yapıyordu. Medeni dünya o zaman bu konuyla pek ilgilenmiyordu ve Boorman’ın filmi sanki bir haber program etkisi yarattı.

Ekonomisi ve sosyal düzeni tamamen çökmekte olan Myanmar’ın geri dönecek mültecilere dokunmaması karara bağlandı ama uygulama çok verimli olmadı. Güneydoğu Asya toplumlarının ortak davranış biçimi olan kanaatkârlık ve gülümseyen yüzler, Myanmar halkları için bir türlü mümkün olamadı.

Batı dünyasını bunlarla da pek ilgilendirmedi. Çin zaten Tibet yarasından dolayı işe karışma yanlısı değildi. Japonya ise son kertede diretti ve Aung San Suu Kyi’nin özgürlüğünü kazanmasını sağladı. 13 Kasım 2010 akşamı ev hapsi kaldırılan Aung San Suu Kyi ertesi haftaki seçimlere katılamadı ama ülkenin geleceğinde önemli bir almaya aday. Bu gelişme dünya basınına yansıdığında öne çıkan konu bu zarif hanımın on yıl sonra ilk kez oğlunu görebiliyor olmasıydı. Kimse onun 21 yıl boyunca neler çektiğini özetlemeye dahi girişmedi.

Geçen ay Avrupa sinemalarında vizyona giren Luc Besson filmi The Lady işte o 21 yılı anlatıyor. Son derece görkemli, gerçekçi ve seyredenleri Aung San Suu Kyi’nin dramına ortak ederek anlatılan öykünün günümüze dair bir demokrasi savaşımı olması en güçlü yanı. The Lady, bir ibret belgesi olmanın yanında, sinemanın faşizme karşı en büyük silah olduğunun da kanıtı.

Bu arada filmin çekiminden sonraki gelişmeleri de özetleyelim… Geçen yıl içinde hemen tümü Aung San Suu Kyi yandaşı olan siyasi mahkumlar da serbest bırakıldı. NLD tekrar siyasi parti kimliğini geri kazandı. Şimdi Myanmar Çin ile ABD arasında kapışılmak istenen bir müttefik adayı. Bayan Clinton’un 2011 sonundaki ziyaret sebebi de bu…

Hilary Clinton’ın ziyaret ettiği Aung San Su Kyi, ismi ülkesiyle birlikte anılan az sayıdaki kadın liderden biri.

bu film burada oynamıyor!

maviology 2012 TR.indd 34 4/11/12 9:58 AM

3534

Sörf deyince akla ilk gelen ülke Fransa değil kuşkusuz. Oysa azımsanmayacak uzunlukta okyanus kıyısı şeridine sahip olan ülkede dalga sörfü geleneksel

sporlardan biri olarak varlığını sürdürüyor. Fransa yeni başlayanlar için de, büyük dalga profesyonelleri için de uygun ortam sunuyor. Sadece yazın da değil üstelik. Kış aylarında zorlayan havasıyla, heyecan vaat eden çok sayıda mercan resifi, plaj ve sörf noktası var. Kuzeybatı Fransa, bu özelliklerinin yanı sıra Bordeaux ve Biarritz havaalanlarıyla ziyaretçilere kolay ulaşım imkânı da sunuyor.

Bölgede Avrupa tadında bir Kaliforniya atmosferi var. Yaz buranın en popüler ama aynı zamanda kalabalık ve istikrarsız mevsimi. Bahar dönemleri hem kalabalıktan uzak hem de su ve hava dereceleri bakımından sörfçülere daha iyi bir ortam sunuyor. Genel olarak bölge muhteşem yemekleri, sakinliği, güvenliği ve olağanüstü plajlarıyla öne çıkıyor. Özellikle Biarritz ve Bordeaux’nun güneybatı kanadı, ziyaretçilerine iyi bir sörf atmosferi sağlıyor.

Biarritz piyasanın üzerinde seyreden fiyatlarına rağmen harika bir yer. Özellikle yaz aylarında çok kalabalık ve meşhur La Grande Plage’ı sadece insan sayısı bakımından “Grande” yani büyük. Yakındaki küçük Saint-Jean-de-Lutz kasabası sadece dalgaları için bile ziyareti hak ediyor. Kasaba, ziyaretçileri kalabalıklardan uzak tutabilecek pek çok yer ve her sörfçüye uygun farklı dalga çeşidine sahip. Daha ileri gittikçe sahil şeridinin kuzeydoğuyla yüz yüze geldiği noktalar diğer Fransa kıyılarının sahip olduğu dalgalı denizi kıl payı kaçırıyor. Dalgalar üzerinde yelkensiz sörfü denemek için ille de Kaliforniya’ya gitmeye gerek yok yani...

fransa’da sörf

maviology 2012 TR.indd 35 4/11/12 9:58 AM

36

Zaragoza, İspanya’nın pek bilinen şehirlerinden biri değil. Oysa İÖ 14. yüzyıla dayanan tarihiyle görülmeye değer birçok özelliği olan bir antik Roma kenti. Esas ününü ise Meryem Ana’nın ziyareti sonrası bir hac mekânı olmasına borçlu. Bugünün Zaragoza’sı ise modern bir EXPO kenti. Kentin merkezindeki Katedral Meydanı sosyal yaşamın da belirleyicisi.

Hotel Las Torres, tam karşısında son derece incelikli bir aydınlatmaya sahip katedral manzarasıyla oldukça şanslı bir konuma sahip. Olur da yolunuz Zaragoza’ya düşerse, Las Torres’te kalmak için bir sebebiniz daha var. Tabii eğer ucuz yollu dekorasyon güncellemelerine ve grafik tasarımın dekorasyonda kullanımına meraklıysanız…

Burada bulunmuş dekorasyon çözümlerinin çoğu folyo sticker kaplamaya dayalı. Bu yöntemle iç

mekânda ilham verici espriler yapılmış. Yatağınızın karşısındaki duvarda kolay uykuya dalmayı sağlayan koyunlar sayılmayı bekliyor örneğin. Asansörden çıkınca duvarın kuytusunda bir fare deliği ve minik evsahibinin karikatürü sizi karşılıyor. Tasarım iddiasız ama bir otelden beklenmeyecek kadar samimi. Koridorlarda aynı yöntemle duvarlara hareket katan grafik dokunuşlar bütünlük sağlarken, her katta başka bir sürprizle karşılaşılıyor. Kimi zaman elegan, kimi zaman hip…

Fakat her desen o kadar dengeli ve ustalıkla serpiştirilmiş ki, interior design’da grafik etkisinin ne kadar farklı efektler yaratabileceğini düşündürüyor. Las Torres kesinlikle bir ilham kaynağı. Buranın müşterileri Zaragoza’dan ayrılırken kendi evlerinde uygulayabilecekleri birçok neşeli fikirle birlikte yola çıkıyor.

Zaragoza’da

maviology 2012 TR.indd 36 4/11/12 9:58 AM

maviology2012 TR KAPAK.indd 3 4/11/12 9:14 AM

maviology2012 TR KAPAK.indd 4 4/11/12 9:14 AM